Bebegi Sutten Kesme Bebekleri Sutten Kesme

Bebeği Sütten Kesme, Bebekleri Sütten Kesme

9-12 aylık olan bebeğin sütten kesilmesi uygundur. Birçok anneler çocuğuna hiç meme vermezken, bazıları da çocuk iki ya­şına geldiği halde hâlâ meme vermeyi sürdürürler. Ana sütünün yararlarından daha önce söz etmiştik ama 2 yaşındaki bir çocuğa da sadece anne sütünün yeterli olmadığını belirtmemiz gerekir. Çocuğun memeden kesilmesi yavaş yavaş yapılmalıdır. Normal zamanda ek gıdalara geçmekle bu iş kendiliğinden çözümlenmiş olur. 3. aydan itibaren her ay bir başka ek gıda verilerek, o öğün­deki meme kaldırılır. Çocuğun yavaş yavaş memeden uzaklaştırıl­masının anne için büyük bir önemi vardır. Memedeki süt akımının yavaşlatıldığı bu yöntemle sütün kesilmesi de kolayca sağlanmış olur.

Emzirmenin Zor Olduğu ve Zor Olmadığı Durumlar

Çocuğa ilişkin nedenler:

Bazı çocuklar -sözgelişi, erken doğanları- doğduklarında me­me ememezler. Onların beyinlerindeki emme merkezi daha geliş­memiştir. Bu durum yalnızca çocuğun küçüklüğüne bağlı ise, ge­lecek birkaç gün içinde beyindeki bu merkez gelişecek ve bebek meme emmeye başlayacaktır. Bu arada annenin göğsünde biri­ken süt sürekli olarak çekilmelidir. Eğer memede biriken süt çekilmezse anne sütü birkaç gün içinde geriler ve bebeğiniz emmeye başladığı gün memenizde emebilecek hiçbir şey bulamaz.

Eğer çocukta «tavşan dudak» denilen hastalık varsa:

Bu, doğuştan olan, gelişme bozukluğuna bağlı bir anomali­dir. Çocuğun dudağı ve bazen damağı da yarıktır. Böyle çocuklar meme ememez. Ayrıca, çocuğun burnu tıkalı ise hafif nezle duru­munda bile bebek burnundan soluk alamayacağı için dudakları ile memeye tam yapışamaz ve ememez. Emme zayıfsa, çocuk çabuk yorulur, özellikle zayıf olan ve zor doğan bebeklere dinlen-dire dinlendire meme vermek gerekir.

Anneye ilişkin nedenler:

Meme ucunun gömülmüş olması: Bu durumda memeler pompa ile sağılmalıdır. Göğüslerin boşaltılması hem fazla geril­meye engel olur, hem de meme ucunu çıkarabilir. Meme ucu çok büyük ya da küçükse çocuk yine emmede zorluk çekecektir. Her iki durumda da meme ucu çocuğa verilmeye çalışılmalıdır. Bunlar olmazsa o zaman meme sağılıp, çıkan süt çocuğa kaşık ya da bi­beronla verilmelidir.

Meme ucunun çatlakları ve iltihaplarında da yine meme baş­lıkları uygulanabilir.

Sütün Az Olması

Doğum yapan birçok anne daha 24 saat olmadan sütünün gelmediğinden yakınmaya başlar. Bazıları da belki hemen mama ile beslenmeye geçmek için ya da belki çocuğunu doyuramaya-cağı korkusu ile sütün azlığından şikâyet eder. Oysa bir annenin sütünün az olup olmadığına en erken 8-10. günlerde karar verile­bilir. Anne sütü önce az gelebilir, sonradan çoğalır.

Göğüslerin Güzelliği

Genel olarak gebelik ve lohusalıkta, bilinen vücut güzelliği kurallarının dışında, şu noktalara da önem verilmesi gereklidir.

Göğsünüzde çatlak olmaması için kremle cildinize yavaş ya­vaş masaj yapınız. Ayrıca, göğüs uçlarına da doktorunuzun verdi­ği pomatı sürünüz. Göğüslerinizin belirli aralıklarla boşalmasını sağlayınız. Çok dolu göğüslerin sarkacağını da unutmayın. Sutye­ninize dikkat edin, vücudunuza iyi oturmuş olmalıdır. Bunlardan başka açık havada yürüyüşler, lohusalık jimnastikleri, duş ve dü­zenli uyku da size çok şeyler verecektir.

Anne Sutu Az Yetersizce Ek Besinlere Gecis

Anne Sütü Yetersizse, Anne Sütünün Az Olması

Bebeklerde Ek Beslenme

Tartı yolu ile anne sütünün yetersiz olduğu anlaşılırsa çocuğa ek mama verilmesi gerekecektir. Bu arada, sütü yeterli olmayan anne bazı noktalara özellikle dikkat etmelidir. Bu suretle bebek annesinin memesini tam olarak boşaltacak ve azalmış bile olsa anne sütünün gelmesini sağlayacaktır. Ek mama her memeden sonra verileceği gibi, bir öğün meme, öteki öğün yalnızca mama vermek şeklinde de yapılabilir. Bazı annelerin sütü günün belirli zamanlarında azalır. Eğer böyle bir durum varsa sütün az olduğu öğünde yalnızca ek mama verebilirsiniz. Şunu unutmayın ki, süt, bebeğiniz tarafından ne kadar çok çekilirse süt bezleriniz o ölçüde fazla çalışır ve fazla süt gelir. Sütüm az diye mamaya başlayıp da sonra yeniden meme ile beslemeye dönen anne sayısı hiç de az değildir. Ek mamaya başlamak hiçbir zaman çocuğu meme­den kesmenin başlangıcı demek değildir. Ama anne sütü, bebe­ğin toplam olarak aldığı sıvının 1/3'ünden de azsa, artık anne sü­tünü bırakmak zorunlu olabilir.

Bebeklerde Ek Besin, Ek Besinlere Geçiş

1 – Hayvan Sütleri

İnek sütü:


Hayvansal besinler arasında en çok kullanılanıdır. Kadın sü­tünden proteini fazla, şekeri azdır. İnek sütündeki yağ, insan sütü­ne oranla güç sindirilir. Bundan dolayı inek sütüne şeker katılmalı ve sulandırarak kullanılmalıdır.

Keçi ve koyun sütü:

Yağ miktarı fazla olan keçi ve koyun sütleri çocukta sindirimi bozar. Zorda kalınmadıkça kullanılmaması daha doğru olur. Bura­da önemli olan, temiz sütün nereden ve nasıl sağlanacağıdır. Süt, mikropların hem yaşayıp, hem de üreyebildiği maddedir. İşte bu­nun içindir ki, temizliğine dikkat edilmeli ve bilinmeyen yerden süt alınmamalıdır. Verem mikrobu süt aracılığıyla pekâlâ evinize ka­dar gelebilir. Çocuğunuz için alınan süt, yazın en çok 3, kışın da 6 saat içinde evinize gelmiş olmalıdır. Bundan sonra sütün hemen kaynatılması gerekir. Emaye ya da alüminyum bir kabı süt kaynat­ma işine ayırmalısınız. Bu kapta 10 dakika kadar kaynayan sütün sindirimi çocuk için daha kolay olur.

Pastörize süt nedir, kaynatmak gerekli midir?

Pastörizasyon, sütün belirli bir dereceye kadar ısıtılıp hemen soğutularak mikroplarının öldürülmesidir. Pastörize sütün, bütün dükkânlara hızla dağıtıldığına ve uygun koşullarda korunduğuna inanıyorsanız bebeğinize kaynatmadan da verebilirsiniz. Kayna­mış sütün sindirimi biraz daha kolay olduğu için pastörize edilmiş sütü kaynatsanız da hata etmiş olmazsınız, her şeye rağmen biz size pastörize sütü de kısa bir süre kaynatmanızı salık veriyoruz.

2- Süttozları - Mamalar

Size bunların hangisini seçeceğinizi ve ne miktar vereceğinizi doktorunuz söylemelidir. Bu mamaların üzerinde açıklamaları ay­rıca vardır.

Pirinç Suyu

Bunu aslında mamalarla aynı gruba sokmamak gerekirdi. Ama sütü kesildiğinde yalnızca pirinç suyu ile çocuğunu besle­meye kalkan anneler olduğunu düşünerek, yanlış hareket edildi­ğini belirtmek için bu bölüme pirinç suyunu aldık. Yukarda say­dıklarımız anne sütünün yerini kısmen de olsa tutabilir, ama pirinç suyu asla çocuğu beslemeye yeterli değildir. Pirinç suyu yalnızca inek sütünün sulandırılmasında kullanılabilir.

Suni beslemede ne kadar süt ya da mama verilebilir?

Bebeğe doğumunun ikinci gününden başlayarak her dört sa­atte bir 30-40 cc. mama verilmelidir. İkinci hafta bu miktar her öğünde 70-100 cc.'e kadar çıkarılır. Verilecek mama miktarı orta­lama olarak 24 saatte kilo başına 150 cc. hesap edilmelidir. An­cak, bebek bu kadar almıyorsa fazla ısrar edilmemelidir. Hazırla­nan mamayı zorla yedirmek çocuğu sinirli de yapabilir. Bazı be­bekler yeteri derecede mama aldıkları halde yine yalanırlar ve doymadıklarını belirten hareketler yaparlar. Bu halde bebeğe bir miktar daha 25-50 cc. kadar mama verilebilir. Anne sütüyle bes­lenmeyen bebeklerde, mama saatleri genellikle dört saatte bir ol­maktadır. Mama saatlerini genellikle çocuğun kendisi ayarlar. Ço­cuk günlük besini aldıktan sonra bunun alınış şekli üzerinde pek fazla durmamalıdır. Hele bebek normal kilosunu her ay düzenli olarak alıyorsa.

İnek sütünün su ile karıştırılması: İkinci haftanın sonuna ka­dar bir ölçek süt- iki ölçek su, ikinci haftadan dördüncü haftanın sonuna kadar bir ölçek süt - bir ölçek su verilmelidir. Beşinci ay­dan başlayarak da tam süte geçilebilir.

Ek mamaların verilişi:

Bebeğinizi emzirdikten sonra ek olarak vereceğiniz mama ya da sütü kaşıkla vermeye çalışın. Çocuğunuzu kaşıkla beslemeyi başaramıyorsanız o zaman biberonla deneyin. Ayrıca, ağız yapılı­şında bozukluk olan bebeklerin meme emmesi çok güçtür. Bun­ları kaşıkla beslemek zorunluluğu vardır.
Biberonla besleme: Şurası kesindir ki, memeden süt emme, biberona oranla çok daha zordur. Çocuk biberonla emmenin koaylığına alışınca meme emmeyi pek istemez. Bu nedenle meme emen çocuklarda ek mama verilecekse biberonun deliğini küçük açmak gerekir.

Süt Şişeleri ve Emzikler

En kullanışlı şişe, üzeri dereceli ve yuvarlak olanıdır. Bunlar köşeli olanlara oranla daha kolay temizlenir. Ayrıca, şişenin cam ve 200-250 cc. sıvı alacak kadar büyük olması da zorunludur. Emziklerin iyi kauçuktan yapılmış olmasına ve kötü kokmamasına dikkat edilmelidir. Meme ucuna benzeyenleri, çocuk için en uy­gun olanıdır. İyi seçilmeyen bir emzik çocuğun damağına, hatta küçük diline dokunarak kusmaya bile yol açabilir. Emzikler delik­siz satılır. Bunu sizin delmeniz gerekecektir. Bir iğneyi kızdırarak bu deliği açabilirsiniz. Bu işlemi hızla yapmak gerekir. Ölçü de şu­dur: Ucunu deldiğiniz biberonu baş aşağı çevirin. Eğer biberon­dan dakikada 60 damla damlıyorsa bu akış hızı çok normaldir. Şi­şeyi ve emziği kullanmadan önce sabunlu su ile iyice yıkayıp kay­natmanız gerektiğini biliyorsunuz. Eğer kullanılmış şişeyi bekletir­seniz süt artıkları şişeye yapışır ve bundan sonra temizlenmesi daha güç olur. Yıkanmış biberon ve emzik kapalı, temiz bir kaba konur, kullanılmadan önce yeniden yıkanır. Verilecek mama hiç­bir zaman vücut ısısını (37 Co) aşmamalıdır.


Biberonla besleme, meme verişteki kurallara uyularak yapılır. Şişede kalan süt her seferinde atılmalıdır. 3-5 kuruş kâr edeceğim diye çocuğu hasta etmeye herhalde hiçbir anne razı olmaz. Bibe­ronla beslenmede bebeğin aldığı mama miktarı her öğün bir ke­nara yazılırsa günlük toplam çıkarılabilir.

Çocuk yatarken kendi kendine biberonu emmesine hiçbir za­man izin vermeyiniz. Bazı anneler şişenin altına ufak yastıklar ko­yarak biberonu çocuğa verip kendi işlerini yaparlar. Bu bizce teh­likeli bir davranıştır, kaçınılmalıdır. Çünkü çocuğun her an kusabileceğini unutmayınız. Biberon her zaman sizin elinizde olmalıdır. Bu tutuş şekli ile emziğin içine hava girmesine de engel olabilirsi­niz. Çocuk biberonu 15 dakika içinde bitirmelidir. Bu arada eline bir oyuncak vb. verip dikkatini başka yöne çekmek doğru bir ha­reket değildir. Bebeğe oyuncak verirseniz, yarım yamalak doyan çocuk emmeyi bırakır ve eline verdiğiniz şeylerle oyuna dalar. Emme sırasında çocuğun genzine süt vb. kaçarsa hemen bebeği dik tutmak ve sırtına hafif hafif vurmak gerekir. Meme verirken ol­duğu gibi, biberonla beslemeden sonra da gaz çıkarma işini hiç­bir zaman unutmayın. Bütün bu söylenenleri uygularsanız bebe­ğiniz rahatça uykuya dalacaktır.

Süt Tartısı

Bebek süt içmeden kundaklı olarak tartılır. Meme emdikten sonra tartma işi tekrarlanır. Aradaki fark çocuğun emdiği süt mik­tarını gösterir. Her çocuk 24 saat içinde yaklaşık olarak kilo başı­na 150 gr. kadar emmelidir. Sözgelişi; 4 kg. gelen bir çocuk 150x4= 600 gr. süt almalıdır. Bunu da günde kaç öğün meme emiyorsa o kadar sayıya bölmek gerekir. Annenin sütünün yeter­siz olduğuna karar verebilmek için çocuğu her memeden sonra tartmak gerekir. Ancak bu şekilde doğru bir sonuca varabilirsiniz.

