Atardamar ve Toplardamar Hastalıkları İle İlgili Tıp Terimleri Sözlüğü
Adventina nedir: Kandamarının dış yüzündeki tabaka.
Amputation: Aksayan bir organın ya da onun bir parçasının kesilip alınması.
Aneurysm: Hastalık ya da yaralanma nedeniyle bir atardamarda şişme.
Aorta: Yürekten vücuda kan taşıyan ana atardamar.
Arteries nedir: Yürekten vücuda kan taşıyan damarlar.
Arteriography: Atardamarların X ışınlarıyla resmini çıkaran özel bir teknik.
Arterioles: En uç bölümlerinde kılcal hale gelen küçük atardamarlar.
Athorema: Yağlı liflerin çökmesiyle bir atardamarın içinde oluşan bozulma.
Atheromatous plaque: Bir atardamarda, atheroma ya da kan pıhtısı yüzünden ortaya çıkan daralma veya kapanma.
Arterosclerosis nedir: Damarların geniş ölçüde sertleşme ve yağla kaplanma yüzünden bozulması.
Bîografts: Daralmış.ya da kapanmış atardamarlardan geçemeyen kanın, akıtılması için kullanılan, göbek kordonundan geçen toplardamar.
By-pass grafting: Atardamardaki akışın durması halinde, kanın yandan akıp geçebilmesi için dışardan damar ekleme.
Claudication: Atardamarlardan az kan geçmesi yüzünden bacakta oluşan ağrı ya da aksama.
Collateral channels: Kapanmış bir atardamar ya da toplardamarın çevresinden kan taşıyan küçük kan damarları.
Cyanosis: Dokulara yeterli oksijen gitmemesi yüzünden derinin mavileşmesi.
Doppler Ultrasound kan akış ölçümü: Atardamarlarda kanın akışını düzenlemek için yüksek titreşimli ses dalgaları kullanılarak uygulanan özel bir teknik.
Embolus (Çoğul: Emboli): Küçük bir kan pıhtısının dolaşım sisteminde dolaşması.
Femoral artery: Uyluk atardamarı.
Heparin: Kanın pıhtılaşmasını sağlayan bir ilaç.
Homograft: Dışardan damar takmak için ölüden alınan kan damarı.
Hypertension: Yüksek kan basıncı.
Inferior vena cava: Alt ana toplardamarı.
İntima: Damarın iç tabakası.
fschaemia: Atardamar bozukluğu yüzünden dokulara yeterli kan gidememesi.
Lümen: Damarın içindeki boşluk.
Lymphatic system: Dokulara lenf sıvısı taşıyan çok ince bezler ve damarlar sistemi.
Lymphoedema: Lenf damarlarının yetersiz oluşu yüzünden bacağın şişmesi.
Media: Damarın orta tabakası.
Myocardial İnfarction: Atardamarlardan yüreğe kan akışının kesilmesi yüzünden, yürek çeperlerinin bir bölümünün ölmesi (Coronary Thrombosis: Yürek zarlarını besleyen damarların pıhtı ile tıkanması)
Oedema: Doku sıvılarının, genellikle bacaklarda birikerek şişmesi, (Ödem).
Platelets: Kanın pıhtılaşmasında rolü olan kan hücreleri.
Popliteal artery: Dizardı atardamarı.
Pulmonary embolism: Toplardamarlardan akciğerlere gitmekte olan pıhtıların seyir süreci.
Pulmonary İnfarction: Bir akciğer atardamarının pıhtıyla kapanması nedeniyle akciğer dokularının ölümü.
Raynaud görüngüsü: Deriye yakın atardamarların daralmasıyla ellerde görülen soğuma ve renk değişmesi.
Saphenous vein: Bacaktaki, deriye yakın toplardamar.
Sclerotherphy: Varisli damarlara pıhtı yaratmak amacıyla ilaç şırınga etmek.
Statis dermatitis: Kaşıntı veren deri kızarıklığı, genellikle varisli damarların ya da derin toplardamarların bir pıhtıyla tıkanması yüzünden olur.
Stenosis: Hastalık yüzünden kan damarlarının daralması.
Superior vena cava: Üst ana toplardamar.
Sympathectomy: Kol ya da bacağa giden sempatik sinirleri kesme işlemi.
Thrombo-angiitis obliterans: Buerger hastalığı da denir. Gençlerde küçük atardamarların tıkanmasına yol açan bir hastalıktır.
Thrombolysis: İlaçla damardaki pıhtıların çözülmesi.
Thrombo-phlebitis: Genellikle bacaklardaki deriye yakın toplardamarlarda görülen pıhtılaşma ve yanma.
Thrombosis: Atar ve toplardamarlarda pıhtı oluşması.
Vaıicose veins: Genellikle bacaklardaki deriye yalan toplardamarların şişmesi ve büklümlenmesi
Vasoconstriction: Sinirsel uyarılar sonucu atardamarlarda daralma.
Vasodilators: Atardamarları genişleten ilaç.
Venography: X ışınlarıyla toplardamarların resmini çıkaran özel bir teknik
Venules: Kılcallardan büyük, en küçük toplardamarlar.
Lenf Dolasim Sistemi Nedir Lymphoedema
Lenf Dolaşım Sistemi, Lymphoedema Nedir, Lenf Sistemi Nedir
Lenf Sisteminin Özellikleri ve Görevleri Toplardamarlardan ayrı olarak, lenfatik diye anılan, ince damarlı bir ikinci sistem daha vardır. Bu aygıt, doku sıvısını (lenf) bütün vücutta dolaştırır ve bağırsaklarda, chyle denilen yağlı maddeleri özümler, sonra karaciğere taşır. Lenf damarları, çalışma seyirleri boyunca, zaman zaman özel bezlerin içinden geçerler. Bu bezler, lenf sıvısının içindeki mikroorganizmaları ve kanser hücrelerini ayıklarlar ve mikrop kaptıklarında genişler, duyarlı hale gelirler. Bunlar başlıca, boyunda, koltuk altında ve kasıkta bulunurlar. Lenf damarlarının da supapları vardır, damarlar sonunda geniş lenf gövdesine katılırlar. Ense kökünde toplardamarlara açılırlar, böylece lenf sıvısı kan dolaşımına katılmış olur.
Bacaktaki lenf damarlarının kapanması, Lympho-edema'ya yol açar. Burada büyük şişkinlik, deri incelmesi ve kimi zaman deriden doku suyu sızması olur. Lymphoedema, çok önemsiz şişkinliklerden en ağır şişmelere kadar değişen, çok sıkıntı verici bir olaydır. Kalıtsal bir lenf damarları yetersizliği ya da tıkanmasından ileri gelebilir ve bütün aileye yayıldığında Milroy hastalığı adını alır. Lymphoedema, onüç-yirmi yaşlardaki genç kadınlarda da görülebilir. O zaman Lymphoedema praecox adını alır. Bu durumda şişmeler, ilerleyen yaşla birlikte artar, bacak ağırlaşır ve ağrır, deri kalınlaşır ve dermatitis (deri iltihabı) ortaya çıkabilir. Ancak bu tür yaralar seyrek görülür. Lymphoedemanın bu türü, lenf damarlarının yetersizliği ya da bozukluğu yüzünden oluşur ve doğuştan gelen başka eksikliklerden ileri gelebilir. İkincil lymphoedema, sağlıklı lenf aygıtında görülen çeşitli hastalıkların sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Bun-fan şöyle sıralayabiliriz: Lenf bezlerinde gelişen ve lenf akışını engelleyen kanser hücreleri, lenf damarlarının ve bezlerinin kapanmasına yol açan mikroplanmalar, lenf bezlerinin iltihaplanması (Lymphangi-tis).
Tıpkı arteriography ve venogarphy'de kullanıldığı gibi, iyotlu bileşik, lenf damarlarına şırınga edilir ve röntgen filminde izlenir. Lenf damarlarının çapları küçük olduğundan, şırınga yavaş yavaş yapılmalı ve X ışınları aralıklı olarak birkaç saatte verilmelidir. Bacak lenflerinin filmini almak için, şırınga ayağın üzerinden yapılır. Lymphography tekniği, bütün lenf sistemini kapsamakla kalmaz, lenf bezlerini de gösterir, ayrıca hastalıkların anlaşılmasını sağlar.
Lenf Sistemi Hastalıkları Tedavisi
Ameliyat dışında, hastanın bacağındaki ödem sıvısını azaltmak için kendi kendine başarabildiği bir tedavi yöntemi vardır. Esnek çorap giyilmeli, otururken ayakları kaldırmalı - geceleyin yatağın ayakucu tahta bloklar koyarak yükseltilmeli -ve topuktan kalçaya doğru bacaklara masaj yapılmalıdır. İdman yapmak da yararlıdır ve yapmaktan çekinilmemelidir. Sidik söktürücü ilaçlar, işemeyi artırmak ve böylece bacaklardaki sıvıyı azaltmak için kullanılır. Mikrop kaptıktan sonra ortaya çıkan Lymphoedema da antibiyotik tedavisi zorunludur. Gebelik, lymphoedemayı daha da kötüleştirir, ama bu yüzden gebe kalmaktan çekinilmemelidir.
Ameliyata, sadece ağır durumlarda başvurulmalıdır. Lymphoedema ameliyatları ikiye ayrılır: Lenf akımını sağlamak iyileştirmek için yapılanlar, şişmiş dokuları kesip atmak için yapılanlar. Birinci tipe girenler çok başarılı olamazlar; şişkin dokuyu ortadan kaldırmak için yapılanlar ise, hastalık şiddetli olduğunda, rahatsızlığı gidermede büyük korkulara karşın iyi sonuçlar verir. Bu tip ameliyatların başarısı şu olguya bağlıdır: Sıvı bütünüyle derinin içinde olmalı ve onun altında doku bulunmalıdır, kalınlığı üç beş cm. ya da daha kalın olabilir. Dokunun tümü, genellikle dizden topuğa kadar kesilip atılır ve açılan yere yamanacak deri parçası, doğrudan doğruya görünen kasın üzerine yerleştirilir. Bu ameliyat sonrasında, az esnek bir kılıf sürekli olarak takılmalıdır.
Lenf Sisteminin Özellikleri ve Görevleri Toplardamarlardan ayrı olarak, lenfatik diye anılan, ince damarlı bir ikinci sistem daha vardır. Bu aygıt, doku sıvısını (lenf) bütün vücutta dolaştırır ve bağırsaklarda, chyle denilen yağlı maddeleri özümler, sonra karaciğere taşır. Lenf damarları, çalışma seyirleri boyunca, zaman zaman özel bezlerin içinden geçerler. Bu bezler, lenf sıvısının içindeki mikroorganizmaları ve kanser hücrelerini ayıklarlar ve mikrop kaptıklarında genişler, duyarlı hale gelirler. Bunlar başlıca, boyunda, koltuk altında ve kasıkta bulunurlar. Lenf damarlarının da supapları vardır, damarlar sonunda geniş lenf gövdesine katılırlar. Ense kökünde toplardamarlara açılırlar, böylece lenf sıvısı kan dolaşımına katılmış olur.
Bacaktaki lenf damarlarının kapanması, Lympho-edema'ya yol açar. Burada büyük şişkinlik, deri incelmesi ve kimi zaman deriden doku suyu sızması olur. Lymphoedema, çok önemsiz şişkinliklerden en ağır şişmelere kadar değişen, çok sıkıntı verici bir olaydır. Kalıtsal bir lenf damarları yetersizliği ya da tıkanmasından ileri gelebilir ve bütün aileye yayıldığında Milroy hastalığı adını alır. Lymphoedema, onüç-yirmi yaşlardaki genç kadınlarda da görülebilir. O zaman Lymphoedema praecox adını alır. Bu durumda şişmeler, ilerleyen yaşla birlikte artar, bacak ağırlaşır ve ağrır, deri kalınlaşır ve dermatitis (deri iltihabı) ortaya çıkabilir. Ancak bu tür yaralar seyrek görülür. Lymphoedemanın bu türü, lenf damarlarının yetersizliği ya da bozukluğu yüzünden oluşur ve doğuştan gelen başka eksikliklerden ileri gelebilir. İkincil lymphoedema, sağlıklı lenf aygıtında görülen çeşitli hastalıkların sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Bun-fan şöyle sıralayabiliriz: Lenf bezlerinde gelişen ve lenf akışını engelleyen kanser hücreleri, lenf damarlarının ve bezlerinin kapanmasına yol açan mikroplanmalar, lenf bezlerinin iltihaplanması (Lymphangi-tis).
Tıpkı arteriography ve venogarphy'de kullanıldığı gibi, iyotlu bileşik, lenf damarlarına şırınga edilir ve röntgen filminde izlenir. Lenf damarlarının çapları küçük olduğundan, şırınga yavaş yavaş yapılmalı ve X ışınları aralıklı olarak birkaç saatte verilmelidir. Bacak lenflerinin filmini almak için, şırınga ayağın üzerinden yapılır. Lymphography tekniği, bütün lenf sistemini kapsamakla kalmaz, lenf bezlerini de gösterir, ayrıca hastalıkların anlaşılmasını sağlar.
Lenf Sistemi Hastalıkları Tedavisi
Ameliyat dışında, hastanın bacağındaki ödem sıvısını azaltmak için kendi kendine başarabildiği bir tedavi yöntemi vardır. Esnek çorap giyilmeli, otururken ayakları kaldırmalı - geceleyin yatağın ayakucu tahta bloklar koyarak yükseltilmeli -ve topuktan kalçaya doğru bacaklara masaj yapılmalıdır. İdman yapmak da yararlıdır ve yapmaktan çekinilmemelidir. Sidik söktürücü ilaçlar, işemeyi artırmak ve böylece bacaklardaki sıvıyı azaltmak için kullanılır. Mikrop kaptıktan sonra ortaya çıkan Lymphoedema da antibiyotik tedavisi zorunludur. Gebelik, lymphoedemayı daha da kötüleştirir, ama bu yüzden gebe kalmaktan çekinilmemelidir.
Ameliyata, sadece ağır durumlarda başvurulmalıdır. Lymphoedema ameliyatları ikiye ayrılır: Lenf akımını sağlamak iyileştirmek için yapılanlar, şişmiş dokuları kesip atmak için yapılanlar. Birinci tipe girenler çok başarılı olamazlar; şişkin dokuyu ortadan kaldırmak için yapılanlar ise, hastalık şiddetli olduğunda, rahatsızlığı gidermede büyük korkulara karşın iyi sonuçlar verir. Bu tip ameliyatların başarısı şu olguya bağlıdır: Sıvı bütünüyle derinin içinde olmalı ve onun altında doku bulunmalıdır, kalınlığı üç beş cm. ya da daha kalın olabilir. Dokunun tümü, genellikle dizden topuğa kadar kesilip atılır ve açılan yere yamanacak deri parçası, doğrudan doğruya görünen kasın üzerine yerleştirilir. Bu ameliyat sonrasında, az esnek bir kılıf sürekli olarak takılmalıdır.
Toplardamar Nedir Toplar Damar Tikanikligi
Toplardamar Nedir, Toplar Damar Hastalıkları Tıkanıklığı
Toplardamar hastalıklarının çoğu, bacaklardaki damarlarda ortaya çıkar. Bu damarlar üçe ayrılır: Birinci grup, deriye yakın olanlardır; bunların en önemlisi, topuktan başlayıp bacağın içinden geçerek uyluk kemiğinin önünden yukarı doğru çıkan uzun saphenous toplardamarıdır. İkinci grup, derin toplardamarlardır, bacak kaslarının arasından, atardamar boyunca uzanırlar. Yüreği geri dönen kan, bu kasların, hareketleri sırasında derin damarları sıkıştırmalarıyla ortaya çıkan pompalama eyleminden yararlanır. Gerek deriye yakın, gerekse derin toplardamarlardaki subaplar, kanın sadece yürek yönünde hareket etmesini sağlarlar. Uzun saphenous damarı kasık bölgesinde derin toplardamarlarla birleşir.
Deriye yakın ve derin toplardamarları, kol ve bacakların içinde aralıklı olarak birbirine bağlayan, üçüncü bir damar dizisi daha vardır ki, perforating toplardamarları olarak anılırlar. Bunlarda da supaplar vardır ve görevleri, kanı, deriye yakın toplardamarlardan deride bulunanlara taşımaktır. Eğer supaplar bu görevi düzenli olarak yapamazlarsa, kan derin damarlarından yüzeyde olanlara geçer ve varisli damarları daha da kötü bir duruma sokar.
Varisli toplardamarlar
Toplardamarlar yılan biçiminde büklümlü ve şişkin hale geldiklerinde varise yakalandıkları söylenir yani bu damarlar, varislidir. Varisli damarlar, genellikle bacak derisine yakın olanlardır. Ama özel durumlarda, boğaz toplardamarında bile görülebilir (bu duruma oesophagelal varices adı verilir), basur memeleri de kısmen anüsün (dışkı kanalı ağzı) iç yüzeyindeki varisli damarlardan oluşmuştur.
Toplar Damar Genişlemesi
Bacaktaki saphenoua toplardamarında, çeper zayıflığı, supap bozukluğu (daha sık olarak her ikisi birden), yada damarlarda oluşan kan basıncından ötürü varisler ortaya çıkar. Bazı hallerde bu geri basınç, damarda kanın akışını engelleyen herhangi bir şeyden ileri gelebilir. Ve yine varis oluşabilir. Varisli damarlar çok büyük olabilecekleri gibi, sadece küçük bir örümceğe benzeyen mavi bir leke olarak da ortaya çıkabilir. Dar bir alanı kaplayabilir ya da bütün bacağa yayılan bir damar ağı biçiminde görülebilir.
Bacaktaki varislerin nedenleri çok tartışılmıştır, ama yine de belirli etkenler ileri sürülebilir. Örneğin kalıtsal olabilirler, dolayısıyla supaplarda ya da damar çeperlerinde aileden gelme bir zayıflık bulunabilir Uzun süre ayakta çalışmanın supapları zayıflattığına ve varise yol açtığına inanılır. Aynı biçimde, gebelikte varis olayının ortaya çıktığı ve şişmanlığın büyük ölçüde varise yol açtığı inancı yaygındır.
Toplar Damar Tıkanması Çok ilerlememiş varisler pek az rahatsızlık verir. Varisli kişiler, özellikle kadınlar, varisli damarların görünüşüyle fazla ilgilenirler. Çoğu zaman bacaklar ağırlaşır ve ağrır gibi olur, topuklarda hafif bir şişme görülebilir: Aşırı topuk şişmesi hiçbir zaman sadece varisten ileri gelmez. Bu rahatsızlıklar en fazla, kadınların menstration (aybaşı) dönemlerinde kendisini gösterir, ama özellikle uzun süre ayakta duranlarda kalıcı olabilir.
Daha ciddi rahatsızlıklara yol açan varis belirtileri şunlardır: Çok yaygın olanlarından biri, bacakların aşağı bölümünde görülen kırmızılık ve kaşıntılardır. Tırnakla kaşınarak açılmaları sonucu mikrop kapabilir ve nemli, yangılı yerler oluşur (dermatidis). Sonunda deri sertleşir ve kahverengine dönüşür. İkinci sonuç, küçük toplardamarlarda kan akışının durmasıdır. Alyuvarlar damar çeperinin gözeneklerinden deri altına geçerler ve orada boyalarını bırakarak, canlılıklarını yitirir, emilirler. O bölgedeki deri, yara olmaya elverişli hale gelir. Varisli damarlarda kanın durması yanmalara yol açar. Superficial thrombophlebitis adıyla bilinen bu rahatsızlıkta, derinin altında kırmızı renkte ve dokununca ağrı veren şişkinlikler görülür. Bir başka sonuç da, varisli damarın aşırı kaşımaktan ya da başka bir nedenden" kopmasıdır. Bu durumda çok fazla kan akar. Bir bandajla, kanayan damarın üzerine bastırılırsa, kanama kolaylıkla durdurulabilir. Kanamayı durdurmanın bir başka yolu da, hastanın oturarak ya da uzanarak bacağını yürek hizasından daha yukarı kaldırmasıdır.
