Veba Nedir, Veba Salgını Hastalığı
Güney Asya ülkelerinde yaygın olarak görülen bu hastalık, kimi zaman salgınlara neden olur (Çok ender olarak ülkemize güney sınırlarımızdan ya da deniz yolu ile gelebilmektedir). Hastalığın nedeni Pasteurella pestis adlı bir mikroorganizmadır. Genellikle hastalık fare, pire, tahtakurusu ile ve insandan insana bulaşır.
Veba Belirtileri ve Süreci: Veba hastalığının birkaç türü vardır ve bu nedenle belirtileri değişim gösterir. Genellikle veba hastalığının etkeni olan Pasteurella pestis, lenf yollarına girerek iltihaplı bir ur oluşturur. Hıyarcık vebasında (hıyarcıklı veba) kasıktaki şişlikler başlıca belirtidir. Kasık, koltukaltı ve boyun lenf bezlerinde şişkinlik görülür. Daha sonra deri döküntüsü olur. Bu tür veba son derece öldürücüdür. Akciğer vebasında hastalık etkeni akciğerlerde ürer ve bronkopnömoniye neden olur. Öksürük ya da aksırıkla hastalığın yayılma olasılığı büyüktür. Meningo-ansefalit vebasında mikroplar beyin zarlarında çoğalır ve oldukça ağır seyreder.
Zehirli vebada ise, bulaşma lenf bezlerinin şişmesine fırsat bırakmadan kanda büyük bir hızla yayılır.
Veba Tedavisi: İlaç tedavisidir. En etkili ilaçlar sülfonamitler ve streptomisinlerdir. Hastaya bol sıvı, yatıştırıcı ve organizmayı canlandırıcı ilaçlar verilir. Serum ilk gün uygulandığı takdirde değerlidir. İlk on beş saat içinde hastalık teşhis edilmişse kurtulma oranı yüksektir, aksi halde ölüm kaçınılmaz olur.
Korunma: îlk önlemlerin başında temizlik koşulları gelir. Hastalar mutlaka ayrılmalıdır. Hastalık yayıcı olarak bilinen fare, pire ve tahtakurusu gibi aracılar temizlenmelidir. Farelerle özellikle mücadele şarttır. Aşılama yoluyla kesin bir bağışıklık sağlanamaz, ama uygulanmasındaki yarar küçümsenemez.
Tekrarlayan Ates Cocuklarda Bebeklerde
Tekrarlayan Ateş Nedir
Özellikle bit ve kenelerle insanlara geçebilen bir spiroket hastalığıdır. Genellikle tropikal bölgelerde rastlanır (ülkemizde çok enderdir). Tedavi görmeyen vakalarda ölüm oranı yüzde 40, tedavi edilen vakalarda ise yüzde 5 oranındadır.
Kuluçka devresi: 5-7 gün.
Tekrarlayan Ateş Belirtileri: Herhangi bir akut hastalık başlangıcı gibi belirtiler gösterir.
Süreci: Ateş, ilk nöbette 4-5 saat sürdükten sonra düşer ve 2-3 gün sonra yeniden yükselir. Böylece değişken bir ateş tablosu kimi zaman 10 gün kadar sürebilir. Tekrarlayan ateş nöbetleri bir krizle sonlanır. Nöbetten sonra hastalık geçer. Hastalığa yakalanan organlar olarak beyin, karaciğer ve dalak sayılabilir. Kalp zarı ve damarlar da etkilenir. Sinirsel yan etkiler de görülebilir. Sarılık, taşikardi, hipotansiyon, kalp yetmezliği ve karaciğer yıkımına da rastlanabilir.
Tekrarlayan Ateş Tedavisi: Dinlenme, kalori ve vitamin yönünden zengin gıdalar verilmeli ve diğer bulaşıcı hastalıklara uygulanan ilaç tedavisi uygulanmalıdır. Miyokardite bağlı hipotansiyon ve kalp yetmezliği durumlarına karşı çok dikkatli olmalıdır. Kılcal damarların deri altına kanaması olasılığına karşı (trombosit azlığı) aspirin ve salisilatlar kullanılmamalıdır. Çok ender yan etki olarak dalak yırtılması görülebilir. Bu durumun da dikkate alınması gereklidir. Belirtilere göre tedavinin yanı sıra bir de hastalığa özgü tedavi uygulaması vardır. Spiroketlerin antibiyotiklerle yok edilmesi sırasında daima ters bir tepki görülebileceğinden daha zayıf antibiyotiklerin kullanılması yeğlenmelidir.
Bitlerle geçen tipi, penisiline duyarlı olduğu halde, kenelerle bulaşan tipi, penisiline karşı duyarsız olabilir.
Korunma: Hastaların ayrılması ve temizlikle birlikte bitlerin ya da kenelerin yok edilmesi yönünde olmalıdır.
Özellikle bit ve kenelerle insanlara geçebilen bir spiroket hastalığıdır. Genellikle tropikal bölgelerde rastlanır (ülkemizde çok enderdir). Tedavi görmeyen vakalarda ölüm oranı yüzde 40, tedavi edilen vakalarda ise yüzde 5 oranındadır.
Kuluçka devresi: 5-7 gün.
Tekrarlayan Ateş Belirtileri: Herhangi bir akut hastalık başlangıcı gibi belirtiler gösterir.
Süreci: Ateş, ilk nöbette 4-5 saat sürdükten sonra düşer ve 2-3 gün sonra yeniden yükselir. Böylece değişken bir ateş tablosu kimi zaman 10 gün kadar sürebilir. Tekrarlayan ateş nöbetleri bir krizle sonlanır. Nöbetten sonra hastalık geçer. Hastalığa yakalanan organlar olarak beyin, karaciğer ve dalak sayılabilir. Kalp zarı ve damarlar da etkilenir. Sinirsel yan etkiler de görülebilir. Sarılık, taşikardi, hipotansiyon, kalp yetmezliği ve karaciğer yıkımına da rastlanabilir.
Tekrarlayan Ateş Tedavisi: Dinlenme, kalori ve vitamin yönünden zengin gıdalar verilmeli ve diğer bulaşıcı hastalıklara uygulanan ilaç tedavisi uygulanmalıdır. Miyokardite bağlı hipotansiyon ve kalp yetmezliği durumlarına karşı çok dikkatli olmalıdır. Kılcal damarların deri altına kanaması olasılığına karşı (trombosit azlığı) aspirin ve salisilatlar kullanılmamalıdır. Çok ender yan etki olarak dalak yırtılması görülebilir. Bu durumun da dikkate alınması gereklidir. Belirtilere göre tedavinin yanı sıra bir de hastalığa özgü tedavi uygulaması vardır. Spiroketlerin antibiyotiklerle yok edilmesi sırasında daima ters bir tepki görülebileceğinden daha zayıf antibiyotiklerin kullanılması yeğlenmelidir.
Bitlerle geçen tipi, penisiline duyarlı olduğu halde, kenelerle bulaşan tipi, penisiline karşı duyarsız olabilir.
Korunma: Hastaların ayrılması ve temizlikle birlikte bitlerin ya da kenelerin yok edilmesi yönünde olmalıdır.
Kolera Hastaligi Nedir Hakkinda Belirtiler
Kolera Nedir, Kolera Hastalığı Hakkında
Uzak Doğu'da ve Güney Asya'da her zaman görülebilen (insanlarda daima var olan) Asya kolerası henüz Asya dışına çıkmamıştır, ama El Tor kolerası, yani parakolera Avrupa ülkelerinde (ve yurdumuzda) zaman zaman salgın halde görülebilmektedir. Ölüm oranı Asya kolerasında yüzde 50, parakolerada ise yüzde 5 oranındadır.
