Kan Transfuzyonu

Kan Transfüzyonu

Kan transfuzyonu; kan kaybını yeri­ne koymak, 02 taşıma kapasitesini ve kardiyak debiyi artırmak, kan elemanla­rını tamamlamak, pıhtılaşma faktörleri ve bağışıklık cisimlerini yerine koymak ve hemopoetik organları uyarmak ama­cıyla tam kan veya kan komponentle-rinden birisinin verilmesidir. Kan trans­fuzyonu sırasında;

Mümkün olan her durumda alıcı­ya kendi ABO ve Rh grubundan kan verilmelidir. Eğer yoksa ve acil bir durum söz konusu ise O Rh (-) kan verilebilir, AB grubu A, B veya 0 grubundan kan alabilir. Serumdaki antikorların en aza indirilmesi açısından böyle durumlarda eritrosit süs­pansiyonu tercih edilmelidir.

Başlamadan önce mutlaka çapraz karşılaştırma yapılmalıdır.

Alıcı serumundaki inkomplet an-tikorların araştırılması için alıcı serumu ve verici eritrositleri ile indirekt cobmbs testi yapılmalı­dır"
Transfüze edilecek kan hemoliz ve bakteriyel kontaminasyon yö­nünden kontrol edilmelidir.
Kanın gerçekten o kişiye ait olup olmadığı tekrar kontrol edilme­lidir.

Mutlaka standart filtre ile trans­füzyon yapılmalıdır. Bu filtre 170-260 mikron çapında delik­lere sahip olup büyük kan pıhtıla­rını tutar. Lökosit filtrelerinin kullanıldığı durumlarda buna gerek yoktur.
Kanı rutin olarak ısıtmaya gerek yoktur. Birkaç saat içinde 1-3 ünite arasında kan verilecek ise ısıtma gereksizdir.

Kan komponentleri sadece %0.9 NaCI ile uyumludur. Diğer solüs­yonlar hemolize neden olurlar. Ayrıca kalsiyum içeren solüs­yonlar antikoagülan olarak sitrat içeren kanlarda pıhtılaşmaya neden olurlar. Ian_ içerisine hiçbir ilaç eklenmemelidir.

Ciddi transfüzyon reaksiyonla­rında klinik belirtiler genellikle erken ortaya çıktığı için, hastanın klinik durumu başka bir şekilde gerektirmedikçe kan veriliş hızı ilk 15 dakika içinde 5 mL/dk'yı geçmemeli ve bu süre içinde hasta yakın takip edilmelidir. Hızlı transfüzyon için eşik değer 50 mL/dk'dır.
Herhangi bir reaksiyon sırasında transfüzyon durdurulmalıdır.

Transfüzyon maksimum 4 saatte tamamlanmalıdır.

Transfüzyon başlangıç ve bitiş zamanı mutlaka kaydedilmelidir.
Kan transfuzyonu yararlı olduğu kadar bazı zararları da olan bir tedavi şeklidir.

Kan Urunleri Nelerdir

Kan Ürünleri Hazırlığı

En önemli aşamalardan birisi verici­nin seçimi ve hazırlığıdır. Verici seçi­minde amaç sağlıklı vericileri belirleye­rek alıcı ve vericiye zararlı olmamaktır. 18-65 yaş arasında, en az 50 kg ağırlı­ğında, sağlıklı, ciddi bir hastalığı olma­yan (Hb düzeyi erkeklerde 13.5 g/dL, kadınlarda 12.5 g/dL olan, malignite, tüberküloz, epilepsi, diabet, kalp, akciğer, böbrek hastalığı, karaciğer sirozu ve hipertansiyon olmayan) kişiler verici olarak kabul edilmelidir.

Enfeksiyon hastalıkları olanlardan kan alınmamalı, enfekte kişi ile temas söz konusu ise inkübasyon döneminde kan alınmamalıdır. Canlı virüs aşısı ya-pılmış kişilerden 3 hafta, ölü virüs aşı­larından sonra 48 saat süreyle kan alın-mamalıdır. Hepatit B immünglobilini virüs ile enfekte olduktan sonra veril­mişse 1 yıl süreyle verici olamaz.

Hepatit B virüs yüzey antijeni tara­ması (HbsAg), hepatit C antikorları (an-ti-HCV), insan immün yetmezlik virüs antikorları (anti-HIV), sifıliz taraması (VDRL) verici kanlarında yapılması zo­runlu testlerdir.

Erkekler kadınlardan daha sık kan verebilirken, vericideki olası demir ek­sikliğini önlemek için yılda en fazla 2 kez kan alınmalıdır. Eğer zorunlu olarak kan verme aralıkları daha sık ise vericiye demir preparatları verilmeli ve kan verme sıklığının en az 2 ay olması sağ­lanmalıdır.