Bebek Emzirme Saatleri Ne Zaman

Bebek Emzirme Saatleri, Emzirme Ne Zaman Yapılmalı

Bu konu bugün bile tartışılmaktadır. Çeşitli ülkelerden başka, aynı ülkedeki doktorların söylediği meme saatleri bile bazen deği­şik olabilir. Anneler ilke olarak önce şunu bilmelidirler: Bebeğini­zin midesi ancak iki saat sonra tam olarak boşalmaktadır. Bu du­rum radyolojik olarak kanıtlanmıştır. O halde, siz iki saatlik süre­den önce çocuğunuzu beslerseniz, yani meme verirseniz mide­deki sindirimi süt ile yeni içilen süt karışacak ve bunlar bağırsağa birlikte geçeceklerdir. Bağırsağa geçen yarı sindirilmiş süt gaz ya­pacak ve çocuk rahatsız olacaktır. «Çocuğum neden gazlı, acaba sütüm mü gaz yapıyor?» diye dertlenen, kucağında çocukla dok­tor doktor dolaşan annelerin çok büyük bir kısmı bu hatalarının cezasını çekmektedirler. O halde, sonuç olarak iki saatlik aradan önce hangi nedenle olursa olsun bebeği emzirmek doğru değil­dir. Ancak bebek zayıf ya da kuvvetsiz ise bu süre kısaltılabilir.

Meme saatleri için önce de belirttiğimiz gibi, değişik yöntemler önerilmektedir. Yeni doğan bebek, doğduktan 12 saat sonraya kadar aç kalabilir. Bu süre içinde bebeğe yalnızca şekerli su veril­melidir. Bugüne kadar emzirme konusunda çok şeyler söylenmiş, uygulanmıştır. Oysa, günümüzde, hekimler annelere şu öğütleri vermektedirler: Bebeğiniz ağladığı zaman onu hemen besleyin; yalnız, beslenme aralıklarının iki saatten az olmamasına özellikle dikkat etmelisiniz. Ayrıca son yıllarda birçok ülkede yeni doğan bebeğin ilk alacağı besin maddesinin anne memesindeki süte benzer sıvı olmasına özen gösterilmektedir.

Bebeklerde Saatli Beslenme

Saatli beslenme meme saatleri 6-9-12-15-18-21-24-03 olarak belirlenir. Ama anne kendi arzusuna göre ilk meme saatinde de­ğişiklik yapabilir. İri çocuklar üç yerine dört saatte bir acıkabilirler. O zaman ister istemez sizin de çocuğa uyup, memeyi dört saatte bir vermeniz gerekecektir. Saatleri şöyle ayarlayabilirsiniz: 6-10-14-18-22-02.

Bebek 15-20 günlük olunca, geceleri meme emme alışkanlı­ğını genellikle kendiliğinden bırakır. Eğer bebek bu alışkanlığı sür­dürmek isterse o zaman çocuğa geceleri meme yerine kaynatılıp mikropları öldürülmüş su verebilirsiniz, dolayısıyla bebek, gece kalkma alışkanlığından vazgeçecektir. Bu arada geceleri hiç me­me vermeden, son beslenme saati 22 olarak da ayarlanabilir, sa­bah 6'ya kadar da çocuk aç bırakılır. Ancak son söz bebeğinize bakan doktorundur. Çocuk gece beslenme alışkanlığını bırakınca hem anne rahata kavuşacak, hem de bebeğin midesi dinlenme olanağını bulacaktır. Daha çok Amerikalıların uyguladığı başka bir beslenme şekli de, iki saatten sık olmamak koşuluyla çocuğu her ağladığında beslemektir. Yapılan araştırmalarda bu şekilde besle­nen çocukların meme saatlerini kendi kendilerine ayarladıkları ve gece son memeden sonra sabaha kadar uyudukları görülmüştür. Bütün bunları söylerken amacımız sizi bir parça olsun aydınlatinaktır. Çocuğa nasıl bir beslenme şekli uygulanacağı konusunda kuşkusuz ki en doğru kararı doktorunuz verecektir. Onun için, «Ben çocuğumu şu ya da bu şekilde besleyeceğim,» diye hiçbir zaman karar vermemeniz gerekir. Çocuk istediğiniz şekle uyarsa ne mutlu; ama ya uymazsa o zaman ne yapacaksınız? Kendi is­tekleriniz için bebeğinizi yıpratmaya, hırpalamaya hakkınız yoktur. İşte bu nedenlerle birçok ileri ülkelerde 'çocuğun mama saatleri budur' diye bir liste yapıp o saatte bebek uyuşa bile uyandırılarak beslemeye çalışma şekli artık bırakılmıştır. Bütün uğraşmalara rağmen çocuk iki saat dolmadan ağlıyorsa, o zaman bebeğin tam doymadığını düşünebilirsiniz.

Emzirme Sonrasi Emzirmeyi Kestikten Sonra Durum

Bebeklerde Emzirme Sonrası, Emzirmeyi Bıraktıktan Sonra

Meme emerken bebek yorgun düşmüştür. Bunun en açık be­lirtisi uyumasıdır. Yorulup uyuyan bebeği yatağına götürmeli misi­niz?

Hayır. Emerken yuttuğu havayı çıkarmazsanız, mışıl mışıl uyuyan yavrunuz 10 dakika sonra ağlamaya başlayacaktır. Yapı­lacak ilk iş, çocuğunuzun gazını çıkarmaktır. Bunun için en kolay ve rahat yol temiz bir bez serilerek çocuğu omza dik olarak daya­maktır. 5-10 dakika kadar bu şekilde dolaşır ve bebeğin sırtına hafif hafif vurulursa kolaylıkla gazı çıkar ve rahat bir uykuya dalar.

Hıçkırık:
Birçok bebekte hıçkırık meme alırken ya da aldıktan sonra görülen bir durumdur. Zararı olmadığı gibi, tedavisi de gerekmez. Bebeği rahatsız edecek kadar artarsa, bir iki kaşık ılık su çocuğu­nuzu rahatsız eden bu hıçkırığı hemen keser.

Kusma:

Çocukların bazıları meme emdikten sonra kusabilirler. Anne­lerin 'ne yedi ise hepsini çıkardı' demelerine rağmen bu çeşit kus­malarla atılan miktar 1-2 kaşık dolusunu geçmez. Gazı iyi çıkarıl­mamış çocuklarda bu bir alışkanlık halini alabilir. Ayrıca, sinirli ço­cuklarda da kusma sık sık görülür.
Çocuk normal kilo alıyorsa bunun üzerinde hiç durmamak gerekir. Yediğini çıkardı diye yeniden meme vermeye kalkışmayı­nız. Bu durum hem çocuğun midesini, hem de beslenme disiplini­ni bozar.

Gebelikte Gogus Bakimi Gogus Ucu Catlaklari

Hamilelikte Meme Bakımı, Gebelikte Göğüs Bakımı

Meme vermeye başlamadan önce anne ellerini sabunla yıka­malıdır. Meme yaraları ve iltihaplarının en önemli nedeni, temizliğe gereği kadar özenilmemesidir. Meme başı, kaynatılmış su ya da bir bardak suyun içine bir tatlı kaşığı karbonatın atılmasıyla ha­zırlanan sıvıyla silinmeli ve ondan sonra çocuğa verilmelidir. Em­zirme işi bitince, ucu yeniden silinip üzerine doktorunuzun vere­ceği bir krem sürülerek temiz gazlı bezlerle kapatılmalıdır. Sütün birikmesiyle irileşen göğüslerin sarkmaması için özel şekilde ha­zırlanmış sutyenlerin kullanılması yararlıdır.

Çocuğunu emziren annenin giyecekleri de meme verme işini kolaylaştıracak şekilde olmalıdır. Özellikle gecelikler önden açılır şekilde seçilmelidir.

Göğüs Ucu Çatlakları, Meme Ucu Çatlağı

Emzirmenin ilk haftalarında cildi ince, nazik olan annelerin meme başlarında çatlaklar görülebilir. Emzirmeyi bir işkence du­rumuna getirebilecek kadar ağrı yapan bu çatlaklar, meme başı­nın tepesinde ya da kökündedir. Daha önce de söylediğimiz gibi, temizlik yanında bu çatlakların oluşmasını engelleyecek başka önlemler de vardır. Sözgelişi; çocuk memenizin başıyla oynar, onu ısırır ya da çiğner. Bunu önlemek için memeyi çocuğun ağ­zından çekip bir iki dakika sonra yeniden vermeniz uygun olur.

Memeyi çocuğun ağzından zorla çekip çıkarmaya çalış­mayınız. Bunun için çocuğun ağzını biraz bastırınız. Bu şe­kilde bebeğin ağzına hava dolar ve meme ucunu kendi­liğinden bırakır. Eğer çocu­ğunuzun ağzından memenizi zorla çekerseniz bu da meme başındaki çatlakları çoğaltır. Daha önce de değindiğimiz gibi, gereğinden fazla süre emzirmeyi sürdürme de me­me çatlaklarının oluşmasında rol oynamaktadır.

Meme çatlağının bir an önce iyileştirilmesi, o memenin dinlendirilmesiyle sağlanabilir. Tedavi sırasında meme ya pompayla sağılır ve çıkan süt çocuğa verilir ya da suni meme uçları uygula­narak çocuğun emmesi sağlanır. Meme çatlağının büyüklüğü ve derinliğine göre çocuk 2-5 gün emzirilemez. Bu arada doktorun önereceği uygun bir kremin kullanılması da yararlı olur. Meme ucu düzeldikten sonra ilk seferde çocuk en çok 6-8 dakika kadar emzirilmelidir.

Bebek Emzirme Hamilelikte Sut Emzirmek

Bebek Emzirme Tekniği, Hamilelikte Çocuk Emzirme

Anne çocuğunu ya yatarak ya da oturarak emzirir. Yatarak emzirme, lohusalığın ilk günlerinde yapılır. Anne biraz yana dö­ner, sırtı yastıkla düzeltilmiştir. Hangi memesini bebeğine vere­cekse o kolunu yarı açar ve yorgan ya da ufak bir yastık üzerinde yatan bebek annesinin koluna yan olarak uzatılır. Yutması kolay olsun diye çocuğun başı ve gövdesi biraz yüksek tutulur. Anne meme ucunu işaret ve orta parmakları arasında tutarak çocuğun ağzına yaklaştırır. Meme ucu hafifçe bebeğin dudaklarına değdirilir ve bir iki damla süt sıkılırsa refleks olarak, bebek hemen emme hareketleri yapmaya başlar. Burada dikkat edilecek en önemli nokta, çocuğunu emziren anne memesinin üstüne zaman zaman bastırarak sütün meme ucundan akışını kolaylaştırmasıdır.

Oturarak emzirme: Bir sandalyeye oturan annenin sırtına çok kalın olmayan bir yastık konur. Ayrıca, ayakların altına da alçak bir sandalye konması çok yararlıdır. Böylece anne için en rahat durum sağlandıktan sonra bebek, yüzü anneye bakacak şekilde yan döndürülerek kucağa alınır. Çocuğun başı yine yutmayı ko­laylaştırmak için biraz yükseltilmiş olmalıdır.

Emzirme süresi: Ortalama olarak 15-20 dakika olmalıdır. Bu hiçbir zaman 30 dakikayı geçmemelidir. Birçok anne çocuk doy­madı gerekçesiyle 45 dakika, hatta bir saat süreyle memeyi çocu­ğun ağzında tutarlar. Bunun çocuğa bir yararı olmadığı gibi, sizin için de yalnızca vakit kaybıdır. Ayrıca böyle uzun süren emzirme meme ucunun yara olmasına da neden olabilir. Şunu bilin ki, be­beğiniz emmeye başladıktan sonra beş dakika içinde memedeki sütün 2/3'ünü boşaltır.

Tek memeyi mi vermeli, yoksa her ikisini de mi? Yeteri kadar sütünüz varsa her öğünde bir memeyi veriniz. Eğer tek meme sü­tünün yeterli olduğuna inanmıyorsanız o zaman bebeğinize her iki memenizden de süt vermelisiniz. Ancak, sütün yeterli olup ol­madığına süt tartısı yapılmadan karar verilemez. Bebeğe her iki memenizi de verirken bunların sırasına özellikle dikkat etmeniz gereklidir. Bu şekilde her öğünde bir meme tamamen boşaltılmış olur. Bebeğiniz ilk verdiğiniz memeyi en az 10 dakika emmeli, sonra ötekine geçmelidir. Bu arada çocuk yorulur ve uyuyabilir. Yanağın hafif hafif okşanması, burnun yavaşça sıkıştırılması hem bebeği uyandıracak, hem de emme refleksini canlandırarak yeni­den emmeye başlamasına yardım edecektir.

Bebek Emziremeyen Anneler

Hangi Anneler Bebek Emziremez? Emziremeyen Anneler

1 - Veremli (Tbc) anne, çocuğunu hiçbir şekilde emzirmemelidir. Öte yandan, çocuğu veremli annenin yanına vermek de çok tehlikelidir. Ancak çocuk aşılandıktan dört ay sonra (aşı tutmuş ise) annesinin yanına verilmesine izin verilir. Eğer çocuk anneden ayrılmazsa o zaman büyük bir olasılıkla bilgisizliğin kurbanı ola­cak demektir.

2- Annenin ağır ve kronik (uzun süren) bir hastalığı varsa, bu durumda da bebeğine süt vermesi doğru değildir. Örnek ola­rak kalp ve böbrek hastalıkları, kanser, ağır diyabet -şeker-, şiddetli kansızlıklar gösterilebilir. Bu gibi durumlarda «süt verme» işi, annenin durumunu daha da bozacağı dikkate alınarak yasaklan­mıştır.

3- Anne gebeliğin sonunda ya da doğumdan hemen sonra bulaşıcı bir hastalığa tutulursa (kızamık, suçiçeği, kızıl, tifo gibi) yi­ne meme vermemelidir. Eğer anne nezle, grip gibi daha önemsiz hastalıklara tutulursa ellerini iyice yıkamalı, hatta alkol ya da ko­lonyayla silmeli, ağız ve burnunu da maskeyle örterek meme ver­melidir.

4- Memenin süt vermeye uygun olmadığı durumlarda da -ileride anlatılacağı gibi- yine bebeği anne sütüyle beslemenin yollarını aramak yararlıdır. Ancak meme ileri derecede iltihaplanır­sa (apse) geçici bir süreyle çocuğa verilmeyip mamayla beslen­meye geçilmelidir. Böyle durumlarda memelerin boşaltılması unu­tulmamalıdır. Hastalık geçince yeniden emzirmeye başlanabilir.

Bebek Emziren Annelere Tavsiyeler

Bizce burada verilebilecek en iyi öğüt, annenin sinirlerini iyi koruması, üzücü, sinir bozucu olaylardan uzak durmasıdır. Bunla­ra dikkat etmeyen annenin sütü zamanla azalır ve hatta tümüyle kaybolabilir. Meme veren anne her şeyden önce yukarda anlattık­larımıza dikkat etmelidir.

