Wilhelm Conrad Roentgen – Rontgen İsinlari

Röntgen Işınlarını Kim Buldu?

Röntgen Işını (X-Işını)


Wilhelm Conrad Roentgen 1845 – 1923

1895 YILININ 8 Ekim gecesi Profesör Roentgen bir vakum tüpün­den elektrik akımının geçişini incelemekte idi. Laboratuar karan­lıktı ve üzerinde çalıştığı tüpün etrafı siyah bir kağıtla çevrilmiş olduğu için o güne kadar bilinen herhangi bir ışığın geçmesine imkan yoktu. Roentgen bu minval üzere çalışırken bazı parlak ve ışık saçan kristalle­rin mevcudiyetini gördü. Roentgen doğal olmayan bir olayın varlığını hissetti ve sebebini aydınlatmak için çalışmaya başladı. Roentgen üze­rinde çalıştığı kristalleri tüpün oldukça uzağına koydu ve buna rağmen bu esrarlı ışığın devam ettiğini gördü. Bunun üzerine kristallerle tüpün arasına daha yoğun cisimler koydu. Evvela bir kitap kullandı, daha son­ra deneyini odun ve çeşitli madeni levhalarla yaptı. Işık bütün bu cisim­leri belirli bir oranda geçmeye devam ediyordu. Nihayet elini bu tecrü­bede cisim olarak kullandı ve el kemiklerinin gayet aşikar olarak görün­düğünü müşahede etti. Ekran üzerine bir fotoğraf camının konması bu­günkü roentgen cihazının doğmasına sebep oldu.

Roentgen bu keşfini Würzburg Tıp Cemiyeti huzurunda 1895'de tebliğ etti ve bahis konusu ışına (X-Işını) adı verildi. Birkaç hafta zarfın­da bu keşif gazetelerde yayınlandı ve bütün dünyaya yayıldı. Diğer ke­şifler gibi uzun laboratuvar araştırmalarına gereksinim göstermeyen bir keşif oluşundan dolayı gazeteler X ışınından bol bol bahsetmeye başladı1ar. Çeşitli mizahi mevzulara ve karikatürlere bile girdi. Bu ışın ile ha­nımların vücudunu çırılçıplak bir şekilde görmenin mümkün olacağı ya­rı şaka yarı ciddi bir şekilde söylenmeye başlandı. Bunun üzerine Lond­ra bu bakımdan bayanların endişelenmemesi gerektiğini ve böyle bir tehlikenin bahis konusu olmayacağını resmen ilan etti.

Wilhelm Conrad Roentgcn, 1845 yılında Ren Bavyerasf nda dünya­ya gelmiştir. Utrecht ve Zürich üniversitelerinde okuduktan sonra 1869'da felsefe doktoru oldu. Hayatını tamamen ilme vakfeden bilgin Strasburg, Giessen. Würzburg ve Münich üniversitelerinde başarı ile fi­zik profesörlüğü yaptı. 1901 yılında Nobel Ödülümün ilk tesis edildiği yıl Fizik Ödülü'nü kazandı. Roentgen'in ilk çektiği radyografilerden bi­ri karısının elidir. Würzburg'ta gerçekleştirdiği için Würzburg'ta bir cad­deye Roentgen Strasse adı verilmiştir.

Roentgen bu muazzam keşfini kişisel menfaat elde edemeden bütün dünyanın hizmetine sundu. Çok feragatkar bir ahlaka sahip olan bu bil­gin hayatını gerçek ilme vakfetmiş nadir insanlardan biridir. 1923 yılın­da Münich'de öldü.