Kan Ürünleri Nelerdir

Kan ürünleri şu şekilde sınıflandırı­lırlar;


1. Tam kan

2. Şekilli eleman ürünleri

a. Eritrosit ürünleri
Eritrosit konsantreleri
Lökositten fakir eritrositler
Yıkanmış eritrositler
b. Trombosit konsantresi
c. Granülosit konsantresi

3. Plazma ürünleri

a. Taze donmuş plazma
b. Kriyopresipitat
c. Faktör konsantresi
Fibrinojen
Albümin preparatları
Normal ve spesifik immün-globülinler
Anti-D immünglobülin

Tam Kan

Bir ünitesi yaklaşık olarak 450 mL kan, 63 mL antikoagülan ve koruyucu içerir. Hematokrit değeri %36-44 ara­sında değişir. Trombositler 2 gün sonra canlılıklarını kaybederler. Plazmasında albümin, globülin, Faktör V ve VIII dışındaki pıhtılaşma faktörleri vardır. Yıkılan eritrositlerden açığa çıkan K+ 21 günlük kanda en üst düzeye çıkar, pH zamanla azalır. Beklemekle trombo­sit, lökosit, fibrin ve hücre artıkları ar­tar.

Sterilize edilemediği için verici tara­ma yöntemleri ile belirlenemeyen, plaz­ma veya hücre kaynaklı mikroorganiz­ma ilişkili enfeksiyon riski taşır.

Kanin Depolanmasi

Kanın Depolanması

Kanın pıhtılaşması ilk tranfüzyonla-rın başarısız olmasına neden olmuş ve daha sonra yapılan çalışmalarda sitratın iyi bir antikoagülan olduğu saptanmış- , tır. Başlangıçta antikoagülan olarak asit sitrat dekstroz (acid citrate dextrose, AÇ£>), daha sonra sitrat fosfat dekstroz (citrate phosphate dextrose, CPD), sitrat fosfat dekstroz adenin-1 (citrate phos­phate dextrose adenine 1, CPJ2A.-1), sit­rat fosfat iki dekstroz adenirt (citrate phosphate double dextrose adenine-CP2DzA), şalin adenin glükoz mannitol (şaline adenine glucose mannitol, SAG-M) veya bikarbonat eklenmiş glü­koz fosfat mannitol (bicarbonate added glucose phosphate mannitol, BAGPM) kullanılmaya başlanmıştır (Tablo 3). Antikoagülan maddedeki dekstroz hüc-reler içinenerji kaynağıdır. Antikoa­gülan madde olarak ACD yerine CPD kullanımı ile pH ve 2-3 difosfogliserat (2-3 PPG) düzeyi daha yüksek ve plazma potasyum (K+) düzeyi daha dii-şük banka kanı elde edilmiştir. Bu so­lüsyona adenin eklenerek (adenin meta-bojik reaksiyonlar için eritrositlerin ye­niden ATP sentezlemesini sağlar) eritro-sit ömrü uzatılmış, ancak 2-3 DPG dü­zeyinin saf CPD kullanılan kana göre daha düşük olduğu bildirilmiştir, ayrıca adeninin nefrotoksik etkisi göz önünde tutulmalıdır. Depolanma süresi alıcı do­laşımında verilen eritrositlerin %70'inin yaşayabilirliğini 24 saat sürdürebilmesi ile belirlenir.

Adsol depolanma süresini 49 güne çıkarır, ancak transfüzyon sonrası ya­şayan eritrosit miktarı yeterli değildir. Eritrositler gliserol içinde -97°C'de don­durularak depolanabilir, transfüzyon öncesi gliserolden çok iyi arındırılmalı­dır. Bu işlem oldukça pahalı olduğu için pek kullanılmamaktadır.

Kan ve Kan Urunleri Transfuzyon

Kan ve Kan Ürünleri, Transfüzyon ve Komplikasyonları

Kan, diğer bütün organları perfüze eden hareketli bir organ olarak kabul edilmektedir. Kan;
a. Eritrositlerle oksijen (02) taşınma­sını, lökositlerle korunma mekanizma­sını ve trombositlerle hemostatik den­geyi sağlar.

b. Sıvı kısmı ile gaz transportuna yardımcı olur. Besleyici maddeler, hor­monlar, pıhtılaşma faktörleri, antikorlar ve yıkım ürünlerinin dokulara veya eli-minasyon yerlerine taşınmasını sağlar.
İlk kan transfiizyonu 1667'de JB. Deniş ve Emerez tarafından bir çocuğa koyun kanı verilerek yapılmış, ancak eritrositlerin erken ya da gecikmiş ag-lütinasyonu ve hemolizi ile ölümle so­nuçlanmıştır. Daha sonra farklı tür ve bireylerin kanlarının farklı immünolojik ve antijenik özelliklerinin olduğu bu­lunmuş ve 1900'de Landsteiner ABO grup tanımlamasını yaparak güvenli ve etkili transfüzyonun temelini atmıştır.