Kuluçka devresi: 2-5 gün.
Kolera Salgını Belirtileri: Birinci devrede hafif ishal ve kusma, tuz kaybı sonucu kol, bacak ve karın kaslarında şiddetli kramplarla belirlenir. Yüksek ateş olduğu halde deri soğuk ve morumsu renktedir. Nabız hafiftir. Su içme isteği ile ortaya çıkan bol miktarda su içilmesi, vücut sıvısını tuz yönünden daha da inceltir ve adale kramplarının şiddetlenmesine yol açar. Birinci devre 3-12 saat sürer. İkinci devrede vücut tamamen soğur; deri kuru, buruşuk ve morumsu renklidir. Kan basıncı düşük ve nabız çok hafiftir. Kramplar dayanılamayacak şiddettedir. Bu durum hastayı çökertir ve sonuç ölüm olabilir.
Süreci: Hasta saatte bir litre sıvı kaybeder. Aynı zamanda kanda asit-baz dengesi bozulur. Genel durum bozuktur ve hastada zatürree belirebilir.
Kolera Tedavisi: Kaybolan su ve tuzun tamamlanması yönünde bir tedavi uygulanmalı, potasyum tamamlanması yapılmalıdır. Kolera mikroplarının öldürülmesinde tetrasiklin çok etkilidir. Yatak dinlenmesinin yanı sıra hastaya bol sulu ve vitaminli gıdalar verilir.
Korunma: Kolera aşısı ancak birkaç ay süreli bir bağışıklık sağlayabilir. En etkin korunma yöntemi yiyecek ve içeceklerin temizliğine çok dikkat etmektir. Bütün kolera vakaları ayrılmalıdır. Kolera hastalığı atlatıldıktan sonra hastanın kullandığı bütün eşyalar dezenfekte edilmelidir. Yiyecekler potasyum permanganatlı suyla dezenfekte edildikten sonra kullanılmalı ve ellerin temizliğine dikkat etmelidir.
Uzak Doğu'da ve Güney Asya'da her zaman görülebilen (insanlarda daima var olan) Asya kolerası henüz Asya dışına çıkmamıştır, ama El Tor kolerası, yani parakolera Avrupa ülkelerinde (ve yurdumuzda) zaman zaman salgın halde görülebilmektedir. Ölüm oranı Asya kolerasında yüzde 50, parakolerada ise yüzde 5 oranındadır.
Kuluçka devresi: 2-5 gün.
Kolera Salgını Belirtileri: Birinci devrede hafif ishal ve kusma, tuz kaybı sonucu kol, bacak ve karın kaslarında şiddetli kramplarla belirlenir. Yüksek ateş olduğu halde deri soğuk ve morumsu renktedir. Nabız hafiftir. Su içme isteği ile ortaya çıkan bol miktarda su içilmesi, vücut sıvısını tuz yönünden daha da inceltir ve adale kramplarının şiddetlenmesine yol açar. Birinci devre 3-12 saat sürer. İkinci devrede vücut tamamen soğur; deri kuru, buruşuk ve morumsu renklidir. Kan basıncı düşük ve nabız çok hafiftir. Kramplar dayanılamayacak şiddettedir. Bu durum hastayı çökertir ve sonuç ölüm olabilir.
Süreci: Hasta saatte bir litre sıvı kaybeder. Aynı zamanda kanda asit-baz dengesi bozulur. Genel durum bozuktur ve hastada zatürree belirebilir.
Kolera Tedavisi: Kaybolan su ve tuzun tamamlanması yönünde bir tedavi uygulanmalı, potasyum tamamlanması yapılmalıdır. Kolera mikroplarının öldürülmesinde tetrasiklin çok etkilidir. Yatak dinlenmesinin yanı sıra hastaya bol sulu ve vitaminli gıdalar verilir.
Korunma: Kolera aşısı ancak birkaç ay süreli bir bağışıklık sağlayabilir. En etkin korunma yöntemi yiyecek ve içeceklerin temizliğine çok dikkat etmektir. Bütün kolera vakaları ayrılmalıdır. Kolera hastalığı atlatıldıktan sonra hastanın kullandığı bütün eşyalar dezenfekte edilmelidir. Yiyecekler potasyum permanganatlı suyla dezenfekte edildikten sonra kullanılmalı ve ellerin temizliğine dikkat etmelidir.
Amipli Dizanteri Belirtileri Tedavisi Nedir
Amipli Dizanteri Nedir, Çocuklarda Bebeklerde Amipli Dizanteri
Bu tip dizanteriye en çok tropikal bölgelerde rastlanmakla birlikte Akdeniz ülkelerinde de görülebilmektedir. Amipli dizanteri tek hücreli mikro-organizmalar tarafından bulaşır. Bulaşık yiyecek, su ve sineklerle de insanlara geçer. Mikro-organizmalarm kaynağı insandır, çünkü bu hastalık hayvanlarda görülmez.
Kuluçka devresi: Birkaç gün ile birkaç hafta arasında değişir-
Amipli Dizanteri Belirtileri: Sümüksü, balgamlı ve kanlı ishal hastalığın en açık belirtilerindendir. Hastalık ateşsiz, karın ağrısı ve iştahsızlıkla başlar.
Süreci: Bağırsaklarda yıllarca etkisiz olarak kalabilen mikroorganizma günün birinde apseleşmeye neden olabilir. Dışkı jöle kıvamında ve sümüklüdür. Birçok durumlarda karaciğer apselerinin oluşmasına neden olur. Hastalığın kronik seyri hastayı halsiz düşürür.
Amipli Dizanteri Tedavisi: Amiplere karşı en etkili ilaç emetine'dir. Enjeksiyon olarak verilen emetine zehirli olduğu için hastaya yatak dinlenmesi verilmelidir. Genellikle tetrasiklinli ilaçlar da amipli dizanteride başarıyla kullanılmaktadır.
Korunma Yolları: Tuvaletlere sineklerin girmesini önlemelidir. Amipli dizanteriden kuşkulanıldığı zaman meyve, salata ve çiğ sebzelerin yenmesinden kaçınmalıdır.
Bu tip dizanteriye en çok tropikal bölgelerde rastlanmakla birlikte Akdeniz ülkelerinde de görülebilmektedir. Amipli dizanteri tek hücreli mikro-organizmalar tarafından bulaşır. Bulaşık yiyecek, su ve sineklerle de insanlara geçer. Mikro-organizmalarm kaynağı insandır, çünkü bu hastalık hayvanlarda görülmez.
Kuluçka devresi: Birkaç gün ile birkaç hafta arasında değişir-
Amipli Dizanteri Belirtileri: Sümüksü, balgamlı ve kanlı ishal hastalığın en açık belirtilerindendir. Hastalık ateşsiz, karın ağrısı ve iştahsızlıkla başlar.
Süreci: Bağırsaklarda yıllarca etkisiz olarak kalabilen mikroorganizma günün birinde apseleşmeye neden olabilir. Dışkı jöle kıvamında ve sümüklüdür. Birçok durumlarda karaciğer apselerinin oluşmasına neden olur. Hastalığın kronik seyri hastayı halsiz düşürür.
Amipli Dizanteri Tedavisi: Amiplere karşı en etkili ilaç emetine'dir. Enjeksiyon olarak verilen emetine zehirli olduğu için hastaya yatak dinlenmesi verilmelidir. Genellikle tetrasiklinli ilaçlar da amipli dizanteride başarıyla kullanılmaktadır.
Korunma Yolları: Tuvaletlere sineklerin girmesini önlemelidir. Amipli dizanteriden kuşkulanıldığı zaman meyve, salata ve çiğ sebzelerin yenmesinden kaçınmalıdır.
