Endoprotez Nedir

Endoprotez Nedir


Eklemlerin metal alaşımlardan ve sentetik materyallerden oluşan hareketli yapay eklem modelleri ile rekonstrükte edilmesidir. Genelde üç bölümden oluşur ki; eklemi taklit eden mobil kısım, sentetik ara madde (polietilen vb) ve kemik medullasına uzan kök (stem) kısmı vardır. Stem kısmı; osteointegrasyon artırıcı maddelerle kaplı poroz yapıda veya sement adı verilen kemik çimentosu ile uygulanan düz yapıda olabilir.


Endoprotezlerin hastanın anatomik verilerine göre hazırlanan custom made tiplerinin yanında modüler parçalardan oluşan tipleri mevcuttur. Bir kemiğin tümünün tümörle invaze olduğu veya tümör rezeksiyonu için tüm kemiğin çıkartılması gerektiği durumlarda total replasman endoprotezleri de mevcuttur.


Endoprotetik rekonstrüksiyon malign kemik tümör rezeksiyonları sonrasında yaygın ve nadiren benign kemik tümörleri ile yumuşak doku sarkomlarında da kullanılır. Kemoterapi ve radyoterapi protokolleri ile birlikte kullanıldığından amputasyon cerrahisinden daha fazla risk taşımamaktadır.


Primer tümör cerrahisini takiben veya revizyon cerrahisinde yeterli kemiği stoğunun sağlanamadığı durumlarda endoprotezler ile allogreftler kompozit olarak uygulanabilir.


Endoprotezlerin fonksiyonel başarısı lokalizasyon bağımlıdır. Diz ve kalça rekonstrüksiyonlarındaki başarı özellikle üst ekstremite rekonstrüksiyonlarında elde edilememiştir. Kemik stoğu ve hareketlerdeki yük aktarım mekaniği ile alakalı bu durumu tam olarak taklit edecek protez dizaynı mevcut değildir. Aseptik gevşeme ve enfeksiyon en sık görülen protez komplikasyonlarıdır.


besleyen yapılar korunursa distraksiyon iyi ve kaliteli bir kemikle sonuçlanır. Özellikle periostun korunması ve kortikotomi esnasında minimal açılması ve sıyrılması takiben kortikotomi hattının üstüne kapatılması yeri oluşacak kemik için kılavuz olacaktır.


Tibiada kortikotomi tibial krestin dışından 1-3 cm’lik küçük bir cilt insizyonu yapılır. Künt diseksiyonlar periosta ulaşılır. Periost kemik aksın boyunca kesilir. Medial ve lateral yüzler planlanan kortikotomi hattı boyunca periost elevatörü ile kaldırılır. Ekartörler ile çevreyapılar korunduktan sonra lateral, posterolateral, medial ve posteromedial korteksler 0.5 cm’lik bir osteotom ile kesilir. Son olarak osteotoma açı verilerek posterior korteks kesilir. Kemik segmentlerde basamaklanmanın görülmesi osteotomi ile ayrılmayı gösterir. Ayrılmayı sağlamak için elle manipülasyon yapılabilir. Femur ve benzeri yuvarlak kemiklerde kortikotomi daha kolay olup kemiğe verilecek rotasyonlarla tamamlanabilir. Transvers kortikotomi distraksiyon için en güvenilir olanıdır. Kortikotomi gigle teli kullanılarak perkütan olarak da yapılabilir. Fakat riskli ve tecrübe gerektiren bir yöntemdir. Ayrıca perkütan ve transvers kortikotomi arasında, kemik iyileşmesinde önemli bir farklılık saptanmamıştır.


http://zehirlenme.blogspot.com

Allogreft Nedir

Allogreft Nedir


Aynı tür canlılar arasında bir bireyden diğerine aktarılan kemik greftleridir. Diğer adı homogrefttir. Allogreftler mineralize, demineralize, cips (chips), toz veya bütün kemik olarak elde edilebilir. Đmmunojen yapısının engellemesi için yapılan işleme göre taze dondurulmuş ve dondurulmuş-kurutulmuş olarak iki çeşiti vardır. Pahalı olmalarına rağmen sınırsız miktarda ve istenilen şekilde ve konfigürasyonda elde edilebilir.


