Ozon, oksijenin
doğada yüksek enerjili elektrik akımına ve ultraviyole ışınlarına maruz kalması
sonucunda oluşan, (Os) üç oksijen atomundan oluşan renksiz, keskin kokulu doğal
bir gazdır. Oksijen molekülünün kararlı haline karşın ozon, kararsız bir
moleküldür. İsmi Yunanca "koklamak" manasına gelen ozein'den gelir.
Ozon gazını alman kimyacı Christian Friedrich Schönbein 1839 yılında
keşfetmiştir. Keşfinden sonraki ilk yıllarda dezenfeksiyon amacıyla
kullanılmıştır. 1860 yılında Monaco şehrinin su arıtma tesisinde dezenfeksiyon
amacıyla ozon kullanılmaya başlanmıştır. Ozonun bu dezenfekte edici etkisi
güçlü okside edici özelliğinden kaynaklanmaktadır. Sadece virüs ve bakterileri
öldürmekle kalmaz tüm mikroorganizmalar ve toksinlerini de okside edebilir.
Ozon ayrıca fenolleri, pestisitleri, deterjanları, kimyasal atıkları ve
aromatik bileşikleri de etkili şekilde nötralize edebilir
Ozon kimyasal yapısı
itibariyle radikal özelliği taşımamakla birlikte, florin ve persülfattan sonra,
bilinen üçüncü en güçlü oksidan maddedir (80). Ozon özellikle atmosferin üst
tabakalarında oldukça bol bulunan bir moleküldür. Atmosferdeki ozonun %90'ına
yakını, yer yüzeyinden yaklaşık 20- 50 km yüksekte bulunan stratosfer tabakası
içinde yer alır. Geri kalan %10'luk ozon miktarı ise 10-15 kilometreler
arasındaki troposfer tabakası içinde bulunmaktadır. Atmosferde stratosfer
tabakası içerisinde bulunan ozon, ultraviyole radyasyonunun etkisiyle bir
taraftan oluşurken, öbür taraftan da yok edilmektedir. Bu işlem ultraviyole
radyasyonun değişik frekanslarında meydana gelir
Çok reaktif bir gaz
olan ozon canlılar için toksiktir. Akciğer ve gözler ozonun toksik etkisine en
hassas organlardır. Gözdeki irritasyonu ve akciğere etkileri konsantrasyon,
sıcaklık, nem ve maruz kalınan süreye bağlı olarak değişir. Düşük
konsantrasyonda ozon inhalasyonu, boğazda irritasyon ve buna bağlı öksürüğe
neden olabilir. Yüksek konsantrasyonlardaki inhalasyon ise bronşiyal mukoza ve
pnömosit hücresi hasarına bağlı akciğer ödemine kadar varabilir.