Üreyen Mikroorganizmalar Biyolojik Faktörler
Mikroorganizmalar, bakteriofajlar, (etkili) antibiyotikler, kendilerine karşı antikor bulunan kan veya kan serumu bulunan be siyerlerinde üremezler. Bu özelliklerden faydalanarak, virüs ve mantarların üretiminde besiyerine antibakteriyel maddeler katılarak bakteri kontaminasyonları önlenmiş olur.
Ağız, barsak örnekleri gibi karışık mikroflora bulunan örneklerden bazı özel bakterileri daha saf olarak üretebilmek için de besi-yerlerine, aranan bakterinin dirençli olduğu antibiyotikler katılarak (selektif besiyerleri hazılanır) daha güvenilir teşhis yapılır.
Mikroorganizma Ureme Kimyasal Faktor
Mikroorganizmaların Üremesinde Kimyasal Faktörler
Mikroorganizmaların üretilmeleri için kullanılan besiyerlerinin pH'sı, ortamdaki oksijen, karbondioksit, hidrojen ve azot, ortamın oksidasyon-redüksiyon potansiyeli, pH'nın ayarlanmasında ve pH değişimini minimum seviyelerde tutmak için kullanılan K2HPO4, KH2P04 ve NaOH ile antibiyotiklerin ve dezenfektanların üreme üzerinde değişik derecelerde etkileri vardır. Laboratuvarda üretim sırasında kullanılan malzemelerde, sabun, deterjan, dezenfektan, asit, alkali, vs artıklarının olması başka bir ifade ile bu kimyasal maddelerden iyice arındırılmadan kullanılması durumunda mikroorganizmalar üremeyecektir.
pH'nın ETKİSİ. Mikroorganizmaların iyi üremeleri için kullaılan besiyeri pH'sının optimal sınırlar içerisinde olması ve kolay değişmeyecek şekilde tamponlanmış olması gerekir. Mikroorganizmalar genellikle pH 7.0-7.3'de iyi ürerler. Proteinlerin ve organik asitlerin dekompoze olmaları sonucunda oluşan amonyak ve alkali karakterdeki maddeler pH'yı alkaliye çevirirken, karbonhidratlar aside çevrilir. Bu özellikler bakterilerin biyokimyasal aktiviteleri olarak bakterilerin identifikasyonunda birer kriter olarak kullanılır.
Asitlik ve Diş Sağlığı. Normal pH'da ve hafif asidik (>pH = 6) ortamda diş dokusu fazla etkilenmez. Asidik ağız ortamında(Oksijenin Etkisi
Bakteriler, üremeleri esnasında oksijene ihtiyaçlarına göre 4 temel gruba ayrılarak incelenir.
1- Aerobik/Aerob Mikroorganizmalar. Üremeleri için oksijene mutlaka gereksinim duyanlar. Aerob bakteriler ve mantarlar, besi yerine ekildikten sonra herhangi bir işlem yapılmadan etüvde üremeye bırakılır. Çevre havasından oksijen alarak ürerler. Bakterilerin çoğunluğu aerob ve/veya fakultatif anaerob üreme özelliğindedirler. Oksijene mutlak gereksinim duyan mikroorganizmalara obligat (mutlak) aerob da denir (örn. P aeruginosa). Bu tür mikroorganizmaların sıvı be-siyerlerindeki kültürleri çalkalayıcılı ortamlarda (benmari, vs) inkübe edildiklerinde daha iyi ürerler. Tüpte üretildiklerinde sıvı besiyerinin üst kısmında ürerler.
2- Mikroareofilik Mikroorganizmalar. Mikroaerofilik bakteriler, havadaki oksijenden daha az oranda oksijen bulunan veya havadaki karbondioksit oranı (%10 C02) arttırılarak oksijeni azaltılmış (karboksifilik) ortamlarda optimal ürerler. Bu tür mikroorganizmalar, ekildikten sonra jar adı verilen kavanoz gibi bir ortama konur. Mum yakılarak oksijeni azaltılabildiği gibi, siboplu olanlarda ortama %5-10 oranında C02 ilave edilerek etüvde inkübe edilir. Ticari hazır kitlerlerle de (mikroaerofilik Gas Pak kiti) sağlanabilir.
3- Anaerobik Mikroorganizmalar. Bu tip mikroorganizmalar, havasız (oksijensiz) ortamda üreyebilirler. Oksijen bunlar üzerinde toksik etki yapar. Bu bakteriler-deki enzimler oksijen ile bloke edildiğinden H+'ni 02'ye aktaramazlar. Bu yüzden oksijen yerine başka oksijen alıcıları (nitrat, sülfat, karbonat gibi) kullanılır.
Bacteroidesler, Sferophoruslar, Clostridium'lar anaerob bakteriler bu gruptandır. Anaerob ortam, vakum pompası ile jarın havasının çekilmesinden sonra içeriye % 85 N2, %10 H2 ve % 5 C02 gas karışımı verilerek sağlanabildiği gibi bu karışımın hazır kitlerinin (anaerobik Gas Pak kiti) jar içerisine konması ile de sağlanabilir. Bu durumda jar kapağına palladium katalizörünün konması gerekir. Kit içerisindeki veya gas karışımmdaki hidrojen (2H2+02= 2 H20) jardaki oksijenle birleşerek su oluşacaktır.
Sıvı besiyerlerine pişirilmiş steril organik maddeler (et, karaciğer vs ) katılarak ta anaerobiyosis (oksijen redüksiyonu) sağlanabilir.
4- Fakultatif Anaerobik Mikroorganizmalar. Bu grup bakteriler her türlü ortamlarda üreme için gereken enzimlere sahiptirler. Örneğin, E. coli, Salmonella typhi, Staphylococcus aureus, K. pneumoniae vs.
Mikroorganizmaların üretilmeleri için kullanılan besiyerlerinin pH'sı, ortamdaki oksijen, karbondioksit, hidrojen ve azot, ortamın oksidasyon-redüksiyon potansiyeli, pH'nın ayarlanmasında ve pH değişimini minimum seviyelerde tutmak için kullanılan K2HPO4, KH2P04 ve NaOH ile antibiyotiklerin ve dezenfektanların üreme üzerinde değişik derecelerde etkileri vardır. Laboratuvarda üretim sırasında kullanılan malzemelerde, sabun, deterjan, dezenfektan, asit, alkali, vs artıklarının olması başka bir ifade ile bu kimyasal maddelerden iyice arındırılmadan kullanılması durumunda mikroorganizmalar üremeyecektir.
pH'nın ETKİSİ. Mikroorganizmaların iyi üremeleri için kullaılan besiyeri pH'sının optimal sınırlar içerisinde olması ve kolay değişmeyecek şekilde tamponlanmış olması gerekir. Mikroorganizmalar genellikle pH 7.0-7.3'de iyi ürerler. Proteinlerin ve organik asitlerin dekompoze olmaları sonucunda oluşan amonyak ve alkali karakterdeki maddeler pH'yı alkaliye çevirirken, karbonhidratlar aside çevrilir. Bu özellikler bakterilerin biyokimyasal aktiviteleri olarak bakterilerin identifikasyonunda birer kriter olarak kullanılır.
Asitlik ve Diş Sağlığı. Normal pH'da ve hafif asidik (>pH = 6) ortamda diş dokusu fazla etkilenmez. Asidik ağız ortamında(
Bakteriler, üremeleri esnasında oksijene ihtiyaçlarına göre 4 temel gruba ayrılarak incelenir.
1- Aerobik/Aerob Mikroorganizmalar. Üremeleri için oksijene mutlaka gereksinim duyanlar. Aerob bakteriler ve mantarlar, besi yerine ekildikten sonra herhangi bir işlem yapılmadan etüvde üremeye bırakılır. Çevre havasından oksijen alarak ürerler. Bakterilerin çoğunluğu aerob ve/veya fakultatif anaerob üreme özelliğindedirler. Oksijene mutlak gereksinim duyan mikroorganizmalara obligat (mutlak) aerob da denir (örn. P aeruginosa). Bu tür mikroorganizmaların sıvı be-siyerlerindeki kültürleri çalkalayıcılı ortamlarda (benmari, vs) inkübe edildiklerinde daha iyi ürerler. Tüpte üretildiklerinde sıvı besiyerinin üst kısmında ürerler.
2- Mikroareofilik Mikroorganizmalar. Mikroaerofilik bakteriler, havadaki oksijenden daha az oranda oksijen bulunan veya havadaki karbondioksit oranı (%10 C02) arttırılarak oksijeni azaltılmış (karboksifilik) ortamlarda optimal ürerler. Bu tür mikroorganizmalar, ekildikten sonra jar adı verilen kavanoz gibi bir ortama konur. Mum yakılarak oksijeni azaltılabildiği gibi, siboplu olanlarda ortama %5-10 oranında C02 ilave edilerek etüvde inkübe edilir. Ticari hazır kitlerlerle de (mikroaerofilik Gas Pak kiti) sağlanabilir.
3- Anaerobik Mikroorganizmalar. Bu tip mikroorganizmalar, havasız (oksijensiz) ortamda üreyebilirler. Oksijen bunlar üzerinde toksik etki yapar. Bu bakteriler-deki enzimler oksijen ile bloke edildiğinden H+'ni 02'ye aktaramazlar. Bu yüzden oksijen yerine başka oksijen alıcıları (nitrat, sülfat, karbonat gibi) kullanılır.
Bacteroidesler, Sferophoruslar, Clostridium'lar anaerob bakteriler bu gruptandır. Anaerob ortam, vakum pompası ile jarın havasının çekilmesinden sonra içeriye % 85 N2, %10 H2 ve % 5 C02 gas karışımı verilerek sağlanabildiği gibi bu karışımın hazır kitlerinin (anaerobik Gas Pak kiti) jar içerisine konması ile de sağlanabilir. Bu durumda jar kapağına palladium katalizörünün konması gerekir. Kit içerisindeki veya gas karışımmdaki hidrojen (2H2+02= 2 H20) jardaki oksijenle birleşerek su oluşacaktır.
Sıvı besiyerlerine pişirilmiş steril organik maddeler (et, karaciğer vs ) katılarak ta anaerobiyosis (oksijen redüksiyonu) sağlanabilir.
4- Fakultatif Anaerobik Mikroorganizmalar. Bu grup bakteriler her türlü ortamlarda üreme için gereken enzimlere sahiptirler. Örneğin, E. coli, Salmonella typhi, Staphylococcus aureus, K. pneumoniae vs.
Ureyen Mikroorganizmalar Fiziksel Faktorler
Mikroorganizmalarda Üreme ve Çoğalma, Üreyen Mikroorganizmalar
Mikroorganizmaların çoğalması, ortamdaki aminoasitlerin, karbonhidratların ve suyun kullanılabilirliği ile yakından ilişkilidir. Zorunlu hücre içi paraziti mikroorganizmalar, (viruslar, kan protozoonları, riketsiyalar, vs) canlı ortamlarda (embriyolu yumurta, deney hayvanları, doku kültürü) üreyebilirler. Bakteriler maya ve mantarların büyük bir çoğunluğu ise laboratuvarda hazırlanan besiyerlerinde üretilinebilinirler.
Mikroorganizmalar uygun ortamlarda kendilerine has bir hızda ürerler ki buna Jenerasyon süresi denir. Bakterilerde bir hücrenin bölünerek 2 hücre haline geçmesi için gereken süreye bir jenerasyon süresi denilir. Bu süre Pseudomonas aeruginosa'da 10 dakika iken, E.coli'de 18-20 dakika, Staph. aureus'ta 27-30 dakika, Br. melitensis'te 60-70 dak., Mycobacterium tuberculosis'te ise 790-930 dak. kadardır. Optimum şartlar devam ettiği sürece adı geçen bakteriler kendi jenerasyon süreleri içerisinde 2'ye katlanarak ürerler. Her cins ve tür için farklı olan belirli bir sayıya ulaştıklarında konakçıyı hastalandırırlar, hatta öldürürler.
Mikroorganizmaların Üremeleri Üzerine Fiziksel Kimyasal ve Biyolojik Faktörlerin Etkileri
Mikroorganizmalar, üredikleri çevre şartları uygun (besin, su, ısı, ışık, vs) olduğu sürece, ortamın ve genetik yapılarının izin verdiği sınırlar içerisinde üreyip çoğalmalarına devam ederler. Ortamın optimum fiziksel ve/veya kimyasal şartlarının değişmesi üremeyi olumsuz etkiler. Hatta bazı şartlar ölmelerine yol açar.
Fiziksel Faktörler
Isının Etkisi
Mikroorganizmalar kendi türlerine özgü ısı derecelerinde üremelerini devam ettirirler. Mikroorganizmaların minimum ve maksimum sınırlar arasında en iyi üreme gösterdikleri ısı derecesine optimal ısı denir. Optimum üreme ısısı, minimum üreme ısısından 20-30°C daha yüksek olmasına karşın, maksimum üreme ısısından 5-10°C daha düşüktür. Mikroorganizmalar minimal ısı derecesinin altında genellikle üremelerini durdurmalarına rağmen canlılıklarını muhafaza ederler. Maksimum üreme ısısının üzerinde üreyemedikleri gibi ısının artışına bağlı olarak ölümler başlar.
Patojen mikroorganizmalardaki optimum üreme ısı dereceleri, adapte oldukları konakçılarının vücut ısıları ile uyum içerisindedir. Ancak saprofit veya doğada yaşayan bakteriler ile maya ve mantarlarda optimum üreme ısıları ile maksimum ve minimum üreme ısıları değişebilmektedir.
Mikroorganizmalar optimum üreme ısılarına göre 3'e ayrılarak incelebilir.
