Hormonlar ve Hipofizin Denetim Görevleri
Hipofiz, kiraz çekirdeği ya da fasulye iriliğinde bir yapı olup, HİPOTALAMUS'un alt kısmında, ara beynin bazalinde oturur. Hormon bezleri arasındaki önemi büyüktür. Protein ve peptidler onun hormonlarıdır
Hipofiz arka lobunun hormonları hipotalamus nöronlarının ana kısmında oluşur, daha sonra aksonlarda hipofiz arka loblarına nakledilir ve ihtiyaca göre salgılanır. Yani bunlar NÖROHORMON'lardır
Hipofiz arka loblarında salgılanan ADtÜRETİN hormonu böbrekte urinin yoğunluğunu düzenler. Adiüretinin devre dışı kalması halinde, vücut günde 20 litreye kadar çıkabilen oldukça ince bir urin salgılar. Arka lobun başka bir hormonu da OK-SITOZİN'dir. Bu plasentanın doğum esnasında kontraksiyonunu sağlar.
Hipofiz ön lobunun en önemli hormonu, büyüme hormonu da denen SOMA-TOTROPÎN'diı. Vücudun büyümesini etkiler. Gençken fazla salgılanması devliğe, erişkinlerde ise el ve ayakların anormal büyümesine neden olur. Normalin altında üretilirse cücelik görülür. Bu durumda hipofıze bağlı cücelikten söz edilir. Somato-tropin verilerek tedavi yapılırsa cücelik önlenebilir.
PROLAKTIN, emziren annelerde süt salgılamasını aktive eder. Bu da hipofiz ön lobu tarafından salgılanır. Hipofiz önlobunun hormonlarının önemli bir kısmı diğer hormon bezlerini yönetir. Tiroidin böbreküstü bezi ve eşeysel bezlerinin işlevini aktive eder ve onlann kendi hormonlarını salgılamalarına yol açar.
Programlanmış Adresler
Hormonlar sadece hücrenin üzerinde veya içindeki belli reseptörlerle tepkime gösterir. Bu reseptörlere sahip olmayan hücreler için, hormonların anlamı yoktur. Şimdi şu soru akla gelebilir; neden bazı dokular, hormon alımını mümkün kılan reseptörlere sahiptir? Reseptörler proteindir. Proteinler, DNA'nın yapısına uygun olarak çekirdekten plazmaya mRNA'nın taşıdığı bilgiye göre ribozomlar tarafından üretilir. Bu prosesin düzenlenmesi için bakterilerde OPERON MODELİ bulunmuştur. Embriyonal gelişim sırasında, belli hormon reseptörlerini yapan bilgiyi veren genlerin, nasıl aktive veya inhibe edildiğini düşünmek oldukça ilginçtir. Örneğin embriyonal gelişimdeki farklılaşmada hangi dokunun hangi hormona tepkime göstereceği saptanabilir. Dokunun görevi kalıtım faktöründe gizlidir. Bu aşağıdaki şekilde gerçekleşir:
Operon modeli hormon etkisi ile iki şekilde ilişkiye girebilir:
a) Dokunun görevi muhtemelen tamamen belli genler tarafından saptanır. Bu belirleme Operon modeline uygun olarak farklılaşmada gerçekleşir.
b) Gen aktivasyon mekanizmasına göre hormon etkisi aynı şekilde Operon Modeline göre olur.
Hormon Sisteminin Bozulması
Şeker hastalığının temelinde hormon sistemindeki bozukluk yatar. İnzulinin yeterli olmayışı sonucunda ortaya çıkan kan şekeri yoğunluğundaki artış, artan susama hissine ve hatta metabolik olayların dengesini de bozduğundan, genel metabolik bozukluklara yol açar. Açlık ve çalışma isteksizliği bu hastalığın semptomlarıdır.
Hormonlar çok az miktarda bile etkilidir. Bu yüzden hormon yoğunluğundaki en ufak bir değişme bile, vücudun normal işlevlerinde bozukluğa yol açar. Tedavi için hormon preperatları verilirken, miktarın çok iyi ayarlanması gerekir. Büyüme bozukluklarında büyüme hormonu ile tedavi yapılır. Günümüzde bu yöntemin yan etkileri anormal büyümeden daha fazla olduğu için bu yöntem terkedilmiştir.
Hormonlar ve Seker İcerigi
Hormonlar Yardımı ile Bazı Olayların Yönetimi
Şeker İçeriği
LANGERHANS, doktora çalışmasını yürütürken 1869 yılında pankreasta adalar halinde dağılmış ve 0,3 um büyüklüğünde ve bez dokusunun diğer bölümlerinden kolayca ayırt edilebilen hücre grupları keşfetti. 1889 yılında pankreası uzaklaştırılan hayvanlarda şeker hastalığının oluştuğu bulundu. Pankreası alman hayvanın kanına pankreas ekstresi verildiğinde, şeker hastalığına rastlanmadığı görüldü. Buradan da pankreasın bir hormon bezi olarak çalıştığı sonucu çıktı. Pankreas salgısını doğrudan kana vermektedir. Bu ise LANGERHANS adacıklarında oluşur. 1921 yılında bu adacıklardan INZULİN'm izolasyonu gerçekleşti. Bu hormon vücudun şeker bütçesini etkiler. İnzulin 51 aminoasidinden oluşmuş bir peptid olup, yapısı 1955'den beri bilinir. 1980 yılından beri de inzulini gen teknolojik olarak bakterilerden üretmek mümkün olmuştur.
