Beyin Ölümü Hastalarında Karşılaşılan Diğer Bulgular
Bu bulgular, beyin ölümü gelişen hastalarda nadiren ortaya çıkmaktadır. Ancak, bunların beyin sapı fonksiyonlarını göstermediği ve beyin ölümü tanısında herhangi bir kuşkuya neden olmaması gerektiği unutulmamalıdır.
Ekstremitelerin spontan spinal hareketleri (patolojik fleksiyon veya ekstansiyon yanıtı ile karıştırılmamalıdır)
Solunum benzeri hareketler (o-muz adduksiyonu ve elevasyonu, sırtın yay şeklini alması, tidal vo-lüm oluşturmayan interkostal genişleme)
Terleme, kızarıklık, taşikardi
Farmakolojik destek olmaksızın normal kan basıncı
Diyabetes insipitusun olmaması (normal ozmolar kontrol mekanizma)
Derin tendon refleksleri ve üçlü fleksiyon yanıtının alınması
Babinski refleksinin alınması
Beyin Ölümü Tanısını Destekleyen Laboratuar Testler
Beyin ölümü tanısı klinik olarak konur. Tanıda destekleyici testlerin kullanılması zorunlu değildir. Ancak klinik testlerin güvenilir bir şekilde uygulanamadığı veya değerlendirilemediği bazı spesifik durumlarda destekleyici testler yararlı olabilir.
Konvansiyonel Anjiografi Willis poligonu veya karotid bifur-kasyonu düzeyinden itibaren ileriye doğru intraserebral kan akımı durmuştur. Eksternal karotid sirkülasyonu devam eder ve süperior longitudinal sinüsün doluşu gecikebilir.
Elektroensefalografi (EEG) En az 30 dakika süresince elektriksel aktivitenin olmadığı veya izoelektrik hat bulgusu gösterilmelidir.
Transkraniyal Doppler Ultrasonografi
Kan akımı sinyallerinin olmaması, beyin ölümünü gösterir.
Teknesyum 99 HMPAO ile Radyonüklid Sintigrafi
Beyin ölümünde beyin parankim dokusu izotopu tutmaz (hollow skull fenomeni).
Somatosensoryel Uyarılmış Potansiyeller
Beyin sapı işitsel uyarılmış yanıtlarının izoelektrik hat olarak gözlenmesi, beyin sapı ölümünü destekler.
Beyin ölümü düşünülen bir hastada öncelikli yaklaşım; iyi bir nörolojik muayene, etyolojinin saptanması ve hasarın geri dönüşümsüz olduğunun gösterilmesi olmalıdır. Bundan sonra, beyin sapı reflekslerinin ve ağrılı uyaranlara karşı motor yanıtların olmadığı, hiper-kapniye rağmen solunumun yokluğunun gösterildiği klinik incelemeler yapılmalıdır. Nörolojik muayene, tercihen 6 saat ara ile mutlaka tekrarlanmalı ve gerekli görülen durumlarda destekleyici laboratuar testlerden olanaklara, deneyime göre en uygun olanları seçilerek uygulanmalıdır. Beyin ölümü saptandıktan sonra hastanın ailesine bilgi verilmeli ve hastanın öldüğü kesin bir ifade ile anlatılmalıdır. Transplantasyon için uygun olan hastalarda organ bağışı için gerekli girişimler yapılırken, ailesi tarafından organ bağış izni alınamayan hastaların, ailenin son ziyaretleri için yeterli bir süre ve ortam sağlanması kaydıyla tüm destek tedavileri ve mekanik ven-tilatör desteği kesilmelidir.
Beyin Olumunde Tani
Beyin Ölümünde Tanı
Beyin ölümü tanısında en önemli nokta, beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybının hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın saptanmasıdır. Beyin ölümü tanısı öncelikle klinik olarak konur.
Tanı İçin Gerekli Önkoşullar
1. Beyin Ölümüne Yol Açan Nedenin Saptanması
Ağır koma durumundaki hastaya, dikkatli bir nörolojik incelemeyi içine alacak şekilde klinik muayene yapılmalıdır. Anamnez ve muayeneye ek olarak, radyolojik görüntüleme yöntemleri (BT, MR gibi) ile genellikle beyin hasarının nedeni saptanabilmektedir. Ancak, komanın etyolojisinin belirlenememesi halinde geri dönüşümlü nedenlerin geçerli olabileceği ve beyin ölümü tanısına ilişkin bir kuşku oluşabileceği unutulmamalıdır.