Tedavi
Başlıca üç tedavi yolu vardır: Esnek kılıf, şırınga ve ameliyat. Diz altına kadar ya da bütün bacağı saracak uzunlukta, az esnek çorap ya da korse biçimindeki kılıflar, bacaklardaki ağrıyı dindirebilirler. Ancak sürekli kullanma halinde, kimi hastalar, sürtünmeden ve aşırı sıcak tutmasından rahatsız olabilir. Şırınga tedavisi — sclerotherapy— özellikle küçük ve yerel toplardamarlar için kullanışlıdır, ama seyrek de olsa, geniş, şişkin, gergin ve supapları iyi çalışmayan damarlarda da başarılı olabilir. Şırınga edilen bileşik, varisli damarın iç duvarını etkiler ve içerdeki kanı pıhtılaştırır. Pıhtılaşan kan yavaş yavaş lifli dokulara bırakır yerini, lifler de sonunda kuruyup büzülür ve toplardamar ortadan kaybolur.
Şırıngadan sonra bacağa ne yapılacağı konusunda, doktorlar arasında görüş ayrılıkları vardır. Kimileri birkaç hafta bandajla örtmenin ve böylece damar duvarına hafif basınç yaparak yapıştırmanın, uzun sürede sclerothrapy'den daha iyi sonuç vereceğini savunur. Başka doktorlar, uzun süreli bandajın gerekli olmadığını ileri sürer ve sadece şırınga yapılan yere birkaç saat için küçük bir pamuk parçası yerleştirirler. Şırıngadan sonra, bacakta oldukça önemli bir rahatsızlık ortaya çıkabilir. Özellikle, şırınga edilen sıvı yanlışlıkla toplardamarın dışına dökülürse, deri kızarır ve duyarlı hale gelir. Başarılı bir şırınga tedavisinden sonra, damarda katı ve dokununca ağrıyan şişlikler görülebilir, ama bunlar kısa süre sonra ortadan kalkar. Hareket etmek yararlıdır elbette, ama günde birkaç kilometre yürümek de son derece yanlış bir davranış olur.
Varisli damarların ameliyatla tedavisi, en yüksek supaplar çalışmıyorken ve bacağın aşağısında aşırı şişmiş varisler varken gerekli olur. Başlıca iki teknik kullanılır: Damarı çıkarma ve parçalara ayırıp bölgesel bağlama.
Damar çıkarma ameliyatında, oynak bir tel, damarın en aşağı noktasında açılan bir delikten içeri sokularak, en üst noktaya kadar uzatılır ve orada açılan bir delikten ucu dışarı çıkarılır. Tel damarın içinde aşağıdan yukarıya uzanmıştır. Damarın bir ucu tele bağlanır, böylece damar, yan dallarıyla birlikte çekilip çıkarılabilir. Genellikle uzun saphenous damarı, topuğun içinden kasığa kadar, bir ya da iki parça halinde soyulup çıkarılabilir. Yan damarlar da aynı işlemle ayrıca çıkarılabilirler,
Varisli damar küçük bir bölgeyi kaplıyorsa, veya içinden tel geçemeyecek denli büklümlüyse, en iyi sonuç, damar üzerinde birkaç ya da daha fazla sayıda küçük delikler açarak, bölüm bölüm, belki de her seferinde üç beş cm'lik parçalar çıkararak elde edilebilir. Bu teknik, 'local ties plus dlssectlon' (parçalara ayırarak yerel bağlama) adıyla anılır.
Damar çıkarma ameliyatı genel uyuşturma ile yapılır ve hasta, genellikle ertesi gün bacağına esnek bir kılıf takarak evine gidebilir. Bacakta sertleşme olmasını önlemek için elden geldiği kadar her zamanki yürüyüşler ihmal edilmeden yapılmalıdır. Ameliyat sonrasında çoğu zaman göze çarpan bir yara izi olur, ama bu, bir hafta on gün içinde kaybolur. Yerel bağlama, yerel uyuşturma ile yapılır. Ancak, parçalara ayrılacak ve çıkarılacak damar parçaları fazlaysa, genel uyuşturma daha iyidir. Her türlü toplardamar ameliyatından sonra, geriye kalan varisli damarlar, birkaç şırınga ile halledilebilirler.
Deriye yakın thrombo-phlebitis
Deriye yakın, uzun, bacak toplardamarında —daha çok, varisli olanlarında— görülen bir durumdur; ağrı yapar, sertlik duygusu verir, basınca karşı duyarlıdır; o bölgedeki deri kızarıktır ve yanma olur. Damar çeperindeki bu kızışma, içerdeki kanın pıhtılaşmasına yol açar. Çok ağrı verir ve bacak bütün bütün, ödem sıvısıyla (oedema) şişer. Şurası belirtilmelidir ki, deriye yakın thrombophlebitis, akciğere geçebilecek pıhtıların kaynağı değildir, çünkü toplardamardaki pıhtı, kızışma dolayısıyla orada tutulur, bir embolus gibi yerinden kopamaz.
Thrombo-phlebitis genellikle, başlangıcından altı hafta geçmeden bir yere yerleşip kalır, ama verdiği rahatsızlık ilaç ve esnek bacak kılıfı ile giderilebilir. Varisli damarlar da bulunuyorsa, genellikle şiddetli dönemi yatıştıktan sonra ameliyata gerek gösterir.
Derin toplardamar thrombosisi
Bacak ve kalça toplardamarlarında görülen, çok ciddi bir durumdur. Kaslar arasında derinlerde uzanan geniş toplardamarlarda kan pıhtılaşması anlamına gelir. Bu damarlar, bacaklardan yüreğe giden kanın büyük bir bölümünü taşırlar ve her iki bacaktan gelen damarlar, karın bölgesinde, inferior vena cava (alt ana toplardamarının başlangıcını oluşturmak üzere birleşirler. Derin toplardamar thrombosis'inin bilinen birkaç nedeni vardır. Bir coronary thrombosis (kalp krizi), özellikle leğen kemiğiyle kalça kemikleri arasında kalan organların ameliyatından sonra ortaya çıkabilir; gebelik ve doğumun yolaçtığı bir rahatsızlık olabilir, ağızdan alınan gebeliği önleyici hapların, özellikle oestrogen içeren hapların zaman zaman yolaçtığı bir rahatsızlık olarak da günümüzde iyi tanınmaktadır. Uzun süreli yatak dinlenmeleri, aşırı şişmanlık ve ileri yaş da, kişiyi erkenden bu tip throm-bosise hazırlayan etmenlerdir. Görülür bir neden olmadan herhangi bir anda da ortaya çıkabilir.
Derin toplardamarları kapayan thrombosislerin bir sonucu da, bacakta sıvı birikmesidir (oedema), bunun miktarı çok fazla olabilir. Hasta şanslıysa, pıhtı vücutça yeniden eritilir ve kan, açılmış damardan yukarı rahatça akmaya başlar. Chronic venous insuffi-ciency adıyla anılan bu durum genellikle, lifli dokularla ve derin damarların 'permanently block segment'leriyle birleşen önemli miktarda pıhtı biriktiğinde ortaya çıkar. Sıvı birikimi, yanma, yaralar, ağrı ve ağırlık duygusuyla sonuçlanır. Kimi zaman 'restless leg syndrome' (dinlenmeyen bacak sendromu) terimi, rahatsız ve şişmiş durumdaki kol ve bacaklar için kullanılır, kişi sürekli olarak rahat bir pozisyon bulmak için hareket halindedir: Bu durum yaşamı zindan edebilir insana.
Daha kötüsü, bir pıhtının thrombosisten kopup, bir embolus halinde, alt ana toplardamardan yüreğin sağ bölümüne geçme ve buradan da pulmonary atardamarıyla akciğere gitme tehlikesi vardır; akciğer dokusunun büyük ya da ufak bir parçasının ölümüne yol açar. Bu duruma pulmonary embolism denir, ölü akciğer dokusuna da pulmonary infarct adı verilir. Bu konu bir sonraki bölümde ele alınacaktır.
Rahatsızlıklar ve teşhisleri
Özellikle baldırda ani bir ağrı ve bacak şişmesi Thrombosis arttıkça şişme de büyür. Baldır kasları dokunulmayacak denli duyarlıdır ve deride yanma hissedilir. Thrombosis küçük parçalar halinde ortaya çıkmış olsaydı, bacak rahatsızlığına, yani sadece bir pulmonary embolismden sonra görülebilecek olan bir pıhtılaşmaya yol açmayabilirdi.
Derin toplardamar thrombosisinin kusursuz teşhisi, yan venography ya da labelled isotope scanning ile yapılabilir. Venography, arteriography'ye benzer, X ışınlarını gösteren iyotlu bir bileşik, ayağın üzerinden bir toplardamara şırınga edilir ve röntgen çekilir. Derin damardaki pıhtılar, dolmamış alanlar olarak görülür ve buna fiiling defects (eksik dolum) adı verilir. Venography, toplardamarlardaki collateral dolaşımın ne ölçüde geliştiğini de gösterir.
Scanning tekniğinde, kan proteinlerinden biri olan fibrinojen, radyoaktif iyot ile birleşir. Şırıngadan sonra bu madde hızla toplardamarlardaki pıhtılarla karışır ve bir araştırıcı, yüksek radyoaktif maddeler bulunan bu bölgeleri tarar. Bu yöntem, radyoaktivitesi çok az olduğu takdirde son derece güvenlidir, derin toplardamar thrombosis alanlarını büyük bir kesinlikle gösterir, dahası thrombosis olabileceğinden kuşkulanılmamış alanları bile ortaya çıkarır. Atardamar hastalıklarında olduğu gibi, Doppler kan akış ölçümü de, derin toplardamar thrombosislerinin bir göstergesi olarak kullanılabilir
Tedavi
Pulmonary embolismin tehlikelerini azaltmak için olduğu kadar, süreğen (kronik) toplardamar yetersizliğini önlemek ve gidermek için de tedavi gerekir. Thrombosisin yayılması, pıhtılanmayı önleyici heparin şırıngası yapılarak ya da Warfarin gibi ağızdan alınan aynı nitelikteki ilaçlarla durdurulabilir. Pıhtının çözülmesi girişimi thrombolysis diye adlandırılır ve derin toplardamar thrombosisinin teşhisinden sonra, birkaç saat içinde streptokinase adlı thrombolytic ilaç şırınga edilebilir. Bu yöntemle thrombus bütünüyle temizlenebilir.
Cerrahlık, kalça ve bacaklardaki daha büyük toplardamarlarda bulunan iri pıhtıların ortadan kaldırılmasında da işe karışır. Atardamardaki emboliye uygulandığı üzere, bir Fogarty balon catheteri, bacakta açılan bir küçük delikten toplardamara sokulur ve pıhtı etkisiz hale getirilir. Bu iş başladıktan sonra birkaç saat içinde ameliyat yapılırsa, olumlu sonuç alınabilir.
Toplardamar yaraları
Derin toplardamarların kapalı olması yüzünden ortaya çıkan süreğen (kronik) toplardamar yetersizliğinde, bacağın aşağı bölümlerinde, deriye yakın toplar-damarlardaki kan akışı azalır ve bu, önce o bölgedeki atardamarlardaki kan akışının azalmasına yol açar. Bu durum, deriye taşınan besin ve oksijen miktarının azalmasını getirir ve o bölgede derin olmayan yaralar açılır. Bu yaralar ve çevresindeki deri, büyük bir olasılıkla mikrop kapar —statis dermatitis— ve topuğun üst tarafında, ağrılı, kötü kokulu ve çevreye sıçrayan, süreğen yaralar ortaya çıkar.
Bu toplardamar yaraları (statis, gravitational ya da varicos yaraları diye de anılırlar) haftalar, aylar sonra iyileşir, ama bir süre sonra yeniden çıkarlar; bu durum yıllar boyu yinelenir. Bacağın aşağı bölümü siyah bir renk alır ve deride katılaşma hissedilir. Varisli damarlarda da benzer durumlar görülebilir. Bazan yaralar, yaralanma ya da tırnaklama kazınma sonucu da ortaya çıkabilir. Toplardamar yaraları özellikle mikrop kaptıklarında çok ağrılı olabilir.
Toplardamar yaralarının tedavisi, temel olarak ilaç ya da çeşitli araçlarla yapılabilir, ama kimi zaman, varisli damarların genişletilmesi ve yaralı bölgeye deri aşılama gibi durumlarda, ameliyat da gerekli olabilir. Ameliyat dışında tedavi, çeşitli giysi ya da sargıları içerir. Bunların çok çeşitleri vardır. Esnek bandajlar veya esnek olmayan çoraplar gibi destekleyici araçlar kullanılır. Bazı doktorlar, yaralı bölgeyi temiz tutmak için her gün yıkanmayı, sonra kuru ve deriye yapışmayan giysi ve sargılar kullanmayı önerir. Başka doktorlar ise, yaralı bölgeye su değdirmemekte diretir ve çeşitli antiseptik sargı, giysi ve kremler kullanırlar. Yaraya doğrudan antibiyotik tedavisi, kimi zaman başarılı oluyorsa da öldürmek üzere yola çıktığı organizmayı, kendisine dirençli hale getirme tehlikesini taşır. Birkaç hafta, bacağı yukarıda tutarak yatma tedavisi, en kötü ve en büyük yaraların iyileşmesini kolaylaştırabilir, ama buna dayanmak çoğu zaman güçtür.
Yaralı bölgedeki varisli damarlar, şırınga ya da ameliyatla iyileştirilmeli ve sıvı birikimi (oedema), böbreklerin daha çok sidik çıkarmasını sağlayıp, sıvı toplaşmasını yavaşlatan diuretics adlı ilaçlar kullanarak azaltılmalıdır. Yaraların yakınında bulunan ve supapları iyi çalışmayan toplardamarların delinip bağlanarak ameliyat edilmesi, derin toplardamarlarda kanın geriye akmasını önlemek için çok yaygın biçimde uygulanır. İdman ve fazla kiloların atılması da büyük ölçüde yararlı olabilir.
Toplardamar yaraları, tam iyileşmiş görünürken, yeniden patlak vermesi yüzünden başa belâ kesilebilir. Eğer yaralar bütün bacağa yayılır ve mikrop kaparsa, özellikle ileri yaşlarda, bacağın kesilmesi tek çare olabilir. Süreğen (kronik) toplardamar yetersizliği olanlar, bacaklarını temiz tutarak, derinin yıpranmasından kaçınarak, fazla kilolarını atarak ve esnek kılıflar kullanarak çok dikkatle korumalıdırlar.
Pulmonary embolism
Bacak ya da kalça toplardamarlarındaki derin damar thrombosislerine yoiaçabilecek bir olaydır. Pulmonary embolism'de, bu damarlardaki bir miktar thrombus yerinden kopar ve bir embolus gibi yüreğin sağ bölümüne geçer. Buradan da bir akciğer atar-damarıyla akciğerlerden birine ulaşır. Bir embolus, akciğer dokularından bir bölümünün ölümüne yol açabilir, bu ölü dokular, pulmonary infarct adıyla anılır.
Böyle bir durumda hasta, göğsünde ağrılar hisseder, soluksuz kalabilir, kanda değişiklikler olur, yürekte electro cardiogramla görülen elektriksel oynamalar vardır. Eğer embolus büyük bir akciğer atardamarını tıkayacak ölçüde büyükse, ani ölüm beklenebilir. Ama pulmonary emboluslarının belki de yüzde sekseni, açık bir göğüs rahatsızlığı yaratamayacak denli küçüktür ve sadece özel akciğer yoklama teknikleriyle keşfedilebilirler.
Göğüste rahatsızlık yaratan pulmonary embolusların çoğu, göğüs röntgeniyle teşhis edilebilir. X ışınları değişmeleri, embolus akciğere vardıktan sonra bir ya da iki gün geçinceye kadar belirgin olmayabilir. Çoğu zaman göğüste önemli miktarda sıvı oluşur ve bu sıvı da röntgende görülebilir. Pulmonary fonksiyon testleri (akciğerlerin kana oksijen verip karbon dioksit alabilme yetisini ölçer), daha büyük bir emboliden sonra akciğerdeki zararın şiddetini ölçmekte yardımcı olur. Akciğer embolizminî mikrop kapma evresi izler, çok sıkıntı veren rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.
Önlem ve tedavi
Önlem almaya her zaman ağırlık vermelidir. Derin toplardamar thrombosisine yakalanma tehlikesi olanlara, üstelik ameliyat da geçirmişlerse, özel bir ilgi göstermelidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında, toplardamarlarındaki pıhtılanma tehlikesini azaltmak için, küçük miktarlarda, anti-coagulant bir ilaç olan heparin verilmelidir. Ameliyattan sonra yataktan kalkıp elden geldiğince yürüyebilmenin yaşamsal önemi vardır. Eğer hasta yataktan kalkamayacak durumdaysa, her gün bakıcıların gözetiminde birkaç kez, yattığı yerden bacaklarını çalıştırmalıdır. Bu hareketler, kanın derin toplardamarlarda akışını geliştirir ve kanın durmasını engelleyerek olası bir pıhtılaşmanın ve embolinin önünü alır.
Pulmonary embolism ortaya çıktığında, hemen tedavi edilmesi gerekir. Eğer büyük bir embolus akciğer ana atardamarını tıkarsa, ölüme yolaçmaması için cerrahi müdahale ile ortadan kaldırılmalıdır. Pulmonary embolectomy. Günümüzün yürek-ciğer sağlığı teknolojisi, cerrahlığın bu dalındaki başarıları büyük ölçüde artırmıştır. Bu konuda ilk başarı 1924'lere dek uzanır.
Daha küçük emboliler için ameliyat gerekmez ve tedavi, kırk sekiz saat içinde şırınga ile verilen ya da ağız yoluyla alınan heparinli anti-coagulant (pıhtıönleyici) ilaçlara dayanır. Ağızdan alınanlar, en az altı hafta kullanılmalıdır. Kandaki pıhtılaşmayı önleyen maddenin miktarı belirlenerek, ilacın dozu buna göre ayarlanır. Eğer hastanın soluğu kesilip derisi mavileşecek olursa, (cyanosis durumu), oksijen verilir. Antibiyotiklerle, akciğerde mikrop kapma tehlikesini azaltır ve doktor gözetiminde soluk alıp verme çalışmaları başlatılır.
Toplardamar hastalıklarının çoğu, bacaklardaki damarlarda ortaya çıkar. Bu damarlar üçe ayrılır: Birinci grup, deriye yakın olanlardır; bunların en önemlisi, topuktan başlayıp bacağın içinden geçerek uyluk kemiğinin önünden yukarı doğru çıkan uzun saphenous toplardamarıdır. İkinci grup, derin toplardamarlardır, bacak kaslarının arasından, atardamar boyunca uzanırlar. Yüreği geri dönen kan, bu kasların, hareketleri sırasında derin damarları sıkıştırmalarıyla ortaya çıkan pompalama eyleminden yararlanır. Gerek deriye yakın, gerekse derin toplardamarlardaki subaplar, kanın sadece yürek yönünde hareket etmesini sağlarlar. Uzun saphenous damarı kasık bölgesinde derin toplardamarlarla birleşir.
Deriye yakın ve derin toplardamarları, kol ve bacakların içinde aralıklı olarak birbirine bağlayan, üçüncü bir damar dizisi daha vardır ki, perforating toplardamarları olarak anılırlar. Bunlarda da supaplar vardır ve görevleri, kanı, deriye yakın toplardamarlardan deride bulunanlara taşımaktır. Eğer supaplar bu görevi düzenli olarak yapamazlarsa, kan derin damarlarından yüzeyde olanlara geçer ve varisli damarları daha da kötü bir duruma sokar.
