Karacigerin Fonksiyonlari

Karacigerin Fonksiyonları



Karaciğerin ağırlığı yaklaşık 1500-1700 gr. kadardır. Karaciğerin fonksiyonel ünitesi birkaç milimetre uzunluğunda 0,8-2 mm çapındaki lobüldür. İnsan karaciğerinde 50 000-100 000 lobül bulunur.



Karaciğere portal ven ve hepatik arter yolu ile kan gelir. Portal venden bir dakikada karaciğer sinüsoidlerine 1100 ml, hepatik arterden de 350 ml kan gelir (24). Karaciğer başlıca 4 ayrı yapı elemanından oluşur: Hepatositler, safra sistemi, damarlar ve bağ dokusu. Hepatositler temel hücre olup, karaciğerin fonksiyonlarının çoğundan sorumludur. Yaklaşık olarak karaciğerin %60’ını oluşturur. Hepatositler arasındaki safra kanaliküllerinden başlayan safra sistemi, duodenumda sonlanır. Portal ven karaciğere gelen kanın %70-75’ini taşır. Portal venle; karaciğere her türlü gıda maddesi, barsak kaynaklı zararlı ve faydalı maddeler, pankreas hormonları ve dalaktan kanın yıkım ürünleri gelir. Akciğerde temizlenen bol oksijenli ve yüksek basınçlı kan hepatik arter yolu ile sinüzoidler ile karışarak hepatositlerin beslenmesini sağlar. Karaciğere gelen toplam kanın %25-30’u hepatik arter ile taşınır. Bu çift kanlanma, hepatik infarktın düşük insidansını açıklar. Karaciğerin bu şekilde kanlanması embolizasyon sonrası enfarkt oluşmasını engeller Hepatik venler ise intralobüler santral hepatik venlerden gelen kanı vena kava inferiora taşırlar. Sağ, sol ve orta hepatik ven diyaframın hemen altında vena kava inferiora dökülürler.


Birçok önemli ve hayati fonksiyona sahip olan karaciğerin, başlıca görevleri aşağıda sıralanmıştır.



1. Safra üretimi


2. Üre sentezi


3. Karbonhidratların depolanması ve salınması


4. Yağ ve kolesterol metabolizmasının düzenlenmesi


5. Birçok ilaç ve toksinin detoksifikasyonu


6. Bazı polipeptit hormonların inaktivasyonu


7. Sürrenal korteks ve gonad hormonlarının redüksiyon ve konjugasyonu


8. 25-hidroksikolekalsiferolün sentezi


9. Plazma proteinlerinin üretilmesi



Kaynak: http://www.zehirlenme.blogspot.com

Karaciger Embriyolojisi

Karaciğer Embriyolojisi



Karaciğer, safra kesesi ve safra kanallarının oluşumu fetal hayatın 4. haftasının başında, pre-enteron’un kaudal parçasından öne doğru bir çıkıntı olarak belirirler. İlk taslak “hepatopankreatik halka” diye isimlendirilen, primitif barsak epitelinde görülen halka şeklindeki bir belirtidir. Hepatopankreatik halkadan dört taslak meydana gelir. Ventral taslak karaciğere ait olup, diğerleri dorsal ve ventrolateral taslaklardır. Ventral taslakdan, daha sonra oluşan lamina hepaticanın ventral duvarının derinleşmesiyle “Diverticulum Hepaticum” oluşur. Diverticulum hepaticum septum transversuma uzanır. Septum transversum, kalp taslağı ile mesenteron arasında uzanan mezodermal bir kitledir. Karaciğerin fibröz dokusu, hemotopoetik dokusu ve kupffer hücreleri septum transversumdaki mezenkimden gelişir. Diverticulum hepaticum iki kısıma ayrılır:



1) Kranyal kısımdan pars hepatica meydana gelir. Daha büyük olan parçası olup, primordium hepatikum diye de isimlendirilmektedir.


2) Kaudal kısımdan pars sistika oluşur.


Kranyal kısmından daha sonra karaciğer oluşurken, kaudal kısmından safra kesesi ve safra yolları oluşur


Pars hepaticadan zamanla mezenkim dokusu içine epitelyal hücre kordonları uzanırlar. Buradaki mezenkim dokusundan ileride karaciğerin ventral askısı gelişir. Epitelyal hücre kordonları arasındaki mezenkim dokusundan karaciğer sinüzoidlerinin ilk taslağı oluşur. Başlangıçta birbiri ile sıkı ilişkide olan karaciğer hücre kordonları daha sonraları mezenkim tarafından lobulus denilen ufak topluluklar şeklinde sınırlandırılırlar.



Kordonların çoğalması başlangıçta simetrik iken ileri safhalarda sağ lobulusun büyümesi hızlanır.


Karaciğer hızla gelişir ve beşinci haftadan onuncu haftaya kadar karın boşluğunun büyük bir kısmını kaplar. V. umblicalis’ten karaciğere akan oksijenli kanın miktarı, karaciğerin gelişimini ve fonksiyonel segmantasyonunu belirler.



