Alerji Hastalığı İle İlgili Tıp Terimleri Bilgileri ve Açıklamaları
Acetyl-salicylic acid (Asetil-salisilik asit): Aspirinin bilimsel adı.
Adrenalin: Kalbi uyaran ve bronşları açan kimyasal madde. Anafilaksis gibi önemli alerji krizlerinde, adrenalin iğneleri yapılır.
Alergen: Alerji belirtilerine neden olan herhangi bir organizma veya madde. Sözcük alerji ve antigenden türetilmiştir.
Alerjenik: Alerjik tepkilere neden olan.
Alerjik rinit: Saman nezlesinin bir başka adı.
Alerji: Genelde insanlara zararı olmayan bir maddeye, vücudun gösterdiği sağlıksız tepki.
Amarant: Yiyeceklerde ve ilaçlarda kullanılan ve bazen alerjik tepkilere neden olan kırmızı boya.
Anemi: Kanın yeterli oksijen taşıyamadığı durum: Alyuvar eksikliğinden veya hemoglobin azlığından meydana gelebilir. Belirtileri yorgunluk ve bazen solgunluktur.
Anafilaksis: Tüm bronşların kapandığı ve tansiyonun düştüğü en ciddi alerjik tepki. Adrenalinle düzeltilebilir.
Antikor: İstenmeyen antigenlerin yok edilmesi için akyuvarlarca üretilen protein. Vücudu enfeksiyonlar ve parazitlerden korur. Alerjik kişiler zararsız olan antigenlere tepki gösteren immunoglobulin E (IgE) adlı antikordan büyük miktarlarda üretir.
Antigen: Vücudun dışından gelen ve antikor üretimini uyaran protein veya canlı bir madde parçacığı.
Antihistamin: Histaminin iltihapa yol açmasına veya mukoza üretmesine engel olan ilaç.
Astım: Alerjik iltihaplanmanın, enfeksiyonun veya duygusal sıkıntılann.neden olabileceği nefes alma güçlüğü.'Bronş kasları kasılır ve nefes almayı zorlaştırır.
Atopik dermatit: Ekzemanın bir başka adı.
Bronş: Akciğerlerdeki hava geçitleri.
Bronşodilatör: Astım hastalarına verilen ve bronşları açan bir ilaç.
Coeliac hastalığı: Alerjiden veya buğday veya başka tahıllarda bulunan gluten'e dayanıksızlıktan meydana gelen gastroentestinal hastalık.
Kontakt dermatit: Alergenle temastan deride meydana gelen alerjik tepki. Kauçuk ve madenler, genellikle bu alerjiye neden olurlar.
Kortikosteroidler: Kortizon vb. gibi iltihaplanmaya karşı ilaçlar.
İmünoglobülin G (IgG): Alergenlerin mast hücrelerine ulaşmasını engelleyerek, vücudu alerjik bir reaksiyondan koruyan antikor.
İltihaplanma: Vücut dokularının ateş, şişme, kızarma ve ağrılı olarak tepkisi.
Fısfıs: Astımı engellemek için dispdyum kromog-likat gibi ilaçların toz veya sprey biçiminde c iğerlere çekilmesini sağlayan aygıt.
intal: Disodyum kromoglikatın ticari adı.
Toleranssızlık (Dayanıksızlık): Anormal anti-gen/antikor reaksiyonlarından meydana gelmeyen bir alerji türü.
İntradermal test: Alerjik reaksiyon ölçmek için deri altına zerk edilen ve bir alergen içeren bir su eriyiği.
Izoprenalin: Astım tedavisinde kullanılan sempatomimetik bir ilaç.
Laktaz: Sütteki şekeri çözen enzim.
Lenfositler: Vücudun bağışıklık sisteminin bir parçası olan akyuvarlar.
Makrofaj: Eritken bir enzim salgılayarak kandaki zararlı organizmaların temizlenmesini sağlayan hücre.
Mast hücresi: Vücut dokularında histamin ve başka doğal kimyasal maddeler üreten bir hücre türü.
Mukoza bezleri: Mukoza zarlarındaki (burun, boğaz vb.) mukoza salgılayan bezler.
Mökoza: Mukoza zarlarını nemlendiren kaygan bir madde.
Noradrenalin: Vücutta bulunan ve etkisi adrenaline benzeyen bir kimyasal madde.
Çarpıntı: Kalbin dikkati çekercesine çarpması.
Penisilin: Bazı hastalıklara neden olan bakterilerin üremesini engelleyen ve küften elde edilen antibiyotik ilaç.
Peptidaz: Görevlerinin arasında bağırsaklardaki glütenin parçalanması olan enzim grubu.
Fenol reçinesi: Konserve kutularının iç yüzeyinde kullanılan ve alerjilere neden olabilen bir madde.
Mevsimsel tedavi: Polen mevsiminde duyarlılığı azaltmak için yapılan iğneler.
Stotoksik test: Alerji testi. Birkaç çeşit alergen'e kan örnekleri eklenir ve akyuvarlara zarar verip vermediklerine bakılır.
Dermatografi: Vücudun büyük miktarlarda histamin ürettiği sıralarda deriye dokunulduğunda belirgin kırmızılıkların oluşması.
Duyarsızlaştırma (Desensitizasyon): Alergenlere karşı vücudun karşı koyma gücünü artıran herhangi bir tedavi yöntemi.
Disodium kromoglikat: İntal adıyla bilinen bir ilaç; hücrelerin histamin üretmelerini engeller.
Egzema: Atopik dermatit olarak da bilinen bu hastalık, deride kırmızı ve kaşıntılı bir alerjiye neden olur. Kontakt dermatitentan farkı, alergen'le temas etmemiş olan yüzeylerde de oluşabilmesidir.
Eliminasyon diyeti: Beş gün için alerjiye neden olabilecek yiyeceklerden uzak durma ve ondan sonra uzak durulan bu yiyecekleri alerji tekrar oluşana kadar yeme diyeti.
Enzim: Gerekli kimyasal reaksiyonları meydana getirmek için vücut tarafından çok küçük miktarlarda üretilen protein.
Efedrin: Sempatomimetik ilaç. İlk olarak Ma Hu-ang adlı Çin bitkisinden yapılan bu ilaç, adrenalin gibi etki yapar.
Çiftçi hastalığı: Nemli samandaki sporların neden olduğu bir alerji.
Glüten: Buğday ve arpa gibi tahıllarda bulunan bir protein.
Saman nezlesi: Alerjik rinit diye de adlandırılan bu hastalık genellikle sporlara veya polene bir alerjik reaksiyondan doğar, belirtileri burunda tıkanıklık
ve akmadır.
Hidroksibeozat: Etkileri sodyum benzoat a benzeyen koruyucu madde.
Bağışıklık sistemi: Vücudun hastalık ve vb'ye karşı doğal korunma sistemi.
Platelet: Kanın pıhtılaşmasına önemli katkısı olan kandaki küçük yuvarlaklar.
Mevsim öncesi tedavi: Polen mevsiminin başlangıcından önce uygulanan ve duyarlılığı azaltmaya yarayan alergen iğneleri.
Alerji testi: Alergen içeren bir su eriyiği deride bir alan üzerine yayılır ve alan hafifçe çizilerek alerjik reaksiyonlar ölçülür.
Nabız testi: Yemeklerden önce ve sonra nabzın alınıp alergenlere tepki olarak yükselmiş veya alçal-mış olduğunu ölçmek.
Rast testi: Vücuttaki sıvı veya dokularda belirli bir antigene tepki gösteren antikorlar olup olmadığını saptayan test.
Rinit: Saman nezlesinde rastlanan tıkalı ve akıntılı burun.
Rimiterol: Astımlıların bronşlarında etkisini gösteren sempatomimetik ilaç.
Salbütamol: Bronşlardaki spazmları gideren sempatomimetik ilaç.
Sodyum benzoat: İlaçlar ve gıdalarda yaygın olarak kullanılan bir koruyucu madde. Bazı hallerde alerjilere yol açar.
Streoidler: Kortikosteroidlerin kısa adı. Dilaltı testi: Gıda özleri ve kimyasal eriyikten bir damla dilin altına yerleştirilir ve reaksiyonlar gözlenir. Kükürtdioksit: Ara sıra alerjilere yol açan, gıda maddeleri, meşrubat ve ilaçlarda yaygın olarak kullanılan koruyucu madde.
Fitil: Anüse yerleştirildiğinde vücut ısısıyla eriyen ve ilaç içeren küçük beyaz konik fitil.
Tartrazin: Alerjik reaksiyonlara yol açabilen ve gıda maddeleri ve ilaçlarda kullanılan sarı boya.
Terbütalin: Astımlı hastaların bronşlarını etkileyen sempatomimetik ilaç.
Teofilin: Bronşlarda görülen kas spazmlarını gevşeten ilaç. Beynin soluk alma merkezini etkiler ve kalp damarlarına kan akışını geliştirir.
Tiramin: Peynir ve çikolata gibi bazı gıda maddelerinde bulunan bir kimyasal madde; tiramin içeren gıda maddelerini yemek, bazı durumlarda migrene yol açabilir.
Alerji Hastaligi İcin Tedavi Onerileri
Alerji Hastaları İçin Tedavi Önerileri, Alerji Nasıl Engellenir?
Çevre üniteleri son çare olup, teşhis edilmesi çok zor alerjileri olan kişiler veya bir eliminasyon diyetine uyabileceklerine güvenmeyen hastalar için gerekir. Birçok alerji uzmanının korkusu, insanlar evlerde ve işyerlerinde yeni yeni kimyasal maddelerle Karşılaştıkça, bunlardan kaynaklanan alerjilerin giderek daha büyük bir sorun haline dönüşebileceğidir. Fakat yaşadığımız çevreye çok dikkat göstermemiz gerektiğine rağmen —yediğimiz yemekler, soluduğumuz hava, içtiğimiz su ve ürettiğimiz, giydiğimiz ve ellediğimiz malzemeler— alerjiyle yaşamak geçen yüzyıldaki kadar korkunç bir sorun değildir. O zamanlarda doktorlar, saman nezlesi çeken hastalara uzun deniz yolculuklarına çıkmalarını veya kendilerini altı hafta süreyle karanlık bir odaya kapatmalarını salık verirlerdi.
Tıbbi tedavi dışında, alerji hastalarının kendilerini rahatlatmak için yapabilecekleri birkaç şey daha vardır:
Eğer saman nezlesinden şikâyetçiyseniz, polenin çok olduğu kırlık bölgelerde değil de deniz kenarında tatile çıkmanız akıllıca olur. Polen mevsiminde polenlerin en çok havada oldukları saatler öğle üzeri saatleridir. Eğer polenle temas etme olasılığınız olan bir sırada dışarı çıkıyorsanız, güneş gözlükleri qözlerinizi korumaya yardımcı olacaktır. Ev ve araba pencerelerini kapalı tutun. Eğer bütçeniz el veriyor ise evinize polenleri filtre edebilen bir klima cihazı koyabilir ve arabanızın havalandırma sistemine de polen taneciklerini yakalayabilecek filtreler taktırabilirsiniz.
Evinizdeki tozda yaşayan organizmaları tamamen yok etmek güç ise de onları en azından azaltabilirsiniz. İlk yapacağınız şey, evinizi olabildiğince kuru bir hale getirmektir, çünkü bunlar hafif nemli ortamlarda hızla ürerler. Eğer duvardan duvara halılarınız varsa, tozunu sık sık elektrikli süpürgeyle almalısınız.' Kuştüyü yastık ve şiltelerinizi köpük olanlarla değiştirin ve eski yün battaniyelerinizin yerine içi sentetik elyaf doldurulmuş yorganlar alın. Perdelerinizi, battaniyelerinizi ve yatak çarşaflarınızı düzenli olarak yıkayın. En iyisi, bu işleri yapacak başka birini bulun!
