Toplardamar Nedir Toplar Damar Tikanikligi

Toplardamar Nedir, Toplar Damar Hastalıkları Tıkanıklığı

Toplardamar hastalıklarının çoğu, bacaklardaki damarlarda ortaya çıkar. Bu damarlar üçe ayrılır: Birinci grup, deriye yakın olanlardır; bunların en önem­lisi, topuktan başlayıp bacağın içinden geçerek uy­luk kemiğinin önünden yukarı doğru çıkan uzun saphenous toplardamarıdır. İkinci grup, derin toplardamarlardır, bacak kaslarının arasından, atardamar bo­yunca uzanırlar. Yüreği geri dönen kan, bu kasların, hareketleri sırasında derin damarları sıkıştırmalarıyla ortaya çıkan pompalama eyleminden yararlanır. Ge­rek deriye yakın, gerekse derin toplardamarlardaki subaplar, kanın sadece yürek yönünde hareket etme­sini sağlarlar. Uzun saphenous damarı kasık bölge­sinde derin toplardamarlarla birleşir.

Deriye yakın ve derin toplardamarları, kol ve ba­cakların içinde aralıklı olarak birbirine bağlayan, üçüncü bir damar dizisi daha vardır ki, perforating toplardamarları olarak anılırlar. Bunlarda da supap­lar vardır ve görevleri, kanı, deriye yakın toplardamar­lardan deride bulunanlara taşımaktır. Eğer supaplar bu görevi düzenli olarak yapamazlarsa, kan derin da­marlarından yüzeyde olanlara geçer ve varisli damar­ları daha da kötü bir duruma sokar.

Varisli toplardamarlar

Toplardamarlar yılan biçiminde büklümlü ve şiş­kin hale geldiklerinde varise yakalandıkları söylenir yani bu damarlar, varislidir. Varisli damarlar, genellikle bacak derisine yakın olanlardır. Ama özel durum­larda, boğaz toplardamarında bile görülebilir (bu du­ruma oesophagelal varices adı verilir), basur meme­leri de kısmen anüsün (dışkı kanalı ağzı) iç yüzeyin­deki varisli damarlardan oluşmuştur.
Toplar Damar Genişlemesi


Bacaktaki saphenoua toplardamarında, çeper za­yıflığı, supap bozukluğu (daha sık olarak her ikisi birden), yada damarlarda oluşan kan basıncından ötü­rü varisler ortaya çıkar. Bazı hallerde bu geri basınç, damarda kanın akışını engelleyen herhangi bir şey­den ileri gelebilir. Ve yine varis oluşabilir. Varisli da­marlar çok büyük olabilecekleri gibi, sadece küçük bir örümceğe benzeyen mavi bir leke olarak da ortaya çıkabilir. Dar bir alanı kaplayabilir ya da bütün bacağa yayılan bir damar ağı biçiminde görülebilir.

Bacaktaki varislerin nedenleri çok tartışılmıştır, ama yine de belirli etkenler ileri sürülebilir. Örneğin kalıtsal olabilirler, dolayısıyla supaplarda ya da da­mar çeperlerinde aileden gelme bir zayıflık buluna­bilir Uzun süre ayakta çalışmanın supapları zayıflat­tığına ve varise yol açtığına inanılır. Aynı biçimde, ge­belikte varis olayının ortaya çıktığı ve şişmanlığın bü­yük ölçüde varise yol açtığı inancı yaygındır.

Toplar Damar Tıkanması Çok ilerlememiş varisler pek az rahatsızlık verir. Varisli kişiler, özellikle kadınlar, varisli damarların görünüşüyle fazla ilgilenirler. Çoğu zaman bacaklar ağır­laşır ve ağrır gibi olur, topuklarda hafif bir şişme gö­rülebilir: Aşırı topuk şişmesi hiçbir zaman sadece va­risten ileri gelmez. Bu rahatsızlıklar en fazla, kadın­ların menstration (aybaşı) dönemlerinde kendisini gösterir, ama özellikle uzun süre ayakta duranlarda kalıcı olabilir.

