Meme Biyopsi İslemleri

Memenin Biyopsi İşlemleri



Görüntüleme rehberliğinde perkütan iğne biyopsileri:



1. İnce iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB): İİAB ucuz, pratik, komplikasyonları az, spesifisite ve sensitiviteleri yüksek bir yöntemdir. Tanısal doğruluk oranı örnekleme kalitesi ve değerlendiren sitopatoloğun deneyimine göre %50-95 arasında değişir. Hamile ve emzirenlerde de başarılı olduğu bildirilmektedir.



2. Tanı ve tedavi amaçlı kist aspirasyonu.



3. Kor biyopsi: Meme dokusundaki lezyondan ufak parçalar şeklinde doku örnekleri alınması ve bunların histolojik incelenmesidir. Mamografi ve US rehberliğinde yapılabilir. İİAB’ye göre histolojik tanı yetersizliği oranı daha düşüktür. Geniş çaplı otomatize kor meme biyopsilerinin başarılı uygulamaları rapor edilmiştir. Ancak kor biyopsilerin uygulamalarında bazı sınırlamalar olduğu fark edilmiştir. Bir çok örnekleme yapılması, tekrarlanan spesmenlerde meme dokusu azalırken kanlı örneklerde artış olması sayılabilir. Ayrıca kalsifik lezyonlarda, atipik duktal hiperplazi ve DCIS olgularında tanısal yetersizliği dikkati çekmektedir.



4. Vakum destekli biyopsiler (VDB): Şüpheli meme lezyonlarının tanısında giderek artan sıklıkta kullanılan yeni bir biyopsi sistemidir. VDB ile diğer perkütan biyopsi sistemlerine göre daha büyük doku örnekleri elde edilmekte ve lezyonlar bazen tamamen çıkarılabilmektedir. Tek giriş tekniği sayesinde tru-cut biyopsiye göre daha fazla parça alması, histolojik tanı yetersizliği oranının düşük olması, kozmetik bozukluğa yol açmadan benign lezyonların tamamen ya da tama yakın çıkarılabilmesi gibi özellikleri göz önüne alındığında VDB eksizyonel biyopsiye iyi bir alternatif olabileceği öne sürülebilir . Perkütan biyopsilerin cerrahi biyopsilere göre bazı avantajları bulunmaktadır: Daha ucuz ve kolay uygulanmaları, komplikasyonlarının az olması, biyopsi işlemlerinden sonra rutin takip mamografilerinde değerlendirmeye engel olabilecek skar dokusunun gelişmemesi sayılabilir. Perkutan biyopsilerden hasta yararlanımını en üst düzeye çıkarmak, teşhiste gecikmeden ya da malignensinin ilerlemesinden kaçınmak için hastanın takiplerdeki uyumu çok önemlidir. Yanlış negatif sonuçları belirlemek için biyopsilerdeki teşhis güvenilirliğine rağmen takip mamografileri de önemlidir

Meme Goruntuleme Yontemleri

Meme Görüntüleme Yöntemleri



Kseroradyografi nedir: Kseroradyografi yumuşak dokuların daha iyi görüntülenmesi amacıyla geliştirilmiş radyolojik bir yöntemdir. X-ışını, imaj reseptörü olarak röntgen filmi yerine üzeri selenyum tabakası ile kaplanmış ve elektriksel olarak şarj edilmiş alüminyum plaka üzerine düşürülmektedir. Bu incelemenin en önemli avantajı görüntü kalitesi ve yumuşak doku planlarının kontrast rezolüsyonunun daha yüksek oluşudur. Alınan X-ışını dozunun daha fazla ve incelemenin pahalı oluşu yöntemin yaygın kullanımını sınırlamaktadır.


Meme Ultrasonografi: US, ultrasonik dalgalar oluşturan ve transduserler aracılığı ile görüntü elde edilen bir tanı yöntemidir. Her yerde bulunabilen, kolay uygulanabilen, ucuz, radyasyon içermeyen bir tetkiktir. Meme incelemesinde yüksek rezolüsyonlu lineer transduserler kullanılmalıdır. Beş-oniki MHz‘li proplar yeterli penetrasyon sağlar. US incelemede tüm kadranlar sagital ve transvers planda taranmalıdır. US mamografide saptanan radyoopak lezyonların iç yapılarının değerlendirilmesinde üstünlüğü tartışılmaz bir yöntemdir. Bu nedenle günümüzde mamografinin tamamlayıcısı durumundadır . Ayrıca palpabl kitlesi bulunmayan ve 35 yaşından küçük kadınlarda primer görüntüleme yöntemi olarak seçilmelidir. Memenin US incelemesi aşağıdaki amaçlar için kullanılır.


1. Gereksiz biyopsiyi önleme yardım eder.


2. Gereksiz kısa dönem takiplerinin önlenmesine yardım eder.


3. Girişimsel işlemlere rehberlik eder.


4. Mamografide asimetrik dansite saptanan lokalizasyonda kitlenin ekarte edilmesi amacıyla kullanılır.


5. Mamografide tüm konturlarıyla görülemeyen lezyonların değerlendirilmesinde kullanılır.



Manyetik rezonans nedir: MR güçlü bir manyetik alan içerisine alınan dokuları gönderilen radyofrekans dalgalarıyla titreştirerek bu dokulardan alınan sinyalleri görüntüye dönüştürme esasına dayanır. Mamografi meme kanseri tanısında henüz istenilen sensitivitede değildir . Bu yetersizlik yeni arayışlara yol açmış ve MR memenin incelenmesinde kullanılmaya başlanmıştır. MR yüksek kontrast rezolüsyona sahip olması, multiplanar görüntü alabilme yeteneği, iyonizan radyasyon içermemesi, dinamik kontrastlı görüntülemeye olanak sağlaması gibi özellikleri nedeniyle mamografi ve US’ye ek olarak, özellikle seçilmiş olgularda uygulanabilen tanı koydurucu ve problem çözücü konuma gelmiştir. Yapılan bazı çalışmalarda intravenöz kontrast madde kullanımı ile gizli meme karsinomlarında belirgin kontrast tutulumu saptanmıştır. Kontrastlı dinamik MR’de kontrast tutan lezyon olmaması maligniteyi ekarte etmede önemli kriterdir. MR, memenin malign lezyonlarını saptamada sensitivitesi en yüksek meme görüntüleme yöntemidir. Ayrıca invazif meme kanserini görüntülemede %85-100’lük yüksek sensitiviteye, %30-95’lik düşük spesifisiteye sahiptir. MR, tanıda güçlük çekilen dens memelerde, operasyon ve radyoterapi sonucu oluşan skar dokuları ile tümör rekürrenslerinin ayrımında, implante memelerin değerlendirilmesinde, meme koruyucu cerrahi uygulanacak olgularda çok odaklı tümörlerin tespitinde, göğüs duvarına yerleşen kitlelerde çevre dokulara invazyonun değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Morfolojik bulguların ve kontrast tutulum paterninin bir arada değerlendirilmesi ve seçilmiş olgularda konvansiyonel meme MR’ye spektroskopi, difüzyon ve perfüzyon gibi özel sekansların eklenmesi yanlış pozitif tanı oranını azaltacak ve spesifisiteyi yükseltecektir.


