Biyopsi Nedir? Biyopsi İğnesi
Biyopsi "parça almak" anlamına geliyor. Vücudumuzdaki herhangi şüpheli bir kitlenin veya görüntünün tam olarak ne olduğunu anlayabilmek, yani tanı koyabilmek için gerekli bir işlem. Bu konuda birçok yöntem uygulanabilir. Ama sonuçta yapılan iş o bölgeden örnek almak ve bunu patoloji laboratuvarına göndererek tanı konmasını sağlamaktır.
Parça almadan kesin tanı koyulamaz mı? Her başvuran hastadan biyopsi almak gerekiyor mu?
Her kitleden veya görüntüden mutlaka örnek almak gerekmiyor. Hastayı muayene ederek veya mamografi-ultrason gibi görüntüleme yöntemlerini kullanarak, çok büyük bir oranda tanı koymamız mümkün. Bu işlem sadece tanı konusunda şüpheye düştüğümüzde veya o kitleye, görüntüye bir cerrahi girişimde bulunmayı düşündüğümüzde uyguladığımız bir yöntem.
Kansere bıçak vurulmaz" efsanesinin doğruluğu nedir? Gerçekten kansere bıçak vurulmaz mı?
Böbrek biyopsi
Bu söylem oldukça eski bir anlayışın ürünü. Geçmiş zamanda özellikle cilt kanserlerinde bilinçsizce alman biyopsiler, kanserin gidişatının hızlanmasına sebep oluyordu. Usulüne uygun olmadan yapılan her şey zararlıdır. Eğer biyopsi sırasında çevredeki normal dokulara kanser hücresi saçılırsa biyopsi tabii ki zarar verir. Benzer şekilde kitlenin bir kısmının alındığı biyopsilerden sonra kanser teşhis edilmesine rağmen, kitlenin geri kalanı alınmazsa problem olur.
Artık biyopsiler çok bilinçli ve dikkatli uygulanıyor. O nedenle eğer doktor biyopsi öneriyorsa hasta bunun kendisine zarar verecek bir işlem olmadığını bilmeli ve doktoruna güvenmeli. Bu konunun toplumda neredeyse bir kanun gibi algılanmasında biz hekimlerin de sorumluluğu var. Çünkü yapılacak işlemin gerekliliği ve yöntemi açık bir şekilde anlatıldığında hastalar biyopsiye kolayca ikna oluyorlar. Hâlbuki "biyopsi" sözcüğü ilk anda bütün hastalarda bir irkilmeye sebep oluyor. Ama nasıl bir şey olduğunu ve kendilerine bir zarar gelmesinin söz konusu olmadığını anladıklarında derhal işbirliğine yanaşıyorlar.
Biyopsi Sonucu
Ben size cümleyi tersinden okuyayım: "Biyopsi yapmazsak ne olur?" Biyopsiyi yapma sebebimiz, bir kitledeki kanser şüphesidir biliyorsunuz. Diyelim hastaya biyopsi önerdik, hasta da biyopsiyi kabul etti. Biyopsi sonucu kanser gelmezse, artık bu kitle ile ilgili şüphelerimiz bir süreliğine de olsa ortadan kalkacak. Bu durumda yaptığımız biyopsinin hastaya zaten bir zararı yok. Ama eğer kitle kanser ise biz zaten o kitleyi tamamen çıkartacağız ve arkasından da gerekiyorsa ilaç veya ışın tedavisi gibi destek tedavilerine başlayacağız.
Peki, aslında kanser olan bir kitleye hasta biyopsi yaptırmazsa ne olacak? Biz tam tanıyı koyamadığımız için kitleyi belirli sürelerle takip etmeye başlayacağız. Bu süre içinde de kanser ilerleyecek ve sonunda artık tedavisi zor veya imkânsız bir aşamaya gelecek. Bu durumda kanserin varlığını öğrenip de tedavi etme ihtimali yok oluyor. Bence kendi hayatına kastetmekle aynı anlama geliyor bu durum.
Şimdi soruyorum size, kanser ihtimali varken biyopsi yaptırmak mı daha kötü, yoksa yaptırmamak mı?
"Parça alma" denilince, hemen insanın aklına kesici aletler ve acı geliyor. Kesici aletler var mı, yani bıçak vurmak mı gerekiyor? Peki, acı duyuluyor mu?
