Astım Nedir, Astım Hastalığı Hakkında Bilgiler
Astım Hastalığı Nedenleri ve Bronşit Sebepleri
Astım ve Alerji İlişkisi
Astım Hastalığı Teşhisi ve Tedavi Yöntemleri
Astım Hastalığında Kullanılan İlaçlar
Astım Hastalığından Kişisel Korunma Yöntemleri
Astım Krizi ve Astım ile Polen, Böcek Gibi Etkenlerin İlişkisi
Astım İle İlgili Tıp Terimleri Sözlüğü
Zor Astım Nedir
Astim İlaclari Astim Tedavisnide İlac
Astım İlaçları, Astım Tedavisinde Kullanılan İlaç Çeşitleri
Korunma ve desensitizsasyon iğneleri dışında astım tedavisi, ilaçlar ve "ekolojik" yaklaşım tedavisi adı verilen yöntemlerden oluşur.
Ekolojik yaklaşım
Son yıllarda daha yaygın olarak benimsenmesine ve pek çok hastaya yardımcı olmasına karşın bu, alışılmadık ve tartışmalı bir yaklaşımdır. Alerji uzmanı, alerjenleri belirlemek amacıyla hastanın dilinin altına sulandırılmış alerjenler koyar. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde bazı doktorların alerjenleri deri altına vermeyi yeğlemelerine karşın izlenen yöntem, temelde aynıdır. Alerjene karşı, nabzın atış hızındaki artış gibi alışılmadık ya da rahatsız edici zihinsel ya da bedensel tepkiler gösterirse, hastanın, o maddeye karşı alerjik olduğu belirlenir. Alerji uzmanı, daha sonra dilin altına bir miktar daha alerjen koyarak tepkinin ortadan kalkmasını sağlar. Dilin altına konulan birinci alerjen damlasıyla ikinci alerjen damlası arasındaki fark, ikinci damlanın daha da sulandırılmış olmasından kaynaklanır. Ekolojik alerji uzmanları, alerjiye neden olan bileşimden 10 ya da 25 kat daha fazla sulandırılmış olan bileşimlerin, ters etki yaptığını belirlemişlerdir. Hasta için doğru bileşim bulunduktan sonra kendisine, bir şişe tepkiyi önleme bileşimi verilir.
Geleneksel bir uzmana bu yöntem, tümüyle anlaşılmaz ve mantıksız gelebilir. Ancak yöntem, iyi bilinen alternatif tedavi yöntemlerinden homoepati'ye benzer. Homoepatlarda, hastalarına, daha büyük dozlarda alındığında hastalığa neden olabilecek maddelerden, sulandırılmış dozlarda verilir.
İlaçlar
Astımı iyileştirmek amacıyla verilen geleneksel ilaçlar, birbirleri yada hastalık belirtilerine neden olan fiziksel süreçler üzerinde ters etki yapabilirler. Astım ilaçları, başlıca 3 grupta toplanabilir: Bronşiolları genişleten, bronkodilatadorlar, şişkinlerin azalmasını ve alerjik tepkinin yumuşamasını sağlayan corticosternidler ve mast hücrelerinin parçalanmasını önleyen ilaçlar.
Histaminin, şişmelerin görüldüğü bölgelere ulaşmasını engelleyeceği için antihistaminlerin de yararlı olabileceği düşünülebilir. Ancak saman nezlesi gibi başka alerjik reaksiyonlarda yararlı olmalarına karşın antihistaminlerin, astım krizleri konusunda pek yararlı olamadığı anlaşılmıştır.
Bronkodilatadorlar
Acefilin
Adrenalin
Aminofilin
Atropin
Kolin
Deptropin
Diprofilin
Efedrin
Etamifilin
Fenoterol
İsoprenalin
Metoksifenamin
Orciprenaline
Proksifilin
Pseudoefedrin
Reproterol
jpratropium
İsoetharin
Rimiterol
Salbutamol
Terbutalin
Teofilin
Monoteamin
Rona-Slofilin
Theocontin
Theograd, Theosol
Bronkodilatador ilaçlar, sempatik sinir sistemini harekete geçiren bedendeki doğal maddelerin davranışlarını yinelerler. Kalbin atış hızını artırarak ve solunum yollarını açıp, ciğerlere daha fazla hava girmesini sağlayarak bedeni harekete hazırlayan, adrenalin gibi maddeler vardır. Adrenalini, bedende adrenalin bezeleri doğal olarak üretir. Sentetik bir türü, astımlıları tedavi etmek amacıyla kullanılır. Ancak adrenalin, yalnız acil ve krizin çok şiddetli olduğu durumlarda, enjeksiyonla verilir. Çünkü adrenalin ve benzeri ilaçlar, (efedrin, izoprenalin, metoksifenamin ve orsiprenalin) solunum yollarını açmakta çok etkin olmakla birlikte, kalbi aşırı yorabilir ve kan basıncının yükselmesine neden olabilir.
Doktorlar, artık etki alanı adrenalin ve kimyasal benzerlerinden daha dar olan bronkodilatadorları kullanmayı yeğliyorlar. Bu ilaçlar arasında terbutalin, fenoterol, izoetharin, reproterol ve rimiterol sayılabilir. Bedene olabildiğince büyük bir tutarın, en kısa zamanda verilmesi gereken acil durumlarda iğne yoluyla verilebilmekle birlikte bu ilaçlar, genellikle hap olarak ya da ağza püskürtme yoluyla alınır. Bu ilaçlar, acil durumlarda, kısa süre içinde ve büyük dozlarda bedene enjekte edilebileceği gibi, hastaya hap olarak ya da ağıza püskürtme yoluyla da verilebilir. Hap şeklinde alındığı taktirde titreme ve sinirsel gerilim gibi yan etkileri görülür ve ilaçların kana karışarak etkili olmaları uzun zaman alır. Bu nedenle hedefe, yani gırtlağa doğrudan püskürtme yoluyla kullanılmaları, daha etkin bir yöntemdir.
Bronkodilatadorlar nemlendirici adı verilen bir aygıtın yardımıyla da kullanılabilirler. Bu yöntemde, sulu bir solüsyonla karıştırılan ilaçlar, küçük parçacıklar durumunda, solunum yoluyla içe çekilir.
Aminofilin, acefilin, kolin, teofilin, diprofilin, teofilinat, proksifilin ve etamifilini de içeren, bir başka bronkodilatador grubu daha vardır. Bu ilaçların bir bölümü, salbutamol gibi ilaçlara oranla daha uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Örneğin teofilin, çayın içindeki maddelerden biridir. Bu ilaçların başlıca dezavantajı, bazı hastaların midelerinin bozulmasına neden olmalarıdır. Buna karşın bronşlardaki kasları gevşetmek ve beyinde nefes almayı denetleyen merkezi harekete geçirmek konusunda, etkilidirler. Tablet, şurup ya da enjeksiyon ampulü biçiminde de bulunmalarına karşın genellikle rektumdan supezituarlar biçiminde alınırlar. Bu yolla ilaç, kana çok yavaş karışır. Ancak supezituarın yavaş eriyor olması, kana 12 saat süreyle sürekli ilaç karışmasını sağlar. Bu da, hastalığı özellikle geceleri denetim altında tutmak açısından çok yararlıdır.
Corticosteroidler, bundan 30 yıl kadar önce, şişmeleri ve alerjik tepkileri önlemekteki başarısı nedeniyle harika ilaç olarak nitelendirilen, hidrokortizonları da içeren ilaç grubudur. Doktorlar, kısa süre sonra bu harika ilacın çok dikkatli kullanılması gerektiğini anladılar. Çünkü ilacın, doğal hormon üretimini engellemek, kemikleri zayıflatmak ve özellikle yüz ve omuzlarda şişmanlığa neden olmak gibi yan etkilerinin olduğu anlaşılmıştı.
Doktorların çok dikkatli kullanmaları gerekmesine karşın bu ilaçlar, kasılmaları ve solunum yollarındaki şişkinlikleri önlemek açısından çok etkilidirler. İlacın riski, ilacı doğrudan solunum yollarına yönelten spreylerin kullanılmasıyla azaltılmıştır.
Doktorlar, corticosteroidleri düzenli olarak kullananlara, ilacı ağızlarına püskürtmeden yaklaşık 10 dakika önce bir bronkodilatador teneffüs etmelerini önerirler. Böylelikle solunum yollarının açık olması sağlanacak ve corticosteroidler, doğru içeri gidecektir. Şiddetli astım, corticosteroid tabletleriyle tedavi edilebilir. Bu durumlarda genellikle prednisolon verilir. Acil durumlarda kortizon iğneleri yapılabilir.
Mast hücreleri üzerinde etkili olan ilaçlar
Ketotifen, sodyum, kromoglisat Alerjik astımlarda kullanılan en değerli ilaçlardan biri, kuşkusuz sodyum kromoglisattır. Bu ilaç, astım krizlerini önleyebilir yada sıklıklarını azaltabilir. Bu amaçla mast hücrelerini sağlamlaştırarak, bedene giren alerjenler antikorlarla karşılaştıklarında parçalanmasını önler.
Sodyum kromoglisatla diğer astım ilaçları arasındaki başlıca ayrım ilacın hastayı kriz geldikten sonra rahatlatmak yerine krizlerin gelmesini engellemeyi amaçlamasından kaynaklanır. Bir kriz geldikten sonra mast hücreleri parçalanmaya başlamış olacağı için sodyum kromoglisatın yararı, sınırlı olacaktır. Bu aşamada bu ilacı almak, atlar kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmaya benzetilebilir.
İlacın kullanımında iki yöntem izlenebilir. Birinci yöntemde ilaç, küçük bir aygıtın içine konulur. Burada ilacı, iki küçük iğne deler. İlaç ağza alındığında küçük bir pervane, ilacı bir toz bulutu olarak solunum yollarına püskürtecektir.
Bazı hastalar, ilacı aldıktan sonra solunum yollarının kuruduğundan yakınırlar. Bu yakınma bazen, bir bardak su içerek giderilebilir. Ya da doktor.sodyum kromoglisat alınmadan önce bir bronkodilatador püskürtülmesini önerebilir.
Ketotifen, sodyum kromoglisatla aynı etkiyi yapan, yeni bir ilaçtır. Ancak içe çekilmek yerine tablet ya da kapsül biçiminde yutulur. Aynı zamanda antihistamin etkisi yaparak hastanın biraz başının dönmesine neden olabilir.