1- Psikofil (Soğuk seven) Mikroorganizmalar. Toprakta, sularda, balıklarda ve soğuk kanlı hayvanlarda yaşayan, -5°C ile +20°C'de aktivite gösteren bakteri ve mantarlar bu gruba girerler.
2- Mezofil (Ilık seven) Mikroorganizmalar. Mezofil mikroorganizmalar, 20-45°C'ler arasında gelişme ve üreme özelliğinde olup, insan ve hayvanlarda enfeksiyon oluşturanlar bu gruptadır. Optimum üreme ısıları 35-42°C olup, genellikle 37°C'ya ayarlı etüvde inkübe edilerek üretilirler.
3- Termofîl (Sıcak seven) Mikroorganizmalar. Sıcak su kaynaklarında, hayvansal gübrelerde ve tropikal ülkelerde bulunan, optimal üreme ısıları 50-60°C olan mikroorganizmalar olup, pastörizasyon ısılarında canlı kalırlar. Bacillus stearot-hermophilus bu grup mikroorganizmalara en iyi örnektir.
Yüksek Isı. Mikroorganizmalar yüksek ısılarda ölürler. Psikofiller, 30-35°C'de, mezo-fillerin çoğunluğu 65°C'de 30 dakikada ve termofiller 80-90°C'de ölürler. Sporlu bakteriler, 110°C'de inaktive olurlar. Otoklavda (121°C'de 15-20 dakikada)ki rutubetli ısıda tüm mikroorganizmalar ölürler(sterilizasyon). Pastör fırınında (kuru ısıda) sterili-zasyon için 150-170°C'de en az 1 saat tutulmaları gerekir (Sterilizasyon bölümüne bakınız) .
Düşük Isı. Mikroorganizmalar, soğukta ölmezler. Sadece üremeleri yavaşlar veya durur. Bu özelliklerinden yararlanılarak saklanması gereken mikroorganizmalar buzdolabında, derin dondurucularda (-20, -40, -80°C'lerde) tutulurlar. Daha uzun süre saklamak için -196°C lik soğutma sağlayabilen sıvı azot (likit nitrojen) tanklarında tutulurlar. Mikroorganizmalar sıvı azot tanklarında canlılıklarını ve enfeksiyözitelerini yıllarca koruyabilirler. Bakteriler, viruslar maya ve mantarlar soğukta kurutularak (freeze drying) ve havası alınan ampuller/şişeler içerisinde (liyofilizasyon) tutularak oda ısısında bile saklanabilirler. Pratikte aşılarda, antiserumlarda ve penisilin grubu antibiyotiklerde liyofilizasyon uygulanmaktadır.
Mikroorganizmaların belli bir yoğunluk ve ortamda iken 10 dakika içerisinde öldüğü ısı derecesine termal ölüm noktası denir. Belirli bir ısı derecesinde tüm mikroorganizmaların ölmesi için gerekli süreye de termal ölüm süresi denir.
Rutubetin Etkisi
Mikroorganizmaların üremeleri ve çoğalmaları için besinleri hücre içine alabilmeleri için besinlerin su içerisinde erimiş halde olmaları gerekir. Eğer ortamda yeterince su olmaz ise üremelerinde yavaşlama, durma, şekil değiştirme hatta ölme görülebilir. Mantarlar bakterilere göre nemli ortamı daha çok severler. Bu yüzden mikotik enfeksiyonlar daha çok vücudun koltuk altı, kasık gibi yerlerinde daha fazla rastlanır. Besinlerin saklanmasında ve korunmasında kurutmanın başka bir ifade ile nem oranın azaltılmasının önemi fazladır.
Kurumanın Etkisi
Mikroorganizmaların hücrelerinin ağırlığının %75-90'nını su oluşturur. Bu miktarın azalması, hücresel bir çok faaliyetin yavaşlamasına, durmasına yol açar. Bazı bakteriler kurumadan çok çabuk etkilenerek ölürlerken, bazı bakteriler (Stafilakoklar, Streptokoklar, Mikobakteriler, Laktobasiller, E.coli'ler ve sporlu bakteriler ile mantarlar) daha dayanıklıdırlar. Liyofilize edilerek kurutulan mikroorganizmaların (mikrocanlıya göre değişmekle birlikte) yaklaşık % 50'si ölmesine rağmen kalan miktar yıllarca sonra bile uygun şekilde sulandırma ile yaşatılabilinir.
Bakteri sporlarında % 5-20 kadar su bulunması ve çevrelerinin kalın bir zarla çevrili olması bunları çeşitli çevre şartlarına dayanıklı hale getirir.
Radyasyon Etkisi
Radiasyon, enerjinin boşlukta yada bir maddede dalgalar halinde yayılması olayıdır. Radiasyon, mikroorganizmalar üzerindeki etkisi genetik materyal (kromozomal DNA) üzerinde etkiyerek, mikrobial hücrelerin ölmelerine veya mutasyon uğramalarına sebep olur. Mikrobiyolojide ultraviyole ışınlarından, gamma ışınlarından, X ışınlarından ve ultrasonik vibrasyonlardan yararlanılarak mikroorganizmaların inaktivasyonlarına çalışılır.
Ultraviyole (iyonizan olmayan radiasyon) ışınları, pratikte civa buharlı lambalardan elde edilerek kullanılır, iyonizan olmayan radiasyon camdan geçemez ve derinliklere nüfuz edemez. Bu yüzden ameliyathanelerin, mikrobiyoloji laboratuvarlarının havasını, doğrudan yüzeyleri sterilize etmek için kullanılır. Ayrıca ısı ve kimyasal dezenfektanlarla bozulabilecek alet ve malzemelerin sterilizasyonunda kullanılır.
Gamma (iyonizan radiasyon) ışınları daha çok gıdalardaki mikroorganizmaların yok edilmesinde/azaltılmasında kullanılmaktadır.
Sonik vibrasyon ise bakteri hücrelerinin ses ötesi dalgalarla parçalanması için kullanılır.
Yüzey Gerilim Etkisi
Mikroorganizmalarda hücre duvarı ve sitoplazmik membranın yapısı yarıgeçirgen (semipermeabil) özelliktedir. Hücrenin metabolizma faaliyetlerinin dengede tutulabilmesi için mikroorganizmaların bulunduğu ortamdaki sıvı ile yüzey gerilimi arasındaki moleküler gerilimin de dengede (optimum şartlarda) olması gerekir. Hücreye temas eden sıvı yüzeyindeki moleküllerin yaptığı gerilim fazla olursa meydana gelen moleküler membran yüzünden ortamdan bakteri hücresine besin girişi zorlaşır ve hücre beslenemez. Aksi durumda ise (yüzey gerilim düşük ise) sıvı içerisindeki besin maddeleri bakteri hücresinin yüzeyinde toplanır. Bu durumda da hücreye besin vs giriş çıkışı güçleşir.
Sabunlar, deterjanlar, fenol ve safra gibi maddeler yüzey gerilimini düşürücü etki yaparlar. Sodium rcionaleate ve lipiodler yüzey gerilimini arttırıcı etki gösterirler.
Ozmotik Basıncın Etkisi
Mikroorganizmaların en iyi üreme gösterdikleri ortamın ozmotik basıncı, hücre içi ortamın ozmotik basıncı ile hemen hemen aynıdır. Eğer ortamın ozmotik basıncı azalmış ise (hipotonik ortam) dış ortamdan hücre içine aşırı sıvı gireceğinden bakteri hücresi şişer ve patlar ki buna plazmoptiz denir. Hipertonik ortamda ise hücre içinden dış ortama sıvı geçişi fazla olacağından bakteri hücresi büzüşür. Buna da plazmoliz denir.
Hidrostatik Basıncın Etkisi
Mikroorganizmalar hücre yapılarının dayanıklı olmalarından dolayı havalı ortamlarda 20 atmosfer basıncına kadar dayanırken okyanus derinliklerindeki bakteriler 10000 libre/inçlik hidrostatik basınçta bile hayatlarını sürdürürler. Mezofilik bakteriler yüksek basınçta, bazı yüzey yapılarını (flagella, pi-lus) kaybedebilirler ve bölünmelerini durdururlar.
Mikroorganizmaların çoğalması, ortamdaki aminoasitlerin, karbonhidratların ve suyun kullanılabilirliği ile yakından ilişkilidir. Zorunlu hücre içi paraziti mikroorganizmalar, (viruslar, kan protozoonları, riketsiyalar, vs) canlı ortamlarda (embriyolu yumurta, deney hayvanları, doku kültürü) üreyebilirler. Bakteriler maya ve mantarların büyük bir çoğunluğu ise laboratuvarda hazırlanan besiyerlerinde üretilinebilinirler.
Mikroorganizmalar uygun ortamlarda kendilerine has bir hızda ürerler ki buna Jenerasyon süresi denir. Bakterilerde bir hücrenin bölünerek 2 hücre haline geçmesi için gereken süreye bir jenerasyon süresi denilir. Bu süre Pseudomonas aeruginosa'da 10 dakika iken, E.coli'de 18-20 dakika, Staph. aureus'ta 27-30 dakika, Br. melitensis'te 60-70 dak., Mycobacterium tuberculosis'te ise 790-930 dak. kadardır. Optimum şartlar devam ettiği sürece adı geçen bakteriler kendi jenerasyon süreleri içerisinde 2'ye katlanarak ürerler. Her cins ve tür için farklı olan belirli bir sayıya ulaştıklarında konakçıyı hastalandırırlar, hatta öldürürler.
Mikroorganizmaların Üremeleri Üzerine Fiziksel Kimyasal ve Biyolojik Faktörlerin Etkileri
Mikroorganizmalar, üredikleri çevre şartları uygun (besin, su, ısı, ışık, vs) olduğu sürece, ortamın ve genetik yapılarının izin verdiği sınırlar içerisinde üreyip çoğalmalarına devam ederler. Ortamın optimum fiziksel ve/veya kimyasal şartlarının değişmesi üremeyi olumsuz etkiler. Hatta bazı şartlar ölmelerine yol açar.
Fiziksel Faktörler
Isının Etkisi
Mikroorganizmalar kendi türlerine özgü ısı derecelerinde üremelerini devam ettirirler. Mikroorganizmaların minimum ve maksimum sınırlar arasında en iyi üreme gösterdikleri ısı derecesine optimal ısı denir. Optimum üreme ısısı, minimum üreme ısısından 20-30°C daha yüksek olmasına karşın, maksimum üreme ısısından 5-10°C daha düşüktür. Mikroorganizmalar minimal ısı derecesinin altında genellikle üremelerini durdurmalarına rağmen canlılıklarını muhafaza ederler. Maksimum üreme ısısının üzerinde üreyemedikleri gibi ısının artışına bağlı olarak ölümler başlar.
Patojen mikroorganizmalardaki optimum üreme ısı dereceleri, adapte oldukları konakçılarının vücut ısıları ile uyum içerisindedir. Ancak saprofit veya doğada yaşayan bakteriler ile maya ve mantarlarda optimum üreme ısıları ile maksimum ve minimum üreme ısıları değişebilmektedir.
Mikroorganizmalar optimum üreme ısılarına göre 3'e ayrılarak incelebilir.
1- Psikofil (Soğuk seven) Mikroorganizmalar. Toprakta, sularda, balıklarda ve soğuk kanlı hayvanlarda yaşayan, -5°C ile +20°C'de aktivite gösteren bakteri ve mantarlar bu gruba girerler.
2- Mezofil (Ilık seven) Mikroorganizmalar. Mezofil mikroorganizmalar, 20-45°C'ler arasında gelişme ve üreme özelliğinde olup, insan ve hayvanlarda enfeksiyon oluşturanlar bu gruptadır. Optimum üreme ısıları 35-42°C olup, genellikle 37°C'ya ayarlı etüvde inkübe edilerek üretilirler.
3- Termofîl (Sıcak seven) Mikroorganizmalar. Sıcak su kaynaklarında, hayvansal gübrelerde ve tropikal ülkelerde bulunan, optimal üreme ısıları 50-60°C olan mikroorganizmalar olup, pastörizasyon ısılarında canlı kalırlar. Bacillus stearot-hermophilus bu grup mikroorganizmalara en iyi örnektir.
Yüksek Isı. Mikroorganizmalar yüksek ısılarda ölürler. Psikofiller, 30-35°C'de, mezo-fillerin çoğunluğu 65°C'de 30 dakikada ve termofiller 80-90°C'de ölürler. Sporlu bakteriler, 110°C'de inaktive olurlar. Otoklavda (121°C'de 15-20 dakikada)ki rutubetli ısıda tüm mikroorganizmalar ölürler(sterilizasyon). Pastör fırınında (kuru ısıda) sterili-zasyon için 150-170°C'de en az 1 saat tutulmaları gerekir (Sterilizasyon bölümüne bakınız) .
Düşük Isı. Mikroorganizmalar, soğukta ölmezler. Sadece üremeleri yavaşlar veya durur. Bu özelliklerinden yararlanılarak saklanması gereken mikroorganizmalar buzdolabında, derin dondurucularda (-20, -40, -80°C'lerde) tutulurlar. Daha uzun süre saklamak için -196°C lik soğutma sağlayabilen sıvı azot (likit nitrojen) tanklarında tutulurlar. Mikroorganizmalar sıvı azot tanklarında canlılıklarını ve enfeksiyözitelerini yıllarca koruyabilirler. Bakteriler, viruslar maya ve mantarlar soğukta kurutularak (freeze drying) ve havası alınan ampuller/şişeler içerisinde (liyofilizasyon) tutularak oda ısısında bile saklanabilirler. Pratikte aşılarda, antiserumlarda ve penisilin grubu antibiyotiklerde liyofilizasyon uygulanmaktadır.