İnsanda kan hücreleri membranların-da, genetik olarak denetlenen, genellik­le glikolipid ve protein yapıda, her biri antijen-antikor etkileşimlerine yol açabilen, sık bulunan en az 30 çeşit ve da­ha az sıklıkla gözlenen çok daha fazla sayıda başka antijenler saptanmıştır. (Kan Ürünü)

Bugüne kadar saptanan antijenlerden klinik uygulama ve transfüzyon açısın­dan en önemli olanları ABO ve Rhesus (Rh) grupları olup daha sıklıkla transfüzyon reaksiyonlarına neden olurlar. ABO sisteminde bireylerin kan grupları içerdikleri antijenlere (eritrosit­lerin aglütinasyonuna neden oldukları için aglütinojen de denir) göre dört ana grupta incelenir.

Kan ve kan ürünleri transfüzyonu

A grubu A, veya A2, AB grubu A,B veya A2B şeklinde olabilir. A,B grubu kişilerin serumunda doğal antikor yok­tur. A2B grubu kişilerde ise %25 oranın­da Anti-A, bulunabilir. Uygun olmayan kan transfiizyonu sırasında anti-A veya anti-B plazma aglütininleri A ya da B aglütinojeni içeren eritrositler ile karşı­laştıkları zaman aglütininler üzerlerin­deki (IgG tipinde 2, IgM tipinde 10 adet olan) bağlanma bölgelerinden çok sayı­da eritrositlere bağlanarak aglütinasyo-na yol açarlar ve küçük kan damarları tıkanır. Bunu izleyen birkaç saat ya da gün içinde hücrelerdeki fiziksel bozuk­luk ya da fagositik hücrelerin aktivas-yonu sonucu çökmüş eritrositlerde he-moliz oluşur. Bazı durumlarda ise anti­korların kompleman sistemini aktive et­mesi sonucu proteolitik enzimlerin (li-tik kompleks) devreye girmesiyle erit­rositlerin membranları parçalanır ve ani intravasküler hemoliz gelişir.

Kan transfüzyonunda önem taşıyan diğer bir sistem de Rh sistemidir. Trans­füzyon reaksiyonlarına neden olan aglü-tininler ABO sisteminde spontan olarak gelişmesine karşın, Rh sisteminde spon­tan aglütinin gelişmez. Ciddi reaksiyon yapacak kadar aglütinin oluşumu için kişi ya kan transfüzyonu ile ya da Rh(-) bir kadının Rh(+) bir bebeğe gebeliği sırasında olduğu gibi yüksek dozda Rh antijeni ile karşılaşmalıdır.

Uyum testleri ve kan transfüzyon

Kan grubunun belirlenmesi, çapraz karşılaştırma ve antikor taraması (Co-ombs testi), in vivo antijen-antikor re­aksiyonlarını önlemek için kullanılan in vitro testlerdir. Kan grubu belirlenirken; eritrositler plazmalarından ayrılarak se­rum fizyolojik ile sulandırılır ve bir kıs­mı anti-A, bir kısmı anti-B aglütinin ile karşılaştırılır. Birkaç dakika sonra mik­roskop altında aglütinasyon olup olma­dığı (+ veya -) değerlendirilir .

Kan grubu belirlendikten sonra aynı gruptan olan vericinin eritrositleri alı­cının serumu ile (majör) ve alıcının eritrositleri vericinin serumu ile (minör) karşılaştırılarak verilecek kanın ABO, Rh ve diğer sistemler açısından uygun­luğu test edilir. Tam çapraz karşılaştır­ma 3 aşamalıdır ve en geç 60 dk'da ta­mamlanır, (ğ) aşamada ABO ve Rh sistemi saptanır ve 5 dk sürer.(j2. aşama­da diğer sistemlere karşı antikor olup olmadığı, ğj aşamada ise düşük titras-yonlu veya normal koşullarda aglüti­nasyon yapmayan antikorlar aranır. Son iki aşama 45 dk sürer.

Antikor taraması iki şekilde yapılır. Direkt antikor taraması ile (direkt Co-ombs testi) eritrosit yüzeyindeki, indi-rekt antikor taraması ile (indirekt Co-ombs testi) serumdaki inkomplet anti­korlar taranır. Alıcı serumu antijen içe­riği bilinen eritrositlerle karşılaştırılır ve eğer inkomplet antikorlar varsa bun­lar eritrosit membranına yapışır. Daha sonra bunlara antikor eklenmesiyle ag­lütinasyon izlenir. Antikor taraması her verici için rutin olarak, her alıcı için de çapraz karşılaştırma yerine yapılır.