Nükleer tıp: Meme sintigrafisi, meme kanserinin teşhisinde çeşitli radyonüklidler kullanılarak gerçekleştirilen noninvaziv bir görüntüleme metodudur. Galyum 67, Tc99m metilen difosfat (MDP) ve işaretli somatostatin analogları ile meme sintigrafisi günümüzde meme kanserinde rutin olarak kullanılmaktadır. Tc99m methoxyizobutylizonitril (MIBI) meme sintigrafisi yüksek sensitiviteye sahip olması ve meme kanseri teşhisinde mamografinin spesifisitesini yükseltmesi nedeniyle meme kanserinin görüntülenmesinde tarama tekniği olarak değerini korumaya devam etmektedir. Bu tetkik aynı zamanda palpe edilebilir meme kitlesi olan hastalarda benign patolojilerin malign patolojilerden ayırd edilmesinde de ek bilgi sağlamaktadır. Flour-18-flourodeoxyglucose-positron emission tomography (F-18-FDG-PET) sadece primer tümörü değil aynı zamanda lenf nodu ve uzak metastazların varlığını da gösterebilmesi, meme dokusu yoğunluğundan etkilenmemesi gibi nedenlerle diğer görüntüleme metodlarına göre daha değerlidir. Fakat görüntülerin amacı hastalığı erken safhada tespit etmektir. Bu nedenle bu tetkikte en büyük kısıtlayıcı faktör küçük meme kanserlerini tespit etmedeki yetersizliğidir. Bu yetersizlik meme kanseri açısından asemptomatik kadınların taranmasında kullanımı sınırlamaktadır.



Termografi: Termografi meme tümörlerinin yaydığı ısının infrared ışınlara duyarlı bir kamera ile kaydedilmesi temeline dayanır. Neoplaziler dışında inflamatuar ve hiperplaziler gibi benign durumlarda da memede ısı artışına neden olacağı için yöntem spesifik değildir. Yüksek oranda yalancı negatif ve yalancı pozitif değerleri nedeniyle rutin tarama amaçlı kullanılmamaktadır.


Galoktografi nedir: Galaktografi, meme başı akıntısı olan hastaların değerlendirilmesinde kullanılan, özel bir kateter aracılığıyla meme başından duktus içine kontrast madde verildikten sonra yapılan mamografik inceleme yöntemidir. Meme başı akıntısı olan hastalarda intraduktal patolojinin tanımlanmasını sağlayan tek yöntemdir. Bu yöntem duktusu parsiyel veya tamamen oblitere eden, mamografi veya klinik muayene ile belirlenemeyen çok küçük kitle lezyonlarını gösterebilmektedir. Ancak araştırmalar galaktografinin tamamen normal olduğu durumlarda kanser varlığı dışlanmayacağı gibi lezyonların galaktografik özelliklerinin benign-malign ayrım için yeterli düzeyde olmadığını göstermiştir. Galaktografide asıl amaç intraduktal lezyonun tam lokalizasyonu ile cerrahi tercihin doğru olarak yapılmasına yardımcı olmaktır.

Dijital Mammografi

Dijital Mammografi



Meme görüntülemede gelişmeye yönelik tüm çalışmalar, meme kanserinin erken tanısına katkıda bulunmayı ve bunu yaparken hastalara verilebilecek olası zararın minimal olmasını amaçlamaktadır. Yani hedef, erken dönem tanı oranını arttırmak, bunu daha az x ışını kullanarak gerçekleştirmektir. Bu amaçla geliştirilmiş olan dijital mamografi, 1992 yılında National Cancer Institute tarafından "meme kanserinin ele alınışında en yüksek potansiyel etkiye sahip gelişen teknoloji" şeklinde tanımlanmıştır.



Dijital dedektör X ışınlarını absorbe ederek her bir pixel için bir elektronik sinyal oluşturur ve bu elektrik sinyal analog- dijital çeviricide dijital bir değere çevrilir. Daha sonra bu dijital değerler bilgisayar hafızasında depolanır. Dijital görüntü istendiği zaman hafızadan geri çağrılabilir. Görüntülerin değerlendirilmesi esnasında görüntü kontrast ve rezolüsyonunda radyoloğun istemleri doğrultusunda her türlü değişiklik yapılabilir. Bu dijital mamografinin en önemli avantajıdır.



Analog mamografinin bazı limitasyonlarının birçoğu dijital mamografi sistemlerinde aşılabilmektedir. Dijital mamografik sistemlerde görüntünün elde edilmesi, sunumu ve saklanması birbirinden bağımsız şekilde yapılmakta ve bu üç unsurun herbiri optimal şartlara göre ayarlanabilmektedir. Ancak kitlelerin sınırlarını, mikrokalsifikasyonları ve bunların karakterlerini saptanma için gereken yüksek rezolüsyon, dijital mamografi cihazlarında yeterince sağlanamamaktadır. Meme kanserinin en erken bulgusu olan ve %30-50 olguda izlenen mikrokalsifikasyonlar, mamografilerin değerlendirilmesinde kritik bir öneme sahiptir Mikrokalsifikasyonların görüntülenmesi için yüksek uzaysal rezolüsyon ve yüksek kontrast sensitivite gerekmektedir. Bunu elde etmedeki teknik güçlükler nedeniyle dijital görüntülemenin memede kullanımı gecikmiştir.



Komputerize radyografilerin klinik kullanımları hakkındaki ilk çalışmalar 90’lı yılların ilk yarısında yayınlanmıştır. Konvansiyonel filmlerin dijitalize edilmesiyle elde edilen bu deneyimin, spot görüntülerden tam alan dijital mamografiye geçişte önemli katkısı olmuştur. Spot dijital görüntüler 1992’den bu yana stereotaksik işlemlerde veya spot magnifikasyon görüntülemede kullanılmaktadır Tam alan dijital mamografinin rutin kullanımı ancak son zamanlarda mümkün olmuştur.




Dijital Mammografinin Konvansiyonel Mamografiye Olan Üstünlükleri



1. Expojurlar daha geniş aralıkla yapılabilir.


2. En küçük kontrast farklılıkları bile kolayca saptanıp amplifiye edilebilir, expojure hataları en aza indirilebilir.


3. Bilgisayarla dijitalize edilmiş görüntülere her türlü manüplasyon yapılabilir.


4. Görüntüler daha kolay depolanır ve merkezler arasında transfer edilebilir.


5. Hastanın aldığı radyasyon %30-50 oranında azdır.


6. Bilgisayar destekli tanılara imkan sağlar.


Dijital mamografinin yoğun meme dokusuna ait üstün özellikleri:



a) Geniş dinamik aralığa sahiptir. Böylece görüntü bilgisinde herhangi bir kayıp olmaksızın daha düşük doz kullanılabilir Kontrast rezolüsyonu artar. Bu yöntemle tanısal bilgide önemli kayıp olmaksızın %50-70 oranında doz tasarrufu sağlanabilir. Tekrar ekspojur gereksinimi olmaz.


b) Verilerin işlenmesinde değişik seçeneklere sahip olmak mümkündür. Değişik gri değerlerini, kontrastı, dansiteyi, gürültüyü kullanmak gibi pek çok seçenek sağlar. Yani aynı verilerin çeşitli prezantasyonu sağlanabilir.


c) Dijital sistemler "dual energy subtraction" (DES) çalışmalarının geliştirilmesine uygundur. Bu sistem geliştiğinde subtraksiyon ile kalsifikasyonların saptanması daha kolay ve tanı doğruluk oranı daha yüksek olacaktır. DES direkt olarak kalsifikasyonu gösterebilecektir. Yüksek ve düşük enerjili iki görüntü subtrakte edildiğinde sadece kalsifikasyon izlenir.


d) Yine dijital kontrast substraksiyon yöntemi yoğun- heterojen dens parankim özelliği nedeniyle takibi zor olan risk grubu hastalarda yarar sağlar.


e) Gerçek dijital sistemler, şüpheli kalsifikasyon kümelerinin identifikasyonu ve nonkalsifiye lezyonların da saptanması ve tanısında radyoloğa yardımcı olmak ve görüntü kalitesini arttırmak için yapay zeka sistemleri tanı gücünün artırılmasına izin verir.