"Parça almak," yani biyopsi için tek bir yöntem yok. Bunları iki ana gruba ayırabiliriz: Birincisi "açık" veya "cerrahi" biyopsiler. Bisturi, makas gibi kesici aletler bu yöntemde kullanılıyorlar. İkincisi ise "minimal invaziv" dediğimiz, iğne ile olduğu gibi daha küçük girişimlerle yapılan biyopsiler. Her iki yöntemde de hastanın acı hissetmemesi için elimizden geleni yapıyoruz.
"Açık biyopsi" ne demek?
Açık biyopsi, şüpheli kitlenin tamamını veya bir kısmını bisturi, makas, koter gibi cerrahi aletler kullanarak çıkartmak demektir. Cerrahi yollarla alınan biyopsidir. Bu biyopsinin avantajı, eğer kitlenin boyutu uygunsa tamamının çıkarılabilmesidir. Böylece hem tanı konur hem de kitlenin tamamı çıkarılarak tanısı ne olursa olsun tedavi edilmiş olur.
Kitlenin tamamını almadan bir kısmını da alarak biyopsi yapılabilir. Bu işlem genellikle kitlenin tamamının biyopsi şartlarında çıkartmanın imkânsız veya gereksiz olduğu durumlarda kullanılır.
Uyuşturuyor musunuz? Aspirasyon biyopsisi
Mutlaka. Genellikle "lokal anestezi" dediğimiz, bölgesel uyuşturmayı tercih ediyoruz. Burada hasta uyutulmuyor, sadece girişim yapılacak bölgenin etrafı iğne ile cilt altına ilaç verilerek uyuşturuluyor. Bu yöntemde hastalar kendilerine dokunulduğunu hissederler ama ağrı hissetmezler. Böylece hasta ile sohbet ederek ve gerektiğinde biraz daha uyuşturarak işlem yapılıyor.
Gerekirse hastayı tamamen uyutmak da mümkün, ancak bu yöntem hasta çok sıkıntıya girmedikçe tercih edilmez.
İğne ile parça alınılabilir mi? Nasıl yapılıyor iğne ile parça alma işlemi, ne gibi faydası var?
İğne ile parça almak biraz evvel de bahsettiğim gibi "minimal invaziv" adı verilen çok daha basit bir yöntem. Bu işlem için kullanılan iğnelerin bir kısmı bildiğimiz ilaç enjekte ederken kullanılan ince iğneler. Bir kısmı ise daha özelleşmiş biraz daha kalın iğnelerdir. Her ikisinin kullanım yerine de duruma göre karar veriliyor.
Kalın olan iğne (kor biyopsi) ile biyopsi yapılırken az da olsa bölgesel uyuşturmaya ihtiyaç olur. Ama ince iğnelerde böyle bir problem yok. İnce iğne ile doku parçası alınmaz, sadece o bölgeden hücre örnekleri alınır. Kalın iğne ile bir kısım doku parçası alınır. Genellikle ultrason ile örnek alınacak bölgeyi önceden saptıyoruz. Daha sonra yine ultrason kılavuzluğunda monitörden görerek iğneyi örnek alınacak bölgeye en yakın yerden memeye sokuyoruz ve hücre örneklerini enjektörün içine topluyoruz. Ultrason görüntüsünden de doğru yerde olup olmadığımızı kontrol ediyoruz. Eğer bu bölge içi sıvı dolu bir yer, yanı kist ise sıvının yok olduğunu izleyebiliyoruz.
Tecrübeli bir patoloji uzmanı (hatta onlara "sitolog" demeliyiz) bu örneklere bakarak, bize bir kanser olgusuyla karşı karşıya olup-olmadığımızı kesine yakın doğrulukla bildirebilir. İğne ile örnek almanın en büyük yararı cerrahi yönteme göre çok daha kolay uygulanmasıdır. Çok fazla hazırlığa gerek kalmadan yapılabilir. Öte yandan memede bir keşi izi kalmamış olur.
Ayrıca memeye iğne batırılması sanıldığı ve korkulduğu gibi acı veren bir işlem değildir. Kalçamızdan yapılan iğnenin acıtmasının birinci sebebi, bizim kalçamızı kasmamızdır. Memenin kasılması mümkün olmadığından acı da o oranda azdır.
Sonuç olarak da iğne ile yapılan örneklemeler, hemen hemen açık biyopsi kadar doğru bilgi verir.