Sizi üzen şeylerden kaçın, açık havada dolaşın, birçok anne gibi «sabahtan akşama kadar iş bitiyor mu ki bir de dolaşalım» demeyin. Açık havada dolaşmak sinirlerinizi düzeltecek, günün yorgunluklarına karşı direncinizi artıracaktır. Kendinize gerektiği gibi bakmalısınız ki, çocuğunuza da daha çok ve iyi şeyler verebilesiniz. Bebeğinizi emzirdiğiniz sürece alacağınız ilaçlara dikkat etmeniz gerekmektedir. Bazı ilaçlar süt yolu ile çocuğa da geçer ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Süt verdiğiniz sürece bu tür ilaç­ları almaktan kaçınmalısınız. Sigara içen, alkol kullanan anneler olanaklar ölçüsünde bu gibi alışkanlıklardan kaçınmalıdırlar. Çün­kü bu maddeler kolayca çocuğa geçebilir. Sigara ve alkolü hiç değilse bir süre için bırakın. Tümüyle bırakmak tabii ki en doğru olanıdır, ama şimdiye kadar kaç anne, doktorunun bu öğütüne is­tenildiği gibi uymuştur? Biz de bunu bildiğimiz için olanaklar ölçü­sünde azaltın diyoruz. Ayrıca, bu tür alışkanlıkları istemeden bı­rakmaya çalışmak sinirleri bozarak az önce sözünü ettiğimiz gibi sütün kesilmesine kadar giden kötü sonuçlar da doğurabilir. Bu­nun için iradeyi zorlamayan yumuşak bir çaba gerekir.

Beslenmenize gelince: Her türlü yemeği yemekte hiçbir sa­kınca yoktur. Bol bol sebze, meyve ve her türlü et yenebilir. 1 kg. süt ya da yoğurdu günlük yemek listenize ekleyip bol bol meyve suyu, hoşaf, komposto içerseniz sütünüzün miktarı ve kalitesi yükselir. Ancak, burada size bir öğüdümüz daha olacak. Şöyle ki:

Bazı yemekleri yedikten sonra bebeğinizde gaz sıkıntısı olu­yor ya da ağlıyorsa bu, çocuğunuzun o yemeklerden rahatsız ol­duğu anlamına gelebilir. Yediklerinizin sütle çocuğa geçeceğini düşünerek onu rahatsız edecek şeyler yemekten kaçınmalısınız. Eğer şişmanlamaktan yakınıyorsanız, o zaman yemeklerdeki yağ miktarını azaltın ve karbonhidratlı besinlere (tatlılar, unlu madde­ler) ilgi göstermemeye çalışın.

Zayıflıyorum diyenlere de bu öğütlerin tam tersini vermek ge­rekli. Zayıflayan annelere yağ ve karbonhidratlı besinlerin miktarı­nı artırmaları öğütlenebilir.

Bebege Sut Verme Sut Vermek

Bebeğe Süt Verme, Bebeğe Süt Vermek

Gebeliğe iyi hazırlandınız, doğumun ne ol­duğunu anlayıp doktorunuza yardımcı olmayı öğrendiniz ve do­ğum oldu. Artık siz de annesiniz. Dünyadaki birçok yaratığın yav­rusundan daha güçsüz, ancak sizin bakımınızla büyüyebilecek bebeğinizle baş başasınız.


Önemli olan, çocuğunuzun iyi bir şekilde beslenmesidir. İşte bu bölümde sizlere beslenme sorunlarından söz edeceğiz.

Anne sütünün çocuk için en iyi besin olduğundan, sanıyoruz kimsenin kuşkusu yoktur. Her şeye rağmen, «Bebeğimi mama ile beslesem olmaz mı?» diyen birçok anne ile karşılaşılıyor. Bir kere daha şunu kesin olarak belirtelim ki, tıp biliminin bu kadar ilerle­mesine, tekniğin insanları aya götürecek kadar akıl almaz şekilde gelişmesine rağmen, anne göğüslerindeki sütün yerini tam olarak tutabilecek bir besin maddesi henüz yapılamamıştır.

Böyle eşi bulunmaz bir beslenme maddesi hazır varken dok­tora gidip, «Çocuğuma meme vermek istemiyorum, nasıl besleye­bilirim?» diyen bir anneye doktor olsanız ne karşılık verirdiniz? Şimdi size anne sütünün çok önemli olan özelliklerinden kısaca söz edelim:

1- Anne sütü temizdir, yani siz satın alana kadar 5-10 kap değiştirmemiş içine su ve başka maddeler eklenmemiştir.
2- Anne sütü tazedir.
3- Anne sütü parasızdır.
4- Anne sütünde bebeği birçok hastalıklara karşı koruyacak maddeler vardır. Nitekim anne sütüyle beslenen çocukların ilk ay­larda hastalanma oranı çok düşüktür. İnek ya da koyun sütüne gelince, belki bu maddeler onlarda da vardır ama, bunların insan yavrusuna göre hazırlanmadığı da kesindir.
5- Anne sütünün hazırlanması diye bir şey yoktur. Mamanın hazırlanması ise, geceleri hiç de kolay olmasa gerek.
6- Anne sütünde bebeğe gerekli olan bütün maddeler var­dır.
7- Emzirme sırasında çocukla aranızda bir yakınlaşma ola­cak, bebek size alışacak, hatta sizin kucağınızı tanıyacaktır.
8- Bebeğinizi emzirirken meme ucundan kalkan sinirsel uyarılarla rahim adalesi kasılacak ve bu şekilde rahim gebelikten önceki durumuna daha çabuk dönecektir.

Amnios Sivisi Amnios Sivisinin Zararlari

Amnios Sıvısı, Amnios Sıvısının Azalması

Döllenmiş yumurtanın ana rahminin duvarına bakan yüzünde plasenta gelişirken, yumurtanın öbür kısmı da üzerinde rahim mu­koza örtüsü olduğu halde rahim boşluğunu kaplayacak şekilde yayılır. Böylece meydana gelen boşluğun içinde özel bir sıvı ile fetüs -çocuk- bulunur. Kese şeklini almış olan bu boşluğa amnios zarı, içindeki suya da amnios suyu denir. Suyun rengi bir bardak suya iki damla süt damlatıldığı zaman elde edilen renge benzer. Bu renk bazı durumlarda değişebilir ki, normal değildir. Zarlar ve içindeki su miktarı, rahmin büyümesine paralel olarak büyüyecek ve çoğalacaktır. Doğuma yakın zamanlarda suyun miktarı 500-800 cc.3 olur. Amnios sıvısının çok önemli görevleri vardır. Şöyle ki:

• Çocuğu dış sarsıntılardan korur,
• Çocuğun suyun içinde rahat etmesini,
• Çocuğun düzgün bir şekilde gelişmesini sağlar.
• Çocuk için değişmeyen bir ısı verir.

Amnios zarı (su kesesi) genellikle doğumun sonuna doğru yırtılır ve bir süre sonra doğum olur. Bazı durumlarda ise doğum­dan çok önce bu zar yırtılır. Sözgelişi, şiddetli çarpmalar, bazı hastalıklar ve zarın oluşum hataları gibi.

Bebek Gobek Kordonu Nedir Dusmesi

Göbek Kordonu Nedir, Bebek Göbek Kordonu Düşmesi

Göbek kordonu, plasentanın ortasından çıkıp çocuğun göbe­ğine kadar uzanan bir kordondur. İçinde iki atardamar, bir toplar­damar vardır ve çevresi özel maddelerle, zarlarla korunmuştur. Damarlar anneyle çocuk arasındaki kan alışverişini sağlar. Bu iliş­kinin kesilmesi demek, deniz altındaki bir dalgıcın oksijen borusu­nun kesilmesi demektir. Her iki durumda da sonuç aynıdır: Boğul­ma.

Göbek kordonunun kalınlığı bir parmaktan biraz daha fazla, dokusu ise yumuşaktır. Boyu 50 cm. kadardır. Normalden çok uzun kordonlar çocuğun boynuna, koluna, bacağına sarılarak ya da rahimden dışarı sarkarak çocuğun hayatını tehlikeye sokan doğum güçlüklerini oluşturabilir. Normalden kısa kordon da yine zor doğuma neden olabilir.

Çocuk doğduktan sonra bu kordon doktor ya da ebe tarafın­dan kesilir. Artık yaşamak için gerekli havayı ve besin maddelerini sağlamak için çocuğun bu kordona gereksinimi yoktur.

Gebelikte Plasenta Nedir Hamilelikte

Gebelikte Plasenta, Plasenta Nedir, Hamilelikte Plasenta

Aslı Latince olan plasenta -son- kelimesi «pasta» anlamına gelir. Plasentanın süngerimsi bir görünüşü vardır. Çocuk doğduk­tan sonra rahimden en son çıkan kısım olduğu için plasentaya di­limizde «son» denilmektedir. Doğum ancak plasentanın çıkışı ile bitmiş kabul edilir.

Plasenta oval biçimde olup, zamanında doğan bir çocukta ortalama 500 gr. kadardır. Anne rahmine ve çocuğa dönük iki yü­zü vardır. Çocuğa bakan yüz bir zarla örtülüdür. Ortasından gö­bek kordonu çıkar. Anneye bakan yüzü girintili çıkıntılı, koyu bir et rengindedir ve yüzüyle rahmin çeperlerine yapışıktır.
Plasentanın görevi: Son'un görevini daha iyi anlayabilmek için gebeliğin ilk günlerine, yani döllenmiş yumurtanın ana rahmine ayak bastığı ana dönmek gerekir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, döllenmiş yumurta rahmin içine girdikten sonra bir yandan çoğalırken, bir yandan da kızgın bir bilyenin buza gömülüşü gibi rahim mukozası içine girmeye başlar ve üzeri örtülür. Döllenmiş yumurtadan bu sırada ağaç kökü gibi uzantılar çıkmaya başlar. Bu çıkıntılar yumurtanın beslenmesini sağlar. Önceleri yumurtanın her yanında oluşan çıkıntılar zamanla rahmin duvarına bakan yan­da toplanmaya başlarlar.
Böylece plasentanın ilk nüvesi ortaya çıkmış olur. O halde bu organı oluşturan şey hem döllenmiş yumurta, hem de ana rahmi­nin iç tabakalarıdır.

Bir et parçası gibi görünen plasentanın görevleri uzun yıllar süren çalışmalarla anlaşılabilmiştir. Bu çalışmalar bugün bile sür­mekte yeni görevleri ortaya çıkarılmaktadır.

Plasentanın görevleri kısaca şunlardır:

1 - Çocuğun kan dolaşımını ve tıpkı akciğer gibi kirli kanın oksijenlenmesini sağlar. Çocuktan gelen kan, göbek kordonu ile plasentanın ortasına gelir ve buradan da ışınsal biçimde çevreye ve derinlere doğru yayılır. Damarların ucu anne kanıyla dolu biri­kintilere kadar uzanır. Bu şekilde çocuğun kanı, anne kanı ile alış­veriş yapmak olanağını bulur. Çocuk, karbondioksiti ve dışarı atılması gerekli kalıntıları annesine verirken, annesinden de oksijeni ve gerekli besin maddelerini alır. Aslında bu alışverişler anne ka­nıyla çocuğun kanının doğrudan doğruya karışması şeklinde de­ğil de, gölcüklerin içine dalmış damarların çeperiyle olur. Hiçbir zaman anne kanı ile çocuk kanı birbirine karışmaz. Bazı maddeler anneye ve çocuğa olduğu gibi geçtiği halde, bazıları plasenta ta­rafından değiştirilip öyle geçirilmektedir. Doğrudan doğruya ge­çen maddeler arasında su, kalsiyum, demir, tuz, fosfor, kükürt, şeker, azotlu maddeler, vitaminler, vb. vardır.

Plasentanın değiştirdikleri ise albüminli ve yağlı maddelerdir. Plasenta bazı maddeleri ayrıca kendi de yapabilir. Sözgelişi, hor­monlar gibi. Bu grupta östrojen, progesteren ve daha başkaları vardır. Progesteron hormonunun yapımı 3. aydan sonra tümüyle plasentanın görevidir. Bu hormon sayesinde rahim gevşek bir du­rumdadır ve böylece erken doğuma engel olunur. «Düşük» bölü­münde de anlatılacağı gibi, bu hormon sayesinde düşüklerin ba­zılarına engel olunabilmektedir.

2- Plasenta bazı maddeleri depolar (özellikle, çocuk için faz­la olan maddeleri) ve çocuğa geçmesine engel olur.

3- Çocuğu korumak için çalışır ve zararlı maddeleri geçir­mez. Bu arada tutabildiği kadar mikropların da çocuğa geçmesi­ne engel olur. Buna rağmen yine de bazı mikropların geçişine en­gel olamaz. Sözgelişi, frengi, suçiçeği, kızamıkçık, vb. Annedeki hastalıktan, koruyucu maddeleri -antikorları- geçirerek doğumdan sonra da çocuğun bu hastalıklara yakalanmasına bir süre engel olur. Sözgelişi, tifo geçirmiş bir annenin çocuğu bu maddeler sa­yesinde altı ay kadar tifoya yakalanmaz.
Anne ile çocuk arasındaki bu alışveriş, bebek için her zaman yararlı olmaz. Kan uyuşmazlıklarında olduğu gibi.

Gerektiği zaman çocuk bazı maddeleri plasenta aracılığı ile annesine verebilir demiştik. Şeker hastalığı olan kadınlar gebeli­ğin belirli aylarında kandaki şeker miktarının fazla yükselmediğini görürler. Bu da çocuktaki insülin denen maddenin anneye geçmesindendir.

Gebelik Psikolojisi Gebelikte Psikoloji Stres

Gebelik Psikolojisi, Gebelikte Psikoloji ve Stres

Gebelik bazı özel durumlarda ruhi dengenin bozulması için büyük bir etken olabilir. Gebelik, annelik ve doğum hakkında ye­terli kültüre erişmemiş kadınlar, ruhsal yapısı çok zayıf olanlar, çevrenin de kendilerine yaptığı yanlış ve kötü etkilerle kolay bir şekilde ruhsal bunalım içine girebilirler. Her şeyden önce doğu­mun normal bir olay olduğunun kabul edilmesi gerekir. Günü­müzdeki doğum hekimliği bu bakımdan annenin riskini sıfıra indir­meye çalışmaktadır.

Gebelikte ruhsal bunalımları gerçekten artıracak etkenler de vardır. Şöyle ki: Sinir sistemi değişiklikleri, uykusuzluk, gebeliğin ortaya çıkardığı bireysel, sosyal ya da ekonomik sorunların hepsi birer neden olabilir.

Gebelikte her türlü ruhsal hastalığa rastlanılmaktadır. Bunla­rın tedavisi tabiidir ki bir ruh doktoru tarafından yapılır. Bizim sö­zünü ettiklerimizse, normal sınırlar içinde kalan depresyonlardır ve çoğu kez sorun, anne adayının nasıl doğum yapacağını kendi kendine sorması, başka bir deyişle, doğumdan korkmasıdır. Bu kitabı gerektiği gibi okuyan biri için sanırız ki artık doğumun kor­kunç bir yanı kalmayacaktır. Aslında doğum o kadar korkunç bir olay olsaydı, hiç kimse bir çocuk dünyaya getirdikten sonra ikinci­sini yapmaya kalkmazdı.

