Beynimizin hastalıkları gözümüzü nasıl etkiliyor?
Beynin yapısı ile gözün yapısı birbirinin kardeşi; yani ilk başlangıçtan itibaren, ilk hücreler çoğalmaya başladıktan itibaren, kardeşlik oluyor. Bazı hücreler vücudun bazı bölümlerini, bazı hücreler de başka bazı bölümünü yapıyor. Gözün ve beynin ana hücreleri aynı. Bu yüzden beyinde bir problem olduğunda gözde de benzer bir problem ortaya çıkabiliyor. Örneğin multipl skleroz (MS) hastalığında, beyindeki damar tıkanıklıklarında, beyindeki damar genişlemelerinde, Alzheimer'de ve birçok başka iltihap hastalıklarında, yalancı tümörlerde gözde ya görme kaybı ya çift görme ya bulanık görme ya da yarım görme gibi belirtiler olabiliyor veya yüzün bir tarafında kasılma, seğirme gibi problemler ortaya çıkabiliyor. Nöro-oftalmo-loji, beyin hastalıklarının daha önce teşhis edilmesinde yararlı oluyor.
Yani gözde ortaya çıkan herhangi bir şey, tedavide çok önemli bir basamak oluşturabiliyor...
Evet ve hatta hastaya da o işareti veriyor, doktora gitmesini sağlıyor. Kimse, "Benim beyin tümörüm var" diye gelmiyor, her beyin tümörü de erken dönemde baş ağrısı, bulantı, kusma yapmıyor, ama hasta, "Görmemde bir problem var" diye geldiği zaman, yapılan muayenede biz tümörün izini bulabiliyoruz. Dolayısıyla ilk, açılan kapı, nöro-oftalmoloji ya da göz hastalıkları olabiliyor.
Multipl sklerozdan (MS) az önce bahsettiniz. MS'te özel bir görme kaybı olabiliyor mu?
Olabiliyor, bu görme kaybı iki şekilde olabiliyor. Bir tanesi, göz siniri etkilenebiliyor ve görme kaybı olabiliyor. Bu görme kaybı da geçici bir kayıp değil, uzun sürebiliyor, bazen de iz bırakabiliyor. İkincisi, göz kaslarını işleten sinirlerde problem yaratması. O zaman da çift görmede, demin söylediğim gibi titreme olabiliyor, çevre devamlı titriyormuş gibi gözükebiliyor. Zaten bazen MS teşhisini göz bulgusuna bakarak koyabiliyoruz. Önemli bir kas hastalığı olan "miyasteni gravis" hastalığında da yine benzer şekilde hastalar genellikle ya çift görme ya da gözkapaklarında düşüklükle geliyorlar. Tetkik ediyoruz ve o zaman da kas hastalığı bulabiliyoruz. Gene ilk belirti gözde olabiliyor.
Beyin ağrımaz, göz ağrır
Alkol ve madde kullanımına geçmeden önce sormak istiyorum: Göz ağrır mı?
Beyin ağrımaz, ama göz ağrır.
Dayanılmaz bir ağrı mı?
Olabilir. Gözün içinde birçok sinir hücresi var, ağrıyı bu hücreler yansıtır. Gözün önünde ve içinde göze ağrıyı taşıyan sinirler var. Dolayısıyla göz içinde iltihap olduğu zaman da ağrır, gözün önünde bir yabancı cisim olduğu zaman da ağrır, göz siniri iltihap atacağı zaman da ağrır, multipl sklerozda gene ağrır. Bunların hepsi ağrı yapar.
Yani gözümüz ağrıdığında o acıyı hissedebiliyoruz...
Evet, ağrıyı hissedebiliyoruz. Beyin gibi değil.
Sigara gözü kurutuyor
Gerek sigara, gerek alkol kullanımı olsun, bütün bu alışkanlıklarımız gözlerimize de zarar verebiliyor mu?
En sık kullanılandan başlayalım: Sigara kuru göz yapar, kataraktı ilerletir, gözün gören noktasının bozulmasına neden olur. Alkole gelince, sık alkol kullanımı, hele beslenme bozulacak düzeyde olan kronik alkol kullanımı, göz sinirindeki B vitamini metabolizmasını bozduğu için başlangıçta geri dönülebilen, ama ileri dönemlerde geri dönülmez görme kaybı yapar. Eğer kötü bir alkol, mesela metil alkol alınmışsa, aniden körlük olur; çünkü beyin bundan etkilenir. Saatler içerisinde belki tedavi edilebilir, ama daha önce söylediğim gibi 6 saatin ötesinde pek işe yaramıyor. Bununla da zaman zaman karşılaşıyoruz, ispirto içmek, kolonya içmek gibi. Madde bağımlılıklarına ilişkin şunu söyleyebilirim: Diğer toksik madde bağımlılıkları da, her türlü uyuşturucu da gene göz sinirine toksik etkisi nedeniyle, yavaş yavaş ya da aniden, geri dönülmez görme kayıplarına yol açabiliyor.
Rakı zehirlenmeleri olmuştu...
Maalesef onlarda geri dönüş olmuyor. Çünkü orada sadece göz sinirinde değil, aynı zamanda beyindeki bazı merkezlerde bozukluk oluyor, yani sadece görme bozukluğu değil, başka sorunlar da oluyor.
Beyin hastalıklarıyla ilgili bir soru daha geldi aklıma. Felçler, yüksek tansiyon beyne bağlı fonksiyon kayıpları... Bizim bir ya da iki tarafımızı tutan felç, gözümüzü de tutabilir mi?
Evet! Ya yarım ya çeyrek görme kaybı olur sağ ya da sol tarafta ya da iki tarafta veya göz kaslarının sinirleri bozulduğu için çift görme olur. Bir tarafa ya da iki tarafa bakamamak şeklinde olabilir veya bakabiliyorsa da baktığı yerde duramamasma yol açabilir, yani titreme olabilir.
Beki, zehirlenmelerde göz etkilenebilir mi? Soba zehirlenmeleri, mantar ya da tavuk etinden zehirlenmeler gözlerimize zarar verebilir mi?
Etkilenebilir, ama etkisi maddeye göre değişir tabii ki. Eğer beslenmeyle ilgili bir problemse, bu genellikle sindirim-sisteminde halloluyor. Eğer kan dolaşımımıza ulaşıp beyni etkileyebilecek bir toksik maddeyse, o vakit görmeyi de etkileyebiliyor.
Anlattıklarınızdan nöro-oftalmolojinin aslında hayatımızın ne kadar içinde olduğunu öğrenmiş olduk...
Yaşam ile göz arasındaki ilişkiyi, nöro-oftalmoloji kuruyor. Diğer dallar, görmeyle ilişkisini kuruyor; ama nöro-oftalmoloji yaşamla ilişkiyi kuruyor. Bir anlamda hayat kurtarıyor.
Dikkatimi çekti. En çok burada kullandınız acilen doktora gitmek gerekiyor uyarısını...
Kesinlikle. Nöro-oftalmolojiyle ilgili bir bulgu hayat kurtarıcı bir bulgu olabilir. Bu yüzden çok önemlidir.
Kalici Gorme Kayiplari
Kalıcı Görme Kayıpları
Aniden oluveren kalıcı görme kayıpları hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bu acil bir durumdur. Aniden bir gözde ya da iki gözde görme kaybı olması, acilen doktora gidilmesi gereken çok ciddi bir durumdur. Sorun tek gözdeyse, göz damarlarının bir tanesinde tıkanma olduğu anlamına gelir. Eğer sorun iki gözde birdense beyin damarlarında tıkanıklık oldu demektir. Bir an önce doktora başvurulmalı ve bir an önce damar açıcı ilaçlar veyahut da sebebe göre tansiyon düşürücü ilaçlar, kanı sulandırıcı ilaçlar verilerek, bu sorunun giderilmesi gerekir. Çünkü gözün içerisindeki hücreler, 6 saatten fazla kansızlığa dayanamıyorlar. Son derece narin oldukları için sonradan kan gelmeye başlasa bile, eskisi gibi çalışamıyorlar. Bu nedenle aniden tek gözde veya her ikisinde de görme kaybı olursa, hiç vakit geçirmeden harekete geçip, ilk bulunulan vasıtayla bir göz hekimine ulaşılması şart. Bu konu çok önemli.
Trafik kazası sonrasında, travmatik durumlarda veya bir yerden düşmelerde hep yaralının ilk önce, nabzına ve gözlerine bakılıyor. Bunun nedenini açıklar mısınız?
Gözlere bakılmasının sebebi; gözbebeklerinin reaksiyonuna bakılması. Gözbebeklerinin ışığa reaksiyonu, beynin fonksiyonunu ölçmek için işe yarıyor; yani o sırada hasta komada mı, yaşıyor mu, bunları anlamamızı sağlıyor.
Bunu da gözden anlıyoruz, değil mi?
Evet! O da nöro-oftalmolojinin konusu.
Çünkü gözün takibi, uyanan bir insanın gözlerini takip etmek çok önemli...
Evet! Bunlar beynin temel çalışma bölümlerinin işaretleri, yani diyelim ki bir dairenin elektriğini kapıdan kesersek, o zaman gözbebeklerinde ışığa karşı bir cevap olmuyor, ama eğer dairenin içine girip de bir odanın elektriğini kesersek, o zaman durum farklı oluyor, bunun gibi. Bu, tamamen şalterin indirilmesi demek. Onun için gözbe-beklerine bakılıyor, yani koma var mı, varsa hangi düzeyde, beynin üst düzeyinde mi, ortasında mı, alt düzeyinde mi? Alt düzey demek, yaşam fonksiyonları gitmek üzere demek.