Tozdaki organizmalara alerjik olan kişiler, genellikle uyandıklarında veya kalkar kalkmaz hapşırırlar veya hırıltılı nefes alırlar. Belirtiler gün içinde yok olurlar. Eğer işteyken hapşırmaya veya hırıltılı nefes almaya başlarsanız çalışma ortamınızı denetlemekte yarar vardır. Bürolarda olağan bir sorun, asma tavanlar ve karanlık, rutubetli köşelerde büyüyen ve sporlarını çalışanların üzerine saçan bir küftür. Klima sistemlerinin içinde de küfler üreyebilir. Sporların gözle görülmeyecek kadar küçük olduklarını ve ancak insanların solunum güçlükleri, baş ağrıları ve tıkanıklıktan şikâyet ettikleri zaman fark edildiklerini unutmayın.
Alerjik olduğunuzu söylemekten kaçınmayın. Her yedi kişiden birinin bir çeşit alerjisi olduğunu aklınızda tutarsanız, yalnız olmadığınızı anlarsınız. Eğer komşunuza kedi tüyüne alerjik olduğunuzu söylerseniz, kedisini okşamadığınız için size kızmayacaktır. Eğer patronunuz klima cihazına baktırmak istemiyorsa, ona sağlıklı personelin, nefes alma güçlüğü çekenlerden daha üretken olduğunu belirtin. Eğer garson, yemeğin sosunda ne olduğunu bilmiyorsa, gidip aşçı basıya sorun.
Alerjik çocuklar, özellikle astımdan şikâyetçi olanlar, ayıplanmak korkusundan okul arkadaşlarına ve öğretmenlerine bu durumu belirtmeye çekinirler. Amadisodyum kromoglikat gibi modern ilaçlarla birçok alerjik çocuğun spor ve öbür okul etkinliklerine katılabilmesi sağlanabilir. Yorucu bir çalışmadan önce ilaçlarını almayı hatırlamaları şartıyla. Astımlılar yüzme ve futbolda genellikle başarılı oldukları halde daha yorucu olan uzun mesafe koşularında başarılı olamazlar. Saman nezlesine karşı antihistamin alan çocuklar, sınıfta uykulu ve ilgisiz gözükebilirler. Öğretmenler, çocukların durumu ve aldıkları ilaçlar konusunda uyarılmalıdır.
Alerji hastası olan çoğu çocuk, büyüdüklerinde bu şikâyetlerinden kurtulur. Alerjiler zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Şöyle ki; belirli yiyeceklerden eg-zema veya diyare olan bir bebek, ilerki yıllarda bu yiyecekleri rahatlıkla yiyebilir, ama hayvan tüyü veya polenden kaynaklanan saman nezlesi veya astıma yakalanabilir. Çocukluklarında astım geçirmiş olan erişkinler, on veya yirmi yıl süreyle hırıltısız nefes alarak yaşayabilirler, ama özellikle bir enfeksiyon veya stress durumundan sonra yeniden astım olabilirler. Genelde bir alerjinin geçtiğini veya kaybolduğunu varsaymak akıllıca değildir. Evinizi yıllardır uzak durmakta olduğunuz allergenlerin çok olduğu bir yöreye taşırsanız, unutulmuş olan belirtiler yeniden ortaya çıkar. Bu durum, tatsız olmasına karşın, tıbbi yardım ve kendinize dikkat ederek aşılmayacak birşey değildir.
Çevre üniteleri son çare olup, teşhis edilmesi çok zor alerjileri olan kişiler veya bir eliminasyon diyetine uyabileceklerine güvenmeyen hastalar için gerekir. Birçok alerji uzmanının korkusu, insanlar evlerde ve işyerlerinde yeni yeni kimyasal maddelerle Karşılaştıkça, bunlardan kaynaklanan alerjilerin giderek daha büyük bir sorun haline dönüşebileceğidir. Fakat yaşadığımız çevreye çok dikkat göstermemiz gerektiğine rağmen —yediğimiz yemekler, soluduğumuz hava, içtiğimiz su ve ürettiğimiz, giydiğimiz ve ellediğimiz malzemeler— alerjiyle yaşamak geçen yüzyıldaki kadar korkunç bir sorun değildir. O zamanlarda doktorlar, saman nezlesi çeken hastalara uzun deniz yolculuklarına çıkmalarını veya kendilerini altı hafta süreyle karanlık bir odaya kapatmalarını salık verirlerdi.
Tıbbi tedavi dışında, alerji hastalarının kendilerini rahatlatmak için yapabilecekleri birkaç şey daha vardır:
Eğer saman nezlesinden şikâyetçiyseniz, polenin çok olduğu kırlık bölgelerde değil de deniz kenarında tatile çıkmanız akıllıca olur. Polen mevsiminde polenlerin en çok havada oldukları saatler öğle üzeri saatleridir. Eğer polenle temas etme olasılığınız olan bir sırada dışarı çıkıyorsanız, güneş gözlükleri qözlerinizi korumaya yardımcı olacaktır. Ev ve araba pencerelerini kapalı tutun. Eğer bütçeniz el veriyor ise evinize polenleri filtre edebilen bir klima cihazı koyabilir ve arabanızın havalandırma sistemine de polen taneciklerini yakalayabilecek filtreler taktırabilirsiniz.
Evinizdeki tozda yaşayan organizmaları tamamen yok etmek güç ise de onları en azından azaltabilirsiniz. İlk yapacağınız şey, evinizi olabildiğince kuru bir hale getirmektir, çünkü bunlar hafif nemli ortamlarda hızla ürerler. Eğer duvardan duvara halılarınız varsa, tozunu sık sık elektrikli süpürgeyle almalısınız.' Kuştüyü yastık ve şiltelerinizi köpük olanlarla değiştirin ve eski yün battaniyelerinizin yerine içi sentetik elyaf doldurulmuş yorganlar alın. Perdelerinizi, battaniyelerinizi ve yatak çarşaflarınızı düzenli olarak yıkayın. En iyisi, bu işleri yapacak başka birini bulun!
Tozdaki organizmalara alerjik olan kişiler, genellikle uyandıklarında veya kalkar kalkmaz hapşırırlar veya hırıltılı nefes alırlar. Belirtiler gün içinde yok olurlar. Eğer işteyken hapşırmaya veya hırıltılı nefes almaya başlarsanız çalışma ortamınızı denetlemekte yarar vardır. Bürolarda olağan bir sorun, asma tavanlar ve karanlık, rutubetli köşelerde büyüyen ve sporlarını çalışanların üzerine saçan bir küftür. Klima sistemlerinin içinde de küfler üreyebilir. Sporların gözle görülmeyecek kadar küçük olduklarını ve ancak insanların solunum güçlükleri, baş ağrıları ve tıkanıklıktan şikâyet ettikleri zaman fark edildiklerini unutmayın.
Alerjik olduğunuzu söylemekten kaçınmayın. Her yedi kişiden birinin bir çeşit alerjisi olduğunu aklınızda tutarsanız, yalnız olmadığınızı anlarsınız. Eğer komşunuza kedi tüyüne alerjik olduğunuzu söylerseniz, kedisini okşamadığınız için size kızmayacaktır. Eğer patronunuz klima cihazına baktırmak istemiyorsa, ona sağlıklı personelin, nefes alma güçlüğü çekenlerden daha üretken olduğunu belirtin. Eğer garson, yemeğin sosunda ne olduğunu bilmiyorsa, gidip aşçı basıya sorun.
Alerjik çocuklar, özellikle astımdan şikâyetçi olanlar, ayıplanmak korkusundan okul arkadaşlarına ve öğretmenlerine bu durumu belirtmeye çekinirler. Amadisodyum kromoglikat gibi modern ilaçlarla birçok alerjik çocuğun spor ve öbür okul etkinliklerine katılabilmesi sağlanabilir. Yorucu bir çalışmadan önce ilaçlarını almayı hatırlamaları şartıyla. Astımlılar yüzme ve futbolda genellikle başarılı oldukları halde daha yorucu olan uzun mesafe koşularında başarılı olamazlar. Saman nezlesine karşı antihistamin alan çocuklar, sınıfta uykulu ve ilgisiz gözükebilirler. Öğretmenler, çocukların durumu ve aldıkları ilaçlar konusunda uyarılmalıdır.
Alerji hastası olan çoğu çocuk, büyüdüklerinde bu şikâyetlerinden kurtulur. Alerjiler zaman içinde değişikliğe uğrarlar. Şöyle ki; belirli yiyeceklerden eg-zema veya diyare olan bir bebek, ilerki yıllarda bu yiyecekleri rahatlıkla yiyebilir, ama hayvan tüyü veya polenden kaynaklanan saman nezlesi veya astıma yakalanabilir. Çocukluklarında astım geçirmiş olan erişkinler, on veya yirmi yıl süreyle hırıltısız nefes alarak yaşayabilirler, ama özellikle bir enfeksiyon veya stress durumundan sonra yeniden astım olabilirler. Genelde bir alerjinin geçtiğini veya kaybolduğunu varsaymak akıllıca değildir. Evinizi yıllardır uzak durmakta olduğunuz allergenlerin çok olduğu bir yöreye taşırsanız, unutulmuş olan belirtiler yeniden ortaya çıkar. Bu durum, tatsız olmasına karşın, tıbbi yardım ve kendinize dikkat ederek aşılmayacak birşey değildir.
Yiyecek Alerjisi Besin Gıda Balık Alerjisi
Yiyecek Alerjisi; Besin Alerjisi, Gıda Alerjisi, Süt Alerjisi, Balık Alerjisi
Buraya kadar anlatılan alerjik reaksiyonlara yiyecekler de kaynak olabilir. Daha önce değindiğimiz gibi bazı alerji uzmanları, son zamanlarda başka şikâyetlerinde bazı yiyeceklere karşı oluşan olağan dışı ve genellikle açıklanamayan bir dayanıksızlık olduğuna inanmaktadırlar.
Bu durumu açığa kavuşturmanın en iyi yolu, birkaç örnek vermektir.
13 yaşında bir kız, çocukluğundan beri ağzındaki yaralardan şikâyetçiydi ve uygulanan hiçbir tedavi sonuç vermemişti. Uzman tarafından sorgulandığında annesi kızının patatesi çok sevdiğini, hatta çiğ olarak bile her yemekte yediğini açıkladı. Kıza patates yememesi öğütlendiğinde ağzındaki yaralar bir daha geri dönmeksizin kayboldu.
Dükkân sahibi, orta yaşlı bir hanım arada bir göğüste ağrılar, çarpıntı, nefes darlığı ve panik duygularına kapılıyordu. Bu krizler o kadar kuvvetliydi ki, nöbet tutacak korkusuyla sokakta yürümekten bile korkmaya başladı. Doktoru, hastanın günde en az oniki büyük fincan çay içtiğini öğrendi. Çayın bu sorunların kaynağı olduğundan kuşkulanan doktor, hastayı test yaptırmaya ikna etti. Test sırasında kendisine doğrudan midesine giden bir tüpten çay veya su verildi, öyle ki vücuduna giren şeyin ne olduğunu bilmesi olanaksızdı. Hastaya su verildiğinde hiçbir tepki görülmediği halde her çay verilişinden yaklaşık 30 dakika sonra hastada çarpıntı ve panik duyguları baş-gösterdi. Sonraki testler hastanın kahve ve domatese de aynı tür reaksiyonu olduğunu belirledi. Ama hasta bu yiyeceklerden vazgeçtikten sonra rahatsızlığı tamamen geçti.