Gebelikte Bakim Gebelik Döneminde Bakim

Gebelikte Bakım, Gebelik Döneminde Annenin Bakımı

Bir kadın kendinde gebelikten kuşkulandığı zaman hemen bir doktora başvurmalıdır. Bu şekilde hareket etmekle ileride ço­cuğuna kuvvetli ve sağlıklı olma şansını verir. Ayrıca kendisi için rahat bir gebelik geçirmeyi; kolay, tehlikesiz bir doğum yapabil­meyi sağlar. Çocuk, ana rahminde büyürken gerekli bütün mad­deleri anneden almaktadır. Kendisi için gereksiz olan maddeleri de yine annesine verir.

Annenin karşılaşacağı dış etkiler çoğu kere çocuğu da etki­ler. Hastalıklar, iyi beslenememe gibi durumlar ortaya çıkarsa be­bek iyi gelişemez. Bu konu üzerinde çalışanlar işi o kadar ileri gö­türmüşlerdir ki, annenin içtiği sigaranın, bulunduğu yerdeki gürül­tünün bile çeşitli etkileri olduğu kanıtlanmıştır.

Aşağıdaki noktalar, genç annenin belli bir program içinde doktora yapacağı ziyaretlerde sürekli kontrol altında tutulmalıdır:

1 - Genel muayene ile annenin gebeliğe hazır olup olmadığı ya da gebeliğe engel bir durumu bulunup bulunmadığı, bu arada nasıl beslendiği araştırılır, kilosu ölçülür ve sonuçta duruma göre doktor gerekli öğütlerde bulunur. Gebenin kan sayımı yapılır. Ka­nama pıhtılaşma süresi ölçülür. Kan grubu saptanır. Kansızlık ge­belerde hiç istenmeyen bir durum olduğundan hemen tedavisine geçilir.

Kan grubunun saptanması da iki açıdan önemlidir. Birincisi, doğum anında gerekirse acele kan nakli yapabilmek için. İkincisi de, bir kan uyuşmazlığı olup olmadığının bilinmesi içindir.

2- Gebelik ve doğum yönünden daha başlangıçta anne sıkı muayenelerden geçer. Doğum yeteneği araştırılır ve buna göre doğum için gerekli önlemler alınır. Tedavi edilebilecek bozukluk­ların iyileştirilmesi yoluna gidilir.

3- Gebelerde tansiyon yüksekliğine bağlı preeklampsi ve eklampsi denen hastalığın ortaya çıkmasına engel olunabilmek için her seferde tansiyon kontrolları yapılır ve gerektiğinde ilaç ve­rilir, rejim önerilir. Vücuttaki şişler dikkatle izlenir.

4- Her aylık muayenede idrar tahlilleri ile bir yandan preek­lampsi gibi hastalıkların belirtisi olan albüminin idrarda varolup ol­madığı kontrol edilirken, öte yandan böbreklerin çalışması izlen­miş olur. İdrar muayenesinin bir başka yararı da, daha önce olan ya da gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığının saptanmasına ola­nak tanımasıdır.

Doktorunuza ilk muayeneyi olduktan sonra, eğer başka bir şekilde önerilmezse yedinci aya kadar dört haftada bir, bundan sonraki sürede yirmi günde bir ve daha sonra da yine doktorunu­zun seçeceği aralıklarla onu ziyaret etmelisiniz.

Doktorunuzun belirlediği tahmini doğum tarihi üstünden yedi gün geçmesi halinde kesinlikle doktorunuza gözükünüz. Bu tarih­ten on beş gün geçerse, çocuğun hayatının tehlikeye girebilece­ğini düşünerek işi ciddiye alınız. Yukarda verdiğimiz ziyaret prog­ramı birçoklarınız tarafından yadırganabilir. Bizde alışılan şey, gebeliğin başında bir muayene, ortasında bir ve belki de doğuma yakın tarihte muayenedir. Birçok Batılı ülkede ise yukarda verilen programdan çok daha sık doktor ziyareti önerilmektedir. Sık sık yapılan bu ziyaretlerin yararı en ufak bir noktanın bile atlanmasına engel olmak, ayrıca gebe ile doktor arasındaki ilişkiyi kuvvetlen­dirmek içindir. Bir kere görmekle ve 3-5 dakika konuşmakla hasta doktoruna tam anlamıyla güvenemez ve tabii ki, doktor hastası üzerinde etkili olamaz.

Dogmamis Bebegin Anne Karnindaki Gelisimi Evreleri

Bebeğin Anne Karnındaki Gelişimi, Anne Karnında Aylık Bebek Gelişimi

1. Ay, Anne Karnında 1 Aylık Doğmamış Bebek

Döllenme bölümünde de açıklandığı gibi, döllenmiş yumurta 7-9 gün içinde rahim mukozasına gelir yuvalanır. İlk başlarda fetüs taslağı bir diske benzer şekildedir. Üç kattan oluşan bu taslak­tan bütün dokular yapılacaktır.

1. ayın sonunda döllenmiş yumurta bir bezelye büyüklüğün-dedir. Omurga kemiğine ve ilkel gözlere, kulaklara sahiptir. Yine bu sıralarda kalp oluşmuştur. İlk 4 hafta içinde sinir sistemi de ge­lişmeye başlar, hatta ufak bir beyin bile oluşmuştur.

Eski yıllarda düşükle sonuçlanan gebeliklerden elde edilen bilgiler, bugün rahim içinde fetüsün resmi çekilerek daha da kuvvetlendirilmektedir.

2. Ay, Anne Karnında Bebek Nasıl Gelişir, Doğmamış Bebekler

Bu ayda kollar, bacaklar bir tomurcuk şeklinde gelişmeye başlar. 7. haftada oldukça belirli bir görünüş alır. Hatta parmaklar bile seçilmeye başlar. Yüz de bu devrede ortaya çıkar. Önce göz çukurları, ağız ve kulak delikleri, sonra çıkıntıları ve burun, alın, çene oluşur. Göbek kordonu da bu ay içinde meydana gelir. Ka­fatası gelişir. Kemikler saydam olduğundan içindeki beyin gözü­kür. Karaciğer bu devrede oluşmaya başlar. 8. haftanın sonunda embriyo, bir insan taslağına benzer. Boyu 3 cm., ağırlığı 10 gram kadardır.

Bundan sonra embriyo üzerinde bir yandan rötuşlar olurken, bir yandan da embriyo büyümesi devam eder.

3. Ay, Bebeğin Anne Rahmindeki Gelişimi

Bu ayda cinsiyet organları ayırt edilebilecek kadar gelişmiştir. Ses tellerinin yapımı da aynı ay içinde başlar. İç organlarının he­men hepsinin oluşumu belirlenmiş ve ilkel bir şekilde çalışmaya başlamışlardır. Yine bu ayda yüzün gelişimi tamamlanmak üzere­dir. Kollar ve bacaklar artık iyice olgunlaşır. Anne duymasa da ha­fif hafif kıpırdanmalar başlar ve bir süre sonra, artık anne de çocu­ğunun oynadığını farkeder.

Üçüncü ayın sonunda embriyo 11 cm. boyunda ve 45 gr. ağırlığındadır.

4. Ay, Ana Rahminde Bebek Gelişimi

Çocuk artık kuvvetli hareketler yapabilecek kadar büyümüş­tür, çoğu kere anne bu kıpırdanışları rahatlıkla duyabilir.

Kafanın gövdeye göre büyüklüğü yavaş yavaş normale dön­mek üzeredir. Çocuğun derisi saydamdır ve içindeki damarlar gö­rülebilir. Lanugo denen tüycükler iyice gelişip bütün vücudu kap­lamıştır. Derideki yağ ve ter bezleriyle sindirim sistemi artık çalışır duruma geçmiş ve bağırsaklarda çocuğun açık yeşil renkteki ilk kakası toplanmaya başlamıştır. Böbrekler de bu ay içinde kanı sü­zerek idrar halinde mesaneye boşaltmaya başlar. Mesanedeki bu idrar zaman zaman amnios suyuna bırakılır.

4. ayın sonunda fetüsün boyu 18 cm., ağırlığı ise 250 gr.'dır. Görüldüğü gibi, çocuk son derece hızla büyümektedir.

5. Ay, Anne Karnı Bebek Gelişimi

Bu ayda kalp atışları kuvvetlenmiş ve dışarıdan kulaklıkla (stetoskopla) duyulabilir duruma gelmiştir. İskelet sistemindeki kemikleşme bu ay başladığı için röntgen filmiyle çocuğu tanımak mümkün olabilmektedir. Kafada saçlar iyice görünür, parmak uç­larında ise, tırnaklar oluşma halindedir. Yutma refleksi de başladı­ğı için fetüs, çevresinde bulunan amnios suyunu yutabilir. Boyu 30 cm. kadar, ağırlığı ise 500 gr.'a yakındır.

6. Ay, Bebek Ay Ay Gelişimi

Altıncı ayda cilt altında yağ oluşur. Derideki parmak izi deni­len çizgiler de bu ay ortaya çıkar. Adaleleri oldukça gelişmiştir. Çocuk büyük hareketler yapar. Beyincik de oldukça gelişmiş du­rumdadır. Çocuğun boyu 35 cm., ağırlığı da 900 gr. kadardır. Bu­na rağmen, doğduğu takdirde yaşama şansı zayıftır.

7. Ay, Bebeğin Anne Rahminde Gelişimi

Çocuk, artık bu ayda gözünü açar. Yüzü ihtiyar görünüşlü­dür. Çünkü derialtı yağ dokusu iyi gelişmemiştir. Erkekse, testis-ler-husyeler torbaya iner. Çocuk kendi çevresinde dönebilir. Kilo­su aşağı yukarı 1500 gr. olup, boyu 40 cm. kadardır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de yedi aylık doğan ço­cuk yaşadığı halde sekiz aylık çocuğun yaşamadığı inancı yaygın­dır. Oysa bu düşünce yanlıştır. Yaşama şansı en fazla olan çocuk, kırk haftalık çocuktur. Hafta sayısı düştükçe yaşama şansı da dü­şer. Bu nedenle yedi aylık çocuk ancak çok iyi bir bakımla yaşa­yabilir.

8. Ay’da Doğmamış Bebeğin Ana Rahiminde Gelişim

Artık bebeğin dönme hareketleri durmuştur, ancak el ve ayak hareketleri güçlenerek devam eder. Bu devirde çocuğun tekme attığını anneler sık sık hissedebilirler. Derialtı yağ dokusu gittikçe arttığından, çocuğun ihtiyar gibi olan görünümü düzelir. Derinin rengi de aynı nedenle kırmızıdan açık pembeye dönüşür. Bu ay içinde çocuğun vücudunu «Verniks Kaseosa» denen yağlı bir madde sarar. 8. ayın sonunda ağırlığı 2400 gr.'a ulaşmış ve boyu da 45 cm. olmuştur. Dünyaya geldiği zaman yaşama şansı %90'dır.

9. Ay

Bebeğin gelişmesi artık tamamlanmış, dünyaya geleceği gü­nü beklemeye başlamıştır. Yutkunabilir, hıçkırabilir, bu arada fırsat buldukça başparmağını emer. Derisi daha önce de sözünü ettiği­miz yağlı madde ile kaplıdır. 7-8 aydır vücudu kaplayan tüycükler azalmıştır.

Olgunlaşma dönemine erişmiş bir bebeğin ortalama ağırlığı 3000-3250 gr., boyu ise 50 cm. kadardır.

Artık dünyaya gelip gereksinimleri normal bir canlı gibi karşı­landığında, hayatını sürdürebilecek bütün yeteneklere sahiptir.

Çocuk Odasi Bebek Odasi Esyalari

Çocuğun Odası, Bebeğin Odası

Bebeği doğduğu günden başlayarak bol güneş alabilen ve havalandırılması kolay, ayrı bir odada yatırmak daha uygun olur. Ancak, bu oda sizin yatak odanıza yakın olmalıdır ki, çocuğun ağ­lamasını duyabilesiniz. Olanaklar ölçüsünde çocuk odası güneye bakmalı, rutubetli ve karanlık olmamalıdır. Bu odada kullanılan eş­yalar özellikle kolay temizlenebilir cinsten seçilmelidir. Perdelerin de odayı karartmayacak renk ve şekilde olmasına dikkat edilmeli­dir. Odanın aydınlatılması için kullanacağınız lamba ise ışığı tava­na vermelidir ve çocuğun gözünü rahatsız etmemelidir. Odanın sıcaklığı günün her saatinde hemen hemen aynı olmalıdır. Isı 16-25 derece de olabilir. Şunlara özellikle dikkat edin:

• Çocuğun odasında su kaynatılmaz.
• Çamaşır yıkanmaz.
• Çamaşır kurutulmaz.

Bebek odası günde en az 3-4 defa havalandırmalıdır. Odası­nın temizlenmesi ve havalandırılması süresince bebeği başka te­miz bir odaya alabilirsiniz. Yaz aylarında odanın penceresini açık bırakabilirsiniz. Ancak içerde hava akımının olmamasına çok dik­kat etmelisiniz. Ayrıca, açık pencereden sivrisinek gibi haşaratın girmemesi için cam kısma takılacak sineklik iyi bir koruyucudur.

Çocuk Odasında Bulunması Gereken Eşyalar

• Karyola ya da sepet,
• Dolap ya da şifoniyer,
• Masa,
• Banyo (Temiz bir şekilde saklanacak başka uygun bir yer yoksa bu da bebek odasına konulur).
• Bebek terazisi (Bu zorunlu değildir. Olanağınız varsa alıp çocuk odasına koyabilirsiniz),
• Arkalığı olan rahat bir iskemle.

Bebek Karyolası

Çevresi parmaklıkla sarılı olan karyolaları tercih etmelisiniz. Çocuk karyolasında keskin ve sivri köşeler bulunmamalı, parmak­lıkların arası 6 cm.'den fazla olmamalıdır.

Karyolanın İçine Koyacağınız Yatak (Şilte)

Düz ve sert olmalıdır. Yumuşak yatak çocuğun sağlığı yönün­den pek uygun değildir. Yumuşak yataklar üzerinde çocuğun bel­kemiği eğri durur. Sıkı doldurulmuş pamuk ve yün yataklar isteni­len sertliği sağlar. Zorda kalınırsa, bir battaniye birkaç kat yapılıp üzerine çarşaf geçirilerek de kullanılabilir.

Çocuk Yastığı

Çocuklar için gerekli bir şey değildir. Tersine, çocuğu yastıksız yatırmak yararlıdır. Bu şekilde daha derin soluk alabilir ve göğ­sü genişler.

Bebek Yorganı

Çocuklar için hazırlanacak bir yorgan hiçbir zaman kalın ya da kuş tüyünden olmamalıdır. Kuş tüyü fazla sıcak tutar ve terletir. Bundan başka bazı çocukların tüylere karşı alerjileri de vardır.