Derin komada olan bir kişi, sürekli gözlerini kırpar. Açıp kapatabilir. Gözleriyle takip eder, belki konuşamaz ama göz fonksiyonları durumu hakkında bir fikir verir, değil mi?
Evet doğru! Evet verir ve orta ve alt beyinle ilgili bilgi verir ya da şöyle söyleyeyim: Orta beyin ve beyincikle ilgili bilgi verir.
Hasarla ilgili, beyin hasarıyla ilgili bilgi verir...
Evet, doğru, çok önemli! Nöro-oftalmolojinin de konusu bu zaten.
Tiroit ya da halk arasında "guatr" denilen tiroit beziyle ilgili hastalıklar göze doğrudan vurabiliyor ya da vurmayabiliyor, ama gözlerde büyüme yapıyor, değil mi?
Evet! Guatr, tiroidin büyümesi demek. Tiroit büyümese de, az çalışsa da, çok çalışsa da, normal de olsa, eğer bir dönem bir hastalık geçirmişse yine sorun yaratabiliyor. Tiroit, genel müdürün sekreteri gibi. Genel müdür beyin, beynin hipofiz bölgesi.
Genel müdür, sekreterine bir not yazdırıyor. Bu notu, tiroit bezi sorup düşünmeden, vücudun her yerine gönderiyor. Eğer tiroit bu arada çok çalışıyorsa, göze gelen bu mesajlar gözün büyümesine, gözün arkasındaki yastıkların şişmesine sebep oluyor. Eğer sonradan tiroit tedavi edilse bile, çalışkan sekreter mektupları çoktan gönderdiği için hâlâ bu olabiliyor, yani tiroit düzeliyor, ama bir süre sonra tekrar ortaya çıkabiliyor. O zaman da çok dikkatle bakan birinin, hatta şaşırmış veya çok kızmış birinin ifadesi gibi bir ifade oluyor. Bunun sebebi; gözün arkasındaki kemik ile arasındaki yağ yastıklarının şişmesi. Bundan bahsetmek iyi oldu, çünkü Çernobil kazasından sonra Türkiye'de tiroit problemleri çok arttı ve seyri daha ağırlaştı, var olanlar da ağırlaştı ve göze vuranlar çok arttı. Bu hastalıklarda gözyaşı da azalabiliyor, göz kırpması azalabiliyor, çift görme de olabiliyor, göz siniri etkilenebiliyor, göz tansiyonu yükselebiliyor. Onun için bu hastaları sistematik olarak elden geçirmek, dikkatlice bakmak ve takip etmek gerekiyor. Ama tiroit gerçekten gözü etkileyebilir ve bu da nöro-oftalmolojinin konularından bir tanesi.
Aniden oluveren kalıcı görme kayıpları hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bu acil bir durumdur. Aniden bir gözde ya da iki gözde görme kaybı olması, acilen doktora gidilmesi gereken çok ciddi bir durumdur. Sorun tek gözdeyse, göz damarlarının bir tanesinde tıkanma olduğu anlamına gelir. Eğer sorun iki gözde birdense beyin damarlarında tıkanıklık oldu demektir. Bir an önce doktora başvurulmalı ve bir an önce damar açıcı ilaçlar veyahut da sebebe göre tansiyon düşürücü ilaçlar, kanı sulandırıcı ilaçlar verilerek, bu sorunun giderilmesi gerekir. Çünkü gözün içerisindeki hücreler, 6 saatten fazla kansızlığa dayanamıyorlar. Son derece narin oldukları için sonradan kan gelmeye başlasa bile, eskisi gibi çalışamıyorlar. Bu nedenle aniden tek gözde veya her ikisinde de görme kaybı olursa, hiç vakit geçirmeden harekete geçip, ilk bulunulan vasıtayla bir göz hekimine ulaşılması şart. Bu konu çok önemli.
Trafik kazası sonrasında, travmatik durumlarda veya bir yerden düşmelerde hep yaralının ilk önce, nabzına ve gözlerine bakılıyor. Bunun nedenini açıklar mısınız?
Gözlere bakılmasının sebebi; gözbebeklerinin reaksiyonuna bakılması. Gözbebeklerinin ışığa reaksiyonu, beynin fonksiyonunu ölçmek için işe yarıyor; yani o sırada hasta komada mı, yaşıyor mu, bunları anlamamızı sağlıyor.
Bunu da gözden anlıyoruz, değil mi?
Evet! O da nöro-oftalmolojinin konusu.
Çünkü gözün takibi, uyanan bir insanın gözlerini takip etmek çok önemli...
Evet! Bunlar beynin temel çalışma bölümlerinin işaretleri, yani diyelim ki bir dairenin elektriğini kapıdan kesersek, o zaman gözbebeklerinde ışığa karşı bir cevap olmuyor, ama eğer dairenin içine girip de bir odanın elektriğini kesersek, o zaman durum farklı oluyor, bunun gibi. Bu, tamamen şalterin indirilmesi demek. Onun için gözbe-beklerine bakılıyor, yani koma var mı, varsa hangi düzeyde, beynin üst düzeyinde mi, ortasında mı, alt düzeyinde mi? Alt düzey demek, yaşam fonksiyonları gitmek üzere demek.
Derin komada olan bir kişi, sürekli gözlerini kırpar. Açıp kapatabilir. Gözleriyle takip eder, belki konuşamaz ama göz fonksiyonları durumu hakkında bir fikir verir, değil mi?
Evet doğru! Evet verir ve orta ve alt beyinle ilgili bilgi verir ya da şöyle söyleyeyim: Orta beyin ve beyincikle ilgili bilgi verir.
Hasarla ilgili, beyin hasarıyla ilgili bilgi verir...
Evet, doğru, çok önemli! Nöro-oftalmolojinin de konusu bu zaten.
Tiroit ya da halk arasında "guatr" denilen tiroit beziyle ilgili hastalıklar göze doğrudan vurabiliyor ya da vurmayabiliyor, ama gözlerde büyüme yapıyor, değil mi?
Evet! Guatr, tiroidin büyümesi demek. Tiroit büyümese de, az çalışsa da, çok çalışsa da, normal de olsa, eğer bir dönem bir hastalık geçirmişse yine sorun yaratabiliyor. Tiroit, genel müdürün sekreteri gibi. Genel müdür beyin, beynin hipofiz bölgesi.
Genel müdür, sekreterine bir not yazdırıyor. Bu notu, tiroit bezi sorup düşünmeden, vücudun her yerine gönderiyor. Eğer tiroit bu arada çok çalışıyorsa, göze gelen bu mesajlar gözün büyümesine, gözün arkasındaki yastıkların şişmesine sebep oluyor. Eğer sonradan tiroit tedavi edilse bile, çalışkan sekreter mektupları çoktan gönderdiği için hâlâ bu olabiliyor, yani tiroit düzeliyor, ama bir süre sonra tekrar ortaya çıkabiliyor. O zaman da çok dikkatle bakan birinin, hatta şaşırmış veya çok kızmış birinin ifadesi gibi bir ifade oluyor. Bunun sebebi; gözün arkasındaki kemik ile arasındaki yağ yastıklarının şişmesi. Bundan bahsetmek iyi oldu, çünkü Çernobil kazasından sonra Türkiye'de tiroit problemleri çok arttı ve seyri daha ağırlaştı, var olanlar da ağırlaştı ve göze vuranlar çok arttı. Bu hastalıklarda gözyaşı da azalabiliyor, göz kırpması azalabiliyor, çift görme de olabiliyor, göz siniri etkilenebiliyor, göz tansiyonu yükselebiliyor. Onun için bu hastaları sistematik olarak elden geçirmek, dikkatlice bakmak ve takip etmek gerekiyor. Ama tiroit gerçekten gözü etkileyebilir ve bu da nöro-oftalmolojinin konularından bir tanesi.
Gorme Kaybi ve Gecici Gorme Kayiplari
Görme Kaybı ve Geçici Görme kayıpları
Birkaç şekilde olabiliyor. Bunlardan bir tanesi, saniyelik görme kaybı. Bu, genellikle göz sinirinin kaybından oluyor. Eğer saniyeler içinde, sanki elektrik düğmesini kapatıp açar gibi kararıp açılıyorsa bu, göz sinirinde bir şişlik, ödem olduğu anlamına geliyor. Eğer geçici görme kaybı, yukarıdan bir perde iner gibi veya sağdan-soldan perde iner gibi veyahut da aşağıdan perde iner gibi kaybolursa ve özellikle sorun tek gözdeyse bu göze gelen damarlardan birinde daralma ya da tıkanıklık var demektir. Damar geçici olarak göze yeterince kan getiremiyor demektir.
Bu tip geçici görme kaybı 1-2 dakika sürebilir. Eğer geçici görme kaybı 20-30 dakika sürüyor ise o zaman da bu migren lehine olabiliyor (bkz. 99 Sayfada Migren ve Baş ağrısı kitabı). Bir başka sorun da, her iki gözün aynı tarafında, yani her iki gözün sağ ya da sol tarafında görülen geçici görme kaybı. Bu da birkaç dakika sürebilir. Bu problem de beynin görme bölgesine, göze değil, beynin görme bölgesine yeterince kan gitmemesinden kaynaklanıyor. Tabii bu da önemli bir sorun.
Çift görme nasıl gerçekleşiyor? Kişi hakikaten beyinden kaynaklı bir şekilde mi çift görüyor? Bir de şaşılar, yani şaşılığı olan insanlar nasıl görüyorlar?