Varisli toplardamarlar
Toplardamarlar yılan biçiminde büklümlü ve şişkin hale geldiklerinde varise yakalandıkları söylenir yani bu damarlar, varislidir. Varisli damarlar, genellikle bacak derisine yakın olanlardır. Ama özel durumlarda, boğaz toplardamarında bile görülebilir (bu duruma oesophagelal varices adı verilir), basur memeleri de kısmen anüsün (dışkı kanalı ağzı) iç yüzeyindeki varisli damarlardan oluşmuştur.
Toplar Damar Genişlemesi
Bacaktaki saphenoua toplardamarında, çeper zayıflığı, supap bozukluğu (daha sık olarak her ikisi birden), yada damarlarda oluşan kan basıncından ötürü varisler ortaya çıkar. Bazı hallerde bu geri basınç, damarda kanın akışını engelleyen herhangi bir şeyden ileri gelebilir. Ve yine varis oluşabilir. Varisli damarlar çok büyük olabilecekleri gibi, sadece küçük bir örümceğe benzeyen mavi bir leke olarak da ortaya çıkabilir. Dar bir alanı kaplayabilir ya da bütün bacağa yayılan bir damar ağı biçiminde görülebilir.
Bacaktaki varislerin nedenleri çok tartışılmıştır, ama yine de belirli etkenler ileri sürülebilir. Örneğin kalıtsal olabilirler, dolayısıyla supaplarda ya da damar çeperlerinde aileden gelme bir zayıflık bulunabilir Uzun süre ayakta çalışmanın supapları zayıflattığına ve varise yol açtığına inanılır. Aynı biçimde, gebelikte varis olayının ortaya çıktığı ve şişmanlığın büyük ölçüde varise yol açtığı inancı yaygındır.
Toplar Damar Tıkanması Çok ilerlememiş varisler pek az rahatsızlık verir. Varisli kişiler, özellikle kadınlar, varisli damarların görünüşüyle fazla ilgilenirler. Çoğu zaman bacaklar ağırlaşır ve ağrır gibi olur, topuklarda hafif bir şişme görülebilir: Aşırı topuk şişmesi hiçbir zaman sadece varisten ileri gelmez. Bu rahatsızlıklar en fazla, kadınların menstration (aybaşı) dönemlerinde kendisini gösterir, ama özellikle uzun süre ayakta duranlarda kalıcı olabilir.
Daha ciddi rahatsızlıklara yol açan varis belirtileri şunlardır: Çok yaygın olanlarından biri, bacakların aşağı bölümünde görülen kırmızılık ve kaşıntılardır. Tırnakla kaşınarak açılmaları sonucu mikrop kapabilir ve nemli, yangılı yerler oluşur (dermatidis). Sonunda deri sertleşir ve kahverengine dönüşür. İkinci sonuç, küçük toplardamarlarda kan akışının durmasıdır. Alyuvarlar damar çeperinin gözeneklerinden deri altına geçerler ve orada boyalarını bırakarak, canlılıklarını yitirir, emilirler. O bölgedeki deri, yara olmaya elverişli hale gelir. Varisli damarlarda kanın durması yanmalara yol açar. Superficial thrombophlebitis adıyla bilinen bu rahatsızlıkta, derinin altında kırmızı renkte ve dokununca ağrı veren şişkinlikler görülür. Bir başka sonuç da, varisli damarın aşırı kaşımaktan ya da başka bir nedenden" kopmasıdır. Bu durumda çok fazla kan akar. Bir bandajla, kanayan damarın üzerine bastırılırsa, kanama kolaylıkla durdurulabilir. Kanamayı durdurmanın bir başka yolu da, hastanın oturarak ya da uzanarak bacağını yürek hizasından daha yukarı kaldırmasıdır.
Tedavi
Başlıca üç tedavi yolu vardır: Esnek kılıf, şırınga ve ameliyat. Diz altına kadar ya da bütün bacağı saracak uzunlukta, az esnek çorap ya da korse biçimindeki kılıflar, bacaklardaki ağrıyı dindirebilirler. Ancak sürekli kullanma halinde, kimi hastalar, sürtünmeden ve aşırı sıcak tutmasından rahatsız olabilir. Şırınga tedavisi — sclerotherapy— özellikle küçük ve yerel toplardamarlar için kullanışlıdır, ama seyrek de olsa, geniş, şişkin, gergin ve supapları iyi çalışmayan damarlarda da başarılı olabilir. Şırınga edilen bileşik, varisli damarın iç duvarını etkiler ve içerdeki kanı pıhtılaştırır. Pıhtılaşan kan yavaş yavaş lifli dokulara bırakır yerini, lifler de sonunda kuruyup büzülür ve toplardamar ortadan kaybolur.
Şırıngadan sonra bacağa ne yapılacağı konusunda, doktorlar arasında görüş ayrılıkları vardır. Kimileri birkaç hafta bandajla örtmenin ve böylece damar duvarına hafif basınç yaparak yapıştırmanın, uzun sürede sclerothrapy'den daha iyi sonuç vereceğini savunur. Başka doktorlar, uzun süreli bandajın gerekli olmadığını ileri sürer ve sadece şırınga yapılan yere birkaç saat için küçük bir pamuk parçası yerleştirirler. Şırıngadan sonra, bacakta oldukça önemli bir rahatsızlık ortaya çıkabilir. Özellikle, şırınga edilen sıvı yanlışlıkla toplardamarın dışına dökülürse, deri kızarır ve duyarlı hale gelir. Başarılı bir şırınga tedavisinden sonra, damarda katı ve dokununca ağrıyan şişlikler görülebilir, ama bunlar kısa süre sonra ortadan kalkar. Hareket etmek yararlıdır elbette, ama günde birkaç kilometre yürümek de son derece yanlış bir davranış olur.
Varisli damarların ameliyatla tedavisi, en yüksek supaplar çalışmıyorken ve bacağın aşağısında aşırı şişmiş varisler varken gerekli olur. Başlıca iki teknik kullanılır: Damarı çıkarma ve parçalara ayırıp bölgesel bağlama.
Damar çıkarma ameliyatında, oynak bir tel, damarın en aşağı noktasında açılan bir delikten içeri sokularak, en üst noktaya kadar uzatılır ve orada açılan bir delikten ucu dışarı çıkarılır. Tel damarın içinde aşağıdan yukarıya uzanmıştır. Damarın bir ucu tele bağlanır, böylece damar, yan dallarıyla birlikte çekilip çıkarılabilir. Genellikle uzun saphenous damarı, topuğun içinden kasığa kadar, bir ya da iki parça halinde soyulup çıkarılabilir. Yan damarlar da aynı işlemle ayrıca çıkarılabilirler,
Varisli damar küçük bir bölgeyi kaplıyorsa, veya içinden tel geçemeyecek denli büklümlüyse, en iyi sonuç, damar üzerinde birkaç ya da daha fazla sayıda küçük delikler açarak, bölüm bölüm, belki de her seferinde üç beş cm'lik parçalar çıkararak elde edilebilir. Bu teknik, 'local ties plus dlssectlon' (parçalara ayırarak yerel bağlama) adıyla anılır.
Damar çıkarma ameliyatı genel uyuşturma ile yapılır ve hasta, genellikle ertesi gün bacağına esnek bir kılıf takarak evine gidebilir. Bacakta sertleşme olmasını önlemek için elden geldiği kadar her zamanki yürüyüşler ihmal edilmeden yapılmalıdır. Ameliyat sonrasında çoğu zaman göze çarpan bir yara izi olur, ama bu, bir hafta on gün içinde kaybolur. Yerel bağlama, yerel uyuşturma ile yapılır. Ancak, parçalara ayrılacak ve çıkarılacak damar parçaları fazlaysa, genel uyuşturma daha iyidir. Her türlü toplardamar ameliyatından sonra, geriye kalan varisli damarlar, birkaç şırınga ile halledilebilirler.
Deriye yakın thrombo-phlebitis
Deriye yakın, uzun, bacak toplardamarında —daha çok, varisli olanlarında— görülen bir durumdur; ağrı yapar, sertlik duygusu verir, basınca karşı duyarlıdır; o bölgedeki deri kızarıktır ve yanma olur. Damar çeperindeki bu kızışma, içerdeki kanın pıhtılaşmasına yol açar. Çok ağrı verir ve bacak bütün bütün, ödem sıvısıyla (oedema) şişer. Şurası belirtilmelidir ki, deriye yakın thrombophlebitis, akciğere geçebilecek pıhtıların kaynağı değildir, çünkü toplardamardaki pıhtı, kızışma dolayısıyla orada tutulur, bir embolus gibi yerinden kopamaz.
Thrombo-phlebitis genellikle, başlangıcından altı hafta geçmeden bir yere yerleşip kalır, ama verdiği rahatsızlık ilaç ve esnek bacak kılıfı ile giderilebilir. Varisli damarlar da bulunuyorsa, genellikle şiddetli dönemi yatıştıktan sonra ameliyata gerek gösterir.
Derin toplardamar thrombosisi
Bacak ve kalça toplardamarlarında görülen, çok ciddi bir durumdur. Kaslar arasında derinlerde uzanan geniş toplardamarlarda kan pıhtılaşması anlamına gelir. Bu damarlar, bacaklardan yüreğe giden kanın büyük bir bölümünü taşırlar ve her iki bacaktan gelen damarlar, karın bölgesinde, inferior vena cava (alt ana toplardamarının başlangıcını oluşturmak üzere birleşirler. Derin toplardamar thrombosis'inin bilinen birkaç nedeni vardır. Bir coronary thrombosis (kalp krizi), özellikle leğen kemiğiyle kalça kemikleri arasında kalan organların ameliyatından sonra ortaya çıkabilir; gebelik ve doğumun yolaçtığı bir rahatsızlık olabilir, ağızdan alınan gebeliği önleyici hapların, özellikle oestrogen içeren hapların zaman zaman yolaçtığı bir rahatsızlık olarak da günümüzde iyi tanınmaktadır. Uzun süreli yatak dinlenmeleri, aşırı şişmanlık ve ileri yaş da, kişiyi erkenden bu tip throm-bosise hazırlayan etmenlerdir. Görülür bir neden olmadan herhangi bir anda da ortaya çıkabilir.
Derin toplardamarları kapayan thrombosislerin bir sonucu da, bacakta sıvı birikmesidir (oedema), bunun miktarı çok fazla olabilir. Hasta şanslıysa, pıhtı vücutça yeniden eritilir ve kan, açılmış damardan yukarı rahatça akmaya başlar. Chronic venous insuffi-ciency adıyla anılan bu durum genellikle, lifli dokularla ve derin damarların 'permanently block segment'leriyle birleşen önemli miktarda pıhtı biriktiğinde ortaya çıkar. Sıvı birikimi, yanma, yaralar, ağrı ve ağırlık duygusuyla sonuçlanır. Kimi zaman 'restless leg syndrome' (dinlenmeyen bacak sendromu) terimi, rahatsız ve şişmiş durumdaki kol ve bacaklar için kullanılır, kişi sürekli olarak rahat bir pozisyon bulmak için hareket halindedir: Bu durum yaşamı zindan edebilir insana.
Daha kötüsü, bir pıhtının thrombosisten kopup, bir embolus halinde, alt ana toplardamardan yüreğin sağ bölümüne geçme ve buradan da pulmonary atardamarıyla akciğere gitme tehlikesi vardır; akciğer dokusunun büyük ya da ufak bir parçasının ölümüne yol açar. Bu duruma pulmonary embolism denir, ölü akciğer dokusuna da pulmonary infarct adı verilir. Bu konu bir sonraki bölümde ele alınacaktır.
Rahatsızlıklar ve teşhisleri
Özellikle baldırda ani bir ağrı ve bacak şişmesi Thrombosis arttıkça şişme de büyür. Baldır kasları dokunulmayacak denli duyarlıdır ve deride yanma hissedilir. Thrombosis küçük parçalar halinde ortaya çıkmış olsaydı, bacak rahatsızlığına, yani sadece bir pulmonary embolismden sonra görülebilecek olan bir pıhtılaşmaya yol açmayabilirdi.
Derin toplardamar thrombosisinin kusursuz teşhisi, yan venography ya da labelled isotope scanning ile yapılabilir. Venography, arteriography'ye benzer, X ışınlarını gösteren iyotlu bir bileşik, ayağın üzerinden bir toplardamara şırınga edilir ve röntgen çekilir. Derin damardaki pıhtılar, dolmamış alanlar olarak görülür ve buna fiiling defects (eksik dolum) adı verilir. Venography, toplardamarlardaki collateral dolaşımın ne ölçüde geliştiğini de gösterir.
Scanning tekniğinde, kan proteinlerinden biri olan fibrinojen, radyoaktif iyot ile birleşir. Şırıngadan sonra bu madde hızla toplardamarlardaki pıhtılarla karışır ve bir araştırıcı, yüksek radyoaktif maddeler bulunan bu bölgeleri tarar. Bu yöntem, radyoaktivitesi çok az olduğu takdirde son derece güvenlidir, derin toplardamar thrombosis alanlarını büyük bir kesinlikle gösterir, dahası thrombosis olabileceğinden kuşkulanılmamış alanları bile ortaya çıkarır. Atardamar hastalıklarında olduğu gibi, Doppler kan akış ölçümü de, derin toplardamar thrombosislerinin bir göstergesi olarak kullanılabilir
Tedavi
Pulmonary embolismin tehlikelerini azaltmak için olduğu kadar, süreğen (kronik) toplardamar yetersizliğini önlemek ve gidermek için de tedavi gerekir. Thrombosisin yayılması, pıhtılanmayı önleyici heparin şırıngası yapılarak ya da Warfarin gibi ağızdan alınan aynı nitelikteki ilaçlarla durdurulabilir. Pıhtının çözülmesi girişimi thrombolysis diye adlandırılır ve derin toplardamar thrombosisinin teşhisinden sonra, birkaç saat içinde streptokinase adlı thrombolytic ilaç şırınga edilebilir. Bu yöntemle thrombus bütünüyle temizlenebilir.
Cerrahlık, kalça ve bacaklardaki daha büyük toplardamarlarda bulunan iri pıhtıların ortadan kaldırılmasında da işe karışır. Atardamardaki emboliye uygulandığı üzere, bir Fogarty balon catheteri, bacakta açılan bir küçük delikten toplardamara sokulur ve pıhtı etkisiz hale getirilir. Bu iş başladıktan sonra birkaç saat içinde ameliyat yapılırsa, olumlu sonuç alınabilir.
Toplardamar yaraları
Derin toplardamarların kapalı olması yüzünden ortaya çıkan süreğen (kronik) toplardamar yetersizliğinde, bacağın aşağı bölümlerinde, deriye yakın toplar-damarlardaki kan akışı azalır ve bu, önce o bölgedeki atardamarlardaki kan akışının azalmasına yol açar. Bu durum, deriye taşınan besin ve oksijen miktarının azalmasını getirir ve o bölgede derin olmayan yaralar açılır. Bu yaralar ve çevresindeki deri, büyük bir olasılıkla mikrop kapar —statis dermatitis— ve topuğun üst tarafında, ağrılı, kötü kokulu ve çevreye sıçrayan, süreğen yaralar ortaya çıkar.
Bu toplardamar yaraları (statis, gravitational ya da varicos yaraları diye de anılırlar) haftalar, aylar sonra iyileşir, ama bir süre sonra yeniden çıkarlar; bu durum yıllar boyu yinelenir. Bacağın aşağı bölümü siyah bir renk alır ve deride katılaşma hissedilir. Varisli damarlarda da benzer durumlar görülebilir. Bazan yaralar, yaralanma ya da tırnaklama kazınma sonucu da ortaya çıkabilir. Toplardamar yaraları özellikle mikrop kaptıklarında çok ağrılı olabilir.
Toplardamar yaralarının tedavisi, temel olarak ilaç ya da çeşitli araçlarla yapılabilir, ama kimi zaman, varisli damarların genişletilmesi ve yaralı bölgeye deri aşılama gibi durumlarda, ameliyat da gerekli olabilir. Ameliyat dışında tedavi, çeşitli giysi ya da sargıları içerir. Bunların çok çeşitleri vardır. Esnek bandajlar veya esnek olmayan çoraplar gibi destekleyici araçlar kullanılır. Bazı doktorlar, yaralı bölgeyi temiz tutmak için her gün yıkanmayı, sonra kuru ve deriye yapışmayan giysi ve sargılar kullanmayı önerir. Başka doktorlar ise, yaralı bölgeye su değdirmemekte diretir ve çeşitli antiseptik sargı, giysi ve kremler kullanırlar. Yaraya doğrudan antibiyotik tedavisi, kimi zaman başarılı oluyorsa da öldürmek üzere yola çıktığı organizmayı, kendisine dirençli hale getirme tehlikesini taşır. Birkaç hafta, bacağı yukarıda tutarak yatma tedavisi, en kötü ve en büyük yaraların iyileşmesini kolaylaştırabilir, ama buna dayanmak çoğu zaman güçtür.
Yaralı bölgedeki varisli damarlar, şırınga ya da ameliyatla iyileştirilmeli ve sıvı birikimi (oedema), böbreklerin daha çok sidik çıkarmasını sağlayıp, sıvı toplaşmasını yavaşlatan diuretics adlı ilaçlar kullanarak azaltılmalıdır. Yaraların yakınında bulunan ve supapları iyi çalışmayan toplardamarların delinip bağlanarak ameliyat edilmesi, derin toplardamarlarda kanın geriye akmasını önlemek için çok yaygın biçimde uygulanır. İdman ve fazla kiloların atılması da büyük ölçüde yararlı olabilir.
Toplardamar yaraları, tam iyileşmiş görünürken, yeniden patlak vermesi yüzünden başa belâ kesilebilir. Eğer yaralar bütün bacağa yayılır ve mikrop kaparsa, özellikle ileri yaşlarda, bacağın kesilmesi tek çare olabilir. Süreğen (kronik) toplardamar yetersizliği olanlar, bacaklarını temiz tutarak, derinin yıpranmasından kaçınarak, fazla kilolarını atarak ve esnek kılıflar kullanarak çok dikkatle korumalıdırlar.
Pulmonary embolism
Bacak ya da kalça toplardamarlarındaki derin damar thrombosislerine yoiaçabilecek bir olaydır. Pulmonary embolism'de, bu damarlardaki bir miktar thrombus yerinden kopar ve bir embolus gibi yüreğin sağ bölümüne geçer. Buradan da bir akciğer atar-damarıyla akciğerlerden birine ulaşır. Bir embolus, akciğer dokularından bir bölümünün ölümüne yol açabilir, bu ölü dokular, pulmonary infarct adıyla anılır.
Böyle bir durumda hasta, göğsünde ağrılar hisseder, soluksuz kalabilir, kanda değişiklikler olur, yürekte electro cardiogramla görülen elektriksel oynamalar vardır. Eğer embolus büyük bir akciğer atardamarını tıkayacak ölçüde büyükse, ani ölüm beklenebilir. Ama pulmonary emboluslarının belki de yüzde sekseni, açık bir göğüs rahatsızlığı yaratamayacak denli küçüktür ve sadece özel akciğer yoklama teknikleriyle keşfedilebilirler.
Göğüste rahatsızlık yaratan pulmonary embolusların çoğu, göğüs röntgeniyle teşhis edilebilir. X ışınları değişmeleri, embolus akciğere vardıktan sonra bir ya da iki gün geçinceye kadar belirgin olmayabilir. Çoğu zaman göğüste önemli miktarda sıvı oluşur ve bu sıvı da röntgende görülebilir. Pulmonary fonksiyon testleri (akciğerlerin kana oksijen verip karbon dioksit alabilme yetisini ölçer), daha büyük bir emboliden sonra akciğerdeki zararın şiddetini ölçmekte yardımcı olur. Akciğer embolizminî mikrop kapma evresi izler, çok sıkıntı veren rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.