Mikroorganizmaların belli bir yoğunluk ve ortamda iken 10 dakika içerisinde öldüğü ısı derecesine termal ölüm noktası denir. Belirli bir ısı derecesinde tüm mikroorganizmaların ölmesi için gerekli süreye de termal ölüm süresi denir.
Rutubetin Etkisi
Mikroorganizmaların üremeleri ve çoğalmaları için besinleri hücre içine alabilmeleri için besinlerin su içerisinde erimiş halde olmaları gerekir. Eğer ortamda yeterince su olmaz ise üremelerinde yavaşlama, durma, şekil değiştirme hatta ölme görülebilir. Mantarlar bakterilere göre nemli ortamı daha çok severler. Bu yüzden mikotik enfeksiyonlar daha çok vücudun koltuk altı, kasık gibi yerlerinde daha fazla rastlanır. Besinlerin saklanmasında ve korunmasında kurutmanın başka bir ifade ile nem oranın azaltılmasının önemi fazladır.
Kurumanın Etkisi
Mikroorganizmaların hücrelerinin ağırlığının %75-90'nını su oluşturur. Bu miktarın azalması, hücresel bir çok faaliyetin yavaşlamasına, durmasına yol açar. Bazı bakteriler kurumadan çok çabuk etkilenerek ölürlerken, bazı bakteriler (Stafilakoklar, Streptokoklar, Mikobakteriler, Laktobasiller, E.coli'ler ve sporlu bakteriler ile mantarlar) daha dayanıklıdırlar. Liyofilize edilerek kurutulan mikroorganizmaların (mikrocanlıya göre değişmekle birlikte) yaklaşık % 50'si ölmesine rağmen kalan miktar yıllarca sonra bile uygun şekilde sulandırma ile yaşatılabilinir.
Bakteri sporlarında % 5-20 kadar su bulunması ve çevrelerinin kalın bir zarla çevrili olması bunları çeşitli çevre şartlarına dayanıklı hale getirir.
Radyasyon Etkisi
Radiasyon, enerjinin boşlukta yada bir maddede dalgalar halinde yayılması olayıdır. Radiasyon, mikroorganizmalar üzerindeki etkisi genetik materyal (kromozomal DNA) üzerinde etkiyerek, mikrobial hücrelerin ölmelerine veya mutasyon uğramalarına sebep olur. Mikrobiyolojide ultraviyole ışınlarından, gamma ışınlarından, X ışınlarından ve ultrasonik vibrasyonlardan yararlanılarak mikroorganizmaların inaktivasyonlarına çalışılır.
Ultraviyole (iyonizan olmayan radiasyon) ışınları, pratikte civa buharlı lambalardan elde edilerek kullanılır, iyonizan olmayan radiasyon camdan geçemez ve derinliklere nüfuz edemez. Bu yüzden ameliyathanelerin, mikrobiyoloji laboratuvarlarının havasını, doğrudan yüzeyleri sterilize etmek için kullanılır. Ayrıca ısı ve kimyasal dezenfektanlarla bozulabilecek alet ve malzemelerin sterilizasyonunda kullanılır.
Gamma (iyonizan radiasyon) ışınları daha çok gıdalardaki mikroorganizmaların yok edilmesinde/azaltılmasında kullanılmaktadır.
Sonik vibrasyon ise bakteri hücrelerinin ses ötesi dalgalarla parçalanması için kullanılır.
Yüzey Gerilim Etkisi
Mikroorganizmalarda hücre duvarı ve sitoplazmik membranın yapısı yarıgeçirgen (semipermeabil) özelliktedir. Hücrenin metabolizma faaliyetlerinin dengede tutulabilmesi için mikroorganizmaların bulunduğu ortamdaki sıvı ile yüzey gerilimi arasındaki moleküler gerilimin de dengede (optimum şartlarda) olması gerekir. Hücreye temas eden sıvı yüzeyindeki moleküllerin yaptığı gerilim fazla olursa meydana gelen moleküler membran yüzünden ortamdan bakteri hücresine besin girişi zorlaşır ve hücre beslenemez. Aksi durumda ise (yüzey gerilim düşük ise) sıvı içerisindeki besin maddeleri bakteri hücresinin yüzeyinde toplanır. Bu durumda da hücreye besin vs giriş çıkışı güçleşir.
Sabunlar, deterjanlar, fenol ve safra gibi maddeler yüzey gerilimini düşürücü etki yaparlar. Sodium rcionaleate ve lipiodler yüzey gerilimini arttırıcı etki gösterirler.
Ozmotik Basıncın Etkisi
Mikroorganizmaların en iyi üreme gösterdikleri ortamın ozmotik basıncı, hücre içi ortamın ozmotik basıncı ile hemen hemen aynıdır. Eğer ortamın ozmotik basıncı azalmış ise (hipotonik ortam) dış ortamdan hücre içine aşırı sıvı gireceğinden bakteri hücresi şişer ve patlar ki buna plazmoptiz denir. Hipertonik ortamda ise hücre içinden dış ortama sıvı geçişi fazla olacağından bakteri hücresi büzüşür. Buna da plazmoliz denir.
Hidrostatik Basıncın Etkisi
Mikroorganizmalar hücre yapılarının dayanıklı olmalarından dolayı havalı ortamlarda 20 atmosfer basıncına kadar dayanırken okyanus derinliklerindeki bakteriler 10000 libre/inçlik hidrostatik basınçta bile hayatlarını sürdürürler. Mezofilik bakteriler yüksek basınçta, bazı yüzey yapılarını (flagella, pi-lus) kaybedebilirler ve bölünmelerini durdururlar.
Bakterilerde Okaryotik Prokaryotik Hucre
Mikroorganizmaların Hücre Yapıları
Ökaryötik Hücre Nedir; Ökaryötik yapılı canlı hücresinin (alg, maya, mantar, protozoon, ve gelişmiş canlılar) temel özelliği, genetik şifreleri taşıyan DNA'nın bir zarla çevrili olan çekirdekte bulunmasıdır.
Prokaryotik Hücre Nedir; Prokaryotik yapıdaki hücrelerde (Bakteriler) ise hücre duvarların kompleks olması ve tek kromozomdan ibaret olan genetik materyalin sitoplazma içerisinde dağınık bir şekilde bulunmasıdır.
Bakterilerde Hücre Yapısı
Bakteri hücresi ışık mikrokobu ile incelendiğinde, yuvarlak (kok), basil (çomak, çubuk), virgül, filament (uzun saç benzeri) gibi morfolojik yapısı ile, kapsül, flagella ve spor gibi yapıları görülebilir. Gram boyama metodu kullanıldığında hücre duvarı yapısı hakkında (Gram pozitif veya Gram negatif) bilgi edinilir
Bir bakteri hücresinin ana yapıları merkezden dışa doğru şunlardır:
1- Genetik materyal (kromozom)
2- Sitoplazma
3- Sitoplazmik membran
4- Periplazmik boşluk
5- Hücre duvarı
6- Kapsül (bazılarında)
7- Pilus/fimbria (bazılarında)
8- Flagella (bazılarında)
9- Spor (bazılarında)
Genetik Materyal (Çekirdek, DNA)
Bakteri hücresi elektronmikroskop ile incelendiğinde; genetik materyalin, memeli hücrelerindeki gibi bir zarla çevrilmediği, fibriler yapıda merkezde olmakla beraber sitoplazma içerisinde dağınık bir şekilde olduğu ve mitotik aygıt bulunmadığı görülür. Bakterilerde DNA yapısındaki genetik yapının 1 kromozomlu olduğu kabul edilir. Yaklaşık 1 mcm boyundaki bir bakteri hücresinin kromozomunun boyu 1 mm (1000 mcm) kadardır. Bu da kromozomun sitoplazma içerisinde ancak katlanarak sığabileceğini anlatır. Bakteri kromozomunun moleküler ağırlığı, yaklaşık 2-3 X 109 daltondur.
Sitoplazma Nedir ve Sitoplazma İçi Yapılar, Sitoplazma Özellikleri
Bakteri hücresinin iç kısmı sitoplazma sıvısı ile doludur. Sitoplazma, saydam, hafif akışkan kıvamda ve kolloidal karakterdedir. Sitoplazmada bakteri hücresinin yaşlanmasına bağlı olarak artan ve ozmotik olarak inert nötral polimer yapısında bir kısım granüller bulunabilir. Bakteri hücresi bu granülleri rezerv maddeler olarak kullanır. Bazı bakteriler protein ve nükleik asit sentezi sırasında bu granülleri karbon kaynağı olarak kullanır. Bazı bakterilerdeki sülfür granüllerini okside ederek hidrojen sülfür (H2S) oluşturur.
Sitoplazmada mikrokopla görülemeyen ancak ultra santrifüj teknikleri ile ortaya konabilen bazı yapılar bulunur. Bunların en önemlisi ribozomlardır. Ribozomlar, ribo-nükleik asid ile protein moleküllerinin karışımlarından ibaret enzimleri yapan üniteler olarak bilinirler. Ribozomlar bakteri hücresi için gereken her türlü protein ve enzimin sentezlendiği ünitelerdir. Ribozomlar yaklaşık 10-20 nanometre (nm) çapındadırlar. Bir bakteri hücresinde 10000-15000 kadar bulunabilir. Temel olarak ribozomal PNA'yı oluştururlar. Hücre rRNA'sının % 80-90'ı ribozomlarda bulunur. Bakteri ribo-zomları 70 S'lik ribozomal RNA özelliği gösterirken, ökaryotik hücrelerde 80 S'lik ribozomal RNA bulunur.
Bakteri sitoplazmasında sık rastlanan bir yapıda "ekstra kromozomal genetik elementler" olarak tanımlanan plazmidlerdir. Bunlar DNA yapısında olup, bakteri genomundan bağımsız olarak replikasyon (çoğalma) yaparlar. Bir bakteriden diğerine F pilusları vasıtasıyla aktarılabilen-bulaştırılabilen- plazmidler, toplumda bilinçsiz antibiyotik kullanımı neticesinde artan antibiyotiklere dirençlilikten, enterik bakterilerde enterotoksin sentezinden ve barsaklara tutunma faktörlerinin hücrede sentezinden sorumlu genleri taşımakla sorumludurlar. Bazı bakterilerde bakteri virusları olarak da bilinen bakteriofaj genomlar (DNA veya RNA) da bulunur.
Sitoplazmik Membran Nedir
Hücre zarı, hücre membranı olarak da bilinen bu yapı, fosfolipid ve protein yapısındadır. Ökaryotların aksine bakteri sitopiazmik membranında sterol bulunmaz. Sitopiazmik membranın başlıca görevleri,
1- Hücreye girecek-hücreden çıkacak maddelerin taşınması ve seçimi,
2- Sitoplazmanm sarılarak kolloidal yapısının korunması,
3- Enzimlerin birçoğunun depolanması,
4- DNA replikasyonu sırasında mezozom oluşturmak,
5- Hücre için gerekli bir çok protein, lipid, enzim vs'nin sentezinde gerekli maddelerin taşınması, barındırılmasını sağlamak,
6- Hidrolitik enzimlerin periplazmik aralığa salgılanması ve hücre dışındaki besinlerin parçalanması ve hücre içine alınacak hale getirilmesinde yardımcı olmaktır.
Periplazmik Boşluk
Hücre duvarı ile sitopiazmik membran arasında kalan bu kısım, jelimsi karakterde olup peptidoglikan ile doludur. Periplazmik aralık olarak da tanımlanan bölgede bazı proteinler, enzimler ve oligosakkaridler bulunur. Bunlar jel içerisinde serbestçe diffüze olurlar. Periplazmik proteinler arasında, hücre dışından içeriye alınacak besinleri parçalayacak enzimler bulunur. Periplazmik oligosakkaridler ise ozmoregulasyonda görevlidirler.
Hücre Duvarı Yapısı, Bakteri Hücre Duvarı
Bakteri hücresinin sitopiazmik membranı ile kapsülü arasındaki yapılar (pilus ve flagellalar hariç) hücre duvarını oluştururlar. Hücre duvarının yapısı; Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerde birbirinden farklıdır. Bakterilerin Gram negatif veya pozitif olarak sınıflandırılmaları hücre duvarlarındaki yapı farklılarından ötürüdür. Gram pozitiflerde protein ağırlıklı yapı olduğundan mor, Gram negatiflerde hücre duvarı LP ve LPS ağırlıklı olduğundan pembe boyanırlar. Bu farklılık rutin mikrobiyolojide oldukça pratik bir şekilde bakterilerin tasnifinde işe yarar. Hekimlikte kullanılacak antibiyotiklerin seçiminde de bu özellik göz önünde tutulur.
Gram pozitif bakterilerin hücre duvarları temel olarak başlıca peptidoglikan (PG) ve teikoik asitten ibaret iken, Gram negatif bakterilerde içten dışa doğru peptidoglikan (PG), lipoprotein (LP), dış membran ve lipopolisakkarid (LPS) katmanlardan oluşur.
Bakteri cinsleri hatta bazılarında türler arasında hücre duvarlarının antijenik özellikleri farklıdır. Bu antijenik farklılıklardan faydalanılarak hasta kan serumundan bakteri enfeksiyonları teşhis edilebilmektedir.
Gram negatif bakterilerin hücre duvarlarındaki LPS katmanındaki (lipid A ve polisakkarid) lipid A, endotoksin dir. Bu tür bakterilerin inaktive edilmiş (öldürülmüş) hücreleri bile konakçıda pirojenik (vücut ısısını arttıran) etki gösterir.
