AĞRI FİZYOLOJİSİ, TEDAVİ İLKELERİ
AĞRI TERİMLERİNİN TANIMLARI
Ağrılı uyaran: Vücuda gerçek veya olası zarar verebilecek uyarı.
Ağrı eşiği: Kişinin tanımlayabileceği en hafif ağrı düzeyi.
Ağrı tolerans eşiği: Kişinin tolere edebileceği en şiddetli ağrı düzeyi.
Allodini: Normalde ağrı oluşturmayan hafif dokunma gibi bir uyarı ile ağrı oluşması.
Analjezi: Ağrı olmaması, genelde ağrı giderilmesi anlamında kullanılır.
Anestezi: Bütün sensoriyel duyuların olmaması.
Anestezia doloroza: Anestezik bir bölgede ağrı olması.
Artralji: Eklem ağrısı
Bağımlılık: Bir ilacı kullananın fiziksel, psikolojik ve/veya sosyal dis-fonksiyonu ve bu disfonksiyona rağmen zorunlu kullanımı ile karakterize bozukluk.
Breakthrough ağrı: Uzun etkili ilaçlarla oluşturulmuş analjeziyi delip geçen ağrı.
Deaferentasyon ağrısı: Santral sinir sistemine (SSS) duyusal inputun kaybına bağlı ağrı. Periferden (periferik sinir avülsiyonu gibi) veya santral sinir sisteminden (spinal kord lezyonları, multipl skleroz gibi) kaynaklanabilir. Deaferentasyon ağrısı, periferik veya santral sinir sistemindeki lezyonlara bağlı olarak somatosensoryel uyaranların SSS'e iletiminin kesilmesine bağlı olarak ortaya çıkar. Brakial pleksus avülsiyonu, post-herpetik nevralji, trav-matik parapleji, fantom ağrısı, aneste-ziya doloroza, talamik sendrom, refleks sempatik distrofı (RSD) ve kozalji (CRPS). Deaferentasyon ağrıları her lezyon sonrası gözlenmez (%20-67), lezyondan bir süre sonra ortaya çıkar, dizestezik ve yanıcıdır ve duyusal kaybın olduğu bölgededir.
Dizestezi: Spontan veya uyarılmış hoş olmayan anormal duyu.
Fantom ağrısı: Ampute edilmiş ekstremitenin tümüne veya bir bölgesine yansıyan ağrı.
Fibromyalji: Vücutta kaslar içinde önceden bilinen duyarlı noktalar ile karakterize difüz ağrı sendromu.
Fiziksel bağımlılık: Ani ilaç kesilmesine bağlı çekilme sendromu. Hem bağımlılık yapan hem de yapmayan ilaçlarla (opioidler, lokal anestezikler, klonidin) görülür.
Hiperaljezi: Normalde ağrılı olan bir uyarana yanıtın artması.
Hiperestezi: Uyaranlara karşı duyarlığın artması.
Hiperpati: Uyarana özellikle tekrarlayan uyaranlara karşı reaksiyonun ve eşiğin artışı ile karakterize ağrılı sendrom.
Hipoaljezi: Ağrılı uyarana duyarlığın azalması.
Hipoestezi: Uyarana duyarlığın azalması.
Izdırap çekme: Kişinin bütünlüğünü tehdit eden ileri derecede stres durumu. Ağrı ile birlikte olabilir veya olmayabilir.
Kompleks Rejyonal Ağrı Sendro-mu (CRPS): Yaralanmayı takiben ortaya çıkan, bölgesel olan, distal predomi-nans gösteren bir dizi anormal bulgu. Hastalık, başlatan olayın beklenen klinik seyrini gerek büyüklük ve gerekse süre olarak aşar, motor fonksiyonu ileri derecede bozabilir ve değişken bir tablo oluşturur.
Kompleks Rejyonal Ağrı Sendro-mu Tip I(CRPS Tip I)= RSD: Kompleks Rejyonal Ağrı Sendromu: Başlatan bir olay vardır. Spontan ağrı ve allo-dini/hiperaljezi görülür. Tek bir perife-rik sinir sahasına sınırlı olmayıp, başlatan olay ile oranlı değildir. Ödem, cilt kan akımında ve sudomotor aktivitede anormallikler vardır.
Kompleks Rejyonal Ağrı Sendromu Tip II (CRPS Tip II)=Kozalji: Sinir yaralanması sonucu oluşan bir send-romdur. Spontan ağrı ve allodini/hipera-ljezi oluşur ve yaralanan sinir bölgesi ile kısıtlı olması gerekmez. Başlatan olaydan sonra ağrı bölgesinde ödem, cilt kan akımı ve sudomotor aktivitede anormallik vardır veya olmuştur.
Santral ağrı: Santral sinir sisteminde primer bir lezyon veya disfonksiyo-nun neden olduğu, genellikle ısıya ve ağrılı uyarana karşı anormal duyu ve ağrı.
