Jinekolojik maligniteler içinde en yaygın olarak görülen ovaryum kanseridir (20, 85). Etnik faktörlerin ovaryum kanseri insidansına etkisi olduğu gösterilmiştir. Avrupa Birliği’nde Danimarka, Avusturya, İsveç ve İrlanda’da yaygınlığı yüksek, Almanya’da orta, Yunanistan, Portekiz, İspanya ve Fransa’da ise düşüktür. ABD’de beyaz kadınlarda, Afrika kökenli-Amerikalı, Hispanik (Latin Amerika kökenli) ve Asya kökenli-Amerikanlara oranla insidansı daha yüksektir. Genetik ve etnik farklılıklara ek olarak pek çok üreme ve diyet faktörleri, alkol tüketimi, ovaryum kanseri için risk faktörleri arasında yer almaktadır
Hastaların %70’i, FIGO (Uluslar arası Jinekolojik ve Obstetrik Federasyonu) sınıflandırmasına göre ilerlemiş evre olan III ve IV. evrede teşhis edilmektedir. Çünkü uzun süre belirti göstermeyen gizli bir başlangıcı vardır (86). Ovaryum kanserinin biyolojik özelliklerin ve gözlenen genetik değişikliklerin etiyolojisi hala net olarak bilinmemektedir
Ovaryum, farklı embriyolojik kökenli dokuların bir araya gelmesi ile oluşan ve neoplazilere yatkınlığı bulunan bir organdır. Bu farklı dokulardan kaynaklanan tümörler oldukça fazla sayıda ve karmaşıktır. Ovaryumun malign tümörleri aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir;
1. Epitelyal ovaryum tümörleri
2. Germ hücreli tümörler
3. Stromal tümörler
4. Ovaryum sarkomu
5. Ovaryumun metastatik tümörleri Epitelyal tümörler: Tüm ovaryum kanserlerinin %90’ını oluştururlar. Bu kanserler ovaryumun dışını saran germinal hücrelerinden kaynaklanmaktadır Seröz kist adenokarsinom, müsinöz kist adenokarsinom, endometrioid karsinom, farklılaşmamış kökenli karsinom ve berrak hücreli karsinom olarak gruplara ayrılır Tüm epitel kökenli ovaryum tümörlerinin %15’i sınır çizgisinde bulunur yani kanseröz değillerdir ve düşük malignite potansiyelleri bulunmaktadır
Ovaryum Kisti
Germ hücre tümörleri: Tüm ovaryum kanserlerinin %3’ünü oluşturan germ hücre tümörleri ovaryumdaki yumurta hücrelerinden kaynaklanmaktadırlar. Çoğunlukla ergenlikte ve genç bayanlarda gözlenir. Çok hızlı ilerlemesine rağmen tedaviye duyarlıdır. Hastaların yaklaşık %90’ı tedavi edilebilmekte ve fertiliteleri de devam edebilmektedir.
Stromal tümörler: Tüm ovaryum kanserlerinin %6’sını oluşturan bu tümörler bağ dokusundan ve östrojen ile progesteron üreten hücrelerden gelişir. Stromal tümörler yayılmazlar ve prognozları iyidir. Eğer yayılırsa tedavisi diğer türlere göre çok daha zordur
Stromal tümörlerin yarısından fazlası menopoz sonrası dönemde görülür. Teratomalar ve fibromalar selim olanlar, granüloza hücre tümörleri, granüloza teka tümörleri ise habis olanlarıdır
Sınır-çizgi ovaryum tümörleri: Ovaryum tümörlerinin yaklaşık %15’i “sınır çizgi (borderline)” olarak sınıflandırılır. Çünkü mikroskop altındaki görünüşleri habis ile selim arasındadır. Bu tümörler genellikle “düşük malignite potansiyeli olan karsinomlar” olarak nitelendirilirler, nadir olarak metastaz yaparlar ve ölüme sebep olurlar. Sınır çizgi karsinomlar ovaryumdan dışına yayılırsa %10-20 oranında ölümcül olmaktadırlar
Etiyolojisi ve Ovaryum yumurtalık nedir
Ovaryum kanserinin erken tanısında kullanılabilecek bir yöntem henüz bulunamamıştır. Ayrıca hastalığın etiyolojisinin hala çok iyi bilinmemesi etkili bir koruma yönteminin geliştirilmesine de engel olmaktadır
Ovaryum kanserinin çoğunluğunun yüzey epitelinden veya ovulasyon sonrası inklüzyon kistlerinden salınan kemokin veya hormonlara uzun süre maruz kalınması sonucu oluştuğu düşünülmektedir. Ovaryum kanserlerinin bir kısmının da, tuba uterina tümörlerin ovaryuma metastazı sonucu oluştuğu bilinmektedir. Ovaryum epitelinin malign transformasyonu ile ilgili pek çok hipotez bulunmaktadır. Epitelyal ovaryum kanserinin %90’ında bilinen bir genetik bileşen yok iken, kadınlarda %10 oranında BRCA genlerinden kaynaklanan genetik yatkınlık veya DNA tamir gen mutasyonları rol oynamaktadır (9, 55). Epitelyal ovaryum kanserinde hücre döngüsünü ve proliferasyonu düzenleyen genler, hücre iskeleti ve ilaç direnci ile ilişkili genlerde çeşitli düzensizlikler gözlenmektedir
Bir hipoteze göre çok yüksek sayıda ovulasyon geçiren kadınlarda ovaryum kanseri riski artmaktadır. Ovulasyon gerçekleştiğinde ovaryum yüzey epiteli hasarlanır ve tamir mekanizmaları devreye girer. Bu aşama mutasyon ve malignite riski taşımaktadır. Her ovulasyon sonrası gelişen inflamasyon ve sitokin salınımı genetik hasar ve malign transformasyona neden olabilir. Ayrıca bu hipotez ile ilişkili olarak; çoklu gebelik, laktasyon/emzirme süresinin artması ve oral kontraseptif kullanımı hastalık riskini azaltmaktadır. Ancak bu teori sadece progesteron içeren oral kontraseptiflerin, ovulasyonu baskılayanlar kadar hastalık riskini azaltması ve polikistik ovaryum sendromu bulunan kadınlarda ovulasyon sayısının azalmasına rağmen epitelyal ovaryum kanserinin hala yüksek bir risk taşımasını açıklamakta yetersiz kalmaktadır (
http://zehirlenme.blogspot.com adresinden tedarik edilmiştir.)
Erken menarş, geç menopoz ve ilk gebeliğin ilerlemiş yaşlarda olması risk faktörüdür. Polikistik ovaryum sendromu olan kadınlarda ovaryum kanseri riski 2,5 kat artmaktadır. Fertilite ilaçlarının kullanımı hastalık riskini arttırmaktadır (55). Ovulasyonu baskılayan faktörler ovaryum kanseri riskini azaltmaktadır. Risk azalması oral kontraseptif kullanım süresi ile de ilişkilidir. Bu koruyucu etkileri folikül rüptürünün baskılanmasıdır.