Hücrede sentez sırasında ön basamak olarak büyük bir molekül olan PROINZULIN oluşur. Bu daha sonra İnzuline dönüşür. Golgi vesikülleri kanalı ile inzulin hücre mem-branına gelir ve ekzositozla dışarıya verilir. Diğer protein hormonları da benzer şekilde oluşur ve salgılanır.
LANGERHANS adacıkları, inzulinden başka ona karşıt etki yapan bir hormon olan GLUKAGON'u da salgılar. Bu da aynı şekilde bir peptiddir
Şeker metabolizmasının merkezi organı karaciğerdir. Karaciğer, pfort atar damardan bağırsaktan gelen glikozu alır ve onu GLİKOJEN'e dönüştürür. Gereksinim halinde glikojen tekrar şekere yıkılır ve kana verilir. Böylece kan şekeri %0.1 (=100 mg glikoz/100 mi kan) oranında devamlı olarak aynı yükseklikte tutulur. Kan şekeri düzeyi bir yandan inzulinin diğer yandan glukagon, hipofiz, böbreküstü bezi ve tiroid hormonlarının karşılıklı etkileşimi ile sabit tutulur. Kan şekeri içeriği artarsa LANGERHANS adacıklarından hemen inzulin salgılanır. Bu, fazla şekerin kısmen okside olmasını, kısmen de karaciğer ve kaslarda glikojene dönüşüp depolanmasını sağlar. Kan şekeri içeriği düşerse glukagon ve diğer hormonlar işlemeye başlayarak karaciğerin glikojeni üzüm şekerine yıkıp şekeri kana salmasına yol açar.
Eğer inzulin yeterince salgılanmazsa, şeker hastalığı (=Diabetes mellitus) görülür. İnzulin eksikliği bir yandan dokuda glikoz yıkımını azaltırken, diğer yandan yağ ve proteinden glikojen yıkımı ile glikoz yapımını artırır. Bütün bu olaylar kan şekerini yükseltir. Böylece de böbrek kandaki glikozu tutamayarak onun idrarla dışarı atılmasını engelleyemez. Bu arada büyük miktarda urin (=Diabetes) oluşturulur, bunun da tadı tatlıdır (=mel-litus). Yağ ve protein yıkımının çok artışı ve kanda glikoz düzeyinin yükselmesi metabo-lik olaylarda birçok bozukluklara neden olur. İnzulin alınımı hastalık belirtilerini, inzulin etkisi süresince ortadan kaldırabilir. Eğer büyük miktarda inzulin alınırsa kan şekeri kısa sürede düşer. Kandaki şeker düzeyi (glisemi)nin belirli bir düzeyin altına düşmesine "hipoglisemi", yükselmesine ise "hiperglisemi" denir. Her iki halde de ağır kramp, kendini kaybetme ve soluk alamama gibi olaylar ortaya çıkar. Bu nedenle inzulin önerilirken dozun çok iyi ayarlanması gerekir. Şeker hastalığının ortaya çıkışında genetik yapı da rol oynar. Bazen inzulin tedavisine cevap vermeyen şeker hastalıkları da ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda inzulin almaçları çalışmamakta ve inzulin karaciğer ve kas hücrelerine hiç etki yapamamaktadır. Şeker hastalığı karaciğerde tahribata yol açar. Bu nedenle şeker hastaları ve olma eğilimi (=ailede şeker hastası varsa) olanlar, karaciğer hastalıkları (örneğin siroz)nın oluşmasını kan şekerlerini normal düzeyde tutarak (=diet veya inzulin tedavisi) önlemelidirler.
Şeker hastalığında sinir sisteminin işleyişinde ortaya çıkan bozukluklara "nöropati" denir.
Şeker İçeriği
LANGERHANS, doktora çalışmasını yürütürken 1869 yılında pankreasta adalar halinde dağılmış ve 0,3 um büyüklüğünde ve bez dokusunun diğer bölümlerinden kolayca ayırt edilebilen hücre grupları keşfetti. 1889 yılında pankreası uzaklaştırılan hayvanlarda şeker hastalığının oluştuğu bulundu. Pankreası alman hayvanın kanına pankreas ekstresi verildiğinde, şeker hastalığına rastlanmadığı görüldü. Buradan da pankreasın bir hormon bezi olarak çalıştığı sonucu çıktı. Pankreas salgısını doğrudan kana vermektedir. Bu ise LANGERHANS adacıklarında oluşur. 1921 yılında bu adacıklardan INZULİN'm izolasyonu gerçekleşti. Bu hormon vücudun şeker bütçesini etkiler. İnzulin 51 aminoasidinden oluşmuş bir peptid olup, yapısı 1955'den beri bilinir. 1980 yılından beri de inzulini gen teknolojik olarak bakterilerden üretmek mümkün olmuştur.
Hücrede sentez sırasında ön basamak olarak büyük bir molekül olan PROINZULIN oluşur. Bu daha sonra İnzuline dönüşür. Golgi vesikülleri kanalı ile inzulin hücre mem-branına gelir ve ekzositozla dışarıya verilir. Diğer protein hormonları da benzer şekilde oluşur ve salgılanır.