Dezavantajlar:



a) Spasyal rezolüsyonu sınırlıdır. Dijital mamografinin klinik uygulamalarında karşılaşılan teknik güçlükler son yıllarda aşılmıştır ve sağladığı olanaklar ümit vericidir. Yöntemin üstünlüğü çoğu merkezde kabul görmüş, rutin kullanıma girmiştir (89).


b) Birbirine komşu ve kontrast farkı çok fazla olan yapıların görüntülenmesinde artefaktlar oluşabilir.


c) Henüz sistem maliyeti yüksektir. Meme kanserinin iki primer bulgusu, mikrokalsifikasyonlar ve düzensiz sınırlı kitle



lezyonlarıdır. Mikrokalsifikasyonların saptanabilmesi için tüm meme alanında 0.15 mm’den küçük kalsifikasyonlar gösterilebilmelidir ve kitle lezyonunun fondaki karmaşık meme doku paterninden ayırt edilebilmesi için üstün kontrast rezolüsyonu gerekmektedir. Bunlar sağlanırken 4,5 cm kalınlıkta komprese edilmiş, 50/50 oranında glandüler/yağ doku paternindeki bir memeye verilen radyasyon dozu 3,0 mGy’den az olmalıdır.

Konvansiyonel Mammografi

Konvansiyonel Mammografi



Mamografi tekniginin esası, memeyi oluşturan yumuşak dokular arasındaki dansite değişikliğinin, röntgen ışınını farklı absorbsiyonuna dayanmaktadır. Düşük enerjili röntgen ışınları ve kompresyon uygulanarak elde edilen özel bir radyografi tekniğidir. Radyasyona bağlı kanser riski taşıyan memeye mümkün olduğunca düşük doz verilmesi gerekmektedir (93). Son 15 yıl içerisinde mamografi ünitelerinde, filmscreen görüntü reseptöründe, film prosesinde ve radyografik teknikte çok önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Radyogramların, mammogramların kalitesi artmış ve hastanın aldığı radyasyon dozu da önemli ölçüde azalmıştır. Screen film kombinasyonları mamografide radyasyon dozunda azalmayı sağlar, radyasyon dozunu %30-50 oranında azaltır.


Konvansiyonel mamografinin genel özellikleri.



a) Ucuzdur.


b) Ekran ile kombine edildiğinde (birlikte) görüntü oluşturmada oldukça başarılıdır


c) Milimetrede 17-20 çizgi çiftini çözümleyebilme yeteneğine sahiptir, bu özelliği bilgi depolamadaki üstün yeteneğini göstermektedir.


Dezavantajlar:


a) Filmler, hem detektör, hem de görüntüleme ortamıdır. Film ve banyoya ait teknik faktorler kontrast ve spasial rezolüsyonu direkt etkiler bunlardaki problemler veri değerine geri dönüşümsüz olarak yansır.


b) Kontrast rezolüsyonu dijital yönteme göre düşüktür.


c) Görüntü bir kez oluştuktan sonra değiştirilemez. Bu da expojure özelliklerine ait koşulların meme yapısıyla da uyumlu optimum olmasını gerektirir tüm bunlar uygun pencere ayarı seçimi açısından bir limitasyon oluşturur.

Postoperatif Mammografi

Postoperatif Mammografi



Meme cerrahisinde 1970’li yıllara dek seçilen yöntem radikal mastektomi iken, sonraki yıllarda daha iyi kozmetik sonuçların alındığı modifiye radikal mastektomi uygulanmaya ve meme koruyucu cerrahi yöntemler daha sık kullanılmaya başlanmıştır. Meme koruyucu cerrahi ve radyoterapinin yaygın olarak kullanımı nüks tümörlerin erken dönemde tanınması zorunluluğunu beraberinde getirmiştir (36).



Meme koruyucu tedaviden ve radyoterapiden sonra ilk mamografi 3-6 ay sonra alınır. Temel mamografiden 6 ay sonra kontrol mamografisi ve daha sonra 1 er yıllık peryodlarla izleme yeterlidir. Rutin olarak kraniokaudal (CC) ve mediolateral oblik (MLO) grafiler alınır. Cerrahi skar bölgesini tam olarak görüntülemek temel amaçtır. Magnifiye grafiler özellikle mikrokalsifikasyonların değerlendirilmesinde oldukça faydalıdır. Tedavi sonrası yapılan temel mamografinin amacı yeni mamografik patterni belirlemektir. Meme kanserinin radyoterapiden sonraki uzun dönem değişiklikleri iyi bilinmektedir. Bunlar radyasyon pnömonisi ve fibrozis, myokard infarktüsü, perikardial effüzyon, brakial pleksus nöropatisi, kemik ve deride nekrozlar ve fraktürler ile, radyasyonuna sekonder gelişen malign neoplaziler ve komplikasyonlarıdır (13,91). Lumpektomi ve radyoterapi sonrasında memede izlenen mamografik değişiklikler arasında sıvı kolleksiyonları, skar dokusu, memede ve meme derisinde ödem, kalınlaşma, artmış meme dansitesi, yağ nekrozuna sekonder gelişen punktat ve pleomorfik kalsifikasyonlardır (36).



Mamografi Hakkında Genel Bilgiler



Mamografi memenin yumuşak dokusunu ve değişikliklerini ortaya çıkaran bir inceleme yöntemidir. Memenin primer görüntüleme yöntemi olan mamografi diagnostik ve tarama amaçlı olmak üzere iki şekilde kullanılmaktadır, 1960’lı yıllardan sonra yapılan tarama mamografileri sayesinde nonpalpabl meme lezyonları ile daha sık ve erken dönemlerde karşılaşılmaya başlanmıştır. Mamografi endikasyonları;



1. Rutin meme kanseri taramalarında bir erken tanı metodu olarak


2. Özgeçmiş veya soygeçmişinde meme kanseri olan hastalarda,


3. Memede yeni bir sertlik, kitle, şişlik, kızarıklık, meme başı retraksiyonu, ağrı, meme başında akıntı, mastit belirtileri, meme derisinde değişiklikler, klinik mastopatilerde, kitle dışı semptomu olanlarda nonpalpabl lezyonların saptanmasında, palpabl kitlesi olanlarda US ile beraber kitlenin değerlendirilmesinde


4. Östrojen tedavisi ya da hormon replasman tedavisi alanlarda


5. Meme kanseri yönünden major veya minör risklerden bir veya birkaçını taşıyan riskli olgularda


6. Palpabl kitlesi olup ta biyopsi ile kanser tanısı alan hastalarda; tümörün multisentrik mi, yoksa fokal mi olduğunun saptanması, intraduktal komponentin araştırılmasında, tümör boyutlarının saptanmasında, karşı memenin değerlendirilmesinde


7. Neoadjuvan kemoterapi alanlarda tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde, meme koruyucu cerrahi alan hastaların radyoterapi öncesinde postoperatif kontrollerinde, tedavinin tamamlanmasından sonra nüks açısından uzun dönemde takiplerde ve lokal nükslerin saptanmasında.



