Alzheimer Beyin Hastaligi Atrofi Nedir

Alzheimer: Beyin Hastalığı, Alzheimer Nedir

Alzheimer hastalığı nasıl başlıyor?


En sık gördüğümüz başlama biçimi, unutkanlık. Bu son derece sinsi ilerleyen bir unutkanlık. Hastalara ve has­ta yakınlarına, "Ne zamandan beri var bu unutkanlık" di­ye sorduğunuzda, "Çok net söylemek mümkün değil, işte son bir-iki yıldır biraz unutkanlığı vardı... Eşyalarını bazen bulamıyordu. Söylediğimizi bazen unutuyordu, Biz, bunu yaşlılığına veriyorduk ama sonra fark ettik ki biraz fazlaca unutmaya başladı" cevabını alıyorsunuz. "Peki, arttığını nasıl fark ettiniz" diye sorduğunuzda, "Çok sık aynı soru­ları tekrar etmeye başladı, mesela yarım saat içinde aynı soruyu beş kere soruyor ve sanki her sorduğunda daha önce hiç duymamış gibi yapıyor. Bazen yaşanmış olaylar sanki hiç yaşanmamış gibi hiç iz bırakmadan kayboluyor, örneğin birkaç gün önceki bir ziyaret tamamen unutulu­yor: 'Oğlum iki haftadır neredesin, neden gelmedin' diye soruyor, veya dün akşam aramıştım, 'Oğlum, kaç günden beri neden aramıyorsun' diyor" şeklinde yanıtlar alıyo­rum. Gördüğünüz gibi burada kastettiğim unutkanlık bir sorunun veya söylenenin birkaç gün sonra bir kez daha tekrarının ötesine geçen, defalarca aynı şeyi söylemek ya da aynı şeyi sormak şeklinde, gerçekten göze çarpan bir unutkanlık. Hastalığın ana belirtisini oluşturan bu belirgin unutkanlığa zamanla diğer zihinsel işlevlerde bozulma da ekleniyor.

Ne tip bozulmalar bunlar:

Mesela yer ve zaman tayininde bozulma. Hangi yılda­yız, hangi aydayız, hangi gündeyiz gibi sorulara cevap ve­rememe veya sık sık sorma. Çok iyi bildiği bir yerde bile birdenbire, "Nereye dönecektim sağa mı, sola mı, hangi durakta inecektim, evden çıktığımda nereye gidecektim" gibi mekan karıştırmaları. Buna dil işlevleri ile ilgili sorun­lar da eşlik ediyor. Sık kullanılan, iyi bilinen kelimelerin bulunamaması, konuşurken ani takılmalar olması, karışık cümleleri anlamakta zorluklar gibi. Zamanla buna eşlik edebilen gördüğünü algılamada ve anlamadaki zorluklar, planlayabilme, öngörebilme gibi daha kompleks işlevlerin bozulması.
Alzheimer hastalığının tüm belirtileri bunlardan mı ibaret?

Anlama ve öğretme kolaylığı açısından biz bu hastalığın belirtilerini üç grupta topluyoruz: Zihinsel belirtiler, davra­nışsal belirtiler ve günlük yaşam işlevlerinde olan belirtiler. Zihinsel belirtiler dediğimiz grupta unutkanlık başta olmak üzere yukarıda örneklerini verdiğim dil işlevlerinde, görsel işlevlerde, dikkatte, yer ve zamanın algılanmasındaki bo­zulma yer alıyor.

Davranışsal belirtilerin başında ise kişilik değişikliği geliyor. Mesela çok sakin olan bir insanın çabuk sinirlenmeye başlaması veya genelde sinirli olarak bilinen bir insanın giderek daha yumuşak huylu hale gelmesi, içine çekilmesi. Bunun yanında tutturmaların, suçlamaların, ta­kıntıların ortaya çıkması. Sık gördüğümüz bir durum bi­zim hezeyan (delüzyon) dediğimiz yanlış inanışlar ve suçlamalar. Örneğin, "Evde çalışan kadın herhalde benim eşya­larımı çalıyor" veya aileye, çocuklara karşı, "Siz artık, ben­den kurtulmak istiyorsunuz" ya da, "Siz benim mirasıma konmak istiyorsunuz, malımı almak istiyorsunuz. Onun için beni deli yerine koyuyorsunuz. Beni, yaşlılar evine yol­lamak istiyorsunuz" gibisinden suçlamalar.

