Kan ve Lenf
Kan Bileşimi ve Kan’ın Yapısı
Oksijen gibi maddeler dokulara getirildiği halde, bazı maddeler örneğin C02, dışarıya nakledilir. Nakil difüzyonla gerçekleşir. Böcek ve omurgalı hayvanlar gibi ileri organizasyonlu canlılar bir nakil ortamına yani "KAN"a ihtiyaç duyar. Bir insanda bulunan kan miktarı Ağırlık x 8 / 100 formülü ile bulunur. Yani kan miktarı vücut ağırlığının %8'i kadar olmalıdır.
Kan Plazması ve Kan Hücreleri
Bir damla insan kanı mikroskop altında incelenirse, sarı renkli bir sıvıda yüzen kırmızı renkli yapılar görülür (Tablo 137.1). Akıcı sıvı karbonhidrat, protein, yağ ve mineral tuzlarından oluşan sulu bir çözeltidir. Buna KAN PLAZMASI denir ve kanın % 56'sını oluşturur. Kanın diğer % 44'lük kısmı kan hücrelerinden oluşur. Kan hücrelerinin % 99'u, kırmızı renkli alyuvar, kırmızı küre (=ERÎTROSİT)'lardır. Bunlar disk şeklinde, kenarları hafifçe şişkin hücrelerdir. Alyuvarlar "KEMİK İLİĞİNDE" meydana getirilir, örneğin göğüs kemiğinde, ilk oluştuklarında (=ERİTROPOEZİS) çekirdekleri vardır; ama daha sonra onları yitirir. Renklerinin kırmızı oluşu, demir içeren bir protein olan HEMOGLOBİNE bağlıdır. 100 mi erkek kanında, 14-18 gr, kadın kanında 12-16 gr hemoglobin bulunur. Vücuttaki hemoglobin miktarı 750 gr.'dır. 1 gr. hemoglobin 1,3 mi 02'i bağlayabilir. Alyuvarlar en fazla dört ay yaşar. Daha sonra KARACİĞER v e DALAK'da yıkılırlar. Günde 200 milyar alyuvar yıkılır. Bunlar 02 nakli, karbonik asit nakline katılma ve hidrojen iyonlarını düzenleyerek kanın yoğunluğunu ayarlama gibi görevler üstlenir. İranı3 erkek kanında 4,5-5,5 milyon, kadın kanında 4-5 milyon kadardır. Bir insanda kapladığı yüzey 3000 m2'yi bulur. İnsan vücudundaki tüm sayısı 25 bilyondur. Hayvan organizasyonu ilerledikçe küçülür; ama sayıları artar. İnsan yoğun antrenman yaparsa (yüksek 02 gereksinilir) ya da 5000 m. yüksekteki(havadaki 02 miktarı az ise) 1 mm3 kanda sayıları 8 milyona ulaşır
Akyuvar, beyaz küre (=LÖKOSİT)laı, kan hücrelerinin % 0,3'ünü oluşturur. Bunlar amipsi hareketle yer değiştirir. Bakteri, ölü hücre ve diğer yabancı maddeleri içlerine alıp kimyasal olarak yıkarlar. Birkaç günden 4 aya kadar yaşarlar. Bunlar alyuvarların aksine kan damarı cidarlarına girer ve onları çevreleyen dokulara geçerler. Akyuvarların "LENFOSİT" adı verilen bir grubu, hastalık yapıcılarını fagositoz özelliği ile yok eder. Kemik iliği, lenf, lenfatik organlar, doku sıvısı, beyin sıvısı ve vücut boşluğu sıvılarında bulunur. 1 mm3 insan kanında 6000-8000 akyuvara rastlanır. Bu sayı "LÖKOFONİ" hastalığında 5000'in altına düşer. "LÖKOSİTOZ" hastalığında ise 10 000' in üstüne çıkar.
Kan hücrelerinin üçüncü çeşidini, renksiz ve oldukça küçük olan kan plakacıkları veya TROMBOSIT'ler oluşturur. Bunlar, gerçek hücreler olmayıp, kemik iliği hücrelerinin parçalanması ile meydana getirilir. En fazla iki hafta yaşar. Kan pıhtılaşmasındaki rolü çok büyüktür. 1 mm3 insan kanında 150-300 bin kadardır.
Omurgalı hayvan kanı benzer bir bileşim gösterirse de, eritrositlerin bazı farklara sahip
olduğu bilinir. Örneğin bunlar bazı sürüngenlerde olduğu gibi, yuvarlak, çekirdekli
ve insandakinden daha iridir.
