Bebeği Sütten Kesme, Bebekleri Sütten Kesme
9-12 aylık olan bebeğin sütten kesilmesi uygundur. Birçok anneler çocuğuna hiç meme vermezken, bazıları da çocuk iki yaşına geldiği halde hâlâ meme vermeyi sürdürürler. Ana sütünün yararlarından daha önce söz etmiştik ama 2 yaşındaki bir çocuğa da sadece anne sütünün yeterli olmadığını belirtmemiz gerekir. Çocuğun memeden kesilmesi yavaş yavaş yapılmalıdır. Normal zamanda ek gıdalara geçmekle bu iş kendiliğinden çözümlenmiş olur. 3. aydan itibaren her ay bir başka ek gıda verilerek, o öğündeki meme kaldırılır. Çocuğun yavaş yavaş memeden uzaklaştırılmasının anne için büyük bir önemi vardır. Memedeki süt akımının yavaşlatıldığı bu yöntemle sütün kesilmesi de kolayca sağlanmış olur.
Emzirmenin Zor Olduğu ve Zor Olmadığı Durumlar
Çocuğa ilişkin nedenler:
Bazı çocuklar -sözgelişi, erken doğanları- doğduklarında meme ememezler. Onların beyinlerindeki emme merkezi daha gelişmemiştir. Bu durum yalnızca çocuğun küçüklüğüne bağlı ise, gelecek birkaç gün içinde beyindeki bu merkez gelişecek ve bebek meme emmeye başlayacaktır. Bu arada annenin göğsünde biriken süt sürekli olarak çekilmelidir. Eğer memede biriken süt çekilmezse anne sütü birkaç gün içinde geriler ve bebeğiniz emmeye başladığı gün memenizde emebilecek hiçbir şey bulamaz.
Eğer çocukta «tavşan dudak» denilen hastalık varsa:
Bu, doğuştan olan, gelişme bozukluğuna bağlı bir anomalidir. Çocuğun dudağı ve bazen damağı da yarıktır. Böyle çocuklar meme ememez. Ayrıca, çocuğun burnu tıkalı ise hafif nezle durumunda bile bebek burnundan soluk alamayacağı için dudakları ile memeye tam yapışamaz ve ememez. Emme zayıfsa, çocuk çabuk yorulur, özellikle zayıf olan ve zor doğan bebeklere dinlen-dire dinlendire meme vermek gerekir.
Anneye ilişkin nedenler:
Meme ucunun gömülmüş olması: Bu durumda memeler pompa ile sağılmalıdır. Göğüslerin boşaltılması hem fazla gerilmeye engel olur, hem de meme ucunu çıkarabilir. Meme ucu çok büyük ya da küçükse çocuk yine emmede zorluk çekecektir. Her iki durumda da meme ucu çocuğa verilmeye çalışılmalıdır. Bunlar olmazsa o zaman meme sağılıp, çıkan süt çocuğa kaşık ya da biberonla verilmelidir.
Meme ucunun çatlakları ve iltihaplarında da yine meme başlıkları uygulanabilir.
Sütün Az Olması
Doğum yapan birçok anne daha 24 saat olmadan sütünün gelmediğinden yakınmaya başlar. Bazıları da belki hemen mama ile beslenmeye geçmek için ya da belki çocuğunu doyuramaya-cağı korkusu ile sütün azlığından şikâyet eder. Oysa bir annenin sütünün az olup olmadığına en erken 8-10. günlerde karar verilebilir. Anne sütü önce az gelebilir, sonradan çoğalır.
Göğüslerin Güzelliği
Genel olarak gebelik ve lohusalıkta, bilinen vücut güzelliği kurallarının dışında, şu noktalara da önem verilmesi gereklidir.
Göğsünüzde çatlak olmaması için kremle cildinize yavaş yavaş masaj yapınız. Ayrıca, göğüs uçlarına da doktorunuzun verdiği pomatı sürünüz. Göğüslerinizin belirli aralıklarla boşalmasını sağlayınız. Çok dolu göğüslerin sarkacağını da unutmayın. Sutyeninize dikkat edin, vücudunuza iyi oturmuş olmalıdır. Bunlardan başka açık havada yürüyüşler, lohusalık jimnastikleri, duş ve düzenli uyku da size çok şeyler verecektir.
Anne Sutu Az Yetersizce Ek Besinlere Gecis
Anne Sütü Yetersizse, Anne Sütünün Az Olması
Bebeklerde Ek Beslenme
Tartı yolu ile anne sütünün yetersiz olduğu anlaşılırsa çocuğa ek mama verilmesi gerekecektir. Bu arada, sütü yeterli olmayan anne bazı noktalara özellikle dikkat etmelidir. Bu suretle bebek annesinin memesini tam olarak boşaltacak ve azalmış bile olsa anne sütünün gelmesini sağlayacaktır. Ek mama her memeden sonra verileceği gibi, bir öğün meme, öteki öğün yalnızca mama vermek şeklinde de yapılabilir. Bazı annelerin sütü günün belirli zamanlarında azalır. Eğer böyle bir durum varsa sütün az olduğu öğünde yalnızca ek mama verebilirsiniz. Şunu unutmayın ki, süt, bebeğiniz tarafından ne kadar çok çekilirse süt bezleriniz o ölçüde fazla çalışır ve fazla süt gelir. Sütüm az diye mamaya başlayıp da sonra yeniden meme ile beslemeye dönen anne sayısı hiç de az değildir. Ek mamaya başlamak hiçbir zaman çocuğu memeden kesmenin başlangıcı demek değildir. Ama anne sütü, bebeğin toplam olarak aldığı sıvının 1/3'ünden de azsa, artık anne sütünü bırakmak zorunlu olabilir.
Bebeklerde Ek Besin, Ek Besinlere Geçiş
1 – Hayvan Sütleri
İnek sütü:
Hayvansal besinler arasında en çok kullanılanıdır. Kadın sütünden proteini fazla, şekeri azdır. İnek sütündeki yağ, insan sütüne oranla güç sindirilir. Bundan dolayı inek sütüne şeker katılmalı ve sulandırarak kullanılmalıdır.
Keçi ve koyun sütü:
Yağ miktarı fazla olan keçi ve koyun sütleri çocukta sindirimi bozar. Zorda kalınmadıkça kullanılmaması daha doğru olur. Burada önemli olan, temiz sütün nereden ve nasıl sağlanacağıdır. Süt, mikropların hem yaşayıp, hem de üreyebildiği maddedir. İşte bunun içindir ki, temizliğine dikkat edilmeli ve bilinmeyen yerden süt alınmamalıdır. Verem mikrobu süt aracılığıyla pekâlâ evinize kadar gelebilir. Çocuğunuz için alınan süt, yazın en çok 3, kışın da 6 saat içinde evinize gelmiş olmalıdır. Bundan sonra sütün hemen kaynatılması gerekir. Emaye ya da alüminyum bir kabı süt kaynatma işine ayırmalısınız. Bu kapta 10 dakika kadar kaynayan sütün sindirimi çocuk için daha kolay olur.
Pastörize süt nedir, kaynatmak gerekli midir?
Pastörizasyon, sütün belirli bir dereceye kadar ısıtılıp hemen soğutularak mikroplarının öldürülmesidir. Pastörize sütün, bütün dükkânlara hızla dağıtıldığına ve uygun koşullarda korunduğuna inanıyorsanız bebeğinize kaynatmadan da verebilirsiniz. Kaynamış sütün sindirimi biraz daha kolay olduğu için pastörize edilmiş sütü kaynatsanız da hata etmiş olmazsınız, her şeye rağmen biz size pastörize sütü de kısa bir süre kaynatmanızı salık veriyoruz.
2- Süttozları - Mamalar
Size bunların hangisini seçeceğinizi ve ne miktar vereceğinizi doktorunuz söylemelidir. Bu mamaların üzerinde açıklamaları ayrıca vardır.
Pirinç Suyu
Bunu aslında mamalarla aynı gruba sokmamak gerekirdi. Ama sütü kesildiğinde yalnızca pirinç suyu ile çocuğunu beslemeye kalkan anneler olduğunu düşünerek, yanlış hareket edildiğini belirtmek için bu bölüme pirinç suyunu aldık. Yukarda saydıklarımız anne sütünün yerini kısmen de olsa tutabilir, ama pirinç suyu asla çocuğu beslemeye yeterli değildir. Pirinç suyu yalnızca inek sütünün sulandırılmasında kullanılabilir.
Suni beslemede ne kadar süt ya da mama verilebilir?
Bebeğe doğumunun ikinci gününden başlayarak her dört saatte bir 30-40 cc. mama verilmelidir. İkinci hafta bu miktar her öğünde 70-100 cc.'e kadar çıkarılır. Verilecek mama miktarı ortalama olarak 24 saatte kilo başına 150 cc. hesap edilmelidir. Ancak, bebek bu kadar almıyorsa fazla ısrar edilmemelidir. Hazırlanan mamayı zorla yedirmek çocuğu sinirli de yapabilir. Bazı bebekler yeteri derecede mama aldıkları halde yine yalanırlar ve doymadıklarını belirten hareketler yaparlar. Bu halde bebeğe bir miktar daha 25-50 cc. kadar mama verilebilir. Anne sütüyle beslenmeyen bebeklerde, mama saatleri genellikle dört saatte bir olmaktadır. Mama saatlerini genellikle çocuğun kendisi ayarlar. Çocuk günlük besini aldıktan sonra bunun alınış şekli üzerinde pek fazla durmamalıdır. Hele bebek normal kilosunu her ay düzenli olarak alıyorsa.
İnek sütünün su ile karıştırılması: İkinci haftanın sonuna kadar bir ölçek süt- iki ölçek su, ikinci haftadan dördüncü haftanın sonuna kadar bir ölçek süt - bir ölçek su verilmelidir. Beşinci aydan başlayarak da tam süte geçilebilir.
Ek mamaların verilişi:
Bebeğinizi emzirdikten sonra ek olarak vereceğiniz mama ya da sütü kaşıkla vermeye çalışın. Çocuğunuzu kaşıkla beslemeyi başaramıyorsanız o zaman biberonla deneyin. Ayrıca, ağız yapılışında bozukluk olan bebeklerin meme emmesi çok güçtür. Bunları kaşıkla beslemek zorunluluğu vardır.
Biberonla besleme: Şurası kesindir ki, memeden süt emme, biberona oranla çok daha zordur. Çocuk biberonla emmenin koaylığına alışınca meme emmeyi pek istemez. Bu nedenle meme emen çocuklarda ek mama verilecekse biberonun deliğini küçük açmak gerekir.
Süt Şişeleri ve Emzikler
En kullanışlı şişe, üzeri dereceli ve yuvarlak olanıdır. Bunlar köşeli olanlara oranla daha kolay temizlenir. Ayrıca, şişenin cam ve 200-250 cc. sıvı alacak kadar büyük olması da zorunludur. Emziklerin iyi kauçuktan yapılmış olmasına ve kötü kokmamasına dikkat edilmelidir. Meme ucuna benzeyenleri, çocuk için en uygun olanıdır. İyi seçilmeyen bir emzik çocuğun damağına, hatta küçük diline dokunarak kusmaya bile yol açabilir. Emzikler deliksiz satılır. Bunu sizin delmeniz gerekecektir. Bir iğneyi kızdırarak bu deliği açabilirsiniz. Bu işlemi hızla yapmak gerekir. Ölçü de şudur: Ucunu deldiğiniz biberonu baş aşağı çevirin. Eğer biberondan dakikada 60 damla damlıyorsa bu akış hızı çok normaldir. Şişeyi ve emziği kullanmadan önce sabunlu su ile iyice yıkayıp kaynatmanız gerektiğini biliyorsunuz. Eğer kullanılmış şişeyi bekletirseniz süt artıkları şişeye yapışır ve bundan sonra temizlenmesi daha güç olur. Yıkanmış biberon ve emzik kapalı, temiz bir kaba konur, kullanılmadan önce yeniden yıkanır. Verilecek mama hiçbir zaman vücut ısısını (37 Co) aşmamalıdır.
Biberonla besleme, meme verişteki kurallara uyularak yapılır. Şişede kalan süt her seferinde atılmalıdır. 3-5 kuruş kâr edeceğim diye çocuğu hasta etmeye herhalde hiçbir anne razı olmaz. Biberonla beslenmede bebeğin aldığı mama miktarı her öğün bir kenara yazılırsa günlük toplam çıkarılabilir.
Çocuk yatarken kendi kendine biberonu emmesine hiçbir zaman izin vermeyiniz. Bazı anneler şişenin altına ufak yastıklar koyarak biberonu çocuğa verip kendi işlerini yaparlar. Bu bizce tehlikeli bir davranıştır, kaçınılmalıdır. Çünkü çocuğun her an kusabileceğini unutmayınız. Biberon her zaman sizin elinizde olmalıdır. Bu tutuş şekli ile emziğin içine hava girmesine de engel olabilirsiniz. Çocuk biberonu 15 dakika içinde bitirmelidir. Bu arada eline bir oyuncak vb. verip dikkatini başka yöne çekmek doğru bir hareket değildir. Bebeğe oyuncak verirseniz, yarım yamalak doyan çocuk emmeyi bırakır ve eline verdiğiniz şeylerle oyuna dalar. Emme sırasında çocuğun genzine süt vb. kaçarsa hemen bebeği dik tutmak ve sırtına hafif hafif vurmak gerekir. Meme verirken olduğu gibi, biberonla beslemeden sonra da gaz çıkarma işini hiçbir zaman unutmayın. Bütün bu söylenenleri uygularsanız bebeğiniz rahatça uykuya dalacaktır.
Süt Tartısı
Bebek süt içmeden kundaklı olarak tartılır. Meme emdikten sonra tartma işi tekrarlanır. Aradaki fark çocuğun emdiği süt miktarını gösterir. Her çocuk 24 saat içinde yaklaşık olarak kilo başına 150 gr. kadar emmelidir. Sözgelişi; 4 kg. gelen bir çocuk 150x4= 600 gr. süt almalıdır. Bunu da günde kaç öğün meme emiyorsa o kadar sayıya bölmek gerekir. Annenin sütünün yetersiz olduğuna karar verebilmek için çocuğu her memeden sonra tartmak gerekir. Ancak bu şekilde doğru bir sonuca varabilirsiniz.
Bebeklerde Ek Beslenme
Tartı yolu ile anne sütünün yetersiz olduğu anlaşılırsa çocuğa ek mama verilmesi gerekecektir. Bu arada, sütü yeterli olmayan anne bazı noktalara özellikle dikkat etmelidir. Bu suretle bebek annesinin memesini tam olarak boşaltacak ve azalmış bile olsa anne sütünün gelmesini sağlayacaktır. Ek mama her memeden sonra verileceği gibi, bir öğün meme, öteki öğün yalnızca mama vermek şeklinde de yapılabilir. Bazı annelerin sütü günün belirli zamanlarında azalır. Eğer böyle bir durum varsa sütün az olduğu öğünde yalnızca ek mama verebilirsiniz. Şunu unutmayın ki, süt, bebeğiniz tarafından ne kadar çok çekilirse süt bezleriniz o ölçüde fazla çalışır ve fazla süt gelir. Sütüm az diye mamaya başlayıp da sonra yeniden meme ile beslemeye dönen anne sayısı hiç de az değildir. Ek mamaya başlamak hiçbir zaman çocuğu memeden kesmenin başlangıcı demek değildir. Ama anne sütü, bebeğin toplam olarak aldığı sıvının 1/3'ünden de azsa, artık anne sütünü bırakmak zorunlu olabilir.
Bebeklerde Ek Besin, Ek Besinlere Geçiş
1 – Hayvan Sütleri
İnek sütü:
Hayvansal besinler arasında en çok kullanılanıdır. Kadın sütünden proteini fazla, şekeri azdır. İnek sütündeki yağ, insan sütüne oranla güç sindirilir. Bundan dolayı inek sütüne şeker katılmalı ve sulandırarak kullanılmalıdır.
Keçi ve koyun sütü:
Yağ miktarı fazla olan keçi ve koyun sütleri çocukta sindirimi bozar. Zorda kalınmadıkça kullanılmaması daha doğru olur. Burada önemli olan, temiz sütün nereden ve nasıl sağlanacağıdır. Süt, mikropların hem yaşayıp, hem de üreyebildiği maddedir. İşte bunun içindir ki, temizliğine dikkat edilmeli ve bilinmeyen yerden süt alınmamalıdır. Verem mikrobu süt aracılığıyla pekâlâ evinize kadar gelebilir. Çocuğunuz için alınan süt, yazın en çok 3, kışın da 6 saat içinde evinize gelmiş olmalıdır. Bundan sonra sütün hemen kaynatılması gerekir. Emaye ya da alüminyum bir kabı süt kaynatma işine ayırmalısınız. Bu kapta 10 dakika kadar kaynayan sütün sindirimi çocuk için daha kolay olur.
Pastörize süt nedir, kaynatmak gerekli midir?
Pastörizasyon, sütün belirli bir dereceye kadar ısıtılıp hemen soğutularak mikroplarının öldürülmesidir. Pastörize sütün, bütün dükkânlara hızla dağıtıldığına ve uygun koşullarda korunduğuna inanıyorsanız bebeğinize kaynatmadan da verebilirsiniz. Kaynamış sütün sindirimi biraz daha kolay olduğu için pastörize edilmiş sütü kaynatsanız da hata etmiş olmazsınız, her şeye rağmen biz size pastörize sütü de kısa bir süre kaynatmanızı salık veriyoruz.
2- Süttozları - Mamalar
Size bunların hangisini seçeceğinizi ve ne miktar vereceğinizi doktorunuz söylemelidir. Bu mamaların üzerinde açıklamaları ayrıca vardır.
Pirinç Suyu
Bunu aslında mamalarla aynı gruba sokmamak gerekirdi. Ama sütü kesildiğinde yalnızca pirinç suyu ile çocuğunu beslemeye kalkan anneler olduğunu düşünerek, yanlış hareket edildiğini belirtmek için bu bölüme pirinç suyunu aldık. Yukarda saydıklarımız anne sütünün yerini kısmen de olsa tutabilir, ama pirinç suyu asla çocuğu beslemeye yeterli değildir. Pirinç suyu yalnızca inek sütünün sulandırılmasında kullanılabilir.
Suni beslemede ne kadar süt ya da mama verilebilir?
Bebeğe doğumunun ikinci gününden başlayarak her dört saatte bir 30-40 cc. mama verilmelidir. İkinci hafta bu miktar her öğünde 70-100 cc.'e kadar çıkarılır. Verilecek mama miktarı ortalama olarak 24 saatte kilo başına 150 cc. hesap edilmelidir. Ancak, bebek bu kadar almıyorsa fazla ısrar edilmemelidir. Hazırlanan mamayı zorla yedirmek çocuğu sinirli de yapabilir. Bazı bebekler yeteri derecede mama aldıkları halde yine yalanırlar ve doymadıklarını belirten hareketler yaparlar. Bu halde bebeğe bir miktar daha 25-50 cc. kadar mama verilebilir. Anne sütüyle beslenmeyen bebeklerde, mama saatleri genellikle dört saatte bir olmaktadır. Mama saatlerini genellikle çocuğun kendisi ayarlar. Çocuk günlük besini aldıktan sonra bunun alınış şekli üzerinde pek fazla durmamalıdır. Hele bebek normal kilosunu her ay düzenli olarak alıyorsa.
İnek sütünün su ile karıştırılması: İkinci haftanın sonuna kadar bir ölçek süt- iki ölçek su, ikinci haftadan dördüncü haftanın sonuna kadar bir ölçek süt - bir ölçek su verilmelidir. Beşinci aydan başlayarak da tam süte geçilebilir.
Ek mamaların verilişi:
Bebeğinizi emzirdikten sonra ek olarak vereceğiniz mama ya da sütü kaşıkla vermeye çalışın. Çocuğunuzu kaşıkla beslemeyi başaramıyorsanız o zaman biberonla deneyin. Ayrıca, ağız yapılışında bozukluk olan bebeklerin meme emmesi çok güçtür. Bunları kaşıkla beslemek zorunluluğu vardır.
Biberonla besleme: Şurası kesindir ki, memeden süt emme, biberona oranla çok daha zordur. Çocuk biberonla emmenin koaylığına alışınca meme emmeyi pek istemez. Bu nedenle meme emen çocuklarda ek mama verilecekse biberonun deliğini küçük açmak gerekir.
Süt Şişeleri ve Emzikler
En kullanışlı şişe, üzeri dereceli ve yuvarlak olanıdır. Bunlar köşeli olanlara oranla daha kolay temizlenir. Ayrıca, şişenin cam ve 200-250 cc. sıvı alacak kadar büyük olması da zorunludur. Emziklerin iyi kauçuktan yapılmış olmasına ve kötü kokmamasına dikkat edilmelidir. Meme ucuna benzeyenleri, çocuk için en uygun olanıdır. İyi seçilmeyen bir emzik çocuğun damağına, hatta küçük diline dokunarak kusmaya bile yol açabilir. Emzikler deliksiz satılır. Bunu sizin delmeniz gerekecektir. Bir iğneyi kızdırarak bu deliği açabilirsiniz. Bu işlemi hızla yapmak gerekir. Ölçü de şudur: Ucunu deldiğiniz biberonu baş aşağı çevirin. Eğer biberondan dakikada 60 damla damlıyorsa bu akış hızı çok normaldir. Şişeyi ve emziği kullanmadan önce sabunlu su ile iyice yıkayıp kaynatmanız gerektiğini biliyorsunuz. Eğer kullanılmış şişeyi bekletirseniz süt artıkları şişeye yapışır ve bundan sonra temizlenmesi daha güç olur. Yıkanmış biberon ve emzik kapalı, temiz bir kaba konur, kullanılmadan önce yeniden yıkanır. Verilecek mama hiçbir zaman vücut ısısını (37 Co) aşmamalıdır.
Biberonla besleme, meme verişteki kurallara uyularak yapılır. Şişede kalan süt her seferinde atılmalıdır. 3-5 kuruş kâr edeceğim diye çocuğu hasta etmeye herhalde hiçbir anne razı olmaz. Biberonla beslenmede bebeğin aldığı mama miktarı her öğün bir kenara yazılırsa günlük toplam çıkarılabilir.
Çocuk yatarken kendi kendine biberonu emmesine hiçbir zaman izin vermeyiniz. Bazı anneler şişenin altına ufak yastıklar koyarak biberonu çocuğa verip kendi işlerini yaparlar. Bu bizce tehlikeli bir davranıştır, kaçınılmalıdır. Çünkü çocuğun her an kusabileceğini unutmayınız. Biberon her zaman sizin elinizde olmalıdır. Bu tutuş şekli ile emziğin içine hava girmesine de engel olabilirsiniz. Çocuk biberonu 15 dakika içinde bitirmelidir. Bu arada eline bir oyuncak vb. verip dikkatini başka yöne çekmek doğru bir hareket değildir. Bebeğe oyuncak verirseniz, yarım yamalak doyan çocuk emmeyi bırakır ve eline verdiğiniz şeylerle oyuna dalar. Emme sırasında çocuğun genzine süt vb. kaçarsa hemen bebeği dik tutmak ve sırtına hafif hafif vurmak gerekir. Meme verirken olduğu gibi, biberonla beslemeden sonra da gaz çıkarma işini hiçbir zaman unutmayın. Bütün bu söylenenleri uygularsanız bebeğiniz rahatça uykuya dalacaktır.
Süt Tartısı
Bebek süt içmeden kundaklı olarak tartılır. Meme emdikten sonra tartma işi tekrarlanır. Aradaki fark çocuğun emdiği süt miktarını gösterir. Her çocuk 24 saat içinde yaklaşık olarak kilo başına 150 gr. kadar emmelidir. Sözgelişi; 4 kg. gelen bir çocuk 150x4= 600 gr. süt almalıdır. Bunu da günde kaç öğün meme emiyorsa o kadar sayıya bölmek gerekir. Annenin sütünün yetersiz olduğuna karar verebilmek için çocuğu her memeden sonra tartmak gerekir. Ancak bu şekilde doğru bir sonuca varabilirsiniz.
Bebek Emzirme Saatleri Ne Zaman
Bebek Emzirme Saatleri, Emzirme Ne Zaman Yapılmalı
Bu konu bugün bile tartışılmaktadır. Çeşitli ülkelerden başka, aynı ülkedeki doktorların söylediği meme saatleri bile bazen değişik olabilir. Anneler ilke olarak önce şunu bilmelidirler: Bebeğinizin midesi ancak iki saat sonra tam olarak boşalmaktadır. Bu durum radyolojik olarak kanıtlanmıştır. O halde, siz iki saatlik süreden önce çocuğunuzu beslerseniz, yani meme verirseniz midedeki sindirimi süt ile yeni içilen süt karışacak ve bunlar bağırsağa birlikte geçeceklerdir. Bağırsağa geçen yarı sindirilmiş süt gaz yapacak ve çocuk rahatsız olacaktır. «Çocuğum neden gazlı, acaba sütüm mü gaz yapıyor?» diye dertlenen, kucağında çocukla doktor doktor dolaşan annelerin çok büyük bir kısmı bu hatalarının cezasını çekmektedirler. O halde, sonuç olarak iki saatlik aradan önce hangi nedenle olursa olsun bebeği emzirmek doğru değildir. Ancak bebek zayıf ya da kuvvetsiz ise bu süre kısaltılabilir.
Meme saatleri için önce de belirttiğimiz gibi, değişik yöntemler önerilmektedir. Yeni doğan bebek, doğduktan 12 saat sonraya kadar aç kalabilir. Bu süre içinde bebeğe yalnızca şekerli su verilmelidir. Bugüne kadar emzirme konusunda çok şeyler söylenmiş, uygulanmıştır. Oysa, günümüzde, hekimler annelere şu öğütleri vermektedirler: Bebeğiniz ağladığı zaman onu hemen besleyin; yalnız, beslenme aralıklarının iki saatten az olmamasına özellikle dikkat etmelisiniz. Ayrıca son yıllarda birçok ülkede yeni doğan bebeğin ilk alacağı besin maddesinin anne memesindeki süte benzer sıvı olmasına özen gösterilmektedir.
Bebeklerde Saatli Beslenme
Saatli beslenme meme saatleri 6-9-12-15-18-21-24-03 olarak belirlenir. Ama anne kendi arzusuna göre ilk meme saatinde değişiklik yapabilir. İri çocuklar üç yerine dört saatte bir acıkabilirler. O zaman ister istemez sizin de çocuğa uyup, memeyi dört saatte bir vermeniz gerekecektir. Saatleri şöyle ayarlayabilirsiniz: 6-10-14-18-22-02.
Bebek 15-20 günlük olunca, geceleri meme emme alışkanlığını genellikle kendiliğinden bırakır. Eğer bebek bu alışkanlığı sürdürmek isterse o zaman çocuğa geceleri meme yerine kaynatılıp mikropları öldürülmüş su verebilirsiniz, dolayısıyla bebek, gece kalkma alışkanlığından vazgeçecektir. Bu arada geceleri hiç meme vermeden, son beslenme saati 22 olarak da ayarlanabilir, sabah 6'ya kadar da çocuk aç bırakılır. Ancak son söz bebeğinize bakan doktorundur. Çocuk gece beslenme alışkanlığını bırakınca hem anne rahata kavuşacak, hem de bebeğin midesi dinlenme olanağını bulacaktır. Daha çok Amerikalıların uyguladığı başka bir beslenme şekli de, iki saatten sık olmamak koşuluyla çocuğu her ağladığında beslemektir. Yapılan araştırmalarda bu şekilde beslenen çocukların meme saatlerini kendi kendilerine ayarladıkları ve gece son memeden sonra sabaha kadar uyudukları görülmüştür. Bütün bunları söylerken amacımız sizi bir parça olsun aydınlatinaktır. Çocuğa nasıl bir beslenme şekli uygulanacağı konusunda kuşkusuz ki en doğru kararı doktorunuz verecektir. Onun için, «Ben çocuğumu şu ya da bu şekilde besleyeceğim,» diye hiçbir zaman karar vermemeniz gerekir. Çocuk istediğiniz şekle uyarsa ne mutlu; ama ya uymazsa o zaman ne yapacaksınız? Kendi istekleriniz için bebeğinizi yıpratmaya, hırpalamaya hakkınız yoktur. İşte bu nedenlerle birçok ileri ülkelerde 'çocuğun mama saatleri budur' diye bir liste yapıp o saatte bebek uyuşa bile uyandırılarak beslemeye çalışma şekli artık bırakılmıştır. Bütün uğraşmalara rağmen çocuk iki saat dolmadan ağlıyorsa, o zaman bebeğin tam doymadığını düşünebilirsiniz.
