Fasciola Gigantica Nedir
Sığır ve koyun yetiştiriciliğinin bulunduğu her yerde görülebilir. Kuzey Afrika, Orta ve Güney Amerika, Küba, Güney Fransa, Đngiltere, Galler ve Peru sıklıkla olguların bildirildiği yerlerdir (Unat ve ark., 1995).
Kesin konak koyun, keçi, sığır, manda, deve gibi geviş getiren hayvanlardır. Đnsan da tesadüfen kesin konak olabilmektedir. Ara konak Lymnea cinsi tatlı su gastropodudur. Bu gastropodlar derin olmayan su birikintilerinde ve sulak çayırlardaki su sızıntılarında bol olarak bulunurlar (Bilgehan, 1995).
Bu parazit 30X13mm boyutlarında büyük bir trematoddur. Ana morfolojik özelliği bütün organların çok fazla dallanmasıdır. Ön uçta yer alan baş şeklindeki çıkıntı parazite karakteristik omuzlu görüntüsünü kazandırmakta, son kısma doğru ise daralmaktadır (Unat ve ark., 1995).
F.gigantica morfolojik olarak F.hepatica’ya benzer, sadece daha uzun ve daha büyüktür. Orta Doğu, Rusya, Batı Afrika, Hindi-Çin ve Hawaii’de yayılım gösterir (Collier ve ark., 1998).
Fasciola türlerinin yumurtaları oval, büyük ve kapaklıdır, kabukları ince ve yüzeyi düzdür (Collier ve ark., 1998).
Đnfekte hayvanların safra kanallarındaki erişkinlerin çıkardığı yumurtalar safra ile düodenuma sürüklenir ve dışkı ile dış ortama bırakılır, içlerinde miracidium gelişmemiştir. Miracidiumun gelişmesi için yumurtanın suya ulaşması ve ortamın sıcaklığının 16-27°C olması gereklidir. Yumurtalar 10°C nin altında gelişemezler ancak beş aydan fazla canlı kalabilirler. Uygun ortam ve ısıda yumurtalar içinde 10-15 günde miracidium gelişmektedir. Miracidium gelişimini tamamladıktan sonra proteolitik bir enzim salgılayarak yumurta kapağının bağlarını eritir ve kapağı iterek suya geçer. Miracidium su içinde yüzerek, arakonağı olan gastropoda rastladığında ona yapışır ve içine girer. Miracidium gastropodun solunum boşluğunda sporokiste dönüşür. Sporokistin içinde tomurcuklanma ile redialar (5-8 adet) oluşur ve bu redialardan yine tomurcuklanma ile yavru (kız) redialar gelişir.Yavru rediaların tomurcuklanması ile yüzlerce cercarialar meydana gelir ve gastropoddan ayrılarak suya geçer.Cercarialar (1mm) bir süre suda yüzdükten sonra su kenarında veya içinde rastladıkları bitkilere tutunmakta ve etraflarına bir kist çeperi salgılayarak metacercaria haline dönüşmektedir (Unat ve ark., 1995, Bilgehan, 1995).
Đnsanlar ve hayvanlar için infektan olan metacercariaları taşıyan bitkilerin yenmesiyle mideye ulaşan metacercarianın dış kabuğu erir ve genç trematod ince bağısaklarda serbest kalır. Genç şekil 24 saat içinde bağırsak çeperini delerek peritona geçer, 3-4 gün orada kalır ve karaciğer yüzeyine tırmanıp Glisson kapsülünü delerek karaciğere girer. Karaciğer dokuları içinde 6 hafta kadar kalan genç Fasciola bir safra kanalına ulaştıktan sonra, orada yerleşmekte ve 4-5 hafta içinde erişkin hale gelerek yumurtlamaya başlamaktadır. Yıllarca safra kanalları ve kesesinde yaşayabilir(Unat ve ark., 1995, Collier ve ark.,1998).
Genç parazitlerle enfekte karaciğer yendiği zaman parazit, farinks mukozasına tutunarak yerleşebilir ve lokal semptomlara yol açar. Đnkübasyon süresi genelde iki haftadır ve sessiz olarak geçer. Bazen 8 aya kadar uzayabilir (Unat ve ark., 1995).
