DÇA tedavisi, uzun dönemde
fonksiyonel, ağrısız, yere düzgün basan, kozmetik, hareketli ve ortez
gerektirmeyen, olabildiğince normale yakın bir ayak oluşturmayı amaçlar. Ancak
aile hiçbir zaman çocuğun tam olarak normal bir ayağa sahip olmayacağı
konusunda uyarılmalıdır.
PEV'de tedavi iki ana başlıkta
incelenebilir:
- Cerrahi dışı tedavi
- Cerrahi tedavi
Cerrahi Dışı Tedavi
Hemen hemen tüm ortopedistler idiopatik
çarpık ayağın ilk tedavisinin cerrahi dışı olması gerektiği konusunda
hemfikirdir. Ayrıca birçoğu tedaviye ne kadar çabuk başlanırsa, yenidoğan
ayaklarının nispeten vizkoelastik tabiatı ve bir dereceye kadarda tespit sonucu
oluşacak atrofi veya sertleşmeye karşı koyması sebebi ile o kadar başarılı
olunacağını düşünmektedir. Bunun için bebeğin doğduğu ilk günler çok
değerlidir. Konservatif tedaviye ne kadar erken başlanır ve ne kadar enerjik
davranılırsa düzeltme şansı o kadar fazladır
PEV tedavisine ait ilk kanıtlar MÖ
400.'lerde Hipokrat'ın kayıtlarında rastlanmaktadır. Hipokrat nazik
manipulasyon sonrası atellemeyi önermiştir.
Cerrahi dışı
tedavide temel etkilenen ayaktaki kısalmış bağlar ve tendonlarda kalıcı ve
uzatıcı etkiyi sağlamaya ve dolayısıyla uygun mekanik uyarılarla kıkırdak
formdaki kemiklerin normal anatomik remodelizasyonunun sağlanması prensibine
dayanır. Çok sayıda ardı ardına yapılan manuplasyonlar ve alçılama bağ dokunun
viskoelastik yapısına etki ederek kalıcı bir değişim sağlar ve gerilim
azaltılması olarak adlandırılan sürece neden olur. Deformite mümkün olan en
nazik biçimde kısalmış tendonları gerim altında bırakılarak düzeltilmeye
çalışılır. Alçı tarafından en fazla düzeltilmiş pozisyonda muhafaza edilen
ayakdaki kısalmış dokularda, gerilim zamanla azalır. Gerilimin azalması ile
daha fazla düzelmeye olanak sağlanır.
Kite 1924
ile 1960 yılları arasında 800'den fazla hastayı cerrahi uygulamadan kendi adı
ile anılan yöntemle tedavi etmiştir. Kite, deformiteyi önden arkaya olacak
şekilde sırayla düzeltir, bir aşama düzelmeden diğer aşamaya geçilmez. Bir elle
topuk arkadan yakalanır ve diğer elle ayak önü distrakte edilir. Distrak-siyon
sonrası kalkaneoküboid eklem üzerine yerleştirilen başparmak ile talus mediale
doğru itilirken, mediale yerleştirilen işaret parmağı ile naviküla laterale
doğru itilir. Daha sonra topuk everte edilir ve alçı yapılır. Ayak önü
addüksiyonu ve topuğun varusu düzeltildikten sonra, ayak derece derece
dorsifleksiyona getirilerek ekin düzeltilmeye çalışılır. Kite tedevi ettiği hastalarında
yönteminin başarı oranını %90 olduğunu yayınlamıştır. Ancak yöntem diğer
ortopedistler tarafından da uygulanmaya başlandığında başarı oranının bu kadar
yüksek olmadığı nükslerin fazla olduğu görülmüştür. Bu yöntemle tedevi edilen
hastaların ancak %20-50' sinin cerrahiden kurtulduğu belirtilmiştir.
Ponseti
tedavi ettiği hastalarının uzun dönem takiplerinde %90' nın ayaklarının
görünümünden memnun olduğunu ve hastaların ayak fonksiyonlarının iyi olduğunu
belirtmektedir. Tiwari ve arkadaşları50 Ponseti ve Kite metodu ile
tedavi ettikleri çarpık ayakların sonuçlarını değerlendirmiş ve Ponseti yöntemi
ile tedevi ettikleri hastaların başarı oranlarının yüksek olduğunu ve bu yöntem
ile hastlarının daha az sayıda alçılama ile düzeldiğini belirtmişlerdir. Kite,
Ponseti ve French yöntemleri, DÇA'da en fazla kullanılan üç konservatif tedavi
yöntemidir.
French
metodu, 1970'lerde Masse, Bensahel ve arkadaşları tarafından geliştirildi51.