Gözler bir at koşumu gibi demiştik. Atlı araba gibi demiştik. Eğer atlar düz bir hatta, birbirine paralel seyretmezse, o zaman biri bir tarafa, biri bir tarafa gideceği için; yani bir göz bir yeri, bir göz bir yeri göreceği için o görüntüler beyinde çift görüntü olarak çıkıyor ve beyin bundan son derece rahatsız oluyor ve devamlı işaret veriyor, "Burada bir sorun var. Sinyal" demek istiyor. Çocuklarda ise daha beyin yeterince gelişmeden şaşılık başladığı için beyin bunu ihmal ettirebiliyor. Tembellik aslında beynin çift görmeyi korumak için yaptığı bir şey, ama ileri yaşlarda artık beyin yeterince geliştiği için bunu yapamıyor. Bu durumda da göz kaslarında ya da göz kaslarını idare eden sinirlerde bir problem var demektir ve bunun sebebi bulunup tedavi edilmeli.
Birkaç şekilde olabiliyor. Bunlardan bir tanesi, saniyelik görme kaybı. Bu, genellikle göz sinirinin kaybından oluyor. Eğer saniyeler içinde, sanki elektrik düğmesini kapatıp açar gibi kararıp açılıyorsa bu, göz sinirinde bir şişlik, ödem olduğu anlamına geliyor. Eğer geçici görme kaybı, yukarıdan bir perde iner gibi veya sağdan-soldan perde iner gibi veyahut da aşağıdan perde iner gibi kaybolursa ve özellikle sorun tek gözdeyse bu göze gelen damarlardan birinde daralma ya da tıkanıklık var demektir. Damar geçici olarak göze yeterince kan getiremiyor demektir.
Bu tip geçici görme kaybı 1-2 dakika sürebilir. Eğer geçici görme kaybı 20-30 dakika sürüyor ise o zaman da bu migren lehine olabiliyor (bkz. 99 Sayfada Migren ve Baş ağrısı kitabı). Bir başka sorun da, her iki gözün aynı tarafında, yani her iki gözün sağ ya da sol tarafında görülen geçici görme kaybı. Bu da birkaç dakika sürebilir. Bu problem de beynin görme bölgesine, göze değil, beynin görme bölgesine yeterince kan gitmemesinden kaynaklanıyor. Tabii bu da önemli bir sorun.
Çift görme nasıl gerçekleşiyor? Kişi hakikaten beyinden kaynaklı bir şekilde mi çift görüyor? Bir de şaşılar, yani şaşılığı olan insanlar nasıl görüyorlar?
Gözler bir at koşumu gibi demiştik. Atlı araba gibi demiştik. Eğer atlar düz bir hatta, birbirine paralel seyretmezse, o zaman biri bir tarafa, biri bir tarafa gideceği için; yani bir göz bir yeri, bir göz bir yeri göreceği için o görüntüler beyinde çift görüntü olarak çıkıyor ve beyin bundan son derece rahatsız oluyor ve devamlı işaret veriyor, "Burada bir sorun var. Sinyal" demek istiyor. Çocuklarda ise daha beyin yeterince gelişmeden şaşılık başladığı için beyin bunu ihmal ettirebiliyor. Tembellik aslında beynin çift görmeyi korumak için yaptığı bir şey, ama ileri yaşlarda artık beyin yeterince geliştiği için bunu yapamıyor. Bu durumda da göz kaslarında ya da göz kaslarını idare eden sinirlerde bir problem var demektir ve bunun sebebi bulunup tedavi edilmeli.
Renk Korlugu Hastaligi Nedir
Renk körlüğü Nedir
Renkleri nasıl görüyoruz? Bizi hayvanlar âleminden ayıran şey biraz da bu mu?
Doğru! Hayvanların bizim kadar değişik renk algılama hücreleri yok. Bazısı sadece siyah-beyaz görüyor, bazısı kırmızıyı görebiliyor, ama sonuç olarak bizim kadar geniş bir renk yelpazesi göremiyorlar. Biz de renk yelpazesini kendi hücrelerimizin algıladığı biçimde görüyoruz. Yani belki dünya o renk değil, ama biz öyle görüyoruz. Hepimiz aynı şekilde, sağlıklı gözü olan herkes aynı şekilde görüyor. Renk körlüğü diye bir durum var. Birkaç çeşidi olan renk körlüğü ailevi olabiliyor. Genellikle anneden oğla geçiyor ve daha çok erkeklerde görülüyor. Doğuştan olmayan renk körlüğü bazı hastalıklarda; örneğin göz sinirinin iltihabında veya glokomun ileri dönemlerinde ortaya çıkabiliyor. Daha önce bahsettiğimiz gibi kataraktta da renkler giderek kahverengileşiyor, ama bu, gözdeki renk görme hücrelerinin bozulmasından değil, önündeki pencerelerin kahverengileşmesinden oluyor.
Renk Körlüğü Hastalığı Nasıl
Renk körlüğünün en rahatsız edici tarafı, bazı renklerin ayırt edilememesinden ötürü bu sorunu olan kişilerin özellikle trafikte sıkıntı yaşıyor olmaları. Renk körleri ehliyet alabilir mi?
Aslında yurtdışında alabiliyorlar, çünkü dünyanın bütün ülkelerinde sarı, yeşil ve kırmızının yeri aynı sıradadır. Dolayısıyla bu sorunu olan kişinin yeşili bilmesi gerekmiyor, yerini bilmesi yeterli. Bizde bu çok önemli, ama tam kör olmadıkça bence hiç sorun yok. Tam renk körlerinin de zaten renklerin yerini bilmeleri yeterli. Görme alanı renk körlüğüne göre çok daha önemli, ehliyet alacak kişinin aslında göz muayenesinden geçmesi lazım.
Renkleri nasıl görüyoruz? Bizi hayvanlar âleminden ayıran şey biraz da bu mu?
Doğru! Hayvanların bizim kadar değişik renk algılama hücreleri yok. Bazısı sadece siyah-beyaz görüyor, bazısı kırmızıyı görebiliyor, ama sonuç olarak bizim kadar geniş bir renk yelpazesi göremiyorlar. Biz de renk yelpazesini kendi hücrelerimizin algıladığı biçimde görüyoruz. Yani belki dünya o renk değil, ama biz öyle görüyoruz. Hepimiz aynı şekilde, sağlıklı gözü olan herkes aynı şekilde görüyor. Renk körlüğü diye bir durum var. Birkaç çeşidi olan renk körlüğü ailevi olabiliyor. Genellikle anneden oğla geçiyor ve daha çok erkeklerde görülüyor. Doğuştan olmayan renk körlüğü bazı hastalıklarda; örneğin göz sinirinin iltihabında veya glokomun ileri dönemlerinde ortaya çıkabiliyor. Daha önce bahsettiğimiz gibi kataraktta da renkler giderek kahverengileşiyor, ama bu, gözdeki renk görme hücrelerinin bozulmasından değil, önündeki pencerelerin kahverengileşmesinden oluyor.
Renk Körlüğü Hastalığı Nasıl
Renk körlüğünün en rahatsız edici tarafı, bazı renklerin ayırt edilememesinden ötürü bu sorunu olan kişilerin özellikle trafikte sıkıntı yaşıyor olmaları. Renk körleri ehliyet alabilir mi?
Aslında yurtdışında alabiliyorlar, çünkü dünyanın bütün ülkelerinde sarı, yeşil ve kırmızının yeri aynı sıradadır. Dolayısıyla bu sorunu olan kişinin yeşili bilmesi gerekmiyor, yerini bilmesi yeterli. Bizde bu çok önemli, ama tam kör olmadıkça bence hiç sorun yok. Tam renk körlerinin de zaten renklerin yerini bilmeleri yeterli. Görme alanı renk körlüğüne göre çok daha önemli, ehliyet alacak kişinin aslında göz muayenesinden geçmesi lazım.
Noro Oftalmoloji Nedir
Nöro Oftalmoloji nedir?
Nöro-oftalmoloji, aslında gözün bütün fonksiyonlarını içeriyor, yani görme keskinliğini, görme alanını, renk görmeyi, derinlik hissini, tek görmeyi. Derinlik hissi ayrı şey, tek görme ayrı şey. Ağrılar, beyinle ilgili bütün hastalıklar, göz kaslarının problemleri, felçler ve vücudun diğer bölümlerinin hastalıklarının göze vurduğu durumlarla ilgileniyor.
Görme alanı testini kendi kendinize yapın!
Gözümüzün görme alanından sonra bir de kör noktası mı var?
Aslında bu soruyu sorduğunuz çok iyi oldu, çünkü göz sinirinin, gözü terk ettiği bölgede görme işlemi olmuyor. Orası kapı, böyle olunca oraya resim asamıyoruz, dolayısıyla orası çalışmıyor. İşte o bölge, görme alanının içinde "kör nokta" olarak gözüküyor. Kör nokta herkeste var. Göz siniri olan bütün canlılarda bir kör nokta var, ama devamlı olarak kör noktamızın farkına vararak yaşamıyoruz. Çünkü beyin onu bize gerekmedikçe göstermiyor. Sadece araba kullanırken, dikiz aynasından ya da yandaki aynalardan bakarken, göremediğimiz bir alan olabiliyor. Görme alanı, kendinizi muayene ederek ortaya çıkarabileceğiniz bir şey: Bir gözünüzü kapatıyorsunuz, diğer gözünüzle sabit olarak bir noktaya bakıyorsunuz; mesela şimdi siz bana bakın, siz bana doğru bakarken ben parmağımı uzaktan ortaya doğru hareket ettireceğim. O sırada parmağımın görünmediği bir yer olacak, parmağım bir yerde kaybolacak. İşte o bölge. Araba kullanırken yan aynalara o bölgeyle bakarsak, o vakit gelen arabayı görmemiş oluyoruz. Bu herkeste var, ama bazı hastalıklarda bu büyüyor; örneğin beyinde bir problem olduğunda göz sinirlerinde ödem oluyor, şişlik oluyor, o zaman kör nokta büyüyor. O kadar, o kadar büyüyebiliyor ki görme alanının başka bölgelerini de etkileyebiliyor. Bazı hastalıklar böyle başlıyor: Hastalar, "Göremediğim bir alan var" diye başvuruyor. Bakıyoruz, görme alanı testi yapıyoruz ve kör noktanın büyüdüğünü saptıyoruz. Yoksa kör nokta herkeste var.