Bu iki ilaç konusunda unutulmaması gereken en önemli nokta, koruma sağlayabilmeleri için "düzenli olarak alınmaları gerektiğidir." Krizleri gidermek amacıyla bronkodilatadorları ya da corticosteroidleri almaya alışkın olan hastalar, kendilerini düzenli olarak bu ilaçları almaya alıştırmalıdırlar. Sodyum kromoglisat, genellikle günde dört kez alınır.
Son olarak bu ilaçların hiçbirinin, astımı tedavi etmediğini unutmamak gerekir. Alerjik tepkileri önleyebilirler ya da astımın belirtilerinin hafiflemesini sağlayabilirler, ancak alındıkları sürece yaşamı daha yaşanabilir kılmak dışında bir işlevleri yoktur. Hastanın, doktoruna, aldığı ilacın etkileri konusunda, bilgi vermesi gerekir. Astım, hastadan hastaya değişen belirtiler gösterir. Her hastaya hangi ilacın en iyi uyduğunu belirlemek amacıyla bir süre denemeler yapılması gerekebilir.
Korunma ve desensitizsasyon iğneleri dışında astım tedavisi, ilaçlar ve "ekolojik" yaklaşım tedavisi adı verilen yöntemlerden oluşur.
Ekolojik yaklaşım
Son yıllarda daha yaygın olarak benimsenmesine ve pek çok hastaya yardımcı olmasına karşın bu, alışılmadık ve tartışmalı bir yaklaşımdır. Alerji uzmanı, alerjenleri belirlemek amacıyla hastanın dilinin altına sulandırılmış alerjenler koyar. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde bazı doktorların alerjenleri deri altına vermeyi yeğlemelerine karşın izlenen yöntem, temelde aynıdır. Alerjene karşı, nabzın atış hızındaki artış gibi alışılmadık ya da rahatsız edici zihinsel ya da bedensel tepkiler gösterirse, hastanın, o maddeye karşı alerjik olduğu belirlenir. Alerji uzmanı, daha sonra dilin altına bir miktar daha alerjen koyarak tepkinin ortadan kalkmasını sağlar. Dilin altına konulan birinci alerjen damlasıyla ikinci alerjen damlası arasındaki fark, ikinci damlanın daha da sulandırılmış olmasından kaynaklanır. Ekolojik alerji uzmanları, alerjiye neden olan bileşimden 10 ya da 25 kat daha fazla sulandırılmış olan bileşimlerin, ters etki yaptığını belirlemişlerdir. Hasta için doğru bileşim bulunduktan sonra kendisine, bir şişe tepkiyi önleme bileşimi verilir.
Geleneksel bir uzmana bu yöntem, tümüyle anlaşılmaz ve mantıksız gelebilir. Ancak yöntem, iyi bilinen alternatif tedavi yöntemlerinden homoepati'ye benzer. Homoepatlarda, hastalarına, daha büyük dozlarda alındığında hastalığa neden olabilecek maddelerden, sulandırılmış dozlarda verilir.
İlaçlar
Astımı iyileştirmek amacıyla verilen geleneksel ilaçlar, birbirleri yada hastalık belirtilerine neden olan fiziksel süreçler üzerinde ters etki yapabilirler. Astım ilaçları, başlıca 3 grupta toplanabilir: Bronşiolları genişleten, bronkodilatadorlar, şişkinlerin azalmasını ve alerjik tepkinin yumuşamasını sağlayan corticosternidler ve mast hücrelerinin parçalanmasını önleyen ilaçlar.
Histaminin, şişmelerin görüldüğü bölgelere ulaşmasını engelleyeceği için antihistaminlerin de yararlı olabileceği düşünülebilir. Ancak saman nezlesi gibi başka alerjik reaksiyonlarda yararlı olmalarına karşın antihistaminlerin, astım krizleri konusunda pek yararlı olamadığı anlaşılmıştır.
Bronkodilatadorlar
Acefilin
Adrenalin
Aminofilin
Atropin
Kolin
Deptropin
Diprofilin
Efedrin
Etamifilin
Fenoterol
İsoprenalin
Metoksifenamin
Orciprenaline
Proksifilin
Pseudoefedrin
Reproterol
jpratropium
İsoetharin
Rimiterol
Salbutamol
Terbutalin
Teofilin
Monoteamin
Rona-Slofilin
Theocontin
Theograd, Theosol
Bronkodilatador ilaçlar, sempatik sinir sistemini harekete geçiren bedendeki doğal maddelerin davranışlarını yinelerler. Kalbin atış hızını artırarak ve solunum yollarını açıp, ciğerlere daha fazla hava girmesini sağlayarak bedeni harekete hazırlayan, adrenalin gibi maddeler vardır. Adrenalini, bedende adrenalin bezeleri doğal olarak üretir. Sentetik bir türü, astımlıları tedavi etmek amacıyla kullanılır. Ancak adrenalin, yalnız acil ve krizin çok şiddetli olduğu durumlarda, enjeksiyonla verilir. Çünkü adrenalin ve benzeri ilaçlar, (efedrin, izoprenalin, metoksifenamin ve orsiprenalin) solunum yollarını açmakta çok etkin olmakla birlikte, kalbi aşırı yorabilir ve kan basıncının yükselmesine neden olabilir.
Doktorlar, artık etki alanı adrenalin ve kimyasal benzerlerinden daha dar olan bronkodilatadorları kullanmayı yeğliyorlar. Bu ilaçlar arasında terbutalin, fenoterol, izoetharin, reproterol ve rimiterol sayılabilir. Bedene olabildiğince büyük bir tutarın, en kısa zamanda verilmesi gereken acil durumlarda iğne yoluyla verilebilmekle birlikte bu ilaçlar, genellikle hap olarak ya da ağza püskürtme yoluyla alınır. Bu ilaçlar, acil durumlarda, kısa süre içinde ve büyük dozlarda bedene enjekte edilebileceği gibi, hastaya hap olarak ya da ağıza püskürtme yoluyla da verilebilir. Hap şeklinde alındığı taktirde titreme ve sinirsel gerilim gibi yan etkileri görülür ve ilaçların kana karışarak etkili olmaları uzun zaman alır. Bu nedenle hedefe, yani gırtlağa doğrudan püskürtme yoluyla kullanılmaları, daha etkin bir yöntemdir.
Bronkodilatadorlar nemlendirici adı verilen bir aygıtın yardımıyla da kullanılabilirler. Bu yöntemde, sulu bir solüsyonla karıştırılan ilaçlar, küçük parçacıklar durumunda, solunum yoluyla içe çekilir.
Aminofilin, acefilin, kolin, teofilin, diprofilin, teofilinat, proksifilin ve etamifilini de içeren, bir başka bronkodilatador grubu daha vardır. Bu ilaçların bir bölümü, salbutamol gibi ilaçlara oranla daha uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Örneğin teofilin, çayın içindeki maddelerden biridir. Bu ilaçların başlıca dezavantajı, bazı hastaların midelerinin bozulmasına neden olmalarıdır. Buna karşın bronşlardaki kasları gevşetmek ve beyinde nefes almayı denetleyen merkezi harekete geçirmek konusunda, etkilidirler. Tablet, şurup ya da enjeksiyon ampulü biçiminde de bulunmalarına karşın genellikle rektumdan supezituarlar biçiminde alınırlar. Bu yolla ilaç, kana çok yavaş karışır. Ancak supezituarın yavaş eriyor olması, kana 12 saat süreyle sürekli ilaç karışmasını sağlar. Bu da, hastalığı özellikle geceleri denetim altında tutmak açısından çok yararlıdır.
Corticosteroidler, bundan 30 yıl kadar önce, şişmeleri ve alerjik tepkileri önlemekteki başarısı nedeniyle harika ilaç olarak nitelendirilen, hidrokortizonları da içeren ilaç grubudur. Doktorlar, kısa süre sonra bu harika ilacın çok dikkatli kullanılması gerektiğini anladılar. Çünkü ilacın, doğal hormon üretimini engellemek, kemikleri zayıflatmak ve özellikle yüz ve omuzlarda şişmanlığa neden olmak gibi yan etkilerinin olduğu anlaşılmıştı.
Doktorların çok dikkatli kullanmaları gerekmesine karşın bu ilaçlar, kasılmaları ve solunum yollarındaki şişkinlikleri önlemek açısından çok etkilidirler. İlacın riski, ilacı doğrudan solunum yollarına yönelten spreylerin kullanılmasıyla azaltılmıştır.
Doktorlar, corticosteroidleri düzenli olarak kullananlara, ilacı ağızlarına püskürtmeden yaklaşık 10 dakika önce bir bronkodilatador teneffüs etmelerini önerirler. Böylelikle solunum yollarının açık olması sağlanacak ve corticosteroidler, doğru içeri gidecektir. Şiddetli astım, corticosteroid tabletleriyle tedavi edilebilir. Bu durumlarda genellikle prednisolon verilir. Acil durumlarda kortizon iğneleri yapılabilir.
Mast hücreleri üzerinde etkili olan ilaçlar
Ketotifen, sodyum, kromoglisat Alerjik astımlarda kullanılan en değerli ilaçlardan biri, kuşkusuz sodyum kromoglisattır. Bu ilaç, astım krizlerini önleyebilir yada sıklıklarını azaltabilir. Bu amaçla mast hücrelerini sağlamlaştırarak, bedene giren alerjenler antikorlarla karşılaştıklarında parçalanmasını önler.
Sodyum kromoglisatla diğer astım ilaçları arasındaki başlıca ayrım ilacın hastayı kriz geldikten sonra rahatlatmak yerine krizlerin gelmesini engellemeyi amaçlamasından kaynaklanır. Bir kriz geldikten sonra mast hücreleri parçalanmaya başlamış olacağı için sodyum kromoglisatın yararı, sınırlı olacaktır. Bu aşamada bu ilacı almak, atlar kaçtıktan sonra ahır kapısını kapatmaya benzetilebilir.
İlacın kullanımında iki yöntem izlenebilir. Birinci yöntemde ilaç, küçük bir aygıtın içine konulur. Burada ilacı, iki küçük iğne deler. İlaç ağza alındığında küçük bir pervane, ilacı bir toz bulutu olarak solunum yollarına püskürtecektir.
Bazı hastalar, ilacı aldıktan sonra solunum yollarının kuruduğundan yakınırlar. Bu yakınma bazen, bir bardak su içerek giderilebilir. Ya da doktor.sodyum kromoglisat alınmadan önce bir bronkodilatador püskürtülmesini önerebilir.