Kan grubu belirlenmesi ve negatif antikor tarama testinden sonra çapraz karşılaştırma yapılmadan ABO ve Rh uygun transfüzyonlarından sonra hemo­liz riski % 1 olarak bildirilmiştir. Çapraz karşılaştırma antikor tarama testiyle be­lirlenemeyen nadir antikorların da belir­lenmesini sağladığından tam güvenilir­dir. Ancak zaman aldığından günümüz­de elektif, transfüzyon olasılığı yüksek girişimlerde uygulanmaktadır.

Lokal Anestezi Yan Etkileri

Lokal Anestezi Komplikasyonları

Genellikle sistemik absorbsiyon nedeniyle oluşur.

A. SSS komplikasyonları: Total spinal anestezi, bulantı, kusma, öfori, huzursuzluk, anksiyete, de-zoryantasyon ile kendini gösterir.

B. Kardiyovasküler komplikas­yonlar: Hipotansiyon, lumbosak­ral sempatik sinirlerin blokajı so­nucu bacaklarda vazodilatasyon oluşması ile meydana gelir. Blok­tan önce sıvı yüklemesi bu soru­nu azaltır. Efedrin ile tedavi edi­lir. Bradikardi ve arrest iv enjek­siyon sonrasında görülebilir.

Lokal Anestezi Yan Etkileri

C. Nörotoksisite: Çok nadirdir. Ka­uda ekuina sendromu olarak ad­landırılır. Sinir köklerinin toksik konsantrasyonda hiperbarik lokal anestezik maddeye maruz kalma­sıyla ilgili olduğu düşünülmekte­dir. Kısa zaman aralıklarında tek­rarlayan dozlarda spinal bölgeye enjeksiyonların yapıldığı mikro-kateterlerle birlikte görülmüştür. İntratekal kateterlerin ucunun sakral bölgede kalması ve hiper­barik lokal anestezik maddenin burada göllenmesi riski artır­maktadır.

D. Opioidlerle ilgili: Bulantı, kus­ma, kaşıntı, herpes reaktivasyo-nu, üriner retansiyon görülebilir.

Doğal olarak anesteziye, cerrahi bir işlem için gerek duyulmakta­dır. Peroperatif dönemdeki mor-bidite ve mortaliteyi etkileyen 3 faktör arasında hastanın preope-ratif durumu, cerrahi işlemin sü­resi ve anestezi vardır. Amerikan Anesteziyoloji Derneğinin (ASA) risk sınıflandırma sistemi, has­tanın preoperatif durumunu belir­leyerek operasyon ve anestezi sırasındaki durumunu da gösterir (Bkz. Bölüm 6). Operasyondan önce bilinen bazı fak­törler de komplikasyon oranını etkiler. Bunlar arasında:

Fiziksel durumun zayıflığı
Kalple ilgili problemler
Yaş (6 aylıktan küçük ve 70 ya­şından büyük)
Anestezi ve operasyon süresi
Vital organların operasyonu
Acil operasyonlar
Kompleks operasyonlar
Psikolojik depresyon ve endişe Operasyon riskini belirleyen en önemli faktörlerden biri de; cerrahi işle­min büyüklüğü, yeri ve operatörün be­cerisidir. Anestezi sırasında meydana gelen olaylar, hastanın preoperatif de­ğerlendirilmesine, kullanılan ilaçlara, kullanılan alet ve cihazlara, insani fak­törlere (hatalara), anestezi prosedürleri­ne bağlıdır.

Kompleks sistemlerde, kritik olayla­rın insan davranışından kaynaklandığı­na inanılır. İnsanlar hata yaparlar. İnsan hataları yanlışlıklar, ufak hatalar ve kusurlar olarak sınıflandırılabilirler.


Yanlışlıklar; bir hareketin planlama safhasında veya bir problemin çözülme­si sırasında görülür. Ya iyi bir kuralın yanlış uygulanması ya da kötü bir kura­lın uygulanması sonucu oluşurlar. Ufak hatalar ve kusurlar; bir işi yerine getirme safhasında yapılan hatalar­dır. Ufak hatalar, dikkatle ilgili hata­lardır. Revers ajanlarının yerine kas gevşetici ajanın enjeksiyonu gibi. Ku­surlar, hafıza ile ilgili olanlardır. Plan­lanan hareketleri unutmak (örn; otoma­tik ventilatörü çalıştırmayı unutmak) bunlara örnektir.