Bakteriler, izotonik bir ortamda tutulurlarsa, dezenfektanlar, antibiyotikler veya bazı kimyasal maddelerin etkileri ile hücre duvarları parçalanabilir veya sentezleri durdurulabilir. Böylece hücre duvarsız (involusyon form) kalabilirler. Basiller iç basınçtan ötürü yuvarlak-şekilsiz bir hal alır. Gram pozitiflerde bu duruma protoplast, Gram negatiflerde ise sferoblast adı verilir.
Gram pozitiflerde peptidoglikan katman Gram negatiflerden yaklaşık 40 kat daha fazla bulunur. Gram negatiflerde PG sitoplazmik membranm hemen üstünde yerleşmiştir.
Peptidoglikan, N-asetil muramik asit (NAMA) ve N-asetil glikoz amin (NAGA) moleküllerinin B-l, 4 glikozid bağlarıyla birleşmelerinden oluşmuş heteropolimerlerdir.
Gram negatiflerdeki Lipoprotein (LP) molekülleri, dış membran ve PG tabakalarını birbirlerine bağlar. Gram negatif bakteri hücre duvarının en önemli yapı birimi olup, bir molekül LP 57 aminoasitten oluşur. Dış membran, periplazmik proteinlerin sızmasını önler. Özellikle Enterobacteriaceae familyasındaki bakterileri safra tuzlarından ve hidrolitik enzimlerden koruyucu görev ifa eder. Dış membran, sitoplazmik membran gibi yapısında fosfolipid molekülleri ve bazı özel proteinleri sıvı mozaik yapıdadır. Dış membranda proteinimsi porların olması bu katmanın küçük moleküllere karşı per-meable (geçirgen) yapar. Lipopolisakkaridler, dış membrana hidrofobik bağlarla bağlanmış olan yüzey yapıları gibi hücre duvarı katmanı olup, bazı işlemlerle saf olarak elde edilebilirler. Lipid A ve polisakkarid olarak 2 temel alt birimden oluşan LPS'lerin Lipid A kısımları Gram negatif bakterilerin enfeksiyon mekanizmasındaki önemli silahlarından olan endotoksinler olarak etkirler.
Okaryotik hücrelerde bulunan otolitik enzimler, bakteri hücresinde de bulunur. Bunlar PG'a bağlı olan amidaz, glikosidaz ve peptidaz enzimleridir. Bu enzimler bakteri hücresinin gelişmesinde, bölünmesinde, çoğalmasında ve nihayet ölümünde görev alırlar. PG, lizozim enzimi (tükürük, gözyaşı, vajen akıntısı, ter, yumurta akı, makro-faj hücreleri vs) ile kolaylıkla hidrolize edilir.
Kapsül
Bakterilerin tümünde kapsül olamamakla beraber önemli bir çoğunluğu doğal ortamında veya doğala yakın hazırlanmış besiyerlerinde üretildiklerinde kapsül oluştururlar. Kapsül, tüm bakterilerde polisakkarid (Bacillus anthracis te ise poli-D-glutamik asit) yapısındadır.
Bakteriyi konakçının fagositik hücrelerinden koruyarak daha patojen olmasını sağlarlar. Vücut hücrelerine tutunmada da (adhezyon) işe yarar. Birkaç kat olduğunda gliko-kaliks adını alır.
Besiyerlerinde mukoid koloni oluşturarak üreyen bakteriler genellikle kapsüllüdürler. Kapsül bazı bakterilerde mikrokapsül halinde bulunabilir. Bakteri kapsülü negatif boyama veya kapsül boyama metotları ile ışık mikroskobunda görülebilir. Değişik cins ve türdeki bakterilerde kapsülün aminoasit dizilişi değişiklik gösterdiğinden antijenik yapıları da farklılık gösterir.
Flagella
Bakteri flagellası 130 nm çapında protein yapısında ve sitoplazmadan köken alan iplik benzeri uzantılar olup, bakterinin hareketli olmasını sağlar. Her bakteride bulunmaz. Bir bakterideki flagella sayısı, bakterinin cins ve türlerine göre değiştiği gibi yerleşim yerleri de farklılık gösterir. Bulundukları konuma göre monotrik (bir flagellalı), multitrik (çok flagellalı), lofotrik (bir uçta toplanmış flagellalar), amfitrik (karşılıklı iki uçta toplanmış flagellalar), peritrik (bakteri hücresinin her tarafında flagella bulunması) gibi isimler alır.
Bir flagella, flagellin adı verilen alt birim proteinlerden oluşur. Flagellalarm sentezleri, bakteri genomunun kontrolündedir. Sıvı besiyerlerinde üremiş bakterilerin flagellalan çalkalanarak koparılabilir. 3-6 dakikada yeniden sentezlenir. Flagellinlerde türlere göre (hatta aynı tür içerisinde bile) farklı antijenite gösterebilir.
Pilus (Fimbria)
Flagellalardan daha kısa ve daha ince tüysü yapılar olup, sitoplazmik membrandan köken alırlar. Protein yapısındadırlar. Antijenik farklılıkları vardır. Bakterilerde iki çeşit pilus bulunabilir.
1. Konakçının hücre ve dokularına tutunmaya yarayan piluslar (Escherchia coli'lerdeki Colonisatioıı Factor Antigens I, CFA II, CFA III, üropatojen E. coli'lerdeki P piluslar, Streptococcus'lardaki M ve X proteinler gibi).
2. Bakteriyel konjugasyonda verici hücrenin alıcıya tutunmasına ve plazmid aktarılmasında görevli olan F piluslar. Bakter Serin biı çoğunda pilus sentezi, plaz-midlerin genetik kontrolündedir.
Spor
Bakterilerde spor, zor çevre şartlarından kendi neslini koruma için geliştirdiği bir form değişikliği olup, bakteri sporlu iken üreyip çoğalamaz ancak yıllarca (örneğin B. anthracis'te 2500 yıl) sonra bile vejetatif hale gelebilecek şekilde, korunabilmektedir. Aerobik bakterilerden Bacillus cinsi (B. anthracis, B. subtilis, B. ccreus, B. megatarium) ile anaerobik bakterilerden Clostridium cinsi (Cl. tetani, Cl botulinum, Cl. perfiringens, Cl. septicum, vs) bakterilerde bulunur. Koklarda (bazı Sarcinia türleri hariç) Gram negatiflerde ve spiroketlerde spor oluşumu tespit edilmemiştir. Aerob bakterilerde spor sadece in vitro gelişirken, anaerob bakterilerde hem in vitro hem de in vivo oluşabilmektedir.
Vejetatif bakterilerin % 70'i su iken, bakteri sporlarında su oranı % 5-20 kadardır.
Bakteri sporlanacağı zaman, hücre içerisine yeterli besin maddelerini depoladıktan sonra vejetatif hücre için gerekli bazı genlerin çalışmasını durdurarak, spor oluşumunda görevli genleri faaliyete geçirir. Önce bakteri genomu sporun oluşacağı kısma doğru uzamaya başlar. Çift katmanlı zar oluşması diğer dış katmanların sentezi için pre-kürsör (başlatıcı) görevi görür. İki kat membran arasına PG, dipikolinik asit ve kalsiyumca zengin maddeler birikerek korteks şekillenir. Spor oluşumu 50 kadar gen tarafından kontrol edilmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi sporlanmış bakteri uygun ortamda yıllarca korunabilir. Çevre, bakteri için uygun hale geldiğinde veya sporlu bakteriler insan veya hayvanlarca alındığında, bakteri vejetatif hale geçer. Bu 3 aşamada olur.
1. Aktivasyon. Sporun ısı, ışık, nem, pH, uygun aminoasitler vs bulunan bir ortama kavuşması, vejetatif hale geçmesini uyarır.
2. Jerminasyon. Aktive olmuş sporun bazı aminoasitlere minerallere (özellikle Mn++) ve suya gereksinimi vardır. Bu maddeler aktivasyon sırasında oluşan çatlamalardan içeriye girerek spordaki dipikolinik asit ve kalsiyumun spordan atılmasını sağlar ve bakteri vejetatif hale dönüşür.
3. Basilin boyu uzar ve normal şekle döner.
Bakteri sporları genellikle oval veya yuvarlak şekilli olup, basilin uç kısmında (terminal), ortasında (sentral) veya ikisi arasında (subterminal) yerleşebilir.
Ökaryötik Hücre Nedir; Ökaryötik yapılı canlı hücresinin (alg, maya, mantar, protozoon, ve gelişmiş canlılar) temel özelliği, genetik şifreleri taşıyan DNA'nın bir zarla çevrili olan çekirdekte bulunmasıdır.
Prokaryotik Hücre Nedir; Prokaryotik yapıdaki hücrelerde (Bakteriler) ise hücre duvarların kompleks olması ve tek kromozomdan ibaret olan genetik materyalin sitoplazma içerisinde dağınık bir şekilde bulunmasıdır.
Bakterilerde Hücre Yapısı
Bakteri hücresi ışık mikrokobu ile incelendiğinde, yuvarlak (kok), basil (çomak, çubuk), virgül, filament (uzun saç benzeri) gibi morfolojik yapısı ile, kapsül, flagella ve spor gibi yapıları görülebilir. Gram boyama metodu kullanıldığında hücre duvarı yapısı hakkında (Gram pozitif veya Gram negatif) bilgi edinilir
Bir bakteri hücresinin ana yapıları merkezden dışa doğru şunlardır:
1- Genetik materyal (kromozom)
2- Sitoplazma
3- Sitoplazmik membran
4- Periplazmik boşluk
5- Hücre duvarı
6- Kapsül (bazılarında)
7- Pilus/fimbria (bazılarında)
8- Flagella (bazılarında)
9- Spor (bazılarında)
Genetik Materyal (Çekirdek, DNA)
Bakteri hücresi elektronmikroskop ile incelendiğinde; genetik materyalin, memeli hücrelerindeki gibi bir zarla çevrilmediği, fibriler yapıda merkezde olmakla beraber sitoplazma içerisinde dağınık bir şekilde olduğu ve mitotik aygıt bulunmadığı görülür. Bakterilerde DNA yapısındaki genetik yapının 1 kromozomlu olduğu kabul edilir. Yaklaşık 1 mcm boyundaki bir bakteri hücresinin kromozomunun boyu 1 mm (1000 mcm) kadardır. Bu da kromozomun sitoplazma içerisinde ancak katlanarak sığabileceğini anlatır. Bakteri kromozomunun moleküler ağırlığı, yaklaşık 2-3 X 109 daltondur.
Sitoplazma Nedir ve Sitoplazma İçi Yapılar, Sitoplazma Özellikleri
Bakteri hücresinin iç kısmı sitoplazma sıvısı ile doludur. Sitoplazma, saydam, hafif akışkan kıvamda ve kolloidal karakterdedir. Sitoplazmada bakteri hücresinin yaşlanmasına bağlı olarak artan ve ozmotik olarak inert nötral polimer yapısında bir kısım granüller bulunabilir. Bakteri hücresi bu granülleri rezerv maddeler olarak kullanır. Bazı bakteriler protein ve nükleik asit sentezi sırasında bu granülleri karbon kaynağı olarak kullanır. Bazı bakterilerdeki sülfür granüllerini okside ederek hidrojen sülfür (H2S) oluşturur.
Sitoplazmada mikrokopla görülemeyen ancak ultra santrifüj teknikleri ile ortaya konabilen bazı yapılar bulunur. Bunların en önemlisi ribozomlardır. Ribozomlar, ribo-nükleik asid ile protein moleküllerinin karışımlarından ibaret enzimleri yapan üniteler olarak bilinirler. Ribozomlar bakteri hücresi için gereken her türlü protein ve enzimin sentezlendiği ünitelerdir. Ribozomlar yaklaşık 10-20 nanometre (nm) çapındadırlar. Bir bakteri hücresinde 10000-15000 kadar bulunabilir. Temel olarak ribozomal PNA'yı oluştururlar. Hücre rRNA'sının % 80-90'ı ribozomlarda bulunur. Bakteri ribo-zomları 70 S'lik ribozomal RNA özelliği gösterirken, ökaryotik hücrelerde 80 S'lik ribozomal RNA bulunur.
Bakteri sitoplazmasında sık rastlanan bir yapıda "ekstra kromozomal genetik elementler" olarak tanımlanan plazmidlerdir. Bunlar DNA yapısında olup, bakteri genomundan bağımsız olarak replikasyon (çoğalma) yaparlar. Bir bakteriden diğerine F pilusları vasıtasıyla aktarılabilen-bulaştırılabilen- plazmidler, toplumda bilinçsiz antibiyotik kullanımı neticesinde artan antibiyotiklere dirençlilikten, enterik bakterilerde enterotoksin sentezinden ve barsaklara tutunma faktörlerinin hücrede sentezinden sorumlu genleri taşımakla sorumludurlar. Bazı bakterilerde bakteri virusları olarak da bilinen bakteriofaj genomlar (DNA veya RNA) da bulunur.
Sitoplazmik Membran Nedir
Hücre zarı, hücre membranı olarak da bilinen bu yapı, fosfolipid ve protein yapısındadır. Ökaryotların aksine bakteri sitopiazmik membranında sterol bulunmaz. Sitopiazmik membranın başlıca görevleri,
1- Hücreye girecek-hücreden çıkacak maddelerin taşınması ve seçimi,
2- Sitoplazmanm sarılarak kolloidal yapısının korunması,
3- Enzimlerin birçoğunun depolanması,
4- DNA replikasyonu sırasında mezozom oluşturmak,
5- Hücre için gerekli bir çok protein, lipid, enzim vs'nin sentezinde gerekli maddelerin taşınması, barındırılmasını sağlamak,
6- Hidrolitik enzimlerin periplazmik aralığa salgılanması ve hücre dışındaki besinlerin parçalanması ve hücre içine alınacak hale getirilmesinde yardımcı olmaktır.