Đmmunolojik potansiyelinin tüm işlemlere rağmen devam edebilmesi, alıcı sahada yavaş inkooperasyon göstermesi ve özellikle büyük kortikal allogreftlerde görülen transmisyonel geçişli hastalıklar taşıması dezavantajlarındandır. Özellikle büyük ebatlarda ve miktarlarda kullanımı stabilitesini azaltır ve kırılma riskini arttırır.


Tüm bu dezavantajlarına rağmen özellikle çoçukluk çağında büyük ve benign kaviter lezyonlarda güvenle kullanılmaktadır. Allogreftlerin 60cc ve altındaki kullanımlarında otogreftlerden inkooperasyon yönünden farklı olmadığına dair çalışmalar vardır.


http://zehirlenme.blogspot.com

Kemik Tumorlerinde Cerrahi Tedavi

Kemik Tümörlerinde Cerrahi Tedavi


Günümüzde ortopedik tümör cerrahisinde üç ana hedef vardır. Bunlar ekstremiteyi korumak, olabildiğince sınırlı bir rezeksiyon yapmak ve oluşan defektin vücut fizyolojine uygun en biyolojik yöntemle rekonstrüksiyonunun sağlanmasıdır. Bu ilk iki hedef gelişen kemoterapi ve radyoterapi protokolleri ile baskı altına alınan tümörün küçültülmesi ve radyolojik tekniklerdeki gelişmeye bağlı tümörün görüntülemesindeki ilerlemelerle gerçekleştirilebilir. Biyolojik rekonstrüksiyon için günümüz teknolojisinin sağladığı imkanları yerinde kullanmak, titiz bir hasta seçimi ve planlama gerekir.


Kemik tümörlerinin cerrahi tedavisi iki ana başlık altında değerlendirilir. Bunlar; amputasyon ve ekstremite koruyucu cerrahidir (90).


Amputasyon Tümör cerrahisinde her ne kadar yaklaşım ekstremite koruyucu cerrahi


yönünde olsa da amputasyon günümüzde halen tedavi yöntemleri arasındadır.


Teknik olarak zor olmaması, ciddi cerrahi komplikasyonlara yol açmaması, radikal veya geniş cerrahi sınırlar sağlaması amputasyonun avantajları arasında yer alır. Özellikle omuz bölgesi veya pelviste yerleşen kemik tümörlerinde temiz cerrahi sınırlar amputasyon ile sağlanabilir (91) Üstelik amputasyonun kesin endike olduğu durumlar halen mevcuttur. Bunlar arasında; major damar ve sinir invazyonları, sekonder enfeksiyonlar nedeniyle diğer rekonstrüksiyonların uygulanamadığı durumlar, yüksek gradeli tümörlerde tümörün bulunduğu kompartmanın dışına çıkması ve mevcut rezeksiyonlar sonucunda ekstremite fonksiyonun sağlanamayacağı durumlar, tümörün ekstremitenin distalinde yer alması cerrahi sınırlar bakımında rekonstrüksiyonun sağlayacağı faydanın alınacak riskten fazla olduğu durumlar yer alır. Uzun rekonstrüksiyon sürecinin biyolojik rekonstrüksiyon için engel olduğu ve hastayı hemen mobilize edecek diğer tedavi alternatiflerinin uygulanamadığı hallerde hastayı kısa sürede protez ve ortezler kullanarak fonksiyonel hale getirmek mümkündür. Daha önceleri; 6-8 yaşlarındaki hastaların alt ekstremite yerleşimli tümörlerinde, rezeksiyonu çok büyük tümörlerde ve preoperatif tedavi protokollerine cevap alınamayan durumlarda da amputasyon yaygın olarak uygulanmaktaydı.