Uyku Hastaligi Nedir Etkeni Tedavisi
Uyku Hastalığı Nedir, Uyku Hastalıkları
Uyku Hastalığı Etkeni; Tripanosoma cinsi bir organizmanın etken olduğu tropikal bir hastalıktır. Genellikle çeçe sinekleri (Böcek) tarafından bulaştırılır.
Kuluçka devresi: 2-3 hafta.
Uyku Hastalığı Belirtileri: Hastalığın uzun süren gizli bir dönemi vardır. Erken dönemde vücut ısısı dönümlü olarak yükselir, dalak ve lenf bezleri şişer, bacaklarda şişme görülür. Bu belirtiler yaklaşık üç yıl kadar sürer. Bu dönemden sonra hastada titreme nöbetleri başlar. Yüz ifadesi anlamsızdır, konuşmada yavaşlama belirtileri baş gösterir. Daha sonra hasta giderek hareketsizleşir. Genel bir halsizlik durumu vardır. iştah hiç yoktur ve hasta giderek zayıflar. Vücut ısısı normalin çok altına düşer. Ölümden kısa süre önce hasta artık yerinden hiç kalkamaz ve sürekli uyku halinde komaya girer.
Uyku Hastalık Tedavisi: Erken teşhis edildiği takdirde ilaç tedavisi uygulamasıdır. Geç teşhis vakanın ağırlaşmasına neden olacağından tedavi uzun sürebilir.
Uyku Hastalığı Etkeni; Tripanosoma cinsi bir organizmanın etken olduğu tropikal bir hastalıktır. Genellikle çeçe sinekleri (Böcek) tarafından bulaştırılır.
Kuluçka devresi: 2-3 hafta.
Uyku Hastalığı Belirtileri: Hastalığın uzun süren gizli bir dönemi vardır. Erken dönemde vücut ısısı dönümlü olarak yükselir, dalak ve lenf bezleri şişer, bacaklarda şişme görülür. Bu belirtiler yaklaşık üç yıl kadar sürer. Bu dönemden sonra hastada titreme nöbetleri başlar. Yüz ifadesi anlamsızdır, konuşmada yavaşlama belirtileri baş gösterir. Daha sonra hasta giderek hareketsizleşir. Genel bir halsizlik durumu vardır. iştah hiç yoktur ve hasta giderek zayıflar. Vücut ısısı normalin çok altına düşer. Ölümden kısa süre önce hasta artık yerinden hiç kalkamaz ve sürekli uyku halinde komaya girer.
Uyku Hastalık Tedavisi: Erken teşhis edildiği takdirde ilaç tedavisi uygulamasıdır. Geç teşhis vakanın ağırlaşmasına neden olacağından tedavi uzun sürebilir.
Sitma Malarya Hastaligi Nedir Tedavisi
Sıtma Hastalığı Nedir (Malarya Hastalığı)
Sıtma Hastalığının daha çok bilinen diğer adı malaryadır.
Tropikal ve subtropikal ülkelerin salgın hastalıklarından biridir (bugün Türkiye'de hemen hemen tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu nedenle de karşılaşılan vakalar oldukça seyrektir). Sıtma, plazmodyum parazitinin etken olduğu bir hastalıktır. Sıtmaya neden olan dört tip plazmodyum vardır: P. vivax, P. ovale, P. malariae ve P. falciparum. Bu parazitlerin hepsinin de alyuvarlar içinde üreyen trofozoit ve şizontları bulunur. P. falciparum dışında, diğer üç parazitin ikincil, alyuvarlar dışı doku hücrelerinde geçen yaşam dönemleri vardır. Alyuvarlar dışı yaşam dönemi sonucu sıtma tekrarlayabilmektedir.
Sıtma Mikrobu, Plazmodyumlar sivrisineklerle sporozoit halinde hastadan sağlam insana geçer. Kan nakli ve hastalık yoluyla da bulaşabilirler. Plazmodiler plasentadan fetüse geçip tehlikeli olabilirler. Tropikal bölgeden dönen kişide görülebilecek ateşli bir hastalıkta, ateşle birlikte olan komada sıtmayı da düşünmek gerekmektedir.
Kuluçka devresi: 10-14 gün.
Sıtma Hastalığı Belirtileri: Baş ağrısı, titreme, terleme ve kollarla bacaklarda ağrılar.
Seyri: P. malariae'nin etken olduğu sıtmada, etken organizmalar, karaciğere gelişlerinden 8 gün sonra gelişmiş hücre şeklinde kan dolaşımına katılır ve evrim 72 saat sürer. Organizmalar hem karaciğerde hem de alyuvarlarda ürerler. P. Vivax ve P. Ovale'nin etken olduğu sıtmada, gelişmiş hücreler 8. günde karaciğerden çıkarak kana karışırlar ve her 48 saatte bir alyuvarlardan ayrılırlar. Ancak, etken organizmaların hepsi birden karaciğeri terk etmezler ve eşeysiz üreme sürüp gider. P. falcifarum'un neden olduğu sıtma, «habis sıtma» adını alır ve en tehlikeli sıtmadır. Karaciğere yerleşen organizmaların tümü birden 6. günde gelişmiş hücre halinde kan dolaşımına geçerler. Organizmaların gelişimi her zaman olmadığı için aktif hücrelerin alyuvarlardan ayrıldıkları zaman ortaya çıkan ateşli dönemler düzensizdir. Organizmalar, hastalığın herhangi bir evresinde kitleler halinde beyin, omurilik, akciğerler ve böbreküstü bezlerinin kılcal damarlarını tıkayabilirler. Bu nedenle ani ölümler ortaya çıkabilir. Ağır sıtma vakalarında en tehlikeli yan etki karasu hummasıdır. Nedeni kesinlikle belli değildir. Hastalık ani alyuvar yıkımı ile kendini belli eder.
Sıtma Tedavisi: Belirtilere yönelik ve hastalığa özgü olmak üzere iki tip tedavi uygulanmaktadır. Belirtilere yönelik tedavide nöbetler sürdüğü takdirde kesin dinlenmek gerekir. Terlemelerde çamaşırlar değiştirilmeli, titreme nöbetlerinde hasta ısıtılmalıdır. Ateşli dönemde hastanın diyeti hafif, ama kalorisi yüksek olmalıdır. Kusma, ishal, adale ağrıları ve baş ağrısı için hastalık belirtileri yönünden önlemler alınmalıdır. Ayrıca, yan etkiler de dikkate alınmalı ve hasta dikkatle izlenmelidir.
Hastalığa özgü tedavide, yüzyıllardan bu yana sıtmaya karşı kullanılan kinin bugün için eski önemini kaybetmiş, yerini sentetik sıtma ilaçlarına bırakmıştır. Etken organizmaların yalnızca bölünmüş hücrelerine etkili olan kinin, akut nöbetleri bastırıp kandaki organizmaları parçaladığı halde hastalığa etkili olamamaktadır. Bu nedenle, hastalık sık sık tekrarlayabilmektedir. Kinin tedavisi sırasında baş dönmesi, kulak çınlaması, bulantı ve çarpıntı görülebilir. Bazı kişilerde ise kinin allerjik reaksiyonlara neden alabilir. Bugün için sıtmaya karşı kullanılan en yararlı sıtma ilacı atebrindir. Bununla birlikte bazı etken organizmaların bu ilaç'a karşı bağışıklık kazandığı görülmüştür. Organizmaları henüz kan dolaşımına katılmadan alyuvarlarda eşeysiz üreme yaptıkları sırada öldüren ilaçlar vardır ve çok etkili olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, karaciğerde yaşayan P. vivax ve P. malariae'leri öldürerek hastalığın tekrarlanmasını önleyici ilaçlar da bulunmaktadır.