Periplazmik Boşluk
Hücre duvarı ile sitopiazmik membran arasında kalan bu kısım, jelimsi karakterde olup peptidoglikan ile doludur. Periplazmik aralık olarak da tanımlanan bölgede bazı proteinler, enzimler ve oligosakkaridler bulunur. Bunlar jel içerisinde serbestçe diffüze olurlar. Periplazmik proteinler arasında, hücre dışından içeriye alınacak besinleri parçalayacak enzimler bulunur. Periplazmik oligosakkaridler ise ozmoregulasyonda görevlidirler.
Hücre Duvarı Yapısı, Bakteri Hücre Duvarı
Bakteri hücresinin sitopiazmik membranı ile kapsülü arasındaki yapılar (pilus ve flagellalar hariç) hücre duvarını oluştururlar. Hücre duvarının yapısı; Gram negatif ve Gram pozitif bakterilerde birbirinden farklıdır. Bakterilerin Gram negatif veya pozitif olarak sınıflandırılmaları hücre duvarlarındaki yapı farklılarından ötürüdür. Gram pozitiflerde protein ağırlıklı yapı olduğundan mor, Gram negatiflerde hücre duvarı LP ve LPS ağırlıklı olduğundan pembe boyanırlar. Bu farklılık rutin mikrobiyolojide oldukça pratik bir şekilde bakterilerin tasnifinde işe yarar. Hekimlikte kullanılacak antibiyotiklerin seçiminde de bu özellik göz önünde tutulur.
Gram pozitif bakterilerin hücre duvarları temel olarak başlıca peptidoglikan (PG) ve teikoik asitten ibaret iken, Gram negatif bakterilerde içten dışa doğru peptidoglikan (PG), lipoprotein (LP), dış membran ve lipopolisakkarid (LPS) katmanlardan oluşur.
Bakteri cinsleri hatta bazılarında türler arasında hücre duvarlarının antijenik özellikleri farklıdır. Bu antijenik farklılıklardan faydalanılarak hasta kan serumundan bakteri enfeksiyonları teşhis edilebilmektedir.
Gram negatif bakterilerin hücre duvarlarındaki LPS katmanındaki (lipid A ve polisakkarid) lipid A, endotoksin dir. Bu tür bakterilerin inaktive edilmiş (öldürülmüş) hücreleri bile konakçıda pirojenik (vücut ısısını arttıran) etki gösterir.
Bakteriler, izotonik bir ortamda tutulurlarsa, dezenfektanlar, antibiyotikler veya bazı kimyasal maddelerin etkileri ile hücre duvarları parçalanabilir veya sentezleri durdurulabilir. Böylece hücre duvarsız (involusyon form) kalabilirler. Basiller iç basınçtan ötürü yuvarlak-şekilsiz bir hal alır. Gram pozitiflerde bu duruma protoplast, Gram negatiflerde ise sferoblast adı verilir.
Gram pozitiflerde peptidoglikan katman Gram negatiflerden yaklaşık 40 kat daha fazla bulunur. Gram negatiflerde PG sitoplazmik membranm hemen üstünde yerleşmiştir.
Peptidoglikan, N-asetil muramik asit (NAMA) ve N-asetil glikoz amin (NAGA) moleküllerinin B-l, 4 glikozid bağlarıyla birleşmelerinden oluşmuş heteropolimerlerdir.
Gram negatiflerdeki Lipoprotein (LP) molekülleri, dış membran ve PG tabakalarını birbirlerine bağlar. Gram negatif bakteri hücre duvarının en önemli yapı birimi olup, bir molekül LP 57 aminoasitten oluşur. Dış membran, periplazmik proteinlerin sızmasını önler. Özellikle Enterobacteriaceae familyasındaki bakterileri safra tuzlarından ve hidrolitik enzimlerden koruyucu görev ifa eder. Dış membran, sitoplazmik membran gibi yapısında fosfolipid molekülleri ve bazı özel proteinleri sıvı mozaik yapıdadır. Dış membranda proteinimsi porların olması bu katmanın küçük moleküllere karşı per-meable (geçirgen) yapar. Lipopolisakkaridler, dış membrana hidrofobik bağlarla bağlanmış olan yüzey yapıları gibi hücre duvarı katmanı olup, bazı işlemlerle saf olarak elde edilebilirler. Lipid A ve polisakkarid olarak 2 temel alt birimden oluşan LPS'lerin Lipid A kısımları Gram negatif bakterilerin enfeksiyon mekanizmasındaki önemli silahlarından olan endotoksinler olarak etkirler.
Okaryotik hücrelerde bulunan otolitik enzimler, bakteri hücresinde de bulunur. Bunlar PG'a bağlı olan amidaz, glikosidaz ve peptidaz enzimleridir. Bu enzimler bakteri hücresinin gelişmesinde, bölünmesinde, çoğalmasında ve nihayet ölümünde görev alırlar. PG, lizozim enzimi (tükürük, gözyaşı, vajen akıntısı, ter, yumurta akı, makro-faj hücreleri vs) ile kolaylıkla hidrolize edilir.
Kapsül
Bakterilerin tümünde kapsül olamamakla beraber önemli bir çoğunluğu doğal ortamında veya doğala yakın hazırlanmış besiyerlerinde üretildiklerinde kapsül oluştururlar. Kapsül, tüm bakterilerde polisakkarid (Bacillus anthracis te ise poli-D-glutamik asit) yapısındadır.
Bakteriyi konakçının fagositik hücrelerinden koruyarak daha patojen olmasını sağlarlar. Vücut hücrelerine tutunmada da (adhezyon) işe yarar. Birkaç kat olduğunda gliko-kaliks adını alır.
Besiyerlerinde mukoid koloni oluşturarak üreyen bakteriler genellikle kapsüllüdürler. Kapsül bazı bakterilerde mikrokapsül halinde bulunabilir. Bakteri kapsülü negatif boyama veya kapsül boyama metotları ile ışık mikroskobunda görülebilir. Değişik cins ve türdeki bakterilerde kapsülün aminoasit dizilişi değişiklik gösterdiğinden antijenik yapıları da farklılık gösterir.
Flagella
Bakteri flagellası 130 nm çapında protein yapısında ve sitoplazmadan köken alan iplik benzeri uzantılar olup, bakterinin hareketli olmasını sağlar. Her bakteride bulunmaz. Bir bakterideki flagella sayısı, bakterinin cins ve türlerine göre değiştiği gibi yerleşim yerleri de farklılık gösterir. Bulundukları konuma göre monotrik (bir flagellalı), multitrik (çok flagellalı), lofotrik (bir uçta toplanmış flagellalar), amfitrik (karşılıklı iki uçta toplanmış flagellalar), peritrik (bakteri hücresinin her tarafında flagella bulunması) gibi isimler alır.
Bir flagella, flagellin adı verilen alt birim proteinlerden oluşur. Flagellalarm sentezleri, bakteri genomunun kontrolündedir. Sıvı besiyerlerinde üremiş bakterilerin flagellalan çalkalanarak koparılabilir. 3-6 dakikada yeniden sentezlenir. Flagellinlerde türlere göre (hatta aynı tür içerisinde bile) farklı antijenite gösterebilir.
Pilus (Fimbria)
Flagellalardan daha kısa ve daha ince tüysü yapılar olup, sitoplazmik membrandan köken alırlar. Protein yapısındadırlar. Antijenik farklılıkları vardır. Bakterilerde iki çeşit pilus bulunabilir.
1. Konakçının hücre ve dokularına tutunmaya yarayan piluslar (Escherchia coli'lerdeki Colonisatioıı Factor Antigens I, CFA II, CFA III, üropatojen E. coli'lerdeki P piluslar, Streptococcus'lardaki M ve X proteinler gibi).
2. Bakteriyel konjugasyonda verici hücrenin alıcıya tutunmasına ve plazmid aktarılmasında görevli olan F piluslar. Bakter Serin biı çoğunda pilus sentezi, plaz-midlerin genetik kontrolündedir.
Spor
Bakterilerde spor, zor çevre şartlarından kendi neslini koruma için geliştirdiği bir form değişikliği olup, bakteri sporlu iken üreyip çoğalamaz ancak yıllarca (örneğin B. anthracis'te 2500 yıl) sonra bile vejetatif hale gelebilecek şekilde, korunabilmektedir. Aerobik bakterilerden Bacillus cinsi (B. anthracis, B. subtilis, B. ccreus, B. megatarium) ile anaerobik bakterilerden Clostridium cinsi (Cl. tetani, Cl botulinum, Cl. perfiringens, Cl. septicum, vs) bakterilerde bulunur. Koklarda (bazı Sarcinia türleri hariç) Gram negatiflerde ve spiroketlerde spor oluşumu tespit edilmemiştir. Aerob bakterilerde spor sadece in vitro gelişirken, anaerob bakterilerde hem in vitro hem de in vivo oluşabilmektedir.
Vejetatif bakterilerin % 70'i su iken, bakteri sporlarında su oranı % 5-20 kadardır.
Bakteri sporlanacağı zaman, hücre içerisine yeterli besin maddelerini depoladıktan sonra vejetatif hücre için gerekli bazı genlerin çalışmasını durdurarak, spor oluşumunda görevli genleri faaliyete geçirir. Önce bakteri genomu sporun oluşacağı kısma doğru uzamaya başlar. Çift katmanlı zar oluşması diğer dış katmanların sentezi için pre-kürsör (başlatıcı) görevi görür. İki kat membran arasına PG, dipikolinik asit ve kalsiyumca zengin maddeler birikerek korteks şekillenir. Spor oluşumu 50 kadar gen tarafından kontrol edilmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi sporlanmış bakteri uygun ortamda yıllarca korunabilir. Çevre, bakteri için uygun hale geldiğinde veya sporlu bakteriler insan veya hayvanlarca alındığında, bakteri vejetatif hale geçer. Bu 3 aşamada olur.
1. Aktivasyon. Sporun ısı, ışık, nem, pH, uygun aminoasitler vs bulunan bir ortama kavuşması, vejetatif hale geçmesini uyarır.
2. Jerminasyon. Aktive olmuş sporun bazı aminoasitlere minerallere (özellikle Mn++) ve suya gereksinimi vardır. Bu maddeler aktivasyon sırasında oluşan çatlamalardan içeriye girerek spordaki dipikolinik asit ve kalsiyumun spordan atılmasını sağlar ve bakteri vejetatif hale dönüşür.
3. Basilin boyu uzar ve normal şekle döner.
Bakteri sporları genellikle oval veya yuvarlak şekilli olup, basilin uç kısmında (terminal), ortasında (sentral) veya ikisi arasında (subterminal) yerleşebilir.
Parazit Nedir Cesitleri Bagirsak Paraziti
Parazitler, Parazit Çeşitleri, Parazit Nedir
Parazitler, kan ve doku parazitleri, barsak parazitleri ve dış parazitler olarak sınıflandırılabilir.
Kan ve Doku parazitleri. Kan parazitleri konakçının hücreleri içinde (Flasmodiumlar, Babesialar, Theilerialar) ve hücreleri dışında (Microflorialar ve Trypanasomalar) yaşamalarına göre ayrılırlar. Doku parazileri ise hücre içi-dışı yaşayışlarına ek olarak deride veya iç organlarda yaşamaları dikkate alınarak 4' ayrılırlar. Toksoplazmalar, Leishmania'lar, Ekinekoklar, Pneumocytstis carini, bu grupta incelenirler.
Bağırsak parazitleri. Barsaklarda hem protozoonlar (Iodomoeba butshlii, Endolimax na-na, Dientamoeba fragilis, Giardia lamblia, Chilomastix mesnili, Trichomonas hominis, Balantidium coli) amipler (Entemoeba histolytica, E. coli) nematodlar (Ascaris lumbri-coides, Trichuris trichura, Enterbius vermicularis, Strongyloides stearcoralis, Necator americanus, Ancylostoma duodenale vb) trematodlar (Scistoma mansoni, S. haemato-bium, Paragominus vvestermani, Clonorchis sinensis vs) ve cestodlar (Taenia saginata, T. solium, Diphylobotrium latum, vs) bulunur.
Parazitler, kan ve doku parazitleri, barsak parazitleri ve dış parazitler olarak sınıflandırılabilir.
Kan ve Doku parazitleri. Kan parazitleri konakçının hücreleri içinde (Flasmodiumlar, Babesialar, Theilerialar) ve hücreleri dışında (Microflorialar ve Trypanasomalar) yaşamalarına göre ayrılırlar. Doku parazileri ise hücre içi-dışı yaşayışlarına ek olarak deride veya iç organlarda yaşamaları dikkate alınarak 4' ayrılırlar. Toksoplazmalar, Leishmania'lar, Ekinekoklar, Pneumocytstis carini, bu grupta incelenirler.
Bağırsak parazitleri. Barsaklarda hem protozoonlar (Iodomoeba butshlii, Endolimax na-na, Dientamoeba fragilis, Giardia lamblia, Chilomastix mesnili, Trichomonas hominis, Balantidium coli) amipler (Entemoeba histolytica, E. coli) nematodlar (Ascaris lumbri-coides, Trichuris trichura, Enterbius vermicularis, Strongyloides stearcoralis, Necator americanus, Ancylostoma duodenale vb) trematodlar (Scistoma mansoni, S. haemato-bium, Paragominus vvestermani, Clonorchis sinensis vs) ve cestodlar (Taenia saginata, T. solium, Diphylobotrium latum, vs) bulunur.