Yani Alzbeimer hastalığında, davranışsal birtakım bo­zukluklar da ortaya çıkıyor?


Sıklıkla. Ancak bazen böyle suçlamaların altında ger­çek de yatabilir, bunu da unutmamak lazım. Bunları ayır­mak zaman zaman zor olabiliyor ama bu iddiaların aşırı­ya kaçtığını insan çoğu zaman fark edebiliyor. Sık rastla­nan başka bir örnek: Hasta parasını saklar bulamaz, "Çaldılar" der. Eşyasını bir yere koyar, bulamaz, "Çalışan kadın sürekli yerini değiştiriyor bunun" der. Davranışsal belirtiler çerçevesinde hastaların bir kısmında halüsinasyonlar (hayaller) da ortaya çıkabilir. Bu durumda hasta ol­mayan şeyleri görür veya duyar, "Burada insanlar oturu­yor siz görmüyor musunuz, kim bunlar" der, "Kapı çalını­yor, niye açmıyorsunuz" der. Nadiren hem görür hem du­yar, "Burada insanlar vardı, benimle konuştular" der.

Zaman zaman görülen bir başka davranışsal sorun agresyort yani hırçınlık. Genelde Alzheimer hastalığında hır­çınlık zıtlaşmalar sonucu ortaya çıkar. Alzheimer hastası­nın durup dururken hırçınlaşması çok nadirdir. Örneğin sık duyduğumuz bir durum şöyle gelişir: Hasta evini yan­lış algılar, "Burası benim evim değil, ben evime gidece­ğim" der, çocukluk evini hatırlar, akşamüstü ya da gece yansı gitmek ister. "Dur anne! Nereye gidiyorsun, vakit gece yarısı" diye ikna edip kapıyı tutmaya çalışırken, itiş-meler-kakışmalar, bazen sözel bazen de fiziksel agresyon ortaya çıkar.

Huzursuzluk yapıyor, Alzheimer Belirtileri

Başka ne gibi davranışsal sorunlar ortaya çıkabilir": Bazı hastalar bütün gün boyunca evin içinde dolaşırlar, o odadan o odaya geçerler, dolapları açıp kapatırlar, ba­zen eşyalarını alıp bir bavula koyarlar, gitmek isterler, eş­yalarını bohçalayıp, paketleyip tekrar açarlar, bazen yerle­rinde duramazlar veya ajite olurlar (huzursuzluk, yerinde duramama). Bazen de bir "aşırı bağımlılık" hali başlaya­bilir, yakınına, eşine aşırı bağımlı hale gelebilir. Mesela eşi, yatak odasından mutfağa geçer, hasta arkasından gelir; tu­valete girer, arkasından gelir. Uyku bozuklukları da davra­nışsal belirtilerin bir başka çeşidi. Hasta ya hiç uykuya dalamaz, ya da bazen dalsa bile kısa süre içinde uyanır ve oradan oraya dolaşır.

Üçüncü bir grup belirtiden bahsettiniz? Alzheimer hastalığının üçüncü grup belirtileri ise; gün­lük yaşam işlevlerinde bozulma. İlk bozulanlar, en komp­leks işlerdir. Eğer hasta çalışıyorsa, çalışma hayatının ak­samaya başladığını görürüz. Bir gün önce yaptığını unu­tur, aldığını ya da verdiğini, alınan kararları veya siparişle­ri unutabilir. Gene erken bir belirti olarak para kavramın­da ve para hesaplarında bozulma, paranın değerini ve alım gücünü tartamama ortaya çıkabilir. Hasta banka he­saplarını, faturaları takipte, vergi iadesi formunu hazırla­makta zorluk çekebilir. Bununla beraber giderek kişinin kendine yönelik işlevlerinde de bozulma başlar. Başlangıç­ta en sık gördüğümüz şey, giysi seçmede problemler, mese­la yazlık-kışlık, pis-temiz ayrımını yapamama; hasta uy­gunsuz derecede ince ya da kalın giyinebilir. Eskiden renk uyumuna dikkat eden bir insan, özensiz giyinebilir. Hasta­lık ilerledikçe daha temel günlük işlevler etkilenmeye başlar. Hasta banyo yapma sıklığım azaltır, daha yeni yaptığı­nı söyler, kişisel temizliğini aksatır. Hastalığın ileri evrele­rinde ise artık kendine yönelik hiçbir işlevini yapamaz ve son safhalarda da bakıma tam muhtaç hale gelir. İleri saf­halarda önce idrar, zamanla dışkı tutamama durumları da ortaya çıkar. Yürümenin bozulması ve hastanın tek başına hareket edememesi, yani yatalak hale gelmesi ise en son safhadadır.