Bu konu bugün bile tartışılmaktadır. Çeşitli ülkelerden başka, aynı ülkedeki doktorların söylediği meme saatleri bile bazen değişik olabilir. Anneler ilke olarak önce şunu bilmelidirler: Bebeğinizin midesi ancak iki saat sonra tam olarak boşalmaktadır. Bu durum radyolojik olarak kanıtlanmıştır. O halde, siz iki saatlik süreden önce çocuğunuzu beslerseniz, yani meme verirseniz midedeki sindirimi süt ile yeni içilen süt karışacak ve bunlar bağırsağa birlikte geçeceklerdir. Bağırsağa geçen yarı sindirilmiş süt gaz yapacak ve çocuk rahatsız olacaktır. «Çocuğum neden gazlı, acaba sütüm mü gaz yapıyor?» diye dertlenen, kucağında çocukla doktor doktor dolaşan annelerin çok büyük bir kısmı bu hatalarının cezasını çekmektedirler. O halde, sonuç olarak iki saatlik aradan önce hangi nedenle olursa olsun bebeği emzirmek doğru değildir. Ancak bebek zayıf ya da kuvvetsiz ise bu süre kısaltılabilir.
Meme saatleri için önce de belirttiğimiz gibi, değişik yöntemler önerilmektedir. Yeni doğan bebek, doğduktan 12 saat sonraya kadar aç kalabilir. Bu süre içinde bebeğe yalnızca şekerli su verilmelidir. Bugüne kadar emzirme konusunda çok şeyler söylenmiş, uygulanmıştır. Oysa, günümüzde, hekimler annelere şu öğütleri vermektedirler: Bebeğiniz ağladığı zaman onu hemen besleyin; yalnız, beslenme aralıklarının iki saatten az olmamasına özellikle dikkat etmelisiniz. Ayrıca son yıllarda birçok ülkede yeni doğan bebeğin ilk alacağı besin maddesinin anne memesindeki süte benzer sıvı olmasına özen gösterilmektedir.
Bebeklerde Saatli Beslenme
Saatli beslenme meme saatleri 6-9-12-15-18-21-24-03 olarak belirlenir. Ama anne kendi arzusuna göre ilk meme saatinde değişiklik yapabilir. İri çocuklar üç yerine dört saatte bir acıkabilirler. O zaman ister istemez sizin de çocuğa uyup, memeyi dört saatte bir vermeniz gerekecektir. Saatleri şöyle ayarlayabilirsiniz: 6-10-14-18-22-02.
Bebek 15-20 günlük olunca, geceleri meme emme alışkanlığını genellikle kendiliğinden bırakır. Eğer bebek bu alışkanlığı sürdürmek isterse o zaman çocuğa geceleri meme yerine kaynatılıp mikropları öldürülmüş su verebilirsiniz, dolayısıyla bebek, gece kalkma alışkanlığından vazgeçecektir. Bu arada geceleri hiç meme vermeden, son beslenme saati 22 olarak da ayarlanabilir, sabah 6'ya kadar da çocuk aç bırakılır. Ancak son söz bebeğinize bakan doktorundur. Çocuk gece beslenme alışkanlığını bırakınca hem anne rahata kavuşacak, hem de bebeğin midesi dinlenme olanağını bulacaktır. Daha çok Amerikalıların uyguladığı başka bir beslenme şekli de, iki saatten sık olmamak koşuluyla çocuğu her ağladığında beslemektir. Yapılan araştırmalarda bu şekilde beslenen çocukların meme saatlerini kendi kendilerine ayarladıkları ve gece son memeden sonra sabaha kadar uyudukları görülmüştür. Bütün bunları söylerken amacımız sizi bir parça olsun aydınlatinaktır. Çocuğa nasıl bir beslenme şekli uygulanacağı konusunda kuşkusuz ki en doğru kararı doktorunuz verecektir. Onun için, «Ben çocuğumu şu ya da bu şekilde besleyeceğim,» diye hiçbir zaman karar vermemeniz gerekir. Çocuk istediğiniz şekle uyarsa ne mutlu; ama ya uymazsa o zaman ne yapacaksınız? Kendi istekleriniz için bebeğinizi yıpratmaya, hırpalamaya hakkınız yoktur. İşte bu nedenlerle birçok ileri ülkelerde 'çocuğun mama saatleri budur' diye bir liste yapıp o saatte bebek uyuşa bile uyandırılarak beslemeye çalışma şekli artık bırakılmıştır. Bütün uğraşmalara rağmen çocuk iki saat dolmadan ağlıyorsa, o zaman bebeğin tam doymadığını düşünebilirsiniz.
Emzirme Sonrasi Emzirmeyi Kestikten Sonra Durum
Bebeklerde Emzirme Sonrası, Emzirmeyi Bıraktıktan Sonra
Meme emerken bebek yorgun düşmüştür. Bunun en açık belirtisi uyumasıdır. Yorulup uyuyan bebeği yatağına götürmeli misiniz?
Hayır. Emerken yuttuğu havayı çıkarmazsanız, mışıl mışıl uyuyan yavrunuz 10 dakika sonra ağlamaya başlayacaktır. Yapılacak ilk iş, çocuğunuzun gazını çıkarmaktır. Bunun için en kolay ve rahat yol temiz bir bez serilerek çocuğu omza dik olarak dayamaktır. 5-10 dakika kadar bu şekilde dolaşır ve bebeğin sırtına hafif hafif vurulursa kolaylıkla gazı çıkar ve rahat bir uykuya dalar.
Hıçkırık:
Birçok bebekte hıçkırık meme alırken ya da aldıktan sonra görülen bir durumdur. Zararı olmadığı gibi, tedavisi de gerekmez. Bebeği rahatsız edecek kadar artarsa, bir iki kaşık ılık su çocuğunuzu rahatsız eden bu hıçkırığı hemen keser.
Kusma:
Çocukların bazıları meme emdikten sonra kusabilirler. Annelerin 'ne yedi ise hepsini çıkardı' demelerine rağmen bu çeşit kusmalarla atılan miktar 1-2 kaşık dolusunu geçmez. Gazı iyi çıkarılmamış çocuklarda bu bir alışkanlık halini alabilir. Ayrıca, sinirli çocuklarda da kusma sık sık görülür.
Çocuk normal kilo alıyorsa bunun üzerinde hiç durmamak gerekir. Yediğini çıkardı diye yeniden meme vermeye kalkışmayınız. Bu durum hem çocuğun midesini, hem de beslenme disiplinini bozar.
Meme emerken bebek yorgun düşmüştür. Bunun en açık belirtisi uyumasıdır. Yorulup uyuyan bebeği yatağına götürmeli misiniz?
Hayır. Emerken yuttuğu havayı çıkarmazsanız, mışıl mışıl uyuyan yavrunuz 10 dakika sonra ağlamaya başlayacaktır. Yapılacak ilk iş, çocuğunuzun gazını çıkarmaktır. Bunun için en kolay ve rahat yol temiz bir bez serilerek çocuğu omza dik olarak dayamaktır. 5-10 dakika kadar bu şekilde dolaşır ve bebeğin sırtına hafif hafif vurulursa kolaylıkla gazı çıkar ve rahat bir uykuya dalar.
Hıçkırık:
Birçok bebekte hıçkırık meme alırken ya da aldıktan sonra görülen bir durumdur. Zararı olmadığı gibi, tedavisi de gerekmez. Bebeği rahatsız edecek kadar artarsa, bir iki kaşık ılık su çocuğunuzu rahatsız eden bu hıçkırığı hemen keser.
Kusma:
Çocukların bazıları meme emdikten sonra kusabilirler. Annelerin 'ne yedi ise hepsini çıkardı' demelerine rağmen bu çeşit kusmalarla atılan miktar 1-2 kaşık dolusunu geçmez. Gazı iyi çıkarılmamış çocuklarda bu bir alışkanlık halini alabilir. Ayrıca, sinirli çocuklarda da kusma sık sık görülür.
Çocuk normal kilo alıyorsa bunun üzerinde hiç durmamak gerekir. Yediğini çıkardı diye yeniden meme vermeye kalkışmayınız. Bu durum hem çocuğun midesini, hem de beslenme disiplinini bozar.
Gebelikte Gogus Bakimi Gogus Ucu Catlaklari
Hamilelikte Meme Bakımı, Gebelikte Göğüs Bakımı
Meme vermeye başlamadan önce anne ellerini sabunla yıkamalıdır. Meme yaraları ve iltihaplarının en önemli nedeni, temizliğe gereği kadar özenilmemesidir. Meme başı, kaynatılmış su ya da bir bardak suyun içine bir tatlı kaşığı karbonatın atılmasıyla hazırlanan sıvıyla silinmeli ve ondan sonra çocuğa verilmelidir. Emzirme işi bitince, ucu yeniden silinip üzerine doktorunuzun vereceği bir krem sürülerek temiz gazlı bezlerle kapatılmalıdır. Sütün birikmesiyle irileşen göğüslerin sarkmaması için özel şekilde hazırlanmış sutyenlerin kullanılması yararlıdır.
Çocuğunu emziren annenin giyecekleri de meme verme işini kolaylaştıracak şekilde olmalıdır. Özellikle gecelikler önden açılır şekilde seçilmelidir.
Göğüs Ucu Çatlakları, Meme Ucu Çatlağı
Emzirmenin ilk haftalarında cildi ince, nazik olan annelerin meme başlarında çatlaklar görülebilir. Emzirmeyi bir işkence durumuna getirebilecek kadar ağrı yapan bu çatlaklar, meme başının tepesinde ya da kökündedir. Daha önce de söylediğimiz gibi, temizlik yanında bu çatlakların oluşmasını engelleyecek başka önlemler de vardır. Sözgelişi; çocuk memenizin başıyla oynar, onu ısırır ya da çiğner. Bunu önlemek için memeyi çocuğun ağzından çekip bir iki dakika sonra yeniden vermeniz uygun olur.
Memeyi çocuğun ağzından zorla çekip çıkarmaya çalışmayınız. Bunun için çocuğun ağzını biraz bastırınız. Bu şekilde bebeğin ağzına hava dolar ve meme ucunu kendiliğinden bırakır. Eğer çocuğunuzun ağzından memenizi zorla çekerseniz bu da meme başındaki çatlakları çoğaltır. Daha önce de değindiğimiz gibi, gereğinden fazla süre emzirmeyi sürdürme de meme çatlaklarının oluşmasında rol oynamaktadır.
Meme çatlağının bir an önce iyileştirilmesi, o memenin dinlendirilmesiyle sağlanabilir. Tedavi sırasında meme ya pompayla sağılır ve çıkan süt çocuğa verilir ya da suni meme uçları uygulanarak çocuğun emmesi sağlanır. Meme çatlağının büyüklüğü ve derinliğine göre çocuk 2-5 gün emzirilemez. Bu arada doktorun önereceği uygun bir kremin kullanılması da yararlı olur. Meme ucu düzeldikten sonra ilk seferde çocuk en çok 6-8 dakika kadar emzirilmelidir.
Meme vermeye başlamadan önce anne ellerini sabunla yıkamalıdır. Meme yaraları ve iltihaplarının en önemli nedeni, temizliğe gereği kadar özenilmemesidir. Meme başı, kaynatılmış su ya da bir bardak suyun içine bir tatlı kaşığı karbonatın atılmasıyla hazırlanan sıvıyla silinmeli ve ondan sonra çocuğa verilmelidir. Emzirme işi bitince, ucu yeniden silinip üzerine doktorunuzun vereceği bir krem sürülerek temiz gazlı bezlerle kapatılmalıdır. Sütün birikmesiyle irileşen göğüslerin sarkmaması için özel şekilde hazırlanmış sutyenlerin kullanılması yararlıdır.
Çocuğunu emziren annenin giyecekleri de meme verme işini kolaylaştıracak şekilde olmalıdır. Özellikle gecelikler önden açılır şekilde seçilmelidir.
Göğüs Ucu Çatlakları, Meme Ucu Çatlağı
Emzirmenin ilk haftalarında cildi ince, nazik olan annelerin meme başlarında çatlaklar görülebilir. Emzirmeyi bir işkence durumuna getirebilecek kadar ağrı yapan bu çatlaklar, meme başının tepesinde ya da kökündedir. Daha önce de söylediğimiz gibi, temizlik yanında bu çatlakların oluşmasını engelleyecek başka önlemler de vardır. Sözgelişi; çocuk memenizin başıyla oynar, onu ısırır ya da çiğner. Bunu önlemek için memeyi çocuğun ağzından çekip bir iki dakika sonra yeniden vermeniz uygun olur.
Memeyi çocuğun ağzından zorla çekip çıkarmaya çalışmayınız. Bunun için çocuğun ağzını biraz bastırınız. Bu şekilde bebeğin ağzına hava dolar ve meme ucunu kendiliğinden bırakır. Eğer çocuğunuzun ağzından memenizi zorla çekerseniz bu da meme başındaki çatlakları çoğaltır. Daha önce de değindiğimiz gibi, gereğinden fazla süre emzirmeyi sürdürme de meme çatlaklarının oluşmasında rol oynamaktadır.
Meme çatlağının bir an önce iyileştirilmesi, o memenin dinlendirilmesiyle sağlanabilir. Tedavi sırasında meme ya pompayla sağılır ve çıkan süt çocuğa verilir ya da suni meme uçları uygulanarak çocuğun emmesi sağlanır. Meme çatlağının büyüklüğü ve derinliğine göre çocuk 2-5 gün emzirilemez. Bu arada doktorun önereceği uygun bir kremin kullanılması da yararlı olur. Meme ucu düzeldikten sonra ilk seferde çocuk en çok 6-8 dakika kadar emzirilmelidir.
Bebek Emzirme Hamilelikte Sut Emzirmek
Bebek Emzirme Tekniği, Hamilelikte Çocuk Emzirme
Anne çocuğunu ya yatarak ya da oturarak emzirir. Yatarak emzirme, lohusalığın ilk günlerinde yapılır. Anne biraz yana döner, sırtı yastıkla düzeltilmiştir. Hangi memesini bebeğine verecekse o kolunu yarı açar ve yorgan ya da ufak bir yastık üzerinde yatan bebek annesinin koluna yan olarak uzatılır. Yutması kolay olsun diye çocuğun başı ve gövdesi biraz yüksek tutulur. Anne meme ucunu işaret ve orta parmakları arasında tutarak çocuğun ağzına yaklaştırır. Meme ucu hafifçe bebeğin dudaklarına değdirilir ve bir iki damla süt sıkılırsa refleks olarak, bebek hemen emme hareketleri yapmaya başlar. Burada dikkat edilecek en önemli nokta, çocuğunu emziren anne memesinin üstüne zaman zaman bastırarak sütün meme ucundan akışını kolaylaştırmasıdır.
Oturarak emzirme: Bir sandalyeye oturan annenin sırtına çok kalın olmayan bir yastık konur. Ayrıca, ayakların altına da alçak bir sandalye konması çok yararlıdır. Böylece anne için en rahat durum sağlandıktan sonra bebek, yüzü anneye bakacak şekilde yan döndürülerek kucağa alınır. Çocuğun başı yine yutmayı kolaylaştırmak için biraz yükseltilmiş olmalıdır.
Emzirme süresi: Ortalama olarak 15-20 dakika olmalıdır. Bu hiçbir zaman 30 dakikayı geçmemelidir. Birçok anne çocuk doymadı gerekçesiyle 45 dakika, hatta bir saat süreyle memeyi çocuğun ağzında tutarlar. Bunun çocuğa bir yararı olmadığı gibi, sizin için de yalnızca vakit kaybıdır. Ayrıca böyle uzun süren emzirme meme ucunun yara olmasına da neden olabilir. Şunu bilin ki, bebeğiniz emmeye başladıktan sonra beş dakika içinde memedeki sütün 2/3'ünü boşaltır.
Tek memeyi mi vermeli, yoksa her ikisini de mi? Yeteri kadar sütünüz varsa her öğünde bir memeyi veriniz. Eğer tek meme sütünün yeterli olduğuna inanmıyorsanız o zaman bebeğinize her iki memenizden de süt vermelisiniz. Ancak, sütün yeterli olup olmadığına süt tartısı yapılmadan karar verilemez. Bebeğe her iki memenizi de verirken bunların sırasına özellikle dikkat etmeniz gereklidir. Bu şekilde her öğünde bir meme tamamen boşaltılmış olur. Bebeğiniz ilk verdiğiniz memeyi en az 10 dakika emmeli, sonra ötekine geçmelidir. Bu arada çocuk yorulur ve uyuyabilir. Yanağın hafif hafif okşanması, burnun yavaşça sıkıştırılması hem bebeği uyandıracak, hem de emme refleksini canlandırarak yeniden emmeye başlamasına yardım edecektir.
Anne çocuğunu ya yatarak ya da oturarak emzirir. Yatarak emzirme, lohusalığın ilk günlerinde yapılır. Anne biraz yana döner, sırtı yastıkla düzeltilmiştir. Hangi memesini bebeğine verecekse o kolunu yarı açar ve yorgan ya da ufak bir yastık üzerinde yatan bebek annesinin koluna yan olarak uzatılır. Yutması kolay olsun diye çocuğun başı ve gövdesi biraz yüksek tutulur. Anne meme ucunu işaret ve orta parmakları arasında tutarak çocuğun ağzına yaklaştırır. Meme ucu hafifçe bebeğin dudaklarına değdirilir ve bir iki damla süt sıkılırsa refleks olarak, bebek hemen emme hareketleri yapmaya başlar. Burada dikkat edilecek en önemli nokta, çocuğunu emziren anne memesinin üstüne zaman zaman bastırarak sütün meme ucundan akışını kolaylaştırmasıdır.
Oturarak emzirme: Bir sandalyeye oturan annenin sırtına çok kalın olmayan bir yastık konur. Ayrıca, ayakların altına da alçak bir sandalye konması çok yararlıdır. Böylece anne için en rahat durum sağlandıktan sonra bebek, yüzü anneye bakacak şekilde yan döndürülerek kucağa alınır. Çocuğun başı yine yutmayı kolaylaştırmak için biraz yükseltilmiş olmalıdır.
Emzirme süresi: Ortalama olarak 15-20 dakika olmalıdır. Bu hiçbir zaman 30 dakikayı geçmemelidir. Birçok anne çocuk doymadı gerekçesiyle 45 dakika, hatta bir saat süreyle memeyi çocuğun ağzında tutarlar. Bunun çocuğa bir yararı olmadığı gibi, sizin için de yalnızca vakit kaybıdır. Ayrıca böyle uzun süren emzirme meme ucunun yara olmasına da neden olabilir. Şunu bilin ki, bebeğiniz emmeye başladıktan sonra beş dakika içinde memedeki sütün 2/3'ünü boşaltır.
Tek memeyi mi vermeli, yoksa her ikisini de mi? Yeteri kadar sütünüz varsa her öğünde bir memeyi veriniz. Eğer tek meme sütünün yeterli olduğuna inanmıyorsanız o zaman bebeğinize her iki memenizden de süt vermelisiniz. Ancak, sütün yeterli olup olmadığına süt tartısı yapılmadan karar verilemez. Bebeğe her iki memenizi de verirken bunların sırasına özellikle dikkat etmeniz gereklidir. Bu şekilde her öğünde bir meme tamamen boşaltılmış olur. Bebeğiniz ilk verdiğiniz memeyi en az 10 dakika emmeli, sonra ötekine geçmelidir. Bu arada çocuk yorulur ve uyuyabilir. Yanağın hafif hafif okşanması, burnun yavaşça sıkıştırılması hem bebeği uyandıracak, hem de emme refleksini canlandırarak yeniden emmeye başlamasına yardım edecektir.
Bebek Emziremeyen Anneler
Hangi Anneler Bebek Emziremez? Emziremeyen Anneler
1 - Veremli (Tbc) anne, çocuğunu hiçbir şekilde emzirmemelidir. Öte yandan, çocuğu veremli annenin yanına vermek de çok tehlikelidir. Ancak çocuk aşılandıktan dört ay sonra (aşı tutmuş ise) annesinin yanına verilmesine izin verilir. Eğer çocuk anneden ayrılmazsa o zaman büyük bir olasılıkla bilgisizliğin kurbanı olacak demektir.
2- Annenin ağır ve kronik (uzun süren) bir hastalığı varsa, bu durumda da bebeğine süt vermesi doğru değildir. Örnek olarak kalp ve böbrek hastalıkları, kanser, ağır diyabet -şeker-, şiddetli kansızlıklar gösterilebilir. Bu gibi durumlarda «süt verme» işi, annenin durumunu daha da bozacağı dikkate alınarak yasaklanmıştır.
3- Anne gebeliğin sonunda ya da doğumdan hemen sonra bulaşıcı bir hastalığa tutulursa (kızamık, suçiçeği, kızıl, tifo gibi) yine meme vermemelidir. Eğer anne nezle, grip gibi daha önemsiz hastalıklara tutulursa ellerini iyice yıkamalı, hatta alkol ya da kolonyayla silmeli, ağız ve burnunu da maskeyle örterek meme vermelidir.
4- Memenin süt vermeye uygun olmadığı durumlarda da -ileride anlatılacağı gibi- yine bebeği anne sütüyle beslemenin yollarını aramak yararlıdır. Ancak meme ileri derecede iltihaplanırsa (apse) geçici bir süreyle çocuğa verilmeyip mamayla beslenmeye geçilmelidir. Böyle durumlarda memelerin boşaltılması unutulmamalıdır. Hastalık geçince yeniden emzirmeye başlanabilir.
Bebek Emziren Annelere Tavsiyeler
Bizce burada verilebilecek en iyi öğüt, annenin sinirlerini iyi koruması, üzücü, sinir bozucu olaylardan uzak durmasıdır. Bunlara dikkat etmeyen annenin sütü zamanla azalır ve hatta tümüyle kaybolabilir. Meme veren anne her şeyden önce yukarda anlattıklarımıza dikkat etmelidir.
Sizi üzen şeylerden kaçın, açık havada dolaşın, birçok anne gibi «sabahtan akşama kadar iş bitiyor mu ki bir de dolaşalım» demeyin. Açık havada dolaşmak sinirlerinizi düzeltecek, günün yorgunluklarına karşı direncinizi artıracaktır. Kendinize gerektiği gibi bakmalısınız ki, çocuğunuza da daha çok ve iyi şeyler verebilesiniz. Bebeğinizi emzirdiğiniz sürece alacağınız ilaçlara dikkat etmeniz gerekmektedir. Bazı ilaçlar süt yolu ile çocuğa da geçer ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Süt verdiğiniz sürece bu tür ilaçları almaktan kaçınmalısınız. Sigara içen, alkol kullanan anneler olanaklar ölçüsünde bu gibi alışkanlıklardan kaçınmalıdırlar. Çünkü bu maddeler kolayca çocuğa geçebilir. Sigara ve alkolü hiç değilse bir süre için bırakın. Tümüyle bırakmak tabii ki en doğru olanıdır, ama şimdiye kadar kaç anne, doktorunun bu öğütüne istenildiği gibi uymuştur? Biz de bunu bildiğimiz için olanaklar ölçüsünde azaltın diyoruz. Ayrıca, bu tür alışkanlıkları istemeden bırakmaya çalışmak sinirleri bozarak az önce sözünü ettiğimiz gibi sütün kesilmesine kadar giden kötü sonuçlar da doğurabilir. Bunun için iradeyi zorlamayan yumuşak bir çaba gerekir.
Beslenmenize gelince: Her türlü yemeği yemekte hiçbir sakınca yoktur. Bol bol sebze, meyve ve her türlü et yenebilir. 1 kg. süt ya da yoğurdu günlük yemek listenize ekleyip bol bol meyve suyu, hoşaf, komposto içerseniz sütünüzün miktarı ve kalitesi yükselir. Ancak, burada size bir öğüdümüz daha olacak. Şöyle ki:
Bazı yemekleri yedikten sonra bebeğinizde gaz sıkıntısı oluyor ya da ağlıyorsa bu, çocuğunuzun o yemeklerden rahatsız olduğu anlamına gelebilir. Yediklerinizin sütle çocuğa geçeceğini düşünerek onu rahatsız edecek şeyler yemekten kaçınmalısınız. Eğer şişmanlamaktan yakınıyorsanız, o zaman yemeklerdeki yağ miktarını azaltın ve karbonhidratlı besinlere (tatlılar, unlu maddeler) ilgi göstermemeye çalışın.
Zayıflıyorum diyenlere de bu öğütlerin tam tersini vermek gerekli. Zayıflayan annelere yağ ve karbonhidratlı besinlerin miktarını artırmaları öğütlenebilir.
1 - Veremli (Tbc) anne, çocuğunu hiçbir şekilde emzirmemelidir. Öte yandan, çocuğu veremli annenin yanına vermek de çok tehlikelidir. Ancak çocuk aşılandıktan dört ay sonra (aşı tutmuş ise) annesinin yanına verilmesine izin verilir. Eğer çocuk anneden ayrılmazsa o zaman büyük bir olasılıkla bilgisizliğin kurbanı olacak demektir.
2- Annenin ağır ve kronik (uzun süren) bir hastalığı varsa, bu durumda da bebeğine süt vermesi doğru değildir. Örnek olarak kalp ve böbrek hastalıkları, kanser, ağır diyabet -şeker-, şiddetli kansızlıklar gösterilebilir. Bu gibi durumlarda «süt verme» işi, annenin durumunu daha da bozacağı dikkate alınarak yasaklanmıştır.
3- Anne gebeliğin sonunda ya da doğumdan hemen sonra bulaşıcı bir hastalığa tutulursa (kızamık, suçiçeği, kızıl, tifo gibi) yine meme vermemelidir. Eğer anne nezle, grip gibi daha önemsiz hastalıklara tutulursa ellerini iyice yıkamalı, hatta alkol ya da kolonyayla silmeli, ağız ve burnunu da maskeyle örterek meme vermelidir.
4- Memenin süt vermeye uygun olmadığı durumlarda da -ileride anlatılacağı gibi- yine bebeği anne sütüyle beslemenin yollarını aramak yararlıdır. Ancak meme ileri derecede iltihaplanırsa (apse) geçici bir süreyle çocuğa verilmeyip mamayla beslenmeye geçilmelidir. Böyle durumlarda memelerin boşaltılması unutulmamalıdır. Hastalık geçince yeniden emzirmeye başlanabilir.
Bebek Emziren Annelere Tavsiyeler
Bizce burada verilebilecek en iyi öğüt, annenin sinirlerini iyi koruması, üzücü, sinir bozucu olaylardan uzak durmasıdır. Bunlara dikkat etmeyen annenin sütü zamanla azalır ve hatta tümüyle kaybolabilir. Meme veren anne her şeyden önce yukarda anlattıklarımıza dikkat etmelidir.
Sizi üzen şeylerden kaçın, açık havada dolaşın, birçok anne gibi «sabahtan akşama kadar iş bitiyor mu ki bir de dolaşalım» demeyin. Açık havada dolaşmak sinirlerinizi düzeltecek, günün yorgunluklarına karşı direncinizi artıracaktır. Kendinize gerektiği gibi bakmalısınız ki, çocuğunuza da daha çok ve iyi şeyler verebilesiniz. Bebeğinizi emzirdiğiniz sürece alacağınız ilaçlara dikkat etmeniz gerekmektedir. Bazı ilaçlar süt yolu ile çocuğa da geçer ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Süt verdiğiniz sürece bu tür ilaçları almaktan kaçınmalısınız. Sigara içen, alkol kullanan anneler olanaklar ölçüsünde bu gibi alışkanlıklardan kaçınmalıdırlar. Çünkü bu maddeler kolayca çocuğa geçebilir. Sigara ve alkolü hiç değilse bir süre için bırakın. Tümüyle bırakmak tabii ki en doğru olanıdır, ama şimdiye kadar kaç anne, doktorunun bu öğütüne istenildiği gibi uymuştur? Biz de bunu bildiğimiz için olanaklar ölçüsünde azaltın diyoruz. Ayrıca, bu tür alışkanlıkları istemeden bırakmaya çalışmak sinirleri bozarak az önce sözünü ettiğimiz gibi sütün kesilmesine kadar giden kötü sonuçlar da doğurabilir. Bunun için iradeyi zorlamayan yumuşak bir çaba gerekir.