Mikroorganizma İsimleri Adlari
Mikroorganizmaların İsimlendirilmeleri, Mikroorganizma İsimleri
Mikroorganizmalar, Cari von Linne (1753) tarafından kullanılan binominal (çift isimlendirme) sisteme göre adlandırılmaktadır. Buna göre, mikroorganizmaların adı iki kelimeden oluşmaktadır. İlki Cins ismini, ikincisi tür ismini göstermektedir. Genellikle latince kökenli isimler verilerek tüm dünyada birörneklilik sağlanmaya çalışılmaktadır. Canlılar alemi içerisinde hayvanlar alemi içerisinde incelenen mikroorganizmaların sistematiğine baktığımızda; soldan sağa Alem Filum, Sınıf, Takım, Familya, Kabile, Cins ve Türleri bulunmaktadır.
Mikroorganizmaların Cins ve Tür İsimlerine Bazı örnekler
Streptococcus mutans, Str. salivarius, Str. sanguis, Str. milleri, Str. viridan, Str. pneumoniae, Str. agalactiae, Str. faecium, Str fecalis
Peptostreptococcus anaerobius, P.asacccarolyticıs, P. indolicus, P. magnus,
Staphyolococcus aureus, Staph. epidermitis, Staph. haemolyticus, Staph. hyicus, Staph. caseolyticus, Staph. saprophyticus
Micrococcus luteus, M. roseus, M.kristinae, M. agilis,
Escherichia coli,
Enterobacter aerogenes
Serratia marcescens
Yersinia enterocolitica, Y. pestis, Y intermedia,
Citrobacter freundii, C. diversus
Proteus vulgaris, Pr. mirabilis
Salmonella typhi, S. typhimurium, S. enteritidis, S. abortus ovis, S. gallinarum, S.newport
Lactobacillus acidophilus,
Actinomyces israeli, Act. actinomycetomicans, Arcanobacter pyogenes,
Brucella melitensis, Br. abortus bang, Br. suis, Br. canis,
Neisseria gonorrhoeae, N. meningitidis,
Moraxella lacunata, M.nonliqefaciens,
Branhamella cataralis
Acinetobacter calcoaceticus,
Kingella kingii, K. denitrificans, K.indologenes
Pasteurella multocida,
Haemophilus influenza, H. parahaemolyticus, H. ducreyi, H. aegypticus
Corynebacterium diphteriae,
Erysipelothrix rhusiopathiae (insidosa)
Listeria monocytogenes, L. bulgarica, L.grayi, L. murrayi
Francisella tularensis,
Mannheima haemolytica
Vibrio cholera, V. Parahaemolyticus, V. alginolyticus
Campylobacter jejuni, C, coli,
Helicobacter pylori
Mycobacterium tuberculosis, M. bovis, M. avium-complex, M. leprae,
Bacillus anthracis, B. cereus, B. subtilis, B. megatarium,
Clostridium perfiringens, Cl. septicum, Cl. botulinum, Cl. tetani,
Fusobacterim nucleatum,
Bacteroides melaninogenicus, B. fragilis, B. ovatus, B. uniformis, B. distasonis
Propionibacterium acnes
Veillonella parvula,
Chlamydia trachomatis, Ch. Psittaci
Myocoplasma gallisepticum, Ureaplasma urealyticum
Borrelia recurrentis,
Treponema pallidum, T. denticola, T.vincenti
Leptospira interrogans, L. canicola, L. icterohaemorragiae, L.grippotyphosa,
Coxiella burnetii
Rickettsia rickettsii, R. sibirica, R. australis, R.acari
Bordetella pertussis
Candida albicans, (maya)
Penicillium notatum, (mantar)
Aspergillus fumigatus, (mantar)
Plasmodium falciparum, P. vivax, (protozoon)
Toxoplasma gondii, (protozoon)
Mikroorganizmaların Mikroskopta İncelenmeleri
Mikroorganizmalar (bakteriler, maya ve mantarlar) bazı boyalarla boyandıklarında mikroskobik şekilleri daha iyi görülürler. Parazitler boyanmadan da mikrokopta incelenebilir. Virüsler ise elektron mikroskoplarda incelenir.
İlk keşfedildiklerinde ancak 200 defa büyütme gücüne sahip olan ışık mikroskopları, mercek sistemlerinin geliştirilmeleri ile belirli bir sınıra kadar büyütme gücüne ulaştırılmışlardır. Işık mikroskoplarının büyütme gücü 900-1000 ile sınırlıdır. Bunun sebebi kullanılan ışık kaynağı ile ilişkilidir. Güneş ışığı veya elektrik ışığının dalga boyu 0.4 mcm'dir. Mikroskoplarda ayırt edilebilecek en küçük nokta, kullanılan ışık kaynağının dalga boyunun yarısı kadardır. Bu sebeple ışık mikroskobu ile ayırt edilebilen en küçük cisim 0.2 mcm kadardır. Bundan daha küçük cisimlerin noktaları üst üste bineceğinden iyi incelenemezler. Oküleri 10 x objektifi xl00'lük bir mikroskopla 1000 kez büyütülmüş olan 0.2 mcm'lık bir cisim 0.2 mm olarak görülecektir. Işık kaynağı olarak, dalga boyu 0.2 mcm olan ultraviyole ışınları kullanılarak (floresan mikroskoplarla) ayırt edilebilir mesafe 0.1 mcm ye kadar düşürülmüştür. Mikroskopların ayırtetmede kesin karar verdirici en yüksek büyütme gücüne rezolüsyon denilir.
Elektromikroskopi, elektron ışınları kullanılarak 0.001 nanometreye (nm) kadar rezolüsyon elde edilebilmektedir. Transmission elektronmikroskoplarda kesitlerden inceleme yapılabilirken, scanning elektronmikroskoplarda 3 boyutlu görüntüleme yapılabilmektedir.
Mikroorganizmalar, Cari von Linne (1753) tarafından kullanılan binominal (çift isimlendirme) sisteme göre adlandırılmaktadır. Buna göre, mikroorganizmaların adı iki kelimeden oluşmaktadır. İlki Cins ismini, ikincisi tür ismini göstermektedir. Genellikle latince kökenli isimler verilerek tüm dünyada birörneklilik sağlanmaya çalışılmaktadır. Canlılar alemi içerisinde hayvanlar alemi içerisinde incelenen mikroorganizmaların sistematiğine baktığımızda; soldan sağa Alem Filum, Sınıf, Takım, Familya, Kabile, Cins ve Türleri bulunmaktadır.
Mikroorganizmaların Cins ve Tür İsimlerine Bazı örnekler
Streptococcus mutans, Str. salivarius, Str. sanguis, Str. milleri, Str. viridan, Str. pneumoniae, Str. agalactiae, Str. faecium, Str fecalis
Peptostreptococcus anaerobius, P.asacccarolyticıs, P. indolicus, P. magnus,
Staphyolococcus aureus, Staph. epidermitis, Staph. haemolyticus, Staph. hyicus, Staph. caseolyticus, Staph. saprophyticus
Micrococcus luteus, M. roseus, M.kristinae, M. agilis,
Escherichia coli,
Enterobacter aerogenes
Serratia marcescens
Yersinia enterocolitica, Y. pestis, Y intermedia,
Citrobacter freundii, C. diversus
Proteus vulgaris, Pr. mirabilis
Salmonella typhi, S. typhimurium, S. enteritidis, S. abortus ovis, S. gallinarum, S.newport
Lactobacillus acidophilus,
Actinomyces israeli, Act. actinomycetomicans, Arcanobacter pyogenes,
Brucella melitensis, Br. abortus bang, Br. suis, Br. canis,
Neisseria gonorrhoeae, N. meningitidis,
Moraxella lacunata, M.nonliqefaciens,
Branhamella cataralis
Acinetobacter calcoaceticus,
Kingella kingii, K. denitrificans, K.indologenes
Pasteurella multocida,
Haemophilus influenza, H. parahaemolyticus, H. ducreyi, H. aegypticus
Corynebacterium diphteriae,
Erysipelothrix rhusiopathiae (insidosa)
Listeria monocytogenes, L. bulgarica, L.grayi, L. murrayi
Francisella tularensis,
Mannheima haemolytica
Vibrio cholera, V. Parahaemolyticus, V. alginolyticus
Campylobacter jejuni, C, coli,
Helicobacter pylori
Mycobacterium tuberculosis, M. bovis, M. avium-complex, M. leprae,
Bacillus anthracis, B. cereus, B. subtilis, B. megatarium,
Clostridium perfiringens, Cl. septicum, Cl. botulinum, Cl. tetani,
Fusobacterim nucleatum,
Bacteroides melaninogenicus, B. fragilis, B. ovatus, B. uniformis, B. distasonis
Propionibacterium acnes
Veillonella parvula,
Chlamydia trachomatis, Ch. Psittaci
Myocoplasma gallisepticum, Ureaplasma urealyticum
Borrelia recurrentis,
Treponema pallidum, T. denticola, T.vincenti
Leptospira interrogans, L. canicola, L. icterohaemorragiae, L.grippotyphosa,
Coxiella burnetii
Rickettsia rickettsii, R. sibirica, R. australis, R.acari
Bordetella pertussis
Candida albicans, (maya)
Penicillium notatum, (mantar)
Aspergillus fumigatus, (mantar)
Plasmodium falciparum, P. vivax, (protozoon)
Toxoplasma gondii, (protozoon)
Mikroorganizmaların Mikroskopta İncelenmeleri
Mikroorganizmalar (bakteriler, maya ve mantarlar) bazı boyalarla boyandıklarında mikroskobik şekilleri daha iyi görülürler. Parazitler boyanmadan da mikrokopta incelenebilir. Virüsler ise elektron mikroskoplarda incelenir.
İlk keşfedildiklerinde ancak 200 defa büyütme gücüne sahip olan ışık mikroskopları, mercek sistemlerinin geliştirilmeleri ile belirli bir sınıra kadar büyütme gücüne ulaştırılmışlardır. Işık mikroskoplarının büyütme gücü 900-1000 ile sınırlıdır. Bunun sebebi kullanılan ışık kaynağı ile ilişkilidir. Güneş ışığı veya elektrik ışığının dalga boyu 0.4 mcm'dir. Mikroskoplarda ayırt edilebilecek en küçük nokta, kullanılan ışık kaynağının dalga boyunun yarısı kadardır. Bu sebeple ışık mikroskobu ile ayırt edilebilen en küçük cisim 0.2 mcm kadardır. Bundan daha küçük cisimlerin noktaları üst üste bineceğinden iyi incelenemezler. Oküleri 10 x objektifi xl00'lük bir mikroskopla 1000 kez büyütülmüş olan 0.2 mcm'lık bir cisim 0.2 mm olarak görülecektir. Işık kaynağı olarak, dalga boyu 0.2 mcm olan ultraviyole ışınları kullanılarak (floresan mikroskoplarla) ayırt edilebilir mesafe 0.1 mcm ye kadar düşürülmüştür. Mikroskopların ayırtetmede kesin karar verdirici en yüksek büyütme gücüne rezolüsyon denilir.
Elektromikroskopi, elektron ışınları kullanılarak 0.001 nanometreye (nm) kadar rezolüsyon elde edilebilmektedir. Transmission elektronmikroskoplarda kesitlerden inceleme yapılabilirken, scanning elektronmikroskoplarda 3 boyutlu görüntüleme yapılabilmektedir.
Maya ve Mantarlar Mikroorganizmalar
Maya ve Mantarlar
Maya ve mantarların büyük çoğunluğu, doğada saprofit veya komensal olarak toprak, kaya, su, bitki, balık, insekt, besin, hayvan ve hatta insanlarda yaşarlar. 110.000'den fazla mantar türü tespit edilmiştir. Bunlardan çok azı insanlarda ve genellikle deride mikotik (dermatofitler) enfeksiyonlara sebep olurlar. Bilinçsiz antibiyotik kullananlarda, immün sistemi baskılananlarda, immün yetersizlik olanlarda ve hijyenik kurallara uymayanlarda ağız içinde, protezlerinde ve/veya dudaklarında maya ve mantar enfeksiyonları sık oluşur.
Mayalar üreme ve çoğalmaları aşamasında unisellüler yapıda olan mantarlar olarak da tanımlanabilir. Nadiren yalancı hifa oluşturabilenleri de bulunur (Örn. Candida albi-cans). Önemli cinsler; Candiada, Cryptococcus, Torulopsis, Rhodotorula, Sporobolo-myces, Trichosporum, Saccharomyces.
Mantarlar, hif, hifa, misel, spor gibi değişik yapıyı bir arada bulundurabilirler.
Maya ve mantarlar hücre özellikleri ile ökaryotik olduklarından, bakterilerden büyüktürler ve farklı bir çok organelleri bulunmaktadır. Önemli cinsler; Aspergillus, Penicil-lium, Blastomyces, Histoplasma, Cocoidioides, Microsporium, Trichophyton, Epider-mophyton.
Maya ve mantarların büyük çoğunluğu, doğada saprofit veya komensal olarak toprak, kaya, su, bitki, balık, insekt, besin, hayvan ve hatta insanlarda yaşarlar. 110.000'den fazla mantar türü tespit edilmiştir. Bunlardan çok azı insanlarda ve genellikle deride mikotik (dermatofitler) enfeksiyonlara sebep olurlar. Bilinçsiz antibiyotik kullananlarda, immün sistemi baskılananlarda, immün yetersizlik olanlarda ve hijyenik kurallara uymayanlarda ağız içinde, protezlerinde ve/veya dudaklarında maya ve mantar enfeksiyonları sık oluşur.
