Şeker Hastalığı Tedavisi ve Diyet

Şeker Hastalığı Tedavisi, Gizli Şeker Hastalığı

Şeker Hastalığı Nasıl Anlaşılır, Şeker Hastalığı Tanısı
Hastalığa yakalandığı saptanan bir şeker hasta­sının tedaviye derhal başlaması gerekir. Zira vücut­taki bozukluk, kendiliğinden iyileşmez, tersine gerekli tedavi uygulanmadığı sürece daha da kötüye gider. Tüm şeker hastalarında tedavinin ana amacı, hasta­ya, sağlık, mutluluk ve normal bir beslenme sağla­yabilmektir. Burada, normal bir beslenmeden kasıt, hastanın karbonhidrat metabolizmasının normale ola­bildiğince yakın gerçekleşmesine olanak sağlayan bir rejimin uygulanmasıdır. Bu, insülin ve bazı öneriler­le, haplarla ve denetimle, ya da yalnızca denetimle sağlanabilir. Kişiden kişiye değişen bu yöntemler, şu unsurlarla da takviye edilmelidir:

1- Hastalar, hastalıklarının ne olduğu ve bu hastalığın kendilerini nasıl etkilediği konusunda eğitil­melidir.
2- Besinlerini en doğru bir biçimde nasıl alabile­ceklerini ve nasıl düzenleyeceklerini öğrenmelidirler.
3- Kendi kendilerine kanlarında ya da sidiklerin­de şeker ve keton ölçümü yapmayı öğrenmeleri ge­rekir.
4- Kendilerine insülin enjekte edebilmeyi öğren­meleri ya da ilaçlarını gerektiği gibi kullanmayı bir alışkanlık haline getirmeleri zorunludur.
5- Hastalığın yol açtığı karmaşıklıkları ve onlarla nasıl başa çıkabileceklerini mutlaka ve çok iyi bilme­leri gerekir.

Şeker Hastalığı ve Diyet, Şeker Hastalığı Diyeti

Buraya kadar okuduğunuz bölümlerde, yukarıda­ki beş maddeden ilkini yeterince öğrendiniz. İkinci maddeyle (buna kısaca "diyet" diyebi­liriz) ilgili olarak öğrenilmesi gereken daha çok şey vardır. Gerçi şeker hastalarının karbonhidratlarla başı derttedir ama, sağlıklı kalmak isteyen hiçbir insan, bu önemli besin türünden tamamen uzak kalamaz. Vücudun, gerektiğinde ayrıştıracağı yağ depolarının da bir sınırı vardır. Üstelik yağ depolarının eritilmesi sırasında kandaki keton miktarı yükselir, proteinler de ayrıştırılır. Bu da kişiyi çok zor durumlarla karşı karşıya bırakır. Bu nedenle, şeker hastasının da al­dığı besinlerde son derece kontrollü ve sınırlı olarak karbonhidratlara yer vermesi gerekir.

Günlük gereksinimleri karşılayabilmek için yeterli miktarda kaloriyi hesaplarken, bir şeker hastası eti ve diğer proteinleri, yağlı besinleri daha özgür biçim­de alabilir ama karbonhidratlarla ilgili olarak mutla­ka bazı sınırlamalar koyması gerekir. Şeker, kesinlikle terk edilmeli, ekmek, tatlılar, çikolata, patates ve pas­ta yasaklanmalı, tatlı meyvelerden bazıları da sınır­landırılmalıdır. Şeker hastası, zamanla tüm besinlerin karbonhidrat değerlerini çok iyi öğrenecektir. Hatta hastaların çoğu kısa zamanda bu konuda uzman olur. Hastanelerdeki diyet uzmanları ya da doktorlar, has­talık ilk belirlendiğinde, hastaya karbonhidratlarla il­gili yeterli bilgiyi vermek için çok zaman harcarlar. Bu hastalığa yakalanan çocukların aileleri de beslen­me konusunda zaman içinde uzman olurlar. Günümüzde, o denli çok değişik besin türü ve biçimi üretilmektedir ki, şeker hastalarının belirli gıdalarla bağlanıp kalma sorunu hemen hemen ortadan kalkmıştır. Bugün, şeker hastaları için de çikolatalar, şe­kerler, tatlılar, reçeller, biralar ve şaraplar yapılmaktadır. Bu besinlerin yapımında, sorbitol ya da sakarin gibi, kan şekerini yükseltmeyen tat veri­ciler kullanılmaktadır. Ancak, özel olarak üretilen bu besinlerin kalori değerleri normal türleri ile eşdeğer­de olduğundan, aşırı kilo alma tehlikesi yine vardır. Normallerine göre biraz daha pahalı olan bu özet tri­şinler, özellikle şeker hastalığına yeni yakalanmış ya da hasta olduğu yeni ortaya çıkmış kişilerin moral­leri açısından büyük önem taşırlar.

