Lazer ve Ozon Tedavisi
Günden güne gelişen diş hekimliğinin günümüzde geldiği son noktalardan biri de lazer ve ozon tedavisidir. Hastalar beyaz ışınlı dolgu yaparken kullandığımız mavi ışıklı cihazı (ışın tabancası) lazer sanırlar. Yaygın olarak da beyaz dolguya lazer dolgu derler. Oysa bu alet sadece dolgu maddesini dondurmak için kullanılan halojen bir lambadır. Bahsettiğimiz lazerle de alakası yoktur. Gerçek lazer dolguda ise çürüğün temizlenmesinde vızıldayarak dönen aletler yerine lazer cihazı kullanılır. Hasta ve hekim özel gözlükler takar. Hekimin becerisine göre de ağrısız ve sessiz bir şekilde çürük temizlenir. Lazer sadece çürük temizlemekte değil, kanal tedavisinde ve diş etlerini ilgilendiren tüm operasyonlarda kullanılır.
Kanal ve çürük temizleme işlemlerinde diş içinde bütün mikropları öldürdüğü için dolgu ve kanalınız tamamen steril bir ortamda yapılacaktır.
Eskiden sadece basit mine çürüklerinde kullanılırken şimdi hemen tüm derin çürüklerde kullanılabilmektedir.
Normalde kullandığımız çürük temizleme aletleri az da olsa sağlıklı dokudan da bir parça alır, Oysa lazerde sadece zayıflamış ve yeterince serî olmayan diş parçalan temizlendiği için sağlam dokulardan gereksiz madde kaybı olmaz.
Süt dişlerinde çok başarılı sonuç verir. Süt dişlerinde dişlerin sert tabakaları daimi dişlere göre çok incedir. Küçük bir çürük temizlenirken bile diş özüne ulaşılabilir, lazerde hem bu sorun daha az yaşanır hem de tam bir sterilizasyon sağlandığı için başarı oranı yüksektir.
Kullanılan cihaz oldukça pahalıdır, doğru kullanım için de hekimler yurt dışında verilen özel kurslara katılırlar. Yani hekime ve dolayısıyla hastaya maliyeti yüksektir ama buna değer. Korsanlar henüz lazer kullanmaya cüret edemedikleri için de böyle bir klinik, gerçek bir hekimle karşı karşıya olduğunuzun da garantisidir.
Ozon tedavi ise son zamanlarda kozmetik alanında da sıklıkla duyduğunuz ozonla aynı mantıktadır aslında. Kozmetikte cilde kaybettiği gençliği verirken dişlerde ise çürük nedeniyle kaybettiği mineralleri vermeye çalışır. Özel cihazla ozon gazı kullanılarak diş dokularına yerleşmiş, çürük yapan mikroplar yok edilir. Neredeyse mikroplardan tamamen arınan diş üzerine mineraller tekrar çöker ve çürüğün durumuna göre 4-12 hafta içinde çürük tamamen iyileşebilir. Ozon tedavisi uygulanan dişlerin çürüğe karşı da daha dirençli olduğu düşünülür. Pahalıdır, çok yaygın değildir. Büyük çürüklerde etkili değildir. Küçük çürük başlangıçları ve madde kaybı olmamış dişlerde iyi sonuç verir.
Dolgu Nedir Dis Dolgusu Bilgileri
Dolgu Nedir, Diş Dolgusu Hakkında Bilgiler
Dişleriniz tatlı yerken, soğuk bir şeyler içerken sızlıyorsa, dilinize takılan bir boşluk varsa, yediğiniz gıdalar hep aynı bölgede birikiyorsa yani hep aynı dişlerin arasına sıkışıyorsa ya da bu şikayetlerin hiçbirisi yok ama diş hekimi muayenesinde çürük tespit etmişse dolgu yapılmalıdır.
Bazı hastalar kendilerinin ya da komşularının geçmişteki kötü dolgu tecrübelerine dayanarak dolgu yerine çekimde ısrar ederler. Soğuk, tatlı vs. ağrısı nedeniyle yapılan ve çok derin olmayan çürüklerdeki dolgu ömrü çok uzundur. İyi bir dolgu 20 yıl bile gidebilir. 3-5 yıl içinde düşmüş ya da kırılmışsa iyi yapılamamış demektir. Bir yıl içinde dolgunuz kırılıp düşüyorsa sorun dişte değil hekimde ya da kullanılan malzemededir. Dişiniz hiçbir şekilde gece uykudan kaldırmamış, sadece soğuk, tatlı ağrısı şikayetiyle bir dolgu yaptırmışsanız kanal tedavisi olma ihtimali de düşüktür. Ama gece uykudan kaldırmış, yüzünüzü şişirmiş ya da çok büyük bir oyuk olmasına rağmen hiçbir şikayetiniz yoksa, üstüne bastığınızda, çiğneme yaptığınızda dişiniz ağrıyorsa, kanal tedavisi gerektirir
Temel olarak 3 çeşit dolgu vardır.
1- Amalgam (halk arasında siyah dolgu, gümüş dolgu da denir).
2- Kompozit (ışınlı dolgu, beyaz dolgu, lazer dolgu).
3- Inley Dolgu
Amalgam (Gümüş) Dolgular
Gümüş tozlarının, cıva içinde eritilmesiyle hazırlanan, genelde arka dişlerde kullanılan bir dolgu çeşididir. Renklerinden ötürü arka dişlerde kullanılır. Uygun şartlarda ve kaliteli malzemeyle yapıldıklarında çok uzun ömürlü ve sağlam dolgulardır. Dolgu yaptırdığınız muayenehaneden pek emin değilseniz ve yaptırmak zorunda iseniz amalgam dolguyu tercih ediniz. Kalitesiz Işınlı, beyaz dolguya göre kalitesiz bir amalgam dolgu daha sağlam ve daha zararsızdır.
Konuyu yine maddeler halinde açıklayalım:
1. Muayenehane çok modern, malzemeler son teknoloji ürünü değilse; arka dişlerde lütfen bu dolguyu tercih ediniz. Estetik olarak harika olmasalar da uygun şartlarda yapılmayan bir beyaz dolgudan çok daha sağlam ve uzun ömürlüdürler. Beyaz dolgular genellikle ön dişler için tercih edilir. Son yıllarda arka dişlerde de kullanılabilen, özel beyaz dolgular üretilmiştir. Fakat bunlar diğerlerine göre hem daha pahalıdır hem de özelliklerinden dolayı küçük çürüklere dayanacak kuvvettedir. Büyük çürüklerde çok çabuk kırılırlar. Bundan da öte büzülme oranı çok artacağından büyük çukurlarda dolgu ile diş arasında beklenenden fazla bir boşluk oluştururlar. Bu da ağız sıvılarının dişin alt tabakalarına sızmasına, zamanla diş sinirlerinin etkilenmesine, ikincil çürüklerin oluşmasına neden olabilir.
2. Amalgam dolgular metal olduklarından ısıyı fazla iletirler. Bu da dişlerde soğuk ve sıcakta bir dakika sürüp kesilen bir ağrıya neden olur. Zamanla bu şikayet ortadan kalkar. Yine de çok soğuk dondurma, buzlu su gibi gıdalarla ağrı olması normaldir. Bu tarz ağrılar hastanın ağrı eşiğine, çürüğün derinliğine göre 3 haftayla 3 ay arasında azalarak geçer.
3. Dolgu yapıldıktan sonra her nefes aldığınızda bir noktadan iğne batar gibi sızlıyorsa, yani ağrı künt bütün dişten gelen bir ağrı değil de, bir noktadan ve hep aynı noktadan hissediliyorsa, orası açık kalmış ya da dolgu kopmuş olabilir. Hekime gösterip gerekli müdahaleyi yapmasını sağlayınız.
4. Dolgu yapıldıktan sonra dilinize takılan fazlalık, eksiklik, pürüz ve yükseklik olmamalıdır. Bunlar komşular arasında önemsenmeyen alışılması gerektiğine inanılan sorunlardır. Ama komşular ne yazık ki burada çok yanılırlar. Dolgudaki pürüz ya da küçük kopmuş alanlar dişin üzerine yiyeceklerin ve mikrop plağının tutunmasını kolaylaştırır. Bu da ikincil çürüklerin başlamasına zemin hazırlar. Dolgunun korozyona uğraması pürüzlü yüzeylerden başlar. Dolgu yapıldıktan en az 24 saat sonra dolgunuzun parlatılması işlemi yapılmalıdır. Hekim sizi parlatma için tekrar çağırmasa bile tatlı bir dille parlatma için ne zaman geleceğinizi sorun. Gerek yok derse hekime şüpheyle bakın. Parlatma basit bir olay gibi görülse de dolgunun uzun Ömürlü olmasını sağlayan önemli bir işlemdir. Hekiminiz siz uyarmadan parlatma işlemi için çağırmışsa, disiplinini kaybetmemiş, iyi bir hekim demektir. Hekiminize iyi bakın.
5. Dolgunun yüksekliği de hafife alınan ancak önemli bir konudur. Yüksekliğe zamanla alışıldığı sanılır. Ama ağzın ne kadar rahatsız olduğu düzeltildiğinde anlaşılır.
Yükseklik dolgunun çabuk kırılmasına neden olur. Kırılmazsa eklemlere, diş köklerine zarar verir. Bu dişin üzerine fazladan yük bindirir. Mutlaka halledilmesi gereken bir sorundur. Hekim bu konuda duyarsız davranıyor, alışacağınızı söylüyorsa bir korsanla karşı karşıya olabilirsiniz, dikkat!
6. Dişiniz dolgu yapıldığı gün durup dururken şiddetli bir ağrı ile sizi korkutabilir. Bir ağrı kesici alıp geçmesini bekleyiniz. Ama takip eden günlerde sizi uykudan kaldırıyorsa, ağrı kesici almanıza rağmen ağrı kesilmiyorsa, her yemekten, sıcaktan, soğuktan sonra yarım saat süren ve ağrı kesici almanızı gerektiren ağrılar başlıyorsa, çiğneme yapmakta zorlanıyorsanız, dişinizin sinirleri etkileyecek kadar derin bir çürüğü olduğu ve normal dolgunun şikayetlerinizi çözmeyeceği ortaya çıkmış demektir. Mutlaka kanal tedavisi yapılmalıdır. Bu durumda hekimi uyarınız. Şikayetlerinizi anlattığınızda hekiminiz hemen kanal tedavisi yapılması gerektiğini söyleyecektir. Hemen kanal tedavisine başlatınız. Eğer hekiminiz bu şikayetlerinize duyarsız kalarak, 'merak etmeyin, geçer' deyip, sadece antibiyotik ve ağrı kesici yazmaya davranmışsa; işte, yine bir korsanla karşı karşıyasınız.
Korsanlar için kanal tedavisi, zor bir tedavidir. Mutlaka gerçek bir hekime gidin. Tekrar ediyorum, herhangi bir tedavi sonrası (dolgu, çekim, kanal tedavisi olabilir ya da protez yaptırmış olabilirsiniz) gece uykudan kaldıran, birkaç kez tekrar eden, ağrı kesicilerle bile geçirmekte zorlandığınız ağrılarınız varsa, yüzünüzü şişiren bir apse oluşmuşsa, çiğneme sırasında sürekli ağrınız oluyorsa, günden güne geçeceğine artıyorsa, mutlaka bir sorun vardır. Büyük ihtimalle sinirleriniz etkilenmiş, iltihaplanmıştır. Kanal tedavisi yapılmadan, yani sinirler alınmadan sadece antibiyotikle tedavi edilemez. Belki baskılanır, canlı sinirlerin de ölmesi sağlanır. Bu sayede ağrılarınız kesilebilir. Fakat sorun ortadan kalkmaz. Uyutulmuştur. Ansızın daha büyük bir dertle karşınıza çıkar. Mutlaka sorunun çözülmesini sağlayınız.
7. Yeni yapılan dolgunuz bir yıl içinde ya da daha kısa sürede kırıldıysa hemen hekiminize başvurun. Tekrar yapılmasını isteyin. Amalgam (gümüş) dolguya ek yapılmaz. Tamamen sökülüp yeniden yapılması gerekir. Hekim bunu yapmak istemiyorsa hakkınızı arayınız. Zaten gerçek bir hekim, sizi daha önce uyarmadıysa (bazen, sorunlu bir bölgede, çekmektense dişe bir şans daha vermek için, dolgunun fazla uzun ömürlü olmadığını bile bile dolgu yapılabilir) kısa sürede kırılan dolgunuzu gördüğünde hemen tekrar yapmayı önerecektir.
8. Bazı hastalar dolgu yaptırırken kaliteden çok fiyatlara önem verirler. Unutmayın ki sağlıkta pazarlık olmaz. Ortalama kaliteli bir dolgunun fiyatı diş hekimleri odasınca belirli hesaplar yapılarak saptanmıştır. Bu fiyatların yarısına ya da daha da altına yapılan bir dolgunun kaliteli olması imkansızdır. Haksız rekabetten dolayı iyi muayenehanelerde bile iyi dolgular oda fiyatlarının bir miktar altındadır. Fakat yarısı kadar da değildir. Herhangi bir tedavi yaptırırken lütfen fiyatlara değil muayenehane şartlarına, temizliğe, kullanılan teknolojiye bakarak karar verin.
9. Çok önemli bir nokta da dolgunuzun yanındaki dişler ile temasıdır. Dolgunun komşu dişlerle teması doğal dişler gibi olmalıdır. Yani ne dümdüz blok gibi temas halinde ne de tamamen ayrı olmalıdır. Doğal dişlerde dişlerin çiğneme noktasına yakın kısmında temas vardır. Dişetinin dişler arasını dolduran ki diş hekimlerinin papil dedikleri- kısmında ise papilin rahatça konumlanması için temas olmamalıdır. İncelediğinizde daha kolay anlaşılır. Siz de dolgunuzu küçük bir test ile kontrol edebilirsiniz. Öncelikle dişlerinizin arasında bir şey sıkışmış hissi olmamalıdır. Bir diş ipini alın, dolgu ve komşu diş arasına geçirmeye çalışın. Çok kolay geçiyor, arada boşluk olduğunu hissediyorsanız ya da hiç aradan geçmiyor, hatta parçalanıyorsa sorun var demektir. Doğal dişlerde olduğu gibi ip bir noktada takılmalı, biraz zorlama ile de iki diş arasından geçmelidir. Doktorunuzu uyarın. Korsanınızı ise uyar-mayın bile, size uzaylı görmüş gibi bakabilir. Anlattığımız bu problem varsa kısa vadede bir rahatsızlık hissetmeseniz de uzun vadede dişeti ve ikincil bir çürük sorunu yaşarsınız. Eğer dolgu komşu dişe tamamen yapışık ise; dişeti papiline zarar verir. Dişeti sorunlarına yol açar. Hiç temas yok ise de yiyeceklerin bu bölgeye girmesine ve birikmesine neden olur. Dolayısıyla plak birikimi normalden fazla olacaktır, kısa bir süre sonra da komşu dişte bir çürük olması kaçınılmazdır.
10. Çürüğün çok derin olduğu bazı durumlarda, önce geçici bir dolgu yapılır. Bir süre (yaklaşık 3 hafta) beklenir. Beklenmeyen bir ağrı olmuyorsa, normal dolgu yapılır. Bu geçici dolgular adı üstünde geçicidir. Mutlaka zamanı geldiğinde normal dolgu ile dişin gerekli tedavisi bitirilmelidir. Bazı hastalar nedense bu geçici dolgularla yıllar geçirmeye bayılır. Ancak bu geçici dolgular dişi uzun vadede koruyacak güçte değildir. Zamanla diş sinirlerinin iltihaplanmasına neden olabilir.
11. Dikkat etmeniz gereken bir diğer konu da, muayenehane şartlarıdır. Hekim amalgam dolguyu hâlâ bir havan içerisinde ezerek hazırlıyor, eliyle temas ederek dişinize yerleştiriyor ve ağzınızın tükürük içinde olmasına aldırmadan dolgu yapmaya çalışıyorsa lütfen orada dolgu yaptırmayınız. Tüm bu saydıklarım dolgu yapılırken dikkat edilmesi gereken önemli noktalardır. Evet belki bundan 50 yıl önce dolgu havanda ezilerek hazırlanıyordu, fakat karışım yeterince sağlanamadığı ve ideal oran tutturulamadığı için dolgunun ömrü de kısa oluyordu. Zamanla kopmalar ve kopan bölgelerde oluşan ikincil çürükler önlenemiyordu. Günümüzde ise özel karıştırıcı makineler vardır. Ondan daha ideali de kapsül dediğimiz amalgamlardır. Karışım, bu kapsüller içinde ideal oranda hazırlanmıştır. El değmeden kapsül içinde karıştırılır. Ve yine el değmeden özel taşıyıcı tabancalarla dolgu içine yerleştirilir. Bu arada dolgu için çürükten arındırılan diş oyuğu hazırlanmış temiz ve kuru olmalıdır.
Tükürüğümüzdeki mikrop ve nemle dolgu maddesi ve diş oyuğu temas etmemelidir. Bu da dolgu aşamasında özen gerektirir. Hekim bu aşamada sizi sıkıca uyarır, pamuklarla ve tükürük emici ile dişinizi izole eder. Ve bu ortamda çalışır. Bunlara dikkat etmiyorsa hekim sandığınız kişiye dikkat edin.
Kompozit (Beyaz, Işınlı) Dolgu
Halk arasında bu dolgulara lazer dolgu da denir. Ama kullanılan ışığın lazerle alakası yoktur. Plastik esaslı beyaz dolgu maddesinin dondurulmasını sağlayan özel bir lambadır. Ön dişlerde ve küçük çürüklerde tercih edilirler. Işınla ya da kendi kendine normal gün ışığı ile donan cinsleri vardır. Kendi kendine donan cinsi çok eski bir teknolojidir. Günümüzde pek tercih edilmez. Savaşta ya da mahrumiyet bölgesinde değilseniz siz de tercih etmeyiniz. Ayrıca günümüzde ışın tabancası bir muayenehanede olması gereken standart malzemelerden biridir. Lüks ya da son teknoloji falan değildir. Hâlâ bu cihazın olmadığı ve bu yüzden kendi kendine donan malzeme kullanılan bir muayenehane gerekli teknolojik gelişimi yakalamamış demektir. Dikkatli olmanızı öneririm.
1- Kompozit dolguda da kısa süren soğuk ağrısı önemli değildir. Zamanla geçer. Fakat gece ağrıları, şişlikler, üstüne basarnama gibi şikayetler varsa kanal tedavisi gerektirir.
2- Pürüz, fazlalık ve renk farklılığı olmaması gerekir. Kompozit dolgularda parlatma işlemi hemen yapılabilir. Yapılmalıdır da. Koltuktan kalktığınızda pürüzsüz, ısırdığınızda hissetmeyeceğiniz bir dolgu olmalıdır. Renk konusu önemlidir. Kompozit dolguda karşıdan bakıldığında, konuşurken, gülerken dolgunuz fark edilmemelidir. Çok yakından ve kuvvetli ışık altında belli olabilir. Bazen kullanılan maddeden dolayı, özellikle iri dolgularda, renk tam olarak tutturulamaz. Ama karşıdan bakıldığında fark edilecek kadar da farklı olmamalıdır. Renk ve estetiğinden memnun kalmazsanız, hekimi uyarın. Hasta bu konuda hassas değilse bir ton koyusu ya da açığı hemen kullanılabilir. Ama sizin için estetik önemliyse bilin ki bu dolguların çok estetik olanı uygun malzemeyle rahatlıkla yapılır.