LANGERHANS adacıkları, inzulinden başka ona karşıt etki yapan bir hormon olan GLUKAGON'u da salgılar. Bu da aynı şekilde bir peptiddir
Şeker metabolizmasının merkezi organı karaciğerdir. Karaciğer, pfort atar damardan bağırsaktan gelen glikozu alır ve onu GLİKOJEN'e dönüştürür. Gereksinim halinde glikojen tekrar şekere yıkılır ve kana verilir. Böylece kan şekeri %0.1 (=100 mg glikoz/100 mi kan) oranında devamlı olarak aynı yükseklikte tutulur. Kan şekeri düzeyi bir yandan inzulinin diğer yandan glukagon, hipofiz, böbreküstü bezi ve tiroid hormonlarının karşılıklı etkileşimi ile sabit tutulur. Kan şekeri içeriği artarsa LANGERHANS adacıklarından hemen inzulin salgılanır. Bu, fazla şekerin kısmen okside olmasını, kısmen de karaciğer ve kaslarda glikojene dönüşüp depolanmasını sağlar. Kan şekeri içeriği düşerse glukagon ve diğer hormonlar işlemeye başlayarak karaciğerin glikojeni üzüm şekerine yıkıp şekeri kana salmasına yol açar.
Eğer inzulin yeterince salgılanmazsa, şeker hastalığı (=Diabetes mellitus) görülür. İnzulin eksikliği bir yandan dokuda glikoz yıkımını azaltırken, diğer yandan yağ ve proteinden glikojen yıkımı ile glikoz yapımını artırır. Bütün bu olaylar kan şekerini yükseltir. Böylece de böbrek kandaki glikozu tutamayarak onun idrarla dışarı atılmasını engelleyemez. Bu arada büyük miktarda urin (=Diabetes) oluşturulur, bunun da tadı tatlıdır (=mel-litus). Yağ ve protein yıkımının çok artışı ve kanda glikoz düzeyinin yükselmesi metabo-lik olaylarda birçok bozukluklara neden olur. İnzulin alınımı hastalık belirtilerini, inzulin etkisi süresince ortadan kaldırabilir. Eğer büyük miktarda inzulin alınırsa kan şekeri kısa sürede düşer. Kandaki şeker düzeyi (glisemi)nin belirli bir düzeyin altına düşmesine "hipoglisemi", yükselmesine ise "hiperglisemi" denir. Her iki halde de ağır kramp, kendini kaybetme ve soluk alamama gibi olaylar ortaya çıkar. Bu nedenle inzulin önerilirken dozun çok iyi ayarlanması gerekir. Şeker hastalığının ortaya çıkışında genetik yapı da rol oynar. Bazen inzulin tedavisine cevap vermeyen şeker hastalıkları da ortaya çıkabilir. Böyle durumlarda inzulin almaçları çalışmamakta ve inzulin karaciğer ve kas hücrelerine hiç etki yapamamaktadır. Şeker hastalığı karaciğerde tahribata yol açar. Bu nedenle şeker hastaları ve olma eğilimi (=ailede şeker hastası varsa) olanlar, karaciğer hastalıkları (örneğin siroz)nın oluşmasını kan şekerlerini normal düzeyde tutarak (=diet veya inzulin tedavisi) önlemelidirler.
Şeker hastalığında sinir sisteminin işleyişinde ortaya çıkan bozukluklara "nöropati" denir.
Hormon Bezleri ve Calismasi
Bazı Hormon Bezleri ve Çalışması
İnsandaki hormon çeşitlerinden bazılarını daha yakından inceleyelim
Tiroid Bezi
Tiroid bezi gırtlağın önünde iki loplu 30 gr ağırlığında bir yapıdır. Tiroidin hastalık yapacak şekilde irileşmesi sonucunda GUATR oluşur .Tiroidin tamamen uzaklaştırılması çeşitli bozukluklara yol açar. Bu nedenle önemi en önce bulunan bez tiroiddir. Onun hormonu iyod içerikli ve TtROZÎN adlı aminoasitten kökenlenen TİROKSİN' dir. Erişkin birinin vücudunda 10-15 mg tiroksin vardır. Bu tüm hücrelerdeki oksida-tif olayları hızlandırarak temel enerjinin artmasına yol açar. 2-3 mg'lık tiroksin, temel enerjinin % 20-30 oranında ilaveten artmasına yol açar. Temel enerji 20°C'lik ortamda gevşemiş durumdaki bir insanın, vücut işlevlerini yapması için gerekli enerjidir.
Hipofizin büyüme hormonu etkisini, ancak tiroksinin varlığı halinde göstereceğinden, tiroksinin yetersiz veya hiç olmayışı, vücudun genç yaşlarda küçük kalmasına neden olur ve eşey organlarının gelişimi gecikir. Genellikle psikolojik bozukluklar da görülür. Bu hastalık KRETİNİZM olarak ifade edilir. Önceleri daha çok iyot eksikliği olan bölgelerde rastlanırdı. (hormon bezi)
Tiroid bezinin salgıladığı başka bir hormon da KASİTONİN'du. Bu kalsiyum metabolizmasına etki yapar.