Mamografide saptanan düzensiz konturlu opasiteler veya US’de görülen düzensiz konturlu kitlelerin sitolojik ve/veya histolojik değerlendirilmesi iğne biyopsileri ile yapılmalıdır.



Amerikan Kanser Birliği önerilerine göre, Base-Line ilk mamografi 35-40 yaş arasında çekilmelidir, 40-49 yaş arasında kadınlara yılda veya iki yılda bir kez mamografi çekilmelidir. Elli yaş ve üzerindeki kadınlara yılda bir kez mamografi çekilmelidir. Ayrıca kadınların en az ayda bir kez meme muayenelerini yapmaları için gereken eğitim verilmelidir Mamografi tarama amacıyla kullanılırken, erken tanı koyma şansı nedeni ile meme kanseri mortalitesinin yaklaşık 1/3 oranında düşürmekte, ancak 40 yaşın altındaki olgularda düşük duyarlılık nedeniyle kullanılamamaktadır.



Mammografide Kullanılan Pozisyonlar



Rutin mamografi iki pozisyonda yapılmalıdır. Kraniokaudal ve lateral oblik, standart projeksiyonlardır. Meme içerisindeki spesifik alanları değerlendirmek için ek pozisyonlar gerekebilir.



Kraniokaudal (CC) Pozisyon: Memenin standart transvers pozisyonudur.


Mediolateral Oblik (MLO) Pozisyon: Bu pozisyonda pektoralis major kası ve memenin alt kısmı ile memenin aksiller kuyruk kısmını içerecek şekilde tamamı görüntülenebilir Kasete 30 derece açı verilir, Hastada aynı tarafa doğru yan olarak uzanır. Bu pozisyonda pektoralis majör kası en kolay şekilde göğüs duvarından öne doğru çekilir, memenin arka kısımlarının en iyi şekilde görüntülenmesi sağlanır



Mediolateral (ML) Pozisyon: ML görüntü gerçek bir sagittal görüntüdür. Üst-iç kadranın üst kısımlarındaki lezyonları oblik pozisyondan daha iyi gösterir. Ayrıca derinde göğüs duvarı yakınında, memenin inferomedial veye inferolateral kısmındaki lezyonları da daha iyi gösterir.


Ayrica medialoblik pozisyon, ekzajare (abartılmış) CC pozisyon, spot kompresyon pozisyonu, aksiller pozisyon, magnifikasyon grafileri, gereken olgularda rutin pozisyonlara ilaveten alınabilir.

Meme Kanserlerinin Radyolojik Ozellikleri

Meme Kanserlerinin Radyolojik Özellikleri



Primer meme kanseri kadınlarda en sık görülen karsinom tipidir. Her sekiz-dokuz (%12,5) kadından birisinde hayatı boyunca meme kanseri görülme riski vardır (36). Meme kanserinde erken tanının morbidite ve mortalite oranlarında rolü önemlidir. Meme kanserinde mamografide temel bulgu kitlenin görülebilmesi, diğer önemli bir bulgu ise mikrokalsifikasyonların görülmesidir. Kitle görülmese bile, bir bölgede lokalize lineer yada pleomorfik mikrokalsifikasyonların görülmesi maligniteyi düşündürmelidir. Değişik araştırmacılar, memenin malign kitlelerinde %25-63 oranında mikrokalsifikasyonlar belirlemişlerdir. Mamografide izlenen solid kitlelerin malignite karakteristikleri şöyledir; belirgin hipoekojenite, spikülasyonlar, eninden daha uzun kitleler, açılı kenarlar, gölgelenme, mikrolobülasyon, duktal genişleme, kalsifikasyonlar, kalsifikasyonlarin dallanma patternidir (36).



Mamografide hiperdens olarak görülen alanlar glandüler elemanlar ile fibröz dokunun değişik oranlarda bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Kitle lezyonu olmaksızın meme dansitesinin genel artışı ve retiküler belirginleşme memenin enflamatuar karsinomunda, diffüz tümör gelişiminde, radyoterapi sonrası gelişen ödem ve fibroziste, lenf yolları blokajında ve kalp yetmezliğinde görülebilir (34).


Meme malign lezyonlarının çoğu üst dış kadrandadır (85). Bu bölgedeki parankimin geciken involüsyonu nedeni ile kitleler net seçilemeyebilirler. Tümörlerin %25’i santral veya subareoler bölgede yerleşir. Yalnızca %5’i alt iç kadranda gelişir. Malign tümörlerin %84’ü mamografide spiküle konturlu kitle şeklinde karşımıza çıkar. Özellikle duktal ve tubüler karsinomlar bu şekilde büyür, çevre parankime yayılır ve etrafında desmoplastik stromal reaksiyon oluştururlar. Lobüler karsinomlarda bu görünüm daha nadirdir. Spiküler uzanımlar nedeniyle, malign lezyon küçük iken bile kolayca saptanabilir. Bazen yoğun memelerde kitleye ait spikülasyonlar ile memenin kendi trabeküler patterni karışabilir.


Bu durumda doğru tanıya ulaşmak için kompresyon grafileri gereklidir. Malign spiküllerin tümöre yakın kısımları daha geniş iken perifere doğru uzadıkça incelirler (36). Malign kitlelere ait spikülasyonlar santralindeki dansite nedeniyle radyal skar ve postoperatif skardan ayırt edilebilirler. Postravmatik yağ nekrozu ve erken dönem hematomlarda da kitle konturunda spikülasyon görülebilmekle birlikte iyi bir klinik öykü ile bu oluşumlar kolaylıkla kanserden ayırt edilebilir. Spiküler görünümlü malign kitlelerde yoğun gövdelerin oluşu ile diğer iyi huylu yıldız biçimli lezyonlardan ayrılırlar. Kitlenin konturlarındaki lobülasyon arttıkça malignite olasılığı artar.



Malign kitleler boyutları küçük olsa bile oldukça yoğun görünümlüdürler. Malignite riskinin yaşla beraber artması nedeniyle postmenapozal kadınlarda düzgün konturlu nodüllerden de şüphelenilmelidir. Kitle boyutu malign ya da benign ayrımında anlamlı bir krıter değildir. Malign kitleler çevresindeki desmoplastik reaksiyona bağlı olarak mamografik boyutundan daha büyük bir kitle olarak palpe edilirler.



Mamografide saptanan kalsifikasyonlarin yapısı lezyonun benign malign ayrımında önem taşımaktadır. Genel bir yaklaşım olarak üniform karakterli, her iki memede saptanan ve grup yapmayan kalsifikasyonların benign olmasına karşın, polimorf, pleomorfik, heterojen granüler özellikte olan ya da grup yapan mikrokalsifikasyonlar ile lineer veya dallanma izlenen mikrokalsifikasyonlar malignite lehine yorumlanmalıdır. Ancak bazı vakalarda bu tanımlamanın da geçerli bir ölçüt olmadığı görülmektedir (86). Bu kanserlerin çoğu (%50-%75) insitu malignitelerdir (13,32).