İdrar ve Kan Testleri (Şeker hastalığı hakkında)

Yukarıda da vurgulandığı gibi, şeker hastaların­da diyette en önemli unsur dengedir. Enerji için ge­reken karbonhidratların alınmasında büyük bir özen gösterilmelidir. Karbonhidratların doğru miktarlarda alınıp alınmadığını anlamanın yolu da tedavinin üçün­cü unsuru olan sidik testleridir. Çok fazla karbonhid­rat alındığında, kan şekeri yükselir, şekerin bir bölümü sidiğe geçer. Bu nedenle, sidik testleri, bir şeker hastasının yaşamının vazgeçilmez parçası ha­line gelir. Bu konu, özellikle tedavinin ilk yıllarında ve çocuk hastalarda çok daha büyük önem kazanır. İlkin, günde dört kez sidik testi yapılmalıdır: Uyanıldığında, sabahla öğle arası, öğle ile akşam arası ve yatağa girmeden önce. İlk ve son testi yapmadan yarım saat önce tuvalete gitmek, deneyi yeni biriken taze sidikle yapmak daha sağlıklı sonuç verir. Kuş­luk vakti ve öğleden sonra yapılacak testlerde böyle bir yönteme gerek yoktur. Sabah ve akşam yapaca­ğımız ölçümlerde önceden tuvalete gitmenin yarar­lılığının nedeni gayet basittir. Sidik torbasında saatlerdir biriken sidik, herhangi bir saatte alınacak sidiğe oranla en yüksek şeker düzeyini verme eğili­mi gösterir. Belirlenmiş herhangi bir saatte sidiğiniz-deki şeker miktarını ölçmek istediğinizde, ölçümden yarım saat önce tuvalete gitmenizde yarar vardır. Ölçüm, son derece basittir. Şerit, bir kaba alınan sidiğin içine batırılır yada işeme sırasında doğrudan sidiğin altına tutularak renk değişikliği gözlemlenir. Sidikteki şeker miktarını ölçmeye yarayan bu şerit­lerde ölçüm sırasında üç gözlem yapılabilir. Eğer her­hangi bir renk değişimi meydana gelmemişse, sidikte şeker yok demektir. Uçuk mavi renk, şeker miktarı­nın eşikte olduğunun kanıtıdır. Şerit koyu mavi bir renk almışsa, bunun anlamı, sidikte çok fazla şeker var demektir.

Sidik testinin çok daha hassas düzeyde yapılması için haplar daha uygundur. Bu test için bir tüpe 5 damla sidik ve 10 damla su konur. Tüpün içine atı­lan hap, kabarcıklar çıkararak erir ve belirli bir renk alarak dibe çöker. Mavi renk, hiç şeker olmadığının göstergesidir. Yeşil, şeker düzeyinin sınırda olduğu­nu kanıtlar. Kahverengi, sınırın tehlikeli yanına geç­tiğini gösterir. Portakal rengi ise çok fazla miktarda şeker var demektir. Hasta aldığı sonucu, bir tabloya kaydeder. Eğer hiç şeker yoksa "0" yazar. Şeker mik­tarı eşikteyse "Es", kahverengide " + ", portakal ren­ginde ise "+ +" işaretlerini koyar. Kontrole gittiği zaman, doktor bu tabloya bakarak hastasına diyet, insülin ya da hap tedavisiyle ilgili olarak yeni öneriler­de bulunur.

Keton ölçümü de özel bir hapın üzerine birkaç damla sidik damlatılarak yapılabilir. Fakat, doktor ta­rafından aksi önerilmediği sürece, şeker ölçümünde olduğu gibi her gün yapılmasına gerek yoktur. Eğer şeker testleri hep yüksek çıkıyorsa, keton ölçümü­nün sonucu da yüksek çıkacaktır (vücuttaki yağ ayrıştırılmasından dolayı). Bu nedenle, hastanelerde yapılan tedavilerin dışında, keton ölçümünde sürek­lilik gereksizdir.

Kendi kendine kan testi de, şeker hastalarının ar­zu ettikleri takdirde kolayca kazanabilecekleri bir alış­kanlıktır. Parmak ucundan alınan kan, özel bir kimyasal sıvı ile karıştırıldıktan sonra sidik testinde kullanılan benzer bir şeritle yada portatif bir elektro­nik aygıtla ölçümlenebilir.


Eğer her ölçümden sonra, şekere rastlanmıyorsa, bu hastanın kendini çok iyi denetlediğini gösterir. Ne yazık ki, bu duruma pek sık rastlanmamaktadır. Böb­rekler, yalnızca kan şekerinin çok yüksek olduğu du­rumlarda şekeri sidiğe aktarır. Kan şekerinin düşük olduğu durumlarda, sidiktede şeker görülmeyecek-tir. Fakat özellikle insülinle tedavi edilen şeker has­talarında kan şekeri çok düşük düzeyde olabilir. Kan şekerinin çok az olması, beynin, kalbin, kasların ve vücudun tüm hücrelerinin yakıt sıkıntısı çekmesi an­lamına gelir ve buna da enjekte edilen insülin yol açar. Haplarla yapılan tedavilerde de benzer bir ol­guyla karşılaşılır ama, insülin tedavisinde görüldüğü kadar, dramatik boyutlarda değildir. Unutmamamız gerekir ki, kan şekeri, vücut hücrelerinin enerji kay­nağıdır. Eğer hücreler çok fazla enerjiye gereksinim duyarsa (örneğin çocukların koşup oynadığı, büyük­lerin ev işi yaptığı, top oynadığı, yürüdüğü yada bah­çeyle ilgilendiği zaman) diyet sınırlamaları ve tedavinin de etkisiyle kan şekeri miktarı çok tehli­keli bir biçimde düşebilir. "Hipoglikaemik tepki" de­diğimiz kan şekeri düşmesi sonucu hasta bayılabilir.


Şeker hastalığı, her şeyden önce denge unsuru­na dayalı bir tedavi gerektirir. Günde dört kez yapıla­cak sidik ölçümlerinde alınacak en iyi sonucun eşik düzeyi olduğu unutulmamalı ve vücudun enerji ge­reksinimleri bu sonuca göre ayarlanmalıdır.