Beslenmenize gelince: Her türlü yemeği yemekte hiçbir sakınca yoktur. Bol bol sebze, meyve ve her türlü et yenebilir. 1 kg. süt ya da yoğurdu günlük yemek listenize ekleyip bol bol meyve suyu, hoşaf, komposto içerseniz sütünüzün miktarı ve kalitesi yükselir. Ancak, burada size bir öğüdümüz daha olacak. Şöyle ki:
Bazı yemekleri yedikten sonra bebeğinizde gaz sıkıntısı oluyor ya da ağlıyorsa bu, çocuğunuzun o yemeklerden rahatsız olduğu anlamına gelebilir. Yediklerinizin sütle çocuğa geçeceğini düşünerek onu rahatsız edecek şeyler yemekten kaçınmalısınız. Eğer şişmanlamaktan yakınıyorsanız, o zaman yemeklerdeki yağ miktarını azaltın ve karbonhidratlı besinlere (tatlılar, unlu maddeler) ilgi göstermemeye çalışın.
Zayıflıyorum diyenlere de bu öğütlerin tam tersini vermek gerekli. Zayıflayan annelere yağ ve karbonhidratlı besinlerin miktarını artırmaları öğütlenebilir.
Bebege Sut Verme Sut Vermek
Bebeğe Süt Verme, Bebeğe Süt Vermek
Gebeliğe iyi hazırlandınız, doğumun ne olduğunu anlayıp doktorunuza yardımcı olmayı öğrendiniz ve doğum oldu. Artık siz de annesiniz. Dünyadaki birçok yaratığın yavrusundan daha güçsüz, ancak sizin bakımınızla büyüyebilecek bebeğinizle baş başasınız.
Önemli olan, çocuğunuzun iyi bir şekilde beslenmesidir. İşte bu bölümde sizlere beslenme sorunlarından söz edeceğiz.
Anne sütünün çocuk için en iyi besin olduğundan, sanıyoruz kimsenin kuşkusu yoktur. Her şeye rağmen, «Bebeğimi mama ile beslesem olmaz mı?» diyen birçok anne ile karşılaşılıyor. Bir kere daha şunu kesin olarak belirtelim ki, tıp biliminin bu kadar ilerlemesine, tekniğin insanları aya götürecek kadar akıl almaz şekilde gelişmesine rağmen, anne göğüslerindeki sütün yerini tam olarak tutabilecek bir besin maddesi henüz yapılamamıştır.
Böyle eşi bulunmaz bir beslenme maddesi hazır varken doktora gidip, «Çocuğuma meme vermek istemiyorum, nasıl besleyebilirim?» diyen bir anneye doktor olsanız ne karşılık verirdiniz? Şimdi size anne sütünün çok önemli olan özelliklerinden kısaca söz edelim:
1- Anne sütü temizdir, yani siz satın alana kadar 5-10 kap değiştirmemiş içine su ve başka maddeler eklenmemiştir.
2- Anne sütü tazedir.
3- Anne sütü parasızdır.
4- Anne sütünde bebeği birçok hastalıklara karşı koruyacak maddeler vardır. Nitekim anne sütüyle beslenen çocukların ilk aylarda hastalanma oranı çok düşüktür. İnek ya da koyun sütüne gelince, belki bu maddeler onlarda da vardır ama, bunların insan yavrusuna göre hazırlanmadığı da kesindir.
5- Anne sütünün hazırlanması diye bir şey yoktur. Mamanın hazırlanması ise, geceleri hiç de kolay olmasa gerek.
6- Anne sütünde bebeğe gerekli olan bütün maddeler vardır.
7- Emzirme sırasında çocukla aranızda bir yakınlaşma olacak, bebek size alışacak, hatta sizin kucağınızı tanıyacaktır.
8- Bebeğinizi emzirirken meme ucundan kalkan sinirsel uyarılarla rahim adalesi kasılacak ve bu şekilde rahim gebelikten önceki durumuna daha çabuk dönecektir.
Gebeliğe iyi hazırlandınız, doğumun ne olduğunu anlayıp doktorunuza yardımcı olmayı öğrendiniz ve doğum oldu. Artık siz de annesiniz. Dünyadaki birçok yaratığın yavrusundan daha güçsüz, ancak sizin bakımınızla büyüyebilecek bebeğinizle baş başasınız.
Önemli olan, çocuğunuzun iyi bir şekilde beslenmesidir. İşte bu bölümde sizlere beslenme sorunlarından söz edeceğiz.
Anne sütünün çocuk için en iyi besin olduğundan, sanıyoruz kimsenin kuşkusu yoktur. Her şeye rağmen, «Bebeğimi mama ile beslesem olmaz mı?» diyen birçok anne ile karşılaşılıyor. Bir kere daha şunu kesin olarak belirtelim ki, tıp biliminin bu kadar ilerlemesine, tekniğin insanları aya götürecek kadar akıl almaz şekilde gelişmesine rağmen, anne göğüslerindeki sütün yerini tam olarak tutabilecek bir besin maddesi henüz yapılamamıştır.
Böyle eşi bulunmaz bir beslenme maddesi hazır varken doktora gidip, «Çocuğuma meme vermek istemiyorum, nasıl besleyebilirim?» diyen bir anneye doktor olsanız ne karşılık verirdiniz? Şimdi size anne sütünün çok önemli olan özelliklerinden kısaca söz edelim:
1- Anne sütü temizdir, yani siz satın alana kadar 5-10 kap değiştirmemiş içine su ve başka maddeler eklenmemiştir.
2- Anne sütü tazedir.
3- Anne sütü parasızdır.
4- Anne sütünde bebeği birçok hastalıklara karşı koruyacak maddeler vardır. Nitekim anne sütüyle beslenen çocukların ilk aylarda hastalanma oranı çok düşüktür. İnek ya da koyun sütüne gelince, belki bu maddeler onlarda da vardır ama, bunların insan yavrusuna göre hazırlanmadığı da kesindir.
5- Anne sütünün hazırlanması diye bir şey yoktur. Mamanın hazırlanması ise, geceleri hiç de kolay olmasa gerek.
6- Anne sütünde bebeğe gerekli olan bütün maddeler vardır.
7- Emzirme sırasında çocukla aranızda bir yakınlaşma olacak, bebek size alışacak, hatta sizin kucağınızı tanıyacaktır.
8- Bebeğinizi emzirirken meme ucundan kalkan sinirsel uyarılarla rahim adalesi kasılacak ve bu şekilde rahim gebelikten önceki durumuna daha çabuk dönecektir.
Amnios Sivisi Amnios Sivisinin Zararlari
Amnios Sıvısı, Amnios Sıvısının Azalması
Döllenmiş yumurtanın ana rahminin duvarına bakan yüzünde plasenta gelişirken, yumurtanın öbür kısmı da üzerinde rahim mukoza örtüsü olduğu halde rahim boşluğunu kaplayacak şekilde yayılır. Böylece meydana gelen boşluğun içinde özel bir sıvı ile fetüs -çocuk- bulunur. Kese şeklini almış olan bu boşluğa amnios zarı, içindeki suya da amnios suyu denir. Suyun rengi bir bardak suya iki damla süt damlatıldığı zaman elde edilen renge benzer. Bu renk bazı durumlarda değişebilir ki, normal değildir. Zarlar ve içindeki su miktarı, rahmin büyümesine paralel olarak büyüyecek ve çoğalacaktır. Doğuma yakın zamanlarda suyun miktarı 500-800 cc.3 olur. Amnios sıvısının çok önemli görevleri vardır. Şöyle ki:
• Çocuğu dış sarsıntılardan korur,
• Çocuğun suyun içinde rahat etmesini,
• Çocuğun düzgün bir şekilde gelişmesini sağlar.
• Çocuk için değişmeyen bir ısı verir.
Amnios zarı (su kesesi) genellikle doğumun sonuna doğru yırtılır ve bir süre sonra doğum olur. Bazı durumlarda ise doğumdan çok önce bu zar yırtılır. Sözgelişi, şiddetli çarpmalar, bazı hastalıklar ve zarın oluşum hataları gibi.
Döllenmiş yumurtanın ana rahminin duvarına bakan yüzünde plasenta gelişirken, yumurtanın öbür kısmı da üzerinde rahim mukoza örtüsü olduğu halde rahim boşluğunu kaplayacak şekilde yayılır. Böylece meydana gelen boşluğun içinde özel bir sıvı ile fetüs -çocuk- bulunur. Kese şeklini almış olan bu boşluğa amnios zarı, içindeki suya da amnios suyu denir. Suyun rengi bir bardak suya iki damla süt damlatıldığı zaman elde edilen renge benzer. Bu renk bazı durumlarda değişebilir ki, normal değildir. Zarlar ve içindeki su miktarı, rahmin büyümesine paralel olarak büyüyecek ve çoğalacaktır. Doğuma yakın zamanlarda suyun miktarı 500-800 cc.3 olur. Amnios sıvısının çok önemli görevleri vardır. Şöyle ki:
• Çocuğu dış sarsıntılardan korur,
• Çocuğun suyun içinde rahat etmesini,
• Çocuğun düzgün bir şekilde gelişmesini sağlar.
• Çocuk için değişmeyen bir ısı verir.
Amnios zarı (su kesesi) genellikle doğumun sonuna doğru yırtılır ve bir süre sonra doğum olur. Bazı durumlarda ise doğumdan çok önce bu zar yırtılır. Sözgelişi, şiddetli çarpmalar, bazı hastalıklar ve zarın oluşum hataları gibi.
Bebek Gobek Kordonu Nedir Dusmesi
Göbek Kordonu Nedir, Bebek Göbek Kordonu Düşmesi
Göbek kordonu, plasentanın ortasından çıkıp çocuğun göbeğine kadar uzanan bir kordondur. İçinde iki atardamar, bir toplardamar vardır ve çevresi özel maddelerle, zarlarla korunmuştur. Damarlar anneyle çocuk arasındaki kan alışverişini sağlar. Bu ilişkinin kesilmesi demek, deniz altındaki bir dalgıcın oksijen borusunun kesilmesi demektir. Her iki durumda da sonuç aynıdır: Boğulma.
Göbek kordonunun kalınlığı bir parmaktan biraz daha fazla, dokusu ise yumuşaktır. Boyu 50 cm. kadardır. Normalden çok uzun kordonlar çocuğun boynuna, koluna, bacağına sarılarak ya da rahimden dışarı sarkarak çocuğun hayatını tehlikeye sokan doğum güçlüklerini oluşturabilir. Normalden kısa kordon da yine zor doğuma neden olabilir.
Çocuk doğduktan sonra bu kordon doktor ya da ebe tarafından kesilir. Artık yaşamak için gerekli havayı ve besin maddelerini sağlamak için çocuğun bu kordona gereksinimi yoktur.
Göbek kordonu, plasentanın ortasından çıkıp çocuğun göbeğine kadar uzanan bir kordondur. İçinde iki atardamar, bir toplardamar vardır ve çevresi özel maddelerle, zarlarla korunmuştur. Damarlar anneyle çocuk arasındaki kan alışverişini sağlar. Bu ilişkinin kesilmesi demek, deniz altındaki bir dalgıcın oksijen borusunun kesilmesi demektir. Her iki durumda da sonuç aynıdır: Boğulma.
Göbek kordonunun kalınlığı bir parmaktan biraz daha fazla, dokusu ise yumuşaktır. Boyu 50 cm. kadardır. Normalden çok uzun kordonlar çocuğun boynuna, koluna, bacağına sarılarak ya da rahimden dışarı sarkarak çocuğun hayatını tehlikeye sokan doğum güçlüklerini oluşturabilir. Normalden kısa kordon da yine zor doğuma neden olabilir.
Çocuk doğduktan sonra bu kordon doktor ya da ebe tarafından kesilir. Artık yaşamak için gerekli havayı ve besin maddelerini sağlamak için çocuğun bu kordona gereksinimi yoktur.
Gebelikte Plasenta Nedir Hamilelikte
Gebelikte Plasenta, Plasenta Nedir, Hamilelikte Plasenta
Aslı Latince olan plasenta -son- kelimesi «pasta» anlamına gelir. Plasentanın süngerimsi bir görünüşü vardır. Çocuk doğduktan sonra rahimden en son çıkan kısım olduğu için plasentaya dilimizde «son» denilmektedir. Doğum ancak plasentanın çıkışı ile bitmiş kabul edilir.
Plasenta oval biçimde olup, zamanında doğan bir çocukta ortalama 500 gr. kadardır. Anne rahmine ve çocuğa dönük iki yüzü vardır. Çocuğa bakan yüz bir zarla örtülüdür. Ortasından göbek kordonu çıkar. Anneye bakan yüzü girintili çıkıntılı, koyu bir et rengindedir ve yüzüyle rahmin çeperlerine yapışıktır.
Plasentanın görevi: Son'un görevini daha iyi anlayabilmek için gebeliğin ilk günlerine, yani döllenmiş yumurtanın ana rahmine ayak bastığı ana dönmek gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, döllenmiş yumurta rahmin içine girdikten sonra bir yandan çoğalırken, bir yandan da kızgın bir bilyenin buza gömülüşü gibi rahim mukozası içine girmeye başlar ve üzeri örtülür. Döllenmiş yumurtadan bu sırada ağaç kökü gibi uzantılar çıkmaya başlar. Bu çıkıntılar yumurtanın beslenmesini sağlar. Önceleri yumurtanın her yanında oluşan çıkıntılar zamanla rahmin duvarına bakan yanda toplanmaya başlarlar.
Böylece plasentanın ilk nüvesi ortaya çıkmış olur. O halde bu organı oluşturan şey hem döllenmiş yumurta, hem de ana rahminin iç tabakalarıdır.
Bir et parçası gibi görünen plasentanın görevleri uzun yıllar süren çalışmalarla anlaşılabilmiştir. Bu çalışmalar bugün bile sürmekte yeni görevleri ortaya çıkarılmaktadır.
Plasentanın görevleri kısaca şunlardır:
1 - Çocuğun kan dolaşımını ve tıpkı akciğer gibi kirli kanın oksijenlenmesini sağlar. Çocuktan gelen kan, göbek kordonu ile plasentanın ortasına gelir ve buradan da ışınsal biçimde çevreye ve derinlere doğru yayılır. Damarların ucu anne kanıyla dolu birikintilere kadar uzanır. Bu şekilde çocuğun kanı, anne kanı ile alışveriş yapmak olanağını bulur. Çocuk, karbondioksiti ve dışarı atılması gerekli kalıntıları annesine verirken, annesinden de oksijeni ve gerekli besin maddelerini alır. Aslında bu alışverişler anne kanıyla çocuğun kanının doğrudan doğruya karışması şeklinde değil de, gölcüklerin içine dalmış damarların çeperiyle olur. Hiçbir zaman anne kanı ile çocuk kanı birbirine karışmaz. Bazı maddeler anneye ve çocuğa olduğu gibi geçtiği halde, bazıları plasenta tarafından değiştirilip öyle geçirilmektedir. Doğrudan doğruya geçen maddeler arasında su, kalsiyum, demir, tuz, fosfor, kükürt, şeker, azotlu maddeler, vitaminler, vb. vardır.
Plasentanın değiştirdikleri ise albüminli ve yağlı maddelerdir. Plasenta bazı maddeleri ayrıca kendi de yapabilir. Sözgelişi, hormonlar gibi. Bu grupta östrojen, progesteren ve daha başkaları vardır. Progesteron hormonunun yapımı 3. aydan sonra tümüyle plasentanın görevidir. Bu hormon sayesinde rahim gevşek bir durumdadır ve böylece erken doğuma engel olunur. «Düşük» bölümünde de anlatılacağı gibi, bu hormon sayesinde düşüklerin bazılarına engel olunabilmektedir.
2- Plasenta bazı maddeleri depolar (özellikle, çocuk için fazla olan maddeleri) ve çocuğa geçmesine engel olur.
3- Çocuğu korumak için çalışır ve zararlı maddeleri geçirmez. Bu arada tutabildiği kadar mikropların da çocuğa geçmesine engel olur. Buna rağmen yine de bazı mikropların geçişine engel olamaz. Sözgelişi, frengi, suçiçeği, kızamıkçık, vb. Annedeki hastalıktan, koruyucu maddeleri -antikorları- geçirerek doğumdan sonra da çocuğun bu hastalıklara yakalanmasına bir süre engel olur. Sözgelişi, tifo geçirmiş bir annenin çocuğu bu maddeler sayesinde altı ay kadar tifoya yakalanmaz.
Anne ile çocuk arasındaki bu alışveriş, bebek için her zaman yararlı olmaz. Kan uyuşmazlıklarında olduğu gibi.
Gerektiği zaman çocuk bazı maddeleri plasenta aracılığı ile annesine verebilir demiştik. Şeker hastalığı olan kadınlar gebeliğin belirli aylarında kandaki şeker miktarının fazla yükselmediğini görürler. Bu da çocuktaki insülin denen maddenin anneye geçmesindendir.
Aslı Latince olan plasenta -son- kelimesi «pasta» anlamına gelir. Plasentanın süngerimsi bir görünüşü vardır. Çocuk doğduktan sonra rahimden en son çıkan kısım olduğu için plasentaya dilimizde «son» denilmektedir. Doğum ancak plasentanın çıkışı ile bitmiş kabul edilir.
Plasenta oval biçimde olup, zamanında doğan bir çocukta ortalama 500 gr. kadardır. Anne rahmine ve çocuğa dönük iki yüzü vardır. Çocuğa bakan yüz bir zarla örtülüdür. Ortasından göbek kordonu çıkar. Anneye bakan yüzü girintili çıkıntılı, koyu bir et rengindedir ve yüzüyle rahmin çeperlerine yapışıktır.
Plasentanın görevi: Son'un görevini daha iyi anlayabilmek için gebeliğin ilk günlerine, yani döllenmiş yumurtanın ana rahmine ayak bastığı ana dönmek gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, döllenmiş yumurta rahmin içine girdikten sonra bir yandan çoğalırken, bir yandan da kızgın bir bilyenin buza gömülüşü gibi rahim mukozası içine girmeye başlar ve üzeri örtülür. Döllenmiş yumurtadan bu sırada ağaç kökü gibi uzantılar çıkmaya başlar. Bu çıkıntılar yumurtanın beslenmesini sağlar. Önceleri yumurtanın her yanında oluşan çıkıntılar zamanla rahmin duvarına bakan yanda toplanmaya başlarlar.
Böylece plasentanın ilk nüvesi ortaya çıkmış olur. O halde bu organı oluşturan şey hem döllenmiş yumurta, hem de ana rahminin iç tabakalarıdır.
Bir et parçası gibi görünen plasentanın görevleri uzun yıllar süren çalışmalarla anlaşılabilmiştir. Bu çalışmalar bugün bile sürmekte yeni görevleri ortaya çıkarılmaktadır.
Plasentanın görevleri kısaca şunlardır:
1 - Çocuğun kan dolaşımını ve tıpkı akciğer gibi kirli kanın oksijenlenmesini sağlar. Çocuktan gelen kan, göbek kordonu ile plasentanın ortasına gelir ve buradan da ışınsal biçimde çevreye ve derinlere doğru yayılır. Damarların ucu anne kanıyla dolu birikintilere kadar uzanır. Bu şekilde çocuğun kanı, anne kanı ile alışveriş yapmak olanağını bulur. Çocuk, karbondioksiti ve dışarı atılması gerekli kalıntıları annesine verirken, annesinden de oksijeni ve gerekli besin maddelerini alır. Aslında bu alışverişler anne kanıyla çocuğun kanının doğrudan doğruya karışması şeklinde değil de, gölcüklerin içine dalmış damarların çeperiyle olur. Hiçbir zaman anne kanı ile çocuk kanı birbirine karışmaz. Bazı maddeler anneye ve çocuğa olduğu gibi geçtiği halde, bazıları plasenta tarafından değiştirilip öyle geçirilmektedir. Doğrudan doğruya geçen maddeler arasında su, kalsiyum, demir, tuz, fosfor, kükürt, şeker, azotlu maddeler, vitaminler, vb. vardır.
Plasentanın değiştirdikleri ise albüminli ve yağlı maddelerdir. Plasenta bazı maddeleri ayrıca kendi de yapabilir. Sözgelişi, hormonlar gibi. Bu grupta östrojen, progesteren ve daha başkaları vardır. Progesteron hormonunun yapımı 3. aydan sonra tümüyle plasentanın görevidir. Bu hormon sayesinde rahim gevşek bir durumdadır ve böylece erken doğuma engel olunur. «Düşük» bölümünde de anlatılacağı gibi, bu hormon sayesinde düşüklerin bazılarına engel olunabilmektedir.
2- Plasenta bazı maddeleri depolar (özellikle, çocuk için fazla olan maddeleri) ve çocuğa geçmesine engel olur.
3- Çocuğu korumak için çalışır ve zararlı maddeleri geçirmez. Bu arada tutabildiği kadar mikropların da çocuğa geçmesine engel olur. Buna rağmen yine de bazı mikropların geçişine engel olamaz. Sözgelişi, frengi, suçiçeği, kızamıkçık, vb. Annedeki hastalıktan, koruyucu maddeleri -antikorları- geçirerek doğumdan sonra da çocuğun bu hastalıklara yakalanmasına bir süre engel olur. Sözgelişi, tifo geçirmiş bir annenin çocuğu bu maddeler sayesinde altı ay kadar tifoya yakalanmaz.
Anne ile çocuk arasındaki bu alışveriş, bebek için her zaman yararlı olmaz. Kan uyuşmazlıklarında olduğu gibi.
Gerektiği zaman çocuk bazı maddeleri plasenta aracılığı ile annesine verebilir demiştik. Şeker hastalığı olan kadınlar gebeliğin belirli aylarında kandaki şeker miktarının fazla yükselmediğini görürler. Bu da çocuktaki insülin denen maddenin anneye geçmesindendir.
Gebelik Psikolojisi Gebelikte Psikoloji Stres
Gebelik Psikolojisi, Gebelikte Psikoloji ve Stres
Gebelik bazı özel durumlarda ruhi dengenin bozulması için büyük bir etken olabilir. Gebelik, annelik ve doğum hakkında yeterli kültüre erişmemiş kadınlar, ruhsal yapısı çok zayıf olanlar, çevrenin de kendilerine yaptığı yanlış ve kötü etkilerle kolay bir şekilde ruhsal bunalım içine girebilirler. Her şeyden önce doğumun normal bir olay olduğunun kabul edilmesi gerekir. Günümüzdeki doğum hekimliği bu bakımdan annenin riskini sıfıra indirmeye çalışmaktadır.
Gebelikte ruhsal bunalımları gerçekten artıracak etkenler de vardır. Şöyle ki: Sinir sistemi değişiklikleri, uykusuzluk, gebeliğin ortaya çıkardığı bireysel, sosyal ya da ekonomik sorunların hepsi birer neden olabilir.
Gebelikte her türlü ruhsal hastalığa rastlanılmaktadır. Bunların tedavisi tabiidir ki bir ruh doktoru tarafından yapılır. Bizim sözünü ettiklerimizse, normal sınırlar içinde kalan depresyonlardır ve çoğu kez sorun, anne adayının nasıl doğum yapacağını kendi kendine sorması, başka bir deyişle, doğumdan korkmasıdır. Bu kitabı gerektiği gibi okuyan biri için sanırız ki artık doğumun korkunç bir yanı kalmayacaktır. Aslında doğum o kadar korkunç bir olay olsaydı, hiç kimse bir çocuk dünyaya getirdikten sonra ikincisini yapmaya kalkmazdı.
Gebelik bazı özel durumlarda ruhi dengenin bozulması için büyük bir etken olabilir. Gebelik, annelik ve doğum hakkında yeterli kültüre erişmemiş kadınlar, ruhsal yapısı çok zayıf olanlar, çevrenin de kendilerine yaptığı yanlış ve kötü etkilerle kolay bir şekilde ruhsal bunalım içine girebilirler. Her şeyden önce doğumun normal bir olay olduğunun kabul edilmesi gerekir. Günümüzdeki doğum hekimliği bu bakımdan annenin riskini sıfıra indirmeye çalışmaktadır.
Gebelikte ruhsal bunalımları gerçekten artıracak etkenler de vardır. Şöyle ki: Sinir sistemi değişiklikleri, uykusuzluk, gebeliğin ortaya çıkardığı bireysel, sosyal ya da ekonomik sorunların hepsi birer neden olabilir.
Gebelikte her türlü ruhsal hastalığa rastlanılmaktadır. Bunların tedavisi tabiidir ki bir ruh doktoru tarafından yapılır. Bizim sözünü ettiklerimizse, normal sınırlar içinde kalan depresyonlardır ve çoğu kez sorun, anne adayının nasıl doğum yapacağını kendi kendine sorması, başka bir deyişle, doğumdan korkmasıdır. Bu kitabı gerektiği gibi okuyan biri için sanırız ki artık doğumun korkunç bir yanı kalmayacaktır. Aslında doğum o kadar korkunç bir olay olsaydı, hiç kimse bir çocuk dünyaya getirdikten sonra ikincisini yapmaya kalkmazdı.
Gebelikte Bakim Gebelik Döneminde Bakim
Gebelikte Bakım, Gebelik Döneminde Annenin Bakımı
Bir kadın kendinde gebelikten kuşkulandığı zaman hemen bir doktora başvurmalıdır. Bu şekilde hareket etmekle ileride çocuğuna kuvvetli ve sağlıklı olma şansını verir. Ayrıca kendisi için rahat bir gebelik geçirmeyi; kolay, tehlikesiz bir doğum yapabilmeyi sağlar. Çocuk, ana rahminde büyürken gerekli bütün maddeleri anneden almaktadır. Kendisi için gereksiz olan maddeleri de yine annesine verir.
Annenin karşılaşacağı dış etkiler çoğu kere çocuğu da etkiler. Hastalıklar, iyi beslenememe gibi durumlar ortaya çıkarsa bebek iyi gelişemez. Bu konu üzerinde çalışanlar işi o kadar ileri götürmüşlerdir ki, annenin içtiği sigaranın, bulunduğu yerdeki gürültünün bile çeşitli etkileri olduğu kanıtlanmıştır.
Aşağıdaki noktalar, genç annenin belli bir program içinde doktora yapacağı ziyaretlerde sürekli kontrol altında tutulmalıdır:
1 - Genel muayene ile annenin gebeliğe hazır olup olmadığı ya da gebeliğe engel bir durumu bulunup bulunmadığı, bu arada nasıl beslendiği araştırılır, kilosu ölçülür ve sonuçta duruma göre doktor gerekli öğütlerde bulunur. Gebenin kan sayımı yapılır. Kanama pıhtılaşma süresi ölçülür. Kan grubu saptanır. Kansızlık gebelerde hiç istenmeyen bir durum olduğundan hemen tedavisine geçilir.
Kan grubunun saptanması da iki açıdan önemlidir. Birincisi, doğum anında gerekirse acele kan nakli yapabilmek için. İkincisi de, bir kan uyuşmazlığı olup olmadığının bilinmesi içindir.
2- Gebelik ve doğum yönünden daha başlangıçta anne sıkı muayenelerden geçer. Doğum yeteneği araştırılır ve buna göre doğum için gerekli önlemler alınır. Tedavi edilebilecek bozuklukların iyileştirilmesi yoluna gidilir.
3- Gebelerde tansiyon yüksekliğine bağlı preeklampsi ve eklampsi denen hastalığın ortaya çıkmasına engel olunabilmek için her seferde tansiyon kontrolları yapılır ve gerektiğinde ilaç verilir, rejim önerilir. Vücuttaki şişler dikkatle izlenir.
4- Her aylık muayenede idrar tahlilleri ile bir yandan preeklampsi gibi hastalıkların belirtisi olan albüminin idrarda varolup olmadığı kontrol edilirken, öte yandan böbreklerin çalışması izlenmiş olur. İdrar muayenesinin bir başka yararı da, daha önce olan ya da gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığının saptanmasına olanak tanımasıdır.
Doktorunuza ilk muayeneyi olduktan sonra, eğer başka bir şekilde önerilmezse yedinci aya kadar dört haftada bir, bundan sonraki sürede yirmi günde bir ve daha sonra da yine doktorunuzun seçeceği aralıklarla onu ziyaret etmelisiniz.
