Bebekler her ağladıklarında kucağa alınmalı mıdırlar?
Doğumdan hatta hamilelikten itibaren bebekler kendilerini anlatmaya başlarlar. Kendilerini dinlemeye hevesli, alıcı anne babaların varlığını ararlar. Gerek sosyal donanımları gerekse dil becerileri henüz gelişmediği için ihtiyaçlarını anlatmak için aktif bir şekilde beden dillerini kullanırlar. Ağlamak, bebeklerin kendilerini ifade etmek için kullandıkları en etkin yoldur.
Anne babaların bebeklerinin ağlayarak neyi anlatmaya çalıştığını anlayabilmeleri ve hızlı bir şekilde bebeklerine yanıt vermeleri onların zaman içinde daha az ağlamalarına neden olur. İlk aylarda annenin bebeğinden gelen işaretleri doğru değerlendirmesi annenin ne kadar duyarlı olduğu ile ilgilidir.
Annenin duyarlı bir şekilde bebeğine yanıt vermesi sonraki aylarda iletişimde daha az sorun yaşanmasını sağlar. Ayrıca bebeğin ihtiyacı olduğunda 'dinleneceği' mesajını içselleştirmesine de yardım eder. Buradan bebeğin her ağladığında kucağa alınması gerektiği sonucunun çıkarılmaması gerekir. Bebeklerin ağlamaları bir şeyleri protesto ettikleri anlamına da gelebilir. Bebeğin protesto etmesine de izin verilmesi gerekir. Gerektiği noktada anne babanın bebeğinin ağlamasını hoşgörmesi, bebeklerini ayrı bir birey olarak görüp onun kızmasını ya da aynı fikirde olmamasını da kabul etmek anlamına gelir. Bazı anne babalar eğer bebekleri ağladığında derhal yanına gitmezlerse bebeklerinin onu terk ettikleri mesajını alacağından endişe ederler.
Meslek yaşamımda bebeklerini hiç kimseye hatta eşlerine bile emanet edemeyen, bir an bile bebeklerinden ayrılamayan anneler gördüm. Kadın anne olduktan sonra her ne kadar bu duygu onu zaman zaman bunaltsa da bebeği olmadan ne yapabileceğini düşünemez bir hale gelir. Annenin bebeği ile geliştirdiği ilişki yalnız anne açısından değil bebek açısından da birbirine 'bağlı' değil 'bağımlı' bir ilişkiye dönüşür. Hiç yalnız bırakılmayan bebek kendi başına kalamayacağını, yalnız var olamayacağını düşünür. Başka bir deyişle bebek bağımsızlaşamaz.
Çocuk esirgeme kurumlarında kalan bebeklerin daha az ağladıklarını gözlemleriz. Burada çarpıcı olan şey nasıl annenin bebeği ile iletişime açık ve duyarlı olması bebeğin daha az ağlamasını sağlıyorsa, bakımevinde kalan bir bebeğin görece olarak daha az ilgi görmesi zamanla ağlamamayı, bir başka ifade ile 'çağırmamayı' öğrenmesine neden olur. Bu örnekte bebeğin kendi kendisine kalması, onun bağımsız olduğunu değil bir anlamda kapanmış olduğunu anlatır. Bebeğin ağlamalarının da ağlamamalarının da hep bir anlamı vardır. Eğer bebek uyandığında çevresinde onunla ilişki kurmaktan, ihtiyaçlarını karşılamaktan keyif alan, yani onun duygusal olarak açılmasını sağlayan bir yetişkin yoksa, bebek uyuyarak iç dünyasına çekilebilir.
Bebek her ağladığında kucağa alınmalı mıdır? Yoksa alınmamalı mıdır? Bu sorular pek de anlamlı değildir; çünkü bu sorular evet ya da hayır diye yanıtlanamaz. Bebeğin aslında ağlayarak ne anlatmaya çalıştığı anlaşılmalı, ona göre uygun davranış sergilenmelidir.