3- Dolgu maddesi kalitesizse çok kısa sürede renk değiştirir. Koyu bir renk alır. Eğer haddinden fazla çay, sigara içip, dişlerinizi fırçalamıyorsanız bu durum normaldir. Fakat dişlerinizi fırçalamanıza rağmen kısa sürede böyle bir renklenmeyle karşılaştıysanız; ya yeterli parlatma işlemi yapılamamıştır ya da malzeme düşük kalitelidir. Dolgunuzun kaliteli yapıldığına inanarak, ona göre ödeme yaptıysanız hakkınızı arayınız. Ama piyasanın altında, ucuza, bazı şeyleri görmezden gelerek bir dolgu yaptırmış-sanız, bu durumu da sineye çekeceksiniz. Kısa süre sonra dişinizi kaybetmeyi de göze alın. Çünkü kalitesiz malzeme sadece renk sorunu yaratmakla kalmaz. Dolgunun altında tekrar çürük oluşmasına da sebep olur.
4- Arka dişlere ışınlı dolgu yaptırmışsanız, her 6 ayda bir diş hekiminize dolgularınızı kontrol ettirmelisiniz. Beyaz dolgular çiğneme kuvvetlerine karşı çok dayanıklı değillerdir. Hastalar estetik oluşlarından dolayı tercih ederlerse kontrolleri aksatmamalarını öneririm.
5- Yapım aşamasında dolgularda dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, hekimin dolgu yaparken tükürük izolasyonuna verdiği önemdir. Dolgular yapım aşamasında tükürükle, kanla temas etmemelidir. Hekiminiz bu konuda çaba sarf etmiyor, pamuklarla, tükürük emicilerle önlem almıyor, aşamalar arasında ağzınızı kapatmanıza, diş oyuğuna ve dolgu maddelerine tükürük değmesine aldırmıyorsa bir korsanla karşı karşıya olabilirsiniz. Diplomasını sorun. Bu konularda gösterilecek özen dolgunun ömrünü ve sağlamlığını etkiler. Daha da önemlisi hekiminizin iş disiplinini gösterir. Bunlara dikkat eden hekim okulda aldığı eğitimi sizlere yansıtıyor, sağlığınız için gerekli şeyleri atlamıyor demektir. Gerçek bir hekim bunları atlamaz, atlıyorsa dikkatli olun.
Dişleriniz tatlı yerken, soğuk bir şeyler içerken sızlıyorsa, dilinize takılan bir boşluk varsa, yediğiniz gıdalar hep aynı bölgede birikiyorsa yani hep aynı dişlerin arasına sıkışıyorsa ya da bu şikayetlerin hiçbirisi yok ama diş hekimi muayenesinde çürük tespit etmişse dolgu yapılmalıdır.
Bazı hastalar kendilerinin ya da komşularının geçmişteki kötü dolgu tecrübelerine dayanarak dolgu yerine çekimde ısrar ederler. Soğuk, tatlı vs. ağrısı nedeniyle yapılan ve çok derin olmayan çürüklerdeki dolgu ömrü çok uzundur. İyi bir dolgu 20 yıl bile gidebilir. 3-5 yıl içinde düşmüş ya da kırılmışsa iyi yapılamamış demektir. Bir yıl içinde dolgunuz kırılıp düşüyorsa sorun dişte değil hekimde ya da kullanılan malzemededir. Dişiniz hiçbir şekilde gece uykudan kaldırmamış, sadece soğuk, tatlı ağrısı şikayetiyle bir dolgu yaptırmışsanız kanal tedavisi olma ihtimali de düşüktür. Ama gece uykudan kaldırmış, yüzünüzü şişirmiş ya da çok büyük bir oyuk olmasına rağmen hiçbir şikayetiniz yoksa, üstüne bastığınızda, çiğneme yaptığınızda dişiniz ağrıyorsa, kanal tedavisi gerektirir
Temel olarak 3 çeşit dolgu vardır.
1- Amalgam (halk arasında siyah dolgu, gümüş dolgu da denir).
2- Kompozit (ışınlı dolgu, beyaz dolgu, lazer dolgu).
3- Inley Dolgu
Amalgam (Gümüş) Dolgular
Gümüş tozlarının, cıva içinde eritilmesiyle hazırlanan, genelde arka dişlerde kullanılan bir dolgu çeşididir. Renklerinden ötürü arka dişlerde kullanılır. Uygun şartlarda ve kaliteli malzemeyle yapıldıklarında çok uzun ömürlü ve sağlam dolgulardır. Dolgu yaptırdığınız muayenehaneden pek emin değilseniz ve yaptırmak zorunda iseniz amalgam dolguyu tercih ediniz. Kalitesiz Işınlı, beyaz dolguya göre kalitesiz bir amalgam dolgu daha sağlam ve daha zararsızdır.
Konuyu yine maddeler halinde açıklayalım:
1. Muayenehane çok modern, malzemeler son teknoloji ürünü değilse; arka dişlerde lütfen bu dolguyu tercih ediniz. Estetik olarak harika olmasalar da uygun şartlarda yapılmayan bir beyaz dolgudan çok daha sağlam ve uzun ömürlüdürler. Beyaz dolgular genellikle ön dişler için tercih edilir. Son yıllarda arka dişlerde de kullanılabilen, özel beyaz dolgular üretilmiştir. Fakat bunlar diğerlerine göre hem daha pahalıdır hem de özelliklerinden dolayı küçük çürüklere dayanacak kuvvettedir. Büyük çürüklerde çok çabuk kırılırlar. Bundan da öte büzülme oranı çok artacağından büyük çukurlarda dolgu ile diş arasında beklenenden fazla bir boşluk oluştururlar. Bu da ağız sıvılarının dişin alt tabakalarına sızmasına, zamanla diş sinirlerinin etkilenmesine, ikincil çürüklerin oluşmasına neden olabilir.
2. Amalgam dolgular metal olduklarından ısıyı fazla iletirler. Bu da dişlerde soğuk ve sıcakta bir dakika sürüp kesilen bir ağrıya neden olur. Zamanla bu şikayet ortadan kalkar. Yine de çok soğuk dondurma, buzlu su gibi gıdalarla ağrı olması normaldir. Bu tarz ağrılar hastanın ağrı eşiğine, çürüğün derinliğine göre 3 haftayla 3 ay arasında azalarak geçer.
3. Dolgu yapıldıktan sonra her nefes aldığınızda bir noktadan iğne batar gibi sızlıyorsa, yani ağrı künt bütün dişten gelen bir ağrı değil de, bir noktadan ve hep aynı noktadan hissediliyorsa, orası açık kalmış ya da dolgu kopmuş olabilir. Hekime gösterip gerekli müdahaleyi yapmasını sağlayınız.
4. Dolgu yapıldıktan sonra dilinize takılan fazlalık, eksiklik, pürüz ve yükseklik olmamalıdır. Bunlar komşular arasında önemsenmeyen alışılması gerektiğine inanılan sorunlardır. Ama komşular ne yazık ki burada çok yanılırlar. Dolgudaki pürüz ya da küçük kopmuş alanlar dişin üzerine yiyeceklerin ve mikrop plağının tutunmasını kolaylaştırır. Bu da ikincil çürüklerin başlamasına zemin hazırlar. Dolgunun korozyona uğraması pürüzlü yüzeylerden başlar. Dolgu yapıldıktan en az 24 saat sonra dolgunuzun parlatılması işlemi yapılmalıdır. Hekim sizi parlatma için tekrar çağırmasa bile tatlı bir dille parlatma için ne zaman geleceğinizi sorun. Gerek yok derse hekime şüpheyle bakın. Parlatma basit bir olay gibi görülse de dolgunun uzun Ömürlü olmasını sağlayan önemli bir işlemdir. Hekiminiz siz uyarmadan parlatma işlemi için çağırmışsa, disiplinini kaybetmemiş, iyi bir hekim demektir. Hekiminize iyi bakın.
5. Dolgunun yüksekliği de hafife alınan ancak önemli bir konudur. Yüksekliğe zamanla alışıldığı sanılır. Ama ağzın ne kadar rahatsız olduğu düzeltildiğinde anlaşılır.
Yükseklik dolgunun çabuk kırılmasına neden olur. Kırılmazsa eklemlere, diş köklerine zarar verir. Bu dişin üzerine fazladan yük bindirir. Mutlaka halledilmesi gereken bir sorundur. Hekim bu konuda duyarsız davranıyor, alışacağınızı söylüyorsa bir korsanla karşı karşıya olabilirsiniz, dikkat!
6. Dişiniz dolgu yapıldığı gün durup dururken şiddetli bir ağrı ile sizi korkutabilir. Bir ağrı kesici alıp geçmesini bekleyiniz. Ama takip eden günlerde sizi uykudan kaldırıyorsa, ağrı kesici almanıza rağmen ağrı kesilmiyorsa, her yemekten, sıcaktan, soğuktan sonra yarım saat süren ve ağrı kesici almanızı gerektiren ağrılar başlıyorsa, çiğneme yapmakta zorlanıyorsanız, dişinizin sinirleri etkileyecek kadar derin bir çürüğü olduğu ve normal dolgunun şikayetlerinizi çözmeyeceği ortaya çıkmış demektir. Mutlaka kanal tedavisi yapılmalıdır. Bu durumda hekimi uyarınız. Şikayetlerinizi anlattığınızda hekiminiz hemen kanal tedavisi yapılması gerektiğini söyleyecektir. Hemen kanal tedavisine başlatınız. Eğer hekiminiz bu şikayetlerinize duyarsız kalarak, 'merak etmeyin, geçer' deyip, sadece antibiyotik ve ağrı kesici yazmaya davranmışsa; işte, yine bir korsanla karşı karşıyasınız.
Korsanlar için kanal tedavisi, zor bir tedavidir. Mutlaka gerçek bir hekime gidin. Tekrar ediyorum, herhangi bir tedavi sonrası (dolgu, çekim, kanal tedavisi olabilir ya da protez yaptırmış olabilirsiniz) gece uykudan kaldıran, birkaç kez tekrar eden, ağrı kesicilerle bile geçirmekte zorlandığınız ağrılarınız varsa, yüzünüzü şişiren bir apse oluşmuşsa, çiğneme sırasında sürekli ağrınız oluyorsa, günden güne geçeceğine artıyorsa, mutlaka bir sorun vardır. Büyük ihtimalle sinirleriniz etkilenmiş, iltihaplanmıştır. Kanal tedavisi yapılmadan, yani sinirler alınmadan sadece antibiyotikle tedavi edilemez. Belki baskılanır, canlı sinirlerin de ölmesi sağlanır. Bu sayede ağrılarınız kesilebilir. Fakat sorun ortadan kalkmaz. Uyutulmuştur. Ansızın daha büyük bir dertle karşınıza çıkar. Mutlaka sorunun çözülmesini sağlayınız.
7. Yeni yapılan dolgunuz bir yıl içinde ya da daha kısa sürede kırıldıysa hemen hekiminize başvurun. Tekrar yapılmasını isteyin. Amalgam (gümüş) dolguya ek yapılmaz. Tamamen sökülüp yeniden yapılması gerekir. Hekim bunu yapmak istemiyorsa hakkınızı arayınız. Zaten gerçek bir hekim, sizi daha önce uyarmadıysa (bazen, sorunlu bir bölgede, çekmektense dişe bir şans daha vermek için, dolgunun fazla uzun ömürlü olmadığını bile bile dolgu yapılabilir) kısa sürede kırılan dolgunuzu gördüğünde hemen tekrar yapmayı önerecektir.
8. Bazı hastalar dolgu yaptırırken kaliteden çok fiyatlara önem verirler. Unutmayın ki sağlıkta pazarlık olmaz. Ortalama kaliteli bir dolgunun fiyatı diş hekimleri odasınca belirli hesaplar yapılarak saptanmıştır. Bu fiyatların yarısına ya da daha da altına yapılan bir dolgunun kaliteli olması imkansızdır. Haksız rekabetten dolayı iyi muayenehanelerde bile iyi dolgular oda fiyatlarının bir miktar altındadır. Fakat yarısı kadar da değildir. Herhangi bir tedavi yaptırırken lütfen fiyatlara değil muayenehane şartlarına, temizliğe, kullanılan teknolojiye bakarak karar verin.
9. Çok önemli bir nokta da dolgunuzun yanındaki dişler ile temasıdır. Dolgunun komşu dişlerle teması doğal dişler gibi olmalıdır. Yani ne dümdüz blok gibi temas halinde ne de tamamen ayrı olmalıdır. Doğal dişlerde dişlerin çiğneme noktasına yakın kısmında temas vardır. Dişetinin dişler arasını dolduran ki diş hekimlerinin papil dedikleri- kısmında ise papilin rahatça konumlanması için temas olmamalıdır. İncelediğinizde daha kolay anlaşılır. Siz de dolgunuzu küçük bir test ile kontrol edebilirsiniz. Öncelikle dişlerinizin arasında bir şey sıkışmış hissi olmamalıdır. Bir diş ipini alın, dolgu ve komşu diş arasına geçirmeye çalışın. Çok kolay geçiyor, arada boşluk olduğunu hissediyorsanız ya da hiç aradan geçmiyor, hatta parçalanıyorsa sorun var demektir. Doğal dişlerde olduğu gibi ip bir noktada takılmalı, biraz zorlama ile de iki diş arasından geçmelidir. Doktorunuzu uyarın. Korsanınızı ise uyar-mayın bile, size uzaylı görmüş gibi bakabilir. Anlattığımız bu problem varsa kısa vadede bir rahatsızlık hissetmeseniz de uzun vadede dişeti ve ikincil bir çürük sorunu yaşarsınız. Eğer dolgu komşu dişe tamamen yapışık ise; dişeti papiline zarar verir. Dişeti sorunlarına yol açar. Hiç temas yok ise de yiyeceklerin bu bölgeye girmesine ve birikmesine neden olur. Dolayısıyla plak birikimi normalden fazla olacaktır, kısa bir süre sonra da komşu dişte bir çürük olması kaçınılmazdır.
10. Çürüğün çok derin olduğu bazı durumlarda, önce geçici bir dolgu yapılır. Bir süre (yaklaşık 3 hafta) beklenir. Beklenmeyen bir ağrı olmuyorsa, normal dolgu yapılır. Bu geçici dolgular adı üstünde geçicidir. Mutlaka zamanı geldiğinde normal dolgu ile dişin gerekli tedavisi bitirilmelidir. Bazı hastalar nedense bu geçici dolgularla yıllar geçirmeye bayılır. Ancak bu geçici dolgular dişi uzun vadede koruyacak güçte değildir. Zamanla diş sinirlerinin iltihaplanmasına neden olabilir.
11. Dikkat etmeniz gereken bir diğer konu da, muayenehane şartlarıdır. Hekim amalgam dolguyu hâlâ bir havan içerisinde ezerek hazırlıyor, eliyle temas ederek dişinize yerleştiriyor ve ağzınızın tükürük içinde olmasına aldırmadan dolgu yapmaya çalışıyorsa lütfen orada dolgu yaptırmayınız. Tüm bu saydıklarım dolgu yapılırken dikkat edilmesi gereken önemli noktalardır. Evet belki bundan 50 yıl önce dolgu havanda ezilerek hazırlanıyordu, fakat karışım yeterince sağlanamadığı ve ideal oran tutturulamadığı için dolgunun ömrü de kısa oluyordu. Zamanla kopmalar ve kopan bölgelerde oluşan ikincil çürükler önlenemiyordu. Günümüzde ise özel karıştırıcı makineler vardır. Ondan daha ideali de kapsül dediğimiz amalgamlardır. Karışım, bu kapsüller içinde ideal oranda hazırlanmıştır. El değmeden kapsül içinde karıştırılır. Ve yine el değmeden özel taşıyıcı tabancalarla dolgu içine yerleştirilir. Bu arada dolgu için çürükten arındırılan diş oyuğu hazırlanmış temiz ve kuru olmalıdır.
Tükürüğümüzdeki mikrop ve nemle dolgu maddesi ve diş oyuğu temas etmemelidir. Bu da dolgu aşamasında özen gerektirir. Hekim bu aşamada sizi sıkıca uyarır, pamuklarla ve tükürük emici ile dişinizi izole eder. Ve bu ortamda çalışır. Bunlara dikkat etmiyorsa hekim sandığınız kişiye dikkat edin.
Kompozit (Beyaz, Işınlı) Dolgu
Halk arasında bu dolgulara lazer dolgu da denir. Ama kullanılan ışığın lazerle alakası yoktur. Plastik esaslı beyaz dolgu maddesinin dondurulmasını sağlayan özel bir lambadır. Ön dişlerde ve küçük çürüklerde tercih edilirler. Işınla ya da kendi kendine normal gün ışığı ile donan cinsleri vardır. Kendi kendine donan cinsi çok eski bir teknolojidir. Günümüzde pek tercih edilmez. Savaşta ya da mahrumiyet bölgesinde değilseniz siz de tercih etmeyiniz. Ayrıca günümüzde ışın tabancası bir muayenehanede olması gereken standart malzemelerden biridir. Lüks ya da son teknoloji falan değildir. Hâlâ bu cihazın olmadığı ve bu yüzden kendi kendine donan malzeme kullanılan bir muayenehane gerekli teknolojik gelişimi yakalamamış demektir. Dikkatli olmanızı öneririm.
1- Kompozit dolguda da kısa süren soğuk ağrısı önemli değildir. Zamanla geçer. Fakat gece ağrıları, şişlikler, üstüne basarnama gibi şikayetler varsa kanal tedavisi gerektirir.
2- Pürüz, fazlalık ve renk farklılığı olmaması gerekir. Kompozit dolgularda parlatma işlemi hemen yapılabilir. Yapılmalıdır da. Koltuktan kalktığınızda pürüzsüz, ısırdığınızda hissetmeyeceğiniz bir dolgu olmalıdır. Renk konusu önemlidir. Kompozit dolguda karşıdan bakıldığında, konuşurken, gülerken dolgunuz fark edilmemelidir. Çok yakından ve kuvvetli ışık altında belli olabilir. Bazen kullanılan maddeden dolayı, özellikle iri dolgularda, renk tam olarak tutturulamaz. Ama karşıdan bakıldığında fark edilecek kadar da farklı olmamalıdır. Renk ve estetiğinden memnun kalmazsanız, hekimi uyarın. Hasta bu konuda hassas değilse bir ton koyusu ya da açığı hemen kullanılabilir. Ama sizin için estetik önemliyse bilin ki bu dolguların çok estetik olanı uygun malzemeyle rahatlıkla yapılır.
3- Dolgu maddesi kalitesizse çok kısa sürede renk değiştirir. Koyu bir renk alır. Eğer haddinden fazla çay, sigara içip, dişlerinizi fırçalamıyorsanız bu durum normaldir. Fakat dişlerinizi fırçalamanıza rağmen kısa sürede böyle bir renklenmeyle karşılaştıysanız; ya yeterli parlatma işlemi yapılamamıştır ya da malzeme düşük kalitelidir. Dolgunuzun kaliteli yapıldığına inanarak, ona göre ödeme yaptıysanız hakkınızı arayınız. Ama piyasanın altında, ucuza, bazı şeyleri görmezden gelerek bir dolgu yaptırmış-sanız, bu durumu da sineye çekeceksiniz. Kısa süre sonra dişinizi kaybetmeyi de göze alın. Çünkü kalitesiz malzeme sadece renk sorunu yaratmakla kalmaz. Dolgunun altında tekrar çürük oluşmasına da sebep olur.