Mayalar üreme ve çoğalmaları aşamasında unisellüler yapıda olan mantarlar olarak da tanımlanabilir. Nadiren yalancı hifa oluşturabilenleri de bulunur (Örn. Candida albi-cans). Önemli cinsler; Candiada, Cryptococcus, Torulopsis, Rhodotorula, Sporobolo-myces, Trichosporum, Saccharomyces.
Mantarlar, hif, hifa, misel, spor gibi değişik yapıyı bir arada bulundurabilirler.
Maya ve mantarlar hücre özellikleri ile ökaryotik olduklarından, bakterilerden büyüktürler ve farklı bir çok organelleri bulunmaktadır. Önemli cinsler; Aspergillus, Penicil-lium, Blastomyces, Histoplasma, Cocoidioides, Microsporium, Trichophyton, Epider-mophyton.
Bakteri Nedir Bakteriler Nelerdir İsimleri
Bakteri Nedir, Virüs Bakteri, Bakteri Türleri
Bakterileri, bulunduğu konakçı sağlığındaki rolü bakımından; yararlı, zararlı ve fırsatçı bakteriler olarak sınıflandırmak mümkündür. Hatta yararlı bakteriler tür ve sayı olarak zararlı ve fırsatçılardan yüzlerce kere fazladır. İnsan ve hayvanların deri, mukoza ve sindirim sistemi florasın teşkil eden bakterilerin çoğunluğu yararlı ve fırsatçı türlerden oluşur. Bu tip flora bakteriler olmasa, canlıların besinleri sindirebilmesi mümkün olmazdı. Ayrıca çevredeki patojen (zararlı) ve fırsatçı mikroorganizmalar (bakteriler, mayalar ve mantarlar) vücuda her girişlerinde enfeksiyonlara ve canlının ölmesine yol açardı. Flora bakterilerinin birbirlerine karşı bir denge içerisinde olmalarında herbirinin sentezlediği metabolizma artığı bakteriosinlerinin ve enzimlerinin önemli katkısı vardır.
Bakteriler, hücrelerinin şekli ve büyüklükleri bakımından çok farklılık göstermelerine rağmen, virüslerden yaklaşık olarak 50-100 kat daha iridirler. Işık mikroskobu (900-1000 kat büyütme) ile kolaylıkla görülebilirler ve hücre formları ön ayırımlarında önemli bir kriter olarak kullanılır. Bakteri hücreleri, prokaryotik hücre yapısındadırlar.
Mikrobiyolojide toplum sağlığı açısından en yaygın rastlananı ve önemli olanları bakterilerdir. Bakteriyel enfeksiyonların teşhisi için etkenlerinin laboratuvar ortamlarında viruslardan ve protozoonlardan daha ucuz, daha kısa zamanda ve daha kolay üretilebilmeleri ve tedavilerinde kullanılan antibakteriyel ilaçlarla hastaya verilmeden evvel in vitro olarak test edilme olanakları olması, tüm klinik mikrobiyologların bu mikroorganizmalar üzerinde daha fazla durmasına sebep olmaktadır.
Bakteriler Nelerdir, Bakteri Çeşitleri ve İsimleri
Bakteriler, mikroskobik morfolojilerine göre; 3'e ayrılırlar.
1- Yuvarlak şekilli bakteriler, Yuvarlak Bakteriler; Bunlara kok "coccus"lar denilir. Taze üretilmiş kültürlerde, ortalama 0.8-1.0 mcm çapında yuvarlak bakteriler olup, sıvı besiyerlerinden yapılan mikroskobik muayenelerde, "üzüm salkımı", "teşbih dizilişli", "ikili kahve çekirdeği", "küp", vs şekillerde görülürler.
Örneğin Staphylococcus, Streptococcus, Micrococcus, Peptococcus, Peptoslreptococcus, Neisseria, Sarcinia, Gafkya, cinsi bakteriler.
2- Çubuk /Çomak şekilli bakteriler, Çubuk Bakteriler; Bunlara basiller denilir. Boyutları (en ve boyları) oldukça farklılık gösterirler. Bakteri cinslerinin büyük çoğunluğu bu şekillerde görülür. Bazıları küçük basiller (en 0.5 mcm x boy 1.5 mcm) halinde iken bazıları (0.7 mcm x 5-10 mcm) daha uzun olabilmektedir. Kimi durumlarda bölünen hücreler birbirlerinden ayrılamazlar ve çok daha uzun görülebilirler.
Örneğin, Bacillus, Clostridium, Corynebacterium, Listeria, Branhamella, Mycobacte-rium, Actinomyces, Actinobacillus, Lactobacillus, Fusobacterium, Flavobacterium, Bacteroides, Porphyromonas, Providencia, Veillonella, Propionibacterium, Pseudomo-nas, Pasteurella, Shigella, Kingella, Francisella, Brucella, Yersinia, Legionella, Haemophilus, Mycoplasma, Ureoplasma, Vibrio, Acinetobacter, Campylobacter, Salmonella, Escherichia, Citrobacter, Enterobacter, Klebsiella, Proteus, vb cinsi bakteriler.
3- Spiral şekilli bakteriler, Spiral Bakteri;Aksial filamentli spiral şekilli bakteriler, kendi eksenleri etrafında helezonik kıvrımlar bulunan, mikroskopta burgu veya yay şeklinde görülürler. Sporsuzdurlar. Gram boyanma özellikleri zayıf olmakla birlikte negatiftirler.
Gram boyama tekniği ile boyanma özelliklerine göre, Gram negatif (pembe-kırmızı) ve Gram pozitif (mavi-mor) olarak ayrılırlar. Fizyolojik özelliklerine göre; oksijene ihtiyaçları dikkate alınarak, aerob bakteriler, anaerob bakteriler, mikroaerofil bakteriler ve fakültatif anaerob bakteriler olarak sınıflandırılırlar. DNA kompozisyonlarına göre ise, bakteri DNA'smdaki Guanin + Sitozin (G+C) miktarına göre ayırıma gidilir.
İnsanlarda doku grubu nasıl ki her kişiye özgü (tek yumurta ikizleri hariç) olarak farklı ise aynı hücreden çoğaldığı ve kardeş bakteri hücreleri bir tür olarak isimlendirilir (Örneğin Streptococcus mutans). Bir tür içerisindeki mikroorganizmaların ortak ve diğer tür ve cinslerden farklı hücre yüzey yapılarına ve genetik olarak değişik DNA dizilişine sahip oldukları bilinmektedir. Bu özelliklerinden yararlanılarak laboratuvarlarda üretilmiş fakat diğerlerinden ayrımı için zaman alan bakterilerin ve virüslerın kısa yoldan teşhislerinde serolojik (antiserum + mikroorganizma) ve moleküler mikrobiyolojik (Polimeraz Zincir Reaksiyonu-PCR, hasta dokuda veya üremiş kültürde sadece o türe veya cinse has/özgü polinükleotid/gen parçacıklarının varlığının araştırılması) teşhis yollarından da yararlanılır. Farklı genetik yapıdaki bakterilerin kimi proteinleri ve karbonhidratları parçalayarak (biyokimyasal özellikleri) üremelerinde kullanabilmeleri de farklı olacaktır. Üretilen mikroorganizmalar, (bakteri maya ve mantarlar) mikroskobik morfolojileri, bazı fizyolojik ve kültürel özellikleri incelendikten sonra bazı biyokimyasal testlere tabi tutularak hangi cins ve/veya tür oldukları ayırt edilmeye çalışılır. Bu teşhiste mikrobiyolog, her türlü özellikten faydalanarak bir dedektif gibi hastalıkta etken olan mikroorganizmayı identifiye etmeye çalışır.
Bakterileri, bulunduğu konakçı sağlığındaki rolü bakımından; yararlı, zararlı ve fırsatçı bakteriler olarak sınıflandırmak mümkündür. Hatta yararlı bakteriler tür ve sayı olarak zararlı ve fırsatçılardan yüzlerce kere fazladır. İnsan ve hayvanların deri, mukoza ve sindirim sistemi florasın teşkil eden bakterilerin çoğunluğu yararlı ve fırsatçı türlerden oluşur. Bu tip flora bakteriler olmasa, canlıların besinleri sindirebilmesi mümkün olmazdı. Ayrıca çevredeki patojen (zararlı) ve fırsatçı mikroorganizmalar (bakteriler, mayalar ve mantarlar) vücuda her girişlerinde enfeksiyonlara ve canlının ölmesine yol açardı. Flora bakterilerinin birbirlerine karşı bir denge içerisinde olmalarında herbirinin sentezlediği metabolizma artığı bakteriosinlerinin ve enzimlerinin önemli katkısı vardır.
Bakteriler, hücrelerinin şekli ve büyüklükleri bakımından çok farklılık göstermelerine rağmen, virüslerden yaklaşık olarak 50-100 kat daha iridirler. Işık mikroskobu (900-1000 kat büyütme) ile kolaylıkla görülebilirler ve hücre formları ön ayırımlarında önemli bir kriter olarak kullanılır. Bakteri hücreleri, prokaryotik hücre yapısındadırlar.
Mikrobiyolojide toplum sağlığı açısından en yaygın rastlananı ve önemli olanları bakterilerdir. Bakteriyel enfeksiyonların teşhisi için etkenlerinin laboratuvar ortamlarında viruslardan ve protozoonlardan daha ucuz, daha kısa zamanda ve daha kolay üretilebilmeleri ve tedavilerinde kullanılan antibakteriyel ilaçlarla hastaya verilmeden evvel in vitro olarak test edilme olanakları olması, tüm klinik mikrobiyologların bu mikroorganizmalar üzerinde daha fazla durmasına sebep olmaktadır.
Bakteriler Nelerdir, Bakteri Çeşitleri ve İsimleri
Bakteriler, mikroskobik morfolojilerine göre; 3'e ayrılırlar.
1- Yuvarlak şekilli bakteriler, Yuvarlak Bakteriler; Bunlara kok "coccus"lar denilir. Taze üretilmiş kültürlerde, ortalama 0.8-1.0 mcm çapında yuvarlak bakteriler olup, sıvı besiyerlerinden yapılan mikroskobik muayenelerde, "üzüm salkımı", "teşbih dizilişli", "ikili kahve çekirdeği", "küp", vs şekillerde görülürler.
Örneğin Staphylococcus, Streptococcus, Micrococcus, Peptococcus, Peptoslreptococcus, Neisseria, Sarcinia, Gafkya, cinsi bakteriler.
2- Çubuk /Çomak şekilli bakteriler, Çubuk Bakteriler; Bunlara basiller denilir. Boyutları (en ve boyları) oldukça farklılık gösterirler. Bakteri cinslerinin büyük çoğunluğu bu şekillerde görülür. Bazıları küçük basiller (en 0.5 mcm x boy 1.5 mcm) halinde iken bazıları (0.7 mcm x 5-10 mcm) daha uzun olabilmektedir. Kimi durumlarda bölünen hücreler birbirlerinden ayrılamazlar ve çok daha uzun görülebilirler.
Örneğin, Bacillus, Clostridium, Corynebacterium, Listeria, Branhamella, Mycobacte-rium, Actinomyces, Actinobacillus, Lactobacillus, Fusobacterium, Flavobacterium, Bacteroides, Porphyromonas, Providencia, Veillonella, Propionibacterium, Pseudomo-nas, Pasteurella, Shigella, Kingella, Francisella, Brucella, Yersinia, Legionella, Haemophilus, Mycoplasma, Ureoplasma, Vibrio, Acinetobacter, Campylobacter, Salmonella, Escherichia, Citrobacter, Enterobacter, Klebsiella, Proteus, vb cinsi bakteriler.
3- Spiral şekilli bakteriler, Spiral Bakteri;Aksial filamentli spiral şekilli bakteriler, kendi eksenleri etrafında helezonik kıvrımlar bulunan, mikroskopta burgu veya yay şeklinde görülürler. Sporsuzdurlar. Gram boyanma özellikleri zayıf olmakla birlikte negatiftirler.
Gram boyama tekniği ile boyanma özelliklerine göre, Gram negatif (pembe-kırmızı) ve Gram pozitif (mavi-mor) olarak ayrılırlar. Fizyolojik özelliklerine göre; oksijene ihtiyaçları dikkate alınarak, aerob bakteriler, anaerob bakteriler, mikroaerofil bakteriler ve fakültatif anaerob bakteriler olarak sınıflandırılırlar. DNA kompozisyonlarına göre ise, bakteri DNA'smdaki Guanin + Sitozin (G+C) miktarına göre ayırıma gidilir.
İnsanlarda doku grubu nasıl ki her kişiye özgü (tek yumurta ikizleri hariç) olarak farklı ise aynı hücreden çoğaldığı ve kardeş bakteri hücreleri bir tür olarak isimlendirilir (Örneğin Streptococcus mutans). Bir tür içerisindeki mikroorganizmaların ortak ve diğer tür ve cinslerden farklı hücre yüzey yapılarına ve genetik olarak değişik DNA dizilişine sahip oldukları bilinmektedir. Bu özelliklerinden yararlanılarak laboratuvarlarda üretilmiş fakat diğerlerinden ayrımı için zaman alan bakterilerin ve virüslerın kısa yoldan teşhislerinde serolojik (antiserum + mikroorganizma) ve moleküler mikrobiyolojik (Polimeraz Zincir Reaksiyonu-PCR, hasta dokuda veya üremiş kültürde sadece o türe veya cinse has/özgü polinükleotid/gen parçacıklarının varlığının araştırılması) teşhis yollarından da yararlanılır. Farklı genetik yapıdaki bakterilerin kimi proteinleri ve karbonhidratları parçalayarak (biyokimyasal özellikleri) üremelerinde kullanabilmeleri de farklı olacaktır. Üretilen mikroorganizmalar, (bakteri maya ve mantarlar) mikroskobik morfolojileri, bazı fizyolojik ve kültürel özellikleri incelendikten sonra bazı biyokimyasal testlere tabi tutularak hangi cins ve/veya tür oldukları ayırt edilmeye çalışılır. Bu teşhiste mikrobiyolog, her türlü özellikten faydalanarak bir dedektif gibi hastalıkta etken olan mikroorganizmayı identifiye etmeye çalışır.