26 yaşında genç bir adam hiçbir tedavinin hafif-letemediği korkunç başağrıları çekmekteydi. Hastanede yapılan incelemeler bu ağrılara neden olabilecek hiçbir anormallik teşhis edemediler. Ama başağrıları süregeldi, o derece ki genç adam, strese girip işini bile bıraktı. Önce bir psikiatra görünmesi önerildiyse de karısı başka bir doktora danışmak istedi. Danıştığı doktor günlük diyetini sorduğunda günde yirmi fincandan fazla kahve içtiği ortaya çıktı. Bu adetinden vazgeçmesi önerildiğinde kabul etti ve şikâyetleri yok olduğu gibi birkaç ay sonra işine geri döndü.
Bu ve benzeri vakalar İngiliz Tıp Dergisi The Lancet'de 1978 yılında iki doktor tarafından rapor edilmiştir. Söz konusu hastaların hepsi çok uzun süre rahatsızlık çekmişler ve daha önce danıştıkları doktorlar tedavide bulunamadıkları gibi rahatsızlıkların nedenini bulamamışlardı.
Eskiden beri bazı doktorlar birçok sinirsel ve fiziksel rahatsızlığın, kişinin bazı yiyeceklere dayanıksızlığından kaynaklandığına inanmışlarsa da bu fikirler meslektaşlarının çoğunluğu tarafından ciddiye alınmamıştır. Ama yeni araştırmalar bu tür yiyecek alerjilerinin oldukça yaygın olduğuna işaret etmektedir.
Yiyecek alerjilerinin birçok nedeni olabilir. İlk olarak IgE kaplı mast hücrelerine bağlanan alergenlerin neden olduğu alerjik reaksiyon vardır. Bu çeşit reaksiyonlar yemek yenildikten hemen sonra dudakların şişmesi, kusma veya diyare olarak kendisini gösterir. Veya yemekten birkaç saat sonra ürtiker olunabilir.
Küçük çocuklar, çoğu kez yumurta, inek sütü ve çikolata gibi bazı yiyecekleri yedikten sonra astım, egzemave mide sorunlarıyla karşılaşabilirler. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı uzmanlar bunu bebeğin çok erken bir yaşta, yani vücudunun yabancı proteinlere alışamadan sütten kesilmesine bağlamaktadırlar. Ailesinde alerji görülen çocuklardan uzun süre ana sütü alanlarda, altı aylık olmadan inek sütü verilen kardeşlerine göre daha az alerji görülmektedir. Anne sütündeki koruyucu antikorlar, bebeğin henüz gelişmemiş bağışıklık sistemindeki açıkları kapatırlar. Bunun içindir ki birçok alerji uzmanı, annelerin çocuklarını başka gıdalara geçmeden en az altı ay emzirmelerini önerirler. Eğer bu mümkün değilse ve çocuk alerjilere yatkın duruyorsa, soya fasulyesinden yapılmış sentetik sütlerden verilebilir. (Not: Bu sütler, inek sütünden yapılan süt tozuyla aynı şey değildir).
Meme veren annenin bilmesi gerekir ki, aldığı herhangi bir yiyecek veya ilaç sütüne geçebilir. Onun için, annenin yalnızca çocuğun değil, kendi diyetine de dikkat etmesi gerekir. Yumurta, çikolata, balık ve fıstıklar, bilinen en güçlü alergenler olduklarından, süt veren annelerin bu gıdaları almaktan kaçınmaları önerilir.
Bazı kişilerin bazı yiyeceklere alerjik olmalarının başka bir nedeni de vücutlarında, proteinleri kana karışmadan önce parçalayacak gerekti enzimin bulunmamasıdır. Örneğin sütteki şekeri parçalayan laktaz enziminden vücudunuzda yeterince bulunmuyorsa, süt içtiğinizde rahatsız olabilirsiniz. (Çocuk Alerjisi, Yumurta Alerjisi) Migrenin nedenlerinden biri de bir enzim eksikliği olabilir. Çoğu migren hastası tiramin içeren yiyecekler yedikten sonra rahatsızlanır: Tiramin içeren yiyeceklerin başında yoğurt, peynir, çikolata, ringa balığı turşusu, etsuyu tabletleri, maya tabletleri ve şaraplar (özellikle kianti şarabı) sayılabilir. Tiramin aslında zehirli veya alergen bir madde değildir. Ancak süratle özümlenemediği takdirde, kanda aşırı bir birikim oluşmakta ve bu durum da baştaki kan damarlarının daralmasına yol açarak migren ağrılarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Koeliak hastalığına yakalanmış kişiler, glüten adlı proteini ihtiva eden buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahılları yiyemezler. Koeliak hastalığının belirtileri kilo kaybı, şişkin ve ağrılı bir mide ve sindirilmemiş yağ dolu, kokulu, yumuşak dışkıdır. Eğer glüten içeren yiyeceklerden uzak durursanız, bu belirtiler ortadan kalkacaktır. Bazı hallerde unlu yiyeceklerle beslenen çocuklarda bu belirtiler görülürse de glüten birkaç ay süreyle diyetlerinden çıkarılırsa normale dönerler. Erişkinlerde ise koeliak hastalığı kalıcıdır, ve her glutenli yiyecek yenildiğinde hastalık tekrarlanır. Koeliak hastalığını açıklamak için birçok sav ortaya atılmıştır. Bir teoriye göre hastalık anormal bir anti-gen/antikor tepkimesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir sava göre koeliak hastalarında peptidaz enzimi bulunmadığından, zehirli özellikleri olan yarı sindirilmiş proteinler bağırsaklara zarar vermektedir. Bir başka sava göre ise, koeliak hastalığı kalıtsal olup, hastaların bağırsak zarındaki bir anormallik yüzünden glütenin bağırsak zarına yapışması sonunda öbür gıdaların iyice sindirilmesi engellenmektedir. Neden, tüm bu savların karışımı da olabilir.
Kahve ve kolalı meşrubatlarda kafein denilen bir uyarıcı madde vardır. Akşamları kahve içtiğinizde uykunuzun kaçmasının nedeni kafeindir. Aşırı miktarda kafein alınırsa, anksiete,sinirlilik, başağrısı, çarpıntı veya anormal kalp atışları ve mide sorunları görülebilir. Ama bazı kişiler kafeine daha duyarlı oldukları için daha çok etkilenirler.
Açıkça belli oluyor ki, yiyecek ve içecekler duyarlr kişileri birçok değişik yoldan rahatsız edebilirler. Ve kuşkusuz henüz bulunmamış birçok başka yiyecek alerjisi nedeni de vardır.
1651 yılında, İngiliz filozofu Robert Burton, Melankolinin Anatomisi adlı kitabında şöyle demektedir: "Sütten gelen herşey, melankoliyi artırır". Öyle anlaşılıyor ki, Burton her süt içtiğinde veya peynir yediğinde depresyona giriyordu. Kendisinin depresyonuna neden olarak sütü suçlamasına karşın, herkes sütün her şart altında depresyona neden olduğu fikrini savunmaz. Onun içindir ki, kendisi herhalde, yemek alerjisi olan ilk kayıtlı hastalardan biriydi.
Son zamanlarda bazı alerji uzmanları, belirli yiyeceklerin ve yiyecek katkı maddelerinin, alerjik bünyelerde çeşitli ruhsal hastalıklara neden olduklarını iddia etmişlerdir. Örneğin buğday alerjisinin şizofreni nedenlerinden biri olduğu ileri sürülmüştür. Tartrazin ve salisilat içeren yiyeceklere olan alerjiler, bazı alerji uzmanlarının inancına göre hiperaktivite dediğimiz ve giderek artan sayılarda okul çocuklarını etkileyen sürekli sinirli veya gürültücü davranış ve dikkati yoğunlaştırma güçlüğüne neden olmaktadır. Bu fikirler, tartışmalı oldukları halde, geçerlilikleri tehlikesiz ve basit bir biçimde araştırılabilir. Yapmanız gereken tek şey o yiyeceği yemekten vazgeçmek ve iyileşip iyileşmediğinizi ölçmektir.
En basit test türünü sizde uygulayabilirsiniz. Eğer bir yiyeceğin rahatsızlığınıza neden olduğu kanısın-daysanız, en az beş gün süreyle onu yemekten vazgeçin, sonra da aynı yiyecekten bolca yiyin. Eğer belirtileriniz, yiyeceği yemediğiniz zaman kayboluyor ve yediğiniz zaman tekrar başlıyorsa, alerjinizin nedenini bulmuşsunuz demektir. Bu yiyecekten birkaç ay uzak durarak kendinizi yeniden test edin. Bazı durumlarda, alerjiye neden olan yiyeceklerden uzun süre uzak durursanız, alerjiniz geçebilir, ama düzenli olarak söz konusu yiyecekten yemeğe başlarsanız, tekrar ortaya çıkabilir. (Şeker Alerjisi, Yemek Alerjisi, Protein Alerjisi)
Ancak, yiyecek alerjilerini saptamak her zaman kolay değildir. Şöyle ki, yiyeceği yedikten dört gün sonraya kadar bile tepkiler devam edebilir. Ayrıca birden fazla yiyeceğe alerjik olabilirsiniz: Yiyecek alerjisi uzmanlarına göre birden fazla yiyeceğe alerjik olmak, tek bir gıda maddesine alerjik olmaktan daha yaygındır. Üstelik alerjiler, çoğu kez, çok sevilen veya sık sık yenen yiyeceklere karşı gelişebilirler... Sevdiğiniz bir yiyecek sizdeki sorunlara neden olmasını en son aklınıza getireceğiniz veya getirmek isteyebileceğiniz yiyecek olacaktır. Ayrıca un, yumurta ve süt gibi gıda maddeleri o kadar yaygın olarak evde veya hazır alınan yemeklerde kullanılır ki, yemeği siz hazırlamadıkça, içinde bu maddelerden olup olmadığını bilemezsiniz.
Eğer yiyecek alerjisinden kuşkulanmıyorsa, ama nedeni kesin olarak saptanamamışsa, yapılacak test bir "eliminasyon diyeti" olmalıdır. Bu diyetler basit olabildikleri gibi çok sıkı da olabilirler. Amaç en az beş gün süreyle alergen olabilecek bütün besinler ve yiyecek katkı maddelerinden uzak durmaktır. Bundan sonra yemekten vazgeçtiğiniz yemekleri birer birer diyetinize katarak, kötü etkileri olup olmadığını gözleyebilirsiniz, Herhangi bir yiyeceğe alerji olası olduğu için, en sıkı diyetlerde önce beş günlük bir oruç uygulanır. Ondan sonra yiyecekler tek tek alınmaya başlanır. Oruç, önceki diyetinizde almış olduğunuz besinlerin sisteminizden çıkmış olmasına karşın, tehlikelidir ve bir doktor denetiminde yapılması gerekir.
Bazı alerji uzmanları hastalarına kuzu eti, armut ve memba suyundan oluşan ve alışılmamış olduğu halde oldukça lezzetli olan bir diyet verirler. Kuzu ve armut, hemen hiçbir zaman alergenik değildirler, memba sularında ise hiçbir kimyasal katkı maddesi' yoktur.
Daha basit bir yaklaşım ise, en yaygın yiyeceklerden ve katkı maddelerinden uzak durmaktır. Bunların başlıcaları: Yumurta, süt ve süt ürünleri (peynir, yoğurt), tahıllar (buğday, mısır, arpa, yulaf, pirinçten yapılan yiyecekler), özellikle düzenli olarak yediğiniz tahıllar, bira, viski, şarap, kahve, çay, bütün konservelenmiş, dondurulmuş, korunma maddesi olan ve işlenmiş besinler, çikolata, fındık fıstık ve balıktır. Et ve taze sebzeler genellikle alergen değildirler, ama gene de hep aynı cins et ve yalnızca birkaç taze sebze yemek önerilir.
