Kemik İliği Depresyonu (Miyelosupresyon) Nedir?
Kemik iliği depresyonu, kemoterapinin ve radyoterapinin yaşamı tehdit eden bir yan etkisidir. Kemoterapide kullanılan sitotoksik ilaçların bazılarının az, bazılarının daha çok yan etkisi vardır. . Kanın şekilli elemanları (eritrosit, lökosit ve trombosit) kemik ingindeki stem hücrelerinde yapılır. Bunların ortalama yaşam süreleri farklıdır.
Eritrositler120 gün
Lökositler 4-5 gün
Trombositler 9-10 gün
Kemoterapi sonrası kan elemanlarının üretimi baskılanınca, kanda sayıları azalır ve fonksiyonlarına ilişkin yan etkileri ortaya çıkar. . İlk yan etki en kısa yaşam süresi olan lökositlerin azalması ile başlar. Ortalama olarak tedaviden 7 gün sonra başlar ve tedaviden üç hafta sonra normale döner. Ancak sitotoksiklerin bazıları 2-3 gün gibi kısa, bazıları ise 4-6 hafta arasında değişen geç yan etkilere de neden olabilmektedir.
Enfeksiyon
Lökopeniye bağlı enfeksiyon kemik iliği depresyonunun en ciddi komplikasyonudur.
Nötrofiller, vücudun ilk savunma hattı olduklarından (bakterileri lokalize ve fagosite eder), enfeksiyon riskini belirlemek için hastanın nötrofil sayısının bilinmesi önemlidir.
Kemik iliği baskılanan hastalarda enfeksiyonların çoğunun nedeni
bakteri, virüs ve mantar olabilir.
Tedavide uygun dozda antibiyotikler ve antifungal ilaçlar verilir.
Nötropeninin şiddetli olduğu durumlarda, beyaz küre transfüzyonları
yapılabilir.
Koruyucu izolasyon tekniği uygulanır.
Hasta mümkünse ayrı odaya alınır, ziyaretçi kısıtlanır, enfeksiyonlu
kişilerle teması önlenir.
Hasta ayrı odaya alınamıyorsa kendisini koruması amacıyla maske
taktırılır.
Hastaya yapılan tüm işlemlerde aseptik teknik uygulanır. Hastaya, hijyenik kurallara dikkat etmesinin, yeterli uyumasının, yeterli ve dengeli beslenmesinin gereği anlatılır ve hastanın bu kurallara uyup uymadığı yakından izlenir.
Enfeksiyon belirtileri yakından izlenir.
Anemi
Anemi dolaşımdaki kanda eritrosit sayısının azalmasıdır. Kanserli hastalarda görülen anemi nedenleri; Kemoterapi/radyoterapi sonrası kemik iliğinin geçici olarak baskılanması
Trombositopeni nedeniyle kanama Kemik iliğine tümör hücrelerinin infiltrasyonu Demir eksikliği, gastrointestinal kanama vb. kanser dışı nedenler sayılabilir.
Oksijen, eritrosit içinde bulunan hemoglobine bağlanarak dokulara taşınır.
Kemoterapi/radyoterapi sonrası kemik iliği baskılandığından eritrosit sayısı azalır ve dokulara yeterli oksijen taşınamadığından hi-poksi belirtileri ortaya çıkar.
Hastanın cildi soluktur, kaslarda zayıflık ve yorgunluk hissi vardır. Doku hipoksisi nedeniyle hasta depresif, umutsuz ve sinirli olabilir, baş ağrısı ve anjiyo tipi ağrıdan yakınabilir. Vücut oksijen gereksinimini karşılayabilmek için solunum sayısını ve kalp hızını artırır.
Tedavinin temel amacı; aneminin düzeltilmesidir. Genellikle hemoglobin düzeyi 7-9 mg altına indiğinde kan trans-füzyonu yapılmaktadır.
Oksijen tüketimini azaltmak amacıyla hasta istirahat ettirilir. Yaşam bulguları düzenli izlenir. Dengeli beslenmesi sağlanır.
Yorgunluk- Halsizlik
Kanserli hastada yorgunluk ve halsizliğin olası nedenleri arasında anemi, stres, uykusuzluk, vb. birçok neden sayılabilir. Yorgunluk ve halsizliğe neden olan bu belirtilerin fizyolojik nedenleri arasında, metabolitlerin vücutta birikmesi, hastalık ve uygulanan tedavi nedeniyle tüm vücut fonksiyonlarının ve psikososyal değişikliklerin olması sayılabilir. Tüm bu nedenler dikkate alınarak hastanın bakımı planlanır.