2. Komanın Geri Dönüşümsüz Olduğunun Gösterilmesi
Klinik tanıda karışıklığa neden olabilecek geri dönüşümlü metabolik-en-dokrin bozukluklar, asit/baz dengesizlikleri ve ciddi elektrolit bozuklukları olan hastalar değerlendirme dışında bırakılmalıdır. Beyin ölümü yönünden değerlendirilecek hastalarda hipotermiye bağlı olarak beyin sapı refleksleri değişiklik gösterebilir. Bu nedenle rektal veya özofageal olarak da ölçülebilecek vücut iç sıcaklığı, 32°C'nin üzerinde olmalıdır. Ayrıca şok, nöromüsküler dis-fonksiyona yol açacak nedenler, ilaç en-toksikasyonu ve yüksek dozda sedatif ilaç kullanımı halinde beyin ölümüne yönelik klinik değerlendirme yapılmamalıdır.
Klinik Değerlendirme
Beyin ölümünün üç ana klinik bulgusu vardır:
1. Koma veya Yanıtsızlık
Beyin ölümü olan kişilerde, spontan veya ağrılı uyaranlara (tırnak yatağı veya supraorbital bölgeye bası) karşı se-rebral motor yanıt alınamaz. Spontan solunum yoktur. Konvülsiyon veya dis-kinezisi olan, dekortike veya deserebre postür alan hastalara beyin ölümü tanısı konulamaz. Ancak beyin ölümü olan az sayıda hastada spinal refleks olarak kabul edilen bazı hareketlere rastlanabilir:
Baş veya ekstremitelerde ağrılı uyaran verilmediği halde spontan hareket veya titreme oluşması
Alt ekstremitelerde derin tendon refleksleri, üçlü fleksör yanıtların olması
Omuzlarda elevasyon ve adduk-siyon, sırtta yaya benzer kıvrılma, interkostal kaslarda tidal volüm oluşturmayan kasılmalar görülmesi
Hasta ventilatörden ayrıldığında baş ve sırtta fleksiyon, birkaç saniye süre ile yataktan yükselme ve tekrar yatakta supin pozisyon alma şeklinde tanımlanan "Laza-rus belirtisi"nin ortaya çıkması.
Bu hareketler beyin ölümü kararında kuşkuya yol açmamalı, gerekli görüldüğü takdirde beyin ölümü tanısını destekleyici testler uygulanmalıdır.
2. Beyin Sapı Reflekslerinin Olmaması
Pupiller: Beyin ölümü geliştiğinde, pupiller parlak ışığa yanıt vermez, orta hatta, sabit ve diktedir (4-9 mm). Lokal veya sistemik olarak uygulanan yüksek doz atropin, skopolamin, sempatomimetikler, dopamin gibi ilaçların pupillerin yanıtını etkileyebileceğine ve hastaya verilmemiş olmasına dikkat edilmelidir. Maksillofasiyal travma, geçirilmiş göz operasyonlarına bağlı veya doğumsal olan pupil değişiklikleri de gözönünde bulundurulmalıdır.
Oküler hareketler: Başlıca iki test ile değerlendirilir:
a- Okülosefalik Refleks {doll's eyes): Servikal vertebra hasarı, artrit veya instabilitesi olmayan hastalara uygulanmalıdır. Hastanın başı hızlı bir şekilde orta hattan her iki yana veya çene vertikal yönde hareket ettirilir. Beyin sapı sağlam olan kişilerde, önce başın çevrildiği tarafın tersine doğru göz hareketi olur ve ardından gözler yavaş yavaş başlangıçtaki pozisyonuna geri döner. Beyin ölümünde orbita içinde göz hareketi olmaz.
b- Okülovestibüler Refleks: Timpa-nik membran sağlam olmak koşulu ile, baş 30" yüksekte iken dış kulak yoluna 50 mi buzlu su ile irrigasyon uygulanır ve 1 dakika beklenir. Beyin sapı fonksiyonel ise, her iki göz irrige edilen kulağa doğru deviye olur. Beyin ölümünde gözler hareket etmez.
Testin güvenilir olması için her iki kulak irrigasyonu arasında 5 dakika süre ile beklenmesi gereklidir.
Fasiyal motor ve duyusal yanıtlar a- Kornea refleksi: Beyin ölümünde pamukla korneaya dokunulduğunda göz kırpma hareketi olmaz.
b- Jaw refleksi: Parmakla çeneye vuru sonucu oluşan çiğneme hareketi, beyin ölümünde görülmez.
c- Supraorbital bölge, tırnak yatağı veya temporomandibular ekleme derin bası uygulandığında yüzde buruşma hareketi grimacing yoktur.
Faringeal ve trakeal refleksler
a- Posterior farinks, dil basacağı ile uyarıldıktan sonra öğürme refleksi oluşmaz.
b- Trakeal aspirasyona karşı öksürme veya bradiaritmi yanıtı gözlenmez.