Eğer bu diyet bir hafta içinde etkisini göstermezse, ya hâlâ alerjiniz olan birşey yemeye devam ediyorsunuz demektir ya da sorununuz yiyecek alerjisi değildir. Ama alerjiniz iyileşirse, diyetinize sırayla yeni yiyecekler ekleyin ve reaksiyonları gözleyebilmek için arada birkaç gün bırakın. Yiyeceklerdeki katkı maddelerine alerjileri ölçmek için, önce bu yiyeceği taze ve katkı maddesiz olarak yiyin. Bu bir tepkiye yol açmazsa aynı yiyeceğin konservesini deneyin. Yiyeceklerdeki kimyasal maddeleri alergen olanların arasında en olağanları tartrazin ve amarant gibi boya maddeleri ile kükürt dioksit ve benzoatlar gibi koruyucu maddelerdir. Ama bazı hallerde kişiler, konserve tenekelerinin iç yüzeyinde kullanılan fenol reçineye alerjik olabilirler.
Teşhisi hızlandırmak için uzmanlar, bekleme süresini azaltan birkaç test geliştirmişlerdir. Bunların en basiti "nabız testidir". Yemekten önce nabız alınır (ortalama dakikada 70 atar), yemekten sonra her 10 dakikada bir nabız tekrar alınır. Eğer ani bir hızlanma görülürse (bazı hallerde yavaşlama), bu sizin o yiyeceğe alerjik olduğunuzu gösterebilir. Nabızdaki değişiklikler iki saatlik bir süre içinde oluşabilirler-se de genellikle daha kısa bir zamanda ortaya çıkacaktır.
Nabız testinin yanısıra "dilaltı" (sublingual) testi de kullanılır. Bir damla yiyecek veya kimyasal eriyik, dilin altına yerleştirilerek hızla vücuda yayılması sağlanır. Dilaltı testi şaşırtıcı olabilir: Test yapıldıktan birkaç dakika sonra hastanın nabzı çok yükselebilir veya —ruhsal bunalımı varsa— hasta titremeye ve ağlamaya başlayabilir. Testi iyi bilen bir uzman dilin altına bu maddeden sulandırılmış bir damla koyarak belirtileri hafifletir.
Bazı Amerikalı uzmanlar, derinin altına yiyecek özlerinin zerk edildiği "intradermal testi" uygularlar. Bu testin yararlılığı tartışma konusuysa da onu kullanan uzmanların elinde yararlı olduğuna ilişkin inandırıcı kanıtlar vardır. Dilaltı testinde olduğu gibi reaksiyonları durdurmak için, söz konusu öz, sulandırılarak verilir.
Dilaltı testlerini uygulayan alerji uzmanları, hastalarına yemeklerden önce alacakları ve kendilerini yiyeceklerde bulunabilecek alergenlere karşı koruyacak damlalar verirler. Alerjik reaksiyonu önlemenin en güvenilir yolu, alerjiye neden olan yiyecekten kaçınmaktır. Ama sık sık evden uzakta ve lokantalarda yemek yemek zorunluluğunda olan kişiler için, aler-gensiz bir diyet, —özellikle bu kişiler buğday ve yumurta gibi çok kullanılan bir besin maddesine alerjik iseler— gerçekleşmesi olanaksız bir idealdir.
Amerika'daki bazı hastanelerde, teşhisi zor yiyecek ve kimyasal madde alerjilerini saptamak için özel 'çevre üniteleri' kurulmuştur. Bu üniteler, hava kirlenmesinin az olduğu yerlerde olup, özenli bir klima sistemi ile çoğumuz için olağan sayılan ve fark etmediğimiz kimyasal maddeler tarafından havanın kirletilmesi önlenir. Örneğin, gazete ve dergilere, havaya çok ufak kağıt parçacıkları ve mürekkep yayabilecekleri için, izin verilmemektedir. Isıtmada kömür veya gaz kullanılmaz. Çünkü bazı kişiler, kömür tozuna duyarlıdır. Boyanan odalar, duvarlardan boya kokusu gelmemesi için aylarca boş bırakılırlar. Yiyecekler, sıkıca denetlenen ve ürünlerini organik olarak, hiçbir kimyasal gübre veya sprey kullanmadan yetiştiren çiftliklerden sağlanır. Alerji uzmanı hastanın evini de ziyaret ederek, burada bulunabilecek kimyasal aiergenleri saptar.
Buraya kadar anlatılan alerjik reaksiyonlara yiyecekler de kaynak olabilir. Daha önce değindiğimiz gibi bazı alerji uzmanları, son zamanlarda başka şikâyetlerinde bazı yiyeceklere karşı oluşan olağan dışı ve genellikle açıklanamayan bir dayanıksızlık olduğuna inanmaktadırlar.
Bu durumu açığa kavuşturmanın en iyi yolu, birkaç örnek vermektir.
13 yaşında bir kız, çocukluğundan beri ağzındaki yaralardan şikâyetçiydi ve uygulanan hiçbir tedavi sonuç vermemişti. Uzman tarafından sorgulandığında annesi kızının patatesi çok sevdiğini, hatta çiğ olarak bile her yemekte yediğini açıkladı. Kıza patates yememesi öğütlendiğinde ağzındaki yaralar bir daha geri dönmeksizin kayboldu.
Dükkân sahibi, orta yaşlı bir hanım arada bir göğüste ağrılar, çarpıntı, nefes darlığı ve panik duygularına kapılıyordu. Bu krizler o kadar kuvvetliydi ki, nöbet tutacak korkusuyla sokakta yürümekten bile korkmaya başladı. Doktoru, hastanın günde en az oniki büyük fincan çay içtiğini öğrendi. Çayın bu sorunların kaynağı olduğundan kuşkulanan doktor, hastayı test yaptırmaya ikna etti. Test sırasında kendisine doğrudan midesine giden bir tüpten çay veya su verildi, öyle ki vücuduna giren şeyin ne olduğunu bilmesi olanaksızdı. Hastaya su verildiğinde hiçbir tepki görülmediği halde her çay verilişinden yaklaşık 30 dakika sonra hastada çarpıntı ve panik duyguları baş-gösterdi. Sonraki testler hastanın kahve ve domatese de aynı tür reaksiyonu olduğunu belirledi. Ama hasta bu yiyeceklerden vazgeçtikten sonra rahatsızlığı tamamen geçti.
26 yaşında genç bir adam hiçbir tedavinin hafif-letemediği korkunç başağrıları çekmekteydi. Hastanede yapılan incelemeler bu ağrılara neden olabilecek hiçbir anormallik teşhis edemediler. Ama başağrıları süregeldi, o derece ki genç adam, strese girip işini bile bıraktı. Önce bir psikiatra görünmesi önerildiyse de karısı başka bir doktora danışmak istedi. Danıştığı doktor günlük diyetini sorduğunda günde yirmi fincandan fazla kahve içtiği ortaya çıktı. Bu adetinden vazgeçmesi önerildiğinde kabul etti ve şikâyetleri yok olduğu gibi birkaç ay sonra işine geri döndü.
Bu ve benzeri vakalar İngiliz Tıp Dergisi The Lancet'de 1978 yılında iki doktor tarafından rapor edilmiştir. Söz konusu hastaların hepsi çok uzun süre rahatsızlık çekmişler ve daha önce danıştıkları doktorlar tedavide bulunamadıkları gibi rahatsızlıkların nedenini bulamamışlardı.
Eskiden beri bazı doktorlar birçok sinirsel ve fiziksel rahatsızlığın, kişinin bazı yiyeceklere dayanıksızlığından kaynaklandığına inanmışlarsa da bu fikirler meslektaşlarının çoğunluğu tarafından ciddiye alınmamıştır. Ama yeni araştırmalar bu tür yiyecek alerjilerinin oldukça yaygın olduğuna işaret etmektedir.
Yiyecek alerjilerinin birçok nedeni olabilir. İlk olarak IgE kaplı mast hücrelerine bağlanan alergenlerin neden olduğu alerjik reaksiyon vardır. Bu çeşit reaksiyonlar yemek yenildikten hemen sonra dudakların şişmesi, kusma veya diyare olarak kendisini gösterir. Veya yemekten birkaç saat sonra ürtiker olunabilir.
Küçük çocuklar, çoğu kez yumurta, inek sütü ve çikolata gibi bazı yiyecekleri yedikten sonra astım, egzemave mide sorunlarıyla karşılaşabilirler. Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı uzmanlar bunu bebeğin çok erken bir yaşta, yani vücudunun yabancı proteinlere alışamadan sütten kesilmesine bağlamaktadırlar. Ailesinde alerji görülen çocuklardan uzun süre ana sütü alanlarda, altı aylık olmadan inek sütü verilen kardeşlerine göre daha az alerji görülmektedir. Anne sütündeki koruyucu antikorlar, bebeğin henüz gelişmemiş bağışıklık sistemindeki açıkları kapatırlar. Bunun içindir ki birçok alerji uzmanı, annelerin çocuklarını başka gıdalara geçmeden en az altı ay emzirmelerini önerirler. Eğer bu mümkün değilse ve çocuk alerjilere yatkın duruyorsa, soya fasulyesinden yapılmış sentetik sütlerden verilebilir. (Not: Bu sütler, inek sütünden yapılan süt tozuyla aynı şey değildir).
Meme veren annenin bilmesi gerekir ki, aldığı herhangi bir yiyecek veya ilaç sütüne geçebilir. Onun için, annenin yalnızca çocuğun değil, kendi diyetine de dikkat etmesi gerekir. Yumurta, çikolata, balık ve fıstıklar, bilinen en güçlü alergenler olduklarından, süt veren annelerin bu gıdaları almaktan kaçınmaları önerilir.
Bazı kişilerin bazı yiyeceklere alerjik olmalarının başka bir nedeni de vücutlarında, proteinleri kana karışmadan önce parçalayacak gerekti enzimin bulunmamasıdır. Örneğin sütteki şekeri parçalayan laktaz enziminden vücudunuzda yeterince bulunmuyorsa, süt içtiğinizde rahatsız olabilirsiniz. (Çocuk Alerjisi, Yumurta Alerjisi) Migrenin nedenlerinden biri de bir enzim eksikliği olabilir. Çoğu migren hastası tiramin içeren yiyecekler yedikten sonra rahatsızlanır: Tiramin içeren yiyeceklerin başında yoğurt, peynir, çikolata, ringa balığı turşusu, etsuyu tabletleri, maya tabletleri ve şaraplar (özellikle kianti şarabı) sayılabilir. Tiramin aslında zehirli veya alergen bir madde değildir. Ancak süratle özümlenemediği takdirde, kanda aşırı bir birikim oluşmakta ve bu durum da baştaki kan damarlarının daralmasına yol açarak migren ağrılarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Koeliak hastalığına yakalanmış kişiler, glüten adlı proteini ihtiva eden buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahılları yiyemezler. Koeliak hastalığının belirtileri kilo kaybı, şişkin ve ağrılı bir mide ve sindirilmemiş yağ dolu, kokulu, yumuşak dışkıdır. Eğer glüten içeren yiyeceklerden uzak durursanız, bu belirtiler ortadan kalkacaktır. Bazı hallerde unlu yiyeceklerle beslenen çocuklarda bu belirtiler görülürse de glüten birkaç ay süreyle diyetlerinden çıkarılırsa normale dönerler. Erişkinlerde ise koeliak hastalığı kalıcıdır, ve her glutenli yiyecek yenildiğinde hastalık tekrarlanır. Koeliak hastalığını açıklamak için birçok sav ortaya atılmıştır. Bir teoriye göre hastalık anormal bir anti-gen/antikor tepkimesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir sava göre koeliak hastalarında peptidaz enzimi bulunmadığından, zehirli özellikleri olan yarı sindirilmiş proteinler bağırsaklara zarar vermektedir. Bir başka sava göre ise, koeliak hastalığı kalıtsal olup, hastaların bağırsak zarındaki bir anormallik yüzünden glütenin bağırsak zarına yapışması sonunda öbür gıdaların iyice sindirilmesi engellenmektedir. Neden, tüm bu savların karışımı da olabilir.
