Kuş Gribi Salgınından Alınacak Önlemler
Kuş gribi virüsü insandan insana geçmemektedir. Bugün için insanlar arasında bir salgın tehlikesi bulunmamaktadır. Ancak, H5N1 virüsünün genetik yapısının değişmesi ve insandan insana geçebilir hale gelmesi olasılığından korkulmaktadır. Bu tür bir durumda, kuş gribi, insanlara özgü grip virüsü kadar kolay bir şekilde yayılma olanağını bulacak ve kıtalararası bir salgına yol açabilecektir.
Salgın durumunda asıl korunma yolu aşılamadır. Ancak aşı geliştirmek için 4-6 aylık bir süre gerekebilecektir. İlk salgın sırasında aşılama, büyük olasılıkla, mümkün olmayacaktır.
Salgın başlangıcı konusunda, solunum yolu hastalıklardan kaynaklanan hastaneye yatma ve ölüm oranlarında beklenmeyen artışların görülmesi uyarıcı olacaktır. Çocuklarda solunum yolu hastalıkları nedeniyle okul devamsızlıklarının artması da uyarıcıdır. Erişkinlerdeki işyeri devamsızlıkları daha sonra görülür.
Kuş gribinin insanlar arasındaki bir salgına dönüşmesi durumunda, çok farklı kesimlerin hastalıkla mücadele etmesi şarttır. Sadece insan ve hayvan sağlığı çalışanları değil, kamu hizmeti veren tüm kurumlar ve belediye yetkilileri de halkla beraber salgına karşı çalışmalıdır.
Hastalık kaynağına yönelik önlemler alınmalıdır.
Kanatlıların itlaf çalışmaları ve virüsün taşınmasında rol oynayan kemiricilerle savaş programları hızlı ve uygun bir şekilde yürütülmelidir. Diğer hayvanların da hareketleri önlenmelidir.
Hastalık hava ile bulaştığından insanlar arasında hızla yayılacaktır. Hasta kişilerin hızla saptanması ve gerekli tıbbi bakımın sağlanması gerekir.
Halk sağlığı bilgilendirme iletişim çalışmaları yürütülmelidir.
Risk altındaki halk için bilgilendirme ve riskin duyurulması amacıyla basın yayın organları kullanılmalı, poster ve broşürler hazırlanarak bunların yaygın olarak okunması sağlanmalıdır.
Profesyonellerin (sağlık çalışanları, veteriner hakimler, çiftlik çalışanları, itlaf ekipleri vb.), hastalığın ve hastalıktan korunma yollarının ayrıntılı bilgisine sahip olmaları sağlanmalıdır.
Genel hijyen (temizlik ve sağlık) kuralları topluma anlatılmalı, bu kurallara uyulması sağlanmalıdır.
Salgın birkaç dalga halinde yayılabilir (salgın başlar, durur, sonrasında ikinci salgın başlar). Halk, salgının yeniden ortaya çıkabileceği konusunda bilgilendirilmelidir.
Hastaların virüs bulaştırma riskini azaltmak için önlemler alınmalıdır.
Hastalık bulunan bölgeler saptanmalı ve hastalara tıbbi ve sosyal bakım sağlanmalıdır.
Hastalık bulguları ve şikayetleri olan kişiler için yüz maskesi temin edilmelidir.
Hasta kişiyle temas etmiş olanlara ve hastalık bulgusu olmadığı halde hastalanma riski taşıyanlara (kronik hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalığı olanlar vb.) maske sağlanmalı ve maske kullanmaları özendirilmelidir.
Temaslarda virüs geçişini azaltmak için önlemler alınmalıdır.
Salgın durumunda tüm temaslıların sağlık durumlarının sağlık personeli tarafından izlenmesi mümkün değildir. Bu sebeple sağlıklı temaslıların sağlık durumlarının kendileri tarafından izlenmesi gerekir. Temaslı kişiler günde en az bir kez ateşlerini ölçme-li, hastalık bulguları çıktığı anda sağlık merkezlerine başvurmalıdırlar.
Temaslılara gönüllü karantina (ev hapsi) önerilir.
Temaslıların salgın olmayan bölgelere yolculuğunun engellenmesi gerekir.
Toplumsal mesafeyi arttırarak hastalığın yayılmasını engellemek için önlemler alınmalıdır.
Gönüllü ev hapsi önerilir.
Çocukların bir araya gelmelerinin önlenmesi (yüksek okullar da dahil tüm okulların kapatılması) gerekir.
Erişkinlerin bir araya gelmesinin önlenmesine (kilit görevlerde çalışmayanlar için izin, işyerlerinin kapatılması vb.) çalışılır.
Halka açık yerlerde maske takılması önerilebilir, ancak koruyuculuğu sınırlıdır.
Kişi başına düşen hava hacmi arttırılması için kışla ve cezaevlerinde yatak araları geniş tutulmalı, koğuşlarda kalanların sayısı mümkün olduğunca azaltılmalıdır.
Hastalık belirtilerinin başlangıcı ile hastanın yalıtılması (başkalarıyla temasının engellenmesi) arasındaki süreyi azaltmak hastalığın kontrolünde önemlidir.
insanların kendi tanılarını koyabilmeleri için bilgi verici, cesaretlendirici halk kampanyaları düzenlenmelidir.
Etkilenen bölgede yaşayanların tümü, günde en az bir kez ateşlerini ölçmeleri konusunda teşvik edilmelidir.
Ambulans destekli özel telefon hatları kurulmalıdır (112 gibi).
Dezenfeksiyon önlemleri alınmalıdır.
Sık sık el yıkama önerilmelidir.
Virüs bulaşmış olabilecek araçlar ve yüzeyler konusunda halk bilgilendirilmelidir.
Sağlıklı kişilere için alınabilecek önlemler ilk salgında daha sınırlıdır.
Aşılama aslında en etkili yoldur ancak ilk salgın öncesinde aşının geliştirilmesi olasılığı çok düşüktür. Aşı geliştirilmiş ise öncelikli olarak risk grupları aşılanır. Bu gruplar, hastalarla doğrudan klinik teması olanlar, risk altında olan yaşlı ve kronik hastalar olarak belirlenmiştir.
Bir salgın süresince, hasta olmayan temaslılara temas sonrası antiviral ilaç vermek mümkün olmayacaktır. Daha çok, ateşli hastalık veya üst solunum yolu enfeksiyonu olan kişilere tedavi amaçlı antiviral verilmesi doğru olacaktır. Sadece yakın teması olan sağlık personelinin (epidemiyolog, klinisyen, hemşire, veteriner vb.) korunma amaçlı antiviral kullanması önerilebilir.
Ülke içinde hastalığın görüldüğü bölgelere giriş çıkışlarla ilgili önlemler alınmalıdır.
Bu bölgelere zorunlu olmayan girişler engellenmelidir.
Bu bölgelerden çıkışlar da kısıtlanmalıdır (risk halk tarafından algılandığında, bu kısıtlamaya gönüllü olarak uyulabilir).
Bu bölgelerden çıkan kişilerin elbise, ayakkabı ve diğer eşyası dezenfekte edilmelidir.
Kus Gribinden Korunmak İcin
Kuş Gribinden Korunmak İçin
Kuş gribinden korunmak mümkündür.
Bunun için, her şeyden önce, bulaşıcı hastalıklardan korunmanın genel ilkelerine uymak gerekir. Temizlik, tüm bulaşıcı hastalıklar gibi kuş gribine karşı da en etkili korunma yöntemidir.
Bu kılavuz, kuş gribinden etkilenen alanlarda (örneğin Türkiye'de) yaşayan insanlara yöneliktir.
Kuş gribi virüsünün insandan insana bulaşmaya başlaması ve büyük bir salgının çıkması durumunda, virüsün özelliklerine ve somut koşullara bağlı olarak, ek önlemler almak gerekecektir.
Kuş gribinin virüsten etkilenen alanlarda yayılması normal koşullar altında önlenebilir
Mutlak bir gereksinim olmadıkça tavuklarla, ördeklerle ve diğer kanatlı hayvanlarla temastan kaçınılmalıdır. Kuş gribi virüsünden korunmanın en iyi yolu budur.
Çocuklar, kümes hayvanlarıyla oynayabileceklerinden, çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Çocuklarınıza aşağıdaki temel kuralları öğretin:
Herhangi bir kanatlı hayvana, kuşa, bunların kanatlarına, dışkılarına ve başka pisliklere dokunma.
Evcil kuş besleme.
Herhangi bir şekilde dokunursan, ellerini hemen sabunlayarak yıka.
Kümes hayvanlarına yakın bir yerde uyuma.
Sağlıklı olduklarını düşünseniz bile, canlı ya da ölü tavukları, ördekleri ve diğer kanatlı hayvanları bir yerden bir başka yere taşımayın.
Virüsten etkilenen alanlardaki kümes hayvanları kesinlikle bu bölgenin dışına çıkarılmamalıdır.
Virüsten etkilenen alanlardaki kümes hayvanlarından aileniz ya da hayvanlarınız için yiyecek hazırlamayın. Bu tür kanatlıların kesilmesi ve yiyecek olarak hazırlanması tehlikelidir.
Virüsten etkilenen bir bölgedeki kanatlı hayvanlarla istemeden de olsa temas kurarsanız, örneğin bir kanatlının vücuduna, dışkısına ya da başka hayvan pisliklerine dokunursanız, ya da kanatlı dışkılarıyla kirlenmiş bir zeminde yürürseniz:
her bir temasın ardından ellerinizi sabunla iyi bir şekilde yıkayın;
ayakkabılarınızı evin dışında çıkarın ve aşağıdaki ilgili bölümde tarif edilen şekilde dezenfekte edin; ve vücut sıcaklığınızı 7 gün boyunca en az günde bir kez kontrol edin. Eğer ateşiniz çıkarsa (vücut sıcaklığınız 37,5C'nin üzerine çıkarsa), hemen bir doktora ya da en yakın sağlık kurumuna başvurun.
Balkon, pencere kenarı vb. yerlerdeki kuş dışkılarını dezenfektan maddelerle (deterjan, çamaşır suyu vb.) temizledikten sonra ellerinizi sabunla yıkayın.
Hasta, kuş gribine yakalandığından kuşkulanılan ya da ölü kanatlı hayvanlarla ilgili talimatlara uyulması, hastalığın yayılmasını önlemeye yönelik önemli önlemlerden biridir.
Çocukların ölü ya da hasta kümes hayvanlarından ve diğer kanatlılardan uzak durmasını sağlayın.
Ölü ya da hasta bir kanatlı hayvana dokunmanız gerektiğinde, maske, koruyucu gözlük, koruyucu elbise, lastik çizme ve eldiven gibi koruyucu giysi ve malzemeler kullanın. Bunlar bulunmuyorsa, ağzınızı bir bez parçasıyla kapatın, gözlük takın, ellerinizi ve ayakkabılarınızı plastik poşetlerle sarın ve bunları el ve ayak bileklerinizde lastik halka ya da iple bağlayın. Üzerinizde yıkanabilir giysiler olsun.
Hasta ya da ölü kanatlı hayvanlarla ilk kez karşılaşıyorsanız ve durumdan emin değilseniz, hemen yetkililere haber verin ve kanatlı hayvanlarla ilgilenme işini deneyimli kişilere (il ya da ilçe tarım müdürlüklerine bağlı görevliler, itlaf görevlileri vb.) bırakın. Türkiye'de, hasta ya da ölü kanatlı hayvanlarla ilgili ihbar telefonu: 444 0 223
Kuş gribinden korunmak mümkündür.
Bunun için, her şeyden önce, bulaşıcı hastalıklardan korunmanın genel ilkelerine uymak gerekir. Temizlik, tüm bulaşıcı hastalıklar gibi kuş gribine karşı da en etkili korunma yöntemidir.
Bu kılavuz, kuş gribinden etkilenen alanlarda (örneğin Türkiye'de) yaşayan insanlara yöneliktir.
Kuş gribi virüsünün insandan insana bulaşmaya başlaması ve büyük bir salgının çıkması durumunda, virüsün özelliklerine ve somut koşullara bağlı olarak, ek önlemler almak gerekecektir.
Kuş gribinin virüsten etkilenen alanlarda yayılması normal koşullar altında önlenebilir
Mutlak bir gereksinim olmadıkça tavuklarla, ördeklerle ve diğer kanatlı hayvanlarla temastan kaçınılmalıdır. Kuş gribi virüsünden korunmanın en iyi yolu budur.
Çocuklar, kümes hayvanlarıyla oynayabileceklerinden, çok daha büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Çocuklarınıza aşağıdaki temel kuralları öğretin:
Herhangi bir kanatlı hayvana, kuşa, bunların kanatlarına, dışkılarına ve başka pisliklere dokunma.