Kronik ağrı: Akut bir hastalık ya da yaralanmanın iyileşme süresini aşan ağrı ve devamlı ağrıya neden olan kronik patolojik durum, aralıklı olarak (aylar ve yıllar) tekrarlar. Bazı araştırıcılara göre ağrının kronik olarak tanımlanması için 6 ay veya daha fazla sürmesi gerekir.
NMDA (N-metil-D-aspartat): Kendi reseptörü olan önemli bir nörotrans-mitter. Wind-up fenomeni, santral sen-sitizasyon ve opioid bağımlılığı ile ilgilidir.
Nörit: Bir sinir veya sinirlerin infla-masyonu.
Nöropati: Bir sinirde fonksiyon bozukluğu veya patolojik değişiklik. Tek bir sinirde olursa mononöropati, birkaç sinirde olursa mononöropati multipleks, bilateral veya simetrik olursa polinöro-pati ismini alır.
Nörojenik ağrı: Periferik veya santral sinir sisteminde primer bir lezyon, disfonksiyon veya geçici bir bozukluğun başlattığı veya neden olduğu ağrı.
Nöropatik ağrı: Santral sinir sisteminde primer bir lezyon veya disfonksi-yonun başlattığı veya neden olduğu ağrı. Diabetik nöropati, disk hemiasyonu gibi. Nöropatik ağrılar, paroksismal, kısa süreli, batıcı, saplanıcı karakterde olabilirler. Normalde ağrılı olmayan uyarılar ağrıya yol açabilirler. Ağrı, o anda doku yaralanması oluşturan patoloji olmamasına rağmen mevcuttur. Birlikte, yanma, elektrik çarpması gibi hoş olmayan (dizestezik) duyular vardır.
Nosebo: Plasebonun bulantı ve ağrıda artış gibi istenmeyen etkileri.
Nosiseptör: Ağrılı vefa uzadığında ağrılı olabilecek bir uyarana duyarlı reseptör.
Nosiseptif ağrı: Fizyopatolojik o-layların nosiseptörleri uyarmasına bağlı olarak ortaya çıkan ağrılardır. Somatik ve viseral ağrılar nosiseptif ağrılardır.
Opiat: Opioid ilaç
Opioid: Endojen opioid reseptörlerinde aktif madde. Opiat ilaçları ve endojen opioidleri (endorfın ve enkefalin gibi) içerir.
Parestezi: Spontan veya uyarılmış anormal duyu.
Preemptif analjezi: Başlangıçtaki ve sonraki ağrılı yanıtları modifiye etmeyi amaçlayan, ağrılı uyarandan önce veya ağrılı uyaran sırasında uygulanan analjezik tedavi.
Radiküler ağrı: Bir spinal sinirin veya köklerinin nosiseptif afferent liflerinin ektopik aktivasyonunun neden olduğu ekstremite veya göğüs duvarı ağrısı.
Sempatik ağrı: Primer hastalık geçtikten haftalar, aylar sonra başlar. Şiddeti giderek artar. Deri hassas ve soğuktur, soğuk ortamda artar, yanma tarzındadır, distrofık bozukluklar vardır. Damar kökenli ağrılar ve kozaljiler bunlara örnek oluştururlar.
Somatik ağrı: Yunancada vücut anlamına gelen somatik kelimesi, vücudun bütün dokularından gelen somato-senseriyel uyarıları içermekle birlikte, somatik ağrı, organlar dışında cilt, kas ve eklemleri de içeren bütün vücut bölgelerinde oluşan ağrı anlamında kullanılır. Ani başlar, keskin ve iyi lokalize edilebilen bir ağrıdır. Batma, sızlama ve zonklama tarzındadır. Sinir köklerinin yayılım bölgesinde veya periferik sinirler boyunca algılanır. Travma, kırık, dislokasyon gibi nedenlerle olabilir.
Tolerans: Sabit dozda bir ilaç giderek azalan bir etki gösterdiğinde oluşur, dolayısıyla stabil bir etki elde etmek için dozu arttırmak gerekir. Özellikle opioidlerle görülür.
Psikosomatik ağrılar: Psişik ve psikososyal sorunların arttırdığı veya bu şekilde ifade edildiği ağrılardır. So-matizasyon ve hipokondriazis psikosomatik ağrılara örnektir.
Reaktif ağrı: Motor veya sempatik efferentlerin refleks aktivasyonu sonucu nosiseptörlerin uyarılmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Myofasiyal ağrılar ve RSD buna bir örnektir. Myofasiyal ağrılar: sürekli, kunt, derin ve sızlayıcı ağrılardır. Üzerine basıldığında duyarlı trigger noktalar bulunur ve bu bası ile ağrının yansıdığı görülür. Trigger nokta inaktivasyonu ile ağrı kesilir.
Viseral ağrı: Kunt, iyi lokalize edilemeyen, genellikle yayılan bir ağrıdır. Birlikte sıklıkla bulantı ve kusma olabilir.