Daha ciddi rahatsızlıklara yol açan varis belirtile­ri şunlardır: Çok yaygın olanlarından biri, bacakların aşağı bölümünde görülen kırmızılık ve kaşıntılardır. Tırnakla kaşınarak açılmaları sonucu mikrop kapabilir ve nemli, yangılı yerler oluşur (dermatidis). Sonun­da deri sertleşir ve kahverengine dönüşür. İkinci so­nuç, küçük toplardamarlarda kan akışının durması­dır. Alyuvarlar damar çeperinin gözeneklerinden de­ri altına geçerler ve orada boyalarını bırakarak, can­lılıklarını yitirir, emilirler. O bölgedeki deri, yara olmaya elverişli hale gelir. Varisli damarlarda kanın dur­ması yanmalara yol açar. Superficial thrombophlebitis adıyla bilinen bu rahatsızlıkta, derinin altında kır­mızı renkte ve dokununca ağrı veren şişkinlikler gö­rülür. Bir başka sonuç da, varisli damarın aşırı kaşımaktan ya da başka bir nedenden" kopmasıdır. Bu du­rumda çok fazla kan akar. Bir bandajla, kanayan da­marın üzerine bastırılırsa, kanama kolaylıkla durdu­rulabilir. Kanamayı durdurmanın bir başka yolu da, hastanın oturarak ya da uzanarak bacağını yürek hizasından daha yukarı kaldırmasıdır.

Tedavi

Başlıca üç tedavi yolu vardır: Esnek kılıf, şırınga ve ameliyat. Diz altına kadar ya da bütün bacağı sa­racak uzunlukta, az esnek çorap ya da korse biçimin­deki kılıflar, bacaklardaki ağrıyı dindirebilirler. Ancak sürekli kullanma halinde, kimi hastalar, sürtünmeden ve aşırı sıcak tutmasından rahatsız olabilir. Şırınga tedavisi — sclerotherapy— özellikle küçük ve yerel toplardamarlar için kullanışlıdır, ama seyrek de olsa, geniş, şişkin, gergin ve supapları iyi çalışmayan da­marlarda da başarılı olabilir. Şırınga edilen bileşik, va­risli damarın iç duvarını etkiler ve içerdeki kanı pıhtılaştırır. Pıhtılaşan kan yavaş yavaş lifli dokulara bı­rakır yerini, lifler de sonunda kuruyup büzülür ve top­lardamar ortadan kaybolur.

Şırıngadan sonra bacağa ne yapılacağı konusun­da, doktorlar arasında görüş ayrılıkları vardır. Kimi­leri birkaç hafta bandajla örtmenin ve böylece damar duvarına hafif basınç yaparak yapıştırmanın, uzun sü­rede sclerothrapy'den daha iyi sonuç vereceğini sa­vunur. Başka doktorlar, uzun süreli bandajın gerekli olmadığını ileri sürer ve sadece şırınga yapılan yere birkaç saat için küçük bir pamuk parçası yerleştirir­ler. Şırıngadan sonra, bacakta oldukça önemli bir ra­hatsızlık ortaya çıkabilir. Özellikle, şırınga edilen sı­vı yanlışlıkla toplardamarın dışına dökülürse, deri kı­zarır ve duyarlı hale gelir. Başarılı bir şırınga tedavisinden sonra, damarda katı ve dokununca ağrıyan şiş­likler görülebilir, ama bunlar kısa süre sonra ortadan kalkar. Hareket etmek yararlıdır elbette, ama günde birkaç kilometre yürümek de son derece yanlış bir davranış olur.

Varisli damarların ameliyatla tedavisi, en yüksek supaplar çalışmıyorken ve bacağın aşağısında aşırı şişmiş varisler varken gerekli olur. Başlıca iki teknik kullanılır: Damarı çıkarma ve parçalara ayırıp bölge­sel bağlama.
Damar çıkarma ameliyatında, oynak bir tel, dama­rın en aşağı noktasında açılan bir delikten içeri sokularak, en üst noktaya kadar uzatılır ve orada açı­lan bir delikten ucu dışarı çıkarılır. Tel damarın için­de aşağıdan yukarıya uzanmıştır. Damarın bir ucu tele bağlanır, böylece damar, yan dallarıyla birlikte çekilip çıkarılabilir. Genellikle uzun saphenous damarı, topuğun içinden kasığa kadar, bir ya da iki parça ha­linde soyulup çıkarılabilir. Yan damarlar da aynı iş­lemle ayrıca çıkarılabilirler,