Önlem ve tedavi
Önlem almaya her zaman ağırlık vermelidir. Derin toplardamar thrombosisine yakalanma tehlikesi olanlara, üstelik ameliyat da geçirmişlerse, özel bir ilgi göstermelidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında, toplardamarlarındaki pıhtılanma tehlikesini azaltmak için, küçük miktarlarda, anti-coagulant bir ilaç olan heparin verilmelidir. Ameliyattan sonra yataktan kalkıp elden geldiğince yürüyebilmenin yaşamsal önemi vardır. Eğer hasta yataktan kalkamayacak durumdaysa, her gün bakıcıların gözetiminde birkaç kez, yattığı yerden bacaklarını çalıştırmalıdır. Bu hareketler, kanın derin toplardamarlarda akışını geliştirir ve kanın durmasını engelleyerek olası bir pıhtılaşmanın ve embolinin önünü alır.
Pulmonary embolism ortaya çıktığında, hemen tedavi edilmesi gerekir. Eğer büyük bir embolus akciğer ana atardamarını tıkarsa, ölüme yolaçmaması için cerrahi müdahale ile ortadan kaldırılmalıdır. Pulmonary embolectomy. Günümüzün yürek-ciğer sağlığı teknolojisi, cerrahlığın bu dalındaki başarıları büyük ölçüde artırmıştır. Bu konuda ilk başarı 1924'lere dek uzanır.
Daha küçük emboliler için ameliyat gerekmez ve tedavi, kırk sekiz saat içinde şırınga ile verilen ya da ağız yoluyla alınan heparinli anti-coagulant (pıhtıönleyici) ilaçlara dayanır. Ağızdan alınanlar, en az altı hafta kullanılmalıdır. Kandaki pıhtılaşmayı önleyen maddenin miktarı belirlenerek, ilacın dozu buna göre ayarlanır. Eğer hastanın soluğu kesilip derisi mavileşecek olursa, (cyanosis durumu), oksijen verilir. Antibiyotiklerle, akciğerde mikrop kapma tehlikesini azaltır ve doktor gözetiminde soluk alıp verme çalışmaları başlatılır.
Kalp Damar Hastaliklari Tedavisi
Kalp Damar Hastalıkları Tedavisi, Damar Hastalıkları
Bacaklarında hastalıklı atardamarlar bulunan kişiler, kapalı damarların çevresindeki collateral channellerini canlı tutmak için, kendilerini ellerinden geldiği kadar yürüyüş yapmaya zorlamalıdır. Elbette hızlı yürüyemezler, her zamankinden daha yavaş yürümelidirler, ama zamanla collateral'lar açıldıkça daha uzaklara ve daha hızlı yürüyebilme gücü kazanırlar. Yürüme, collaterallerin gelişmesi bakımından en iyi uyarıcıdır.
Ayak bakımı, atardamar hastalıklarında, özellikle şeker hastalığında çok önemlidir... Ayakkabılar ayağa iyi oturmalı, topuğu ve ayak ucunu sıkmamalı, tırnakların arasında yara çıkmasını önlemek için tırnaklar özenle kesilmiş olmalıdır. Soğuğa açılmaktan kaçınmalı, soğuk mevsimlerde sıcak tutan eldiven, çorap ve iç çamaşırları giymelidir. Fazla kiloların verilmesi de önemlidir, çünkü bacakların taşıdığı yük artar. Bütün doktorlar, sigaranın, damar hastalıklarını ve kan pıhtılaşmasını artırdığını kabul etmiştir. Aşırı olmayan alkol ise, genellikle zararsızdır. Şeker hastalığı varsa, teşhis ve tedavi edilmelidir. Her gün fazla miktarda aspirin alınarak, şahdamarmdaki atheroma kaynaklı mikro-emboliden ileri gelen hafif inmeler azaltılabilir ya da durdurulabilir. Bu tedavi biçimi, doktorlar arasında tartışmalıdır.
Vasodilator'lar, yani küçük atardamarları genişletici ilaçlar yaygın biçimde kullanıldıkları halde, aslında hiçbir yararları yoktur. Anti-coagulant ilaçlar (kanın pıhtılaşmasını önlerler) ise, bir ara, atardamarlardaki kapanmaları önlemede başarılı gibi göründüler-se de, uzun sürede yararlı olmadıkları anlaşıldı.
Atardamar Cerrahisi
Aşağıda çeşitli atardamar hastalıkları için uygulanan cerrahi tekniklerden söz edilmektedir. Ancak, unutulmamalıdır ki, bu hastalıkların şiddetli olmayan türlerine yakalanmış olanların çoğu için, ameliyata gerek yoktur, böyle bir istek de savunulamaz.
Damarlara parça ekleme
Damara eklenecek parça konusunda ilk akla gelen, bir ölüden alınacak damar, yani homograft'tı. 1950'lerin başlarında aort aneurysmleri için bu yöntem kullanılmaya başlandı. Homograftların mikroptan arındırılmaları ve saklanmaları bir çok sorunlar çıkarmıştı, ama bunlar sırasıyla, önce irradiation ve sonra da soğuk kurutma ile böyük ölçüde çözümlendi. Homograftlar bozulmaya ve genişlemeye çok yatkındılar; uygun yani sağlıklı ve bu yüzden yaşlanmamış parçaların sağlanmasında güçlükler çekiliyordu. Böylelikle araştırmalar, yapay parçaların keşfedilmesine yöneldi.
Hemen anlaşıldı ki, bu tür bir yapay damarın çeperi, doku hücrelerinin geçmesine izin verecek ölçüde gözenekli bir astar yapısına sahip olmalı ve yapay parçanın çevre dokularla kaynaşmasını da engellememeliydi. Üstelik çeperdeki gözenekler, içerdeki kanın dökülmesine yol açmamalıydı. Sorun 1953'de, örülmüş ya da dokunmuş "Dacron" parçaları üretilmesiyle çözümlendi. Üretilen bu parçalar kanla temas edince, gözeneklerinde kan pıhtıları oluşarak kanın dışarı akmasını önlüyor, ama doku hücrelerinin geçişini engellemiyordu. Dacrao parçaları, düz ya da çatallı ve dört milimetreden yirmi milimetreye kadar, ya da daha geniş çaplı tüplerde üretilmektedir. Bugün kimi cerrahlar, Gortex graft adı verilen ve zamanla tıkanma olasılığı daha az olan yeni tip plastik boruları yeğlemektedir.
Yapay damarlar çok kullanışlı olmasına ve geniş atardamarlarda çok iyi sonuçlar vermesine karşın; yürek atardamarları, bacak, diz ve daha aşağıda kalan küçük atardamarlarda başarılı olamamaktadır. Saphenous toplardamarında (bacakta deriye yakın ana toplardamar) ya da koldan alınmış, deriye yakın toplardamarda ise, uzun süreli bir başarı gözlenmektedir. Bu damarlar önce dikkatle yerlerinden alınıyor, yan dallar düğümlenerek kapatılıyor, sonra yukarıdan aşağı tersine çevriliyor, ve artık hastalıklı atardamarın yerine dikildiğinde kanın akışını durdurmuyor.
En son buluş ise biograftlardır. Bunlar (daha önce anneyi bebeğe bağlayan) göbek kordonlarının doğum evlerinden toplanması ve özel yöntemlerle güçlendirilmesiyle elde edilmişlerdir. Özellikle hastanın bacağından alınan toplardamarın elverişli olmaması halinde, biograftlar, çapları çok küçük olduğundan, küçük atardamarların yerine takılabilmektedir,
Kapanmış atardamarların tedavisi
Yaşları ve sağlık durumları ne olursa olsun, atardamarlarındaki tıkanıklıklar kangrene dönüşebilecek olan kişiler, bir kez arteriography' lerini çektirmelidirler. Böylece sympathectomy (bakınız bir sonraki bölüm)'ye ek olarak, atardamara parça ekleme işleminin yapılıp yapılamayacağını ve durumda bir değişiklik sağlayıp sağlayamayacağını anlamak kolaylaşacaktır. Aksi takdirde organın kesilip atılması kaçınılmaz olacaktır. Aralıklı cladication'a (bacak kaslarındaki kan yetmezliği yüzünden yürüme güçlüğü) tutulmuş birisinin, —hele o kişi yaşlı ise ya da yürek ve akciğerlerinden ciddi rahatsızlığı varsa— ameliyat edilmesi doğru değildir ve o kişi hastalığıyla başbaşa yaşamaya teşvik edilir. Claudication genç bir insanda baş gösterip onun çalışmasını, dolaşmasını ya da boş vakitlerinde eylemlerini ciddi olarak sınırladığında, arteriography, atardamara bir parça eklemenin olanaklı olup olmadığını görebilmek açısından yararlı olacaktır.
Aneurysmlerin doğrudan ameliyatının başarılmasından sonra, daralmış ya da kapanmış atardamar bölgelerinin üzerinden, bir damar parçası ile köprü kurularak kanın serbestçe akıtılmasına küçük bir adım kaldığı belliydi. Bu yolla yürek, beyin, bağırsak, böbrek ve bacak atardamarlarındaki rahatsızlıklar giderilebiliyordu. Bir atardamar daraldığında ya da kapandığında, genellikle damarın o bölümünün kesilip atılması gerekli ya da istenilir bir şey değildir; onun yerine şimdi yaygın biçimde kullanılan teknik şudur: Eklenecek damar parçasının bir ucu, atardamarın hastalıklı bölümünün biraz yukarısına, öbür ucu da yine hastalıklı bölümün biraz aşağısına dikilir; bu işlem by-pass grafting adıyla anılır. Üstünlüğü şuradadır ki, gerek atardamarın yan dallarındaki kan akışına, gerekse daralma baş gösteren bölümden sürüp giden kan akışına hiç karışmaz; by-pass işlemi, atardamarın sağlıklı olan üst ve alt bölümleri arasında ek bir kan akışı sağlar.
Bir başka yöntem, atardamarı çok kısa süreli açmak ve onu tıkayan pıhtı ve kalıntıları temizledikten sonra kapatmaktır. Bu tekniğe endarterectomy adı verilir. Damar daha sonra, ya hiç ek parça kullanılmadan dikilir, ya da araya bir yama 'patcn graft' —bacak toplardamarının gusset'i veya yapay başka bir madde— konulup genişletilerek dikilir. Endarterectomy eskiden de, bacak atardamarlarındaki daha büyük tıkanıklıkların tedavisinde kullanılırdı. Günümüzde by-pass teknikleri çok daha yaygın biçimde onun yerini almış durumdadır.
Bacaktaki küçük atardamarların onarılmasında başarı oranı genel olarak düşerken, karın bölgesindeki büyük damarların onarılması, uzun sureli ve başarılı sonuçlar vermektedir. Arteriogramlar diz arkasında ve aşağısındaki küçük damarların çok hasta olduğunu gösterdiğinde, ameliyat sonuçları genellikle kötü olmaktadır.
Sympathectomy Nedir
Kol ve bacaklardaki sempatik sinirler, kaslara ha-ber taşıyan ve duyu ileten öteki sinirlerden bütünüyle ayrıdırlar. Sempatik sinirler, kan damarlarının çeperleri boyunca ve en küçük atardamarların kas tabakasına kadar uzanırlar. Bu damarları daraltarak (vasoconstriction) kan akışını azaltabilirler
Araştırmacılar şunu gözlemlemiştir ki, tavşanların sempatik sinirleri ameliyatla alındığı zaman, bu sinirlerin bulunduğu bölgedeki deride sıcaklık artışı olmuştur. El ve ayak soğukluklarının, atardamar rahatsızlığından ileri gelip gelmediğini anlamak ve bu rahatsızlığı iyileştirmek amacıyla, sempatik sinirlerin bölünmesi —sympathectomy— insanlar üzerinde ilk kez 1920'lerde denendi.
El ve ayağa giden sempatik sinirler ameliyatla kesilecek olursa, deriye yakın atardamarlar genişler ve bu bölgedeki kan akışı düzene girer. Sympathectomy, çoğu zaman özellikle bacak atardamarlarının düzeltilmesinde kullanılır. Başka durumlar için kullanıldığı ender örneklerden biri, ayak derisinde ischaemia (kan eksikliği)dir. Bu tür rahatsızlıklarda bir darlar düzelmesi söz konusu değildir.
Kola giden sempatik sinirler, genellikle köprücük kemiğinin üstünde açılan küçük bir delikten girilerek kesilirler; kimi zaman bu delik, koltukaltında da açılabilir. Bu işleme cervical sympathectomy adı verilir. Bacaklara giden sempatik sinirler ise, ornurganın önünden ve aynı hizada aşağıya, karına doğru iner ve göbek bölgesinde açılacak küçük bir delik aracılığıyla kesilebilir; buna da lumbar sympathectomy denir.
Uzmanlar, sympathectomy'nin Raynaud görüngüsü tedavisindeki uzun süreli değeri konusunda farklı görüşler ileri sürerler. Bu görüngü fazla sıkıntı verdiği ve başka hastalıkların sonucu olmadığı zaman, söz konusu ameliyat çok başarılı olabilir. Ameliyat olup olmamak, daha çok hastanın yapmak zorunda olduğu bir seçimdir. Ender olarak, ek bir boyun kaburgası (cervical rib olarak anılır), kol atardamarına köprücük kemiğinin arkasından basınç yapabilir ve kanın akışını engelleyebilir. Bu durumda, hem cervical sympathectomy yapılması hem de ek kaburganın alınması gerekli olabilir.
Kangren ve organın kesilmesi (Amputation)
Amputation, tedavi edilemeyen atardamar hastalıklarının ağır bir sonucudur. Hemen hemen sadece bacakta ve ischaemia kangrene, yani dolaşım yetersizliği yüzünden bir bölgenin canlılığını yetirmesine yol açacak denli ilerlemişse, gerekli görülür. Bu olay, üzüntü verici bir hızla gerçekleşebildiği gibi, günlerce ya da birkaç hafta boyunca da sürebilir. Hastalıklı ayak ya da parmaklar ağrımaya başlar, belki yara olur ve sonunda deri siyahlaşır. Özellikle yara varsa, çoğu zaman mikrop kapılır, o bölge nemlidir ve ağır koku çıkarır-yaygın biçiminde 'nemli kangren' diye anılır.
Kangren, yayılmadan önce ve geciktirilmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Elden geliyorsa atardamarın iyileştirilmesi, olmazsa sympathectomy uygulanabilir. İkisinde de başarı sağlanamazsa, organın kesilmesi zorunludur. Ayak parmaklarının erkenden kesilmesi çözüm olabilir, ama çoğu zaman kangren ayağa, dahası bacağa yayılmıştır. Bunun nedeni hemen her zaman, bacak atardamarının atheroma yüzünden kapanmış olmasıdır, ama kimi zaman bu neden emboli de olabilir.
Ayak parmaklarının bir bölümünün kesilmesi çözüm getirmediğinde, bacak üç aşamada kesilmelidir: Dizin onbeş cm. aşağısından, diz kapağından ve uyluk kemiğinin ortasından. Bunlar, takma bacaklar için en uygun düzeylerdir, kesim için tedavinin başarılı olabileceği en alçak düzey seçilmelidir. Özellikle diz ekleminin korunabilmesi, özlenen bir durumdur. Çünkü dizden aşağısı için takılacak bir takma bacağın kullanılması, ötekilerden çok daha kolay olacaktır.
Bacaklarında hastalıklı atardamarlar bulunan kişiler, kapalı damarların çevresindeki collateral channellerini canlı tutmak için, kendilerini ellerinden geldiği kadar yürüyüş yapmaya zorlamalıdır. Elbette hızlı yürüyemezler, her zamankinden daha yavaş yürümelidirler, ama zamanla collateral'lar açıldıkça daha uzaklara ve daha hızlı yürüyebilme gücü kazanırlar. Yürüme, collaterallerin gelişmesi bakımından en iyi uyarıcıdır.
Ayak bakımı, atardamar hastalıklarında, özellikle şeker hastalığında çok önemlidir... Ayakkabılar ayağa iyi oturmalı, topuğu ve ayak ucunu sıkmamalı, tırnakların arasında yara çıkmasını önlemek için tırnaklar özenle kesilmiş olmalıdır. Soğuğa açılmaktan kaçınmalı, soğuk mevsimlerde sıcak tutan eldiven, çorap ve iç çamaşırları giymelidir. Fazla kiloların verilmesi de önemlidir, çünkü bacakların taşıdığı yük artar. Bütün doktorlar, sigaranın, damar hastalıklarını ve kan pıhtılaşmasını artırdığını kabul etmiştir. Aşırı olmayan alkol ise, genellikle zararsızdır. Şeker hastalığı varsa, teşhis ve tedavi edilmelidir. Her gün fazla miktarda aspirin alınarak, şahdamarmdaki atheroma kaynaklı mikro-emboliden ileri gelen hafif inmeler azaltılabilir ya da durdurulabilir. Bu tedavi biçimi, doktorlar arasında tartışmalıdır.
Vasodilator'lar, yani küçük atardamarları genişletici ilaçlar yaygın biçimde kullanıldıkları halde, aslında hiçbir yararları yoktur. Anti-coagulant ilaçlar (kanın pıhtılaşmasını önlerler) ise, bir ara, atardamarlardaki kapanmaları önlemede başarılı gibi göründüler-se de, uzun sürede yararlı olmadıkları anlaşıldı.
Atardamar Cerrahisi
Aşağıda çeşitli atardamar hastalıkları için uygulanan cerrahi tekniklerden söz edilmektedir. Ancak, unutulmamalıdır ki, bu hastalıkların şiddetli olmayan türlerine yakalanmış olanların çoğu için, ameliyata gerek yoktur, böyle bir istek de savunulamaz.
Damarlara parça ekleme
Damara eklenecek parça konusunda ilk akla gelen, bir ölüden alınacak damar, yani homograft'tı. 1950'lerin başlarında aort aneurysmleri için bu yöntem kullanılmaya başlandı. Homograftların mikroptan arındırılmaları ve saklanmaları bir çok sorunlar çıkarmıştı, ama bunlar sırasıyla, önce irradiation ve sonra da soğuk kurutma ile böyük ölçüde çözümlendi. Homograftlar bozulmaya ve genişlemeye çok yatkındılar; uygun yani sağlıklı ve bu yüzden yaşlanmamış parçaların sağlanmasında güçlükler çekiliyordu. Böylelikle araştırmalar, yapay parçaların keşfedilmesine yöneldi.
Hemen anlaşıldı ki, bu tür bir yapay damarın çeperi, doku hücrelerinin geçmesine izin verecek ölçüde gözenekli bir astar yapısına sahip olmalı ve yapay parçanın çevre dokularla kaynaşmasını da engellememeliydi. Üstelik çeperdeki gözenekler, içerdeki kanın dökülmesine yol açmamalıydı. Sorun 1953'de, örülmüş ya da dokunmuş "Dacron" parçaları üretilmesiyle çözümlendi. Üretilen bu parçalar kanla temas edince, gözeneklerinde kan pıhtıları oluşarak kanın dışarı akmasını önlüyor, ama doku hücrelerinin geçişini engellemiyordu. Dacrao parçaları, düz ya da çatallı ve dört milimetreden yirmi milimetreye kadar, ya da daha geniş çaplı tüplerde üretilmektedir. Bugün kimi cerrahlar, Gortex graft adı verilen ve zamanla tıkanma olasılığı daha az olan yeni tip plastik boruları yeğlemektedir.
