D vitamini veya onun aktif metabolitlerinin immun
fonksiyonlann düzenlenmesi üzerine olan etkileri yaklaşık 25 yıl öncesine
uzanan 3 önemli keşifle ayrmtılaşmaya başlamıştır. Bunlar; 1) Aktif inflamatuar
insan hücrelerinde DVR’ nin varlığı. 2) Aktif D vitamininin T hücre çoğalmasını
baskılama yeteneği. 3) Sarkoidoz gibi hastalıklarda aktiflenen makrofajlarm
1-alfa hidroksilaz yolu ile aktif D vitamini üretimini arttırmasıdır.
D vitamini ve bağışıklık sistemi arasındaki ilişki
başlangıçta gözleme dayalı klinik çalışmalarla belirlendi. Multipl skleroz
(MS), inflamatuar barsak hastalıkları ve tip I DM gibi bazı kronik sistemik
hastalıklar, kuzey yanm küresindeki ülkelerde sık görülmektedir. Bu bölgelerin
ortak özelliği özellikle kış aylannda güneş ışmlannm D vitamininin sentezi için
yetersiz olmasıdır. Yeni prospektif çalışmalar, güneş ışığı dikkate
alınmaksızın ağızdan yüksek doz D vitamini aliminin Tip I Diabetes Mellitus
(DM), Multipl Skleroz (MS) ve Romatoid Artrit (RA) riskini azalttığı hipotezini
desteklemektedir.
Kazanılmış immün cevap makrofaj 1ar ve dendritik
hücreler (DH) gibi hücreler tEirafından sunulan antijenlere karşı T ve B
lenfositlerin sırası ile sitokin ve immün globulin üreterek ekzojen ajanlara
karşı özel olarak savaşma kabiliyetidir. D vitamini kazamimış immün cevap
üzerine inhibitör etki gösterir. Aktif D vitamini özellikle immünglobulin
üretimini ve B hücrelerinin plazma hücrelerine farklılaşmasını baskılar. Yine D
vitamini T hücre çoğalması üzerine baskılayıcı etki yapar. DVR’ nin timus ve
periferik T hücrelerinde bulunması D vitamininin T hücre fonksiyonu ve gelişimi
üzerine etkisi olduğunu göstermektedir. B hücrelerinde ise DVR ihmal edilebilecek
düzeydedir.
Antijenle uyarılan T hücreleri sitokin üretme
durumuna göre Thl (inflamatuar T hücreler), Tlı2 (anti inflamatuar T hücreler)
olarak 2 farklı tip T hücreye aynşır (138,140). Thl hücreleri proinflamatuar
sitokinler, IFN gamma, IL-2 ve TNF-alfa üretirler ve bu sayede kuvvetli
hücresel immün cevaptan (otoimmünite) sorumludurlar. Th2 hücreleri ise
anti-inflamatuar sitokinler IL-4 ve IL-5 üretir ve antikor merkezli immun
cevaptan sorumludur. Bu iki hücre tipi arasındaki dengenin bozulması immün
yanıtın hangi yönde çalışacağım gösterir. D vitamininin Th2 hücrelerini
uyararak in-vivo ve in-vitro olarak anti enflamatuar etki gösterdiği
saptanmıştır. D vitamini ayrıca proinflamatuar Thl hücre üzerinden IFN-y, IL-2,
IL-3 ve TNF a salımmmı inhibe ederek anti-enflamatuar etki gösterebilmektedir.
D vitamini eksikliği ya da yetersizliği durumunda aktive olan proinflamatuvar
sitokinler Tip I DM, MS, RA ve inflamatuvar barsak hastahklan gibi otoimmun
tabanlı kronik sistemik hastalıkların etyopatogenezinde de yer almaktadır.
D vitamini eksikliği durumunda daha güçlü bir Thl
cevabına bağlı olarak immun yamt bozulur ve lökosit kemotaksisi etkilenir ve
enfeksiyonlara eğilim artar. Bir başka deyişle kazanılmış immun cevabın D vitamini
tarafından baskılanması infeksiyon ajanlanna karşı verilecek cevabın azalmasına
da yol açabilmektedir. Aktif D vitamini epiteloid, myeloid seri hücrelerinin
yanı sıra doğal katil (NK -naturel killer) hücreleri ve solunum yolunun
epitelyal hücrelerinde antimikrobiyal peptid-katelisidin sentezini uyarır.
Gerek makrofajlar gerekse epitelyal hücrelerin 25(OH)D’den aktif D vitamini
sentez edebildiği ve DVR bulundurduğu öteden beri bilinmektedir. Böylece D
vitamini sayesinde solunum yolu ile bulaşan mikroorganizmaların neden
olabileceği hastalıklann engellenebileceği anlaşılmaktadır.
D vitamini düzeyi düşük olanlarda otoimmun
hastalıklar, osteoartrit, romatoid artrit (RA), multipl skleroz (MS), diabet
(DM) sıklığı artmaktadır. Aktif D vitamini ve analoglannm farelerde lupus
benzeri belirtileri engellediği, deneysel aleijik ensefalit (DAE), kollajenin
uyardığı artrit ve inflamatuar barsak hastalığı gelişimini azalttığı
gösterilmiştir. Bu dumm D vitamininin T regulatuar hücrelerini indükleyerek,
antijen sunucu hücre (ASFI), dentritik hücre (DH) ve T hücre düzenlenmesini
etkilemesi ile gerçekleşmektedir.