Otizm Nedir, Spektrum Bozukluğu (ASD)
Otistik Çocuklar
Diyetini değiştirmek çocuğunuzu sakinleştirip dünyaya dönmesine, dikkatini toplamasına, davranışlarını iyileştirmesine yardım edebilir mi? Bazı gıdaları eklemek çocuğunuzun konuşma gelişiminde dev adımlar atmasını sağlayabilir mi? Cıvanın ve ağır metallerin vücutlarından atılması, Otizm Spektrum Hastalığı (ASD) tanısının kalkmasını sağlayabilir mi?
Evet. Bazen tek tek fakat çoğunlukla birbirleriyle kombine haldeki bu tedaviler, bazı çocukların otizm ya da ASD tanısının gerçekten ortadan kalkmasını sağlayabilir. Birçok çocuk ise otistik spektrum içinde kalırken bilişsel, davranışsal ve fiziksel sağlıklarında önemli ilerlemeler kaydeder.
Bu umut mesajına şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Dünya çapındaki ASD salgınının tam ortasındayız."'
ABD Eğitim Bakanlığı'na göre, yalnızca bir yılda (1998'den 1999'a), ofistik olarak nitelenen okul çağı çocuklarında % 26.01 artış olmuştur."' California'da otistik olarak tanı konan okul çağı çocuklarının sayısı 11 yıllık periyotta %210 artmıştır."
Son on yılda ASD'deki artış yedi kat olmuştur. Otizim ve ASD'deki benzer artış Avrupa kıtasında da rapor edilmiştir. Otistik hastalıklar spektrumuna dahil edilenler; Dikkat Eksikliği Bozukluğu (ADD) ve Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD)'dur. ABD'de Altı milyon çocuk ADD ya da ADHD'den mustariptir. İki milyonun üzerinde çocuk ADD ya da ADHD için halen Ritalin almaktadır.
ASD'nin Tanımı
Otizm için çoğu otoritenin üzerinde anlaştığı tanısal kriter; sosyallikte şiddetli anormallik; iletişim gelişmesinde (dil dahil) şiddetli anormallik; sınırlı, tekrarlayıcı davranış ile davranış, ilgi, aktivite ve imajinasyon kalıpları; ve erken başlangıçtır (3-5 yaşına kadar). Birçok kişi, duyusal uyarıya anormal tepkiyi bir başka kriter olarak alır.
Otistik Spektrum Bozukluğu (ASD); Tam Otizmden, Dikkat Eksikliği Bozukluğu (ADD), Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ve Yaygın Gelişimsel Bozukluğa (PDD) kadar farklı gelişimsel bozukluklar grubudur. PDD, çocuklar gelişimsel dönemeçleri yakalayamadıkları ve otistik semptomlar gösterdikleri bununla birlikte konuşma ve iletişim konusunda en azından bir miktar yetenek gösterdiklerinde konulan bir tanıdır. ADD tanısı konulan bir çocuk odaklanmayı sürdürmede sıkıntı yaşar. ADD'li hiperaktif bir çocuk, ADHD olarak nitelendirilir. Her ikisi de ASD'nin daha hafif formlarıdır. Tipik olarak aileler, çocuklarının yaşıtları kadar hızlı konuşmadığını ya da gelişmediğini fark edene kadar, bu hastalıklara sahip çocukları için yardım aramazlar.
Otistik Sendromun üst ucunda Asperger Sendromu vardır. Yüksek düzeyde fonksiyon gösteren otistik çocukları tanımlamak için kullanılır. Bu çocuklar genellikle çok zekidir. Geniş bir kelime hazinesi kullanır ve anlarlar fakat sosyal açıkları, dar ilgileri vardır. Bir Asperger Sendromlu çocuk, bulaşık makineleri konusunda dünya çapında bir uzman olabilir fakat bulaşık makineleri konuşmak istediği tek konudur.
Otizmin iki temel tipi vardır: Doğuştan otizm (klasik otizm, Kanner Sendromu olarak bilinirdi) ve genellikle 12-14 aylıkken, normal bir gelişim ve davranış periyodunun ardından ortaya çıkan regresif otizm. Doğumdan otizm vakaları seyrek görülür—10.000 doğumun 1 ya da 2'si—. Düzinelerce araştırmaya göre, hızla yükselen ve 250 çocuktan birini vuran, regresif otizm ve benzeri otistik spektrum bozukluklarıdır.
Bazı çalışmalar bu oranın daha da yüksek olduğunu hesaplamaktadır. Yeni bir çalışma, Californialı çocuklardan 150'de birinin regresif ASD olabileceğini işaret etmektedir. Benzer bir sayı, Hastalık Kontrol Merkezi tarafından Amerika'nın Güney Kıyı bölgesinde East Coast'da bir kasabada yapılan bir çalışmada rapor edilmiştir. Bu çalışma her 1000 çocuk için 6.87 vaka belirlemiştir; bu da, yaklaşık 150'de birdir. ASD'li çocukların toplam sayısı ile ilgili olarak, Dr. James J. Bradst-reet kongre komitesine şöyle demiştir, "Hükümetin kendi verileri, ABD'de iki milyon çocuğun, ASD olarak kategorize edilebilecek önemli gelişim gecikmesi yaşadığına işaret etmektedir." US News&World Report, durumu şu şekilde ortaya koymuştur: "Amerika'da her altı çocuktan biri otizm, saldırganlık, okuma güçlüğü ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuna sahiptir."
Çok sayıda ASD'li çocukla çalışan hemen her doktor; ADD, ADHD, PDD ve Asperger Sendromunun; otizme yol açtığına inandığımız genetik bozukluklarla çevresel tetikleyi-cilerin birleşmesi şeklindeki modelin daha hafif bir versiyonu olduğunu düşünmektedir. Hasarı tetikleyen çevresel ajanlar, doğumdan önce fetüs gelişirken, bebeklikte ya da çocuk yeni yürümeye başladığında meydana gelebilir. Zamanlama ne şekilde olursa olsun bu çevresel faktörler gelişmemiş ya da henüz gelişmekte olan bağışıklık sistemlerine fazla yük bindirmekte, çocukların immün sistemlerini kendi vücutlarına karşı çevirmektedir. Alerjiler, arterit ve diyabet oto immün hastalıkların diğer Örnekleridir. Birçok otistik/ASD çocuk, otoimmün hastalık hikayesi olan ailelere sahiptir.
Otizm ve Toksik Maddeler
Otizm ve Toksik Maddeler
Giderek artan miktarda klinik data, otizm spektrum bozukluğu olan birçok çocuğun, vücutlarına giren toksik maddeleri etkin şekilde atamadığını göstermektedir. Laboratuar testleri; kurşun, kalay, cıva ve/ya da diğer bazı ağır metallerin biriktiği birçok ASDTi çocukta kelasyonun, metal atımını sağladığını ortaya koymaktadır. Öncesinde bağırsak tedavisi yapılan ve besinsel destek sağlanan çocukların birçoğunda, doktor gözetiminde yapılan kelasyon ile otizm spektrum özelliklerinde büyük azalmalar görülmektedir. Bu protokolü uygulayan bazı çocuklarda, otizm tanısı kaldırılmaktadır."
Birçok ASD'li çocukta doğal detoksifikasyonun bozuk olmasının nedenleri, belirlenmesi gereken bir konudur. Bununla birlikte tıbbi Öyküler ve tıbbi literatür, bazı güçlü ipuçları sağlamaktadır. Sosyal Sorumluluk İçin Boston Doktorları kuruluşu (Greater Boston Physicians for Social Responsibility) tarafından hazırlanan Tahribatın yolu: Çocuk gelişimine toksik tehditler başlıklı rapor, birinci bölümde, erken çocukluk döneminde halta doğumdan önce çevremizde yaygın şekilde maruz kalınan kurşun, cıva ve diğer ağır metallerin ve pestisidlerin toksisitesi ile yaşam boyu yetersizlik arasında ilişki kurmaktadır. Boston doktorlarının raporu, "öğrenme ve davranış bozukluklarının arttığını" belirtmektedir. Cıva, kurşun ve pestisidler gibi toksik maddelerin birçok nöro davranışsal ve bilişsel bozukluğa katkı sağladığına işaret etmektedir. Rapor daha sonra: "Yetişkinden farklı olarak gelişmekte olan bir çocuk, kırılgan gelişimsel evrelerinde nörotoksik kimyasallara maruz kaldığında, bunların beyin üstünde yaşam boyu süren etkilerinden mustarip olabilir," ifadesine yer vermektedir.
FDA ve EPA'nın yeni bulguları ve duyuruları, hamile bir kadının balık tüketimini en aza indirerek, fetal gelişmeyi etkileyebilecek diyetsel cıva alımını düşürmesi gerektiği yönündedir. Bu bağlamda, seçkin imünilojist Dr. Hugh Fuden-berg'in, otislik çocuklarda metallerin atılmasını önermesi şaşırtıcı değildir. Ayrıca Dr. Stephen Edelson"' ve çalışma arkadaşları, kelasyon ve ilişkili tedavilere yanıt olarak otizm spektrum özelliklerinin büyük ölçüde ortadan kalktığını gösteren çalışmalarını yayınlamışlardır. Daha yakın bir zamanda, otistik çocukların aileleri tarafından taslağı hazırlanan ve 2000'de yayınlanan devrimci bir tebliğde, otizm spektrum özellikleri ile cıva zehirlenmesinin belirtileri arasındaki benzerliklere dikkat çekilmiştir. Bu tebliğ aynı zamanda, bazı çocuk aşılarında etil cıvanın varlığına işaret eden FDA verilerine de dikkat çekmekte ve en azından daha kolay etkilenebi-len bebeklerde ve yeni yürüyenlerde, aşılama ile verilen etil cıvanın intestinal ve nörolojik hasara neden olabileceğini ileri sürmektedir.
Bu ufuk açıcı metin, şimdiye kadar cesaret verici klinik sonuçlar veren, ASD'li çocuklardan toksik metalleri atma yönünde ilgiyi genişletme açısından çok önemliydi. Aslında aşı-sal etil cıva ile ilgili olarak 16 Temmuz 2001 tarihli oturumunda Tıp Enstitüsü (Ulusal Bilimler Akademisi'nin bir bölümü), cıva/otizm hipotezlerini akla yatkın bulmuş ve ardından bağırsak tedavisi ile besinsel destek kontekstinde, kelasyon terapisi alan otizm spektrumlu çocukların yer aldığı, devam eden iki klinik çalışmaya fon sağlamıştır. Bütün bu gelişmeler heyecan vericidir ve ASD tedavisi açısından büyük önem taşımaktadır. Bozuk detoksifikasyon prosesini daha iyi anlamak açısından ağır metaller hakkında biraz bilgi yararlı olacaktır.
Ağır metaller, vücutlarımıza yeme ve nefes alma sonucu girer. Evet, yiyecekler ve hava minik miktarlarda toksik metaller içerir. Derimiz yoluyla bile absorbe edilebilirler. Ayrıca, ağır metaller biyolojik olarak birikebilir özelliktedir. Yani memeli hayvanların vücutlarındaki moleküllere kimyasal olarak bağlanabilir, atılması zordur ve yiyecek zinciri yoluyla insanlara geçebilir. Balıklarda özellikle de ton, köpek balığı ve kılıçbalığı gibi büyük ve yırtıcı olanlarda cıva birikimi tehlikesi nedeniyle uyarılmamızın nedeni budur. Ağır metaller, vücut dokularına atılmalarından daha hızlı şekilde girip biriktiklerinde, toksik bir durum gelişerek dokulara ve sinir hücrelerine zarar verebilir. Daha önceki bölümlerde vurguladığımız gibi artan sayıda doktor, araştırmacı ve aile artık, bozuk detoksifi-kasyonun ve toksik metallerin aşırı birikiminin, birçok otizm ve diğer otizm spektrum bozukluğu vakasında temel etiolojik faktör olduğuna inanmaktadır.
Araştırmacı bilim adamı James Adams tarafından yapılan yeni bir çalışma bu inancı desteklemektedir. Arizona Eyalet Üniversitesi tarafından finanse edilen bu çalışmada, "cıva ve diğer ağır metallerin, otizmin nedenlerine ve/ya da semptomlarına katkı sağlayıp sağlamadığı'"5' sorusunu araştırmıştır. Dr. Adams ve arkadaşları, yaşları 3-24 arasında değişen, 55. ASD'li üzerinde çalışmış ve 30 "tipik" çocuk kontrol grubu ile karşılaştırmışlardır. Her iki grup çocuğun aileleri bildikleri ağır metal maruz kalma oranlarını belirlemek için bir form doldurmuşlardır. Bütün çocuklar aynı zamanda saç analizine, diş muayenesine tabi tutulmuş ve Gilliam Otizm Derecelendirme—otizmin şiddetini ölçmek için yaygın şekilde kullanılan bir test—de dahil psikolojik testlere girmişlerdir. Otistik çocuklar, normal çocuklara kıyasla yaşamlarının ilk üç yılında on kat fazla kulak enfeksiyonu geçirmişlerdir. Aynı zamanda otizm spektrumlu çocukların yüzde on sekizi, aşılara karşı şiddetli reaksiyon gösterirken bu oran, "tipik" çocuklarda yüzde sıfır olmuştur. ASD'li çocukların ayrıca "tipik" çocuklara kıyasla saçlarında daha düşük oranlarda cıva ve kurşun düzeyleri görülmüştür, bu da atılmanın kontrol grubundaki çocuk-lardaki gibi sağlanamadığını göstermektedir. Dr. Adams, çocukların kulak ağrılarını tedavi etmek üzere kullanılan antibiyotiklerin, "cıva atımım büyük oranda düşürdüğünü" ifade etmiştir. ASD'li çocukların, vücuttan ağır metalleri uzaklaştıran oral kelasyon ajanı DMSA verildiğinde tipik çocuklardan "beş kez fazla cıva" attığını da belirtmiştir.