Yapay damarlar çok kullanışlı olmasına ve geniş atardamarlarda çok iyi sonuçlar vermesine karşın; yürek atardamarları, bacak, diz ve daha aşağıda kalan küçük atardamarlarda başarılı olamamaktadır. Saphenous toplardamarında (bacakta deriye yakın ana toplardamar) ya da koldan alınmış, deriye yakın toplardamarda ise, uzun süreli bir başarı gözlenmektedir. Bu damarlar önce dikkatle yerlerinden alınıyor, yan dallar düğümlenerek kapatılıyor, sonra yukarıdan aşağı tersine çevriliyor, ve artık hastalıklı atardamarın yerine dikildiğinde kanın akışını durdurmuyor.
En son buluş ise biograftlardır. Bunlar (daha önce anneyi bebeğe bağlayan) göbek kordonlarının doğum evlerinden toplanması ve özel yöntemlerle güçlendirilmesiyle elde edilmişlerdir. Özellikle hastanın bacağından alınan toplardamarın elverişli olmaması halinde, biograftlar, çapları çok küçük olduğundan, küçük atardamarların yerine takılabilmektedir,
Kapanmış atardamarların tedavisi
Yaşları ve sağlık durumları ne olursa olsun, atardamarlarındaki tıkanıklıklar kangrene dönüşebilecek olan kişiler, bir kez arteriography' lerini çektirmelidirler. Böylece sympathectomy (bakınız bir sonraki bölüm)'ye ek olarak, atardamara parça ekleme işleminin yapılıp yapılamayacağını ve durumda bir değişiklik sağlayıp sağlayamayacağını anlamak kolaylaşacaktır. Aksi takdirde organın kesilip atılması kaçınılmaz olacaktır. Aralıklı cladication'a (bacak kaslarındaki kan yetmezliği yüzünden yürüme güçlüğü) tutulmuş birisinin, —hele o kişi yaşlı ise ya da yürek ve akciğerlerinden ciddi rahatsızlığı varsa— ameliyat edilmesi doğru değildir ve o kişi hastalığıyla başbaşa yaşamaya teşvik edilir. Claudication genç bir insanda baş gösterip onun çalışmasını, dolaşmasını ya da boş vakitlerinde eylemlerini ciddi olarak sınırladığında, arteriography, atardamara bir parça eklemenin olanaklı olup olmadığını görebilmek açısından yararlı olacaktır.
Aneurysmlerin doğrudan ameliyatının başarılmasından sonra, daralmış ya da kapanmış atardamar bölgelerinin üzerinden, bir damar parçası ile köprü kurularak kanın serbestçe akıtılmasına küçük bir adım kaldığı belliydi. Bu yolla yürek, beyin, bağırsak, böbrek ve bacak atardamarlarındaki rahatsızlıklar giderilebiliyordu. Bir atardamar daraldığında ya da kapandığında, genellikle damarın o bölümünün kesilip atılması gerekli ya da istenilir bir şey değildir; onun yerine şimdi yaygın biçimde kullanılan teknik şudur: Eklenecek damar parçasının bir ucu, atardamarın hastalıklı bölümünün biraz yukarısına, öbür ucu da yine hastalıklı bölümün biraz aşağısına dikilir; bu işlem by-pass grafting adıyla anılır. Üstünlüğü şuradadır ki, gerek atardamarın yan dallarındaki kan akışına, gerekse daralma baş gösteren bölümden sürüp giden kan akışına hiç karışmaz; by-pass işlemi, atardamarın sağlıklı olan üst ve alt bölümleri arasında ek bir kan akışı sağlar.
Bir başka yöntem, atardamarı çok kısa süreli açmak ve onu tıkayan pıhtı ve kalıntıları temizledikten sonra kapatmaktır. Bu tekniğe endarterectomy adı verilir. Damar daha sonra, ya hiç ek parça kullanılmadan dikilir, ya da araya bir yama 'patcn graft' —bacak toplardamarının gusset'i veya yapay başka bir madde— konulup genişletilerek dikilir. Endarterectomy eskiden de, bacak atardamarlarındaki daha büyük tıkanıklıkların tedavisinde kullanılırdı. Günümüzde by-pass teknikleri çok daha yaygın biçimde onun yerini almış durumdadır.
Bacaktaki küçük atardamarların onarılmasında başarı oranı genel olarak düşerken, karın bölgesindeki büyük damarların onarılması, uzun sureli ve başarılı sonuçlar vermektedir. Arteriogramlar diz arkasında ve aşağısındaki küçük damarların çok hasta olduğunu gösterdiğinde, ameliyat sonuçları genellikle kötü olmaktadır.
Sympathectomy Nedir
Kol ve bacaklardaki sempatik sinirler, kaslara ha-ber taşıyan ve duyu ileten öteki sinirlerden bütünüyle ayrıdırlar. Sempatik sinirler, kan damarlarının çeperleri boyunca ve en küçük atardamarların kas tabakasına kadar uzanırlar. Bu damarları daraltarak (vasoconstriction) kan akışını azaltabilirler
Araştırmacılar şunu gözlemlemiştir ki, tavşanların sempatik sinirleri ameliyatla alındığı zaman, bu sinirlerin bulunduğu bölgedeki deride sıcaklık artışı olmuştur. El ve ayak soğukluklarının, atardamar rahatsızlığından ileri gelip gelmediğini anlamak ve bu rahatsızlığı iyileştirmek amacıyla, sempatik sinirlerin bölünmesi —sympathectomy— insanlar üzerinde ilk kez 1920'lerde denendi.
El ve ayağa giden sempatik sinirler ameliyatla kesilecek olursa, deriye yakın atardamarlar genişler ve bu bölgedeki kan akışı düzene girer. Sympathectomy, çoğu zaman özellikle bacak atardamarlarının düzeltilmesinde kullanılır. Başka durumlar için kullanıldığı ender örneklerden biri, ayak derisinde ischaemia (kan eksikliği)dir. Bu tür rahatsızlıklarda bir darlar düzelmesi söz konusu değildir.
Kola giden sempatik sinirler, genellikle köprücük kemiğinin üstünde açılan küçük bir delikten girilerek kesilirler; kimi zaman bu delik, koltukaltında da açılabilir. Bu işleme cervical sympathectomy adı verilir. Bacaklara giden sempatik sinirler ise, ornurganın önünden ve aynı hizada aşağıya, karına doğru iner ve göbek bölgesinde açılacak küçük bir delik aracılığıyla kesilebilir; buna da lumbar sympathectomy denir.
Uzmanlar, sympathectomy'nin Raynaud görüngüsü tedavisindeki uzun süreli değeri konusunda farklı görüşler ileri sürerler. Bu görüngü fazla sıkıntı verdiği ve başka hastalıkların sonucu olmadığı zaman, söz konusu ameliyat çok başarılı olabilir. Ameliyat olup olmamak, daha çok hastanın yapmak zorunda olduğu bir seçimdir. Ender olarak, ek bir boyun kaburgası (cervical rib olarak anılır), kol atardamarına köprücük kemiğinin arkasından basınç yapabilir ve kanın akışını engelleyebilir. Bu durumda, hem cervical sympathectomy yapılması hem de ek kaburganın alınması gerekli olabilir.
Kangren ve organın kesilmesi (Amputation)
Amputation, tedavi edilemeyen atardamar hastalıklarının ağır bir sonucudur. Hemen hemen sadece bacakta ve ischaemia kangrene, yani dolaşım yetersizliği yüzünden bir bölgenin canlılığını yetirmesine yol açacak denli ilerlemişse, gerekli görülür. Bu olay, üzüntü verici bir hızla gerçekleşebildiği gibi, günlerce ya da birkaç hafta boyunca da sürebilir. Hastalıklı ayak ya da parmaklar ağrımaya başlar, belki yara olur ve sonunda deri siyahlaşır. Özellikle yara varsa, çoğu zaman mikrop kapılır, o bölge nemlidir ve ağır koku çıkarır-yaygın biçiminde 'nemli kangren' diye anılır.
Kangren, yayılmadan önce ve geciktirilmeden tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Elden geliyorsa atardamarın iyileştirilmesi, olmazsa sympathectomy uygulanabilir. İkisinde de başarı sağlanamazsa, organın kesilmesi zorunludur. Ayak parmaklarının erkenden kesilmesi çözüm olabilir, ama çoğu zaman kangren ayağa, dahası bacağa yayılmıştır. Bunun nedeni hemen her zaman, bacak atardamarının atheroma yüzünden kapanmış olmasıdır, ama kimi zaman bu neden emboli de olabilir.
Ayak parmaklarının bir bölümünün kesilmesi çözüm getirmediğinde, bacak üç aşamada kesilmelidir: Dizin onbeş cm. aşağısından, diz kapağından ve uyluk kemiğinin ortasından. Bunlar, takma bacaklar için en uygun düzeylerdir, kesim için tedavinin başarılı olabileceği en alçak düzey seçilmelidir. Özellikle diz ekleminin korunabilmesi, özlenen bir durumdur. Çünkü dizden aşağısı için takılacak bir takma bacağın kullanılması, ötekilerden çok daha kolay olacaktır.
Doppler Ultrasound Anteriography Nedir
Atardamar Hastalıklarının Araştırılmasında Teknikler
Atardamar hastalıklarının araştırılmasında yaygın ve değişmez olarak kullanılan iki teknik vardır: Arteriography ve Doppler ultrasound kan akış ölçümü.
Arteriography
Arteriography, damar cerrahlığının çağdaş düzeye ulaşmasında temel bir rol oynamıştır; damar cerrahlığının gelişmesi onsuz düşünülemezdi. Bu yöntemle, X ışınlarını görünür kılan iyotlu bileşikler, atardamara doğrudan şırınga edilir ve kanın akışıyla vücuda yayılır. Böylece damarlardaki daralma ve kapanıklıklar görülebilir; ameliyat gerekip gerekmediği ve damarı eski haline getirebilmek için en uygun tedavi tekniğinin hangisi olduğu anlaşılabilir.
Örneğin bacak atardamarlarını göstermek için, iyotlu bileşik genellikle aorta şırınga edilir - bu yüzden X ışınlarına "aortagram" adı verilir. Şırınga, ya uzun bir iğneyle sırttan aorta girilerek yapılır, ya da kasıktaki uyluk atardamarına yerleştirilen bir iğne aracıIığıyla aorta kadar ulaştırılmış uzun ve uygun bir plastik tüp — catheter— ile gerçekleştirilir. Bileşiğin şırınga edilmesi rahatsızlık verebilir, ilaç bacağa doğru inerken şiddetli bir yanma hissedilir. Bu işlem çoğunlukla genel ve kısa süreli bîr uyuşturma ile birlikte uygulanır. Aortagraphy, belden topuklara dek aorttan çıkan bütün atardamarların görülebilmesini sağlar. Beyindeki dolaşım görülmek istendiğinde, ilaç doğrudan doğruya boyundan şahdamarına şırınga edilir, böylece X ışınları baş bölgesinde saptanmış olur; ya da uygun bir catheter, bir kol atardamarından aorta geçirilerek oradan şahdamanna gönderilir.
Beyindeki aneurysmleri araştırmak için her zaman arteriography'nin kullanılması gerekmez. Raynaud görüngüsünde bile çok sık kullanılmaz, bununla birlikte mikro embolide ve el ve parmaklardaki küçük damarların kapanması, bu görüngünün bir sonucu olduğu zaman arteriographi'ye başvurulabilir.
Doppler Ultrasound kan akış ölçümü
Bir ultrasound dalgası (insan kulağının işitemeyeceği yüksek titreşimli ses dalgaları) bir atardamara gönderilirse, damarda hareket etmekte olan alyuvarlar, dalganın hareketine ayak uydururlar. Arteriography'den farklı olarak Doppler uygulamasında, herhangi bir iğne ya da damara sokulacak bir catheter'e gerek duyulmaz. Her şey bütünüyle vücudun dışında ve hasta kendinde iken olup biter.
Bu teknik, daralma ve kapanma etkilerinin belirtilerini görmek için, kol ve bacakların aşağı bölgelerinde bulunan çeşitli atardamarlardaki kan basıncının ölçümünde de kullanılabilir. Çünkü bunlar, öteki belirtilerin dışında, kan basıncının düşmesine de yol açarlar. Göğüs ve karındaki aneurysmler, ultrasound araçlarıyla ve 'CAT' adıyla anılan bilgisayarlı röntgen araçlarıyla daha iyi görülebilmektedir.
Atardamar hastalıklarının araştırılmasında yaygın ve değişmez olarak kullanılan iki teknik vardır: Arteriography ve Doppler ultrasound kan akış ölçümü.
Arteriography
Arteriography, damar cerrahlığının çağdaş düzeye ulaşmasında temel bir rol oynamıştır; damar cerrahlığının gelişmesi onsuz düşünülemezdi. Bu yöntemle, X ışınlarını görünür kılan iyotlu bileşikler, atardamara doğrudan şırınga edilir ve kanın akışıyla vücuda yayılır. Böylece damarlardaki daralma ve kapanıklıklar görülebilir; ameliyat gerekip gerekmediği ve damarı eski haline getirebilmek için en uygun tedavi tekniğinin hangisi olduğu anlaşılabilir.
Örneğin bacak atardamarlarını göstermek için, iyotlu bileşik genellikle aorta şırınga edilir - bu yüzden X ışınlarına "aortagram" adı verilir. Şırınga, ya uzun bir iğneyle sırttan aorta girilerek yapılır, ya da kasıktaki uyluk atardamarına yerleştirilen bir iğne aracıIığıyla aorta kadar ulaştırılmış uzun ve uygun bir plastik tüp — catheter— ile gerçekleştirilir. Bileşiğin şırınga edilmesi rahatsızlık verebilir, ilaç bacağa doğru inerken şiddetli bir yanma hissedilir. Bu işlem çoğunlukla genel ve kısa süreli bîr uyuşturma ile birlikte uygulanır. Aortagraphy, belden topuklara dek aorttan çıkan bütün atardamarların görülebilmesini sağlar. Beyindeki dolaşım görülmek istendiğinde, ilaç doğrudan doğruya boyundan şahdamarına şırınga edilir, böylece X ışınları baş bölgesinde saptanmış olur; ya da uygun bir catheter, bir kol atardamarından aorta geçirilerek oradan şahdamanna gönderilir.
Beyindeki aneurysmleri araştırmak için her zaman arteriography'nin kullanılması gerekmez. Raynaud görüngüsünde bile çok sık kullanılmaz, bununla birlikte mikro embolide ve el ve parmaklardaki küçük damarların kapanması, bu görüngünün bir sonucu olduğu zaman arteriographi'ye başvurulabilir.
Doppler Ultrasound kan akış ölçümü
Bir ultrasound dalgası (insan kulağının işitemeyeceği yüksek titreşimli ses dalgaları) bir atardamara gönderilirse, damarda hareket etmekte olan alyuvarlar, dalganın hareketine ayak uydururlar. Arteriography'den farklı olarak Doppler uygulamasında, herhangi bir iğne ya da damara sokulacak bir catheter'e gerek duyulmaz. Her şey bütünüyle vücudun dışında ve hasta kendinde iken olup biter.
Bu teknik, daralma ve kapanma etkilerinin belirtilerini görmek için, kol ve bacakların aşağı bölgelerinde bulunan çeşitli atardamarlardaki kan basıncının ölçümünde de kullanılabilir. Çünkü bunlar, öteki belirtilerin dışında, kan basıncının düşmesine de yol açarlar. Göğüs ve karındaki aneurysmler, ultrasound araçlarıyla ve 'CAT' adıyla anılan bilgisayarlı röntgen araçlarıyla daha iyi görülebilmektedir.
Atardamar Hastaliklari Belirtileri İschamia
Atardamar Hastalıklarının Belirtileri ve Nedeleri
Görünen belirtiler, yani symptom'lar, hastanın yakındığı rahatsızlıklar; gerçek belirtiler, yani sing'lar ise, doktorun hastada bulduğu belirtilerdir. İkisi birlikte, 'klinik özellikler' adıyla nitelenebilir.
Bacak atardamarlarında atheroma
Bacaktaki kan dolaşımı, atardamarların daralması ya da kapanması yüzünden azalınca, ischaemia (kan eksikliği) durumu ortaya çıkar. Bunun şiddeti, collateral damarların, eksikliği ne ölçüde giderebileceğine bağlıdır. İschaemia, kaslarda ve deride rahatsızlıklar yaratır. Kas ischeamiası, kas hareket ettirildiği zaman, özellikle baldırda ağrıya yol açar, buna claudication adı verilir, Latince claudicare — topallama— sözcüğünden gelmedir (Roma İmparatoru topal Cladius'dan sonra kullanılmış olması olasıdır). Bu hastalığa yakalananlar, belli bir yolu, örneğin yüz metreyi yürüyeceklerse, baldırlarını bir şeritle sıkıca sararlar; yürümek zorlaşmaya başlayınca durup birkaç dakika dinlenirler. Yeniden yürümeye başladıklarında aynı olay tekrarlanır. Bu yürüme, dinlenme, yeniden yürüme ve topallamalar, intermittet claudication adıyla anılır. Kişi ne denli hızlı yürümeye çalışırsa, claudication aralıkları o denli kısalır, yokuş ve merdiven çıkmak ise, ağrıyı daha da artırır.
Claudication sırasında olanların anlaşılması kolaydır. Hareket etmekte olan bir kasın, oksijen sağlamak ve zararlı maddeleri atmak için gereksindiği kan miktarı, dinlenme sırasındakinin yirmi katıdır. Atheroma nedeniyle atardamarların kapalı oluşu yüzünden yeterli kan sağlanamayınca, gereksinme karşılanamaz ve kasın, görevini ağrısız olarak yerine getirebilmesi için, hastalıklı atardamar yeterli oksijeni getirinceye ve zararlı maddeleri boşaltıncaya kadar, hasta hareketini durdurmak zorunda kalır.
Kan yetersizliği, bacakta claudicationa yol açarken, deride, özelliklede ayak ve ayak parmakları derisinde oksijen eksikliği doğurur; hasta, ayaklarının soğuduğunu ve leke leke olduğunu farkeder. Eğer ayaktaki duyu sinirleri kansız kalırsa, duyular, paraesthesiae adı verilen sızlama ve uyuşukluk biçiminde iletilecektir. Daha ağır bir ischaemia durumunda, ayak parmakları yara olabilir, deri siyahlaşıp canlılığını yitirebilir: Artık yavaş ya da hızlı olarak önce bütün ayağı, sonra da bacağı sarabilecek kangren başlamıştır.
Ağır deri ischaemiası ağrı yapar ve bu ağrı, aralıklı ciaudicationa benzemez, süreklidir. Özellikle hasta bir yatağa uzandığında, ağrı en şiddetli noktasına ulaşır; bu yüzden bu ağrıya 'dinlenme ağrısı' adı verilir ve bu, hemen tedaviye başlanılması gerektiğini bildiren bir tehlike işaretidir. 'Dinlenme ağrısı' çekenler, ağrılı bacaklarını yataktan aşağı sarkıtarak uyumaya çalışırlar; sonunda ancak bir iskemle üzerinde bacaklarını sarkıtarak geceyi geçirebilirler. Bu çare de kısa bir süre içindir, çünkü uzun süre bu halde duran bacakta ödem sıvısı (oedema) birikir ve sırasıyla, önce atardamarlardaki —zaten zayıf olan— kan dolaşımı zayıflar, sonra da hızla kangren gelir çatar.
Kan dolaşımı düzenli olmayan bir bacakta, doktor şu belirtileri arar: Soğuma, renk değişmesi — bunları hasta da farkedebilir— ve bacaktaki nabzın, kanın damarlarda bir artıp bir eksilmesi yüzünden, düzenli olmaması. Doktor, uyluk atardamarının vuruşunu, kasıktaki nabızdan, dizardı atardamarının vuruşunu dizin arkasından ve topuğun iç tarafındaki ya da ayağın üst yüzeyindeki nabızlardan ölçebilir. Nabız ölçümü, damarlardaki rahatsızlıkların iyi bir göstergesidir. Daha duyarlı ölçümler, damarın stetoskop ile dinlenilmesiyle elde edilebilir. Kan sağlıklı bir damarda akarken hiçbir şey işitilmez, ama bir tıkanma, çalkantı yaparak kanı engelliyorsa bu işitilebilir ve çıkan sese bruit adı verilir.