Kahve ve kolalı meşrubatlarda kafein denilen bir uyarıcı madde vardır. Akşamları kahve içtiğinizde uykunuzun kaçmasının nedeni kafeindir. Aşırı miktarda kafein alınırsa, anksiete,sinirlilik, başağrısı, çarpıntı veya anormal kalp atışları ve mide sorunları görülebilir. Ama bazı kişiler kafeine daha duyarlı oldukları için daha çok etkilenirler.
Açıkça belli oluyor ki, yiyecek ve içecekler duyarlr kişileri birçok değişik yoldan rahatsız edebilirler. Ve kuşkusuz henüz bulunmamış birçok başka yiyecek alerjisi nedeni de vardır.
1651 yılında, İngiliz filozofu Robert Burton, Melankolinin Anatomisi adlı kitabında şöyle demektedir: "Sütten gelen herşey, melankoliyi artırır". Öyle anlaşılıyor ki, Burton her süt içtiğinde veya peynir yediğinde depresyona giriyordu. Kendisinin depresyonuna neden olarak sütü suçlamasına karşın, herkes sütün her şart altında depresyona neden olduğu fikrini savunmaz. Onun içindir ki, kendisi herhalde, yemek alerjisi olan ilk kayıtlı hastalardan biriydi.
Son zamanlarda bazı alerji uzmanları, belirli yiyeceklerin ve yiyecek katkı maddelerinin, alerjik bünyelerde çeşitli ruhsal hastalıklara neden olduklarını iddia etmişlerdir. Örneğin buğday alerjisinin şizofreni nedenlerinden biri olduğu ileri sürülmüştür. Tartrazin ve salisilat içeren yiyeceklere olan alerjiler, bazı alerji uzmanlarının inancına göre hiperaktivite dediğimiz ve giderek artan sayılarda okul çocuklarını etkileyen sürekli sinirli veya gürültücü davranış ve dikkati yoğunlaştırma güçlüğüne neden olmaktadır. Bu fikirler, tartışmalı oldukları halde, geçerlilikleri tehlikesiz ve basit bir biçimde araştırılabilir. Yapmanız gereken tek şey o yiyeceği yemekten vazgeçmek ve iyileşip iyileşmediğinizi ölçmektir.
En basit test türünü sizde uygulayabilirsiniz. Eğer bir yiyeceğin rahatsızlığınıza neden olduğu kanısın-daysanız, en az beş gün süreyle onu yemekten vazgeçin, sonra da aynı yiyecekten bolca yiyin. Eğer belirtileriniz, yiyeceği yemediğiniz zaman kayboluyor ve yediğiniz zaman tekrar başlıyorsa, alerjinizin nedenini bulmuşsunuz demektir. Bu yiyecekten birkaç ay uzak durarak kendinizi yeniden test edin. Bazı durumlarda, alerjiye neden olan yiyeceklerden uzun süre uzak durursanız, alerjiniz geçebilir, ama düzenli olarak söz konusu yiyecekten yemeğe başlarsanız, tekrar ortaya çıkabilir. (Şeker Alerjisi, Yemek Alerjisi, Protein Alerjisi)
Ancak, yiyecek alerjilerini saptamak her zaman kolay değildir. Şöyle ki, yiyeceği yedikten dört gün sonraya kadar bile tepkiler devam edebilir. Ayrıca birden fazla yiyeceğe alerjik olabilirsiniz: Yiyecek alerjisi uzmanlarına göre birden fazla yiyeceğe alerjik olmak, tek bir gıda maddesine alerjik olmaktan daha yaygındır. Üstelik alerjiler, çoğu kez, çok sevilen veya sık sık yenen yiyeceklere karşı gelişebilirler... Sevdiğiniz bir yiyecek sizdeki sorunlara neden olmasını en son aklınıza getireceğiniz veya getirmek isteyebileceğiniz yiyecek olacaktır. Ayrıca un, yumurta ve süt gibi gıda maddeleri o kadar yaygın olarak evde veya hazır alınan yemeklerde kullanılır ki, yemeği siz hazırlamadıkça, içinde bu maddelerden olup olmadığını bilemezsiniz.
Eğer yiyecek alerjisinden kuşkulanmıyorsa, ama nedeni kesin olarak saptanamamışsa, yapılacak test bir "eliminasyon diyeti" olmalıdır. Bu diyetler basit olabildikleri gibi çok sıkı da olabilirler. Amaç en az beş gün süreyle alergen olabilecek bütün besinler ve yiyecek katkı maddelerinden uzak durmaktır. Bundan sonra yemekten vazgeçtiğiniz yemekleri birer birer diyetinize katarak, kötü etkileri olup olmadığını gözleyebilirsiniz, Herhangi bir yiyeceğe alerji olası olduğu için, en sıkı diyetlerde önce beş günlük bir oruç uygulanır. Ondan sonra yiyecekler tek tek alınmaya başlanır. Oruç, önceki diyetinizde almış olduğunuz besinlerin sisteminizden çıkmış olmasına karşın, tehlikelidir ve bir doktor denetiminde yapılması gerekir.
Bazı alerji uzmanları hastalarına kuzu eti, armut ve memba suyundan oluşan ve alışılmamış olduğu halde oldukça lezzetli olan bir diyet verirler. Kuzu ve armut, hemen hiçbir zaman alergenik değildirler, memba sularında ise hiçbir kimyasal katkı maddesi' yoktur.
Daha basit bir yaklaşım ise, en yaygın yiyeceklerden ve katkı maddelerinden uzak durmaktır. Bunların başlıcaları: Yumurta, süt ve süt ürünleri (peynir, yoğurt), tahıllar (buğday, mısır, arpa, yulaf, pirinçten yapılan yiyecekler), özellikle düzenli olarak yediğiniz tahıllar, bira, viski, şarap, kahve, çay, bütün konservelenmiş, dondurulmuş, korunma maddesi olan ve işlenmiş besinler, çikolata, fındık fıstık ve balıktır. Et ve taze sebzeler genellikle alergen değildirler, ama gene de hep aynı cins et ve yalnızca birkaç taze sebze yemek önerilir.
Eğer bu diyet bir hafta içinde etkisini göstermezse, ya hâlâ alerjiniz olan birşey yemeye devam ediyorsunuz demektir ya da sorununuz yiyecek alerjisi değildir. Ama alerjiniz iyileşirse, diyetinize sırayla yeni yiyecekler ekleyin ve reaksiyonları gözleyebilmek için arada birkaç gün bırakın. Yiyeceklerdeki katkı maddelerine alerjileri ölçmek için, önce bu yiyeceği taze ve katkı maddesiz olarak yiyin. Bu bir tepkiye yol açmazsa aynı yiyeceğin konservesini deneyin. Yiyeceklerdeki kimyasal maddeleri alergen olanların arasında en olağanları tartrazin ve amarant gibi boya maddeleri ile kükürt dioksit ve benzoatlar gibi koruyucu maddelerdir. Ama bazı hallerde kişiler, konserve tenekelerinin iç yüzeyinde kullanılan fenol reçineye alerjik olabilirler.
Teşhisi hızlandırmak için uzmanlar, bekleme süresini azaltan birkaç test geliştirmişlerdir. Bunların en basiti "nabız testidir". Yemekten önce nabız alınır (ortalama dakikada 70 atar), yemekten sonra her 10 dakikada bir nabız tekrar alınır. Eğer ani bir hızlanma görülürse (bazı hallerde yavaşlama), bu sizin o yiyeceğe alerjik olduğunuzu gösterebilir. Nabızdaki değişiklikler iki saatlik bir süre içinde oluşabilirler-se de genellikle daha kısa bir zamanda ortaya çıkacaktır.
Nabız testinin yanısıra "dilaltı" (sublingual) testi de kullanılır. Bir damla yiyecek veya kimyasal eriyik, dilin altına yerleştirilerek hızla vücuda yayılması sağlanır. Dilaltı testi şaşırtıcı olabilir: Test yapıldıktan birkaç dakika sonra hastanın nabzı çok yükselebilir veya —ruhsal bunalımı varsa— hasta titremeye ve ağlamaya başlayabilir. Testi iyi bilen bir uzman dilin altına bu maddeden sulandırılmış bir damla koyarak belirtileri hafifletir.
Bazı Amerikalı uzmanlar, derinin altına yiyecek özlerinin zerk edildiği "intradermal testi" uygularlar. Bu testin yararlılığı tartışma konusuysa da onu kullanan uzmanların elinde yararlı olduğuna ilişkin inandırıcı kanıtlar vardır. Dilaltı testinde olduğu gibi reaksiyonları durdurmak için, söz konusu öz, sulandırılarak verilir.
Dilaltı testlerini uygulayan alerji uzmanları, hastalarına yemeklerden önce alacakları ve kendilerini yiyeceklerde bulunabilecek alergenlere karşı koruyacak damlalar verirler. Alerjik reaksiyonu önlemenin en güvenilir yolu, alerjiye neden olan yiyecekten kaçınmaktır. Ama sık sık evden uzakta ve lokantalarda yemek yemek zorunluluğunda olan kişiler için, aler-gensiz bir diyet, —özellikle bu kişiler buğday ve yumurta gibi çok kullanılan bir besin maddesine alerjik iseler— gerçekleşmesi olanaksız bir idealdir.
Amerika'daki bazı hastanelerde, teşhisi zor yiyecek ve kimyasal madde alerjilerini saptamak için özel 'çevre üniteleri' kurulmuştur. Bu üniteler, hava kirlenmesinin az olduğu yerlerde olup, özenli bir klima sistemi ile çoğumuz için olağan sayılan ve fark etmediğimiz kimyasal maddeler tarafından havanın kirletilmesi önlenir. Örneğin, gazete ve dergilere, havaya çok ufak kağıt parçacıkları ve mürekkep yayabilecekleri için, izin verilmemektedir. Isıtmada kömür veya gaz kullanılmaz. Çünkü bazı kişiler, kömür tozuna duyarlıdır. Boyanan odalar, duvarlardan boya kokusu gelmemesi için aylarca boş bırakılırlar. Yiyecekler, sıkıca denetlenen ve ürünlerini organik olarak, hiçbir kimyasal gübre veya sprey kullanmadan yetiştiren çiftliklerden sağlanır. Alerji uzmanı hastanın evini de ziyaret ederek, burada bulunabilecek kimyasal aiergenleri saptar.
İlaçlara Karşı Alerji Hastalığı
İlaçlara Karşı Alerji, İlaç Alerji Hastalığı ve Tedavisi
Aşağı yukarı her maddeye alerjik olunabilir; ilaçlar da bu kapsama girer. Neyse ki alerjik şikâyetler için önerilen ilaçlar, genellikle alerjilerine neden olmazlar ama bazen böyle durumlarda görülebilir. Genellikle büyük sorunları antihistaminler yaratır. Özellikle uzun süreyle deriye doğrudan uygulandıklarında, bazen alerjiye neden olan şey, ilacın kendisi değil de tabletlerde kullanılan boya maddeleridir. Yaygın olarak kullanılan tartrazin adlı sarı boya ile ama-rant adlı kırmızı boyanın buna neden olduğundan kuşkulanılmaktadır. Bu boyalar, yiyecek üreticileri tarafından çok beğenilmekte ve yüzlerce işlenmiş yiyecekte kullanılmaktadırlar. Örneğin portakallı meşrubatlara tartrazin ile renk verildiğinden, astımlıların bunlardan uzak durmaları gerekir. Ne yazık ki, boya maddelerinin alerjilere neden olduğu bilinmeden önce, alerji ilacı üreticileri bu boyaları ilaçlarında da kullandılar. Bu yüzden şu anda bile piyasada boya maddesi içeren birkaç alerji ilacı bulunmaktadır. Tartrazin ve amarant'a reaksiyon çok olağan olmasa da eğer alerjiniz için sarı veya kırmızı bir hap alıyorsanız ve alerjiniz iyileşeceğine kötüleşiyorsa, bu duruma doktorunuzun dikkatini çekmeden çekinmeyin. Bu boyaları içeren yaklaşık 300 kadar başka ilaç vardır.