Dr. Adams, San Diego'da CA, 2001 Kasım ayında yapılan uluslararası otizm toplantısında, "Veriler bir araya geldiğinde, ASD'li çocukların ağır metal atma yeteneklerine ket vurulduğunu göstermektedir," demiştir. O ve araştırma ekibi, "genelde cıva, ASD için ana risk faktörü olarak görünmektedir" sonucuna varmıştır.
Kurşun ve cıva üzerine yapılan hayvan çalışmaları, bilim adamlarının daha önce bu metallere maruz kalan insanları gerçek düzeylerinin altında değerlendirdiklerini ortaya koymuştur EPA kılavuzlarına göre, birçok yeni doğmuş, bebek ve yeni yürüyen, aşılar yoluyla güvenilir olmayan etil cıva düzeyleri ile enjekte edilmişlerdir. Geçmişe bakarak, bu çocukların bazılarının, sonuç olarak ters etkiler geliştirmek açısından etkiye daha açık oldukları söylenebilir. Kısacası bizim ulusumuzun çocukları, ağır metallere daha önce olmadığı şekilde maruz kalmışlardır. Bu gerçek, artışı yalnızca "gene-tik"e bağlanamayacak çeşitli salgınlarda yansıyor olabilir. Çocuklarımızın beyinleri risk altındadır. Otizm, otizm spektrum bozuklukları salgınları ve hatta Alzheimer ve diğer hastalıklar, ağır metallere artan şekilde maruz kalmanın yansımaları olabilir.
Ağır Metal Toksikliği Mekanizması
Daha önce vurguladığımız gibi cıva ve diğer ağır metaller; mi-de-bağırsak, bağışıklık, sinir ve endokrin sistemlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Ağır metaller, hücresel fonksiyon ile merkezi ve peıiferal sinir sistemleri ile ilişkili olanlar dahil vücuttaki çeşitli metabolik prosesleri değiştirebilir. Ağır metallerin verdiği zararın çoğu, oksidatif serbest radikallerin çoğalmasın-dan kaynaklanır. Bir serbest radikal, eşleşmemiş bir elektronun bir başka molekülden bir elektron "çalması" ile oluşan, enerjik olarak dengesiz bir moleküldür. Serbest radikaller; hücre molekülleri oksijen (oksidize) ile reaksiyona girdiğinde doğal olarak meydana gelir. Bununla birlikte kişi, ağır metallere maruz kaldığında ya da bir yetişkin ya da çocuk, genetik ya da sonradan antioksidan yetersizliğine sahipse fazla serbest radikal üretimi olur. Kontrolsüz serbest radikaller, beyin dahil bütün vücutta doku hasarına yol açabilir. Neyse ki, laboratuar ve klinik çalışmalar A, C ve E gibi vitaminlerin serbest radikal hasara karşı koruyucu olabildiğini ve bir miktar hasarı onara-bildiğini göstermektedir., Kitapta ele alınacak olan bir başka önemli konu, glutatyonun tam detoksifikasyonudur.
Spesifik Ağır Metaller: Kurşun ve Cıva
Kurşun
Kurşun bir nörotoksin—sade bir dille, beyin hücreleri katili— olarak bilinir. Çocukların beyinlerindeki fazla kurşun düzeyleri; öğrenme yetersizlikleri, dikkat eksikliği bozukluğu (ADD) ve hiperaktivite sendromları ve düşük zeka ve okul başarı dereceleri ile bağlantılıdır. Bebekler, küçük çocuklar ile hamile kadınlar ve fetüs için büyük hasar riski yalnızca dakikalık ya da kısa süreli maruz kaime ile gerçekleşir. Yoğun çalışmaların yapıldığı bir yüzyılın ardından kurşunun zararları şimdi tam bir kesinlikle karakterize edilebilir."
Çocuklukta kurşuna maruz kalma, kurşunlu boya ilk kez 1890'larda başladığı için 0 zamandan beri süregiden bir olgudur. Bilim yavaş yavaş problemin büyüklüğünü anlayana kadar beş kuşak çocuk hasar görmüştür. Zararın gerçekleştikten sonra anlaşılması modeli, cıva için de aynen tekrarlanmıştır.
1984'te, Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) tarafından yürütülen federal bir çalışma, 3-4 milyon Amerikan çocuğunun kanlarında kabul edilemez yükseklikte kurşun düzeyleri olduğunu tahmin etmektedir. Bu; Boston Doktorlarının Raporunda daha önce ifade edilen rakamlardan bile daha yüksektir. CDC yetkilisi Dr. Suzanne Binder, "Birçok kişi, kurşunlu boyanın iç mekanda kullanımına son verilmesi (1978) ve kurşunlu benzinin kaldırılması (1970'lerin sonu) ile kurşun zehirlenmesinin yok olduğunu sanıyor fakat yanılıyorlar. Bütün ülkede bütün ırklardan, etnik gruplardan ve gelir düzeylerinden çocuk, hâlâ çevrede bulunan kurşundan etkilenmektedir.
1989'da Birleşik Devletler Çevre Koruma Ajansı (EPA) bir milyondan fazla ilkokulda, lisede ve yüksek okulda hâlâ kurşun kaplı su depolama tanklarının ya da musluklarda kurşun içeren maddelerin kullanıldığını rapor etmiştir. EPA, içme suyunun küçük çocukların kurşuna maruz kalmasının yaklaşık yüzde 20'sini açıkladığını tahmin etmektedir."3' Diğer yaygın kaynaklar; eski binalarda kalan kurşunlu boyalar (şehir merkezlerinde yaygındır) ile sanayi alanlarına ya da ticari tarımsal alanlar gibi diğer toksik kimyasal kaynaklara yakın yaşam alanlarıdır.
Civa
Cıvanın tehlikeleri kimya ve ecza endüstrilerinde anlaşılmamış gibidir. Isaac Newton, cıva zehirlenmesinden etkilendiği söylenen tanınmış tarihi bir kişiliktir. Tarihçiler, New-ton'un kişiliğinin ısıtılmış cıva içeren deneyler yürütmesinin ardından 35 yaşında çarpıcı şekilde değiştiğini—ve 51 yaşında tekrar—belirtir. Modern zamanlarda Newton'un saçını analiz eden bilim adamları, muhtemelen tehlikeli dumanın solunmasından kaynaklanan alışılmadık derecede yüksek cıva oranları bulmuşlardır. 19. yüzyıl yazarı Lewis Carroll bile cıvanın dünyadaki en toksik maddelerden biri olduğunu bilmektedir. Aslında tehlikelerine dolaylı olarak Alis Harikalar Diyarında kitabında "Deli Şapkacı" karakteri yoluyla işaret etmiştir. Lewis Carroll bu kitabı yazdığında şapka üreticileri, şapka yapım aşamalarında cıva kullanıyorlardı. İşlerinin tehlikelerinden biri, "Şapkacı" hastalığı olarak bilinen deliliğe neden olan cıvaydı. Modern çağımızın üreticileri de cıva tehlikesini bilir.
Daha önce belirttiğimiz gibi cıvanın tehlikeli etkileri beyin, sinir sistemi ve mide-bağırsak sistemleri üzerinedir. Cıva zehirlenmesi bilişsel ve sosyal yetersizliklere, konuşma ya da sürdürme kaybı, hafıza bozukluğu, konsantrasyon bozukluğu, kelime anlama zorluğu ve uyku zorlukları, kendini yaralama davranışları (örneğin, başı vurma ve kendini ısırma), ajitasyon, nedensiz ağlama ve bakışlarda sabitlik gibi otizm benzeri davranışlara neden olur.
Cıva kaynakları; hava ve su kirliliği, amalgam diş dolguları, piller, kozmetik ürünler, şampuanlar, ağız gargaraları, diş macunu, sabunlar, cıvasal diüretikler, elektrikli aletler ve röleler, patlayıcılar, yiyeceklerdeki kimyasal artıklar (özellikle tahıllarda) mantar öldürücüler, floresan ışıklar, levrek, turna balığı ve alabalık gibi taze su balıkları, böcek ilaçları, boyalar, petrol ürünleri, pisi balığı, karides, snapper, kılıç balığı, köpek balığı, ton, tuzlu su balıkları ve deniz ürünleridir. EPA tahminlerine göre, Birleşik Devletler'de hamilelik çağındaki 1.16 milyon kadın, çocuklarında beyin gelişmesine zarar verme riski yaratmaya yetecek miktarda cıva ile kirlenmiş balık yemektedir.
Diş dolguları, cıva kirliliğinin önemli bir kaynağıdır. Amalgam dolgular, mikroskobik parçalar ve cıva buharı salar. Cıvanın bu dökülmesi, çiğneme ve sıcak içeceklerle artar. Buhar; diş kökleri, ağız ve diş etlerinin mukoz zarları tarafından , absorbe edilir ve içe çekilerek yutulur, böylece yemek borusuna, mideye ve bağırsaklara ulaşır. Calgary Üniversitesi araştırmacıları amalgam cıvasının yüzde 10'unun er geç vücut organlarında biriktiğini rapor etmişlerdir.
Amalgamın sökülmesinden yıllar soma kelasyon uygulanan bazı yetişkin müşterilerimin idrarlarında yüksek miktarda cıva çıkmış ve kelasyonun ardından sağlıklarında gelişme görülmüştür.
Çiğnerken ya da özellikle amalgam içeren diş uygulamaları yapıldığında ya da bunlar çıkartıldığında vücuda alınan cıva, hamile annelerden rahimdeki fetusa geçebilir. Mart 2002'de beş yaşında bir çocuğun ailesi, annenin dokuz diş dolgusunun çocuğun otizminin nedeni olduğunu ileri sürerek Amerikan Diş Birliğine karşı dava açtılar. Ayrıca California Diş Birliği ve ağırlıklarının yüzde 50'si cıva olan amalgam dolgu üretiminde kullanılan materyallerin ticaretini yapan 20 şirketin adı da davalı olarak geçti. Davalılar dolandırıcılık, ihmalkarlık ve yasa dişilik ve aldatıcı iş uygulamaları ile suçlandı.
"Bunlar kanıtlanabildi mi bilemiyorum fakat inandırıcı, oldukça inandırıcı," diyor Kentucky Üniversitesi kimya departmanı şefi ve cıva toksisitesi konusunda uzman Dr. Boyd Ha-ley. Cıva insanlığın bildiği en nörotoksik maddelerden biridir." Dr. Haley, bazı çalışmaların amalgam dolgulu kişilerin kanlarında ve idrarlarında bu dolguları olmayan kişilere oranla dört, beş kat fazla cıva bulunduğunu gösterdiğini söylemektedir.
Aşılarda Cıva
Bazı aşılarda koruyucu olarak kullanılan etil cıva yoluyla cıva zehirlenmesinden birinci ve ikinci bölümlerde bahsedildi. Bu bölümde bunun nasıl olduğu konusunda dehşet verici ayrıntıları özetleyeceğiz.
Thimerosal, ağırlığının yüzde 49.6'sı etil cıvadır ve 1930Mardan beri çok kullanımlı şişelerde bakteri bulaşmasına karşı aşılarda koruyucu olarak kullanılmaktadır."" Üreticilerin Güvenlik Verileri, thimerosal için "yüksek düzeyli toksik" bir madde tanımlaması yapmakta ve "kümülatif etki"nin ve cıvaya karşı "uzun ya da tekrarlanan maruz kalmanın" tehlikesine dikkat çekilmektedir. Cıva toksikliği için maruz kalma oranının elimine etme oranından yüksek olması tehlike noktasıdır. Bu "eşik değer", kendini maruz kalmadan aylar sonra gösterebilen, bağışıklık sistemine nöro toksik şok sonucunu verir. Daha önceden ileri sürüldüğü gibi bu, doğumda normal gelişim gösterip bağışıklık sistemlerine aşılar, özellikle MMR'da-ki canlı virüslerin uygulanmasından sonra aniden gerilemeye başlayan çocuklara otizmin "regresif" formu tanısı konmasının nedeni olabilir.
Belirttiğimiz gibi thimerosalın, "regresif otizm" salgınından—1990'ların başlarında hızla yükselen bir trend—sorumlu temel etiolojik tetikleyicilerden biri olduğu konusunda çok miktarda kanıt vardır. Ayrıca tarihi kayıtlar, nöro toksik maddeler için bir zamanlar "güvenli eşik" olduğu düşünülen noktanın, bilimsel bulgular arttıkça sürekli "aşağı doğru revize" edildiğini açıkça göstermektedir
İronik şekilde, cıva nöro toksisitesi hakkında bilgiler, cıvanın yaygınlığı ve artan çevresel varlığı hakkında yükselen kaygılar 20. yüzyıl boyunca birikirken—bir FDA heyeti, 1982'de, thimerosal'ın güvenli olmadığı ve bütün reçetesiz ürünlerden çıkarılması gerektiği sonucuna varmasına rağmen—kimse aşılarda güvenlik konusunu düşünmedi. Aslında Tıp Enstitüsü'nün (IOM) 26 Temmuz 2001'de thimero-sal/otizm oturumunda, Birleşik Devletler aşı yetkilisi Dr. Ne-al Halsey, thimerosal içeren aşıların tehlikeli şekilde yüksek etil cıva içerdiğini daha önce fark etmedikleri için özür dilemiştir.