Doktorunuzun belirlediği tahmini doğum tarihi üstünden yedi gün geçmesi halinde kesinlikle doktorunuza gözükünüz. Bu tarihten on beş gün geçerse, çocuğun hayatının tehlikeye girebileceğini düşünerek işi ciddiye alınız. Yukarda verdiğimiz ziyaret programı birçoklarınız tarafından yadırganabilir. Bizde alışılan şey, gebeliğin başında bir muayene, ortasında bir ve belki de doğuma yakın tarihte muayenedir. Birçok Batılı ülkede ise yukarda verilen programdan çok daha sık doktor ziyareti önerilmektedir. Sık sık yapılan bu ziyaretlerin yararı en ufak bir noktanın bile atlanmasına engel olmak, ayrıca gebe ile doktor arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmek içindir. Bir kere görmekle ve 3-5 dakika konuşmakla hasta doktoruna tam anlamıyla güvenemez ve tabii ki, doktor hastası üzerinde etkili olamaz.
Bir kadın kendinde gebelikten kuşkulandığı zaman hemen bir doktora başvurmalıdır. Bu şekilde hareket etmekle ileride çocuğuna kuvvetli ve sağlıklı olma şansını verir. Ayrıca kendisi için rahat bir gebelik geçirmeyi; kolay, tehlikesiz bir doğum yapabilmeyi sağlar. Çocuk, ana rahminde büyürken gerekli bütün maddeleri anneden almaktadır. Kendisi için gereksiz olan maddeleri de yine annesine verir.
Annenin karşılaşacağı dış etkiler çoğu kere çocuğu da etkiler. Hastalıklar, iyi beslenememe gibi durumlar ortaya çıkarsa bebek iyi gelişemez. Bu konu üzerinde çalışanlar işi o kadar ileri götürmüşlerdir ki, annenin içtiği sigaranın, bulunduğu yerdeki gürültünün bile çeşitli etkileri olduğu kanıtlanmıştır.
Aşağıdaki noktalar, genç annenin belli bir program içinde doktora yapacağı ziyaretlerde sürekli kontrol altında tutulmalıdır:
1 - Genel muayene ile annenin gebeliğe hazır olup olmadığı ya da gebeliğe engel bir durumu bulunup bulunmadığı, bu arada nasıl beslendiği araştırılır, kilosu ölçülür ve sonuçta duruma göre doktor gerekli öğütlerde bulunur. Gebenin kan sayımı yapılır. Kanama pıhtılaşma süresi ölçülür. Kan grubu saptanır. Kansızlık gebelerde hiç istenmeyen bir durum olduğundan hemen tedavisine geçilir.
Kan grubunun saptanması da iki açıdan önemlidir. Birincisi, doğum anında gerekirse acele kan nakli yapabilmek için. İkincisi de, bir kan uyuşmazlığı olup olmadığının bilinmesi içindir.
2- Gebelik ve doğum yönünden daha başlangıçta anne sıkı muayenelerden geçer. Doğum yeteneği araştırılır ve buna göre doğum için gerekli önlemler alınır. Tedavi edilebilecek bozuklukların iyileştirilmesi yoluna gidilir.
3- Gebelerde tansiyon yüksekliğine bağlı preeklampsi ve eklampsi denen hastalığın ortaya çıkmasına engel olunabilmek için her seferde tansiyon kontrolları yapılır ve gerektiğinde ilaç verilir, rejim önerilir. Vücuttaki şişler dikkatle izlenir.
4- Her aylık muayenede idrar tahlilleri ile bir yandan preeklampsi gibi hastalıkların belirtisi olan albüminin idrarda varolup olmadığı kontrol edilirken, öte yandan böbreklerin çalışması izlenmiş olur. İdrar muayenesinin bir başka yararı da, daha önce olan ya da gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığının saptanmasına olanak tanımasıdır.
Doktorunuza ilk muayeneyi olduktan sonra, eğer başka bir şekilde önerilmezse yedinci aya kadar dört haftada bir, bundan sonraki sürede yirmi günde bir ve daha sonra da yine doktorunuzun seçeceği aralıklarla onu ziyaret etmelisiniz.
Doktorunuzun belirlediği tahmini doğum tarihi üstünden yedi gün geçmesi halinde kesinlikle doktorunuza gözükünüz. Bu tarihten on beş gün geçerse, çocuğun hayatının tehlikeye girebileceğini düşünerek işi ciddiye alınız. Yukarda verdiğimiz ziyaret programı birçoklarınız tarafından yadırganabilir. Bizde alışılan şey, gebeliğin başında bir muayene, ortasında bir ve belki de doğuma yakın tarihte muayenedir. Birçok Batılı ülkede ise yukarda verilen programdan çok daha sık doktor ziyareti önerilmektedir. Sık sık yapılan bu ziyaretlerin yararı en ufak bir noktanın bile atlanmasına engel olmak, ayrıca gebe ile doktor arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmek içindir. Bir kere görmekle ve 3-5 dakika konuşmakla hasta doktoruna tam anlamıyla güvenemez ve tabii ki, doktor hastası üzerinde etkili olamaz.
Dogmamis Bebegin Anne Karnindaki Gelisimi Evreleri
Bebeğin Anne Karnındaki Gelişimi, Anne Karnında Aylık Bebek Gelişimi
1. Ay, Anne Karnında 1 Aylık Doğmamış Bebek
Döllenme bölümünde de açıklandığı gibi, döllenmiş yumurta 7-9 gün içinde rahim mukozasına gelir yuvalanır. İlk başlarda fetüs taslağı bir diske benzer şekildedir. Üç kattan oluşan bu taslaktan bütün dokular yapılacaktır.
1. ayın sonunda döllenmiş yumurta bir bezelye büyüklüğün-dedir. Omurga kemiğine ve ilkel gözlere, kulaklara sahiptir. Yine bu sıralarda kalp oluşmuştur. İlk 4 hafta içinde sinir sistemi de gelişmeye başlar, hatta ufak bir beyin bile oluşmuştur.
Eski yıllarda düşükle sonuçlanan gebeliklerden elde edilen bilgiler, bugün rahim içinde fetüsün resmi çekilerek daha da kuvvetlendirilmektedir.
2. Ay, Anne Karnında Bebek Nasıl Gelişir, Doğmamış Bebekler
Bu ayda kollar, bacaklar bir tomurcuk şeklinde gelişmeye başlar. 7. haftada oldukça belirli bir görünüş alır. Hatta parmaklar bile seçilmeye başlar. Yüz de bu devrede ortaya çıkar. Önce göz çukurları, ağız ve kulak delikleri, sonra çıkıntıları ve burun, alın, çene oluşur. Göbek kordonu da bu ay içinde meydana gelir. Kafatası gelişir. Kemikler saydam olduğundan içindeki beyin gözükür. Karaciğer bu devrede oluşmaya başlar. 8. haftanın sonunda embriyo, bir insan taslağına benzer. Boyu 3 cm., ağırlığı 10 gram kadardır.
Bundan sonra embriyo üzerinde bir yandan rötuşlar olurken, bir yandan da embriyo büyümesi devam eder.
3. Ay, Bebeğin Anne Rahmindeki Gelişimi
Bu ayda cinsiyet organları ayırt edilebilecek kadar gelişmiştir. Ses tellerinin yapımı da aynı ay içinde başlar. İç organlarının hemen hepsinin oluşumu belirlenmiş ve ilkel bir şekilde çalışmaya başlamışlardır. Yine bu ayda yüzün gelişimi tamamlanmak üzeredir. Kollar ve bacaklar artık iyice olgunlaşır. Anne duymasa da hafif hafif kıpırdanmalar başlar ve bir süre sonra, artık anne de çocuğunun oynadığını farkeder.
Üçüncü ayın sonunda embriyo 11 cm. boyunda ve 45 gr. ağırlığındadır.
4. Ay, Ana Rahminde Bebek Gelişimi
Çocuk artık kuvvetli hareketler yapabilecek kadar büyümüştür, çoğu kere anne bu kıpırdanışları rahatlıkla duyabilir.
Kafanın gövdeye göre büyüklüğü yavaş yavaş normale dönmek üzeredir. Çocuğun derisi saydamdır ve içindeki damarlar görülebilir. Lanugo denen tüycükler iyice gelişip bütün vücudu kaplamıştır. Derideki yağ ve ter bezleriyle sindirim sistemi artık çalışır duruma geçmiş ve bağırsaklarda çocuğun açık yeşil renkteki ilk kakası toplanmaya başlamıştır. Böbrekler de bu ay içinde kanı süzerek idrar halinde mesaneye boşaltmaya başlar. Mesanedeki bu idrar zaman zaman amnios suyuna bırakılır.
4. ayın sonunda fetüsün boyu 18 cm., ağırlığı ise 250 gr.'dır. Görüldüğü gibi, çocuk son derece hızla büyümektedir.
5. Ay, Anne Karnı Bebek Gelişimi
Bu ayda kalp atışları kuvvetlenmiş ve dışarıdan kulaklıkla (stetoskopla) duyulabilir duruma gelmiştir. İskelet sistemindeki kemikleşme bu ay başladığı için röntgen filmiyle çocuğu tanımak mümkün olabilmektedir. Kafada saçlar iyice görünür, parmak uçlarında ise, tırnaklar oluşma halindedir. Yutma refleksi de başladığı için fetüs, çevresinde bulunan amnios suyunu yutabilir. Boyu 30 cm. kadar, ağırlığı ise 500 gr.'a yakındır.
6. Ay, Bebek Ay Ay Gelişimi
Altıncı ayda cilt altında yağ oluşur. Derideki parmak izi denilen çizgiler de bu ay ortaya çıkar. Adaleleri oldukça gelişmiştir. Çocuk büyük hareketler yapar. Beyincik de oldukça gelişmiş durumdadır. Çocuğun boyu 35 cm., ağırlığı da 900 gr. kadardır. Buna rağmen, doğduğu takdirde yaşama şansı zayıftır.
7. Ay, Bebeğin Anne Rahminde Gelişimi
Çocuk, artık bu ayda gözünü açar. Yüzü ihtiyar görünüşlüdür. Çünkü derialtı yağ dokusu iyi gelişmemiştir. Erkekse, testis-ler-husyeler torbaya iner. Çocuk kendi çevresinde dönebilir. Kilosu aşağı yukarı 1500 gr. olup, boyu 40 cm. kadardır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de yedi aylık doğan çocuk yaşadığı halde sekiz aylık çocuğun yaşamadığı inancı yaygındır. Oysa bu düşünce yanlıştır. Yaşama şansı en fazla olan çocuk, kırk haftalık çocuktur. Hafta sayısı düştükçe yaşama şansı da düşer. Bu nedenle yedi aylık çocuk ancak çok iyi bir bakımla yaşayabilir.
8. Ay’da Doğmamış Bebeğin Ana Rahiminde Gelişim
Artık bebeğin dönme hareketleri durmuştur, ancak el ve ayak hareketleri güçlenerek devam eder. Bu devirde çocuğun tekme attığını anneler sık sık hissedebilirler. Derialtı yağ dokusu gittikçe arttığından, çocuğun ihtiyar gibi olan görünümü düzelir. Derinin rengi de aynı nedenle kırmızıdan açık pembeye dönüşür. Bu ay içinde çocuğun vücudunu «Verniks Kaseosa» denen yağlı bir madde sarar. 8. ayın sonunda ağırlığı 2400 gr.'a ulaşmış ve boyu da 45 cm. olmuştur. Dünyaya geldiği zaman yaşama şansı %90'dır.
9. Ay
Bebeğin gelişmesi artık tamamlanmış, dünyaya geleceği günü beklemeye başlamıştır. Yutkunabilir, hıçkırabilir, bu arada fırsat buldukça başparmağını emer. Derisi daha önce de sözünü ettiğimiz yağlı madde ile kaplıdır. 7-8 aydır vücudu kaplayan tüycükler azalmıştır.
Olgunlaşma dönemine erişmiş bir bebeğin ortalama ağırlığı 3000-3250 gr., boyu ise 50 cm. kadardır.
Artık dünyaya gelip gereksinimleri normal bir canlı gibi karşılandığında, hayatını sürdürebilecek bütün yeteneklere sahiptir.
1. Ay, Anne Karnında 1 Aylık Doğmamış Bebek
Döllenme bölümünde de açıklandığı gibi, döllenmiş yumurta 7-9 gün içinde rahim mukozasına gelir yuvalanır. İlk başlarda fetüs taslağı bir diske benzer şekildedir. Üç kattan oluşan bu taslaktan bütün dokular yapılacaktır.
1. ayın sonunda döllenmiş yumurta bir bezelye büyüklüğün-dedir. Omurga kemiğine ve ilkel gözlere, kulaklara sahiptir. Yine bu sıralarda kalp oluşmuştur. İlk 4 hafta içinde sinir sistemi de gelişmeye başlar, hatta ufak bir beyin bile oluşmuştur.
Eski yıllarda düşükle sonuçlanan gebeliklerden elde edilen bilgiler, bugün rahim içinde fetüsün resmi çekilerek daha da kuvvetlendirilmektedir.
2. Ay, Anne Karnında Bebek Nasıl Gelişir, Doğmamış Bebekler
Bu ayda kollar, bacaklar bir tomurcuk şeklinde gelişmeye başlar. 7. haftada oldukça belirli bir görünüş alır. Hatta parmaklar bile seçilmeye başlar. Yüz de bu devrede ortaya çıkar. Önce göz çukurları, ağız ve kulak delikleri, sonra çıkıntıları ve burun, alın, çene oluşur. Göbek kordonu da bu ay içinde meydana gelir. Kafatası gelişir. Kemikler saydam olduğundan içindeki beyin gözükür. Karaciğer bu devrede oluşmaya başlar. 8. haftanın sonunda embriyo, bir insan taslağına benzer. Boyu 3 cm., ağırlığı 10 gram kadardır.
Bundan sonra embriyo üzerinde bir yandan rötuşlar olurken, bir yandan da embriyo büyümesi devam eder.
3. Ay, Bebeğin Anne Rahmindeki Gelişimi
Bu ayda cinsiyet organları ayırt edilebilecek kadar gelişmiştir. Ses tellerinin yapımı da aynı ay içinde başlar. İç organlarının hemen hepsinin oluşumu belirlenmiş ve ilkel bir şekilde çalışmaya başlamışlardır. Yine bu ayda yüzün gelişimi tamamlanmak üzeredir. Kollar ve bacaklar artık iyice olgunlaşır. Anne duymasa da hafif hafif kıpırdanmalar başlar ve bir süre sonra, artık anne de çocuğunun oynadığını farkeder.
Üçüncü ayın sonunda embriyo 11 cm. boyunda ve 45 gr. ağırlığındadır.
4. Ay, Ana Rahminde Bebek Gelişimi
Çocuk artık kuvvetli hareketler yapabilecek kadar büyümüştür, çoğu kere anne bu kıpırdanışları rahatlıkla duyabilir.
Kafanın gövdeye göre büyüklüğü yavaş yavaş normale dönmek üzeredir. Çocuğun derisi saydamdır ve içindeki damarlar görülebilir. Lanugo denen tüycükler iyice gelişip bütün vücudu kaplamıştır. Derideki yağ ve ter bezleriyle sindirim sistemi artık çalışır duruma geçmiş ve bağırsaklarda çocuğun açık yeşil renkteki ilk kakası toplanmaya başlamıştır. Böbrekler de bu ay içinde kanı süzerek idrar halinde mesaneye boşaltmaya başlar. Mesanedeki bu idrar zaman zaman amnios suyuna bırakılır.
4. ayın sonunda fetüsün boyu 18 cm., ağırlığı ise 250 gr.'dır. Görüldüğü gibi, çocuk son derece hızla büyümektedir.
5. Ay, Anne Karnı Bebek Gelişimi
Bu ayda kalp atışları kuvvetlenmiş ve dışarıdan kulaklıkla (stetoskopla) duyulabilir duruma gelmiştir. İskelet sistemindeki kemikleşme bu ay başladığı için röntgen filmiyle çocuğu tanımak mümkün olabilmektedir. Kafada saçlar iyice görünür, parmak uçlarında ise, tırnaklar oluşma halindedir. Yutma refleksi de başladığı için fetüs, çevresinde bulunan amnios suyunu yutabilir. Boyu 30 cm. kadar, ağırlığı ise 500 gr.'a yakındır.
6. Ay, Bebek Ay Ay Gelişimi
Altıncı ayda cilt altında yağ oluşur. Derideki parmak izi denilen çizgiler de bu ay ortaya çıkar. Adaleleri oldukça gelişmiştir. Çocuk büyük hareketler yapar. Beyincik de oldukça gelişmiş durumdadır. Çocuğun boyu 35 cm., ağırlığı da 900 gr. kadardır. Buna rağmen, doğduğu takdirde yaşama şansı zayıftır.
7. Ay, Bebeğin Anne Rahminde Gelişimi
Çocuk, artık bu ayda gözünü açar. Yüzü ihtiyar görünüşlüdür. Çünkü derialtı yağ dokusu iyi gelişmemiştir. Erkekse, testis-ler-husyeler torbaya iner. Çocuk kendi çevresinde dönebilir. Kilosu aşağı yukarı 1500 gr. olup, boyu 40 cm. kadardır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de yedi aylık doğan çocuk yaşadığı halde sekiz aylık çocuğun yaşamadığı inancı yaygındır. Oysa bu düşünce yanlıştır. Yaşama şansı en fazla olan çocuk, kırk haftalık çocuktur. Hafta sayısı düştükçe yaşama şansı da düşer. Bu nedenle yedi aylık çocuk ancak çok iyi bir bakımla yaşayabilir.
8. Ay’da Doğmamış Bebeğin Ana Rahiminde Gelişim
Artık bebeğin dönme hareketleri durmuştur, ancak el ve ayak hareketleri güçlenerek devam eder. Bu devirde çocuğun tekme attığını anneler sık sık hissedebilirler. Derialtı yağ dokusu gittikçe arttığından, çocuğun ihtiyar gibi olan görünümü düzelir. Derinin rengi de aynı nedenle kırmızıdan açık pembeye dönüşür. Bu ay içinde çocuğun vücudunu «Verniks Kaseosa» denen yağlı bir madde sarar. 8. ayın sonunda ağırlığı 2400 gr.'a ulaşmış ve boyu da 45 cm. olmuştur. Dünyaya geldiği zaman yaşama şansı %90'dır.
9. Ay
Bebeğin gelişmesi artık tamamlanmış, dünyaya geleceği günü beklemeye başlamıştır. Yutkunabilir, hıçkırabilir, bu arada fırsat buldukça başparmağını emer. Derisi daha önce de sözünü ettiğimiz yağlı madde ile kaplıdır. 7-8 aydır vücudu kaplayan tüycükler azalmıştır.
Olgunlaşma dönemine erişmiş bir bebeğin ortalama ağırlığı 3000-3250 gr., boyu ise 50 cm. kadardır.
Artık dünyaya gelip gereksinimleri normal bir canlı gibi karşılandığında, hayatını sürdürebilecek bütün yeteneklere sahiptir.
Çocuk Odasi Bebek Odasi Esyalari
Çocuğun Odası, Bebeğin Odası
Bebeği doğduğu günden başlayarak bol güneş alabilen ve havalandırılması kolay, ayrı bir odada yatırmak daha uygun olur. Ancak, bu oda sizin yatak odanıza yakın olmalıdır ki, çocuğun ağlamasını duyabilesiniz. Olanaklar ölçüsünde çocuk odası güneye bakmalı, rutubetli ve karanlık olmamalıdır. Bu odada kullanılan eşyalar özellikle kolay temizlenebilir cinsten seçilmelidir. Perdelerin de odayı karartmayacak renk ve şekilde olmasına dikkat edilmelidir. Odanın aydınlatılması için kullanacağınız lamba ise ışığı tavana vermelidir ve çocuğun gözünü rahatsız etmemelidir. Odanın sıcaklığı günün her saatinde hemen hemen aynı olmalıdır. Isı 16-25 derece de olabilir. Şunlara özellikle dikkat edin:
• Çocuğun odasında su kaynatılmaz.
• Çamaşır yıkanmaz.
• Çamaşır kurutulmaz.
Bebek odası günde en az 3-4 defa havalandırmalıdır. Odasının temizlenmesi ve havalandırılması süresince bebeği başka temiz bir odaya alabilirsiniz. Yaz aylarında odanın penceresini açık bırakabilirsiniz. Ancak içerde hava akımının olmamasına çok dikkat etmelisiniz. Ayrıca, açık pencereden sivrisinek gibi haşaratın girmemesi için cam kısma takılacak sineklik iyi bir koruyucudur.
Çocuk Odasında Bulunması Gereken Eşyalar
• Karyola ya da sepet,
• Dolap ya da şifoniyer,
• Masa,
• Banyo (Temiz bir şekilde saklanacak başka uygun bir yer yoksa bu da bebek odasına konulur).
• Bebek terazisi (Bu zorunlu değildir. Olanağınız varsa alıp çocuk odasına koyabilirsiniz),
• Arkalığı olan rahat bir iskemle.
Bebek Karyolası
Çevresi parmaklıkla sarılı olan karyolaları tercih etmelisiniz. Çocuk karyolasında keskin ve sivri köşeler bulunmamalı, parmaklıkların arası 6 cm.'den fazla olmamalıdır.
Karyolanın İçine Koyacağınız Yatak (Şilte)
Düz ve sert olmalıdır. Yumuşak yatak çocuğun sağlığı yönünden pek uygun değildir. Yumuşak yataklar üzerinde çocuğun belkemiği eğri durur. Sıkı doldurulmuş pamuk ve yün yataklar istenilen sertliği sağlar. Zorda kalınırsa, bir battaniye birkaç kat yapılıp üzerine çarşaf geçirilerek de kullanılabilir.
Çocuk Yastığı
Çocuklar için gerekli bir şey değildir. Tersine, çocuğu yastıksız yatırmak yararlıdır. Bu şekilde daha derin soluk alabilir ve göğsü genişler.
Bebek Yorganı
Çocuklar için hazırlanacak bir yorgan hiçbir zaman kalın ya da kuş tüyünden olmamalıdır. Kuş tüyü fazla sıcak tutar ve terletir. Bundan başka bazı çocukların tüylere karşı alerjileri de vardır.
Çocuğun karyolası hazırlanırken yatağın üzerine büyücek bir muşamba örtülmeli ve bunun da üzerine ıslaklığı emmesi için pamuklu örtü konulmalıdır. Bu suretle çocuğun, altını ıslatınca bütün yatağı ıslatması önlenmiş olur.
Bebeği doğduğu günden başlayarak bol güneş alabilen ve havalandırılması kolay, ayrı bir odada yatırmak daha uygun olur. Ancak, bu oda sizin yatak odanıza yakın olmalıdır ki, çocuğun ağlamasını duyabilesiniz. Olanaklar ölçüsünde çocuk odası güneye bakmalı, rutubetli ve karanlık olmamalıdır. Bu odada kullanılan eşyalar özellikle kolay temizlenebilir cinsten seçilmelidir. Perdelerin de odayı karartmayacak renk ve şekilde olmasına dikkat edilmelidir. Odanın aydınlatılması için kullanacağınız lamba ise ışığı tavana vermelidir ve çocuğun gözünü rahatsız etmemelidir. Odanın sıcaklığı günün her saatinde hemen hemen aynı olmalıdır. Isı 16-25 derece de olabilir. Şunlara özellikle dikkat edin:
• Çocuğun odasında su kaynatılmaz.
• Çamaşır yıkanmaz.
• Çamaşır kurutulmaz.
Bebek odası günde en az 3-4 defa havalandırmalıdır. Odasının temizlenmesi ve havalandırılması süresince bebeği başka temiz bir odaya alabilirsiniz. Yaz aylarında odanın penceresini açık bırakabilirsiniz. Ancak içerde hava akımının olmamasına çok dikkat etmelisiniz. Ayrıca, açık pencereden sivrisinek gibi haşaratın girmemesi için cam kısma takılacak sineklik iyi bir koruyucudur.
Çocuk Odasında Bulunması Gereken Eşyalar
• Karyola ya da sepet,
• Dolap ya da şifoniyer,
• Masa,
• Banyo (Temiz bir şekilde saklanacak başka uygun bir yer yoksa bu da bebek odasına konulur).
• Bebek terazisi (Bu zorunlu değildir. Olanağınız varsa alıp çocuk odasına koyabilirsiniz),
• Arkalığı olan rahat bir iskemle.
Bebek Karyolası
Çevresi parmaklıkla sarılı olan karyolaları tercih etmelisiniz. Çocuk karyolasında keskin ve sivri köşeler bulunmamalı, parmaklıkların arası 6 cm.'den fazla olmamalıdır.
Karyolanın İçine Koyacağınız Yatak (Şilte)
Düz ve sert olmalıdır. Yumuşak yatak çocuğun sağlığı yönünden pek uygun değildir. Yumuşak yataklar üzerinde çocuğun belkemiği eğri durur. Sıkı doldurulmuş pamuk ve yün yataklar istenilen sertliği sağlar. Zorda kalınırsa, bir battaniye birkaç kat yapılıp üzerine çarşaf geçirilerek de kullanılabilir.
Çocuk Yastığı
Çocuklar için gerekli bir şey değildir. Tersine, çocuğu yastıksız yatırmak yararlıdır. Bu şekilde daha derin soluk alabilir ve göğsü genişler.
Bebek Yorganı
Çocuklar için hazırlanacak bir yorgan hiçbir zaman kalın ya da kuş tüyünden olmamalıdır. Kuş tüyü fazla sıcak tutar ve terletir. Bundan başka bazı çocukların tüylere karşı alerjileri de vardır.
Çocuğun karyolası hazırlanırken yatağın üzerine büyücek bir muşamba örtülmeli ve bunun da üzerine ıslaklığı emmesi için pamuklu örtü konulmalıdır. Bu suretle çocuğun, altını ıslatınca bütün yatağı ıslatması önlenmiş olur.
Bebeklerde Kundak Yarim Kundak
Bebeklerde Kundak, Kundak Bezi ve Yarım Kundak
Kundak Çocuk Bezi
Poplin ya da patiskadan yapılabilir. Kundak bezinin en uygun boyu 50x50 cm.dir.
Bütün bu saydıklarımızı kendiniz yapabileceğiniz gibi, hazır da alabilirsiniz.
Bu arada çocuğu giydirirken dikkat edilmesi gereken bazı noktaları da burada hatırlatmayı uygun buluyoruz.
Birçok anne-baba, çocuğun üşümemesi için özel bir çaba gösterirler. Kimisi odanın sıcaklığını yükseltirken, kimi de kat kat giydirir. Bütün bu yapılanların hiçbir yararı olmadığı gibi, tersine, çocuğun vücudunun dış sıcaklığa uyma yeteneğinin de kaybolmasına yol açar. Nitekim böyle yetiştirilen çocukların bünyeleri zayıf olur ve hastalıktan hiçbir zaman kurtulamazlar. Öte yandan fazla sıcak, bebeğin vücudunda pişiklere yol açabilir. Tersine çocuğu 'dayanıklı' yapacağım diye üşütmenin de hiçbir anlamı yoktur. En doğru yol çocuğu yukarıda anlattığımız gibi normal şekilde giydirmektir. Eğer çocuğunuzun bacakları soğuk, yüzünün rengi de soluksa, giydirilenler az geliyor olabilir.
Bazı anneler çocuklarının üşüyüp üşümediklerini ellerinin sıcaklığından anlamaya çalışırlar. Bu hiçbir zaman doğru bir ölçü olamaz.
Bebek Kundak
Birçok ülkede tam kundak tamamıyla kalkmıştır. Günümüzde yarım kundak kullanılmaktadır. Başka bir deyişle, tam kundak denilen 'bir çeşit işkence aleti', yerini artık yarım kundağa bırakmaktadır. Türkiye'de eskiden tam kundak çok kullanılıyordu. Bu satırları okuyan anneler ya da büyükanneler tam kundağı işkence aletine benzettiğimiz için bizi kınayabilirler. Ama hemen şunu söyleyelim ki, bilim artık, tam kundağın bebekte pişiklere neden olduğunu ve çocuğu gereksiz yere terlettiğini kanıtlamıştır. Tam kundak birçok annenin sandığı gibi bebeğin bacaklarının düzgün olması konusunda da yararlı değildir. Eğer kundaksız büyüyen çocuklarda hep bu tür bozukluklar olsaydı, birçok ileri ülkede yıllardır uygulanan yöntem çoktan bırakılırdı.
Ayrıca tam kundak, doğuştan kalça çıkıklarının görülme oranını artırdığı iddia edilmektedir.
