Atonik Kabizlik ve Kalinbagirsak Stazi

Atonik (Gerimsiz) İşlevsel Kabızlık (Kalınbağırsak Stazı)

Atonik kabızlık nedir, Bir taraftan güncel beslenme bozuklukları; şişmanlığın ilave iki etkeni olan şeker ve yağdan çok zengin, fakat liften yoksun beslenme.

Diğer taraftan, kas gücü istemeyen modern toplumun yaşam tarzı sonucudur.

Günlük yaşamımız giderek daha fazla oturgan şekle dönüşmektedir. Bazıları her pazar sabahı yarım saat el-kol hareketi veya 1 saat bisikletle gezintinin bu genel hareket azlığını telafi edebileceğini düşünebilirler. Fakat bu küçük eylemsel hare­ketlerin, geçmiş asırlar boyunca süren, insanların günlük fizik aktivitesini düzelte­bilmesi olası değildir; kas gücü ve gerginliğini elde etmek için gerekli olan çalışmaya göre çok yetersiz kalır. Beslenme bozukluklarıyla birlikte, hareket eylemlerindeki eksiklik, genel olarak, oldukça sakin bireylerde kalça ve özellikle karın kaslarında genel bir gerginlik azalması (hipotonosite) oluşturur.

Buna paralel olarak, yağ depoları artar ve bunlar özellikle kas lifleri tarafından kullanılmamış yerleri işgal ederler. Gerginlik azalması, aynı zamanda bağırsak ge­çişinin yavaşlamasına neden olan kalınbağırsak kaslarında da görülür. Böylece bir şişmanlığın gelişimi, dışkılamaya iştirak eden kasların hipotonositesi ve kalınbağırsak kaslarının hipotonositesi, atonik işlevsel kabızlığın belirgin tablosunu oluşturur. Bu kabızlık az ağrılı veya ağrısız olup genel olarak çok iyi dayanılır. Bazen de migren veya bulantı, olağandışı yorgunluk gibi bazı ilave belirtiler gösterebilir.

Spazmodik (Kasınmalı) İşlevsel Kabızlık

Kasınmak işlevsel kabızlık esas olarak, oldukça faal, sinirli ve sıklıkla kaygılı ki­şilerde görülür; genel olarak zayıf ve uzun boyludurlar. Bağırsak geçiş bozukluğu, kalınbağırsak kaslarının hareket faaliyetindeki artmaya bağlıdır. Gerçekten kasla­rın, kalınbağırsağı çevreleyen halka şeklindeki çok önemli kasılması dışkının geçi­şini engeller ve dışkı kasılmanın yukarısında birikerek, kalınbağırsağı genişletip, az çok devamlı ve hassas bir karın sıkıntısı yaratır. Bazen kasılmalar özellikle yoğundur ve şiddetli ağrı nöbetleri oluşturur. Bu nöbetler kalınbağırsağı tahriş eden çok bol gıda ve çok zengin yemekler kadar heyecan, ruhsal gerginlik, soğuk tarafından da uyarılabilir. Ağrıların şiddeti ve niteliği çok değişken olabilir ve hatta (apandisit, karaciğer ve mide hastalığı gibi) bir başka hastalığı taklit edebilir.

En belirgin nöbetlerde ağrı, sabahları veya gecenin ikinci yarısında başlar. Kalça ve karnın sol yarısında yerleşen yanma veya kasılmalar şeklinde belirir. Nöbetlerde hasta dışkılama için çok büyük gayret sarfeder. Bazen beraberinde sıvısal bir salgının bulunduğu bilye büyüklüğünde sert dışkı parçaları çıkarılır. Az da olsa bu tarzdaki dışkılama, ağrıyı hafifletir. Fakat dışkılama gayretiyle birlikte olan bu nöbetler çok yorucudur ve hasta kendisini ekseriya ruhsal ve bedensel olarak tükenmiş hisseder. Ağrılı nöbet dönemleri önce birkaç gün ara ile birbirini takip eder. Sonra birkaç ay esnasında durulur. Ağrı ya tamamen yok olur veya sıklıkla görüldüğü gibi, az çok sabit ve yaygın bir karın sancısı şeklinde sürer.