Korunma: Sıtmanın aşısı ya da koruyucu serumu yoktur.
Hastalık genel olarak sivrisineklerle taşındığı için sivrisineklerle mücadele, bataklıkların kurutulması, büyük su birikintilerinin ilaçlanması, evlerde DDT uygulanması, sıtma mevsimlerinde cibinlik kullanılması, sıtma vakalarının öncelikle tedavisi, sıtmalı bölgelere gidenlerin ya da bir süre o bölgelerde yaşayanların koruyucu ilaçlar alması gibi önlemler alınmalıdır. Koruyucu ilaçların sıtma nedeni organizmanın sivrisineklerde üremesini önleyici etkileri de vardır.
Sıtma Hastalığının daha çok bilinen diğer adı malaryadır.
Tropikal ve subtropikal ülkelerin salgın hastalıklarından biridir (bugün Türkiye'de hemen hemen tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu nedenle de karşılaşılan vakalar oldukça seyrektir). Sıtma, plazmodyum parazitinin etken olduğu bir hastalıktır. Sıtmaya neden olan dört tip plazmodyum vardır: P. vivax, P. ovale, P. malariae ve P. falciparum. Bu parazitlerin hepsinin de alyuvarlar içinde üreyen trofozoit ve şizontları bulunur. P. falciparum dışında, diğer üç parazitin ikincil, alyuvarlar dışı doku hücrelerinde geçen yaşam dönemleri vardır. Alyuvarlar dışı yaşam dönemi sonucu sıtma tekrarlayabilmektedir.
Sıtma Mikrobu, Plazmodyumlar sivrisineklerle sporozoit halinde hastadan sağlam insana geçer. Kan nakli ve hastalık yoluyla da bulaşabilirler. Plazmodiler plasentadan fetüse geçip tehlikeli olabilirler. Tropikal bölgeden dönen kişide görülebilecek ateşli bir hastalıkta, ateşle birlikte olan komada sıtmayı da düşünmek gerekmektedir.
Kuluçka devresi: 10-14 gün.
Sıtma Hastalığı Belirtileri: Baş ağrısı, titreme, terleme ve kollarla bacaklarda ağrılar.
Seyri: P. malariae'nin etken olduğu sıtmada, etken organizmalar, karaciğere gelişlerinden 8 gün sonra gelişmiş hücre şeklinde kan dolaşımına katılır ve evrim 72 saat sürer. Organizmalar hem karaciğerde hem de alyuvarlarda ürerler. P. Vivax ve P. Ovale'nin etken olduğu sıtmada, gelişmiş hücreler 8. günde karaciğerden çıkarak kana karışırlar ve her 48 saatte bir alyuvarlardan ayrılırlar. Ancak, etken organizmaların hepsi birden karaciğeri terk etmezler ve eşeysiz üreme sürüp gider. P. falcifarum'un neden olduğu sıtma, «habis sıtma» adını alır ve en tehlikeli sıtmadır. Karaciğere yerleşen organizmaların tümü birden 6. günde gelişmiş hücre halinde kan dolaşımına geçerler. Organizmaların gelişimi her zaman olmadığı için aktif hücrelerin alyuvarlardan ayrıldıkları zaman ortaya çıkan ateşli dönemler düzensizdir. Organizmalar, hastalığın herhangi bir evresinde kitleler halinde beyin, omurilik, akciğerler ve böbreküstü bezlerinin kılcal damarlarını tıkayabilirler. Bu nedenle ani ölümler ortaya çıkabilir. Ağır sıtma vakalarında en tehlikeli yan etki karasu hummasıdır. Nedeni kesinlikle belli değildir. Hastalık ani alyuvar yıkımı ile kendini belli eder.
Sıtma Tedavisi: Belirtilere yönelik ve hastalığa özgü olmak üzere iki tip tedavi uygulanmaktadır. Belirtilere yönelik tedavide nöbetler sürdüğü takdirde kesin dinlenmek gerekir. Terlemelerde çamaşırlar değiştirilmeli, titreme nöbetlerinde hasta ısıtılmalıdır. Ateşli dönemde hastanın diyeti hafif, ama kalorisi yüksek olmalıdır. Kusma, ishal, adale ağrıları ve baş ağrısı için hastalık belirtileri yönünden önlemler alınmalıdır. Ayrıca, yan etkiler de dikkate alınmalı ve hasta dikkatle izlenmelidir.
Hastalığa özgü tedavide, yüzyıllardan bu yana sıtmaya karşı kullanılan kinin bugün için eski önemini kaybetmiş, yerini sentetik sıtma ilaçlarına bırakmıştır. Etken organizmaların yalnızca bölünmüş hücrelerine etkili olan kinin, akut nöbetleri bastırıp kandaki organizmaları parçaladığı halde hastalığa etkili olamamaktadır. Bu nedenle, hastalık sık sık tekrarlayabilmektedir. Kinin tedavisi sırasında baş dönmesi, kulak çınlaması, bulantı ve çarpıntı görülebilir. Bazı kişilerde ise kinin allerjik reaksiyonlara neden alabilir. Bugün için sıtmaya karşı kullanılan en yararlı sıtma ilacı atebrindir. Bununla birlikte bazı etken organizmaların bu ilaç'a karşı bağışıklık kazandığı görülmüştür. Organizmaları henüz kan dolaşımına katılmadan alyuvarlarda eşeysiz üreme yaptıkları sırada öldüren ilaçlar vardır ve çok etkili olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, karaciğerde yaşayan P. vivax ve P. malariae'leri öldürerek hastalığın tekrarlanmasını önleyici ilaçlar da bulunmaktadır.
Korunma: Sıtmanın aşısı ya da koruyucu serumu yoktur.
Hastalık genel olarak sivrisineklerle taşındığı için sivrisineklerle mücadele, bataklıkların kurutulması, büyük su birikintilerinin ilaçlanması, evlerde DDT uygulanması, sıtma mevsimlerinde cibinlik kullanılması, sıtma vakalarının öncelikle tedavisi, sıtmalı bölgelere gidenlerin ya da bir süre o bölgelerde yaşayanların koruyucu ilaçlar alması gibi önlemler alınmalıdır. Koruyucu ilaçların sıtma nedeni organizmanın sivrisineklerde üremesini önleyici etkileri de vardır.
Toksoplazmoz Hastaligi Nedir
Toksoplazmoz Hastalığı Nedir
Yeni tanınan ve Orta Avrupa'da çok sık rastlanan bir hastalık türüdür. Mikrop kaynağı özellikle kediler, köpekler ve kuşlarla diğer memeli evcil hayvanlardır. Gebe kadınlar için oldukça tehlikeli sayılan bir hastalıktır. Fetüse bulaştığı takdirde sonuç ya ölü doğum ya da düşüktür. Çocukta genellikle körlüğe, spazmlara ve hidrosefaliye yol açar. Ayrıca, karaciğer, dalak ve akciğerlerde de yıkım görülür.
Toksoplazmoz Belirtileri: Çocukta doğmalık olarak bulunan hastalık protozonları göz iltihapları, beyinde kireçlenme gibi durumlarla ortaya çıkar. Üstelik, beyin zarı iltihaplanmalarına yol açabilir. Büyüklerde kronik ya da akut halde seyrederek beyin, kalp, akciğerler, bağırsak, göz vb. organlarda görülebilir. Birçok durumlarda hastalık büyüklerde gripal bir hastalık şeklinde belirtiler gösterir ve üzerinde durulmaya değecek bir bozukluk bırakmaz.
Tedavisi: Çocuklar büyüklerden daha çok zarar görürler. Aptallık ve körlük çok sık rastlanan bozukluklar arasındadır. Yalnızca sülfonamit tedavisi uygulanır.