Charles McBurney Noktası 1845-1913

McBurney Noktası

Charles McBurney 1845 – 1913


CHARLES McBURNEY modern appandisit bilgisini kuran cerra­hi üstadlarından biridir. Apandisiti isimlendiren ve bu hastalığın ilk defa gerçek bir tarifini veren Bostonlu Reginald Fitz'dir. Fitz 1886'da bu tebliğini müteakip birçok Amerikan cerrahları bu "Yeni'" hastalığın tetkiki ile meşgul olmuşlardır. Bunlar arasında McBurney apandisit olgu­larında karında en hassas olan noktayı tespit etmiş ve ameliyatta tatbik edilecek enzizyon hattını tarif etmiştir. Her iki öneri de bugün cerrahi ala­nında en çok kullanılan terimlerdir. McBurney kendi noktasını ilk defa 1889 yılında New York Medieal Joumal'da yazmış olduğu bir makalede zikretmiştir. Yazar noktanın tayininde çok kesin bir ifade kullanmış ve (tek bir parmağın basılması ile bu noktanın tayin edilmesi kabildir) de­miştir. Bu noktanın göbekten kalça kemiğinin ön çıkıntısına çekilecek düz bir hat üzerine kalça kemiğinden bir buçuk inçlik bir mesafede oldu­ğunu söylemiştir. McBumey'in apandisitte önerdiği enzizyon hattı da kendi ifadesine nazaran appendise çok daha kısa bir yoldan varılmasını mükün kıl­makta ve post-operatuar herni ihtimalini de asgariye indir­mektedir. Zaman bu iddiaların kıymetini hakikaten göstermiştir. Bugün bu ensizyon şekli diğerlerine nazaran çok daha fazla uygulanmaktadır.

McBurney Massachusetls eyaletinin Roxbury şehrinde 1845 yılında doğmuştur. Ga­yet parlak bir öğrenim döne­mini Harward Üniversite­si'nde tamamladıktan szonra New York Üniversitesi'nden Tıp doktoru un­vanını 1870 yılında almıştır. Avrupa'da da iki yıl süreyle öğrenimine de­vam ettikten sonra New York'da hekimlik yapmaya başlamış ve Hekimler ve Cerrahlar Anatomi Koleji'nde demonstratörlük ifa etmiştir. 1880 yılın­da Bellevue hastanesine yardımcı cerrah olmuş ve Roosevelt hastanesinin de cerrahlığını yapmaya başlamıştır. Bu hastane daha sonra bütün dünya cerrahları için adeta bir hac yeri halini almıştır. McBurney zarif ve yakı­şıklı bir insandı. Çeşilli sporlarla meşgul olur. özellikle balık tutmaktan büyük bir zevk alırdı. 1913 yı­lında yorucu bir av partisinden döndük­ten sonra gelen bir kalp krizi ile öldüğü sırada 68 yaşında bu­lunuyordu. McBur­ney büyük bir cerrahi yetenek idi ve zama­nının en büyük cerra­hı olarak kabul edil­mişti. Cerrahi konu­larda 100'den fazla makalesi olmakla be­raber ününü McBur­ney noktasına borçlu olduğu şüphesizdir.

Trendelenburg Freidrich Pozisyonu ve Testi

Trendelenburg Pozisyonu, Trendelenburg Testi ve Ameliyatı

Trendelenburg Friedrich 1844 – 1924


TRENDELENBURG Position çeşitli jinekolojik ameli­yatlarda ve intrapelvik müdahalelerde başvurulan bir yatış tar­zıdır. Bu pozisyonlar sayesinde barsaklar, pelvisten yani ameliyat sa­hasından mümkün olduğu kadar uzaklaştırılır. Dolayısıyla çok daha ra­hat ve mortalitesi az ameliyatlar yapmak kabil olur. Bu pozisyon ilk defa Profesör Trendelenburg'un izni ile öğrencisi olan Dr. Willy Me-yer tarafından uygulanmıştır.

Friedrich Trendelenburg, 1844 yılında Berlin'de dünyaya gelmiş ve diğer Alman hekimlerinin aksine olarak tıp tahsiline Glaskov/'da başlamış fakat bir süre sonra Berlin'e naklederek 1866 yılında mezun "olmuştur. 1868'den 1874 yılına kadar ünlü Langenbcck'in yanında asistanlık yaptıktan sonra Berlin Friedrichshain hastanesine müdür olarak atanmıştır. Bundan sonra Rostock, Bonn ve Leipzig üniversite­lerinde profesör olarak çalışmıştır. Bu çalışmaları ile Trendelenburg 19. yüzyılın sonlarına doğru büyük bir gelişme gösteren cerrahi alanın­daki etkisi inkar edilemez. Profesör Trendelenburg. plastik cerrahi.