Yani bu kör noktanın olması normal...
Evet, normali bu, ama büyümesi hastalık belirtisi.
Nöro-oftalmolojinin Alanına Giren Sorunlar
Ani görme kaybı,
Yavaş ilerleyen görme kaybı,
Geçici görme kaybı,
Renk görme bozuklukları,
Görme alanında görülemeyen bir bölge,
Çift görme,
Tiroide bağlı göz hastalığı,
Migren ve benzeri göz ağrıları,
Gözbebeklerinde farklılık,
Kazalar,
Multipl skleroza (MS) bağlı göz yakınmaları,
Miyasteni gravis'e bağlı göz yakınmaları,
İnmelere bağlı göz yakınmaları,
Yüz felçleri ve yüzde kasılmalar.
Nöro-oftalmoloji, aslında gözün bütün fonksiyonlarını içeriyor, yani görme keskinliğini, görme alanını, renk görmeyi, derinlik hissini, tek görmeyi. Derinlik hissi ayrı şey, tek görme ayrı şey. Ağrılar, beyinle ilgili bütün hastalıklar, göz kaslarının problemleri, felçler ve vücudun diğer bölümlerinin hastalıklarının göze vurduğu durumlarla ilgileniyor.
Görme alanı testini kendi kendinize yapın!
Gözümüzün görme alanından sonra bir de kör noktası mı var?
Aslında bu soruyu sorduğunuz çok iyi oldu, çünkü göz sinirinin, gözü terk ettiği bölgede görme işlemi olmuyor. Orası kapı, böyle olunca oraya resim asamıyoruz, dolayısıyla orası çalışmıyor. İşte o bölge, görme alanının içinde "kör nokta" olarak gözüküyor. Kör nokta herkeste var. Göz siniri olan bütün canlılarda bir kör nokta var, ama devamlı olarak kör noktamızın farkına vararak yaşamıyoruz. Çünkü beyin onu bize gerekmedikçe göstermiyor. Sadece araba kullanırken, dikiz aynasından ya da yandaki aynalardan bakarken, göremediğimiz bir alan olabiliyor. Görme alanı, kendinizi muayene ederek ortaya çıkarabileceğiniz bir şey: Bir gözünüzü kapatıyorsunuz, diğer gözünüzle sabit olarak bir noktaya bakıyorsunuz; mesela şimdi siz bana bakın, siz bana doğru bakarken ben parmağımı uzaktan ortaya doğru hareket ettireceğim. O sırada parmağımın görünmediği bir yer olacak, parmağım bir yerde kaybolacak. İşte o bölge. Araba kullanırken yan aynalara o bölgeyle bakarsak, o vakit gelen arabayı görmemiş oluyoruz. Bu herkeste var, ama bazı hastalıklarda bu büyüyor; örneğin beyinde bir problem olduğunda göz sinirlerinde ödem oluyor, şişlik oluyor, o zaman kör nokta büyüyor. O kadar, o kadar büyüyebiliyor ki görme alanının başka bölgelerini de etkileyebiliyor. Bazı hastalıklar böyle başlıyor: Hastalar, "Göremediğim bir alan var" diye başvuruyor. Bakıyoruz, görme alanı testi yapıyoruz ve kör noktanın büyüdüğünü saptıyoruz. Yoksa kör nokta herkeste var.
Yani bu kör noktanın olması normal...
Evet, normali bu, ama büyümesi hastalık belirtisi.
Nöro-oftalmolojinin Alanına Giren Sorunlar
Ani görme kaybı,
Yavaş ilerleyen görme kaybı,
Geçici görme kaybı,
Renk görme bozuklukları,
Görme alanında görülemeyen bir bölge,
Çift görme,
Tiroide bağlı göz hastalığı,
Migren ve benzeri göz ağrıları,
Gözbebeklerinde farklılık,
Kazalar,
Multipl skleroza (MS) bağlı göz yakınmaları,
Miyasteni gravis'e bağlı göz yakınmaları,
İnmelere bağlı göz yakınmaları,
Yüz felçleri ve yüzde kasılmalar.
Norolojik Goz
Göz Nörolojisi ve Nörolojik Göz
İsterseniz artık nöro-oftalmolojiyi, yani sizin özel ilgi alanınızı konuşalım. Mesela görme alanı nedir? Ben bir görme alanı testi hatırlıyorum...
Gözümüzle dümdüz karşıya baktığımız zaman, orasını en net olarak görüyoruz haliyle. Ama yan taraflarda bir alan görüyoruz, yani baktığımız zaman, sadece karşıyı görmüyoruz, çevreyi de görüyoruz. İşte çevre, "görme alanı". Bu görme alanını yapan hücreler, gözün içindeki diğer hücreler. Görevleri gözü dışarıdan gelebilecek tehlikelerden korumak. Her iki gözün görme alanı ortada birleşiyor ve yüzden baktığımız yerde derinlik hissi alabiliyoruz. Bir gözü az gören ya da görmeyen kişilerde derinlik hissi olmuyor. Onlar sadece bir resimdeki gibi koyu, açık, uzaktakinin küçük olması ya da birbirine oranla derinliği algılayabiliyorlar. Ama her iki gözü sağlam ve eşit derecede gören biri, orta alanlardaki derinliğin ve çevredeki alanların da farkına varabiliyor. Görme alanı, özellikle göz tansiyonu hastalığında (glokom) bozuluyor.
Görme alanı testinin yapılması gerekli mi?
Böyle bir test var. Ama bu her zaman, herkese yapılması gereken bir şey değil.
Ehliyet almadan önce yapılması gerekiyor mu?
Aslında yapılması gerekiyor. Yeni yasaya ekleniyor sanırım, çünkü dar bir görme alanı olan kişinin araba kullanması son derece tehlikelidir.
İsterseniz artık nöro-oftalmolojiyi, yani sizin özel ilgi alanınızı konuşalım. Mesela görme alanı nedir? Ben bir görme alanı testi hatırlıyorum...
Gözümüzle dümdüz karşıya baktığımız zaman, orasını en net olarak görüyoruz haliyle. Ama yan taraflarda bir alan görüyoruz, yani baktığımız zaman, sadece karşıyı görmüyoruz, çevreyi de görüyoruz. İşte çevre, "görme alanı". Bu görme alanını yapan hücreler, gözün içindeki diğer hücreler. Görevleri gözü dışarıdan gelebilecek tehlikelerden korumak. Her iki gözün görme alanı ortada birleşiyor ve yüzden baktığımız yerde derinlik hissi alabiliyoruz. Bir gözü az gören ya da görmeyen kişilerde derinlik hissi olmuyor. Onlar sadece bir resimdeki gibi koyu, açık, uzaktakinin küçük olması ya da birbirine oranla derinliği algılayabiliyorlar. Ama her iki gözü sağlam ve eşit derecede gören biri, orta alanlardaki derinliğin ve çevredeki alanların da farkına varabiliyor. Görme alanı, özellikle göz tansiyonu hastalığında (glokom) bozuluyor.
Görme alanı testinin yapılması gerekli mi?
Böyle bir test var. Ama bu her zaman, herkese yapılması gereken bir şey değil.
Ehliyet almadan önce yapılması gerekiyor mu?
Aslında yapılması gerekiyor. Yeni yasaya ekleniyor sanırım, çünkü dar bir görme alanı olan kişinin araba kullanması son derece tehlikelidir.
Lazerle Goz Tedavisi ve Ameliyati
Lazerle Göz Tedavisi ve Ameliyatı
Yaklaşık 50 yıldır.
Lazere insanların bu kadar ilgi göstermesi görme kusurlarının tedavisinde kullanılmaya başlamasıyla eşzamanlı mı?
Tabii, bir de adı çekici. Göz operasyonlarında kullandığımız ikinci tip bir lazer de var, gözde delik açan lazer, yani kesici lazer. Bunu üç durumda kullanıyoruz. Birincisi, glokomda, gözün şeffaf kısmıyla, saat camı gibi olan kısmı ile saatin kadranı birbirine çok yakın olursa, orada su kalıyor ve daha önce bahsettiğimiz kriz meydana geliyor. Bu durumda saat camına değil, kadranına bir delik açıyoruz lazerle. Bu da özel bir lazerle yapılıyor. Bunun adı, "YAG lazer". Aynı lazeri katarakt ameliyatından sonra yastık kılıfının arka tarafında, yeniden bulanıklık olursa da kullanıyoruz. O da orayı deliyor. Dolayısıyla hem delici hem kesici olarak kullanabiliyoruz. Günümüzde lazer kelimesi çok sık kullanıldığı için lazer kavramı meşhur oldu. Bir özel glokom çeşidinde de lazeri göz suyunun yapıldığı bölgeye yönlendiriyoruz, yani göz suyunun yapılması fazla olduğu zaman, o bölgeyi tahrip etmeye çalışıyoruz. Yani tam bir silah gibi kullanıyoruz gördüğünüz gibi. Mayınları temizliyoruz, ondan sonra eğer delik varsa, onu kapatıyoruz. Delik yoksa delik açıyoruz. Lazerle her şeyi yapıyoruz diyeceğiz neredeyse!
Yani lazer için mucizevi bir destek, diyebilir miyiz?