3. Apne testi
Hiperkapnik uyarıya karşı persistan apne olduğunun gösterilmesi, beyin sapı fonksiyon kaybını belirleyen en önemli testtir. Ancak apne testinin yapılabilmesi için aşağıdaki koşullara uyulması gerekir:
Vücut iç sıcaklığı>36,5°C olmalı
Sistolik kan basmcı>90 mmHg olmalı
Diyabetes insipitus varsa düzeltilmeli ve mümkünse son 6 saat içerisinde pozitif sıvı dengesi sağlanmalı
Daha sora hasta pulse oksimetre ile monitörize edilir ve ventilatörden ayrılır. Test sırasında hipoksi gelişmesini önlemek için endotrakeal tüp veya tra-keotomi kanülünden bir kateter aracılığı ile 6 L/dk'dan %100 02 verilir. Yeterli ti-dal volüm oluşturacak abdominal veya torakal hareket olup olmadığı gözlenir. Apne sırasında PaC02'in dakikada 1-3 mmHg yükselmesi nedeniyle 8-10 dakika sonra arteriyel kan gazı örneği alınır ve hasta tekrar ventile edilmeye başlanır. Eğer PaCO2>60 mmHg olmasına rağmen herhangi bir spontan solunum hareketi gözlenmiyorsa, apne testi pozitiftir ve bu sonuç beyin ölümü tanısını destekler. Solunum hareketi gözlenmiş-se apne testi negatiftir.
Apne testi sırasında sistolik kan ba-smcı<90 mmHg olarak ölçülürse veya pulse oksimetre önemli bir oksijen de-satürasyonu gösterirse ve aritmi oluşursa, derhal kan gazı için arteriyel kan örneği alınarak hasta ventile edilmeye başlanır. Eğer PaC02 60 mmHg'nın üzerindeyse, apne testi pozitif kabul edilir. PaC02 60 mmHg'dan daha düşükse, destekleyici laboratuar testleri uygulanır. Klinik testlerin, birbirinden bağımsız uzman kişiler tarafından 2-24 saat arasında değişen periyodlarla tekrarlanması gereklidir.
Aşağıdaki durumlarda klinik olarak beyin ölümü tanısı konulması güçlük oluşturur. Bu durumlarda destekleyici testlere başvurulmalıdır.
1- Ağır fasiyal travma
2- Önceden var olan pupil anomalileri
3- Toksik düzeyde alınan sedatif ilaçlar, aminoglikozidler, trisiklik anti-depresanlar, antikolinerjikler, antiepi-leptik ilaçlar, kemoterapötik ajanlar ve nöromüsküler blokerler
4- Uyku apnesi veya kronik karbondioksit retansiyonu ile sonuçlanan ağır pulmoner hastalıklar
Beyin ölümü tanısında en önemli nokta, beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybının hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın saptanmasıdır. Beyin ölümü tanısı öncelikle klinik olarak konur.
Tanı İçin Gerekli Önkoşullar
1. Beyin Ölümüne Yol Açan Nedenin Saptanması
Ağır koma durumundaki hastaya, dikkatli bir nörolojik incelemeyi içine alacak şekilde klinik muayene yapılmalıdır. Anamnez ve muayeneye ek olarak, radyolojik görüntüleme yöntemleri (BT, MR gibi) ile genellikle beyin hasarının nedeni saptanabilmektedir. Ancak, komanın etyolojisinin belirlenememesi halinde geri dönüşümlü nedenlerin geçerli olabileceği ve beyin ölümü tanısına ilişkin bir kuşku oluşabileceği unutulmamalıdır.
2. Komanın Geri Dönüşümsüz Olduğunun Gösterilmesi
Klinik tanıda karışıklığa neden olabilecek geri dönüşümlü metabolik-en-dokrin bozukluklar, asit/baz dengesizlikleri ve ciddi elektrolit bozuklukları olan hastalar değerlendirme dışında bırakılmalıdır. Beyin ölümü yönünden değerlendirilecek hastalarda hipotermiye bağlı olarak beyin sapı refleksleri değişiklik gösterebilir. Bu nedenle rektal veya özofageal olarak da ölçülebilecek vücut iç sıcaklığı, 32°C'nin üzerinde olmalıdır. Ayrıca şok, nöromüsküler dis-fonksiyona yol açacak nedenler, ilaç en-toksikasyonu ve yüksek dozda sedatif ilaç kullanımı halinde beyin ölümüne yönelik klinik değerlendirme yapılmamalıdır.