konjenital kalça ekle­mi çıkığı, kan damar­ları konusunda pek çok eser kaleme almış ve pratik olarak bu ko­nularda çalışmıştır. Bununla beraber jine­kolojik ve abdominal cerrahi konularında da uluslararası çapta tra-vayları vardır.
Trcndelenburg'un ünlü pozisyonundan başka iki de testi var­dır. Bunlardan birinci varikoz verilerinin mu­kavemeti ve diğeri de kalça ekleminin konjenital çıkıkları konusunda­dır. Bunlardan başka patella süturıınu ve pulmoner ambolide pulmoner

arteri diken ilk Alman cerrahıdır. Bu son ameliyatı uygulamış olduğu iki hastası ameliyattan sonra 15 ve 37 sa­at yaşamışlardır. Fakat Trendelenburg bu ameliyatın öğrencisi Kirschner ta­rafından 1924 yılında tam bir başarıy­la tatbik edildiğini görmüştür. Cerra­hinin en zor ve önemli ameliyatların-İ dan biri olan pulmoner arter ambolek-tomisi bugün Trendelenburg ameliya­tı olarak tanınmaktadır. Bu pratik cer­rahi üstadı hekimliğin tarihi ve kül­türel sahası ile de meşgul olmuş ve eski Hint tababetine ait bir tetkik yazısı yazmıştır. 1924 yılında 81 yaşında ölmüştür.

Robert Koch – Koch Basili’ni Kim Buldu

Koch Basilini Kim Buldu?

Koch Basili

Robert Koch 1843 – 1910


1843 YILINDA Hanover'de Klausthal kasabasında dünyaya ge­len Koch, bir maden mühendisinin oğludur. İlk tahsilini doğdu­ğu şehirde tamamlayan Koch. 1866 yılında Göttingen Üniversitesi'n-den mezun olmuştur. Fransa-Prusya Savaşına bir cerrah olarak iştirak ettiği sırada civar köy ve kasabalarında da pratisyenlik yapmıştır.

Robert Koch'un çalışması, insan gayreti ve azmi ile başarılacak muazzam işlere klasik bir misal teşkil edecek mahiyettedir. Üniversi­te çevresi ve etkilerinden uzak. kendi mikroskobu ile yapmış olduğu çalışmalar insan üstü bir azmin ifadesi olmuştur.

1876 yılında küçük bir kasabada pratisyenlik yaptığı sırada şarbon basili hakkında bir eser yayınlamış ve bu basilin uzun zincirler yaptığı­nı ve sporlar halinde yıllarca virulansını muhafaza ettiğini bildirmiştir. Bugün bu buluşun bir mikro-organizmanın herhangi bir hastalığa sebep olabileceğini iddia eden ilk keşif olduğuna inanmak gerçekten pek güç­tür. Koch bu muazzam işi başarmış en ufak bir şüpheye mahal bırakma­dan mikroorganizmaların hastalıklara sebep olabileceğini ispat etmiş­tir. Bir köy hekimi olan Koch'un bu keşfi büyük Pasteur'e takip edece­ği yolu göstermiş ve neticede bakteriyoloji ilminin temelleri atılmıştır.

Ertesi yıl Koch bakterileri tespit ve boyama usullerini neşretmiştir. Bundan sonra Koch'u tababetteki erişilmez mevkiine yükselten eserler birbirini takip etmiştir. Bu yıllarda kendisini İmparatorluk Sağlık Ser­visi'ne atanmış görüyoruz. Burada araştırmalarını çok daha uygun ko­şullar altına başarmak imkanını elde edecektir.

1881 yılında Koch, Uluslararası Londra Tıp Kongresi"nde, bakterile­rin saf kültürünü göstermiştir. Pastcur'ün bu konudaki yazısında "C'est'un grand pıogres" yani "Bu büyük bir ilerlemedir" denilmektedir.

1882 yılı 24 Martı 'nda Koch. Berlin Fizyoloji Derneği'ne tüberkü­loz basilini keşfettiğini bildirdi.
1885'de Berlin Üniversitesi hijyen profesörlüğü kendisine teklif edil­di ve o da kabul ederek bu vazifeye geçti. Fakat araştırma konusunda olan muazzam azmi ve arzusu kendisinin öğrencileriyle meşgul olmasına im­kan vermediği için birkaç yıl sonra profesörlükten ayrıldı. Kendisi için te­sis edilen İnfeksiöz Hastalıklar Enstitüsü'nün başına geçti.