Yiyeceklere ve ilaçlara konan koruyucu maddeler de alerjilere neden olabilirler; bunlara duyarlı kişilerde hırıltı ve şişmelere yol açabilirler. Söz konusu koruyucu maddeler sodyum benzoat, hidroksibenzoat ve kükürt dioksittir. Boyalar gibi, kullanımları yaygın ve kanunidir. Örneğin İngiltere'de üreticiler hangi boya veya koruyucu maddeyi kullandıklarını belirtmek zorunda değillerdir; ambalajdaki etiket genellikle yalnızca 'izinli boya maddesi' veya 'izinli koruyucu madde' yazısını içerdiği için alerjik kişinin dikkatli olması gerekir.
Tartrazine alerjik olan kişiler, aralarında kimyasal bir benzerlik olmadığı halde aspirine de alerjiktirler. Tek ortak yönleri, ikisinin de kömürden çıkarılmalarıdır! Aspirin alerjisi oldukça yaygındır ve yaklaşık 100 kişiden birini etkiler. Belirtileri deride kızarmalar, hırıltılar, şişme veya rinittir. Aspirinin bilimsel adı asetilsalisilik asittir; her ne kadar bileşiğin asetil kısmının alerji yarattığı sanılmaktaysa da, bazı kişiler salisilik aside de alerjiktirler. Salisilatlar, çiklet, diş macunu, pastiller, güneş yağları, meşrubat, reçel ve marmelatlarda sık sık kullanılır ve ayrıca birçok meyve ve fıstıkta örneğin badem, elma, hıyar, portakal, erik ve domateste doğal olarak bulunurlar.
Penisilin ilaç alerjilerinin en çok tanınan kaynaklarındandır. Penisiline alerjik olan kişilerin kaza halinde ilk yardımda doktor tarafından görülebilecek bir bilezik veya kart gibi bir uyarı taşımaları önerilir.Aslında her ilaç, alergen olabilecek nitelikte olduğu halde, en çok sorun yaratanlar, aspirin, indomethacin, penisilin, sulfanomit, tetraksilin gibi iltihaba karşı kullanılan ilaçlar, tokal anestezi ilaçları, barbitüratlar, fenotiazin yatıştırıcıları, aşılar, vitamin preparatları ve doğum kontrol haplarıdır. Bu, alerjisi olanların, bu ilaçlardan kesinlikle uzak durmalarını gerektirmez, çünkü bu ilaçlara alerjik olan kişi sayısı çok azdır. Alerjinin her zaman bilincinde olun ama bütün vaktinizi ağzınıza koyacağınız birşeyin sizde astım veya alerjiye neden olacağını düşünerek geçirmeyin.
Aşağı yukarı her maddeye alerjik olunabilir; ilaçlar da bu kapsama girer. Neyse ki alerjik şikâyetler için önerilen ilaçlar, genellikle alerjilerine neden olmazlar ama bazen böyle durumlarda görülebilir. Genellikle büyük sorunları antihistaminler yaratır. Özellikle uzun süreyle deriye doğrudan uygulandıklarında, bazen alerjiye neden olan şey, ilacın kendisi değil de tabletlerde kullanılan boya maddeleridir. Yaygın olarak kullanılan tartrazin adlı sarı boya ile ama-rant adlı kırmızı boyanın buna neden olduğundan kuşkulanılmaktadır. Bu boyalar, yiyecek üreticileri tarafından çok beğenilmekte ve yüzlerce işlenmiş yiyecekte kullanılmaktadırlar. Örneğin portakallı meşrubatlara tartrazin ile renk verildiğinden, astımlıların bunlardan uzak durmaları gerekir. Ne yazık ki, boya maddelerinin alerjilere neden olduğu bilinmeden önce, alerji ilacı üreticileri bu boyaları ilaçlarında da kullandılar. Bu yüzden şu anda bile piyasada boya maddesi içeren birkaç alerji ilacı bulunmaktadır. Tartrazin ve amarant'a reaksiyon çok olağan olmasa da eğer alerjiniz için sarı veya kırmızı bir hap alıyorsanız ve alerjiniz iyileşeceğine kötüleşiyorsa, bu duruma doktorunuzun dikkatini çekmeden çekinmeyin. Bu boyaları içeren yaklaşık 300 kadar başka ilaç vardır.
Yiyeceklere ve ilaçlara konan koruyucu maddeler de alerjilere neden olabilirler; bunlara duyarlı kişilerde hırıltı ve şişmelere yol açabilirler. Söz konusu koruyucu maddeler sodyum benzoat, hidroksibenzoat ve kükürt dioksittir. Boyalar gibi, kullanımları yaygın ve kanunidir. Örneğin İngiltere'de üreticiler hangi boya veya koruyucu maddeyi kullandıklarını belirtmek zorunda değillerdir; ambalajdaki etiket genellikle yalnızca 'izinli boya maddesi' veya 'izinli koruyucu madde' yazısını içerdiği için alerjik kişinin dikkatli olması gerekir.
Tartrazine alerjik olan kişiler, aralarında kimyasal bir benzerlik olmadığı halde aspirine de alerjiktirler. Tek ortak yönleri, ikisinin de kömürden çıkarılmalarıdır! Aspirin alerjisi oldukça yaygındır ve yaklaşık 100 kişiden birini etkiler. Belirtileri deride kızarmalar, hırıltılar, şişme veya rinittir. Aspirinin bilimsel adı asetilsalisilik asittir; her ne kadar bileşiğin asetil kısmının alerji yarattığı sanılmaktaysa da, bazı kişiler salisilik aside de alerjiktirler. Salisilatlar, çiklet, diş macunu, pastiller, güneş yağları, meşrubat, reçel ve marmelatlarda sık sık kullanılır ve ayrıca birçok meyve ve fıstıkta örneğin badem, elma, hıyar, portakal, erik ve domateste doğal olarak bulunurlar.
Penisilin ilaç alerjilerinin en çok tanınan kaynaklarındandır. Penisiline alerjik olan kişilerin kaza halinde ilk yardımda doktor tarafından görülebilecek bir bilezik veya kart gibi bir uyarı taşımaları önerilir.Aslında her ilaç, alergen olabilecek nitelikte olduğu halde, en çok sorun yaratanlar, aspirin, indomethacin, penisilin, sulfanomit, tetraksilin gibi iltihaba karşı kullanılan ilaçlar, tokal anestezi ilaçları, barbitüratlar, fenotiazin yatıştırıcıları, aşılar, vitamin preparatları ve doğum kontrol haplarıdır. Bu, alerjisi olanların, bu ilaçlardan kesinlikle uzak durmalarını gerektirmez, çünkü bu ilaçlara alerjik olan kişi sayısı çok azdır. Alerjinin her zaman bilincinde olun ama bütün vaktinizi ağzınıza koyacağınız birşeyin sizde astım veya alerjiye neden olacağını düşünerek geçirmeyin.
Alerji İlaçları Alerji Tedavisinde İlaçlar
Alerji tedavisinde kullanılan ilaçlar, Alerji İlacı, Alerji İlaçları
Antihistaminler
IgE ile kaplı mast hücrelerinin alergenle temas ettiklerinde patlayarak histamin salgıladıklarını hatırlayacaksınız. Akut alerjik hallerde görülen burun akması, kaşınma ve kas kasılmalarına yol açan madde histamindir. Bu etkilere karşı antihistaminler kullanılır.
Histamin vücudun çeşitli işlevlerini düzenlemek için kullanılır, fazla histamin salgılanması yalnızca alerjik durumlara bağlı değildir. Güneş yanıkları, soğuk, sıcak ve sürtünme, histamin salgılanmasına neden olduklarından kızarma ve kaşıntıya yol açabilirler.
Bazı kişilerde, deriye dokunmak, histamin salgılanmasına yeterlidir. Bu durumda tıp dilinde derma-tografi (deriye yazma) denilir. Bu hastalar derilerine yalnızca bastırarak adlarını yazabilir veya resim yapabilirler. Bazı durumlarda stress veya sinir bozuklukları yüzünden histamin salgılanır ve kaşıntılar başlar. Bazı dikenli bitkiler, histamin içerdiklerinden ür-tikere yol açarlar.
Antihistaminli ilaçlar, histamin salgılanmasını engellemedikleri halde sinir uçlarında histamin etki yapması gereken yerleri ele geçirirler. Çeşitli antihistaminler olduğundan, hastaya uygun türün bulunması için birçok deneme yapmak gerekir. Antihistaminler, çeşitli preparatlar biçiminde bulunurlar: Haplar, sıvı ilaçlar, göz damlaları ve burun damlaları. İğne yapmak için kullanılan antihistaminler ise akut alerjik durumlarda uygulanır.
Antihistaminler uyku getirdikleri gibi, kas koordinasyonunu da bozabilirler. Onun için araba veya makine kullanması gereken veya işlerine; yoğun bir biçimde dikkat etmesi gereken hastalar, bu yan etkilere karşı dikkatli olmalıdırlar. Öte yandan uykusuzluk çeken bir alerji hastası için, bu yan etkiler olumlu sayılabilir.
Ancak, antihistaminlere de özellikle bunlar doğrudan deriye uygulandıklarında alerjik olmak olasıdır. Onun içindir ki, antihistaminler, böcek ısırmaları gibi kaşıntılara neden olan durumlarda kullanılsalar da, uzun süreli tedavilere uygun değillerdir.
Antihistaminler, genellikle saman nezlesi belirtilerini hafifletmek için kullanılırlar. Ama çoğu ilaçta olduğu gibi, bunların hastalığı tedavi etmediklerini unutmamak gerekir. Antihistaminler, aynı zamanda ekzema ve ürtiker kaşıntılarını hafifletmek ve bazı durumlarda kan alma veya serumdan ileri gelen alerjik durumlar için de kullanılırlar. Teoride astım krizleri için kullanılmaları gerekirse de, uygulamada solunum yollarındaki hava boşluklarını kuruttukları ve buradaki mukozayı yok ettikleri için, astımı tedavi etmek bir yana, daha kötü bir duruma gelmesine neden olabilirler. Ayrıca mide ve bağırsaklarda görülen alerjik durumlarda da kullanılmazlar.
Kortikosteroidler (steroidler)
En çok bilinen kortikosterid ilaç "kortizon"dur. Kortizonun geçmişi ilginçtir; ilk bulunduğunda kortizonun birçok hastalığın neden olduğu iltihapları büyük ölçüde azalttığı görülmüştür. Başta bir mucize ilaç olarak nitelenen ilacın daha sonra sakıncaları ortaya çıkmış ve doktorlar kortizonun yaygın olarak kullanıldığında başka sorunlar meydana getirdiğini fark etmişlerdir. Alerjik reaksiyonları tedavi etmekte çok yararlı olan bu ilacın çok uzun süre kullanılmaması şarttır. Kortikosteroidler, vücutta da bulunan ve şekeri parçalamak ve büyümek gibi birçok işlevleri üstlenen hormonlardır. İlaç kortikosteroidler uzun süre kullanıldıklarında, vücudun bu hormanu salgılamasını engellerler ve sonuç olarak vücudun metabolizması ağır bir biçimde etkilenir.