Klinik Değerlendirme
Beyin ölümünün üç ana klinik bulgusu vardır:
1. Koma veya Yanıtsızlık
Beyin ölümü olan kişilerde, spontan veya ağrılı uyaranlara (tırnak yatağı veya supraorbital bölgeye bası) karşı se-rebral motor yanıt alınamaz. Spontan solunum yoktur. Konvülsiyon veya dis-kinezisi olan, dekortike veya deserebre postür alan hastalara beyin ölümü tanısı konulamaz. Ancak beyin ölümü olan az sayıda hastada spinal refleks olarak kabul edilen bazı hareketlere rastlanabilir:
Baş veya ekstremitelerde ağrılı uyaran verilmediği halde spontan hareket veya titreme oluşması
Alt ekstremitelerde derin tendon refleksleri, üçlü fleksör yanıtların olması
Omuzlarda elevasyon ve adduk-siyon, sırtta yaya benzer kıvrılma, interkostal kaslarda tidal volüm oluşturmayan kasılmalar görülmesi
Hasta ventilatörden ayrıldığında baş ve sırtta fleksiyon, birkaç saniye süre ile yataktan yükselme ve tekrar yatakta supin pozisyon alma şeklinde tanımlanan "Laza-rus belirtisi"nin ortaya çıkması.
Bu hareketler beyin ölümü kararında kuşkuya yol açmamalı, gerekli görüldüğü takdirde beyin ölümü tanısını destekleyici testler uygulanmalıdır.
2. Beyin Sapı Reflekslerinin Olmaması
Pupiller: Beyin ölümü geliştiğinde, pupiller parlak ışığa yanıt vermez, orta hatta, sabit ve diktedir (4-9 mm). Lokal veya sistemik olarak uygulanan yüksek doz atropin, skopolamin, sempatomimetikler, dopamin gibi ilaçların pupillerin yanıtını etkileyebileceğine ve hastaya verilmemiş olmasına dikkat edilmelidir. Maksillofasiyal travma, geçirilmiş göz operasyonlarına bağlı veya doğumsal olan pupil değişiklikleri de gözönünde bulundurulmalıdır.
Oküler hareketler: Başlıca iki test ile değerlendirilir:
a- Okülosefalik Refleks {doll's eyes): Servikal vertebra hasarı, artrit veya instabilitesi olmayan hastalara uygulanmalıdır. Hastanın başı hızlı bir şekilde orta hattan her iki yana veya çene vertikal yönde hareket ettirilir. Beyin sapı sağlam olan kişilerde, önce başın çevrildiği tarafın tersine doğru göz hareketi olur ve ardından gözler yavaş yavaş başlangıçtaki pozisyonuna geri döner. Beyin ölümünde orbita içinde göz hareketi olmaz.
b- Okülovestibüler Refleks: Timpa-nik membran sağlam olmak koşulu ile, baş 30" yüksekte iken dış kulak yoluna 50 mi buzlu su ile irrigasyon uygulanır ve 1 dakika beklenir. Beyin sapı fonksiyonel ise, her iki göz irrige edilen kulağa doğru deviye olur. Beyin ölümünde gözler hareket etmez.
Testin güvenilir olması için her iki kulak irrigasyonu arasında 5 dakika süre ile beklenmesi gereklidir.
Fasiyal motor ve duyusal yanıtlar a- Kornea refleksi: Beyin ölümünde pamukla korneaya dokunulduğunda göz kırpma hareketi olmaz.
b- Jaw refleksi: Parmakla çeneye vuru sonucu oluşan çiğneme hareketi, beyin ölümünde görülmez.
c- Supraorbital bölge, tırnak yatağı veya temporomandibular ekleme derin bası uygulandığında yüzde buruşma hareketi grimacing yoktur.
Faringeal ve trakeal refleksler
a- Posterior farinks, dil basacağı ile uyarıldıktan sonra öğürme refleksi oluşmaz.
b- Trakeal aspirasyona karşı öksürme veya bradiaritmi yanıtı gözlenmez.
3. Apne testi
Hiperkapnik uyarıya karşı persistan apne olduğunun gösterilmesi, beyin sapı fonksiyon kaybını belirleyen en önemli testtir. Ancak apne testinin yapılabilmesi için aşağıdaki koşullara uyulması gerekir:
Vücut iç sıcaklığı>36,5°C olmalı
Sistolik kan basmcı>90 mmHg olmalı
Diyabetes insipitus varsa düzeltilmeli ve mümkünse son 6 saat içerisinde pozitif sıvı dengesi sağlanmalı
Daha sora hasta pulse oksimetre ile monitörize edilir ve ventilatörden ayrılır. Test sırasında hipoksi gelişmesini önlemek için endotrakeal tüp veya tra-keotomi kanülünden bir kateter aracılığı ile 6 L/dk'dan %100 02 verilir. Yeterli ti-dal volüm oluşturacak abdominal veya torakal hareket olup olmadığı gözlenir. Apne sırasında PaC02'in dakikada 1-3 mmHg yükselmesi nedeniyle 8-10 dakika sonra arteriyel kan gazı örneği alınır ve hasta tekrar ventile edilmeye başlanır. Eğer PaCO2>60 mmHg olmasına rağmen herhangi bir spontan solunum hareketi gözlenmiyorsa, apne testi pozitiftir ve bu sonuç beyin ölümü tanısını destekler. Solunum hareketi gözlenmiş-se apne testi negatiftir.