Ketotifen, sodyum kromoglisatla aynı etkiyi yapan, yeni bir ilaçtır. Ancak içe çekilmek yerine tablet ya da kapsül biçiminde yutulur. Aynı zamanda antihistamin etkisi yaparak hastanın biraz başının dönmesine neden olabilir.
Bu iki ilaç konusunda unutulmaması gereken en önemli nokta, koruma sağlayabilmeleri için "düzenli olarak alınmaları gerektiğidir." Krizleri gidermek amacıyla bronkodilatadorları ya da corticosteroidleri almaya alışkın olan hastalar, kendilerini düzenli olarak bu ilaçları almaya alıştırmalıdırlar. Sodyum kromoglisat, genellikle günde dört kez alınır.
Son olarak bu ilaçların hiçbirinin, astımı tedavi etmediğini unutmamak gerekir. Alerjik tepkileri önleyebilirler ya da astımın belirtilerinin hafiflemesini sağlayabilirler, ancak alındıkları sürece yaşamı daha yaşanabilir kılmak dışında bir işlevleri yoktur. Hastanın, doktoruna, aldığı ilacın etkileri konusunda, bilgi vermesi gerekir. Astım, hastadan hastaya değişen belirtiler gösterir. Her hastaya hangi ilacın en iyi uyduğunu belirlemek amacıyla bir süre denemeler yapılması gerekebilir.
Astim Teshisi Astim Bronsit Tedavi
Astım Teşhisi, Astım ve Bronşit Tedavisi
İğne testleri ve desensitizasyon iğneler
Bir doktorun astımın hangi maddeden ortaya çıktığını belirlemek amacıyla atacağı ilk adımlardan biri, hastaya bir dizi deri testi vermektir. Bu testlerde, önce tuzlu suyla sulandırılmış bir alerjen, deriye damlatılır. Sonra deri, bir iğneyle delinerek alerjenin, derinin altına sızması sağlanır. Alerji uzmanlarında ve bazı pratisyen doktorlarda, en sık rastlanan alerjenleri içeren deney setleri vardır. Bu alerjenler, genellikle polenler, yiyecekler ve yiyecek katkıları, hayvan tüy ve kıllarından oluşur. Bu maddelerden birine alerjik olan hastanın derisi, 20 dakika ile yarım saat arasında kabarır. Kabarıklıkların büyüklüğü birbirinin aynı değildir. Ancak genellikle 2 cm. çapındadırlar. Alerjik bünyeliler, birden çok maddeye alerjik olabilirler. Bir seferde birden çok maddeye karşı alerji testi yapılabilir.
Deri testleri, alerjileri teşhis etmek amacıyla uygulanabilecek oldukça güvenilir bir yöntemdir. Ancak kişiler, kendilerini o anda rahatsız etmeyen alerjenlere karşı tepki gösterebilirler. Süte ve yumurtaya karşı bebekliklerinde alerjik olan kişiler, bu özelliklerini daha sonraki yıllarda yitirseler bile deri testlerinde, bu maddelere karşı alerjik çıkarlar.
Deri testleri, hastanın belirli bir maddeye karşı alerjik olduğunu gösterirse doktor, hastanın o maddeye karşı duyarlılığını azaltmayı amaçlayan bir dizi iğne yapmaya başlayacaktır (desensitizasyon iğneleri). Her enjeksiyon, alerjenden belli bir doz içerir. Bu doz, her iğnede artırılır.
Bu iğnelerle aşılar, aynı ilkeye dayanır. Örneğin nezle ya da grip aşısı, küçük tutarlarda nezle ya da grip virüsü içerir. Bu tutar, aşılanan kişiyi hasta yapmayacak, ancak virüse karşı bağışıklık geliştirmesini sağlayacak büyüklüktedir. Virüs, bedene yine girdiğinde antikorlar tarafından yok edilecektir.
Alerjenlerle ilgili başlıca sorun, gereksiz antikorlardan kaynaklanır. Ama her bedende, işlevleri farklı en az dört ayrı tür antikor vardır. Alerji iğnelerinin amacı, değişik bir tür antikor üretilmesini sağlamaktır. Bu antikorlar, alerjenlerin mast hücrelerine bağlı antikorlarla karşılaşmasını engellerler ve "blokan antikorlar" adıyla da çağrılırlar.
Bu tür iğne kürleri, polen alerjilerine karşı başarılı sonuçlar vermektedir. Ancak kürün, polen mevsimi başlamadan önce, Ocak ya da Şubat aylarında yapılması gerekir. Beden büyük tutarlarda alerjenlerle karşılaşmadan önce ancak böyle bağışıklık sağlayabilir.
Sık rastlanan polenlerden birine ya da birkaçına alerjik olanlarda iğne kürleri, üç durumdan birinde başarılı sonuç verecektir. Tozlarda yaşayan minik böceklere karşı iğnelerin başarılı olma olasılığı daha düşüktür. Yiyeceklerdeki alerjenlere karşı verilen iğne kürleri, daha da az başarılıdır. Doğal olarak başarı, önemli ölçüde doktorun alerjinin nedenini belirlemekteki ustalık ve deneyimine bağlıdır. Yılın değişik dönemlerinde ortaya çıkan başka polenlere karşı alerjik olan kişiyi, tek bir polen türüne karşı korumak, yararsızdır.
Bu iğneler, belirli ölçüde risk taşırlar. Alerjik bünyeli kişiler, deri altına sızdırma yoluyla verilen küçük tutarlardaki alerjenlere karşı, beklenmedik ve şiddetli bir tepki gösterebilirler. Çok ender olarak da olsa tepki, yukarda anlatılan anaflaksi kadar ağır olabilir. Doktor, bu gibi acil durumlar için hemen yardım sağlamak amacıyla oksijen ve adrenalin ya da corticosternidler gibi ilaçları hazır bulundurmalidır.
RAST testi, Astım Tedavi Yöntemi
Astım Hastaları İçin, Deri altı testlerine oranla daha güvenilir bir test, RAST kısa adıyla da bilinen radinalergosorban testidir. Bu, olası alerjenleri radyaktif bir maddeyle işaretleyerek, kan örneğindeki antikorların varlığını ortaya çıkartan bir testtir. Giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Başlıca dezavantajı, deri testlerine oranla daha uzun zamanda sonuç vermesidir. Ayrıca deri testleri gibi RAST testlerinin de uygulanabilmesi için laboratuvar uzmanlarının, hangi tür alerjenleri aradıkları konusunda önceden fikir sahibi olmaları gerekir.
Peak flometre
Doktor, teşhis amacıyla peak flometre adı verilen bir aygıtı kullanabilir. Bu aygıt, hastanın soluk alma kapasitesini ölçer. Bu amaçla hasta, derin bir soluk alır ve soluğunu bu aygıtın içine üfler. Solunum yollarını etkileyen her durum, hastanın soluk verme kapasitesinin azalmasına neden olacaktır. Sağlıklı olduklarını sanan sigara içenlerin kapasiteleri, sigara içmeyenlere oranla daha düşüktür. Hasta, soluk alıp verme kapasitesindeki küçük değişikliklerin farkına varmayabilir. Ancak hastanın kapasitesindeki küçük bir düşüş, yaklaşan astım krizinin habercisi olabilir. Bu durum önceden belirlenirse, krizin etkisinin azaltılması ya da tümüyle önlenmesi için önlem alınabilir. Hastanelerde bulunan gelişmiş ve karmaşık peak flometre aygıtları, hastaların yanlarında taşıyamayacağı kadar pahalı ve ağırdır. Ancak her hastanın yanında bulundurabileceği, küçük bir tüple, ölçü biliminden oluşan peak flometreler de vardır. Dolayısıyla astımlılar, artık soluk alıp verme kapasitelerindeki değişiklikleri izleyerek bir krizin yaklaşmakta olup olmadığını anlayabilirler.
Alerjenlerin araştırılması, Kronik Astım
Astımın nedenlerinin sağlıklı bir biçimde teşhis edilebilmesi için krizlerin, nerede ve ne zaman yaşandığının belirlenmesi gerekir. Çünkü krizlerin geldiği yer ve zamanlar, krize neden olan alerjenlerin neler olduğu ve diğer etkenler konusunda ipuçları içerebilir. Krizler, yalnız geceleri ve evde geliyorsa neden, büyük bir olasılıkla yatak odasındaki tozlara karışmış minik böceklerdir. Krizler ata binerken geliyorsa hasta, at kıllarına ya da kırlardaki polenlere karşı alerjik olabilir. Eğer krizlerin nedeni polense hasta, krizlere yalnız bahar ya da yaz aylarında ata binerken yakalanacaktır. Eğer krizlere at kılı neden oluyorsa hasta, ata hangi mevsimde binerse binsin rahatsızlanacaktır.
Hastanın çalıştığı yerde krizlerin nedenleri konusunda ipuçları içerebilir. Endüstride kullanılan bir dizi kimyasal ve diğer maddeler de astım krizlerine neden olabilir
Bunlar arasında yakın geçmişte alerjen olduğu belirlenen un ve un keneleri, reçine ve vernik yapımında kullanılan bazı kimyasal maddeler sayılabilir. Çiftçiler, samanda bulunan sporlara; oduncular odun tozuna karşı alerjik olabilirler. Aircondition aygıt arıyla havalandırılan bürolarda çalışanlar bu aygıtların içindeki su ve borularda,bulunan ve sürekli olarak havaya üflenen bakterilere karşı alerjik olabilirler. Evlerdeki ve işyerlerindeki olası alerjenlerin uzun listesi, yünlü ve ipeklileri, parfümleri ve plastik döşemeleri de içerir.
Alerjik astım krizlerinden kurtulmanın en kestirme yolu, kuşkusuz alerjenlerden kaçınmaktır. Uygulamada bu, çok zordur. Hangi madde ya da maddelere karşı alerjik olduğunuz bilinse de işyerinizi, evinizi ya da hobilerinizi değiştirmeden ya da yaşam düzeninizi bir başka biçimde bozmadan bu maddeden korunmanız, olanaksız olabilir. Bazıları, evlerini, yiyeceklerini ve işyerlerini alerjenlerden arındırmak amacıyla büyük çabalar harcamaya hazırdır. Böyle bir tutum, eğer olanağınız ve eğiliminiz varsa ve alerjik olduğunuz tüm maddeleri biliyorsanız yararlı olabilir. Ancak hastaların çoğu için tedavi, sağduyu, korunma ve ilaç tedavisinin bileşiminden oluşur.