Koch tekrar tüberküloz basili ile uğraşmaya başladı. 1890 yılında Tüberkülini keşfetmesi bütün dünyada bir yankı uyandırdı. Koch seya­hatlere çıkarak epidemileri tetkik etli. Britanya hükümetinin ricası üze­rine Hindistan'a giderek bubonik veba üzerinde tetkiklerde bulundu. Hastalığın insanlara fare pireleri ile geçtiğini ispat etti. Doğu Afrika'da Çe-Çe sineği üzerine çalıştıktan sonra Seylan'da malana tetkikine git­ti. 1906 yılında "Uyku Hastalığı Komisyonu" Başkanı olarak Güney Afrika'ya gitti.
1905 yılı Nobel Tıp Ödülü kendisine verildi.

Koch tipik bir Prusyalıdır. Sertliği, azmi ve çalışkanlığı ile bu ka­rakterin canlı bir örneğidir. Şüphesiz ki Koch insanlığın yetiştirmiş ol­duğu en büyük bilginlerden biridir. 1910 yılı Mayısı'nın 27'sinde öldü ve vasiyeti üzerine cesedi yakılarak Berlin Enstitüsü'nde muhafaza al­tına alındı. Koch'un tıp ilmine yapmış olduğu hizmetler bir abide gibi duracaktır. Tıbba onun kadar faydası dokunmuş bilgin pek azdır.

Wilhelm Heinrich ERB Paralizisi

ERB Paralizisi

Wilhelm Heinrich ERB 1840 – 1921


BİR KERESTECİNİN oğlu olan Wilhelm Heinrich Erb, Bavyera'nın Winnweiler kasabasında 1840 yılında dünyaya gelmiş ve zamanının en büyük nörologlarından biri olmuştur. Heideberg Üni­versitesi 'nde tıp tahsiline başlamış, Erlangen'de devam etmiş ve Münich Üniversitesi'nden 1864'de doktor olarak mezun olmuştur. Kısa bir müddet patoloji ile meşgul olduktan sonra Heidelberg Üniversite­si'ne dönmüş ve burada usta bir hekim olduğu kadar kabiliyetli bir hoea olarak özellikle klasik konular üzerinde çalışmaya başlamıştır.

1880 yılında Leipsig'de iç hastalıkları profesörlüğü yaptıktan 3 yıl sonra tekrar eski üniversitesi Heidelberg'e dönmüştür. Burada çalıştığı sırada diğer tıp merkezlerinin davetlerine icabet etmeyen Erb, kendisi­ni şöhrete eriştiren buluşlarını yapmıştır.

1886 yılında Erb, galvanik induksiyon ceryanları ile yeni bir elektrodiagnostik usulü keşfetmiş ve elektroterapi alanında öncülük etmiştir. En önemli eserleri, sinir hastalıkları, medulla sipinalis ve kas hastalıkları konularında kaleme almış olduğu kitaplardır. 1874 yılında bir doğum arızası olarak brakial pleksüste husule gelen hasarı yani Erb paralizisini tarif etmiştir. Nörolojik sistem sifilizi ve müsküler atrofî bahsindeki tetkikleri bugün dahi büyük bir önem taşır.

Bütün hayalı ilimle geçen Erb, pek nadir olan tatillerinden dönüşünde muhakkak yeni bir eseri kaleme almıştır. Her şeye rağmen işini ve vazifesini ön plana alan ve etrafındakilerden de bunu isteyen bir karaktere sahip oluşu, kendisine karşı bir çekingenlik doğmasına sebep olurdu. Erb birçok Almanlar gibi müziğe aşın derecede düşkündü. Hatta ölümü de bir konser sırasında olmuş ve 81 yaşında, konser dinlediği sırada bir kalp krizi ile sakin bir halde ebediyete intikal etmiştir.

Douglas Argyll Robertson 1837-1909

Argyll Robertson Belirtisi

Douglas Argyll Robertson 1837 – 1909

DOUGLAS ARGYLL Robertson. 1837'de Edinburg'da dünya­ya gelmiştir. Babası da aynı şehirde cerrahık yapmakta idi. Argyll Robertson ilk lahsilini Edinburg'da yaptıktan sonra yine bu şehrin üniversitesine devanı etli. St. Andrews hastanesinden tıp dokto­ru unvanını aldıktan sonra 1857'den itibaren Edinburg Kraliyet hasta­nesinde kısa bir müddet cerrahlık yaptı. Tahsilini ilerletmek ve özellik­le göz sahasında çalışmak üzere zamanının en büyük oftalmoloji üsta­dı olan Albrecht von Graefe'in yanına Berlin'e gitti.