Apne testi sırasında sistolik kan ba-smcı<90 mmHg olarak ölçülürse veya pulse oksimetre önemli bir oksijen de-satürasyonu gösterirse ve aritmi oluşursa, derhal kan gazı için arteriyel kan örneği alınarak hasta ventile edilmeye başlanır. Eğer PaC02 60 mmHg'nın üzerindeyse, apne testi pozitif kabul edilir. PaC02 60 mmHg'dan daha düşükse, destekleyici laboratuar testleri uygulanır. Klinik testlerin, birbirinden bağımsız uzman kişiler tarafından 2-24 saat arasında değişen periyodlarla tekrarlanması gereklidir.
Aşağıdaki durumlarda klinik olarak beyin ölümü tanısı konulması güçlük oluşturur. Bu durumlarda destekleyici testlere başvurulmalıdır.
1- Ağır fasiyal travma
2- Önceden var olan pupil anomalileri
3- Toksik düzeyde alınan sedatif ilaçlar, aminoglikozidler, trisiklik anti-depresanlar, antikolinerjikler, antiepi-leptik ilaçlar, kemoterapötik ajanlar ve nöromüsküler blokerler
4- Uyku apnesi veya kronik karbondioksit retansiyonu ile sonuçlanan ağır pulmoner hastalıklar
Beyin Olumu Tanisi
Yetişkinlerde Beyin Ölümü Tanısı
Beyin ölümü, korteks ve beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz bir şekilde kaybı ile sonuçlanan beyin hara-biyetidir. Bu durum genellikle ağır kafa travmaları, yaygın intraserebral hemo-raji veya infarktlara bağlı ortaya çıkar. Bazen de hipoksi veya hipotansiyona yol açarak beyin hasarına neden olan durumlar beyin ölümü ile sonuçlanabilir.
Tarihsel gelişime bakıldığında ölüm, hekimler tarafından "somatik ölüm" veya "kardiyak ölüm" olarak da tanımlandığı üzere; kalp atımlarının ve solunumun kalıcı bir şekilde durması olarak kabul edilmekteydi. Solunumun venti-latörler ile yapay olarak sağlanması, ilaç infüzyonları ile kalp atımlarının sürdürülmesi ve dolaşımın desteklenmesi gibi ileri medikal yaklaşımların uygulanmasına bağlı olarak beyin ölümü gelişmiş bir hasta yaşıyormuş gibi görünebilir. Uzun süreli yapay solunum ve ileri medikal yaklaşımların uygulanabildiği yoğun bakım ünitelerinin gelişmesi ve yaygınlaşması sonucu ölüm, anlık bir olay olmaktan çıkarak bir süreç içinde oluşmaya başlamıştır. Ancak, beyin ve beyin sapının ölümünü saptamak, hastanın öldüğünü saptamakla eş değerdedir. Kalp atımları süren ve solunumu yapay olarak sağlanan hastaya beyin ölümü tanısının erkenden konulması gerekliliğinin üç önemli nedeni vardır:
1- Henüz fonksiyonlarını sürdürmekte olan organların transplantasyon amacıyla değerlendirilmesine olanak sağlanması
2- Beyin ölümü kesinleşmiş hastanın ailesine sonucun bildirilmesi ve yakınlarının daha fazla yıpranmasının önüne geçilmesi
3- Ülkemizde sayısal olarak yetersiz olan yoğun bakım yataklarının kurtarı-labilecek hastaların tedavisine sunulması
Beyin ölümünün ilk kez 1959'da Mollareî tarafından tanımlanmasından sonra, çeşitli ülkeler kurallar oluşturarak yayınlamaya başlamıştır. Ölümün tanımlaması 1968 yılında yayınlanan "Harvard" bildirisi ile değişerek, beyin ölümü saptanmış hasta ölü olarak kabul edilmiştir.