Doktorların başvurduğu bir başka yol da, hastayı bir yatağa yatırıp, ağrıyan bacağını havaya kaldırmaktır. Çok geçmeden bacak beyazlaşır, ayağın üzerindeki toplardamarlar boşalır ve bir anda çöker. Daha sonra bacak aşağı sarkıtılınca, toplardamarların yeniden kanla dolması gecikir ve ancak bir süre sonra deri yeniden pembeleşir. Bu değişimler, eğer bacaklardan sadece biri hastalıklıysa, çok belirgindir, çünkü iki bacağın farklı tepkileri karşılaştırabilir. Damar yetmezliği ile ilgili bu iki klinik teste ek olarak, yaygın biçimde kullanılan daha karmaşık muayene yön-temleri vardır; bunlar ilerde açıklanacaktır.
Aneurysm
Daha önce de belirtildiği üzere, aneurysmler, damar çeperlerinin herhangi bir noktasında ya hastalık, ya seyrek olarak yaralanma nedeniyle ortaya çıkan bir zayıflığın baloncuk haline gelmesi ya da damarın iyice genişlemesidir. Aneurysm eğer kol ya da bacakta ise, örneğin dizin arkasındaki dizardı atardamarında ise, hasta, nabız gibi atan şişmenin farkına varır. Nabız atışı kolayca hissedilebildiği gibi, aneurysm yeterince büyükse, çıplak gözle bile görülebilir. Aneurysm, karın bölgesindeki aort kolunda ise, hasta, özellikle yatakta sırtüstü yatıyorken, nabız vuruşunu sık sık hisseder. Aneurysmler büyüdüklerinde, dokunulamaz hale gelir, hele aortta oluşanları, omurgaya yakınlıkları yüzünden çoğu zaman ağrı verir. Karnın ya da göğsün iç bölgelerindeki aneurysmler, herhangi bir rahatsızlık vermeden oldukça genişleyebilirler ve bir muayene sırasında rastlantıyla ortaya çıkabilirler.
Asıl tehlikeli aneurysm rahatsızlıkları, damar koptuğu zaman ortaya çıkar. Büyük miktarda kan, aneurysmin bulunduğu bölgeye, kol ya da bacak dokularının içine veya karın ve göğüs boşluğuna boşalır.
Düşen kan basıncının şoku ile karın ve göğüsteki ağrılar, bazen birkaç dakika içinde ölüme yolaçabilir. Kafatası içindeki aneurysm kopmaları başağrısı verir, giderek bilincin kaybolmasına yol açar, hatta ölüme kadar varabilir. Patlayan aneurysmler, her zaman karmaşık ve tehlikeli ameliyatları gerektirirler, bundan ötürü damar kopmadan önce keşfedilmeleri ve tedavi edilmeleri gerekir.
Kimi zaman bir aneurysm yumuşak kan pıhtısıyla dolar ve ischaemia'ya dönüşen bir tıkanma olayı ortaya çıkar. Bu durum da tıpkı atheroma sonucu olu-şan ağır tıkanmalardaki acil tedaviyi gerektirir.
Emboli
Küçük bir embolusun harekete geçmesi ve geçici olarak bir damara yerleşmesi sürecine 'embolizasyon' denir. Eğer embolus büyük bir parçaysa ve büyük bir atardamarı kapamışsa, şiddetli rahatsızlıklar doğurur. Örneğin aortu, karın bölgesinin altında iki kola ayrıldığı noktada tıkarsa, bacaklara giden kanın birden kesilmesiyle bütün kas gücü ve duyusu yok olur, bacaklar soğur, rengi soluklaşır ve tutmaz olur. Çevre damarlardaki kan yeteri ölçüde artacak olursa, rahatsızlık biraz azalabilir. Eğer büyük bir embolus, beyin atardamarlarında yerleşirse, kişi şiddetli bir inmeyle karşılaşabilir.
Micro-emboli, çok sayıda bulunur fakat sadece küçük damarları tıkayabilir. Bu yüzden rahatsızlıkları çok yavaş biçimde ve uzun sürede ortaya çıkabilir. Gözün arkasındaki retina tabakasını besleyen atardamara ulaşan bir küçük emboli, kısa süreli körlüğe yol açabilir; el ya da ayak parmaklarındaki atardamarları tıkayan emboli ise yerel kangrene dönüşebilir. Bir embolusun varlığı, ancak uygun bir belirti, —örneğin yürek atışlarında bir düzensizlik— bulunduğunda keşfedilebilir.
Akciğerlerle ilgili embolism, toplardamarlarda bir pıhtının serbest kalması sonucunda ortaya çıkar. Bu konu, daha sonra açıklanacaktır.
Beyinde ischaemia inmesi, İschemia Nedir
İnme, genellikle beynin ansızın görevlerini yapamayacak hale gelmesini anlatmak için kullanılır. İnmenin nedeni, ya bir beyin atardamarının kopmasıyla beyne kan dolması, ya bir aneurysm, ya da atheroma veya kan eksikliği yaratan (beyin ischaemiası) bir embolus yüzünden beyin atardamarından birinin ka-panmasıdır. İnme geldiğinde kişi uzun veya kısa bir süre için bilincini yitirir ve vücudun yarısında duyum ve hareket yeteneği kalmaz. Birkaç saat yada birkaç gün içinde, bu güçlerin bir bölümü ya da bütünü yeniden kazanılabildiği gibi, inme sürekli de olabilir. Eğer beyindeki konuşma merkezi zedelenmişse, konuşma güçlüğü çekilmesi yaygın olarak görülür.
Bir başka beyin ischaemiası türü, 'hafif inme' ya da geçici beyin ischaemiası (ya da geçici ischaemia nöbeti) adıyla anılır. Bu, iki nedenden olabilir; Ya boyun damarlarındaki bir atheroma bölgesinden kopan bir microemboli yüzünden; ya da kan akışının yavaşlaması sonucu ortaya çıkan bir atheromanın yol açtığı, beyin ya da boyun atardamarlarındaki bir daralma yüzünden. Hafif inme, sık sık ve düzenli olarak, bazen birkaç günde bir yinelenir, bilinç yitimi olmayabilir. Birkaç dakika içinde, hastanın eski haline dönmesi genel kuraldır, ama kimi zaman büyük bir inmeyle de karşılaşılabilir.
Büyük bir inme gelmişse, ameliyat genellikle işe yaramaz. Hafif inmelerde, arteriogramlar (bir sonraki bölüme bakınız), boyun atardamarlarında atheromanın yol açtığı bir daralmayı gösterebilirler (bu daralma, kanın düzensiz akışına ve bir embolusun serbest kalarak beyne girmesine yolaçabilir). Cerrah mü müdahalesiyle, ilerdeki nöbetler önlenebilir ve olası bir büyük inme tehlikesi azaltılabilir. Bu tür ameliyatlar on onbeş yıl önce çok yaygındı, ama günümüzde pek sık yapılmıyor. Çünkü ameliyatın kendisi, bir embolusu serbest bırakarak yeni bir inmeye yol açma tehlikesini saf dışı bırakabilmiş değildir.
Görünen belirtiler, yani symptom'lar, hastanın yakındığı rahatsızlıklar; gerçek belirtiler, yani sing'lar ise, doktorun hastada bulduğu belirtilerdir. İkisi birlikte, 'klinik özellikler' adıyla nitelenebilir.
Bacak atardamarlarında atheroma
Bacaktaki kan dolaşımı, atardamarların daralması ya da kapanması yüzünden azalınca, ischaemia (kan eksikliği) durumu ortaya çıkar. Bunun şiddeti, collateral damarların, eksikliği ne ölçüde giderebileceğine bağlıdır. İschaemia, kaslarda ve deride rahatsızlıklar yaratır. Kas ischeamiası, kas hareket ettirildiği zaman, özellikle baldırda ağrıya yol açar, buna claudication adı verilir, Latince claudicare — topallama— sözcüğünden gelmedir (Roma İmparatoru topal Cladius'dan sonra kullanılmış olması olasıdır). Bu hastalığa yakalananlar, belli bir yolu, örneğin yüz metreyi yürüyeceklerse, baldırlarını bir şeritle sıkıca sararlar; yürümek zorlaşmaya başlayınca durup birkaç dakika dinlenirler. Yeniden yürümeye başladıklarında aynı olay tekrarlanır. Bu yürüme, dinlenme, yeniden yürüme ve topallamalar, intermittet claudication adıyla anılır. Kişi ne denli hızlı yürümeye çalışırsa, claudication aralıkları o denli kısalır, yokuş ve merdiven çıkmak ise, ağrıyı daha da artırır.
Claudication sırasında olanların anlaşılması kolaydır. Hareket etmekte olan bir kasın, oksijen sağlamak ve zararlı maddeleri atmak için gereksindiği kan miktarı, dinlenme sırasındakinin yirmi katıdır. Atheroma nedeniyle atardamarların kapalı oluşu yüzünden yeterli kan sağlanamayınca, gereksinme karşılanamaz ve kasın, görevini ağrısız olarak yerine getirebilmesi için, hastalıklı atardamar yeterli oksijeni getirinceye ve zararlı maddeleri boşaltıncaya kadar, hasta hareketini durdurmak zorunda kalır.
Kan yetersizliği, bacakta claudicationa yol açarken, deride, özelliklede ayak ve ayak parmakları derisinde oksijen eksikliği doğurur; hasta, ayaklarının soğuduğunu ve leke leke olduğunu farkeder. Eğer ayaktaki duyu sinirleri kansız kalırsa, duyular, paraesthesiae adı verilen sızlama ve uyuşukluk biçiminde iletilecektir. Daha ağır bir ischaemia durumunda, ayak parmakları yara olabilir, deri siyahlaşıp canlılığını yitirebilir: Artık yavaş ya da hızlı olarak önce bütün ayağı, sonra da bacağı sarabilecek kangren başlamıştır.
Ağır deri ischaemiası ağrı yapar ve bu ağrı, aralıklı ciaudicationa benzemez, süreklidir. Özellikle hasta bir yatağa uzandığında, ağrı en şiddetli noktasına ulaşır; bu yüzden bu ağrıya 'dinlenme ağrısı' adı verilir ve bu, hemen tedaviye başlanılması gerektiğini bildiren bir tehlike işaretidir. 'Dinlenme ağrısı' çekenler, ağrılı bacaklarını yataktan aşağı sarkıtarak uyumaya çalışırlar; sonunda ancak bir iskemle üzerinde bacaklarını sarkıtarak geceyi geçirebilirler. Bu çare de kısa bir süre içindir, çünkü uzun süre bu halde duran bacakta ödem sıvısı (oedema) birikir ve sırasıyla, önce atardamarlardaki —zaten zayıf olan— kan dolaşımı zayıflar, sonra da hızla kangren gelir çatar.
Kan dolaşımı düzenli olmayan bir bacakta, doktor şu belirtileri arar: Soğuma, renk değişmesi — bunları hasta da farkedebilir— ve bacaktaki nabzın, kanın damarlarda bir artıp bir eksilmesi yüzünden, düzenli olmaması. Doktor, uyluk atardamarının vuruşunu, kasıktaki nabızdan, dizardı atardamarının vuruşunu dizin arkasından ve topuğun iç tarafındaki ya da ayağın üst yüzeyindeki nabızlardan ölçebilir. Nabız ölçümü, damarlardaki rahatsızlıkların iyi bir göstergesidir. Daha duyarlı ölçümler, damarın stetoskop ile dinlenilmesiyle elde edilebilir. Kan sağlıklı bir damarda akarken hiçbir şey işitilmez, ama bir tıkanma, çalkantı yaparak kanı engelliyorsa bu işitilebilir ve çıkan sese bruit adı verilir.
Doktorların başvurduğu bir başka yol da, hastayı bir yatağa yatırıp, ağrıyan bacağını havaya kaldırmaktır. Çok geçmeden bacak beyazlaşır, ayağın üzerindeki toplardamarlar boşalır ve bir anda çöker. Daha sonra bacak aşağı sarkıtılınca, toplardamarların yeniden kanla dolması gecikir ve ancak bir süre sonra deri yeniden pembeleşir. Bu değişimler, eğer bacaklardan sadece biri hastalıklıysa, çok belirgindir, çünkü iki bacağın farklı tepkileri karşılaştırabilir. Damar yetmezliği ile ilgili bu iki klinik teste ek olarak, yaygın biçimde kullanılan daha karmaşık muayene yön-temleri vardır; bunlar ilerde açıklanacaktır.
Aneurysm
Daha önce de belirtildiği üzere, aneurysmler, damar çeperlerinin herhangi bir noktasında ya hastalık, ya seyrek olarak yaralanma nedeniyle ortaya çıkan bir zayıflığın baloncuk haline gelmesi ya da damarın iyice genişlemesidir. Aneurysm eğer kol ya da bacakta ise, örneğin dizin arkasındaki dizardı atardamarında ise, hasta, nabız gibi atan şişmenin farkına varır. Nabız atışı kolayca hissedilebildiği gibi, aneurysm yeterince büyükse, çıplak gözle bile görülebilir. Aneurysm, karın bölgesindeki aort kolunda ise, hasta, özellikle yatakta sırtüstü yatıyorken, nabız vuruşunu sık sık hisseder. Aneurysmler büyüdüklerinde, dokunulamaz hale gelir, hele aortta oluşanları, omurgaya yakınlıkları yüzünden çoğu zaman ağrı verir. Karnın ya da göğsün iç bölgelerindeki aneurysmler, herhangi bir rahatsızlık vermeden oldukça genişleyebilirler ve bir muayene sırasında rastlantıyla ortaya çıkabilirler.
Asıl tehlikeli aneurysm rahatsızlıkları, damar koptuğu zaman ortaya çıkar. Büyük miktarda kan, aneurysmin bulunduğu bölgeye, kol ya da bacak dokularının içine veya karın ve göğüs boşluğuna boşalır.
Düşen kan basıncının şoku ile karın ve göğüsteki ağrılar, bazen birkaç dakika içinde ölüme yolaçabilir. Kafatası içindeki aneurysm kopmaları başağrısı verir, giderek bilincin kaybolmasına yol açar, hatta ölüme kadar varabilir. Patlayan aneurysmler, her zaman karmaşık ve tehlikeli ameliyatları gerektirirler, bundan ötürü damar kopmadan önce keşfedilmeleri ve tedavi edilmeleri gerekir.
Kimi zaman bir aneurysm yumuşak kan pıhtısıyla dolar ve ischaemia'ya dönüşen bir tıkanma olayı ortaya çıkar. Bu durum da tıpkı atheroma sonucu olu-şan ağır tıkanmalardaki acil tedaviyi gerektirir.
Emboli
Küçük bir embolusun harekete geçmesi ve geçici olarak bir damara yerleşmesi sürecine 'embolizasyon' denir. Eğer embolus büyük bir parçaysa ve büyük bir atardamarı kapamışsa, şiddetli rahatsızlıklar doğurur. Örneğin aortu, karın bölgesinin altında iki kola ayrıldığı noktada tıkarsa, bacaklara giden kanın birden kesilmesiyle bütün kas gücü ve duyusu yok olur, bacaklar soğur, rengi soluklaşır ve tutmaz olur. Çevre damarlardaki kan yeteri ölçüde artacak olursa, rahatsızlık biraz azalabilir. Eğer büyük bir embolus, beyin atardamarlarında yerleşirse, kişi şiddetli bir inmeyle karşılaşabilir.
Micro-emboli, çok sayıda bulunur fakat sadece küçük damarları tıkayabilir. Bu yüzden rahatsızlıkları çok yavaş biçimde ve uzun sürede ortaya çıkabilir. Gözün arkasındaki retina tabakasını besleyen atardamara ulaşan bir küçük emboli, kısa süreli körlüğe yol açabilir; el ya da ayak parmaklarındaki atardamarları tıkayan emboli ise yerel kangrene dönüşebilir. Bir embolusun varlığı, ancak uygun bir belirti, —örneğin yürek atışlarında bir düzensizlik— bulunduğunda keşfedilebilir.
Akciğerlerle ilgili embolism, toplardamarlarda bir pıhtının serbest kalması sonucunda ortaya çıkar. Bu konu, daha sonra açıklanacaktır.
Beyinde ischaemia inmesi, İschemia Nedir
İnme, genellikle beynin ansızın görevlerini yapamayacak hale gelmesini anlatmak için kullanılır. İnmenin nedeni, ya bir beyin atardamarının kopmasıyla beyne kan dolması, ya bir aneurysm, ya da atheroma veya kan eksikliği yaratan (beyin ischaemiası) bir embolus yüzünden beyin atardamarından birinin ka-panmasıdır. İnme geldiğinde kişi uzun veya kısa bir süre için bilincini yitirir ve vücudun yarısında duyum ve hareket yeteneği kalmaz. Birkaç saat yada birkaç gün içinde, bu güçlerin bir bölümü ya da bütünü yeniden kazanılabildiği gibi, inme sürekli de olabilir. Eğer beyindeki konuşma merkezi zedelenmişse, konuşma güçlüğü çekilmesi yaygın olarak görülür.
Bir başka beyin ischaemiası türü, 'hafif inme' ya da geçici beyin ischaemiası (ya da geçici ischaemia nöbeti) adıyla anılır. Bu, iki nedenden olabilir; Ya boyun damarlarındaki bir atheroma bölgesinden kopan bir microemboli yüzünden; ya da kan akışının yavaşlaması sonucu ortaya çıkan bir atheromanın yol açtığı, beyin ya da boyun atardamarlarındaki bir daralma yüzünden. Hafif inme, sık sık ve düzenli olarak, bazen birkaç günde bir yinelenir, bilinç yitimi olmayabilir. Birkaç dakika içinde, hastanın eski haline dönmesi genel kuraldır, ama kimi zaman büyük bir inmeyle de karşılaşılabilir.
Büyük bir inme gelmişse, ameliyat genellikle işe yaramaz. Hafif inmelerde, arteriogramlar (bir sonraki bölüme bakınız), boyun atardamarlarında atheromanın yol açtığı bir daralmayı gösterebilirler (bu daralma, kanın düzensiz akışına ve bir embolusun serbest kalarak beyne girmesine yolaçabilir). Cerrah mü müdahalesiyle, ilerdeki nöbetler önlenebilir ve olası bir büyük inme tehlikesi azaltılabilir. Bu tür ameliyatlar on onbeş yıl önce çok yaygındı, ama günümüzde pek sık yapılmıyor. Çünkü ameliyatın kendisi, bir embolusu serbest bırakarak yeni bir inmeye yol açma tehlikesini saf dışı bırakabilmiş değildir.
Damar Sertligi Emboli Nedir Raynaud Hastaligi
Atardamar Hastalıkları
Damar Sertliği Nedir, Damar Sertliği Tedavisi
Atardamarlarda en önemli rahatsızlık, damar sertliği hastalığıdır. Yüreği ve beyni besleyen damarlardaki bozukluklar, bu organlarda bazı bölgelerin, canlılığını yitirmelerine yol açar. Batı dünyasındaki başlıca ölüm nedenlerinden biri budur. Bacak atardamarındaki hastalıklar, giderek kangrene yol açabilecek damar şişmeleriyle sonuçlanır.
Damar sertliği, atardamarların iç çeperlerinde yağlı liflerin çökelmesiyle ortaya çıkan katılaşma anlamına gelir. Bu durumda damarın lümen adı verilen iç boşluğunu çevreleyen intima tabakasında oyuklar oluşur. Bu oyuklar önce kanın doğal akışını engeller, sonra da kandaki alyuvar, akyuvar, pıhtılaştırma hücreleri, fibrin adı verilen proteinler bu oyuklarda birikmeye başlar ve giderek lümeni daraltırlar. Sonunda kan pıhtılaşması damarı tamamen kapatacak ölçüye varınca, bu daralma, kanın akışını tehlikeli biçimde yavaşlatacak kadar artabilir. Damarı tıkayan bu maddelere atheromatus plaque adı verilir. Bu maddelerin damarı daraltmasına ise stenosis denilir. Damar tümüyle kapanınca, —atheromatus plaque tarafından— massedildi denilir.