Fonksiyonel metod olarak da bilinmektedir. Tedaviye daha sonraları sürekli
hareket cihazı (CPM) cihazı da eklenmiştir. Bensahel ve arkadaşları, tibialis
posterior retraksiyonunun ve peroneal kas zayıflığının DÇA'dan sorumlu primer
faktörler olduğunu ve bu kombinasyonun orta ayağın medialinde gergin bir fıbröz
zon oluşturduğunu düşünmüşlerdir. Bu yöntemin temeli, progresif pasif
manipülasyon, aktif kas uyarılması (CPM ile), bantlama ve splintleme ile
posterior tibial tendon ve medial fıbröz zonun gevşetilmesidir. Bensahel
ayrıca, redüksiyon sonrasında alçı immobilizasyonunun kullanılmasının zararlı
olduğunu, çocuk anestezi altında bile olsa gerilmiş kasların defans
reaksiyonuna neden olabileceğini ve bunun da gerilmiş kaslarda kontraksiyona
neden olacağını ileri sürmüştür. Deneyimli bir fizyoterapist tarafından bebeğin
ayağı günlük olarak manipüle edilir ve adeziv bantlarla geçici olarak
immobilize edilir. Günlük tedaviye yaklaşık olarak 2 ay devam edilir, sonraki 6
aylık bir dönemde haftada 3 seansa inilir ve çocuk yürüyene kadar bantlamaya
devam edilir. Ek 2-3 yıl süre ile de geceleri ayak splintlenir. Bu metodun en
önemli dezavantajı uzun sürmesi, tecrübeli bir fizyoterapist gerektirmesidir.
Aile uyumu şarttır ve pahalı bir yöntemdir. Bensahel ve arkadaşları bu yöntemle
tedevi ettikleri hastalarda mükemmel - iyi sonuç aralığının %77 olduğunu
bildirmişlerdir. Johnston ve Richards kırk sekiz çarpık ayağı
French yöntemi ile tedavi etmiş ve otuz altı ayağın cerrahiye ihtiyaç
duyulmadan, dokuzunun minimal cerrahi ve üçünün ileri cerrahi yöntemlerle
düzeldiğini bildirmişlerdir. Delgado ve arkadaşları Fransız metodu ile tam
düzelmeyen konjenital PEV'li üç çocuğun gastroknemius-soleus ve posterior
tibial adalelerine botoks enjeksiyonu yapmışlardır. Bu ilginç çalışmada ek
cerrahi prosedüre gerek kalmadan düzelme gözlenmiştir.
Ponseti'ye
göre DÇA'da tüm ayakta supinasyon deformitesi vardır. Ancak, ayak önü
addüksiyonda ve ayak arkasına göre pronasyondadır ve bu da kavuş deformitesini
oluşturmaktadır. İlk olarak kavuş deformitesi düzeltilmelidir. Bunun için 1.
Metatars eleve edilir ve ayak önü supinasyona getirilir. Ayak asla pronasyona
getirilmez. Talusun lateral başı üzerine karşı basınç uygularken ve ayak
supinasyonda iken ayak önü abdüksiyona getirilir, topuğa dokunulmaz. Eğer
karşıt basınç, talus başı yerine kalkaneoküboid ekleme veya lateral kolona
uygulanırsa topuk varusu düzeltilemez. Talus başına karşı basınç uygularken
supinasyondaki ayağın abdüksiyona zorlanması ile kalkaneus abdükte ve everte
olur ve nötrale hatta hafifçe valgusa gider. Ponseti'ye göre olguların %70'inde
ekini düzeltmek için perkütan Asil tenotomisi gereklidir. Ponsetiye göre
sıklıkla yapılan bir hata, kavuşun dikkate alınmaması; diğeri ise, ekin
deformitesinin daha tedavinin başında düzeltilmeye çalışılmasıdır. Docker ve
arkadaşları Ponseti yöntemi ile tedevi ettikleri hastaların ancak % 14' nün
cerrahiye ihtiyaç duyduğunu bu hastalarında sınırlı cerrahi müdahaleler ile
düzeltilebildiğini belirtmişlerdir. Morcuende ve arkadaşları ise
bu tekniği kullandıkları olgularında erken
dönemde %98 başarılı
sonuç aldıklarını, tekrarlama
oranlarının %11 olduğunu
belirtmişlerdir . Cooper ve Dietz, Ponseti'nin ortalama 30 yıl takipli
hastalarını değerlendirmişler ve hastaların %78'inde mükemmel ya da iyi
fonksiyonel ve klinik sonuçlar bildirmişlerdir. Yapılan pek çok karşılaştırmalı
çalışmada Ponseti yönteminin diğer tedavi yöntemlerden daha iyi olduğu
bulunmuştur. Ponseti yönteminin artrogripotik ve kompleks çarpık ayaklı
hastalarda bile başarı ile uygulandığını belirten çalışmalar mevcuttur.
Ponseti tekniği ülkemizde 1997 yılında Dr. Bursalı tarafından ilk kez
uygulanmaya başlanmış olup daha sonra Ponseti'nin 2000 yıllarında 30 yıllık
sonuçlarını yayınlaması ile teknik dünya genelinde ve ülkemizde de kabul görmüş
ve yaygın olarak uygulanmıştır. Dr. Göksan Ponseti yönteminde %95 oranında
başarılı sonuç bildirilmiş, Dr. Varol ve arkadaşları da Ponseti yöntemi ile
tedavi ettikleri hastalarda aile uyumunun önemini vurgulayıp hastalarında
cerrahi revizyon oranlarının %11.1 olduğunu bildirmişlerdir.