Evcil kuş besleme.
Herhangi bir şekilde dokunursan, ellerini hemen sabunlayarak yıka.
Kümes hayvanlarına yakın bir yerde uyuma.
Sağlıklı olduklarını düşünseniz bile, canlı ya da ölü tavukları, ördekleri ve diğer kanatlı hayvanları bir yerden bir başka yere taşımayın.
Virüsten etkilenen alanlardaki kümes hayvanları kesinlikle bu bölgenin dışına çıkarılmamalıdır.
Virüsten etkilenen alanlardaki kümes hayvanlarından aileniz ya da hayvanlarınız için yiyecek hazırlamayın. Bu tür kanatlıların kesilmesi ve yiyecek olarak hazırlanması tehlikelidir.
Virüsten etkilenen bir bölgedeki kanatlı hayvanlarla istemeden de olsa temas kurarsanız, örneğin bir kanatlının vücuduna, dışkısına ya da başka hayvan pisliklerine dokunursanız, ya da kanatlı dışkılarıyla kirlenmiş bir zeminde yürürseniz:
her bir temasın ardından ellerinizi sabunla iyi bir şekilde yıkayın;
ayakkabılarınızı evin dışında çıkarın ve aşağıdaki ilgili bölümde tarif edilen şekilde dezenfekte edin; ve vücut sıcaklığınızı 7 gün boyunca en az günde bir kez kontrol edin. Eğer ateşiniz çıkarsa (vücut sıcaklığınız 37,5C'nin üzerine çıkarsa), hemen bir doktora ya da en yakın sağlık kurumuna başvurun.
Balkon, pencere kenarı vb. yerlerdeki kuş dışkılarını dezenfektan maddelerle (deterjan, çamaşır suyu vb.) temizledikten sonra ellerinizi sabunla yıkayın.
Hasta, kuş gribine yakalandığından kuşkulanılan ya da ölü kanatlı hayvanlarla ilgili talimatlara uyulması, hastalığın yayılmasını önlemeye yönelik önemli önlemlerden biridir.
Çocukların ölü ya da hasta kümes hayvanlarından ve diğer kanatlılardan uzak durmasını sağlayın.
Ölü ya da hasta bir kanatlı hayvana dokunmanız gerektiğinde, maske, koruyucu gözlük, koruyucu elbise, lastik çizme ve eldiven gibi koruyucu giysi ve malzemeler kullanın. Bunlar bulunmuyorsa, ağzınızı bir bez parçasıyla kapatın, gözlük takın, ellerinizi ve ayakkabılarınızı plastik poşetlerle sarın ve bunları el ve ayak bileklerinizde lastik halka ya da iple bağlayın. Üzerinizde yıkanabilir giysiler olsun.
Hasta ya da ölü kanatlı hayvanlarla ilk kez karşılaşıyorsanız ve durumdan emin değilseniz, hemen yetkililere haber verin ve kanatlı hayvanlarla ilgilenme işini deneyimli kişilere (il ya da ilçe tarım müdürlüklerine bağlı görevliler, itlaf görevlileri vb.) bırakın. Türkiye'de, hasta ya da ölü kanatlı hayvanlarla ilgili ihbar telefonu: 444 0 223
Kus Gribinde Yapilan Yanlisliklar
Kuş Gribinde Hükümetin Hataları
Kuş gribi, Türkiye'nin gündemine, 2005 yılının Ekim ayında, Balıkesir'in Manyas ilçesine bağlı Kızıksa beldesindeki hindi ölümleri üzerine girdi. İlk olarak 9 Ekim 2005 tarihli gazetelerde yer alan haberlere göre, 4 Ekim'i 5 Ekim'e bağlayan gece, yaklaşık 1800 hindi aniden ölmüştü. Yetkililer, ölümlerin kuş gribinden kaynaklandığını açıklamıştı. Ancak gribe hangi virüs alt tipinin neden olduğu henüz kesinlik kazanmamıştı.
Yine 9 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasının manşet haberi ise, iktidardaki AKP'nin sağlık politikasını özetliyordu: Sağlık Bakanlığı, sağlık görevlilerine mezheplerini soruyordu! Bakanlığa devredilen SSK hastanelerinde çalışan sağlık görevlilerine gönderilen "sicil bilgi formu"nda, "mezhep" hanesi vardı. AKP hükümeti, kimlerin dinsel inançları nedeniyle fişleneceğini, kimlerden kurtulmak gerektiğini saptamaya çalışıyordu.
Aynı bakanlığın kuş gribi haberleriyle ilgili ilk tepkisi, Manyas'taki olayın "dünyadaki büyük salgınla hiçbir ilgisinin olmadığı"nı açıklamak oldu. Henüz gerekli laboratuar testleri yapılmamış ve hindi ölümlerine H5N1 virüsünün yol açtığı kesinleşmemişti. Ama kuş gribi iki yıldır dünya gündemindeydi ve Güneydoğu Asya ülkelerinde 150 milyona yakın kanatlı ölmüş ya da itlaf edilmişti. Rusya'ya ulaşmış olan H5NI virüsünün göçmen kuşlar aracılığıyla Türkiye'ye de gelebileceği açıktı. Daha doğrusu, kesin olmayan tek şey, virüsün Türkiye'ye ne zaman geleceğiydi. Hem kümes hayvanlarının hem de insanların sağlığını korumak için aylar öncesinden önlem almaya başlamak, hem tarım üreticilerini hem de halkı salgın hastalıkla mücadeleye hazırlamak gerekiyordu.
Ama hiçbir şey yapılmadı. Manyas'taki hindi ölümlerine kadar... Daha doğrusu, tek bir şey yapıldı: Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Enstitüsü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nm isteğiyle ve cumhurbaşkanının, başbakanın ve bakanlar kurulu üyelerinin imzasını taşıyan bir kararla, 2004 yılında, "yüksek elektrik faturaları" gerekçe gösterilerek kapatıldı.
Hiçbir hazırlık yapılmadığı için de, karantina bölgesindeki insanlar ellerindeki tavukları saklamaya çalıştılar. Bunun bir nedeni tehlike konusunda bilgilendirilmemiş olmaları, diğer nedeni ise itlaf bedellerinin düşüklüğüydü. Yine tehlike konusundaki bilgisizlik nedeniyle, itlaf çalışmalarına çocuklar da katılmıştı!
AKP hükümeti, kısa bir süre içinde, "olayın abartıldığı" teşhisini koydu. Büyük tavuk üreticisi şirketlerin çıkarları doğrultusunda, bütün sorun, "tavuk eti yensin mi yenmesin mi" tartışmasına indirgendi. Önce Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, kendisinin tavuk eti yediğini açıkladı. Sonra Bakanlar Kurulu üyeleri kameraların önünde tavuk yedi. Ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, medyanın konuyu çok "abartılı" bir şekilde verdiğini, "vatandaşları korku ve endişeye sevk edecek" bir durumun bulunmadığını, hastalığın yayılma tehlikesine karşı her tür önlemin alındığını söyledi. Tayyip Erdoğan'ın aynı günlerde yaptığı bir başka açıklama daha vardı: "Ülkemi pazarlamakla mükellefim."
Medya, gerçekten de, kuş gribinin "sansasyon" kısmıyla ilgilenmiş, gereksiz ve yanlış korkulara yol açmıştı. Oysa hayvanlarda ilk kuş gribi vakalarının görülmesi, geç kalınmış bile olsa, salgın hastalıklarla mücadele konusunda gerekli adımların atılmasını sağlayabilirdi. Ama AKP hükümeti bunu da yapmadı. "Paniğe gerek yok" demekle yetindiler.
Evet, "paniğe gerek yok"tu. Ama kuş gribi virüsü bir kez gelmişti ve ilk olayın fazla büyümemesi bir şanstı. Avrupa'nın başka ülkelerinde de ortaya çıkan kuş gribi virüsünün Türkiye'nin farklı bölgelerinde ortaya çıkması olasılığı yükselmişti. Dolayısıyla, önlem alma zamanıydı.
Neler yapılabilirdi?
Aslında, salgın hastalıklarla mücadelenin etkin yolu, toplumsal eşitsizliklerin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Sağlık alanı özelinde ise, sağlık hizmetlerinin kamusal olarak sunulması, koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmesi ve sağlık hizmetleri ile ilacın birer meta olmaktan çıkarılması gerekir. Ama bunlar, sermaye düzeninin ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bir sermaye partisi olarak AKP'nin bunları yapması düşünülemezdi tabii ki.
Ama kapitalizm sınırları içinde bile alınabilecek önlemler vardı.
Birincisi, kuş gribinden ve daha genel olarak salgın hastalıklardan korunmanın basit ama etkili yolları tüm yurttaşlara öğretilebilir, bunun için medya organları kullanılabilir, bilgilendirici broşürler dağıtılabilir, salgın hastalıklardan en kolay etkilenen kesim olan çocuklara yönelik özel çalışmalar yapılabilir, ilkokullardan başlayarak eğitim kurumlarında hijyen dersleri verilebilirdi.
İkincisi, hayvan çiftlikleri dışında yetiştirilen tüm kümes hayvanları, geçimleri bunlara bağlı olan insanların zararları karşılanarak toplanabilir, açık pazarlarda canlı hayvan ve yumurta ticareti yasaklanabilir ve hayvan çiftlikleri üzerindeki denetim artırılabilirdi.
Üçüncüsü, antiviral ilaçlar konusunda çalışma yapılabilir, Tamiflu dışındaki seçenekler ve özellikle patentsiz ilaçlar incelemeye alınabilir, antiviral grip ilacı üretmeye dönük adımlar atılabilir, aşı üretme çalışmaları yeniden başlatılabilirdi.
Dördüncüsü, tüm illerde kuş gribi vakalarına karşı hazırlıklı birer sağlık kuruluşunun bulunması sağlanabilirdi.
Beşincisi, en büyük tehlike kaynağı olan göçmen kuşların avlanması ülke çapında yasaklanabilirdi.
Neler yapıldı?
Bu basit önlemlerin hiçbiri alınmadı!
Bunlar yerine, "her tür önlem alınmıştır, tehlike kalmamıştır" açıklamaları yapıldı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 9 Aralık 2005'te, tüm önlemlerin alındığını ve Türkiye'de kuş gribi hastalığının ortadan kaldırıldığını duyurdu.
Aralık ayının ortasında, yeni vakalarla karşılaşıldı. 15 Aralık'ta ilk ihbarlar geldi. Bu kez hükümet yetkilileri daha hazırlıklıydı: Kuş gribi vakaları inkar edildi!
Ağrı'nın Doğu Beyazıt ilçesindeki bir ailenin çocukları, hastalanan tavuklarını yedikten sonra hastalandılar. Milliyet gazetesine göre 18 Aralık'ta Doğubeyazıt'taki devlet hastanesine götürülen çocuklar, muayenenin ardından evlerine geri gönderildiler. Ama hastalıkları ağırlaşınca, kuş gribi şüphesiyle Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'ne sevk edildiler. Çocuklardan biri, Mahmut Ali Koçyiğit, 1 Ocak Pazar günü öldü.
2 Ocak'ta bir açıklama yapan Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanı Turan Aslan, aralarında ölen çocuğun da bulunduğu dört kişide kuş gribi virüsüne rastlanmadığını açıkladı. Aslan, üç ayrı test yaptıklarını ("Hızlı Test", "Elisa" ve "PCR"), bundan sonra artık başka virüs ya da bakterilerin bulunup bulunmadığım araştıracaklarını söylüyordu. Sağlık Bakanlığının bir diğer yetkilisi ise, Mahmut Ali Koçyiğit'in ölüm nedeninin "zatürree" olduğunu açıkladı (zatürree, insanlardaki kuş gribi hastalığının belirtileri arasında yer alıyor).
Türkiye'nin griple mücadele konusundaki en önemli kuruluşlarından biri olan Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi'nin başkanı, bu açıklamaların hemen ardından, hacca gitti! İzleyen günlerde, kurum başkanlığından istifa ettiği duyuruldu. AKP'nin sağlık alanındaki "mezhep" temeline dayalı kadrolaşmasının ne anlama geldiği bir kez daha görülmüş oldu.
Yine 2 Ocak'ta, Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, kuş gribinden söz edenleri "işgüzarlık"la suçluyordu.
4 Ocak günü ise, ölüm nedeninin kuş gribi olduğu ve Araştırma Hastanesi'ndeki diğer çocuklarda da kuş gribi virüsünün bulunduğu açıklandı. Kuş gribiyle mücadelede en önemli unsurlardan biri zamandı ve o da AKP'li bakanların gelişmeleri örtbas etme çabaları nedeniyle kaybedildi.