Kortikosteroidlerin sakıncaları olmasına karşın, alerjilerden kaynaklanan iltihaplanmalar üzerinde son derece etkindirler ve akut alerjik reaksiyonların tehlikeye soktukları hayatları da kurtaracak niteliktedirler. Akut astım krizi geçiren hastalara kortizon iğneleri verilir. Astımlılar aynı zamanda kısa süreler için hastalıklarını hafifletmek için kortikosteroid haplar alabilirler. Bu ilaç aynı zamanda astımlılar için üretilen fısfıslarda da kullanılır (Fısfıs, hasta nefes aldığında ilacın çok ince pudra biçiminde hava torbalarına ve bronşlara girmesini sağlayan aygıttır). Pomat halindeki kostikosteroidler, derideki alerjiye bağlı iltihapları hafifletmek için kullanılır. Derideki iltihaplı alana günde dört beş kez sürülür. Hasta pomadı az miktarlarda ve ancak hasta olan alana yaymaya dikkat etmelidir.
Kortikosteroidler her ne kadar alerji belirtilerini hafifletmekte çokyararlıysalar da, bir tedavi aracı olmadıklarını unutmamak gerekir. Bronşodilatör
Bronşodilatör, bronşlara giden havayollarını açan bir ilaçtır. Astımlılarda bu havayolları kas spazmları nedeniyle ufalırlarve hastanın zorlukla nefes almasına ve hırıltılara neden olurlar. Astım her zaman alerjiden kaynaklanmaz, bazı hallerde bronşit gibi iltihaplı bir hastalığın sonucu da olabilir. Ama bronşodilatörlerin nedeni ne olursa olsun, astımlı hastalara yararı dokunur.
İki tip bronşodilatör vardır: Tofinilin bazlı olanlar ve sempatomimetik ilaçlardan elde edilenler. Teofilinin kendisi çayda bulunan doğal bir maddedir ama çayda bulunduğu durumda, vücutça özümlenemediği için kimyasal işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir. Böylece bu madde kolay sindirilir bir biçime dönüşür. Teofilinli ilaçlar, bronşlardaki kasılmaları yatıştırır, beyindeki solunum merkezini uyandırır ve kalbe giden kan damarlarını açarak dolaşımı düzeltir. Teofilinli ilaçlar tablet, sıvı ilaç veya fitil biçimde bulunurlar. Acil durumların gerektirdiği tedavilerde iğne de yapmak mümkündür.
Bazı teofilin preparatlarının tadı oldukça kötüdür, ayrıca günlük miktarlar çok yüksek olduğunda mide bulantısına ve asabiyete yol açabilir. İlaç miktarı kişiden kişiye değiştiği içindir ki, doktorun hastası için en uygun dozu saptaması zaman alabilir.
Sempatomimetik ilaçlar, sempatik sinir sisteminin yaptıklarını aynen uyguladıkları için bu adı kalırlar. Sempatik sinir sisteminin görevleri arasında kalp atışını hızlandırarak daha büyük miktarlarda kan pompalamasını sağlamak da vardır. Bunu kolaylaştırmak için ciğerlere giden hava yollarını da açar.
Sempatik sinir sistemi, adrenalin ve noradrenalin salgılayarak çalışır. Bunun içindir ki, alerjilerin en kötüsü olan anafilaksis hastalarına adrenalin iğneleri yapılır. Adrenalin hemen hastanın tansiyonunu yükseltir ve hava yollarını açar.
Adrenalinden başka birçok sempatomimetik ilaç vardır. Bunların arasında efedrin, izoprenalin ve salbutamol'u sayabiliriz. İlaçlar hapı halinde, sıvı olarak veya fısfıs içinde mevcuttur. İzoprenalin çocuklar istemeden fısfıslarıyla çok fazla çekebildikleri için eski yaygınlığını kaybetmiştir.
Salbutamol, son zamanlarda geliştirilmiş olan rimiterol ve terbutalin gibi sempamimetis ilaçlar, kalpten fazla, hava borularını etkilediklerinden ve dolayısıyla hastayı daha az asabi yaptıklarından yaygınlaşmışlardır.
Disodyum kromoglikat
İlaç bulan ve geliştiren bilim adamları ilaçlarına söylenmesi güç uzun adlar takmaktan hoşlanmaktadırlar, bu nedenle genellikle disodyum kromoglikatın ticari adı olan İntal kullanılmaktadır.
Bu ilaç mast hücreleri üzerinde etkisini gösterir ve bunların patlayarak histamin salgılamalarını engeller, ilacın etkili olması için krizden önce alınması gerekmektedir, çünkü mast hücreleri histamin salgıladıktan sonra ilaç almak, at kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemeye benzer.
İlk kullanımı yalnızca alerjik astım içinken, bugün çeşitli disodyum kromoglikat preparatları geliştirilmiş bulunmaktadır, ve bunlar burun, kulak ve karındaki alerjik reaksiyonları durdurmak için kullanılırlar. Bu preparatların her birinin kendi ticari adı vardır. İntal genellikle fısfıs yoluyla alınır. İlaç kapsül içinde bir tozdur ve fısfısın içine yerleştirilir. Kapsül, fısfısın üzerindeki bir delgiye basılarak patlatılır ve içeriğin-ce bir toz olarak solunum yollarına alınır. Soluk almakta zorluk çeken yaşlılar ve çok küçük çocuklar İntal'i sıvı bir sprey olarak kullanabilirler.
İlaç yapımcıları riniti önlemek üzere, burundan enfiye gibi çekilen bir aygıt da geliştirmişlerdir. Gözdeki alerjik reaksiyonları önlemek için göz damlaları olduğu gibi, mide ve bağırsaklardaki alerjik reaksiyonları durdurmak için yutulacak haplar da vardır.
İlacın yaygınlığı, yararlarının yan etkilerinden fazla olmasına bağlıdır. Birçok hasta bu ilacı kullanmaya başladıktan sonra, kortikosteroid almayı bırakmıştır. Gene de birçok ilaç gibi gebeliğin ilk zamanlarında kullanılması uygun olmadığı gibi hastanın boğazında iltihaplanma olduğu zaman gırtlağı tahriş edebilir. Ayrıca uzun süre kullandıktan sonra ilacı birden kesmemeye özen göstermek gerekir. Çünkü ilacı aniden bırakmak, bazı hallerde bir astım krizine neden olabilir.
İlaçlar, milyonlarca insanın alerjilerden çektikleri acıyı dindirmiş ve bu kişilerin alerji belirtileri nedeniyle günlük hayatlarını yürütmekte çektikleri zorlukları ortadan kaldırmıştır. Ama gene de ünlü onsekizinci yüzyıl doktorlarından VVilliam Withering'in şu sözlerini unutmamakta yarar vardır: "Ufak dozlarda verilen zehirler en iyi ilaçlardır, ama aşırı dozda ilaçlar zehirdir."
Bir kişiye yararlı olan bir ilaç, başka birini hiç etkilemeyebilir, aynı biçimde bir kişi için uygun olan bir doz, başka bir insana aşırı veya çok az gelebilir. İlaçlara saygılı olmak gerekir.
Antihistaminler
IgE ile kaplı mast hücrelerinin alergenle temas ettiklerinde patlayarak histamin salgıladıklarını hatırlayacaksınız. Akut alerjik hallerde görülen burun akması, kaşınma ve kas kasılmalarına yol açan madde histamindir. Bu etkilere karşı antihistaminler kullanılır.
Histamin vücudun çeşitli işlevlerini düzenlemek için kullanılır, fazla histamin salgılanması yalnızca alerjik durumlara bağlı değildir. Güneş yanıkları, soğuk, sıcak ve sürtünme, histamin salgılanmasına neden olduklarından kızarma ve kaşıntıya yol açabilirler.
Bazı kişilerde, deriye dokunmak, histamin salgılanmasına yeterlidir. Bu durumda tıp dilinde derma-tografi (deriye yazma) denilir. Bu hastalar derilerine yalnızca bastırarak adlarını yazabilir veya resim yapabilirler. Bazı durumlarda stress veya sinir bozuklukları yüzünden histamin salgılanır ve kaşıntılar başlar. Bazı dikenli bitkiler, histamin içerdiklerinden ür-tikere yol açarlar.
Antihistaminli ilaçlar, histamin salgılanmasını engellemedikleri halde sinir uçlarında histamin etki yapması gereken yerleri ele geçirirler. Çeşitli antihistaminler olduğundan, hastaya uygun türün bulunması için birçok deneme yapmak gerekir. Antihistaminler, çeşitli preparatlar biçiminde bulunurlar: Haplar, sıvı ilaçlar, göz damlaları ve burun damlaları. İğne yapmak için kullanılan antihistaminler ise akut alerjik durumlarda uygulanır.
Antihistaminler uyku getirdikleri gibi, kas koordinasyonunu da bozabilirler. Onun için araba veya makine kullanması gereken veya işlerine; yoğun bir biçimde dikkat etmesi gereken hastalar, bu yan etkilere karşı dikkatli olmalıdırlar. Öte yandan uykusuzluk çeken bir alerji hastası için, bu yan etkiler olumlu sayılabilir.
Ancak, antihistaminlere de özellikle bunlar doğrudan deriye uygulandıklarında alerjik olmak olasıdır. Onun içindir ki, antihistaminler, böcek ısırmaları gibi kaşıntılara neden olan durumlarda kullanılsalar da, uzun süreli tedavilere uygun değillerdir.
Antihistaminler, genellikle saman nezlesi belirtilerini hafifletmek için kullanılırlar. Ama çoğu ilaçta olduğu gibi, bunların hastalığı tedavi etmediklerini unutmamak gerekir. Antihistaminler, aynı zamanda ekzema ve ürtiker kaşıntılarını hafifletmek ve bazı durumlarda kan alma veya serumdan ileri gelen alerjik durumlar için de kullanılırlar. Teoride astım krizleri için kullanılmaları gerekirse de, uygulamada solunum yollarındaki hava boşluklarını kuruttukları ve buradaki mukozayı yok ettikleri için, astımı tedavi etmek bir yana, daha kötü bir duruma gelmesine neden olabilirler. Ayrıca mide ve bağırsaklarda görülen alerjik durumlarda da kullanılmazlar.
Kortikosteroidler (steroidler)
En çok bilinen kortikosterid ilaç "kortizon"dur. Kortizonun geçmişi ilginçtir; ilk bulunduğunda kortizonun birçok hastalığın neden olduğu iltihapları büyük ölçüde azalttığı görülmüştür. Başta bir mucize ilaç olarak nitelenen ilacın daha sonra sakıncaları ortaya çıkmış ve doktorlar kortizonun yaygın olarak kullanıldığında başka sorunlar meydana getirdiğini fark etmişlerdir. Alerjik reaksiyonları tedavi etmekte çok yararlı olan bu ilacın çok uzun süre kullanılmaması şarttır. Kortikosteroidler, vücutta da bulunan ve şekeri parçalamak ve büyümek gibi birçok işlevleri üstlenen hormonlardır. İlaç kortikosteroidler uzun süre kullanıldıklarında, vücudun bu hormanu salgılamasını engellerler ve sonuç olarak vücudun metabolizması ağır bir biçimde etkilenir.
