Atopik Dermatit
Tanım ve Etiyoloji
Atopik Dermatit (AD) çoğunlukla yenidoğan ve erken çocukluk çağında başlayan, tekrarlayan, kronik, inflamatuvar bir deri hastalığıdır. Gelişmiş ülkelerde çocuklarda en sık gözlenen dermatolojik bozukluk olan AD (yapısal nörodermatit, atopik egzema, atopik egzema/dermatit sendromu) Dünya Alerji Organizasyonu nomenklatürüne göre egzema olarak da adlandırılmaktadır. AD’de tipik olarak ciltte kuruma, kalınlaşma ve sertleşme, kaşıntılı soyulmalar, kızarıklık, kabartılar ve atopik yatkınlık izlenmektedir. AD’de sızıntılı enflamasyonlar, kaşıntı ve kabuklanma yenidoğan ve erken çocukluk dönemlerinde genellikle yüz, boyun, diz, dirsek ve kasıkları tutarken; ergenlik çağında ve yetişkinlerde özellikle gövde, dirsek içi ve diz arkası etkilenmektedir AD olgularına ait görüntüler Resim 2-1’de gösterilmektedir.
Son 40-50 yıldır her on yılda bir yaklaşık iki kat artış göstermiş olan AD insidansı özellikle sanayi ülkeleri ve yüksek sosyoekonomik sınıfta artmaya devam etmektedir. 1979-1991 yılları arasında Đsveç’te bir yıllık prevalansı iki kattan fazla artmış olan AD’nin batı tarzı yaşamı benimsemiş olan ülkelerde 7 yaşına kadar görülme sıklığı 1960’dan önce doğanlarda % 2-3 iken, bu oran 1960-1970 arasında % 4-8, 1970-1980 arasında % 9-12 ve 1980 sonrasında doğanlarda % 15-20’ye ulaşmaktadır
Kronik inflamatuvar deri hastalıkları içinde en sık görülen hastalık olan AD’nin görülme sıklığı dünya genelinde % 2-30 kadar geniş bir aralığa yayılmış olup, prevalans çocuklarda % 10-20, yetişkinlerde ise % 1-3 olarak bildirilmekte; bazı populasyonlarda yaşamın herhangi bir döneminde AD’nin görülme oranı % 30 olarak izlenmektedir . Hastalığın görülme sıklığı, farklı bölgelerde farklı oranlarda artış göstermektedir ve okul çağındaki çocuklarda AD sıklığı Japonya’da % 21.1, ABD’de % 17.2 ve Kuzey Avrupa ülkelerinde % 15.6 olarak bildirilmektedir
AD genellikle yaşamın ilk yılında, özellikle üçüncü ve altıncı aylar arasında gelişmektedir ve hastaların % 60-70’inde başlangıç yaşı 5’ten küçüktür. Epidemiyolojik çalışmalarda çocukluk çağında başlayan AD olgularının % 30’unda iki yaşından önce, yaklaşık % 30’unda da beş yaşından önce tam iyileşmenin görüldüğünü bildirilmektedir. Buna karşılık, hastaların % 50-60’ında semptomların ergenlik çağına kadar ortadan kalktığı, ancak erişkin dönemde hastalığın sıklıkla nüksettiğini görülmektedir. Hastalığın erişkin dönemde başlaması ise daha nadir görülen bir durumdur, 20 yaşından sonra AD’nin ortaya çıkma sıklığı yaklaşık % 2 olarak bildirilmektedir. AD’nin görülme sıklığı bakımından cinsiyet farkı olmamakla birlikte, erken çocukluk çağında başlayan olgular içinde erkeklerin kızlardan daha fazla olduğu fakat hastalığın kadınlarda erkeklere oranla daha ağır seyrettiği izlenmektedir