5. haftada safra kesesi, sistik kanal ve hepatik kanal anatomik şeklini alır. Altıncı haftada başlayan hematopoezis, karaciğere parlak kırmızı bir renk verir. 3. ayda da fetal karaciğer safra salgılamaya başlar. Onüçüncü haftadan sonra ductus choledochus’tan geçerek duodenuma giren safra, mekonyuma koyu yeşil rengini verir.


Fetal gelişimin onuncu haftasında karaciğer ağırlığı ortalama fetal ağırlığın %10’u kadardır. Bu oranın büyüklüğünün nedeni, içerdiği çok sayıda sinüzoidler ile fetal hayattaki hemopoetik fonksiyondan ileri gelmektedir.


İntrauterin hayatta karaciğerde kan yapımı beşinci aya kadar artarak devam eder. Daha sonra karaciğer kan yapımı azalır. Doğumda karaciğerin ağırlığı yeni doğanın vücut ağırlığının %5’ine kadar düşer.

Doppler Ultrasonografi Hakkinda

Doppler Ultrasonografi Hakkında



Kan akımının niteliğini değerlendirmede ve niceliğini saptamada temel yöntem doppler ultrasonografidir. Johan Christian Doppler isimli Avusturyalı bir fizikçi tarafından 1842 yılında Doppler kayması gözlemlenmiştir. Sabit frekanslı bir ses kaynağı yaklaştıkça daha tiz (artmış frekans), uzaklaştıkça daha pes (azalmış frekans) olarak işitilir. Aynı olay kaynak sabit, dedektör hareketli olduğunda da gözlenir. Ses frekansındaki harekete bağlı bu değişime doppler kayması adı verilir.



Doppler bilgisi hem sürekli salınan ses demeti hem de puls şeklinde üretilen ses ile elde edilir. Görüntü elde etmek için sesin puls şeklinde gönderilmesi gerekir. Uyarılan transduser elemanlarının ürettikleri ses bir dalga boyu/frekans spekturumu şeklindedir. Pulsun kısalması görüntünün çözümlenmesini arttırır, uzaması sesin frekans bandını daraltır. Doppler ölçümleri dar frekans bandı ile daha hassas yapılır.



Doppler US ile akım incelenirken eko kaynağı kanın şekilli elemanlarının (eritrositlerin) yüzeyidir. Gönderilen sesin dalga boyu eritrosit yüzeyinden çok büyük olduğu için temel olay saçılmadır. Parankim görüntüsünün de nedeni olan bu tip saçılma “Rayleigh-Tyndall” saçılması olarak adlandırılır. Bu saçılmanın miktarı ses demetinin frekansının dördüncü kuvveti ile doğru orantılıdır. Akan eritrositlerden saçılan ses üst üste binerek transdüsere ulaşır. Bu nedenle doppler US’de, gerekli penetrasyonu sağlamak şartıyla olabildiğince yüksek frekans seçilmelidir.



Kan akımı değerlendirilirken temel prensip damara belli bir açı ile gönderilen ses demetinin frekansının, akımın yönüne ve hızına göre değişmesini saptamaktır. Gönderilen ses demetinin frekansındaki değişim doppler eşitliği ile gösterilir. fd= 2f_ x v x cos° / c fd: Doppler kayması f_: Transduserin frekansı v: Akımın hızı


cos: Kosinus 0: Ses demetinin açısı c: Sesin dokudaki hızı (1540m/sn)


Yukarıdaki eşitliğe göre Doppler eşitliğine göre doppler kayması transdüserin frekansı, kan akımının hızı ve ses demetinin damar duvarı ile yaptığı açının kosinüsü ile doğru orantılıdır. Kosinüs değeri, açı daraldıkça artar. Doppler eşitliğinde bilemediğimiz tek değişken kan akımının hızıdır(v). Diğer faktörler önceden belli olduğundan doppler frekans kayması kan akım hızı ile doğru orantılıdır.



Hızı belirlemede kan damarı ile ses demeti arasındaki açı (° açısı ) önemlidir. Açı ne kadar dar ise doppler kayması o kadar yüksektir. Açı arttıkça ölçümlerin hassasiyeti azalır. 60°’den geniş açılarla yapılan incelemelerde hız ölçümlerinde hatalar belirginleşir. Damar duvarına 30°’den dar bir açıyla gelen sesin büyük bölümü yansır. Bu nedenle akım hızı ölçülürken doppler açısı 30-60° arasında olmalıdır.



Doppler US klinikte devamlı dalga doppler, spektral doppler ve renkli doppler olmak üzere başlıca üç şekilde uygulanır. İncelenen damarında birlikte görüntülendiği spektral dopplere, duplex doppler, renkli doppler ile birlikte yapılan şekline de tripleks doppler denir.