4- Arka dişlere ışınlı dolgu yaptırmışsanız, her 6 ayda bir diş hekiminize dolgularınızı kontrol ettirmelisiniz. Beyaz dolgular çiğneme kuvvetlerine karşı çok dayanıklı değillerdir. Hastalar estetik oluşlarından dolayı tercih ederlerse kontrolleri aksatmamalarını öneririm.
5- Yapım aşamasında dolgularda dikkat edilmesi gereken noktalardan biri, hekimin dolgu yaparken tükürük izolasyonuna verdiği önemdir. Dolgular yapım aşamasında tükürükle, kanla temas etmemelidir. Hekiminiz bu konuda çaba sarf etmiyor, pamuklarla, tükürük emicilerle önlem almıyor, aşamalar arasında ağzınızı kapatmanıza, diş oyuğuna ve dolgu maddelerine tükürük değmesine aldırmıyorsa bir korsanla karşı karşıya olabilirsiniz. Diplomasını sorun. Bu konularda gösterilecek özen dolgunun ömrünü ve sağlamlığını etkiler. Daha da önemlisi hekiminizin iş disiplinini gösterir. Bunlara dikkat eden hekim okulda aldığı eğitimi sizlere yansıtıyor, sağlığınız için gerekli şeyleri atlamıyor demektir. Gerçek bir hekim bunları atlamaz, atlıyorsa dikkatli olun.
Dis Curukleri ve Tedavisi
Diş Çürükleri, Çürük Dişler İçin Tedavi Bilgileri
Mikrobiyal dental plağın marifetlerinden kabaca bahsetmiştik. Diş çürüğünün ve dişeti hastalıklarının temel sebebi bu plaktır demiştik. Şimdi, bu plak çürüğü nasıl oluşturur onu görelim.
Plağımız, 24 saat içinde dişlerimize zarar vermeye yetecek toksik atığı üretecek seviyeye erişir. Bir taraftan da gıdalarımızı (özellikle karbonhidratları) kullanarak asit oluşturur. Eğer bu süre içinde kaldırılmaz ve daha da artmasına izin verilirse, bu toksik atıklar ve asit ortam, yoğun olarak bulundukları bölgelerdeki minenin sert yapısında çözünmelere neden olur. Bunu tuz ruhunu beton zemine döktüğünüzde yaptığı aşındırmaya benzetebiliriz. Bu atık ve bu çözünme olayı sürekli olarak devam ederse, yani dişlerinizi düzenli olarak fırçalamıyorsanız, dişinizin koruyucu sert tabakası minede (aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi) önce minik kahverengi lekeler, daha sonra da bu bölgede oluşan küçük çukurcuklarla kendini gösteren, nur topu gibi bir çürüğün sahibi olursunuz. Bu aşamadaki bir çürük sadece mine düzeyindedir. Kendini arada sırada tatlıda, soğukta kısa süren bir sızlama ile gösterir. Bazen hiç belirti vermez. 6 ayda bir diş hekimine görünüyorsanız hekiminiz bu çürüğü ve aşamasını rahatlıkla tespit eder.
1. Aşama Mine Çürüğü
Henüz mine tabakasında sadece soğuk ve tatlıda sızlar, kısa sürer. Belki de hiç belirti vermez sadece kahverengi-siyah bir lekedir.
2. Aşama Dentin Çürüğü
Ağrılar daha uzun süren
Sıcak ağrıları da olabilir.
Dişte oyuk belirginleşmiştir,
Acilen Dolgu Yapılmalıdır
Dolgu yapılıp yapılmayacağına karar verir. Dolgu yapılmayacak kadar küçükse kontrol altına alır.
Eğer bu aşamada düzenli fırçalamaya geçerseniz; hekiminiz, minedeki yıkımın duracağına ve zararsız olduğuna karar verebilir. Bu arada bir hatırlatma yapalım. Eskiden çürükte ufak bir çukur oluşmasına ve tatlı sızlamalarına rağmen, dişi kendi haline bırakıp biraz daha büyüdüğünde dolgu yapılıyordu. Ama günümüz hekimliğinde kullandığımız maddeler, dişe hem kimyasal hem mekanik olarak çok iyi yapışabiliyor. Bu tür çürüklerin büyümesine izin verilmeden, hemen doldurulabiliyor. Size önerim, tatlı yediğinizde ağrıyan bir dişiniz varsa, vakit geçirmeden bu sorunun çözümünü sağlayın. Bir diş, üzerinde mine tabakasının bütünlüğü bozulmadan, durup dururken tatlıda ağrı yapmaz. Bazen toplu iğne başından küçük bir madde kaybı da olsa (ki çürüğün başladığı noktadır) bu tarz ağrıya sebep olur. Hemen kontrol altına alınmalıdır.
Bu küçük çürük tedavi edilmez ya da fark edilmezse, çukurcuğa yerleşen plağın da yardımıyla sert dokulardaki harabiyet devam eder. Ağız hijyenine, atığın şiddetine ve dişin yapısına bağlı olarak; 6 ayla 2-3 yıl arasında ilerler. Dişin diğer sert dokularına ulaşır. Ulaştığı bölgelerde de önüne gelen sert dokuları eritir. Nihayet dişin pulpa dediğimiz, damar sinirden oluşan özüne ulaşır. Dişin sadece sert dokularını ilgilendiren çürükle, iyi bir dolgu yeterli olurken, diş özüne ulaşmış bir çürükte ise; iltihaplanmış diş özünün çıkarılıp temizlenmesi anlamına gelen, kanal tedavisi de gerekir. Çürük henüz sadece sert dokularda ve diş özünü etkilememişse tatlıda, soğukta, sıcakta ağrı yapar. Bu ağrı bir süre devam eder ve kesilir. Ama hiçbir şekilde uykudan uyandırmaz. Eğer yüzünüz şişer ya da gece uykudan kaldıran bir ağrı yaşarsanız, diş özünüzün artık dönülmez bir yolda olduğunu anlarsınız. Bir belirti de o dişin üzerine basamamaktır. Bir şey yediğinizde ağrı yapmasıdır. Çiğneme esnasında ağrı iki şekilde olur. Birincisi, diş üzerinde oyuk o kadar büyüktür ki, o boşluğa giren, tıkayan yiyeceklere yapılan basınç diş özüne de basınç yapar, İkincisi, diş özünde oluşan apse, diş kökünden çıkıp, kök ucunda kemik içinde birikmiştir. Dişe yaptığınız basınç buraya iletilir ve ağrıya sebep olur.
Kısaca özetlersek; dental plak atığının dişlerimizin sert dokusunda yaptığı harabiyete çürük diyoruz. Eğer plak oluşunu engeller, yani düzenli fırçalarsanız çürük oluşumunu da engellersiniz. Çürük oluşmuşsa da yapılacak şey, iyi bir dolgudur. Dişiniz, üzerine bastığınızda ağrıyorsa ya da gece uykudan sizi kaldırıyorsa, bilin ki orada bir sorun vardır. Bazen çürük, kaba bir bakışla görünmez. Eğer hekim, şikayetleriniz üzerine sizi muayene eder, görünen bir çürük olmadığı için de ağrı kesici verip sizi yollarsa diş hekiminizin korsan olup olmadığını kontrol edin. Mutlaka sorunu bulacak bir hekime gidin. İyi bir muayene ve röntgen ile bu durumdaki bir diş, gizli bir ara yüz çürüğü bile olsa kolayca teşhis edilir. Ve tedavisi hemen yapılmalıdır. Yapılmazsa, bir süre sonra sıkıntılarınız kendi kendine geçebilir. Ama sorununuz orada duruyordur. İlerde daha büyük ağrılarla, kemik dokusunda oluşan yıkımla karşı karşıya kalabilirsiniz. Ve bir dolguyla kurtulacağınız küçük bir çürük yüzünden, dişinizi kaybedebilirsiniz.
Mikrobiyal dental plağın marifetlerinden kabaca bahsetmiştik. Diş çürüğünün ve dişeti hastalıklarının temel sebebi bu plaktır demiştik. Şimdi, bu plak çürüğü nasıl oluşturur onu görelim.
Plağımız, 24 saat içinde dişlerimize zarar vermeye yetecek toksik atığı üretecek seviyeye erişir. Bir taraftan da gıdalarımızı (özellikle karbonhidratları) kullanarak asit oluşturur. Eğer bu süre içinde kaldırılmaz ve daha da artmasına izin verilirse, bu toksik atıklar ve asit ortam, yoğun olarak bulundukları bölgelerdeki minenin sert yapısında çözünmelere neden olur. Bunu tuz ruhunu beton zemine döktüğünüzde yaptığı aşındırmaya benzetebiliriz. Bu atık ve bu çözünme olayı sürekli olarak devam ederse, yani dişlerinizi düzenli olarak fırçalamıyorsanız, dişinizin koruyucu sert tabakası minede (aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi) önce minik kahverengi lekeler, daha sonra da bu bölgede oluşan küçük çukurcuklarla kendini gösteren, nur topu gibi bir çürüğün sahibi olursunuz. Bu aşamadaki bir çürük sadece mine düzeyindedir. Kendini arada sırada tatlıda, soğukta kısa süren bir sızlama ile gösterir. Bazen hiç belirti vermez. 6 ayda bir diş hekimine görünüyorsanız hekiminiz bu çürüğü ve aşamasını rahatlıkla tespit eder.
1. Aşama Mine Çürüğü
Henüz mine tabakasında sadece soğuk ve tatlıda sızlar, kısa sürer. Belki de hiç belirti vermez sadece kahverengi-siyah bir lekedir.
2. Aşama Dentin Çürüğü
Ağrılar daha uzun süren
Sıcak ağrıları da olabilir.
Dişte oyuk belirginleşmiştir,
Acilen Dolgu Yapılmalıdır
Dolgu yapılıp yapılmayacağına karar verir. Dolgu yapılmayacak kadar küçükse kontrol altına alır.
Eğer bu aşamada düzenli fırçalamaya geçerseniz; hekiminiz, minedeki yıkımın duracağına ve zararsız olduğuna karar verebilir. Bu arada bir hatırlatma yapalım. Eskiden çürükte ufak bir çukur oluşmasına ve tatlı sızlamalarına rağmen, dişi kendi haline bırakıp biraz daha büyüdüğünde dolgu yapılıyordu. Ama günümüz hekimliğinde kullandığımız maddeler, dişe hem kimyasal hem mekanik olarak çok iyi yapışabiliyor. Bu tür çürüklerin büyümesine izin verilmeden, hemen doldurulabiliyor. Size önerim, tatlı yediğinizde ağrıyan bir dişiniz varsa, vakit geçirmeden bu sorunun çözümünü sağlayın. Bir diş, üzerinde mine tabakasının bütünlüğü bozulmadan, durup dururken tatlıda ağrı yapmaz. Bazen toplu iğne başından küçük bir madde kaybı da olsa (ki çürüğün başladığı noktadır) bu tarz ağrıya sebep olur. Hemen kontrol altına alınmalıdır.
Bu küçük çürük tedavi edilmez ya da fark edilmezse, çukurcuğa yerleşen plağın da yardımıyla sert dokulardaki harabiyet devam eder. Ağız hijyenine, atığın şiddetine ve dişin yapısına bağlı olarak; 6 ayla 2-3 yıl arasında ilerler. Dişin diğer sert dokularına ulaşır. Ulaştığı bölgelerde de önüne gelen sert dokuları eritir. Nihayet dişin pulpa dediğimiz, damar sinirden oluşan özüne ulaşır. Dişin sadece sert dokularını ilgilendiren çürükle, iyi bir dolgu yeterli olurken, diş özüne ulaşmış bir çürükte ise; iltihaplanmış diş özünün çıkarılıp temizlenmesi anlamına gelen, kanal tedavisi de gerekir. Çürük henüz sadece sert dokularda ve diş özünü etkilememişse tatlıda, soğukta, sıcakta ağrı yapar. Bu ağrı bir süre devam eder ve kesilir. Ama hiçbir şekilde uykudan uyandırmaz. Eğer yüzünüz şişer ya da gece uykudan kaldıran bir ağrı yaşarsanız, diş özünüzün artık dönülmez bir yolda olduğunu anlarsınız. Bir belirti de o dişin üzerine basamamaktır. Bir şey yediğinizde ağrı yapmasıdır. Çiğneme esnasında ağrı iki şekilde olur. Birincisi, diş üzerinde oyuk o kadar büyüktür ki, o boşluğa giren, tıkayan yiyeceklere yapılan basınç diş özüne de basınç yapar, İkincisi, diş özünde oluşan apse, diş kökünden çıkıp, kök ucunda kemik içinde birikmiştir. Dişe yaptığınız basınç buraya iletilir ve ağrıya sebep olur.
Kısaca özetlersek; dental plak atığının dişlerimizin sert dokusunda yaptığı harabiyete çürük diyoruz. Eğer plak oluşunu engeller, yani düzenli fırçalarsanız çürük oluşumunu da engellersiniz. Çürük oluşmuşsa da yapılacak şey, iyi bir dolgudur. Dişiniz, üzerine bastığınızda ağrıyorsa ya da gece uykudan sizi kaldırıyorsa, bilin ki orada bir sorun vardır. Bazen çürük, kaba bir bakışla görünmez. Eğer hekim, şikayetleriniz üzerine sizi muayene eder, görünen bir çürük olmadığı için de ağrı kesici verip sizi yollarsa diş hekiminizin korsan olup olmadığını kontrol edin. Mutlaka sorunu bulacak bir hekime gidin. İyi bir muayene ve röntgen ile bu durumdaki bir diş, gizli bir ara yüz çürüğü bile olsa kolayca teşhis edilir. Ve tedavisi hemen yapılmalıdır. Yapılmazsa, bir süre sonra sıkıntılarınız kendi kendine geçebilir. Ama sorununuz orada duruyordur. İlerde daha büyük ağrılarla, kemik dokusunda oluşan yıkımla karşı karşıya kalabilirsiniz. Ve bir dolguyla kurtulacağınız küçük bir çürük yüzünden, dişinizi kaybedebilirsiniz.
Dis Tasi (Tartar) Temizligi
Diş Taşı (Tartar Nedir), Diş Taşı Temizliği
Hastaların sık karşılaştığı sorunlardan biri de tartar, diş taşıdır. Diş eti hastalıkları bölümünde de anlatıldı ama kabaca tekrar edelim.
Dişlerinizi fırçalamadığınızda oluşan ve uzun süre diş yüzeyinde kalan mikrop plağınıza tükürüğünüzdeki minerallerin çökmesiyle diş taşlarınız oluşur.
Diş taşı oluştuktan sonra fırçalayarak diş taşını diş yüzeyinden sökemezsiniz.
Sadece iyi bir diş hekimi özel aletlerle ve özel tekniklerle dişetinize ve dişlerinize zarar vermeden tüm taşları temizler. İşin sırrı tüm taşların temizlenip tüm diş yüzeylerinin pürüzsüz' hale getirilmesindedir. Sakın bir korsana gidip diş taşlarınızı şöyle bir temizleterek sağlıklı bir şey yaptığınızı düşünmeyin. Zaten yanlış yapılan temizlik, dişeti kanamanızı kesmez.
Tartarlar yani diş taşları, dişeti hastalığına neden olur, çünkü sünger gibi minik minik gözenekli bir yapıları vardır. Mikroplar için harika yaşam alanlarıdır. Kimse onları orada rahatsız edemez. Fırça bu minik gözeneklerin içine girip mikroplun oradan atamaz. Tek çaresi taşın diş yüzeyinden sökülüp atılmasıdır.
Taşların olduğu yerde sessiz sessiz kanayan diş etlerinin olması çok normaldir. Kanama, çay kahve ya da sigara taşların gözenekli yapısını kolayca boyar ve bir süre sonra görüntü daha da kötüleşir. Artık koyu kahve, siyah taşlarınız vardır.
Bazı kişiler diş taşı temizletmenin dişleri için zararı olduğunu düşünür. Korsan bir muayenehanede temizletmedikleri sürece yani gerçek bir hekime doğru tekniklerle temizletildiğinde zararı değil çok büyük faydası vardır. Hastalara göre taşları kazıma esnasında diş minelen de çizilir, zarar görür. Oysa minenin çok sert bir yapısı vardır. Doğadaki en sert maddelerden biridir. Taşları kazımak için kullanılan güç ile mineniz düşündüğünüz ölçüde aşınmaz. Asıl dişleri taşlarla baş başa bırakırsanız diş etlerinize büyük zarar verirsiniz.
Tüm diş macunları diş fırçası ile düzenli ve yeterli sürede kullanıldığında tartarları önler. Ama tartar önlüyor diye pazarlanan diş macunlarının sadece bu özellikleri nedeniyle tartarları önlediği savı, ticari bir yaklaşımdır. Siz tadı kokusu hoşunuza giden ve flor içeren güvendiğiniz herhangi bir marka diş macununu düzenli kullanın yeter.
Tartarlardan kurtulmak, dişleri beyazlatmak ve lekeleri temizlemek için pazarlanan diş tozları çok yoğun aşındırıcı içerir. Aşındırıcı maddelerin sık kullanımı da minede çiziklere neden olur. Macun yerine bu aşındırıcı tozları kullanmayın. Ama düğüne, bayrama giderken yılda bir iki kez kullanabilirsiniz.
Yoğun diş taşlarına sahip, kanamalı diş etleriniz varsa diş taşı temizliğiniz tek seansta olmaz. Diş taşlarınızı temizlettikten sonra dişlerinizin yüzeyleri kaygan olmalıdır. Dilinize batan pürüzlü yüzeylerin olmaması ve 10 gün sonra da kanamanızın kesilmiş olması gerekir, Pürüzlü yüzeyler, kanama vs. varsa tedaviniz tam olarak yapılamamış demektir. Tabii tüm taşlar temizlenmesine rağmen düzenli fırçalamaya başlamadınızsa kanamanın kesilmesini beklemeyin. Dişeti ve diş taşında hekime yüzde 30 hastaya yüzde 70 iş düşer.
Diş taşlarınızı gördüğünde size gerekli bilgiyi veren, dişeti sorununuzla yakından ilgilenen, ağız hijyeni, fırçalama teknikleri konusunda sizi aydınlatan bir hekim bulursanız kaçırmayın hekiminizin değerini iyi bilin.
Hastaların sık karşılaştığı sorunlardan biri de tartar, diş taşıdır. Diş eti hastalıkları bölümünde de anlatıldı ama kabaca tekrar edelim.
Dişlerinizi fırçalamadığınızda oluşan ve uzun süre diş yüzeyinde kalan mikrop plağınıza tükürüğünüzdeki minerallerin çökmesiyle diş taşlarınız oluşur.
Diş taşı oluştuktan sonra fırçalayarak diş taşını diş yüzeyinden sökemezsiniz.
Sadece iyi bir diş hekimi özel aletlerle ve özel tekniklerle dişetinize ve dişlerinize zarar vermeden tüm taşları temizler. İşin sırrı tüm taşların temizlenip tüm diş yüzeylerinin pürüzsüz' hale getirilmesindedir. Sakın bir korsana gidip diş taşlarınızı şöyle bir temizleterek sağlıklı bir şey yaptığınızı düşünmeyin. Zaten yanlış yapılan temizlik, dişeti kanamanızı kesmez.