Çocuğun karyolası hazırlanırken yatağın üzerine büyücek bir muşamba örtülmeli ve bunun da üzerine ıslaklığı emmesi için pa­muklu örtü konulmalıdır. Bu suretle çocuğun, altını ıslatınca bütün yatağı ıslatması önlenmiş olur.

Bebeklerde Kundak Yarim Kundak

Bebeklerde Kundak, Kundak Bezi ve Yarım Kundak

Kundak Çocuk Bezi

Poplin ya da patiskadan yapılabilir. Kundak bezinin en uygun boyu 50x50 cm.dir.
Bütün bu saydıklarımızı kendiniz yapabileceğiniz gibi, hazır da alabilirsiniz.
Bu arada çocuğu giydirirken dikkat edilmesi gereken bazı noktaları da burada hatırlatmayı uygun buluyoruz.

Birçok anne-baba, çocuğun üşümemesi için özel bir çaba gösterirler. Kimisi odanın sıcaklığını yükseltirken, kimi de kat kat giydirir. Bütün bu yapılanların hiçbir yararı olmadığı gibi, tersine, çocuğun vücudunun dış sıcaklığa uyma yeteneğinin de kaybol­masına yol açar. Nitekim böyle yetiştirilen çocukların bünyeleri zayıf olur ve hastalıktan hiçbir zaman kurtulamazlar. Öte yandan fazla sıcak, bebeğin vücudunda pişiklere yol açabilir. Tersine ço­cuğu 'dayanıklı' yapacağım diye üşütmenin de hiçbir anlamı yok­tur. En doğru yol çocuğu yukarıda anlattığımız gibi normal şekilde giydirmektir. Eğer çocuğunuzun bacakları soğuk, yüzünün rengi de soluksa, giydirilenler az geliyor olabilir.
Bazı anneler çocuklarının üşüyüp üşümediklerini ellerinin sı­caklığından anlamaya çalışırlar. Bu hiçbir zaman doğru bir ölçü olamaz.

Bebek Kundak

Birçok ülkede tam kundak tamamıyla kalkmıştır. Günümüzde yarım kundak kullanılmaktadır. Başka bir deyişle, tam kundak de­nilen 'bir çeşit işkence aleti', yerini artık yarım kundağa bırakmak­tadır. Türkiye'de eskiden tam kundak çok kullanılıyordu. Bu satır­ları okuyan anneler ya da büyükanneler tam kundağı işkence ale­tine benzettiğimiz için bizi kınayabilirler. Ama hemen şunu söyle­yelim ki, bilim artık, tam kundağın bebekte pişiklere neden oldu­ğunu ve çocuğu gereksiz yere terlettiğini kanıtlamıştır. Tam kun­dak birçok annenin sandığı gibi bebeğin bacaklarının düzgün ol­ması konusunda da yararlı değildir. Eğer kundaksız büyüyen ço­cuklarda hep bu tür bozukluklar olsaydı, birçok ileri ülkede yıllar­dır uygulanan yöntem çoktan bırakılırdı.
Ayrıca tam kundak, doğuştan kalça çıkıklarının görülme ora­nını artırdığı iddia edilmektedir.

Yarım Kundak Nasıl Yapılır

Bebek masa üzerinde daha önce hazırlanmış olan kundak takımları üzerine yatırılır. (Masanın üzerinde arabezi, altında ufak kundak bezi -ya da bacak sarma bezi-, onun altında da asıl kun­dak bezi hazırlanmıştır). Bebeğin zıbın ve yeleği yukarı doğru itilir. Üçgen şeklinde katlanmış olan arabezinin alttaki uçları bacaklar arasında geçirildikten sonra kasıklardan birbirine doğru katlanır. İki uç da karnın üzerinde karşı karşıya getirilir. Bu sırada çocuk çoğu kere bacaklarını büker, bir el bebeğin bacaklarını tutarken, öbür el de küçük kundak bezini çocuğun bacakları üzerine sarar. Bunun üzerine de büyük kundak bezi sarılır. Yukarı itilmiş olan zıbın da artık aşağıya çekilir ve arkadaki uçları da bağlanır. Genç anneler! Şimdi belki bu satırları bir bilmece çözer gibi okumakta­sınız. Hiçbir şekilde kaygılanmanıza gerek yok. Çok değil, bir iki gün içinde siz de bunları en iyi şekilde öğreneceksiniz. Bu arada aklınıza şöyle bir soru gelebilir: «İki kundak bezinin arasına mu­şamba koysam daha mı iyi olur?» diye. Belki bu sizin için daha kolay olur, ama bebeğinizin sağlığı yönünden pek uygun değildir. Çünkü bebeğinizin bezleri biraz fazla ıslanınca, çocuğun derisi bu ıslak kısma değecektir. Oysa, iki kundak bezinin arasında mu­şamba olmazsa, dıştaki kuru kundak bezi nemi çeker. Bu şekilde çocuğun cildinin kuru kalması da sağlanmış olur. Eğer sık sık ço­cuğun altını değiştiriyorsanız. Bu da sizin için büyük bir sorun ol­mayacaktır sanıyoruz. Yarım kundak genellikle ilk ay kullanılmak­tadır.

Yeni Dogan Bebeklerde Giyim Esyalari

Yeni Doğan Bebeklerde Giyim Eşyaları

Bebeğinizin giyeceklerini doğumdan önce hazırlamış olma­nız gerekir. Böyle hareket etmekle lohusalık devrenizdeki yorgun­luklarınızı oldukça azaltmış olursunuz. Aslında genç annenin, be­bek beklediği sürece ona bir şeyler hazırlaması kadar doğal dav­ranış olamaz. Gebeliğin 6. ayından başlayarak bu hazırlıkların hız­landırılması uygundur. Burada geçerli ana ilke, çocuğun giyecek­lerinin yumuşak, suyu emebilen, yıkanabilen ve kaynatılabilen cinsten olmasıdır.

Bebeğin İç Çamaşırı

Bebeğinizin iç çamaşırları için en uygunu pamuk ipliğinden dokunmuş bezlerdir. Yaz aylarında tülbent, opal ya da patiska, kı­şın ise pazen kullanabilirsiniz.

Çamaşırlardaki yumuşaklığı sağlamak için kumaşları dikme­den önce bir iki defa yıkamak gerekir. Yeni doğan bir çocuğun 1-2 aylıkken giyebileceği çamaşır ya da süslü giyeceklerini çok sayıda yapmamalıdır. Çünkü kısa bir süre sonra bunlar bebeğe küçük gelecektir. Bez ve zıbınlarını, öbür eşyalarına oranla daha uzun süre kullanabilirsiniz.

Arabezi

Çocuğunuz için kalın tülbentten yapılan ve idrarı kolayca çe­kebilen arabezinin ilk aylarda kullanılması çok uygundur. Bu bez­ler 60x70 cm. kadar genişliğinde ve en az 25 tane dikilmelidir. Eğer olanaklarınız varsa bez yıkayamayacağın iz günleri düşüne­rek bu sayıyı daha da arttırınız.

Gömlek

Çocuğun gömleği kalın tülbentten ya da mermerşahiden ya­pılmış olmalıdır. İlk aylarda bebek için 6 tane yeterlidir.

Bebeklerde Zıbın

Pamuktan örülmüş triko ya da fanila olmalıdır. (En az 6 tane). Dünyaya yeni gelen yavrunuza gün boyunca uzun kollu bir göm­lek ve uzun kollu bir zıbından başka şey giydirmeyiniz. Kış günleri ikinci bir zıbın giydirmeniz yeterlidir. Bebeği üşütmemek için özel­likle kış aylarında, gömlek ve zıbını giydirmeden önce iç içe sok­manız ve biraz da ısıtmanız yerinde olur.

Göbek Bağı

Son yıllarda göbek bağının gereksiz olduğunu ileri sürenlerin sayısı çoğalmıştır. Bu konuda en doğru kararı yine bebeğinize ba­kan doktor verecektir. Ancak, çocuğu için göbek bağı hazırlamak isteyen anne bunlardan 10 tane kadar dikmelidir. Boyu 1-1,5 m. genişliği ise 5-6 cm. olan göbek bağı pamuklu kumaş, triko ya da tülbentten olabilir. Bir defa kullanıldıktan sonra kaynatılacak olan bezler kızgın ütüyle ütülenmeli ve rulo haline getirilerek bebeğin dolabına kaldırılmalıdır.

Tülbent Mendil

Tülbent mendilden en az 8-10 tane hazırlamak uygundur.

Muşamba

Çocuklarını kundak yapacaklar için 2 tane yeterlidir.

Başlık

Yaz aylarında ve evin içersinde başlığa gerek olmayacaktır. Çok soğuk olmayan havalarda ise pamuklu ya da ince yün başlık­lar ve soğuk havalarda da kalın yünden yapılmış olanlarını giydirmelisiniz.

Bebeğin arabezinin yerleştirilmesi

Arabezini yerleştirmek için bez üçgen şeklinde katlanır ve be­bek bunun üzerine yatırılır. Bezin her katı bebeğin bacakları ara­sından geçirilerek kasıklardan birinin üzerine doğru katlanır ve ke­narlardaki iki uç karnın üzerine sarılarak kilitli çengelli iğneyle tut­turulur. Bu konudaki bir başka yol da şöyledir: Bez üçe katlana­rak uzunlamasına konur, alt yarısı yerine ikiye katlanır. Bez bacak­ların arasından geçirilir ve yanlardan çengelli iğneyle arkadaki kıs­ma tutturulur. Erkek çocuklarda bezin kalın kısmı ön tarafa, kızlar­da ise arka tarafa gelmelidir.

Çocuğun altı Ne zaman açılmalı

Çocuklar günde 15-20 defa idrar yaparlar. Bunu bilen bir an­ne çocuğun altı ıslak kalmasın diye günde 15 kere bebeğin altını açmaya kalkarsa, ne çocuğun rahatı kalır, ne de annenin. O hal­de bu işi nasıl yapmanız daha uygundur? Her memeden önce ço­cuğunuzun altını açmanız gereklidir. Ancak, bebekler meme emerlerken de altlarını ıslatırlar. Bunun için her memeden sonra bir defa daha bebeğin altına bakmak gerekir. Burada aklınıza şöyle bir soru gelebilir: «Nasıl olsa çocuk meme emerken de altını ıslatıyormuş, o halde neden meme emmeden önce fazladan bez kirleteyim?» Haklısınız ama, bazı bebekler de altı ıslakken ne ka­dar uğraşırsanız uğraşın meme almazlar. Buna engel olmak için bebeğinizin altını memeden önce değiştirmenizi öğütlemekteyiz. Karnı doyan, midesi dolu olan bebek kolayca kusabilir. Çok uğra­şırsanız bu seferde uykusu kaçar. Rahat rahat yatağında uyuyan çocuk birden ağlamaya başlarsa büyük bir olasılıkla altı ıslanmış olabilir ki, o zaman da bezlerin değişmesi zorunludur.

Bebeğin kirli bezlerinin yıkanması

Kirli bezlerin yıkanması da çok önemlidir. Kirlenen bezleri ön­ce ıslatınız. Bunun için ayrı bir kap edinmeniz gerekir. Kakalı bezlerse önce soğuk suyla iyice temizlendikten sonra ıslatılmak üze­re ayrılan kaba konur. Günde bir kez bezleri yıkarsanız rahat edersiniz.

Yıkama şu şekilde olmalıdır: Islatılmak üzere biriken bezleri sıkıp bir kaynama kabına aktarmalısınız. Biraz sabun tozu ekledik­ten sonra kap suyla doldurulur ve en az 15-20 dakika kadar kay­natılır. Bundan sonra bütün bezler, üzerinde sabun kalmaması için birkaç defa iyice sudan geçirilir ve kurutulur. Bezler zamanla sarardığından, buna engel olmak için çok sık olmamak üzere ça­maşır suyu kullanılabilir, ancak daha sonra dt, ulamaya çok fazla özen gösterilmelidir. Şunu da unutmayın ki, bebeğinizin bezlerini ütülemeden kullanmanın büyük sakıncaları vardır. Sıcak ütünün mikropları öldüreceğini, sanıyoruz ki burada yeniden söylemeye gerek yoktur. Ayrıca, ütüden sonra bezlerin daha da yumuşak olacağını bildiğinize göre, bebeğiniz için biraz yorucu da olsa bu güçlükten kaçınmayacağınıza inanıyoruz.

Bebegin Acik Havaya Disariya Cikarilmasi

Bebeğin Dışarı Çıkarılması, Bebeklerde Açık Havaya Alıştırma

Bebek 40 günlük olduktan sonra yavaş yavaş açık havaya çı­karılmalıdır. Açık hava, bebeğinizin iyi uyku uyumasını ve istenildiği gibi iştahlı olmasını sağlayan en önemli etkenlerden biridir. Her nedense bunları bütün kitapların öğütlemesine ve doktorların da söylemesine rağmen uygulayan anne sayısı çok azdır. Birçok an­ne açık havaya çıkınca çocuğunun hasta olacağına inanırken, ba­zıları da «Aslında bütün gün yoruluyorum, bir de çocuğu alıp dışa­rı çıkacak zamanım yok,» diyebilir. İşte böyle söyleyen annelere hemen karşılığını verelim: «Çocuğunuzu iyi giydirip açık havaya çıkarsanız, bebeğin hastalanması sözkonusu değildir. Siz de onunla daha fazla uğraşmaktan kurtulursunuz. Unutmayın ki, size bu öğütleri verenlerin amacı bebeğinizi hasta etmek değil, tersi­ne, size yararlı olmak, işinizi kolaylaştırmaktır.

Öte yandan, «aslında günlük yorgunluk ve halsizlik» iddiaları konusunda da biz şu görüşü savunuyoruz: İstediğiniz kadar yor­gunluktan ya da vakitsizlikten söz edin, çocuğunuzu günde bir saat kadar dışarı çıkarabilecek zamanınız ve gücünüz her zaman olacaktır.

Ayrıca, çocukla birlikte sizin de 60 dakika kadar açık havada dolaşmanız sinirleriniz için inanamayacağınız kadar yararlıdır. Yi­ne vaktinizin ve gücünüzün olmadığını söyleyin ama, bu dedikleri­mizi birkaç gün için uygulayın. Göreceksiniz ki gezintiler çocuğa olduğu kadar size de büyük yararlar sağlayacak ve her şeyden önce moralinizi düzeltecektir. Çünkü vakitsizlikten ya da güçsüz­lükten söz eden bir annede kesinlikle moral bozukluğu olduğun­dan hiçbir doktorun kuşkusu yoktur. Gezintiler işte bu nedenlerle size çok yararlıdır. Sonuç olarak yağmurlu, fırtınalı ve soğuk gün­ler dışında, her gün bir saat çocuğunuzla birlikte açık havada dolaşmalısınız. Bunları yaparsanız kısa bir süre sonra bebeğinizin iş­tahı artacak, daha düzenli ve sakin uyuyacaktır. Aynı zamanda sık sık hastalanmayacak, yüzü renkli ve sağlıklı bir görünüş kazana­caktır. Öte yandan, sizin de sinirleriniz güçlenecek, iştahınız açıla­cak, kendinizi daha canlı, sağlıklı hissedeceksiniz.