Varisli damar küçük bir bölgeyi kaplıyorsa, veya içinden tel geçemeyecek denli büklümlüyse, en iyi sonuç, damar üzerinde birkaç ya da daha fazla sayı­da küçük delikler açarak, bölüm bölüm, belki de her seferinde üç beş cm'lik parçalar çıkararak elde edi­lebilir. Bu teknik, 'local ties plus dlssectlon' (parça­lara ayırarak yerel bağlama) adıyla anılır.

Damar çıkarma ameliyatı genel uyuşturma ile ya­pılır ve hasta, genellikle ertesi gün bacağına esnek bir kılıf takarak evine gidebilir. Bacakta sertleşme olmasını önlemek için elden geldiği kadar her zaman­ki yürüyüşler ihmal edilmeden yapılmalıdır. Ameliyat sonrasında çoğu zaman göze çarpan bir yara izi olur, ama bu, bir hafta on gün içinde kaybolur. Yerel bağlama, yerel uyuşturma ile yapılır. Ancak, parçalara ay­rılacak ve çıkarılacak damar parçaları fazlaysa, genel uyuşturma daha iyidir. Her türlü toplardamar ameli­yatından sonra, geriye kalan varisli damarlar, birkaç şırınga ile halledilebilirler.

Deriye yakın thrombo-phlebitis

Deriye yakın, uzun, bacak toplardamarında —da­ha çok, varisli olanlarında— görülen bir durumdur; ağrı yapar, sertlik duygusu verir, basınca karşı duyarlıdır; o bölgedeki deri kızarıktır ve yanma olur. Damar çeperindeki bu kızışma, içerdeki kanın pıhtılaşması­na yol açar. Çok ağrı verir ve bacak bütün bütün, ödem sıvısıyla (oedema) şişer. Şurası belirtilmelidir ki, deriye yakın thrombophlebitis, akciğere geçebilecek pıhtıların kaynağı değildir, çünkü toplardamar­daki pıhtı, kızışma dolayısıyla orada tutulur, bir embolus gibi yerinden kopamaz.

Thrombo-phlebitis genellikle, başlangıcından altı hafta geçmeden bir yere yerleşip kalır, ama verdiği rahatsızlık ilaç ve esnek bacak kılıfı ile giderilebilir. Varisli damarlar da bulunuyorsa, genellikle şiddetli dönemi yatıştıktan sonra ameliyata gerek gösterir.

Derin toplardamar thrombosisi

Bacak ve kalça toplardamarlarında görülen, çok ciddi bir durumdur. Kaslar arasında derinlerde uza­nan geniş toplardamarlarda kan pıhtılaşması anlamı­na gelir. Bu damarlar, bacaklardan yüreğe giden ka­nın büyük bir bölümünü taşırlar ve her iki bacaktan gelen damarlar, karın bölgesinde, inferior vena cava (alt ana toplardamarının başlangıcını oluşturmak üze­re birleşirler. Derin toplardamar thrombosis'inin bilinen birkaç nedeni vardır. Bir coronary thrombosis (kalp krizi), özellikle leğen kemiğiyle kalça kemikleri arasında kalan organların ameliyatından sonra orta­ya çıkabilir; gebelik ve doğumun yolaçtığı bir rahat­sızlık olabilir, ağızdan alınan gebeliği önleyici hap­ların, özellikle oestrogen içeren hapların zaman za­man yolaçtığı bir rahatsızlık olarak da günümüzde iyi tanınmaktadır. Uzun süreli yatak dinlenmeleri, aşırı şişmanlık ve ileri yaş da, kişiyi erkenden bu tip throm-bosise hazırlayan etmenlerdir. Görülür bir neden ol­madan herhangi bir anda da ortaya çıkabilir.