Argyll Robertson da göz hastalıkları ile meşgul olma bakımından irsi bir merakın bulunması pek muhtemeldir. Çünkü babası genel cer­rah olmakla beraber göz hastalıklarına ilgi göstermiş ve Edinburg göz hastalıkları dispanserini tesis etmişti.

Almanya'dan döndükten sonra Edinburg üniversitesine asistan olan Robertson, buradaki fizyoloji kurslarını idare etmeye başladı. Bu çalışmaları sırasında glokom tedavisinde büyük kıymeti olan bir keşif­te bulundu ve eserinin pupillayı daralttığını tespit etti. 1868'de 30 yaşında Kraliyet Hastanesi Oftalmik cerrahi asistanlığına atandı.
Robertson memleketinde oftalmik alanında bütün varlığı ile çalışmış nadir kimselerden biri ve birincisidir. Bu alanda yaptığı yeni­likler ve buluşlar meyanında en önemlisi Argyll Robertson belirtisi adını ölmezleştirmiştir. Bugün bu belirti sinir sistemi sifilizinin karakteristiği olarak telakki edilmektedir.

1870 yılında Argyll Robertson. Edinburg Kraliyet Hastanesi'nde Oftalmik Cerrahi Şefi olmuştur. 1886 yılında Cerrahı Kraliyet Kole-j'i'ne başkan olarak atanmış ve 1893'te de Oftalmoloji Derneği'ne baş­kan olmuştur. Evvela Kraliçe Viktoria'nın ve daha sonra da 7. Ed-vvard'ın göz hekimliğini yapmıştır. Bir operatör olarak oftalmolojiye pekçok yeni usuller getirmiştir. Çalışmaktan yorgun düşen Argyll Ro­bertson 1904 yılında Jersey'e yerleşmiştir. 1882 yılında evlenmiş ol­makla beraber aile sahibi olamamış, karısı Mrs. Robertson. ArgyIPin öğrencilerinden biri olan Hintli bir asilzadenin çocukları prens ve prenses Taraba'ların tahsilleri ile meşgul olmuştur.

Hayatının son yıllarını sık sık seyahat etmekle geçirmiş ve Hindis­tan'a üçüncü defa gidişinde Gondal'da 1909 yılında ölmüştür.

Argyll Robertson çok yakışıklı ve zeki bir insandı. Golf oyununu çok sever ve bu oyunun dünyanın en iyi meşgalesi olduğunu söylerdi. Sağlığını belki de bu spora borçluydu. Zamanın en iyi amatör golfçü-lerinden biri olan Argyll Robertson 5 defa allın madalya kazanacak kadar usta bir oyuncu idi.

John Hughlings Jackson Epilepsi 1835-1911

Jackson Epilepsi

John Hughlings Jackson 1835 – 1911


JACKSON EPİLEPSİSİNDE belirli bazı kaslardan başlayan bir tür spazmodik haller bahis konusudur. Bu hastalıkta kas spazmla­rı vücudun sınırlı bir parçasını alakadar eder. Bu epilepsi şekli beyinde­ki hasarlarla ilgilidir. Bir kan pıhtısı, bir kemik çöküntüsü veya ufak bir kemik parçası motor korteks üzerine basınç yapar ve beyinde bir irritas-yona sebebiyet vererek konvulsiyonların husule gelmesine yol açar.

O halde böyle bir hastalıkta baş yaralarına azami bir dikkat sarfetmek ve kasılmaların başlamış olduğu kasları tespit etmek gerekir. Bu tetkik dikkatli bir şekilde yapıldığı takdirde oldukça zor olan teşhis ve lokalizasyon kolaylaşır.