Yarım Kundak Nasıl Yapılır
Bebek masa üzerinde daha önce hazırlanmış olan kundak takımları üzerine yatırılır. (Masanın üzerinde arabezi, altında ufak kundak bezi -ya da bacak sarma bezi-, onun altında da asıl kundak bezi hazırlanmıştır). Bebeğin zıbın ve yeleği yukarı doğru itilir. Üçgen şeklinde katlanmış olan arabezinin alttaki uçları bacaklar arasında geçirildikten sonra kasıklardan birbirine doğru katlanır. İki uç da karnın üzerinde karşı karşıya getirilir. Bu sırada çocuk çoğu kere bacaklarını büker, bir el bebeğin bacaklarını tutarken, öbür el de küçük kundak bezini çocuğun bacakları üzerine sarar. Bunun üzerine de büyük kundak bezi sarılır. Yukarı itilmiş olan zıbın da artık aşağıya çekilir ve arkadaki uçları da bağlanır. Genç anneler! Şimdi belki bu satırları bir bilmece çözer gibi okumaktasınız. Hiçbir şekilde kaygılanmanıza gerek yok. Çok değil, bir iki gün içinde siz de bunları en iyi şekilde öğreneceksiniz. Bu arada aklınıza şöyle bir soru gelebilir: «İki kundak bezinin arasına muşamba koysam daha mı iyi olur?» diye. Belki bu sizin için daha kolay olur, ama bebeğinizin sağlığı yönünden pek uygun değildir. Çünkü bebeğinizin bezleri biraz fazla ıslanınca, çocuğun derisi bu ıslak kısma değecektir. Oysa, iki kundak bezinin arasında muşamba olmazsa, dıştaki kuru kundak bezi nemi çeker. Bu şekilde çocuğun cildinin kuru kalması da sağlanmış olur. Eğer sık sık çocuğun altını değiştiriyorsanız. Bu da sizin için büyük bir sorun olmayacaktır sanıyoruz. Yarım kundak genellikle ilk ay kullanılmaktadır.
Kundak Çocuk Bezi
Poplin ya da patiskadan yapılabilir. Kundak bezinin en uygun boyu 50x50 cm.dir.
Bütün bu saydıklarımızı kendiniz yapabileceğiniz gibi, hazır da alabilirsiniz.
Bu arada çocuğu giydirirken dikkat edilmesi gereken bazı noktaları da burada hatırlatmayı uygun buluyoruz.
Birçok anne-baba, çocuğun üşümemesi için özel bir çaba gösterirler. Kimisi odanın sıcaklığını yükseltirken, kimi de kat kat giydirir. Bütün bu yapılanların hiçbir yararı olmadığı gibi, tersine, çocuğun vücudunun dış sıcaklığa uyma yeteneğinin de kaybolmasına yol açar. Nitekim böyle yetiştirilen çocukların bünyeleri zayıf olur ve hastalıktan hiçbir zaman kurtulamazlar. Öte yandan fazla sıcak, bebeğin vücudunda pişiklere yol açabilir. Tersine çocuğu 'dayanıklı' yapacağım diye üşütmenin de hiçbir anlamı yoktur. En doğru yol çocuğu yukarıda anlattığımız gibi normal şekilde giydirmektir. Eğer çocuğunuzun bacakları soğuk, yüzünün rengi de soluksa, giydirilenler az geliyor olabilir.
Bazı anneler çocuklarının üşüyüp üşümediklerini ellerinin sıcaklığından anlamaya çalışırlar. Bu hiçbir zaman doğru bir ölçü olamaz.
Bebek Kundak
Birçok ülkede tam kundak tamamıyla kalkmıştır. Günümüzde yarım kundak kullanılmaktadır. Başka bir deyişle, tam kundak denilen 'bir çeşit işkence aleti', yerini artık yarım kundağa bırakmaktadır. Türkiye'de eskiden tam kundak çok kullanılıyordu. Bu satırları okuyan anneler ya da büyükanneler tam kundağı işkence aletine benzettiğimiz için bizi kınayabilirler. Ama hemen şunu söyleyelim ki, bilim artık, tam kundağın bebekte pişiklere neden olduğunu ve çocuğu gereksiz yere terlettiğini kanıtlamıştır. Tam kundak birçok annenin sandığı gibi bebeğin bacaklarının düzgün olması konusunda da yararlı değildir. Eğer kundaksız büyüyen çocuklarda hep bu tür bozukluklar olsaydı, birçok ileri ülkede yıllardır uygulanan yöntem çoktan bırakılırdı.
Ayrıca tam kundak, doğuştan kalça çıkıklarının görülme oranını artırdığı iddia edilmektedir.
Yarım Kundak Nasıl Yapılır
Bebek masa üzerinde daha önce hazırlanmış olan kundak takımları üzerine yatırılır. (Masanın üzerinde arabezi, altında ufak kundak bezi -ya da bacak sarma bezi-, onun altında da asıl kundak bezi hazırlanmıştır). Bebeğin zıbın ve yeleği yukarı doğru itilir. Üçgen şeklinde katlanmış olan arabezinin alttaki uçları bacaklar arasında geçirildikten sonra kasıklardan birbirine doğru katlanır. İki uç da karnın üzerinde karşı karşıya getirilir. Bu sırada çocuk çoğu kere bacaklarını büker, bir el bebeğin bacaklarını tutarken, öbür el de küçük kundak bezini çocuğun bacakları üzerine sarar. Bunun üzerine de büyük kundak bezi sarılır. Yukarı itilmiş olan zıbın da artık aşağıya çekilir ve arkadaki uçları da bağlanır. Genç anneler! Şimdi belki bu satırları bir bilmece çözer gibi okumaktasınız. Hiçbir şekilde kaygılanmanıza gerek yok. Çok değil, bir iki gün içinde siz de bunları en iyi şekilde öğreneceksiniz. Bu arada aklınıza şöyle bir soru gelebilir: «İki kundak bezinin arasına muşamba koysam daha mı iyi olur?» diye. Belki bu sizin için daha kolay olur, ama bebeğinizin sağlığı yönünden pek uygun değildir. Çünkü bebeğinizin bezleri biraz fazla ıslanınca, çocuğun derisi bu ıslak kısma değecektir. Oysa, iki kundak bezinin arasında muşamba olmazsa, dıştaki kuru kundak bezi nemi çeker. Bu şekilde çocuğun cildinin kuru kalması da sağlanmış olur. Eğer sık sık çocuğun altını değiştiriyorsanız. Bu da sizin için büyük bir sorun olmayacaktır sanıyoruz. Yarım kundak genellikle ilk ay kullanılmaktadır.
Yeni Dogan Bebeklerde Giyim Esyalari
Yeni Doğan Bebeklerde Giyim Eşyaları
Bebeğinizin giyeceklerini doğumdan önce hazırlamış olmanız gerekir. Böyle hareket etmekle lohusalık devrenizdeki yorgunluklarınızı oldukça azaltmış olursunuz. Aslında genç annenin, bebek beklediği sürece ona bir şeyler hazırlaması kadar doğal davranış olamaz. Gebeliğin 6. ayından başlayarak bu hazırlıkların hızlandırılması uygundur. Burada geçerli ana ilke, çocuğun giyeceklerinin yumuşak, suyu emebilen, yıkanabilen ve kaynatılabilen cinsten olmasıdır.
Bebeğin İç Çamaşırı
Bebeğinizin iç çamaşırları için en uygunu pamuk ipliğinden dokunmuş bezlerdir. Yaz aylarında tülbent, opal ya da patiska, kışın ise pazen kullanabilirsiniz.
Çamaşırlardaki yumuşaklığı sağlamak için kumaşları dikmeden önce bir iki defa yıkamak gerekir. Yeni doğan bir çocuğun 1-2 aylıkken giyebileceği çamaşır ya da süslü giyeceklerini çok sayıda yapmamalıdır. Çünkü kısa bir süre sonra bunlar bebeğe küçük gelecektir. Bez ve zıbınlarını, öbür eşyalarına oranla daha uzun süre kullanabilirsiniz.
Arabezi
Çocuğunuz için kalın tülbentten yapılan ve idrarı kolayca çekebilen arabezinin ilk aylarda kullanılması çok uygundur. Bu bezler 60x70 cm. kadar genişliğinde ve en az 25 tane dikilmelidir. Eğer olanaklarınız varsa bez yıkayamayacağın iz günleri düşünerek bu sayıyı daha da arttırınız.
Gömlek
Çocuğun gömleği kalın tülbentten ya da mermerşahiden yapılmış olmalıdır. İlk aylarda bebek için 6 tane yeterlidir.
Bebeklerde Zıbın
Pamuktan örülmüş triko ya da fanila olmalıdır. (En az 6 tane). Dünyaya yeni gelen yavrunuza gün boyunca uzun kollu bir gömlek ve uzun kollu bir zıbından başka şey giydirmeyiniz. Kış günleri ikinci bir zıbın giydirmeniz yeterlidir. Bebeği üşütmemek için özellikle kış aylarında, gömlek ve zıbını giydirmeden önce iç içe sokmanız ve biraz da ısıtmanız yerinde olur.
Göbek Bağı
Son yıllarda göbek bağının gereksiz olduğunu ileri sürenlerin sayısı çoğalmıştır. Bu konuda en doğru kararı yine bebeğinize bakan doktor verecektir. Ancak, çocuğu için göbek bağı hazırlamak isteyen anne bunlardan 10 tane kadar dikmelidir. Boyu 1-1,5 m. genişliği ise 5-6 cm. olan göbek bağı pamuklu kumaş, triko ya da tülbentten olabilir. Bir defa kullanıldıktan sonra kaynatılacak olan bezler kızgın ütüyle ütülenmeli ve rulo haline getirilerek bebeğin dolabına kaldırılmalıdır.
Tülbent Mendil
Tülbent mendilden en az 8-10 tane hazırlamak uygundur.
Muşamba
Çocuklarını kundak yapacaklar için 2 tane yeterlidir.
Başlık
Yaz aylarında ve evin içersinde başlığa gerek olmayacaktır. Çok soğuk olmayan havalarda ise pamuklu ya da ince yün başlıklar ve soğuk havalarda da kalın yünden yapılmış olanlarını giydirmelisiniz.
Bebeğin arabezinin yerleştirilmesi
Arabezini yerleştirmek için bez üçgen şeklinde katlanır ve bebek bunun üzerine yatırılır. Bezin her katı bebeğin bacakları arasından geçirilerek kasıklardan birinin üzerine doğru katlanır ve kenarlardaki iki uç karnın üzerine sarılarak kilitli çengelli iğneyle tutturulur. Bu konudaki bir başka yol da şöyledir: Bez üçe katlanarak uzunlamasına konur, alt yarısı yerine ikiye katlanır. Bez bacakların arasından geçirilir ve yanlardan çengelli iğneyle arkadaki kısma tutturulur. Erkek çocuklarda bezin kalın kısmı ön tarafa, kızlarda ise arka tarafa gelmelidir.
Çocuğun altı Ne zaman açılmalı
Çocuklar günde 15-20 defa idrar yaparlar. Bunu bilen bir anne çocuğun altı ıslak kalmasın diye günde 15 kere bebeğin altını açmaya kalkarsa, ne çocuğun rahatı kalır, ne de annenin. O halde bu işi nasıl yapmanız daha uygundur? Her memeden önce çocuğunuzun altını açmanız gereklidir. Ancak, bebekler meme emerlerken de altlarını ıslatırlar. Bunun için her memeden sonra bir defa daha bebeğin altına bakmak gerekir. Burada aklınıza şöyle bir soru gelebilir: «Nasıl olsa çocuk meme emerken de altını ıslatıyormuş, o halde neden meme emmeden önce fazladan bez kirleteyim?» Haklısınız ama, bazı bebekler de altı ıslakken ne kadar uğraşırsanız uğraşın meme almazlar. Buna engel olmak için bebeğinizin altını memeden önce değiştirmenizi öğütlemekteyiz. Karnı doyan, midesi dolu olan bebek kolayca kusabilir. Çok uğraşırsanız bu seferde uykusu kaçar. Rahat rahat yatağında uyuyan çocuk birden ağlamaya başlarsa büyük bir olasılıkla altı ıslanmış olabilir ki, o zaman da bezlerin değişmesi zorunludur.
Bebeğin kirli bezlerinin yıkanması
Kirli bezlerin yıkanması da çok önemlidir. Kirlenen bezleri önce ıslatınız. Bunun için ayrı bir kap edinmeniz gerekir. Kakalı bezlerse önce soğuk suyla iyice temizlendikten sonra ıslatılmak üzere ayrılan kaba konur. Günde bir kez bezleri yıkarsanız rahat edersiniz.
Yıkama şu şekilde olmalıdır: Islatılmak üzere biriken bezleri sıkıp bir kaynama kabına aktarmalısınız. Biraz sabun tozu ekledikten sonra kap suyla doldurulur ve en az 15-20 dakika kadar kaynatılır. Bundan sonra bütün bezler, üzerinde sabun kalmaması için birkaç defa iyice sudan geçirilir ve kurutulur. Bezler zamanla sarardığından, buna engel olmak için çok sık olmamak üzere çamaşır suyu kullanılabilir, ancak daha sonra dt, ulamaya çok fazla özen gösterilmelidir. Şunu da unutmayın ki, bebeğinizin bezlerini ütülemeden kullanmanın büyük sakıncaları vardır. Sıcak ütünün mikropları öldüreceğini, sanıyoruz ki burada yeniden söylemeye gerek yoktur. Ayrıca, ütüden sonra bezlerin daha da yumuşak olacağını bildiğinize göre, bebeğiniz için biraz yorucu da olsa bu güçlükten kaçınmayacağınıza inanıyoruz.
Bebeğinizin giyeceklerini doğumdan önce hazırlamış olmanız gerekir. Böyle hareket etmekle lohusalık devrenizdeki yorgunluklarınızı oldukça azaltmış olursunuz. Aslında genç annenin, bebek beklediği sürece ona bir şeyler hazırlaması kadar doğal davranış olamaz. Gebeliğin 6. ayından başlayarak bu hazırlıkların hızlandırılması uygundur. Burada geçerli ana ilke, çocuğun giyeceklerinin yumuşak, suyu emebilen, yıkanabilen ve kaynatılabilen cinsten olmasıdır.
Bebeğin İç Çamaşırı
Bebeğinizin iç çamaşırları için en uygunu pamuk ipliğinden dokunmuş bezlerdir. Yaz aylarında tülbent, opal ya da patiska, kışın ise pazen kullanabilirsiniz.
Çamaşırlardaki yumuşaklığı sağlamak için kumaşları dikmeden önce bir iki defa yıkamak gerekir. Yeni doğan bir çocuğun 1-2 aylıkken giyebileceği çamaşır ya da süslü giyeceklerini çok sayıda yapmamalıdır. Çünkü kısa bir süre sonra bunlar bebeğe küçük gelecektir. Bez ve zıbınlarını, öbür eşyalarına oranla daha uzun süre kullanabilirsiniz.
Arabezi
Çocuğunuz için kalın tülbentten yapılan ve idrarı kolayca çekebilen arabezinin ilk aylarda kullanılması çok uygundur. Bu bezler 60x70 cm. kadar genişliğinde ve en az 25 tane dikilmelidir. Eğer olanaklarınız varsa bez yıkayamayacağın iz günleri düşünerek bu sayıyı daha da arttırınız.
Gömlek
Çocuğun gömleği kalın tülbentten ya da mermerşahiden yapılmış olmalıdır. İlk aylarda bebek için 6 tane yeterlidir.
Bebeklerde Zıbın
Pamuktan örülmüş triko ya da fanila olmalıdır. (En az 6 tane). Dünyaya yeni gelen yavrunuza gün boyunca uzun kollu bir gömlek ve uzun kollu bir zıbından başka şey giydirmeyiniz. Kış günleri ikinci bir zıbın giydirmeniz yeterlidir. Bebeği üşütmemek için özellikle kış aylarında, gömlek ve zıbını giydirmeden önce iç içe sokmanız ve biraz da ısıtmanız yerinde olur.
Göbek Bağı
Son yıllarda göbek bağının gereksiz olduğunu ileri sürenlerin sayısı çoğalmıştır. Bu konuda en doğru kararı yine bebeğinize bakan doktor verecektir. Ancak, çocuğu için göbek bağı hazırlamak isteyen anne bunlardan 10 tane kadar dikmelidir. Boyu 1-1,5 m. genişliği ise 5-6 cm. olan göbek bağı pamuklu kumaş, triko ya da tülbentten olabilir. Bir defa kullanıldıktan sonra kaynatılacak olan bezler kızgın ütüyle ütülenmeli ve rulo haline getirilerek bebeğin dolabına kaldırılmalıdır.
Tülbent Mendil
Tülbent mendilden en az 8-10 tane hazırlamak uygundur.
Muşamba
Çocuklarını kundak yapacaklar için 2 tane yeterlidir.
Başlık
Yaz aylarında ve evin içersinde başlığa gerek olmayacaktır. Çok soğuk olmayan havalarda ise pamuklu ya da ince yün başlıklar ve soğuk havalarda da kalın yünden yapılmış olanlarını giydirmelisiniz.
Bebeğin arabezinin yerleştirilmesi
Arabezini yerleştirmek için bez üçgen şeklinde katlanır ve bebek bunun üzerine yatırılır. Bezin her katı bebeğin bacakları arasından geçirilerek kasıklardan birinin üzerine doğru katlanır ve kenarlardaki iki uç karnın üzerine sarılarak kilitli çengelli iğneyle tutturulur. Bu konudaki bir başka yol da şöyledir: Bez üçe katlanarak uzunlamasına konur, alt yarısı yerine ikiye katlanır. Bez bacakların arasından geçirilir ve yanlardan çengelli iğneyle arkadaki kısma tutturulur. Erkek çocuklarda bezin kalın kısmı ön tarafa, kızlarda ise arka tarafa gelmelidir.
Çocuğun altı Ne zaman açılmalı
Çocuklar günde 15-20 defa idrar yaparlar. Bunu bilen bir anne çocuğun altı ıslak kalmasın diye günde 15 kere bebeğin altını açmaya kalkarsa, ne çocuğun rahatı kalır, ne de annenin. O halde bu işi nasıl yapmanız daha uygundur? Her memeden önce çocuğunuzun altını açmanız gereklidir. Ancak, bebekler meme emerlerken de altlarını ıslatırlar. Bunun için her memeden sonra bir defa daha bebeğin altına bakmak gerekir. Burada aklınıza şöyle bir soru gelebilir: «Nasıl olsa çocuk meme emerken de altını ıslatıyormuş, o halde neden meme emmeden önce fazladan bez kirleteyim?» Haklısınız ama, bazı bebekler de altı ıslakken ne kadar uğraşırsanız uğraşın meme almazlar. Buna engel olmak için bebeğinizin altını memeden önce değiştirmenizi öğütlemekteyiz. Karnı doyan, midesi dolu olan bebek kolayca kusabilir. Çok uğraşırsanız bu seferde uykusu kaçar. Rahat rahat yatağında uyuyan çocuk birden ağlamaya başlarsa büyük bir olasılıkla altı ıslanmış olabilir ki, o zaman da bezlerin değişmesi zorunludur.
Bebeğin kirli bezlerinin yıkanması
Kirli bezlerin yıkanması da çok önemlidir. Kirlenen bezleri önce ıslatınız. Bunun için ayrı bir kap edinmeniz gerekir. Kakalı bezlerse önce soğuk suyla iyice temizlendikten sonra ıslatılmak üzere ayrılan kaba konur. Günde bir kez bezleri yıkarsanız rahat edersiniz.
Yıkama şu şekilde olmalıdır: Islatılmak üzere biriken bezleri sıkıp bir kaynama kabına aktarmalısınız. Biraz sabun tozu ekledikten sonra kap suyla doldurulur ve en az 15-20 dakika kadar kaynatılır. Bundan sonra bütün bezler, üzerinde sabun kalmaması için birkaç defa iyice sudan geçirilir ve kurutulur. Bezler zamanla sarardığından, buna engel olmak için çok sık olmamak üzere çamaşır suyu kullanılabilir, ancak daha sonra dt, ulamaya çok fazla özen gösterilmelidir. Şunu da unutmayın ki, bebeğinizin bezlerini ütülemeden kullanmanın büyük sakıncaları vardır. Sıcak ütünün mikropları öldüreceğini, sanıyoruz ki burada yeniden söylemeye gerek yoktur. Ayrıca, ütüden sonra bezlerin daha da yumuşak olacağını bildiğinize göre, bebeğiniz için biraz yorucu da olsa bu güçlükten kaçınmayacağınıza inanıyoruz.
Bebegin Acik Havaya Disariya Cikarilmasi
Bebeğin Dışarı Çıkarılması, Bebeklerde Açık Havaya Alıştırma
Bebek 40 günlük olduktan sonra yavaş yavaş açık havaya çıkarılmalıdır. Açık hava, bebeğinizin iyi uyku uyumasını ve istenildiği gibi iştahlı olmasını sağlayan en önemli etkenlerden biridir. Her nedense bunları bütün kitapların öğütlemesine ve doktorların da söylemesine rağmen uygulayan anne sayısı çok azdır. Birçok anne açık havaya çıkınca çocuğunun hasta olacağına inanırken, bazıları da «Aslında bütün gün yoruluyorum, bir de çocuğu alıp dışarı çıkacak zamanım yok,» diyebilir. İşte böyle söyleyen annelere hemen karşılığını verelim: «Çocuğunuzu iyi giydirip açık havaya çıkarsanız, bebeğin hastalanması sözkonusu değildir. Siz de onunla daha fazla uğraşmaktan kurtulursunuz. Unutmayın ki, size bu öğütleri verenlerin amacı bebeğinizi hasta etmek değil, tersine, size yararlı olmak, işinizi kolaylaştırmaktır.
Öte yandan, «aslında günlük yorgunluk ve halsizlik» iddiaları konusunda da biz şu görüşü savunuyoruz: İstediğiniz kadar yorgunluktan ya da vakitsizlikten söz edin, çocuğunuzu günde bir saat kadar dışarı çıkarabilecek zamanınız ve gücünüz her zaman olacaktır.
Ayrıca, çocukla birlikte sizin de 60 dakika kadar açık havada dolaşmanız sinirleriniz için inanamayacağınız kadar yararlıdır. Yine vaktinizin ve gücünüzün olmadığını söyleyin ama, bu dediklerimizi birkaç gün için uygulayın. Göreceksiniz ki gezintiler çocuğa olduğu kadar size de büyük yararlar sağlayacak ve her şeyden önce moralinizi düzeltecektir. Çünkü vakitsizlikten ya da güçsüzlükten söz eden bir annede kesinlikle moral bozukluğu olduğundan hiçbir doktorun kuşkusu yoktur. Gezintiler işte bu nedenlerle size çok yararlıdır. Sonuç olarak yağmurlu, fırtınalı ve soğuk günler dışında, her gün bir saat çocuğunuzla birlikte açık havada dolaşmalısınız. Bunları yaparsanız kısa bir süre sonra bebeğinizin iştahı artacak, daha düzenli ve sakin uyuyacaktır. Aynı zamanda sık sık hastalanmayacak, yüzü renkli ve sağlıklı bir görünüş kazanacaktır. Öte yandan, sizin de sinirleriniz güçlenecek, iştahınız açılacak, kendinizi daha canlı, sağlıklı hissedeceksiniz.
Kışın çocuğu araba ile çıkarırken iyice giydirmek, eldiven ve başlık takmak gerekir. Yazın, çocuğun açık havada kalacağı süreyi daha da artırabilirsiniz.
Bebeğinizi Güneşte Bırakabilirsiniz
Bebeğinizi yakıcı olmayan güneşte önce iki dakika bırakın ve her gün bu süreyi ikişer dakika uzatın. Böylece bu süreyi yarım saate kadar çıkarabilirsiniz. Öte yandan, sıcak havalarda çocuğu soymak, daha serin havalarda yalnızca bacaklarını açık bırakmak çok yararlıdır. Dolayısıyla, güneşteki ültraviyole ışınlarından yararlanabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun D vitamini yapımına yardımcı olduğunuzu da unutmayın. D vitamini çocuğu kemik hastalıklarından koruyan önemli bir maddedir. Çocuğun normalden fazla güneşte kalması da çok sakıncalıdır. Belki de birçoklarınız yazın uzun süre denizde kalmanın cezasını sabaha kadar uyumamakla ödemişsinizdir. Dikkat etmezseniz çocuk da aynı acıyı çekebilir. Ayrıca, çocuk direncinin büyüklerden çok daha az olduğunu gözönüne alırsanız, ne kadar dikkatli olmanız gerektiğini anlarsınız. Ayrıca normalden uzun süre yakıcı güneşin altında kalmanın neden olduğu güneş çarpması denen hastalık, özellikle çocuklarda çok tehlikeli olabilir. Şunu hemen belirtelim ki; güneş bir ihtiyaç olduğu kadar, bir tehlikedir de.
Bebek 40 günlük olduktan sonra yavaş yavaş açık havaya çıkarılmalıdır. Açık hava, bebeğinizin iyi uyku uyumasını ve istenildiği gibi iştahlı olmasını sağlayan en önemli etkenlerden biridir. Her nedense bunları bütün kitapların öğütlemesine ve doktorların da söylemesine rağmen uygulayan anne sayısı çok azdır. Birçok anne açık havaya çıkınca çocuğunun hasta olacağına inanırken, bazıları da «Aslında bütün gün yoruluyorum, bir de çocuğu alıp dışarı çıkacak zamanım yok,» diyebilir. İşte böyle söyleyen annelere hemen karşılığını verelim: «Çocuğunuzu iyi giydirip açık havaya çıkarsanız, bebeğin hastalanması sözkonusu değildir. Siz de onunla daha fazla uğraşmaktan kurtulursunuz. Unutmayın ki, size bu öğütleri verenlerin amacı bebeğinizi hasta etmek değil, tersine, size yararlı olmak, işinizi kolaylaştırmaktır.
Öte yandan, «aslında günlük yorgunluk ve halsizlik» iddiaları konusunda da biz şu görüşü savunuyoruz: İstediğiniz kadar yorgunluktan ya da vakitsizlikten söz edin, çocuğunuzu günde bir saat kadar dışarı çıkarabilecek zamanınız ve gücünüz her zaman olacaktır.
Ayrıca, çocukla birlikte sizin de 60 dakika kadar açık havada dolaşmanız sinirleriniz için inanamayacağınız kadar yararlıdır. Yine vaktinizin ve gücünüzün olmadığını söyleyin ama, bu dediklerimizi birkaç gün için uygulayın. Göreceksiniz ki gezintiler çocuğa olduğu kadar size de büyük yararlar sağlayacak ve her şeyden önce moralinizi düzeltecektir. Çünkü vakitsizlikten ya da güçsüzlükten söz eden bir annede kesinlikle moral bozukluğu olduğundan hiçbir doktorun kuşkusu yoktur. Gezintiler işte bu nedenlerle size çok yararlıdır. Sonuç olarak yağmurlu, fırtınalı ve soğuk günler dışında, her gün bir saat çocuğunuzla birlikte açık havada dolaşmalısınız. Bunları yaparsanız kısa bir süre sonra bebeğinizin iştahı artacak, daha düzenli ve sakin uyuyacaktır. Aynı zamanda sık sık hastalanmayacak, yüzü renkli ve sağlıklı bir görünüş kazanacaktır. Öte yandan, sizin de sinirleriniz güçlenecek, iştahınız açılacak, kendinizi daha canlı, sağlıklı hissedeceksiniz.
Kışın çocuğu araba ile çıkarırken iyice giydirmek, eldiven ve başlık takmak gerekir. Yazın, çocuğun açık havada kalacağı süreyi daha da artırabilirsiniz.
Bebeğinizi Güneşte Bırakabilirsiniz
Bebeğinizi yakıcı olmayan güneşte önce iki dakika bırakın ve her gün bu süreyi ikişer dakika uzatın. Böylece bu süreyi yarım saate kadar çıkarabilirsiniz. Öte yandan, sıcak havalarda çocuğu soymak, daha serin havalarda yalnızca bacaklarını açık bırakmak çok yararlıdır. Dolayısıyla, güneşteki ültraviyole ışınlarından yararlanabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun D vitamini yapımına yardımcı olduğunuzu da unutmayın. D vitamini çocuğu kemik hastalıklarından koruyan önemli bir maddedir. Çocuğun normalden fazla güneşte kalması da çok sakıncalıdır. Belki de birçoklarınız yazın uzun süre denizde kalmanın cezasını sabaha kadar uyumamakla ödemişsinizdir. Dikkat etmezseniz çocuk da aynı acıyı çekebilir. Ayrıca, çocuk direncinin büyüklerden çok daha az olduğunu gözönüne alırsanız, ne kadar dikkatli olmanız gerektiğini anlarsınız. Ayrıca normalden uzun süre yakıcı güneşin altında kalmanın neden olduğu güneş çarpması denen hastalık, özellikle çocuklarda çok tehlikeli olabilir. Şunu hemen belirtelim ki; güneş bir ihtiyaç olduğu kadar, bir tehlikedir de.