İğne testleri ve desensitizasyon iğneler
Bir doktorun astımın hangi maddeden ortaya çıktığını belirlemek amacıyla atacağı ilk adımlardan biri, hastaya bir dizi deri testi vermektir. Bu testlerde, önce tuzlu suyla sulandırılmış bir alerjen, deriye damlatılır. Sonra deri, bir iğneyle delinerek alerjenin, derinin altına sızması sağlanır. Alerji uzmanlarında ve bazı pratisyen doktorlarda, en sık rastlanan alerjenleri içeren deney setleri vardır. Bu alerjenler, genellikle polenler, yiyecekler ve yiyecek katkıları, hayvan tüy ve kıllarından oluşur. Bu maddelerden birine alerjik olan hastanın derisi, 20 dakika ile yarım saat arasında kabarır. Kabarıklıkların büyüklüğü birbirinin aynı değildir. Ancak genellikle 2 cm. çapındadırlar. Alerjik bünyeliler, birden çok maddeye alerjik olabilirler. Bir seferde birden çok maddeye karşı alerji testi yapılabilir.
Deri testleri, alerjileri teşhis etmek amacıyla uygulanabilecek oldukça güvenilir bir yöntemdir. Ancak kişiler, kendilerini o anda rahatsız etmeyen alerjenlere karşı tepki gösterebilirler. Süte ve yumurtaya karşı bebekliklerinde alerjik olan kişiler, bu özelliklerini daha sonraki yıllarda yitirseler bile deri testlerinde, bu maddelere karşı alerjik çıkarlar.
Deri testleri, hastanın belirli bir maddeye karşı alerjik olduğunu gösterirse doktor, hastanın o maddeye karşı duyarlılığını azaltmayı amaçlayan bir dizi iğne yapmaya başlayacaktır (desensitizasyon iğneleri). Her enjeksiyon, alerjenden belli bir doz içerir. Bu doz, her iğnede artırılır.
Bu iğnelerle aşılar, aynı ilkeye dayanır. Örneğin nezle ya da grip aşısı, küçük tutarlarda nezle ya da grip virüsü içerir. Bu tutar, aşılanan kişiyi hasta yapmayacak, ancak virüse karşı bağışıklık geliştirmesini sağlayacak büyüklüktedir. Virüs, bedene yine girdiğinde antikorlar tarafından yok edilecektir.
Alerjenlerle ilgili başlıca sorun, gereksiz antikorlardan kaynaklanır. Ama her bedende, işlevleri farklı en az dört ayrı tür antikor vardır. Alerji iğnelerinin amacı, değişik bir tür antikor üretilmesini sağlamaktır. Bu antikorlar, alerjenlerin mast hücrelerine bağlı antikorlarla karşılaşmasını engellerler ve "blokan antikorlar" adıyla da çağrılırlar.
Bu tür iğne kürleri, polen alerjilerine karşı başarılı sonuçlar vermektedir. Ancak kürün, polen mevsimi başlamadan önce, Ocak ya da Şubat aylarında yapılması gerekir. Beden büyük tutarlarda alerjenlerle karşılaşmadan önce ancak böyle bağışıklık sağlayabilir.
Sık rastlanan polenlerden birine ya da birkaçına alerjik olanlarda iğne kürleri, üç durumdan birinde başarılı sonuç verecektir. Tozlarda yaşayan minik böceklere karşı iğnelerin başarılı olma olasılığı daha düşüktür. Yiyeceklerdeki alerjenlere karşı verilen iğne kürleri, daha da az başarılıdır. Doğal olarak başarı, önemli ölçüde doktorun alerjinin nedenini belirlemekteki ustalık ve deneyimine bağlıdır. Yılın değişik dönemlerinde ortaya çıkan başka polenlere karşı alerjik olan kişiyi, tek bir polen türüne karşı korumak, yararsızdır.
Bu iğneler, belirli ölçüde risk taşırlar. Alerjik bünyeli kişiler, deri altına sızdırma yoluyla verilen küçük tutarlardaki alerjenlere karşı, beklenmedik ve şiddetli bir tepki gösterebilirler. Çok ender olarak da olsa tepki, yukarda anlatılan anaflaksi kadar ağır olabilir. Doktor, bu gibi acil durumlar için hemen yardım sağlamak amacıyla oksijen ve adrenalin ya da corticosternidler gibi ilaçları hazır bulundurmalidır.
RAST testi, Astım Tedavi Yöntemi
Astım Hastaları İçin, Deri altı testlerine oranla daha güvenilir bir test, RAST kısa adıyla da bilinen radinalergosorban testidir. Bu, olası alerjenleri radyaktif bir maddeyle işaretleyerek, kan örneğindeki antikorların varlığını ortaya çıkartan bir testtir. Giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Başlıca dezavantajı, deri testlerine oranla daha uzun zamanda sonuç vermesidir. Ayrıca deri testleri gibi RAST testlerinin de uygulanabilmesi için laboratuvar uzmanlarının, hangi tür alerjenleri aradıkları konusunda önceden fikir sahibi olmaları gerekir.
Peak flometre
Doktor, teşhis amacıyla peak flometre adı verilen bir aygıtı kullanabilir. Bu aygıt, hastanın soluk alma kapasitesini ölçer. Bu amaçla hasta, derin bir soluk alır ve soluğunu bu aygıtın içine üfler. Solunum yollarını etkileyen her durum, hastanın soluk verme kapasitesinin azalmasına neden olacaktır. Sağlıklı olduklarını sanan sigara içenlerin kapasiteleri, sigara içmeyenlere oranla daha düşüktür. Hasta, soluk alıp verme kapasitesindeki küçük değişikliklerin farkına varmayabilir. Ancak hastanın kapasitesindeki küçük bir düşüş, yaklaşan astım krizinin habercisi olabilir. Bu durum önceden belirlenirse, krizin etkisinin azaltılması ya da tümüyle önlenmesi için önlem alınabilir. Hastanelerde bulunan gelişmiş ve karmaşık peak flometre aygıtları, hastaların yanlarında taşıyamayacağı kadar pahalı ve ağırdır. Ancak her hastanın yanında bulundurabileceği, küçük bir tüple, ölçü biliminden oluşan peak flometreler de vardır. Dolayısıyla astımlılar, artık soluk alıp verme kapasitelerindeki değişiklikleri izleyerek bir krizin yaklaşmakta olup olmadığını anlayabilirler.
Alerjenlerin araştırılması, Kronik Astım
Astımın nedenlerinin sağlıklı bir biçimde teşhis edilebilmesi için krizlerin, nerede ve ne zaman yaşandığının belirlenmesi gerekir. Çünkü krizlerin geldiği yer ve zamanlar, krize neden olan alerjenlerin neler olduğu ve diğer etkenler konusunda ipuçları içerebilir. Krizler, yalnız geceleri ve evde geliyorsa neden, büyük bir olasılıkla yatak odasındaki tozlara karışmış minik böceklerdir. Krizler ata binerken geliyorsa hasta, at kıllarına ya da kırlardaki polenlere karşı alerjik olabilir. Eğer krizlerin nedeni polense hasta, krizlere yalnız bahar ya da yaz aylarında ata binerken yakalanacaktır. Eğer krizlere at kılı neden oluyorsa hasta, ata hangi mevsimde binerse binsin rahatsızlanacaktır.
Hastanın çalıştığı yerde krizlerin nedenleri konusunda ipuçları içerebilir. Endüstride kullanılan bir dizi kimyasal ve diğer maddeler de astım krizlerine neden olabilir
Bunlar arasında yakın geçmişte alerjen olduğu belirlenen un ve un keneleri, reçine ve vernik yapımında kullanılan bazı kimyasal maddeler sayılabilir. Çiftçiler, samanda bulunan sporlara; oduncular odun tozuna karşı alerjik olabilirler. Aircondition aygıt arıyla havalandırılan bürolarda çalışanlar bu aygıtların içindeki su ve borularda,bulunan ve sürekli olarak havaya üflenen bakterilere karşı alerjik olabilirler. Evlerdeki ve işyerlerindeki olası alerjenlerin uzun listesi, yünlü ve ipeklileri, parfümleri ve plastik döşemeleri de içerir.
Alerjik astım krizlerinden kurtulmanın en kestirme yolu, kuşkusuz alerjenlerden kaçınmaktır. Uygulamada bu, çok zordur. Hangi madde ya da maddelere karşı alerjik olduğunuz bilinse de işyerinizi, evinizi ya da hobilerinizi değiştirmeden ya da yaşam düzeninizi bir başka biçimde bozmadan bu maddeden korunmanız, olanaksız olabilir. Bazıları, evlerini, yiyeceklerini ve işyerlerini alerjenlerden arındırmak amacıyla büyük çabalar harcamaya hazırdır. Böyle bir tutum, eğer olanağınız ve eğiliminiz varsa ve alerjik olduğunuz tüm maddeleri biliyorsanız yararlı olabilir. Ancak hastaların çoğu için tedavi, sağduyu, korunma ve ilaç tedavisinin bileşiminden oluşur.
Astim ve Alerji İliskisi Nedenleri Bronsit
Astım ve Alerji İlişkisi, Alerjik Astım Bronşit
Alerji, bedenin, birçok insana zarar vermeyen bir maddeye karşı aşırı tepki göstermesidir. Alerjik bünyeliler, alerjen adı verilen bu maddelere zehir ya da mikroplara gösterdikleri tepkiye benzer tepki gösterirler.
Sağlıklı beden, mikroplara ve zararlı olabilecek diğer maddelere karşı topluca bağışıklık sistemi adı verilen karmaşık bir "organ, hücre ve beze" ağıyla korunur. Bu sistemdeki en önemli unsurlardan biri, sürekli olarak yabancı işgalcileri kollayan beyaz kan hücreleridir. Bu hücreler, bedene yabancı olduğu izlenimini uyandıran bir mikropla karşılaştıklarında antikor üretirler. Birer protein olan antikorlar, yabancı maddeleri sarar ve parçalar. Çocukluk hastalıklarına insanların, yaşamları boyunca yalnız bir kez yakalanmalarının nedeni, bedenlerinde bu hastalıklara neden olan virüslere karşı bol miktarda antikor depolanmış olmasıdır. Bedenimizde, pek çok işgalciye karşı antikorlar depolanmıştır. Grip ve nezle gibi rahatsızlıklara sık yakalanmamızın nedeni ise, bu hastalıkları yaratan virüslerin sürekli değişmesi ve gelişmesidir. Bedenin her grip ve nezle hastalığına karşı antikor üretebilmesi için zamana gereksinimi vardır.