Yansıyan ağrı: Ağrının gerçek kaynağının lokalizasyonundan topografik olarak uzak bir vücut bölgesinde görülen ağrı.
Wind-up: Tekrarlayan yüksek frekanslı (C-lifi) stimülasyonu ve NMDA aktivasyonu ile ağrı sinyallerinin kısa süreli potensiyalizasyonu.
Kortikosteroidler Hakkinda Bilgi
Kortikosteroidler
Geçmiş yıllarda kortikosteroidler, sepsisin erken dönemlerinde, kısa süreli (1-2 gün) ve yüksek dozda (30 mg/kg) kullanılmıştır. Ancak yüksek doz gluko-kortikoidlerin sağkalım oranını artır-madığı gösterilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda ise, sepsisin daha geç dönemlerinde, düşük dozda (100 mg, günde 3 kez) ve uzun süreli (5-10 gün) hidrokortizon kullanımının vazopressör ajan gereksinimini azalttığı ve mortaliteyi düşürdüğü bildirilmektedir.
Koagülasyonu Modüle Eden Ajanlar
Recombinant Human Activated Protein C (rhAPC) kullanımı sonucu, hem koagülasyon hem de inflamasyon üzerine olan kombine etki ile ağır sepsis olgularında mortalitenin %20 oranında azaldığı gösterilmiştir. Diğer koagülasyon sistem tedavilerinden antitrombin III kullanımının ise, sepsis olgularının sağkahmında düzelme sağlamadığı gösterilmiştir.
Sepsiste, kan şekerinin sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmasının (80-110 mg/dl) ve ALI/ARDS olgularının düşük tidal volüm (7-8 ml/kg) ile ven-tile edilmelerinin mortaliteyi düşürdüğü gösterilmiştir.
Sepsis tedavisinde pentoksifilin, N-asetilsistein, siklooksijenaz inhibitörleri, granülosit koloni stimulan faktör (G-CSF), ketokonazol, büyüme hormon, selenyum, prostaglandin E,, ibuprofen, immunglobulinler gibi ajanlarla ve he-mofıltrasyon ile ilgili çalışmalar sürmektedir.
Sepsiste esas tedaviyi, yıllar süren çabalara rağmen hala destek tedavisi oluşturmaktadır. Tedavide temel ilkeler;
Enfeksiyon kaynağının kontrol altına alınması
Erken ve uygun antibiyotik tedavisine başlanması
Yeterli organ desteğinin sağlanması
olarak özetlenebilir. Sepsisin diğer destek tedavileri arasında beslenme, stres ülser profılaksisi ve derin ven trombo-zunun önlenmesi gibi yaklaşımların da büyük önemi vardır.
Geçmiş yıllarda kortikosteroidler, sepsisin erken dönemlerinde, kısa süreli (1-2 gün) ve yüksek dozda (30 mg/kg) kullanılmıştır. Ancak yüksek doz gluko-kortikoidlerin sağkalım oranını artır-madığı gösterilmiştir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda ise, sepsisin daha geç dönemlerinde, düşük dozda (100 mg, günde 3 kez) ve uzun süreli (5-10 gün) hidrokortizon kullanımının vazopressör ajan gereksinimini azalttığı ve mortaliteyi düşürdüğü bildirilmektedir.
Koagülasyonu Modüle Eden Ajanlar
Recombinant Human Activated Protein C (rhAPC) kullanımı sonucu, hem koagülasyon hem de inflamasyon üzerine olan kombine etki ile ağır sepsis olgularında mortalitenin %20 oranında azaldığı gösterilmiştir. Diğer koagülasyon sistem tedavilerinden antitrombin III kullanımının ise, sepsis olgularının sağkahmında düzelme sağlamadığı gösterilmiştir.
Sepsiste, kan şekerinin sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmasının (80-110 mg/dl) ve ALI/ARDS olgularının düşük tidal volüm (7-8 ml/kg) ile ven-tile edilmelerinin mortaliteyi düşürdüğü gösterilmiştir.
Sepsis tedavisinde pentoksifilin, N-asetilsistein, siklooksijenaz inhibitörleri, granülosit koloni stimulan faktör (G-CSF), ketokonazol, büyüme hormon, selenyum, prostaglandin E,, ibuprofen, immunglobulinler gibi ajanlarla ve he-mofıltrasyon ile ilgili çalışmalar sürmektedir.
Sepsiste esas tedaviyi, yıllar süren çabalara rağmen hala destek tedavisi oluşturmaktadır. Tedavide temel ilkeler;
Enfeksiyon kaynağının kontrol altına alınması
Erken ve uygun antibiyotik tedavisine başlanması
Yeterli organ desteğinin sağlanması
olarak özetlenebilir. Sepsisin diğer destek tedavileri arasında beslenme, stres ülser profılaksisi ve derin ven trombo-zunun önlenmesi gibi yaklaşımların da büyük önemi vardır.