Neyse ki, damarların hemen her yerinde karşılaşılabilen atheromanın, daraltma ve tıkama eğiliminin fazla olduğu yerler, damarların sadece belirli bölgeleridir. Kan, daralmış ya da tıkanmış bölgelerden geçemediği takdirde, çevresinden dolaşarak daha aşağı veya yukarıdaki damarlardan kendine yol bulabilmektedir. Bu çevre yollara coilateral channels denilir. Bunlar çok işlek hale geldiklerinde belli bir rahatsızlığa yol açarlarsa da, bu rahatsızlık, vücudun doğal bir tedavisi haline gelebilir. Bu tip damar tıkanmalarının son halini alması atheromatous occlusion bütünüyle, çevre yollardan yapılan dolaşımın gelişip gelişmediğine bağlıdır.
Atheroma kalıntılarının kesin nedeni, tıbbın başlıca gizemlerinden biridir; bu bilgi eksikliği, kalıntıyı önleme ya da başlayan süreci tersine çevirme çarelerinin bulunmasını engellemiştir. Atheromanın gelişmesini hızlandıran belirli etmenler vardır ki, bunları hemen herkes bilir. Damar Sertliği Belirtileri Nedenleri; Yaşlanma, şeker hastalığı, aşırı şişmanlık, yüksek kan basıncı, sigara içme ve yemek yeme alışkanlıkları ya da aileden gelme yatkınlıklar. Özellikle şeker hastası olanlar, olmayanlara oranla bu tür damar hastalığına daha çok yakalanabilmededir. Ayrıca küçük damarların erkenden bozulup tıkanmaları ve çoğu zaman kangrene dönüşmeleri, sonunda organın kesilmesine yol açmaları şeker hastalarında daha sık görülür.
Buerger hastalığı (Thrombo-Angiitis Obliterans)
Amerikalı Doktor Leo Buerger, 1924 yılında, damar sertliğinin ender görülen bir türünü, özellikle otuz yaşından genç olan ve çok sigara içen kişilerin bacaklarındaki küçük atardamarlarda görülen tıkanmayı teşhis etti. Bu rahatsızlık kol damarlarına, giderek yürek damarlarına dek yayılabilir. O günden beri doktorlar arasında Buerger hastalığının gerçek niteliği üstüne çok tartışmalar yapıldı. Buerger'in teşhisi bugün artık eskisi kadar doğru kabul edilmemektedir.
Aneurysm Nedir, Aneurysm Hakkında, Aneurysm Hastalığı Tedavisi
Atheroma süreci, genellikle damarların daralma ve kapanmasıyla sonuçlanır. Kimi zaman da damar çeperinin orta tabakasında — media— zayıflığa yol açabilir ki, kan basıncı, zayıflayan noktayı dışarıya doğru esnetip şişirir, damar bu noktada balon yapar. Çeper, patlayacak ya da kopacak derecede incelip zayıflar. Buna aneurysm adı verilir. Eğer kopma, aort gibi büyük bir damarda olursa ve hemen ameliyat edilmezse, iç kanama sonucu erken ölüm görülür. Kol ve bacak atardamarlarında oluşacak balonlarda da patlama olabilir. Bunu ağır bir kanama izler, daha sonra kan dolaşımı kesilir ve en son kangren ortaya çıkar. Bazen de balon patlamayıp pıhtı tabakalarıyla dolar ve bunlar balonu bütünüyle tıkar. Kan bu tıkanıklık arasından yol bulup akabilirse de pek çok rahatsızlıklar doğar.
Atheroma, aneurysmlerin tek nedeni değildir. Özellikle beyin atardamarlarının çeperlerindeki doğuştan gelen zayıflıklar, kirazı andıran aneurysmler oluşmasına dek varabilir. Bunlar patlayacak olurlarsa inmelere ve çoğu zaman ölüme yol açarlar. Çok genç kişilerde de görülebilirler. Damar çeperlerinin mikrop kapması da aneurysme dönüşebilir. Cinsel ilişki yoluyla geçen frengi hastalığı da bu konuda önemli yer tutar, ama erken tedavi edildiği takdirde çok ender görülen bir aneurysm nedenidir. Yine çok ender olarak, atardamardaki yıpranma ve yaralanmalardan da aneurysm doğmaktadır, örneğin derine işleyen kurşun yaraları gibi.
Aneurysm tedavisi
Aneurysmler, kopma veya ansızın kapanma tehlikesi yüzünden ilk fırsatta ameliyat edilmelidir. Bir aneurysm basınçtan etkilenip ağrı verir hale geldiğinde, bu, hızlanan bir şişmenin ve olası bir kopmanın habercisidir. Sadece çok yaşlı kimselerde ya da başka hastalıklar yüzünden halsiz kalmış kişilerde, aneurysmler kendi haline bırakılabilir.
Aneurysm cerrahlığı yapay damar cerrahlığının gelişmesiyle zenginleşmiştir. Onsekizinci yüzyılda cerrahlar, kol ve bacak aneurysmleri koptuğunda, organın kesilmesinin zorunlu olduğunu ve geriye kalan bölümdeki kaçınılmaz
iltihaplanmanın da yüksek ölüm olasılığı taşıdığını biliyorlardı. Uyuşturmanın ve kan naklinin bilinmediği o yıllarda, kopmamış aneurysmleri tedavi ederken yapabildikleri en iyi tedavi şekli, bir bağırsak kirişiyle aneurysmin çevresini iyice sarmaktı. Bu işlem, aneurysmin içinden kanın akmasını engelliyor ve kanı pıhtılaştırıyordu, böylece kopma tehlikesi de ortadan kalkıyordu. Bağlanmış damarın çevresinde bulunan damarlardaki dolaşım, hastalıklı kol ya da bacağın canlı tutulabilmesine bağlıydı ister istemez ve bu da çoğu zaman başarılamıyordu.
Aneurysm cerrahlığı 1920'lere dek, bunun ötesinde bir gelişme sağlayamadı. Cerrahlar damardaki şişkin bölümü kesip atarak ve kesilen iki ucu yeniden birbirine dikerek, aneurysmlere doğrudan müdahale etmeye başlayınca, aneurysmin içindeki bütün pıhtı ve birikintiler ortadan kaldırılmış oldu. Ama bu ameliyat çoğu zaman başarısızlığa uğruyordu, çünkü geriye kalan aneurysm duvarı genellikle çok hastalıklıydı ve kopma ya da yeni aneurysm oluşumu kaçınılmaz oluyordu.
Bu yüzden tek doyurucu çözüm, aneurysmi bütünüyle kesip atmak ve yerine yeni bir parça eklemekti. Bu tekniğin geliştirilmesi için yirminci yüzyılın ortalarına dek beklemek gerekti. Ama bu teknik bir kez uygulanmaya başlanınca, bütün çağdaş atardamar cerrahisinin temeli atılmış oldu; kol ve bacak, böbrek ve bağırsakları, yürek ve beyin atardamarlarından aorta kadar hepsi bu teknikten nasiplerini aldılar. Elbette bütün bunlar gerçekleşmeden önce, damar değiştirme ve parça ekleme uygulamaları keşfedilip geliştirilmek zorundaydı.
Emboli Nedir, Emboli Tedavisi
Bir kan pıhtısı, ya da seyrek olarak, kopmuş bir atheroma parçası, atardamardan geçerken, daralan bir noktada tıkaç oluşturursa, embolus (çoğul: emboli) adını alır. Bu pıhtıların çoğu, yüreğin sol bölümünden gelir. Emboli Belirtileri Özellikle yüreğin atış ritmi aksadığında, sol kulakçık yetersiz kasılma nedeniyle tam boşalmaz ve pıhtılar oluşur, bu pıhtıların bir bölümü embolus olarak damarlara geçer.
Bir embolus, bir atardamarı tıkadığında, o damarın beslediği bölge yeterli kan alamaz, bu duruma ise haemia adı verilir. Tıkanmış damarın çevresindeki damarlar (collateral channels), bu eksikliği gideremezlerse rahatsızlık ağırlaşır, örneğin bir kol yada bacak atardamarı kapanırsa, kangren oluşabilir, beyin atardamarının tıkanması inmeyle sonuçlanır. Bazen emboli çok küçüktür ve aksayan yürekten bağımsızdır. Bu mikro-emboli, ağır isehamiaya yol açmaz, ama küçük atardamarları kapatabilir.
Toplardamarlardaki emboli, yüreğin sağ bölümünden geçip akciğerlere,gider. Bunlara pulmonary emboli adı verilir. Bu konu, toplardamar hastalıkları bölümünde ele alınacaktır.
Emboli Tedavisi
Geniş atardamarlardan embolinin erkenden sökülüp atılması genellikle yapılan bir işlemdir. Yaşlı ve hastalarda bile yerel uyuşturmayla az tehlikeli bir ameliyat kolayca gerçekleştirilebilmektedir. Kol ve bacak atardamarlarında ağır kapanmalara yol açan daha büyük embolilerin giderilmesi, Fogarty balloon catheter adıyla anılan parlak buluşla, büyük ölçüde kolaylaştırıldı. Bu aygıt, ucunda küçük bir balon bulunan uzun ve uygun bir plastik tüp (catheter)'ten oluşur ve catheter aracılığıyla su şırınga edilerek balon şişirilir.
Balonun çeşitli boyda olanları vardır, şişkinken çapları üç-on milimetreye ulaşanları kullanılır daha çok. Örneğin bacaktaki bir emboli teşhis edildiğinde, damar ameliyatla açılır, bu yer genellikle kasık olur. Fogarty catheter sönükken damarı tıkayan pıhtının içine geçirilir, sonra balon şişirilir ve catheter, pıhtıyı da birlikte sürükleyerek geri çekilir. Embolectomy denilen bu işlem, aşağıya ve yukarıya doğru birkaç kez yinelenir, kan damardan düzenli olarak akmaya başlayınca, bırakılır. Bu sade ve hızlı teknik, çoğu zaman yerel bir uyuşturmayla başarıya ulaşır, böylece yitirilecek bir kol ya da bacak kazanılmış olur. Ancak embolectomy, embolusun saptanmasından sonra birkaç saat içinde uygulanmalıdır. Çok ender olarak kırksekiz saatten fazla gecikildiğinde de başarı sağlanabilmektedir. Bir embolus çıkarılıp atıldığında ona neden olan kaynak saptanmalı ve ileriki emboiiler önlenmeye çalışılmalıdır, örneğin düzensiz yürek ritmlerinin tedavisi yoluna gidilmesi gibi. Hastanın birkaç ay anti-coagulant ilaçlar alması da, olası embolilerin tehlikesini azaltmak bakımından yararlıdır. Bu ilaçlar, kanın pıhtılaşmasını belirli ölçüde azaltırlar.
Raynaud Hastalığı, Raynaud Sendromu
Bu terim hastalıklardan oldukça yıpranmış küçük atardamarları tanımlamak için, ilk kez 1879'da, Parisli Doktor Maurice Raynaud tarafından teşhis edilmiştir. El ve parmaklardaki, bazen de ayaklardaki küçük kan damarlarında, şiddetli ve ani daralmalar (vaso-constriction) olur. Bu durum, genellikle bu organların soğuktan etkilenmeleriyle ortaya çıkar. Parmaklar beyazlaşır, uyuşur, rahat hareket edemez. Bu nöbet bir kaç dakika sürer, sonra giderek geçer. Eller önce mavimtrak bir renk alır (eyanosis) sonra her zamanki pembeliğine kavuşur. Ağır olaylarda nöbetler çok sık olur ve havanın soğuk olmadığı durumlarda bile görülerek yaşamı çekilmez hale getirir. Bu durum genç kadınlarda daha yaygındır.
Kanın koyuluğundaki (viscosity) değişmeler ve plateletlerdeki yapışkanlığın değişmesi, damar genişlemesini denetleyen sinirlerdeki olağandışı şiddetli tepkilerle en küçük atardamarların daralması; olayda görülen değişikliklerdir. Ama yine de kesin neden bilinmemektedir.
Ancak, büyük çapta ve ağır biçimde seyretse bile, rahatsızlığın zararı büyük değildir; Chilblains (şişkin, kırmızı ve kaşıntılı yerler) kış aylarında yaygınlaşmasına karşın hiçbir zaman, damarlarda kangrene dönüşecek sürekli kapanmalara yol açmazlar. Daha ağır olan ancak daha seyrek görülen tip, parmaklardaki küçük damarlarda gerçek kapanmalara yol açar. Bunun nedeni, lifli dokuların birikmesi yüzünden ortaya çıkan tıkanmalardır.
Yüksek kan basıncı (Hypertension), Yüksek Kan Değerleri
En yaygın dolaşım hastalığı, yüksek kan basıncıdır. Hypertension diye bilinir. Kan basıncı, sphygmomanometer denilen bir araçla ölçülebilir. Bu araçta bir cıva sütunu milimetrik olarak işaretlenmiştir. Olağan systolic kan basıncı (yüreğin her vuruşunda en yüksek düzeyine ulaşır), 120-140 mm cıva sütunu yük-sekliğindedir ve (iki yürek vuruşu-arasındaki en düşük basınç olan) diastolic basınç, 70-80 mm arasında değişir. Kişiler arasında büyük farklılıklar göstermesine ve yaş ilerledikçe yükselmesine karşın, 110 mm'lik bir diastolic basıncın, ya da biraz daha yukarısının, tedavi zorunluğu getirdiği genellikle kabul edilir. Ama daha düşük düzeylerde rahatsızlık ortaya çıktığında, tedavi yine gerekebilir.
Yüksek kan basıncı, yüreğe, beyne, gözlere ve böbreklere zarar verebilir. Malignant hypertension adıyla bilinen, çok ciddi ve bazen hızlı ölüme yol açan bir yüksek kan basıncı türü, daha çok gençlerde görülen; ancak çok ender rastlanan bir durumdur. Yüksek kan basıncı olayları, atardamarlardaki değişmelerden — sertleşme ya da yaygın adıyla arteriosclerosis'den— kaynaklanır, ama hiçbir zaman belirli ve açık bir nedeni yoktur. Primary ya da idio-pathic hypertension adıyla bilinen türleri, çoğu zaman kalıtsaldır. Genellikle idrar söktürücü diuretic ve kan basıncını azaltan tansiyon düşürücü ilaçlarla tedavi edilirler. Bu hastalığa yakalananların yüzde onunda böbrekler, böbrek üstü bezleri ya da başka bezlerde rahatsızlık görülür. Kan basıncını düşürebilmek amacıyla tedavi zorunludur. İlaç tedavisi dışında, kan basıncı yüksek olan kişiler, ruhsal bunalımlardan kaçınmalı, yeterince dinlenmeli, aşırı şişman iseler kilo vermelidirler.
Damar Sertliği Nedir, Damar Sertliği Tedavisi
Atardamarlarda en önemli rahatsızlık, damar sertliği hastalığıdır. Yüreği ve beyni besleyen damarlardaki bozukluklar, bu organlarda bazı bölgelerin, canlılığını yitirmelerine yol açar. Batı dünyasındaki başlıca ölüm nedenlerinden biri budur. Bacak atardamarındaki hastalıklar, giderek kangrene yol açabilecek damar şişmeleriyle sonuçlanır.
Damar sertliği, atardamarların iç çeperlerinde yağlı liflerin çökelmesiyle ortaya çıkan katılaşma anlamına gelir. Bu durumda damarın lümen adı verilen iç boşluğunu çevreleyen intima tabakasında oyuklar oluşur. Bu oyuklar önce kanın doğal akışını engeller, sonra da kandaki alyuvar, akyuvar, pıhtılaştırma hücreleri, fibrin adı verilen proteinler bu oyuklarda birikmeye başlar ve giderek lümeni daraltırlar. Sonunda kan pıhtılaşması damarı tamamen kapatacak ölçüye varınca, bu daralma, kanın akışını tehlikeli biçimde yavaşlatacak kadar artabilir. Damarı tıkayan bu maddelere atheromatus plaque adı verilir. Bu maddelerin damarı daraltmasına ise stenosis denilir. Damar tümüyle kapanınca, —atheromatus plaque tarafından— massedildi denilir.
Neyse ki, damarların hemen her yerinde karşılaşılabilen atheromanın, daraltma ve tıkama eğiliminin fazla olduğu yerler, damarların sadece belirli bölgeleridir. Kan, daralmış ya da tıkanmış bölgelerden geçemediği takdirde, çevresinden dolaşarak daha aşağı veya yukarıdaki damarlardan kendine yol bulabilmektedir. Bu çevre yollara coilateral channels denilir. Bunlar çok işlek hale geldiklerinde belli bir rahatsızlığa yol açarlarsa da, bu rahatsızlık, vücudun doğal bir tedavisi haline gelebilir. Bu tip damar tıkanmalarının son halini alması atheromatous occlusion bütünüyle, çevre yollardan yapılan dolaşımın gelişip gelişmediğine bağlıdır.
Atheroma kalıntılarının kesin nedeni, tıbbın başlıca gizemlerinden biridir; bu bilgi eksikliği, kalıntıyı önleme ya da başlayan süreci tersine çevirme çarelerinin bulunmasını engellemiştir. Atheromanın gelişmesini hızlandıran belirli etmenler vardır ki, bunları hemen herkes bilir. Damar Sertliği Belirtileri Nedenleri; Yaşlanma, şeker hastalığı, aşırı şişmanlık, yüksek kan basıncı, sigara içme ve yemek yeme alışkanlıkları ya da aileden gelme yatkınlıklar. Özellikle şeker hastası olanlar, olmayanlara oranla bu tür damar hastalığına daha çok yakalanabilmededir. Ayrıca küçük damarların erkenden bozulup tıkanmaları ve çoğu zaman kangrene dönüşmeleri, sonunda organın kesilmesine yol açmaları şeker hastalarında daha sık görülür.
Buerger hastalığı (Thrombo-Angiitis Obliterans)
Amerikalı Doktor Leo Buerger, 1924 yılında, damar sertliğinin ender görülen bir türünü, özellikle otuz yaşından genç olan ve çok sigara içen kişilerin bacaklarındaki küçük atardamarlarda görülen tıkanmayı teşhis etti. Bu rahatsızlık kol damarlarına, giderek yürek damarlarına dek yayılabilir. O günden beri doktorlar arasında Buerger hastalığının gerçek niteliği üstüne çok tartışmalar yapıldı. Buerger'in teşhisi bugün artık eskisi kadar doğru kabul edilmemektedir.
Aneurysm Nedir, Aneurysm Hakkında, Aneurysm Hastalığı Tedavisi
Atheroma süreci, genellikle damarların daralma ve kapanmasıyla sonuçlanır. Kimi zaman da damar çeperinin orta tabakasında — media— zayıflığa yol açabilir ki, kan basıncı, zayıflayan noktayı dışarıya doğru esnetip şişirir, damar bu noktada balon yapar. Çeper, patlayacak ya da kopacak derecede incelip zayıflar. Buna aneurysm adı verilir. Eğer kopma, aort gibi büyük bir damarda olursa ve hemen ameliyat edilmezse, iç kanama sonucu erken ölüm görülür. Kol ve bacak atardamarlarında oluşacak balonlarda da patlama olabilir. Bunu ağır bir kanama izler, daha sonra kan dolaşımı kesilir ve en son kangren ortaya çıkar. Bazen de balon patlamayıp pıhtı tabakalarıyla dolar ve bunlar balonu bütünüyle tıkar. Kan bu tıkanıklık arasından yol bulup akabilirse de pek çok rahatsızlıklar doğar.