Kışın çocuğu araba ile çıkarırken iyice giydirmek, eldiven ve başlık takmak gerekir. Yazın, çocuğun açık havada kalacağı süre­yi daha da artırabilirsiniz.

Bebeğinizi Güneşte Bırakabilirsiniz

Bebeğinizi yakıcı olmayan güneşte önce iki dakika bırakın ve her gün bu süreyi ikişer dakika uzatın. Böylece bu süreyi yarım saate kadar çıkarabilirsiniz. Öte yandan, sıcak havalarda çocuğu soymak, daha serin havalarda yalnızca bacaklarını açık bırakmak çok yararlıdır. Dolayısıyla, güneşteki ültraviyole ışınlarından yarar­lanabilirsiniz. Böylece çocuğunuzun D vitamini yapımına yardımcı olduğunuzu da unutmayın. D vitamini çocuğu kemik hastalıkların­dan koruyan önemli bir maddedir. Çocuğun normalden fazla gü­neşte kalması da çok sakıncalıdır. Belki de birçoklarınız yazın uzun süre denizde kalmanın cezasını sabaha kadar uyumamakla ödemişsinizdir. Dikkat etmezseniz çocuk da aynı acıyı çekebilir. Ayrıca, çocuk direncinin büyüklerden çok daha az olduğunu gözönüne alırsanız, ne kadar dikkatli olmanız gerektiğini anlarsınız. Ayrıca normalden uzun süre yakıcı güneşin altında kalmanın ne­den olduğu güneş çarpması denen hastalık, özellikle çocuklarda çok tehlikeli olabilir. Şunu hemen belirtelim ki; güneş bir ihtiyaç olduğu kadar, bir tehlikedir de.

Bebeklerde Uyku Bebekler İcin Uyku Duzeni

Bebeklerde Uyku Düzeni, Aylık Bebek Uyku, Bebekler İçin Uyku

Yeni doğan bir bebek günün büyük bir kısmını uyuyarak ge­çirir. Yalnızca meme emerken ve altı değiştirilirken uyanan ya da uyandırılan çocuğun bu durumu doğumdan sonra 3-4 hafta kadar sürer. O kadar ki, yeni doğan bir bebeğin ilk günlerde uyku süresi 18 saat kadardır. Ancak, bu bir kural değildir. Çünkü bazı çocuk­lar uykuya düşkün olduğu halde, bazıları uykuyu daha az sever ve az uyurlar. O halde çocuk uyku saatini kendisi düzenler.

Bebeğin bazı alışkanlıklar edinmesinde kuşkusuz ki sizin de rolünüz olacaktır. Her meme ya da mamadan sonra hemen bebe­ğinizi karyolasına koyun; belki sesini çıkarmayacak, belki de yay­garayı basacaktır. Uyuyup uyumaması konusundaki kararı siz ver­meyeceksiniz ama, kucakta mı gezeceği, yoksa yatakta mı yata­cağı konusunda son karar sizindir. Çocuk ağladı diye onu hemen kucağa alırsanız daha hayatının ilk günlerinde bir şey elde etmek için ağlamak gerektiğini öğreteceksiniz ona. Eğer çocuğunuz ağ­larsa sabırla bekleyin! 10-15 dakika sonra susacak olan bebeği­niz az sonra derin bir uykuya dalacaktır. Unutmayın ki, ağlamak bile küçük için önemli bir ihtiyaçtır.

Ancak, bütün bunların uygulanması, evinde anne ya da kayınvaldesi olanlar için oldukça zordur. Şunu bilin ki, en az 20-30 yıl önce sizin bugünkü devirlerinizi geçirmiş olan büyükleriniz, söylediklerimizin uygulanması konusunda sizlere pek yardımcı ol­mayacaklardır. Daha doğru bir deyişle, olamayacaklardır. Onlar için çocuk terbiyesi, bebek bakımı, bugünkünden apayrı bir an­lam taşımaktadır. Bırakın, onlar da bildiklerinin «en doğru» olduğu yolundaki önyargılarıyla yaşantılarını rahatça sürdürsünler. Ama bu «bir genç anne olarak büyüklerinize gerekli gereksiz ödünler verin» demek değildir. Biz size bebeğiniz konusunda ödün ver­menizi değil, tam tersine doktorların dediklerine uymanızı istiyo­ruz. İşte bu nedenler yüzünden, büyüklerinizle yoğun bir tartışma­ya tek başınıza girmeyiniz. Bu tartışmalar ne size, ne de onlar için yararlı olacak, aksine evde herkesin rahatı bozulacaktır.

«Peki nasıl yapacağız?» sorusunu da şöyle yanıtlamayı daha akla yakın bulduk:
Çocuğunuzu doktora götürürken evdeki büyüğünüzü de bir­likte götürmeye çalışın. Eğer büyüğünüz gelmek istemiyorsa onun inandığı birini kesinlikle yanınıza alın. Doktorunuza en kü­çük sorunlarınızı bile sorun. Doktorunuzun öğütlerini kendisine bir iki kere tekrarlatın. Bu şekilde doktorunuzun söylediklerini eviniz de yaparken biraz daha rahat hareket edebilirsiniz.

Bu arada, büyüğünüz eve dönünce, «Bu doktor bir şey anla­mıyor, başka bir doktora gidelim, şeklinde bir öneri ile karşınıza gelirse bunu da yadırgamamaya çalışın. İşte, burada bizim size önemli bir öğüdümüz olacak: Her doktor aynı konuda aşağı yu­karı aynı öğütleri verir. Bu nedenle, hiçbir şekilde sık sık doktor değiştirmek denemesine girmeyin ve bundan kesinlikle kaçının.
Sonuç olarak, evinizde sizi bekleyen sorunları çözümleyebil-meniz için ilk önce büyüklerinizi, doktorunuzun yardımıyla yeni yöntemlere inandırmaya çalışın. Sonra çocuğunuzla daha rahat il­gilenebilirsiniz.

Çocuğunuzu Her Zaman Aynı Şekilde Yatırmayın

Bebeğinizi her zaman aynı şekilde yatırırsanız yumuşak olan kafa kemikleri yassılaşabilir. Bunu önlemek için de bebeğin deği­şik şekillerde yatırılması uygun olur. Bu konuda en iyi örneği Amerikalılar vermektedir, şöyle ki: Yeni doğan bebeği daha ilk gü­nünden başlayarak yüzükoyun yatağa koyarlar. Bu şekilde yatırı­lan çocuk sandığımız gibi havasız kalmaz ve boğulmaz. Buna ina­nabilirsiniz. Yüzükoyun yatırmaya ilişkin korkular doğru olsaydı, bugün Amerika'da nüfus artışı diye bir şey düşünülmezdi. Ayrıca, çocuğu yüzükoyun yatırmanın aşağıda sıralayacağımız birçok ya­rarları vardır:


Soluk alabilmek için başını sağa sola çeviren çocuğun boyun kasları gelişecektir. Öte yandan, karın üzerine yatırılan çocuğun hem sindirimi kolaylaşacak, hem de karın kasları kuvvetlenecek­tir. Bu şekilde yatırılan çocuklardaki kusma oranı sırtüstü yatırılan­lara oranla çok daha azdır. Bütün bunlar ötesinde, eğer çocuğun iştahının daha çok açılmasını ve uykusunun daha düzgün olması­nı istiyorsanız, bebeğinizi her gün belirli süreler içinde açık hava­da gezdirmeyi unutmayınız.

Bebeklerde Beden Egitimi

Bebeklerde Beden Eğitim, Bebeğin Eğitilmesi

Bebeğin kas ve kemikleri, 3 aylık olduktan sonra doğal gücü­nü kazanmaya başlar. Dördüncü ayına kadar yapacağı bütün jim­nastik, altı açıldığı zamanki hareketleridir. Gerçek anlamda bile­rek, sizin yaptıracağınız beden hareketlerine ise ancak bu aylar­dan sonra, yani bebek dördüncü ayına girdikten sonra başlanabi­lir. Jimnastik hareketleri kan akımını hızlandırır ve vücudun her kö­şesine fazla kanın gitmesini sağlar, adale ve kemik gelişimi daha düzgün olur, solunum güçlenir, sindirim kolaylaşır, bağırsak hare­ketleri düzene girer, iştah açılır. Bunların sonucu olarak da çocuk canlı ve sağlıklı bir görünüm kazanır.

Bu hareketler ne zaman yapılmalıdır?

Beden eğitiminin meme ve banyo saatinden önce yapılması uygundur. Sözgelişi, saat 9.30-10.00 arasında.

Bu hareketler nerede yapılmalıdır?

Havalandırılmış, temiz bir odada ve uygun bir masanın üze­rinde yapılması gerekir. Odanın sıcaklığı 20 derecenin altında olmamalıdır. Masa üzerine kalın bir battaniye ve onun da üzerine temiz bir örtü serilmelidir.

Bu hareketler ne kadar süreyle yapılmalıdır?

Başlangıçta 1 -2 dakika kadar yaptırılan beden hareketleri za­manla biraz daha artırılarak 5 dakikaya kadar çıkabilir. Bunlardan başka, bebeğin jimnastiği ile ilgili olarak bilinmesi gerekli noktalar şunlardır:
Bebeğe jimnastiği annesi yaptırmalıdır.

Böylece hem bebekle aralarında daha çok yakınlaşma olur, hem de çocuğun dilinden en iyi anlayan kimse o olduğu için jim­nastik sırasında küçüğün göstereceği tepkileri de yine en iyi o de­ğerlendirir.
Bebeğe jimnastik çıplak olarak yaptırılmalıdır.
Havanın sıcaklığı gözönüne alınarak mümkünse pencere açık bırakılmalıdır (esinti çocuğun üzerine doğrudan gelmeyecek şekilde).

Beden eğitimi yapmaya alışkın olan küçük, günün birinde huysuzlanır ve isteksiz görülürse o gün jimnastik yapılmaması da­ha doğrudur.

Ateşi olan hasta çocuğa da jimnastik yaptırılmaz.
Çocuğunuzu zaman zaman kontrol edecek olursanız, adale­lerinin kalınlaştığını, kuvvetlendiğini farkedeceksiniz. Böyle çocuk­lar zamanında yürür, sağlıklı olur ve sık sık hastalanmazlar.

Küçüğe jimnastik yaptırırken bazı beden hareketleri yavrunun hoşuna gitmeyebilir. Bunun üzerinde fazla durmayın. Her gün tekrarlayarak alıştırmaya çalışın. Hareketleri yaptırırken fazla sert olmaktan kaçının. Tersine, her hareketinden sonra eğer çocuk terlemişse, teri bir tülbentle kurulanmalıdır. Hareketler bittikten sonra da hafif masaj yapılmalıdır. Masaj elinizin çocuğun vücu­dunda 'okşar' gibi dolaşmasıdır.

Bebeklerde Yalanci Emzik Kullanimi

Bebeklerde Yalancı Emzik, Yalancı Emzik Kullanımı

Bazı anneler çocukları her ne sebeple ağlarsa ağlasın, bebe­ğe hemen emziğini verirler. Bunun birçok sakıncaları vardır.

• Çocuk emzikle oyalanmaya başlayınca ağlamayı bırakır ve bu arada asıl ağlama nedeni gözden kaçabilir. Sözgelişi; al­tı ıslanmışsa, ıslaklık devam eder. Altındaki bezin kat yeri çocuğun canını acıtıyorsa düzeltilemez.
• Ne kadar titiz olursanız olun yalancı emziği temiz tutmak pratik değildir.
• Emziğe alışan bebek kolaylıkla bu alışkanlığı bırakmaz.
• Emme de çocuk için bir ihtiyaçtır. Uzun süre ağzında emzik tutan bebek meme saati geldiği zaman büyük bir hırsla me­meye sarılamaz, o yüzden yeteri kadar süt çekemez.

Bu sakıncalarına rağmen parmağını emmek isteyen bir çocu­ğa emzik vermek daha iyi olur. Parmak emme alışkanlığını bırak­tırmak çok daha zordur. Çünkü, daha ilerki yaşlarında emziğini vermemekle bu alışkanlık unutturulabilir ama parmak için bu mümkün değildir. Böyle bir durumla karşı karşıya iseniz emziği mümkün olduğu kadar temiz bir şekilde kullanmaya çalışın. En az 2-3 emzik bulundurmalısınız. Emziğin lastiğinde delik olmamalıdır ki çocuk hava yutmasın.

Ayrıca ve hepsinden önemli olarak da emziğin çocuk tarafın­dan yutulmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Bunun için em­ziğin kemik kısmı yeterince büyük olmalı ve bir kurdele ile gömle­ğe iliştirilmelidir. 1. yaşın sonuna doğru da emzik alışkanlığına ke­sinlikle son vermelidir.

Bebekler Neden Aglar Bebeklerde Aglama

Bebekler Neden Ağlar, Bebeklerde Ağlama

Hiçbir şey anlamadığını, hiçbir şey bilmediğini sandığınız o küçücük bebeğiniz size ne kadar yanlış düşündüğünüzü kısa sü­rede kanıtlayacaktır. Yanıldığınızı anlayınca da belki iş işten geç­miş olabilir. Artık bebek sizin zayıf yanlarınızı bulmuş, size istedi­ğini yaptırmaya başlamıştır bile. Bebek konuşamadığı sürece he­men her isteğini ağlayarak belli eder. O halde, önce ağlamanın ne demek olduğunu anlamaya çalışalım:

Küçük, acıkınca, altı ıslanınca, ağrısı varsa, bir yerine bir şey batıyorsa ve ağlamakla herhangi bir isteğini yaptırabileceğini anladıysa, o zaman ağlar. Ancak bunların her birinin farklı ağlamalar olduğunu zamanla siz de farkedeceksiniz.

• Bebek karnı acıktığında ağlar; bu ağlama birdenbire başla­maz. Genellikle meme saatinden kısa bir süre önce görülür. Karnını doyurduktan ve uykuya daldıktan yarım ila bir saat sonra uyanıp ağlamaya başlarsa bu, acıkmadan değil, bü­yük bir olasılıkla sindirim bozukluğundandır. Bu arada be­beğin altını yeniden kontrol etmekte yarar vardır. Eğer ço­cuğun altı ıslaksa, ağlama nedeni anlaşılmış olur.
• Bebek bazen altı ıslak olmadan da ağlar, o zaman da kun­dağının sıkı olabileceği, bezlerin kat yaparak bebeği rahat­sız edebileceği düşünülmelidir.

Bebeklerde Ağlama Nedeni Hastalık Mıdır?