Hepatit B aşısı, 1991'de her yeni doğan için zorunlu hale getirildiğinde, durum kontrolden çıktı. Bu aşı thimerosal doluydu. Bebeklere, yaşamlarının ilk altı ayında, bir değil üç doz Hepatit B aşısı ve üç doz thimerosal içeren Hib- Grip B aşısı yapılıyor. Anne karnındaki maruz kalmayı saymıyoruz, birçok bebek için cıva düzeyleri EPA'nın yetişkinler için "güvenli" maruz kalma miktarlarını aşıyor. Onların küçük vücutlarında cıvanın birikimi, toksini atma yeteneklerinin eşiğini aşabilir. ASD semptomu göstermeyen çocuklar, daha yüksek eşiklere ya da daha güçlü bağışıklık sistemlerine sahip olabilirler. Anne sütü ile beslenen bebeklerin, bu bozukluktan daha az etkilendikleri görülür ve bazı anneler, bağışıklık sistemini güçlü tuttuğu bilinen anne sütünü kestikten kısa bir süre sonra, çocuklarının otistik olduklarını söylerler.
Mantıklı bir kişi, Amerikan sağlık otoritelerinin, diğer ülkelerin deneylerinden ders çıkaracağını düşünür. Örneğin, Fransa'da zorunlu Hepatit B aşı programına karşı 15 bin dava açılmıştı, sonunda Fransız Sağlık Bakanlığı, Ekim 1998'de bütün Fransız okullarında programa son verdi. Bununla birlikte, Birleşik Devletlerde Hepatit B aşısından ve birçok diğer aşıdan cıvanın çıkartılması 2001 'in sonlarını buldu. O zamana kadar bütün bir kuşak risk altına sokuldu. Cıvanın aşılardan çıkartılması, Bernard ve diğer yazarlar thimerosal/otizm bildirisini CDC, FDA, AMA ve NIH yetkililerine gönderene kadar yapılmadı. Dokümanların uzun bir versiyonu, cıva zehirlenmesi hakkında 400 örnek gösteriyordu. Ayrıca cıva zehirlenmesinin konuşma ve duyma yetersizliklerine; yüksek seslere duyarlılık, dokunmadan hoşlanmama, bilişsel ve davranışsal bozukluklar dahil duyusal rahatsızlıklara yol açtığını gösteren karşılaştırma tablosu yer alıyordu (Ek B). Aynı yetersizlikler, az ya da çok otizm ve otistik spektrum bozukluğu olan çocuklarda da mevcuttur. Kısacası, cıva zehirlenmesi hakkındaki literatür, otizmi (DSM-IV) tanımlayan bütün özellikleri ve genel olarak ASD'ye eşlik eden özellikleri içerir. Bilimsel gerekçeler yenilgiye uğruyordu. Etil cıva yaş farkı olmaksızın hiçbir insana enjekte edilmemeliydi.
Giderek artan miktarda klinik data, otizm spektrum bozukluğu olan birçok çocuğun, vücutlarına giren toksik maddeleri etkin şekilde atamadığını göstermektedir. Laboratuar testleri; kurşun, kalay, cıva ve/ya da diğer bazı ağır metallerin biriktiği birçok ASDTi çocukta kelasyonun, metal atımını sağladığını ortaya koymaktadır. Öncesinde bağırsak tedavisi yapılan ve besinsel destek sağlanan çocukların birçoğunda, doktor gözetiminde yapılan kelasyon ile otizm spektrum özelliklerinde büyük azalmalar görülmektedir. Bu protokolü uygulayan bazı çocuklarda, otizm tanısı kaldırılmaktadır."
Birçok ASD'li çocukta doğal detoksifikasyonun bozuk olmasının nedenleri, belirlenmesi gereken bir konudur. Bununla birlikte tıbbi Öyküler ve tıbbi literatür, bazı güçlü ipuçları sağlamaktadır. Sosyal Sorumluluk İçin Boston Doktorları kuruluşu (Greater Boston Physicians for Social Responsibility) tarafından hazırlanan Tahribatın yolu: Çocuk gelişimine toksik tehditler başlıklı rapor, birinci bölümde, erken çocukluk döneminde halta doğumdan önce çevremizde yaygın şekilde maruz kalınan kurşun, cıva ve diğer ağır metallerin ve pestisidlerin toksisitesi ile yaşam boyu yetersizlik arasında ilişki kurmaktadır. Boston doktorlarının raporu, "öğrenme ve davranış bozukluklarının arttığını" belirtmektedir. Cıva, kurşun ve pestisidler gibi toksik maddelerin birçok nöro davranışsal ve bilişsel bozukluğa katkı sağladığına işaret etmektedir. Rapor daha sonra: "Yetişkinden farklı olarak gelişmekte olan bir çocuk, kırılgan gelişimsel evrelerinde nörotoksik kimyasallara maruz kaldığında, bunların beyin üstünde yaşam boyu süren etkilerinden mustarip olabilir," ifadesine yer vermektedir.
FDA ve EPA'nın yeni bulguları ve duyuruları, hamile bir kadının balık tüketimini en aza indirerek, fetal gelişmeyi etkileyebilecek diyetsel cıva alımını düşürmesi gerektiği yönündedir. Bu bağlamda, seçkin imünilojist Dr. Hugh Fuden-berg'in, otislik çocuklarda metallerin atılmasını önermesi şaşırtıcı değildir. Ayrıca Dr. Stephen Edelson"' ve çalışma arkadaşları, kelasyon ve ilişkili tedavilere yanıt olarak otizm spektrum özelliklerinin büyük ölçüde ortadan kalktığını gösteren çalışmalarını yayınlamışlardır. Daha yakın bir zamanda, otistik çocukların aileleri tarafından taslağı hazırlanan ve 2000'de yayınlanan devrimci bir tebliğde, otizm spektrum özellikleri ile cıva zehirlenmesinin belirtileri arasındaki benzerliklere dikkat çekilmiştir. Bu tebliğ aynı zamanda, bazı çocuk aşılarında etil cıvanın varlığına işaret eden FDA verilerine de dikkat çekmekte ve en azından daha kolay etkilenebi-len bebeklerde ve yeni yürüyenlerde, aşılama ile verilen etil cıvanın intestinal ve nörolojik hasara neden olabileceğini ileri sürmektedir.
Bu ufuk açıcı metin, şimdiye kadar cesaret verici klinik sonuçlar veren, ASD'li çocuklardan toksik metalleri atma yönünde ilgiyi genişletme açısından çok önemliydi. Aslında aşı-sal etil cıva ile ilgili olarak 16 Temmuz 2001 tarihli oturumunda Tıp Enstitüsü (Ulusal Bilimler Akademisi'nin bir bölümü), cıva/otizm hipotezlerini akla yatkın bulmuş ve ardından bağırsak tedavisi ile besinsel destek kontekstinde, kelasyon terapisi alan otizm spektrumlu çocukların yer aldığı, devam eden iki klinik çalışmaya fon sağlamıştır. Bütün bu gelişmeler heyecan vericidir ve ASD tedavisi açısından büyük önem taşımaktadır. Bozuk detoksifikasyon prosesini daha iyi anlamak açısından ağır metaller hakkında biraz bilgi yararlı olacaktır.
Ağır metaller, vücutlarımıza yeme ve nefes alma sonucu girer. Evet, yiyecekler ve hava minik miktarlarda toksik metaller içerir. Derimiz yoluyla bile absorbe edilebilirler. Ayrıca, ağır metaller biyolojik olarak birikebilir özelliktedir. Yani memeli hayvanların vücutlarındaki moleküllere kimyasal olarak bağlanabilir, atılması zordur ve yiyecek zinciri yoluyla insanlara geçebilir. Balıklarda özellikle de ton, köpek balığı ve kılıçbalığı gibi büyük ve yırtıcı olanlarda cıva birikimi tehlikesi nedeniyle uyarılmamızın nedeni budur. Ağır metaller, vücut dokularına atılmalarından daha hızlı şekilde girip biriktiklerinde, toksik bir durum gelişerek dokulara ve sinir hücrelerine zarar verebilir. Daha önceki bölümlerde vurguladığımız gibi artan sayıda doktor, araştırmacı ve aile artık, bozuk detoksifi-kasyonun ve toksik metallerin aşırı birikiminin, birçok otizm ve diğer otizm spektrum bozukluğu vakasında temel etiolojik faktör olduğuna inanmaktadır.
Araştırmacı bilim adamı James Adams tarafından yapılan yeni bir çalışma bu inancı desteklemektedir. Arizona Eyalet Üniversitesi tarafından finanse edilen bu çalışmada, "cıva ve diğer ağır metallerin, otizmin nedenlerine ve/ya da semptomlarına katkı sağlayıp sağlamadığı'"5' sorusunu araştırmıştır. Dr. Adams ve arkadaşları, yaşları 3-24 arasında değişen, 55. ASD'li üzerinde çalışmış ve 30 "tipik" çocuk kontrol grubu ile karşılaştırmışlardır. Her iki grup çocuğun aileleri bildikleri ağır metal maruz kalma oranlarını belirlemek için bir form doldurmuşlardır. Bütün çocuklar aynı zamanda saç analizine, diş muayenesine tabi tutulmuş ve Gilliam Otizm Derecelendirme—otizmin şiddetini ölçmek için yaygın şekilde kullanılan bir test—de dahil psikolojik testlere girmişlerdir. Otistik çocuklar, normal çocuklara kıyasla yaşamlarının ilk üç yılında on kat fazla kulak enfeksiyonu geçirmişlerdir. Aynı zamanda otizm spektrumlu çocukların yüzde on sekizi, aşılara karşı şiddetli reaksiyon gösterirken bu oran, "tipik" çocuklarda yüzde sıfır olmuştur. ASD'li çocukların ayrıca "tipik" çocuklara kıyasla saçlarında daha düşük oranlarda cıva ve kurşun düzeyleri görülmüştür, bu da atılmanın kontrol grubundaki çocuk-lardaki gibi sağlanamadığını göstermektedir. Dr. Adams, çocukların kulak ağrılarını tedavi etmek üzere kullanılan antibiyotiklerin, "cıva atımım büyük oranda düşürdüğünü" ifade etmiştir. ASD'li çocukların, vücuttan ağır metalleri uzaklaştıran oral kelasyon ajanı DMSA verildiğinde tipik çocuklardan "beş kez fazla cıva" attığını da belirtmiştir.
Dr. Adams, San Diego'da CA, 2001 Kasım ayında yapılan uluslararası otizm toplantısında, "Veriler bir araya geldiğinde, ASD'li çocukların ağır metal atma yeteneklerine ket vurulduğunu göstermektedir," demiştir. O ve araştırma ekibi, "genelde cıva, ASD için ana risk faktörü olarak görünmektedir" sonucuna varmıştır.
Kurşun ve cıva üzerine yapılan hayvan çalışmaları, bilim adamlarının daha önce bu metallere maruz kalan insanları gerçek düzeylerinin altında değerlendirdiklerini ortaya koymuştur EPA kılavuzlarına göre, birçok yeni doğmuş, bebek ve yeni yürüyen, aşılar yoluyla güvenilir olmayan etil cıva düzeyleri ile enjekte edilmişlerdir. Geçmişe bakarak, bu çocukların bazılarının, sonuç olarak ters etkiler geliştirmek açısından etkiye daha açık oldukları söylenebilir. Kısacası bizim ulusumuzun çocukları, ağır metallere daha önce olmadığı şekilde maruz kalmışlardır. Bu gerçek, artışı yalnızca "gene-tik"e bağlanamayacak çeşitli salgınlarda yansıyor olabilir. Çocuklarımızın beyinleri risk altındadır. Otizm, otizm spektrum bozuklukları salgınları ve hatta Alzheimer ve diğer hastalıklar, ağır metallere artan şekilde maruz kalmanın yansımaları olabilir.
Ağır Metal Toksikliği Mekanizması
Daha önce vurguladığımız gibi cıva ve diğer ağır metaller; mi-de-bağırsak, bağışıklık, sinir ve endokrin sistemlerini olumsuz yönde etkileyebilir. Ağır metaller, hücresel fonksiyon ile merkezi ve peıiferal sinir sistemleri ile ilişkili olanlar dahil vücuttaki çeşitli metabolik prosesleri değiştirebilir. Ağır metallerin verdiği zararın çoğu, oksidatif serbest radikallerin çoğalmasın-dan kaynaklanır. Bir serbest radikal, eşleşmemiş bir elektronun bir başka molekülden bir elektron "çalması" ile oluşan, enerjik olarak dengesiz bir moleküldür. Serbest radikaller; hücre molekülleri oksijen (oksidize) ile reaksiyona girdiğinde doğal olarak meydana gelir. Bununla birlikte kişi, ağır metallere maruz kaldığında ya da bir yetişkin ya da çocuk, genetik ya da sonradan antioksidan yetersizliğine sahipse fazla serbest radikal üretimi olur. Kontrolsüz serbest radikaller, beyin dahil bütün vücutta doku hasarına yol açabilir. Neyse ki, laboratuar ve klinik çalışmalar A, C ve E gibi vitaminlerin serbest radikal hasara karşı koruyucu olabildiğini ve bir miktar hasarı onara-bildiğini göstermektedir., Kitapta ele alınacak olan bir başka önemli konu, glutatyonun tam detoksifikasyonudur.