Bu arada, Van'daki hastanenin yetkilileri, Tamiflu adlı ilacın kendilerine 2 Ocak Pazartesi günü ulaştırıldığını ve aynı gün hastalara vermeye başladıklarını bildirdiler. Oysa bu ilaç, yalnızca, hastalık belirtilerinin görüldüğü andan sonraki ilk 48 saat içinde etkili olabiliyor. Ekim ayındaki kriz sırasında Tamiflu stoklamakla olmakla övünen Sağlık Bakanlığı, bu ilacı zamanında ulaştırmayarak, salgın hastalıklara karşı ne kadar "hazırlıklı" olduğunu bir kez daha gösterdi.
Mahmut Ali Koçyiğit'in kardeşi Fatma Koçyiğit, 5 Ocak gününün sabah saatlerinde, yine kuş gribi nedeniyle öldü.
Aynı günlerde, Sağlık Bakanlığı, hastalığın ortaya çıktığı doğu illerinde broşür dağıtmaya başladığını ilan etti. Oysa bu broşürlerin hastalık yeniden ortaya çıkmadan önce, Türkiye'nin her yanında ve özellikle de kümes hayvanı besleyenlere dağıtılması için bir aydan uzun bir süre vardı. Eğer yeterli bilgilendirme çalışması yapılsaydı, yoksul emekçiler hasta hayvanlarını kesip yemez, kümes hayvanlarının ya da kendilerinin hastalandığını bildirmek için ölüm haberlerinin gelmesini beklemezlerdi. Eğer yeterli bilgilendirme çalışması yapılsaydı, iki ölüm vakası da yaşanmayabilirdi.
Yine aynı günlerde, Doğu Anadolu illeri için av yasağı getirildi. Oysa göçmen kuşların en büyük tehlikeyi oluşturduğu biliniyordu. Örneğin, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Mustafa Altuntaş, Manyas'ta yaşananlardan önce, 15 EylüPde, göçmen kuşlara dikkat edilmesi ve bunların avlanmaması gerektiğini açıklamıştı. Ama Manyas vakasının ardından bu konuda da hiçbir adım atılmadı. Sonradan, kuş gribi virüsünün, Doğubeyazıt'a, bu ilçe yakınlarındaki ve göçmen kuşların uğrak yeri olan iki gölden ulaşmış olabileceğini, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker'in kendisi söyledi, daha doğrusu itiraf etti. Ve Doğu Anadolu'daki av yasağını yurt genelinde av yasağı izledi.
"Cehalet" dedikleri...
Hiçbir önlem almayan hükümet, kuş gribinin çok sayıda ile sıçramasının ve insanlardaki kuş gribi vakalarının artmasının ardından, sorumluyu buldu: Halk! Her şey halkın "cehalet" i yüzünden oluyordu... Halkı bilinçlendirmek için hiçbir şey yapmayan AKP iktidarının herhangi bir suçu olamazdı...
Halkı bilinçlendirmenin yolu ise, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından tarif edildi: Cuma hutbelerinde kuş gribinin anlatılması! Kısacası, sağlığımızı imamlara emanet eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Hükümetin sorumsuzca tavırları ise sürdü. Kuş gribi vakalarının 10'dan fazla ilde ortaya çıkmasına karşın, virüsün yayılmasını kolaylaştıran canlı hayvan hareketlerine sınırlama getirilmedi. Bu nedenle de kurban bayramında Türkiye'nin her tarafında canlı hayvan hareketi görüldü. Kurbanlık hayvanların üzerlerindeki kuş dışkıları yoluyla virüsün kolaylıkla taşınabileceği hesaba katılmadı. Bu bir yana, kuş gribi vakalarının saptandığı yerlerde karantina uygulamasına ya başvurulmadı ya da bu uygulama ciddi bir şekilde yapılmadı. Kısacası, virüsün ülke geneline yayılması için bütün olanaklar sağlandı.
Kuş gribinin İzmir ve Aydın'a sıçradığının saptandığı gün, Tayyip Erdoğan, "Durum kontrol altındadır. İlaç ve aşı noktasında herhangi bir sıkıntımız yoktur" açıklamasını yaptı. Aşı konusunda herhangi bir sıkıntı olamazdı, çünkü kuş gribinin aşısı henüz geliştirilememişti!
11 Ocak günü ise, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin şu açıklamayı yapıyordu: "Türkiye'nin kuşların göç güzergahı üzerinde yer aldığını ve bunun doğuracağı riskleri yeni keşfettik. Ama bütün bunlardan dersler çıkarıyoruz. İnanıyorum ki, bu sorunu çok kısa sürede çözeceğiz. Bu bizim boynumuzun borcu."
Yani, cahil olan, halktan önce, hükümetin kendisi! Yıllar öncesinden başlayan uyarılara ve iki ay önce yaşanan kuş gribi vakasına rağmen, hükümet, kuş göçünü ve bunun risklerini "yeni keşfediyor".
Hızlı tren katliamına neden olurken de, altyapıda doğru dürüst hiçbir iyileştirme yapmadan trenleri hızlandırmanın felakete yol açabileceğim yeni keşfetmişlerdi...
AKP ve sağlık sistemi
Hızlandırılmış bir diğer facia ise sağlık hizmetlerinde gerçekleştirildi. Müşteri odaklı hizmet, doktor seçme özgürlüğü, hastaneler arası rekabet söylemleriyle kamuya ait sağlık örgütünü şirketleştirdiler. Böylece bütçeden sağlığa ayrılan payı ve kadrolu çalışan sağlıkçıların sayısını azalttılar. Kamu hastaneleri, bir şirket gibi kendi gelirleriyle sözleşmeli sağlıkçı istihdam etmeye başladı. Performansa dayalı çalışma ile döner sermaye gelirleri personel arasında pay edilmeye başlandı ve kamu sağlık hizmetlerine son darbe vurulmadan önce kamucu ideoloji bir kez daha zihinlerde yok edilmeye çalışıldı.
Ve tam kuş gribi salgınının Doğu Anadolu'da baş gösterdiği sırada kamuyu çökertecek vuruş AKP tarafından yürürlüğe kondu: Devletin kamu hastanelerine olan 3.5 milyar YTL borcu silindi. Devletin özel hastanelere olan borcu ödenmeye devam ederken, devlet hastaneleri, başta hemşireler olmak üzere sözleşmeli çalıştırdıkları sağlıkçıları işten çıkarmaya başladılar. Bir salgın öncesi ne kadar güzel bir hazırlık!
Türkiye'de düzenin ülkeyi felaketlere karşı savunmasız hale getirdiği biliniyor. Ancak kuş gribi salgını sırasında yaşananlar AKP iktidarının bu ülkenin başına gelmiş başlıca felaketlerden biri olduğunu gösteriyor.
Kuş gribi, Türkiye'nin gündemine, 2005 yılının Ekim ayında, Balıkesir'in Manyas ilçesine bağlı Kızıksa beldesindeki hindi ölümleri üzerine girdi. İlk olarak 9 Ekim 2005 tarihli gazetelerde yer alan haberlere göre, 4 Ekim'i 5 Ekim'e bağlayan gece, yaklaşık 1800 hindi aniden ölmüştü. Yetkililer, ölümlerin kuş gribinden kaynaklandığını açıklamıştı. Ancak gribe hangi virüs alt tipinin neden olduğu henüz kesinlik kazanmamıştı.
Yine 9 Ekim tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasının manşet haberi ise, iktidardaki AKP'nin sağlık politikasını özetliyordu: Sağlık Bakanlığı, sağlık görevlilerine mezheplerini soruyordu! Bakanlığa devredilen SSK hastanelerinde çalışan sağlık görevlilerine gönderilen "sicil bilgi formu"nda, "mezhep" hanesi vardı. AKP hükümeti, kimlerin dinsel inançları nedeniyle fişleneceğini, kimlerden kurtulmak gerektiğini saptamaya çalışıyordu.
Aynı bakanlığın kuş gribi haberleriyle ilgili ilk tepkisi, Manyas'taki olayın "dünyadaki büyük salgınla hiçbir ilgisinin olmadığı"nı açıklamak oldu. Henüz gerekli laboratuar testleri yapılmamış ve hindi ölümlerine H5N1 virüsünün yol açtığı kesinleşmemişti. Ama kuş gribi iki yıldır dünya gündemindeydi ve Güneydoğu Asya ülkelerinde 150 milyona yakın kanatlı ölmüş ya da itlaf edilmişti. Rusya'ya ulaşmış olan H5NI virüsünün göçmen kuşlar aracılığıyla Türkiye'ye de gelebileceği açıktı. Daha doğrusu, kesin olmayan tek şey, virüsün Türkiye'ye ne zaman geleceğiydi. Hem kümes hayvanlarının hem de insanların sağlığını korumak için aylar öncesinden önlem almaya başlamak, hem tarım üreticilerini hem de halkı salgın hastalıkla mücadeleye hazırlamak gerekiyordu.
Ama hiçbir şey yapılmadı. Manyas'taki hindi ölümlerine kadar... Daha doğrusu, tek bir şey yapıldı: Manisa Tavuk Hastalıkları ve Aşı Üretim Enstitüsü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nm isteğiyle ve cumhurbaşkanının, başbakanın ve bakanlar kurulu üyelerinin imzasını taşıyan bir kararla, 2004 yılında, "yüksek elektrik faturaları" gerekçe gösterilerek kapatıldı.
Hiçbir hazırlık yapılmadığı için de, karantina bölgesindeki insanlar ellerindeki tavukları saklamaya çalıştılar. Bunun bir nedeni tehlike konusunda bilgilendirilmemiş olmaları, diğer nedeni ise itlaf bedellerinin düşüklüğüydü. Yine tehlike konusundaki bilgisizlik nedeniyle, itlaf çalışmalarına çocuklar da katılmıştı!
AKP hükümeti, kısa bir süre içinde, "olayın abartıldığı" teşhisini koydu. Büyük tavuk üreticisi şirketlerin çıkarları doğrultusunda, bütün sorun, "tavuk eti yensin mi yenmesin mi" tartışmasına indirgendi. Önce Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, kendisinin tavuk eti yediğini açıkladı. Sonra Bakanlar Kurulu üyeleri kameraların önünde tavuk yedi. Ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, medyanın konuyu çok "abartılı" bir şekilde verdiğini, "vatandaşları korku ve endişeye sevk edecek" bir durumun bulunmadığını, hastalığın yayılma tehlikesine karşı her tür önlemin alındığını söyledi. Tayyip Erdoğan'ın aynı günlerde yaptığı bir başka açıklama daha vardı: "Ülkemi pazarlamakla mükellefim."
Medya, gerçekten de, kuş gribinin "sansasyon" kısmıyla ilgilenmiş, gereksiz ve yanlış korkulara yol açmıştı. Oysa hayvanlarda ilk kuş gribi vakalarının görülmesi, geç kalınmış bile olsa, salgın hastalıklarla mücadele konusunda gerekli adımların atılmasını sağlayabilirdi. Ama AKP hükümeti bunu da yapmadı. "Paniğe gerek yok" demekle yetindiler.
Evet, "paniğe gerek yok"tu. Ama kuş gribi virüsü bir kez gelmişti ve ilk olayın fazla büyümemesi bir şanstı. Avrupa'nın başka ülkelerinde de ortaya çıkan kuş gribi virüsünün Türkiye'nin farklı bölgelerinde ortaya çıkması olasılığı yükselmişti. Dolayısıyla, önlem alma zamanıydı.
Neler yapılabilirdi?
Aslında, salgın hastalıklarla mücadelenin etkin yolu, toplumsal eşitsizliklerin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Sağlık alanı özelinde ise, sağlık hizmetlerinin kamusal olarak sunulması, koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmesi ve sağlık hizmetleri ile ilacın birer meta olmaktan çıkarılması gerekir. Ama bunlar, sermaye düzeninin ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bir sermaye partisi olarak AKP'nin bunları yapması düşünülemezdi tabii ki.
Ama kapitalizm sınırları içinde bile alınabilecek önlemler vardı.
Birincisi, kuş gribinden ve daha genel olarak salgın hastalıklardan korunmanın basit ama etkili yolları tüm yurttaşlara öğretilebilir, bunun için medya organları kullanılabilir, bilgilendirici broşürler dağıtılabilir, salgın hastalıklardan en kolay etkilenen kesim olan çocuklara yönelik özel çalışmalar yapılabilir, ilkokullardan başlayarak eğitim kurumlarında hijyen dersleri verilebilirdi.