Korunma Yolları: Gebe kadınlar çiğ et yememelidir. Kedi, köpek ve kuş gibi hayvanlardan uzak durulmalıdır. Ev kedileri, mikrobu taşıyabileceği için sokağa çıkartılmamalıdır.
Yeni tanınan ve Orta Avrupa'da çok sık rastlanan bir hastalık türüdür. Mikrop kaynağı özellikle kediler, köpekler ve kuşlarla diğer memeli evcil hayvanlardır. Gebe kadınlar için oldukça tehlikeli sayılan bir hastalıktır. Fetüse bulaştığı takdirde sonuç ya ölü doğum ya da düşüktür. Çocukta genellikle körlüğe, spazmlara ve hidrosefaliye yol açar. Ayrıca, karaciğer, dalak ve akciğerlerde de yıkım görülür.
Toksoplazmoz Belirtileri: Çocukta doğmalık olarak bulunan hastalık protozonları göz iltihapları, beyinde kireçlenme gibi durumlarla ortaya çıkar. Üstelik, beyin zarı iltihaplanmalarına yol açabilir. Büyüklerde kronik ya da akut halde seyrederek beyin, kalp, akciğerler, bağırsak, göz vb. organlarda görülebilir. Birçok durumlarda hastalık büyüklerde gripal bir hastalık şeklinde belirtiler gösterir ve üzerinde durulmaya değecek bir bozukluk bırakmaz.
Tedavisi: Çocuklar büyüklerden daha çok zarar görürler. Aptallık ve körlük çok sık rastlanan bozukluklar arasındadır. Yalnızca sülfonamit tedavisi uygulanır.
Korunma Yolları: Gebe kadınlar çiğ et yememelidir. Kedi, köpek ve kuş gibi hayvanlardan uzak durulmalıdır. Ev kedileri, mikrobu taşıyabileceği için sokağa çıkartılmamalıdır.
Ruam Hastaligi Hangi Hayvanlardan Bulasir
Ruam Hastalığı Hangi Hayvanlarda Görülür
Çoğunlukla at, katır ve eşek gibi hayvan türlerinde görülen ve kimi zaman insanlara da geçebilen bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle veteriner, hayvan bakıcıları ve laboratuvar personelinde görülür. Mikropların giriş yeri genel olarak deridir. İç organlarda da görülebilir.
Kuluçka devresi: 3-5 gün.
Ruam Hastalığı Belirtileri: Akut ruam ateş, baş ve vücut ağrılarıyla birlikte birdenbire başlar. Mikroplu deri bölgesinde sayısız apseler oluşur. Kimi zaman lenf bezleri de etkilenir. Kronik ruam hastalığı yıllarca belirli ısıda eklem ve organ ağrılarıyla apseler oluşturarak sürebilir.
Ruam Tedavisi: İlaç tedavisi sayesinde ölüm oranı çok düşüktür. Organ ruamında teşhis güç olduğu için çok dikkatli bir araştırma ve tedavi uygulanmalıdır.
Çoğunlukla at, katır ve eşek gibi hayvan türlerinde görülen ve kimi zaman insanlara da geçebilen bulaşıcı bir hastalıktır. Genellikle veteriner, hayvan bakıcıları ve laboratuvar personelinde görülür. Mikropların giriş yeri genel olarak deridir. İç organlarda da görülebilir.
Kuluçka devresi: 3-5 gün.
Ruam Hastalığı Belirtileri: Akut ruam ateş, baş ve vücut ağrılarıyla birlikte birdenbire başlar. Mikroplu deri bölgesinde sayısız apseler oluşur. Kimi zaman lenf bezleri de etkilenir. Kronik ruam hastalığı yıllarca belirli ısıda eklem ve organ ağrılarıyla apseler oluşturarak sürebilir.
Ruam Tedavisi: İlaç tedavisi sayesinde ölüm oranı çok düşüktür. Organ ruamında teşhis güç olduğu için çok dikkatli bir araştırma ve tedavi uygulanmalıdır.
Sarbon Hastaligi Nedir Antraks Tedavi
Şarbon Nedir (Antraks), Şarbon Hastalığı
Şarbon Hastalığının Tıp Dilindeki adı Antrakstır. Şarbon basilleri inek, koyun, at gibi hayvanlar arasında öldürücü salgınlara yol açarlar. Hastalık insanlara hayvanların yünü, eti ve derisi ile bulaşır. Hayvanlarla doğrudan temasla bulaşma olasılığı da fazladır. Veteriner, kasap ve çiftçilerde çok sık görülen bir hastalıktır. Hastalığın asıl vatanı Avrupa ve Ön Asya'dır. Şarbon iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılabilir. Dış şarbon derideki çatlak ve yaralarla bulaşır, iç şarbon ise hasta hayvanın yününden uçuşan sporların solunumu ya da etinin yenmesi ile bulaşır.
Kuluçka devresi: 2-3 gün.
Şarbon Hastalığı Belirtileri: Mikroplar yüzde 95 oranında deriden girerek dış şarbonu oluştururlar. Mikropların genellikle yerleşme merkezleri yüz, eller, kollar ve bacaklardır. Önce ortasında siyah bir leke bulunan kırmızı bir kabartı oluşur. Daha sonra bu kabartı yayılarak patlar, iltihap akıtır ve üzeri siyah bir kabukla örtülür. Çevresindeki dokular belirgin bir şekilde şişer. Hastalık başka kabarcıkların oluşmasıyla yayılır. Gastro-enterit (mide-bağırsak iltihabı) enfeksiyonu şarbon sporlarının solunumuyla oluşur. Hastalık teşhisi oldukça güçtür, hatta kimi zaman olanaksızdır. Kusma ve ishalle birlikte görülen bağırsak şarbonuna pek ender rastlanır.
Şarbon Tedavisi: İlaç tedavisi sonucu hastalığın öldürücü etkisi büyük oranda kaybolur. Antibiyotik tedavi oldukça etkindir. Hastanın uzun süre hareketsiz yatması ve dinlenmesi gereklidir. Ameliyat gerekmez. Hastalık ve ölüm halinde gerekli sağlık kuruluşlarına bilgi verilmesi zorunludur.
Korunma Yolları: Şarbondan ölen hayvanların üzerine kireç dökülür. Şarbonlu bölgelerdeki hayvanlar aşılanır. Aşıyla aktif bağışıklık sağlanabilir.
Şarbon Hastalığının Tıp Dilindeki adı Antrakstır. Şarbon basilleri inek, koyun, at gibi hayvanlar arasında öldürücü salgınlara yol açarlar. Hastalık insanlara hayvanların yünü, eti ve derisi ile bulaşır. Hayvanlarla doğrudan temasla bulaşma olasılığı da fazladır. Veteriner, kasap ve çiftçilerde çok sık görülen bir hastalıktır. Hastalığın asıl vatanı Avrupa ve Ön Asya'dır. Şarbon iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılabilir. Dış şarbon derideki çatlak ve yaralarla bulaşır, iç şarbon ise hasta hayvanın yününden uçuşan sporların solunumu ya da etinin yenmesi ile bulaşır.
Kuluçka devresi: 2-3 gün.
Şarbon Hastalığı Belirtileri: Mikroplar yüzde 95 oranında deriden girerek dış şarbonu oluştururlar. Mikropların genellikle yerleşme merkezleri yüz, eller, kollar ve bacaklardır. Önce ortasında siyah bir leke bulunan kırmızı bir kabartı oluşur. Daha sonra bu kabartı yayılarak patlar, iltihap akıtır ve üzeri siyah bir kabukla örtülür. Çevresindeki dokular belirgin bir şekilde şişer. Hastalık başka kabarcıkların oluşmasıyla yayılır. Gastro-enterit (mide-bağırsak iltihabı) enfeksiyonu şarbon sporlarının solunumuyla oluşur. Hastalık teşhisi oldukça güçtür, hatta kimi zaman olanaksızdır. Kusma ve ishalle birlikte görülen bağırsak şarbonuna pek ender rastlanır.