Türkiye'de, 29.5.1979 tarih ve 2238 sayılı Organ ve Doku Nakli hakkındaki kanunun III. Bölüm 11. maddesi gereğince "Tıbbi Ölüm Hali" olarak ifade edilen beyin ölümü; kardiyolog, nörolog, beyin cerrahı, anesteziyoloji ve rea-nimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanmaktadır. Ayrıca 20 Ağustos 1993 gün ve 21674 sayı ile Resmi Ga-zete'de yayınlanan Organ Nakil Merkezleri Yönetmeliği'ne ilave edilen Ek-l'de beyin ölümü kriterleri belirlenmiştir.
Beyin ölümü, korteks ve beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz bir şekilde kaybı ile sonuçlanan beyin hara-biyetidir. Bu durum genellikle ağır kafa travmaları, yaygın intraserebral hemo-raji veya infarktlara bağlı ortaya çıkar. Bazen de hipoksi veya hipotansiyona yol açarak beyin hasarına neden olan durumlar beyin ölümü ile sonuçlanabilir.
Tarihsel gelişime bakıldığında ölüm, hekimler tarafından "somatik ölüm" veya "kardiyak ölüm" olarak da tanımlandığı üzere; kalp atımlarının ve solunumun kalıcı bir şekilde durması olarak kabul edilmekteydi. Solunumun venti-latörler ile yapay olarak sağlanması, ilaç infüzyonları ile kalp atımlarının sürdürülmesi ve dolaşımın desteklenmesi gibi ileri medikal yaklaşımların uygulanmasına bağlı olarak beyin ölümü gelişmiş bir hasta yaşıyormuş gibi görünebilir. Uzun süreli yapay solunum ve ileri medikal yaklaşımların uygulanabildiği yoğun bakım ünitelerinin gelişmesi ve yaygınlaşması sonucu ölüm, anlık bir olay olmaktan çıkarak bir süreç içinde oluşmaya başlamıştır. Ancak, beyin ve beyin sapının ölümünü saptamak, hastanın öldüğünü saptamakla eş değerdedir. Kalp atımları süren ve solunumu yapay olarak sağlanan hastaya beyin ölümü tanısının erkenden konulması gerekliliğinin üç önemli nedeni vardır:
1- Henüz fonksiyonlarını sürdürmekte olan organların transplantasyon amacıyla değerlendirilmesine olanak sağlanması
2- Beyin ölümü kesinleşmiş hastanın ailesine sonucun bildirilmesi ve yakınlarının daha fazla yıpranmasının önüne geçilmesi
3- Ülkemizde sayısal olarak yetersiz olan yoğun bakım yataklarının kurtarı-labilecek hastaların tedavisine sunulması
Beyin ölümünün ilk kez 1959'da Mollareî tarafından tanımlanmasından sonra, çeşitli ülkeler kurallar oluşturarak yayınlamaya başlamıştır. Ölümün tanımlaması 1968 yılında yayınlanan "Harvard" bildirisi ile değişerek, beyin ölümü saptanmış hasta ölü olarak kabul edilmiştir.
Türkiye'de, 29.5.1979 tarih ve 2238 sayılı Organ ve Doku Nakli hakkındaki kanunun III. Bölüm 11. maddesi gereğince "Tıbbi Ölüm Hali" olarak ifade edilen beyin ölümü; kardiyolog, nörolog, beyin cerrahı, anesteziyoloji ve rea-nimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanmaktadır. Ayrıca 20 Ağustos 1993 gün ve 21674 sayı ile Resmi Ga-zete'de yayınlanan Organ Nakil Merkezleri Yönetmeliği'ne ilave edilen Ek-l'de beyin ölümü kriterleri belirlenmiştir.
Yilan Bocek Akrep Sokmasi Tedavisi
Yılan Sokmaları
Dünyada 2500 cins yılan vardır. Bunlardan 200 tanesi tehlikelidir. Tehlikeleri zehirleri nedeniyle olabildiği gibi ağırlık ve güçleri ile de olabilir. En çok yaz aylarında, Bombay, Hindistan ve ABD'de, erkeklerde, çocuklarda yılan sokmaları olaylarına rastlanılmıştır. Yılda 300.000 yılan sokması vakası bildirilmektedir. Olguların 1/3'ü zehirli yılan sokmasıdır. Ülkemizde engerek yılanı çoktur. Yılanların önde ve arkada dişleri olanlar olmak üzere 2 türü vardır. Dişleri önde olanlar insanlar için tehlikelidirler. Dişleri arkada olanlar çiğnedikten sonra zehirini akıtırlar. Dişler hipo-dermik iğne gibidir. Delik dişin ön yüzüne açılır. Bir grup kasın kasılması ile dişler deriye batırılır. Daha sonra başka bir kas grubunun kasılması ile zehir kesesinden zehir akıtılır. Bu nedenle her ışınlan zehirlenmiş sayılmaz.