Mamografik olarak saptanan mikrokalsifikasyonlar, nekrotik intraduktal debrise ait distrofik kalsifikasyonlar veya duktal lümene salınan kalsiyum partikülleridir. Magnifikasyon grafileri bu mikrokalsifikasyonların sayı ve morfolojisini belirlemede faydalıdır. Grup oluşturan mikrokalsifikasyonlardan bahsedebilmek için mikrokalsifikasyonların sayısı en az 5-10 olmalıdır. Punktat, üniform şekilli ve dağınık yerleşimli mikrokalsifikasyonlar öncelikle benign olarak değerlendirilebilir. Mikrokalsifikasyonların grup oluşturan, duktus trasesi boyunca uzanan, segmenter dağılım gösteren, kıvrımlı dallanan pleomorfik şekilleri ilk planda maligniteyi akla getirmelidir. Ancak mikrokalsifikasyonların %22’si bu özellikleri taşımaktadır. Bu nedenle malignite özellikleri belirgin olmayan grup halindeki mikrokalsifikasyonların biopsi endikasyonları vardır.



Mikrokalsifikasyonlara eşlik eden yoğunluk artışı veya kitle genellikle tümörün invaziv komponentine aittir. Mikrokalsifikasyonların dikkatli analizi ile bugün biyopsi yapılan mikrokalsifikasyon kümelerinde malignite oranı %69,2 olarak bildirilmiştir.


Mikrokalsifikasyonların dikkatli analizinin temeli meme dokusunun lobüler, stromal veya duktal bölgelerinden hangisine lokalize olduğunun belirlenmesine dayanmaktadı. Malignitenin önemli mamografik bulgusu olmakla beraber, fibrokistik hastalığın çeşitli şekillerinde de görülebilirler. Sklerozan adenoziste lobüler kalsifikasyonlara benzer, deforme ve uzamış kalsifikasyonlar izlenir. İntraduktal karsinomların komedo (solid) ve kribriform (sünger formunda) tiplerinde farklı şekilde mikrokalsifikasyonlar izlenir. Komedo karsinomda kalsifikasyon kanser hücreleri ile dolu duktal yapıların santral bölgelerinde duktusların seyri ile uyumlu W, X, V, Y, Z harfleri şeklinde izlenir.



Kribriform karsinomda süngersi yapıdaki tümörün boşlukları içerisinde nokta veya virgül şeklinde mamografik görüntüler oluşturan kalsifikasyonlar görülür.



Erkek meme kanserlerinde mikrokalsifikasyon nadirdir. Sekretuar kalsifikasyonlar; benign duktal ektazi ve sekresyonda zamanla dilate duktuslar içerisinde kalan sekresyonun kıvamı artar. Duktal lümen içerisindeki kalsifikasyonlar uniform, çubuk şeklinde meme başına doğru uzanan balık sürüleri şeklinde izlenirler.



Parankimal yapısal distorsiyon, memenin trabeküler patterni doğal olarak meme başına doğru yönlenmişlerdir. Bu yapıların meme başı dışında başka bir odağa doğru toplanmaları parankimal distorsiyon olarak değerlendirilir. Birbirine süperpoze dokulardan gerçek distorsiyonu ayırabilmek için spot kompresyon grafileri kullanılır (36). Distorsiyonun nedeni tümör dokusundaki fibroelastik komponentin yol açtığı retraksiyonlardır. Postoperatif skar, yağ nekrozu ve radyal skar gibi benign lezyonlarda parankimal distorsiyon oluştururlar. Distorsiyonun nidusunun olmaması benign olması yönünde bir bulgudur. Operasyon veya travma anamnezi olmayan hastada distorsiyon saptanması halinde, malignitenin ekarte edilmesi için biyopsi endikasyonu vardır (71). Parankimal asimetri (Asimetrik Dansite); her iki memenin mamografik incelenmesinde bir taraf memede asimetrik dansite alanı söz konusu olduğunda bu dansitelerin yaklaşık %30’u malign olabileceği için ileri görüntüleme yöntemleri ve izlem gereklidir. Asimetrik yapının şeklinin değişip değişmediğini görmek için spot mammogramlar çekilmelidir. Mamografik magnifikasyon yapılan asimetrik dansite alanı US ile de incelenmelidir. Her iki meme parankimi karşılaştırıldığında özellikle aksiller bölgede asimetrik parankimal yoğunluklar normal bir varyant olarak görülebilmektedir. Ancak özellikle lobüler tip meme kanserleri bu şekilde bulgu verirler.

Muir Sendromu Nedir

Muir Sendromu Nedir



Multiple cilt tümörleri ve gastrointestinal sistemin multipl selim ve habis tümörleri ile seyreden otozomal dominant geçişli nadir bir sendromdur. Bu sendromda kadınlarda özellikle menapoz sonrası dönemde olmak üzere meme kanseri oluşma riski oldukça yüksektir. Kadınlarda meme kanseri gelişim riskini artıran faktörler vardır.



Meme kanseri kadınlarda erkeklere göre yüz kat daha fazla sıklıkla görülmektedir. Yirmi yaşın altında ise meme kanseri oldukça nadirdir. 20 yaş sonrasında insidans giderek yükselir ve 45-55 yaşlar arasında plato yapar. 55 yaşından sonra insidansta hızla yükselme izlenmektedir. Aile hikayesinde özellikle anne veya kızkardeşlerinde meme kanseri olan kadınlarda risk daha fazladır. Bunlarda hastalık ortalama 10- 12 yıl daha erken çıkar.



Meme kanserli olgularda karşı memenin kanser geliştirme riski de belirgin şekilde artmıştır. Meme kanserli ailelerde bilateral meme kanseri vakaları insidansı da artmıştır. Özellikle ailede bilateral meme kanser görülmesi genç yaşta meme kanserine yakalanma riskini artırmaktadır. Önceden yapılan meme biyopsilerinde sellüler atipi, atipik duktal hiperplazi, lobüler neoplazi, juvenil papillomatozis görülen kadınlarda meme kanseri riski artmıştır.



Kan grubu (0) olanlarda benign meme hastalıkları, over kistleri ve genç yaşlarda meme kanseri gözlenmiştir. Birçok çalışma geciken menarşın meme kanseri riskini 1/3-1/2 oranında azalttığını göstermiştir. 12 yaşından önce menarş ise insidansı 2 kat artırmaktadır. Erken menarş meme kanseri gelişiminde bir risk faktörüdür. Hiç doğum yapmamış kadınlarda insidansta artış gözlenmiştir. İlk gebeliği 30 yaşından sonra olan kadınlarda meme kanserine yakalanma riski, 18 yaşından sonra ilk gebeliği olanlardan daha yüksektir. Geç menapoza giren kadınlarda da insidans artmış olarak izlenir.