Akut dönemi, ilk göç ve genç Fasciola'ların büyüme dönemidir. Tedavinin çok etkili olduğu ancak, semptomların çok değişken olmasından ve dışkıda yumurtalar görülemediğinden tanı koymanın zor olduğu dönemdir. Kronik dönem, parazitin erişkin hale gelmesi ile tedavinin daha az etkili olduğu ancak, serolojik reaksiyonların sonuçlarının netleştiği ve dışkı muayenelerinde yumurtaların bol olarak görüldüğü, tanının kolay olduğu dönemdir. Fasciola hepatica konak vücudunda 10 yıldan daha fazla bir süre canlı olarak kalabildiğinden kronik dönem oldukça uzun sürmektedir (Unat ve ark., 1995).
Đnvazyon dönemi, infektif yiyeceklerin yenmesinden bir ay kadar sonra veya biraz daha geç olarak hastalık belirginleşmeye başlar. Hastaların şikayetleri tanı koydurmaktan uzaktır. Ortaya çıkan belirtiler toksik etkinin göstergesidir. Daha sonra nedeni belli olmayan, epigastrium ve sağ hipokondriumda yerleşen yemek yeme zamanıyla, alınan besin çeşidiyle hiçbir ilişkisi olmayan kriz şeklinde karın ağrıları ortaya çıkar. Hastalar genellikle gaz, ard arda gelen diare ve konstipasyon krizlerinden yakınırlar. Daha sonra ağrılar yavaş yavaş karaciğer bölgesinde lokalize olmaya başlar ve sağ omuza doğru yayılır. Karaciğer palpasyonla az ağrılıdır fakat büyümüştür, dalak ele gelebilir. Bu bulguların oluşmasının hemen arkasından ateş görülebilir (Unat ve ark., 1995).
Ateş önceleri öğleden sonraları hafifçe yükselir. Daha sonraları sabahları düşmekle birlikte, 38-38.5°C bazen ise belli olmayan nedenlerle 39-40°C’ye kadar yükselebilir veya geniş aralıklarla dalgalanmalar görülebilir. Ateş yükselmesiyle nabız hızlanır ve terleme krizleri ortaya çıkar (Howard ve ark., 1994).
Özellikle ensede kas ve eklem ağrıları görülür. Hastalar güçsüz görünür, biraz zayıflamaktan ve iştahsızlıktan yakınırlar. Bazen ürobilunüri ve subikterin ortaya çıkması bir karaciğer infeksiyonunun varlığının göstergesidir (Unat ve ark., 1995).
Hemogramda lökositoz (10.000-40.000) ve eozinofili ortaya çıkar. Eozinofili bazen %70 i geçmekle birlikte genellikle %50 düzeyindedir. Bu bulgular bir helmint infeksiyonunun varlığını veya kısa süre önce geçirildiğini gösterir (Collier ve ark., 1998).
Đmmunolojik reaksiyonlardan deri içi testinin pozitif olması, KB, ĐHA testlerinin 1/256’nın üzerinde pozitiflik göstermesi değerlidir. Erişkin Fasciola hepatica kesitleriyle hazırlanan ĐFA testinin sonuçları duyarlı ve spesifiktir. Bu yöntemlerden yararlanılması tanının erken konmasını ve tedaviye erken başlanmasını sağlamaktadır (Collier ve ark., 1998).
Kronik anjiyokolit dönemi: Đnvazyon dönemindeki belirtiler çok belirgin değildir. Hasta güçsüzdür, kilo alamaz ve semptomatik tedavi şikayetlerin dindirilmesinde etkili olmaz, hastalık devam eder. Bu dönem kısa sürer. Daha sonra ortaya çıkan belirtiler düzensizdir, ani olarak gelişir ve şiddetlidir. Parazitin salgı ve çıkartılarının toksisitesine, safra akışının engellenmesine bağlı olarak gelişirler (Howard ve ark., 1994).
Safra yollarının tıkanmasına bağlı olarak ortaya çıkan belirtiler: Fasciola erişkinleri safra yollarını tıkamakta, adenom ve bazen safra taşlarının meydana gelmesine neden olmaktadırlar (Unat ve ark., 1995).