Hiçbir hastalığın tek belirtisi ağlamak değildir, o halde ağla­manın da hastalıktan başka nedenleri vardır. Sözgelişi; nezle olan çocuğun öksürmesi, burnunun akması gerekir.
Küçüğün bağırsakları bozulabilir. Bu durumda da kakanın rengi ve koyuluğu değişir. Ayrıca, çocuğun ateşi de yükselebilir.

Eğer sözünü ettiğimiz bu durumlardan birini gözlediyseniz, çocuğunuz ağlamakta çok haklıdır. Hemen doktorunuza haber vermelisiniz.
Bebeğiniz hasta olmadığı halde ağlıyorsa büyük bir olasılıkla kucağın tadını almıştır. Nitekim kucağınıza alınca susacaktır. Size önerimiz, çocuğun ağlaması duruyor diye onu kucağınızda gezdirmemenizdir.

Yukardaki belirtilerin hiçbirini görmediğiniz halde bazı çocuk­lar ağlamayı sürdürürler. Bu ağlama «sinirsel ağlama» adını alır. Meme vermek kucağa almak gibi çarelerin hiçbiri sonuç vermez.


Nöbetler şeklinde gelen bu çeşit ağlamaların kesin nedeni belli değildir. Bazı doktorlara göre bağırsaktaki gazlar şiddetli sancı yapmaktadır, bazılarına göre de tamamıyla sinirsel kaynaklı­dır. En geç 2-3 ay içinde kendiliğinden geçer. Bu arada doktoru­nuzun vereceği ilaçlardan da yararlanabilirsiniz. Böyle ağlaması olan çocukları, eğer neden karın ağrısı ise, yüzükoyun yatırmakla biraz daha rahat ettirebilirsiniz.

Çocukla olan ilişkiniz, her zaman ölçülü olmalıdır. Ona meme verirken, banyo yaptırırken, ne kadar değer verdiğiniz bir varlık ol­duğunu belli etmelisiniz. Beslenmesi nasıl çocuğun gelişmesi için gerekliyse, ruhsal gelişmesi için de sevgi bir ihtiyaçtır. Ona zaman zaman sarılmalı, onunla konuşmalısınız. Ama göstereceğiniz ge­reksiz ilginin onu şımartacağını da bilmelisiniz. Çocukla uğraşmak demek, onun yanından hiç ayrılmamak, her an onunla konuşmak, her an ona sevdiğini belli etmek demek değildir. Çocuğunuzla bakımı için birlikte olduğunuz zamanın ancak bir kısmını konuşa­rak, oynayarak ve severek verin ona. Geri kalan sürede sessizce işinizi sürdürün.

Küçüğün şımarık olmasının önemli bir nedeni de, sık sık komşulara bırakılmasıdır.

Böyle durumlarda komşunuz belki çocuğa gerektiğinden faz­la dikkat edecektir. Ama çocuğa hiçbir zaman kendi kendine ol­ma fırsatını vermeyecektir. Onu sürekli olarak kucağında gezdire­cek, eğer varsa eline durmadan değişik oyuncaklar verecektir. Böylece çocuk yeni yeni alışkanlıklar edinip kendi kendine vakit geçirme yerine, uyanık olduğu her an kendisiyle uğraşacak birini isteyecektir.
Bu nedenle zorda kalmadıkça çocuğunuzu komşulara bırak­mayınız. Eğer bir zorunluluk olursa nasıl hareket edeceklerini ya­kınlarınıza anlatınız.

Bebeklerde Konak Bebek Konak Olusumu

Bebeklerde Konak, Bebek Konak Oluşumu

Baş derisi üzerinde kabukların oluşmasına verilen isimdir. Bu kabuklar bademyağı, zeytinyağı ya da çocuk yağlarının sürülmesiyle gevşer. Yumuşak çocuk fırçasıyla da kolayca yerinden kal­kar. Bir defada bütün kabuklar yerinden kalkmayabilir. İki üç defa aynı işi tekrarlayabilirsiniz. Kabuklar kolay yumuşamıyor ve yerle­rinden kalkmıyorsa başı yağlı olarak, bir iki saat kadar bırakmış, sonra % 5 karbonatlı ılık suyla ıslatılmış bir bezle silmek ve daha sonra fırçalamak yerinde bir hareket olur. Konakları birer birer ko­parmaya kalkışmayın. Gereksiz yere çocuğu huzursuz yapar ve incecik derisini zedeleyebilirsiniz.

Bebeklerde Pisik Neden Olur Bebek Pisigi

Bebeklerde Pişik, Bebek Pişiği, Pişik Neden Olur?

Bazı çocukların cildi çok duyarlıdır. En ufak bir ihmal böyle çocuklarda pişiğe neden olur. Bundan başka, pişik şu nedenlerle ortaya çıkar:

• Bebeğin banyosu ihmal ediliyorsa,
• Altı düzenli açılmıyorsa,
• Kullanılan pudra çocuğun cildine uygun değilse (Pudranın çocuğun cildine uygun olup olmadığını) nerden anlamalı? Bu bölümde önerilen şeylerin hepsini yaptığınız halde de­ğişme olmuyorsa büyük bir olasılıkla pişiğin nedeni pudra­dır.
• Kullanılan sabun çocuğun cildini rahatsız edebilir. Piyasada­ki iyi cins bebek sabunlarından birini kullanın.
• Bebeğin çamaşırlarında sabun kalması da pişiğe yol açar. Bunun için özellikle çamaşırları iyice sudan geçirmek -duru­lamak- gerekir.
Eğer çocuğunuzda pişik varsa, yukardaki nedenleri aklınız­dan geçirin. Farkına varmadan yanlış ya da eksik bir şey yapmış olabilirsiniz. Kısa sürede pişik nedenini bulacaksınız.

Pişikler, bezlerin vücuda sıkı sıkıya değdiği yerlerde daha çok görülür. Kullandığınız bezler yeterince yumuşak değilse bu da bir pişik nedeni olabilir. İdrar ve kakada tahriş edici pek çok madde vardır. Bu maddeler önceden pişik olan yerlere değerse deride yaraların oluşmasına bile yol açabilir. O halde, pişiği olan çocuğun altını çok sık değiştirmeniz gerekmektedir. Bezleri iyice kaynatmalısınız. Bu şekilde hem üzerindeki mikropların ölmesini, hem de kalmış sabun zerrelerinin yok edilmesini sağlamış olursu­nuz.

Başlangıç durumundaki pişiklere zeytinyağı ya da başka ço­cuk yağlarından sürebilirsiniz. Pişik geçene kadar bebeğe lastik külot giydirmeyin ve banyosunda da sabun kullanmayın.

Pişik eğer böyle basit önlemlerle geçmiyorsa o zaman dokto­runuza başvurmanız gerekir.

Bebeklerde Tirnak Bebek Tirnak Temizligi

Bebeklerde Tırnak, Bebek Tırnak Temizliği

Kesinlikle haftada bir çocukların tırnaklarının kesilmesi gere­kir. Uzamış tırnaklar hem kir tutar, hem de yüzünü ya da vücudu­nun herhangi bir yerini çizebilir. Haftada bir yapılan bu işte dikkatli davranmalı, kesilen tırnak ucunda çentik bırakmamalıdır. Bu işlem yapılırken her parmak ayrı ayrı tutulmalı ve çocuğun ani hareket­lerini gözönünde bulundurmalıdır.

Bebek Banyo Yaptirma Bebegin Banyosu

Bebek Banyo Yaptırma, Bebeğin Banyosu

Bebek Nasıl Banyo Yaptırılır? Tam banyo ancak göbek düştükten sonra yapılabilir. Yine de bunun için pek acele etmeyin. Göbekteki yaranın iyice kurumasını beklemek herhalde iyi bir önlem olur. İlk banyosuna kadar bebeği yalnızca silmek ya da yarım banyo yapmak pekâlâ mümkündür. Banyolar bebeğin gelişmesi, iştahının artması, uykusunun düzel­mesi gibi yararlarından ötürü, temizlenme amacından daha da önemlidir. Büyük bir engel olmadığı takdirde sağlıklı çocuklar her gün banyo yapmalıdır. Banyo her zaman mamadan önce yapıl­malıdır. Bebeğin banyosu için en uygun zaman günün ikinci ma­masından önce, aşağı yukarı saat 10 sularıdır. Bu saat sizin için de uygunsa banyo saati olarak kabul edin. Zamanla bebek de bu saate alışacak, hatta bekleyecektir. Banyodan hemen sonra bebeği açık havaya çıkarmamak gerekir. Bir yere gitmek zorunda iseniz o günlük banyo saatinde, yine memeden önce olmak ko­şulu ile değişiklik yapabilirsiniz.

Bebek Banyo Suyu, Bebeğin Banyo Suyu Isısının Ölçülmesi

Banyo için gerekli malzemenin hazırlanması: Baş ve vücudu için iki ayrı tülbent -bunlar çok yumuşak sünger de olabilir.- Biri büyük, öbürü küçük ve yumuşak çocuk havlusu, bebek sabunu.

Küvet çocuğun suya girebileceği kadar doldurulur. Suyun sı­caklığı, vücut ısısında olmalıdır. Bunu termometreyle kontrol ede­bileceğimiz gibi -ki en doğru yol budur-, dirseğinizi suya sokarak da anlayabilirsiniz. Odanın sıcaklığı 20 derece dolaylarında olma­lıdır. Bebek odasında soyulur ve üşütmeden hemen banyoya ge­tirilir. Şuna özellikle dikkat edin: Çıplak çocuk suda balık gibi eli­nizden kaçabilir, onu ne canını acıtacak kadar sıkı tutun, ne de elinizden kaçıracak kadar gevşek. Hemen sabunu alıp üzerine koşmanız gerekmez. Biraz bekleyin, oynayın onunla, ancak bu şekilde onu banyo eğlencesine alıştırabilirsiniz. Yıkama sırasında eliniz hep onu, başının altından ve omzundan tutmalı ve baş suya sokulmamalıdır. Kulağına su kaçmamasına çok dikkat edilmesi gerekir. Elinizdeki sabunlu bezi okşar gibi çocuğun vücudunda gezdirin. Özellikle oynak yerlerini, apışaralarını iyice silin. Bu iş bitince bebeği yüzükoyun çevirin, sol eliniz çocuğun göğsünü kav­ramış olsun. Yine aynı şekilde sırtını da sildikten sonra sabunlu bezi başında gezdirin. (Başı haftada 1-2 defa silmek yeterlidir.) Bundan sonra aynı sıcaklıktaki su ile çocuğun vücudundaki sa­bunlar akıtılır, hemen havlusuna sarılıp kurularken sert hareketler­den kaçınılmalıdır. Çünkü derileri çabuk zedelenir. Boyun, koltuk-altı ve apışaralarının iyice kurulanması gereklidir. Nemli kalırsa pi­şik olasılığı vardır. Pudra hafifçe serpilir ve iyice yayılır. Bazı pud­ralar çocukta alerji yapabilir, o zaman başka bir cins pudra de­nenmelidir. Bütün bu işler çabuk yapılmalı ve çocuk üşütülmemelidir. Özellikle küçük çocukların banyoda kalış süreleri önceleri 1-2 dakika kadar olmalı ve bu süre yavaş yavaş uzatılmalıdır. Ge­nellikle banyoda kalış süresi 10 dakikayı geçmemelidir. Banyo­dan sonra burun ve kulaklar da temizlenir. Burnu bir kürdan ya da kibritin ucuna saracağınız pamukla temizleyebilirsiniz. Eğer ister­seniz bu iş için hazırlanmış özel temizlik malzemelerini de kulla­nabilirsiniz. Banyoda yumuşayan kirler kolayca çıkar. Eğer çocuk aşırı huysuzluk ediyorsa, onu büsbütün çileden çıkarıncaya kadar burnuyla oynamanın gereği yoktur. Kulağına gelince; ancak dış kulağı yani kulak kepçesini temizleyebilirsiniz. Kulağın içine hiçbir zaman hiçbir şey sokmayın, bu konuda daha ileri giden bir temiz­lik yöntemi kullanmayın.

Anne ve Bebek Bakimi Bebegin Aylik Bakimi

Annelik ve Bebek Bakımı, Bebeğin Aylık Bakımı

Evde Bebeklerin Bakımı

Bebeklerde Göbek Bakımı, Bebeğin Göbeği

Göbeğin bakımına çok dikkat etmeli, kuru kalması sağlanma­lıdır. Doğumdan sonra göbeğe bağlanan steril gazlı beze elden geldiğince dokunmamak gerekir. Zorda kalınırsa, örneğin bu bez kaka ya da idrarla kirlenirse, eski gazlı bez atılır ve yerine göbek tozlarından biri ekilir, yine steril gazlı bezle sarılır. Eğer doktoru­nuz uygun buluyorsa üzerine göbek bezi düzenli olarak sarılır. Göbek çevresinde bir kırmızılaşma görürseniz durumu süratle doktorunuza haber vermelisiniz. Göbek mikrop kapmış olabilir. Hemen tedavi edilirse önemli bir sorun çıkmaz. Önemsenmezse hem tedavisi güçleşir, hem de tehlikeli bir hastalık şeklini alabilir. Bu nedenlerle göbek, mikrop kapmaması için, kendiliğinden dü­şene kadar banyo yapılmamalıdır. Genellikle doğumdan 5-8 gün sonra göbek düşer. 8. gün hâlâ düşmemişse kaygılanmayın, ba­zen böyle geç düştüğü de olur. Ama bir an önce göbek düşsün diye çekiştirmek yoluna da başvurmayınız. Göbek düştükten son­ra da o bölgeye özen göstermeniz, temiz tutmanız gerekir. Göbek yeri normal cilt görünümü alıncaya kadar. Bu da genellikle 3-5 gün içinde tamamlanır.

Hamilelik Riski Riskli Gebelik Nedir

Hamilelik Riski, Riskli Gebelik Nedir, Hamilelik Riskleri

Gebelikte tehlike sayılacak belirtileri de aşağıda okuyacaksı­nız. Eğer bu belirtilerden biri ya da birkaçı sizde de varsa hiç vakit kaybetmeden doktorunuza görününüz. Unutmayınız ki, böylece hem kendinize, hem de bebeğinize yardım etmiş olursunuz. İşte size tehlike sayılacak belirtiler:

• Yüzde, ellerde ve bacaklarda şişmeler,
• Görme bozukluğu ya da gözün önünde bir şeyler uçuşuyor
duygusu veya geçici de olsa görmeme,
• Karında, kasıkta, belde ağrı.
• Ateş.
• Az veya çok vaginal bir kanama,
• Sürekli kusma,
• Sürekli baş ağrısı,
• Vaginadan su gelmesi,
• Dış genital organlarda ve bacaklarda varis görülmesi,
• İleri derecede kilo alma,
• Çocuk hareketlerinde anormallik (çok yavaşlama gibi).
Bütün bu yakınmalar, her zamanki normal kontrol dışında, doktorunuza başvuruyu gerektiren durumlardır. Ayrıca bir kaza geçirir veya düşerseniz ve normal doğum zamanınızın geçmesine rağmen, doğum olmazsa yine doktorunuza başvurmalısınız.