Böbreküstü Bezi
Böbreküstü bezleri böbreğin üzerinde yer alır. Her birisi böbreküstü kabuğu ve özünden oluşur. Öz kısmında ADRENALİN ve NORADRENALIN üretilir. Böbreküstü bezi korteksi hormonlarına KORTİKOİD adı verilir. Bu hormonlardan Mİ-NERALKORTIKOİD'lor, mineral bütçesine etki yapar ve kan ile dokudaki Na+ ve K+ iyonu oranının düzgün olmasını sağlar. İkinci bir grup olan GLUKOKORTÎ-KOID'ler karbonhidrat ve protein metabolizmasına etki yapar. KORTİZOL bu gruptan olup, karaciğerde glikozun sentezini aktive eder ve immun sistemini etkileyip iltihaplanmayı bloke eder.
Ani korku, hiddet ve diğer etkileyici faktörler senpatik sinir sisteminin de etkisi ile ADRENALİN ve NORADRENALİN'm kana salgılanmasına neden olur. Bu her iki hormon tarafından harekete geçen fizyolojik tepkimelerin tamamına FIGHT OR FLIGHT SYNDROME (=FFS) adı verilir. FFS kalp atışı artışı, kasın kanlanması, yağın serbest yağ asitlerine yıkımı, kan şekerinin yükselmesi, göz merceğinin genişlemesi, terlemenin artışı ve sindirimin inhibe edilmesi gibi simptomlarla kendini belli eder.
Alarma neden olan dış uyarıların kaybolması ile tepkiler de son bulur, çünkü hormonlar kısa sürede yıkılırlar.
Acı çekme, soğuk, oksijen noksanlığı ve infeksiyonlar gibi bazı etmenlerin organizmayı uzun süre etkilemesi sonucunda kültür hastalığı adı da verilen STRES ortaya çıkar. Yoğun stres zararlı olabilir buna DİSTRES denir. Ölçülü ve normal düzeydeki stres, organizmayı aktive eder ve onu uygun aktif durumda tutar, buna ÖSTRES denir.
Eşey Bezleri
Neslin devamı eşey hücrelerinin üretilmesine bağlıdır. Hadımlaştırma (=kas-trasyon), kadın ağalardaki gibi, ikincil eşey organlarının oluşumunu engeller. İğdiş yapılan bir boğa sakin bir öküze dönüşür. Genç yaşta iğdiş edilen geyik ve karacalarda boynuz oluşmaz. Hadımlaştırılan horozda ibik meydana gelmez. Daha sonra eşey bezi nakli yapılan horoz tekrar normale döner. Eşey bezi hormonları (=SEKSÜEL HORMON) eşeysel gelişim, vücut yapısı, metabolik olaylar ve insanın ruhi yapısını etkiler. Eşeysel organların olgunlaşması ve ikincil eşey özelliklerinin izlenmesi ile insanda ergenlik (=PUPERTET) görülür. Her bireyde her iki seks hormonu da bulunur. Yalnız eşeysel özelliklerin oluşumunda dişilik ve erkeklik hormonlarının miktarı önem taşır. Bu miktarlardaki bozukluklar bazı anormalliklere neden olabilir (örneğin transseksüalite). En önemli erkek eşey hormonu TESTOS-TERONdur. Bu ergenlik döneminde testis (=torba) dokusunun olgunlaşmasına ve sperm üretimine yol açar; erkeğin ikincil eşey özelliklerini yönetir. Ergenlik döneminde çok salgılanıp yoğunluğunun artışı vücut büyümesini engeller.
İnsandaki hormon çeşitlerinden bazılarını daha yakından inceleyelim
Tiroid Bezi
Tiroid bezi gırtlağın önünde iki loplu 30 gr ağırlığında bir yapıdır. Tiroidin hastalık yapacak şekilde irileşmesi sonucunda GUATR oluşur .Tiroidin tamamen uzaklaştırılması çeşitli bozukluklara yol açar. Bu nedenle önemi en önce bulunan bez tiroiddir. Onun hormonu iyod içerikli ve TtROZÎN adlı aminoasitten kökenlenen TİROKSİN' dir. Erişkin birinin vücudunda 10-15 mg tiroksin vardır. Bu tüm hücrelerdeki oksida-tif olayları hızlandırarak temel enerjinin artmasına yol açar. 2-3 mg'lık tiroksin, temel enerjinin % 20-30 oranında ilaveten artmasına yol açar. Temel enerji 20°C'lik ortamda gevşemiş durumdaki bir insanın, vücut işlevlerini yapması için gerekli enerjidir.
Hipofizin büyüme hormonu etkisini, ancak tiroksinin varlığı halinde göstereceğinden, tiroksinin yetersiz veya hiç olmayışı, vücudun genç yaşlarda küçük kalmasına neden olur ve eşey organlarının gelişimi gecikir. Genellikle psikolojik bozukluklar da görülür. Bu hastalık KRETİNİZM olarak ifade edilir. Önceleri daha çok iyot eksikliği olan bölgelerde rastlanırdı. (hormon bezi)
Tiroid bezinin salgıladığı başka bir hormon da KASİTONİN'du. Bu kalsiyum metabolizmasına etki yapar.
Böbreküstü Bezi
Böbreküstü bezleri böbreğin üzerinde yer alır. Her birisi böbreküstü kabuğu ve özünden oluşur. Öz kısmında ADRENALİN ve NORADRENALIN üretilir. Böbreküstü bezi korteksi hormonlarına KORTİKOİD adı verilir. Bu hormonlardan Mİ-NERALKORTIKOİD'lor, mineral bütçesine etki yapar ve kan ile dokudaki Na+ ve K+ iyonu oranının düzgün olmasını sağlar. İkinci bir grup olan GLUKOKORTÎ-KOID'ler karbonhidrat ve protein metabolizmasına etki yapar. KORTİZOL bu gruptan olup, karaciğerde glikozun sentezini aktive eder ve immun sistemini etkileyip iltihaplanmayı bloke eder.