Yılan zehiri tüm dokuları etkileyen enzimatik kompleks proteinlerdir. Nö-rotoksik, hemorajik, trombojenik, he-molitik ve sitotoksik özellikleri vardır.
Isırılma olayından sonra devamlı ve şiddetli, yanıcı bir ağrı olur. Şişme, ödem ve kanama; ışınlan yerin altında ve üstünde ikişer delik görülür. Kaslarda fasikülasyon ve seyirmeler olur. Konuşma bozukluğu, bulantı-kusma, sen-kop-koma, terleme, taşikardi, hipotansiyon, solunum yetersizliği meydana gelir.
Tedavi çok çabuk ve vakit geçirmeden dinamik olarak yerine getirilmelidir ve 2 aşamada gerçekleştirilir:
1. Olay yerinde tedavi: Kesinlikle turnike uygulanmamalıdır. Ekstremite yüksekte tutulmalıdır. Işınlan yer yıkanmalıdır. Buz uygulanmalı, analjezik verilmelidir.
2. Hastanede tedavi: Hasta istirahate alınır ve tetanoz aşısı yapılır. İntravenöz hidrokortizon, adrenalin, antihistaminik ve yılan zehiri serumu verilir. Yılan zehiri serumu atlardan elde edilir ve buna karşı duyarlılık araştırılmalıdır. Isırık yerinden eliptoid deri çıkarılır. Ekstremitede şişlik olursa fasiotomi yapılır. Amputasyon dahi gerekebilir.
Akrep Sokmaları
Sıcak aylarda özellikle Güney Doğu bölgemizde sıklıkla görülür. Akrep ısırmaz, fakat kuyruğunu kaldırarak iğnesi ile sokar. Akrep zehiri, nörotoksikdir. Önce lokal etkiler görülür. Yanıcı bir ağrı, şişlik, iğnenin battığı yerin çevresinde renksizlik olur. Daha sonra ise sistemik etkiler görülür. Hipoestezi, uyuşukluk, uykuya meyil, konuşma bozukluğu, trismus, bulantı-kusma, idrar ve gayta tutamama, konvülziyon, koma, solunum ve dolaşım yetersizliği ve sonunda ölüm görülebilir.
Olay yerinde proksimale turnike uygulanmalı ve 5 dakika sonra turnike açılmalı, derhal hastaneye sevkedilmeli-dir. Antivenin çoğu kez gerekmez. Ama çocuk ve yaşlılarda dikkatli olmak gereklidir.
Örümcek Sokmaları
Örümceğin soktuğu yer görülmez ama soktuğu yerde uyuşturucu bir ağrı olur. Işınlan yerde kırmızı bir nokta ve etrafında hafif bir şişme görülür. Karın kaslarında rijidite olur. Bu bulgular 12-48 saat içinde ilerler. Ateş, hipertansiyon, lökositozis, idrarda albümin ve he-matüri, BOS basıncında artış olur. Tedavisinin ilk planında yapılacak buz tatbikidir. Böylelikle şişlik engellenir. Asıl etkin tedavi antiserumdur. Bu serum da atlardan elde edilir. Bu nedenle buna karşı duyarlılık araştırılmalıdır. Ana-flaksi tedavisi verilir.Yara yeri eksize edilir.
Böcek Sokmaları
Arı, karınca, sivrisinek, tatarcık, çe-çe sineği, uyuz böceği ve kene sokmaları bu gruba girer. Bunların sokmaları ağrılı olur. Ölüme bile neden olabilirler. Böcek ne kadar çok sayıda sokarsa, kişi bu zehire karşı allerjikse, yaşlı ve sağlıksızsa ölüm görülme riski yüksektir. Duyarlılarda anaflaktik şok başlıca ölüm nedenidir.
Mümkünse olguda hangi böcek tarafından sokulduğunu belirlemek gerekir. İğne cilt içindeyse çıkarılmalı,-sokulan yer su, sabun veya antiseptik solüsyon ile iyice temizlenmelidir.Soğuk tatbiki uygulanır. Anaflaktik reaksiyon olmuşsa steroid, aminofılin, adrenalin yapılmalıdır.
Dünyada 2500 cins yılan vardır. Bunlardan 200 tanesi tehlikelidir. Tehlikeleri zehirleri nedeniyle olabildiği gibi ağırlık ve güçleri ile de olabilir. En çok yaz aylarında, Bombay, Hindistan ve ABD'de, erkeklerde, çocuklarda yılan sokmaları olaylarına rastlanılmıştır. Yılda 300.000 yılan sokması vakası bildirilmektedir. Olguların 1/3'ü zehirli yılan sokmasıdır. Ülkemizde engerek yılanı çoktur. Yılanların önde ve arkada dişleri olanlar olmak üzere 2 türü vardır. Dişleri önde olanlar insanlar için tehlikelidirler. Dişleri arkada olanlar çiğnedikten sonra zehirini akıtırlar. Dişler hipo-dermik iğne gibidir. Delik dişin ön yüzüne açılır. Bir grup kasın kasılması ile dişler deriye batırılır. Daha sonra başka bir kas grubunun kasılması ile zehir kesesinden zehir akıtılır. Bu nedenle her ışınlan zehirlenmiş sayılmaz.