Tehlikeli Gebelik, Döneminde Gebelik Riski

Son yıllarda anne ve çocuğun sağlığı açısından özellik göste­ren ve normale oranla daha fazla tehlike (risk) taşıyan gebelikler­de kullanılan bir deyimdir. Bu tip gebelerin teşhis ve takiplerinde aşağıdaki yöntemlerden istifade edilir.

a) Hastanın hikâyesi
b) Klinik muayene
c) Fizik ve kimyasal laboratuvar muayeneleri
Hikâyesine göre riskli gebelik grubu içine alınabilecek hasta­lar şunlardır:
- Gebe kalmak için uzun süre tedavi görenler
- Daha evvel birden fazla erken doğum (prematüre) yapmış olanlar
- Ölü veya anomalili çocuk doğurmuş olanlar
- İri çocuk doğurmuş olanlar (4000 gr. üzerinde)
- Gebeliği esnasında ağır mikrobik hastalık geçirenler
- Doğum vakti geçen gebeler
- Akraba evliliği olan gebeler
- Çocuklarda rahim içi gelişme bozukluğu olanlar vb.
Klinik muayene ile riskli gebelik tanısı konan durumlar ise şunlardır:
- Genital organ anomalisi olan anneler (cinsiyet organlarında anormallik)
- Kalp, akciğer, karaciğer ve böbrek hastalıkları başta olmak üzere diğer sistemik hastalıklar
- Şeker hastalığı olanlar
- Kan uyuşmazlığı olan gebeler
- Gebelik toksikozları (preeklampsi ve eklampsi)
- Kanamalı gebeler (çocuk eşinin önde gelmesi, vb.)
- Çoğul gebelikler (ikiz, üçüz vb.)
- Gebeliğinde aşırı kilo alanlar (15 kg üzeri)
- Çocuk geliş anomalisi olanlar (yan geliş, makat gelişi vb.)
Gerek hastanın hikâyesi, gerekse muayene ile tanı konan riskli gebeliklerin takibinde gebeler bir taraftan klinik olarak izlenir­ken (çocuk hareketi, çocuk kalp sesleri, ağrı izleme vb. gibi) diğer taraftan da bazı özel fizik ve laboratuvar yöntemleri kullanılır. Şim­di bu yöntemler hakkında kısa bilgiler vermek istiyoruz.
- Kan sayımı, kan grubu ve tam idrar tahlili: Bunlar genellikle her gebeden istenmektedir.
- Kanda hormon ve enzim tetkikleri:
• HPL (insan plasenta laktojen hormonu). BHCG (koryonik gonodotropin B alt ünitesi) tayini vb. gibi,
• Oksitokinaz enzimi vb. gibi.
Burada belirtilen maddeler, plasenta hakkında bize bilgi verir.
24 saatlik idrarda östriol hormonu tayini: Azalması halinde plasentanın yetersiz olduğunu gösterir. Ayrıca çocuk hakkında da bize fikir verir. Bebeğin ve son dediğimiz organın sağlıklı olup ol­madığını anlamak için en geçerli yöntem annenin 24 saatlik idrarındaki östriolün değerlendirilmesidir. Bu ölçme 2 saat içinde ya­pılabilmektedir.

Gebelikte İdrar Yolu Enfeksiyonlari

Gebelikte İdrar Yolu Hastalıkları, İdrar Yolu Enfeksiyonları

Gebelikte idrar yolları hastalıkları, üzerinde ciddi olarak durul­ması gereken bir konudur. Ancak bu rahatsızlıkların, büyüyen rahmin, idrar torbası üzerine yaptığı basınç sonucu sık sık idrara çıkma şikayetiyle karıştırılmaması gerekir. Çünkü gebelikteki idrar yolları enfeksiyonları oldukça önemli sorunlar yaratabilir.

İdrar yolları enfeksiyonları, gebelerde sık görülür. Gebelikte salgılanan hormonlar idrar yollarını genişletir, gevşemeye yol açar. Böylece, idrar normal bir hızla akamaz ve mikropların üre­mesi için uygun bir ortam hazırlanmış olur.
Belirtileri:

• Titreme ile yükselen ateş,
• İdrar yaparken hafif ağrı,
• Sık sık idrara çıkma,
• Kasık ve böğürlerde ağrı.

Bu gibi durumlarda gebe, hiç vakit kaybetmeden doktoruna başvurmalıdır. Aksi halde, hastalık idrar yollarında kalmayıp böb­reklere kadar ilerleyebilir. İdrar tahlili, tanı için kesin ve doğru so­nuç veren bir yoldur.
Günümüzdeki ilaçlarla bu hastalığın kısa sürede önlenmesi son derece kolaylaşmıştır.

Miad Gun Gecmesi Surmaturasyon Nedir

Miad Geçmesi Nedir, Gün Geçmesi (Sürmatürasyon Nedir)

«Gün geçmesi» (kadın ve bebeğin) hayatı bakımından çok önemli bir konudur. Kitabımızın «ne zaman doğum yapacağım» bölümünde de açıkladığı gibi beklenilen doğum tarihi son âdetin ilk gününe göre hesap edilir. Bu tarihten sonra 10-14 gün içinde doğum olmazsa «gün geçmesi» sözkonusu olabilir. Bu nedenle doktorunuzun size söylediği beklenilen doğum tarihinden, (veya size, verdiğimiz cetvele bakarak bulduğunuz tarihten 10 gün geç­mesine rağmen doğum olmadı ise, mutlaka doktora başvurun. Gün geçmesi bugün çeşitli yöntemlerle belirlenmekte ve tanı ko­nulmaktadır, gün geçmesi bir anlamda plasentanın (sonun) yaş­lanması demek olduğu için plasentanın işlevleri incelenerek bir sonuca varılabilir.

Bu amaçla:

HPL (insan plasenta laktojeni), Estriol gibi hormonların, oksi-tokinaz gibi plasentanın çıkardığı ferment adı verilen maddelerin ölçümü yapılarak belirlenebileceği gibi, Amnioskopi (çocuğun içinde bulunduğu sıvıyı görmeye yarayan bir alet) ile de tanı ko­nabilir.


Son yıllarda ses ötesi dalgalarla çalışan aletlerden (SONOGRAFİ ve KARDİOTOKOGRAFİ) bu konuda da yararlanılmaktadır.

Eğer tanı kesinleşirse, doktor önce ağrı ilaçları kullanarak do­ğumu başlatmaya çalışır. Ağrılar başlamaz veya çocuğun duru­munda bir bozulma saptanırsa sezaryen yapılır. Bu nedenle, ço­cuğun hayatını tehlikeye sokmamak için, gün geçmesinin ne ol­duğu ve ne zaman doktora başvurulacağı iyice bilinmelidir.

Gebelikte Kan Uyusmazligi Nedir

Kan Uyuşmazlığı Nedir, Gebelikte Kan Uyuşmazlığı

Anne ve babanın kan gruplarının farklı olması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Çocukta meydana gelen sarılık, vücudun şiş­mesi ya da ana rahminde bebeğin ölümüne kadar giden hastalık­ların tümüne birden «kan uyuşmazlığı» denir.

Kan uyuşmazlıkları iki grupta toplanır:

Birinci grup: A, B, O uyuşmazlığı. Her insanın kanı A, B, O ya da AB harfleri ile tanımlanan gruplardan birine girer. Bu grupların birbirinden farklı özellikleri vardır.

Sadece bu gruplar arasında ortaya çıkan uyuşmazlığa, ol­dukça az rastlanılır. A, B, O grup uyuşmazlığı ilk çocukta daha fazla sorun yaratır. Daha sonraki doğumlarda görülme oranı dü­şer.

İkinci grup: Bu gruptaki uyuşmazlıklar (Rh) faktörüne bağlı­dır. Rh faktörü bir insanda ya vardır (Rh +) ya da yoktur (Rh -). Bu arada hemen şu noktayı belirtelim ki, insanların %85'i (RH +) kan taşımaktadır. Rh faktörü ilk defa 1940 yılında Dr. Landsteiner ve Dr. Wiener tarafından ortaya konulmuştur. «Rh» harfleri, faktö­rün ilk defa «Rhsesus Macasus» adlı bir maymunda bulunmuş ol­ması nedeni ile kullanılmaktadır.

(Rh +) çocuğun kanı, son (plasenta) yoluyla anneye geçer. Bu geçiş özellikle doğum sırasında olur. Annede bu yabancı kan grubuna karşı kendisini korumak amacıyla bazı maddeler oluşur (antikor). Antikorlar bu yabancı kanı ortadan yok eder. Bu madde­ler çoğu kez yalnız anne kanında dolaşmakla kalmaz, plasenta yoluyla çocuğa da geçer. Böylece, ondaki alyuvarları da yok et­meye başlar. Anne rahmindeki çocukta bir çeşit kansızlık başgös-terir. Bu arada parçalanan kırmızı yuvarlardan açığa çıkan sarı bo­yalı maddeler (bilurubin) çocuğun her yanını kaplar ve sarılık meydana gelir. Bu maddelerin özellikle beyinde oturması bebeğin hayatına dahi malolabilir. Yine kansızlığa bağlı olarak vücutta şiş­me ya da su toplama da görülebilir. Bu gibi durumlarda çocuk ya ana karnında ya da doğduktan hemen sonra ölür. Hafif 'vaka'larda ise, ilerde anlatacağımız gibi, gerekli tedavi olanakları kullanılarak çocuğun hayatı kurtarılır.

İlk Çocukta Kan Uyuşmazlığına Bağlı Hastalıklar Oluşur Mu?

Genellikle ilk çocukta, yukarda kısaca anlatılan «Rh»a bağlı kan uyuşmazlığına ilişkin ağır tablolar görülmez. Ama doğum sa­yısı arttıkça annedeki antikor dediğimiz maddelerin de miktarı ar­tacağından, çocuğun hastalanma şansı ve hastalığın ağırlık dere­cesi de artar.

Kan uyuşmazlıklarına ilişkin kısaca bilgi verdikten sonra he­men şunu da söyleyelim ki, her (Rh +) erkek ve (Rh -) kadının evliliklerinden hastalıklı çocuk doğmaz. Bunun en önemli neden­lerinden biri, çocuğun (Rh -) olmasıdır. Böyle durumlarda anne­de antikor oluşmaz. Ayrıca, çocuğu hastalıktan koruyan başka et­kenler de vardır.

Hastalıklı doğan ya da hastalığın görülebileceği çocuklarda doktor, laboratuvar muayenelerinin yapılmasını isteyebilir. Ayrıca kan uyuşmazlığı olan gebelerde kan tahlilleri yapılarak (Coombs testi), gerektiği zaman iğneyle çocuğun amnios sıvısından örnek alıp bilurubin miktarını ölçerek hastalığın şiddeti anlaşılmaya çalı­şılır. Bazı ağır durumlarda ise normal doğum beklenmeden sezar­yen yapılır.
Günümüzde Rh(-) uygunsuzluğu önlenebilmektedir. Rh(-) kadınlara doğum, düşük, kürtaj ve gebelikte geçirdikleri her türlü girişimden sonra (serklaj, amniyosentez vb) mutlaka genel adı Anti D olan koruyucu iğnelerden yapılmalıdır. Eğer doğumdan sonra bebeğin kan grubunun Rh(-) olduğu saptanırsa bu iğneden yaptırmaya gerek yoktur. Anti D, anne dolanımına karışan çocuğa ait eritrositleri hemen yok ederek annenin Rh(+) eritrositlere karşı savunma cisimcikleri oluşturmasına engel olur. Eğer bu önlem alınmaz ise annede oluşan savunma cisimcikleri sonraki gebeliklerde çocuğun dolanımına girerek çocuğa ait Rh(+) eritrositleri yok eder ve çocuğun anne karnında iken kansız (anemik) olması ve eklenen diğer bozukluklarla ölmesine neden olur.

Tüm bu olanaklara rağmen çeşitli nedenlerle koruyucu iğne­nin yapılamadığı kadınların gebelikleri risk altındadır. Çocuğun eritrositlerine karşı savunma cisimciklerinin oluşup oluşmadığı ge­belerde kan tahlili yapılarak (Indirekt Coombs testi) anlaşılabilir. Bu testin pozitif olması durumunda çocuğun anne karnında kan­sız kalarak ölmesi olasılığı çok yüksektir. Bu gebelerde hastalığın ağırlık derecesini değerlendirebilmek için bebeğin kordonundan kan alınarak (kordosentez) incelenir. Çocuktaki kansızlığın dere­cesine göre yine aynı yöntemle bebeğe anne karnında iken bir­kaç defa kan verilir. Son yıllarda büyük bir gelişme gösteren bu yöntemle bebeklerin çoğu kurtarılabilmektedir.

Çocuk canlı olarak doğduğu halde, durumu gittikçe bozulu­yorsa, kan değişimi «Eksangıno transfuzyon» yapılır. Kanındaki bazı zararlı maddelerin çıkarıldığı bu işlem sırasında çocuk bir şey duymaz. Son yıllarda kan uyuşmazlıklarına karşı yeni bulunan ba­zı ilaçlar kullanılmaktadır: Anti D, gamma globilin. Bir aşı gibi an­neye uygulanan bu ilacın koruyucu niteliğinden ötürü daha son­raki çocuklarda kan uyuşmazlığına bağlı hastalıklar hemen he­men hiç görülmemektedir. Bu ilaç, eğer çocuk (Rh +) ise 72 saat içinde anneye yapılmaktadır. (Rh -) çocuk, annede savunma ci­simcikleri oluşturmadığından, ilacın yapılmasına gerek yoktur.

Başka bir önemli konu da kan uyuşmazlığının ard arda ölü düşük yapması ancak 4-5 aydan sonraki düşükler için sözkonusudur.

Kan Grupları ve Babanın Belirlenmesi

Kan gruplarından söz ederken özellikle hukukta çok önemli olan bu konuyu sizlere çok kısa olarak ve bir örnekle anlatmak is­tiyoruz:

Annenin kan grubu O, çocuğun ise A'dır. Bu durumda baba A ya da AB olmalıdır. Bunun aksi olamaz. Baba AB ise, çocuk hiç­bir zaman O grubu kan taşıyamaz.

Bundan yararlanılarak adli tıpta kan grupları babanın belirlen­mesinde kullanılmaktadır. Adliye tarihinde kan gruplarıyla ilgili binlerce dava vardır. Bunlardan bir tanesi ünlü Şarlo (Charlie Chaplin)'nin başından geçendir. Kendisine iftira edilerek bir çocu­ğun babası olduğu söylenince mahkemeye başvuran Şarlo, kan grubu sayesinde hiç tanımadığı bir çocuğu evlat edinmekten kur­tulmuştur.