İkincisi, hayvan çiftlikleri dışında yetiştirilen tüm kümes hayvanları, geçimleri bunlara bağlı olan insanların zararları karşılanarak toplanabilir, açık pazarlarda canlı hayvan ve yumurta ticareti yasaklanabilir ve hayvan çiftlikleri üzerindeki denetim artırılabilirdi.
Üçüncüsü, antiviral ilaçlar konusunda çalışma yapılabilir, Tamiflu dışındaki seçenekler ve özellikle patentsiz ilaçlar incelemeye alınabilir, antiviral grip ilacı üretmeye dönük adımlar atılabilir, aşı üretme çalışmaları yeniden başlatılabilirdi.
Dördüncüsü, tüm illerde kuş gribi vakalarına karşı hazırlıklı birer sağlık kuruluşunun bulunması sağlanabilirdi.
Beşincisi, en büyük tehlike kaynağı olan göçmen kuşların avlanması ülke çapında yasaklanabilirdi.
Neler yapıldı?
Bu basit önlemlerin hiçbiri alınmadı!
Bunlar yerine, "her tür önlem alınmıştır, tehlike kalmamıştır" açıklamaları yapıldı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 9 Aralık 2005'te, tüm önlemlerin alındığını ve Türkiye'de kuş gribi hastalığının ortadan kaldırıldığını duyurdu.
Aralık ayının ortasında, yeni vakalarla karşılaşıldı. 15 Aralık'ta ilk ihbarlar geldi. Bu kez hükümet yetkilileri daha hazırlıklıydı: Kuş gribi vakaları inkar edildi!
Ağrı'nın Doğu Beyazıt ilçesindeki bir ailenin çocukları, hastalanan tavuklarını yedikten sonra hastalandılar. Milliyet gazetesine göre 18 Aralık'ta Doğubeyazıt'taki devlet hastanesine götürülen çocuklar, muayenenin ardından evlerine geri gönderildiler. Ama hastalıkları ağırlaşınca, kuş gribi şüphesiyle Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'ne sevk edildiler. Çocuklardan biri, Mahmut Ali Koçyiğit, 1 Ocak Pazar günü öldü.
2 Ocak'ta bir açıklama yapan Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanı Turan Aslan, aralarında ölen çocuğun da bulunduğu dört kişide kuş gribi virüsüne rastlanmadığını açıkladı. Aslan, üç ayrı test yaptıklarını ("Hızlı Test", "Elisa" ve "PCR"), bundan sonra artık başka virüs ya da bakterilerin bulunup bulunmadığım araştıracaklarını söylüyordu. Sağlık Bakanlığının bir diğer yetkilisi ise, Mahmut Ali Koçyiğit'in ölüm nedeninin "zatürree" olduğunu açıkladı (zatürree, insanlardaki kuş gribi hastalığının belirtileri arasında yer alıyor).
Türkiye'nin griple mücadele konusundaki en önemli kuruluşlarından biri olan Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi'nin başkanı, bu açıklamaların hemen ardından, hacca gitti! İzleyen günlerde, kurum başkanlığından istifa ettiği duyuruldu. AKP'nin sağlık alanındaki "mezhep" temeline dayalı kadrolaşmasının ne anlama geldiği bir kez daha görülmüş oldu.
Yine 2 Ocak'ta, Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, kuş gribinden söz edenleri "işgüzarlık"la suçluyordu.
4 Ocak günü ise, ölüm nedeninin kuş gribi olduğu ve Araştırma Hastanesi'ndeki diğer çocuklarda da kuş gribi virüsünün bulunduğu açıklandı. Kuş gribiyle mücadelede en önemli unsurlardan biri zamandı ve o da AKP'li bakanların gelişmeleri örtbas etme çabaları nedeniyle kaybedildi.
Bu arada, Van'daki hastanenin yetkilileri, Tamiflu adlı ilacın kendilerine 2 Ocak Pazartesi günü ulaştırıldığını ve aynı gün hastalara vermeye başladıklarını bildirdiler. Oysa bu ilaç, yalnızca, hastalık belirtilerinin görüldüğü andan sonraki ilk 48 saat içinde etkili olabiliyor. Ekim ayındaki kriz sırasında Tamiflu stoklamakla olmakla övünen Sağlık Bakanlığı, bu ilacı zamanında ulaştırmayarak, salgın hastalıklara karşı ne kadar "hazırlıklı" olduğunu bir kez daha gösterdi.
Mahmut Ali Koçyiğit'in kardeşi Fatma Koçyiğit, 5 Ocak gününün sabah saatlerinde, yine kuş gribi nedeniyle öldü.
Aynı günlerde, Sağlık Bakanlığı, hastalığın ortaya çıktığı doğu illerinde broşür dağıtmaya başladığını ilan etti. Oysa bu broşürlerin hastalık yeniden ortaya çıkmadan önce, Türkiye'nin her yanında ve özellikle de kümes hayvanı besleyenlere dağıtılması için bir aydan uzun bir süre vardı. Eğer yeterli bilgilendirme çalışması yapılsaydı, yoksul emekçiler hasta hayvanlarını kesip yemez, kümes hayvanlarının ya da kendilerinin hastalandığını bildirmek için ölüm haberlerinin gelmesini beklemezlerdi. Eğer yeterli bilgilendirme çalışması yapılsaydı, iki ölüm vakası da yaşanmayabilirdi.
Yine aynı günlerde, Doğu Anadolu illeri için av yasağı getirildi. Oysa göçmen kuşların en büyük tehlikeyi oluşturduğu biliniyordu. Örneğin, Türk Veteriner Hekimleri Birliği Mustafa Altuntaş, Manyas'ta yaşananlardan önce, 15 EylüPde, göçmen kuşlara dikkat edilmesi ve bunların avlanmaması gerektiğini açıklamıştı. Ama Manyas vakasının ardından bu konuda da hiçbir adım atılmadı. Sonradan, kuş gribi virüsünün, Doğubeyazıt'a, bu ilçe yakınlarındaki ve göçmen kuşların uğrak yeri olan iki gölden ulaşmış olabileceğini, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker'in kendisi söyledi, daha doğrusu itiraf etti. Ve Doğu Anadolu'daki av yasağını yurt genelinde av yasağı izledi.
"Cehalet" dedikleri...
Hiçbir önlem almayan hükümet, kuş gribinin çok sayıda ile sıçramasının ve insanlardaki kuş gribi vakalarının artmasının ardından, sorumluyu buldu: Halk! Her şey halkın "cehalet" i yüzünden oluyordu... Halkı bilinçlendirmek için hiçbir şey yapmayan AKP iktidarının herhangi bir suçu olamazdı...
Halkı bilinçlendirmenin yolu ise, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından tarif edildi: Cuma hutbelerinde kuş gribinin anlatılması! Kısacası, sağlığımızı imamlara emanet eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.
Hükümetin sorumsuzca tavırları ise sürdü. Kuş gribi vakalarının 10'dan fazla ilde ortaya çıkmasına karşın, virüsün yayılmasını kolaylaştıran canlı hayvan hareketlerine sınırlama getirilmedi. Bu nedenle de kurban bayramında Türkiye'nin her tarafında canlı hayvan hareketi görüldü. Kurbanlık hayvanların üzerlerindeki kuş dışkıları yoluyla virüsün kolaylıkla taşınabileceği hesaba katılmadı. Bu bir yana, kuş gribi vakalarının saptandığı yerlerde karantina uygulamasına ya başvurulmadı ya da bu uygulama ciddi bir şekilde yapılmadı. Kısacası, virüsün ülke geneline yayılması için bütün olanaklar sağlandı.
Kuş gribinin İzmir ve Aydın'a sıçradığının saptandığı gün, Tayyip Erdoğan, "Durum kontrol altındadır. İlaç ve aşı noktasında herhangi bir sıkıntımız yoktur" açıklamasını yaptı. Aşı konusunda herhangi bir sıkıntı olamazdı, çünkü kuş gribinin aşısı henüz geliştirilememişti!
11 Ocak günü ise, Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin şu açıklamayı yapıyordu: "Türkiye'nin kuşların göç güzergahı üzerinde yer aldığını ve bunun doğuracağı riskleri yeni keşfettik. Ama bütün bunlardan dersler çıkarıyoruz. İnanıyorum ki, bu sorunu çok kısa sürede çözeceğiz. Bu bizim boynumuzun borcu."
Yani, cahil olan, halktan önce, hükümetin kendisi! Yıllar öncesinden başlayan uyarılara ve iki ay önce yaşanan kuş gribi vakasına rağmen, hükümet, kuş göçünü ve bunun risklerini "yeni keşfediyor".
Hızlı tren katliamına neden olurken de, altyapıda doğru dürüst hiçbir iyileştirme yapmadan trenleri hızlandırmanın felakete yol açabileceğim yeni keşfetmişlerdi...
AKP ve sağlık sistemi
Hızlandırılmış bir diğer facia ise sağlık hizmetlerinde gerçekleştirildi. Müşteri odaklı hizmet, doktor seçme özgürlüğü, hastaneler arası rekabet söylemleriyle kamuya ait sağlık örgütünü şirketleştirdiler. Böylece bütçeden sağlığa ayrılan payı ve kadrolu çalışan sağlıkçıların sayısını azalttılar. Kamu hastaneleri, bir şirket gibi kendi gelirleriyle sözleşmeli sağlıkçı istihdam etmeye başladı. Performansa dayalı çalışma ile döner sermaye gelirleri personel arasında pay edilmeye başlandı ve kamu sağlık hizmetlerine son darbe vurulmadan önce kamucu ideoloji bir kez daha zihinlerde yok edilmeye çalışıldı.
Ve tam kuş gribi salgınının Doğu Anadolu'da baş gösterdiği sırada kamuyu çökertecek vuruş AKP tarafından yürürlüğe kondu: Devletin kamu hastanelerine olan 3.5 milyar YTL borcu silindi. Devletin özel hastanelere olan borcu ödenmeye devam ederken, devlet hastaneleri, başta hemşireler olmak üzere sözleşmeli çalıştırdıkları sağlıkçıları işten çıkarmaya başladılar. Bir salgın öncesi ne kadar güzel bir hazırlık!
Türkiye'de düzenin ülkeyi felaketlere karşı savunmasız hale getirdiği biliniyor. Ancak kuş gribi salgını sırasında yaşananlar AKP iktidarının bu ülkenin başına gelmiş başlıca felaketlerden biri olduğunu gösteriyor.
Kus Gribi (H5N1) Tamiflu Hakkinda
Kuş Gribi (H5N1) ve Tamiflu
Kuş gribi korkusu dünyayı sararken, İsviçreli ilaç şirketi Roche, astronomik sıfaünı hafif bırakan kârların peşinde... 2005 yılında Tamiflu adlı grip ilacının satışından yaklaşık 1 milyar dolarlık bir gelir elde ettiler (2004 rakamının dört katı). Bu yıl bu rakamı en az iki katına çıkarmayı planlıyorlar. Dünya Sağlık Örgütü (VVHO-DSÖ), tüm ülkelere, nüfuslarının yüzde 25'ine yetecek kadar Tamiflu depolamalarını öneriyor. İlacın patentine sahip olan Roche ise, bireysel kullanıcıların patlayan talebini bile karşılayamıyor. İnsanlık büyük bir tehlikeyle karşı karşıya, ama Roche, Tamiflu'nun patent haklarından vazgeçmediği gibi, ihtiyacı olan ülkelerin bu ilacı değil serbestçe, ücret ödeyerek üretmelerine bile izin vermiyor!
Devletlerden gelen talepleri ise, "üç yıldır stok yapmanızı söylemiştik" diyerek geri çeviriyor! Roche, sadece, ilacı "yasadışı" olarak üreteceklerini ilan eden ülkelerle "anlaşma" yoluna gidiyor...
insanlık bir tarafta, sermayenin doymak bilmez kâr hırsı diğer tarafta...
Başta ABD, AB üyesi ülkeler ve Japonya olmak üzere zengin ülkelerdeki bireysel kullanıcılar sayesinde hiç beklemediği kârlar elde eden Roche, bununla yetinmeyi aklına bile getirmiyor. (2004-2005 grip mevsiminde sadece Japonya'ya 6 milyon kutu Tamiflu satan Roche, tüm dünya için Dünya Sağlık Örgütü'ne 3 milyon kutu, Türkiye'ye ise 2005 yılının Ekim ayındaki vakalardan sonra 5 bin, 2006 yılının Ocak ayında ise 10 bin kutu Tamiflu bağışlamakla övünüyor!)
