Turkiye’de Kus Gribi ve Riskler

Kuş Gribinin Türkiye İçin Yol Açtığı Riskler

Kuş gribinin problem teşkil ettiği ülkelerden virüs taşıyıcısı canlı kanatlıların ya da ürünlerin yasal ya da yasadışı yollarla ithalatının olması
Hasta kanatlıların hareketlerinin kontrolünün ye­tersiz olması
Canlı kanatlı pazarlarının bulunması
Göç yolları üzerinde bulunması
Yaban hayatın varlığı
Doğa parkları ve göllerin bulunması
Su kuşlarının dışkıları bulaşmış su birikintisi ve derelerin varlığı

Kuş gribi Türkiye'de ne gibi sosyoekonomik zararlara sebep olabilir?

Öncelikle yumurta ve et tüketiminde azalma olacağından bahsedilebilir. Yurtiçinde oluşan tüketimdeki bu azalma­nın yanında ihracatın da azalması söz konusu olacaktır. Tüketimin azalması üretimin azaltılmasını gerektirecek, salgın süresi uzadıkça bu sektörde ile ilgili çiftlik, hizmet sektörü ya da endüstride çalışanların işten atılmaları söz konusu olacaktır. Türkiye'de kümes hayvanı beslemek kasaba ve köylerde yaygın olarak geçim kaynağıdır. Kuş gribinin köylü ve çiftçilerin geçim sıkıntısını arttırması söz konusu olacaktır. Görüldüğü gibi kuş gribinden en çok emekçiler etkilenecektir. Ayrıca ev hayvanları mağa­zaları, kuşhaneler ve kuş satıcıları da hareket kontrolle­rinden olumsuz etkilenebilir.

Doğu Anadolu Bölgesi'nde hastalığın bu kadar yayılması halkın cehaletine bağlanmaktadır. Bu doğru mu?

Bölge halkının sosyoekonomik düzeyinin düşük olduğu bilinmektedir. Bu sebeple halk zaten çok kısıtlı olan ge­çim kaynaklarını kaybetmek istememektedir. Hayvan besleme koşullarını denetlemek ve sağlıklı hale getirmek Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sorumluluğudur. Bat-man'da çocukların para kazanmak için tavukların tüyle­rini yolmak zorunda kalmalarına, genel olarak çocukların çalışmak zorunda kalmasına neden olan ve onların ça­lışmasına izin verilen bu sistemin kendisi sorumludur.

İyi/dengeli beslenen, sağlıklı konutlarda yaşayan insanlarla yoksul insanlar arasında kuş gribine yakalanma riski açısından bir fark var mı?
Her türlü salgın hastalıkta olduğu gibi kuş gribinde de hastalık riski sosyoekonomik durum ile doğrudan ilişkili­dir. Ocak 2006'da doğu illerimizde başlayan salgında bu durum çok net bir şekilde gözlemlenmiştir. Hastalığa yakalanan kişilerin yoksul ve sağlıksız konutlarda yaşayan ailelerden olduğu bilinmektedir. Salgın hastalıkların ön­lenmesinde topluma verilen sağlık eğitimi de çok önem­lidir. Ancak koruyucu sağlık hizmetlerinin her geçen gün azaldığı günümüzde kişiler ancak bireysel olarak isterler­se sağlık bilgisine ulaşabilmektedir. Zaten pahalı olan, üstelik de bilimsellikten uzaklaşan eğitimi ise yoksulların alma imkanı kalmamıştır.

Kuş gribi ile ilgili olarak hangi kaynaklara güvenebiliriz, hangilerine güvenmemeliyiz?

Medyada yer alan bilgilerin tamamının bilimsel olmadığı bilinmelidir. Bazı bilgilerin spekülatif olduğu aşikardır. Üniversitelerin enfeksiyon anabilim dalları yanında vete­riner hekimler odası ve tabip odalarından da bilgi alınabi­lir. Bunun dışında internet üzerinden (tabii ki kaynakla­rın güvenilirliğine dikkat etmek koşuluyla) pek çok bilgi sağlanabilir.

Bilim insanları/sağlıkçılar arasında kuş gribi konusunda farklı yaklaşımların bulunmasının kökeninde ne var?

Şu ana kadar yapılan farklı çalışmalar sonrasında edini­len bilgilerin kolektif olarak paylaşılmamış olması, hasta­lığın daha çok yoksul ülkelerde çıkması ve bu ülkelerde bilimsel araştırma yapılma imkanlarının kısıtlı olması, virüsün H5N1 tipinin yeni izole edilmesi nedeniyle virüs­le ilgili halen pek çok bilinmeyenin olması, kuş gribi hakkında kesin şeyler söylemenin önünde engeldir. Fark­lı yaklaşımdan bundan kaynaklanmaktadır.

