Hematüri Nedir, Hematüri Tedavisi
Hematüri, makroskopik ya da mikroskopik, semptomatik ya da asemptomatik olsun renal parankimal, ürolojik ya da sistemik hastalıklann büyük kısmmın ilk göstergesi ve/veya sonucudur. Aksi kanıtlanıncaya kadar, her zaman, olası bir ciddi hastalık varmış gibi kabul edilmelidir ve hematürinin yerinin belirlenmesi için tanısal girişimlerin hemen başlatılması gerekmektedir. Özellikle, herhangi bir hastalığın bulgusunu taşımayan olgularda hematürinin nedeninin bulunması bir sorun oluşturabilmektedir.
İdrara, bilinmeyen bir nedenle, her gün 2,5 milyon eritrosit atıldığı için idrarda bir miktar eritrositin bulunması normaldir. Bu miktarın üzerindeki eritrosit sayılarında idrarda stik pozitif olur ve idrarın mikroskopik incelemesinde, büyük büyütme ile her sahada 3'den fazla eritrosit görülebilir. Bazı yazarlar ise 5 ya da daha fazla eritrositin bulunmasını hematüri olarak kabul etmektedirler (2,50). Makroskopik hematüri, idrar içinde yeterli miktarda kanın bulunmasıyla oluşur, idrar rengi pembe, kırmızı ya da kahverengi olabilir. Yalnızca az bir miktar kan (1000 mi. idrarda 1 mi.) idrarı kırmızı renkli yapmaya yeterlidir (26,90). Normal erişkinlerin %3'ünde, idrarın mikroskopisinde her sahada 3'den fazla eritrosit atılabilir ve hematürili %8-15 vakada hematürinin nedeni, yapılan tüm tetkiklere karşın bulunamayabilir. Bununla birlikte, hematürinin kaynağı her zaman, mutlaka araştınlmahdır (22). Hematürinin değerlendirmesinde en iyi başlangıcın; ilk olarak hematürinin varlığının saptanması ve ardından kaynağın belirlenerek tanıya ulaşılması olduğu bildirilmiştir . Anamnez, fizik muayene ve laboratuvar verileri, hematürinin olası yeri hakkında önemli ipuçları verebilir (22,25). Bununla birlikte, hematürinin nedeninin araştırılması çoğu zaman; sistoskopi, renal biopsi, anjiografi, retrograd pyelografi gibi bir ya da daha fazla invaziv girişimleri gerektirebilir. Hastanın karşı karşıya kaldığı risklerin (6,120) yanında, hematürili her bir hastada bu tür araştırmaların maliyetleri de oldukça yüksek olabilmektedir.
Son zamanlarda, idrar tetkikinde dipstik metodun yaygın kullanımı, mikroskopik hematürili hastaların sayısında bir artma yapmıştır. Makroskopik hematüri, daha dikkat çekici olduğu için çok iyi değerlendirilebilir (82). Oysa, mikroskopik hematüri, gözden kaçabildiğinden çoğu zaman farkedilmeyebilir (12,125). Semptomsuz, mikroskopik hematürili olgulann %2-22'sinde önemli bir anomali bulunabileceği bildirilmiştir (97,124). Mikroskopik hematüriye, 50 yaşdan önce seyrek olarak (%1'den daha az) rastlanmaktadır (137). Elli yaştan sonra sıklığının belirgin olarak artarak %2-18 (125) arasmda ( %4-13 (97, 124), %5 (100), %4,8-16,5 (58)) değiştiği ve 60 yaş üzerinde %22'lere ulaştığı (34) bildirilmiştir. Sıklıklardaki bu değişkenlik hematürinin derecesinin farklı tanımlamaları ile açıklanabilir. 40 yaşın üzerinde hematüri her zaman önemsenmelidir. Araştırılan vakaların en azından beşte birinde önemli ürolojik bozukluklar bulunabileceği ve bunların yansına yakınında malign bir lezyon olabileceği ileri sürülmüştür. Bundan dolayı, gereksiz morbiditeden kaçınmak istenmesine karşın hematürinin nedeninin ortaya konması için tanısal girişimler zorunlu olmaktadır
Klinisyenler, mikrohematürili bir hastada, belirgin bir lezyonu atlamanın riskiyle, invaziv araştırmaların zorluğu arasında tercih yapmak zorunda kalabilirler
Çocuklarda ve genç erişkinlerde, ürolojik hastalığa bağlı asemptomatik mikrohematüri sıklığının çok az olduğu bildirilmiştir (49,82,137). Bu yüzden, semptomsuz mikrohematürinin araştırılmasında ürolojik değerlendirmenin ne kadar agresif olacağı konusunda çoğu zaman kararsız kalınabilir (23,97). Yaşlan 17-25 olan erkek olgularda yapılan bir çalışmada, mikrohematürili hastalara uygulanan renal biyopsi sonucunda, olgulann %54'ünde glomerüler hastalık tesbit edildiği bildirilmiştir
Hipertansiyonun kontrolünün ve diyet uygulamalarının, ilerleyici glomerüler hastalıklarda renal sürviyi uzatabileceği bilinmesine karşın, böyle hastalarda renal biyopsi ile erken tanının, sonuca etkisi bilinmemektedir. Ancak, kesin tam, persistan, nedeni açıklanamayan hematürili hastalan gereksiz ürolojik girişimlerden koruyabilir. Semptomsuz ve izole hematürinin kaynağının belirlenmesi için; nefro-ürolojik hastalığın, klinik ve laboratuvar araştırmalanndan sonra invaziv ürolojik değerlendirme önerilmektedir. Sistoskopi ve ürografiden sonra nedeni ortaya konamayan hematürilerde, renal biyopsi %70-100 olguda kesin tam sağlayabilir (8,141). Ancak, idiopatik hematürili vakalarda, renal biyopsi sonuçlan; yetişkinlerde %22 ve çocuklarda %44'ün üzerinde normal bulunabilir.
Proteinürinin bulunması ve silendirlerin tesbit- saptanması gibi bazı idrar tetkiki bulgulan, hematürinin renal kaynağım düşündürebilir. Ek olarak, idrara belirgin olarak renal tubuler hücrelerin atılması, renal tubuler hasan gösterebilir. Tüm bu bulgular, renal hastalığı ortaya koymada yardımcı olabilirler (140) ancak büsbütün güvenilir değildirler . îdrar örneklerinin incelenmesinde bir gecikme silendirlerin saptanma oranında azalmaya neden olabilir (99). Proteinüri, glomerüler hastalıklann bazı tiplerinde bulunmayabilir (25,46,120). Aynca baza olgularda alt üriner sistem hastalıklarmda da proteinüri görülebilir (101,122). İdrarlarında eritrosit silendirleri ve/veya proteinürinin yokluğunda glomerüler hematürili bir çok hasta, gereksiz ürolojik araştırmalar ile karşı karşıya kalabilir (39,44). Özellikle renal yetmezlik ya da glomerüler hastalıklı olgularda, yapılacak bu tür invaziv girişimler nedeniyle morbidite artabilir