Spesifik Ağır Metaller: Kurşun ve Cıva
Kurşun
Kurşun bir nörotoksin—sade bir dille, beyin hücreleri katili— olarak bilinir. Çocukların beyinlerindeki fazla kurşun düzeyleri; öğrenme yetersizlikleri, dikkat eksikliği bozukluğu (ADD) ve hiperaktivite sendromları ve düşük zeka ve okul başarı dereceleri ile bağlantılıdır. Bebekler, küçük çocuklar ile hamile kadınlar ve fetüs için büyük hasar riski yalnızca dakikalık ya da kısa süreli maruz kaime ile gerçekleşir. Yoğun çalışmaların yapıldığı bir yüzyılın ardından kurşunun zararları şimdi tam bir kesinlikle karakterize edilebilir."
Çocuklukta kurşuna maruz kalma, kurşunlu boya ilk kez 1890'larda başladığı için 0 zamandan beri süregiden bir olgudur. Bilim yavaş yavaş problemin büyüklüğünü anlayana kadar beş kuşak çocuk hasar görmüştür. Zararın gerçekleştikten sonra anlaşılması modeli, cıva için de aynen tekrarlanmıştır.
1984'te, Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) tarafından yürütülen federal bir çalışma, 3-4 milyon Amerikan çocuğunun kanlarında kabul edilemez yükseklikte kurşun düzeyleri olduğunu tahmin etmektedir. Bu; Boston Doktorlarının Raporunda daha önce ifade edilen rakamlardan bile daha yüksektir. CDC yetkilisi Dr. Suzanne Binder, "Birçok kişi, kurşunlu boyanın iç mekanda kullanımına son verilmesi (1978) ve kurşunlu benzinin kaldırılması (1970'lerin sonu) ile kurşun zehirlenmesinin yok olduğunu sanıyor fakat yanılıyorlar. Bütün ülkede bütün ırklardan, etnik gruplardan ve gelir düzeylerinden çocuk, hâlâ çevrede bulunan kurşundan etkilenmektedir.
1989'da Birleşik Devletler Çevre Koruma Ajansı (EPA) bir milyondan fazla ilkokulda, lisede ve yüksek okulda hâlâ kurşun kaplı su depolama tanklarının ya da musluklarda kurşun içeren maddelerin kullanıldığını rapor etmiştir. EPA, içme suyunun küçük çocukların kurşuna maruz kalmasının yaklaşık yüzde 20'sini açıkladığını tahmin etmektedir."3' Diğer yaygın kaynaklar; eski binalarda kalan kurşunlu boyalar (şehir merkezlerinde yaygındır) ile sanayi alanlarına ya da ticari tarımsal alanlar gibi diğer toksik kimyasal kaynaklara yakın yaşam alanlarıdır.
Civa
Cıvanın tehlikeleri kimya ve ecza endüstrilerinde anlaşılmamış gibidir. Isaac Newton, cıva zehirlenmesinden etkilendiği söylenen tanınmış tarihi bir kişiliktir. Tarihçiler, New-ton'un kişiliğinin ısıtılmış cıva içeren deneyler yürütmesinin ardından 35 yaşında çarpıcı şekilde değiştiğini—ve 51 yaşında tekrar—belirtir. Modern zamanlarda Newton'un saçını analiz eden bilim adamları, muhtemelen tehlikeli dumanın solunmasından kaynaklanan alışılmadık derecede yüksek cıva oranları bulmuşlardır. 19. yüzyıl yazarı Lewis Carroll bile cıvanın dünyadaki en toksik maddelerden biri olduğunu bilmektedir. Aslında tehlikelerine dolaylı olarak Alis Harikalar Diyarında kitabında "Deli Şapkacı" karakteri yoluyla işaret etmiştir. Lewis Carroll bu kitabı yazdığında şapka üreticileri, şapka yapım aşamalarında cıva kullanıyorlardı. İşlerinin tehlikelerinden biri, "Şapkacı" hastalığı olarak bilinen deliliğe neden olan cıvaydı. Modern çağımızın üreticileri de cıva tehlikesini bilir.
Daha önce belirttiğimiz gibi cıvanın tehlikeli etkileri beyin, sinir sistemi ve mide-bağırsak sistemleri üzerinedir. Cıva zehirlenmesi bilişsel ve sosyal yetersizliklere, konuşma ya da sürdürme kaybı, hafıza bozukluğu, konsantrasyon bozukluğu, kelime anlama zorluğu ve uyku zorlukları, kendini yaralama davranışları (örneğin, başı vurma ve kendini ısırma), ajitasyon, nedensiz ağlama ve bakışlarda sabitlik gibi otizm benzeri davranışlara neden olur.
Cıva kaynakları; hava ve su kirliliği, amalgam diş dolguları, piller, kozmetik ürünler, şampuanlar, ağız gargaraları, diş macunu, sabunlar, cıvasal diüretikler, elektrikli aletler ve röleler, patlayıcılar, yiyeceklerdeki kimyasal artıklar (özellikle tahıllarda) mantar öldürücüler, floresan ışıklar, levrek, turna balığı ve alabalık gibi taze su balıkları, böcek ilaçları, boyalar, petrol ürünleri, pisi balığı, karides, snapper, kılıç balığı, köpek balığı, ton, tuzlu su balıkları ve deniz ürünleridir. EPA tahminlerine göre, Birleşik Devletler'de hamilelik çağındaki 1.16 milyon kadın, çocuklarında beyin gelişmesine zarar verme riski yaratmaya yetecek miktarda cıva ile kirlenmiş balık yemektedir.
Diş dolguları, cıva kirliliğinin önemli bir kaynağıdır. Amalgam dolgular, mikroskobik parçalar ve cıva buharı salar. Cıvanın bu dökülmesi, çiğneme ve sıcak içeceklerle artar. Buhar; diş kökleri, ağız ve diş etlerinin mukoz zarları tarafından , absorbe edilir ve içe çekilerek yutulur, böylece yemek borusuna, mideye ve bağırsaklara ulaşır. Calgary Üniversitesi araştırmacıları amalgam cıvasının yüzde 10'unun er geç vücut organlarında biriktiğini rapor etmişlerdir.
Amalgamın sökülmesinden yıllar soma kelasyon uygulanan bazı yetişkin müşterilerimin idrarlarında yüksek miktarda cıva çıkmış ve kelasyonun ardından sağlıklarında gelişme görülmüştür.
Çiğnerken ya da özellikle amalgam içeren diş uygulamaları yapıldığında ya da bunlar çıkartıldığında vücuda alınan cıva, hamile annelerden rahimdeki fetusa geçebilir. Mart 2002'de beş yaşında bir çocuğun ailesi, annenin dokuz diş dolgusunun çocuğun otizminin nedeni olduğunu ileri sürerek Amerikan Diş Birliğine karşı dava açtılar. Ayrıca California Diş Birliği ve ağırlıklarının yüzde 50'si cıva olan amalgam dolgu üretiminde kullanılan materyallerin ticaretini yapan 20 şirketin adı da davalı olarak geçti. Davalılar dolandırıcılık, ihmalkarlık ve yasa dişilik ve aldatıcı iş uygulamaları ile suçlandı.
"Bunlar kanıtlanabildi mi bilemiyorum fakat inandırıcı, oldukça inandırıcı," diyor Kentucky Üniversitesi kimya departmanı şefi ve cıva toksisitesi konusunda uzman Dr. Boyd Ha-ley. Cıva insanlığın bildiği en nörotoksik maddelerden biridir." Dr. Haley, bazı çalışmaların amalgam dolgulu kişilerin kanlarında ve idrarlarında bu dolguları olmayan kişilere oranla dört, beş kat fazla cıva bulunduğunu gösterdiğini söylemektedir.
Aşılarda Cıva
Bazı aşılarda koruyucu olarak kullanılan etil cıva yoluyla cıva zehirlenmesinden birinci ve ikinci bölümlerde bahsedildi. Bu bölümde bunun nasıl olduğu konusunda dehşet verici ayrıntıları özetleyeceğiz.
Thimerosal, ağırlığının yüzde 49.6'sı etil cıvadır ve 1930Mardan beri çok kullanımlı şişelerde bakteri bulaşmasına karşı aşılarda koruyucu olarak kullanılmaktadır."" Üreticilerin Güvenlik Verileri, thimerosal için "yüksek düzeyli toksik" bir madde tanımlaması yapmakta ve "kümülatif etki"nin ve cıvaya karşı "uzun ya da tekrarlanan maruz kalmanın" tehlikesine dikkat çekilmektedir. Cıva toksikliği için maruz kalma oranının elimine etme oranından yüksek olması tehlike noktasıdır. Bu "eşik değer", kendini maruz kalmadan aylar sonra gösterebilen, bağışıklık sistemine nöro toksik şok sonucunu verir. Daha önceden ileri sürüldüğü gibi bu, doğumda normal gelişim gösterip bağışıklık sistemlerine aşılar, özellikle MMR'da-ki canlı virüslerin uygulanmasından sonra aniden gerilemeye başlayan çocuklara otizmin "regresif" formu tanısı konmasının nedeni olabilir.
Belirttiğimiz gibi thimerosalın, "regresif otizm" salgınından—1990'ların başlarında hızla yükselen bir trend—sorumlu temel etiolojik tetikleyicilerden biri olduğu konusunda çok miktarda kanıt vardır. Ayrıca tarihi kayıtlar, nöro toksik maddeler için bir zamanlar "güvenli eşik" olduğu düşünülen noktanın, bilimsel bulgular arttıkça sürekli "aşağı doğru revize" edildiğini açıkça göstermektedir
İronik şekilde, cıva nöro toksisitesi hakkında bilgiler, cıvanın yaygınlığı ve artan çevresel varlığı hakkında yükselen kaygılar 20. yüzyıl boyunca birikirken—bir FDA heyeti, 1982'de, thimerosal'ın güvenli olmadığı ve bütün reçetesiz ürünlerden çıkarılması gerektiği sonucuna varmasına rağmen—kimse aşılarda güvenlik konusunu düşünmedi. Aslında Tıp Enstitüsü'nün (IOM) 26 Temmuz 2001'de thimero-sal/otizm oturumunda, Birleşik Devletler aşı yetkilisi Dr. Ne-al Halsey, thimerosal içeren aşıların tehlikeli şekilde yüksek etil cıva içerdiğini daha önce fark etmedikleri için özür dilemiştir.
Hepatit B aşısı, 1991'de her yeni doğan için zorunlu hale getirildiğinde, durum kontrolden çıktı. Bu aşı thimerosal doluydu. Bebeklere, yaşamlarının ilk altı ayında, bir değil üç doz Hepatit B aşısı ve üç doz thimerosal içeren Hib- Grip B aşısı yapılıyor. Anne karnındaki maruz kalmayı saymıyoruz, birçok bebek için cıva düzeyleri EPA'nın yetişkinler için "güvenli" maruz kalma miktarlarını aşıyor. Onların küçük vücutlarında cıvanın birikimi, toksini atma yeteneklerinin eşiğini aşabilir. ASD semptomu göstermeyen çocuklar, daha yüksek eşiklere ya da daha güçlü bağışıklık sistemlerine sahip olabilirler. Anne sütü ile beslenen bebeklerin, bu bozukluktan daha az etkilendikleri görülür ve bazı anneler, bağışıklık sistemini güçlü tuttuğu bilinen anne sütünü kestikten kısa bir süre sonra, çocuklarının otistik olduklarını söylerler.
Mantıklı bir kişi, Amerikan sağlık otoritelerinin, diğer ülkelerin deneylerinden ders çıkaracağını düşünür. Örneğin, Fransa'da zorunlu Hepatit B aşı programına karşı 15 bin dava açılmıştı, sonunda Fransız Sağlık Bakanlığı, Ekim 1998'de bütün Fransız okullarında programa son verdi. Bununla birlikte, Birleşik Devletlerde Hepatit B aşısından ve birçok diğer aşıdan cıvanın çıkartılması 2001 'in sonlarını buldu. O zamana kadar bütün bir kuşak risk altına sokuldu. Cıvanın aşılardan çıkartılması, Bernard ve diğer yazarlar thimerosal/otizm bildirisini CDC, FDA, AMA ve NIH yetkililerine gönderene kadar yapılmadı. Dokümanların uzun bir versiyonu, cıva zehirlenmesi hakkında 400 örnek gösteriyordu. Ayrıca cıva zehirlenmesinin konuşma ve duyma yetersizliklerine; yüksek seslere duyarlılık, dokunmadan hoşlanmama, bilişsel ve davranışsal bozukluklar dahil duyusal rahatsızlıklara yol açtığını gösteren karşılaştırma tablosu yer alıyordu (Ek B). Aynı yetersizlikler, az ya da çok otizm ve otistik spektrum bozukluğu olan çocuklarda da mevcuttur. Kısacası, cıva zehirlenmesi hakkındaki literatür, otizmi (DSM-IV) tanımlayan bütün özellikleri ve genel olarak ASD'ye eşlik eden özellikleri içerir. Bilimsel gerekçeler yenilgiye uğruyordu. Etil cıva yaş farkı olmaksızın hiçbir insana enjekte edilmemeliydi.