Türkiye'de en çok kimlere güvenebiliriz? Hangi fakülteler, hekimler vb. gerçekten konuya hakim?

Kuş gribi hakkında veteriner hekimlik fakülteleri, tıp fa­külteleri enfeksiyon hastalıkları ana bilim dalları, veteri­ner hekim odaları, tabip odaları ile sağlık ve tarım bakan­lıklarından bilgi alınabilir. İstanbul ve Ankara'da yer alan üniversitelerin veterinerlik ve tıp fakülteleri bu konuda daha fazla personel ve donanıma (laboratuar ve bilimsel çalışma imkanı vb.) sahiptirler.

Bugüne kadar insanlık tarihinde ne tür salgın hastalıklar yüzünden insanlar öldü?
Veba, kolera, verem, kızamık, sıtma gibi hastalıklar insan­lık tarihinde çok ciddi salgınlara ve on milyonlarca kişi­nin ölümüne yol açmıştır. Günümüzde bu hastalıkların bulaşma ve yayılma yolları ve tedavileri ile ilgili bilgiye ulaşılmış olmasına rağmen sıtma, verem, kolera, sarı humma hâlâ milyonlarca kişinin ölümüne yol açmakta­dır. Ayrıca 1980'li yıllarla beraber saptanan HIV virüsüne bağlı ölümler de giderek artmaktadır. İki yıl önce Çin'de meydana gelen SARS salgınında da pek çok kişi hayatım kaybetmiştir. Kuş gribi nedeniyle ise daha önce de belir­tildiği gibi 1918'deki İspanyol gribi sırasında 40-50 mil­yon kişinin öldüğü sanılmaktadır. 195 7'deki Asya gribin­de 2 milyon kişi, 1968'de 1 milyon kişinin öldüğü bildi­rilmiştir.

Geçmişteki salgınlarla bugün yaşanabilecek bir salgın arasında ne tür farklar olabilir?


Teknolojinin ilerlemiş olması olası bir salgın durumunda ilaç ve aşı üretiminin hızlı yapılabilmesi avantajı sağlar­ken, önceleri çok sınırlı sayıda olan uçaklarla taşımacılı­ğın bugün çok daha fazla yapılması, her gün kıtalararası pek çok uçuşun olması, motorlu taşıtların çok yaygınlaş­ması gibi nedenlerle hastalığın kontrolsüz yayılması çok daha olasıdır.

Tehlikeli salgınlara yol açabilecek başka belli başlı hastalıklar nelerdir?

AİDS, 1980'li yıllarla beraber dünyada hızla yayılan ve ölümcül seyreden HIV virüsünün neden olduğu bir has­talıktır. Yine AİDS hastalığı ile beraber tekrar yaygınlık göstermeye başlayan başka bir hastalık da veremdir. Ve­rem aslında tedavisi olan bir hastalıktır, ancak ülkelerin yetersiz ve çoğu zaman yanlış sağlık politikaları nedeniy­le ilaçlara cevabı olmayan verem vakaları da artmıştır. Bu durum verem nedeniyle dünyada her yıl milyonlarca kişinin ölmesine yol açmaktadır. Aşılama ve toplum hij­yen kuralları uygulanarak kolay engellenebilen hastalık­lar olan kızamık, sıtma, kolera gibi hastalıklar dahi halen dünyada her yıl yüz binlerce kişinin ölümüne sebep ol­maktadır. Bunların dışında geçtiğimiz birkaç yıl içinde özellikle bahar aylarında ülkemizde İç Anadolu Bölge-si'nde yer alan bazı şehirlerde gözlenen tehlikeli salgınla­ra yol açan bir diğer hastalık Kırım-Kongo hastalığıdır ve yüksek oranda öldürücü seyretmektedir.

Görüldüğü gibi aslında salgınlara yol açan, önlenebile­cek pek çok hastalık nedeniyle dünyada her yıl milyon­larca kişi hayatını kaybetmektedir. H5N1 tipi kuş gribi ise şimdiye kadar sadece 147 kişide görülmüş ve tüm dün­yada 78 kişinin ölümüne yol açmıştır (ülkemizde 4 Ocak 2006 tarihinden itibaren görülmeye başlayan vakaların tümü bu rakamlara dahil değildir). Kuş gribinde korku­lan, virüsün yaygın bir salgına neden olma potansiyelini barındırıyor olmasıdır.

Salgın hastalıkları daha başından durdurup ortadan kaldırmak mümkün değil midir?