Virusler Bakteriler Virus Cesitleri
Virüsler, Virüs Çeşitleri, Virüsler Bakteriler
Virüsler, zorunlu hücreiçi paraziti mikroorganizmalar olduklarından canlı ortam dışında üremezler. Bu yüzden viral hastalıkların teşhisinde 20 yüzyılın son yarısında önemli gelişmeler olmuştur. Hayvanlardaki ilk virüs izolasyonu 1898 de üretilen şap virüsüdür. İnsan virüslerinin izolasyonu daha sonraki yıllarda incelenmeye başlanmış ve 1910'da kuduz, çiçek, sarı humma ve poliomiyelit etkenlerinin virüs olduğu bilinebiliyordu. 1940 yılma kadar 45 viral hastalık tespit edilebilmişken, 1990'larda 350'den fazla virüs türü izole edilmiş durumdadır. Bu gelişmede virüs üretme ortamları olarak kullanılan, deney hayvanları, embriyolu yumurta ve nihayet doku /hücre kültürü (maymun böbrek hücre kültürü, bebek hamster böbrek hücresi, VERO, HeLa vs) tekniklerindeki gelişmelerin, elektronmikroskopi tekniklerinin, monoklonal antikor üretiminin, PCR'm, moleküler genetik metotlarının ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelerin önemli katkısı bulunmaktadır.
Virüsler, ribozom gibi organelleri ve kendi metabolizmaları olmadığından, kendi başlarına çoğalamadıklarından ve yaşamlarını sürdüremediklerinden bazı bilim adamlarına göre, gerçek manada hücre olarak kabul edilmezler. Viruslar, konak canlının hücrelerine genlerini enjekte ederek girerler. İçine girdikleri hücreye genetik materyalleri ile hükmederek, başka bir anlatımla konak hücrenin enzimlerini, organellerini ve enerjisini kullanarak çoğalırlar. Viruslarla enfekte hücrelerde kimi değişiklikler oluşur. Bunlar, virusları hücrede yaptıkları tahribatın izleri veya virüs partiküllerinin kolonisi olarak kabul edilebilir ki bunlara inklüzyon cisimleri denilir. İnklüzyon cisimleri konak hücrenin nükleusunda veya sitoplazmasında bulunmalarına göre tanıda işe yararlar. Nukleus iç (intranuklear) inklüzyon cisimleri, uçuk, zona, poliomyelit gibi hastalıklarda, sitoplazma içi (intasitoplazmik) inklüzyon cisimleri ise çiçek ve kuduz gibi hastalıklarda oluşur. Bazı inklüzyon cisimlerine, bulan araştırıcıların isimleri verilmiştir (Guarnieri ve Negri gibi). Viruslar ışık mikroskobunda (tütün mozaik virusu hariç) görülemezler. Hücre yapılarının gösterilmesinde {scanning veya transmission) elektron-mikroskoptan (5000-500000 kez büyütme ile) yararlanılır.
Viruslar merkezde DNA veya RNA yapısında bir genetik materyal ile bunu saran koruyucu kısımdan (kapsid) ibarettir. Bu yüzden tam bir virüs hücresine nükleokapsid de denir.
Bazı viruslarda daha dış kısımda bir zar daha bulunabilir. Bazı viruslar (örneğin her-pesviruslar-uçuk, influenza-grip virüsleri) her girdikleri konakçıda biraz genetik değişiklik göstererek mutasyona uğrarlar. Bazı bilim adamları virusları kendi başlarına yaşayamadıklarından ve çoğalamadıklarından mikroorganizma- canlı-hücre olarak bile kabul etmemektedirler. Kimileri de "bazı genetik bilgilerden ibaret enfeksiyöz etken " olarak tanımlamaktadırlar. Son yıllarda ingiltere'de çıkan ve nihayet tüm Avrupa'ya yayılan ineklerdeki Deli Dana Hastalığı (Bovine Spongioform Encephalopathy -BSE) ve insanlardaki Crutfelt-Jacop Disease'in etkenlerinin aynı olması doku kültürlerinde virüsler gibi üretilememesi ve virustan da küçük protein yapısında genetik materyaller (prion, prion protein) olması, virüs-benzeri fakat henüz üretilememiş prion proteinlerini (viruslardan da küçük enfeksiyöz etkenler) bir kere daha gündeme çıkarmıştır.
Virüsler, zorunlu hücreiçi paraziti mikroorganizmalar olduklarından canlı ortam dışında üremezler. Bu yüzden viral hastalıkların teşhisinde 20 yüzyılın son yarısında önemli gelişmeler olmuştur. Hayvanlardaki ilk virüs izolasyonu 1898 de üretilen şap virüsüdür. İnsan virüslerinin izolasyonu daha sonraki yıllarda incelenmeye başlanmış ve 1910'da kuduz, çiçek, sarı humma ve poliomiyelit etkenlerinin virüs olduğu bilinebiliyordu. 1940 yılma kadar 45 viral hastalık tespit edilebilmişken, 1990'larda 350'den fazla virüs türü izole edilmiş durumdadır. Bu gelişmede virüs üretme ortamları olarak kullanılan, deney hayvanları, embriyolu yumurta ve nihayet doku /hücre kültürü (maymun böbrek hücre kültürü, bebek hamster böbrek hücresi, VERO, HeLa vs) tekniklerindeki gelişmelerin, elektronmikroskopi tekniklerinin, monoklonal antikor üretiminin, PCR'm, moleküler genetik metotlarının ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelerin önemli katkısı bulunmaktadır.
Virüsler, ribozom gibi organelleri ve kendi metabolizmaları olmadığından, kendi başlarına çoğalamadıklarından ve yaşamlarını sürdüremediklerinden bazı bilim adamlarına göre, gerçek manada hücre olarak kabul edilmezler. Viruslar, konak canlının hücrelerine genlerini enjekte ederek girerler. İçine girdikleri hücreye genetik materyalleri ile hükmederek, başka bir anlatımla konak hücrenin enzimlerini, organellerini ve enerjisini kullanarak çoğalırlar. Viruslarla enfekte hücrelerde kimi değişiklikler oluşur. Bunlar, virusları hücrede yaptıkları tahribatın izleri veya virüs partiküllerinin kolonisi olarak kabul edilebilir ki bunlara inklüzyon cisimleri denilir. İnklüzyon cisimleri konak hücrenin nükleusunda veya sitoplazmasında bulunmalarına göre tanıda işe yararlar. Nukleus iç (intranuklear) inklüzyon cisimleri, uçuk, zona, poliomyelit gibi hastalıklarda, sitoplazma içi (intasitoplazmik) inklüzyon cisimleri ise çiçek ve kuduz gibi hastalıklarda oluşur. Bazı inklüzyon cisimlerine, bulan araştırıcıların isimleri verilmiştir (Guarnieri ve Negri gibi). Viruslar ışık mikroskobunda (tütün mozaik virusu hariç) görülemezler. Hücre yapılarının gösterilmesinde {scanning veya transmission) elektron-mikroskoptan (5000-500000 kez büyütme ile) yararlanılır.
Viruslar merkezde DNA veya RNA yapısında bir genetik materyal ile bunu saran koruyucu kısımdan (kapsid) ibarettir. Bu yüzden tam bir virüs hücresine nükleokapsid de denir.
Bazı viruslarda daha dış kısımda bir zar daha bulunabilir. Bazı viruslar (örneğin her-pesviruslar-uçuk, influenza-grip virüsleri) her girdikleri konakçıda biraz genetik değişiklik göstererek mutasyona uğrarlar. Bazı bilim adamları virusları kendi başlarına yaşayamadıklarından ve çoğalamadıklarından mikroorganizma- canlı-hücre olarak bile kabul etmemektedirler. Kimileri de "bazı genetik bilgilerden ibaret enfeksiyöz etken " olarak tanımlamaktadırlar. Son yıllarda ingiltere'de çıkan ve nihayet tüm Avrupa'ya yayılan ineklerdeki Deli Dana Hastalığı (Bovine Spongioform Encephalopathy -BSE) ve insanlardaki Crutfelt-Jacop Disease'in etkenlerinin aynı olması doku kültürlerinde virüsler gibi üretilememesi ve virustan da küçük protein yapısında genetik materyaller (prion, prion protein) olması, virüs-benzeri fakat henüz üretilememiş prion proteinlerini (viruslardan da küçük enfeksiyöz etkenler) bir kere daha gündeme çıkarmıştır.
Mikrobiyoloji Nedir Mikroorganizma Notlari
Mikrobiyoloji Nedir, Mikrobiyoloji Notları
Mikroorganizma Nedir, Mikroorganizmaların Sınıflandırılması
Mikroorganizma Çeşitleri; (tek hücreli canlılar) önceleri, hayvanlardan ve bitkilerden ayırmak için ayrı bir grupta (protista) toplanılmıştır. Daha sonra yüksek protistalar (yeşil algler, protozoonlar, maya mantarlar, klorofitler, pirofitler ve öglonofitler) ve basit protistalar (bakteriler ile mavi-yeşil algler) olarak tasnif edilmiştir.
Mikrorganizmaları bir başka temel sınıflandırma kriteride, hücre çekirdek yapısına göre ökaryotikler (protozoonlar, mayalar, mantarlar, algler, bitkiler, hayvanlar) ve prokaryotikler (bakteriler) olarak yapılmıştır. Virüsler bu sınıflandırmalar dışında tutulmuştur.
Mikroorganizmalar, hücre büyüklüklerine, hücresel yapılarına ve yaşama özelliklerine göre 4 ana sınıfa ayrılırlar: Viruslar (15-250 nanometre, bakteriler (1-5 mcm-mikro-metre), ve maya (3 mcm den büyük)-mantarlar (çok değişken büyüklükte). Parazitler ise mikroorganizmalardan daha büyük olup (prozoonlar bir kaç mcm) bir çoğu büyüteç kullanmadan bile görünürler.
Viruslarla ilgilenen bilim dalma viroloji, bakterilerle çalışan bilim dalına bakteriyoloji, Maya ve mantarlarla ilgilenen bilim dalına mikoloji, parazitlerle ilgilenen bilim dalına parazitoloji ve bağışıklık ile çalışan bilim dalına immünoloji denir.
Mikroorganizma Nedir, Mikroorganizmaların Sınıflandırılması
Mikroorganizma Çeşitleri; (tek hücreli canlılar) önceleri, hayvanlardan ve bitkilerden ayırmak için ayrı bir grupta (protista) toplanılmıştır. Daha sonra yüksek protistalar (yeşil algler, protozoonlar, maya mantarlar, klorofitler, pirofitler ve öglonofitler) ve basit protistalar (bakteriler ile mavi-yeşil algler) olarak tasnif edilmiştir.
Mikrorganizmaları bir başka temel sınıflandırma kriteride, hücre çekirdek yapısına göre ökaryotikler (protozoonlar, mayalar, mantarlar, algler, bitkiler, hayvanlar) ve prokaryotikler (bakteriler) olarak yapılmıştır. Virüsler bu sınıflandırmalar dışında tutulmuştur.
Mikroorganizmalar, hücre büyüklüklerine, hücresel yapılarına ve yaşama özelliklerine göre 4 ana sınıfa ayrılırlar: Viruslar (15-250 nanometre, bakteriler (1-5 mcm-mikro-metre), ve maya (3 mcm den büyük)-mantarlar (çok değişken büyüklükte). Parazitler ise mikroorganizmalardan daha büyük olup (prozoonlar bir kaç mcm) bir çoğu büyüteç kullanmadan bile görünürler.
Viruslarla ilgilenen bilim dalma viroloji, bakterilerle çalışan bilim dalına bakteriyoloji, Maya ve mantarlarla ilgilenen bilim dalına mikoloji, parazitlerle ilgilenen bilim dalına parazitoloji ve bağışıklık ile çalışan bilim dalına immünoloji denir.
Mikrobiyoloji ve İmmunoloji Anasayfa
Mikroorganizmaların Sınıflandırılması; Virüsler, Bakteriler, Mayalar...
Mikroorganizmalarda Hücre Yapıları; Bakterilerde Hücre Yapısı
Mikroorganizmalarda Üreme - Çoğalma
Bakterilerde Besin Sindirimi ve Enzimler
Mikroorganizmalarda Birlikte Yaşam
Mikrobiyel Flora
Enfeksiyonların Bulaşma Yolları
Mikroorganizmalarda Sterilizasyon ve Dezenfeksiyon
İmmünoloji, Alerjik ve Klinik İmmünoloji
Ağız Boşluğu ve İmmün Sistem Hastalıkları
Aşılar ve Serumlar
Mikroorganizmalarda Hücre Yapıları; Bakterilerde Hücre Yapısı
Mikroorganizmalarda Üreme - Çoğalma
Bakterilerde Besin Sindirimi ve Enzimler
Mikroorganizmalarda Birlikte Yaşam
Mikrobiyel Flora
Enfeksiyonların Bulaşma Yolları
Mikroorganizmalarda Sterilizasyon ve Dezenfeksiyon
İmmünoloji, Alerjik ve Klinik İmmünoloji
Ağız Boşluğu ve İmmün Sistem Hastalıkları
Aşılar ve Serumlar