Böylece çok yaygın bir inanışa rağmen, süregelen kabızlıklar daima bir bağırsak tembelliğine bağlı olmayıp bilakis kalınbağırsak kaslarının fazla çalışması sonucu olabilir. Bundan başka oldukça özel ruhsal bir yapı, bu fazla çalışma, sıklıkla bir­likte bulunan iki esas etken ile harekete geçirilebilir:

Beslenme liften yoksun olduğunda, dışkının hacmi az olacak ve kalınbağırsak kasları bu az hacimli dışkıyı ilerletebilmek için kasılma güçlerini arttırmaya zorlanacak ve spazm şeklinde kasılmalara dönüşebilecektir.


Zararlı yumuşatıcıların yanlış kullanımı da çok sık gözlenen bir etkendir. Onların etkisi kalınbağırsak cidarına gerçekten zarar vericidir. Seyahat gibi nedenlerle görülen geçici kabızlıklarda yumuşatıcı kullanımı süreğen kasılımlı kabızlıklara neden olabilir. Hatta yumuşatıcılar, kasılmalı bir ka­bızlığı gerimsiz bir kabızlığa çevirebilir. Aslında yumuşatıcı kullanım bir alışkanlığı liften yoksun bir beslenmeye bağlıdır. Kabızlığın oluşturduğu endişe ile beslenmelerinin daha düzenli olması yerine, bazıları muntazam dışkılamak amacı ile günlük yumuşatıcı kullanırlar. Halbuki gerçekte lif alımını arttırmak yeterli olacaktır.

Sosyal Baskıların Etkisi

Beslenme düzensizliği kabızlığın temel nedenidir denilebilir. Her toplumun kendine özel beslenme alışkanlıkları olduğuna göre toplumsal bir baskı söz konusudur. Fakat diğer sosyal baskılar da özel bir kabızlık {Rektal boşaltım bozukluğu kabızlıkları) şekli yaratabilir. Rektal dişezi denilen bu durumda boşaltım refleksi işlevinde bir eksiklik söz konusudur.

Bu kötü dışkılama işlevinin iki esas nedeni vardır:
Yaşamın ilk yıllarında ebeveyn tarafından zorla kabul ettirilmiş baskılar.
Toplumsal yaşayışın zorladığı baskılar.

Çocukluk Çağının Baskıları

Annelerin çoğu bebeklerinin temizliğinde çok titizdirler. Fakat bazı anneler de be­beğin eğitiminde erkencidirler. Onlar, dışkının denetimli boşalmasını sağlayan tepke işlevini oldukça zorlayıcı ve çok vakitsiz bir eğitimi çocuklarına zorla yaptırmaya kalkarlar. Böylece anneler altları temiz kaldıkça bebeklerini kutlar ve onunla oyna­yarak veya gülücükler yollayarak memnuniyetini gösterir. Ayrıca anne, kalınbağır­sağını düzenli olarak boşaltmasının sağlığı için gerekli olduğu kavramıyla, çoğu zaman bebeğini lazımlıklı oturakta oturtmayı tercih eder. Annenin bu hem çok ciddi ve hem de çok dikkatli tutumu bebeğin iki tepkisine yol açar:

İlk şekil- annenin çocuğunu mümkün olan en büyük çabuklukla temiz görme arzusunun sonucudur. Böylece bebek çok erken olarak kendini tutmasını ve tepkelerini gereksiz yere denetlemeyi öğrenir. Bunu takiben ergenlik ve sonra da yetişkin çağda kendini tutma alışkanlığını muhafaza etme tehlikesi vardır. O zaman ancak çok düzensiz olarak dışkılamaya gidecektir.

İkinci şekil- dışkının gelişini sabırsızlıkla bekleyen annenin endişeli bakışları altında oturakta uzun süre kalan bebeklerde gözlenen tepkidir. Bunu takiben günde en az 1-2 defa dışkılama yapma tutkusunun gelişmesi tehlikesi vardır. Bu nedenle ergenlikteki bireylerin çoğu bağırsaklarının boşalmadığı bir günü geçirmeme kaygısıyla yumuşatıcı kullanmaya başlarlar. Fakat bu yumuşatı­cılar kalınbağırsağı tahriş eder ve bir hastalığın ortaya çıkmasına neden olur.