Koruyucu sağlık hizmetleri bu noktada çok önemlidir. Daha hastalık oluşmadan hastalık etkenlerinin hastalık oluşturmasının toplumda engellenmesi, koruyucu sağlık hizmetleri ile mümkündür. Bağışıklanma yani aşılama ise bunun en önemli aracıdır. Toplumda yaygın görülen, kişiden kişiye bulaşma özelliği gösteren mikroorganizma­lara karşı geliştirilmiş olan aşılarla tüm toplumun aşı­lanması mümkündür. Aşılamanın sürekliliği ve kapsayıcılığı ne kadar iyi örgütlenirse o kadar iyi ve etkili sonuç­lar alınır. Bugün kızamık, kızamıkçık, su çiçeği, difteri, boğmaca, tetanos, çocuk felci, hepatit B, verem vb. aşıla­rının üretiminin kolaylıkla yapılabiliyor olmasına rağmen aşılama oranlarının yeteri kadar yüksek olmaması nede­niyle pek çok ülkede bu kolay önlenebilir hastalıklar se­bebiyle milyonlarca çocuk ve erişkin hayatını kaybetmek­tedir. Bağışıklanma dışında kişilere toplumsal hijyen ku­ralları ile ilgili sağlık eğitiminin verilmesi ve bu kurallara tüm yaşam alanlarında toplumun uymasının sağlanması ile hastalık oluşsa bile salgın yayılması engellenebilir.

Ulusal birası politikasına sahip olmanın önemi nedir?

Son yıllarda ilaç tekelleri düşük kârlı aşılarla ilgili çalış­malarını ve bu aşıların üretimlerini azaltmışlardır. Bu aşılar daha çok az gelişmiş ülkelerde görülen hastalıklara yöneliktir. Patent yasaları nedeniyle kendi aşısını üretme hakkı da bulunmayan az gelişmiş ülkelerde bu sebeplerle milyonlarca çocuk hayatını yitirmektedir. Öte yandan günümüzde ulusal aşı üretme bilgi ve teknolojisine sahip olmanın stratejik önemi de vardır. Çünkü emperyalizm olgusu nedeniyle giderek artan biyolojik silahların kolay yayılma, güç saptanma, kişiden kişiye hızla bulaşma özel­likleri bulunmaktadır. Ve kullanıldığı durumda bu silahlara karşı çalışmak için güvenli bir aşı politikasına ihtiyaç vardır. Aşı üretimi kamusal bir sorumluluktur ve aşı gibi stratejik bir üründe dışa bağımlılık kabul edilemez.

Türkiye'de çıkan kanatlılardaki H5N1 salgını sırasında sağlık sistemimiz ne tür açıklar verdi?

Her şeyden önce doğru işleyebilecek bir salgın programı­na hâlâ sahip olmayan Türkiye'de yetkililer kuş ölümle­rine rağmen gerekli önlemleri ancak insan ölümleri olun­ca almaya başlamıştır. Arada kaybedilen günler hastalığın diğer bölgelere de yayılmasında ve hastalığı kapan kişile­rin zamanında hastaneye başvurmalarında kritiktir. Geç ve yanlış yapılan açıklamalar halkın doğru bilgilenmesini önlemiş, üstelik önlemlerin alınamamasının suçu cahil oldukları gerekçesiyle halkın üzerine yüklenmiştir. Bi­limsellikten uzak davranan yetkililer av yasağının kon­masında, karantina bölgelerinin saptanmasında, hayvan ve araç hareketlerinin kısıtlanmasında, kanatlı itlafların­da eksikli davranmıştır. Van'da hastaneye yatırılan hasta­ların hem tanıları hem de tedavileri gecikmiş ve hastala­rın üçü kaybedilmiştir. Aşı üretilememesi, ilaç sanayisin­de dışa bağımlı olunması ve halkın olumsuz yaşam koşul­ları nedeniyle, kuş gribinin insanlarda bir salgına dö­nüşmesi durumunda salgının zamanında kontrol alınma­sında yetersiz kalınacağı aşikardır.

Küba'nın bu tür salgın hastalıklara karşı özel bir politikası var mı?

Yüzde 100'e yaklaşan aşılama oranları sayesinde aşı ile korunabilir hastalıklarda büyük başarı sergileyen Küba'da genel olarak bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümler çok azal­mıştır. Fakir ve ambargo uygulanan bir ülke olmasına rağmen bilimsel çalışmalara kaynak ayıran Küba, kendi aşılarım üretmektedir, üstelik biyoteknoloji konusunda pek çok gelişmiş ülkeden ileridedir. Salgın hastalıkların önlenmesinde aşılar kadar sağlıklı içme suyunun tüm topluma ulaştırılması ve ücretsiz devam ettikleri okullar­da herkese sağlık eğitiminin verilmesi de etkilidir. Sağlık hizmetinde birinci basamak sağlık hizmetleri ön plana çıkmış olup herkese ücretsiz sağlanmaktadır. Bu sayede pek çok bulaşıcı hastalığın artık görülmediği Küba diğer ülkelere de bu hizmetleri ulaştırabilmek için, uluslararası Salgın Hastalıklar ve Afetlere karşı Uzman Doktorlar Tu­gayını kısa bir süre önce kurmuştur.