Yüksek östrojen ve progesteron hormon düzeylerinin meme kanseri riskini artırdığı gözlenmiştir. Postmenapozal dönemde yapılan düşük doz hormon replasman tedavisinde ciddi bir risk artışı izlenmemiştir. Ancak yüksek doz hormonun 10-15 yıl ve daha uzun süreli kullanımında meme kanseri riskini 2-3 kat artırdığı görülmüştür. Postmenapozal hormon replasman tedavisi alan kadınların mamografilerinde kadınların %25’inin mamografilerinde meme dansitesinde artış tesbit edilmiştir. Hormon replasman tedavisi %36 vakada memelerde ağrıyı indükler, %17-32 vakada mamografik değişiklikler izlenir. Coğrafi bölgeler arasında da meme kanseri insidansı yönünden belirgin fark görülmüş olup; Hollanda’da yüzbinde 24.19, A.B.D’de yüzbinde 21.38, iken Japon kadınlarda yüzbinde 3.76 olarak hesaplanmıştır. Çevresel faktörlerin etkin olduğu, Amerika’ ya göç eden Japon kadınlarda insidansın arttığı izlenmiştir. Pestisitlere maruz kalanlarda da meme kanseri riski artar (63). Diyetle yağ ve kolesterol alımı çok önemlidir. Kişi başına düşen yağ tüketimi ile meme kanseri arasında direkt korelasyon bulunmuştur. Bu ilişki postmenapozal kadınlarda, premenapozal kadınlara oranla daha şiddetlidir. Postmenapozal obesitede ve kronik alkol kullananlarda da risk artar (63). Radyasyon meme kanserinde de risk faktörüdür. Atom bombasından sonra iyonizan radyasyona maruz kalanlar, postpartum mastit nedeniyle radyoterapi uygulanmış kişiler, tüberküloz nedeni ile floroskopi ile takip edilen hastalar ve radyasyona maruz kalan hayvan modellerinde meme kanseri riskinin arttığı gözlenmiştir (64). Son yıllarda yapılan genetik çalışmalar, özellikle premenapozal meme kanserinin etyolojisinde genetik faktörlerin ön plana çıktığını göstermiştir. Mutasyona uğramış BRCA1 ve BRCA2 genlerini taşıyanlarda meme kanseri riski belirgin artmıştır. Bu genler 17 ve 13. kromozomlar üzerinde yerleşmiştir ve genleri taşıyanlarda yaklaşık %85 oranında meme kanseri görülür. Tüm meme kanserlerinin %5’inde de BRCA1 ve BRCA2 genleri pozitif bulunmuştur.


Kromozom 13’te bulunan resesif retinoblastoma geni bir tümör supressör gendir, bu kromozomda heterojenitenin kaybı premenapozal meme kanserine neden olmaktadır. Kolon kanserinde olduğu gibi 17. kromozomdaki P53 supressör geni de meme kanseri gelişmesinde önemli bir gendir, genin kaybı ile meme kanseri arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Yine erb-B2 onkogeninin meme ve over kanseri prognozunu belirlemede önemli bilgiler verdiği gösterilmiştir.


Meme kanserlerinde majör risk faktörleri aile hikayesi, önceki hikayede meme kanseri olması, genetik olarak yatkınlık, BCRA1 ve BCAC2 genlerini taşıması, önceden geçirilen diğer benign meme hastalıklarıdır.

Meme ve Malign Hastaliklari

Meme ve Malign Hastalıkları



Meme kanseri, kadınlarda görülen en sık kanser olup kansere bağlı ölümlerin %17’sini oluşturmaktadır. Kadınlarda meme kanserine bağlı ölümler, akciğer kanseri ve kolo- rektal kanserlerden sonra üçüncü sırayı almaktadır. Avrupa ülkelerinde yılda 180000, Amerika Birleşik Devletlerinde yılda 182000 yeni olgu saptanmaktadır. ABD’de meme kanseri kadınlarda en sık saptanan kanserdir ve kanser ölümü nedenleri arasında ikinci sırada yer alır, 1997 yılında 180200 kadında meme kanseri tesbit edilmiş ve bunlardan 43900’ü bu hastalıktan kaybedilmiştir. Yaşla birlikte meme kanseri görülme insidansının artması 1940’lı yıllardan 1980’li yıllara kadar hafif bir artış göstermiştir. Ancak 1980-1987 yılları arasında bu artış üç kat olmuş ve 1992 yılına kadar aynı seviyede devam etmiştir. Geç evrede meme kanseri tesbit etme oranındaki düşme, erken evrede meme kanserlerini yakalama oranındaki bu artış tarama mamografilerinin yaygınlaşması ile açıklanmıştır. Maalesef ülkemizde bu konuda henüz yeterli istatistiksel bilgiler oluşmamıştır. Dünyada her yıl yaklaşık bir milyon yeni olguya meme kanseri tanısı konmaktadır. Her dokuz kadından birisi ömrü boyunca meme kanserine yakalanma riski altındadır.


Hastalığın gelişme riski yaş ile doğrudan ilişkili olup, yaş arttıkça hastalığın görülme sıklığı giderek artar. Meme kanseri 30 yaşından önce nadir olup, bu yaşı takip eden reprodüktif yıllarda hızlı bir tırmanış gösterir. Menapoz dönemindeki hafif bir azalmayı takiben menapoz sonrası yıllarda yavaş eğimle sürekli devam eden bir artış ortaya çıkar. Bu nedenle 85 yaşındaki her dokuz kadından birinde meme kanseri gelişebileceği beklenmektedir. Görülme sıklığında olduğu gibi mortalitede yaşa bağlı olarak artmakta ve 80 yaşındaki her 100000 kadından 155’i meme kanserinden ölmektedir. Dünyada meme kanserine bağlı mortalite ülkeden ülkeye değişmekte olup, İngiltere ve Galler’de en yüksek, Japonya ve Tayland’da en düşük seviyededir.

Meme kanseri tedavisindeki en etkili yöntem erken tanıdır. Erken tanı konması ve uygun tedavi yöntemlerinin zamanında başlatılması ile hastaların yaşam sürelerinin belirgin derecede uzaması bu tanı yöntemlerinin önemini artırmıştır. Malign meme lezyonlarının erken tanısı ve benign lezyonlardan ayırt edilebilmesi önemlidir. Küçük ve nonpalpable tümörlerin prognozu daha iyidir. Meme kanserlerinin erken tanısında başvurulan ilk yöntem hastanın kendi memelerini muayene etmesidir. Meme hastalıklarının tanı ve tedavisinde multi disipliner ciddi bir yaklaşım ve cerrah- radyolog- patolog, medikal ve radyasyon onkoloğu ile psikiyatristin işbirliği gereklidir. Herediter bazı sendromlar varlığında da meme kanseri görülme sıklığı artar.