Tamiflu sayesinde kazananlar arasında, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de var. Roche, Tamiflu'yu kendisi geliştirmemiş, Gilead Sciences adlı ABD şirketinden devralmıştı. Gilead, Tamiflu'nun satış gelirlerinin yaklaşık yüzde 10'unu almaya devam ediyor. 1997 ile 2001 yılları arasında Gilead yöneticiliği yapan Rumsfeld ise, elindeki şirket hisseleri sayesinde, kişisel servetine en az 1 milyon dolar daha katmış durumda.
Üstelik, çok pahalı bir ilaç olan Tamiflu, alternatifsiz değil!
Bugün, A tipi griplere karşı benzer ölçülerde etkili olan dört ilaç var. Oseltamivir (Tamiflu), zanamivir (Relenza), amantadin ve rimantadin. Bunlardan ilk ikisi ile son ikisi farklı işleyiş mekanizmalarına sahip. Ama asıl önemlisi, ilk ikisi patentli, diğer ikisi patentsiz. Ve ilk ikisi pahalı, son ikisi hem ucuz, hem de herkes tarafından serbestçe üretilebilecek ilaçlar.
Ama büyük sermayenin sözcülüğünü yapan Dünya Sağlık Örgütü, ilk ikisini ve asıl olarak Roche'un ürettiği Tamiflu'yu öneriyor. Diğerlerini ise kötülüyor.
Dahası, Dünya Sağlık Örgütü, Tamiflu üretiminin zor ve karmaşık bir süreç olduğunu ve kısa sürede artırılamayacağını iddia ederek, patentinin süresi 2016 yılında sona erecek olan Roche'u destekliyor. Ama aynı şirket, zor durumda kaldığında, ayrıcalıklarını koruyabilmek için Tamiflu üretmeye karar veren ülkelerle anlaşma yoluna gidebiliyor ve ilaç üretiminin hiç de o kadar zor olmadığı netlik kazanıyor.
Gribe karşı geliştirilen dört ilaç da, son kuş gribi salgınına yol açan H5N1 virüsünün de dahil olduğu A tipi grip virüslerinden kaynaklanan hastalıkların belirtileri ortaya çıktıktan sonraki ilk 48 saat içinde kullanıldıklarında, hastalığın etkilerini hafifletiyorlar. Ama bu ilaçların, genetik yapısı değişen ve insandan insana bulaşmaya başlayan bir H5N1 virüsüne karşı etkili olup olmayacakları konusunda hiçbir şey söylemek mümkün değil. Bir başka deyişle, bugünün asıl korkusu olan kıtalararası bir öldürücü grip salgını patlak verdiğinde, bu ilaçlar belki de hiçbir işe yaramayacak.
Yine de, kuşlardan geçen H5N1 virüsü yüzünden gribe yakalanan insanlar için şu an eldeki tek çare, bu ilaçlar.
Dünya Sağlık Örgütü, H5N1 virüsünün, amantadin ve rimantadin adlı ilaçlara karşı hızla direnç kazandığını iddia ediyor.
Bu iddiada belirli bir gerçeklik payı var. İnsanlar için geliştirilmiş olmalarına karşın Güneydoğu Asya ülkelerinde kanatlılardaki kuş gribi hastalığına karşı kullanılan bu ilaçlara karşı, Vietnam, Tayland, Kamboçya, Laos ve Malezya'da görülen H5N1 virüslerinin direnç geliştirdiği saptanmış durumda.
Ancak birincisi, virüslerin dünyanın her yanındaki tüketimi hızla artan Tamiflu'ya karşı da direnç geliştirmeleri kaçınılmaz. Özellikle de, gereksiz Tamiflu tüketimi bu ölçüde teşvik edilirken... İlacın sadece tedavi için değil, aynı zamanda koruyucu olarak kullanılması teşvik ediliyor ve yüksek riskli bölgeler dışında bu tür bir kullanım zararlı.
İkincisi, Vietnam'da kuş gribine yakalanan bir hastanın taşıdığı virüsün, diğerlerinden çok daha yeni bir ilaç olan Tamiflu'ya dirençli olduğu saptanmış durumda.
Üçüncüsü ve asıl önemlisi, kuşlardan insanlara bulaşan H5N1 virüslerinin yol açtığı hastalıklar, kolaylıkla ihmal edilebilecek kadar az. Dünya ölçeğinde üç yıllık bir süre boyunca (2003-2005) insanlarda sadece 142 vaka kaydedilmiş durumda (her yıl dünyada ortalama 1.2 milyon kişi akciğer kanserine yakalanıyor). Asıl tehlike, H5N1 virüsünün insandan insana bulaşabilen bir türünün ortaya çıkması. Bu türe karşı hangi ilacın etkili olabileceği konusunda ise hiçbir bilgi bulunmuyor.
Tüm bunların ötesinde, Güneydoğu Asya ülkelerindeki H5N1 virüslerinin amantadine karşı direnç geliştirmiş olmalarına karşın, Türkiye'ye de ulaşan kuş gribi salgınına yol açan H5N1 virüslerinin bu ilaca dirençli olmadığı, yani amantadin adlı ilacın etkili olabileceği saptandı.
Yapılan araştırmalar, amantadin adlı ilacın, Rusya ve Çin'de ortaya çıkan H5N1 virüslerine karşı, Tamiflu kadar etkili olduklarını ortaya koyuyor. Türkiye, Romanya ve Hırvatistan'da ortaya çıkan H5N1 virüsleri Rusya ve Çin'dekilerle akraba ve bu nedenle amantadin'in Avrupa'daki kuş gribi vakalarında da Tamiflu kadar etkili olması olasılığı çok yüksek.
Kısacası, kuş gribi korkusu medya desteğiyle büyütülür ve bir panik havası yaratılırken, bu işten reklam ve pazarlama olanakları geniş ilaç tekelleri yararlanıyor. İnsan sağlığı da hiçe sayılarak, her tür kriz, bir "fırsat'a dönüştürülüyor.
Kuş gribi korkusu dünyayı sararken, İsviçreli ilaç şirketi Roche, astronomik sıfaünı hafif bırakan kârların peşinde... 2005 yılında Tamiflu adlı grip ilacının satışından yaklaşık 1 milyar dolarlık bir gelir elde ettiler (2004 rakamının dört katı). Bu yıl bu rakamı en az iki katına çıkarmayı planlıyorlar. Dünya Sağlık Örgütü (VVHO-DSÖ), tüm ülkelere, nüfuslarının yüzde 25'ine yetecek kadar Tamiflu depolamalarını öneriyor. İlacın patentine sahip olan Roche ise, bireysel kullanıcıların patlayan talebini bile karşılayamıyor. İnsanlık büyük bir tehlikeyle karşı karşıya, ama Roche, Tamiflu'nun patent haklarından vazgeçmediği gibi, ihtiyacı olan ülkelerin bu ilacı değil serbestçe, ücret ödeyerek üretmelerine bile izin vermiyor!
Devletlerden gelen talepleri ise, "üç yıldır stok yapmanızı söylemiştik" diyerek geri çeviriyor! Roche, sadece, ilacı "yasadışı" olarak üreteceklerini ilan eden ülkelerle "anlaşma" yoluna gidiyor...
insanlık bir tarafta, sermayenin doymak bilmez kâr hırsı diğer tarafta...
Başta ABD, AB üyesi ülkeler ve Japonya olmak üzere zengin ülkelerdeki bireysel kullanıcılar sayesinde hiç beklemediği kârlar elde eden Roche, bununla yetinmeyi aklına bile getirmiyor. (2004-2005 grip mevsiminde sadece Japonya'ya 6 milyon kutu Tamiflu satan Roche, tüm dünya için Dünya Sağlık Örgütü'ne 3 milyon kutu, Türkiye'ye ise 2005 yılının Ekim ayındaki vakalardan sonra 5 bin, 2006 yılının Ocak ayında ise 10 bin kutu Tamiflu bağışlamakla övünüyor!)
Tamiflu sayesinde kazananlar arasında, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de var. Roche, Tamiflu'yu kendisi geliştirmemiş, Gilead Sciences adlı ABD şirketinden devralmıştı. Gilead, Tamiflu'nun satış gelirlerinin yaklaşık yüzde 10'unu almaya devam ediyor. 1997 ile 2001 yılları arasında Gilead yöneticiliği yapan Rumsfeld ise, elindeki şirket hisseleri sayesinde, kişisel servetine en az 1 milyon dolar daha katmış durumda.
Üstelik, çok pahalı bir ilaç olan Tamiflu, alternatifsiz değil!
Bugün, A tipi griplere karşı benzer ölçülerde etkili olan dört ilaç var. Oseltamivir (Tamiflu), zanamivir (Relenza), amantadin ve rimantadin. Bunlardan ilk ikisi ile son ikisi farklı işleyiş mekanizmalarına sahip. Ama asıl önemlisi, ilk ikisi patentli, diğer ikisi patentsiz. Ve ilk ikisi pahalı, son ikisi hem ucuz, hem de herkes tarafından serbestçe üretilebilecek ilaçlar.
Ama büyük sermayenin sözcülüğünü yapan Dünya Sağlık Örgütü, ilk ikisini ve asıl olarak Roche'un ürettiği Tamiflu'yu öneriyor. Diğerlerini ise kötülüyor.
Dahası, Dünya Sağlık Örgütü, Tamiflu üretiminin zor ve karmaşık bir süreç olduğunu ve kısa sürede artırılamayacağını iddia ederek, patentinin süresi 2016 yılında sona erecek olan Roche'u destekliyor. Ama aynı şirket, zor durumda kaldığında, ayrıcalıklarını koruyabilmek için Tamiflu üretmeye karar veren ülkelerle anlaşma yoluna gidebiliyor ve ilaç üretiminin hiç de o kadar zor olmadığı netlik kazanıyor.
Gribe karşı geliştirilen dört ilaç da, son kuş gribi salgınına yol açan H5N1 virüsünün de dahil olduğu A tipi grip virüslerinden kaynaklanan hastalıkların belirtileri ortaya çıktıktan sonraki ilk 48 saat içinde kullanıldıklarında, hastalığın etkilerini hafifletiyorlar. Ama bu ilaçların, genetik yapısı değişen ve insandan insana bulaşmaya başlayan bir H5N1 virüsüne karşı etkili olup olmayacakları konusunda hiçbir şey söylemek mümkün değil. Bir başka deyişle, bugünün asıl korkusu olan kıtalararası bir öldürücü grip salgını patlak verdiğinde, bu ilaçlar belki de hiçbir işe yaramayacak.
Yine de, kuşlardan geçen H5N1 virüsü yüzünden gribe yakalanan insanlar için şu an eldeki tek çare, bu ilaçlar.
Dünya Sağlık Örgütü, H5N1 virüsünün, amantadin ve rimantadin adlı ilaçlara karşı hızla direnç kazandığını iddia ediyor.
Bu iddiada belirli bir gerçeklik payı var. İnsanlar için geliştirilmiş olmalarına karşın Güneydoğu Asya ülkelerinde kanatlılardaki kuş gribi hastalığına karşı kullanılan bu ilaçlara karşı, Vietnam, Tayland, Kamboçya, Laos ve Malezya'da görülen H5N1 virüslerinin direnç geliştirdiği saptanmış durumda.
Ancak birincisi, virüslerin dünyanın her yanındaki tüketimi hızla artan Tamiflu'ya karşı da direnç geliştirmeleri kaçınılmaz. Özellikle de, gereksiz Tamiflu tüketimi bu ölçüde teşvik edilirken... İlacın sadece tedavi için değil, aynı zamanda koruyucu olarak kullanılması teşvik ediliyor ve yüksek riskli bölgeler dışında bu tür bir kullanım zararlı.
İkincisi, Vietnam'da kuş gribine yakalanan bir hastanın taşıdığı virüsün, diğerlerinden çok daha yeni bir ilaç olan Tamiflu'ya dirençli olduğu saptanmış durumda.
Üçüncüsü ve asıl önemlisi, kuşlardan insanlara bulaşan H5N1 virüslerinin yol açtığı hastalıklar, kolaylıkla ihmal edilebilecek kadar az. Dünya ölçeğinde üç yıllık bir süre boyunca (2003-2005) insanlarda sadece 142 vaka kaydedilmiş durumda (her yıl dünyada ortalama 1.2 milyon kişi akciğer kanserine yakalanıyor). Asıl tehlike, H5N1 virüsünün insandan insana bulaşabilen bir türünün ortaya çıkması. Bu türe karşı hangi ilacın etkili olabileceği konusunda ise hiçbir bilgi bulunmuyor.