Jackson konvulsiv hallerle uğraşmaya 1870 yılında başlamıştır. Bu+ gün adına izafe edilen patolojik durumu da 1875 yılında tarif etmiştir;

John Hughlings Jackson 1835 yılında Yorkshire'da Grcen Hafn-merton'da doğmuştur. York'da tıp tahsili yapıp mezun olduktan sonra York dispanserinde 3 yıl asistanlık yapmıştır. 1859 yılında Londra'ya gitmiş ve o tarihte Londra hastanesinin cerrahı olan Hutchinson kendi­si ile çok yakından ilgilenmiştir. Belki de Hutchinson'un verdiği cesa­retle Jackson Londra'ya yerleşmek kararını vermiştir. Bundan sonra si­nir hastalıkları üzerinde çalışmaya karar vermesine önemli değişiklik­lerden biri sebep olmuştur. Jackson bir sabah yüzünün bir tarafının tut­madığını ve felce uğramış olduğunu görmüştür. Bell felcine tutulan Jackson bu tarihten sonra sinir hastalıkları ile meşgul olmaya karar vermiş ve bu karan ile beraber ihtisasını nöroloji sahasına intikal ettırmistir. Kısa bir zaman sonra hummalı çalışmasının bir sonucu olarak Milli Sinir Hastanesi Sinir Mütehassıslığı'na tayin edilmiştir. Daha sonra da Moorfields göz hastanesi ve bilahare St. Bartfıolomew hasta­nesine geçmiştir. Jackson kısa zamanda Londra'nın en ünlü nörologu olmuş ve onun tetkikleri ile birçok sinir hastalıkları izah edilmiştir.


Jackson orta boylu gür sakallı ve pos bıyıklı sakin fakat kendi iç dünyasına dönük bir kişilikte idi. Çok sabırsız bir tabiata malikti. Her işi gayet kısa zamanda bitirmek ister halta uzunca seyahatlere bile ta­hammül edemezdi. York'la Londra arasında yaptığı seyahatlerde seya­hati beş allı yerde kestiği vakidir. Bir kitap okuduğu zaman kendini il­gilendiren kısımları saklan diğerlerini kesip atardı. 1911 yılında 76 yaşında iken pnömoniden öldü.

Freidrich Recklinghausen 1833 - 1910

Recklinghausen Hastalığı, Kemiğin Recklinghausen Hastalığı

Freidrich Recklinghausen 1833 – 1910


1882 YILINDA Von Recklinghausen derideki sinir uçları boyun­ca oluşan fibröz tömürleri yani nörofibromatoz'u tarif etmiştir. Bundan başka kemikte de jcncralize osleitis fibroza adlı bir hastalıktan da bahsetmiş ve bu hastalığa da yazarın ismi verilmiştir. Pek doğal ola­rak nörofibromatozis diffuza gibi bir hastalık daha önce de nazarı dik­kati çekmişti. Fakat hastalığı sistematik olarak tarif eden ilk hekim Recklinghausen olmuştur. Kemikteki Recklinghausen hastalığı da ay­nı şekilde üzerinde durulan bir konu olmuş ve sadece kemiklerin yu­muşamasından ibaret patolojik bir hal şeklinde tarif edilmiştir. Von Rccklinghauscn'in ölümünden 90 yıl sonra osteilis fibrosa jeneraliza-tanın paratiroid tümörleri ile ilgili okluğu lespit edilmiştir. Bu tümör çıkarıldıktan sonra hastalık durmakta ve kemik yapısı tekrar normal­leşmektedir. Von Recklinghausen adının birbirinden tamamen ayrı iki hastalığa verilmesinin zihinlerde bazı tereddütler yaratabileceğini ileri süren bazı hocalar, osteilis fibrozadan Recklinghausen adının çıkartıl­masını önermişlerdir. Friedrich Daniel Von Recklinghausen 1883 yı­lında Westphalia'da Gütersloh kasabasında dünyaya gelmiştir. 1855 yılında Berlin Üniversitesi'nden tıp doktoru olarak mezun olan Reck­linghausen ünlü patolog Rudolf Wirchow'un yanında 6 yıl asistanlık yapmıştır. 1865 yılında Königsberg Üniversitesi'ne Patoloji Profesörüolarak atanmıştır. Ertesi yıl Würzburgda ve 1872 yılında da Stras-burg'da yeni tesis edilmiş olan üniversitenin patoloji profesörlüğüne geçmiştir.

Von Recklinghausen patoloji alanında çeşitli buluşlar yapmış ve birçok eserler kaleme almıştır. Bugün dahi bu eserler değerini muhafa­za etmektedir. Kişisel karakter bakımından üstün bir kimse olan bu bil­gin aynı zamanda yetenekli bir hocalık vasfını da taşır.

Von Recklinghausen 1906 yılında profesörlükten çekildikten sonra Slrasburg'da kalmış ve 1910 yılında bu şehirde ölmüştür.