Ancak yine de seçilecek olan biyopsi yönteminin her hastaya göre değişebileceğini söylemem gerekir. Hiçbir zaman "başkasına bu yöntemle yapılmış, bana neden başka yöntem uygulandı" düşüncesine kapılmamak gerekir. Her hastalık her hastada aynı şekilde görülmediği gibi aynı şekilde de tedavi edilmez.
"iğnenin geçtiği yerlere kanser hücresi ekilir" diyorlar, gerçekten örnek alırken kanseri memeye yaymak söz konusu mu?
Bu da biyopsi konusundaki efsanelerden bir tanesi. Özelikle normal enjektörlerle yapılan "ince iğne aspirasyon biyopsisi"nde kanser hücresi ekilme riski öylesine düşük ki pratikte bu oranı sıfır olarak kabul ederiz.
'Kor biyopsi" dediğimiz, görece olarak kalın iğne ile yapılan biyopsilerde düşük oranlarda da olsa kanser hücresının meme cildine dökülme ihtimali her zaman var. Ancak yine de bu durum endişe verici olarak algılanmamalı ve gerekiyorsa biyopsi mutlaka yaptırılmalı. Çünkü biyopsi sonrası kanser olmadığı anlaşılırsa, zaten ortada ekilecek bir kanser hücresi de yok demektir. Eğer sonuç kanser olarak gelirse de zaten ya memenin tamamı ya da kitle alınacağından biyopsi sırasında iğnenin geçtiği meme cildi de ameliyatta çıkarılıyor.
Dolayısıyla da görüldüğü gibi sonuç kanser olsa da olmasa da aslında yapılan biyopsi ile etrafa kanser hücresi yaymak pek söz konusu değil. O nedenle özellikle bu konuda söylemek istediğim şey, eğer cerrah biyopsi önerdiyse hiçbir şüphe duymadan yaptırılmalı.
Eğer şüphelenilen kitle ele gelmiyorsa, sadece filmlerde görülüyorsa nasıl örnek alınıyor?
Böyle durumlar için teknolojinin daha yoğunlukla kullanıldığı biyopsi yöntemleri mevcut; örneğin "tel ile işaretleme" veya özel adı "ROLL" olan yöntemler de kullanılıyor. Özellikle muayene ile ele gelmeyen, ancak sadece mamografi veya ultrason ile saptanan kitlelerde tercih ediliyor. Kitleye mamografi veya ultrason eşliğinde bir tel yerleştiriliyor. Sonra da ameliyathanede bu telin kılavuzluğunda cerrah kitleyi çıkartıp incelenmek üzere patolojiye yolluyor.
ROLL yönteminde ise kitlenin olduğu yere tel yerine yine mamografi veya ultrason eşliğinde radyoaktif madde veriliyor. Ameliyathanede özel bir alet yardımıyla orası tespit edilip çıkartılıyor.
Bu yöntem "gama prob" gibi özel aletlere gereksinim duyduğundan bizde olduğu gibi henüz belirli merkezlerde kullanılıyor. Ancak avantajları göz önüne alındığında zamanla daha da yaygın olarak kullanılacağı muhakkaktır.
Biyopsi için daha kolay yöntemler yok mu, teknoloji böylesine ilerlerken?
Aslında gelişen teknolojiye paralel olarak sürekli yeni ilerlemeler kaydediliyor; örneğin "mamatom" adı verilen yöntem, uygun şartlarda kitlenin tamamının alınmasını sağlıyor. Böylece hem tanı konuyor hem de kitlenin tamamı çıkarıldığı için tedavi edilmiş oluyor.
Ancak unutmamak gerek ki her yeniliğin hemen tıbbın hizmetine sunulması mümkün olmuyor. Gerçekten tüm dünyada kabul edilen bir yöntem olabilmesi için yıllarca süren araştırmalar gerekiyor. Sonrasında da bilim dünyasının ortak kararı ile yaygın olarak kullanılmaya başlanıyor.
Alman örnekler nereye gidiyor ve sonuçlar nasıl değerlendiriliyor?
Alınan tüm örnekler belirli işaretler konduktan sonra patoloji laboratuvarına gönderiliyor. Burada birtakım kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra özel boyalarla boyanıyor. Sonrasında da mikroskoba uygun bir şekilde kesiliyor. Tüm bu işlemlerden sonra bir patoloji uzmanı tarafından inceleniyor. Bazen farklı kimyasal maddeler veya boyalar kullanarak özel işlemler uyguluyor ve çıkan sonuçları ayrıntılı bir rapor ile bildiriyor.