Bugünlerde lazerler, miyop düzeltilmesi için kullanılıyor. Orada durum farklı, o farklı bir lazer. Zaten adı da "ekzimer lazer". Gözü, bir domates gibi düşünelim. Domatesi dolma yapacağız diyelim, kapağını kaldırdık. Gözün şeffaf kısmında böyle bir kapak kaldırılıyor. Sonra açılan yere, lazer uygulanıyor ve bombe olan bu bölge düzleştiriliyor, yani bu lazerin yaptığı da düzleştirme. Sonra kapak tekrar kapatılıyor ve miyopi azalmış oluyor. Bunun çeşitli şekilleri var, kapağı ince kaldırmak, kapaksız kaldırmak gibi. Ama sonuçta buradaki lazerin etkisi bu dokunun düzleşmesini sağlamak.
Lazer sonrası görülebilen yan etkiler
Sadece miyopta mı kullanılıyor, yoksa yeni yeni alanlar çıktı mı?
Yeni alanlar aranıyor, ama kabul edilebilir tek alan, şu anda miyop.
"Lazer sonrası göze. zarar gelebilir mi" sorusu akla gelebilir. Birincisi, bu miyop ameliyatı sırasında lazer uygulanırken, tabii göze belli bir enerji gönderilmiş oluyor. Eğer gözün arkasında dekolman'a sebep olabilecek bir küçük delik varsa, o delik harekete geçebiliyor. Dolayısıyla bir iş yapalım derken, başka bir iş ortaya çıkabiliyor. Yani bu işi yapacak olan, ekzimer yapacak olan hekimin, miyop olan kişinin gözbebeğini büyüterek, ameliyattan önce gözün iç kısımlarına iyice bakması lazım. Eğer delik olabilecek bölgeler varsa, onu önce argon lazerle kapaması lazım ki YAG lazerden sonra problem çıkmasın. Miyop ameliyatında YAG lazer yapıldıktan sonra bir başka sorun daha ortaya çıkabiliyor, gözde kuruluk olabiliyor. Bu kişiden kişiye değişebiliyor, ama bazı kişide çok ağır bir kuruluk yapabiliyor.
Yaklaşık 50 yıldır.
Lazere insanların bu kadar ilgi göstermesi görme kusurlarının tedavisinde kullanılmaya başlamasıyla eşzamanlı mı?
Tabii, bir de adı çekici. Göz operasyonlarında kullandığımız ikinci tip bir lazer de var, gözde delik açan lazer, yani kesici lazer. Bunu üç durumda kullanıyoruz. Birincisi, glokomda, gözün şeffaf kısmıyla, saat camı gibi olan kısmı ile saatin kadranı birbirine çok yakın olursa, orada su kalıyor ve daha önce bahsettiğimiz kriz meydana geliyor. Bu durumda saat camına değil, kadranına bir delik açıyoruz lazerle. Bu da özel bir lazerle yapılıyor. Bunun adı, "YAG lazer". Aynı lazeri katarakt ameliyatından sonra yastık kılıfının arka tarafında, yeniden bulanıklık olursa da kullanıyoruz. O da orayı deliyor. Dolayısıyla hem delici hem kesici olarak kullanabiliyoruz. Günümüzde lazer kelimesi çok sık kullanıldığı için lazer kavramı meşhur oldu. Bir özel glokom çeşidinde de lazeri göz suyunun yapıldığı bölgeye yönlendiriyoruz, yani göz suyunun yapılması fazla olduğu zaman, o bölgeyi tahrip etmeye çalışıyoruz. Yani tam bir silah gibi kullanıyoruz gördüğünüz gibi. Mayınları temizliyoruz, ondan sonra eğer delik varsa, onu kapatıyoruz. Delik yoksa delik açıyoruz. Lazerle her şeyi yapıyoruz diyeceğiz neredeyse!
Yani lazer için mucizevi bir destek, diyebilir miyiz?
Bugünlerde lazerler, miyop düzeltilmesi için kullanılıyor. Orada durum farklı, o farklı bir lazer. Zaten adı da "ekzimer lazer". Gözü, bir domates gibi düşünelim. Domatesi dolma yapacağız diyelim, kapağını kaldırdık. Gözün şeffaf kısmında böyle bir kapak kaldırılıyor. Sonra açılan yere, lazer uygulanıyor ve bombe olan bu bölge düzleştiriliyor, yani bu lazerin yaptığı da düzleştirme. Sonra kapak tekrar kapatılıyor ve miyopi azalmış oluyor. Bunun çeşitli şekilleri var, kapağı ince kaldırmak, kapaksız kaldırmak gibi. Ama sonuçta buradaki lazerin etkisi bu dokunun düzleşmesini sağlamak.
Lazer sonrası görülebilen yan etkiler
Sadece miyopta mı kullanılıyor, yoksa yeni yeni alanlar çıktı mı?
Yeni alanlar aranıyor, ama kabul edilebilir tek alan, şu anda miyop.
"Lazer sonrası göze. zarar gelebilir mi" sorusu akla gelebilir. Birincisi, bu miyop ameliyatı sırasında lazer uygulanırken, tabii göze belli bir enerji gönderilmiş oluyor. Eğer gözün arkasında dekolman'a sebep olabilecek bir küçük delik varsa, o delik harekete geçebiliyor. Dolayısıyla bir iş yapalım derken, başka bir iş ortaya çıkabiliyor. Yani bu işi yapacak olan, ekzimer yapacak olan hekimin, miyop olan kişinin gözbebeğini büyüterek, ameliyattan önce gözün iç kısımlarına iyice bakması lazım. Eğer delik olabilecek bölgeler varsa, onu önce argon lazerle kapaması lazım ki YAG lazerden sonra problem çıkmasın. Miyop ameliyatında YAG lazer yapıldıktan sonra bir başka sorun daha ortaya çıkabiliyor, gözde kuruluk olabiliyor. Bu kişiden kişiye değişebiliyor, ama bazı kişide çok ağır bir kuruluk yapabiliyor.
Gozde Kizariklik ve Kizarma
Gözde kızarıklık ve Gözlerde Kızarma
Peki, gözlerimizin zaman zaman kızarması, kötü bir şeyin habercisi olabilir mi?
Tabii! Kızarma, aşağı yukarı gözdeki bütün hastalıkların esas habercisi. Kızarma; basit bir sigara dumanından rahatsız olmaktan tutun gözyaşı azlığına, çok ağır bir göz içi iltihabından çok ileri bir göz tansiyonu hastalığına kadar birçok hastalığın belirtisi olabilir. Ama bazen sanki fırçayla boyanmış gibi kıpkırmızı olabiliyor göz.
Gözdeki kanlanma aniden oluyor, durup dururken...
Evet! O da kol tansiyonunun, yani vücut tansiyonunun küçük olanının, 9'u geçmesinden kaynaklanıyor. Vücut tansiyonunun küçüğü 9'u geçerse, düdüklü tencere gibi bir basınçla karşılaştırıyor vücudu ve vücuttaki en ince damarlar gözde olduğu için bu basınç göz damarlarında kanamaya yol açıyor. Bir küçücük kan damlası, bütün zarların arasında, gözü örten zarların arasında geniş şekilde yayıldığı için çok kötü gözüküyor hakikaten. Bu durumda gözde bir problem yoktur, ama göz tansiyonunun dikkatle tekrar ölçülmesi gerekir.
Çok nadiren kabızlıktan, hapşırmaktan, çok ağır bir şey kaldırmaktan da olabiliyor, ama yapılan araştırmalar, yüzde 98 oranında kol tansiyonuna bağlı olduğunu gösteriyor.
Yabana cisimler gözümüze kaçıyor, toz da giriyor, yani sürekli dışarıdan bir etki altındayız. Kirpiğimiz dahil olmak üzere rahatsız edebiliyor. Bunların gözümüze zarar vermesi mümkün mü?
Evet, tabii ki! Yabancı cisim her zaman göze zararlıdır, ister gözün ön tarafında, kapakların altında olsun, isterse gözün içinde. Gözün içine giren yabancı cisimler çok ağır sorunlara yol açabilir. Çok ağır ve önemli ameliyatlar gerektirebilir. Gözün delinmesi çok ciddi bir durumdur. Eğer yabancı cisim gözün önündeyse bile mutlaka çıkarılması, asla bekletilmemesi gerekir. Önce göz bol suyla yıkanmalı, eğer rahatlamıyorsa, bir an önce göz doktoruna gidilmeli. Yoksa gözün ön tarafını tahriş edebilir ve eğer demir türü bir yabancı cisimse bu pas bırakır, bu pas da kalıcı olabilir. Onun için hakikaten saatler içerisinde göz doktoruna gitmek lazım.
Göze yanıcı bir gazın kaçması, yanıcı birtakım maddelerin, asitlerin kaçması da mümkün...
Aslında "asit" dediğimiz zaman, göze kolonya damlatmak ya da deodorant kaçması...
Anneannem çok yapardı, parlasın diye limon damlatırdı...
O da asit. Bunlar belli miktarın üstüne çıkarsa, o zaman gözü yakar ve gözün kapatılması, birkaç gün tedavi edilmesi gerekir. Alkaliden söz ettiğimiz zaman ise, bunlar daha çok kireç kaçması, inşaatlardaki kireç kaçmasıdır, bunun yanı sıra; örneğin temizlikte kullanılan deterjan malzemeleri ve çamaşır suyu.
Bunların hepsi son derece tehlikeli maddeler. Hemen yıkanmalı ve hiç zaman geçirmeden bir an önce doktora gidilmeli, çünkü özellikle kireç yanıklarında, yanık zamanla devam ediyor, yani gözün içine doğru ilerliyor, gözün kaybına neden olabiliyor. Bu nedenle bütün bu yanıklarda, göze kaçmış herhangi bir yabancı maddede mutlaka bir göz doktoruna gitmek lazım.
İhmale gelmeyecek şeyler, değil mi?
Bunlar çok acil olanlar. Burada sarımsağı da yeniden söyleyelim: Sarımsağın hiçbir yararı yok hakikaten.