Kortikosteroidlerin sakıncaları olmasına karşın, alerjilerden kaynaklanan iltihaplanmalar üzerinde son derece etkindirler ve akut alerjik reaksiyonların tehlikeye soktukları hayatları da kurtaracak niteliktedirler. Akut astım krizi geçiren hastalara kortizon iğneleri verilir. Astımlılar aynı zamanda kısa süreler için hastalıklarını hafifletmek için kortikosteroid haplar alabilirler. Bu ilaç aynı zamanda astımlılar için üretilen fısfıslarda da kullanılır (Fısfıs, hasta nefes aldığında ilacın çok ince pudra biçiminde hava torbalarına ve bronşlara girmesini sağlayan aygıttır). Pomat halindeki kostikosteroidler, derideki alerjiye bağlı iltihapları hafifletmek için kullanılır. Derideki iltihaplı alana günde dört beş kez sürülür. Hasta pomadı az miktarlarda ve ancak hasta olan alana yaymaya dikkat etmelidir.
Kortikosteroidler her ne kadar alerji belirtilerini hafifletmekte çokyararlıysalar da, bir tedavi aracı olmadıklarını unutmamak gerekir. Bronşodilatör
Bronşodilatör, bronşlara giden havayollarını açan bir ilaçtır. Astımlılarda bu havayolları kas spazmları nedeniyle ufalırlarve hastanın zorlukla nefes almasına ve hırıltılara neden olurlar. Astım her zaman alerjiden kaynaklanmaz, bazı hallerde bronşit gibi iltihaplı bir hastalığın sonucu da olabilir. Ama bronşodilatörlerin nedeni ne olursa olsun, astımlı hastalara yararı dokunur.
İki tip bronşodilatör vardır: Tofinilin bazlı olanlar ve sempatomimetik ilaçlardan elde edilenler. Teofilinin kendisi çayda bulunan doğal bir maddedir ama çayda bulunduğu durumda, vücutça özümlenemediği için kimyasal işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir. Böylece bu madde kolay sindirilir bir biçime dönüşür. Teofilinli ilaçlar, bronşlardaki kasılmaları yatıştırır, beyindeki solunum merkezini uyandırır ve kalbe giden kan damarlarını açarak dolaşımı düzeltir. Teofilinli ilaçlar tablet, sıvı ilaç veya fitil biçimde bulunurlar. Acil durumların gerektirdiği tedavilerde iğne de yapmak mümkündür.
Bazı teofilin preparatlarının tadı oldukça kötüdür, ayrıca günlük miktarlar çok yüksek olduğunda mide bulantısına ve asabiyete yol açabilir. İlaç miktarı kişiden kişiye değiştiği içindir ki, doktorun hastası için en uygun dozu saptaması zaman alabilir.
Sempatomimetik ilaçlar, sempatik sinir sisteminin yaptıklarını aynen uyguladıkları için bu adı kalırlar. Sempatik sinir sisteminin görevleri arasında kalp atışını hızlandırarak daha büyük miktarlarda kan pompalamasını sağlamak da vardır. Bunu kolaylaştırmak için ciğerlere giden hava yollarını da açar.
Sempatik sinir sistemi, adrenalin ve noradrenalin salgılayarak çalışır. Bunun içindir ki, alerjilerin en kötüsü olan anafilaksis hastalarına adrenalin iğneleri yapılır. Adrenalin hemen hastanın tansiyonunu yükseltir ve hava yollarını açar.
Adrenalinden başka birçok sempatomimetik ilaç vardır. Bunların arasında efedrin, izoprenalin ve salbutamol'u sayabiliriz. İlaçlar hapı halinde, sıvı olarak veya fısfıs içinde mevcuttur. İzoprenalin çocuklar istemeden fısfıslarıyla çok fazla çekebildikleri için eski yaygınlığını kaybetmiştir.
Salbutamol, son zamanlarda geliştirilmiş olan rimiterol ve terbutalin gibi sempamimetis ilaçlar, kalpten fazla, hava borularını etkilediklerinden ve dolayısıyla hastayı daha az asabi yaptıklarından yaygınlaşmışlardır.
Disodyum kromoglikat
İlaç bulan ve geliştiren bilim adamları ilaçlarına söylenmesi güç uzun adlar takmaktan hoşlanmaktadırlar, bu nedenle genellikle disodyum kromoglikatın ticari adı olan İntal kullanılmaktadır.
Bu ilaç mast hücreleri üzerinde etkisini gösterir ve bunların patlayarak histamin salgılamalarını engeller, ilacın etkili olması için krizden önce alınması gerekmektedir, çünkü mast hücreleri histamin salgıladıktan sonra ilaç almak, at kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemeye benzer.
İlk kullanımı yalnızca alerjik astım içinken, bugün çeşitli disodyum kromoglikat preparatları geliştirilmiş bulunmaktadır, ve bunlar burun, kulak ve karındaki alerjik reaksiyonları durdurmak için kullanılırlar. Bu preparatların her birinin kendi ticari adı vardır. İntal genellikle fısfıs yoluyla alınır. İlaç kapsül içinde bir tozdur ve fısfısın içine yerleştirilir. Kapsül, fısfısın üzerindeki bir delgiye basılarak patlatılır ve içeriğin-ce bir toz olarak solunum yollarına alınır. Soluk almakta zorluk çeken yaşlılar ve çok küçük çocuklar İntal'i sıvı bir sprey olarak kullanabilirler.
İlaç yapımcıları riniti önlemek üzere, burundan enfiye gibi çekilen bir aygıt da geliştirmişlerdir. Gözdeki alerjik reaksiyonları önlemek için göz damlaları olduğu gibi, mide ve bağırsaklardaki alerjik reaksiyonları durdurmak için yutulacak haplar da vardır.
İlacın yaygınlığı, yararlarının yan etkilerinden fazla olmasına bağlıdır. Birçok hasta bu ilacı kullanmaya başladıktan sonra, kortikosteroid almayı bırakmıştır. Gene de birçok ilaç gibi gebeliğin ilk zamanlarında kullanılması uygun olmadığı gibi hastanın boğazında iltihaplanma olduğu zaman gırtlağı tahriş edebilir. Ayrıca uzun süre kullandıktan sonra ilacı birden kesmemeye özen göstermek gerekir. Çünkü ilacı aniden bırakmak, bazı hallerde bir astım krizine neden olabilir.
İlaçlar, milyonlarca insanın alerjilerden çektikleri acıyı dindirmiş ve bu kişilerin alerji belirtileri nedeniyle günlük hayatlarını yürütmekte çektikleri zorlukları ortadan kaldırmıştır. Ama gene de ünlü onsekizinci yüzyıl doktorlarından VVilliam Withering'in şu sözlerini unutmamakta yarar vardır: "Ufak dozlarda verilen zehirler en iyi ilaçlardır, ama aşırı dozda ilaçlar zehirdir."
Bir kişiye yararlı olan bir ilaç, başka birini hiç etkilemeyebilir, aynı biçimde bir kişi için uygun olan bir doz, başka bir insana aşırı veya çok az gelebilir. İlaçlara saygılı olmak gerekir.
Alerji Testi Alerji Testleri Rast Stotoksik
Alerji Testi, Alerji Testleri, Rast Alerjik Test
"RAST" test olarak bilinen radyoalergosorbent testi, yeni bir testtir ve bazı alerji uzmanlarının görüşünce deri testlerinin yerini alacaktır. Oldukça teknik bir test olmakla birlikte, kısaca ifade edilirse, vücut sıvıları veya dokularında belirli bir antigene tepki gösteren antikorların varlığını saptar. Güvenilir ve hassas bir test olmasına karşın bir sakıncası vardır. Alerji konusundaki çözümlenemeyen konulardan biri vücudun bir maddeye karşı IgE antikorlarına sahip olduğu halde, bu maddeye karşı hiçbir alerji belirtisi göstermemesidir. RAST testi böylelikle sizi rahatsız etmediği halde bir alerjiniz olduğunu gösterebilir.
Alerjik Durumlar, Alerji uzmanlarının büyük umutlar besledikleri, ama şu anda deneme aşamasında olan bir başka test de "sitotoksik" testtir. Bu test, hastanın akyuvarlarının belirli bir madde tarafında tahrip edilip edilmediklerini saptar; testi uygulamak için hastadan kan alınır ve bu kan çeşitli alergen örnekleriyle karıştırılır. Bu örnekler mikroskopta incelenerek 45 dakika sonra kaç tane kan hücresinin ölmüş olduğuna bağlı olarak alerjinin derecesi saptanır.
Bu testin avantajı şudur; çok az miktarda bir kan ile 20 veya daha fazla madde üzerinde test yapılabilir. Ayrıca bu testi yaptıran hastaların, iğnelere deride çiziklere veya kimyasal maddelerin doğuracağı tatsız etkilere dayanmaları gerekmez. Öte yandan yiyecek alerjilerinin saptanmasında çok güvenilir değildir, çünkü bir yiyecek maddesinin sindirimin hangi aşamasında en alergen durumda olduğunu bilmek güçtür.
Stotoksik test antikor aramaz. Bu testin en yaygın olduğu Amerika'da önde gelen bazı alerji uzmanları, özellikle yiyecek ve kimyasal madde alerjilerinin antigen/antikor reaksiyonlarından daha çok, akyuvarları öldürerek zarar verdiklerine inanmaktadırlar. Bağışıklık sisteminin en etkin güçlerini oluşturduklarından, akyuvarların sayılarını azaltan herhangi bir maddenin aynı zamanda vücudun sağlıklı kalma yeteneğini de azaltacağı kanısındadırlar.
"RAST" test olarak bilinen radyoalergosorbent testi, yeni bir testtir ve bazı alerji uzmanlarının görüşünce deri testlerinin yerini alacaktır. Oldukça teknik bir test olmakla birlikte, kısaca ifade edilirse, vücut sıvıları veya dokularında belirli bir antigene tepki gösteren antikorların varlığını saptar. Güvenilir ve hassas bir test olmasına karşın bir sakıncası vardır. Alerji konusundaki çözümlenemeyen konulardan biri vücudun bir maddeye karşı IgE antikorlarına sahip olduğu halde, bu maddeye karşı hiçbir alerji belirtisi göstermemesidir. RAST testi böylelikle sizi rahatsız etmediği halde bir alerjiniz olduğunu gösterebilir.
Alerjik Durumlar, Alerji uzmanlarının büyük umutlar besledikleri, ama şu anda deneme aşamasında olan bir başka test de "sitotoksik" testtir. Bu test, hastanın akyuvarlarının belirli bir madde tarafında tahrip edilip edilmediklerini saptar; testi uygulamak için hastadan kan alınır ve bu kan çeşitli alergen örnekleriyle karıştırılır. Bu örnekler mikroskopta incelenerek 45 dakika sonra kaç tane kan hücresinin ölmüş olduğuna bağlı olarak alerjinin derecesi saptanır.
Bu testin avantajı şudur; çok az miktarda bir kan ile 20 veya daha fazla madde üzerinde test yapılabilir. Ayrıca bu testi yaptıran hastaların, iğnelere deride çiziklere veya kimyasal maddelerin doğuracağı tatsız etkilere dayanmaları gerekmez. Öte yandan yiyecek alerjilerinin saptanmasında çok güvenilir değildir, çünkü bir yiyecek maddesinin sindirimin hangi aşamasında en alergen durumda olduğunu bilmek güçtür.
Stotoksik test antikor aramaz. Bu testin en yaygın olduğu Amerika'da önde gelen bazı alerji uzmanları, özellikle yiyecek ve kimyasal madde alerjilerinin antigen/antikor reaksiyonlarından daha çok, akyuvarları öldürerek zarar verdiklerine inanmaktadırlar. Bağışıklık sisteminin en etkin güçlerini oluşturduklarından, akyuvarların sayılarını azaltan herhangi bir maddenin aynı zamanda vücudun sağlıklı kalma yeteneğini de azaltacağı kanısındadırlar.