Bebeklerde Uyku Bebekler İcin Uyku Duzeni
Bebeklerde Uyku Düzeni, Aylık Bebek Uyku, Bebekler İçin Uyku
Yeni doğan bir bebek günün büyük bir kısmını uyuyarak geçirir. Yalnızca meme emerken ve altı değiştirilirken uyanan ya da uyandırılan çocuğun bu durumu doğumdan sonra 3-4 hafta kadar sürer. O kadar ki, yeni doğan bir bebeğin ilk günlerde uyku süresi 18 saat kadardır. Ancak, bu bir kural değildir. Çünkü bazı çocuklar uykuya düşkün olduğu halde, bazıları uykuyu daha az sever ve az uyurlar. O halde çocuk uyku saatini kendisi düzenler.
Bebeğin bazı alışkanlıklar edinmesinde kuşkusuz ki sizin de rolünüz olacaktır. Her meme ya da mamadan sonra hemen bebeğinizi karyolasına koyun; belki sesini çıkarmayacak, belki de yaygarayı basacaktır. Uyuyup uyumaması konusundaki kararı siz vermeyeceksiniz ama, kucakta mı gezeceği, yoksa yatakta mı yatacağı konusunda son karar sizindir. Çocuk ağladı diye onu hemen kucağa alırsanız daha hayatının ilk günlerinde bir şey elde etmek için ağlamak gerektiğini öğreteceksiniz ona. Eğer çocuğunuz ağlarsa sabırla bekleyin! 10-15 dakika sonra susacak olan bebeğiniz az sonra derin bir uykuya dalacaktır. Unutmayın ki, ağlamak bile küçük için önemli bir ihtiyaçtır.
Ancak, bütün bunların uygulanması, evinde anne ya da kayınvaldesi olanlar için oldukça zordur. Şunu bilin ki, en az 20-30 yıl önce sizin bugünkü devirlerinizi geçirmiş olan büyükleriniz, söylediklerimizin uygulanması konusunda sizlere pek yardımcı olmayacaklardır. Daha doğru bir deyişle, olamayacaklardır. Onlar için çocuk terbiyesi, bebek bakımı, bugünkünden apayrı bir anlam taşımaktadır. Bırakın, onlar da bildiklerinin «en doğru» olduğu yolundaki önyargılarıyla yaşantılarını rahatça sürdürsünler. Ama bu «bir genç anne olarak büyüklerinize gerekli gereksiz ödünler verin» demek değildir. Biz size bebeğiniz konusunda ödün vermenizi değil, tam tersine doktorların dediklerine uymanızı istiyoruz. İşte bu nedenler yüzünden, büyüklerinizle yoğun bir tartışmaya tek başınıza girmeyiniz. Bu tartışmalar ne size, ne de onlar için yararlı olacak, aksine evde herkesin rahatı bozulacaktır.
«Peki nasıl yapacağız?» sorusunu da şöyle yanıtlamayı daha akla yakın bulduk:
Çocuğunuzu doktora götürürken evdeki büyüğünüzü de birlikte götürmeye çalışın. Eğer büyüğünüz gelmek istemiyorsa onun inandığı birini kesinlikle yanınıza alın. Doktorunuza en küçük sorunlarınızı bile sorun. Doktorunuzun öğütlerini kendisine bir iki kere tekrarlatın. Bu şekilde doktorunuzun söylediklerini eviniz de yaparken biraz daha rahat hareket edebilirsiniz.
Bu arada, büyüğünüz eve dönünce, «Bu doktor bir şey anlamıyor, başka bir doktora gidelim, şeklinde bir öneri ile karşınıza gelirse bunu da yadırgamamaya çalışın. İşte, burada bizim size önemli bir öğüdümüz olacak: Her doktor aynı konuda aşağı yukarı aynı öğütleri verir. Bu nedenle, hiçbir şekilde sık sık doktor değiştirmek denemesine girmeyin ve bundan kesinlikle kaçının.
Sonuç olarak, evinizde sizi bekleyen sorunları çözümleyebil-meniz için ilk önce büyüklerinizi, doktorunuzun yardımıyla yeni yöntemlere inandırmaya çalışın. Sonra çocuğunuzla daha rahat ilgilenebilirsiniz.
Çocuğunuzu Her Zaman Aynı Şekilde Yatırmayın
Bebeğinizi her zaman aynı şekilde yatırırsanız yumuşak olan kafa kemikleri yassılaşabilir. Bunu önlemek için de bebeğin değişik şekillerde yatırılması uygun olur. Bu konuda en iyi örneği Amerikalılar vermektedir, şöyle ki: Yeni doğan bebeği daha ilk gününden başlayarak yüzükoyun yatağa koyarlar. Bu şekilde yatırılan çocuk sandığımız gibi havasız kalmaz ve boğulmaz. Buna inanabilirsiniz. Yüzükoyun yatırmaya ilişkin korkular doğru olsaydı, bugün Amerika'da nüfus artışı diye bir şey düşünülmezdi. Ayrıca, çocuğu yüzükoyun yatırmanın aşağıda sıralayacağımız birçok yararları vardır:
Soluk alabilmek için başını sağa sola çeviren çocuğun boyun kasları gelişecektir. Öte yandan, karın üzerine yatırılan çocuğun hem sindirimi kolaylaşacak, hem de karın kasları kuvvetlenecektir. Bu şekilde yatırılan çocuklardaki kusma oranı sırtüstü yatırılanlara oranla çok daha azdır. Bütün bunlar ötesinde, eğer çocuğun iştahının daha çok açılmasını ve uykusunun daha düzgün olmasını istiyorsanız, bebeğinizi her gün belirli süreler içinde açık havada gezdirmeyi unutmayınız.
Yeni doğan bir bebek günün büyük bir kısmını uyuyarak geçirir. Yalnızca meme emerken ve altı değiştirilirken uyanan ya da uyandırılan çocuğun bu durumu doğumdan sonra 3-4 hafta kadar sürer. O kadar ki, yeni doğan bir bebeğin ilk günlerde uyku süresi 18 saat kadardır. Ancak, bu bir kural değildir. Çünkü bazı çocuklar uykuya düşkün olduğu halde, bazıları uykuyu daha az sever ve az uyurlar. O halde çocuk uyku saatini kendisi düzenler.
Bebeğin bazı alışkanlıklar edinmesinde kuşkusuz ki sizin de rolünüz olacaktır. Her meme ya da mamadan sonra hemen bebeğinizi karyolasına koyun; belki sesini çıkarmayacak, belki de yaygarayı basacaktır. Uyuyup uyumaması konusundaki kararı siz vermeyeceksiniz ama, kucakta mı gezeceği, yoksa yatakta mı yatacağı konusunda son karar sizindir. Çocuk ağladı diye onu hemen kucağa alırsanız daha hayatının ilk günlerinde bir şey elde etmek için ağlamak gerektiğini öğreteceksiniz ona. Eğer çocuğunuz ağlarsa sabırla bekleyin! 10-15 dakika sonra susacak olan bebeğiniz az sonra derin bir uykuya dalacaktır. Unutmayın ki, ağlamak bile küçük için önemli bir ihtiyaçtır.
Ancak, bütün bunların uygulanması, evinde anne ya da kayınvaldesi olanlar için oldukça zordur. Şunu bilin ki, en az 20-30 yıl önce sizin bugünkü devirlerinizi geçirmiş olan büyükleriniz, söylediklerimizin uygulanması konusunda sizlere pek yardımcı olmayacaklardır. Daha doğru bir deyişle, olamayacaklardır. Onlar için çocuk terbiyesi, bebek bakımı, bugünkünden apayrı bir anlam taşımaktadır. Bırakın, onlar da bildiklerinin «en doğru» olduğu yolundaki önyargılarıyla yaşantılarını rahatça sürdürsünler. Ama bu «bir genç anne olarak büyüklerinize gerekli gereksiz ödünler verin» demek değildir. Biz size bebeğiniz konusunda ödün vermenizi değil, tam tersine doktorların dediklerine uymanızı istiyoruz. İşte bu nedenler yüzünden, büyüklerinizle yoğun bir tartışmaya tek başınıza girmeyiniz. Bu tartışmalar ne size, ne de onlar için yararlı olacak, aksine evde herkesin rahatı bozulacaktır.
«Peki nasıl yapacağız?» sorusunu da şöyle yanıtlamayı daha akla yakın bulduk:
Çocuğunuzu doktora götürürken evdeki büyüğünüzü de birlikte götürmeye çalışın. Eğer büyüğünüz gelmek istemiyorsa onun inandığı birini kesinlikle yanınıza alın. Doktorunuza en küçük sorunlarınızı bile sorun. Doktorunuzun öğütlerini kendisine bir iki kere tekrarlatın. Bu şekilde doktorunuzun söylediklerini eviniz de yaparken biraz daha rahat hareket edebilirsiniz.
Bu arada, büyüğünüz eve dönünce, «Bu doktor bir şey anlamıyor, başka bir doktora gidelim, şeklinde bir öneri ile karşınıza gelirse bunu da yadırgamamaya çalışın. İşte, burada bizim size önemli bir öğüdümüz olacak: Her doktor aynı konuda aşağı yukarı aynı öğütleri verir. Bu nedenle, hiçbir şekilde sık sık doktor değiştirmek denemesine girmeyin ve bundan kesinlikle kaçının.
Sonuç olarak, evinizde sizi bekleyen sorunları çözümleyebil-meniz için ilk önce büyüklerinizi, doktorunuzun yardımıyla yeni yöntemlere inandırmaya çalışın. Sonra çocuğunuzla daha rahat ilgilenebilirsiniz.
Çocuğunuzu Her Zaman Aynı Şekilde Yatırmayın
Bebeğinizi her zaman aynı şekilde yatırırsanız yumuşak olan kafa kemikleri yassılaşabilir. Bunu önlemek için de bebeğin değişik şekillerde yatırılması uygun olur. Bu konuda en iyi örneği Amerikalılar vermektedir, şöyle ki: Yeni doğan bebeği daha ilk gününden başlayarak yüzükoyun yatağa koyarlar. Bu şekilde yatırılan çocuk sandığımız gibi havasız kalmaz ve boğulmaz. Buna inanabilirsiniz. Yüzükoyun yatırmaya ilişkin korkular doğru olsaydı, bugün Amerika'da nüfus artışı diye bir şey düşünülmezdi. Ayrıca, çocuğu yüzükoyun yatırmanın aşağıda sıralayacağımız birçok yararları vardır:
Soluk alabilmek için başını sağa sola çeviren çocuğun boyun kasları gelişecektir. Öte yandan, karın üzerine yatırılan çocuğun hem sindirimi kolaylaşacak, hem de karın kasları kuvvetlenecektir. Bu şekilde yatırılan çocuklardaki kusma oranı sırtüstü yatırılanlara oranla çok daha azdır. Bütün bunlar ötesinde, eğer çocuğun iştahının daha çok açılmasını ve uykusunun daha düzgün olmasını istiyorsanız, bebeğinizi her gün belirli süreler içinde açık havada gezdirmeyi unutmayınız.
Bebeklerde Beden Egitimi
Bebeklerde Beden Eğitim, Bebeğin Eğitilmesi
Bebeğin kas ve kemikleri, 3 aylık olduktan sonra doğal gücünü kazanmaya başlar. Dördüncü ayına kadar yapacağı bütün jimnastik, altı açıldığı zamanki hareketleridir. Gerçek anlamda bilerek, sizin yaptıracağınız beden hareketlerine ise ancak bu aylardan sonra, yani bebek dördüncü ayına girdikten sonra başlanabilir. Jimnastik hareketleri kan akımını hızlandırır ve vücudun her köşesine fazla kanın gitmesini sağlar, adale ve kemik gelişimi daha düzgün olur, solunum güçlenir, sindirim kolaylaşır, bağırsak hareketleri düzene girer, iştah açılır. Bunların sonucu olarak da çocuk canlı ve sağlıklı bir görünüm kazanır.
Bu hareketler ne zaman yapılmalıdır?
Beden eğitiminin meme ve banyo saatinden önce yapılması uygundur. Sözgelişi, saat 9.30-10.00 arasında.
Bu hareketler nerede yapılmalıdır?
Havalandırılmış, temiz bir odada ve uygun bir masanın üzerinde yapılması gerekir. Odanın sıcaklığı 20 derecenin altında olmamalıdır. Masa üzerine kalın bir battaniye ve onun da üzerine temiz bir örtü serilmelidir.
Bu hareketler ne kadar süreyle yapılmalıdır?
Başlangıçta 1 -2 dakika kadar yaptırılan beden hareketleri zamanla biraz daha artırılarak 5 dakikaya kadar çıkabilir. Bunlardan başka, bebeğin jimnastiği ile ilgili olarak bilinmesi gerekli noktalar şunlardır:
Bebeğe jimnastiği annesi yaptırmalıdır.
Böylece hem bebekle aralarında daha çok yakınlaşma olur, hem de çocuğun dilinden en iyi anlayan kimse o olduğu için jimnastik sırasında küçüğün göstereceği tepkileri de yine en iyi o değerlendirir.
Bebeğe jimnastik çıplak olarak yaptırılmalıdır.
Havanın sıcaklığı gözönüne alınarak mümkünse pencere açık bırakılmalıdır (esinti çocuğun üzerine doğrudan gelmeyecek şekilde).
Beden eğitimi yapmaya alışkın olan küçük, günün birinde huysuzlanır ve isteksiz görülürse o gün jimnastik yapılmaması daha doğrudur.
Ateşi olan hasta çocuğa da jimnastik yaptırılmaz.
Çocuğunuzu zaman zaman kontrol edecek olursanız, adalelerinin kalınlaştığını, kuvvetlendiğini farkedeceksiniz. Böyle çocuklar zamanında yürür, sağlıklı olur ve sık sık hastalanmazlar.
Küçüğe jimnastik yaptırırken bazı beden hareketleri yavrunun hoşuna gitmeyebilir. Bunun üzerinde fazla durmayın. Her gün tekrarlayarak alıştırmaya çalışın. Hareketleri yaptırırken fazla sert olmaktan kaçının. Tersine, her hareketinden sonra eğer çocuk terlemişse, teri bir tülbentle kurulanmalıdır. Hareketler bittikten sonra da hafif masaj yapılmalıdır. Masaj elinizin çocuğun vücudunda 'okşar' gibi dolaşmasıdır.
Bebeğin kas ve kemikleri, 3 aylık olduktan sonra doğal gücünü kazanmaya başlar. Dördüncü ayına kadar yapacağı bütün jimnastik, altı açıldığı zamanki hareketleridir. Gerçek anlamda bilerek, sizin yaptıracağınız beden hareketlerine ise ancak bu aylardan sonra, yani bebek dördüncü ayına girdikten sonra başlanabilir. Jimnastik hareketleri kan akımını hızlandırır ve vücudun her köşesine fazla kanın gitmesini sağlar, adale ve kemik gelişimi daha düzgün olur, solunum güçlenir, sindirim kolaylaşır, bağırsak hareketleri düzene girer, iştah açılır. Bunların sonucu olarak da çocuk canlı ve sağlıklı bir görünüm kazanır.
Bu hareketler ne zaman yapılmalıdır?
Beden eğitiminin meme ve banyo saatinden önce yapılması uygundur. Sözgelişi, saat 9.30-10.00 arasında.
Bu hareketler nerede yapılmalıdır?
Havalandırılmış, temiz bir odada ve uygun bir masanın üzerinde yapılması gerekir. Odanın sıcaklığı 20 derecenin altında olmamalıdır. Masa üzerine kalın bir battaniye ve onun da üzerine temiz bir örtü serilmelidir.
Bu hareketler ne kadar süreyle yapılmalıdır?
Başlangıçta 1 -2 dakika kadar yaptırılan beden hareketleri zamanla biraz daha artırılarak 5 dakikaya kadar çıkabilir. Bunlardan başka, bebeğin jimnastiği ile ilgili olarak bilinmesi gerekli noktalar şunlardır:
Bebeğe jimnastiği annesi yaptırmalıdır.
Böylece hem bebekle aralarında daha çok yakınlaşma olur, hem de çocuğun dilinden en iyi anlayan kimse o olduğu için jimnastik sırasında küçüğün göstereceği tepkileri de yine en iyi o değerlendirir.
Bebeğe jimnastik çıplak olarak yaptırılmalıdır.
Havanın sıcaklığı gözönüne alınarak mümkünse pencere açık bırakılmalıdır (esinti çocuğun üzerine doğrudan gelmeyecek şekilde).
Beden eğitimi yapmaya alışkın olan küçük, günün birinde huysuzlanır ve isteksiz görülürse o gün jimnastik yapılmaması daha doğrudur.
Ateşi olan hasta çocuğa da jimnastik yaptırılmaz.
Çocuğunuzu zaman zaman kontrol edecek olursanız, adalelerinin kalınlaştığını, kuvvetlendiğini farkedeceksiniz. Böyle çocuklar zamanında yürür, sağlıklı olur ve sık sık hastalanmazlar.
Küçüğe jimnastik yaptırırken bazı beden hareketleri yavrunun hoşuna gitmeyebilir. Bunun üzerinde fazla durmayın. Her gün tekrarlayarak alıştırmaya çalışın. Hareketleri yaptırırken fazla sert olmaktan kaçının. Tersine, her hareketinden sonra eğer çocuk terlemişse, teri bir tülbentle kurulanmalıdır. Hareketler bittikten sonra da hafif masaj yapılmalıdır. Masaj elinizin çocuğun vücudunda 'okşar' gibi dolaşmasıdır.
Bebeklerde Yalanci Emzik Kullanimi
Bebeklerde Yalancı Emzik, Yalancı Emzik Kullanımı
Bazı anneler çocukları her ne sebeple ağlarsa ağlasın, bebeğe hemen emziğini verirler. Bunun birçok sakıncaları vardır.
• Çocuk emzikle oyalanmaya başlayınca ağlamayı bırakır ve bu arada asıl ağlama nedeni gözden kaçabilir. Sözgelişi; altı ıslanmışsa, ıslaklık devam eder. Altındaki bezin kat yeri çocuğun canını acıtıyorsa düzeltilemez.
• Ne kadar titiz olursanız olun yalancı emziği temiz tutmak pratik değildir.
• Emziğe alışan bebek kolaylıkla bu alışkanlığı bırakmaz.
• Emme de çocuk için bir ihtiyaçtır. Uzun süre ağzında emzik tutan bebek meme saati geldiği zaman büyük bir hırsla memeye sarılamaz, o yüzden yeteri kadar süt çekemez.
Bu sakıncalarına rağmen parmağını emmek isteyen bir çocuğa emzik vermek daha iyi olur. Parmak emme alışkanlığını bıraktırmak çok daha zordur. Çünkü, daha ilerki yaşlarında emziğini vermemekle bu alışkanlık unutturulabilir ama parmak için bu mümkün değildir. Böyle bir durumla karşı karşıya iseniz emziği mümkün olduğu kadar temiz bir şekilde kullanmaya çalışın. En az 2-3 emzik bulundurmalısınız. Emziğin lastiğinde delik olmamalıdır ki çocuk hava yutmasın.
Ayrıca ve hepsinden önemli olarak da emziğin çocuk tarafından yutulmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Bunun için emziğin kemik kısmı yeterince büyük olmalı ve bir kurdele ile gömleğe iliştirilmelidir. 1. yaşın sonuna doğru da emzik alışkanlığına kesinlikle son vermelidir.
Bazı anneler çocukları her ne sebeple ağlarsa ağlasın, bebeğe hemen emziğini verirler. Bunun birçok sakıncaları vardır.
• Çocuk emzikle oyalanmaya başlayınca ağlamayı bırakır ve bu arada asıl ağlama nedeni gözden kaçabilir. Sözgelişi; altı ıslanmışsa, ıslaklık devam eder. Altındaki bezin kat yeri çocuğun canını acıtıyorsa düzeltilemez.
• Ne kadar titiz olursanız olun yalancı emziği temiz tutmak pratik değildir.
• Emziğe alışan bebek kolaylıkla bu alışkanlığı bırakmaz.
• Emme de çocuk için bir ihtiyaçtır. Uzun süre ağzında emzik tutan bebek meme saati geldiği zaman büyük bir hırsla memeye sarılamaz, o yüzden yeteri kadar süt çekemez.
Bu sakıncalarına rağmen parmağını emmek isteyen bir çocuğa emzik vermek daha iyi olur. Parmak emme alışkanlığını bıraktırmak çok daha zordur. Çünkü, daha ilerki yaşlarında emziğini vermemekle bu alışkanlık unutturulabilir ama parmak için bu mümkün değildir. Böyle bir durumla karşı karşıya iseniz emziği mümkün olduğu kadar temiz bir şekilde kullanmaya çalışın. En az 2-3 emzik bulundurmalısınız. Emziğin lastiğinde delik olmamalıdır ki çocuk hava yutmasın.
Ayrıca ve hepsinden önemli olarak da emziğin çocuk tarafından yutulmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Bunun için emziğin kemik kısmı yeterince büyük olmalı ve bir kurdele ile gömleğe iliştirilmelidir. 1. yaşın sonuna doğru da emzik alışkanlığına kesinlikle son vermelidir.
Bebekler Neden Aglar Bebeklerde Aglama
Bebekler Neden Ağlar, Bebeklerde Ağlama
Hiçbir şey anlamadığını, hiçbir şey bilmediğini sandığınız o küçücük bebeğiniz size ne kadar yanlış düşündüğünüzü kısa sürede kanıtlayacaktır. Yanıldığınızı anlayınca da belki iş işten geçmiş olabilir. Artık bebek sizin zayıf yanlarınızı bulmuş, size istediğini yaptırmaya başlamıştır bile. Bebek konuşamadığı sürece hemen her isteğini ağlayarak belli eder. O halde, önce ağlamanın ne demek olduğunu anlamaya çalışalım:
Küçük, acıkınca, altı ıslanınca, ağrısı varsa, bir yerine bir şey batıyorsa ve ağlamakla herhangi bir isteğini yaptırabileceğini anladıysa, o zaman ağlar. Ancak bunların her birinin farklı ağlamalar olduğunu zamanla siz de farkedeceksiniz.
• Bebek karnı acıktığında ağlar; bu ağlama birdenbire başlamaz. Genellikle meme saatinden kısa bir süre önce görülür. Karnını doyurduktan ve uykuya daldıktan yarım ila bir saat sonra uyanıp ağlamaya başlarsa bu, acıkmadan değil, büyük bir olasılıkla sindirim bozukluğundandır. Bu arada bebeğin altını yeniden kontrol etmekte yarar vardır. Eğer çocuğun altı ıslaksa, ağlama nedeni anlaşılmış olur.
• Bebek bazen altı ıslak olmadan da ağlar, o zaman da kundağının sıkı olabileceği, bezlerin kat yaparak bebeği rahatsız edebileceği düşünülmelidir.
Bebeklerde Ağlama Nedeni Hastalık Mıdır?
Hiçbir hastalığın tek belirtisi ağlamak değildir, o halde ağlamanın da hastalıktan başka nedenleri vardır. Sözgelişi; nezle olan çocuğun öksürmesi, burnunun akması gerekir.
Küçüğün bağırsakları bozulabilir. Bu durumda da kakanın rengi ve koyuluğu değişir. Ayrıca, çocuğun ateşi de yükselebilir.
Eğer sözünü ettiğimiz bu durumlardan birini gözlediyseniz, çocuğunuz ağlamakta çok haklıdır. Hemen doktorunuza haber vermelisiniz.
Bebeğiniz hasta olmadığı halde ağlıyorsa büyük bir olasılıkla kucağın tadını almıştır. Nitekim kucağınıza alınca susacaktır. Size önerimiz, çocuğun ağlaması duruyor diye onu kucağınızda gezdirmemenizdir.
Yukardaki belirtilerin hiçbirini görmediğiniz halde bazı çocuklar ağlamayı sürdürürler. Bu ağlama «sinirsel ağlama» adını alır. Meme vermek kucağa almak gibi çarelerin hiçbiri sonuç vermez.
Nöbetler şeklinde gelen bu çeşit ağlamaların kesin nedeni belli değildir. Bazı doktorlara göre bağırsaktaki gazlar şiddetli sancı yapmaktadır, bazılarına göre de tamamıyla sinirsel kaynaklıdır. En geç 2-3 ay içinde kendiliğinden geçer. Bu arada doktorunuzun vereceği ilaçlardan da yararlanabilirsiniz. Böyle ağlaması olan çocukları, eğer neden karın ağrısı ise, yüzükoyun yatırmakla biraz daha rahat ettirebilirsiniz.
Çocukla olan ilişkiniz, her zaman ölçülü olmalıdır. Ona meme verirken, banyo yaptırırken, ne kadar değer verdiğiniz bir varlık olduğunu belli etmelisiniz. Beslenmesi nasıl çocuğun gelişmesi için gerekliyse, ruhsal gelişmesi için de sevgi bir ihtiyaçtır. Ona zaman zaman sarılmalı, onunla konuşmalısınız. Ama göstereceğiniz gereksiz ilginin onu şımartacağını da bilmelisiniz. Çocukla uğraşmak demek, onun yanından hiç ayrılmamak, her an onunla konuşmak, her an ona sevdiğini belli etmek demek değildir. Çocuğunuzla bakımı için birlikte olduğunuz zamanın ancak bir kısmını konuşarak, oynayarak ve severek verin ona. Geri kalan sürede sessizce işinizi sürdürün.
Küçüğün şımarık olmasının önemli bir nedeni de, sık sık komşulara bırakılmasıdır.
Böyle durumlarda komşunuz belki çocuğa gerektiğinden fazla dikkat edecektir. Ama çocuğa hiçbir zaman kendi kendine olma fırsatını vermeyecektir. Onu sürekli olarak kucağında gezdirecek, eğer varsa eline durmadan değişik oyuncaklar verecektir. Böylece çocuk yeni yeni alışkanlıklar edinip kendi kendine vakit geçirme yerine, uyanık olduğu her an kendisiyle uğraşacak birini isteyecektir.
Bu nedenle zorda kalmadıkça çocuğunuzu komşulara bırakmayınız. Eğer bir zorunluluk olursa nasıl hareket edeceklerini yakınlarınıza anlatınız.
Hiçbir şey anlamadığını, hiçbir şey bilmediğini sandığınız o küçücük bebeğiniz size ne kadar yanlış düşündüğünüzü kısa sürede kanıtlayacaktır. Yanıldığınızı anlayınca da belki iş işten geçmiş olabilir. Artık bebek sizin zayıf yanlarınızı bulmuş, size istediğini yaptırmaya başlamıştır bile. Bebek konuşamadığı sürece hemen her isteğini ağlayarak belli eder. O halde, önce ağlamanın ne demek olduğunu anlamaya çalışalım:
Küçük, acıkınca, altı ıslanınca, ağrısı varsa, bir yerine bir şey batıyorsa ve ağlamakla herhangi bir isteğini yaptırabileceğini anladıysa, o zaman ağlar. Ancak bunların her birinin farklı ağlamalar olduğunu zamanla siz de farkedeceksiniz.
• Bebek karnı acıktığında ağlar; bu ağlama birdenbire başlamaz. Genellikle meme saatinden kısa bir süre önce görülür. Karnını doyurduktan ve uykuya daldıktan yarım ila bir saat sonra uyanıp ağlamaya başlarsa bu, acıkmadan değil, büyük bir olasılıkla sindirim bozukluğundandır. Bu arada bebeğin altını yeniden kontrol etmekte yarar vardır. Eğer çocuğun altı ıslaksa, ağlama nedeni anlaşılmış olur.
• Bebek bazen altı ıslak olmadan da ağlar, o zaman da kundağının sıkı olabileceği, bezlerin kat yaparak bebeği rahatsız edebileceği düşünülmelidir.
Bebeklerde Ağlama Nedeni Hastalık Mıdır?
Hiçbir hastalığın tek belirtisi ağlamak değildir, o halde ağlamanın da hastalıktan başka nedenleri vardır. Sözgelişi; nezle olan çocuğun öksürmesi, burnunun akması gerekir.