Alerjik kişilerin sorunu, bağışıklık sistemlerinin, polen ya da yiyecek gibi zararsız maddelere karşı, istenmeyen işgalcilermişçesine tepki göstermesidir.
Beyaz hücreler, antikor üretme çılgınlığı içine girerler/Antikorlar, mast hücrelerine yapışırlar.
Beze ve zarlarda bulunan bu hücrelerin dış yüzeylerinde uzantıları vardır ve diğer maddelerin yanı sıra histamin içerirler. İşgalci alerjen, bu hücrelerin yanından geçerken antikorlar, işgalciyi yakalar. Ancak bu arada antikorun yapışık olduğu mast hücresi, parçalanarak histamin salgılar.
Astım, alerjik reaksiyonlardan birini oluşturur. Saman nezlesi ve egzema gibi diğer hastalıklara bağlıdır ve astımlıların bir bölümünde bu hastalıklar da görülür. Ancak tepki, egzemada olduğu gibi deride; saman nezlesinde olduğu gibi burunda ya da astımda olduğu gibi ciğerde de görülse olay, aynıdır. Yiyecek alerjileri olan kişilerde dudak şişmesi ya da ishal de görülebilir.
Anaflaksis adı verilen ve ölümcül olabilen bir tür alerjik tepkiye, pek sık rastlanmaz. Derin bir şoku andıran bu durumda solunum yollarının kasılarak şişmesinin yanısıra kan basıncı da düşer ve kişi bayılır. Anaflaksise mast hücrelerinin histaminle birlikte salgıladığı ve "anaftaksisin yavaş tepki gösteren maddesi" adı verilen madde neden olur.
Alerjik bünyeliler, zararsız maddelere karşı neden duyarlı olurlar? Bu sorunun yanıtı kesin olarak bilinmemekle birlikte, kalıtımla ilgili olduğu sanılır. Anne, babaya da kardeşlerinde saman nezlesi, egzema ya da astım görülen kişilerde, alerjik tepkilerin oluşması olasılığı yüksektir. Ancak bir ailenin tüm bireylerinde ya da ikiz kardeşlerin her ikisinde birden görülmesi, şart değildir.
Kalıtım yoluyla belirli bir maddeye karşı alerji değil de, alerji oluşturma eğilimi geçer. Anne ya da babanın, örneğin süt ya da balığa karşı alerjik olması, alerjik bünyeli çocuklarının da bu maddeye karşı hassasiyet göstereceği anlamına gelmez. Çocuk, yumurta ya da kıllara karşı alerjik olabilir.
Astımın bir başka kavranması güç özelliği, her yaşta başlayabilmesi ya da kaybolabilmesidir. Astımlıların çoğunun, hastalığa küçük yaşta yakalanmalarına karşın, orta yaşlı biri de astıma yakalanabilir. Küçük astımlıların pek çoğunda hastalığın ilk gençlik yıllarında kaybolmasına karşın bazı durumlarda hastalık, kaybolduktan 10-20 yıl sonra yeniden ortaya çıkar.
Astım ve diğer alerjik tepkilerin görünür hiçbir neden olmadan ve düzensiz aralıklarla gelip gitmeleri, bilim adamlarını düşündürmektedir. Alerjinin ortaya çıkışı ve kayboluşu, hormon dengelerindeki değişmelere bağlı olabilir. Bu değişmeler kişinin özellikle çocukluk, ilk gençlik ve olgunluk yıllarında yoğundur. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varılamamıştır
Deri testleri, kişilerin alerjik tepkilerini hiçbir zaman tümüyle yitirmediklerini gösterir. Bir maddeye karşı alerjik olan kişi, yıllarca hiçbir alerji belirtisi göstermese de, derisinin altına alerjik olduğu maddenin verilmesiyle yapılan deri testi, alerjinin sürmekte olduğunu gösterecektir. Deri testleri, kişiyi daha önce hiç rahatsız etmemiş olan ancak gelecekte edebilecek duyarlılıkların varlığını da gösterebilir.
Bilim adamları, günümüzde alerji konusundaki araştırmalara daha fazla zaman ayırmaktadır. Bu araştırmalar, daha önce kuşkulanılmayan pekçok maddenin, alerjen olabileceğini ve astım krizlerine yol açabileceğini ortaya çıkarmaktadır. Polen, astıma ve saman nezlesine neden olduğu belirlenen ilk alerjenlerden biridir. Her bitkinin poleni kendine özgüdür ve bir bitkinin polenine karşı alerjik olan kişi, diğer bitkilerinkine tepki göstermeyebilir. Ağaç ve otların polenleri, en yaygın alerjenlerdir. Yiyeceklerden yumurta ve balığın alerjen olabileceği uzun zamandır bilinir. Ancak süt, turunçgiller ve kuru yemişlerde alerjik tepkilere neden olabilir. Yakın geçmişte ilaçlar ve yiyecekler de alerjen olması olası maddeler listesine katılmışlardır. Bu maddelerin birçoğunun, alerjik reaksiyonlara ve astıma neden olduğu belirlenmiştir. Astımlıların, penisilin, aspirin ve yiyeceklere konulan katkı maddelerinden tartrazin ve sülfür diöksid maddelerini kullanmak konusunda dikkatli olmaları gerekir. Aspirin aldıktan sonra solunum güçlüğü çeken ya da kaşınan kişilerin, daha sonraki baş ağrılarında, bu tür sorunlara neden olmayan başka ilaçlar almaları gerekir. Her 100 kişiden yalnız 1'i aspirine karşı alerjiktir. Ancak doktorların, aspirinin neden olduğu astımı ne denli kolaylıkla strese bağlayabileceği, kolaylıkla anlaşılabilir. Aspirinin alerjen özelliği belirlenene dek, başağrısına neden olan stresin, astıma da neden olduğunu varsaymak daha tutarlı görünüyordu.
Son araştırmalar, bu tür sorunlu maddelerin en alerjen bölümlerinin de belirlenmesini sağlamıştır. Örneğin önceleri astımın evlerdeki en önemli nedeninin, toz olduğu düşünülüyordu. Sonra araştırmacılar tozun içindeki minik böceğin, tozun kendisinden çok daha fazla alerjen olduğunu belirlediler. Daha sonra sorunun % 95'inin, bu böceğin dışkısından kaynaklandığı belirlendi. Polen tozu büyüklüğündeki bu madde, hava akımlarıyla kolaylıkla çevreye yayılır.
Benzer biçimde kedi kürkündeki alerjen maddenin, kıllar değil de kedinin kürkü üzerinde bıraktığı salgı olduğu belirlenmiştir. Yine meyvelere karşı alerjik olanlar, çekirdekleri yememeleri durumunda sorunun azaldığını göreceklerdir. Çünkü çekirdeklerin, meyvenin diğer kısımlarından daha fazla alerjen olduğu belirlenmiştir.
Alerji konusu, hem hastalar hem de doktorlar için karmaşık ve şaşırtıcıdır. Buna karşın, astımın nedenlerini ancak kısmen açıklayabilir.
Astımın Stres ve diğer etkenleri
Doktorlar, geleneksel olarak astıma stres, sinir ya da üzüntünün neden olduğunu düşünmüşlerdir. Alerjilerin bilinmediği dönemde anlaşılmaz bir biçimde gelen ve kaybolan bu hastalığı başka türlü açıklamak mümkün görülmüyordu. Hastanın krizden önce stres-de değilse bile, kriz sırasında stresde olduğu varsayılabilirdi.
Tıp, yakın geçmişte astımın asıl nedeninin alerji olduğu kanısına varmıştır. Stres, ek bir neden, bardağı taşıran son damla olabilir, ancak hastalığın temel nedeni değildir.
Buna karşın duygusal sarsıntıların, astımda önemli bir rol oynayabileceği açıktır. En güçlü duygulardan biri, korkudur. Güçlü bir kriz, hastada boğulabileceği duygusunu uyandırır. Bu korku, bir sonraki krize dek sürebilir. Bir sonraki kriz daha az ciddi olsa bile, aynı derecede güçlü olduğu korkusu, krizin şiddetlenmesine neden olabilir.
Sınavlar, işyerinde anlaşmazlıklar, evde duygusal sarsıntılar, astım krizleri öncesinde yaşanan, tipik duygusal sarsıntılardır. Krizlere, bu tür sarsıntıların yaşanabileceği korkusunun neden olabildiği de bilinmektedir.
Stresle astım arasındaki ilişki, alerjiyle astım arasındaki ilişki kadar karmaşıktır. Astımlıların çoğu, korku ya da kızgınlığın bir krizi ağırlaştıracağından endişe duyarlar. Ancak astıma, yalnız olumsuz duygular neden olmaz. Bazı kişilerde nefes darlığı, gülerken ortaya çıkar. Stres, bir krizin kısa sürmesine de neden olabilir. Ünlü bir doktor, otomobil sürerken kriz geçirmeye başlamıştı. Bir tepenin doruğundayken otomobilinin vitesini geçiremeyince aracın denetimini, yitirdi. Tepeyi inip aracı yeniden denetimi altına aldığında astım krizi geçmişti. Öte yandan bazı astımlılar, müzik dinlemek ya da televizyonda iyi bir program izlemek gibi hoş duygusal deneyimlerin de, astım krizlerinin geçmesine katkıda bulunduğuna inanırlar.
Stresle ilgili başlıca sorun, asıl nefes alındığını etkilemesidir. Heyecanlanınca daha sık ve derin olmayan soluklar alırız. Bu, nefes yolundaki alerjiyle ilgili sorunlarla birleşirse, soluk almayı daha da güçleştirecektir.
Soluk alma düzenindeki değişiklikler, krizlere neden olabilir. Kahkaha, değişikliklere iyi bir örnek oluşturur. Ani egzersiz ya da ısı değişiklikleri de, krizlere neden olabilir. Özellikle soğuk havayla ani temaslar konusunda, dikkatli olmalıdır. Yine, bu etkenlerden herkesin nefes alma düzeninin etkilendiği açıktır. Ancak solunum yolları duyarlı olan astımlıların, bronşlarının etkilenmesi olasılığı daha yüksektir.