Atheroma, aneurysmlerin tek nedeni değildir. Özellikle beyin atardamarlarının çeperlerindeki doğuştan gelen zayıflıklar, kirazı andıran aneurysmler oluşmasına dek varabilir. Bunlar patlayacak olurlarsa inmelere ve çoğu zaman ölüme yol açarlar. Çok genç kişilerde de görülebilirler. Damar çeperlerinin mikrop kapması da aneurysme dönüşebilir. Cinsel ilişki yoluyla geçen frengi hastalığı da bu konuda önemli yer tutar, ama erken tedavi edildiği takdirde çok ender görülen bir aneurysm nedenidir. Yine çok ender olarak, atardamardaki yıpranma ve yaralanmalardan da aneurysm doğmaktadır, örneğin derine işleyen kurşun yaraları gibi.
Aneurysm tedavisi
Aneurysmler, kopma veya ansızın kapanma tehlikesi yüzünden ilk fırsatta ameliyat edilmelidir. Bir aneurysm basınçtan etkilenip ağrı verir hale geldiğinde, bu, hızlanan bir şişmenin ve olası bir kopmanın habercisidir. Sadece çok yaşlı kimselerde ya da başka hastalıklar yüzünden halsiz kalmış kişilerde, aneurysmler kendi haline bırakılabilir.
Aneurysm cerrahlığı yapay damar cerrahlığının gelişmesiyle zenginleşmiştir. Onsekizinci yüzyılda cerrahlar, kol ve bacak aneurysmleri koptuğunda, organın kesilmesinin zorunlu olduğunu ve geriye kalan bölümdeki kaçınılmaz
iltihaplanmanın da yüksek ölüm olasılığı taşıdığını biliyorlardı. Uyuşturmanın ve kan naklinin bilinmediği o yıllarda, kopmamış aneurysmleri tedavi ederken yapabildikleri en iyi tedavi şekli, bir bağırsak kirişiyle aneurysmin çevresini iyice sarmaktı. Bu işlem, aneurysmin içinden kanın akmasını engelliyor ve kanı pıhtılaştırıyordu, böylece kopma tehlikesi de ortadan kalkıyordu. Bağlanmış damarın çevresinde bulunan damarlardaki dolaşım, hastalıklı kol ya da bacağın canlı tutulabilmesine bağlıydı ister istemez ve bu da çoğu zaman başarılamıyordu.
Aneurysm cerrahlığı 1920'lere dek, bunun ötesinde bir gelişme sağlayamadı. Cerrahlar damardaki şişkin bölümü kesip atarak ve kesilen iki ucu yeniden birbirine dikerek, aneurysmlere doğrudan müdahale etmeye başlayınca, aneurysmin içindeki bütün pıhtı ve birikintiler ortadan kaldırılmış oldu. Ama bu ameliyat çoğu zaman başarısızlığa uğruyordu, çünkü geriye kalan aneurysm duvarı genellikle çok hastalıklıydı ve kopma ya da yeni aneurysm oluşumu kaçınılmaz oluyordu.
Bu yüzden tek doyurucu çözüm, aneurysmi bütünüyle kesip atmak ve yerine yeni bir parça eklemekti. Bu tekniğin geliştirilmesi için yirminci yüzyılın ortalarına dek beklemek gerekti. Ama bu teknik bir kez uygulanmaya başlanınca, bütün çağdaş atardamar cerrahisinin temeli atılmış oldu; kol ve bacak, böbrek ve bağırsakları, yürek ve beyin atardamarlarından aorta kadar hepsi bu teknikten nasiplerini aldılar. Elbette bütün bunlar gerçekleşmeden önce, damar değiştirme ve parça ekleme uygulamaları keşfedilip geliştirilmek zorundaydı.
Emboli Nedir, Emboli Tedavisi
Bir kan pıhtısı, ya da seyrek olarak, kopmuş bir atheroma parçası, atardamardan geçerken, daralan bir noktada tıkaç oluşturursa, embolus (çoğul: emboli) adını alır. Bu pıhtıların çoğu, yüreğin sol bölümünden gelir. Emboli Belirtileri Özellikle yüreğin atış ritmi aksadığında, sol kulakçık yetersiz kasılma nedeniyle tam boşalmaz ve pıhtılar oluşur, bu pıhtıların bir bölümü embolus olarak damarlara geçer.
Bir embolus, bir atardamarı tıkadığında, o damarın beslediği bölge yeterli kan alamaz, bu duruma ise haemia adı verilir. Tıkanmış damarın çevresindeki damarlar (collateral channels), bu eksikliği gideremezlerse rahatsızlık ağırlaşır, örneğin bir kol yada bacak atardamarı kapanırsa, kangren oluşabilir, beyin atardamarının tıkanması inmeyle sonuçlanır. Bazen emboli çok küçüktür ve aksayan yürekten bağımsızdır. Bu mikro-emboli, ağır isehamiaya yol açmaz, ama küçük atardamarları kapatabilir.
Toplardamarlardaki emboli, yüreğin sağ bölümünden geçip akciğerlere,gider. Bunlara pulmonary emboli adı verilir. Bu konu, toplardamar hastalıkları bölümünde ele alınacaktır.
Emboli Tedavisi
Geniş atardamarlardan embolinin erkenden sökülüp atılması genellikle yapılan bir işlemdir. Yaşlı ve hastalarda bile yerel uyuşturmayla az tehlikeli bir ameliyat kolayca gerçekleştirilebilmektedir. Kol ve bacak atardamarlarında ağır kapanmalara yol açan daha büyük embolilerin giderilmesi, Fogarty balloon catheter adıyla anılan parlak buluşla, büyük ölçüde kolaylaştırıldı. Bu aygıt, ucunda küçük bir balon bulunan uzun ve uygun bir plastik tüp (catheter)'ten oluşur ve catheter aracılığıyla su şırınga edilerek balon şişirilir.
Balonun çeşitli boyda olanları vardır, şişkinken çapları üç-on milimetreye ulaşanları kullanılır daha çok. Örneğin bacaktaki bir emboli teşhis edildiğinde, damar ameliyatla açılır, bu yer genellikle kasık olur. Fogarty catheter sönükken damarı tıkayan pıhtının içine geçirilir, sonra balon şişirilir ve catheter, pıhtıyı da birlikte sürükleyerek geri çekilir. Embolectomy denilen bu işlem, aşağıya ve yukarıya doğru birkaç kez yinelenir, kan damardan düzenli olarak akmaya başlayınca, bırakılır. Bu sade ve hızlı teknik, çoğu zaman yerel bir uyuşturmayla başarıya ulaşır, böylece yitirilecek bir kol ya da bacak kazanılmış olur. Ancak embolectomy, embolusun saptanmasından sonra birkaç saat içinde uygulanmalıdır. Çok ender olarak kırksekiz saatten fazla gecikildiğinde de başarı sağlanabilmektedir. Bir embolus çıkarılıp atıldığında ona neden olan kaynak saptanmalı ve ileriki emboiiler önlenmeye çalışılmalıdır, örneğin düzensiz yürek ritmlerinin tedavisi yoluna gidilmesi gibi. Hastanın birkaç ay anti-coagulant ilaçlar alması da, olası embolilerin tehlikesini azaltmak bakımından yararlıdır. Bu ilaçlar, kanın pıhtılaşmasını belirli ölçüde azaltırlar.
Raynaud Hastalığı, Raynaud Sendromu
Bu terim hastalıklardan oldukça yıpranmış küçük atardamarları tanımlamak için, ilk kez 1879'da, Parisli Doktor Maurice Raynaud tarafından teşhis edilmiştir. El ve parmaklardaki, bazen de ayaklardaki küçük kan damarlarında, şiddetli ve ani daralmalar (vaso-constriction) olur. Bu durum, genellikle bu organların soğuktan etkilenmeleriyle ortaya çıkar. Parmaklar beyazlaşır, uyuşur, rahat hareket edemez. Bu nöbet bir kaç dakika sürer, sonra giderek geçer. Eller önce mavimtrak bir renk alır (eyanosis) sonra her zamanki pembeliğine kavuşur. Ağır olaylarda nöbetler çok sık olur ve havanın soğuk olmadığı durumlarda bile görülerek yaşamı çekilmez hale getirir. Bu durum genç kadınlarda daha yaygındır.
Kanın koyuluğundaki (viscosity) değişmeler ve plateletlerdeki yapışkanlığın değişmesi, damar genişlemesini denetleyen sinirlerdeki olağandışı şiddetli tepkilerle en küçük atardamarların daralması; olayda görülen değişikliklerdir. Ama yine de kesin neden bilinmemektedir.
Ancak, büyük çapta ve ağır biçimde seyretse bile, rahatsızlığın zararı büyük değildir; Chilblains (şişkin, kırmızı ve kaşıntılı yerler) kış aylarında yaygınlaşmasına karşın hiçbir zaman, damarlarda kangrene dönüşecek sürekli kapanmalara yol açmazlar. Daha ağır olan ancak daha seyrek görülen tip, parmaklardaki küçük damarlarda gerçek kapanmalara yol açar. Bunun nedeni, lifli dokuların birikmesi yüzünden ortaya çıkan tıkanmalardır.
Yüksek kan basıncı (Hypertension), Yüksek Kan Değerleri
En yaygın dolaşım hastalığı, yüksek kan basıncıdır. Hypertension diye bilinir. Kan basıncı, sphygmomanometer denilen bir araçla ölçülebilir. Bu araçta bir cıva sütunu milimetrik olarak işaretlenmiştir. Olağan systolic kan basıncı (yüreğin her vuruşunda en yüksek düzeyine ulaşır), 120-140 mm cıva sütunu yük-sekliğindedir ve (iki yürek vuruşu-arasındaki en düşük basınç olan) diastolic basınç, 70-80 mm arasında değişir. Kişiler arasında büyük farklılıklar göstermesine ve yaş ilerledikçe yükselmesine karşın, 110 mm'lik bir diastolic basıncın, ya da biraz daha yukarısının, tedavi zorunluğu getirdiği genellikle kabul edilir. Ama daha düşük düzeylerde rahatsızlık ortaya çıktığında, tedavi yine gerekebilir.
Yüksek kan basıncı, yüreğe, beyne, gözlere ve böbreklere zarar verebilir. Malignant hypertension adıyla bilinen, çok ciddi ve bazen hızlı ölüme yol açan bir yüksek kan basıncı türü, daha çok gençlerde görülen; ancak çok ender rastlanan bir durumdur. Yüksek kan basıncı olayları, atardamarlardaki değişmelerden — sertleşme ya da yaygın adıyla arteriosclerosis'den— kaynaklanır, ama hiçbir zaman belirli ve açık bir nedeni yoktur. Primary ya da idio-pathic hypertension adıyla bilinen türleri, çoğu zaman kalıtsaldır. Genellikle idrar söktürücü diuretic ve kan basıncını azaltan tansiyon düşürücü ilaçlarla tedavi edilirler. Bu hastalığa yakalananların yüzde onunda böbrekler, böbrek üstü bezleri ya da başka bezlerde rahatsızlık görülür. Kan basıncını düşürebilmek amacıyla tedavi zorunludur. İlaç tedavisi dışında, kan basıncı yüksek olan kişiler, ruhsal bunalımlardan kaçınmalı, yeterince dinlenmeli, aşırı şişman iseler kilo vermelidirler.
Dolasim Sistemi Hastaliklari Anasayfa
Dolaşım Sistemi Hakkında Bilgiler
Atardamar Hastalıkları; Damar Sertliği, Emboli, Raynaud Hastalığı
Atardamar Hastalıkları Belirtileri; İschaemia, Aneurysm, Atheroma
Atardamar Hastalıklarının Araştırılmasında Teknikler: Arteriography
Kalp Damar Hastalıkları Tedavisi ve Ameliyatsız Tedavis Yöntemleri
Toplardamar Hastalığı, Toplar Damar Tıkanıklığı ve Tedavisi
Lenf Dolaşım Sistemi, Lymphoedema Hakkında Bilgiler
Atardamar ve Toplardamar Hakkında Tıp Terimleri Sözlüğü
Atardamar Hastalıkları; Damar Sertliği, Emboli, Raynaud Hastalığı
Atardamar Hastalıkları Belirtileri; İschaemia, Aneurysm, Atheroma
Atardamar Hastalıklarının Araştırılmasında Teknikler: Arteriography
Kalp Damar Hastalıkları Tedavisi ve Ameliyatsız Tedavis Yöntemleri
Toplardamar Hastalığı, Toplar Damar Tıkanıklığı ve Tedavisi
Lenf Dolaşım Sistemi, Lymphoedema Hakkında Bilgiler
Atardamar ve Toplardamar Hakkında Tıp Terimleri Sözlüğü
Dolasim Sistemi Nedir Hakkinda Bilgiler
Dolaşım Sistemi Nedir, Dolaşım Sistemi Hakkında, Dolaşım Sistemleri
Londralı Doktor william Harvey'in, kan dolaşımıyla ilgili devrimci kuramını özetleyen ünlü kitabının ilk yayımı, 1628 yılına değin uzanır. Dolaşım sisteminin merkezinde, dört bölmeden (sol kulakçık-sol karıncık ve sağ kulakçık-sağ karıncık) oluşan yürek bulunur. Yürek, kanı vücuda iki yoldan pompalar: Birincisi, akciğerlere doğru olan "küçük dolaşım", ikincisi ise vücudun geri kalan bölgelerine yayılan "büyük dolaşım".
İnsanda Dolaşım Sistemi, Küçük dolaşımda, Vücuttaki kan, toplardamarlar aracılığıyla yüreğin sağ kulakçığına döner. Daha sonra sağ karıncıktan akciğer atardamarı aracılığıyla akciğerlere pompalanır. Burada, içindeki karbondioksiti boşaltıp, alyuvarlarına oksijen doldurarak temizlenir. Temizlenen kan, akciğer toplardamarı yoluyla, yüreğin sol kulakçığına gelir ve buradan da sol karıncığa geçerek atardamarlar aracılığıyla vücudun her yanına pompalanır.
Büyük dolaşım, sol karıncıktan çıkan büyük atardamar (aort) ile başlar. Aorttan, yüreğin kendisini kanla besleyen atardamarlar ayrılır. Bir başka kol ise, boyuna, başa ve kollara gider. Aort, göğüsten aşağıya doğru yönelerek, omurganın önünden karın bölgesine gelir. Buradan karaciğer, mide, dalak, böbrekler ve bağırsaklara yayılır. Göbek hizasında iki kola ayrılarak bacaklara iner.
Atardamarlar vücuda yayıldıkça çapları giderek küçülür ve en ince oldukları zaman arterol adını alırlar. Yayıldıkça küçülen ve incelen bu damar ağı, "kılcal" adı verilen çok küçük ve ince çeperli damarlarla son bulur. Dokulara besin ve oksijen aktarımı ile dokuların çıkardığı artık ve zararlı maddelerin toplanması bu kılcallar aracılığıyla olur.
Kılcallar, içlerindeki kirli kanı, venule adı verilen daha geniş damarlara geçirir, onlar da çapları daha geniş olan toplardamarlara boşaltırlar. Bacaklardan, omurga bölgesinden ve göğüsten gelen kan, alt ana toplardamarda; baş, boyun ve kollardan gelenler ise üst ana toplardamarda toplanır. Bu ikisi, yüreğin sağ kulakçığına girer ve böylece tamamlanan kan dolaşımı, ömür boyu tekrarlanır durur.
Atar ve toplardamarların çeperleri üç tabakadan oluşur: İntima denilen, içteki tabaka; ortada, media adı verilen esnek bir kas dokusu tabakası; adventia adı verilen, liflerle kaplı bir dış tabaka. Atardamarların içindeki media tabakası, toplardamarlarınkine göre çok daha kalındır, çünkü yüreğin kasılması (vuruşu) sonucunda kanın damarlara yaptığı basınca dayanabilmesi gerekir. Atar ve toplardamarlar arasındaki bir başka ayrım da, ikincilerin supaplara sahip olmasıdır; bu supaplar toplardamarın, görevini yerine getirebilmesi, yani kanı sadece yüreğe doğru akıtabilmesi için gereklidir. Kol ve bacaklardaki kasların kasılması, bu kaslar arasından geçen toplardamarlara baskı yapar ve böylece kanın ileriye doğru akmasına yardım eder. Buna da "kas pompası" denir
Londralı Doktor william Harvey'in, kan dolaşımıyla ilgili devrimci kuramını özetleyen ünlü kitabının ilk yayımı, 1628 yılına değin uzanır. Dolaşım sisteminin merkezinde, dört bölmeden (sol kulakçık-sol karıncık ve sağ kulakçık-sağ karıncık) oluşan yürek bulunur. Yürek, kanı vücuda iki yoldan pompalar: Birincisi, akciğerlere doğru olan "küçük dolaşım", ikincisi ise vücudun geri kalan bölgelerine yayılan "büyük dolaşım".
İnsanda Dolaşım Sistemi, Küçük dolaşımda, Vücuttaki kan, toplardamarlar aracılığıyla yüreğin sağ kulakçığına döner. Daha sonra sağ karıncıktan akciğer atardamarı aracılığıyla akciğerlere pompalanır. Burada, içindeki karbondioksiti boşaltıp, alyuvarlarına oksijen doldurarak temizlenir. Temizlenen kan, akciğer toplardamarı yoluyla, yüreğin sol kulakçığına gelir ve buradan da sol karıncığa geçerek atardamarlar aracılığıyla vücudun her yanına pompalanır.
Büyük dolaşım, sol karıncıktan çıkan büyük atardamar (aort) ile başlar. Aorttan, yüreğin kendisini kanla besleyen atardamarlar ayrılır. Bir başka kol ise, boyuna, başa ve kollara gider. Aort, göğüsten aşağıya doğru yönelerek, omurganın önünden karın bölgesine gelir. Buradan karaciğer, mide, dalak, böbrekler ve bağırsaklara yayılır. Göbek hizasında iki kola ayrılarak bacaklara iner.
Atardamarlar vücuda yayıldıkça çapları giderek küçülür ve en ince oldukları zaman arterol adını alırlar. Yayıldıkça küçülen ve incelen bu damar ağı, "kılcal" adı verilen çok küçük ve ince çeperli damarlarla son bulur. Dokulara besin ve oksijen aktarımı ile dokuların çıkardığı artık ve zararlı maddelerin toplanması bu kılcallar aracılığıyla olur.
Kılcallar, içlerindeki kirli kanı, venule adı verilen daha geniş damarlara geçirir, onlar da çapları daha geniş olan toplardamarlara boşaltırlar. Bacaklardan, omurga bölgesinden ve göğüsten gelen kan, alt ana toplardamarda; baş, boyun ve kollardan gelenler ise üst ana toplardamarda toplanır. Bu ikisi, yüreğin sağ kulakçığına girer ve böylece tamamlanan kan dolaşımı, ömür boyu tekrarlanır durur.
Atar ve toplardamarların çeperleri üç tabakadan oluşur: İntima denilen, içteki tabaka; ortada, media adı verilen esnek bir kas dokusu tabakası; adventia adı verilen, liflerle kaplı bir dış tabaka. Atardamarların içindeki media tabakası, toplardamarlarınkine göre çok daha kalındır, çünkü yüreğin kasılması (vuruşu) sonucunda kanın damarlara yaptığı basınca dayanabilmesi gerekir. Atar ve toplardamarlar arasındaki bir başka ayrım da, ikincilerin supaplara sahip olmasıdır; bu supaplar toplardamarın, görevini yerine getirebilmesi, yani kanı sadece yüreğe doğru akıtabilmesi için gereklidir. Kol ve bacaklardaki kasların kasılması, bu kaslar arasından geçen toplardamarlara baskı yapar ve böylece kanın ileriye doğru akmasına yardım eder. Buna da "kas pompası" denir