Tartarlar yani diş taşları, dişeti hastalığına neden olur, çünkü sünger gibi minik minik gözenekli bir yapıları vardır. Mikroplar için harika yaşam alanlarıdır. Kimse onları orada rahatsız edemez. Fırça bu minik gözeneklerin içine girip mikroplun oradan atamaz. Tek çaresi taşın diş yüzeyinden sökülüp atılmasıdır.
Taşların olduğu yerde sessiz sessiz kanayan diş etlerinin olması çok normaldir. Kanama, çay kahve ya da sigara taşların gözenekli yapısını kolayca boyar ve bir süre sonra görüntü daha da kötüleşir. Artık koyu kahve, siyah taşlarınız vardır.
Bazı kişiler diş taşı temizletmenin dişleri için zararı olduğunu düşünür. Korsan bir muayenehanede temizletmedikleri sürece yani gerçek bir hekime doğru tekniklerle temizletildiğinde zararı değil çok büyük faydası vardır. Hastalara göre taşları kazıma esnasında diş minelen de çizilir, zarar görür. Oysa minenin çok sert bir yapısı vardır. Doğadaki en sert maddelerden biridir. Taşları kazımak için kullanılan güç ile mineniz düşündüğünüz ölçüde aşınmaz. Asıl dişleri taşlarla baş başa bırakırsanız diş etlerinize büyük zarar verirsiniz.
Tüm diş macunları diş fırçası ile düzenli ve yeterli sürede kullanıldığında tartarları önler. Ama tartar önlüyor diye pazarlanan diş macunlarının sadece bu özellikleri nedeniyle tartarları önlediği savı, ticari bir yaklaşımdır. Siz tadı kokusu hoşunuza giden ve flor içeren güvendiğiniz herhangi bir marka diş macununu düzenli kullanın yeter.
Tartarlardan kurtulmak, dişleri beyazlatmak ve lekeleri temizlemek için pazarlanan diş tozları çok yoğun aşındırıcı içerir. Aşındırıcı maddelerin sık kullanımı da minede çiziklere neden olur. Macun yerine bu aşındırıcı tozları kullanmayın. Ama düğüne, bayrama giderken yılda bir iki kez kullanabilirsiniz.
Yoğun diş taşlarına sahip, kanamalı diş etleriniz varsa diş taşı temizliğiniz tek seansta olmaz. Diş taşlarınızı temizlettikten sonra dişlerinizin yüzeyleri kaygan olmalıdır. Dilinize batan pürüzlü yüzeylerin olmaması ve 10 gün sonra da kanamanızın kesilmiş olması gerekir, Pürüzlü yüzeyler, kanama vs. varsa tedaviniz tam olarak yapılamamış demektir. Tabii tüm taşlar temizlenmesine rağmen düzenli fırçalamaya başlamadınızsa kanamanın kesilmesini beklemeyin. Dişeti ve diş taşında hekime yüzde 30 hastaya yüzde 70 iş düşer.
Diş taşlarınızı gördüğünde size gerekli bilgiyi veren, dişeti sorununuzla yakından ilgilenen, ağız hijyeni, fırçalama teknikleri konusunda sizi aydınlatan bir hekim bulursanız kaçırmayın hekiminizin değerini iyi bilin.
Agiz Kokusu Nasil Giderilir
Ağız Kokusu Nedenleri, Ağız Kokusu Nasıl Giderilir
Vücutta diyabet, karaciğer ve böbrek hastalıkları gibi bazı sistematik rahatsızlıklar kokuya neden olabilir. Ancak koku nedenlerinin yüzde 90'ı ağız ortamından kaynaklanır. Bahsettiğimiz bu kokunun soğan, sarımsak yemekle oluşan kokularla elbette bir ilgisi yok. Sonuçta bu tür gıdalar alınmadığında ya da ağız temizliği yapıldığında sağlıklı bir ağızda koku kalmaz. Söz konusu ettiğimiz koku, kronik ağız kokusudur ki asıl nedeni bellidir: Diş çürüğü, dişeti hastalıkları, kötü yapılmış protezler, kötü ağız hijyeni ve ağız kuruluğu vs. sonucu aneorop (oksijen sevmeyen) bakterilerin ağız içerisinde yumuşak dokularda ve özellikle dil kökünde birikmesinden kaynaklanır.
Dil kökü üzerinde biriken ölü doku artıkları, kan elemanları ve gıda artıkları bu bakteriler tarafından parçalanarak kokulu uçucu gazların oluşmasına neden olur. (Örneğin: metil merkaptan ve hidrojen sülfit denilen uçucu gazlar, ki metil merkaptan ahır, hidrojen sülfit ise çürük yumurta kokusuna benzer.)
Yapılan ağız muayenesinde bahsettiğimiz çürük, dişeti hastalığı, hijyenik olmayan protez vs. gibi bir sebep varsa diş hekiminiz tarafından görülecek ve tüm sorunlar, tedavisi yapılarak çözülecektir. Ağız hijyeninize de gereken özeni gösterirseniz ağız kokunuz hızla kaybolacaktır: Tüm bu önerileri uygulamanıza rağmen ağız kokusu devam ediyorsa ağız dışı nedenler akla gelmelidir. Bunların başında;
Sinüs ve akciğer hastalıkları,
Diyabet (aseton kokusu),
Böbrek hastalıkları (balık kokusu),
Metabolizma hastalıkları,
Ağız kuruluğuna neden olan psikolojik rahatsızlıklar vs. gelir.
Özellikle ağız kuruluğu kötü ağız kokusuna neden olur. Tükürük akış hızı ve miktarındaki azalma da ağız kuruluğunu artırıcı etkenler arasındadır. Ağız kuruluğunda normalden daha az olan tükürük, dil üzerinde oluşan bu maddeleri yeterince yıkayamaz ve böylece ağız kokusu artar.
Ağız kuruluğunun bir diğer olumsuzluğu da tükürük azlığının ortamdaki oksijen azlığına da neden olmasıdır. Ağız ortamındaki oksijen azlığı da aneorop (yani oksijen sevmeyen) mikroplar için uygun bir ortamdır. Stres de ağız kuruluğuna yol açtığı için ağız kokusunun oluşma nedenleri arasında sayılmaktadır. Ağız kuruluğuna neden olduğunu hissettiğiniz bir ilaç kullanıyorsanız doktorunuza danışarak ilaç kullanımını sonlandırın. Özellikle diyabet hastaları ve depresyon için kullanılan ilaçlarda sık görülür. Eğer ilaç kullanmak zorunda iseniz, ağız kokusunu azaltmak için yudum yudum su için ve fırçalamanızı aksatmayın. Tükürük akımını hızlandırmak için şekersiz sakız çiğnemek de iyi gelir.
Bir diğer konuda ağız kokusu sanıldığı gibi midenizde-ki ya da sindirim sisteminizdeki bir rahatsızlıktan dolayı olmaz. Yutak normal olarak sadece gıdaların akışına izin verir. Yani tek tarafa açılan bir kapak gibidir, sadece geğirme olayında ters hava akışı oluşur ki bu da kronik kokunun nedeni değildir; yani sindirim sisteminde sorun bile olsa bu koku yutaktan ağzınıza çıkış yolunu kolay kolay bulamaz.
Ağız kokularının giderilmesinde yapılacak iki temel şey vardır: Birincisi, ağız içinde kokuya neden olan gazların yıkanması; ikincisi ve daha önemlisi bu gazların oluşmasına neden olan bakterilerin yok edilmesidir. Yani ağız hijyeninin tam olarak sağlanmasıdır.
Daha önce de değindiğimiz gibi, diş fırçalama ve dil temizliği tam olarak yapılmalı (yaklaşık 3 dakika), buna ek olarak alkol içermeyen gargaralar kullanılmalıdır. Alkollü gargaralar ağız kuruluğuna neden olan kokulara uygun zemin yaratırlar.
Siz de ağız kokunuzun olup olmadığını bir-iki küçük deneyle anlayabilirsiniz. Kokusuz bir diş ipi ya da kürdan ile büyük azı dişlerinizin ara yüzünü diş duvarlarına baskı uygulayarak temizlemeye çalışın. İşlem bittikten sonra bir süre bekleyip diş ipini ya da kürdanı koklayın. Yine dilinizi iyice dışarı çıkarıp dil kökünü gazlı bir bez ya da abestan (muayene sırasında kullanılan tahta çubuklar) ile sıyırın. Bir süre bekleyip silme işleminde kullandığınız enstrümanları koklayın. Her iki durumda da koku alıyorsanız, ağız kokusuyla başınız dertte demektir. Bu koku testini, yakınlarınızın suratına hohlayarak yapmanızı önermiyoruz.
Ağız Kokusu Tedavisi
Kısaca maddeleyecek olursak, uzun süren ağız kokunuz varsa ve bir an önce bunu ortadan kaldırmak istiyorsanız:
1. Ağızda tespit edilen çürük, kırık dolgu, dişeti cebi, hatalı protez gibi bütün koku kaynaklarını tedavi ettirin.
2. Günde en az 2 defa yaklaşık 3 dakika etkili bir biçimde dişlerinizi fırçalayın.
3. Dil temizliği konusuna gereken önemi vermelisiniz. Dil temizliği ağız kokusunda çok önemli bir yere sahiptir. Özel dil temizleyicileri ya da diş fırçası kullanılarak mutlaka dilin arka kısımları günde bir kez temizlenmelidir.
4. Çay ve kahve türünden içecekleri mümkün olduğunca az tüketin. Çünkü bunlar ağız ortamındaki ancorop mikrop üremesini artırır.
5. Sigara, alkol ve baharatlı gıdalar kontrollü kullanılmalı, hatta kullanılmamalıdır.
6. Kalan proteinler bakterilerin etkisiyle kokulu gazlara dönüştüğü için süt içtikten ya da süt ürünleri yedikten sonra dişlerinizi mutlaka fırçalayın.
7. Şekerli gıdalar da aynı şekilde bu gazları üretmekte hammadde olarak kullanılır. Bu tür gıdalar alındıktan sonra da günlük fırçalamaya ek olarak ağız hemen temizlenip kalan artıklar ağızdan uzaklaştırılmalıdır.
8. Ağız kuruluğuna neden olduğunu hissettiğiniz bir ilaç kullanıyorsanız doktorunuza danışarak bunu değiştirin, değiştiremiyorsanız yan etkileri için doktorunuzdan durumunuza uygun tavsiyeler alın. Hiçbiri olmuyorsa günde on bardak su içerek ağızda oluşan kuruluğun olumsuz etkilerini azaltmaya çalışın.
9. Şeker içermeyen ksılitol gibi tatlandırıcı içeren sakızlar çiğneyin. Çiğneme tükürük akışınızı uyarır ama şekerli sakız çiğnerseniz durumu daha da kötüleştirirsiniz. Şekersiz sakızlarla gün içerisinde tükürüğünüzün daha fazla üretilmesine yardımcı olursunuz
Vücutta diyabet, karaciğer ve böbrek hastalıkları gibi bazı sistematik rahatsızlıklar kokuya neden olabilir. Ancak koku nedenlerinin yüzde 90'ı ağız ortamından kaynaklanır. Bahsettiğimiz bu kokunun soğan, sarımsak yemekle oluşan kokularla elbette bir ilgisi yok. Sonuçta bu tür gıdalar alınmadığında ya da ağız temizliği yapıldığında sağlıklı bir ağızda koku kalmaz. Söz konusu ettiğimiz koku, kronik ağız kokusudur ki asıl nedeni bellidir: Diş çürüğü, dişeti hastalıkları, kötü yapılmış protezler, kötü ağız hijyeni ve ağız kuruluğu vs. sonucu aneorop (oksijen sevmeyen) bakterilerin ağız içerisinde yumuşak dokularda ve özellikle dil kökünde birikmesinden kaynaklanır.
Dil kökü üzerinde biriken ölü doku artıkları, kan elemanları ve gıda artıkları bu bakteriler tarafından parçalanarak kokulu uçucu gazların oluşmasına neden olur. (Örneğin: metil merkaptan ve hidrojen sülfit denilen uçucu gazlar, ki metil merkaptan ahır, hidrojen sülfit ise çürük yumurta kokusuna benzer.)
Yapılan ağız muayenesinde bahsettiğimiz çürük, dişeti hastalığı, hijyenik olmayan protez vs. gibi bir sebep varsa diş hekiminiz tarafından görülecek ve tüm sorunlar, tedavisi yapılarak çözülecektir. Ağız hijyeninize de gereken özeni gösterirseniz ağız kokunuz hızla kaybolacaktır: Tüm bu önerileri uygulamanıza rağmen ağız kokusu devam ediyorsa ağız dışı nedenler akla gelmelidir. Bunların başında;
Sinüs ve akciğer hastalıkları,
Diyabet (aseton kokusu),
Böbrek hastalıkları (balık kokusu),
Metabolizma hastalıkları,
Ağız kuruluğuna neden olan psikolojik rahatsızlıklar vs. gelir.
Özellikle ağız kuruluğu kötü ağız kokusuna neden olur. Tükürük akış hızı ve miktarındaki azalma da ağız kuruluğunu artırıcı etkenler arasındadır. Ağız kuruluğunda normalden daha az olan tükürük, dil üzerinde oluşan bu maddeleri yeterince yıkayamaz ve böylece ağız kokusu artar.
Ağız kuruluğunun bir diğer olumsuzluğu da tükürük azlığının ortamdaki oksijen azlığına da neden olmasıdır. Ağız ortamındaki oksijen azlığı da aneorop (yani oksijen sevmeyen) mikroplar için uygun bir ortamdır. Stres de ağız kuruluğuna yol açtığı için ağız kokusunun oluşma nedenleri arasında sayılmaktadır. Ağız kuruluğuna neden olduğunu hissettiğiniz bir ilaç kullanıyorsanız doktorunuza danışarak ilaç kullanımını sonlandırın. Özellikle diyabet hastaları ve depresyon için kullanılan ilaçlarda sık görülür. Eğer ilaç kullanmak zorunda iseniz, ağız kokusunu azaltmak için yudum yudum su için ve fırçalamanızı aksatmayın. Tükürük akımını hızlandırmak için şekersiz sakız çiğnemek de iyi gelir.
Bir diğer konuda ağız kokusu sanıldığı gibi midenizde-ki ya da sindirim sisteminizdeki bir rahatsızlıktan dolayı olmaz. Yutak normal olarak sadece gıdaların akışına izin verir. Yani tek tarafa açılan bir kapak gibidir, sadece geğirme olayında ters hava akışı oluşur ki bu da kronik kokunun nedeni değildir; yani sindirim sisteminde sorun bile olsa bu koku yutaktan ağzınıza çıkış yolunu kolay kolay bulamaz.
Ağız kokularının giderilmesinde yapılacak iki temel şey vardır: Birincisi, ağız içinde kokuya neden olan gazların yıkanması; ikincisi ve daha önemlisi bu gazların oluşmasına neden olan bakterilerin yok edilmesidir. Yani ağız hijyeninin tam olarak sağlanmasıdır.
Daha önce de değindiğimiz gibi, diş fırçalama ve dil temizliği tam olarak yapılmalı (yaklaşık 3 dakika), buna ek olarak alkol içermeyen gargaralar kullanılmalıdır. Alkollü gargaralar ağız kuruluğuna neden olan kokulara uygun zemin yaratırlar.
Siz de ağız kokunuzun olup olmadığını bir-iki küçük deneyle anlayabilirsiniz. Kokusuz bir diş ipi ya da kürdan ile büyük azı dişlerinizin ara yüzünü diş duvarlarına baskı uygulayarak temizlemeye çalışın. İşlem bittikten sonra bir süre bekleyip diş ipini ya da kürdanı koklayın. Yine dilinizi iyice dışarı çıkarıp dil kökünü gazlı bir bez ya da abestan (muayene sırasında kullanılan tahta çubuklar) ile sıyırın. Bir süre bekleyip silme işleminde kullandığınız enstrümanları koklayın. Her iki durumda da koku alıyorsanız, ağız kokusuyla başınız dertte demektir. Bu koku testini, yakınlarınızın suratına hohlayarak yapmanızı önermiyoruz.
Ağız Kokusu Tedavisi
Kısaca maddeleyecek olursak, uzun süren ağız kokunuz varsa ve bir an önce bunu ortadan kaldırmak istiyorsanız:
1. Ağızda tespit edilen çürük, kırık dolgu, dişeti cebi, hatalı protez gibi bütün koku kaynaklarını tedavi ettirin.
2. Günde en az 2 defa yaklaşık 3 dakika etkili bir biçimde dişlerinizi fırçalayın.
3. Dil temizliği konusuna gereken önemi vermelisiniz. Dil temizliği ağız kokusunda çok önemli bir yere sahiptir. Özel dil temizleyicileri ya da diş fırçası kullanılarak mutlaka dilin arka kısımları günde bir kez temizlenmelidir.
4. Çay ve kahve türünden içecekleri mümkün olduğunca az tüketin. Çünkü bunlar ağız ortamındaki ancorop mikrop üremesini artırır.
5. Sigara, alkol ve baharatlı gıdalar kontrollü kullanılmalı, hatta kullanılmamalıdır.
6. Kalan proteinler bakterilerin etkisiyle kokulu gazlara dönüştüğü için süt içtikten ya da süt ürünleri yedikten sonra dişlerinizi mutlaka fırçalayın.
7. Şekerli gıdalar da aynı şekilde bu gazları üretmekte hammadde olarak kullanılır. Bu tür gıdalar alındıktan sonra da günlük fırçalamaya ek olarak ağız hemen temizlenip kalan artıklar ağızdan uzaklaştırılmalıdır.
8. Ağız kuruluğuna neden olduğunu hissettiğiniz bir ilaç kullanıyorsanız doktorunuza danışarak bunu değiştirin, değiştiremiyorsanız yan etkileri için doktorunuzdan durumunuza uygun tavsiyeler alın. Hiçbiri olmuyorsa günde on bardak su içerek ağızda oluşan kuruluğun olumsuz etkilerini azaltmaya çalışın.
9. Şeker içermeyen ksılitol gibi tatlandırıcı içeren sakızlar çiğneyin. Çiğneme tükürük akışınızı uyarır ama şekerli sakız çiğnerseniz durumu daha da kötüleştirirsiniz. Şekersiz sakızlarla gün içerisinde tükürüğünüzün daha fazla üretilmesine yardımcı olursunuz
Ucuk ve AFT Hastaligi Tedavisi
AFT ve Uçuk (Ağız ve Dudaklarda Çıkan Yaralar)
Uçuk Nedir, Uçuk ve AFT Hastalığı Tedavisi
Ağzınızda çıkan, çoğunlukla dudak içleri ve yanak mukozasında olmasına rağmen dil, dil altı ve damakta da görülen ortası beyaz etrafı kırmızı yaralara aft diyoruz. Uçuk ise herkes tarafından bilinen dudak kenarı, burun altı gibi ağzın dışında oluşan tanıdık bir hastalıktır.
Stres, asitli tahriş edici gıdalar, vitamin eksikliği, travma (yani yanak, dil, dudak ısırılması), kötü yapılmış protezlerin yaptığı yaralar ve bazı sistemik hastalıklar (örneğin Behçet hastalığı) aftın oluşmasında büyük rol oynarlar. Yine de tam olarak nedeni belirlenememiştir. Hastalar fazla telaşlanırlar ama buna gerek yoktur. Aftı nezle ya da gribe benzetebiliriz, sebebi çoğu zaman tam olarak bilinemediği için sebebe yönelik bir tedavi de yapılamaz. Genellikle de bir hafta, 10 gün içinde geçer. Yapacağınız, bazı ilaçlarla bu süreci daha az acılı geçirmeye çalışmak ve belki biraz da kısaltabilmektir.