Tüm bunların ötesinde, Güneydoğu Asya ülkelerindeki H5N1 virüslerinin amantadine karşı direnç geliştirmiş olmalarına karşın, Türkiye'ye de ulaşan kuş gribi salgınına yol açan H5N1 virüslerinin bu ilaca dirençli olmadığı, yani amantadin adlı ilacın etkili olabileceği saptandı.
Yapılan araştırmalar, amantadin adlı ilacın, Rusya ve Çin'de ortaya çıkan H5N1 virüslerine karşı, Tamiflu kadar etkili olduklarını ortaya koyuyor. Türkiye, Romanya ve Hırvatistan'da ortaya çıkan H5N1 virüsleri Rusya ve Çin'dekilerle akraba ve bu nedenle amantadin'in Avrupa'daki kuş gribi vakalarında da Tamiflu kadar etkili olması olasılığı çok yüksek.
Kısacası, kuş gribi korkusu medya desteğiyle büyütülür ve bir panik havası yaratılırken, bu işten reklam ve pazarlama olanakları geniş ilaç tekelleri yararlanıyor. İnsan sağlığı da hiçe sayılarak, her tür kriz, bir "fırsat'a dönüştürülüyor.
Turkiye’de Kus Gribi ve Riskler
Kuş Gribinin Türkiye İçin Yol Açtığı Riskler
Kuş gribinin problem teşkil ettiği ülkelerden virüs taşıyıcısı canlı kanatlıların ya da ürünlerin yasal ya da yasadışı yollarla ithalatının olması
Hasta kanatlıların hareketlerinin kontrolünün yetersiz olması
Canlı kanatlı pazarlarının bulunması
Göç yolları üzerinde bulunması
Yaban hayatın varlığı
Doğa parkları ve göllerin bulunması
Su kuşlarının dışkıları bulaşmış su birikintisi ve derelerin varlığı
Kuş gribi Türkiye'de ne gibi sosyoekonomik zararlara sebep olabilir?
Öncelikle yumurta ve et tüketiminde azalma olacağından bahsedilebilir. Yurtiçinde oluşan tüketimdeki bu azalmanın yanında ihracatın da azalması söz konusu olacaktır. Tüketimin azalması üretimin azaltılmasını gerektirecek, salgın süresi uzadıkça bu sektörde ile ilgili çiftlik, hizmet sektörü ya da endüstride çalışanların işten atılmaları söz konusu olacaktır. Türkiye'de kümes hayvanı beslemek kasaba ve köylerde yaygın olarak geçim kaynağıdır. Kuş gribinin köylü ve çiftçilerin geçim sıkıntısını arttırması söz konusu olacaktır. Görüldüğü gibi kuş gribinden en çok emekçiler etkilenecektir. Ayrıca ev hayvanları mağazaları, kuşhaneler ve kuş satıcıları da hareket kontrollerinden olumsuz etkilenebilir.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde hastalığın bu kadar yayılması halkın cehaletine bağlanmaktadır. Bu doğru mu?
Bölge halkının sosyoekonomik düzeyinin düşük olduğu bilinmektedir. Bu sebeple halk zaten çok kısıtlı olan geçim kaynaklarını kaybetmek istememektedir. Hayvan besleme koşullarını denetlemek ve sağlıklı hale getirmek Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sorumluluğudur. Bat-man'da çocukların para kazanmak için tavukların tüylerini yolmak zorunda kalmalarına, genel olarak çocukların çalışmak zorunda kalmasına neden olan ve onların çalışmasına izin verilen bu sistemin kendisi sorumludur.
İyi/dengeli beslenen, sağlıklı konutlarda yaşayan insanlarla yoksul insanlar arasında kuş gribine yakalanma riski açısından bir fark var mı?
Her türlü salgın hastalıkta olduğu gibi kuş gribinde de hastalık riski sosyoekonomik durum ile doğrudan ilişkilidir. Ocak 2006'da doğu illerimizde başlayan salgında bu durum çok net bir şekilde gözlemlenmiştir. Hastalığa yakalanan kişilerin yoksul ve sağlıksız konutlarda yaşayan ailelerden olduğu bilinmektedir. Salgın hastalıkların önlenmesinde topluma verilen sağlık eğitimi de çok önemlidir. Ancak koruyucu sağlık hizmetlerinin her geçen gün azaldığı günümüzde kişiler ancak bireysel olarak isterlerse sağlık bilgisine ulaşabilmektedir. Zaten pahalı olan, üstelik de bilimsellikten uzaklaşan eğitimi ise yoksulların alma imkanı kalmamıştır.
Kuş gribi ile ilgili olarak hangi kaynaklara güvenebiliriz, hangilerine güvenmemeliyiz?
Medyada yer alan bilgilerin tamamının bilimsel olmadığı bilinmelidir. Bazı bilgilerin spekülatif olduğu aşikardır. Üniversitelerin enfeksiyon anabilim dalları yanında veteriner hekimler odası ve tabip odalarından da bilgi alınabilir. Bunun dışında internet üzerinden (tabii ki kaynakların güvenilirliğine dikkat etmek koşuluyla) pek çok bilgi sağlanabilir.
Bilim insanları/sağlıkçılar arasında kuş gribi konusunda farklı yaklaşımların bulunmasının kökeninde ne var?
Şu ana kadar yapılan farklı çalışmalar sonrasında edinilen bilgilerin kolektif olarak paylaşılmamış olması, hastalığın daha çok yoksul ülkelerde çıkması ve bu ülkelerde bilimsel araştırma yapılma imkanlarının kısıtlı olması, virüsün H5N1 tipinin yeni izole edilmesi nedeniyle virüsle ilgili halen pek çok bilinmeyenin olması, kuş gribi hakkında kesin şeyler söylemenin önünde engeldir. Farklı yaklaşımdan bundan kaynaklanmaktadır.
Türkiye'de en çok kimlere güvenebiliriz? Hangi fakülteler, hekimler vb. gerçekten konuya hakim?
Kuş gribi hakkında veteriner hekimlik fakülteleri, tıp fakülteleri enfeksiyon hastalıkları ana bilim dalları, veteriner hekim odaları, tabip odaları ile sağlık ve tarım bakanlıklarından bilgi alınabilir. İstanbul ve Ankara'da yer alan üniversitelerin veterinerlik ve tıp fakülteleri bu konuda daha fazla personel ve donanıma (laboratuar ve bilimsel çalışma imkanı vb.) sahiptirler.
Bugüne kadar insanlık tarihinde ne tür salgın hastalıklar yüzünden insanlar öldü?
Veba, kolera, verem, kızamık, sıtma gibi hastalıklar insanlık tarihinde çok ciddi salgınlara ve on milyonlarca kişinin ölümüne yol açmıştır. Günümüzde bu hastalıkların bulaşma ve yayılma yolları ve tedavileri ile ilgili bilgiye ulaşılmış olmasına rağmen sıtma, verem, kolera, sarı humma hâlâ milyonlarca kişinin ölümüne yol açmaktadır. Ayrıca 1980'li yıllarla beraber saptanan HIV virüsüne bağlı ölümler de giderek artmaktadır. İki yıl önce Çin'de meydana gelen SARS salgınında da pek çok kişi hayatım kaybetmiştir. Kuş gribi nedeniyle ise daha önce de belirtildiği gibi 1918'deki İspanyol gribi sırasında 40-50 milyon kişinin öldüğü sanılmaktadır. 195 7'deki Asya gribinde 2 milyon kişi, 1968'de 1 milyon kişinin öldüğü bildirilmiştir.
Geçmişteki salgınlarla bugün yaşanabilecek bir salgın arasında ne tür farklar olabilir?
Teknolojinin ilerlemiş olması olası bir salgın durumunda ilaç ve aşı üretiminin hızlı yapılabilmesi avantajı sağlarken, önceleri çok sınırlı sayıda olan uçaklarla taşımacılığın bugün çok daha fazla yapılması, her gün kıtalararası pek çok uçuşun olması, motorlu taşıtların çok yaygınlaşması gibi nedenlerle hastalığın kontrolsüz yayılması çok daha olasıdır.
Tehlikeli salgınlara yol açabilecek başka belli başlı hastalıklar nelerdir?
AİDS, 1980'li yıllarla beraber dünyada hızla yayılan ve ölümcül seyreden HIV virüsünün neden olduğu bir hastalıktır. Yine AİDS hastalığı ile beraber tekrar yaygınlık göstermeye başlayan başka bir hastalık da veremdir. Verem aslında tedavisi olan bir hastalıktır, ancak ülkelerin yetersiz ve çoğu zaman yanlış sağlık politikaları nedeniyle ilaçlara cevabı olmayan verem vakaları da artmıştır. Bu durum verem nedeniyle dünyada her yıl milyonlarca kişinin ölmesine yol açmaktadır. Aşılama ve toplum hijyen kuralları uygulanarak kolay engellenebilen hastalıklar olan kızamık, sıtma, kolera gibi hastalıklar dahi halen dünyada her yıl yüz binlerce kişinin ölümüne sebep olmaktadır. Bunların dışında geçtiğimiz birkaç yıl içinde özellikle bahar aylarında ülkemizde İç Anadolu Bölge-si'nde yer alan bazı şehirlerde gözlenen tehlikeli salgınlara yol açan bir diğer hastalık Kırım-Kongo hastalığıdır ve yüksek oranda öldürücü seyretmektedir.
Görüldüğü gibi aslında salgınlara yol açan, önlenebilecek pek çok hastalık nedeniyle dünyada her yıl milyonlarca kişi hayatını kaybetmektedir. H5N1 tipi kuş gribi ise şimdiye kadar sadece 147 kişide görülmüş ve tüm dünyada 78 kişinin ölümüne yol açmıştır (ülkemizde 4 Ocak 2006 tarihinden itibaren görülmeye başlayan vakaların tümü bu rakamlara dahil değildir). Kuş gribinde korkulan, virüsün yaygın bir salgına neden olma potansiyelini barındırıyor olmasıdır.
Salgın hastalıkları daha başından durdurup ortadan kaldırmak mümkün değil midir?
Koruyucu sağlık hizmetleri bu noktada çok önemlidir. Daha hastalık oluşmadan hastalık etkenlerinin hastalık oluşturmasının toplumda engellenmesi, koruyucu sağlık hizmetleri ile mümkündür. Bağışıklanma yani aşılama ise bunun en önemli aracıdır. Toplumda yaygın görülen, kişiden kişiye bulaşma özelliği gösteren mikroorganizmalara karşı geliştirilmiş olan aşılarla tüm toplumun aşılanması mümkündür. Aşılamanın sürekliliği ve kapsayıcılığı ne kadar iyi örgütlenirse o kadar iyi ve etkili sonuçlar alınır. Bugün kızamık, kızamıkçık, su çiçeği, difteri, boğmaca, tetanos, çocuk felci, hepatit B, verem vb. aşılarının üretiminin kolaylıkla yapılabiliyor olmasına rağmen aşılama oranlarının yeteri kadar yüksek olmaması nedeniyle pek çok ülkede bu kolay önlenebilir hastalıklar sebebiyle milyonlarca çocuk ve erişkin hayatını kaybetmektedir. Bağışıklanma dışında kişilere toplumsal hijyen kuralları ile ilgili sağlık eğitiminin verilmesi ve bu kurallara tüm yaşam alanlarında toplumun uymasının sağlanması ile hastalık oluşsa bile salgın yayılması engellenebilir.
Ulusal birası politikasına sahip olmanın önemi nedir?
Son yıllarda ilaç tekelleri düşük kârlı aşılarla ilgili çalışmalarını ve bu aşıların üretimlerini azaltmışlardır. Bu aşılar daha çok az gelişmiş ülkelerde görülen hastalıklara yöneliktir. Patent yasaları nedeniyle kendi aşısını üretme hakkı da bulunmayan az gelişmiş ülkelerde bu sebeplerle milyonlarca çocuk hayatını yitirmektedir. Öte yandan günümüzde ulusal aşı üretme bilgi ve teknolojisine sahip olmanın stratejik önemi de vardır. Çünkü emperyalizm olgusu nedeniyle giderek artan biyolojik silahların kolay yayılma, güç saptanma, kişiden kişiye hızla bulaşma özellikleri bulunmaktadır. Ve kullanıldığı durumda bu silahlara karşı çalışmak için güvenli bir aşı politikasına ihtiyaç vardır. Aşı üretimi kamusal bir sorumluluktur ve aşı gibi stratejik bir üründe dışa bağımlılık kabul edilemez.
Türkiye'de çıkan kanatlılardaki H5N1 salgını sırasında sağlık sistemimiz ne tür açıklar verdi?