Otizm ve Beslenme Yetersizligi
Otizm ve Beslenme Yetersizliği
Bu bölümde, tıp araştırmacılarının ve DAN klinisyenlerinin otizm spektrum bilmecesinin parçalarını nasıl çözmekte ve aydınlığa kavuşturmakta olduklarını açıklayacağım. Tartışmamız, birinci bölümde değindiğim bazı biyomedikal konuların kavrayışını genişletecek ve derinleştirecektir. Otizmin biyomedikal kökenlerinden çok tedavisi ile ilgili okurlar, bu bölümü daha sonra ne geleceği konusunda referans materyali olarak kullanabilirler. Tedavideki son ilerlemeler, tanısal testlerin kullanımının daha iyi anlaşılmasında ve böylece alt gruplarda-ki her çocuk için daha etkili tedavilerin geliştirilmesinde yansımaktadır. Klinik olarak kanıtlanmış, farklı görünen alt grupları bütünleyen ortak semptom, çoğu otistik spektrumlu çocuğun aç beyinler dediğim durumu yaşamasıdır. Bu çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda, nörotipik çocuklarla karşılaştırıldıklarında görülen farklılıklar:
Otistik Çocuklarda Beslenme
Daha yüksek serum bakır Çinko eksikliği
Magnezyum eksikliği
Demir eksikliği
Daha yüksek bakır/çinko oranları
B12 eksikliği
Normalin altında glütamin
Daha düşük plazma sülfat
Daha düşük B6 vitamini
Daha düşük amino asitler; tirosin, karnosin, lizin, hidroksilizin
Daha düşük metionin düzeyleri
Daha yüksek glütamat
Yağ asitleri eksikliği Kalsiyum eksikliği
D, E ve A vitaminlerinin eksikliği
Beynin izolasyon halinde fonksiyon göstermeyeceğini ne kadar vurgulasam azdır. Bu bir takım oyunudur; enformasyon girdisi kadar yaşamsal besleyicilere de gereksinim vardır. Bu ihtiyaçları gidermek için beyin; immiin, endokrin ve gastrointestinal sistemlerin kompleks etkileşimine bağımlıdır.
Birçok otizm spektrumlu çocuğun erken tıbbi öyküleri, gastrointestinal zorlanmaları ve/ya da tekrarlayan orta kulak iltihaplanmalarım (kulak enfeksiyonları) işaret eder. Bu bulgular yiyecek seçme ve bağışıklık sapmaları, fonksiyonlarda. zayıflık ile bir araya geldiğinde, dikkatimiz gastrointestinal sağlık, besinsel durum ve bağışıklık yeteneğine çevrilir. Bu karşılıklı ilişkiler, çoğu, bağışıklık sistemi bozukluğuna ve besleyicilerden mahrum kalmış beyinlere sahip ASD çocuklarının tanı ve tedavisi ile ilgilidir. (Otizm Beslenme)
Otistik çocuk büyürken aileler, diğer doktorlar ve ben, birçok çocuk için en iyi sonucu elde etmenin anahtarının; erken biyomedikal tanıları izleyen, bağışıklık sistemini güçlendiren, bağırsakları iyileştiren ve sağlıklı bir besinsel durumu sağlayan tedaviler olduğunu görüyoruz. Bu tedavilerin doğru kombinasyonu genellikle beynin tam olarak işlevini yerme getirebilmek için ihtiyaç duyduğu besleyicileri ve nöronal girdiyi almasına yardım etmede başarı sağlar. Bu tedavi dizilerini "geniş spektrumlu yaklaşım" olarak adlandırıyorum; çoğu DAN doktoru kısaca DAN! protokolü olarak bahseder.
Bu felsefe, yıllarca süren laboratuar denemelerine ve binlerce hastayı kapsayan deneme yanılma klinik tedavilerine dayalıdır. Birkaç bin vaka hakkındaki bilgiyi paylaştıktan sonra birçok DAN! doktoru, bireyler arası farklılıklar ile birlikte, otistik hastalarının bağışıklık sistemi bozuklukları ve nörolojik sonuçlu mide bağırsak sistemi sorunları yaşadıklarını fark etmeye başladı. ASD'li çocuklara yardım etmenin biyomedikal modelini geliştirmeye doğru temel ipucu, büyük çoğunluğunda inatçı ishal ya da kabızlık, karın ağrısı, gaz ve şişkinlik ve—birçok durumda—kötü kokulu, açık renkli dışkı görüldüğünü gözlemlemekti. Buzdolabı anne modelinden, "genetik olmalı" modeline geçen tarihsel kontekst içinde birçok pediatr bu semptomlarla hastalık arasında ilişki kurmayı başaramamıştır. Ancak ben ve çoğu DAN doktoru, bu çocukları iyileştirme yoluna sokmak için gastrointestinal problemlerini çözmek gerektiğine inanmaktayız.
Bulmacanın ikinci parçası, otizmli birçok çocuğun gece boyunca uyumada sıkıntı yaşamasıdır. Birçok vakada bulmacanın ilk ve ikinci parçaları ilişkilidir. Bağırsak rahatsızlığı
uykuyu bozabilir. San Diego'da (Ekim 2001) otizm üzerine yapılan bir konferansa katılan DAN doktorları arasında birçok kişi; Dr. Kari Reichelt'in, birçok otistik çocuğun gece boyunca ağlayıp feryat etmesinin nedeninin yemek borusu reflüsü olduğu şeklindeki ifadesine katılmıştır.'" Uyku bozuklukları olmaktadır çünkü gece boyunca mide asitleri yükselmekte ve yemek borusunu—yiyeceklerin mideye geçtiği kassal zar boru—yakmaktadır. Canlarını yakan şeyin ne olduğunu genellikle söyleyemeyen bu çocukların uyanıp ağlamalarına şaşmamak gerekir.
ASD'li Çocuklarda Gastrointestinal Problemlerin Nedenleri
Otizmli çocuklarda mide bağırsak problemlerinin birçok nedeni olabilir. Çok sayıda çalışma, birçok ASD'li çocukta emi-lim bozukluğu, sindirim bozukluğu bağırsaktaki patojen üremeler (mantarsal, bakteriyel ve viral) ve anormal bağırsak geçirgenliği tespit etmiştir. Birçok aile, çocuklarının otizmi ile mide bağırsak sistemi anormallikleri arasındaki ilişkiyi önce fark etmez. Ne yazık ki, birçok doktor da bu ilişki hakkında bilgi sahibi değildir. Aileler tarafından sık sık; anormal miktarlarda gaz, geğirme ve kokulu dışkının yanı sıra kabızlık ve ishal ve bazen her ikisi de—zaman zaman değişerek—rapor edilir. Klinik biyopsiler birçok otistik çocukta, otizme özgü il-yak hiperplazi olduğunu ortaya koymaktadır. Birçok DAN doktoru ve tıp araştırmacısı, çocukların kronik mide-bağırsak problemlerinde bağışıklık sistemi bozukluğunun temel neden olduğuna inanmaktadır. Bununla birlikte, bu iki sistem birbiriyle çok ilişkili olduğundan bağışıklık bozukluğunun mu yoksa gastrointestinal patolojinin mi önce bulunduğunu anlamak genellikle olanaksızdır. Birinci bölümde işaret ettiğimiz gibi yiyecek intoleransı ya da alerji öyküsü, glüten ve kazein sindirme yetersizliği ve kronik mantar enfeksiyonları, mide-bağırsak patolojilerinde payı olan bağışıklık bozukluğunun— sonradan ve/ya da genetik—ipuçlarıdır. Artan miktarda kanıt, kırılganlığı artmış çocuklarda geçici ya da kronik, sonradan genetik immün ve gastrointestinal problemlerin başlamasında, ağır metaller içeren aşılar ve tekrarlanan antibiyotik kullanımı gibi dış etkilerin tetikleyici rolünü desteklemektedir.
Bu kompleks alanların—gastrointestinal, immünel, enfek-siyonel ve besinsel—karşılıklı etkileşimi, yalnızca çocukla ilgili tıbbi bilgiler ve aşıları ile semptomları hakkında değil, aynı zamanda ailenin tıbbi geçmişi hakkında da kapsamlı bilgiyi bir araya toplamayı önemli hale getirir. Özellikle ailede oto-immün, alerjik ya da bulaşıcı hastalık olup olmadığını saptamamız gerekir. Benim tahliller hakkındaki düşüncelerim, testlerin yararları ve bedelleri ile genellikle önerdiğim test dizileri hakkında dördüncü bölümde daha fazla bilgi vereceğim.
Bu bölümde, tıp araştırmacılarının ve DAN klinisyenlerinin otizm spektrum bilmecesinin parçalarını nasıl çözmekte ve aydınlığa kavuşturmakta olduklarını açıklayacağım. Tartışmamız, birinci bölümde değindiğim bazı biyomedikal konuların kavrayışını genişletecek ve derinleştirecektir. Otizmin biyomedikal kökenlerinden çok tedavisi ile ilgili okurlar, bu bölümü daha sonra ne geleceği konusunda referans materyali olarak kullanabilirler. Tedavideki son ilerlemeler, tanısal testlerin kullanımının daha iyi anlaşılmasında ve böylece alt gruplarda-ki her çocuk için daha etkili tedavilerin geliştirilmesinde yansımaktadır. Klinik olarak kanıtlanmış, farklı görünen alt grupları bütünleyen ortak semptom, çoğu otistik spektrumlu çocuğun aç beyinler dediğim durumu yaşamasıdır. Bu çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda, nörotipik çocuklarla karşılaştırıldıklarında görülen farklılıklar:
Otistik Çocuklarda Beslenme
Daha yüksek serum bakır Çinko eksikliği
Magnezyum eksikliği
Demir eksikliği
Daha yüksek bakır/çinko oranları
B12 eksikliği
Normalin altında glütamin
Daha düşük plazma sülfat
Daha düşük B6 vitamini
Daha düşük amino asitler; tirosin, karnosin, lizin, hidroksilizin
Daha düşük metionin düzeyleri
Daha yüksek glütamat
Yağ asitleri eksikliği Kalsiyum eksikliği
D, E ve A vitaminlerinin eksikliği
Beynin izolasyon halinde fonksiyon göstermeyeceğini ne kadar vurgulasam azdır. Bu bir takım oyunudur; enformasyon girdisi kadar yaşamsal besleyicilere de gereksinim vardır. Bu ihtiyaçları gidermek için beyin; immiin, endokrin ve gastrointestinal sistemlerin kompleks etkileşimine bağımlıdır.
Birçok otizm spektrumlu çocuğun erken tıbbi öyküleri, gastrointestinal zorlanmaları ve/ya da tekrarlayan orta kulak iltihaplanmalarım (kulak enfeksiyonları) işaret eder. Bu bulgular yiyecek seçme ve bağışıklık sapmaları, fonksiyonlarda. zayıflık ile bir araya geldiğinde, dikkatimiz gastrointestinal sağlık, besinsel durum ve bağışıklık yeteneğine çevrilir. Bu karşılıklı ilişkiler, çoğu, bağışıklık sistemi bozukluğuna ve besleyicilerden mahrum kalmış beyinlere sahip ASD çocuklarının tanı ve tedavisi ile ilgilidir. (Otizm Beslenme)
Otistik çocuk büyürken aileler, diğer doktorlar ve ben, birçok çocuk için en iyi sonucu elde etmenin anahtarının; erken biyomedikal tanıları izleyen, bağışıklık sistemini güçlendiren, bağırsakları iyileştiren ve sağlıklı bir besinsel durumu sağlayan tedaviler olduğunu görüyoruz. Bu tedavilerin doğru kombinasyonu genellikle beynin tam olarak işlevini yerme getirebilmek için ihtiyaç duyduğu besleyicileri ve nöronal girdiyi almasına yardım etmede başarı sağlar. Bu tedavi dizilerini "geniş spektrumlu yaklaşım" olarak adlandırıyorum; çoğu DAN doktoru kısaca DAN! protokolü olarak bahseder.
Bu felsefe, yıllarca süren laboratuar denemelerine ve binlerce hastayı kapsayan deneme yanılma klinik tedavilerine dayalıdır. Birkaç bin vaka hakkındaki bilgiyi paylaştıktan sonra birçok DAN! doktoru, bireyler arası farklılıklar ile birlikte, otistik hastalarının bağışıklık sistemi bozuklukları ve nörolojik sonuçlu mide bağırsak sistemi sorunları yaşadıklarını fark etmeye başladı. ASD'li çocuklara yardım etmenin biyomedikal modelini geliştirmeye doğru temel ipucu, büyük çoğunluğunda inatçı ishal ya da kabızlık, karın ağrısı, gaz ve şişkinlik ve—birçok durumda—kötü kokulu, açık renkli dışkı görüldüğünü gözlemlemekti. Buzdolabı anne modelinden, "genetik olmalı" modeline geçen tarihsel kontekst içinde birçok pediatr bu semptomlarla hastalık arasında ilişki kurmayı başaramamıştır. Ancak ben ve çoğu DAN doktoru, bu çocukları iyileştirme yoluna sokmak için gastrointestinal problemlerini çözmek gerektiğine inanmaktayız.