Özellikle başlangıcında ilaç kullanılırsa lezyonlar, yaralar büyümeden ve çoğalmadan daha rahat bir dönem geçirebilirsiniz, Sık aft çıkarıyorsanız dolabınızda açılmamış klor heksidin içeren bir ağız gargarası (klorhex, kloroben, superheks vs. olabilir) ve anestol pomad bulundurun. Aft çıktığını farkettiğiniz an hemen gargaraya başlayın. Günde 3 defa gargara yapın bir taraftan da ağız temizliğinize özen gösterin. Dişleri düzenli fırçalayın ama macunu birkaç gün kullanmayın. Çünkü macunun içindeki bazı maddelerin de afta neden olduğu belirlenmiştir. Çok acı çekiyorsanız anestol gibi ağız içini uyuşturan merhemlerden faydalanabilirsiniz. Bu kremlerin uyuşukluk süresi 10 dakika gibi kısa bir süredir. Bu nedenle yemek öncesi bir pamuk, kulak çubuğu (henüz kulağınızı temizlemediğiniz bir tane) ya da parmakla aftlı bölgeye az bir parça sürün. Bir dakika sonra da yemeğinizi yerseniz acı çekmezsiniz. Hiçbirine ulaşamıyorsanız karbonatlı su ile gargara yapın. Yemeklerinizin de sıcak, baharatlı, acı, ekşi, asitli olmamasına dikkat edin.
Ama çok sayıda ve çok sık aft çıkıyorsa sistemik bir hastalık nedeniyle olup olmadığını mutlaka araştırın. Behçet gibi bazı hastalıkların belirtilerinden biri de aftlardır. Aft, hastalık nedeniyle ise ve önemsemez sadece geçmesini beklerseniz hastalığınızın ilerlemesi için zemin hazırlamış olursunuz.
Uçuk içinse önerim Zoviraks gibi asiklovir içeren uçuk kremini yanınızdan ayırmam anızdır. Uçuk çıkaranlar uçuk çıkmadan önceki hafif kaşıntı ve kızarıklık gibi belirtilerden uçuk çıkacağını anlayacak tecrübeye sahiptirler. İşte bu dönemde daha çıkmadan ya da çıkar çıkmaz krem kullanmaya başlar, dört saat arayla ince bir tabaka sürer, güneşten de uzak durursanız çok daha hafif ve kısa sürede uçuktan kurtulabilirsiniz. Çok sık ve çok ağır uçuk geçiriyorsanız mutlaka uzman bir doktora danışın ve onun önerileri doğrultusunda hareket edin. Ağır geçirilen durumlarda uçuk virüsü beyninizi bile etkileyecek tehlikeli rahatsızlıklara neden olabilir. Ayrıca uçuk bulaşıcı bir rahatsızlıktır, bebeklerde de çok tehlikeli olabilir. Böyle zamanlarda öpüşmeye, temasa, başkalarının havlusunu, rujunu kullanmamaya dikkat edin.
Uçuk Nedir, Uçuk ve AFT Hastalığı Tedavisi
Ağzınızda çıkan, çoğunlukla dudak içleri ve yanak mukozasında olmasına rağmen dil, dil altı ve damakta da görülen ortası beyaz etrafı kırmızı yaralara aft diyoruz. Uçuk ise herkes tarafından bilinen dudak kenarı, burun altı gibi ağzın dışında oluşan tanıdık bir hastalıktır.
Stres, asitli tahriş edici gıdalar, vitamin eksikliği, travma (yani yanak, dil, dudak ısırılması), kötü yapılmış protezlerin yaptığı yaralar ve bazı sistemik hastalıklar (örneğin Behçet hastalığı) aftın oluşmasında büyük rol oynarlar. Yine de tam olarak nedeni belirlenememiştir. Hastalar fazla telaşlanırlar ama buna gerek yoktur. Aftı nezle ya da gribe benzetebiliriz, sebebi çoğu zaman tam olarak bilinemediği için sebebe yönelik bir tedavi de yapılamaz. Genellikle de bir hafta, 10 gün içinde geçer. Yapacağınız, bazı ilaçlarla bu süreci daha az acılı geçirmeye çalışmak ve belki biraz da kısaltabilmektir.
Özellikle başlangıcında ilaç kullanılırsa lezyonlar, yaralar büyümeden ve çoğalmadan daha rahat bir dönem geçirebilirsiniz, Sık aft çıkarıyorsanız dolabınızda açılmamış klor heksidin içeren bir ağız gargarası (klorhex, kloroben, superheks vs. olabilir) ve anestol pomad bulundurun. Aft çıktığını farkettiğiniz an hemen gargaraya başlayın. Günde 3 defa gargara yapın bir taraftan da ağız temizliğinize özen gösterin. Dişleri düzenli fırçalayın ama macunu birkaç gün kullanmayın. Çünkü macunun içindeki bazı maddelerin de afta neden olduğu belirlenmiştir. Çok acı çekiyorsanız anestol gibi ağız içini uyuşturan merhemlerden faydalanabilirsiniz. Bu kremlerin uyuşukluk süresi 10 dakika gibi kısa bir süredir. Bu nedenle yemek öncesi bir pamuk, kulak çubuğu (henüz kulağınızı temizlemediğiniz bir tane) ya da parmakla aftlı bölgeye az bir parça sürün. Bir dakika sonra da yemeğinizi yerseniz acı çekmezsiniz. Hiçbirine ulaşamıyorsanız karbonatlı su ile gargara yapın. Yemeklerinizin de sıcak, baharatlı, acı, ekşi, asitli olmamasına dikkat edin.
Ama çok sayıda ve çok sık aft çıkıyorsa sistemik bir hastalık nedeniyle olup olmadığını mutlaka araştırın. Behçet gibi bazı hastalıkların belirtilerinden biri de aftlardır. Aft, hastalık nedeniyle ise ve önemsemez sadece geçmesini beklerseniz hastalığınızın ilerlemesi için zemin hazırlamış olursunuz.
Uçuk içinse önerim Zoviraks gibi asiklovir içeren uçuk kremini yanınızdan ayırmam anızdır. Uçuk çıkaranlar uçuk çıkmadan önceki hafif kaşıntı ve kızarıklık gibi belirtilerden uçuk çıkacağını anlayacak tecrübeye sahiptirler. İşte bu dönemde daha çıkmadan ya da çıkar çıkmaz krem kullanmaya başlar, dört saat arayla ince bir tabaka sürer, güneşten de uzak durursanız çok daha hafif ve kısa sürede uçuktan kurtulabilirsiniz. Çok sık ve çok ağır uçuk geçiriyorsanız mutlaka uzman bir doktora danışın ve onun önerileri doğrultusunda hareket edin. Ağır geçirilen durumlarda uçuk virüsü beyninizi bile etkileyecek tehlikeli rahatsızlıklara neden olabilir. Ayrıca uçuk bulaşıcı bir rahatsızlıktır, bebeklerde de çok tehlikeli olabilir. Böyle zamanlarda öpüşmeye, temasa, başkalarının havlusunu, rujunu kullanmamaya dikkat edin.
Diseti Hastaliklari
Dişeti Hastalıkları
Hastalıklı dişetini anlamak için öncelikle, sağlıklı dişeti nasıl olur, onu bilmeliyiz. Sağlıklı dişeti açık pembedir, dişi ince bir bant seklinde sarar. Dokunduğunuzda, fırçaladığınızda; elma, armut, ayva yerken kanamayan dişetidir. Hastalıklı dişeti ise şiş, belirgin derecede kırmızı; en ufak temasta, fırçalama esnasında kanayan dişetidir. Bu manzaraya kahverengi tartarlar da eşlik ediyorsa ileri derecede bir dişeti sorununuz var demektir.
"Mikrobiyal dental plak" dediğimiz mikroplardan ve tükürükteki yapışkan maddelerden oluşan plaktan bahsetmiştik. Şimdi de bu mikrop plağı nasıl çalışıp da dişeti hastalıklarına neden olur, onu anlamaya çalışalım.
Yemek yediniz, ağzınızda plağı oluşturdunuz. Bundan sonra mikroplar ışık hızıyla çoğalmaya başlar. 6 saat geçer, 12 saat geçer; uykunuz gelir hâlâ fırçalamaya niyetiniz yoktur. Böylelikle 24 saati doldurursunuz. Bu arada plak içindeki mikroplar sizin kadar tembel davranmaz. Ürer, ürer, ürer... Yediklerinize afiyetle ortak olur, bir taraftan diş ve diş etlerinize zarar veren toksik maddelerden oluşan atıklar üretir, bir taraftan da yiyeceklerinizi kullanarak dişlerinizi asit yağmuruna tutar. Plak 24 saatten fazla orada bırakılırsa tabirimizle, olgunlaşır.
Ürettiği atık miktarı hastalıklara sebep olacak seviyeye ulaşır. Bu plak, dişlerimizin çiğneme yüzlerindeki çukurlarda ve dişeti kenarlarında yoğunlaşır; hatta mikrop boyayıcı tabletlerle rahatlıkla görünür hale gelirler.
Nasıl ki elimizin üzeri deri ile kaplıysa, sağlıklı bir dişetinin üzeri de "epitel" dediğimiz bir tabaka ile kaplıdır. Mikrop plağınca üretilen atıklar ilk olarak bu epiteli tahriş eder ve bu epitelin devamlılığını bozar. Bunu, elinize bir iki damla asit damlatılmasına benzetebiliriz. Yaralanan bölgelerde koruyucu epitel olmadığı için kolay kanayan bir dişetiniz vardır artık. Bu dişeti hastalığının ilk belirtisidir; ama henüz hiçbir şey için geç değildir. Tahrişe neden olan plak, yumuşak bir diş fırçasıyla kaldırılırsa dişeti kısa sürede epitelini tamir eder ve kanamayı keser. Fakat plağı kaldırmaz ve bu arada beslenmeye de devam edip ağzınızın asit düzeyini mikropların en sevdiği kıvama getirirseniz ve atık tüm hızıyla devam ederse, diş etleri bu saldırılar karşısında daha fazla dayanamaz ve savunma gereği geri çekilir.
Öte yandan tükürükteki mineraller plağın üzerine çökmeye başlar ve diş taşı oluşturur. Diş taşlan kaliteli değildir. Yani kireç taşı gibi gözeneklidir. Bu gözeneklerin içine giren yiyecek artıkları, buralarda plak oluşmasına neden olur. Bu gözenekler mikroplarınız için süper lüks villa görevi görür. Fırça darbeleri bile bu villalar içindeki VIP konuklarınızı rahatsız edemez. Dişetinin bu illetten kurtulabilmesi için taşların tümüyle kaldırılması, yapıştığı alanların pürüzsüz hale getirilmesi ve düzenli fırçalanması gerekir. Taşlar içindeki ve diş yüzeyindeki plakların atıkları sonucu çekilen dişetinin açtığı alanlarda da plak birikir. Böylece bir kısır döngü başlar. Dişeti çekilir, çekilen alana plak birikir, oluşan plak dişetinin daha da çekilmesine neden olur. Şekilde de görüldüğü gibi dişeti, dişi saran kemiğin 1 milimetre üzerinden başlar. Dişeti çekildikçe bu mesafeyi korumaya çalışan kemik de erimeye başlar. Diş kökleri açığa çıkmaya ve üzerlerinde taşlar oluşmaya başlar. Kök ve kemik arasındaki bu olumsuz ilişki sonucunda, dişler sallanmaya ve diş aralan da açılmaya başlar. Kökleri saran kemik hem boyuna hem de enine rezorbe olur yani erir. Bu arada vücut da savunma hücrelerini dişetine gönderir. Bunun sonucu diş etleri şişer, kızarır. Bu şişlik, kabarıklık ve kemiğin erimesiyle diş çevresinde bir cep oluşur.
Bu cep içine giren gıda artıkları zamanla burada birikir. Bu bölgelere fırça ulaşamaz. Hasta yüzeysel bir fırçalama yapsa bile buraları temizleyemez. Bazen bu cepler bir susam parçasıyla ya da bir domates kabuğu ile tıkanır. Oluşan cerahat dışarı akamaz ve apse yapar. Hasta birkaç gün ağrı çeker, dişine basamaz. Bu arada iltihap kendi kendine boşalır. Kronik iltihap devam etse de hastanın ağrısı kesilmiş ona göre dişi iyileşmiştir.
Uzun yıllar bu atıklara maruz kalan dişeti ve çevre dokular artık geri dönüşü olmayan yıkıma uğrar. Dişeti her dokunuşta, hafif sert gıdalarla bile kanar. Kanama, taşları boyar ve onların siyah kahverengi bir görüntü almasına neden olur. Bir taraftan da bu kanama ve boşluklarda biriken yiyecekler nedeniyle korkunç bir ağız kokusu oluşur. Hasta kendi ağız kokusunu fark edemez ama Türk Medeni Kanunu'na göre ağız kokusu boşanma nedenidir(l).
Gelelim yapmanız gerekenlere. Yapmanız gereken ilk şey dişlerinizi düzenli olarak fırçalamak ve mikrop plağınızın olgunlaşmasına izin vermemektir. Dişeti tedavisinde temel, sebebi ortadan kaldırarak dokuların iyileşmesine izin vermektir. Sebep de plak olduğu için plakla mücadelede yapılacaklar ilk bölümde söylediğimiz iki cümledir. Dişlerinizi fırça ve diş ipleri ile plaktan düzenli olarak arındırınız.
Daha önce bunları duymamışsanız ve yaşam koşullarınız sizi bu tür dişeti sorunları ile bu kitabın karşısında tutuyorsa, neler yapılabileceği konusuna devam edelim:
1. "Sadece dişeti kanaması var, o da fırçalarken oluyor. Aynaya baktığımda biraz kırmızı gözüküyorlar," diyorsanız çok şanslısınız. Bu aşamada sadece diş fırçanızı kaliteli yumuşak bir fırçayla değiştirin ve dişlerinizi düzenli fırçalayın. Aynı anda diş ipi kullanımına da geçin. Bir hafta içinde dişeti kanamanız kesilecek ve diş etleriniz pembeleşecektir. Daha önce anlattığımız fırçalama yöntemleri ve ağız-diş bakımı kurallarına uyarsanız tatlı, pembe diş etlerinizle mutlu mutlu yaşar gidersiniz. Ne zaman ki bu bakımları aksattınız, 3 gün içinde kanama tekrar başlar. Obezitede rejim ve spor yaparak verdiğiniz kilolar nasıl geri dönerse dişeti hastalığınız da fırçalamayı bırakır bırakmaz geri dönecektir.
2. Diş etlerinizde kanama oluyor; elma, armut gibi sert gıdaları ısırdığınızda kan çıkıyorsa ve yer yer tartarlar görülüyorsa ve bazı yerlerde dişeti çekilmesi ya da kırmızı, hafif sis diş etleri tamamlıyor ve yakınlarınız ağız kokunuzdan zaman zaman şikayet ediyorsa, dişeti hastalığının ileri safhasındasınız ve düzenli fırçalamaya geçişle birlikte bir diş hekimi müdahalesine de ihtiyacınız var demektir. Bu durumda gerçek bir diş hekimine düşmüşseniz öncelikle fırçalamanın önemini anlatan bir nutuk çekecektir size. Daha sonra tartarlarınızın tamamen temizlenmesi için 3-4 seanstan oluşan işlemini yapacaktır. Bu işlemle bir hafta içinde diş etlerinizde gözle görülür bir gelişme olacak, ilk kanama kesilecek, kırmızılıklar pembeleşecek, şişlikler inecek, ağız kokunuz fark edilir oranda yok olacaktır. Eğer dişeti tedavisi yaptırdığınızı sanıyorsanız ve bu arada bu işi tek seansta yaptırmışsanız ve size tedavinizin bittiği söylenmişse ama 10 gün geçmiş olmasına rağmen kanamanız durmamışsa, dişeti tedavisi olmamış; sadece olduğunuzu sanmışsınız demektir. Bu da büyük bir olasılıkla korsan bir diş hekimiyle karşı karşıyasınız anlamına gelir. Bundan daha da kötüsü, bu korsan hekimler bu durumdaki bir hastaya sadece antibiyotik gargara yazar ve dişlerini sık sık fırçalamamasını öğütler. Çünkü onlara göre, sallanan dişler daha da çok sallanır. Böylelikle de kendi dişlerinizin sonunu kendiniz hazırlamış olursunuz.
Neden diş hekimleri antibiyotik bir gargara ya da diş etlerini besleyecek bir vitamin verip dişeti hastalıklarını tedavi etmiyorlar da "fırçalayın, fırçalayın!" diyorlar? Çünkü diş etleriniz bir begonya ya da Japon şemsiyesi değildir ki vitaminle beslensin. Diyelim ki dişetinizde kanama, ağzınızda 200 gr tartarla doktora gittiniz. Doktor size bir antibiyotik, gargara ve besleyici vitamin verdi. Başka hiçbir şey yapmadan sizi gönderdi. İşte korsan bir diş hekimi daha Gerçek bir hekimin yapacaklarını artık kabaca biliyorsunuz.
Bir uyarım da şu olacak: Diş hekimine gittiniz. Dişeti hastalığınızla ilgili sizi uyardı ve protezlerden önce dişeti tedavisine ihtiyacınız olduğunu söyledi. Yapabilecekleri dışında sizi üniversiteye ya da tedavi olabileceğiniz bir yere gitmeniz konusunda uyardıysa diş hekiminizin değerini bilin. Yukarıda anlattığım ileri derece dişeti hastalığınız olmasına rağmen hekiminiz diş etlerinizden çok, yapılacak porselenlerinizle ilgileniyorsa dikkatli olmanızı öneririm.
Özetlersek, diş sağlığında dişeti kanaması en önemli ve ilk belirtidir. Sağlıklı dişeti dokunmakla, fırçalamakla kanamaz. Dişeti tedavisinde kanama bir hafta ya da 10 gün içinde kesilmelidir. Kanama kesilmiyor ve şikayetleriniz azalmıyorsa eksik yapılan bir şey var demektir. Diş taşlan şöyle bir temizlenerek dişeti tedavisi yapılamaz.
Hastalıklı dişetini anlamak için öncelikle, sağlıklı dişeti nasıl olur, onu bilmeliyiz. Sağlıklı dişeti açık pembedir, dişi ince bir bant seklinde sarar. Dokunduğunuzda, fırçaladığınızda; elma, armut, ayva yerken kanamayan dişetidir. Hastalıklı dişeti ise şiş, belirgin derecede kırmızı; en ufak temasta, fırçalama esnasında kanayan dişetidir. Bu manzaraya kahverengi tartarlar da eşlik ediyorsa ileri derecede bir dişeti sorununuz var demektir.
"Mikrobiyal dental plak" dediğimiz mikroplardan ve tükürükteki yapışkan maddelerden oluşan plaktan bahsetmiştik. Şimdi de bu mikrop plağı nasıl çalışıp da dişeti hastalıklarına neden olur, onu anlamaya çalışalım.