Sonuç olarak, astımın psikolojik bir hastalık olduğunu ileri sürmek ne denli yanlışsa, salt fiziksel bir rahatsızlık olduğunu savunmak da o denli yanlıştır. Birçok hastalık, hem beyin ve hem de bedenden
kaynaklanır. Bu, bağışıklık sistemini ilgilendiren rahatsızlıklar için özellikle doğrudur. Zihinleri ya da sinirleri yorgun olan kişilerin, nezle ya da gribe ne denli kolay yakalandıklarını, izlemişsinizdir. Yaşamımızın önemli bir bölümünde nezle ve grip virüsleriyle karşı karşıyayızdır. Ancak bu virüsler, bizi bağışıklık sistemimizin zayıf düştüğü zamanlarda etkilerler.
Alerji, bedenin, birçok insana zarar vermeyen bir maddeye karşı aşırı tepki göstermesidir. Alerjik bünyeliler, alerjen adı verilen bu maddelere zehir ya da mikroplara gösterdikleri tepkiye benzer tepki gösterirler.
Sağlıklı beden, mikroplara ve zararlı olabilecek diğer maddelere karşı topluca bağışıklık sistemi adı verilen karmaşık bir "organ, hücre ve beze" ağıyla korunur. Bu sistemdeki en önemli unsurlardan biri, sürekli olarak yabancı işgalcileri kollayan beyaz kan hücreleridir. Bu hücreler, bedene yabancı olduğu izlenimini uyandıran bir mikropla karşılaştıklarında antikor üretirler. Birer protein olan antikorlar, yabancı maddeleri sarar ve parçalar. Çocukluk hastalıklarına insanların, yaşamları boyunca yalnız bir kez yakalanmalarının nedeni, bedenlerinde bu hastalıklara neden olan virüslere karşı bol miktarda antikor depolanmış olmasıdır. Bedenimizde, pek çok işgalciye karşı antikorlar depolanmıştır. Grip ve nezle gibi rahatsızlıklara sık yakalanmamızın nedeni ise, bu hastalıkları yaratan virüslerin sürekli değişmesi ve gelişmesidir. Bedenin her grip ve nezle hastalığına karşı antikor üretebilmesi için zamana gereksinimi vardır.
Alerjik kişilerin sorunu, bağışıklık sistemlerinin, polen ya da yiyecek gibi zararsız maddelere karşı, istenmeyen işgalcilermişçesine tepki göstermesidir.
Beyaz hücreler, antikor üretme çılgınlığı içine girerler/Antikorlar, mast hücrelerine yapışırlar.
Beze ve zarlarda bulunan bu hücrelerin dış yüzeylerinde uzantıları vardır ve diğer maddelerin yanı sıra histamin içerirler. İşgalci alerjen, bu hücrelerin yanından geçerken antikorlar, işgalciyi yakalar. Ancak bu arada antikorun yapışık olduğu mast hücresi, parçalanarak histamin salgılar.
Astım, alerjik reaksiyonlardan birini oluşturur. Saman nezlesi ve egzema gibi diğer hastalıklara bağlıdır ve astımlıların bir bölümünde bu hastalıklar da görülür. Ancak tepki, egzemada olduğu gibi deride; saman nezlesinde olduğu gibi burunda ya da astımda olduğu gibi ciğerde de görülse olay, aynıdır. Yiyecek alerjileri olan kişilerde dudak şişmesi ya da ishal de görülebilir.
Anaflaksis adı verilen ve ölümcül olabilen bir tür alerjik tepkiye, pek sık rastlanmaz. Derin bir şoku andıran bu durumda solunum yollarının kasılarak şişmesinin yanısıra kan basıncı da düşer ve kişi bayılır. Anaflaksise mast hücrelerinin histaminle birlikte salgıladığı ve "anaftaksisin yavaş tepki gösteren maddesi" adı verilen madde neden olur.
Alerjik bünyeliler, zararsız maddelere karşı neden duyarlı olurlar? Bu sorunun yanıtı kesin olarak bilinmemekle birlikte, kalıtımla ilgili olduğu sanılır. Anne, babaya da kardeşlerinde saman nezlesi, egzema ya da astım görülen kişilerde, alerjik tepkilerin oluşması olasılığı yüksektir. Ancak bir ailenin tüm bireylerinde ya da ikiz kardeşlerin her ikisinde birden görülmesi, şart değildir.
Kalıtım yoluyla belirli bir maddeye karşı alerji değil de, alerji oluşturma eğilimi geçer. Anne ya da babanın, örneğin süt ya da balığa karşı alerjik olması, alerjik bünyeli çocuklarının da bu maddeye karşı hassasiyet göstereceği anlamına gelmez. Çocuk, yumurta ya da kıllara karşı alerjik olabilir.
Astımın bir başka kavranması güç özelliği, her yaşta başlayabilmesi ya da kaybolabilmesidir. Astımlıların çoğunun, hastalığa küçük yaşta yakalanmalarına karşın, orta yaşlı biri de astıma yakalanabilir. Küçük astımlıların pek çoğunda hastalığın ilk gençlik yıllarında kaybolmasına karşın bazı durumlarda hastalık, kaybolduktan 10-20 yıl sonra yeniden ortaya çıkar.
Astım ve diğer alerjik tepkilerin görünür hiçbir neden olmadan ve düzensiz aralıklarla gelip gitmeleri, bilim adamlarını düşündürmektedir. Alerjinin ortaya çıkışı ve kayboluşu, hormon dengelerindeki değişmelere bağlı olabilir. Bu değişmeler kişinin özellikle çocukluk, ilk gençlik ve olgunluk yıllarında yoğundur. Ancak bu konuda kesin bir sonuca varılamamıştır
Deri testleri, kişilerin alerjik tepkilerini hiçbir zaman tümüyle yitirmediklerini gösterir. Bir maddeye karşı alerjik olan kişi, yıllarca hiçbir alerji belirtisi göstermese de, derisinin altına alerjik olduğu maddenin verilmesiyle yapılan deri testi, alerjinin sürmekte olduğunu gösterecektir. Deri testleri, kişiyi daha önce hiç rahatsız etmemiş olan ancak gelecekte edebilecek duyarlılıkların varlığını da gösterebilir.
Bilim adamları, günümüzde alerji konusundaki araştırmalara daha fazla zaman ayırmaktadır. Bu araştırmalar, daha önce kuşkulanılmayan pekçok maddenin, alerjen olabileceğini ve astım krizlerine yol açabileceğini ortaya çıkarmaktadır. Polen, astıma ve saman nezlesine neden olduğu belirlenen ilk alerjenlerden biridir. Her bitkinin poleni kendine özgüdür ve bir bitkinin polenine karşı alerjik olan kişi, diğer bitkilerinkine tepki göstermeyebilir. Ağaç ve otların polenleri, en yaygın alerjenlerdir. Yiyeceklerden yumurta ve balığın alerjen olabileceği uzun zamandır bilinir. Ancak süt, turunçgiller ve kuru yemişlerde alerjik tepkilere neden olabilir. Yakın geçmişte ilaçlar ve yiyecekler de alerjen olması olası maddeler listesine katılmışlardır. Bu maddelerin birçoğunun, alerjik reaksiyonlara ve astıma neden olduğu belirlenmiştir. Astımlıların, penisilin, aspirin ve yiyeceklere konulan katkı maddelerinden tartrazin ve sülfür diöksid maddelerini kullanmak konusunda dikkatli olmaları gerekir. Aspirin aldıktan sonra solunum güçlüğü çeken ya da kaşınan kişilerin, daha sonraki baş ağrılarında, bu tür sorunlara neden olmayan başka ilaçlar almaları gerekir. Her 100 kişiden yalnız 1'i aspirine karşı alerjiktir. Ancak doktorların, aspirinin neden olduğu astımı ne denli kolaylıkla strese bağlayabileceği, kolaylıkla anlaşılabilir. Aspirinin alerjen özelliği belirlenene dek, başağrısına neden olan stresin, astıma da neden olduğunu varsaymak daha tutarlı görünüyordu.
Son araştırmalar, bu tür sorunlu maddelerin en alerjen bölümlerinin de belirlenmesini sağlamıştır. Örneğin önceleri astımın evlerdeki en önemli nedeninin, toz olduğu düşünülüyordu. Sonra araştırmacılar tozun içindeki minik böceğin, tozun kendisinden çok daha fazla alerjen olduğunu belirlediler. Daha sonra sorunun % 95'inin, bu böceğin dışkısından kaynaklandığı belirlendi. Polen tozu büyüklüğündeki bu madde, hava akımlarıyla kolaylıkla çevreye yayılır.
Benzer biçimde kedi kürkündeki alerjen maddenin, kıllar değil de kedinin kürkü üzerinde bıraktığı salgı olduğu belirlenmiştir. Yine meyvelere karşı alerjik olanlar, çekirdekleri yememeleri durumunda sorunun azaldığını göreceklerdir. Çünkü çekirdeklerin, meyvenin diğer kısımlarından daha fazla alerjen olduğu belirlenmiştir.
Alerji konusu, hem hastalar hem de doktorlar için karmaşık ve şaşırtıcıdır. Buna karşın, astımın nedenlerini ancak kısmen açıklayabilir.
Astımın Stres ve diğer etkenleri
Doktorlar, geleneksel olarak astıma stres, sinir ya da üzüntünün neden olduğunu düşünmüşlerdir. Alerjilerin bilinmediği dönemde anlaşılmaz bir biçimde gelen ve kaybolan bu hastalığı başka türlü açıklamak mümkün görülmüyordu. Hastanın krizden önce stres-de değilse bile, kriz sırasında stresde olduğu varsayılabilirdi.
Tıp, yakın geçmişte astımın asıl nedeninin alerji olduğu kanısına varmıştır. Stres, ek bir neden, bardağı taşıran son damla olabilir, ancak hastalığın temel nedeni değildir.
Buna karşın duygusal sarsıntıların, astımda önemli bir rol oynayabileceği açıktır. En güçlü duygulardan biri, korkudur. Güçlü bir kriz, hastada boğulabileceği duygusunu uyandırır. Bu korku, bir sonraki krize dek sürebilir. Bir sonraki kriz daha az ciddi olsa bile, aynı derecede güçlü olduğu korkusu, krizin şiddetlenmesine neden olabilir.