Ani korku, hiddet ve diğer etkileyici faktörler senpatik sinir sisteminin de etkisi ile ADRENALİN ve NORADRENALİN'm kana salgılanmasına neden olur. Bu her iki hormon tarafından harekete geçen fizyolojik tepkimelerin tamamına FIGHT OR FLIGHT SYNDROME (=FFS) adı verilir. FFS kalp atışı artışı, kasın kanlanması, yağın serbest yağ asitlerine yıkımı, kan şekerinin yükselmesi, göz merceğinin genişlemesi, terlemenin artışı ve sindirimin inhibe edilmesi gibi simptomlarla kendini belli eder.
Alarma neden olan dış uyarıların kaybolması ile tepkiler de son bulur, çünkü hormonlar kısa sürede yıkılırlar.
Acı çekme, soğuk, oksijen noksanlığı ve infeksiyonlar gibi bazı etmenlerin organizmayı uzun süre etkilemesi sonucunda kültür hastalığı adı da verilen STRES ortaya çıkar. Yoğun stres zararlı olabilir buna DİSTRES denir. Ölçülü ve normal düzeydeki stres, organizmayı aktive eder ve onu uygun aktif durumda tutar, buna ÖSTRES denir.
Eşey Bezleri
Neslin devamı eşey hücrelerinin üretilmesine bağlıdır. Hadımlaştırma (=kas-trasyon), kadın ağalardaki gibi, ikincil eşey organlarının oluşumunu engeller. İğdiş yapılan bir boğa sakin bir öküze dönüşür. Genç yaşta iğdiş edilen geyik ve karacalarda boynuz oluşmaz. Hadımlaştırılan horozda ibik meydana gelmez. Daha sonra eşey bezi nakli yapılan horoz tekrar normale döner. Eşey bezi hormonları (=SEKSÜEL HORMON) eşeysel gelişim, vücut yapısı, metabolik olaylar ve insanın ruhi yapısını etkiler. Eşeysel organların olgunlaşması ve ikincil eşey özelliklerinin izlenmesi ile insanda ergenlik (=PUPERTET) görülür. Her bireyde her iki seks hormonu da bulunur. Yalnız eşeysel özelliklerin oluşumunda dişilik ve erkeklik hormonlarının miktarı önem taşır. Bu miktarlardaki bozukluklar bazı anormalliklere neden olabilir (örneğin transseksüalite). En önemli erkek eşey hormonu TESTOS-TERONdur. Bu ergenlik döneminde testis (=torba) dokusunun olgunlaşmasına ve sperm üretimine yol açar; erkeğin ikincil eşey özelliklerini yönetir. Ergenlik döneminde çok salgılanıp yoğunluğunun artışı vücut büyümesini engeller.
Hormonlarin Etkisi
Hormonların Etkisi Mekanizması
Bazı hormonlar hücrelerarası enzim sistemini etkiler. Bunun için kan dolaşımı ile vücudun tüm organ ve dokularına gidebilen ve hucresiz sistemlerde de etkili olan "Adrenalin" örnek olarak verilebilir. Adrenalin, ikincil elçi (=second messenger) olarak görev yapan maddelerin harekete geçirildiği metabolik olayları etkiler. Örneğin burada ikincil elçi madde olarak çiklik Adenozinmonofosfat (=cAMP) la olan olayı açıklayabiliriz:
Bilindiği gibi adrenalinin bir başka önemli görevi de karaciğer glikojenlerinin glikoza yıkımını hızlandırarak kandaki şeker seviyesini artırmak-dır.Bu olay şöyle olur: Önce adrenalin, karaciğer hücresinin membranının dışındaki özel bir almaca (=reseptör) bağlanır. Bu arada guanosili bağlıyan bir proteini GDP'nin GTPile değiştirilmesi için harekete geçirir. Böylece membranın iç kısmında bulunan ve ATP'nin cAMP'a birikimini katalizliyen adenilçiklaz adlı enzim aktive edilir Bu olay anorganik fosfatla beraber, glikojenden glikoz-1-fosfatın oluşumuna etki yapar, aktif fosforilaz a'yı, enzim aktivitesi sonucunda harekete geçirir. Reaksiyonda cAMP, süratle çiklik Nukleotid dıesteraz enzimi ile 5- Adenozinmonofosfata yıkılır.
Deneysel olarak karaciğer hücresindeki adrenalin etkisi cAMP ilavesi ile azaltılabilir: Bu etki, çiklik Nukleotid diesteraz'ın Theofilin'le bloke edilip, cAMP'nm yıkımı engellenerek, uzatılabilir. cAMP'm aktivas-yonu,adrenalin dışında,parathormon.tiretropik hormon, vazopresin, glucagon ve melanositde stimule edici hormon olarak (=ikincil elçi second messenger) rol oynar. Bu hormonların çeşitli etkileri, adrenalindeki başlangıç seyrine benzemeyebilir. Bu nedenle cAMP'ın çeşitli enzimatik olaylara etki yapabileceği düşünülebilir. Adrenalin veya Noradrenalin için böyle almaçlar bilinmektedir. Birbirine karşıt (=antagonist) etki yapan alfa ve 8-almaçlar kanıtlanmıştır. Noradrenalin daha çok alfa-, adrenalin ise hem alfa- hem de 6- almaçlara etkilidir.