Derin toplardamarları kapayan thrombosislerin bir sonucu da, bacakta sıvı birikmesidir (oedema), bunun miktarı çok fazla olabilir. Hasta şanslıysa, pıhtı vü­cutça yeniden eritilir ve kan, açılmış damardan yu­karı rahatça akmaya başlar. Chronic venous insuffi-ciency adıyla anılan bu durum genellikle, lifli doku­larla ve derin damarların 'permanently block segment'leriyle birleşen önemli miktarda pıhtı biriktiğin­de ortaya çıkar. Sıvı birikimi, yanma, yaralar, ağrı ve ağırlık duygusuyla sonuçlanır. Kimi zaman 'restless leg syndrome' (dinlenmeyen bacak sendromu) teri­mi, rahatsız ve şişmiş durumdaki kol ve bacaklar için kullanılır, kişi sürekli olarak rahat bir pozisyon bul­mak için hareket halindedir: Bu durum yaşamı zin­dan edebilir insana.

Daha kötüsü, bir pıhtının thrombosisten kopup, bir embolus halinde, alt ana toplardamardan yüreğin sağ bölümüne geçme ve buradan da pulmonary atardamarıyla akciğere gitme tehlikesi vardır; akciğer do­kusunun büyük ya da ufak bir parçasının ölümüne yol açar. Bu duruma pulmonary embolism denir, ölü ak­ciğer dokusuna da pulmonary infarct adı verilir. Bu konu bir sonraki bölümde ele alınacaktır.

Rahatsızlıklar ve teşhisleri

Özellikle baldırda ani bir ağrı ve bacak şişmesi Thrombosis arttıkça şişme de büyür. Baldır kasları dokunulmayacak denli duyarlıdır ve deride yanma hissedilir. Thrombosis küçük parçalar halinde ortaya çıkmış olsaydı, bacak rahatsızlığına, yani sadece bir pulmonary embolismden sonra görülebilecek olan bir pıhtılaşmaya yol açmayabilirdi.


Derin toplardamar thrombosisinin kusursuz teş­hisi, yan venography ya da labelled isotope scanning ile yapılabilir. Venography, arteriography'ye benzer, X ışınlarını gösteren iyotlu bir bileşik, ayağın üzerin­den bir toplardamara şırınga edilir ve röntgen çeki­lir. Derin damardaki pıhtılar, dolmamış alanlar olarak görülür ve buna fiiling defects (eksik dolum) adı verilir. Venography, toplardamarlardaki collateral dola­şımın ne ölçüde geliştiğini de gösterir.

Scanning tekniğinde, kan proteinlerinden biri olan fibrinojen, radyoaktif iyot ile birleşir. Şırıngadan sonra bu madde hızla toplardamarlardaki pıhtılarla ka­rışır ve bir araştırıcı, yüksek radyoaktif maddeler bu­lunan bu bölgeleri tarar. Bu yöntem, radyoaktivitesi çok az olduğu takdirde son derece güvenlidir, derin toplardamar thrombosis alanlarını büyük bir kesin­likle gösterir, dahası thrombosis olabileceğinden kuşkulanılmamış alanları bile ortaya çıkarır. Atarda­mar hastalıklarında olduğu gibi, Doppler kan akış öl­çümü de, derin toplardamar thrombosislerinin bir göstergesi olarak kullanılabilir

Tedavi

Pulmonary embolismin tehlikelerini azaltmak için olduğu kadar, süreğen (kronik) toplardamar yetersiz­liğini önlemek ve gidermek için de tedavi gerekir. Thrombosisin yayılması, pıhtılanmayı önleyici heparin şırıngası yapılarak ya da Warfarin gibi ağızdan alınan aynı nitelikteki ilaçlarla durdurulabilir. Pıhtının çözülmesi girişimi thrombolysis diye adlandırılır ve derin toplardamar thrombosisinin teşhisinden son­ra, birkaç saat içinde streptokinase adlı thrombolytic ilaç şırınga edilebilir. Bu yöntemle thrombus bü­tünüyle temizlenebilir.