Meme ve Benign Hastaliklari

Meme Benign Hastalıkları



Fibrokistik hastalık: En sık görülen meme hastalığıdır. Klinik spektrumu oldukça geniş olan bu patoloji kadınların büyük bir kısmında puberteden sonra gelişen parankimal bir değişikliktir. Olgular asemptomatik olabileceği gibi meme bölgesinde ağrı, hassasiyet veya değişik boyutlarda kitle şikayeti ile gelebilir. Fibrokistik hastalıkta fibröz bağ dokusunda aşırı bir proliferasyon, duktus epitelinde ve lobüllerde hiperplazi gibi değişiklikler görülebilir. Bunlar ayrı ayrı veya hepsi bir arada bulunabilir. Fibrokistik hastalıktaki mamografi bulguları şu şekillerde görülür. Kistlerin ön planda olduğu formlarda; kistler radyolojik olarak düzgün, yuvarlak, ovoid şekilli ve keskin konturludur. Multiloküle kistler ise lobüle konturludur. Çok sayıda küçük kist, epitelial ve fibröz proliferasyonla birlikte olduğu zaman mamografilerde nodüler bir pattern oluştururlar. Kistlerin duvarında yarımay biçiminde kalsifikasyonlar izlenebilir. US’de basit kistler, keskin konturlu, tümüyle anekoik, ince duvarlı, internal eko veya septa içermeyen lezyonlardır. Meme kistleri kompresyonla şekil değişikliği gösterebilir. Kistlerde posterior akustik şiddetlenme izlenir. Kist içinde eko partiküllerin görülmesi komplike kist olduğunu düşündüren bir bulgudur. Bu görünüm proteinöz materyale, enfeksiyona veya kanamaya bağlı olabilir. Kist içerisinde solid komponent olması intrakistik papillom, papiller karsinom veya hemorajik kisti düşündürür. Böyle lezyonlarda ince iğne aspirasyon biopsisi veya tru- cut biyopsi endikasyonu vardır . Meme kistleri 35- 50 yaş arasında perimenapozal dönemde oldukça sık görülen lezyonlardır. Meme kistleri meme lobüllerinden kaynaklanan içi sıvı dolu lezyonlardır. Fibrokistik hastalığın en sık komponenti olduğu gibi, soliter kistler de görülür. Fibröz değişikliklerin ön planda olduğu şekillerde meme parankimi homojen ve yoğun görülür. Epitelyal hiperplazinin belirgin olduğu şekillerde (terminal duktal hiperplazi ve lobüler hiperplazi) sklerozan adenozis denilen ileri aşamasında memede diffüz nodüler yoğunluk artışının eşlik etttiği dağınık küçük kalsifikasyonlar mevcuttur. Bu form daha az sıklıkta görülür. Çoğunlukla bilateral ve simetrik olmasına rağmen lokalize formuda vardır ve maligniteyi taklit edebilir.



Fibroadenom: Genç kadınlarda en sık görülen meme benign meme kitlesidir. Fibroadenomlar puberteden sonra ve genellikle 25-30 yaşından önce östrojenin aktivitesine bağlı olarak yavaş büyüyen benign tümörlerdir. Lezyonların %10-20’si multipl olmakla birlikte bilateral de görülebilir. Gebelik ve laktasyon sırasında boyutları artarken, menepozdan sonra geriler. Fibroadenomlarda dejenerasyan sonucu kaba kalsifikasyonlar görülmektedir. Yumuşak doku komponenti kaybolunca geriye dejenere fibroadenomlar için tipik olan “pop-corn” tipi amorf ve kaba kalsifikasyonlar kalır.



Jüvenil fibroadenom: Puberteden sonra görülen ve çok hızlı büyüyen dev fibroadenomlardır. Histolojik ve radyolojik özellikleri diğer fibroadenomlara benzer. Bazen dev boyutlara ulaşabilirler. Hızlı büyüme göstermelerine karşın malign potansiyel taşımazlar.



Sistosarkoma filloides: Genellikle soliter ve unilateraldir. Malign potansiyel taşıyan, büyük, lobüle, keskin sınırlı, homojen-heterojen eko yapısında solid bir kitledir. Fibroadenomdan farkı boyut ve hücre sayısıdır. Sistosarkoma filloides büyük kavernöz yapılar şeklinde kistik alanlar, dejenerasyon ve kanama odakları içerir. Çoğu benign karakterde olup %5’den az oranda malign transformasyon gelişebilir. Sistosarkom, küçük boyutlarda olduğu zaman kliniği ve radyolojisi fibroadenom gibidir. Ayırıcı tanıda boyut dışında belirgin bir radyolojik kriter yoktur. Fibroadenoma benzer bir tümörün boyutu altı-sekiz santimetre (cm)’yi aşıyorsa sistosarkoma filloides düşünülmelidir.



İntraduktal papillom: Çoğunlukla meme başına yakın laktiferöz duktuslar içerisinde, subareolar bölgede gelişir. Duktal epitelin hiperplastik proliferasyonu olup duktal sistem içinde her yerde ve çok sayıda görülebilirler. En sık görülen benign papiller meme neoplazmı papillomdur. Soliter intraduktal papillom sıklıkla meme başı akıntısıyla ortaya çıkar. Seröz ya da kanlı meme başı akıntısının en sık nedenidir. Malign papiller lezyonlar ise papiller duktal karsinoma insitu ve invaziv papiller karsinomdur. İntraduktal papillom her yaşta görülebilmesine rağmen en sık geç reprodüktif ve postmenapozal dönemde görülür.



Lipom: Asemptomatik, yavaş büyüyen, düzgün konturlu, mobil kitlelerdir. Lipomlarda kalsifikasyon çok nadir izlenir.


Fibroadenolipom (hamartoma): Lipomun nadir bir varyantıdır. Lipomatö dokunun içerisinde fibröz ve adenomatöz doku proliferasyonları mevcuttur. Lezyon ince bir kapsülle çevrilidir.



Memenin yağ nekrozu: Memede yağ nekrozu genellikle travmaya sekonder gelişir. Biyopsi veya operasyon geçirmiş memelerde sıklıkla görülür. Böyle durumlarda hücrelerden lipidin salınımına sekonder gelişen yağ içeren bir kavite ve etrafında fibröz doku oluşur. Meme stromasının lezyonudur. Yağ nekrozunun mamografik görünümü çeşitlilik gösterir. Düzgün konturlu yağ kistinden düzensiz konturlu kitleye kadar değişiklik gösteren formları vardır. Yağ kistlerinin kapsülü yumurta kabuğu şeklinde kalsifikasyonlar içerir. Yağ nekrozunun neden olduğu düzensiz konturlu lezyon ciltte kalınlaşma retraksiyon ve parankimal distorsiyona sebebiyet vererek meme kanserini taklit edebilir. Yağ nekrozu US’de düzensiz sınırlı posterior akustik gölge ve şiddetlenme gösteren, heterojen yapıda, yağ ile eş ekojenitede küçük fokal lezyon şeklinde görülür.



Hematom: Hematomlar en sık memeye yapılan cerrahi müdahale veya biyopsilerden sonra görülür. Mamografide düzensiz konturlu bir kitle ile çevresindeki stromal dokuda yoğunluk artışı izlenir. Daha ileri aşamalarında ise düzgün konturlu kitleye veya hemorajik kiste dönüşür. Beraberinde cilt kalınlaşması trabeküler patternde kabalaşma da görülebilir. Hematomlar genellikle bir kaç hafta içinde yerinde skar dokusu veya distorsiyon bırakarak kaybolurlar. Hematomlar veya kalan skar dokusu nadiren kalsifiye olur. US’de görünüm hematomun evresine göre değişir. Erken dönemde belirgin kontur çizmeyen hiperekojen alandır. Geç dönemde ise düzgün konturlu posterior akustik şiddetlenme gösteren eko yapısı homojen olan ve seviyelenme gösteren anekoik bir lezyona dönüşür.