Karaciğer ve kasda glikojen yıkımının adrenalin ve glucagonla düzenlenmesi çok iyi bilinir. Bu hormonlar söz konusu hücrede cAMP seviyesini yükseltir. cAMP fosforilaz-kinaz ve sentetaz kinazı aktive eder. Fosforilaz inaktif durumdan aktif duruma geçer. Glikojen yapımı engellenir; ancak yıkımı kolaylaşır. Enerji üretici olarak, Glikoz 1 ve 6 fosfat'm üretimi söz konusu olur. Böyle bir düzenleme de bir hormon üzerinden 1. elçi (firs messenger) olarak olayın olduğu organın hücresine; 2. elçi (second messenger)de cAMP kanalı ile hücreye aktarılır. cAMP üzerinden etkili olan hormonlar farklı metabolik olaylarda özel bir etkiye sahiptir
Seks hormonları hücre membranma girer. Bunların reseptör molekülleri plazmada bulunur. Hormonlar burada onlarla bir HORMON Reseptör Kompleksi'ne tepki gösterir. Bunlar çekirdeğe göçer ve belli genlerin aktivasyon veya inhibasyonuna etki yapar. Bu daha sonra m-RNA'nm üretimi kanalı ile hücrenin cevap vermesine neden olur. Burada GEN AKTİVASYON MEKANİZMASI'ndan söz edilir. Bunun etki tarzı ve düzenleme mekanizması arasında operon modeline göre yakın bir akrabalığın olduğu kabul edilir. Hormon-reseptör-komp-leksi, bir Co-represörün rolünü oynar ve bu şekilde genlerin devreye girmesi veya devreden çıkması kolayca düşünülebilir
Hormonal gen aktivasyon mekanizması ilk defa, böcek kromozomlarında "pufF'ları oluşturan bir steroid hormon olan Ekdizon izlenmiştir. Omurgalılarda da steroid hormonlar gen aktivatörü olarak etki yapabilir. Bu hormonların etki yaptıkları yerlere bağlanmasına, almaç yapılar da katılır. Uterusda östradiol için iki, erkek eşey bezlerinde androjen için ve kurbağa idrar kesesinde aldosteron için almaç proteinleri bulunmuştur. Her bir uterus hücresinde 100.000 östradiol almacı vardır.
Bazı hormonlar hücrelerarası enzim sistemini etkiler. Bunun için kan dolaşımı ile vücudun tüm organ ve dokularına gidebilen ve hucresiz sistemlerde de etkili olan "Adrenalin" örnek olarak verilebilir. Adrenalin, ikincil elçi (=second messenger) olarak görev yapan maddelerin harekete geçirildiği metabolik olayları etkiler. Örneğin burada ikincil elçi madde olarak çiklik Adenozinmonofosfat (=cAMP) la olan olayı açıklayabiliriz:
Bilindiği gibi adrenalinin bir başka önemli görevi de karaciğer glikojenlerinin glikoza yıkımını hızlandırarak kandaki şeker seviyesini artırmak-dır.Bu olay şöyle olur: Önce adrenalin, karaciğer hücresinin membranının dışındaki özel bir almaca (=reseptör) bağlanır. Bu arada guanosili bağlıyan bir proteini GDP'nin GTPile değiştirilmesi için harekete geçirir. Böylece membranın iç kısmında bulunan ve ATP'nin cAMP'a birikimini katalizliyen adenilçiklaz adlı enzim aktive edilir Bu olay anorganik fosfatla beraber, glikojenden glikoz-1-fosfatın oluşumuna etki yapar, aktif fosforilaz a'yı, enzim aktivitesi sonucunda harekete geçirir. Reaksiyonda cAMP, süratle çiklik Nukleotid dıesteraz enzimi ile 5- Adenozinmonofosfata yıkılır.
Deneysel olarak karaciğer hücresindeki adrenalin etkisi cAMP ilavesi ile azaltılabilir: Bu etki, çiklik Nukleotid diesteraz'ın Theofilin'le bloke edilip, cAMP'nm yıkımı engellenerek, uzatılabilir. cAMP'm aktivas-yonu,adrenalin dışında,parathormon.tiretropik hormon, vazopresin, glucagon ve melanositde stimule edici hormon olarak (=ikincil elçi second messenger) rol oynar. Bu hormonların çeşitli etkileri, adrenalindeki başlangıç seyrine benzemeyebilir. Bu nedenle cAMP'ın çeşitli enzimatik olaylara etki yapabileceği düşünülebilir. Adrenalin veya Noradrenalin için böyle almaçlar bilinmektedir. Birbirine karşıt (=antagonist) etki yapan alfa ve 8-almaçlar kanıtlanmıştır. Noradrenalin daha çok alfa-, adrenalin ise hem alfa- hem de 6- almaçlara etkilidir.