http://zehirlenme.blogspot.com

Kemik Tumoru Medikal Tedavisi

Kemik Tümörlerinde Medikal Tedavisi


Kemoterapi


Malign kemik tümörlerinde sistemik kemoterapinin rutin kullanımından önce hastaların sadece %20’si 5 yıldan fazla yaşam süresi gözlenirken %50’sinde de cerrahiyi takip eden ortalama altıncı ayda çoğunlukla akciğer metastazı veya nüks gözlenmekteydi. ilk olarak 1980 yılında yapılan klinik randomize çalışma ile sistemik kemoterapinin etkinliği gösterilmiştir.


Erken kemoterapi protokolleri tek ajanlı tedavilerdi. Tek ajanlı kemoterapinin uzun dönem surviye ve kalıcı remisyona katkısı düşük bulunması araştırmacıları kombinasyon kemoterapi protokolleri üzerine yoğunlaştırdı. Değişik toksitedeki sitotoksik ajanların tümörler üzerindeki etkinlikleri aşikardı. Bu ajanların bir arada kullanılması ile kümülatif etkinlik artışı yanında toksitelerindeki kümülatif artışın olmaması kombinasyon tedavilerini daha etkin kullanılmasına neden oldu. Bu toksitelerin minor olması, geri dönüşlü olması ve organ sistemlerine kalıcı hasar vermemesi bu kombinasyonlardan beklenen özelliklerdir. Kombinasyon tedavilerinde tümörün tedaviye rezistans göstermesi tek ajan tedavilere göre daha zordur.


Tümör hücreleri büyüme sürecinde her zaman aynı fazda değildir. Bu nedenle farklı büyüme fazlarına etkin ajanların kullanılması tedavi etkinliğini arttırmıştır. Kemoterapötik ajanları bu farklı tümör fazlarına biyolojik etkilerine göre üç genel sınıfta inceleyebiliriz. DNA hasarı oluşturarak etki edenler (alkilleyici ajanlar, platinyum bileşikleri, antrasiklinler, epipodofilotoksinler), replikasyona etki edenler (antifolat ajanlar, 5-floroprimidinler, sitidin analogları) ve mitoz için gerekli mikrotübul fonksiyonuna etki edenler (vinka alkaloidleri, taksanlar) bu üç sınıfı oluşturur. Bu ajanlar sitotoksik ajanlar olup hızlı bölünen hücrelere özgüllük gösterir ve dolayısıyla tümörde nekroz oluştururlar.


Kemoterapötik ajanların sistemik metastaz oluşturma potansiyeli yüksek olan tümörlere etkinlikleri daha fazladır. Bu nedenle anevrizmal kemik kisti, osteoblastom, osteoid osteoma, osteokondrom, enkondrom, dezmoplastik fibrom, dev hücreli tümör ve eozinofilik granülom gibi nadiren malign transformasyon veya metastaz gösteren benign kemik tümörleri üzerine kemoterapinin kullanılması çok nadirdir. Bu tümörlerde temel tedavi cerrahidir. Bu durumun istinai durumları arasında multipl nüks veya hayati organlar üzerine baskıdır.


Osteosarkomda sistemik kemoterapinin etkinliği kanıtlanmış olup sadece cerrahi ile %20’lerde seyreden yaşam oranları cerrahi ve sistemik kemoterapi kombinasyonu ile 5 yıllık yaşam oranı %60-70’lere ulaşır. Bir çok onkolojik merkezce geliştirilmiş değişik kemoterapi protokolleri mevcuttur. Otolog kök hücre tranplantasyonu ve yüksek doz kemoterapinin non-metastatik osteosarkomlarda kullanımı ile merkezimizde başarılı sonuçlar bildirilmiştir.


http://zehirlenme.blogspot.com