Yemek yediniz, ağzınızda plağı oluşturdunuz. Bundan sonra mikroplar ışık hızıyla çoğalmaya başlar. 6 saat geçer, 12 saat geçer; uykunuz gelir hâlâ fırçalamaya niyetiniz yoktur. Böylelikle 24 saati doldurursunuz. Bu arada plak içindeki mikroplar sizin kadar tembel davranmaz. Ürer, ürer, ürer... Yediklerinize afiyetle ortak olur, bir taraftan diş ve diş etlerinize zarar veren toksik maddelerden oluşan atıklar üretir, bir taraftan da yiyeceklerinizi kullanarak dişlerinizi asit yağmuruna tutar. Plak 24 saatten fazla orada bırakılırsa tabirimizle, olgunlaşır.
Ürettiği atık miktarı hastalıklara sebep olacak seviyeye ulaşır. Bu plak, dişlerimizin çiğneme yüzlerindeki çukurlarda ve dişeti kenarlarında yoğunlaşır; hatta mikrop boyayıcı tabletlerle rahatlıkla görünür hale gelirler.
Nasıl ki elimizin üzeri deri ile kaplıysa, sağlıklı bir dişetinin üzeri de "epitel" dediğimiz bir tabaka ile kaplıdır. Mikrop plağınca üretilen atıklar ilk olarak bu epiteli tahriş eder ve bu epitelin devamlılığını bozar. Bunu, elinize bir iki damla asit damlatılmasına benzetebiliriz. Yaralanan bölgelerde koruyucu epitel olmadığı için kolay kanayan bir dişetiniz vardır artık. Bu dişeti hastalığının ilk belirtisidir; ama henüz hiçbir şey için geç değildir. Tahrişe neden olan plak, yumuşak bir diş fırçasıyla kaldırılırsa dişeti kısa sürede epitelini tamir eder ve kanamayı keser. Fakat plağı kaldırmaz ve bu arada beslenmeye de devam edip ağzınızın asit düzeyini mikropların en sevdiği kıvama getirirseniz ve atık tüm hızıyla devam ederse, diş etleri bu saldırılar karşısında daha fazla dayanamaz ve savunma gereği geri çekilir.
Öte yandan tükürükteki mineraller plağın üzerine çökmeye başlar ve diş taşı oluşturur. Diş taşlan kaliteli değildir. Yani kireç taşı gibi gözeneklidir. Bu gözeneklerin içine giren yiyecek artıkları, buralarda plak oluşmasına neden olur. Bu gözenekler mikroplarınız için süper lüks villa görevi görür. Fırça darbeleri bile bu villalar içindeki VIP konuklarınızı rahatsız edemez. Dişetinin bu illetten kurtulabilmesi için taşların tümüyle kaldırılması, yapıştığı alanların pürüzsüz hale getirilmesi ve düzenli fırçalanması gerekir. Taşlar içindeki ve diş yüzeyindeki plakların atıkları sonucu çekilen dişetinin açtığı alanlarda da plak birikir. Böylece bir kısır döngü başlar. Dişeti çekilir, çekilen alana plak birikir, oluşan plak dişetinin daha da çekilmesine neden olur. Şekilde de görüldüğü gibi dişeti, dişi saran kemiğin 1 milimetre üzerinden başlar. Dişeti çekildikçe bu mesafeyi korumaya çalışan kemik de erimeye başlar. Diş kökleri açığa çıkmaya ve üzerlerinde taşlar oluşmaya başlar. Kök ve kemik arasındaki bu olumsuz ilişki sonucunda, dişler sallanmaya ve diş aralan da açılmaya başlar. Kökleri saran kemik hem boyuna hem de enine rezorbe olur yani erir. Bu arada vücut da savunma hücrelerini dişetine gönderir. Bunun sonucu diş etleri şişer, kızarır. Bu şişlik, kabarıklık ve kemiğin erimesiyle diş çevresinde bir cep oluşur.
Bu cep içine giren gıda artıkları zamanla burada birikir. Bu bölgelere fırça ulaşamaz. Hasta yüzeysel bir fırçalama yapsa bile buraları temizleyemez. Bazen bu cepler bir susam parçasıyla ya da bir domates kabuğu ile tıkanır. Oluşan cerahat dışarı akamaz ve apse yapar. Hasta birkaç gün ağrı çeker, dişine basamaz. Bu arada iltihap kendi kendine boşalır. Kronik iltihap devam etse de hastanın ağrısı kesilmiş ona göre dişi iyileşmiştir.
Uzun yıllar bu atıklara maruz kalan dişeti ve çevre dokular artık geri dönüşü olmayan yıkıma uğrar. Dişeti her dokunuşta, hafif sert gıdalarla bile kanar. Kanama, taşları boyar ve onların siyah kahverengi bir görüntü almasına neden olur. Bir taraftan da bu kanama ve boşluklarda biriken yiyecekler nedeniyle korkunç bir ağız kokusu oluşur. Hasta kendi ağız kokusunu fark edemez ama Türk Medeni Kanunu'na göre ağız kokusu boşanma nedenidir(l).
Gelelim yapmanız gerekenlere. Yapmanız gereken ilk şey dişlerinizi düzenli olarak fırçalamak ve mikrop plağınızın olgunlaşmasına izin vermemektir. Dişeti tedavisinde temel, sebebi ortadan kaldırarak dokuların iyileşmesine izin vermektir. Sebep de plak olduğu için plakla mücadelede yapılacaklar ilk bölümde söylediğimiz iki cümledir. Dişlerinizi fırça ve diş ipleri ile plaktan düzenli olarak arındırınız.
Daha önce bunları duymamışsanız ve yaşam koşullarınız sizi bu tür dişeti sorunları ile bu kitabın karşısında tutuyorsa, neler yapılabileceği konusuna devam edelim:
1. "Sadece dişeti kanaması var, o da fırçalarken oluyor. Aynaya baktığımda biraz kırmızı gözüküyorlar," diyorsanız çok şanslısınız. Bu aşamada sadece diş fırçanızı kaliteli yumuşak bir fırçayla değiştirin ve dişlerinizi düzenli fırçalayın. Aynı anda diş ipi kullanımına da geçin. Bir hafta içinde dişeti kanamanız kesilecek ve diş etleriniz pembeleşecektir. Daha önce anlattığımız fırçalama yöntemleri ve ağız-diş bakımı kurallarına uyarsanız tatlı, pembe diş etlerinizle mutlu mutlu yaşar gidersiniz. Ne zaman ki bu bakımları aksattınız, 3 gün içinde kanama tekrar başlar. Obezitede rejim ve spor yaparak verdiğiniz kilolar nasıl geri dönerse dişeti hastalığınız da fırçalamayı bırakır bırakmaz geri dönecektir.
2. Diş etlerinizde kanama oluyor; elma, armut gibi sert gıdaları ısırdığınızda kan çıkıyorsa ve yer yer tartarlar görülüyorsa ve bazı yerlerde dişeti çekilmesi ya da kırmızı, hafif sis diş etleri tamamlıyor ve yakınlarınız ağız kokunuzdan zaman zaman şikayet ediyorsa, dişeti hastalığının ileri safhasındasınız ve düzenli fırçalamaya geçişle birlikte bir diş hekimi müdahalesine de ihtiyacınız var demektir. Bu durumda gerçek bir diş hekimine düşmüşseniz öncelikle fırçalamanın önemini anlatan bir nutuk çekecektir size. Daha sonra tartarlarınızın tamamen temizlenmesi için 3-4 seanstan oluşan işlemini yapacaktır. Bu işlemle bir hafta içinde diş etlerinizde gözle görülür bir gelişme olacak, ilk kanama kesilecek, kırmızılıklar pembeleşecek, şişlikler inecek, ağız kokunuz fark edilir oranda yok olacaktır. Eğer dişeti tedavisi yaptırdığınızı sanıyorsanız ve bu arada bu işi tek seansta yaptırmışsanız ve size tedavinizin bittiği söylenmişse ama 10 gün geçmiş olmasına rağmen kanamanız durmamışsa, dişeti tedavisi olmamış; sadece olduğunuzu sanmışsınız demektir. Bu da büyük bir olasılıkla korsan bir diş hekimiyle karşı karşıyasınız anlamına gelir. Bundan daha da kötüsü, bu korsan hekimler bu durumdaki bir hastaya sadece antibiyotik gargara yazar ve dişlerini sık sık fırçalamamasını öğütler. Çünkü onlara göre, sallanan dişler daha da çok sallanır. Böylelikle de kendi dişlerinizin sonunu kendiniz hazırlamış olursunuz.
Neden diş hekimleri antibiyotik bir gargara ya da diş etlerini besleyecek bir vitamin verip dişeti hastalıklarını tedavi etmiyorlar da "fırçalayın, fırçalayın!" diyorlar? Çünkü diş etleriniz bir begonya ya da Japon şemsiyesi değildir ki vitaminle beslensin. Diyelim ki dişetinizde kanama, ağzınızda 200 gr tartarla doktora gittiniz. Doktor size bir antibiyotik, gargara ve besleyici vitamin verdi. Başka hiçbir şey yapmadan sizi gönderdi. İşte korsan bir diş hekimi daha Gerçek bir hekimin yapacaklarını artık kabaca biliyorsunuz.
Bir uyarım da şu olacak: Diş hekimine gittiniz. Dişeti hastalığınızla ilgili sizi uyardı ve protezlerden önce dişeti tedavisine ihtiyacınız olduğunu söyledi. Yapabilecekleri dışında sizi üniversiteye ya da tedavi olabileceğiniz bir yere gitmeniz konusunda uyardıysa diş hekiminizin değerini bilin. Yukarıda anlattığım ileri derece dişeti hastalığınız olmasına rağmen hekiminiz diş etlerinizden çok, yapılacak porselenlerinizle ilgileniyorsa dikkatli olmanızı öneririm.
Özetlersek, diş sağlığında dişeti kanaması en önemli ve ilk belirtidir. Sağlıklı dişeti dokunmakla, fırçalamakla kanamaz. Dişeti tedavisinde kanama bir hafta ya da 10 gün içinde kesilmelidir. Kanama kesilmiyor ve şikayetleriniz azalmıyorsa eksik yapılan bir şey var demektir. Diş taşlan şöyle bir temizlenerek dişeti tedavisi yapılamaz.
Agiz ve Dis Bakimi Nasil Olmalidir
İdeal Ağız ve Diş Bakımı Nasıl Olmalıdır?
İdeal ağız hijyeni dişlerimizin mikrop plağından tamamen arındırılması ile sağlanır.
Gün içerisinde, yaşamımızı sürdürmek için yiyip içtiklerimiz plağın tekrar tekrar oluşmasına neden olur. Plak olgunlaşmadan, yani yeterli mikrop nüfusuna ulaşmadan, diş üzerinden uzaklaştırılırsa dişlerimize ve diş etlerimize zarar veremez. Bu bilgi dişlerinizi günde en az 2 defa fırçalayın denilmesinin ardındaki nedendir.
Dişleriniz dört boyutludur. Ön, arka, yan ve çiğneyici yüzleri vardır. Mikrop plağı tüm yüzlere, özellikle girintili çıkıntılı yerlere yapışır. Ama insanlar genellikle sanki dişlerin sadece ön yüzleri kirlenirmiş gibi sadece oraları fırçalarlar. 40 saniye gibi süren, bu eksik fırçalama işlemi de, sadece fırçalanan bölgeleri korur. Fırçalanmayan yerlerde ise; özellikle arka dişlerin çiğneme yüzleri ve dişlerin ara yüzlerinde plak faaliyetleri bütün hızıyla devam eder. Yani bu bölgelerde çürük ve dişeti hastalığı için gerekli ortam sağlanmış olur.
İdeal hijyen, dişlerin plaktan tamamen arındırılın asıdır.
Bu genelde yapıldığı gibi 40 saniye fırçalama ile sağlanamaz. Dişlerinizin ön, arka ve çiğneyici yüzleri kaliteli yumuşak bir fırça ile yeterli süre (yaklaşık 3 dakika) fırçalanmalıdır. Bu şekilde tüm yüzlerin fırçalanması ağız-diş sağlığınızın yüzde 80'lik kısmını korur. Dişlerimizin ara yüzleri hâlâ plakla kaplıdır. Fırça kıllarının bu ara yüzlere ulaşması imkansızdır.
Dişlerimiz yan yana dizilerek bize o sevimli gülüşlerimizi bahşeder. Dirsek temasıyla dururlar ama bir blok gibi de birbirine yapışık değillerdir. Dolayısıyla şu başımızın belası dental plağımız da dişlerimizin arasına rahatça yerleşir, orada olgunlaşır; hatta buralarda daha da rahat eder. Çünkü düzenli bir fırçalama ile bile buralara ulaşılamaz. Belki çok küçük alanlardan bahsediyoruz ama konuklarımızın da gözle görülmeyecek kadar küçük olduğunu ve bizim küçük dediğimiz alanda trilyonlarca sayıya ulaştıklarını düşünürsek, bu bölgeleri ne kadar ciddiye almamız gerektiğini anlarız. Fırçanın giremediği bu ara yüzler dişlerin şekline, dizilimine göre diş ipi, ara yüz fırçası ya da özel dental kürdanlarla mekanik olarak temizlenmeli, yani plak uzaklaştırılmalıdır. Bu bilgi, fırçaladığım halde dişlerim çürüyor sızlanmasının da cevabıdır. Dişlerinizi düzenli fırçalamanıza rağmen derin çürükler, diş kaybı, dişeti çekilmesi ve kanaması gibi ileri diş ve dişeti sorunları yaşamanızın temel sebebi, bu ara yüzlerin temizlenememesi ve buradan başlayan sorunların devamıdır.
Plakla savaşımızda bir silah da diş macunudur. Fakat nedense diş macununa gereğinden fazla değer verilir. Oysa plağın diş üzerinden uzaklaştırılmasını diş fırçası ve diş ipi gerçekleştirir. Diş macunu bunu daha konforlu, daha etkin bir temizlemeye dönüştürür. Bir de içindeki flor takviyesi ile dişlerimizin gücünü artırır. Dişlerimizin sararmasını önler. Fakat ben ıssız bir adaya düşecek olsam, ağız hijyenim için de sadece iki ürün alma hakkım olsa, diş fırçası ve diş ipini alırdım. Beni kurtaran insanlara, belki sapsarı dişlerle gülümserdim, ama çürük ve dişeti sorunum olmazdı. İnsanlar daha önemli olan fırça kalitesi, şekli gibi özelliklerden çok diş macunu markası peşinde koşarlar. Tadı, kokusu hoşunuza giden flor içeren herhangi bir diş macununu kullanabilirsiniz. Ama fırça kalitesi, şekli, yumuşaklığı dikkat edilmesi gereken noktalardır. Fırça kılları paralelliğini kaybettiğinde, sağa sola yamulduğunda değiştirilmelidir.
Fırçamız çok yumuşak olmalıdır. Dişimizin üstündeki tabaka yani mikrop plağı, yapışkan bir tabakadır, ama ayakkabı çamuru gibi sert ve kazınması gerekecek kadar da değildir elbette. Dişinizin üstündeki bu yumuşak tabakayı yumuşak bir fırçayla temizlemelisiniz. Sert fırça kullanırsanız, dişinizin mine tabakasında aşınmalara neden olursunuz. Bu da zamanla hem diş etlerinize travma etkisi yapar hem de mine tabakasında gözle fark edilmeyecek minicik çentikler açılmasını sağlar. Bu çentiklerin açıldığı yerlerde mine tabakası koruyuculuğunu kaybetmiştir ve dişinizde çürük olmamasına rağmen tatlı, soğuk ve ekşi gibi etkiler karşısında sızlamalar duyarsınız. Bir taraftan da, "Dişlerimi o kadar fırçalıyorum, yine de diş etlerim çekiliyor, ağrılarım oluyor," diye hayıflanırsınız. Bu durumu iyi bir hekim hemen anlar. Bu bölgede açılan mine tabakasını özel maddelerle kapatır. Bu maddeler sık sık kontrol edilmeli, zaman içinde de bu tedavi tekrarlanmalıdır. Bu rahatsızlığın ileri düzeyde olanlarına daha ileri tedaviler de uygulanabilir.
Dişlerinizi düzenli olarak günde iki defa fırçalıyorsanız ama yine de dişlerinizde çürük oluşuyorsa aşağıda sıraladığımız olası hatalardan birini yapıyorsunuz demektir:
Diş Fırçalama Teknikleri İle İlgili
Hata: Kısa Fırçalama Süresi
Diş fırçalama sürenizi çok kısa tutuyor olabilirsiniz. Normalde fırçalama süresi 3 dakikadır. Pek çok kişi bu süreyi azami 40 saniye kullanır. Bu sürede de genellikle ön dişler ve dişlerin görünen yüzeyleri fırçalanır. Ancak dişlerimizin dilimize ve damağımıza bakan yüzleri ile çiğneme yaptığımız yüzeyleri bu süreden nasibini alamaz. Oysa buralar da plakların tutunmasına elverişli yerlerdir. Hastalarıma bazen bir müzik parçası belirleyip şarkı bitene kadar dişlerini fırçalamalarını öğütlerim. Böylece kendi fırçalama süreleriyle normal fırçalama süresi arasındaki farkı görebilirler.
Hata: Sert Fırça
Daha temiz olacağına inandığınız için dişlerinizi sert ' fırçayla da fırçalıyor olabilirsiniz. Bunu, "seviyorum" bahanesiyle eşinden her gün dayak yiyen kadına benzetiyorum. Sert fırça dişinize her gün bir tokat atar, dişeti bu travma karşısında geri çekilir, diş kökleri açığa çıkar. Mine tabakası da aşınır. Fırça sert olduğu için girintili çıkıntılı yerlerin temizliğinde gerekli esnekliği gösteremez ve buralarda da çürükler oluşur.
Hata: Diş İpi Kullanmamak
Dişlerinizi yumuşak bir fırçayla 3 dakika fırçalıyorsanız ve yine de çürükleriniz varsa, diş ipi ya da özel diş kürdanı kullanmıyorsunuz demektir. Dişlerinizin ara yüzü yeterince temizlenmediği için minik ara yüz çürükleri ile bu ihmalin cezasını çekersiniz.
Şimdi biraz olsun diş hekimlerinin ağız birliği etmişçesine "fırçalayın, fırçalayın" demesini anladığınızı sanıyorum. Sevgili okurlar, fazla kilolardan iğne ve ilaçla değil; az kalori, çok hareketle kurtulabilirsiniz. Dişlerim çürümesin, diş etlerim kanamasın, ağzım kokmasın istiyorsanız, vitaminden, gargaradan, antibiyotikten medet ummayın. Yapacağınız tek şey; diş plağını dişlerin üzerinden mekanik olarak zamanında kaldırmanızdır. Önce bu konuda anlaşalım. Merak etmeyin, bütün bilim adamları o mucizevi şeylerin peşinde koşuyor. Ama henüz bizim neslimize yetişecek bir buluş görünmüyor.
1. Diş ve diş etlerimizdeki hastalıkların nedeni yüzde 90 oranında mikrobiyal dental plaktır.
2. Mikrobiyal dental plak, mikroplar ve gıda artıklarının dişlerimiz üzerinde birikmesiyle oluşan ince, boyayıcı ajanlarla görülebilen bir tabakadır.
3. Bu plak, çürüklere ve dişeti hastalıklarına sebep olmaması için, en geç 24 saat içerisinde diş yüzeyinden fırça yardımıyla, ara yüzlerden de diş ipi ile uzaklaştırılmalıdır.