Lazerler
Kontakt lens ve gözlük takmak istemeyenler için lazerler devrede artık. Buna mucize demek doğru olur mu?
Neredeyse. Lazer, içinde bir tüp olan ve bu özel tüpün üzerine bir enerji geldiği zaman, özel bir ışın tipi yansıtabilen sistemlerdir. Bu yansıyan ışın, yani lazer dalga boyuna, tipine ve rengine göre farklı işlere yarıyor; bazen yakmaya, bazen kesmeye.
Bazen de buharlaştırmaya mı?
Evet, bazen de buharlaştırmaya. Gözde eskiden beri kullanılan lazer, şeker hastalığına bağlı, gözün içinde kanamalar ve beslenemeyen alanlar olduğu zaman kullanılıyordu. Şeker hastalığında lazer kullanımını şöyle anlatabiliriz: Diyelim ki bir tarlayı sulaması gereken bir su hortumu var ve bu hortumun eğer duvarlarında, cidarlarında incelme meydana gelirse, baloncuklar oluşur. O zaman su oraya dolar ve gitmesi gereken bahçeye gidemez veya eğer bu baloncuklar çok incelirse, kenarları yırtılırsa, o zaman su, bir önceki bahçeye, su verilmemesi gereken bahçeye gider, yani kanama olur ve gitmesi gereken bahçeye gidemez. Şeker hastalığında durum böyle. Sonra göz, bu kanama alanlarını temizlemek için iyileştirme yapmaya çalışıyor, ama iyileştirmenin sonucunda, "nedbe dokusu" meydana geliyor. Eğer beslenemeyen alanlar varsa, bu alanları lazerle ortadan kaldırıyoruz, yani bu alanları lazerle yok ediyoruz. Lazer bu durumda bir çeşit silah da denilebilir. Neresi beslenemiyor, o bölgeden vazgeçiyoruz ki beslenebildiği alan kalsın. Çünkü öbür türlü, bu beslenemeyen alan, başka problemler çıkarabiliyor. Bu, bir çeşit lazer. Bu tip lazere, "argon lazer" diyoruz. Artık günümüzde en yaygın kullanılan lazer bu. Belli bir dalga boyu var, belli bir ışık rengi var. Şeker hastalarında bu tedavi uygulanmadığında körlüğe kadar gidilebiliyor. Hastalar, "Görmem azalacak" diye düşünüyorlar, ama bir şeyleri elden çıkarmazsak, tümü elden gidiyor.
Bir de "dekolman" dediğimiz başka bir hastalık daha var. Bu hastalık gözün içindeki tabakaların birbirinden ayrılması durumu. Tabakalar bir yırtık nedeniyle, birbirinden ayrılabiliyor. Özellikle yüksek miyoplarda görülüyor bu durum. Hani daha önce gözü odalara benzetmiştik, işte yüksek miyoplarda göz odasının büyüklüğü, herkesten daha fazla, bazen iki katı. Ama tahsisat gereği aynı miktarda halı veriliyor, duvardan duvara halı. Küçük geliyor, o zaman da kenarlarda gerilme oluyor. Küçük darbelerle bu gerilme yırtılabiliyor, orada bir delik oluşabiliyor. Deliğin altında göz içi sıvısı dolduğunda "dekolman" oluyor, yani dokular birbirinden uzaklaşıyor, şişiyor. Bu durumda dokular birbirine değmediği için elektrik geçişi olmuyor ve görme sağlanamıyor. Çünkü oradaki geçiş tamamen bir elektrik gibi, yani prize takılmamış oluyor. İşte biz, dekolman'ın erken dönemlerinde, o deliğin etrafına da lazer yaparak, yapıştırmayı sağlıyoruz. Yine aynı tipte lazer kullanıyoruz. Aynı Japon yapıştırıcı gibi, çorabımız kaçtığında kaçan yere oje kullanmamız gibi. Bu, bir çeşit lazer.
Yani kaynak mı yapıyorsunuz?
Kaynak yapıyoruz. Gereği ve yeri kanıtlanmış bir tedavi bu. Ama uzman bir hekim tarafından yapılması gerekir, yapılmadığı takdirde daha büyük sorunlara yol açabilir.
Peki, gözlerimizin zaman zaman kızarması, kötü bir şeyin habercisi olabilir mi?
Tabii! Kızarma, aşağı yukarı gözdeki bütün hastalıkların esas habercisi. Kızarma; basit bir sigara dumanından rahatsız olmaktan tutun gözyaşı azlığına, çok ağır bir göz içi iltihabından çok ileri bir göz tansiyonu hastalığına kadar birçok hastalığın belirtisi olabilir. Ama bazen sanki fırçayla boyanmış gibi kıpkırmızı olabiliyor göz.
Gözdeki kanlanma aniden oluyor, durup dururken...
Evet! O da kol tansiyonunun, yani vücut tansiyonunun küçük olanının, 9'u geçmesinden kaynaklanıyor. Vücut tansiyonunun küçüğü 9'u geçerse, düdüklü tencere gibi bir basınçla karşılaştırıyor vücudu ve vücuttaki en ince damarlar gözde olduğu için bu basınç göz damarlarında kanamaya yol açıyor. Bir küçücük kan damlası, bütün zarların arasında, gözü örten zarların arasında geniş şekilde yayıldığı için çok kötü gözüküyor hakikaten. Bu durumda gözde bir problem yoktur, ama göz tansiyonunun dikkatle tekrar ölçülmesi gerekir.
Çok nadiren kabızlıktan, hapşırmaktan, çok ağır bir şey kaldırmaktan da olabiliyor, ama yapılan araştırmalar, yüzde 98 oranında kol tansiyonuna bağlı olduğunu gösteriyor.
Yabana cisimler gözümüze kaçıyor, toz da giriyor, yani sürekli dışarıdan bir etki altındayız. Kirpiğimiz dahil olmak üzere rahatsız edebiliyor. Bunların gözümüze zarar vermesi mümkün mü?
Evet, tabii ki! Yabancı cisim her zaman göze zararlıdır, ister gözün ön tarafında, kapakların altında olsun, isterse gözün içinde. Gözün içine giren yabancı cisimler çok ağır sorunlara yol açabilir. Çok ağır ve önemli ameliyatlar gerektirebilir. Gözün delinmesi çok ciddi bir durumdur. Eğer yabancı cisim gözün önündeyse bile mutlaka çıkarılması, asla bekletilmemesi gerekir. Önce göz bol suyla yıkanmalı, eğer rahatlamıyorsa, bir an önce göz doktoruna gidilmeli. Yoksa gözün ön tarafını tahriş edebilir ve eğer demir türü bir yabancı cisimse bu pas bırakır, bu pas da kalıcı olabilir. Onun için hakikaten saatler içerisinde göz doktoruna gitmek lazım.
Göze yanıcı bir gazın kaçması, yanıcı birtakım maddelerin, asitlerin kaçması da mümkün...
Aslında "asit" dediğimiz zaman, göze kolonya damlatmak ya da deodorant kaçması...
Anneannem çok yapardı, parlasın diye limon damlatırdı...
O da asit. Bunlar belli miktarın üstüne çıkarsa, o zaman gözü yakar ve gözün kapatılması, birkaç gün tedavi edilmesi gerekir. Alkaliden söz ettiğimiz zaman ise, bunlar daha çok kireç kaçması, inşaatlardaki kireç kaçmasıdır, bunun yanı sıra; örneğin temizlikte kullanılan deterjan malzemeleri ve çamaşır suyu.
Bunların hepsi son derece tehlikeli maddeler. Hemen yıkanmalı ve hiç zaman geçirmeden bir an önce doktora gidilmeli, çünkü özellikle kireç yanıklarında, yanık zamanla devam ediyor, yani gözün içine doğru ilerliyor, gözün kaybına neden olabiliyor. Bu nedenle bütün bu yanıklarda, göze kaçmış herhangi bir yabancı maddede mutlaka bir göz doktoruna gitmek lazım.
İhmale gelmeyecek şeyler, değil mi?
Bunlar çok acil olanlar. Burada sarımsağı da yeniden söyleyelim: Sarımsağın hiçbir yararı yok hakikaten.
Lazerler
Kontakt lens ve gözlük takmak istemeyenler için lazerler devrede artık. Buna mucize demek doğru olur mu?
Neredeyse. Lazer, içinde bir tüp olan ve bu özel tüpün üzerine bir enerji geldiği zaman, özel bir ışın tipi yansıtabilen sistemlerdir. Bu yansıyan ışın, yani lazer dalga boyuna, tipine ve rengine göre farklı işlere yarıyor; bazen yakmaya, bazen kesmeye.
Bazen de buharlaştırmaya mı?
Evet, bazen de buharlaştırmaya. Gözde eskiden beri kullanılan lazer, şeker hastalığına bağlı, gözün içinde kanamalar ve beslenemeyen alanlar olduğu zaman kullanılıyordu. Şeker hastalığında lazer kullanımını şöyle anlatabiliriz: Diyelim ki bir tarlayı sulaması gereken bir su hortumu var ve bu hortumun eğer duvarlarında, cidarlarında incelme meydana gelirse, baloncuklar oluşur. O zaman su oraya dolar ve gitmesi gereken bahçeye gidemez veya eğer bu baloncuklar çok incelirse, kenarları yırtılırsa, o zaman su, bir önceki bahçeye, su verilmemesi gereken bahçeye gider, yani kanama olur ve gitmesi gereken bahçeye gidemez. Şeker hastalığında durum böyle. Sonra göz, bu kanama alanlarını temizlemek için iyileştirme yapmaya çalışıyor, ama iyileştirmenin sonucunda, "nedbe dokusu" meydana geliyor. Eğer beslenemeyen alanlar varsa, bu alanları lazerle ortadan kaldırıyoruz, yani bu alanları lazerle yok ediyoruz. Lazer bu durumda bir çeşit silah da denilebilir. Neresi beslenemiyor, o bölgeden vazgeçiyoruz ki beslenebildiği alan kalsın. Çünkü öbür türlü, bu beslenemeyen alan, başka problemler çıkarabiliyor. Bu, bir çeşit lazer. Bu tip lazere, "argon lazer" diyoruz. Artık günümüzde en yaygın kullanılan lazer bu. Belli bir dalga boyu var, belli bir ışık rengi var. Şeker hastalarında bu tedavi uygulanmadığında körlüğe kadar gidilebiliyor. Hastalar, "Görmem azalacak" diye düşünüyorlar, ama bir şeyleri elden çıkarmazsak, tümü elden gidiyor.