Yılan zehiri tüm dokuları etkileyen enzimatik kompleks proteinlerdir. Nö-rotoksik, hemorajik, trombojenik, he-molitik ve sitotoksik özellikleri vardır.
Isırılma olayından sonra devamlı ve şiddetli, yanıcı bir ağrı olur. Şişme, ödem ve kanama; ışınlan yerin altında ve üstünde ikişer delik görülür. Kaslarda fasikülasyon ve seyirmeler olur. Konuşma bozukluğu, bulantı-kusma, sen-kop-koma, terleme, taşikardi, hipotansiyon, solunum yetersizliği meydana gelir.
Tedavi çok çabuk ve vakit geçirmeden dinamik olarak yerine getirilmelidir ve 2 aşamada gerçekleştirilir:
1. Olay yerinde tedavi: Kesinlikle turnike uygulanmamalıdır. Ekstremite yüksekte tutulmalıdır. Işınlan yer yıkanmalıdır. Buz uygulanmalı, analjezik verilmelidir.
2. Hastanede tedavi: Hasta istirahate alınır ve tetanoz aşısı yapılır. İntravenöz hidrokortizon, adrenalin, antihistaminik ve yılan zehiri serumu verilir. Yılan zehiri serumu atlardan elde edilir ve buna karşı duyarlılık araştırılmalıdır. Isırık yerinden eliptoid deri çıkarılır. Ekstremitede şişlik olursa fasiotomi yapılır. Amputasyon dahi gerekebilir.
Akrep Sokmaları
Sıcak aylarda özellikle Güney Doğu bölgemizde sıklıkla görülür. Akrep ısırmaz, fakat kuyruğunu kaldırarak iğnesi ile sokar. Akrep zehiri, nörotoksikdir. Önce lokal etkiler görülür. Yanıcı bir ağrı, şişlik, iğnenin battığı yerin çevresinde renksizlik olur. Daha sonra ise sistemik etkiler görülür. Hipoestezi, uyuşukluk, uykuya meyil, konuşma bozukluğu, trismus, bulantı-kusma, idrar ve gayta tutamama, konvülziyon, koma, solunum ve dolaşım yetersizliği ve sonunda ölüm görülebilir.
Olay yerinde proksimale turnike uygulanmalı ve 5 dakika sonra turnike açılmalı, derhal hastaneye sevkedilmeli-dir. Antivenin çoğu kez gerekmez. Ama çocuk ve yaşlılarda dikkatli olmak gereklidir.
Örümcek Sokmaları
Örümceğin soktuğu yer görülmez ama soktuğu yerde uyuşturucu bir ağrı olur. Işınlan yerde kırmızı bir nokta ve etrafında hafif bir şişme görülür. Karın kaslarında rijidite olur. Bu bulgular 12-48 saat içinde ilerler. Ateş, hipertansiyon, lökositozis, idrarda albümin ve he-matüri, BOS basıncında artış olur. Tedavisinin ilk planında yapılacak buz tatbikidir. Böylelikle şişlik engellenir. Asıl etkin tedavi antiserumdur. Bu serum da atlardan elde edilir. Bu nedenle buna karşı duyarlılık araştırılmalıdır. Ana-flaksi tedavisi verilir.Yara yeri eksize edilir.
Böcek Sokmaları
Arı, karınca, sivrisinek, tatarcık, çe-çe sineği, uyuz böceği ve kene sokmaları bu gruba girer. Bunların sokmaları ağrılı olur. Ölüme bile neden olabilirler. Böcek ne kadar çok sayıda sokarsa, kişi bu zehire karşı allerjikse, yaşlı ve sağlıksızsa ölüm görülme riski yüksektir. Duyarlılarda anaflaktik şok başlıca ölüm nedenidir.
Mümkünse olguda hangi böcek tarafından sokulduğunu belirlemek gerekir. İğne cilt içindeyse çıkarılmalı,-sokulan yer su, sabun veya antiseptik solüsyon ile iyice temizlenmelidir.Soğuk tatbiki uygulanır. Anaflaktik reaksiyon olmuşsa steroid, aminofılin, adrenalin yapılmalıdır.