Şarbon Tedavisi: İlaç tedavisi sonucu hastalığın öldürücü etkisi büyük oranda kaybolur. Antibiyotik tedavi oldukça etkindir. Hastanın uzun süre hareketsiz yatması ve dinlenmesi gereklidir. Ameliyat gerekmez. Hastalık ve ölüm halinde gerekli sağlık kuruluşlarına bilgi verilmesi zorunludur.
Korunma Yolları: Şarbondan ölen hayvanların üzerine kireç dökülür. Şarbonlu bölgelerdeki hayvanlar aşılanır. Aşıyla aktif bağışıklık sağlanabilir.
Tularemi Hastaligi Nedir Tedavisi
Tularemi Nedir, Tularemi Hastalığı
Ön planda kemirgenlerde (tavşan, fare, sincap vb.) öldürücü nitelikte olan bu hastalığın etkeni Pasteurella Tularensis'tir. Hastalık hayvanlardan doğrudan temasla geçebildiği gibi sinek ve kenelerle de taşınabilir.
Kuluçka devresi: Ortalama üç gün.
Tularemi Hastalığının Belirtileri: Hastalık birdenbire hızla yükselen ateş, şiddetli baş ağrısı, kırıklık, bulantı, kusma ve ishalle ortaya çıkar.
Süreci: Pasteurella Tularensis yeri saptanamayan genel mikroplanmalara neden olduğu gibi, deride, gözde, akciğerlerde, ve sindirim yolunda da yerelleşebilir. Dış tularemide bulaşmanın başladığı yerler eller, gözler ve ağızdır. Buralarda önce küçük bir kabarcık oluşur, sonra ur şeklinde büyüyerek parçalanır. Bulaşma yeri nedeniyle bu bölgelerdeki lenf bezleri şişer ve ağrır. İç tularemi ise, akciğer tüberkülozu ya da bağırsak nezlesine benzeyen bir seyir izler. Böylece, vücuttaki tüm lenf bezleri şişip ağrıyabilir. Ateş durumu çok değişkendir. Çoğu kez kızamığa benzer deri döküntüleri ateşi izler. Tedavi edilmeyen hastalık 2-4 hafta sürer. En sık görülen yan etkisi lenf bezlerinin iltihaplanmasıdır.
Tularemi Hastalığı Tedavisi: Ölüm oranı ilaç tedavisi nedeniyle oldukça düşüktür. İyileşme kimi zaman aylar sürebilir. Antibiyotikler aracılığıyla hastalığın tedavisinde büyük aşamalar sağlanmıştır» Lenf bezlerinin iltihaplı durumlarında cerrahi tedavi gerekebilir.
Korunma Yolları: Hastalık ve ölüm halinde sağlık kuruluşlarına bilgi verilmesi gereklidir. Salgın durumlarında hastalık yapan hayvanların yok edilmeleri zorunludur.
Ön planda kemirgenlerde (tavşan, fare, sincap vb.) öldürücü nitelikte olan bu hastalığın etkeni Pasteurella Tularensis'tir. Hastalık hayvanlardan doğrudan temasla geçebildiği gibi sinek ve kenelerle de taşınabilir.
Kuluçka devresi: Ortalama üç gün.
Tularemi Hastalığının Belirtileri: Hastalık birdenbire hızla yükselen ateş, şiddetli baş ağrısı, kırıklık, bulantı, kusma ve ishalle ortaya çıkar.
Süreci: Pasteurella Tularensis yeri saptanamayan genel mikroplanmalara neden olduğu gibi, deride, gözde, akciğerlerde, ve sindirim yolunda da yerelleşebilir. Dış tularemide bulaşmanın başladığı yerler eller, gözler ve ağızdır. Buralarda önce küçük bir kabarcık oluşur, sonra ur şeklinde büyüyerek parçalanır. Bulaşma yeri nedeniyle bu bölgelerdeki lenf bezleri şişer ve ağrır. İç tularemi ise, akciğer tüberkülozu ya da bağırsak nezlesine benzeyen bir seyir izler. Böylece, vücuttaki tüm lenf bezleri şişip ağrıyabilir. Ateş durumu çok değişkendir. Çoğu kez kızamığa benzer deri döküntüleri ateşi izler. Tedavi edilmeyen hastalık 2-4 hafta sürer. En sık görülen yan etkisi lenf bezlerinin iltihaplanmasıdır.
Tularemi Hastalığı Tedavisi: Ölüm oranı ilaç tedavisi nedeniyle oldukça düşüktür. İyileşme kimi zaman aylar sürebilir. Antibiyotikler aracılığıyla hastalığın tedavisinde büyük aşamalar sağlanmıştır» Lenf bezlerinin iltihaplı durumlarında cerrahi tedavi gerekebilir.
Korunma Yolları: Hastalık ve ölüm halinde sağlık kuruluşlarına bilgi verilmesi gereklidir. Salgın durumlarında hastalık yapan hayvanların yok edilmeleri zorunludur.
Trisinoz Hastaligi Nedir Belirtileri Tedavi
Trişinoz Hastalığı Nedir
İyi pişirilmemiş domuz eti ya da domuz etinden yapılmış sosis, salam gibi yiyeceklerle bulaşan trişin adındaki domuz parazitlerinin oluşturduğu bulaşıcı bir hastalıktır. 3-4 mm.'lik trişinler bağırsak duvarlarına gömülerek yaşarlar ve dişileri embriyonlarını kan ve lenf damarlarına vererek tüm vücuda yayarlar. Vücuda yayılan kurtçuklar kasların içine yuvalanırlar.
Trişinoz Belirtileri: Trişinli etin yenmesinden 1-3 gün sonra bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi belirtilerle ortaya çıkar. Ateş 38 dereceye kadar yükselir. Bazen birinci haftada bazen de üçüncü ve dördüncü haftalarda tifüs hastalığına benzer bir devre başlar. Ateş bu kez 41 dereceye kadar yükselir. Nabız hızlanır, tansiyon düşer. Trişinlerin yuvalandığı kaslarda şişme, sertlik ve ağrılar görülür. Daha çok istemli hareket eden kaslarla, diyafram, karın, göz, gırtlak ve dil kaslarında görülür. Adalelerde şiddetli ağrı olduğu için hastalar kımıldamadan yatarlar. Bundan başka gözlerin ve yüzün şişmesi hastalığın tipik belirtileri arasına girer. Ayrıca, hastada baş ağrısı, uykusuzluk, susuzluk duygusu ve terleme vardır.
Seyri: Hastalığın seyri yenmiş olan trişinli etin miktarına bağlıdır. Hafif vakalar çabuk iyileşir. Ağır seyreden vakalarda ölüm oranı yüzde 30 civarındadır. Koşullara göre hastalık aylarca sürebilir. Çocuklarda hastalık daha etkin bir şekilde seyreder. Hastalık sonucu kalp kasları iltihabı, kan dolaşımın da düzensizlik ve akciğer veremi oluşabilir.
Trişinoz Tedavisi: Belirli ilaçlarla tedavi henüz olanaksızdır. Ancak, belirtilere göre tedavi uygulanmalıdır. Etin trişinli olduğu saptanır saptanmaz mide ve bağırsakların temizlenmesi ve özel maddelerle yıkanması yararlı olabilir.Korunma: Etlerin çok iyi kontrol edilmesi gereklidir. En küçük bir kuşkuda eti 100 derece ısıda pişirmekte yarar vardır. Tütsü ve tuzlama, etlerde bulunan trişinlerin öldürülmesini sağlamaz.
