Dünya Sağlık Örgütü, çocuk istismarı ve çocuğa karşı
kötü muameleyi; “sorumluluk, güven ve yetenek ile ilgili genel durumunda
çocuğun sağlığına, yaşamına, gelişimine ve değerine zarar verebilen, fiziksel
ve/veya duygusal kötü davranışı, ihmali, her türlü ticari çıkar için çocuğun
kullanılmasını içeren davranışlar olarak tanımlamaktadır (WHO, 1999).
Çocuk istismarı yüzyıllardır bilinen, ortaya çıkan
rakamlardan çok daha yüksek oranda olduğu düşünülen, tekrarlayabilir nitelikte,
fiziksel ve ruhsal yaralanmaya neden olan, dolayısıyla tıbbi olduğu kadar
sosyal yönü de bulunan bir halk sağlığı sorunudur.
Yeme bozukluklarının etyopatogenezi oldukça karmaşık
olmakla birlikte tek bir neden tespit edilememektedir. Biyolojik, psikolojik ve
çevresel etkenlerin biraradalığına inanılmaktadır. Çevresel etkenler içinde
travmatik yaşam olaylarının yeme bozukluğu üzerine etkilerini inceleyen çok
sayıda çalışma mevcuttur.
2007 yılında Brewerton tarafından yapılan gözden
geçirmede, travma ile yeme bozuklukları arasındaki ilişkinin ana hatları şu
şekilde özetlenmiştir:
Çocukluk çağı cinsel istismarı yeme bozuklukları
için nonspesifik bir risk faktörüdür
Yeme bozukluğu ile ilişkili travmatik olaylar cinsel
istismar kadar diğer istismar ve ihmal türlerini de kapsar
Bulimik hastalarda travmatik yaşam olayları non-bulimiklerden
daha fazladır
Tekrarlayan travmatik yaşantılar ile yeme
bozuklukları arasında bağlantı mevcuttur.
Travmatik yaşantı varlığında yeme bozukluğu
beliritlerinin daha şiddetli olması şart değildir.
Travmatik yaşantı varlığında ek tanılar (özelikle
TSSB) daha sıktır.
Kısmi TSSB varlığı bulimik semptomlar için bir risk
faktörü olabilir.
YB belirtilerinde tam düzelme sağlanabilmesi için
travma öyküsünün çalışılması gereklidir.
Etyopatogenezi aydınlatma çabaları içerisinde son
yıllarda stres- hipotalamopituiteradrenal aks (HPA)- yeme bozuklukları ilişkisi
üzerinde de çalışılmakta, akut ya da kronik olarak gelişen yaşam olaylarının
yeme bozukluklarını başlatma ya da sürdürme etkilerine odaklanılmaktadır.
Stres sisteminin ana kontrol merkezi hipotalamus ve
beyin sapındadır. Kortikotropin salgılatıcı hormon (CRH) salgılayan
parvosellüler nöronlar, arginin vazopressin (AVP) salgılayan nöronlar
(hipotalamusun paraventriküler nükleusunda yer alır) ile lokus cereleus ve
norepinefrin sistemi bu yapının bileşenleridir.
HPA aksının ana düzenleyicisi akut ya da kronik
olarak meydana gelen stresli yaşam olayları ardından salınan CRH’dır. CRH,
anterior hipofizden adrenokortikotropin hormon (ACTH) salınımını uyarır, ACTH
ise surrenal korteksten başlıca kortizol olmak üzere glukokortikoid hormonların
salınımını uyarır. CRH ile birlikte AVP de, ACTH salınımında sinerjistik etki
gösterir. ACTH’ın ana hedef yeri surrenal kortekstir. Gerek surrenal medulladan
salınan, gerekse sistemik dolaşımda bulunan diğer hormon ve sitokinler ile,
surrenal korteksin otonomik innervasyonu da kortizol salınımının
düzenlenmesinde görev alırlar (246).
HPA aksındaki fonksiyon bozuklukları; depresyon
(247), anksiyete (248), OKB (249), TSSB (250) ve şizofreni gibi birçok
psikiyatrik hastalıkta bildirilmiştir (251).
Travmatik yaşam olaylarına cevapta ve AN’de HPA
aksında hiperaktivite olduğu gösterilmiştir (246, 252, 253). Ayrıca TSSB’de
amygdalada aktivite artışı olduğu gösterilmiş, bu durum anormal korku
koşullanması ve emosyon disregülasyonu ile ilişkili bulunmuştur. YB’da amygdala
aktivitesi direk olarak araştırılmamış olmakla birlikte Javanovic ve
arkadaşları tarafından yapılan bir araştırmada AN’de “atipik amygdala
hiperaktivitesi” tespit edilmiştir (254).
Bu bulgular, erken dönemde stres maruziyetinin HPA
aksında hiperaktivite ile sonuçlandığını, uzun dönem stres maruziyetinin ise
anormal korku cevabı ve emosyon regülasyonunda görev alan amygdalada yapısal
yahut işlevsel değişiklikler olabileceğini düşündürmektedir.
İnsanlarda yeme davranışının emosyonel değişimlerden
etkilendiği ve farklı psikolojik yapılanma gösteren bireylerde değişiklik
gösterdiği düşüncesi yaygın olarak kabul görmektedir. Yeme bozukluğu
hastalarına bakıldığında hastalık başlangıcından önce, kontrollere kıyasla daha
fazla travmatik yaşam olayı tarif ettikleri görülmektedir. Hem erken dönem, hem
de hastalık öncesi süreçte yaşanan travmatik deneyimlerin YB ve obezitenin
başlangıcı için risk faktörü olduğu düşünülmektedir.
Bu bölümde çocukluk çağı istismarları ve yeme
bozuklukları ile ilişkisi; cinsel, fiziksel ve duygusal istismar başlıkları
altında tartışılacaktır.