Kanamaya Eğilim
Kanserli hastalarda hastalık sürecinin kendisi ya da uygulanan tedavinin etkisiyle oluşan kemik iliği depresyonu sonucu, trombosito-peniye bağlı kanamaya eğilim ciddi sorunlardan biridir. Hastada yaygın peteşiyal ve subkutan kanamalar sık görülür. İdrar hematüri yönünden izlenmelidir.
Bu hastalarda sık sık gözdibi muayenesi yapılır ve düzenli trom-bosit transfüzyonları gerekebilir. İntramüsküler enjeksiyonlardan, sert diş fırçalarından kaçınılmalı, hasta travmalardan korunmalıdır. Kanserli hastalarda yaygın damar içi pıhtılaşma (DIC) görülebilir. Yukarıda sözü edilen tüm nedenlerle hemşire, hastanın trombosit sayısını bilmeli, düşük olduğunda kanama belirtileri yönünden hastayı izlemelidir.
İlerlemiş Kanserli Hastaların Bakımı
Çoğunlukla kanserin ilerlemiş durumlarında hastalar, ağrı, halsizlik, dispne ve inkontinans gibi semptomlardan yakınırlar. Ayrıca bulantı-kusma, konstipasyon, iyileşmeyen yaralar gibi sorunlar da sık görülmektedir.
Bu sorunlara kanserin kendisi ya da uygulanan tedavi (daha önce değinildiği gibi) neden olmaktadır.
Ağrı
Kanser tanısı olan hastaların üçte ikisinin ağrısı olmaktadır. Ağrı kanserin kaynaklandığı dokuya göre farklılık gösterir.
Kemik ağrısı; Genelde şiddetli olup, kontrol altına alınması güçtür. Ağrı sürekli olup, genellikle hareket edince ve ağırlık-kaldırınca artar.
Viseral ağrı: Karaciğer, mide, uterus, vb. organların ağrısı, basınç ve gerginlik hissi veren sürekli ve kunt tiptedir.
Sinir ağrısı: Sinirlere baskı ya da sürekli izlem sonucu oluşur. Bası nedeniyle oluşan ağrı, sızı şeklinde ve süreklidir ve daha sonra zonklama şeklinde olur. Zonklama sinirlerin tahribi sonucu görülür. Sinirlerin tahribi sonucu oluşan ağrılar pek sık görülmez, bu tür ağrı yüzeyel yanma ya da batma şeklindedir.
Yumuşak doku ağrısı: Bazen enfeksiyon sonucu olur, zonklayıcı türdedir ya da ağrılı kas spazmı olabilir. Sıklıkla ilerlemiş kanserlerde hipoproteinemi venöz staz ya da konjestif kalp yetmezliği sonucu yumuşak doku ödemi oluşur. Lenfatiklerin kompresyonu ya da metastaz nedeniyle lenf ödemi oluşur.
Ağrının Değerlendirilmesi
Ağrının doğru değerlendirilmesi uygun tedavinin ilk aşamasıdır. Ağrı sübjektiftir ve ağrının değerlendirilmesinde, sosyo-kültürel, psikolojik etkenler dikkate alınmalıdır. Kanserli hastalarda yapılan birçok çalışmada ağrının şiddetini etkileyen psikolojik faktörler incelenmiştir.
İlerlemiş kanserli hastalarda bu faktörler ağrının şiddetini artırır. Uygun tedavi için fiziksel olmayan faktörlerin de bilinmesi gerekir. Ağrının şiddeti, niteliği, yoğunluğu, yeri, ne zaman başladığı, akut ya da kronik oluşu saptanır, kaydedilir.
Ağrı değerlendirme ve izleme formlarının geliştirilip kullanılması etkili ve sistemli bir ağrı kontrolü yapılabilmesi için son derece yararlıdır.
Ağrı tedavisi
En etkili tedavi yöntemi ilaç tedavisidir. Dünya Sağlık Örgütü başlangıçta narkotik olmayan analjeziklerden başlayıp üç basamak şeklinde, birinden diğerlerine geçilmesini önermektedir. Hafif ağrı olduğunda aspirin, parasetamol Orta şiddetli ağrı olduğunda, genelde kodein kullanılır.