Bulmacanın ikinci parçası, otizmli birçok çocuğun gece boyunca uyumada sıkıntı yaşamasıdır. Birçok vakada bulmacanın ilk ve ikinci parçaları ilişkilidir. Bağırsak rahatsızlığı
uykuyu bozabilir. San Diego'da (Ekim 2001) otizm üzerine yapılan bir konferansa katılan DAN doktorları arasında birçok kişi; Dr. Kari Reichelt'in, birçok otistik çocuğun gece boyunca ağlayıp feryat etmesinin nedeninin yemek borusu reflüsü olduğu şeklindeki ifadesine katılmıştır.'" Uyku bozuklukları olmaktadır çünkü gece boyunca mide asitleri yükselmekte ve yemek borusunu—yiyeceklerin mideye geçtiği kassal zar boru—yakmaktadır. Canlarını yakan şeyin ne olduğunu genellikle söyleyemeyen bu çocukların uyanıp ağlamalarına şaşmamak gerekir.
ASD'li Çocuklarda Gastrointestinal Problemlerin Nedenleri
Otizmli çocuklarda mide bağırsak problemlerinin birçok nedeni olabilir. Çok sayıda çalışma, birçok ASD'li çocukta emi-lim bozukluğu, sindirim bozukluğu bağırsaktaki patojen üremeler (mantarsal, bakteriyel ve viral) ve anormal bağırsak geçirgenliği tespit etmiştir. Birçok aile, çocuklarının otizmi ile mide bağırsak sistemi anormallikleri arasındaki ilişkiyi önce fark etmez. Ne yazık ki, birçok doktor da bu ilişki hakkında bilgi sahibi değildir. Aileler tarafından sık sık; anormal miktarlarda gaz, geğirme ve kokulu dışkının yanı sıra kabızlık ve ishal ve bazen her ikisi de—zaman zaman değişerek—rapor edilir. Klinik biyopsiler birçok otistik çocukta, otizme özgü il-yak hiperplazi olduğunu ortaya koymaktadır. Birçok DAN doktoru ve tıp araştırmacısı, çocukların kronik mide-bağırsak problemlerinde bağışıklık sistemi bozukluğunun temel neden olduğuna inanmaktadır. Bununla birlikte, bu iki sistem birbiriyle çok ilişkili olduğundan bağışıklık bozukluğunun mu yoksa gastrointestinal patolojinin mi önce bulunduğunu anlamak genellikle olanaksızdır. Birinci bölümde işaret ettiğimiz gibi yiyecek intoleransı ya da alerji öyküsü, glüten ve kazein sindirme yetersizliği ve kronik mantar enfeksiyonları, mide-bağırsak patolojilerinde payı olan bağışıklık bozukluğunun— sonradan ve/ya da genetik—ipuçlarıdır. Artan miktarda kanıt, kırılganlığı artmış çocuklarda geçici ya da kronik, sonradan genetik immün ve gastrointestinal problemlerin başlamasında, ağır metaller içeren aşılar ve tekrarlanan antibiyotik kullanımı gibi dış etkilerin tetikleyici rolünü desteklemektedir.
Bu kompleks alanların—gastrointestinal, immünel, enfek-siyonel ve besinsel—karşılıklı etkileşimi, yalnızca çocukla ilgili tıbbi bilgiler ve aşıları ile semptomları hakkında değil, aynı zamanda ailenin tıbbi geçmişi hakkında da kapsamlı bilgiyi bir araya toplamayı önemli hale getirir. Özellikle ailede oto-immün, alerjik ya da bulaşıcı hastalık olup olmadığını saptamamız gerekir. Benim tahliller hakkındaki düşüncelerim, testlerin yararları ve bedelleri ile genellikle önerdiğim test dizileri hakkında dördüncü bölümde daha fazla bilgi vereceğim.
Otizm Nedenleri Hakkinda Bilgi
Otizmin Nedenleri, Spektrum Bozukluğu Nedeni
Kimse, bu salgının nedenlerini tümüyle anladığım ileri süremez. Fakat gelecek bölümlerde tarif edilecek tedavilerin temeli olan bazı teoriler hakkında ailelerin (ve doktorların) bilgilendirilmesi gerekir. Çoğu otizm ve ASD vakasının genetik ve çevresel faktörlerin kombinasyonundan kaynaklandığı konusundaki fikir birliği yaygınlaşmaktadır. Genetik faktörler, ASD için temel hazırlayabilir yine de birçok vakada, çevresel faktörler genleri tetiklemekte ve ardından bozukluğa neden olmaktadır.
Otizm Çocuk
Çocuğun beyninin açlık çekmesine yol açan; fiziksel, zihinsel ve duygusal fonksiyon bozukluklarını tetikleyen çevresel faktörlerin tam kimliği ve mekanizması hakkında birçok teori vardır. Bununla birlikte hiçbir çalışma kesinlikle spesifik bir çevresel toksini ya da kirleticiyi, otizmin arkasındaki "tüten silah" olarak belirlememiş, tek bir toksini suçlu olarak tanımlamamıştır. Çocuklarımızın pek çoğunun yaşadığı hasarın arkasında, toksinlerden birini değil ama bazı toksinleri ve giriş mekanizmalarını birincil hain olarak suçlayan güçlü kanıtlar vardır.
Otizm Sadece Genetik Değildir, Otizm Belirtileri
Bilim adamları, uzun süre otizmin genetik bir hastalık olduğunu düşündüler. Yine de gen araştırmaları, spesifik bir kromozomu ya da otizm bozukluğunun gen üzerindeki yeri olan bir lokasyonu saptayamamıştır. Bu çocuklar; Down, Wil-liams ve Kırılgan X sendromlannda olduğu gibi erken gebelik döneminde meydana gelen kromozomsal kusurlu çocuklarda karakteristik olan yüzsel ve vücutsal şekil bozukluğunu ender olarak gösterirler. Genetiğin otizmde payı olduğu spesifik anlayışı eksik olmakla birlikte birçok ASD çocuğunda genetik bir "hassaslık" ya da kırılganlık olduğu açıktır. Bunu Reed P. Warren'in çalışmalarından biliyoruz. Ayrıca otizm, normal popülasyona göre ikizlerde daha çok ortaya çıkar, erkeklerde, kızlara oranla hemen hemen dört kat fazla görülür. Otizm ve çeşitli genetik faktörler arasında bir ilişki olduğuna dair bazı bulgular vardır fakat her otizm vakasında genetik, açık bir rol oynamaz. Her çocukta, çevresel tetikleyiciler kümesi, ASD'nin başlaması için etiolojik olarak önemli olabilir. Böyle birçok çocukta—genetik yatkınlık olsun olmasın—bir ya da birkaç çevresel tetikleyici; klinik olmayan viral enjeksiyon ya da ağır metal toksisitesi gibi tedavi edilebilir bir patoloji olarak kalabilir.
Otizmi başlatabilecek tamamen genetik sendrom bir yana, gen araştırmacıları, otistik çocukların hepsinde olmasa da çoğunda ortak olan genetik işaretler keşfettiler. Bağışıklık sisteminin regiilasyonunu ve fonksiyonunu kontrol eden genlerden biri, C4B geni, vücuttan virüs ve bakteri gibi patojenleri elimine etmekle ilgilidir. C4B geninin eksikliğinde artmış otizm, ADHD ve disleksia (okuma güçlüğü) görülür (Beyaz Otizm)
ASD'li çocukların "genetik hassaslığından—bireysel vakalarda "genetik hassaslık" olmayabileceğini görsek dahi— söz ediyoruz. Bununla birlikte artık hassaslığın sonradan ya da genetik tipleri ayrıntılı olarak açıklanmaya başlanıyor. İmmün ilişkili genler hakkındaki çalışmaların şimdiden otizm literatüründe görünmeye başlaması şaşırtıcı değildir.'""
Toksik Kimyasal Model, Otizm Hastalığı
Anne adaylarının; kendilerinin ve doğmamış çocuklarının vücutlarında bir saatli bomba gibi çalışan; kirli su içme, evde bir sanayi şehrinden daha tehlikeli hava soluma ve yiyeceklerden toksik kimyasallar absorbe etme olasılıklarını fark etmek şok edicidir.
Boston'da bir grup doktorun raporu, milyonlarca ABD'li çocuğun toksik kimyasallara maruz kaldıkları için öğrenme yetersizliği, düşük IQ ve yıkıcı, saldırgan davranış gösterdiğini bildirmektedir."" Rapor, doğum öncesi ve sonrasında toksik maddelere maruz kalmanın yaşam boyu yetersizliklerle ilişkisini kuruyor. Ayrıca Ulusal Bilim Akademisi'nin bir raporunda, nörotoksinlerin ve genetik faktörlerin kombinasyonunun yaklaşık yüzde 25 oranında gelişimsel problemlerin nedeni olduğu belirtilmektedir."2' Bu, Otizm Spektrum Bozukluğunu da içerir. Toksik kimyasalların önemli bir grubu, poliklorlu bifeniller (PCB'ler) ve organofosfat pestisitlerdir. NAS, raporu, önemli miktarda PCB alan bebeklerin, buna maruz kalmayanlara göre görsel yüz tanıma testlerinde, dikkat toplamada ve genel zekada daha zayıf olduklarını göstermiştir. Rapor, Dursban ve Diazinon gibi pestisitlerin beyin hasarına neden olabileceğini belirterek devam etmektedir. Çevre Koruma Dairesi (EPA), iç mekanda Dursban kullanımını ancak 2000 yılında yasaklamıştır. Bu madde, iç mekanlarda hamam böceklerini ve karıncaları öldürmek için 1956'dan beri kullanılmaktaydı.
Ağır Metal Düzeyleri (Contamination) Modeli
Genetik olarak yatkın bebeklerin immün sistemlerinin kurşun ve cıva gibi ağır metallerin saldırısına maruz kaldığını öğrenmek daha da dehşet vericidir.
Kurşun ve Otizm Otistik
Boston Doktorları'nın raporu, bir milyon Amerikalı çocuğun kanlarında halihazırda eşiğin üstünde kurşun bulunduğunu ve bunun davranış ve bilişimi olumsuz etkilediğini EPA'nın kabul ettiğini belirtmektedir. Bu kurşun nereden gelmektedir. 1978'den önce yapılan birçok evde kurşun içeren boya kullanılmıştır. Her ne kadar boyada kurşun 1970'lerin sonlarında yasaklansa da eski evlerdeki kurşun, özellikle küçük çocuklar için ciddi tehlike oluşturmaktadır. Çerçevesi boyalı bir camı açmak ya da kapatmak küçük boya parçalarının ya da kurşun tozunun dökülmesine yol açabilir; bu da havayla solunabilir ya da emekleyen çocuklar tarafından yerden ele ya da ağza alınabilir. CDC ve ABD Kamu Sağlığı Servisi: "Kurşun zehirlenmesi küçük çocuklarda en yaygın ve sosyal olarak en zarar verici çevresel illettir," ortak açıklamasını yapmıştır. Şimdi, çok sayıda çocuğun bir zamanlar güvenli olduğu varsayılan kandaki kurşun düzeylerinden olumsuz etkilenebileceğini biliyoruz. Ev sahiplerinin alıcı ya da kiracılara vermesi gereken EPA broşürüne göre; Düşük düzeyli kurşuna uzun dönemli maruz kalmak beyinde ve diğer dokularda birikim yaparak çocuk daha doğmadan bile nörolojik hasar sonucu verebilmektedir. Sonuç olarak çocukların kurşuna maruz kalması zihinsel ve fiziksel gelişimlerini geciktirebilir ya da bozabilir. Pitts-burgh Üniversitesi'nden Dr. Herbert Needlemean,, "Kurşuna maruz kalma, halihazırda ABD'de süper IQ'lere (125 ya da üstü) sahip olabilecek çocuk sayısını yarıya indirmiştir—iki milyon civarı çocuk," demektedir. Haziran 2000'de yayınlanan bir çalışmada Dr. Needleman, suç işleyen çocukların kemiklerinde diğerlerine oranla çok daha yüksek düzeyde kurşun olduğunu bulmuştur.
Cıva
Eski tip termometrelerde bulunan bir madde olan cıva, çevrede her yerde mevcuttur. Balıklarda yüksek düzeylerde cıva olduğu bilinir. ABD News&World Reporta. göre, David Brown adlı bir toksikolog, sekiz Kuzeydoğu ve üç Kanada eyaleti gölündeki cıva düzeyleri üzerine yapılan bir çalışmaya yardım etti ve temiz olduğu düşünülen göllerde yaşayan balıklarda beklenenden çok daha yüksek düzeylerde cıva buldu. Brown, "bu göllerdeki balıklardan tek bir tane yiyen hamile bir kadın, teorik olarak, doğmamış çocuğuna zarar vermeye yetecek miktarda cıva alır sonucuna vardı. Doğum öncesi cıvaya maruz kalma kaynaklarından biri de, hamile annenin dişlerindeki amalgam dolgular olabilir. O zamanlar kimse potansiyel tehlikenin farkına varmamıştı. Fakat kızım Elizabeth, torunum Chelsey'ye dört aylık hamileyken cıva içeren dolgular da dahil bir dizi diş tedavisi yaptırmıştı. İsveç ve Kanada gibi ülkelerde, doğum yaşındaki kadınlar için katı amalgam limitleri vardır. Cıva hakkında öğrendiklerimiz nedeniyle şimdi bu dolguların Chelsey'in otizmini tetiklemiş olabileceğini düşünüyoruz. Ne şekilde olursa olsun regresif otizm ve ASD salgınının büyük bölümünün doğrudan çocuklarımızın vücutlarına giren cıva ve diğer ağır metallerden kaynaklandığına inanıyorum. Şimdi pratiğimin önemli bir kısmı, Yedinci Bölüm'de anlatacağım gibi bu çocuklardaki toksik ağır metallerin değerlendirmesine ve tedavi edilmesine odaklanmıştır.