Tipik çok şiddetli kolik krizleri, sağ hipokondriumdan omuza doğru yayılan ağrılar vardır. Ateş görülür ve bunu gün içinde subikter veya ikter izler. Kararsız ateş, çok ağrılı hepatomegali ve genel durumun kötüleşmesi ile seyreden ciddi anjiyokolitler nadir olarak görülür. Buna karşılık belirtilerin silik, genel durumun kötü olmadığı kronik distomatozlara sık olarak rastlanmaktadır (Bilgehan, 1995).
Kronik olgularda belirtilerin çok azı dikkati karaciğere çeker. Bu organ biraz duyarlılaşmış ve hipertrofiktir ve sertliği normaldir. Hastalar mide ağrıları, karında şişkinlik, geğirme, ağızda acılık, yağlı besinlere karşı iştahsızlık, bulantı ve yemeklerden sonra gelen kusma şikayetlerinden yakınırlar. Hemogramda ise hafif bir anemi, normale yakın lökositoz (ilave infeksiyonlar yoksa), %5-8 arasında düşük düzeyde eozinofili vardır. Helmint infeksiyonlarının göstergesi olan bu tablo elde edildikten sonra mutlaka dışkı tetkiki, hatta duodenum tubajı istenerek yumurtaların görülmesi sağlanmalıdır (Unat ve ark., 1995, Howard ve ark., 1994).
Fascioliasis düşündüren klinik bulgular; eosinofili, nedeni bilinmeyen ateş, atipik karın ağrısı, fokal intrahepatik lezyonlar, granülomatöz hepatit, iyi yıkanmamış su teresi gibi yeşillikleri yeme öyküsü, fascioliasis aile öyküsü, bilier kolik veya kolanjitdir (Bilgehan, 1995 ).
Dışkıda veya duodenal sıvıda yumurtaların görülmesi ile tanı konur. Genellikle belirgin bir eosinofili vardır. Çiğ veya az pişmiş enfekte bir sığır veya koyun karaciğerinin yenmesiyle yalancı enfeksiyon saptanabilir, dikkat edilmeli tanı teyit edilmelidir. Hastalığın gelişim dönemlerine göre tanı farklı şekillerde yapılmaktadır. Kanda eozinofili artışının belirlenmesinden sonra ilk akla gelen helmint hastalıklarıdır. Bu durumda hastanın anamnezinin alınması sırasında gerekli sorular sorularak bir Fasciola infeksiyonu olup olamayacağı anlaşılmaya çalışılmalıdır. Serolojik testlerin tanıya katkısı büyüktür, kısa sürede pozitif olur ve spesifik sonuç verirler. Ayrıca tedavi takibi de yapılabilir, iyileşen hastalarda testler 6-12 ayda negatifleşir. Görüntüleme yöntemi olarak en yararlısı BT’dir. Bu dönemde hastada safra taşı düşünülebilir ancak, eozinofili düzeyi yüksektir. Bundan dolayı bir helmint hastalığından şüphelenilerek hastadan dışkı incelenmesi istenmelidir. Dışkıda yumurtaların sayısı az olduğundan yumurta bulunamadığı zamanlarda dışkı incelemelerinin tekrar edilmesi çoklaştırma yöntemlerinden yararlanılması gereklidir (Unat ve ark., 1995).
Hastalık ilk dönemde tanınabildiğinde radikal tedavisi kolaylıkla yapılabilmektedir. Tanı daha geç konduğunda ise parazit safra yollarına yerleşmiş bulunmakta ve safra akışı engellenmektedir. Tedavi yine iyi sonuçlar vermekte ancak, uzun sürmektedir. Hastalığın tedavi edilmediği, kendi haline bırakıldığı zamanlarda nadir olarak paraziter bir siroz gelişebilmektedir. Hasta bitkin hale düşmekte, ağrılar artmakta, zaman zaman ikter atakları ortaya çıkmaktadır. Yeni infeksiyonların eklenmesi hastanın hayatını tehlikeye düşürmektedir (Howard ve ark., 1994).
Alınacak önlemler su bitkilerinin çiğ olarak yenmemesi, Đnfeksiyonlu bölgelerde serbest akan suların kaynatılmadan içilmemesi, arakonak gastropodlar ile mücadele, infeksiyonlu hayvanların tedavi edilmesi ve insanların hastalık hakkında bilgilendirilmesi olarak özetlenmektedir (Kuman ve Altıntaş., 1996).
http://zehirlenme.blogspot.com