Saglik İnanc Modeli Nedir

Sağlık İnanç Modeli (Health Belief Model)


Sağlık inanç modeli (SİM) bireylerin davranışlarını etkileyen tutum ve inançlarını açıklayan psikososyal modellerden biridir. Model, ilk kez 1950 yılında Hochbaum, Kegeles, Leventhal ve Rosenstock tarafından geliştirilmiştir. 1950’li yıllarda Amerika’da halk sağlığı hizmetleri kapsamında sunulan sağlık taramalarına ve koruyucu programlara (ücretsiz tüberküloz tarama programları ve aşılanma programları) halkın katılımının düşük olmasının nedenlerini anlamak ve açıklık getirmek amacıyla yapılan çalışmalar modelin geliştirilmesinde etkili olmuştur (Janz ve Becker 1984; Fulton ve ark. 1991; Mikhail 1994). Sağlık inanç modeli uzun yıllardır meme kanseri erken tanı/ tarama davranışları yanında diğer koruyucu davranışları (bağışıklama davranışları, prenatal davranışlar, sigara içme davranışı vb.) etkileyen faktörleri değerlendirmek için de kullanıldığı belirtilmektedir (Janz ve Becker 1984; Fulton ve ark. 1991; Mikhail 1994; Baltaş 2000). Sağlık davranışlarını açıklayan farklı modeller olmasına rağmen, Medline’da 1974–1994 yılları arasında yapılan taramalarda çalışmaların büyük çoğunluğunda SİM kullanıldığı belirlenmiştir.


Sağlık inanç modelinin oluşumunda Lewin ve Becker’in sosyopsikolojik kuramından yararlanılmıştır (Janz ve Becker 1984; Mikhail 1994). Model, kişinin hastalık ve yetmezlik durumlarından korunmak için yaptığı davranışın nasıl şekillendiğini ve etkilendiğini açıklar. Kişinin inanç ve davranışları arasındaki ilişkiyi ve bireysel karar verme düzeyinde sağlık davranışlarına bireysel motivasyonun etkisini açıklar. Aynı zamanda, model kişiyi sağlığa ilişkin eylemleri yapmaya ya da yapmamaya neyin motive ettiğini ve özellikle sağlık davranışlarının sergilenmesinde etkili olan durumları tanımlamaktadır (Mikhail 1994).


Modelin en temel bileşenleri; yatkınlık algısı, ciddiyet algısı, yarar algısı ve engel algısıdır. Güven ve sağlık motivasyonu algısı modele daha sonra eklenmiştir. Modele göre, meme kanserini ciddi bir hastalık olarak algılayan ve kendini meme kanseri olmaya yatkın hisseden bir kadının KKMM yapma, KMM yaptırma ve mamografi çektirme eğiliminde olacağı kabul edilmektedir. Benzer şekilde, meme kanseri tarama davranışlarının yararını kavrayan ve bu davranışları gerçekleştirmede daha az engelle karşılaşan kadının meme kanseri tarama davranışlarını sergileme oranının da yüksek olacağı beklenir. Ayrıca, kadının KKMM’ni başarı ile yapabileceğine olan inancı (güven) ve sağlık motivasyon algısının yüksek olmasının ilgili davranışların sergileme oranını artırması beklenir. Güven algısı özellikle kendi kendine meme muayenesi gibi beceri gerektiren davranışları içeren çalışmalarda kullanılmış olmakla birlikte, mamografiye ilişkin olarak da değerlendirilmiştir (Ferdous 2006).


Modelde, bireysel algılar arasında yer alan yatkınlık ve ciddiyet algısı, tehdit algısını oluşturmaktadır. Modele göre bireyin hastalığı tehdit olarak algılamasında değişikliğe neden olan faktörler ve eyleme geçiriciler etkili olan değişkenlerdir (Şekil 2-10) (Rosenstock 1965; Mikhail 1994). Aynı zamanda bireyin yaşı, cinsiyeti, etnik yapısı, sosyal sınıfı, bireyin hastalık hakkındaki bilgisi, kültürel inançları (değişikliğe neden olan faktörler) erken tanı uygulamalarına yönelik yarar, engel, yatkınlık, ciddiyet ve güven algısını; medya, sağlık kontrolünü hatırlatan uyarılar, arkadaş veya aile üyelerinden birinin hastalanması (eyleme geçiriciler) gibi değişkenler ise tehdit algısını etkilemektedir. Sağlık İnanç Modeline göre, bireyin sağlığını tehdit eden duruma ilişkin davranışında psikolojik hazır bulunuşluk önemlidir (Rosenstock 1965; Mikhail 1994; Baltaş 2000). Bu durum bireyin;


• Hastalığın ciddi sonuçlarının ve hastalığa yakalanmada bireysel riskinin farkında olmasını,


• Hastalığın önemini bilmesini ve sağlık davranışlarının yararına inanmasını,


• Sağlık davranışlarını engelleyen faktörlerin farkında olmasını gerektirir.