Aşılar
Hassaslığı artmış bebeklere ve yeni yürüyenlere canlı virüslerle aşılama yapılması çocuğun otistik regresyonuna katkı yapabilir. Canlı virüs enjeksiyonundan da önce gelen bir başka faktör, hemen hemen kesin şekilde yakın zamanlara kadar, yeni doğanlar için zorunlu bazı multi-doz aşılarda kullanılan bir koruyucu olan etil cıvadır (thimerosal formunda). Otistik özellikler ile cıva zehirlenmesinde ortaya çıkanlar arasındaki benzerlik oldukça anlamlıdır ve çeşitli derecelerde otoimmü-nite içerir. Aslında otizmi tanımlayan ya da ilişkili bütün özellikler daha önce cıva zehirlenme literatüründe tanımlanmıştır
Cıva, boyalarda yıllarca anti-mantar olarak kullanıldı fakat toksikliği nedeniyle 1991'de iç mekan boyalarından çıkartıldı. Benzer şekilde 1982'de FDA, etil-cıva içerdiği için merthiola-te'ın kullanımına son verilmesini sağladı. Ne yazık ki, kimse çocuklarımızı çocukluk dönemi hastalıklarından korumak için zorunlu hale getirilen birçok aşıdan etil-cıvayı çıkartmayı düşünmedi. Bu aşılardaki cıva, ağırlığının yüzde 49.6'sı, çok kullanımlı şişelerde aşının bozulmasını geciktiren bir koruyucu şeklinde kullanılan etil cıva olan ThimerosalTM maddesidir. Aşısal etil-cıva, binlerce çocuğun ve ailelerinin yaşamlarını "bozmuş" olabilir.
Gerçeği söylemek gerekirse sorun, ASD tanılı çocukların, EPA'nm yetişkinler için güvenli olduğunu düşündüğünden daha fazla cıvaya, aşılar yoluyla maruz kalmış olmasıdır.
Çocuklar bugün daha önce hiç olmadığı kadar fazla (2 yaşından önce 22 kere), birbirine yakın zamanlarda ve yaşamlarının erken dönemlerinde aşı oluyor.
1991 öncesinde bebekler, yeni emeklerken iç mekan boyalarının cıva gazlarına maruz kalıyordu. Daha önce belirttiğim gibi, o yıl FDA, boya üreticilerine, iç mekan boyalarından cıvayı kaldırmaları için baskı yaptı. Boya üreticileri buna uydu
Aynı yıl federal hükümetin kamu sağlığı nedeniyle örneği görülmedik şekilde yeni doğanlar için daha ilk gün Hepatit B aşısını zorunlu hale getirmesi trajik şekilde ironiktir. 2001'e kadar bu aşı, Thimerosal içerdi. Böylece hükümetin bir bölümü, cıvayı iç mekan boyamadan çıkartırken, diğer kısmı yeni doğanlar için cıva içeren Hepatit B aşısını zorunlu hale getirmiş oldu. CDC'nin önerdiği immünizasyon programında bebekler; doğumda 12.5 mikrogram, iki aylıkken 62.4 mikrogram, dört aylıkken 50 mikrogram, altı aylıkken 62.5 mikrogram ve yaklaşık 18 aylıkken 50 mikrogram cıva almaktadır. Benim görüşüme göre, doğumda, bağışıklık sistemi ve karaciğer gelişmemişken yapılan ve cıva içeren Hepatit B aşısı, şimdiki otizm salgınında gördüğümüz gastrointestinal ve nörolojik problemlerle sonuçlanan süreç için "tetikleyici" rol oynamaktadır. Thimerosal-otizm salgını arasındaki nedensel ilişki kesin olarak kanıtlanmamakla birlikte epidemiolojik veriler bağlantıyı desteklemektedir. Oldukça kısa süre önce Tıp Enstitüsü görevlileri hipotezin akla uygun olduğu sonucuna vardı.
Thimerosal'm olumsuz etkilerinin kabul edilmesinin an meselesi olduğunu düşünüyorum.
Britanyalı doktor Andrevv Wakefield, MMR (Karma aşı) aşısı ile bağırsak patolojisi ve otizm arasındaki olası bağlantıyı ilk kez ileri sürdüğünde çalışması alelacele toplanan delillerle küçümsenmişti. Bununla birlikte ASD'li çocukların bir alt grubu üzerinde yürütülen iltihaplı bağırsak dokusu çalışmalarında biyopsi edilen bağırsak dokusunda kızamık virüsü (MV) bulundu ve bu virüs gerçekten aşı cinsiydi." Bir diğer araştırma ASD ile kızamık virüsünün bağırsağı istila etmesi arasında ilişki kurdu. Son zamanlarda, Harvard Üniversitesi'n-den gastroenterolojisi Timothy Buie, MD, 400 çocuğun suçlusunu tanımladı ve rapor etti, buna göre; alt grup ilk kez Wake-fıeld ve meslektaşları tarafından tanımlanan ileal-lenfoid hi-perplazi'ye (iltihapsal bağırsak hastalığı) sahipti. Bağımsız Japon araştırmacı Kavashima'nın, aşı cinsi kızamık virüsünün, bir ASD alt grubunda periferal kan mononükleer hücrelerinde de bulunduğunu belirtmesi önemlidir. Bunun, kan beyin bariyeri iltihaplanmasında ve merkezi sinir sistemine düşük düzeyli viral sızmada payı olabilir.
Aşılanmış birçok çocuğa, zayıflatılmış kızamık virüsü en-jekte edilmiştir. Kızamık virüsü her yıl 40 milyon kişiyi enfekte eder ve immün sistemlerini baskılayarak ve merkezi sinir sistemlerini etkileyerek bir milyon kişiyi öldürür. Doğal tip kızamık virüsünden ciddi şekilde enfekte olmuş kişilerin çoğu gelişmemiş ülkelerde yaşamaktadır. Kızamık aşısı milyonlarca yaşamı kurtarmıştır. Bununla birlikte kızamık aşısı şimdi, kabakulak ve kızamıkçık ile birlikte karma şekilde verilmektedir. Karma aşı MMR olarak adlandırılır. MMR milyonlarca yaşamı kurtarmayı sürdürüyor şeklinde ifade edilmektedir fakat—aşı nedenli kızamık virüsü ile ilişkili bağırsak patolojisi verisi—MMR, binlerce çocukta regresif otizmin nedeni ya da destekçisi olmuştur. Bu; Londra'da Royal Free Hospital'da gastroenterolog/araştırmacı olarak çalışan Dr. Andrevv Wake-field'ın görüşüdür.
Bu saygın klinisyen-araştırmacı, otizm ve spesifik kızamık virüsü cinsi ile MMR aşılaması arasında ilişki kurmuştur. Daha önce bahsedildiği gibi Dr. Wakefield, bir grup otistik çocukta, bağırsak dokusunda ve periferal kan mononükleer hücrelerinde aşı kaynaklı viral genomlar bulmuştu. Bu bulgular, MMR'm, vücudun otoimmün reaksiyonlarını miyelin temel proteinine (MBP) karşı tetikleyebildiği bir otizm modeli çıkmasına neden olmuştur. Bu model, uzun süredir otizm araştırmaları yapan VK Singh'in belirttiği bilgiler ile tutarlıdır; makalelerinde, ASD'li çocukların büyük oramnın miydin temel proteinine karşı yüksek antikor titrelere sahip olduğunu ve bu titrelerin genellikle kızamık virüsüne ya da herpes 6 (uçuk) virüsüne (HHV-6) karşı yükselmiş türelerle beraber bulunduğunu ifade etmektedir.
Bernard Rimland dahil birçok uzman, Dr. Wakefield'ın bulgularının, ASD'li çocuklar alt grubu için etiolojik olarak önemli bir süreci aydınlattığına inanmaktadır. Resmi tıp görevlilerinin itirazlarına rağmen birçok aile, doktor ve araştırmacı; (a) MMR aşısının otizmde gerçek bir payı olabileceğine, (b) aşılar çoklu yapıldığında (örn. MMR ve DPT hepsi aynı günde) ve bebek ya da yeni yürüyen aşılama sırasında artmış bir hassasiyete sahipse—sonradan olma ve/ya da genetik—olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının daha olası olduğuna inanmaktadır.
Kimse, bu salgının nedenlerini tümüyle anladığım ileri süremez. Fakat gelecek bölümlerde tarif edilecek tedavilerin temeli olan bazı teoriler hakkında ailelerin (ve doktorların) bilgilendirilmesi gerekir. Çoğu otizm ve ASD vakasının genetik ve çevresel faktörlerin kombinasyonundan kaynaklandığı konusundaki fikir birliği yaygınlaşmaktadır. Genetik faktörler, ASD için temel hazırlayabilir yine de birçok vakada, çevresel faktörler genleri tetiklemekte ve ardından bozukluğa neden olmaktadır.
Otizm Çocuk
Çocuğun beyninin açlık çekmesine yol açan; fiziksel, zihinsel ve duygusal fonksiyon bozukluklarını tetikleyen çevresel faktörlerin tam kimliği ve mekanizması hakkında birçok teori vardır. Bununla birlikte hiçbir çalışma kesinlikle spesifik bir çevresel toksini ya da kirleticiyi, otizmin arkasındaki "tüten silah" olarak belirlememiş, tek bir toksini suçlu olarak tanımlamamıştır. Çocuklarımızın pek çoğunun yaşadığı hasarın arkasında, toksinlerden birini değil ama bazı toksinleri ve giriş mekanizmalarını birincil hain olarak suçlayan güçlü kanıtlar vardır.
Otizm Sadece Genetik Değildir, Otizm Belirtileri
Bilim adamları, uzun süre otizmin genetik bir hastalık olduğunu düşündüler. Yine de gen araştırmaları, spesifik bir kromozomu ya da otizm bozukluğunun gen üzerindeki yeri olan bir lokasyonu saptayamamıştır. Bu çocuklar; Down, Wil-liams ve Kırılgan X sendromlannda olduğu gibi erken gebelik döneminde meydana gelen kromozomsal kusurlu çocuklarda karakteristik olan yüzsel ve vücutsal şekil bozukluğunu ender olarak gösterirler. Genetiğin otizmde payı olduğu spesifik anlayışı eksik olmakla birlikte birçok ASD çocuğunda genetik bir "hassaslık" ya da kırılganlık olduğu açıktır. Bunu Reed P. Warren'in çalışmalarından biliyoruz. Ayrıca otizm, normal popülasyona göre ikizlerde daha çok ortaya çıkar, erkeklerde, kızlara oranla hemen hemen dört kat fazla görülür. Otizm ve çeşitli genetik faktörler arasında bir ilişki olduğuna dair bazı bulgular vardır fakat her otizm vakasında genetik, açık bir rol oynamaz. Her çocukta, çevresel tetikleyiciler kümesi, ASD'nin başlaması için etiolojik olarak önemli olabilir. Böyle birçok çocukta—genetik yatkınlık olsun olmasın—bir ya da birkaç çevresel tetikleyici; klinik olmayan viral enjeksiyon ya da ağır metal toksisitesi gibi tedavi edilebilir bir patoloji olarak kalabilir.
Otizmi başlatabilecek tamamen genetik sendrom bir yana, gen araştırmacıları, otistik çocukların hepsinde olmasa da çoğunda ortak olan genetik işaretler keşfettiler. Bağışıklık sisteminin regiilasyonunu ve fonksiyonunu kontrol eden genlerden biri, C4B geni, vücuttan virüs ve bakteri gibi patojenleri elimine etmekle ilgilidir. C4B geninin eksikliğinde artmış otizm, ADHD ve disleksia (okuma güçlüğü) görülür (Beyaz Otizm)
ASD'li çocukların "genetik hassaslığından—bireysel vakalarda "genetik hassaslık" olmayabileceğini görsek dahi— söz ediyoruz. Bununla birlikte artık hassaslığın sonradan ya da genetik tipleri ayrıntılı olarak açıklanmaya başlanıyor. İmmün ilişkili genler hakkındaki çalışmaların şimdiden otizm literatüründe görünmeye başlaması şaşırtıcı değildir.'""
Toksik Kimyasal Model, Otizm Hastalığı
Anne adaylarının; kendilerinin ve doğmamış çocuklarının vücutlarında bir saatli bomba gibi çalışan; kirli su içme, evde bir sanayi şehrinden daha tehlikeli hava soluma ve yiyeceklerden toksik kimyasallar absorbe etme olasılıklarını fark etmek şok edicidir.