Karaciğer ve kasda glikojen yıkımının adrenalin ve glucagonla düzenlenmesi çok iyi bilinir. Bu hormonlar söz konusu hücrede cAMP seviyesini yükseltir. cAMP fosforilaz-kinaz ve sentetaz kinazı aktive eder. Fosforilaz inaktif durumdan aktif duruma geçer. Glikojen yapımı engellenir; ancak yıkımı kolaylaşır. Enerji üretici olarak, Glikoz 1 ve 6 fosfat'm üretimi söz konusu olur. Böyle bir düzenleme de bir hormon üzerinden 1. elçi (firs messenger) olarak olayın olduğu organın hücresine; 2. elçi (second messenger)de cAMP kanalı ile hücreye aktarılır. cAMP üzerinden etkili olan hormonlar farklı metabolik olaylarda özel bir etkiye sahiptir
Seks hormonları hücre membranma girer. Bunların reseptör molekülleri plazmada bulunur. Hormonlar burada onlarla bir HORMON Reseptör Kompleksi'ne tepki gösterir. Bunlar çekirdeğe göçer ve belli genlerin aktivasyon veya inhibasyonuna etki yapar. Bu daha sonra m-RNA'nm üretimi kanalı ile hücrenin cevap vermesine neden olur. Burada GEN AKTİVASYON MEKANİZMASI'ndan söz edilir. Bunun etki tarzı ve düzenleme mekanizması arasında operon modeline göre yakın bir akrabalığın olduğu kabul edilir. Hormon-reseptör-komp-leksi, bir Co-represörün rolünü oynar ve bu şekilde genlerin devreye girmesi veya devreden çıkması kolayca düşünülebilir
Hormonal gen aktivasyon mekanizması ilk defa, böcek kromozomlarında "pufF'ları oluşturan bir steroid hormon olan Ekdizon izlenmiştir. Omurgalılarda da steroid hormonlar gen aktivatörü olarak etki yapabilir. Bu hormonların etki yaptıkları yerlere bağlanmasına, almaç yapılar da katılır. Uterusda östradiol için iki, erkek eşey bezlerinde androjen için ve kurbağa idrar kesesinde aldosteron için almaç proteinleri bulunmuştur. Her bir uterus hücresinde 100.000 östradiol almacı vardır.
Hormonlar ve Hormon Cesitleri
Hormonlar, Hormon Çeşitleri
Sinir sistemi yanında bilgi taşıyıcı ikinci sistem olarak HORMON SİSTEMİ önemlidir. Hormonlar bilgi taşıyıcı maddeler olup, çok az miktarda bile etkilidir ve organizma tarafından bizzat üretilir. Hormonlarla ilgili bazı önemli sorulara açıklık getirilmelidir; örneğin:
a) Kaç türlü hormon vardır?
b) Hormonlar vücutta nerede üretilir?
c) Vücutta hangi olayları yönetip yönlendirirler?
d) Hormonlar nasıl ve ne şekilde etki yaparlar? Hormonlar kimyasal yapılarına göre aşağıdaki şekilde ayrılır:
a) Peptit ve protein hormonları;
b) Steroid hormonları;
c) Aminoasitlerden oluşan hormonlar;
d) Yağ asitlerinden yapılmış hormonlar.
Bazı olaylardan sonra, huzursuzluk ve heyecan uzun süre devam eder. Heyecan ve korku, vücudu duyarlı yapar. Vücut dış tehlikelere karşı uyanık olmak için büyük oranda güç kullanır. Kanda sinir ve kasları enerji ile donatmak için üzüm şekeri yoğunluğu artar. Vücut dokusu enerji üretiminde daha fazla oksijen sağlamak için kan basıncını yükseltir. Bu durum ADRENALİN adlı hormonla aktive edilir. Hormonların etkisi çok çeşitlidir. Büyüme, seksüalite ve metabolizma özel hormonlarla düzenlenir.
Homonlar türe özgü değildir; ama özel etkiye sahiptirler. Bu özel etki belli alıcı hücrelerdeki proteinlerle olur, zira bu proteinler hormonla bağlanır. Bu tip proteinlere HORMON ALMACI denir. Bunlara hücre membranı, sitoplazma veya çekirdekte rastlanır. Peptid ve protein hormonlarının almaçları hücre membranında bulunur. Kanda dolaşan hormonlar sürekli olarak karaciğerde yıkılır veya böbrekler kanalıyla dışarıya atılır.
Hormonlar oluştukları yere göre iki gruba ayrılır:
a) Bez Hormonları
Hormonu doğrudan doğruya kana veren bezlerde oluşurlar. Bu bezlere ENDOKRİN BEZ denir. İnsanda bu tip bezlere hipofiz, epifiz, tiroid ve pankreasdaki langerhans adaları, böbreküstü bezleri ve eşey bezleri örnektir.
b) Doku Hormonları
Genelde hormon üretiminden başka görev yapan dokulardaki oluşumlardır. Örneğin mide mukozasındaki GASTRİN doku hormonu olup, midede tuz asidi salgılanmasını uyarır. İnce bağırsağın SEKRETİN'i ise midede tuz asidi salgılamasını inhibe eder. Böbrek hücrelerinin RENİN'i tansiyonu artırır. Bazı belli sinir hücrelerinin NÖROHORMON'u ve beynin NÖROMODULATÖR'leri vardır. Nörohormonlar timüs bezini ve böylece bağışıklık reaksiyonlarını etkiler. Bu nedenle SİNİR SİSTEMİ, HORMON SİSTEMİ ve İMMUN REAKSİYONDU arasında yakın ilişkiler vardır.
Bez hormonları, doku hormonlarına göre vücudun farklı bölgelerinde izlenir. Hem omurgalı hayvan böbreküstünde, hem de belli nörosekrotorik hücrelerce salgılanan NORADRENALİN bez ve doku hormonları arasındaki geçiş için bir örnektir.