Bu hastalığın dünyada ve ülkemizde görülme sıklığı nedir?


Bu konuda dünyanın değişik ülkelerinde yapılmış çalış­malar var. Hemen hepsinde ortaya çıkan oranlar birbirine yakın. Bu oran 65 yaş üzerinde yüzde 5 ila 10 arasında. 60-65 yaşına kadar ise oldukça nadir bir hastalık bu.

Ne kadar nadir?

Çok nadir. Genelde hastalığın ailevi formu bu yaşlar­dan önce ortaya çıkıyor. 65 yaşından itibaren ise sıklığı artmaya başlıyor. 65 yaşın üzerindeki her beş seneyi bir bi­rim olarak alırsak, sıklık her beş senede ikiye katlanarak gidiyor. Öyle ki 85 yaşın üzerinde hastalığın oranı üçte bir gibi. Hastalık 65 yaşın üzerinde her 100 kişiden 5 ila 10'unda görülürken, 85 yaş üzerinde bu sayı 35'e çıkıyor.

Alzheimer hastası sayısı 2050'de üçe katlanacak

Türkiye'de yapılmış bir çalışma var mı?

Evet. Bizim, İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı olarak yürüttüğümüz böyle bir çalışma oldu, Alzheimer Derneği'nin desteği ile. Bu çalışmada İstanbul'un Ka­dıköy bölgesinde 70 yaş üzerindeki bin civarında yaşlımızı taradık.

Sonuçlar nasıldı?

70 üzerindeki sıklığı yaklaşık yüzde 10 olarak bulduk. Bu rakam da dünyada bildirilenlerden farklı değil. Eğer bu oranı Türkiye'nin nüfuz yapısına uygularsak Türkiye'de yaklaşık 200-250 bin civarında Alzheimer hastası olduğu ortaya çıkıyor. Bu, şu anki durum, bu sayı giderek arta­cak; çünkü ülkemiz insanları da giderek daha uzun yaşa­maya, nüfusumuz göreceli olarak yaşlanmaya başladı. Ge­lişmiş ülkeler aslında problemi şu anda en yoğun ölçüde yaşıyorlar. Çünkü onların ortalama yaşam beklentisi nere­deyse 90 yaş civarında, bu yüzden şu anda büyük bir yaşlı nüfusa sahipler, Alzheimer da yaşla giderek daha sık orta­ya çıktığı için bu problemi şu an yoğun olarak yaşıyorlar. Türkiye ise yaşlı nüfusu giderek artan bir ülke. Henüz problemin tepe noktasına ulaşmadık ama ulaşacağız. Ge­çen yıl aralık ayında ünlü tıp dergisi Lancet'da yayımla­nan bir yazıda 2050 yılında Türkiye'de 700-800 bin civa­rında Alzheimer hastası olacağı öngörülüyordu.

Halen dünyada 20-25 milyon civarında Alzheimer has­tası olduğu düşünülüyor. Bunların 4 ila 5 milyonu sadece ABD'de. Hastalığın tedavi maliyeti de çok yüksek, örneğin ABD'de topluma, maliyetin yılda 80 ila 100 milyar dolar civarında olduğu düşünülüyor.

Bizde ne kadar?

Bizde böyle bir rakam bilinmiyor. "Bu maliyet nasıl hesaplanıyor" diye sorarsanız birçok faktör göz önüne alınıyor. Bunların başlıcaları çalışma yaşındaki hastaların işgücü ve üretkenlik kaybı, hasta yakınlarının işgücü kaybı, tıbbi teşhis ve tedavi masrafları ve bakımevi mas­rafları. Onun için bu kişisel, ailesel ve sosyal boyutunun yanında toplum ekonomisi açısından da çok önemli bir hastalık.