Toplumsal Yaşamın Zorlukları

Dışkılama mekanizması daha önce açıklanmıştır. Dışkının ilk devrede sigmoid ba­ğırsak tarafından rektuma doğru itildiğini anımsayalım. Doğal olarak dışkılama hissi derhal uyanır. Bu da rektum cidarı bir basınca maruz kaldığında harekete geçen duyargaların varlığına bağlıdır. Bunu takiben bir dizi refleks (tepke), dışkının çıka­rılmasına kadar çalışmaya başlar. Bazen bu tepkeler istemli olarak engellenebilir. Bu durumda dışkılama ihtiyacı giderek kaybolur. Zira çok sık olarak uyandırılmış almaçlar artık harekete geçemezler; böylece dışkının varlığıyla oluşan basınca uyum gösterirler ve artık hiçbir duyulanma olmaz. Ayrıca organizmanın bütün duyu al­maçları için aynı uyum olayı mevcuttur. Örneğin bir yara da başlangıçta çok ağrı yapar. Fakat sonra ağrı azalır. Zira ağrıya duyarlı almaçların tepkisi giderek söner ve kaybolur. Hatta el bileğine bir saat takıldığı zaman bir müddet için bu saat his-sedilirse de, sonradan artık hiç bir algılama olmaz. Böylece duyu almaçları artık iş görmezler.

Böylece dışkı rektuma ulaştığında, ancak kısa bir süre için dışkılama hissi uyandırır. Şayet dışkılama yerine getirilmemişse bu ihtiyaç hissi kaybolur. O zaman sigmoid bağırsağı, almaçları tekrar uyarmak için rektum üzerine uyguladığı basıncı arttırır. Fakat tepke mekanizma engellenmeye devam edilirse, yani kişi dışkılamamak için kendini tutuyorsa, o zaman bir miktar dışkı sigmoid bağırsak içine geri yollanır ve birkaç saat için hiçbir yeni dışkılama ihtiyacı uyanmaz.

Niçin birçok kimse dışkılama arzusunu hemen yerine getirmez de dışkılamaya git­tiği esnada daima onu erteler?

Bu durum, doğrudan toplumsal yaşayışın zorluklarına bağlıdır. En doğal ve en ba­sit ihtiyaçlarını ihmal ederek daima gergindirler veya utançlarından, toplantıları ve hatta bürolarını terk etmeye cesaret edemezler. Daha sık olarak temizlik ve sağlık korkusu ile evlerinin dışındaki tuvaletleri kullanmak istemezler.

Fakat sebebi ne olursa olsun sonuç aynıdır. Haftada ancak 2-3 defa dışkılamaya giderler. Gerçekten esas sorunu ortaya koyan bizzat bu düzensizlik değil, fakat daha çok almaçların uyarılara cevap vermemesidir.

Almaçların cevapsız kalan tekrarlanmış uyarıları sonucu yıllar sonra bu almaçların hassasiyetinde önce azalmaya, giderek devamlı olarak zayıflamalarına ve nihayet artık hiçbir cevap vermemelerine neden olur. Böylece kabızlığın tipik bir tablosu "Rektal dişezi" teşekkül eder. Yani kalınbağırsağın işlevi olağandır ve dışkıyı rek­tuma kadar taşır. Fakat hiçbir dışkılama ihtiyacı hissi uyanmaz. Bu bozukluk sonucu kişi, artık çok nadiren dışkılamaya gider. Zira artık çok ender ve zayıf olarak bu ihtiyacı hisseder. Bu husus kişiyi endişelendirir ve tahriş edici yumuşatıcıları kul­lanmasına yol açar. Fakat bu davranış kalınbağırsağın iç cidarına zarar vererek, rektal duyu bozukluğu oluşturup durumu daha da zorlaştırır.