PROSTAGLANDİN'ler metabolik olayları düzenleyen doku hormonlarının en önemli gruplarındandır. Bunlar diğer hormonlarca yönlendirilirler. Tansiyona, membranlar kanalı ile gerçekleşen iletim olaylarına ve bronşların kontraksiyonuna etki edip mide özsuyu oluşumunu azaltırlar. Aspirin prostaglandin üretimini bloke eder.
Bitki hormonları da doku hormonlarıdır.
FEROMAN'lar hormon benzeri maddeler olup en düşük yoğunlukta bile hormon tesiri yapar. Hayvanlarda bunlar duyu hücreleri üzerinden devreye girer. Böceklerin seksüel uyarı hormonları uzun zamandan beri bilinir. İpek böceği dişisi BOMBYKOL'ü salgılar. Feromonlar sentetik olarak üretilip, biyolojik savaşta kullanılır.
Sinir sistemi yanında bilgi taşıyıcı ikinci sistem olarak HORMON SİSTEMİ önemlidir. Hormonlar bilgi taşıyıcı maddeler olup, çok az miktarda bile etkilidir ve organizma tarafından bizzat üretilir. Hormonlarla ilgili bazı önemli sorulara açıklık getirilmelidir; örneğin:
a) Kaç türlü hormon vardır?
b) Hormonlar vücutta nerede üretilir?
c) Vücutta hangi olayları yönetip yönlendirirler?
d) Hormonlar nasıl ve ne şekilde etki yaparlar? Hormonlar kimyasal yapılarına göre aşağıdaki şekilde ayrılır:
a) Peptit ve protein hormonları;
b) Steroid hormonları;
c) Aminoasitlerden oluşan hormonlar;
d) Yağ asitlerinden yapılmış hormonlar.
Bazı olaylardan sonra, huzursuzluk ve heyecan uzun süre devam eder. Heyecan ve korku, vücudu duyarlı yapar. Vücut dış tehlikelere karşı uyanık olmak için büyük oranda güç kullanır. Kanda sinir ve kasları enerji ile donatmak için üzüm şekeri yoğunluğu artar. Vücut dokusu enerji üretiminde daha fazla oksijen sağlamak için kan basıncını yükseltir. Bu durum ADRENALİN adlı hormonla aktive edilir. Hormonların etkisi çok çeşitlidir. Büyüme, seksüalite ve metabolizma özel hormonlarla düzenlenir.
Homonlar türe özgü değildir; ama özel etkiye sahiptirler. Bu özel etki belli alıcı hücrelerdeki proteinlerle olur, zira bu proteinler hormonla bağlanır. Bu tip proteinlere HORMON ALMACI denir. Bunlara hücre membranı, sitoplazma veya çekirdekte rastlanır. Peptid ve protein hormonlarının almaçları hücre membranında bulunur. Kanda dolaşan hormonlar sürekli olarak karaciğerde yıkılır veya böbrekler kanalıyla dışarıya atılır.
Hormonlar oluştukları yere göre iki gruba ayrılır:
a) Bez Hormonları
Hormonu doğrudan doğruya kana veren bezlerde oluşurlar. Bu bezlere ENDOKRİN BEZ denir. İnsanda bu tip bezlere hipofiz, epifiz, tiroid ve pankreasdaki langerhans adaları, böbreküstü bezleri ve eşey bezleri örnektir.
b) Doku Hormonları
Genelde hormon üretiminden başka görev yapan dokulardaki oluşumlardır. Örneğin mide mukozasındaki GASTRİN doku hormonu olup, midede tuz asidi salgılanmasını uyarır. İnce bağırsağın SEKRETİN'i ise midede tuz asidi salgılamasını inhibe eder. Böbrek hücrelerinin RENİN'i tansiyonu artırır. Bazı belli sinir hücrelerinin NÖROHORMON'u ve beynin NÖROMODULATÖR'leri vardır. Nörohormonlar timüs bezini ve böylece bağışıklık reaksiyonlarını etkiler. Bu nedenle SİNİR SİSTEMİ, HORMON SİSTEMİ ve İMMUN REAKSİYONDU arasında yakın ilişkiler vardır.
Bez hormonları, doku hormonlarına göre vücudun farklı bölgelerinde izlenir. Hem omurgalı hayvan böbreküstünde, hem de belli nörosekrotorik hücrelerce salgılanan NORADRENALİN bez ve doku hormonları arasındaki geçiş için bir örnektir.
PROSTAGLANDİN'ler metabolik olayları düzenleyen doku hormonlarının en önemli gruplarındandır. Bunlar diğer hormonlarca yönlendirilirler. Tansiyona, membranlar kanalı ile gerçekleşen iletim olaylarına ve bronşların kontraksiyonuna etki edip mide özsuyu oluşumunu azaltırlar. Aspirin prostaglandin üretimini bloke eder.
Bitki hormonları da doku hormonlarıdır.
FEROMAN'lar hormon benzeri maddeler olup en düşük yoğunlukta bile hormon tesiri yapar. Hayvanlarda bunlar duyu hücreleri üzerinden devreye girer. Böceklerin seksüel uyarı hormonları uzun zamandan beri bilinir. İpek böceği dişisi BOMBYKOL'ü salgılar. Feromonlar sentetik olarak üretilip, biyolojik savaşta kullanılır.