Sınavlar, işyerinde anlaşmazlıklar, evde duygusal sarsıntılar, astım krizleri öncesinde yaşanan, tipik duygusal sarsıntılardır. Krizlere, bu tür sarsıntıların yaşanabileceği korkusunun neden olabildiği de bilinmektedir.
Stresle astım arasındaki ilişki, alerjiyle astım arasındaki ilişki kadar karmaşıktır. Astımlıların çoğu, korku ya da kızgınlığın bir krizi ağırlaştıracağından endişe duyarlar. Ancak astıma, yalnız olumsuz duygular neden olmaz. Bazı kişilerde nefes darlığı, gülerken ortaya çıkar. Stres, bir krizin kısa sürmesine de neden olabilir. Ünlü bir doktor, otomobil sürerken kriz geçirmeye başlamıştı. Bir tepenin doruğundayken otomobilinin vitesini geçiremeyince aracın denetimini, yitirdi. Tepeyi inip aracı yeniden denetimi altına aldığında astım krizi geçmişti. Öte yandan bazı astımlılar, müzik dinlemek ya da televizyonda iyi bir program izlemek gibi hoş duygusal deneyimlerin de, astım krizlerinin geçmesine katkıda bulunduğuna inanırlar.
Stresle ilgili başlıca sorun, asıl nefes alındığını etkilemesidir. Heyecanlanınca daha sık ve derin olmayan soluklar alırız. Bu, nefes yolundaki alerjiyle ilgili sorunlarla birleşirse, soluk almayı daha da güçleştirecektir.
Soluk alma düzenindeki değişiklikler, krizlere neden olabilir. Kahkaha, değişikliklere iyi bir örnek oluşturur. Ani egzersiz ya da ısı değişiklikleri de, krizlere neden olabilir. Özellikle soğuk havayla ani temaslar konusunda, dikkatli olmalıdır. Yine, bu etkenlerden herkesin nefes alma düzeninin etkilendiği açıktır. Ancak solunum yolları duyarlı olan astımlıların, bronşlarının etkilenmesi olasılığı daha yüksektir.
Sonuç olarak, astımın psikolojik bir hastalık olduğunu ileri sürmek ne denli yanlışsa, salt fiziksel bir rahatsızlık olduğunu savunmak da o denli yanlıştır. Birçok hastalık, hem beyin ve hem de bedenden
kaynaklanır. Bu, bağışıklık sistemini ilgilendiren rahatsızlıklar için özellikle doğrudur. Zihinleri ya da sinirleri yorgun olan kişilerin, nezle ya da gribe ne denli kolay yakalandıklarını, izlemişsinizdir. Yaşamımızın önemli bir bölümünde nezle ve grip virüsleriyle karşı karşıyayızdır. Ancak bu virüsler, bizi bağışıklık sistemimizin zayıf düştüğü zamanlarda etkilerler.
Astim Hastaligi Nedenleri Belirtileri
Astım Hastalığının Nedenleri, Astım Hastalığı Belirtileri
Astımın kaynağının ve özelliklerinin, bu yüzyıla dek iyi anlaşılmamasının en önemli nedeni, krizler yaratan maddelerin gözle görülemeyecek denli küçük olmalarıdır. Polen, bu maddelerin, en yaygın olarak bilinen örneğini oluşturur. Bazı astımlılar, gözle görülmeyecek denli minik böceklerin bulunduğu tuvalet ya da yatak odalarında krize yakalanabilirler. Astımlılar, kedi, köpek, kuş gibi ev hayvanlarının tüy ya da kıllarında yuvalanan maddelere karşı alerjik oldukları için, evde hayvan besleyemezler. Küf ya da mantarların havaya saldıkları minik sporlarda, astımlılar açısından sorun yaratabilirler. Bazı astımlıların eski, nemli evlerde kriz geçirmeleri, böyle açıklanabilir.
Bazı astımlılar, balık, süt, yumurta gibi yiyeceklere ya da yiyeceklere katılan, tartrazin gibi sarı boya ya da sülfür dioksid gibi koruyucu türü katkı maddelerine karşı alerjiktirler. Bir yiyeceği kokladığımız zaman o yiyeceğin milyonlarca molekülü, burnumuzdan içeri girer. Astımlılar, alerjik oldukları yiyecekleri ya da alerjik oldukları katkı maddelerini içeren yiyecekleri, kokladıkları ya da yedikleri zaman kriz geçirebilirler.
Astımlılar, örneğin ıslak boyanın, egsoz ya da sigara dumanının neden olduğu rahatsız edici kokulara karşı daha duyarlıdır. İlaçlar, özellikle penisilin, aspirin, aşılar ve uyuşturucu ilaçlar bile, astım krizlerine neden olabilir. Bazı hastaların alerjik olduğu, gereksiz bir sarı boya maddesini içeren ilacın bileşimi, kısa süre önce değiştirildi. İlaç, hastaları iyileştireceğine zarar veriyordu.
Solunum yollarında alerjik reaksiyonlara neden olarak astım krizlerine yol açan maddelerin yanı sıra, kimsenin kesin olarak anlayamadığı, krizlere neden olan başka maddeler de vardır. Bunlar arasında hava ısısının değişmesi, yorucu beden egzersizi ve kahkaha atmak gibi hoş olanlarını da içeren duygusal sarsıntılar sayılabilir.
Astımlılar alerjik olduklarını bildikleri yiyecek ve diğer maddelerden sakınarak kendilerini önemli ölçüde koruyabilirler. Beden egzersizlerinin neden olduğu krizler, egzersizden önce 10-30 dakika kadar koruyucu tedavi görerek ve beden kondisyonunu genel olarak yüksek tutarak, tümüyle giderilemese bile, azaltılabilir. Kendi kendine yardım yöntemleri, aşağıda ayrıntılarıyla anlatılacak.
Astımın kaynağının ve özelliklerinin, bu yüzyıla dek iyi anlaşılmamasının en önemli nedeni, krizler yaratan maddelerin gözle görülemeyecek denli küçük olmalarıdır. Polen, bu maddelerin, en yaygın olarak bilinen örneğini oluşturur. Bazı astımlılar, gözle görülmeyecek denli minik böceklerin bulunduğu tuvalet ya da yatak odalarında krize yakalanabilirler. Astımlılar, kedi, köpek, kuş gibi ev hayvanlarının tüy ya da kıllarında yuvalanan maddelere karşı alerjik oldukları için, evde hayvan besleyemezler. Küf ya da mantarların havaya saldıkları minik sporlarda, astımlılar açısından sorun yaratabilirler. Bazı astımlıların eski, nemli evlerde kriz geçirmeleri, böyle açıklanabilir.
Bazı astımlılar, balık, süt, yumurta gibi yiyeceklere ya da yiyeceklere katılan, tartrazin gibi sarı boya ya da sülfür dioksid gibi koruyucu türü katkı maddelerine karşı alerjiktirler. Bir yiyeceği kokladığımız zaman o yiyeceğin milyonlarca molekülü, burnumuzdan içeri girer. Astımlılar, alerjik oldukları yiyecekleri ya da alerjik oldukları katkı maddelerini içeren yiyecekleri, kokladıkları ya da yedikleri zaman kriz geçirebilirler.
Astımlılar, örneğin ıslak boyanın, egsoz ya da sigara dumanının neden olduğu rahatsız edici kokulara karşı daha duyarlıdır. İlaçlar, özellikle penisilin, aspirin, aşılar ve uyuşturucu ilaçlar bile, astım krizlerine neden olabilir. Bazı hastaların alerjik olduğu, gereksiz bir sarı boya maddesini içeren ilacın bileşimi, kısa süre önce değiştirildi. İlaç, hastaları iyileştireceğine zarar veriyordu.
Solunum yollarında alerjik reaksiyonlara neden olarak astım krizlerine yol açan maddelerin yanı sıra, kimsenin kesin olarak anlayamadığı, krizlere neden olan başka maddeler de vardır. Bunlar arasında hava ısısının değişmesi, yorucu beden egzersizi ve kahkaha atmak gibi hoş olanlarını da içeren duygusal sarsıntılar sayılabilir.
Astımlılar alerjik olduklarını bildikleri yiyecek ve diğer maddelerden sakınarak kendilerini önemli ölçüde koruyabilirler. Beden egzersizlerinin neden olduğu krizler, egzersizden önce 10-30 dakika kadar koruyucu tedavi görerek ve beden kondisyonunu genel olarak yüksek tutarak, tümüyle giderilemese bile, azaltılabilir. Kendi kendine yardım yöntemleri, aşağıda ayrıntılarıyla anlatılacak.
Astim Nedir Astim Hastaligi Hakkinda Bilgiler
Astım Nedir, Astım Hastalığı Hakkında Bilgi
Astım Hastalığı Nedir; her 26 kişiden birinin yakalandığı, oldukça yaygın bir hastalıktır. Akciğerleri etkileyerek soluk almayı güçleştirir. Genellikle aralıklı krizler biçiminde görülür. Krizler, kimi zaman ani olarak gelip, kısa sürede geçerler. Ama kimi zaman sorun, günler, haftalar hatta aylarca sürebilir. Bazı durumlarda astım, yılın belli zamanlarında ya da belli yerlerde görülebilir. Üzüntü ya da heyecanın neden olduğu stresler de, astıma neden olabilir.
Alerjilerin, insan bedeni üzerindeki garip etkileri, aşağıda ayrıntılı bir biçimde tartışılacak. Bu etkiler konusunda yeterli bilgi edinilmeden önce doktorlar, astıma kaygı ya da stresin neden olduğunu sanıyorlardı. Hastalık sık sık, akciğerlerdeki bronşların iltihaplanması anlamına gelen bronşitle de karıştırılıyordu. Astım konusunda bilmediğimiz, daha pek çok şey var. Ancak bugün doktorlar astımın, psikolojik ve fiziksel pek çok nedeni bulunduğunu ve her hastada bu nedenlerin farklı biçim ve ölçülerde etkili olduğunu belirlemişlerdir.
Astım krizinde, nefes borusunu ciğerlere bağlayan tüpler daralır. Bu tüplerden, her ciğerde yüzlerce vardır. Büyüklerine bronş, küçüklerine bronşit denilir. Tüplerin duvarlarında, açılıp kapanmalarını sağlayan kaslar vardır. Tüpler açıldığında hava, bu tüplerden geçerek ciğerlerdeki alveoli adı verilen minik hava keseciklerine dolar. Her ciğerde böyle milyonlarca hava keseceği vardır. Hava, bu keseciklerin ince duvarlarından geçerek kana karışır. Taze hava kana karışırken kanda, kan dolaşımı süresince birikmiş olan karbondioksid, nefes borusu yoluyla dışarı atılmak üzere hava keseciklerine doluşur.