İyi pişirilmemiş domuz eti ya da domuz etinden yapılmış sosis, salam gibi yiyeceklerle bulaşan trişin adındaki domuz parazitlerinin oluşturduğu bulaşıcı bir hastalıktır. 3-4 mm.'lik trişinler bağırsak duvarlarına gömülerek yaşarlar ve dişileri embriyonlarını kan ve lenf damarlarına vererek tüm vücuda yayarlar. Vücuda yayılan kurtçuklar kasların içine yuvalanırlar.
Trişinoz Belirtileri: Trişinli etin yenmesinden 1-3 gün sonra bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi belirtilerle ortaya çıkar. Ateş 38 dereceye kadar yükselir. Bazen birinci haftada bazen de üçüncü ve dördüncü haftalarda tifüs hastalığına benzer bir devre başlar. Ateş bu kez 41 dereceye kadar yükselir. Nabız hızlanır, tansiyon düşer. Trişinlerin yuvalandığı kaslarda şişme, sertlik ve ağrılar görülür. Daha çok istemli hareket eden kaslarla, diyafram, karın, göz, gırtlak ve dil kaslarında görülür. Adalelerde şiddetli ağrı olduğu için hastalar kımıldamadan yatarlar. Bundan başka gözlerin ve yüzün şişmesi hastalığın tipik belirtileri arasına girer. Ayrıca, hastada baş ağrısı, uykusuzluk, susuzluk duygusu ve terleme vardır.
Seyri: Hastalığın seyri yenmiş olan trişinli etin miktarına bağlıdır. Hafif vakalar çabuk iyileşir. Ağır seyreden vakalarda ölüm oranı yüzde 30 civarındadır. Koşullara göre hastalık aylarca sürebilir. Çocuklarda hastalık daha etkin bir şekilde seyreder. Hastalık sonucu kalp kasları iltihabı, kan dolaşımın da düzensizlik ve akciğer veremi oluşabilir.
Trişinoz Tedavisi: Belirli ilaçlarla tedavi henüz olanaksızdır. Ancak, belirtilere göre tedavi uygulanmalıdır. Etin trişinli olduğu saptanır saptanmaz mide ve bağırsakların temizlenmesi ve özel maddelerle yıkanması yararlı olabilir.Korunma: Etlerin çok iyi kontrol edilmesi gereklidir. En küçük bir kuşkuda eti 100 derece ısıda pişirmekte yarar vardır. Tütsü ve tuzlama, etlerde bulunan trişinlerin öldürülmesini sağlamaz.
Weil Hastaligi Leptospiroz Nedir
Weil hastalığı (Leptospiroz Nedir)
Nefrit, yüksek ateş, sarılık, adale ağrısı, karaciğer ve dalağın büyümesiyle belirlenen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık etkeni fare, domuz, köpek ve sığır idrarından bulaşabilen Leptospira İoieronaemorrhagiae adlı bir spirokettir.
Kuluçka devresi: 5-14 gün.
Belirtileri: Ateş, sarılık, titreme, kusma, adale ağrısı, ileri derecede halsizlik.
Seyri: Birinci haftanın sonunda sarılıkla birlikte idrarda kan ve albümin görülür. Karın ağrısına deride oluşan ufak tefek kanamalar eşlik eder.
Weil Tedavisi: Penisilin hastalık spiroketine son derece etkilidir. Ancak, hastalığın ilk dönemlerinde görülebilecek karaciğer, böbrek ve beyin yıkımı için ayrıca önlemlerin alınması zorunludur.
Nefrit, yüksek ateş, sarılık, adale ağrısı, karaciğer ve dalağın büyümesiyle belirlenen bulaşıcı bir hastalıktır. Hastalık etkeni fare, domuz, köpek ve sığır idrarından bulaşabilen Leptospira İoieronaemorrhagiae adlı bir spirokettir.
Kuluçka devresi: 5-14 gün.
Belirtileri: Ateş, sarılık, titreme, kusma, adale ağrısı, ileri derecede halsizlik.
Seyri: Birinci haftanın sonunda sarılıkla birlikte idrarda kan ve albümin görülür. Karın ağrısına deride oluşan ufak tefek kanamalar eşlik eder.
Weil Tedavisi: Penisilin hastalık spiroketine son derece etkilidir. Ancak, hastalığın ilk dönemlerinde görülebilecek karaciğer, böbrek ve beyin yıkımı için ayrıca önlemlerin alınması zorunludur.
Tifus Nedir Lekeli Humma Hastaligi
Tifüs Nedir (lekeli humma), Tifüs Hastalığı
Halk dilinde lekeli humma olarak bilinen tifüs, İnsana bitlerle bulaşan bir hastalıktır. Bu nedenle eskiden çok kalabalık toplumlarda ve savaş sırasında askerler arasında görülürdü.
Kuluçka devresi: 5-21 gün.
Belirtileri: Sırt, kol, bacak ve baş ağrısı, titreme ve ateş.
Süreci: Hastalığın beşinci gününde «dut döküntüsü» adı verilen deri döküntüsü görülür. Döküntü gövdeden kol ve bacaklara yayıldıktan sonra ikinci hafta içinde kaybolur. Ateş 40 derecenin üstüne çıkar, ikinci haftanın sonunda çok ani olarak düşer. Hastalık akut damar iltihabına neden olur. Hastalığa başka organlar da katılır. Damar iltihabı özellikle beyni, böbrekleri, deriyi ve kalp kasını etkiler.
Tifüs Tedavisi: Tüm ağır ve bulaşıcı hastalıklarda uygulanan tedavi aynı şekilde uygulanır. Tam yatak dinlenmesi verilir. Yiyeceklerin sulu ve kalori yönünden yüksek olmasına dikkat edilir. İlaçlara vitamin de eklenmelidir.Korunma: Bitle mücadele edilmelidir. Hastalar ayrılmalı ve bitlerden temizlenmelidir. Bitin ısırdığı yer kaşınmamalı, alkolle temizlenmelidir. Aşılama yoluyla aktif bağışıklık sağlanması mümkündür. Tifüs aşısı birer hafta ara ile üç dozda yapılır ve her yıl uygulanan 1 ml.'lik dozla bağışıklık süresi uzatılır.
Halk dilinde lekeli humma olarak bilinen tifüs, İnsana bitlerle bulaşan bir hastalıktır. Bu nedenle eskiden çok kalabalık toplumlarda ve savaş sırasında askerler arasında görülürdü.
Kuluçka devresi: 5-21 gün.
Belirtileri: Sırt, kol, bacak ve baş ağrısı, titreme ve ateş.
Süreci: Hastalığın beşinci gününde «dut döküntüsü» adı verilen deri döküntüsü görülür. Döküntü gövdeden kol ve bacaklara yayıldıktan sonra ikinci hafta içinde kaybolur. Ateş 40 derecenin üstüne çıkar, ikinci haftanın sonunda çok ani olarak düşer. Hastalık akut damar iltihabına neden olur. Hastalığa başka organlar da katılır. Damar iltihabı özellikle beyni, böbrekleri, deriyi ve kalp kasını etkiler.
Tifüs Tedavisi: Tüm ağır ve bulaşıcı hastalıklarda uygulanan tedavi aynı şekilde uygulanır. Tam yatak dinlenmesi verilir. Yiyeceklerin sulu ve kalori yönünden yüksek olmasına dikkat edilir. İlaçlara vitamin de eklenmelidir.Korunma: Bitle mücadele edilmelidir. Hastalar ayrılmalı ve bitlerden temizlenmelidir. Bitin ısırdığı yer kaşınmamalı, alkolle temizlenmelidir. Aşılama yoluyla aktif bağışıklık sağlanması mümkündür. Tifüs aşısı birer hafta ara ile üç dozda yapılır ve her yıl uygulanan 1 ml.'lik dozla bağışıklık süresi uzatılır.