Alzheimer ve bunama kader değil

Bunama doğal mıdır? Alzheimer hastalığı kader midir?

Hayır. Alzheimer hastalığı veya bunama doğal bir süreç değil, yaşla sıklığı artan bir süreç. Bunama, yaşlılığın do­ğal sonucu olmadığı için her yaşlanan kişi bunamaz. Ter­sinden bakarsak da, bunama her zaman patolojik bir du­rumdur, her zaman altında yatan bir hastalık vardır. Han­gi yaşta olursa olsun bunama hiçbir zaman normal değil­dir.

Yani, tek başına bunama diye bir şey olamaz. Mutlaka altında bir şey yatıyordun

Tamamen öyle, bunamanın altında mutlaka bir hasta­lık yatar, doğal bir "yaşlılık bunaması" yoktur, bunama yaşlanmanın doğal ve kaçınılmaz bir sonucu değildir. Bu­namanın sıklığı yaşla arttığı için insanlar bunun farkına varıyorlar ve diyorlar ki, "Bu durum yaşlılıkta ortaya çıkı­yor, yaş ne kadar ileriyse ortaya çıkma sıklığı da o kadar artıyor." Böylelikle yaşlılıkla doğrudan bir bağlantı kuru­luyor ve bunamanın yaşlılığın doğal bir sonucu olduğu düşünülüyor. Gözlem doğru olsa da çıkartım yanlış: Han­gi yaşta olursa olsun, bunama doğal değildir. Diğer taraf­tan dünyanın bilinen en yaşlı insanlarının büyük kısmı bunamamış. Gözleri görmüyor, kulakları duymuyor, yürü­meleri bozuluyor, altına kaçırıyorlar ama bunamıyorlar. Onun için bunama belirtileri gösteren kişiye en büyük haksızlık, "90 yaşına geldi. Bunaması da doğaldır" de­mektir.

Eğer bu haksızlığı yaparsak, doğal olduğunu düşünür­sek, çare de bulamayız değil mi?

Kesinlikle. Doğal olduğunu düşünmenin en büyük zararı budur. Çünkü doğalsa bir şey yapmak da gerekmez. "Nasıl olsa bu yaşlılığın bir parçası, yaşlandı, bunaması da doğaldır" diye düşünürseniz bir sebep aramazsınız ve gereken adımları da atamazsınız.

Oysa yapılabilecek çok şey var değil mi?

Çok doğru. Bunama hastası için yapılabilecek çok şey var. Yapılacak ilk şey de, doğru teşhisi koyup ona yönelik tedavileri uygulamak. İsterseniz biraz teşhis sürecinden bahsedelim. Bunama dolayısıyla Alzheimer hastalığı nasıl teşhis edilir? Teşhis sürecindeki ilk basamak hasta ve hasta yakınları ile konuşmak. Bu bağlamda hasta yakınlarına hastanın şikayetleri başlamadan önceki zihinsel işlevleri­nin durumunu, kişilik ve davranış özelliklerini soruyoruz. Alzheimer, yavaş gelişen bir hastalık, bir günde ortaya çı­kan bir hastalık değil, bu yüzden belirtilerin ne zamandan beri fark edildiğini, ortaya çıkış hızını, ani mi yoksa yavaş mı başladığını, nasıl geliştiğini, giderek artıp artmadığını, ilk olarak hangi belirtilerin ortaya çıktığını, belirtilerin sı­rasını ve gelişme sürecini sorguluyorum. Alzheimer hastası için tipik bir seyir, yavaş başlayıp yavaş yavaş artan bir unutkanlığın ön planda olması.

Yani hasta öyküsünün iyi sorgulanması doğru teşhiste son derece önemli?

Bunamaların teşhisinde elimizdeki bir numaralı sila­hımız iyi bir öykü alınmasıdır. Özellikle de hasta yakın­larından. İyi alınmış bir anamnez (hastalık öyküsü) bi­zim için çok önemli. Bu bağlamda hasta ile konuşmak her zaman yardımcı olmayabilir. Çünkü hastaların bü­yük bölümü hastalıklarını kabul etmezler, sorunca biraz unutkan olduklarını kabul ederler ya da hiçbir sorunla­rının olmadığını söylerler. Bu yüzden hasta yakınlarından öykü olmak daha önemlidir. Belirtiler bir süre önce başlayıp, yavaş bir seyirle giderek artış göstermişse ve daha önceki zihinsel performansa göre bir düşüş söz ko­nusuysa, bunamanın varlığına dair elimize güçlü kanıt­lar geçer.