Cerrahlık, kalça ve bacaklardaki daha büyük top­lardamarlarda bulunan iri pıhtıların ortadan kaldırılmasında da işe karışır. Atardamardaki emboliye uygulandığı üzere, bir Fogarty balon catheteri, bacak­ta açılan bir küçük delikten toplardamara sokulur ve pıhtı etkisiz hale getirilir. Bu iş başladıktan sonra bir­kaç saat içinde ameliyat yapılırsa, olumlu sonuç alı­nabilir.

Toplardamar yaraları

Derin toplardamarların kapalı olması yüzünden or­taya çıkan süreğen (kronik) toplardamar yetersizliğinde, bacağın aşağı bölümlerinde, deriye yakın toplar-damarlardaki kan akışı azalır ve bu, önce o bölgede­ki atardamarlardaki kan akışının azalmasına yol açar. Bu durum, deriye taşınan besin ve oksijen miktarı­nın azalmasını getirir ve o bölgede derin olmayan ya­ralar açılır. Bu yaralar ve çevresindeki deri, büyük bir olasılıkla mikrop kapar —statis dermatitis— ve to­puğun üst tarafında, ağrılı, kötü kokulu ve çevreye sıçrayan, süreğen yaralar ortaya çıkar.

Bu toplardamar yaraları (statis, gravitational ya da varicos yaraları diye de anılırlar) haftalar, aylar son­ra iyileşir, ama bir süre sonra yeniden çıkarlar; bu du­rum yıllar boyu yinelenir. Bacağın aşağı bölümü si­yah bir renk alır ve deride katılaşma hissedilir. Varisli damarlarda da benzer durumlar görülebilir. Bazan yaralar, yaralanma ya da tırnaklama kazınma sonucu da ortaya çıkabilir. Toplardamar yaraları özellikle mikrop kaptıklarında çok ağrılı olabilir.

Toplardamar yaralarının tedavisi, temel olarak ilaç ya da çeşitli araçlarla yapılabilir, ama kimi zaman, va­risli damarların genişletilmesi ve yaralı bölgeye deri aşılama gibi durumlarda, ameliyat da gerekli olabi­lir. Ameliyat dışında tedavi, çeşitli giysi ya da sargı­ları içerir. Bunların çok çeşitleri vardır. Esnek bandaj­lar veya esnek olmayan çoraplar gibi destekleyici araçlar kullanılır. Bazı doktorlar, yaralı bölgeyi temiz tutmak için her gün yıkanmayı, sonra kuru ve deriye yapışmayan giysi ve sargılar kullanmayı önerir. Baş­ka doktorlar ise, yaralı bölgeye su değdirmemekte di­retir ve çeşitli antiseptik sargı, giysi ve kremler kul­lanırlar. Yaraya doğrudan antibiyotik tedavisi, kimi za­man başarılı oluyorsa da öldürmek üzere yola çıktı­ğı organizmayı, kendisine dirençli hale getirme teh­likesini taşır. Birkaç hafta, bacağı yukarıda tutarak yatma tedavisi, en kötü ve en büyük yaraların iyileş­mesini kolaylaştırabilir, ama buna dayanmak çoğu za­man güçtür.

Yaralı bölgedeki varisli damarlar, şırınga ya da ameliyatla iyileştirilmeli ve sıvı birikimi (oedema), böbreklerin daha çok sidik çıkarmasını sağlayıp, sı­vı toplaşmasını yavaşlatan diuretics adlı ilaçlar kullanarak azaltılmalıdır. Yaraların yakınında bulunan ve supapları iyi çalışmayan toplardamarların delinip bağ­lanarak ameliyat edilmesi, derin toplardamarlarda ka­nın geriye akmasını önlemek için çok yaygın biçim­de uygulanır. İdman ve fazla kiloların atılması da bü­yük ölçüde yararlı olabilir.

Toplardamar yaraları, tam iyileşmiş görünürken, yeniden patlak vermesi yüzünden başa belâ kesile­bilir. Eğer yaralar bütün bacağa yayılır ve mikrop kaparsa, özellikle ileri yaşlarda, bacağın kesilmesi tek çare olabilir. Süreğen (kronik) toplardamar yetersiz­liği olanlar, bacaklarını temiz tutarak, derinin yıpranmasından kaçınarak, fazla kilolarını atarak ve esnek kılıflar kullanarak çok dikkatle korumalıdırlar.