Mastit ve Abse: Akut mastit genellikle laktasyonda görülen memenin enfeksiyonudur. Abse ve diğer kronik hastalıklarla da ilişkilidir. Radyolojik görünümü inflamatuar karsinomu taklit eder. Yaygın parankimal yoğunluk artışı, cilt kalınlaşması ve aksiller lenfadenopati bulguları saptanır. Akut abse antibiyotik tedavisine hızlı bir şekilde yanıt verir. Mamografik olarak abse düzensiz konturlu kitle, çevresinde distorsiyon ve cilt kalınlaşması şeklinde görülür. US’de abse düzensiz konturlu, solid ve kistik komponentler içeren posterior akustik gölgelenme veren, heterojen yapıda, ekojen ve anekojen alanlar içeren bir lezyondur . Kronik mastit, yaşlı kadınlarda görülen memenin aseptik enflamatuar bir lezyonudur. Bu hastalığa plazma hücreli mastit adı verilir. Bu patoloji duktuslar içerisindeki sekresyonun, periduktal bağ dokusuna sızması sonrası ortaya çıkar. Radyolojik olarak tipik kaba, lineer, yuvarlak ve oval kalsifikasyonlar görülür. Aynı zamanda subareolar bölgede yoğunluk artışı vardır. Granülomatöz mastit (granülomatöz lobülit) etyolojisi bilinmeyen, klinik olarak meme kanserini taklit eden, memenin nadir görülen inflamatuar bir hastalığıdır. Çoğunlukla genç kadınlarda ve hamilelikten sonra altı yıl içinde görülür. Mamografik olarakta meme kanserini taklit eden hastalığın US’de görüntüsü (multipl gruplar halinde tubuler hipoekoik lezyonlar, bazen de geniş hipoekoik kitleler) tanıyı düşündürür.



Meme absesi de genellikle laktasyondaki hastalarda oluşur, çoğunlukla retroareoler yerleşimlidir. US’de düzensiz sınırlı, mikst eko patterninde ya da nisbeten düzgün konturlu, düşük ekolu ve posterior akustik güçlenmesi bulunan kitle şeklinde izlenir.



Adenozis: Memenin glandüler elemanlarını ilgilendiren bir lezyonu tarif eder. Mamografide benign karakterde kalsifikasyonlar izlenir. Sklerozan adenozis ve mikroglandüler adenozis olmak üzere iki tipi tanımlanmıştır.



Galaktosel: İçerisinde süt dolu meme kistleridir. Süt veren veya hamile kadınlarda palpable kitle izlenir, laktasyondan sonra yıllarca görülebilir. Multiple, uni ya da bilateral olabilirler. Tanı aspirasyondan sonra konur. Mamografide değişik dansitede düzgün yuvarlak kitleler şeklinde izlenir. US’de iyi sınırlı anekoik kist görünümündedir. Posteriorunda akustik kuvvetlenme ve gölgelenme vardır.



Fibrom ve leomyoma: Fibroma memenin benign patolojileriden olup, düzgün konturludur ve memenin glandüler dokusunda yer alırlar. Leomyoma memenin nadir görülen nonepitelyal tümörlerinden biridir. Meme başında gelişen nipple leomyomaların damar çeperindeki (vasküler leomyom) ya da derideki düz kaslardan (yüzeysel- kütanöz leomyom) geliştiği düşünülmektedir. Meme parankiminde leomyom çok nadir görülür.



Duktal ektazi ( Plazma hücreli mastit ): Memenin subareoler bölgesindeki toplayıcı kanallarının dilatasyonu ve etraflarında iltihabi reaksiyon ve fibrozis ile karakterizedir. İlk şikayet meme başı akıntısıdır. Koyu ve renkli bir akıntı oluşur. Hastalık ilerledikçe periduktal fibrozis ve iltihabi lenfosit infiltrasyonu oluşur. Genişleyen duktuslar palpasyon ile hissedilebilir. İleri dönemlerde gelişen fibrozise bağlı olarak meme başı retraksiyonu görülebilir US’de dilate subareoler duktuslar ve hiperekoik periduktal fibrozis izlenir.


Hemanjiom: Memenin stromal vasküler lezyonudur. Mamografide iyi sınırlı, makrolobüle kitle ile beraberinde punktat kalsifikasyonlar izlenir ve %1,2-11 oranında görülür.



Radyal Skar ( Benign sklerozan duktal lezyon ) ve kompleks sklerozan lezyonlar :


Radyal skarın sklerozan adenozisin bir varyantı olduğu düşünülmektedir. Santral skleroz ve değişen derecelerde epitelyal proliferasyon, apokrin metaplazi ve papilloma formasyonu ile karakterizedir. Radyal skarlar bir cm üzeri büyüklükte ise kompleks sklerozan lezyon adını alır. Sklerotik bir merkeze uzanan tubüler çizgisel yapılardan oluşur. Lezyonun periferindeki duktuslar fibrokistik değişiklikler gösterirler. Radyal skarın önemi radyolojik olarak tubuler meme kanserine çok benzemesinden kaynaklanır. Bazı yayınlarda bu iki patolojinin beraber olduğunu ve radyal skarların mutlaka çıkarılması gerektiğini savunmaktadır. Radyal skarın diğer spiküle malign lezyonlardan ayırıcı özellikleri santral radyolusent alan içermesi, cilt ve meme başı retraksiyonu yapmamasıdır. Ancak bunlar malignite yönünden klinik şüphe varlığında biyopsi gereğini ortadan kaldırmaz.



Fokal meme fibrozisi: Memenin fokal fibrozisi skarlar veya diabet mastopatisi ile ilgilidir. Memeye yönelik girişimsel işlemlerden sonra oluşabilir. Fibrozis sıklıkla mamografi ve US’de nonkalsifiye lezyon şeklinde görülür.



Lenfatik flariazis: Lenfatik filaryazis bir nematod parazit olan Wuchereria Bancrofti tarafından meydana gelir. Memede çok nadir görülmektedir. Ancak meme alışılan tutulum yeri değildir.

Meme Hastaliklari Hakkinda

Meme Hastalıkları Hakkında



Memede görülen hastalıklar yerleşim ve tutulum lokalizasyonlarına göre gruplandırılabilir.



Meme derisinde görülen hastalıklar; epidermal ve sebase kistler, nörofibromatozis, Mondor hastalığı, steatositoma multipleks, inflamatuar karsinoma, deri nekrozu, piyoderma gangrenozum, candidal intertrigo, herpes zoster enfeksiyonu (zona), sifiliz ve melanomdur.



Meme başı-areola kompleksinde görülen hastalıklar; dermatit, meme başı adenomu, hidradenitis süpürativa, leiomyom, paget hastalığıdır.



Majör subareoler duktuslarda; duktal ektazi, soliter papillomlar, papiller karsinom . Terminal duktuslarda; duktal hiperplaziler, multiple periferal papillomlar, radiyal skar ve kompleks sklerozan lezyonlar, duktal adenom, duktal insitu karsinom, invaziv duktal karsinom, tubüler karsinom, müsinöz karsinom, meduller karsinom, invaziv kribriform karsinom, adenoid kistik karsinom, yassı hücreli kanser, metaplastik karsinom ve sekretuar karsinom görülebilir.


Meme lobüllerinin hastalıkları arasında, kistler, galaktosel, juvenil papillomatozis, fibroadenomlar ve kompleks fibroadenomlar, filloides tümör, tubüler adenom, laktasyon adenomu, sklerozan adenozis, lobüler neoplaziler ve invaziv lobüler karsinom sayılmaktadır.



Memenin stromasında ise; yağ nekrozu, lipom, fibroadenolipom (hamartom), fibrozis, mastit ve meme absesi, pseudoanjiomatöz stromal hiperplazi, sütür kalsifikasyonu, hemanjiom, diabetik fibröz meme hastalığı, ekstraabdominal desmoid tümör, lenfoma, anjiosarkom ve metastatik meme hastalıkları görülür.