Bir astım krizinde bronşit tüpleri, daralarak hastanın nefes vermesini engellerler. Bu, ciğerlerde biriken karbondioksidin dışarı atılmasını güçleştirir. Astımlılarda görülen nefes darlığı, kirli havayı dışarı atma çabasından başka bir şey değildir. Tüplerde aynı zamanda aşırı balgam birikmesi, sorunun daha da kötüleşmesine neden olur. Olağan zamanlarda solunum yollarına giren tozların ve diğer yabancı maddelerin dışarı atılmasına yardımcı olan balgam, tüplerin daha fazla tıkanmasına neden olur.
Solunum yollarındaki tüpler neden daralır? Tüm kaslar gibi, bu tüplerin açılıp kapanmasını sağlayan kasları da, bu kasların içindeki sinir uçlarının salgıladığı kimyasal maddeler denetler. İç kaslarımızı, sinir sisteminin iki dalı denetler: Bedeni harekete hazırlayan sempatik sinirlerle bedenin yavaşlamasını ve sakinleşmesini sağlayan parasempatik sinirler. Görevi, bedeni harekete hazırlamak olan adrenalin, solunum yollarını açarak ciğerlere daha fazla hava girmesini sağlar. Öte yandan parasempatik sinirler, kalp atışlarının yavaşlamasına ve solunum yollarının daralmasına neden olan asetil kolin adlı bir madde salgılar.
Bronşitlerin daralmasının nedenlerinden biri, asetil kolinin, solunum yollarındaki kaslar üzerinde yaptığı etkidir. Ancak solunum yolarının daralmasına ve balgam salgılanmasına neden olan bir başka doğal kimyasal madde vardır. Histamin adlı bu madde, böcek iğnelerinde bulunur ve bir böcek tarafından sokulan herkesin bildiği gibi şişmeye neden olur.
Şişme, hassas dokuların korunmasını sağlar. İyileşme sürecinin bir parçası olmasına karşın hoşa gitmez. Zarar gören alandaki kılcal damarcıkların açılmasını sağlayarak ve kandan hassas dokulara sıvı çekerek şişmeye neden olan, histamindir.
Astımı olmayan kişiler de içlerine çektikleri yabancı maddelere karşı aynı tepkiyi göstererek bu maddeleri öksürük yoluyla dışarı atmaya çalışırlar. Astımlıların bu nedenle daha fazla sıkıntı çekmeleri, bazı maddelere karşı aşırı duyarlı olmalarından kaynaklanır. Bir başka deyişle astımlar, alerjiktir.
Belirtilerinin benzerliği nedeniyle sık sık astımla karıştırılan bronşite, alerji değil, solunum yollarının şişmesi neden olur. Şişmenin nedeni iltihap, sigara, toz yutma ya da hava kirliliği olabilir. Nemli ve soğuk hava, bronşitin daha ağırlaşmasına yol açar. İnsanlar, kış aylarında solunum yolları iltihaplarını kapmaya daha yatkındır. Akut bronşit, bir virüs enfeksiyonunun ciğerlere yayılması durumunda, kronik bronşit ise, uzun süre rahatsızlanan bronşların, zarar görerek daralması sonucunda ortaya çıkar.
Astım krizleri, yılın her döneminde görülebilir: Ancak astımlıların birçoğu, soğuk ve nemli havalarda daha az rahatsızlanırlar sıcak ve kuru havalarda kötüleşirler. Havada bahar ve yaz aylarında daha bol bulunan polene karşı alerjik olan genç astımlılar için bu, özellikle doğrudur. Yaşlıların, aynı zamanda hem astım ve hem de bronşit olmaları, oldukça sık rastlanan bir durumdur.
Yaşlı astımlıların burunlarında kimi zaman küçük et benleri oluşur. Polip adı verilen bu benler, burnun iç yüzeyini saran hassas ince zarların şişmesîyle oluşur. Koklama yetisinin azalmasına neden olmalarına ve burundan nefes almayı kısıtlamalarına karşın genelde zararsızdırlar. Operasyonla kolaylıkla alınabilirler.
Astım Hastalığı Nedir; her 26 kişiden birinin yakalandığı, oldukça yaygın bir hastalıktır. Akciğerleri etkileyerek soluk almayı güçleştirir. Genellikle aralıklı krizler biçiminde görülür. Krizler, kimi zaman ani olarak gelip, kısa sürede geçerler. Ama kimi zaman sorun, günler, haftalar hatta aylarca sürebilir. Bazı durumlarda astım, yılın belli zamanlarında ya da belli yerlerde görülebilir. Üzüntü ya da heyecanın neden olduğu stresler de, astıma neden olabilir.
Alerjilerin, insan bedeni üzerindeki garip etkileri, aşağıda ayrıntılı bir biçimde tartışılacak. Bu etkiler konusunda yeterli bilgi edinilmeden önce doktorlar, astıma kaygı ya da stresin neden olduğunu sanıyorlardı. Hastalık sık sık, akciğerlerdeki bronşların iltihaplanması anlamına gelen bronşitle de karıştırılıyordu. Astım konusunda bilmediğimiz, daha pek çok şey var. Ancak bugün doktorlar astımın, psikolojik ve fiziksel pek çok nedeni bulunduğunu ve her hastada bu nedenlerin farklı biçim ve ölçülerde etkili olduğunu belirlemişlerdir.
Astım krizinde, nefes borusunu ciğerlere bağlayan tüpler daralır. Bu tüplerden, her ciğerde yüzlerce vardır. Büyüklerine bronş, küçüklerine bronşit denilir. Tüplerin duvarlarında, açılıp kapanmalarını sağlayan kaslar vardır. Tüpler açıldığında hava, bu tüplerden geçerek ciğerlerdeki alveoli adı verilen minik hava keseciklerine dolar. Her ciğerde böyle milyonlarca hava keseceği vardır. Hava, bu keseciklerin ince duvarlarından geçerek kana karışır. Taze hava kana karışırken kanda, kan dolaşımı süresince birikmiş olan karbondioksid, nefes borusu yoluyla dışarı atılmak üzere hava keseciklerine doluşur.
Bir astım krizinde bronşit tüpleri, daralarak hastanın nefes vermesini engellerler. Bu, ciğerlerde biriken karbondioksidin dışarı atılmasını güçleştirir. Astımlılarda görülen nefes darlığı, kirli havayı dışarı atma çabasından başka bir şey değildir. Tüplerde aynı zamanda aşırı balgam birikmesi, sorunun daha da kötüleşmesine neden olur. Olağan zamanlarda solunum yollarına giren tozların ve diğer yabancı maddelerin dışarı atılmasına yardımcı olan balgam, tüplerin daha fazla tıkanmasına neden olur.
Solunum yollarındaki tüpler neden daralır? Tüm kaslar gibi, bu tüplerin açılıp kapanmasını sağlayan kasları da, bu kasların içindeki sinir uçlarının salgıladığı kimyasal maddeler denetler. İç kaslarımızı, sinir sisteminin iki dalı denetler: Bedeni harekete hazırlayan sempatik sinirlerle bedenin yavaşlamasını ve sakinleşmesini sağlayan parasempatik sinirler. Görevi, bedeni harekete hazırlamak olan adrenalin, solunum yollarını açarak ciğerlere daha fazla hava girmesini sağlar. Öte yandan parasempatik sinirler, kalp atışlarının yavaşlamasına ve solunum yollarının daralmasına neden olan asetil kolin adlı bir madde salgılar.
Bronşitlerin daralmasının nedenlerinden biri, asetil kolinin, solunum yollarındaki kaslar üzerinde yaptığı etkidir. Ancak solunum yolarının daralmasına ve balgam salgılanmasına neden olan bir başka doğal kimyasal madde vardır. Histamin adlı bu madde, böcek iğnelerinde bulunur ve bir böcek tarafından sokulan herkesin bildiği gibi şişmeye neden olur.
Şişme, hassas dokuların korunmasını sağlar. İyileşme sürecinin bir parçası olmasına karşın hoşa gitmez. Zarar gören alandaki kılcal damarcıkların açılmasını sağlayarak ve kandan hassas dokulara sıvı çekerek şişmeye neden olan, histamindir.
Astımı olmayan kişiler de içlerine çektikleri yabancı maddelere karşı aynı tepkiyi göstererek bu maddeleri öksürük yoluyla dışarı atmaya çalışırlar. Astımlıların bu nedenle daha fazla sıkıntı çekmeleri, bazı maddelere karşı aşırı duyarlı olmalarından kaynaklanır. Bir başka deyişle astımlar, alerjiktir.
Belirtilerinin benzerliği nedeniyle sık sık astımla karıştırılan bronşite, alerji değil, solunum yollarının şişmesi neden olur. Şişmenin nedeni iltihap, sigara, toz yutma ya da hava kirliliği olabilir. Nemli ve soğuk hava, bronşitin daha ağırlaşmasına yol açar. İnsanlar, kış aylarında solunum yolları iltihaplarını kapmaya daha yatkındır. Akut bronşit, bir virüs enfeksiyonunun ciğerlere yayılması durumunda, kronik bronşit ise, uzun süre rahatsızlanan bronşların, zarar görerek daralması sonucunda ortaya çıkar.
Astım krizleri, yılın her döneminde görülebilir: Ancak astımlıların birçoğu, soğuk ve nemli havalarda daha az rahatsızlanırlar sıcak ve kuru havalarda kötüleşirler. Havada bahar ve yaz aylarında daha bol bulunan polene karşı alerjik olan genç astımlılar için bu, özellikle doğrudur. Yaşlıların, aynı zamanda hem astım ve hem de bronşit olmaları, oldukça sık rastlanan bir durumdur.
Yaşlı astımlıların burunlarında kimi zaman küçük et benleri oluşur. Polip adı verilen bu benler, burnun iç yüzeyini saran hassas ince zarların şişmesîyle oluşur. Koklama yetisinin azalmasına neden olmalarına ve burundan nefes almayı kısıtlamalarına karşın genelde zararsızdırlar. Operasyonla kolaylıkla alınabilirler.