Küçüğün bağırsakları bozulabilir. Bu durumda da kakanın rengi ve koyuluğu değişir. Ayrıca, çocuğun ateşi de yükselebilir.
Eğer sözünü ettiğimiz bu durumlardan birini gözlediyseniz, çocuğunuz ağlamakta çok haklıdır. Hemen doktorunuza haber vermelisiniz.
Bebeğiniz hasta olmadığı halde ağlıyorsa büyük bir olasılıkla kucağın tadını almıştır. Nitekim kucağınıza alınca susacaktır. Size önerimiz, çocuğun ağlaması duruyor diye onu kucağınızda gezdirmemenizdir.
Yukardaki belirtilerin hiçbirini görmediğiniz halde bazı çocuklar ağlamayı sürdürürler. Bu ağlama «sinirsel ağlama» adını alır. Meme vermek kucağa almak gibi çarelerin hiçbiri sonuç vermez.
Nöbetler şeklinde gelen bu çeşit ağlamaların kesin nedeni belli değildir. Bazı doktorlara göre bağırsaktaki gazlar şiddetli sancı yapmaktadır, bazılarına göre de tamamıyla sinirsel kaynaklıdır. En geç 2-3 ay içinde kendiliğinden geçer. Bu arada doktorunuzun vereceği ilaçlardan da yararlanabilirsiniz. Böyle ağlaması olan çocukları, eğer neden karın ağrısı ise, yüzükoyun yatırmakla biraz daha rahat ettirebilirsiniz.
Çocukla olan ilişkiniz, her zaman ölçülü olmalıdır. Ona meme verirken, banyo yaptırırken, ne kadar değer verdiğiniz bir varlık olduğunu belli etmelisiniz. Beslenmesi nasıl çocuğun gelişmesi için gerekliyse, ruhsal gelişmesi için de sevgi bir ihtiyaçtır. Ona zaman zaman sarılmalı, onunla konuşmalısınız. Ama göstereceğiniz gereksiz ilginin onu şımartacağını da bilmelisiniz. Çocukla uğraşmak demek, onun yanından hiç ayrılmamak, her an onunla konuşmak, her an ona sevdiğini belli etmek demek değildir. Çocuğunuzla bakımı için birlikte olduğunuz zamanın ancak bir kısmını konuşarak, oynayarak ve severek verin ona. Geri kalan sürede sessizce işinizi sürdürün.
Küçüğün şımarık olmasının önemli bir nedeni de, sık sık komşulara bırakılmasıdır.
Böyle durumlarda komşunuz belki çocuğa gerektiğinden fazla dikkat edecektir. Ama çocuğa hiçbir zaman kendi kendine olma fırsatını vermeyecektir. Onu sürekli olarak kucağında gezdirecek, eğer varsa eline durmadan değişik oyuncaklar verecektir. Böylece çocuk yeni yeni alışkanlıklar edinip kendi kendine vakit geçirme yerine, uyanık olduğu her an kendisiyle uğraşacak birini isteyecektir.
Bu nedenle zorda kalmadıkça çocuğunuzu komşulara bırakmayınız. Eğer bir zorunluluk olursa nasıl hareket edeceklerini yakınlarınıza anlatınız.
Bebeklerde Konak Bebek Konak Olusumu
Bebeklerde Konak, Bebek Konak Oluşumu
Baş derisi üzerinde kabukların oluşmasına verilen isimdir. Bu kabuklar bademyağı, zeytinyağı ya da çocuk yağlarının sürülmesiyle gevşer. Yumuşak çocuk fırçasıyla da kolayca yerinden kalkar. Bir defada bütün kabuklar yerinden kalkmayabilir. İki üç defa aynı işi tekrarlayabilirsiniz. Kabuklar kolay yumuşamıyor ve yerlerinden kalkmıyorsa başı yağlı olarak, bir iki saat kadar bırakmış, sonra % 5 karbonatlı ılık suyla ıslatılmış bir bezle silmek ve daha sonra fırçalamak yerinde bir hareket olur. Konakları birer birer koparmaya kalkışmayın. Gereksiz yere çocuğu huzursuz yapar ve incecik derisini zedeleyebilirsiniz.
Baş derisi üzerinde kabukların oluşmasına verilen isimdir. Bu kabuklar bademyağı, zeytinyağı ya da çocuk yağlarının sürülmesiyle gevşer. Yumuşak çocuk fırçasıyla da kolayca yerinden kalkar. Bir defada bütün kabuklar yerinden kalkmayabilir. İki üç defa aynı işi tekrarlayabilirsiniz. Kabuklar kolay yumuşamıyor ve yerlerinden kalkmıyorsa başı yağlı olarak, bir iki saat kadar bırakmış, sonra % 5 karbonatlı ılık suyla ıslatılmış bir bezle silmek ve daha sonra fırçalamak yerinde bir hareket olur. Konakları birer birer koparmaya kalkışmayın. Gereksiz yere çocuğu huzursuz yapar ve incecik derisini zedeleyebilirsiniz.
Bebeklerde Pisik Neden Olur Bebek Pisigi
Bebeklerde Pişik, Bebek Pişiği, Pişik Neden Olur?
Bazı çocukların cildi çok duyarlıdır. En ufak bir ihmal böyle çocuklarda pişiğe neden olur. Bundan başka, pişik şu nedenlerle ortaya çıkar:
• Bebeğin banyosu ihmal ediliyorsa,
• Altı düzenli açılmıyorsa,
• Kullanılan pudra çocuğun cildine uygun değilse (Pudranın çocuğun cildine uygun olup olmadığını) nerden anlamalı? Bu bölümde önerilen şeylerin hepsini yaptığınız halde değişme olmuyorsa büyük bir olasılıkla pişiğin nedeni pudradır.
• Kullanılan sabun çocuğun cildini rahatsız edebilir. Piyasadaki iyi cins bebek sabunlarından birini kullanın.
• Bebeğin çamaşırlarında sabun kalması da pişiğe yol açar. Bunun için özellikle çamaşırları iyice sudan geçirmek -durulamak- gerekir.
Eğer çocuğunuzda pişik varsa, yukardaki nedenleri aklınızdan geçirin. Farkına varmadan yanlış ya da eksik bir şey yapmış olabilirsiniz. Kısa sürede pişik nedenini bulacaksınız.
Pişikler, bezlerin vücuda sıkı sıkıya değdiği yerlerde daha çok görülür. Kullandığınız bezler yeterince yumuşak değilse bu da bir pişik nedeni olabilir. İdrar ve kakada tahriş edici pek çok madde vardır. Bu maddeler önceden pişik olan yerlere değerse deride yaraların oluşmasına bile yol açabilir. O halde, pişiği olan çocuğun altını çok sık değiştirmeniz gerekmektedir. Bezleri iyice kaynatmalısınız. Bu şekilde hem üzerindeki mikropların ölmesini, hem de kalmış sabun zerrelerinin yok edilmesini sağlamış olursunuz.
Başlangıç durumundaki pişiklere zeytinyağı ya da başka çocuk yağlarından sürebilirsiniz. Pişik geçene kadar bebeğe lastik külot giydirmeyin ve banyosunda da sabun kullanmayın.
Pişik eğer böyle basit önlemlerle geçmiyorsa o zaman doktorunuza başvurmanız gerekir.
Bazı çocukların cildi çok duyarlıdır. En ufak bir ihmal böyle çocuklarda pişiğe neden olur. Bundan başka, pişik şu nedenlerle ortaya çıkar:
• Bebeğin banyosu ihmal ediliyorsa,
• Altı düzenli açılmıyorsa,
• Kullanılan pudra çocuğun cildine uygun değilse (Pudranın çocuğun cildine uygun olup olmadığını) nerden anlamalı? Bu bölümde önerilen şeylerin hepsini yaptığınız halde değişme olmuyorsa büyük bir olasılıkla pişiğin nedeni pudradır.
• Kullanılan sabun çocuğun cildini rahatsız edebilir. Piyasadaki iyi cins bebek sabunlarından birini kullanın.
• Bebeğin çamaşırlarında sabun kalması da pişiğe yol açar. Bunun için özellikle çamaşırları iyice sudan geçirmek -durulamak- gerekir.
Eğer çocuğunuzda pişik varsa, yukardaki nedenleri aklınızdan geçirin. Farkına varmadan yanlış ya da eksik bir şey yapmış olabilirsiniz. Kısa sürede pişik nedenini bulacaksınız.
Pişikler, bezlerin vücuda sıkı sıkıya değdiği yerlerde daha çok görülür. Kullandığınız bezler yeterince yumuşak değilse bu da bir pişik nedeni olabilir. İdrar ve kakada tahriş edici pek çok madde vardır. Bu maddeler önceden pişik olan yerlere değerse deride yaraların oluşmasına bile yol açabilir. O halde, pişiği olan çocuğun altını çok sık değiştirmeniz gerekmektedir. Bezleri iyice kaynatmalısınız. Bu şekilde hem üzerindeki mikropların ölmesini, hem de kalmış sabun zerrelerinin yok edilmesini sağlamış olursunuz.
Başlangıç durumundaki pişiklere zeytinyağı ya da başka çocuk yağlarından sürebilirsiniz. Pişik geçene kadar bebeğe lastik külot giydirmeyin ve banyosunda da sabun kullanmayın.
Pişik eğer böyle basit önlemlerle geçmiyorsa o zaman doktorunuza başvurmanız gerekir.
Bebeklerde Tirnak Bebek Tirnak Temizligi
Bebeklerde Tırnak, Bebek Tırnak Temizliği
Kesinlikle haftada bir çocukların tırnaklarının kesilmesi gerekir. Uzamış tırnaklar hem kir tutar, hem de yüzünü ya da vücudunun herhangi bir yerini çizebilir. Haftada bir yapılan bu işte dikkatli davranmalı, kesilen tırnak ucunda çentik bırakmamalıdır. Bu işlem yapılırken her parmak ayrı ayrı tutulmalı ve çocuğun ani hareketlerini gözönünde bulundurmalıdır.
Kesinlikle haftada bir çocukların tırnaklarının kesilmesi gerekir. Uzamış tırnaklar hem kir tutar, hem de yüzünü ya da vücudunun herhangi bir yerini çizebilir. Haftada bir yapılan bu işte dikkatli davranmalı, kesilen tırnak ucunda çentik bırakmamalıdır. Bu işlem yapılırken her parmak ayrı ayrı tutulmalı ve çocuğun ani hareketlerini gözönünde bulundurmalıdır.
Bebek Banyo Yaptirma Bebegin Banyosu
Bebek Banyo Yaptırma, Bebeğin Banyosu
Bebek Nasıl Banyo Yaptırılır? Tam banyo ancak göbek düştükten sonra yapılabilir. Yine de bunun için pek acele etmeyin. Göbekteki yaranın iyice kurumasını beklemek herhalde iyi bir önlem olur. İlk banyosuna kadar bebeği yalnızca silmek ya da yarım banyo yapmak pekâlâ mümkündür. Banyolar bebeğin gelişmesi, iştahının artması, uykusunun düzelmesi gibi yararlarından ötürü, temizlenme amacından daha da önemlidir. Büyük bir engel olmadığı takdirde sağlıklı çocuklar her gün banyo yapmalıdır. Banyo her zaman mamadan önce yapılmalıdır. Bebeğin banyosu için en uygun zaman günün ikinci mamasından önce, aşağı yukarı saat 10 sularıdır. Bu saat sizin için de uygunsa banyo saati olarak kabul edin. Zamanla bebek de bu saate alışacak, hatta bekleyecektir. Banyodan hemen sonra bebeği açık havaya çıkarmamak gerekir. Bir yere gitmek zorunda iseniz o günlük banyo saatinde, yine memeden önce olmak koşulu ile değişiklik yapabilirsiniz.
Bebek Banyo Suyu, Bebeğin Banyo Suyu Isısının Ölçülmesi
Banyo için gerekli malzemenin hazırlanması: Baş ve vücudu için iki ayrı tülbent -bunlar çok yumuşak sünger de olabilir.- Biri büyük, öbürü küçük ve yumuşak çocuk havlusu, bebek sabunu.
Küvet çocuğun suya girebileceği kadar doldurulur. Suyun sıcaklığı, vücut ısısında olmalıdır. Bunu termometreyle kontrol edebileceğimiz gibi -ki en doğru yol budur-, dirseğinizi suya sokarak da anlayabilirsiniz. Odanın sıcaklığı 20 derece dolaylarında olmalıdır. Bebek odasında soyulur ve üşütmeden hemen banyoya getirilir. Şuna özellikle dikkat edin: Çıplak çocuk suda balık gibi elinizden kaçabilir, onu ne canını acıtacak kadar sıkı tutun, ne de elinizden kaçıracak kadar gevşek. Hemen sabunu alıp üzerine koşmanız gerekmez. Biraz bekleyin, oynayın onunla, ancak bu şekilde onu banyo eğlencesine alıştırabilirsiniz. Yıkama sırasında eliniz hep onu, başının altından ve omzundan tutmalı ve baş suya sokulmamalıdır. Kulağına su kaçmamasına çok dikkat edilmesi gerekir. Elinizdeki sabunlu bezi okşar gibi çocuğun vücudunda gezdirin. Özellikle oynak yerlerini, apışaralarını iyice silin. Bu iş bitince bebeği yüzükoyun çevirin, sol eliniz çocuğun göğsünü kavramış olsun. Yine aynı şekilde sırtını da sildikten sonra sabunlu bezi başında gezdirin. (Başı haftada 1-2 defa silmek yeterlidir.) Bundan sonra aynı sıcaklıktaki su ile çocuğun vücudundaki sabunlar akıtılır, hemen havlusuna sarılıp kurularken sert hareketlerden kaçınılmalıdır. Çünkü derileri çabuk zedelenir. Boyun, koltuk-altı ve apışaralarının iyice kurulanması gereklidir. Nemli kalırsa pişik olasılığı vardır. Pudra hafifçe serpilir ve iyice yayılır. Bazı pudralar çocukta alerji yapabilir, o zaman başka bir cins pudra denenmelidir. Bütün bu işler çabuk yapılmalı ve çocuk üşütülmemelidir. Özellikle küçük çocukların banyoda kalış süreleri önceleri 1-2 dakika kadar olmalı ve bu süre yavaş yavaş uzatılmalıdır. Genellikle banyoda kalış süresi 10 dakikayı geçmemelidir. Banyodan sonra burun ve kulaklar da temizlenir. Burnu bir kürdan ya da kibritin ucuna saracağınız pamukla temizleyebilirsiniz. Eğer isterseniz bu iş için hazırlanmış özel temizlik malzemelerini de kullanabilirsiniz. Banyoda yumuşayan kirler kolayca çıkar. Eğer çocuk aşırı huysuzluk ediyorsa, onu büsbütün çileden çıkarıncaya kadar burnuyla oynamanın gereği yoktur. Kulağına gelince; ancak dış kulağı yani kulak kepçesini temizleyebilirsiniz. Kulağın içine hiçbir zaman hiçbir şey sokmayın, bu konuda daha ileri giden bir temizlik yöntemi kullanmayın.
Bebek Nasıl Banyo Yaptırılır? Tam banyo ancak göbek düştükten sonra yapılabilir. Yine de bunun için pek acele etmeyin. Göbekteki yaranın iyice kurumasını beklemek herhalde iyi bir önlem olur. İlk banyosuna kadar bebeği yalnızca silmek ya da yarım banyo yapmak pekâlâ mümkündür. Banyolar bebeğin gelişmesi, iştahının artması, uykusunun düzelmesi gibi yararlarından ötürü, temizlenme amacından daha da önemlidir. Büyük bir engel olmadığı takdirde sağlıklı çocuklar her gün banyo yapmalıdır. Banyo her zaman mamadan önce yapılmalıdır. Bebeğin banyosu için en uygun zaman günün ikinci mamasından önce, aşağı yukarı saat 10 sularıdır. Bu saat sizin için de uygunsa banyo saati olarak kabul edin. Zamanla bebek de bu saate alışacak, hatta bekleyecektir. Banyodan hemen sonra bebeği açık havaya çıkarmamak gerekir. Bir yere gitmek zorunda iseniz o günlük banyo saatinde, yine memeden önce olmak koşulu ile değişiklik yapabilirsiniz.
Bebek Banyo Suyu, Bebeğin Banyo Suyu Isısının Ölçülmesi
Banyo için gerekli malzemenin hazırlanması: Baş ve vücudu için iki ayrı tülbent -bunlar çok yumuşak sünger de olabilir.- Biri büyük, öbürü küçük ve yumuşak çocuk havlusu, bebek sabunu.
Küvet çocuğun suya girebileceği kadar doldurulur. Suyun sıcaklığı, vücut ısısında olmalıdır. Bunu termometreyle kontrol edebileceğimiz gibi -ki en doğru yol budur-, dirseğinizi suya sokarak da anlayabilirsiniz. Odanın sıcaklığı 20 derece dolaylarında olmalıdır. Bebek odasında soyulur ve üşütmeden hemen banyoya getirilir. Şuna özellikle dikkat edin: Çıplak çocuk suda balık gibi elinizden kaçabilir, onu ne canını acıtacak kadar sıkı tutun, ne de elinizden kaçıracak kadar gevşek. Hemen sabunu alıp üzerine koşmanız gerekmez. Biraz bekleyin, oynayın onunla, ancak bu şekilde onu banyo eğlencesine alıştırabilirsiniz. Yıkama sırasında eliniz hep onu, başının altından ve omzundan tutmalı ve baş suya sokulmamalıdır. Kulağına su kaçmamasına çok dikkat edilmesi gerekir. Elinizdeki sabunlu bezi okşar gibi çocuğun vücudunda gezdirin. Özellikle oynak yerlerini, apışaralarını iyice silin. Bu iş bitince bebeği yüzükoyun çevirin, sol eliniz çocuğun göğsünü kavramış olsun. Yine aynı şekilde sırtını da sildikten sonra sabunlu bezi başında gezdirin. (Başı haftada 1-2 defa silmek yeterlidir.) Bundan sonra aynı sıcaklıktaki su ile çocuğun vücudundaki sabunlar akıtılır, hemen havlusuna sarılıp kurularken sert hareketlerden kaçınılmalıdır. Çünkü derileri çabuk zedelenir. Boyun, koltuk-altı ve apışaralarının iyice kurulanması gereklidir. Nemli kalırsa pişik olasılığı vardır. Pudra hafifçe serpilir ve iyice yayılır. Bazı pudralar çocukta alerji yapabilir, o zaman başka bir cins pudra denenmelidir. Bütün bu işler çabuk yapılmalı ve çocuk üşütülmemelidir. Özellikle küçük çocukların banyoda kalış süreleri önceleri 1-2 dakika kadar olmalı ve bu süre yavaş yavaş uzatılmalıdır. Genellikle banyoda kalış süresi 10 dakikayı geçmemelidir. Banyodan sonra burun ve kulaklar da temizlenir. Burnu bir kürdan ya da kibritin ucuna saracağınız pamukla temizleyebilirsiniz. Eğer isterseniz bu iş için hazırlanmış özel temizlik malzemelerini de kullanabilirsiniz. Banyoda yumuşayan kirler kolayca çıkar. Eğer çocuk aşırı huysuzluk ediyorsa, onu büsbütün çileden çıkarıncaya kadar burnuyla oynamanın gereği yoktur. Kulağına gelince; ancak dış kulağı yani kulak kepçesini temizleyebilirsiniz. Kulağın içine hiçbir zaman hiçbir şey sokmayın, bu konuda daha ileri giden bir temizlik yöntemi kullanmayın.
Anne ve Bebek Bakimi Bebegin Aylik Bakimi
Annelik ve Bebek Bakımı, Bebeğin Aylık Bakımı
Evde Bebeklerin Bakımı
Bebeklerde Göbek Bakımı, Bebeğin Göbeği
Göbeğin bakımına çok dikkat etmeli, kuru kalması sağlanmalıdır. Doğumdan sonra göbeğe bağlanan steril gazlı beze elden geldiğince dokunmamak gerekir. Zorda kalınırsa, örneğin bu bez kaka ya da idrarla kirlenirse, eski gazlı bez atılır ve yerine göbek tozlarından biri ekilir, yine steril gazlı bezle sarılır. Eğer doktorunuz uygun buluyorsa üzerine göbek bezi düzenli olarak sarılır. Göbek çevresinde bir kırmızılaşma görürseniz durumu süratle doktorunuza haber vermelisiniz. Göbek mikrop kapmış olabilir. Hemen tedavi edilirse önemli bir sorun çıkmaz. Önemsenmezse hem tedavisi güçleşir, hem de tehlikeli bir hastalık şeklini alabilir. Bu nedenlerle göbek, mikrop kapmaması için, kendiliğinden düşene kadar banyo yapılmamalıdır. Genellikle doğumdan 5-8 gün sonra göbek düşer. 8. gün hâlâ düşmemişse kaygılanmayın, bazen böyle geç düştüğü de olur. Ama bir an önce göbek düşsün diye çekiştirmek yoluna da başvurmayınız. Göbek düştükten sonra da o bölgeye özen göstermeniz, temiz tutmanız gerekir. Göbek yeri normal cilt görünümü alıncaya kadar. Bu da genellikle 3-5 gün içinde tamamlanır.
Evde Bebeklerin Bakımı
Bebeklerde Göbek Bakımı, Bebeğin Göbeği
Göbeğin bakımına çok dikkat etmeli, kuru kalması sağlanmalıdır. Doğumdan sonra göbeğe bağlanan steril gazlı beze elden geldiğince dokunmamak gerekir. Zorda kalınırsa, örneğin bu bez kaka ya da idrarla kirlenirse, eski gazlı bez atılır ve yerine göbek tozlarından biri ekilir, yine steril gazlı bezle sarılır. Eğer doktorunuz uygun buluyorsa üzerine göbek bezi düzenli olarak sarılır. Göbek çevresinde bir kırmızılaşma görürseniz durumu süratle doktorunuza haber vermelisiniz. Göbek mikrop kapmış olabilir. Hemen tedavi edilirse önemli bir sorun çıkmaz. Önemsenmezse hem tedavisi güçleşir, hem de tehlikeli bir hastalık şeklini alabilir. Bu nedenlerle göbek, mikrop kapmaması için, kendiliğinden düşene kadar banyo yapılmamalıdır. Genellikle doğumdan 5-8 gün sonra göbek düşer. 8. gün hâlâ düşmemişse kaygılanmayın, bazen böyle geç düştüğü de olur. Ama bir an önce göbek düşsün diye çekiştirmek yoluna da başvurmayınız. Göbek düştükten sonra da o bölgeye özen göstermeniz, temiz tutmanız gerekir. Göbek yeri normal cilt görünümü alıncaya kadar. Bu da genellikle 3-5 gün içinde tamamlanır.
Annelik ve Bebek Bakimi Anasayfa
Bebeklerde Göbek Bakımı
Bebeğe Banyo Yaptırma, Su Isısının Ölçülmesi
Bebek Tırnak Temizliği
Bebek Pişiği, Pişik Neden Olur
Bebeklerde Konak Oluşumu
Bebekler Neden Ağlar
Bebeklerde Yalancı Emzik
Bebeklerde Beden Eğitim
Bebeklerde Uyku Düzeni
Bebeklerde Açık Havaya Alıştırma
Yeni Doğan Bebeklerde Giyim Eşyaları
Bebeklerde Kundak, Kundak Bezi ve Yarım Kundak
Çocuk Odasında Bulunması Gereken Eşyalar
------------------------------------------------
Bebeklere Süt Verme
Hangi Anneler Bebek Emziremez
Hamilelikte Bebek Emzirme ve Süreleri
Hamilelikte Göğüs Bakımı
Bebeklerde Emzirdikten Sonra: Hıçkırık, Kusma
Bebek Emzirme Saatleri, Ne Zaman Emzilirmeli
Anne Sütü Yetersizse; Ek Besinlere Geçiş
Bebeği Sütten Kesme
-----------------------------------------------------------
Bebeğin Ay Ay Beslenmesi
1 Aylık Bebek Beslenmesi
2 Aylık Bebek Beslenmesi
3 Aylık Bebek Beslenmesi
4 Aylık Bebek Beslenmesi
5 Aylık Bebek Beslenmesi
6 Aylık Bebek Beslenmesi
7 Aylık Bebek Beslenmesi
8 Aylık Bebek Beslenmesi
9 Aylık Bebek Beslenmesi
10-11-12 Aylık Bebek Beslenmesi
Bebeklere Ek Besinler Verilmesi
Bebekler İçin Vitaminin Önemi
Bebeğe Banyo Yaptırma, Su Isısının Ölçülmesi
Bebek Tırnak Temizliği
Bebek Pişiği, Pişik Neden Olur
Bebeklerde Konak Oluşumu
Bebekler Neden Ağlar
Bebeklerde Yalancı Emzik
Bebeklerde Beden Eğitim
Bebeklerde Uyku Düzeni
Bebeklerde Açık Havaya Alıştırma
Yeni Doğan Bebeklerde Giyim Eşyaları
Bebeklerde Kundak, Kundak Bezi ve Yarım Kundak
Çocuk Odasında Bulunması Gereken Eşyalar
------------------------------------------------
Bebeklere Süt Verme
Hangi Anneler Bebek Emziremez
Hamilelikte Bebek Emzirme ve Süreleri
Hamilelikte Göğüs Bakımı
Bebeklerde Emzirdikten Sonra: Hıçkırık, Kusma
Bebek Emzirme Saatleri, Ne Zaman Emzilirmeli
Anne Sütü Yetersizse; Ek Besinlere Geçiş
Bebeği Sütten Kesme
-----------------------------------------------------------
Bebeğin Ay Ay Beslenmesi
1 Aylık Bebek Beslenmesi
2 Aylık Bebek Beslenmesi
3 Aylık Bebek Beslenmesi
4 Aylık Bebek Beslenmesi
5 Aylık Bebek Beslenmesi
6 Aylık Bebek Beslenmesi
7 Aylık Bebek Beslenmesi
8 Aylık Bebek Beslenmesi
9 Aylık Bebek Beslenmesi
10-11-12 Aylık Bebek Beslenmesi
Bebeklere Ek Besinler Verilmesi
Bebekler İçin Vitaminin Önemi
Hamilelik Riski Riskli Gebelik Nedir
Hamilelik Riski, Riskli Gebelik Nedir, Hamilelik Riskleri
Gebelikte tehlike sayılacak belirtileri de aşağıda okuyacaksınız. Eğer bu belirtilerden biri ya da birkaçı sizde de varsa hiç vakit kaybetmeden doktorunuza görününüz. Unutmayınız ki, böylece hem kendinize, hem de bebeğinize yardım etmiş olursunuz. İşte size tehlike sayılacak belirtiler:
• Yüzde, ellerde ve bacaklarda şişmeler,
• Görme bozukluğu ya da gözün önünde bir şeyler uçuşuyor
duygusu veya geçici de olsa görmeme,
• Karında, kasıkta, belde ağrı.
• Ateş.
• Az veya çok vaginal bir kanama,
• Sürekli kusma,
• Sürekli baş ağrısı,
• Vaginadan su gelmesi,
• Dış genital organlarda ve bacaklarda varis görülmesi,
• İleri derecede kilo alma,
• Çocuk hareketlerinde anormallik (çok yavaşlama gibi).
Bütün bu yakınmalar, her zamanki normal kontrol dışında, doktorunuza başvuruyu gerektiren durumlardır. Ayrıca bir kaza geçirir veya düşerseniz ve normal doğum zamanınızın geçmesine rağmen, doğum olmazsa yine doktorunuza başvurmalısınız.
Tehlikeli Gebelik, Döneminde Gebelik Riski
Son yıllarda anne ve çocuğun sağlığı açısından özellik gösteren ve normale oranla daha fazla tehlike (risk) taşıyan gebeliklerde kullanılan bir deyimdir. Bu tip gebelerin teşhis ve takiplerinde aşağıdaki yöntemlerden istifade edilir.
a) Hastanın hikâyesi
b) Klinik muayene
c) Fizik ve kimyasal laboratuvar muayeneleri
Hikâyesine göre riskli gebelik grubu içine alınabilecek hastalar şunlardır:
- Gebe kalmak için uzun süre tedavi görenler
- Daha evvel birden fazla erken doğum (prematüre) yapmış olanlar
- Ölü veya anomalili çocuk doğurmuş olanlar
- İri çocuk doğurmuş olanlar (4000 gr. üzerinde)
- Gebeliği esnasında ağır mikrobik hastalık geçirenler
- Doğum vakti geçen gebeler
- Akraba evliliği olan gebeler
- Çocuklarda rahim içi gelişme bozukluğu olanlar vb.