Bir de "dekolman" dediğimiz başka bir hastalık daha var. Bu hastalık gözün içindeki tabakaların birbirinden ayrılması durumu. Tabakalar bir yırtık nedeniyle, birbirinden ayrılabiliyor. Özellikle yüksek miyoplarda görülüyor bu durum. Hani daha önce gözü odalara benzetmiştik, işte yüksek miyoplarda göz odasının büyüklüğü, herkesten daha fazla, bazen iki katı. Ama tahsisat gereği aynı miktarda halı veriliyor, duvardan duvara halı. Küçük geliyor, o zaman da kenarlarda gerilme oluyor. Küçük darbelerle bu gerilme yırtılabiliyor, orada bir delik oluşabiliyor. Deliğin altında göz içi sıvısı dolduğunda "dekolman" oluyor, yani dokular birbirinden uzaklaşıyor, şişiyor. Bu durumda dokular birbirine değmediği için elektrik geçişi olmuyor ve görme sağlanamıyor. Çünkü oradaki geçiş tamamen bir elektrik gibi, yani prize takılmamış oluyor. İşte biz, dekolman'ın erken dönemlerinde, o deliğin etrafına da lazer yaparak, yapıştırmayı sağlıyoruz. Yine aynı tipte lazer kullanıyoruz. Aynı Japon yapıştırıcı gibi, çorabımız kaçtığında kaçan yere oje kullanmamız gibi. Bu, bir çeşit lazer.
Yani kaynak mı yapıyorsunuz?
Kaynak yapıyoruz. Gereği ve yeri kanıtlanmış bir tedavi bu. Ama uzman bir hekim tarafından yapılması gerekir, yapılmadığı takdirde daha büyük sorunlara yol açabilir.
Goz Sorunlari Hakkinda Bilgi
Göz Sorunları Hakkında Bilgi
Sık Sorulan Sorular ve Sık Karşılaşılan Sorunlar
Doğal beslenmenin faydalarına inanıyor musunuz? Bitkiler, çaylar, halk ilaçları, aktarlarda satılan karışımlar var. Ondan bir gram, bundan bir gram alıp evimizde kaynatıp içiyoruz, ama ne kadar doğru yapıyoruz?
Tabii ki hiçbiri bilimsel değil, bilimsel olmayan bir şeyi de bizim önermemiz mümkün değil. Buna ek olarak, içeriğini, ne olduğunu bilmediğimiz şeyleri özellikle önermi-yoruz.
Arpacık
Hemen hemen herkesin sık sık başına gelen, herkesin şikayet ettiği bir illetten, gözümüzde çıkan arpacıklardan bahsedelim. Mesela benim gözümde hiç arpacık çıkmadı. Herhalde arpacık çıkan ve çıkmayan model gözler var. Arpacık neden olur?
Arpacık, gözyaşı kanallarının tıkanması ve içindeki salgıyı dışarı atamamaları nedeniyle kistleşmesi, iltihaplanması durumudur. Halk arasında garip bir adı var aslında, "itdirseği", tıptaki adı ise "hordeolum", ama bizim yaygın kullandığımız isim, arpacık. Bunun birinci sebebi, çocuklarda görülen sık enfeksiyon. îkinci sebebi, gözlük ihtiyacı olup da kullanmamak, özellikle astigmatı olup kullanmayanlarda ve gözünü yoğun kullanması gerekenlerde sık görülüyor. Deyim yerindeyse şöyle anlatılabilir: Göz devamlı uyum sağlamak için mi uğraşacak, yoksa mikroplara karşı mı savaşacak? Tabii uyum yapmak daha ağırlıklı olduğu zaman; kişinin görevleri, işi, hayatı nedeniyle o vakit mikroplarla savaşma biraz ihmal oluyor. Doğal olarak çevremizde bulunan mikroplar bu sefer, bizim için hastalık yapıcı hale geliyorlar ve bir bölgede, gözyaşının bulunduğu bir bölgede birikebiliyorlar. Birikmiş gözyaşının üzerine eklenerek bir iltihap yapabiliyorlar. Eğer bu tedavi edilmezse, sık sık tekrar edebilir, kirpik dökülmesine yol açabilir veya kistleşip ameliyat yapma gereği ortaya çıkabilir.
Sarımsağı öneriyor musunuz?
Sarımsağı asla önermiyoruz. Bu durumda yapmamız gereken, kaynatılmış, ılıtılmış, yani yakmayacak kadar suyla pamukla pansuman yapmak.
Sıcak olunca, bu gözyaşı kanallarının ağızları açılıyor. Biraz da masaj yapınca bu gözyaşı kanallarının içindekiler boşalabiliyor. Antibiyotik damla ve merhem biriken gözyaşlarının üzerine eklenmiş olan mikrobu tedavi ediyor. Ama birinci sebep mikrop değil. Birikmeyi önlemek için sıcak pansuman önemli.
Çok sık tekrarlar veya büyük, yaygın olursa, o zaman ağızdan da antibiyotik veriyoruz ve mutlaka gözlük ihtiyacı var mı, diye bakıyoruz. Gözyaşı ihtiyacı var mı, diye bakıyoruz, bu da bir sebep çünkü. Bir de yaşı ileri olan kişilerde şeker hastalığının ilk belirtisi olabiliyor, sık çıkan arpacık. Bir de buna dikkat ediyoruz.
İdeal göz makyajı
Biz bayanlar neredeyse her gün göz makyajı yapıyoruz. Rimel sürüyoruz, göz kalemi sürüyoruz, sürme çekiyoruz. Aslında gözümüzle bir hayli uğraşıyoruz. İdeal göz makyajı nasıl olmalı?
2-3 tane kural var: Birincisi, alerjik olmadığımız maddeleri kullanmalıyız. İkincisi, kapakların içine doğru bir şey sürmemeliyiz. Çünkü sürdüğümüz şeyler zamanla gözün içinde kalabiliyor, kapakların içini boyayarak kalıcı olabiliyorlar. Üçüncüsü, göz makyajımızı kaliteli bir malzemeyle temizlemeliyiz. Tabii ki kaynatılmış, ılıtılmış suyla pansuman her zaman yararlı.
Göz İltihabı ve Göz İltihap Tedavisi
İltihaplardan gidiyoruz. Göz içi iltihabı nedir? Bunun Behçet hastalığıyla bir ilişkisi var mı?
Gözün içi de iltihaplanabiliyor, gözün dışı kadar. Gözün içinin iltihabı küçük, yani hafif ya da ağır olabiliyor. Bu gerçekten tedavi edilmesi gereken, doktor kontrolü altında olması gereken bir hastalık. Çünkü tedavi düzgün yapılmadığında veya tedavide gecikildiğinde görme kaybına, gözün kaybına kadar neden olabilen bir hastalık. Bunun da çok çeşitli sebepleri var, ama Türkiye'de en önemli neden; Behçet hastalığı. Behçet hastalığı, vücudun korunma sisteminin, bağışıklık sisteminin bozulmasıyla ilgili bir hastalık. Onun için sadece gözde değil, ciltte, ağızda, cinsel organlarda, akciğerlerde, beyinde birçok bölgede problem çıkarabiliyor, çünkü esas olarak damarları etkiliyor. Damar olan her yerde problem olabiliyor, ama gözdeki belirtileri son derece ağır ve etkili oluyor. Behçet hastalığı denilmesinin sebebi, ilk tanımlayan kişinin, bir Türk hekimi olması; Dr. Hulusi Behçet, bu yüzden onun adıyla anılıyor. Bu, gerçekten uzmanlık isteyen bir iş, gerçekten bu hastalığı olan bir kişinin, hep göz hekiminin ve romatologun ya da bir dahiliye hekiminin kontrolünde bulunması lazım; çünkü zaman zaman tekrarlamalar olabiliyor.
Sinek uçuşmaları
Gözümüzde zaman zaman bir şeyler uçuşur. Özellikle aniden eğildiğimizde, bazen durup dururken de olabiliyor. Bunun hipertansiyonla bir ilgisi var mı? Şimdi, iki tane ayrı konu aslında sorduğunuz; bunlardan bir tanesi, eğilip kalkınca olan. Eğilip kalkınca olan, kanın beyinde yeterince dolaşamamasından kaynaklanıyor. Kısa bir süre kansızlık nedeniyle beyin böyle bir işaret veriyor. Sizin asıl sorduğunuz, gözün içinde hareket eden bir sinek ya da ona bazen bir küçük leke, bir gül, süpürge gibi bir görüntü diyenler oluyor. Gözün içerisinde jel kıvamında bir madde var, gözü gergin tutmak için. Bu maddenin kıvamında değişiklik olursa eğer, o zaman bir bulut gibi gölge gösteriyor, gölge izi veriyor. Baktığımız her yerde ararsak, onu buluyoruz, özellikle güneşe ve beyaz bir zemine baktığımızda görüyoruz. Aslında bu tehlikeli bir şey değil, sadece yapısal bir değişiklik, cildimizdeki bir kırışıklık gibi. Bunun tedavi edilmesine gerek yok, tedavisi yok, hastalık değil, önemli değil. Dikkat edilmez, unutulursa, farkına bile varılmayabilir.