AD hem hastayı hem de hastaya bakmakla yükümlü olanları etkilemekte ve birtakım zorlukları beraberinde getirmektedir. Hasta semptomlardan ötürü rahatsız olurken, aile bireyleri, özellikle ebeveynler, yorgunluk, asabiyet ve çaresizlik hissettmekte ve bu durum onların da günlük hayatlarını etkilemektedir. Ayrıca hastalığın ve tedavinin getirdiği maddi yük; özellikle bol miktarda kullanılan yumuşatıcı ilaçlar, özel giysiler, döşeme ve/veya yatak takımları, banyo ve çamaşır giderleriyle zaman zaman başvurulan alternatif tıp yöntemleri için yapılan harcamalar, hasta ve ailesi için sorun olabilmektedir. Tedaviye cevap veren, hafif semptomlarla seyreden olgularda sistemik ve topikal ilaç kullanımı sayesinde ciltte hastalığın yol açtığı hasar kontrol altına alınıp, hastanın psikolojik olarak etkilenmesinin önüne geçilebilmektedir. Kontrol altına alınması zor ve hastalığın ağır seyrettiği durumlarda ise semptomlarda zaman zaman hafifleme ve tekrar alevlenmeler olmakta, buna bağlı olarak hasta psikolojik yönden etkilenmekte ve yaşam kalitesi düşmektedir (Geçmiş olsun dileklerimizle http://zehirlenme.blogspot.com )
AD varlığında yenidoğanda derideki duyu algısı bozulduğundan duygusal gelişim etkilenmektedir, çünkü deri duyumsal algı ve iletişim için önemlidir ve AD’de kuruyup sertleşen deri çocuk ve ebeveynler arasında fiziksel kontağın olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır. Hastaların yaklaşık % 60’ında kaşıntı dolayısıyla ortaya çıkan uykusuzluk hem çocuğu hem de ebeveynlerini etkilemektedir. AD olguları semptomların yarattığı problemler açısından hafif, hafif-orta, orta, orta-ağır ve ağır form olmak üzere gruplandırıldığında hastaların günlük hayatlarının farklı derecelerde etkilendiği ortaya çıkmaktadır. Hafif AD’de etkilenen bölge sıklıkla yanaklarla sınırlı olup, cilt hafif pembemsi bir renk almakta, aşırı kaşıntı gelişmemekte ve deride kuruma gözlenmemektedir. Ağır form AD’de ise ciltteki kızarıklık yanak, çene, dirsek içleri, diz arkası ve gövdeye yayılmakta, sızıntı ve kabuklanmalar görülmekte, uyku kalitesi kaşıntıdan ötürü bozulup hastanın gece uykusundan ortalama üç saat eksilmektedir. AD’li çocukların ebeveynleri sıklıkla çocuklarının huysuz ve sinirli olmalarından, diğer çocuklarla arkadaşlık kurmada zorluk çekmelerinden, cilt problemleri nedeniyle arkadaş ortamında aşağılandıkları için utanmalarından ve dışlanmalarından yakınmaktadırlar. Giysi ve tatil yeri gibi konularda sınırlı seçeneklerin olması, geceleri arkadaşlarında kalma, evde hayvan besleme, yüzme ve bazı sportif aktivitelere katılmada birtakım kısıtlamaların söz konusu olması dolayısıyla çocukların yaşamsal aktiviteleri olumsuz yönde etkilenmektedir ve bu durum depresyona yol açabilmektedir. Çocukluk çağında AD’nin hastalara getirdiği yük yaşam kalitesi üzerinde astım ve diyabet kadar etkili olmaktadır. Yetişkin hastalar tedavinin getirdiği maddi yükün yanında; dış görünümleri, arkadaşlık kurma ve karşı cinsle yakınlaşmada zorluk çekmeleri ve cinsel hayat üzerinde bunların yol açtığı olumsuz etkiler açısından endişe duymaktadırlar. Hastalık genel olarak iş hayatında etiketlenme, sosyal tecrit ve deri hastalıklarına karşı gelişen içgüdüsel hoşnutsuzluk yüzünden ayrımcılığa yol açmaktadır