Pulmonary embolism

Bacak ya da kalça toplardamarlarındaki derin da­mar thrombosislerine yoiaçabilecek bir olaydır. Pulmonary embolism'de, bu damarlardaki bir miktar thrombus yerinden kopar ve bir embolus gibi yüre­ğin sağ bölümüne geçer. Buradan da bir akciğer atar-damarıyla akciğerlerden birine ulaşır. Bir embolus, akciğer dokularından bir bölümünün ölümüne yol açabilir, bu ölü dokular, pulmonary infarct adıyla anılır.

Böyle bir durumda hasta, göğsünde ağrılar his­seder, soluksuz kalabilir, kanda değişiklikler olur, yürekte electro cardiogramla görülen elektriksel oyna­malar vardır. Eğer embolus büyük bir akciğer atarda­marını tıkayacak ölçüde büyükse, ani ölüm beklene­bilir. Ama pulmonary emboluslarının belki de yüzde sekseni, açık bir göğüs rahatsızlığı yaratamayacak denli küçüktür ve sadece özel akciğer yoklama tek­nikleriyle keşfedilebilirler.

Göğüste rahatsızlık yaratan pulmonary embolusların çoğu, göğüs röntgeniyle teşhis edilebilir. X ışın­ları değişmeleri, embolus akciğere vardıktan sonra bir ya da iki gün geçinceye kadar belirgin olmayabi­lir. Çoğu zaman göğüste önemli miktarda sıvı oluşur ve bu sıvı da röntgende görülebilir. Pulmonary fonksiyon testleri (akciğerlerin kana oksijen verip karbon dioksit alabilme yetisini ölçer), daha büyük bir emboliden sonra akciğerdeki zararın şiddetini ölçmekte yardımcı olur. Akciğer embolizminî mikrop kapma evresi izler, çok sıkıntı veren rahatsızlıklar ortaya çı­kabilir.

Önlem ve tedavi

Önlem almaya her zaman ağırlık vermelidir. De­rin toplardamar thrombosisine yakalanma tehlikesi olanlara, üstelik ameliyat da geçirmişlerse, özel bir ilgi göstermelidir. Ameliyat sırasında ve sonrasında, toplardamarlarındaki pıhtılanma tehlikesini azaltmak için, küçük miktarlarda, anti-coagulant bir ilaç olan heparin verilmelidir. Ameliyattan sonra yataktan kal­kıp elden geldiğince yürüyebilmenin yaşamsal öne­mi vardır. Eğer hasta yataktan kalkamayacak durumdaysa, her gün bakıcıların gözetiminde birkaç kez, yattığı yerden bacaklarını çalıştırmalıdır. Bu hareket­ler, kanın derin toplardamarlarda akışını geliştirir ve kanın durmasını engelleyerek olası bir pıhtılaşmanın ve embolinin önünü alır.

Pulmonary embolism ortaya çıktığında, hemen te­davi edilmesi gerekir. Eğer büyük bir embolus akci­ğer ana atardamarını tıkarsa, ölüme yolaçmaması için cerrahi müdahale ile ortadan kaldırılmalıdır. Pulmonary embolectomy. Günümüzün yürek-ciğer sağlığı teknolojisi, cerrahlığın bu dalındaki başarıla­rı büyük ölçüde artırmıştır. Bu konuda ilk başarı 1924'lere dek uzanır.
Daha küçük emboliler için ameliyat gerekmez ve tedavi, kırk sekiz saat içinde şırınga ile verilen ya da ağız yoluyla alınan heparinli anti-coagulant (pıhtıönleyici) ilaçlara dayanır. Ağızdan alınanlar, en az altı hafta kullanılmalıdır. Kandaki pıhtılaşmayı önleyen maddenin miktarı belirlenerek, ilacın dozu buna göre ayarlanır. Eğer hastanın soluğu kesilip derisi mavileşecek olursa, (cyanosis durumu), oksijen verilir. Antibiyotiklerle, akciğerde mikrop kapma tehlikesi­ni azaltır ve doktor gözetiminde soluk alıp verme ça­lışmaları başlatılır.