Bu süreçte hastaya en zor gelen şey beklemek, ancak sonuçların doğru bir şekilde değerlendirilebilmesi için belirli bir süreye gerek var. Herhangi bir yemeği hazırlayabilmek için nasıl belirli bir süreye ihtiyaç varsa, burada da doğru sonuçlara ulaşabilmek için parçanın laboratuvarda belirli işlemlerden geçmesi gerekiyor. O nedenle biraz sabırlı olunmalı.
Ameliyat sırasında da parçalar değerlendirilebiliyor değil mi?
Gerçekten de ameliyat sırasında bazı patolojik değerlendirmeleri yapmak mümkün. Özellikle açık biyopsi yapmanın gerekli olduğu durumlarda bu yöntem sıklıkla kullanılıyor. Patolog cihazlarıyla ameliyathanede bekliyor. Cerrah parçayı çıkarınca kısa bir ön hazırlıktan sonra hemen orada patolog tarafından değerlendiriliyor. Eğer kanser varsa hasta uyandırılmadan ameliyata devam ediliyor ve daha önce kararlaştırılmış ameliyat uygulanıyor.
Ancak bu yöntem kendi özellikleri nedeniyle her zaman tam faydalı olamıyor. Esasen "kanser var" diye rapor edilirse, kanserin varlığından şüphe etmeye gerek yok. Ancak eğer "kanser yok" denirse, bu durum her zaman kanserin olmadığı anlamına gelmeyebilir. O nedenle de ameliyatta değerlendirilen parçalar, ameliyat sonrasında ayrıntılı olarak incelenmek üzere tekrar işlemden geçiriliyor.
Ancak bu ayrıntılar hasta ile konuşulması gerektiğinden, hasta ameliyata girerken bu ihtimali bilerek girmeli.
Bu sonuçlarda geçen bazı terimlerin açıklamalarını anlatmanız mümkün mü, yani hastanın sonucu eline aldığı zaman doktora göstermeden önce kendi başına biraz da olsa değerlendirme yapabileceği kadar? Raporun hasta tarafından anlaşılmaya çalışılması çok sık rastladığımız bir durum. Aslında gayet insani bir tepki. Alınan raporun hayatını kökten bir biçimde etkileme ihtimali insanları daha da hassas, sabırsız ve hoşgörüsüz yapıyor. Ancak burada herhangi bir açıklamanın ne raporda yer alması ne de raporu veren patoloji laboratuvarı tarafından yapılması doğru değil, çünkü o rapor sadece patologun önüne gelen bir parçanın sonucudur.
Hâlbuki böylesi önemli kararlar sadece önünüze gelen örnekle değil; hastanın hastalığına ait geçmişi, ailesinin ve kendisinin tıbbi öz geçmişi, muayene ve diğer laboratuvar (kan, idrar, film vb.) bulguları ile birlikte değerlendirildiğinde bir anlam taşır. Yoksa tek başına bu faktörlerden birisi ile karar verebilmek mümkün değil.
O nedenle gerek mamografi, ultrason gibi filmlerin ve gerekse de patoloji, kan vb. tahlillerin hastayı gören doktor dışında bir başkası tarafından yorumlanması hiçbir şekilde etik değil.
Ayrıca bu tür raporlarda sadece sonuca bakarak yorum yapmak çok büyük bir yanlış, çünkü sadece birkaç kelimeyi bilerek raporları yorumlamak büyük bir endişeye sebep olabilir. Veya tam tersinden bakarsanız yanlış olarak rahatlamaya da sebep olabilir. Zaten mamografi ve ultrason konusunda da değindiğimiz gibi kısmi bilgiler, hastanın doktora gitmekten vazgeçip kendi kendini takip etmek gibi büyük bir yanlışa da yol açabilir.
Tüm bu nedenlerle bu konuda alınan raporların en kısa sürede hastayı değerlendiren cerraha iletilmesi en ideal yoldur.
Mesela "biyopsi temiz çıktı" denir. Ne demek biyopsinin temiz çıkması?
Bu deyim, alınan parçada kansere rastlanmadığını belirtmek için kullanılıyor. Çünkü bir kitle ortaya çıktığında hem hasta hem de doktor öncelikle o kitlenin kanser olup olmadığını bilmek ister. O nedenle de bu tür patoloji raporlarında özetin de özeti, "kanserin var olup olmadığıdır.
Yıllar geçse bile bu sonuçları saklamak gerekir mi? Doktor muhakkak biyopsi raporunu görmek istiyor, "temiz çıktı" bilgisi neden yeterli değil?