Gaz Nakli
Enerjice zengin besin maddelerinin oksidasyonu ile vücut gerekli enerjiyi kazanır. Bu hücrede olursa HÜCRE SOLUNUMU=İÇ SOLUNUM adım alır. DIŞ SOLUNUMDA ise solunum organları, Oz'i hava ve sudan alır, kana iletir. 02'nin kan plazmasında çözünmesi çok az olup doku için yetmez. Bu nedenle omurgalı hayvanlarda 02 alyuvarlardaki renk maddesi hemoglobine bağlanır. Hemoglobin molekülü her birinin bir hem-grubu içerdiği dört polipeptid zincirinden oluşur. Böyle bir grubun merkezinde demir (II) iyonu oturur. Buna, iyon yüklenmesinde çok karışık bir şekilde hiçbir değişiklik olmadan bir 02 molekülü bağlanır. Bir hemoglobin molekülü, 4-02 molekülünü nakledebilir. Hemoglobinin bağlama yeteneği, çevredeki 02 yoğunluğuna bağlıdır. Solunum organlarında 02 yoğunluğu oldukça yüksektir. Burada 02 hemoglobine bağlanır ve kanın kırmızı renk maddesi 02'ye doyar. 02'ce fakir dokularda ise bağlama yeteneği azdır, yani buralarda hemoglobin 02'i kolayca parçalar. Hemoglobinin bu özel bağlama yeteneği, yapısı ile ilgilidir. Eğer bir 02 molekülü ile hem-grubuna bağlanırsa, molekülün tamamı bir başka biçimde birikerek, diğer 02 moleküllerinin girişini kolaylaştırır. Bu ilişki, S- şeklindeki 02 bağlama grafiği ile gösterilmektedir. Hemoglobinin 02 verişinin nedeni, birçok dokudaki düşük 02 yoğunluğuna bağlıdır. Kas hücrelerinde başka bir olay cereyan eder; kas hücreleri MİYOGLOBİN'lc kırmızı bir renk alır. Bunun 02'i bağlama yeteneği daha büyük olduğu için, 02 deposu görevi yapar. Gerektiğinde miyoglobin 02'ini solunum zincirindeki enzimlere verir.
Kan, 02 nakli yanında, C02 de taşır. Bu gazın az bir kısmı, fiziksel olarak C02 molekülleri şeklinde çözülerek, kan plazmasında nakledilir.
Diğer bir bölümü 02'in bağlandığı yerin dışındaki bir noktada, hemoglobine birikir. C02'in en büyük bölümü eritrositlere difüzyonla girer ve orada KARBO-ANHİDRAZ enzimi ile HİDROKARBONAT (HC03) IYONlanna dönüşür. Bu, tekrar kan plazmasına girer ve solunum organına iletilir. Orada tekrar C02'e dönüşerek solukla dışarıya atılır.
Kanın Diğer Görevleri
Gaz nakli yanında kanın başka taşıma görevleri de vardır. Örneğin besini dokulara ve atık maddeleri de boşaltım organlarına nakleder. Kan, organizmadaki olayları düzenleyen hormonları taşır. Homoiotermal canlılarda vücut sıcaklığını nakleder. Ayrıca kan, hastalık etkenleri ve zehirli maddelere karşı koyucu madde üretir.
Kan Pıhtılaşması
Eğer yaralanan bir yerden kan akışı olursa, kısa bir süre sonra yaranın jelimsi bir maddeyle kaplandığı ve kan akışının durduğu görülür. Bu olaya KAN PIHTILAŞMASI (=AGLUTİNASYON) denir. Bu tabaka kan hücrelerinin elastik fibrillerinin oluşturduğu bir karışımdır. Fibrilleri FİBRİN adlı protein yapar. Akıcı kanda fibrin bulunmaz; ama kan plazmasında çözünen ön basamağı olan FİBRİNOJEN vardır. Kan pıhtılaşması çok basamaklı bir olaydır. Burada enzim ve diğer faktörlerin etkisi ile fibrinojenden fibrin oluşturulur
Epitel hücrelerin yer aldığı kan damarı cidarındaki hücrelerin, damarın yaralanıp kanla ilişkiye geçmesi, kan pıhtılaşmasını aktive eder. Bunlar pıhtılaşma faktörü adı da verilen özel bir protein salgılar. Ayrıca trombositler yaralanan noktaya birbirleri ile yapışarak birikip PLAKACIK FAKTÖRÜ' nü oluşturur. Plakacık ve pıhtılaşma faktörleri plazmada çözünmüş olan PROTROMBIN adlı proteinden TROMBIN adlı enzimi yapar. Bu olaya Ca+2 iyonları da katılır. Trombin, molekülünden iki peptidi ayırdığı fibrinojeni aktive eder. Aktive edilen fibrinojenden zincir oluşumu ile FİBRİN meydana gelir.
Hasta kan damarlarında, örneğin varislerde, aynı şekilde fibrin eksikliği olabilir. Eğer kan pıhtısı toplardamarı tıkarsa TROMBOZ"dan söz edilir; bir tromboz kan tarafından taşınırsa EMBOLUS meydana gelir. Böylece trombozun vücudun başka bir yerde görülmesine, yani kan damarının tıkanarak hayatı tehdit eden "EMBOLÎ" nin oluşmasına yol açılır.
Sık rastlanan hemofili adlı hastalıkta, belli bir Globulin, yani "FAKTÖR VIII" in olmayışı kanın çok yavaş pıhtılaşmasına yol açar. Çok küçük yaralanmalar bile kan kaybına neden olur. Globulin günümüzde sağlıklı kişilerin kanından elde edildiği gibi, genteknolojik olarak değiştirilmiş bakterilerden de kazanılabilir.