Klinik muayene ile riskli gebelik tanısı konan durumlar ise şunlardır:
- Genital organ anomalisi olan anneler (cinsiyet organlarında anormallik)
- Kalp, akciğer, karaciğer ve böbrek hastalıkları başta olmak üzere diğer sistemik hastalıklar
- Şeker hastalığı olanlar
- Kan uyuşmazlığı olan gebeler
- Gebelik toksikozları (preeklampsi ve eklampsi)
- Kanamalı gebeler (çocuk eşinin önde gelmesi, vb.)
- Çoğul gebelikler (ikiz, üçüz vb.)
- Gebeliğinde aşırı kilo alanlar (15 kg üzeri)
- Çocuk geliş anomalisi olanlar (yan geliş, makat gelişi vb.)
Gerek hastanın hikâyesi, gerekse muayene ile tanı konan riskli gebeliklerin takibinde gebeler bir taraftan klinik olarak izlenirken (çocuk hareketi, çocuk kalp sesleri, ağrı izleme vb. gibi) diğer taraftan da bazı özel fizik ve laboratuvar yöntemleri kullanılır. Şimdi bu yöntemler hakkında kısa bilgiler vermek istiyoruz.
- Kan sayımı, kan grubu ve tam idrar tahlili: Bunlar genellikle her gebeden istenmektedir.
- Kanda hormon ve enzim tetkikleri:
• HPL (insan plasenta laktojen hormonu). BHCG (koryonik gonodotropin B alt ünitesi) tayini vb. gibi,
• Oksitokinaz enzimi vb. gibi.
Burada belirtilen maddeler, plasenta hakkında bize bilgi verir.
24 saatlik idrarda östriol hormonu tayini: Azalması halinde plasentanın yetersiz olduğunu gösterir. Ayrıca çocuk hakkında da bize fikir verir. Bebeğin ve son dediğimiz organın sağlıklı olup olmadığını anlamak için en geçerli yöntem annenin 24 saatlik idrarındaki östriolün değerlendirilmesidir. Bu ölçme 2 saat içinde yapılabilmektedir.
Gebelikte tehlike sayılacak belirtileri de aşağıda okuyacaksınız. Eğer bu belirtilerden biri ya da birkaçı sizde de varsa hiç vakit kaybetmeden doktorunuza görününüz. Unutmayınız ki, böylece hem kendinize, hem de bebeğinize yardım etmiş olursunuz. İşte size tehlike sayılacak belirtiler:
• Yüzde, ellerde ve bacaklarda şişmeler,
• Görme bozukluğu ya da gözün önünde bir şeyler uçuşuyor
duygusu veya geçici de olsa görmeme,
• Karında, kasıkta, belde ağrı.
• Ateş.
• Az veya çok vaginal bir kanama,
• Sürekli kusma,
• Sürekli baş ağrısı,
• Vaginadan su gelmesi,
• Dış genital organlarda ve bacaklarda varis görülmesi,
• İleri derecede kilo alma,
• Çocuk hareketlerinde anormallik (çok yavaşlama gibi).
Bütün bu yakınmalar, her zamanki normal kontrol dışında, doktorunuza başvuruyu gerektiren durumlardır. Ayrıca bir kaza geçirir veya düşerseniz ve normal doğum zamanınızın geçmesine rağmen, doğum olmazsa yine doktorunuza başvurmalısınız.
Tehlikeli Gebelik, Döneminde Gebelik Riski
Son yıllarda anne ve çocuğun sağlığı açısından özellik gösteren ve normale oranla daha fazla tehlike (risk) taşıyan gebeliklerde kullanılan bir deyimdir. Bu tip gebelerin teşhis ve takiplerinde aşağıdaki yöntemlerden istifade edilir.
a) Hastanın hikâyesi
b) Klinik muayene
c) Fizik ve kimyasal laboratuvar muayeneleri
Hikâyesine göre riskli gebelik grubu içine alınabilecek hastalar şunlardır:
- Gebe kalmak için uzun süre tedavi görenler
- Daha evvel birden fazla erken doğum (prematüre) yapmış olanlar
- Ölü veya anomalili çocuk doğurmuş olanlar
- İri çocuk doğurmuş olanlar (4000 gr. üzerinde)
- Gebeliği esnasında ağır mikrobik hastalık geçirenler
- Doğum vakti geçen gebeler
- Akraba evliliği olan gebeler
- Çocuklarda rahim içi gelişme bozukluğu olanlar vb.
Klinik muayene ile riskli gebelik tanısı konan durumlar ise şunlardır:
- Genital organ anomalisi olan anneler (cinsiyet organlarında anormallik)
- Kalp, akciğer, karaciğer ve böbrek hastalıkları başta olmak üzere diğer sistemik hastalıklar
- Şeker hastalığı olanlar
- Kan uyuşmazlığı olan gebeler
- Gebelik toksikozları (preeklampsi ve eklampsi)
- Kanamalı gebeler (çocuk eşinin önde gelmesi, vb.)
- Çoğul gebelikler (ikiz, üçüz vb.)
- Gebeliğinde aşırı kilo alanlar (15 kg üzeri)
- Çocuk geliş anomalisi olanlar (yan geliş, makat gelişi vb.)
Gerek hastanın hikâyesi, gerekse muayene ile tanı konan riskli gebeliklerin takibinde gebeler bir taraftan klinik olarak izlenirken (çocuk hareketi, çocuk kalp sesleri, ağrı izleme vb. gibi) diğer taraftan da bazı özel fizik ve laboratuvar yöntemleri kullanılır. Şimdi bu yöntemler hakkında kısa bilgiler vermek istiyoruz.
- Kan sayımı, kan grubu ve tam idrar tahlili: Bunlar genellikle her gebeden istenmektedir.
- Kanda hormon ve enzim tetkikleri:
• HPL (insan plasenta laktojen hormonu). BHCG (koryonik gonodotropin B alt ünitesi) tayini vb. gibi,
• Oksitokinaz enzimi vb. gibi.
Burada belirtilen maddeler, plasenta hakkında bize bilgi verir.
24 saatlik idrarda östriol hormonu tayini: Azalması halinde plasentanın yetersiz olduğunu gösterir. Ayrıca çocuk hakkında da bize fikir verir. Bebeğin ve son dediğimiz organın sağlıklı olup olmadığını anlamak için en geçerli yöntem annenin 24 saatlik idrarındaki östriolün değerlendirilmesidir. Bu ölçme 2 saat içinde yapılabilmektedir.
Gebelikte İdrar Yolu Enfeksiyonlari
Gebelikte İdrar Yolu Hastalıkları, İdrar Yolu Enfeksiyonları
Gebelikte idrar yolları hastalıkları, üzerinde ciddi olarak durulması gereken bir konudur. Ancak bu rahatsızlıkların, büyüyen rahmin, idrar torbası üzerine yaptığı basınç sonucu sık sık idrara çıkma şikayetiyle karıştırılmaması gerekir. Çünkü gebelikteki idrar yolları enfeksiyonları oldukça önemli sorunlar yaratabilir.
İdrar yolları enfeksiyonları, gebelerde sık görülür. Gebelikte salgılanan hormonlar idrar yollarını genişletir, gevşemeye yol açar. Böylece, idrar normal bir hızla akamaz ve mikropların üremesi için uygun bir ortam hazırlanmış olur.
Belirtileri:
• Titreme ile yükselen ateş,
• İdrar yaparken hafif ağrı,
• Sık sık idrara çıkma,
• Kasık ve böğürlerde ağrı.
Bu gibi durumlarda gebe, hiç vakit kaybetmeden doktoruna başvurmalıdır. Aksi halde, hastalık idrar yollarında kalmayıp böbreklere kadar ilerleyebilir. İdrar tahlili, tanı için kesin ve doğru sonuç veren bir yoldur.
Günümüzdeki ilaçlarla bu hastalığın kısa sürede önlenmesi son derece kolaylaşmıştır.
Gebelikte idrar yolları hastalıkları, üzerinde ciddi olarak durulması gereken bir konudur. Ancak bu rahatsızlıkların, büyüyen rahmin, idrar torbası üzerine yaptığı basınç sonucu sık sık idrara çıkma şikayetiyle karıştırılmaması gerekir. Çünkü gebelikteki idrar yolları enfeksiyonları oldukça önemli sorunlar yaratabilir.
İdrar yolları enfeksiyonları, gebelerde sık görülür. Gebelikte salgılanan hormonlar idrar yollarını genişletir, gevşemeye yol açar. Böylece, idrar normal bir hızla akamaz ve mikropların üremesi için uygun bir ortam hazırlanmış olur.
Belirtileri:
• Titreme ile yükselen ateş,
• İdrar yaparken hafif ağrı,
• Sık sık idrara çıkma,
• Kasık ve böğürlerde ağrı.
Bu gibi durumlarda gebe, hiç vakit kaybetmeden doktoruna başvurmalıdır. Aksi halde, hastalık idrar yollarında kalmayıp böbreklere kadar ilerleyebilir. İdrar tahlili, tanı için kesin ve doğru sonuç veren bir yoldur.
Günümüzdeki ilaçlarla bu hastalığın kısa sürede önlenmesi son derece kolaylaşmıştır.
Miad Gun Gecmesi Surmaturasyon Nedir
Miad Geçmesi Nedir, Gün Geçmesi (Sürmatürasyon Nedir)
«Gün geçmesi» (kadın ve bebeğin) hayatı bakımından çok önemli bir konudur. Kitabımızın «ne zaman doğum yapacağım» bölümünde de açıkladığı gibi beklenilen doğum tarihi son âdetin ilk gününe göre hesap edilir. Bu tarihten sonra 10-14 gün içinde doğum olmazsa «gün geçmesi» sözkonusu olabilir. Bu nedenle doktorunuzun size söylediği beklenilen doğum tarihinden, (veya size, verdiğimiz cetvele bakarak bulduğunuz tarihten 10 gün geçmesine rağmen doğum olmadı ise, mutlaka doktora başvurun. Gün geçmesi bugün çeşitli yöntemlerle belirlenmekte ve tanı konulmaktadır, gün geçmesi bir anlamda plasentanın (sonun) yaşlanması demek olduğu için plasentanın işlevleri incelenerek bir sonuca varılabilir.
Bu amaçla:
HPL (insan plasenta laktojeni), Estriol gibi hormonların, oksi-tokinaz gibi plasentanın çıkardığı ferment adı verilen maddelerin ölçümü yapılarak belirlenebileceği gibi, Amnioskopi (çocuğun içinde bulunduğu sıvıyı görmeye yarayan bir alet) ile de tanı konabilir.
Son yıllarda ses ötesi dalgalarla çalışan aletlerden (SONOGRAFİ ve KARDİOTOKOGRAFİ) bu konuda da yararlanılmaktadır.
Eğer tanı kesinleşirse, doktor önce ağrı ilaçları kullanarak doğumu başlatmaya çalışır. Ağrılar başlamaz veya çocuğun durumunda bir bozulma saptanırsa sezaryen yapılır. Bu nedenle, çocuğun hayatını tehlikeye sokmamak için, gün geçmesinin ne olduğu ve ne zaman doktora başvurulacağı iyice bilinmelidir.
«Gün geçmesi» (kadın ve bebeğin) hayatı bakımından çok önemli bir konudur. Kitabımızın «ne zaman doğum yapacağım» bölümünde de açıkladığı gibi beklenilen doğum tarihi son âdetin ilk gününe göre hesap edilir. Bu tarihten sonra 10-14 gün içinde doğum olmazsa «gün geçmesi» sözkonusu olabilir. Bu nedenle doktorunuzun size söylediği beklenilen doğum tarihinden, (veya size, verdiğimiz cetvele bakarak bulduğunuz tarihten 10 gün geçmesine rağmen doğum olmadı ise, mutlaka doktora başvurun. Gün geçmesi bugün çeşitli yöntemlerle belirlenmekte ve tanı konulmaktadır, gün geçmesi bir anlamda plasentanın (sonun) yaşlanması demek olduğu için plasentanın işlevleri incelenerek bir sonuca varılabilir.
Bu amaçla:
HPL (insan plasenta laktojeni), Estriol gibi hormonların, oksi-tokinaz gibi plasentanın çıkardığı ferment adı verilen maddelerin ölçümü yapılarak belirlenebileceği gibi, Amnioskopi (çocuğun içinde bulunduğu sıvıyı görmeye yarayan bir alet) ile de tanı konabilir.
Son yıllarda ses ötesi dalgalarla çalışan aletlerden (SONOGRAFİ ve KARDİOTOKOGRAFİ) bu konuda da yararlanılmaktadır.
Eğer tanı kesinleşirse, doktor önce ağrı ilaçları kullanarak doğumu başlatmaya çalışır. Ağrılar başlamaz veya çocuğun durumunda bir bozulma saptanırsa sezaryen yapılır. Bu nedenle, çocuğun hayatını tehlikeye sokmamak için, gün geçmesinin ne olduğu ve ne zaman doktora başvurulacağı iyice bilinmelidir.
Gebelikte Kan Uyusmazligi Nedir
Kan Uyuşmazlığı Nedir, Gebelikte Kan Uyuşmazlığı
Anne ve babanın kan gruplarının farklı olması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Çocukta meydana gelen sarılık, vücudun şişmesi ya da ana rahminde bebeğin ölümüne kadar giden hastalıkların tümüne birden «kan uyuşmazlığı» denir.
Kan uyuşmazlıkları iki grupta toplanır:
Birinci grup: A, B, O uyuşmazlığı. Her insanın kanı A, B, O ya da AB harfleri ile tanımlanan gruplardan birine girer. Bu grupların birbirinden farklı özellikleri vardır.
Sadece bu gruplar arasında ortaya çıkan uyuşmazlığa, oldukça az rastlanılır. A, B, O grup uyuşmazlığı ilk çocukta daha fazla sorun yaratır. Daha sonraki doğumlarda görülme oranı düşer.
İkinci grup: Bu gruptaki uyuşmazlıklar (Rh) faktörüne bağlıdır. Rh faktörü bir insanda ya vardır (Rh +) ya da yoktur (Rh -). Bu arada hemen şu noktayı belirtelim ki, insanların %85'i (RH +) kan taşımaktadır. Rh faktörü ilk defa 1940 yılında Dr. Landsteiner ve Dr. Wiener tarafından ortaya konulmuştur. «Rh» harfleri, faktörün ilk defa «Rhsesus Macasus» adlı bir maymunda bulunmuş olması nedeni ile kullanılmaktadır.
(Rh +) çocuğun kanı, son (plasenta) yoluyla anneye geçer. Bu geçiş özellikle doğum sırasında olur. Annede bu yabancı kan grubuna karşı kendisini korumak amacıyla bazı maddeler oluşur (antikor). Antikorlar bu yabancı kanı ortadan yok eder. Bu maddeler çoğu kez yalnız anne kanında dolaşmakla kalmaz, plasenta yoluyla çocuğa da geçer. Böylece, ondaki alyuvarları da yok etmeye başlar. Anne rahmindeki çocukta bir çeşit kansızlık başgös-terir. Bu arada parçalanan kırmızı yuvarlardan açığa çıkan sarı boyalı maddeler (bilurubin) çocuğun her yanını kaplar ve sarılık meydana gelir. Bu maddelerin özellikle beyinde oturması bebeğin hayatına dahi malolabilir. Yine kansızlığa bağlı olarak vücutta şişme ya da su toplama da görülebilir. Bu gibi durumlarda çocuk ya ana karnında ya da doğduktan hemen sonra ölür. Hafif 'vaka'larda ise, ilerde anlatacağımız gibi, gerekli tedavi olanakları kullanılarak çocuğun hayatı kurtarılır.
İlk Çocukta Kan Uyuşmazlığına Bağlı Hastalıklar Oluşur Mu?
Genellikle ilk çocukta, yukarda kısaca anlatılan «Rh»a bağlı kan uyuşmazlığına ilişkin ağır tablolar görülmez. Ama doğum sayısı arttıkça annedeki antikor dediğimiz maddelerin de miktarı artacağından, çocuğun hastalanma şansı ve hastalığın ağırlık derecesi de artar.
Kan uyuşmazlıklarına ilişkin kısaca bilgi verdikten sonra hemen şunu da söyleyelim ki, her (Rh +) erkek ve (Rh -) kadının evliliklerinden hastalıklı çocuk doğmaz. Bunun en önemli nedenlerinden biri, çocuğun (Rh -) olmasıdır. Böyle durumlarda annede antikor oluşmaz. Ayrıca, çocuğu hastalıktan koruyan başka etkenler de vardır.
Hastalıklı doğan ya da hastalığın görülebileceği çocuklarda doktor, laboratuvar muayenelerinin yapılmasını isteyebilir. Ayrıca kan uyuşmazlığı olan gebelerde kan tahlilleri yapılarak (Coombs testi), gerektiği zaman iğneyle çocuğun amnios sıvısından örnek alıp bilurubin miktarını ölçerek hastalığın şiddeti anlaşılmaya çalışılır. Bazı ağır durumlarda ise normal doğum beklenmeden sezaryen yapılır.
Günümüzde Rh(-) uygunsuzluğu önlenebilmektedir. Rh(-) kadınlara doğum, düşük, kürtaj ve gebelikte geçirdikleri her türlü girişimden sonra (serklaj, amniyosentez vb) mutlaka genel adı Anti D olan koruyucu iğnelerden yapılmalıdır. Eğer doğumdan sonra bebeğin kan grubunun Rh(-) olduğu saptanırsa bu iğneden yaptırmaya gerek yoktur. Anti D, anne dolanımına karışan çocuğa ait eritrositleri hemen yok ederek annenin Rh(+) eritrositlere karşı savunma cisimcikleri oluşturmasına engel olur. Eğer bu önlem alınmaz ise annede oluşan savunma cisimcikleri sonraki gebeliklerde çocuğun dolanımına girerek çocuğa ait Rh(+) eritrositleri yok eder ve çocuğun anne karnında iken kansız (anemik) olması ve eklenen diğer bozukluklarla ölmesine neden olur.
Tüm bu olanaklara rağmen çeşitli nedenlerle koruyucu iğnenin yapılamadığı kadınların gebelikleri risk altındadır. Çocuğun eritrositlerine karşı savunma cisimciklerinin oluşup oluşmadığı gebelerde kan tahlili yapılarak (Indirekt Coombs testi) anlaşılabilir. Bu testin pozitif olması durumunda çocuğun anne karnında kansız kalarak ölmesi olasılığı çok yüksektir. Bu gebelerde hastalığın ağırlık derecesini değerlendirebilmek için bebeğin kordonundan kan alınarak (kordosentez) incelenir. Çocuktaki kansızlığın derecesine göre yine aynı yöntemle bebeğe anne karnında iken birkaç defa kan verilir. Son yıllarda büyük bir gelişme gösteren bu yöntemle bebeklerin çoğu kurtarılabilmektedir.
Çocuk canlı olarak doğduğu halde, durumu gittikçe bozuluyorsa, kan değişimi «Eksangıno transfuzyon» yapılır. Kanındaki bazı zararlı maddelerin çıkarıldığı bu işlem sırasında çocuk bir şey duymaz. Son yıllarda kan uyuşmazlıklarına karşı yeni bulunan bazı ilaçlar kullanılmaktadır: Anti D, gamma globilin. Bir aşı gibi anneye uygulanan bu ilacın koruyucu niteliğinden ötürü daha sonraki çocuklarda kan uyuşmazlığına bağlı hastalıklar hemen hemen hiç görülmemektedir. Bu ilaç, eğer çocuk (Rh +) ise 72 saat içinde anneye yapılmaktadır. (Rh -) çocuk, annede savunma cisimcikleri oluşturmadığından, ilacın yapılmasına gerek yoktur.
Başka bir önemli konu da kan uyuşmazlığının ard arda ölü düşük yapması ancak 4-5 aydan sonraki düşükler için sözkonusudur.
Kan Grupları ve Babanın Belirlenmesi
Kan gruplarından söz ederken özellikle hukukta çok önemli olan bu konuyu sizlere çok kısa olarak ve bir örnekle anlatmak istiyoruz:
Annenin kan grubu O, çocuğun ise A'dır. Bu durumda baba A ya da AB olmalıdır. Bunun aksi olamaz. Baba AB ise, çocuk hiçbir zaman O grubu kan taşıyamaz.
Bundan yararlanılarak adli tıpta kan grupları babanın belirlenmesinde kullanılmaktadır. Adliye tarihinde kan gruplarıyla ilgili binlerce dava vardır. Bunlardan bir tanesi ünlü Şarlo (Charlie Chaplin)'nin başından geçendir. Kendisine iftira edilerek bir çocuğun babası olduğu söylenince mahkemeye başvuran Şarlo, kan grubu sayesinde hiç tanımadığı bir çocuğu evlat edinmekten kurtulmuştur.
Anne ve babanın kan gruplarının farklı olması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Çocukta meydana gelen sarılık, vücudun şişmesi ya da ana rahminde bebeğin ölümüne kadar giden hastalıkların tümüne birden «kan uyuşmazlığı» denir.
Kan uyuşmazlıkları iki grupta toplanır:
Birinci grup: A, B, O uyuşmazlığı. Her insanın kanı A, B, O ya da AB harfleri ile tanımlanan gruplardan birine girer. Bu grupların birbirinden farklı özellikleri vardır.
Sadece bu gruplar arasında ortaya çıkan uyuşmazlığa, oldukça az rastlanılır. A, B, O grup uyuşmazlığı ilk çocukta daha fazla sorun yaratır. Daha sonraki doğumlarda görülme oranı düşer.
İkinci grup: Bu gruptaki uyuşmazlıklar (Rh) faktörüne bağlıdır. Rh faktörü bir insanda ya vardır (Rh +) ya da yoktur (Rh -). Bu arada hemen şu noktayı belirtelim ki, insanların %85'i (RH +) kan taşımaktadır. Rh faktörü ilk defa 1940 yılında Dr. Landsteiner ve Dr. Wiener tarafından ortaya konulmuştur. «Rh» harfleri, faktörün ilk defa «Rhsesus Macasus» adlı bir maymunda bulunmuş olması nedeni ile kullanılmaktadır.
(Rh +) çocuğun kanı, son (plasenta) yoluyla anneye geçer. Bu geçiş özellikle doğum sırasında olur. Annede bu yabancı kan grubuna karşı kendisini korumak amacıyla bazı maddeler oluşur (antikor). Antikorlar bu yabancı kanı ortadan yok eder. Bu maddeler çoğu kez yalnız anne kanında dolaşmakla kalmaz, plasenta yoluyla çocuğa da geçer. Böylece, ondaki alyuvarları da yok etmeye başlar. Anne rahmindeki çocukta bir çeşit kansızlık başgös-terir. Bu arada parçalanan kırmızı yuvarlardan açığa çıkan sarı boyalı maddeler (bilurubin) çocuğun her yanını kaplar ve sarılık meydana gelir. Bu maddelerin özellikle beyinde oturması bebeğin hayatına dahi malolabilir. Yine kansızlığa bağlı olarak vücutta şişme ya da su toplama da görülebilir. Bu gibi durumlarda çocuk ya ana karnında ya da doğduktan hemen sonra ölür. Hafif 'vaka'larda ise, ilerde anlatacağımız gibi, gerekli tedavi olanakları kullanılarak çocuğun hayatı kurtarılır.
İlk Çocukta Kan Uyuşmazlığına Bağlı Hastalıklar Oluşur Mu?
Genellikle ilk çocukta, yukarda kısaca anlatılan «Rh»a bağlı kan uyuşmazlığına ilişkin ağır tablolar görülmez. Ama doğum sayısı arttıkça annedeki antikor dediğimiz maddelerin de miktarı artacağından, çocuğun hastalanma şansı ve hastalığın ağırlık derecesi de artar.
Kan uyuşmazlıklarına ilişkin kısaca bilgi verdikten sonra hemen şunu da söyleyelim ki, her (Rh +) erkek ve (Rh -) kadının evliliklerinden hastalıklı çocuk doğmaz. Bunun en önemli nedenlerinden biri, çocuğun (Rh -) olmasıdır. Böyle durumlarda annede antikor oluşmaz. Ayrıca, çocuğu hastalıktan koruyan başka etkenler de vardır.
Hastalıklı doğan ya da hastalığın görülebileceği çocuklarda doktor, laboratuvar muayenelerinin yapılmasını isteyebilir. Ayrıca kan uyuşmazlığı olan gebelerde kan tahlilleri yapılarak (Coombs testi), gerektiği zaman iğneyle çocuğun amnios sıvısından örnek alıp bilurubin miktarını ölçerek hastalığın şiddeti anlaşılmaya çalışılır. Bazı ağır durumlarda ise normal doğum beklenmeden sezaryen yapılır.
Günümüzde Rh(-) uygunsuzluğu önlenebilmektedir. Rh(-) kadınlara doğum, düşük, kürtaj ve gebelikte geçirdikleri her türlü girişimden sonra (serklaj, amniyosentez vb) mutlaka genel adı Anti D olan koruyucu iğnelerden yapılmalıdır. Eğer doğumdan sonra bebeğin kan grubunun Rh(-) olduğu saptanırsa bu iğneden yaptırmaya gerek yoktur. Anti D, anne dolanımına karışan çocuğa ait eritrositleri hemen yok ederek annenin Rh(+) eritrositlere karşı savunma cisimcikleri oluşturmasına engel olur. Eğer bu önlem alınmaz ise annede oluşan savunma cisimcikleri sonraki gebeliklerde çocuğun dolanımına girerek çocuğa ait Rh(+) eritrositleri yok eder ve çocuğun anne karnında iken kansız (anemik) olması ve eklenen diğer bozukluklarla ölmesine neden olur.
Tüm bu olanaklara rağmen çeşitli nedenlerle koruyucu iğnenin yapılamadığı kadınların gebelikleri risk altındadır. Çocuğun eritrositlerine karşı savunma cisimciklerinin oluşup oluşmadığı gebelerde kan tahlili yapılarak (Indirekt Coombs testi) anlaşılabilir. Bu testin pozitif olması durumunda çocuğun anne karnında kansız kalarak ölmesi olasılığı çok yüksektir. Bu gebelerde hastalığın ağırlık derecesini değerlendirebilmek için bebeğin kordonundan kan alınarak (kordosentez) incelenir. Çocuktaki kansızlığın derecesine göre yine aynı yöntemle bebeğe anne karnında iken birkaç defa kan verilir. Son yıllarda büyük bir gelişme gösteren bu yöntemle bebeklerin çoğu kurtarılabilmektedir.
Çocuk canlı olarak doğduğu halde, durumu gittikçe bozuluyorsa, kan değişimi «Eksangıno transfuzyon» yapılır. Kanındaki bazı zararlı maddelerin çıkarıldığı bu işlem sırasında çocuk bir şey duymaz. Son yıllarda kan uyuşmazlıklarına karşı yeni bulunan bazı ilaçlar kullanılmaktadır: Anti D, gamma globilin. Bir aşı gibi anneye uygulanan bu ilacın koruyucu niteliğinden ötürü daha sonraki çocuklarda kan uyuşmazlığına bağlı hastalıklar hemen hemen hiç görülmemektedir. Bu ilaç, eğer çocuk (Rh +) ise 72 saat içinde anneye yapılmaktadır. (Rh -) çocuk, annede savunma cisimcikleri oluşturmadığından, ilacın yapılmasına gerek yoktur.
Başka bir önemli konu da kan uyuşmazlığının ard arda ölü düşük yapması ancak 4-5 aydan sonraki düşükler için sözkonusudur.
Kan Grupları ve Babanın Belirlenmesi
Kan gruplarından söz ederken özellikle hukukta çok önemli olan bu konuyu sizlere çok kısa olarak ve bir örnekle anlatmak istiyoruz:
Annenin kan grubu O, çocuğun ise A'dır. Bu durumda baba A ya da AB olmalıdır. Bunun aksi olamaz. Baba AB ise, çocuk hiçbir zaman O grubu kan taşıyamaz.
Bundan yararlanılarak adli tıpta kan grupları babanın belirlenmesinde kullanılmaktadır. Adliye tarihinde kan gruplarıyla ilgili binlerce dava vardır. Bunlardan bir tanesi ünlü Şarlo (Charlie Chaplin)'nin başından geçendir. Kendisine iftira edilerek bir çocuğun babası olduğu söylenince mahkemeye başvuran Şarlo, kan grubu sayesinde hiç tanımadığı bir çocuğu evlat edinmekten kurtulmuştur.