Biyopsi raporları o organımızın bir çeşit nüfus cüzdanla-rıdır, çünkü az evvel de bahsettiğim gibi "temiz çıktı" bilimsel bir deyim değil. Gerçi "kanser yok" anlamına geliyor, ancak her şey bu kadar da basit değil. Raporun özetine akarak bir karar vermek hiçbir zaman mümkün olmaz.
Çünkü raporun ayrıntılarında örnek alınan parçaya ait birçok bilgi saklıdır. Bunlar tüm hekimlerin aynı şeyi anlamaları için tıbbi olarak ifade ediliyorlar. Oraya, o örneğin halen kanser olup-olmadığının dışında, yakın bir gelecekte böyle bir risk taşıyıp-taşımadığını belirten ayrıntılar da yazılıyor.
Tüm bu nedenlerle, raporun sonuç kısmını ezberleyip de sonra onu atmak doğru değil. Doktorunuz her zaman raporun tamamında yazılanları isteyeceğinden herhangi bir organınıza yönelik yapılan biyopsilerin raporlarını ömür boyu saklamak gerekiyor.
Biyopsi sonucunda iyi huylu tümörler saptandı, bu tümörler kanser riskini artırabilir mi? Biyopsi sonucunda selim (iyi huylu, kanser olmayan) tümör saptanması kapsamlı bir konu. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi bazı tümörlerde kansere dönüşme riski oldukça düşük. Kist, fibrokist, fibroadenom adı verilen selim tümörlerin kansere dönüşme riski çok yüksek değil. Ancak bu riski sadece tümörün kendisine bağlı olarak düşünmemeliyiz.
Örneğin birinci derece akrabalarda meme kanseri varlığı, hastanın diğer memesinde kanser varlığı veya genetik yatkınlık gibi durumlarda bu selim tümörlerin de kansere dönüşme riskinde artış olur. Aynı şekilde bu tür tümörleri olan hastalardan yoğun hormon tedavisi görenlerin de riskinde göreceli bir artış söz konusu.
Ancak bazen de kendisi selim olmasına rağmen kanser habercisi tümörler vardır. Bunlar arasında atipik duktal hiperplazi ve atipik lobüler biperplazi özellikle kanser açısından riski yüksek tümörlerdir. Yakın takibi ve diğer risk faktörlerinin titizlikle değerlendirilmesi gerekiyor.
Bir ya da birkaç defa meme biyopsisi yaptırmanın rolü nedir?
Genel olarak gördüğümüz; birden fazla biyopsi yapılan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığında az da olsa bir artış olduğu yönündedir.
Bu konu, yapılan biyopsinin mekanik etkisine ek olarak birkaç defa biyopsi yapılmasını gerektirecek kadar şüphelenilen kitlelerin varlığı açısından önemli. Aslında ilerleyen teknolojiye bağlı olarak, görüntüleme işlemlerinin gelişmesine bağlı olarak, biyopsi oranlarında kısmi de olsa artış oldu. Çünkü eskiden göremediğimiz ve belki de hastanın hayatı boyunca farkına varamayacağı kitleleri, yeni yöntemler sayesinde görür hale geldik. Bu gördüklerimizi yok sayamadığımız için de gereksiz biyopsi oranlarında az da olsa bir artış söz konusu.
"Kanser öncesi hücre" nedir? Biyopside bu hücrelere rastlanması ne anlama gelir?
"Kanser öncesi hücre" deyimi, henüz kendisi kanser olmayan ama vücutta bırakıldığında kansere dönüşeceği bilimsel olarak kanıtlanmış hücrelerdir.
Örneğin biyopsilerde bahsettiğim ve atipik duktal hiperplazi ve atipik lobüler hiperplazi adını verdiğimiz değişiklikler, henüz kanser olmamalarına rağmen, yerinde bırakıldıklarında aylar, yıllar içinde kansere dönüşmeleri neredeyse mutlak olan değişikliklerdir. Özellikle duktal karstnoma in situ ve lobüler karsinoma in situ adını verdiğimiz ve kanser başlangıcı kabul edebileceğimiz tümörlerde Kanser, artık var kabul edilir ve kansermişçesine tedavi edilir.. Bu tür hücrelerle karşılaştığımızda sıklıkla açık biyopsi ile o kitlenin tamamını çıkartırız. Böylece olası bir kanserin de önüne geçilmiş olur.