Ancak bu olurken, gözün içinde birtakım hareketler oluyor, öyle söyleyeyim. Bu hareketler sırasında, bu yoğunluk değişmesi sırasında, eğer gözün içindeki katmanlar birbirinden ayrılırlarsa, o zaman, "dekolman" dediğimiz, önemli bir hastalık oluyor. Dekolman'da, sadece sinek uçuşması değil, neredeyse kurum yağar gibi bir görüntü oluyor, aynı zamanda elektrik çakmaları oluyor. Dekolman olmayan, gözün içindeki jel kıvamındaki maddenin yoğunluğunun değişmesinden kaynaklanan durumda ise sadece bir tane sinek hareket ediyor. Bu çok sık rahatsız eden bir durum gerçekten. Çok sık sorulan sorulardan bir tanesi, ama bir hastalık değil. Dikkat edilmesi gereken; elektrik çarpması da oluyor mu, kurum gibi bu sinekler artarak devam ediyor mu? Eğer böyle bir durum varsa, saatler içinde, mümkün değilse en geç ertesi gün göz hekimine gitmek lazım.
Sık Sorulan Sorular ve Sık Karşılaşılan Sorunlar
Doğal beslenmenin faydalarına inanıyor musunuz? Bitkiler, çaylar, halk ilaçları, aktarlarda satılan karışımlar var. Ondan bir gram, bundan bir gram alıp evimizde kaynatıp içiyoruz, ama ne kadar doğru yapıyoruz?
Tabii ki hiçbiri bilimsel değil, bilimsel olmayan bir şeyi de bizim önermemiz mümkün değil. Buna ek olarak, içeriğini, ne olduğunu bilmediğimiz şeyleri özellikle önermi-yoruz.
Arpacık
Hemen hemen herkesin sık sık başına gelen, herkesin şikayet ettiği bir illetten, gözümüzde çıkan arpacıklardan bahsedelim. Mesela benim gözümde hiç arpacık çıkmadı. Herhalde arpacık çıkan ve çıkmayan model gözler var. Arpacık neden olur?
Arpacık, gözyaşı kanallarının tıkanması ve içindeki salgıyı dışarı atamamaları nedeniyle kistleşmesi, iltihaplanması durumudur. Halk arasında garip bir adı var aslında, "itdirseği", tıptaki adı ise "hordeolum", ama bizim yaygın kullandığımız isim, arpacık. Bunun birinci sebebi, çocuklarda görülen sık enfeksiyon. îkinci sebebi, gözlük ihtiyacı olup da kullanmamak, özellikle astigmatı olup kullanmayanlarda ve gözünü yoğun kullanması gerekenlerde sık görülüyor. Deyim yerindeyse şöyle anlatılabilir: Göz devamlı uyum sağlamak için mi uğraşacak, yoksa mikroplara karşı mı savaşacak? Tabii uyum yapmak daha ağırlıklı olduğu zaman; kişinin görevleri, işi, hayatı nedeniyle o vakit mikroplarla savaşma biraz ihmal oluyor. Doğal olarak çevremizde bulunan mikroplar bu sefer, bizim için hastalık yapıcı hale geliyorlar ve bir bölgede, gözyaşının bulunduğu bir bölgede birikebiliyorlar. Birikmiş gözyaşının üzerine eklenerek bir iltihap yapabiliyorlar. Eğer bu tedavi edilmezse, sık sık tekrar edebilir, kirpik dökülmesine yol açabilir veya kistleşip ameliyat yapma gereği ortaya çıkabilir.
Sarımsağı öneriyor musunuz?
Sarımsağı asla önermiyoruz. Bu durumda yapmamız gereken, kaynatılmış, ılıtılmış, yani yakmayacak kadar suyla pamukla pansuman yapmak.
Sıcak olunca, bu gözyaşı kanallarının ağızları açılıyor. Biraz da masaj yapınca bu gözyaşı kanallarının içindekiler boşalabiliyor. Antibiyotik damla ve merhem biriken gözyaşlarının üzerine eklenmiş olan mikrobu tedavi ediyor. Ama birinci sebep mikrop değil. Birikmeyi önlemek için sıcak pansuman önemli.
Çok sık tekrarlar veya büyük, yaygın olursa, o zaman ağızdan da antibiyotik veriyoruz ve mutlaka gözlük ihtiyacı var mı, diye bakıyoruz. Gözyaşı ihtiyacı var mı, diye bakıyoruz, bu da bir sebep çünkü. Bir de yaşı ileri olan kişilerde şeker hastalığının ilk belirtisi olabiliyor, sık çıkan arpacık. Bir de buna dikkat ediyoruz.
İdeal göz makyajı
Biz bayanlar neredeyse her gün göz makyajı yapıyoruz. Rimel sürüyoruz, göz kalemi sürüyoruz, sürme çekiyoruz. Aslında gözümüzle bir hayli uğraşıyoruz. İdeal göz makyajı nasıl olmalı?
2-3 tane kural var: Birincisi, alerjik olmadığımız maddeleri kullanmalıyız. İkincisi, kapakların içine doğru bir şey sürmemeliyiz. Çünkü sürdüğümüz şeyler zamanla gözün içinde kalabiliyor, kapakların içini boyayarak kalıcı olabiliyorlar. Üçüncüsü, göz makyajımızı kaliteli bir malzemeyle temizlemeliyiz. Tabii ki kaynatılmış, ılıtılmış suyla pansuman her zaman yararlı.
Göz İltihabı ve Göz İltihap Tedavisi
İltihaplardan gidiyoruz. Göz içi iltihabı nedir? Bunun Behçet hastalığıyla bir ilişkisi var mı?
Gözün içi de iltihaplanabiliyor, gözün dışı kadar. Gözün içinin iltihabı küçük, yani hafif ya da ağır olabiliyor. Bu gerçekten tedavi edilmesi gereken, doktor kontrolü altında olması gereken bir hastalık. Çünkü tedavi düzgün yapılmadığında veya tedavide gecikildiğinde görme kaybına, gözün kaybına kadar neden olabilen bir hastalık. Bunun da çok çeşitli sebepleri var, ama Türkiye'de en önemli neden; Behçet hastalığı. Behçet hastalığı, vücudun korunma sisteminin, bağışıklık sisteminin bozulmasıyla ilgili bir hastalık. Onun için sadece gözde değil, ciltte, ağızda, cinsel organlarda, akciğerlerde, beyinde birçok bölgede problem çıkarabiliyor, çünkü esas olarak damarları etkiliyor. Damar olan her yerde problem olabiliyor, ama gözdeki belirtileri son derece ağır ve etkili oluyor. Behçet hastalığı denilmesinin sebebi, ilk tanımlayan kişinin, bir Türk hekimi olması; Dr. Hulusi Behçet, bu yüzden onun adıyla anılıyor. Bu, gerçekten uzmanlık isteyen bir iş, gerçekten bu hastalığı olan bir kişinin, hep göz hekiminin ve romatologun ya da bir dahiliye hekiminin kontrolünde bulunması lazım; çünkü zaman zaman tekrarlamalar olabiliyor.
Sinek uçuşmaları
Gözümüzde zaman zaman bir şeyler uçuşur. Özellikle aniden eğildiğimizde, bazen durup dururken de olabiliyor. Bunun hipertansiyonla bir ilgisi var mı? Şimdi, iki tane ayrı konu aslında sorduğunuz; bunlardan bir tanesi, eğilip kalkınca olan. Eğilip kalkınca olan, kanın beyinde yeterince dolaşamamasından kaynaklanıyor. Kısa bir süre kansızlık nedeniyle beyin böyle bir işaret veriyor. Sizin asıl sorduğunuz, gözün içinde hareket eden bir sinek ya da ona bazen bir küçük leke, bir gül, süpürge gibi bir görüntü diyenler oluyor. Gözün içerisinde jel kıvamında bir madde var, gözü gergin tutmak için. Bu maddenin kıvamında değişiklik olursa eğer, o zaman bir bulut gibi gölge gösteriyor, gölge izi veriyor. Baktığımız her yerde ararsak, onu buluyoruz, özellikle güneşe ve beyaz bir zemine baktığımızda görüyoruz. Aslında bu tehlikeli bir şey değil, sadece yapısal bir değişiklik, cildimizdeki bir kırışıklık gibi. Bunun tedavi edilmesine gerek yok, tedavisi yok, hastalık değil, önemli değil. Dikkat edilmez, unutulursa, farkına bile varılmayabilir.
Ancak bu olurken, gözün içinde birtakım hareketler oluyor, öyle söyleyeyim. Bu hareketler sırasında, bu yoğunluk değişmesi sırasında, eğer gözün içindeki katmanlar birbirinden ayrılırlarsa, o zaman, "dekolman" dediğimiz, önemli bir hastalık oluyor. Dekolman'da, sadece sinek uçuşması değil, neredeyse kurum yağar gibi bir görüntü oluyor, aynı zamanda elektrik çakmaları oluyor. Dekolman olmayan, gözün içindeki jel kıvamındaki maddenin yoğunluğunun değişmesinden kaynaklanan durumda ise sadece bir tane sinek hareket ediyor. Bu çok sık rahatsız eden bir durum gerçekten. Çok sık sorulan sorulardan bir tanesi, ama bir hastalık değil. Dikkat edilmesi gereken; elektrik çarpması da oluyor mu, kurum gibi bu sinekler artarak devam ediyor mu? Eğer böyle bir durum varsa, saatler içinde, mümkün değilse en geç ertesi gün göz hekimine gitmek lazım.