Her şeyden önce doğru işleyebilecek bir salgın programına hâlâ sahip olmayan Türkiye'de yetkililer kuş ölümlerine rağmen gerekli önlemleri ancak insan ölümleri olunca almaya başlamıştır. Arada kaybedilen günler hastalığın diğer bölgelere de yayılmasında ve hastalığı kapan kişilerin zamanında hastaneye başvurmalarında kritiktir. Geç ve yanlış yapılan açıklamalar halkın doğru bilgilenmesini önlemiş, üstelik önlemlerin alınamamasının suçu cahil oldukları gerekçesiyle halkın üzerine yüklenmiştir. Bilimsellikten uzak davranan yetkililer av yasağının konmasında, karantina bölgelerinin saptanmasında, hayvan ve araç hareketlerinin kısıtlanmasında, kanatlı itlaflarında eksikli davranmıştır. Van'da hastaneye yatırılan hastaların hem tanıları hem de tedavileri gecikmiş ve hastaların üçü kaybedilmiştir. Aşı üretilememesi, ilaç sanayisinde dışa bağımlı olunması ve halkın olumsuz yaşam koşulları nedeniyle, kuş gribinin insanlarda bir salgına dönüşmesi durumunda salgının zamanında kontrol alınmasında yetersiz kalınacağı aşikardır.
Küba'nın bu tür salgın hastalıklara karşı özel bir politikası var mı?
Yüzde 100'e yaklaşan aşılama oranları sayesinde aşı ile korunabilir hastalıklarda büyük başarı sergileyen Küba'da genel olarak bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümler çok azalmıştır. Fakir ve ambargo uygulanan bir ülke olmasına rağmen bilimsel çalışmalara kaynak ayıran Küba, kendi aşılarım üretmektedir, üstelik biyoteknoloji konusunda pek çok gelişmiş ülkeden ileridedir. Salgın hastalıkların önlenmesinde aşılar kadar sağlıklı içme suyunun tüm topluma ulaştırılması ve ücretsiz devam ettikleri okullarda herkese sağlık eğitiminin verilmesi de etkilidir. Sağlık hizmetinde birinci basamak sağlık hizmetleri ön plana çıkmış olup herkese ücretsiz sağlanmaktadır. Bu sayede pek çok bulaşıcı hastalığın artık görülmediği Küba diğer ülkelere de bu hizmetleri ulaştırabilmek için, uluslararası Salgın Hastalıklar ve Afetlere karşı Uzman Doktorlar Tugayını kısa bir süre önce kurmuştur.
Kuş gribinin problem teşkil ettiği ülkelerden virüs taşıyıcısı canlı kanatlıların ya da ürünlerin yasal ya da yasadışı yollarla ithalatının olması
Hasta kanatlıların hareketlerinin kontrolünün yetersiz olması
Canlı kanatlı pazarlarının bulunması
Göç yolları üzerinde bulunması
Yaban hayatın varlığı
Doğa parkları ve göllerin bulunması
Su kuşlarının dışkıları bulaşmış su birikintisi ve derelerin varlığı
Kuş gribi Türkiye'de ne gibi sosyoekonomik zararlara sebep olabilir?
Öncelikle yumurta ve et tüketiminde azalma olacağından bahsedilebilir. Yurtiçinde oluşan tüketimdeki bu azalmanın yanında ihracatın da azalması söz konusu olacaktır. Tüketimin azalması üretimin azaltılmasını gerektirecek, salgın süresi uzadıkça bu sektörde ile ilgili çiftlik, hizmet sektörü ya da endüstride çalışanların işten atılmaları söz konusu olacaktır. Türkiye'de kümes hayvanı beslemek kasaba ve köylerde yaygın olarak geçim kaynağıdır. Kuş gribinin köylü ve çiftçilerin geçim sıkıntısını arttırması söz konusu olacaktır. Görüldüğü gibi kuş gribinden en çok emekçiler etkilenecektir. Ayrıca ev hayvanları mağazaları, kuşhaneler ve kuş satıcıları da hareket kontrollerinden olumsuz etkilenebilir.
Doğu Anadolu Bölgesi'nde hastalığın bu kadar yayılması halkın cehaletine bağlanmaktadır. Bu doğru mu?
Bölge halkının sosyoekonomik düzeyinin düşük olduğu bilinmektedir. Bu sebeple halk zaten çok kısıtlı olan geçim kaynaklarını kaybetmek istememektedir. Hayvan besleme koşullarını denetlemek ve sağlıklı hale getirmek Tarım ve Köyişleri Bakanlığının sorumluluğudur. Bat-man'da çocukların para kazanmak için tavukların tüylerini yolmak zorunda kalmalarına, genel olarak çocukların çalışmak zorunda kalmasına neden olan ve onların çalışmasına izin verilen bu sistemin kendisi sorumludur.
İyi/dengeli beslenen, sağlıklı konutlarda yaşayan insanlarla yoksul insanlar arasında kuş gribine yakalanma riski açısından bir fark var mı?
Her türlü salgın hastalıkta olduğu gibi kuş gribinde de hastalık riski sosyoekonomik durum ile doğrudan ilişkilidir. Ocak 2006'da doğu illerimizde başlayan salgında bu durum çok net bir şekilde gözlemlenmiştir. Hastalığa yakalanan kişilerin yoksul ve sağlıksız konutlarda yaşayan ailelerden olduğu bilinmektedir. Salgın hastalıkların önlenmesinde topluma verilen sağlık eğitimi de çok önemlidir. Ancak koruyucu sağlık hizmetlerinin her geçen gün azaldığı günümüzde kişiler ancak bireysel olarak isterlerse sağlık bilgisine ulaşabilmektedir. Zaten pahalı olan, üstelik de bilimsellikten uzaklaşan eğitimi ise yoksulların alma imkanı kalmamıştır.
Kuş gribi ile ilgili olarak hangi kaynaklara güvenebiliriz, hangilerine güvenmemeliyiz?
Medyada yer alan bilgilerin tamamının bilimsel olmadığı bilinmelidir. Bazı bilgilerin spekülatif olduğu aşikardır. Üniversitelerin enfeksiyon anabilim dalları yanında veteriner hekimler odası ve tabip odalarından da bilgi alınabilir. Bunun dışında internet üzerinden (tabii ki kaynakların güvenilirliğine dikkat etmek koşuluyla) pek çok bilgi sağlanabilir.
Bilim insanları/sağlıkçılar arasında kuş gribi konusunda farklı yaklaşımların bulunmasının kökeninde ne var?
Şu ana kadar yapılan farklı çalışmalar sonrasında edinilen bilgilerin kolektif olarak paylaşılmamış olması, hastalığın daha çok yoksul ülkelerde çıkması ve bu ülkelerde bilimsel araştırma yapılma imkanlarının kısıtlı olması, virüsün H5N1 tipinin yeni izole edilmesi nedeniyle virüsle ilgili halen pek çok bilinmeyenin olması, kuş gribi hakkında kesin şeyler söylemenin önünde engeldir. Farklı yaklaşımdan bundan kaynaklanmaktadır.
Türkiye'de en çok kimlere güvenebiliriz? Hangi fakülteler, hekimler vb. gerçekten konuya hakim?
Kuş gribi hakkında veteriner hekimlik fakülteleri, tıp fakülteleri enfeksiyon hastalıkları ana bilim dalları, veteriner hekim odaları, tabip odaları ile sağlık ve tarım bakanlıklarından bilgi alınabilir. İstanbul ve Ankara'da yer alan üniversitelerin veterinerlik ve tıp fakülteleri bu konuda daha fazla personel ve donanıma (laboratuar ve bilimsel çalışma imkanı vb.) sahiptirler.
Bugüne kadar insanlık tarihinde ne tür salgın hastalıklar yüzünden insanlar öldü?
Veba, kolera, verem, kızamık, sıtma gibi hastalıklar insanlık tarihinde çok ciddi salgınlara ve on milyonlarca kişinin ölümüne yol açmıştır. Günümüzde bu hastalıkların bulaşma ve yayılma yolları ve tedavileri ile ilgili bilgiye ulaşılmış olmasına rağmen sıtma, verem, kolera, sarı humma hâlâ milyonlarca kişinin ölümüne yol açmaktadır. Ayrıca 1980'li yıllarla beraber saptanan HIV virüsüne bağlı ölümler de giderek artmaktadır. İki yıl önce Çin'de meydana gelen SARS salgınında da pek çok kişi hayatım kaybetmiştir. Kuş gribi nedeniyle ise daha önce de belirtildiği gibi 1918'deki İspanyol gribi sırasında 40-50 milyon kişinin öldüğü sanılmaktadır. 195 7'deki Asya gribinde 2 milyon kişi, 1968'de 1 milyon kişinin öldüğü bildirilmiştir.
Geçmişteki salgınlarla bugün yaşanabilecek bir salgın arasında ne tür farklar olabilir?
Teknolojinin ilerlemiş olması olası bir salgın durumunda ilaç ve aşı üretiminin hızlı yapılabilmesi avantajı sağlarken, önceleri çok sınırlı sayıda olan uçaklarla taşımacılığın bugün çok daha fazla yapılması, her gün kıtalararası pek çok uçuşun olması, motorlu taşıtların çok yaygınlaşması gibi nedenlerle hastalığın kontrolsüz yayılması çok daha olasıdır.
Tehlikeli salgınlara yol açabilecek başka belli başlı hastalıklar nelerdir?
AİDS, 1980'li yıllarla beraber dünyada hızla yayılan ve ölümcül seyreden HIV virüsünün neden olduğu bir hastalıktır. Yine AİDS hastalığı ile beraber tekrar yaygınlık göstermeye başlayan başka bir hastalık da veremdir. Verem aslında tedavisi olan bir hastalıktır, ancak ülkelerin yetersiz ve çoğu zaman yanlış sağlık politikaları nedeniyle ilaçlara cevabı olmayan verem vakaları da artmıştır. Bu durum verem nedeniyle dünyada her yıl milyonlarca kişinin ölmesine yol açmaktadır. Aşılama ve toplum hijyen kuralları uygulanarak kolay engellenebilen hastalıklar olan kızamık, sıtma, kolera gibi hastalıklar dahi halen dünyada her yıl yüz binlerce kişinin ölümüne sebep olmaktadır. Bunların dışında geçtiğimiz birkaç yıl içinde özellikle bahar aylarında ülkemizde İç Anadolu Bölge-si'nde yer alan bazı şehirlerde gözlenen tehlikeli salgınlara yol açan bir diğer hastalık Kırım-Kongo hastalığıdır ve yüksek oranda öldürücü seyretmektedir.
Görüldüğü gibi aslında salgınlara yol açan, önlenebilecek pek çok hastalık nedeniyle dünyada her yıl milyonlarca kişi hayatını kaybetmektedir. H5N1 tipi kuş gribi ise şimdiye kadar sadece 147 kişide görülmüş ve tüm dünyada 78 kişinin ölümüne yol açmıştır (ülkemizde 4 Ocak 2006 tarihinden itibaren görülmeye başlayan vakaların tümü bu rakamlara dahil değildir). Kuş gribinde korkulan, virüsün yaygın bir salgına neden olma potansiyelini barındırıyor olmasıdır.
Salgın hastalıkları daha başından durdurup ortadan kaldırmak mümkün değil midir?
Koruyucu sağlık hizmetleri bu noktada çok önemlidir. Daha hastalık oluşmadan hastalık etkenlerinin hastalık oluşturmasının toplumda engellenmesi, koruyucu sağlık hizmetleri ile mümkündür. Bağışıklanma yani aşılama ise bunun en önemli aracıdır. Toplumda yaygın görülen, kişiden kişiye bulaşma özelliği gösteren mikroorganizmalara karşı geliştirilmiş olan aşılarla tüm toplumun aşılanması mümkündür. Aşılamanın sürekliliği ve kapsayıcılığı ne kadar iyi örgütlenirse o kadar iyi ve etkili sonuçlar alınır. Bugün kızamık, kızamıkçık, su çiçeği, difteri, boğmaca, tetanos, çocuk felci, hepatit B, verem vb. aşılarının üretiminin kolaylıkla yapılabiliyor olmasına rağmen aşılama oranlarının yeteri kadar yüksek olmaması nedeniyle pek çok ülkede bu kolay önlenebilir hastalıklar sebebiyle milyonlarca çocuk ve erişkin hayatını kaybetmektedir. Bağışıklanma dışında kişilere toplumsal hijyen kuralları ile ilgili sağlık eğitiminin verilmesi ve bu kurallara tüm yaşam alanlarında toplumun uymasının sağlanması ile hastalık oluşsa bile salgın yayılması engellenebilir.
Ulusal birası politikasına sahip olmanın önemi nedir?
