Kanser Kemoterapiler

Kemoterapiden çok yararlanan türler (yüzde 50'den fazla)

Trofoblastik kanserler (Korionepitelioma gibi)
Testis kanserleri
Burkitt lenfoması
Hadghin lenfoması
Lenfositik lenfoma
Histiositik lenfoma
Akut lenfoblastik lösemi
Wilms tümörü
Ewing sarkoması
Çocuktaki embryonel rabdomyosarkoma
Meme kanseri
Yumurtalık (hver) kanseri

Kemoterapiden orta derecede yararlanan türler

Akut myelositer lösemi
Kronik lösemiler
Multipl myeloma
Prostat kanseri
Rahim kanseri
Sürrenal kanseri
Erişkin sarkomaları
Akciğer küçük hücreli kanseri
Mide kanseri

Kemoterapiden az yararlanan türler (yüzde 20'den az)

Akciğerin küçük hücre dışındaki türleri
Baş-boyun kanserleri
Yemek borusu ve bağırsak kanserleri
Rahimağzı kanseri
Melanoma
Beyin kanserleri
Böbrek ve mesane kanseri
Pankreas ve karaciğer kanserleri

Işınlama ve ilaç tedavisindeki başarının somut olarak değer­lendirilebilmesi için artık kanser odağının ölçülebilir olması ge­rekir. Örneğin lenf düğümlerinin veya ele gelen kanser kitlesinin veya röntgen incelemesinde akciğerdeki kanser kitlesinin bo­yutları ölçülebilir. Bu ölçümler hekimler arasındaki kavram birligini sağlayabilmek için de değerlendirilmiştir. Tedavi ile kanser odağı ve belirtilen tamamen silinmişse "tam cevap- tam remisyon - silinme" deyimi, tümör odağında iki çapın çarpımı sonucu yüzde 50 azalmışsa, "kısmi cevap remisyon silinme" deyim­leri kullanılır.


Ender vakalarda kanser odağının hatta metastazlarının (hıpernefroma, melanoma da) kendiliğinden silindiği ve hastanın iyileştiği gözlenmiştir. Bu olay hastanın bağışıklığında oluşan bir değişiklikle vücuduna yabancı odağı ortadan kaldırması şek­linde açıklanmıştır. Bu görüş kanser ile bağışıklık ilişkisine ağır­lık veren hipoteze de uygundur. Bu noktadan hareketle tedavide değişik aşı yöntemlerinden de yararlanma denenmiştir. Bu yak­laşıma "İmmünoterapi - Bağışıklık tedavisi" denmektedir.

Hastanın çıkarılan kanser dokusu ışınlanarak veya kimya­sal işlemlerden geçirilerek hastaya tekrar aşı gibi verilebilir. Bu yöntem "aktif immünizasyon" olarak tanımlanır. Bu tür aşı­lamanın bir türü de kişide bağışıklığı sağlayan lenfositlerinin vücut dışında kamçılanması ve tekrar hastaya verilmesidir. Son günlerde ABD'de "kansere çare bulundu" flaş haberine yol açan deney de hastanın vücut dışına alınan lenfositlerine laboratuvarda üretilen lenfositin etkili maddesinin (interleukin) yama­narak tekrar hastaya verilmesidir. Diğer bir yöntem, laboratuvarda hücre veya dokuya bağışıklığı geliştirilmiş serumların kullanılmasıdır. "Pasif immünizasyon". Hastalık türünle ilgisi olmayan ve başka hastalıkların aşısının vücuttaki bağışık­lığı uyandırıcı olarak kullanılmasına ise "Nonspesifik - özgü olmayan immünizasyon" diyoruz. Örnek olarak verem aşısı BCG'nin belirli aralıklarla hastaya verilmesi veya derideki kan­ser odakları içine zerk edilmesini gösterebiliriz. Bu yöntemle­rin az-çok faydalarını belirten çalışmalar yayınlanmışsa da, genelde dikkate değer bir başarı sağlanamamıştır. Ancak tamamen başka amaçla geliştirilen ilaçların incelenmeleri sırasın­da bağışıklığı artırıcı etkileri görülmüş (Parazit ilacı Levamisole gibi) ve bu türdeki ilaçların sayısı artmaya başlamıştır. Kemoterapi ile birlikte kullanıldığında başarıya katkıda bulundukları kabul edilmektedir.

Kanser hastalarının tedavisinde doğrudan hastalığa yöne­lik tedavinin yanında "Destek Tedavisi" olarak adlandırabilece­ğimiz bir bölüm de vardır. Uzun sureli bu hastalıkta tedaviye en önemli yardımcı, hastanın beslenmesinin istenen düzeyde tu­tulmasıdır. İştahsız, halsiz olan bu hastalara tedavinin de ekle­diği bulantı gibi yan etkiler, beslenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bakımdan, az miktarlarda, yüksek kalori ve protein değeri olan yiyeceklerin sık öğünler şeklinde verilmesi uygundur. Mutfağımızın temel yiyeceklerinden beyaz peynir, yo­ğurt, ayran ve bal iyi örneklerdir. İştahsızlık yanında sindirim kanalı kanserleri veya bu kanalı dışarıdan basan durumlarda ise hastayı serumlarla beklemek gerekebilir. Beslenmede gıdanın yanında vitaminlerle destek, genel duruma olumlu katkılarda bulunacaktır. Günlük yaşamda beslenmenin yanında, hastanın hareketinin programlanması da gerekir. Yatağa bağımlı kalan hastanın yalnız psikolojik açıdan değil, kas gücü, dolaşım ba­kımından da toparlanması güçtür. Bu nedenle hastalığının izin verdiği sınırlar içinde hasta hareket etmeye teşvik edilmelidir. Gerek beslenme, gerekse hareket konularında bir ölçüde has­ta ikna edilirken sosyal, ekonomik durumu yanında, eğitim dü­zeyi hekimin yaklaşımına yön verecektir. Uzun sürecek bu hastalıkta hekim-hasta arasındaki psikolojik ilişki, büyük ağır­lık taşır, ülkemizde bu konunun ayrı bir boyutu da vardır. Batı ülkelerindeki hastanın hastalığını tam olarak bilmesi sosyal bir hak sayılarak, gerçek kendisine açıklanırken; bizde hastanın ya­kınları hastalığın saklanmasını veya durumun çok yumu­şatılarak açıklanmasını hekimden istemektedir. Sosyal hemşire mesleğinin olmadığı ülkemizde bu durum kanser hekimlerinin görevini büsbütün güçleştirmektedir. Ancak bu noktada toplu­mumuzdaki yakın aile ilişkileri, bu yükü büyük ölçüde paylaş­maktadır.

Tüm kanser hastalarına ilişkin bu destek tedavinin dışında, cerrahi girişim sonucunda normal beden yapısında değişiklik yapılması zorunluluğu doğmuş hastaların "rehabilitasyonu" da bir diğer sorundur. Yapay kol ve bacak takılan, bağırsak veya idrar kanalı karın cildine açılmış, ses aygıtı alınmış hastaların yeni durumlarına alışmaları için sosyal hemşire desteği çok önemli bir yardımdır. Ne yazık ki, bu kurum ülkemizde yok de­necek kadar azdır. Bu hastaların yapay aygıtları kullanmayı öğ­renme dışında psikolojik olarak desteklenmeleri de tedavinin özellikle yaşam kalitesindeki başarısını artırmaktadır. Ülkemizde bu yükü,hastanın yakın çevresi taşımaktadır.