Boston'da bir grup doktorun raporu, milyonlarca ABD'li çocuğun toksik kimyasallara maruz kaldıkları için öğrenme yetersizliği, düşük IQ ve yıkıcı, saldırgan davranış gösterdiğini bildirmektedir."" Rapor, doğum öncesi ve sonrasında toksik maddelere maruz kalmanın yaşam boyu yetersizliklerle ilişkisini kuruyor. Ayrıca Ulusal Bilim Akademisi'nin bir raporunda, nörotoksinlerin ve genetik faktörlerin kombinasyonunun yaklaşık yüzde 25 oranında gelişimsel problemlerin nedeni olduğu belirtilmektedir."2' Bu, Otizm Spektrum Bozukluğunu da içerir. Toksik kimyasalların önemli bir grubu, poliklorlu bifeniller (PCB'ler) ve organofosfat pestisitlerdir. NAS, raporu, önemli miktarda PCB alan bebeklerin, buna maruz kalmayanlara göre görsel yüz tanıma testlerinde, dikkat toplamada ve genel zekada daha zayıf olduklarını göstermiştir. Rapor, Dursban ve Diazinon gibi pestisitlerin beyin hasarına neden olabileceğini belirterek devam etmektedir. Çevre Koruma Dairesi (EPA), iç mekanda Dursban kullanımını ancak 2000 yılında yasaklamıştır. Bu madde, iç mekanlarda hamam böceklerini ve karıncaları öldürmek için 1956'dan beri kullanılmaktaydı.
Ağır Metal Düzeyleri (Contamination) Modeli
Genetik olarak yatkın bebeklerin immün sistemlerinin kurşun ve cıva gibi ağır metallerin saldırısına maruz kaldığını öğrenmek daha da dehşet vericidir.
Kurşun ve Otizm Otistik
Boston Doktorları'nın raporu, bir milyon Amerikalı çocuğun kanlarında halihazırda eşiğin üstünde kurşun bulunduğunu ve bunun davranış ve bilişimi olumsuz etkilediğini EPA'nın kabul ettiğini belirtmektedir. Bu kurşun nereden gelmektedir. 1978'den önce yapılan birçok evde kurşun içeren boya kullanılmıştır. Her ne kadar boyada kurşun 1970'lerin sonlarında yasaklansa da eski evlerdeki kurşun, özellikle küçük çocuklar için ciddi tehlike oluşturmaktadır. Çerçevesi boyalı bir camı açmak ya da kapatmak küçük boya parçalarının ya da kurşun tozunun dökülmesine yol açabilir; bu da havayla solunabilir ya da emekleyen çocuklar tarafından yerden ele ya da ağza alınabilir. CDC ve ABD Kamu Sağlığı Servisi: "Kurşun zehirlenmesi küçük çocuklarda en yaygın ve sosyal olarak en zarar verici çevresel illettir," ortak açıklamasını yapmıştır. Şimdi, çok sayıda çocuğun bir zamanlar güvenli olduğu varsayılan kandaki kurşun düzeylerinden olumsuz etkilenebileceğini biliyoruz. Ev sahiplerinin alıcı ya da kiracılara vermesi gereken EPA broşürüne göre; Düşük düzeyli kurşuna uzun dönemli maruz kalmak beyinde ve diğer dokularda birikim yaparak çocuk daha doğmadan bile nörolojik hasar sonucu verebilmektedir. Sonuç olarak çocukların kurşuna maruz kalması zihinsel ve fiziksel gelişimlerini geciktirebilir ya da bozabilir. Pitts-burgh Üniversitesi'nden Dr. Herbert Needlemean,, "Kurşuna maruz kalma, halihazırda ABD'de süper IQ'lere (125 ya da üstü) sahip olabilecek çocuk sayısını yarıya indirmiştir—iki milyon civarı çocuk," demektedir. Haziran 2000'de yayınlanan bir çalışmada Dr. Needleman, suç işleyen çocukların kemiklerinde diğerlerine oranla çok daha yüksek düzeyde kurşun olduğunu bulmuştur.
Cıva
Eski tip termometrelerde bulunan bir madde olan cıva, çevrede her yerde mevcuttur. Balıklarda yüksek düzeylerde cıva olduğu bilinir. ABD News&World Reporta. göre, David Brown adlı bir toksikolog, sekiz Kuzeydoğu ve üç Kanada eyaleti gölündeki cıva düzeyleri üzerine yapılan bir çalışmaya yardım etti ve temiz olduğu düşünülen göllerde yaşayan balıklarda beklenenden çok daha yüksek düzeylerde cıva buldu. Brown, "bu göllerdeki balıklardan tek bir tane yiyen hamile bir kadın, teorik olarak, doğmamış çocuğuna zarar vermeye yetecek miktarda cıva alır sonucuna vardı. Doğum öncesi cıvaya maruz kalma kaynaklarından biri de, hamile annenin dişlerindeki amalgam dolgular olabilir. O zamanlar kimse potansiyel tehlikenin farkına varmamıştı. Fakat kızım Elizabeth, torunum Chelsey'ye dört aylık hamileyken cıva içeren dolgular da dahil bir dizi diş tedavisi yaptırmıştı. İsveç ve Kanada gibi ülkelerde, doğum yaşındaki kadınlar için katı amalgam limitleri vardır. Cıva hakkında öğrendiklerimiz nedeniyle şimdi bu dolguların Chelsey'in otizmini tetiklemiş olabileceğini düşünüyoruz. Ne şekilde olursa olsun regresif otizm ve ASD salgınının büyük bölümünün doğrudan çocuklarımızın vücutlarına giren cıva ve diğer ağır metallerden kaynaklandığına inanıyorum. Şimdi pratiğimin önemli bir kısmı, Yedinci Bölüm'de anlatacağım gibi bu çocuklardaki toksik ağır metallerin değerlendirmesine ve tedavi edilmesine odaklanmıştır.
Aşılar
Hassaslığı artmış bebeklere ve yeni yürüyenlere canlı virüslerle aşılama yapılması çocuğun otistik regresyonuna katkı yapabilir. Canlı virüs enjeksiyonundan da önce gelen bir başka faktör, hemen hemen kesin şekilde yakın zamanlara kadar, yeni doğanlar için zorunlu bazı multi-doz aşılarda kullanılan bir koruyucu olan etil cıvadır (thimerosal formunda). Otistik özellikler ile cıva zehirlenmesinde ortaya çıkanlar arasındaki benzerlik oldukça anlamlıdır ve çeşitli derecelerde otoimmü-nite içerir. Aslında otizmi tanımlayan ya da ilişkili bütün özellikler daha önce cıva zehirlenme literatüründe tanımlanmıştır
Cıva, boyalarda yıllarca anti-mantar olarak kullanıldı fakat toksikliği nedeniyle 1991'de iç mekan boyalarından çıkartıldı. Benzer şekilde 1982'de FDA, etil-cıva içerdiği için merthiola-te'ın kullanımına son verilmesini sağladı. Ne yazık ki, kimse çocuklarımızı çocukluk dönemi hastalıklarından korumak için zorunlu hale getirilen birçok aşıdan etil-cıvayı çıkartmayı düşünmedi. Bu aşılardaki cıva, ağırlığının yüzde 49.6'sı, çok kullanımlı şişelerde aşının bozulmasını geciktiren bir koruyucu şeklinde kullanılan etil cıva olan ThimerosalTM maddesidir. Aşısal etil-cıva, binlerce çocuğun ve ailelerinin yaşamlarını "bozmuş" olabilir.
Gerçeği söylemek gerekirse sorun, ASD tanılı çocukların, EPA'nm yetişkinler için güvenli olduğunu düşündüğünden daha fazla cıvaya, aşılar yoluyla maruz kalmış olmasıdır.
Çocuklar bugün daha önce hiç olmadığı kadar fazla (2 yaşından önce 22 kere), birbirine yakın zamanlarda ve yaşamlarının erken dönemlerinde aşı oluyor.
1991 öncesinde bebekler, yeni emeklerken iç mekan boyalarının cıva gazlarına maruz kalıyordu. Daha önce belirttiğim gibi, o yıl FDA, boya üreticilerine, iç mekan boyalarından cıvayı kaldırmaları için baskı yaptı. Boya üreticileri buna uydu
Aynı yıl federal hükümetin kamu sağlığı nedeniyle örneği görülmedik şekilde yeni doğanlar için daha ilk gün Hepatit B aşısını zorunlu hale getirmesi trajik şekilde ironiktir. 2001'e kadar bu aşı, Thimerosal içerdi. Böylece hükümetin bir bölümü, cıvayı iç mekan boyamadan çıkartırken, diğer kısmı yeni doğanlar için cıva içeren Hepatit B aşısını zorunlu hale getirmiş oldu. CDC'nin önerdiği immünizasyon programında bebekler; doğumda 12.5 mikrogram, iki aylıkken 62.4 mikrogram, dört aylıkken 50 mikrogram, altı aylıkken 62.5 mikrogram ve yaklaşık 18 aylıkken 50 mikrogram cıva almaktadır. Benim görüşüme göre, doğumda, bağışıklık sistemi ve karaciğer gelişmemişken yapılan ve cıva içeren Hepatit B aşısı, şimdiki otizm salgınında gördüğümüz gastrointestinal ve nörolojik problemlerle sonuçlanan süreç için "tetikleyici" rol oynamaktadır. Thimerosal-otizm salgını arasındaki nedensel ilişki kesin olarak kanıtlanmamakla birlikte epidemiolojik veriler bağlantıyı desteklemektedir. Oldukça kısa süre önce Tıp Enstitüsü görevlileri hipotezin akla uygun olduğu sonucuna vardı.
Thimerosal'm olumsuz etkilerinin kabul edilmesinin an meselesi olduğunu düşünüyorum.
Britanyalı doktor Andrevv Wakefield, MMR (Karma aşı) aşısı ile bağırsak patolojisi ve otizm arasındaki olası bağlantıyı ilk kez ileri sürdüğünde çalışması alelacele toplanan delillerle küçümsenmişti. Bununla birlikte ASD'li çocukların bir alt grubu üzerinde yürütülen iltihaplı bağırsak dokusu çalışmalarında biyopsi edilen bağırsak dokusunda kızamık virüsü (MV) bulundu ve bu virüs gerçekten aşı cinsiydi." Bir diğer araştırma ASD ile kızamık virüsünün bağırsağı istila etmesi arasında ilişki kurdu. Son zamanlarda, Harvard Üniversitesi'n-den gastroenterolojisi Timothy Buie, MD, 400 çocuğun suçlusunu tanımladı ve rapor etti, buna göre; alt grup ilk kez Wake-fıeld ve meslektaşları tarafından tanımlanan ileal-lenfoid hi-perplazi'ye (iltihapsal bağırsak hastalığı) sahipti. Bağımsız Japon araştırmacı Kavashima'nın, aşı cinsi kızamık virüsünün, bir ASD alt grubunda periferal kan mononükleer hücrelerinde de bulunduğunu belirtmesi önemlidir. Bunun, kan beyin bariyeri iltihaplanmasında ve merkezi sinir sistemine düşük düzeyli viral sızmada payı olabilir.
Aşılanmış birçok çocuğa, zayıflatılmış kızamık virüsü en-jekte edilmiştir. Kızamık virüsü her yıl 40 milyon kişiyi enfekte eder ve immün sistemlerini baskılayarak ve merkezi sinir sistemlerini etkileyerek bir milyon kişiyi öldürür. Doğal tip kızamık virüsünden ciddi şekilde enfekte olmuş kişilerin çoğu gelişmemiş ülkelerde yaşamaktadır. Kızamık aşısı milyonlarca yaşamı kurtarmıştır. Bununla birlikte kızamık aşısı şimdi, kabakulak ve kızamıkçık ile birlikte karma şekilde verilmektedir. Karma aşı MMR olarak adlandırılır. MMR milyonlarca yaşamı kurtarmayı sürdürüyor şeklinde ifade edilmektedir fakat—aşı nedenli kızamık virüsü ile ilişkili bağırsak patolojisi verisi—MMR, binlerce çocukta regresif otizmin nedeni ya da destekçisi olmuştur. Bu; Londra'da Royal Free Hospital'da gastroenterolog/araştırmacı olarak çalışan Dr. Andrevv Wake-field'ın görüşüdür.
Bu saygın klinisyen-araştırmacı, otizm ve spesifik kızamık virüsü cinsi ile MMR aşılaması arasında ilişki kurmuştur. Daha önce bahsedildiği gibi Dr. Wakefield, bir grup otistik çocukta, bağırsak dokusunda ve periferal kan mononükleer hücrelerinde aşı kaynaklı viral genomlar bulmuştu. Bu bulgular, MMR'm, vücudun otoimmün reaksiyonlarını miyelin temel proteinine (MBP) karşı tetikleyebildiği bir otizm modeli çıkmasına neden olmuştur. Bu model, uzun süredir otizm araştırmaları yapan VK Singh'in belirttiği bilgiler ile tutarlıdır; makalelerinde, ASD'li çocukların büyük oramnın miydin temel proteinine karşı yüksek antikor titrelere sahip olduğunu ve bu titrelerin genellikle kızamık virüsüne ya da herpes 6 (uçuk) virüsüne (HHV-6) karşı yükselmiş türelerle beraber bulunduğunu ifade etmektedir.
Bernard Rimland dahil birçok uzman, Dr. Wakefield'ın bulgularının, ASD'li çocuklar alt grubu için etiolojik olarak önemli bir süreci aydınlattığına inanmaktadır. Resmi tıp görevlilerinin itirazlarına rağmen birçok aile, doktor ve araştırmacı; (a) MMR aşısının otizmde gerçek bir payı olabileceğine, (b) aşılar çoklu yapıldığında (örn. MMR ve DPT hepsi aynı günde) ve bebek ya da yeni yürüyen aşılama sırasında artmış bir hassasiyete sahipse—sonradan olma ve/ya da genetik—olumsuz sonuçların ortaya çıkmasının daha olası olduğuna inanmaktadır.