Son yıllarda ilaç tekelleri düşük kârlı aşılarla ilgili çalışmalarını ve bu aşıların üretimlerini azaltmışlardır. Bu aşılar daha çok az gelişmiş ülkelerde görülen hastalıklara yöneliktir. Patent yasaları nedeniyle kendi aşısını üretme hakkı da bulunmayan az gelişmiş ülkelerde bu sebeplerle milyonlarca çocuk hayatını yitirmektedir. Öte yandan günümüzde ulusal aşı üretme bilgi ve teknolojisine sahip olmanın stratejik önemi de vardır. Çünkü emperyalizm olgusu nedeniyle giderek artan biyolojik silahların kolay yayılma, güç saptanma, kişiden kişiye hızla bulaşma özellikleri bulunmaktadır. Ve kullanıldığı durumda bu silahlara karşı çalışmak için güvenli bir aşı politikasına ihtiyaç vardır. Aşı üretimi kamusal bir sorumluluktur ve aşı gibi stratejik bir üründe dışa bağımlılık kabul edilemez.
Türkiye'de çıkan kanatlılardaki H5N1 salgını sırasında sağlık sistemimiz ne tür açıklar verdi?
Her şeyden önce doğru işleyebilecek bir salgın programına hâlâ sahip olmayan Türkiye'de yetkililer kuş ölümlerine rağmen gerekli önlemleri ancak insan ölümleri olunca almaya başlamıştır. Arada kaybedilen günler hastalığın diğer bölgelere de yayılmasında ve hastalığı kapan kişilerin zamanında hastaneye başvurmalarında kritiktir. Geç ve yanlış yapılan açıklamalar halkın doğru bilgilenmesini önlemiş, üstelik önlemlerin alınamamasının suçu cahil oldukları gerekçesiyle halkın üzerine yüklenmiştir. Bilimsellikten uzak davranan yetkililer av yasağının konmasında, karantina bölgelerinin saptanmasında, hayvan ve araç hareketlerinin kısıtlanmasında, kanatlı itlaflarında eksikli davranmıştır. Van'da hastaneye yatırılan hastaların hem tanıları hem de tedavileri gecikmiş ve hastaların üçü kaybedilmiştir. Aşı üretilememesi, ilaç sanayisinde dışa bağımlı olunması ve halkın olumsuz yaşam koşulları nedeniyle, kuş gribinin insanlarda bir salgına dönüşmesi durumunda salgının zamanında kontrol alınmasında yetersiz kalınacağı aşikardır.
Küba'nın bu tür salgın hastalıklara karşı özel bir politikası var mı?
Yüzde 100'e yaklaşan aşılama oranları sayesinde aşı ile korunabilir hastalıklarda büyük başarı sergileyen Küba'da genel olarak bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümler çok azalmıştır. Fakir ve ambargo uygulanan bir ülke olmasına rağmen bilimsel çalışmalara kaynak ayıran Küba, kendi aşılarım üretmektedir, üstelik biyoteknoloji konusunda pek çok gelişmiş ülkeden ileridedir. Salgın hastalıkların önlenmesinde aşılar kadar sağlıklı içme suyunun tüm topluma ulaştırılması ve ücretsiz devam ettikleri okullarda herkese sağlık eğitiminin verilmesi de etkilidir. Sağlık hizmetinde birinci basamak sağlık hizmetleri ön plana çıkmış olup herkese ücretsiz sağlanmaktadır. Bu sayede pek çok bulaşıcı hastalığın artık görülmediği Küba diğer ülkelere de bu hizmetleri ulaştırabilmek için, uluslararası Salgın Hastalıklar ve Afetlere karşı Uzman Doktorlar Tugayını kısa bir süre önce kurmuştur.
Kus Gribi Belirtileri Nedenleri
Kuş Gribi ve İlaç Şirketleri
Roche kuş gribi sayesinde ne kadar kazançlı çıktı?
Roche, kârlarını bu dönem içerisinde elindeki Tamiflu stoklarını bitirerek 4 kat kadar yükseltti, bunun yanı sıra önümüzdeki dönem için Tamiflu siparişlerini şimdiden aldığından aslında kâr oranları çok daha fazla arttırmış oldu. Ürettiği Tamiflu adlı ilacın içeriği olan oseltamivir bir antiviral. Yani bazı virüslerin ölmesini ya da aktivas-yonunu kaybetmesini sağlıyor. H5N1 ile oluşan kuş gribinde ilk 48 saat içinde kullanıldığında hastalığın şiddetini azaltmada etkili olduğu düşünülüyor. Ancak yine de yüzde 100 tedavi edici değil. Oseltamivir kullanılmasına rağmen hastalığın ölümcüllüğü yüzde 50 oranlarında seyrediyor. Roche, oseltamivir maddesinin ilaç patentini elinde bulundurduğundan başka ilaç şirketlerinin bu ilacı üretme şansı yok. Ancak bir salgın durumunda gerekli ilacın üretimini sağlayacak kadar büyük bir kapasiteye sahip olmayan Roche ilacın jeneriğine lisans vermek için dört Amerikan ilaç şirketi ile masaya oturmak zorunda kaldı. Elbette ki üstlendiği sorumluluğu paylaşmak için değil, elde edilecek büyük kâra tek başına sahip olmasına izin verilmeyeceğinden bunu yapmak zorunda kaldı.
Başka hangi şirketler ne kadar kâr ediyor?
Avustralyalı Biota adlı şirketin üretmekte olduğu Relanza isimli bir başka antiviral ilacın hisse senetlerinin borsada yükselmeye başlamasının dışında bir diğer gelişme de Hindistan'da Cipla adında bir şirketin oseltamiviri Roche lisans vermese bile üreteceğini açıklaması oldu. Avrupa ve Amerika pazarına değil, az gelişmiş ülkelerin pazarına ilacı süreceğini açıklayan Cipla firmasının bunu insafından yapmadığı aşikardır.
Elbette sadece hastalanan kişilerde ve korunma amaçlı kullanılan antiviral ilaçlar değil, sağlıklı insanlarda kullanılan aşılar da kâr oranlarını yükseltmeyi amaçlayan ilaç tekelleri için bir fırsattı. Öncelikle halihazırda mevcut olan grip virüsünün bazı tiplerine karşı koruyucu olan aşı satışları arttı. H5Nl'e karşı etkili olmadığı bilinen bu aşı normalde de tüm sağlıklı kişilere önerilmiyor. Sadece risk faktörlerine sahip kronik hastalığı olanların, yaşlıların, bakımevi ve huzurevlerinde yaşayanların, bazı sağlık çalışanlarının vb. yaptırması önerilen bu aşıyı yaratılan panik havası içerisinde pek çok sağlıklı kişi de yaptırmış oldu ve bu aşıyı üreten şirketlerin kârları böylece arttı. H5Nl'e karşı genel kabul gören bir aşı henüz üretilemedi. Ancak üretildiği takdirde bu aşının patentini elinde bulunduran şirketin ne kadar kâr edeceğini şimdiden tahmin etmek hiç de zor değil.
Roche'un oseltamivir etken maddeli, kuş gribinde kullanılan ilacın patentini elinde bulundurması nedeniyle ilacın yeteri kadar üretilememesi söz konusu. İlaçta patent uygulamasının insan sağlığı üzerinde ne gibi etkileri olabilir?
İlaçta patent hakkı ilacı bulan kişiyi koruyormuş gibi görünmesine rağmen aslında ilaçta tekelleşmenin önünü açan bir uygulamadır. Bu şekilde yapılan buluşlar ya da geliştirilen teknolojilerin tek bir şirket tarafından kullanılabilmesi sağlanır. Bu hakka sahip olan şirket ilacın fiyatını istediği gibi belirleyebilecektir. Bu durumdan en çok az gelişmiş ülkeler etkilenir. Daha ucuza ilaç üretimini sağlayabilecek iken patent hakkına sahip olan şirketten şirketin belirlediği fiyata ilacı almak zorunda kalacak olan az gelişmiş ülkeler bunu yapmadıkları durumda ilacı edinemeyeceklerdir. Yani ilaçta patent ile önü daha da açılan ilaçta tekelleşme halk sağlığını özellikle de yoksul ülkelerde tehdit eder durumdadır.
Roche kuş gribi sayesinde ne kadar kazançlı çıktı?
Roche, kârlarını bu dönem içerisinde elindeki Tamiflu stoklarını bitirerek 4 kat kadar yükseltti, bunun yanı sıra önümüzdeki dönem için Tamiflu siparişlerini şimdiden aldığından aslında kâr oranları çok daha fazla arttırmış oldu. Ürettiği Tamiflu adlı ilacın içeriği olan oseltamivir bir antiviral. Yani bazı virüslerin ölmesini ya da aktivas-yonunu kaybetmesini sağlıyor. H5N1 ile oluşan kuş gribinde ilk 48 saat içinde kullanıldığında hastalığın şiddetini azaltmada etkili olduğu düşünülüyor. Ancak yine de yüzde 100 tedavi edici değil. Oseltamivir kullanılmasına rağmen hastalığın ölümcüllüğü yüzde 50 oranlarında seyrediyor. Roche, oseltamivir maddesinin ilaç patentini elinde bulundurduğundan başka ilaç şirketlerinin bu ilacı üretme şansı yok. Ancak bir salgın durumunda gerekli ilacın üretimini sağlayacak kadar büyük bir kapasiteye sahip olmayan Roche ilacın jeneriğine lisans vermek için dört Amerikan ilaç şirketi ile masaya oturmak zorunda kaldı. Elbette ki üstlendiği sorumluluğu paylaşmak için değil, elde edilecek büyük kâra tek başına sahip olmasına izin verilmeyeceğinden bunu yapmak zorunda kaldı.
Başka hangi şirketler ne kadar kâr ediyor?
Avustralyalı Biota adlı şirketin üretmekte olduğu Relanza isimli bir başka antiviral ilacın hisse senetlerinin borsada yükselmeye başlamasının dışında bir diğer gelişme de Hindistan'da Cipla adında bir şirketin oseltamiviri Roche lisans vermese bile üreteceğini açıklaması oldu. Avrupa ve Amerika pazarına değil, az gelişmiş ülkelerin pazarına ilacı süreceğini açıklayan Cipla firmasının bunu insafından yapmadığı aşikardır.
Elbette sadece hastalanan kişilerde ve korunma amaçlı kullanılan antiviral ilaçlar değil, sağlıklı insanlarda kullanılan aşılar da kâr oranlarını yükseltmeyi amaçlayan ilaç tekelleri için bir fırsattı. Öncelikle halihazırda mevcut olan grip virüsünün bazı tiplerine karşı koruyucu olan aşı satışları arttı. H5Nl'e karşı etkili olmadığı bilinen bu aşı normalde de tüm sağlıklı kişilere önerilmiyor. Sadece risk faktörlerine sahip kronik hastalığı olanların, yaşlıların, bakımevi ve huzurevlerinde yaşayanların, bazı sağlık çalışanlarının vb. yaptırması önerilen bu aşıyı yaratılan panik havası içerisinde pek çok sağlıklı kişi de yaptırmış oldu ve bu aşıyı üreten şirketlerin kârları böylece arttı. H5Nl'e karşı genel kabul gören bir aşı henüz üretilemedi. Ancak üretildiği takdirde bu aşının patentini elinde bulunduran şirketin ne kadar kâr edeceğini şimdiden tahmin etmek hiç de zor değil.
Roche'un oseltamivir etken maddeli, kuş gribinde kullanılan ilacın patentini elinde bulundurması nedeniyle ilacın yeteri kadar üretilememesi söz konusu. İlaçta patent uygulamasının insan sağlığı üzerinde ne gibi etkileri olabilir?
İlaçta patent hakkı ilacı bulan kişiyi koruyormuş gibi görünmesine rağmen aslında ilaçta tekelleşmenin önünü açan bir uygulamadır. Bu şekilde yapılan buluşlar ya da geliştirilen teknolojilerin tek bir şirket tarafından kullanılabilmesi sağlanır. Bu hakka sahip olan şirket ilacın fiyatını istediği gibi belirleyebilecektir. Bu durumdan en çok az gelişmiş ülkeler etkilenir. Daha ucuza ilaç üretimini sağlayabilecek iken patent hakkına sahip olan şirketten şirketin belirlediği fiyata ilacı almak zorunda kalacak olan az gelişmiş ülkeler bunu yapmadıkları durumda ilacı edinemeyeceklerdir. Yani ilaçta patent ile önü daha da açılan ilaçta tekelleşme halk sağlığını özellikle de yoksul ülkelerde tehdit eder durumdadır.