4. En geç 24 saat içinde uzaklaştırılmazlarsa, oluşan bakteriler dişe ve dişetine zarar verecek boyuta ulaşır.
5. Plak yapışkan olduğu için suyla çalkalamakla dişten uzaklaşmaz; ancak etkili bir fırçalama ile ondan kurtulabilirsiniz.
İdeal ağız hijyeni dişlerimizin mikrop plağından tamamen arındırılması ile sağlanır.
Gün içerisinde, yaşamımızı sürdürmek için yiyip içtiklerimiz plağın tekrar tekrar oluşmasına neden olur. Plak olgunlaşmadan, yani yeterli mikrop nüfusuna ulaşmadan, diş üzerinden uzaklaştırılırsa dişlerimize ve diş etlerimize zarar veremez. Bu bilgi dişlerinizi günde en az 2 defa fırçalayın denilmesinin ardındaki nedendir.
Dişleriniz dört boyutludur. Ön, arka, yan ve çiğneyici yüzleri vardır. Mikrop plağı tüm yüzlere, özellikle girintili çıkıntılı yerlere yapışır. Ama insanlar genellikle sanki dişlerin sadece ön yüzleri kirlenirmiş gibi sadece oraları fırçalarlar. 40 saniye gibi süren, bu eksik fırçalama işlemi de, sadece fırçalanan bölgeleri korur. Fırçalanmayan yerlerde ise; özellikle arka dişlerin çiğneme yüzleri ve dişlerin ara yüzlerinde plak faaliyetleri bütün hızıyla devam eder. Yani bu bölgelerde çürük ve dişeti hastalığı için gerekli ortam sağlanmış olur.
İdeal hijyen, dişlerin plaktan tamamen arındırılın asıdır.
Bu genelde yapıldığı gibi 40 saniye fırçalama ile sağlanamaz. Dişlerinizin ön, arka ve çiğneyici yüzleri kaliteli yumuşak bir fırça ile yeterli süre (yaklaşık 3 dakika) fırçalanmalıdır. Bu şekilde tüm yüzlerin fırçalanması ağız-diş sağlığınızın yüzde 80'lik kısmını korur. Dişlerimizin ara yüzleri hâlâ plakla kaplıdır. Fırça kıllarının bu ara yüzlere ulaşması imkansızdır.
Dişlerimiz yan yana dizilerek bize o sevimli gülüşlerimizi bahşeder. Dirsek temasıyla dururlar ama bir blok gibi de birbirine yapışık değillerdir. Dolayısıyla şu başımızın belası dental plağımız da dişlerimizin arasına rahatça yerleşir, orada olgunlaşır; hatta buralarda daha da rahat eder. Çünkü düzenli bir fırçalama ile bile buralara ulaşılamaz. Belki çok küçük alanlardan bahsediyoruz ama konuklarımızın da gözle görülmeyecek kadar küçük olduğunu ve bizim küçük dediğimiz alanda trilyonlarca sayıya ulaştıklarını düşünürsek, bu bölgeleri ne kadar ciddiye almamız gerektiğini anlarız. Fırçanın giremediği bu ara yüzler dişlerin şekline, dizilimine göre diş ipi, ara yüz fırçası ya da özel dental kürdanlarla mekanik olarak temizlenmeli, yani plak uzaklaştırılmalıdır. Bu bilgi, fırçaladığım halde dişlerim çürüyor sızlanmasının da cevabıdır. Dişlerinizi düzenli fırçalamanıza rağmen derin çürükler, diş kaybı, dişeti çekilmesi ve kanaması gibi ileri diş ve dişeti sorunları yaşamanızın temel sebebi, bu ara yüzlerin temizlenememesi ve buradan başlayan sorunların devamıdır.
Plakla savaşımızda bir silah da diş macunudur. Fakat nedense diş macununa gereğinden fazla değer verilir. Oysa plağın diş üzerinden uzaklaştırılmasını diş fırçası ve diş ipi gerçekleştirir. Diş macunu bunu daha konforlu, daha etkin bir temizlemeye dönüştürür. Bir de içindeki flor takviyesi ile dişlerimizin gücünü artırır. Dişlerimizin sararmasını önler. Fakat ben ıssız bir adaya düşecek olsam, ağız hijyenim için de sadece iki ürün alma hakkım olsa, diş fırçası ve diş ipini alırdım. Beni kurtaran insanlara, belki sapsarı dişlerle gülümserdim, ama çürük ve dişeti sorunum olmazdı. İnsanlar daha önemli olan fırça kalitesi, şekli gibi özelliklerden çok diş macunu markası peşinde koşarlar. Tadı, kokusu hoşunuza giden flor içeren herhangi bir diş macununu kullanabilirsiniz. Ama fırça kalitesi, şekli, yumuşaklığı dikkat edilmesi gereken noktalardır. Fırça kılları paralelliğini kaybettiğinde, sağa sola yamulduğunda değiştirilmelidir.
Fırçamız çok yumuşak olmalıdır. Dişimizin üstündeki tabaka yani mikrop plağı, yapışkan bir tabakadır, ama ayakkabı çamuru gibi sert ve kazınması gerekecek kadar da değildir elbette. Dişinizin üstündeki bu yumuşak tabakayı yumuşak bir fırçayla temizlemelisiniz. Sert fırça kullanırsanız, dişinizin mine tabakasında aşınmalara neden olursunuz. Bu da zamanla hem diş etlerinize travma etkisi yapar hem de mine tabakasında gözle fark edilmeyecek minicik çentikler açılmasını sağlar. Bu çentiklerin açıldığı yerlerde mine tabakası koruyuculuğunu kaybetmiştir ve dişinizde çürük olmamasına rağmen tatlı, soğuk ve ekşi gibi etkiler karşısında sızlamalar duyarsınız. Bir taraftan da, "Dişlerimi o kadar fırçalıyorum, yine de diş etlerim çekiliyor, ağrılarım oluyor," diye hayıflanırsınız. Bu durumu iyi bir hekim hemen anlar. Bu bölgede açılan mine tabakasını özel maddelerle kapatır. Bu maddeler sık sık kontrol edilmeli, zaman içinde de bu tedavi tekrarlanmalıdır. Bu rahatsızlığın ileri düzeyde olanlarına daha ileri tedaviler de uygulanabilir.
Dişlerinizi düzenli olarak günde iki defa fırçalıyorsanız ama yine de dişlerinizde çürük oluşuyorsa aşağıda sıraladığımız olası hatalardan birini yapıyorsunuz demektir:
Diş Fırçalama Teknikleri İle İlgili
Hata: Kısa Fırçalama Süresi
Diş fırçalama sürenizi çok kısa tutuyor olabilirsiniz. Normalde fırçalama süresi 3 dakikadır. Pek çok kişi bu süreyi azami 40 saniye kullanır. Bu sürede de genellikle ön dişler ve dişlerin görünen yüzeyleri fırçalanır. Ancak dişlerimizin dilimize ve damağımıza bakan yüzleri ile çiğneme yaptığımız yüzeyleri bu süreden nasibini alamaz. Oysa buralar da plakların tutunmasına elverişli yerlerdir. Hastalarıma bazen bir müzik parçası belirleyip şarkı bitene kadar dişlerini fırçalamalarını öğütlerim. Böylece kendi fırçalama süreleriyle normal fırçalama süresi arasındaki farkı görebilirler.
Hata: Sert Fırça
Daha temiz olacağına inandığınız için dişlerinizi sert ' fırçayla da fırçalıyor olabilirsiniz. Bunu, "seviyorum" bahanesiyle eşinden her gün dayak yiyen kadına benzetiyorum. Sert fırça dişinize her gün bir tokat atar, dişeti bu travma karşısında geri çekilir, diş kökleri açığa çıkar. Mine tabakası da aşınır. Fırça sert olduğu için girintili çıkıntılı yerlerin temizliğinde gerekli esnekliği gösteremez ve buralarda da çürükler oluşur.
Hata: Diş İpi Kullanmamak
Dişlerinizi yumuşak bir fırçayla 3 dakika fırçalıyorsanız ve yine de çürükleriniz varsa, diş ipi ya da özel diş kürdanı kullanmıyorsunuz demektir. Dişlerinizin ara yüzü yeterince temizlenmediği için minik ara yüz çürükleri ile bu ihmalin cezasını çekersiniz.
Şimdi biraz olsun diş hekimlerinin ağız birliği etmişçesine "fırçalayın, fırçalayın" demesini anladığınızı sanıyorum. Sevgili okurlar, fazla kilolardan iğne ve ilaçla değil; az kalori, çok hareketle kurtulabilirsiniz. Dişlerim çürümesin, diş etlerim kanamasın, ağzım kokmasın istiyorsanız, vitaminden, gargaradan, antibiyotikten medet ummayın. Yapacağınız tek şey; diş plağını dişlerin üzerinden mekanik olarak zamanında kaldırmanızdır. Önce bu konuda anlaşalım. Merak etmeyin, bütün bilim adamları o mucizevi şeylerin peşinde koşuyor. Ama henüz bizim neslimize yetişecek bir buluş görünmüyor.
1. Diş ve diş etlerimizdeki hastalıkların nedeni yüzde 90 oranında mikrobiyal dental plaktır.
2. Mikrobiyal dental plak, mikroplar ve gıda artıklarının dişlerimiz üzerinde birikmesiyle oluşan ince, boyayıcı ajanlarla görülebilen bir tabakadır.
3. Bu plak, çürüklere ve dişeti hastalıklarına sebep olmaması için, en geç 24 saat içerisinde diş yüzeyinden fırça yardımıyla, ara yüzlerden de diş ipi ile uzaklaştırılmalıdır.
4. En geç 24 saat içinde uzaklaştırılmazlarsa, oluşan bakteriler dişe ve dişetine zarar verecek boyuta ulaşır.
5. Plak yapışkan olduğu için suyla çalkalamakla dişten uzaklaşmaz; ancak etkili bir fırçalama ile ondan kurtulabilirsiniz.
Mikrobiyal Dental Plak
Mikrobiyal Dental Plak
Diş çürükleri, ağız kokusu, dişeti kanamaları ve erken diş kayıpları vs. gibi sorunların suçlusu sandığınız gibi dedenizin dedesi (yani genetik) değil, mikroplardan oluşan ve diş hekimlerinin "Mikrobiyal Dental Plak" dediği şeydir.
Diş yüzeyinde dişlerimize kayganlık veren, fırçaladıktan hemen sonra, tükürüğümüz sayesinde dişimize yapışan fizyolojik bir tabaka vardır. Bu tabaka dilinizi dişinizin üstünde gezdirdiğinizde kayganlığıyla hissedilir. Gıda artıkları ve mikroplar bu tabaka sayesinde dişlere tutunur. Bu misafirler başlangıçta çok zararlı değildir, tutunmaları da normaldir. Fakat vücudumuzun her yerinde olduğu gibi ağzımızda da mikroplar vardır. Gıda artıklarıyla özellikle karbonhidratlarla mikroplar birbirlerini çok sever ve hemen kaynaşarak mikrop plağını oluştururlar. Plak içindeki mikroplar hızla çoğalmaya başlar. Eğer 24 saat içinde dişten uzaklaştırılmazlarsa dişetimizde hastalığa neden olacak zararlı atık maddeleri üretecek seviyeye erişirler. Buna "plağın olgunlaşması" denir.
Olgunlaşan plakta durmadan üreyip çoğalarak dişlerimiz üzerinde keyif çatan milyonlarca mikrop vardır. Bu mikropların ürettikleri atık maddeler de diş ve diş etlerimiz üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle, çürük ve dişeti hastalıklarına yol açarlar.
Bu şımarık, doğum kontrolden bir haber mikroplarınızı, onlar yeterli sayıya ulaşmadan, yani atık madde üretmeye fırsat bulamadan, belirli aralıklarla dişlerinizin üzerinden uzaklaştırmanız gerekir. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki; su ya da gargaralarla bunlardan kurtulamazsınız, çünkü yapışkandırlar. Su ve gargara plağınızı ancak şöyle bir yıkar. Oluşan atık maddeyi ve ortamın asit düzeyini belki 3-5 dakika azaltır. Gargaralar da 2 trilyon mikrobunuzdan 1000 tanesini öldürür. Peki, o zaman ne yapacağız? Yumuşak bir diş fırçası ile bu plağı fırçalayarak, dişimizin üstünden uzaklaştıracağız.
Diş çürükleri, ağız kokusu, dişeti kanamaları ve erken diş kayıpları vs. gibi sorunların suçlusu sandığınız gibi dedenizin dedesi (yani genetik) değil, mikroplardan oluşan ve diş hekimlerinin "Mikrobiyal Dental Plak" dediği şeydir.
Diş yüzeyinde dişlerimize kayganlık veren, fırçaladıktan hemen sonra, tükürüğümüz sayesinde dişimize yapışan fizyolojik bir tabaka vardır. Bu tabaka dilinizi dişinizin üstünde gezdirdiğinizde kayganlığıyla hissedilir. Gıda artıkları ve mikroplar bu tabaka sayesinde dişlere tutunur. Bu misafirler başlangıçta çok zararlı değildir, tutunmaları da normaldir. Fakat vücudumuzun her yerinde olduğu gibi ağzımızda da mikroplar vardır. Gıda artıklarıyla özellikle karbonhidratlarla mikroplar birbirlerini çok sever ve hemen kaynaşarak mikrop plağını oluştururlar. Plak içindeki mikroplar hızla çoğalmaya başlar. Eğer 24 saat içinde dişten uzaklaştırılmazlarsa dişetimizde hastalığa neden olacak zararlı atık maddeleri üretecek seviyeye erişirler. Buna "plağın olgunlaşması" denir.
Olgunlaşan plakta durmadan üreyip çoğalarak dişlerimiz üzerinde keyif çatan milyonlarca mikrop vardır. Bu mikropların ürettikleri atık maddeler de diş ve diş etlerimiz üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle, çürük ve dişeti hastalıklarına yol açarlar.
Bu şımarık, doğum kontrolden bir haber mikroplarınızı, onlar yeterli sayıya ulaşmadan, yani atık madde üretmeye fırsat bulamadan, belirli aralıklarla dişlerinizin üzerinden uzaklaştırmanız gerekir. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki; su ya da gargaralarla bunlardan kurtulamazsınız, çünkü yapışkandırlar. Su ve gargara plağınızı ancak şöyle bir yıkar. Oluşan atık maddeyi ve ortamın asit düzeyini belki 3-5 dakika azaltır. Gargaralar da 2 trilyon mikrobunuzdan 1000 tanesini öldürür. Peki, o zaman ne yapacağız? Yumuşak bir diş fırçası ile bu plağı fırçalayarak, dişimizin üstünden uzaklaştıracağız.
Disin Yapisi Hakkinda Bilgiler
Dişin Yapısı
Diş hastalıklarının ve diş ağrılarının nedenini anlamak için diş yapısı kabaca bilinmelidir. Dişlerimiz damar ve sinirlerden oluşan diş özü dediğimiz yumuşak bir tabaka ile diş özünü çevreleyen, koruyan mine ve "denlin" dediğimiz iki sert tabakadan oluşur.
Mine, dişin görünen en üst tabakasıdır. Diş rengi ten rengi gibidir. Nasıl derinizin rengi ile sağlıklı olup olmadığınızı belirlemezse, dişleriniz de sarı diye sağlıksız ya da çok beyaz diye sağlıklı olmazlar.
Dişlerin Yapısı
Ağzımızda normalde her bir çenede 4 ön diş (kesiciler), 2 köpek dişi, 4 küçük azı, 4 büyük azı ve 2'şer de 20 yaş dişi olmak üzere toplam 32 diş vardır.
Diş hekimlerinin "kron" adını verdiği dişlerin ağızda görülen kısmına diş deriz. Bir de görmediğimiz diş kökleri vardır ki bu kökler ön dişlerde tektir. Azı dişler ise iki ya da üç köklü olabilir. Yani bütün azı dişleri sanıldığı gibi üç köklü değildir.
Diş kökleri ilgi çekici bir konudur;
Üst büyük azı dişleri 3 kök
Alt büyük azılar, üst ikinci küçük azılar 2 kök
Ön dişler, köpek dişleri, alt küçük azılar ve üst birinci küçük azılar tek köktür.
20 yaş dişleri ise bir muammadır 1, 2, 3 ya da 4 köklü olabilir, yani kafasına göre takılır.
Diş kekleri şekilde görüldüğü gibi çene kemiği içine gömülüdür ve üzeri dişeti ile çevrilidir. Dişeti kemiğin bir mm üstünde yer alır. Kemikle kökler arasında da "ligamentler" dediğimiz, kemikle diş arasındaki bağlantıyı ve çiğneme kuvvetleri esnasında esnemeyi sağlayan bir yapı vardır. Tüm bu temel bilgileri öğrendiğinizde dişlerinizineden fırçalamanız gerektiğini daha iyi anlayacaksınız.
Diş hastalıklarının ve diş ağrılarının nedenini anlamak için diş yapısı kabaca bilinmelidir. Dişlerimiz damar ve sinirlerden oluşan diş özü dediğimiz yumuşak bir tabaka ile diş özünü çevreleyen, koruyan mine ve "denlin" dediğimiz iki sert tabakadan oluşur.
Mine, dişin görünen en üst tabakasıdır. Diş rengi ten rengi gibidir. Nasıl derinizin rengi ile sağlıklı olup olmadığınızı belirlemezse, dişleriniz de sarı diye sağlıksız ya da çok beyaz diye sağlıklı olmazlar.
Dişlerin Yapısı
Ağzımızda normalde her bir çenede 4 ön diş (kesiciler), 2 köpek dişi, 4 küçük azı, 4 büyük azı ve 2'şer de 20 yaş dişi olmak üzere toplam 32 diş vardır.
Diş hekimlerinin "kron" adını verdiği dişlerin ağızda görülen kısmına diş deriz. Bir de görmediğimiz diş kökleri vardır ki bu kökler ön dişlerde tektir. Azı dişler ise iki ya da üç köklü olabilir. Yani bütün azı dişleri sanıldığı gibi üç köklü değildir.
Diş kökleri ilgi çekici bir konudur;
Üst büyük azı dişleri 3 kök
Alt büyük azılar, üst ikinci küçük azılar 2 kök
Ön dişler, köpek dişleri, alt küçük azılar ve üst birinci küçük azılar tek köktür.
20 yaş dişleri ise bir muammadır 1, 2, 3 ya da 4 köklü olabilir, yani kafasına göre takılır.
Diş kekleri şekilde görüldüğü gibi çene kemiği içine gömülüdür ve üzeri dişeti ile çevrilidir. Dişeti kemiğin bir mm üstünde yer alır. Kemikle kökler arasında da "ligamentler" dediğimiz, kemikle diş arasındaki bağlantıyı ve çiğneme kuvvetleri esnasında esnemeyi sağlayan bir yapı vardır. Tüm bu temel bilgileri öğrendiğinizde dişlerinizineden fırçalamanız gerektiğini daha iyi anlayacaksınız.
Dis Hekimligi ve Anestezi
Diş Hekimliği ve Anestezi
Diş hekimliğinde kullandığımız anestezik maddenin, yani dişlerinizi uyuşturmak için kullandığımız maddenin bilinen uyuşturucularla alakası yoktur. Hele hele morfin hiç değildir.
Hastalar muhtemelen bu yanlış bilgi nedeniyle kullanılan anestezik maddeye kuşkuyla bakarlar. Kimisi çocuklarda anestezinin, daimi dişlerin çıkmasına engel olduğunu düşünür. Çocuğun dişinin anestezisiz çekilmesi için ısrar eder.