http://zehirlenme.blogspot.com

Meme Kanseri ve Mamografi

Meme Kanseri ve Mamografi


Mamografi memenin yumuşak dokusunu ve değişikliklerini ortaya çıkaran bir inceleme yöntemidir. Diğer bir ifadeyle, memenin primer görüntüleme yöntemidir. Mamografi tanı ve tarama amaçlı olmak üzere iki şekilde kullanılmaktadır. 1960’lı yıllardan sonra yapılan tarama mamografileri sayesinde elle hissedilmeyen meme lezyonları ile daha sık ve erken dönemlerde karşılaşılmaya başlanmıştır. Mamografiler yumuşak doku radyografisinin en güzel örneğidir ve yoğunlukları ve atom numaraları birbirine yakın olan memenin kas, yağ ve glandüler yapılarını incelemek amacıyla kullanılır. Mamografinin esası, memeyi oluşturan yumuşak dokular arasındaki yoğunluk değişikliğinin, röntgen ışınının farklı absorbsiyonuna dayanmaktadır (Ustaoğlu 2000) . Geçmişte ilk mamografi uygulamalarında 1- 4 rad. radyasyon dozu oluşmakta idi. Günümüzde ise teknik ilerlemeler, iki yönlü mamografi ile 0.04- 0.08 rad radyasyon dozu oluşturmaktadır. Mamografide oluşan radyasyon dozunun düşmesi, tarama programlarındaki radyasyona bağlı kanser ihtimalini en aza indirmiştir. 0.1 rad’lık dozun 35 yaşın üzerindeki kadınlarda milyonda 4 kanser oluşmasına yol açtığı ileri sürülmü, bu oranın araba yolculuğu yapan veya sigara içen insanların risk olasılığından daha az olduğu belirtilmiştir (İğci ve Asoğlu 2003).


Mamografi, en uygun şartlarda uygulandığında kadınlarda erken evre meme kanserleri tanısında en etkili ve en iyi görüntüleme yöntemidir. Günümüzde tarama amaçlı mamografinin yaygınlaşması nedeni ile asemptomatik meme lezyonları ve elle hissedilemeyen meme kanserleri erken evrede görüntülenebilmektedir. Klinik olarak elle hissedilemeyen meme kanserlerinin büyük çoğunluğunun erken evre meme kanserleri olduğu belirtilmektedir. Hissedilmeyen meme kanserlerinde palpasyonun yetersizliklerini gidererek erken evrede tanıya imkân vermesi nedeniyle mamografi önemli bir yöntemdir (Ustaoğlu 2000; İğci ve Asoğlu 2003; Vahabi 2003). Mamografi, memedeki kitleyi elle hissedilir olmadan 2 yıl önce belirleyebilmektedir. Mamografinin kullanılmaya başlaması ile, küçük meme kanserlerini invazyon yapmadan ve meme dışına yayılmadan önce tespit etmek mümkün olmaktadır. Günümüzde tarama amaçlı mamografinin yaygınlaşması nedeniyle klinik bulgu vermeyen meme lezyonları çok erken evrelerde saptanabilmektedir. Bu lezyonlar mamogramlarda mikrokalsifikasyonlar, asimetrik yoğunluklar, düzgün veya düzensiz konturlu kitleler şeklinde görülürler (Ustaoğlu 2000). Mamografinin, meme kanserinin % 10-15’ini belirleyememesine rağmen, duyarlılığı yüksektir. Yanlış negatifliğin en önemli nedeni yoğun meme dokusudur. Mamografinin 30 yaş altındaki kadınlarda kullanılması, meme parankim dansitesinin yüksek, yağ oranının düşük olması nedeniyle sınırlıdır.


40- 49 yaşları arasındaki kadınların mamografi ile tarama programlarına alınmasında da tartışma devam etmektedir. Mamografi 50 yaşın üstündekilerde, 40 yaşın üstündekilere göre daha duyarlı ve spesifiktir. İsveç’te iki bölge çalışmasında, mamografi ile 40- 49 yaşlarında kanserlerin % 38’inde, 50 yaşın üzerindekilerde ise % 24’ünde tanı konulamamıştır (yanlış negatiflik). Küçük orandada olsa meme yoğunluğu, tümörün hızla büyümesi ve görüntüyü iyi değerlendirememe gibi nedenlerden dolayı bazı meme kanserleri mamografi ile belirlenemez.


Amerikan Kanser Birliği ve çeşitli otoriteler, asemptomatik 35- 40 yaşları arasındaki kadınlarda daha sonraki mamografiler ile karşılaştırmada esas teşkil etmesi için mamografi çekilmesini, 40- 49 yaşları arasında kadınlarda 1- 2 yılda bir, 50 yaşın üzerindekilerde ise her yıl mamografi çektirilmesini önermektedir


http://zehirlenme.blogspot.com