Buna paralel olarak hastanın zihinsel işlevlerini muaye­ne ederiz. Bütün zihinsel işlevleri yaş ve eğitim durumuna göre standardize edilmiş bir şekilde ölçecek testler var eli­mizde. Bunları uygulayarak gerçekten de hastanın belle­ğinde, dikkatinde, dil ve görsel işlevlerinde bir bozulma var mı, zihinsel işlevler yaş ve eğitime göre olması gereken yerde mi, yoksa daha mı kötüler, eğer öyleyse bu bozulma ne kadar ciddi, hangi işlevler ön planda bozulmuş, hangi­leri korunmuş, bu sorulara cevap arıyoruz. Eğer hastada bir bunama durumunun var olduğuna karar verirsek teş­his sürecinin ikinci aşamasında bir beyin MR'ı ya da bilgi­sayarlı tomografi çekiyoruz. Bununla yapmaya çalıştığı­mız bir taraftan beyin dokusunu doğrudan doğruya etkile­yen başka bir sebep (bir tümör, hematom, damar tıkanık­lıkları) olup olmadığına bakmak. Diğer taraftan Alzheimer ve benzeri dejeneratif hastalıkların yaptığı beyin hüc­resi kaybı ve buna bağlı olarak da beynin belli bölgelerin­de ortaya çıkan doku kaybı, küçülme, büzülme (atrofi) var mı, bunu araştırmak.

Atrofi yani beyin hücre kaybı hangi bölgelerde ortaya çıkıyor?

Mesela Alzheimer hastalığında hücre kaybı ve beyinde küçülme bellekle ilgili bölgeleri etkiler. Beynin diğer bölge­leri göreceli olarak iyi durumdayken, bellek ile ilgili bölge­lerde hücre kaybına bağlı küçülme görürüz. Beyin MR'ı veya bilgisayarlı tomografi dışında birtakım laboratuvar tetkikleri de yapıyoruz. Burada da amacımız bunamaya sebep olabilecek hormonal bozuklukları, vitamin eksiklik­lerini, beynin normal işlemesini etkileyebilecek vücutsal veya metabolik hastalıkları (yüksek şeker, üre gibi) araştır­mak. Özetlersek, Alzheimer hastalığında ve diğer bunama­larda teşhisi iki aşamada koyuyoruz. Birinci aşama bir bu­nama tablosu var mı yok mu, bunun anlaşılması. İkinci aşama ise bunama tablosunun altında ne yatıyor, bunu araştırmak.

Doğru teşhis, doğru tedavi için çok önemli, değil mi?

Son derece önemli. Bazı bunamalar vardır ki ilaç teda­visi anlamında yapılacaklar kısıtlıdır, ama örneğin tiroid hastalığına bağlı bir bunama varsa, onu temelinden çöz­mek mümkün. B-12 vitaminine bağlı bir bunama varsa, geriye döndürmek mümkün. Beyin içinde tümör, ya da hematom varsa, cerrahi girişimle bunamayı kökünden çözmek mümkün. Onun için de bunadığından şüpheleni­len hastanın öncelikle mutlaka doğru bir teşhis sürecin­den geçmesi lazım. Önce, altında ne yatıyor onu sapta­mak gerekir ki ona göre de tedaviye yönelmek mümkün olsun.
Yani altta yatan sebebe göre tedavi planı yapılıyor ve bazen de problem kökünden çözülebiliyor?

Tamamen öyle. Diyelim ki hastanın bunamasının altın­da tiroit sorunu yatıyor. O zaman yapacağınız şey, tiroit hastalığını tedavi etmek. Diyelim ki bir başka hastanın bu­nama tablosunun altında beyin tümörü yatıyor. Örneğin beynin ön kısmındaki tümörler başka hiçbir belirti verme­den bunama tablosuna sebep olabilirler. Eğer tümörü sap­tayıp ameliyat ederseniz hastanın bunama tablosu da kay­bolur. Biz bu tip bunamalara "geri dönebilen bunamalar" diyoruz.