Kimi alkol kullandığı için anestezinin tutmayacağına inanır. Size bir sır; alkol düşündüğünüz kadar etkilemez. Yani bir yerde ağrı çekerek bir diş çektirdiyseniz suç her gece aldığınız bir duble rakının değildir. Ya hekim hedef siniri yakalayamamıştır, ya anestezik madde saklama koşullarından dolayı etkisini kaybetmiştir, ya da yeterli süre beklememişsinizdir. Ayrıca diş kökünde enfeksiyon (apse, iltihap) akut (alevlenme) durumda ise anestezi tam olarak sağlanmamış olabilir.
Bazen özellikle alt büyük azı dişlerinde anatomik yapıdan dolayı anestezi tek ampulle tam olarak sağlanamaz. îki farklı yerdeki diş tedavi edildiğinde iki anestezi, kesim gibi uzun süren işlemlerde ise tekrar gerekebilir. Hastanın acı çekmemesi için tekrar enjeksiyon yapılır. Bazen ikinci enjektörü görünce hastanın gözleri yuvalarından fırlar, gerilir, "ikinci miiiiiii" diye korkuyla sorar. Bu durum, doktoru da gereksiz yere gerer. Halbuki bunlar hastanın daha acısız bir tedavi görmesi içindir. Bu tarz gergin hastaların işleri de ters gider.
Uygulanan anestezik maddelerin çoğu bir gün içinde 6 ampule kadar kullanılabilir. Zaten daha fazlasını hekim yapmaz. Uzun tedavilerde, kesim, dolgu, çekim bazen bir arada yapılır, 4-5 enjeksiyon yapılması kaçınılmaz ve normaldir; panik yapmayın. Alt çene arka dişler için yapılan anestezide; işlem yapılacak tarafta dudağın yarısına kadar ve dil ucu. uyuşmalıdır. 15-20 dakikada uyuşma tamamlanır. 2-3 saate kadar da etkisi sürer. Üst çene arka dişlerde ise uyuşma dudakta hissedilmeyebilir. Dilde de bir uyuşukluk hissedilmez ama anestezi olur. Bazı hastalar üst çene anestezisinde uyuşmadı diye panik yaparlar. Hekim kontrol ettiğinde gerçekten acı varsa tekrar anestezi isteyin ama üst çene anestezisini yüzünüzde dudağınızda hissetmiyorsunuz diye gerilmeyin. Bazı hastalar da alt çene anestezisinde yeterli süre geçmeden dudak kenarında uyuşukluğu hissettikleri an müdahale edilmesini isterler. Anestezinin etkisinin geçmesinden korkarlar. Halbuki yukarda da belirttiğimiz gibi etki 2-3 saat sürer. Eğer dil ucunuz ve dudağınızın ortasına kadar uyuşukluk hissetmiyorsanız anestezi başarılı olmamış demektir.
Bu bölgelerde uyuşukluk hissetmenize rağmen acı duyarsanız biraz daha bekleyin. Anestezinin derinleşmesine tam olarak izin verin. Yeterli süre beklemenize, dudak ve dil ucunda uyuşma hissetmenize rağmen acı çekiyorsanız anestezi uygun yere yapılmış ama anestezik maddede sorun var demektir ya da dişin kök ucunda apse olabilir.
Ama anesteziye engel olacak kadar büyük apse zaten hekim sizi muayene ederken görülecektir. Bazen bu sorunla dolgu yapımı sırasında da karşılaşılır ki büyük ihtimalle sorun yanlış koşullarda saklanmış anestezik maddeden kaynaklıdır. Hekimden tekrarını isteyin zaten hekiminiz de acı çekmenizi istemez.
Dolgu yapımında bazı hastalar, uyuşmanın etkisi ile doktor sinirlere geldiğini anlamaz düşüncesiyle, anestezi istemezler. Böyle bir önlem size acı çektirmekten başka bir işe yaramaz. Diş hekimi dolgu yaparken dişin içinde tabakaları net olarak görür. Sinirlerin nerede olduğunu bilir. Sinirleri koruyan çığlıklarınız değil, hekimin gözleri, el becerisi ve hekimlik bilgileridir. Ayrıca uyuşturmadan yapılan müdahalede çoğu hasta, mine çürüğünde bile yani sinirlerden çok çok uzaklarda bile acı hisseder. Her acıyı da sinire dokunmak olarak algılar. Dolgu yaptırırken iyi bir anestezi yaptırın, gözlerinizi kapatın, başka şeyler düşünün, bırakın sinirleri diş hekiminiz düşünsün.
Enjeksiyon yaptırmaktan, iğneden çok korkuyorsanız hekiminizle koltuğa oturmadan pazarlık yapın. Enjeksiyondan önce krem ya da sprey gibi yüzeysel uyuşturucu yapması konusunda ısrar edin. Yüzeysel bir anestezik madde ile iğnenin batacağı yer uyuşturulur ve enjeksiyon çok yavaş yapılırsa hiçbir şey hissetmezsiniz. Yalnız damakta yapılan anestezi dokulardan dolayı biraz daha fazla acı verir ama yüzeysel anestezik kullanılırsa orada bile acı hissetmeden enjeksiyon rahatlıkla yaptırılır.
Anestezi, diş hekiminin çalışmasını çok kolaylaştırır ancak gelişebilecek bazı komplikasyonlara (istenmeyen ama olası sorunlar) dikkat edilmelidir.
1. En basiti korku ve tansiyon nedeniyle anestezi yapıldığı an ya da iğne fark edildiğinde görülen bayılmadır (senkop). Hasta, koltukta yatar pozisyona getirildikten sonraki 2-3 dakika içinde kendine gelir. Bu durum refakatçi ve hastayı çok korkutur; ama kısa süren, korkuya bağlı bayılmalar sorun değildir. Hipertansiyonlu ve sistemik rahatsızlığı olan kişilerde gelişirse ya da ayılma uzun sürerse tehlike işareti olabilir. Bir dahaki hekim ziyaretlerinizde bu anınızdan hekimi haberdar edin. Gerekli önlemleri almasını sağlayın.
2. Önemli konulardan biri de alerjidir. Alerjik bir rahatsızlığınız varsa mutlaka alerji testinizi yaptırın. En azından tedavi öncesi ön koldan Küçük bir deri testi yaptırılmasını sağlayın. Nadir görülür ama ciddi alerjik bir sorun varsa ani ölüme bile neden olabilir.
3. Üst çenede büyük azı dişleri için yapılan anestezide bazen yüz aniden şişer. Bu bölgenin damar yapısından dolayı yanak içinde hematom dediğimiz kanama olabilir. Durum çok kötü değilse, hastanın ekstradan bir kanama hastalığı da yoksa tedaviye devam edilir. İşlem sonrası doku içinde biriken kanın iltihaplanmaması için antibiyotik verilir. Bir hafta içinde yüzünüz, gökkuşağının çeşitli renkleriyle bezenir (İyileşme aşamasında kan hücreleri nedeniyle, morarma, yeşerme ve sararma görülür) ve iyileşir. Antibiyotik düzenli kullanılırsa herhangi bir sorun kalmaz.
4. Hastaları çok korkutan bir gelişme de, alt çene arka azı dişleri için yapılan anestezi sırasında alt göz kapağının açık kalmasıdır. Anestezi biraz geriye yapılırsa göz kapağının siniri de bundan nasibini alır. Hasta panikler; ama korkacak bir şey yoktur. Anestezinin etkisi geçince göz kapağınız da eskisi gibi rahatça kırpışmaya başlar.
5. Hastalar anestezi sonrası uyuşukluk nedeniyle yüzlerini dudaklarını şişmiş gibi hissederler, Şişmez, hissizlikten dolayı öyle hissedilir. Dudaklarını tam kapatamazlar felç oldum sanırlar. Yapılan anestezi sinirlerin iletimini geçici olarak durdurduğu için dudaklar rahatça kontrol edilemez. Anestezinin etkisi geçince o sorun da ortadan kalkar.
6. Anestezi sadece ağrı duyusunu bloke eder. Dokunma duyusu yerinde durur. Anestezi yapılan yerde dokunma duyusunu hisseden hasta yeterince uyuşmadığını düşünüp paniğe kapılabilir. Gerçekten acı duyuyorsanız hekimi uyarın ve anestezinin tekrarını isteyin.
7. Korsan ve anestezi ilişkisine gelince; baş-boyun sinirleri, çene anatomisi tam olarak bilinmeden yapılan anestezide felç riski vardır. Korsan hekimlerin anesteziyi uzaktan bir başka korsanı izleyerek öğrendiğini düşünürseniz ne büyük bir tehlike altında olduğunuzu anlarsınız. Bir diğer tehlike de hijyendir. Enjektörün steril şartlarda saklanmış ve tek seferlik enjektör olması çok önemlidir. Steril enjektörün kapağı bile hastanın hemen yanında açılmalıdır; ama korsanlar bu konuda korkunçtur. Çoğu bir sefer kullanılıp atılması gereken enjektörü en az on hastada kullanır. Bir hastadan aldığı hepatit mikrobunu diğerine, diğerinden aldığı H1V virüsünü ötekine taşıdığının farkına bile varmaz.
8. Diş tedavisi esnasında bazı durumlarda genel anestezi de yapılabilir. Hasta çok korkuyorsa (genel anestezi riskini göze alacak kadar korkuyorsa), küçük çocuklarda ve engelli kişilerde bazen yapılır ama riskleri ve pahalı olması nedeni ile pratikte yoğun olarak kullanılmaz.
Diş hekimliğinde kullandığımız anestezik maddenin, yani dişlerinizi uyuşturmak için kullandığımız maddenin bilinen uyuşturucularla alakası yoktur. Hele hele morfin hiç değildir.
Hastalar muhtemelen bu yanlış bilgi nedeniyle kullanılan anestezik maddeye kuşkuyla bakarlar. Kimisi çocuklarda anestezinin, daimi dişlerin çıkmasına engel olduğunu düşünür. Çocuğun dişinin anestezisiz çekilmesi için ısrar eder.
Kimi alkol kullandığı için anestezinin tutmayacağına inanır. Size bir sır; alkol düşündüğünüz kadar etkilemez. Yani bir yerde ağrı çekerek bir diş çektirdiyseniz suç her gece aldığınız bir duble rakının değildir. Ya hekim hedef siniri yakalayamamıştır, ya anestezik madde saklama koşullarından dolayı etkisini kaybetmiştir, ya da yeterli süre beklememişsinizdir. Ayrıca diş kökünde enfeksiyon (apse, iltihap) akut (alevlenme) durumda ise anestezi tam olarak sağlanmamış olabilir.
Bazen özellikle alt büyük azı dişlerinde anatomik yapıdan dolayı anestezi tek ampulle tam olarak sağlanamaz. îki farklı yerdeki diş tedavi edildiğinde iki anestezi, kesim gibi uzun süren işlemlerde ise tekrar gerekebilir. Hastanın acı çekmemesi için tekrar enjeksiyon yapılır. Bazen ikinci enjektörü görünce hastanın gözleri yuvalarından fırlar, gerilir, "ikinci miiiiiii" diye korkuyla sorar. Bu durum, doktoru da gereksiz yere gerer. Halbuki bunlar hastanın daha acısız bir tedavi görmesi içindir. Bu tarz gergin hastaların işleri de ters gider.
Uygulanan anestezik maddelerin çoğu bir gün içinde 6 ampule kadar kullanılabilir. Zaten daha fazlasını hekim yapmaz. Uzun tedavilerde, kesim, dolgu, çekim bazen bir arada yapılır, 4-5 enjeksiyon yapılması kaçınılmaz ve normaldir; panik yapmayın. Alt çene arka dişler için yapılan anestezide; işlem yapılacak tarafta dudağın yarısına kadar ve dil ucu. uyuşmalıdır. 15-20 dakikada uyuşma tamamlanır. 2-3 saate kadar da etkisi sürer. Üst çene arka dişlerde ise uyuşma dudakta hissedilmeyebilir. Dilde de bir uyuşukluk hissedilmez ama anestezi olur. Bazı hastalar üst çene anestezisinde uyuşmadı diye panik yaparlar. Hekim kontrol ettiğinde gerçekten acı varsa tekrar anestezi isteyin ama üst çene anestezisini yüzünüzde dudağınızda hissetmiyorsunuz diye gerilmeyin. Bazı hastalar da alt çene anestezisinde yeterli süre geçmeden dudak kenarında uyuşukluğu hissettikleri an müdahale edilmesini isterler. Anestezinin etkisinin geçmesinden korkarlar. Halbuki yukarda da belirttiğimiz gibi etki 2-3 saat sürer. Eğer dil ucunuz ve dudağınızın ortasına kadar uyuşukluk hissetmiyorsanız anestezi başarılı olmamış demektir.
Bu bölgelerde uyuşukluk hissetmenize rağmen acı duyarsanız biraz daha bekleyin. Anestezinin derinleşmesine tam olarak izin verin. Yeterli süre beklemenize, dudak ve dil ucunda uyuşma hissetmenize rağmen acı çekiyorsanız anestezi uygun yere yapılmış ama anestezik maddede sorun var demektir ya da dişin kök ucunda apse olabilir.
Ama anesteziye engel olacak kadar büyük apse zaten hekim sizi muayene ederken görülecektir. Bazen bu sorunla dolgu yapımı sırasında da karşılaşılır ki büyük ihtimalle sorun yanlış koşullarda saklanmış anestezik maddeden kaynaklıdır. Hekimden tekrarını isteyin zaten hekiminiz de acı çekmenizi istemez.
Dolgu yapımında bazı hastalar, uyuşmanın etkisi ile doktor sinirlere geldiğini anlamaz düşüncesiyle, anestezi istemezler. Böyle bir önlem size acı çektirmekten başka bir işe yaramaz. Diş hekimi dolgu yaparken dişin içinde tabakaları net olarak görür. Sinirlerin nerede olduğunu bilir. Sinirleri koruyan çığlıklarınız değil, hekimin gözleri, el becerisi ve hekimlik bilgileridir. Ayrıca uyuşturmadan yapılan müdahalede çoğu hasta, mine çürüğünde bile yani sinirlerden çok çok uzaklarda bile acı hisseder. Her acıyı da sinire dokunmak olarak algılar. Dolgu yaptırırken iyi bir anestezi yaptırın, gözlerinizi kapatın, başka şeyler düşünün, bırakın sinirleri diş hekiminiz düşünsün.
Enjeksiyon yaptırmaktan, iğneden çok korkuyorsanız hekiminizle koltuğa oturmadan pazarlık yapın. Enjeksiyondan önce krem ya da sprey gibi yüzeysel uyuşturucu yapması konusunda ısrar edin. Yüzeysel bir anestezik madde ile iğnenin batacağı yer uyuşturulur ve enjeksiyon çok yavaş yapılırsa hiçbir şey hissetmezsiniz. Yalnız damakta yapılan anestezi dokulardan dolayı biraz daha fazla acı verir ama yüzeysel anestezik kullanılırsa orada bile acı hissetmeden enjeksiyon rahatlıkla yaptırılır.
Anestezi, diş hekiminin çalışmasını çok kolaylaştırır ancak gelişebilecek bazı komplikasyonlara (istenmeyen ama olası sorunlar) dikkat edilmelidir.
1. En basiti korku ve tansiyon nedeniyle anestezi yapıldığı an ya da iğne fark edildiğinde görülen bayılmadır (senkop). Hasta, koltukta yatar pozisyona getirildikten sonraki 2-3 dakika içinde kendine gelir. Bu durum refakatçi ve hastayı çok korkutur; ama kısa süren, korkuya bağlı bayılmalar sorun değildir. Hipertansiyonlu ve sistemik rahatsızlığı olan kişilerde gelişirse ya da ayılma uzun sürerse tehlike işareti olabilir. Bir dahaki hekim ziyaretlerinizde bu anınızdan hekimi haberdar edin. Gerekli önlemleri almasını sağlayın.
2. Önemli konulardan biri de alerjidir. Alerjik bir rahatsızlığınız varsa mutlaka alerji testinizi yaptırın. En azından tedavi öncesi ön koldan Küçük bir deri testi yaptırılmasını sağlayın. Nadir görülür ama ciddi alerjik bir sorun varsa ani ölüme bile neden olabilir.
3. Üst çenede büyük azı dişleri için yapılan anestezide bazen yüz aniden şişer. Bu bölgenin damar yapısından dolayı yanak içinde hematom dediğimiz kanama olabilir. Durum çok kötü değilse, hastanın ekstradan bir kanama hastalığı da yoksa tedaviye devam edilir. İşlem sonrası doku içinde biriken kanın iltihaplanmaması için antibiyotik verilir. Bir hafta içinde yüzünüz, gökkuşağının çeşitli renkleriyle bezenir (İyileşme aşamasında kan hücreleri nedeniyle, morarma, yeşerme ve sararma görülür) ve iyileşir. Antibiyotik düzenli kullanılırsa herhangi bir sorun kalmaz.
4. Hastaları çok korkutan bir gelişme de, alt çene arka azı dişleri için yapılan anestezi sırasında alt göz kapağının açık kalmasıdır. Anestezi biraz geriye yapılırsa göz kapağının siniri de bundan nasibini alır. Hasta panikler; ama korkacak bir şey yoktur. Anestezinin etkisi geçince göz kapağınız da eskisi gibi rahatça kırpışmaya başlar.
5. Hastalar anestezi sonrası uyuşukluk nedeniyle yüzlerini dudaklarını şişmiş gibi hissederler, Şişmez, hissizlikten dolayı öyle hissedilir. Dudaklarını tam kapatamazlar felç oldum sanırlar. Yapılan anestezi sinirlerin iletimini geçici olarak durdurduğu için dudaklar rahatça kontrol edilemez. Anestezinin etkisi geçince o sorun da ortadan kalkar.
6. Anestezi sadece ağrı duyusunu bloke eder. Dokunma duyusu yerinde durur. Anestezi yapılan yerde dokunma duyusunu hisseden hasta yeterince uyuşmadığını düşünüp paniğe kapılabilir. Gerçekten acı duyuyorsanız hekimi uyarın ve anestezinin tekrarını isteyin.
7. Korsan ve anestezi ilişkisine gelince; baş-boyun sinirleri, çene anatomisi tam olarak bilinmeden yapılan anestezide felç riski vardır. Korsan hekimlerin anesteziyi uzaktan bir başka korsanı izleyerek öğrendiğini düşünürseniz ne büyük bir tehlike altında olduğunuzu anlarsınız. Bir diğer tehlike de hijyendir. Enjektörün steril şartlarda saklanmış ve tek seferlik enjektör olması çok önemlidir. Steril enjektörün kapağı bile hastanın hemen yanında açılmalıdır; ama korsanlar bu konuda korkunçtur. Çoğu bir sefer kullanılıp atılması gereken enjektörü en az on hastada kullanır. Bir hastadan aldığı hepatit mikrobunu diğerine, diğerinden aldığı H1V virüsünü ötekine taşıdığının farkına bile varmaz.
8. Diş tedavisi esnasında bazı durumlarda genel anestezi de yapılabilir. Hasta çok korkuyorsa (genel anestezi riskini göze alacak kadar korkuyorsa), küçük çocuklarda ve engelli kişilerde bazen yapılır ama riskleri ve pahalı olması nedeni ile pratikte yoğun olarak kullanılmaz.