Dang Hastaligi Belirtileri Tedavisi
Dang Hastalığı
Hayvanların hastalanmasına neden olan Brucella abortus mikro-organizmasmm neden olduğu bir hastalıktır. İnsanlar için bulaşıcı kaynak daima doğrudan temas ya da yiyecek maddeleriyle hastalığı bulaştıran evcil hayvanlardır. İnekler, hastalığı doğrudan temasla insanlara geçiren başlıca evcil hayvanların arasındadır. Bu nedenle veterinerler, hayvan bakıcıları, celepler ve aşçılar bu hastalığa en çok yakalanan kişiler arasında yer alırlar. Fakat hastalık süt ve et gibi yiyecek maddeleri ile de insanlara bulaşabilir. Hastalığın insandan insana geçtiği hemen hemen hiç görülmemiştir. Hastalığın vücuda giriş kapıları deri ve mide-bağırsak kanalıdır.
Dang Belirtileri: Birdenbire ya da yavaş yavaş başlayan ateşle birlikte görülür. Ateşle birlikte bol bol terleme vardır. Çoğu zaman ishal durumu da ortaya çıkar. Ateşli ilk devre 2-3 hafta sürer. İkinci ay içinde ateş dönümlü olarak düşer ve yükselir. Böylece hastalık iki yıl kadar sürer. Buna rağmen hastanın genel durumu iyidir. Bazen hastada kansızlık görülür.
Süreci: Yan etki olarak kulak altı bezlerinde, erbezlerinde, atardamarlarda, akciğer zarında, iliklerde ve kalp kaslarında iltihaplanmalara yol açar. Gebe kadınlar sık sık idrara çıkarlar ve dolayısıyla hastalık düşüğe neden olabilir. Eklemlerin romatizmal durumu yanında göz iltihabı, menenjit ve sinir iltihapları gibi yan etkilerine de rastlanır. Hastalık hiçbir belirti göstermeden de seyredebilir.
Dang Hastalık Tedavisi: Karışık antibiyotik tedavisi uygulanır. Hastanın ayrılması gerekmez. Hastalıkta ölüm oranı her ne kadar azsa da, ölüm olduğu takdirde durum gerekli sağlık kuruluşlarına bildirilmelidir. Korunma: Hastalık görüldüğü zaman hastalıklı hayvanların yok edilerek ahırların temizlenmesi gereklidir. Hastalık kuşkusu olan durumlarda süt mutlaka kaynatılarak içilmelidir.
Hayvanların hastalanmasına neden olan Brucella abortus mikro-organizmasmm neden olduğu bir hastalıktır. İnsanlar için bulaşıcı kaynak daima doğrudan temas ya da yiyecek maddeleriyle hastalığı bulaştıran evcil hayvanlardır. İnekler, hastalığı doğrudan temasla insanlara geçiren başlıca evcil hayvanların arasındadır. Bu nedenle veterinerler, hayvan bakıcıları, celepler ve aşçılar bu hastalığa en çok yakalanan kişiler arasında yer alırlar. Fakat hastalık süt ve et gibi yiyecek maddeleri ile de insanlara bulaşabilir. Hastalığın insandan insana geçtiği hemen hemen hiç görülmemiştir. Hastalığın vücuda giriş kapıları deri ve mide-bağırsak kanalıdır.
Dang Belirtileri: Birdenbire ya da yavaş yavaş başlayan ateşle birlikte görülür. Ateşle birlikte bol bol terleme vardır. Çoğu zaman ishal durumu da ortaya çıkar. Ateşli ilk devre 2-3 hafta sürer. İkinci ay içinde ateş dönümlü olarak düşer ve yükselir. Böylece hastalık iki yıl kadar sürer. Buna rağmen hastanın genel durumu iyidir. Bazen hastada kansızlık görülür.
Süreci: Yan etki olarak kulak altı bezlerinde, erbezlerinde, atardamarlarda, akciğer zarında, iliklerde ve kalp kaslarında iltihaplanmalara yol açar. Gebe kadınlar sık sık idrara çıkarlar ve dolayısıyla hastalık düşüğe neden olabilir. Eklemlerin romatizmal durumu yanında göz iltihabı, menenjit ve sinir iltihapları gibi yan etkilerine de rastlanır. Hastalık hiçbir belirti göstermeden de seyredebilir.
Dang Hastalık Tedavisi: Karışık antibiyotik tedavisi uygulanır. Hastanın ayrılması gerekmez. Hastalıkta ölüm oranı her ne kadar azsa da, ölüm olduğu takdirde durum gerekli sağlık kuruluşlarına bildirilmelidir. Korunma: Hastalık görüldüğü zaman hastalıklı hayvanların yok edilerek ahırların temizlenmesi gereklidir. Hastalık kuşkusu olan durumlarda süt mutlaka kaynatılarak içilmelidir.
Mantar Hastaligi Aktinomikoz Nedir
Mantar Hastalığı (Aktinomikoz Nedir) Hastalık Yapan Mantar
Mantarların neden olduğu hastalıklar; Genellikle hastalık yüz ve boyun bölgesinde ortaya çıkar, çoğu kez ağız yoluyla bulaşır. İnsanda görülebildiği gibi hayvanlarda da görülebilir, ama etken olan mantar türü değişiktir.
Hastalık Mantarları Belirtileri: Çene ile boyun bölgesinde şişkinlik ve bir süre sonra hem içten hem de dıştan iltihaplı akıntı.
Süreci: Ortaya çıkan şişkinlikler iltihaplı bölgeler oluştururlar. Hastalık karaciğer, ince bağırsak ve akciğerler gibi organlara da yayılabilir.
Tedavisi: Genellikle bakteriyolojik araştırmalardan sonra teşhis konabilir. En etkin tedavi penisilin uygulamasıdır. Gerektiği takdirde cerrahi müdahale ile iltihap akıtılmalıdır.
Mantarların neden olduğu hastalıklar; Genellikle hastalık yüz ve boyun bölgesinde ortaya çıkar, çoğu kez ağız yoluyla bulaşır. İnsanda görülebildiği gibi hayvanlarda da görülebilir, ama etken olan mantar türü değişiktir.
Hastalık Mantarları Belirtileri: Çene ile boyun bölgesinde şişkinlik ve bir süre sonra hem içten hem de dıştan iltihaplı akıntı.
Süreci: Ortaya çıkan şişkinlikler iltihaplı bölgeler oluştururlar. Hastalık karaciğer, ince bağırsak ve akciğerler gibi organlara da yayılabilir.
Tedavisi: Genellikle bakteriyolojik araştırmalardan sonra teşhis konabilir. En etkin tedavi penisilin uygulamasıdır. Gerektiği takdirde cerrahi müdahale ile iltihap akıtılmalıdır.
Karaciger Sirozu Siroz Hastaliklari
Karaciğer Sirozu, Karaciğer Siroz Hastalıkları
Kronik alkol zehirlenmesi, salgın sarılık, kronik safra yolları hastalıkları, sıtma ve frengi, kronik bulaşıcı hastalıklar, kan hastalıkları yetersiz beslenme gibi çeşitli kronik hastalıkların son aşamasında karaciğer sirozu ortaya çıkar. Bulaşıcı kronik hastalıklar karaciğer dokusunun yıkımına neden olur. Yıkılan dokunun yerine bağdokusu (fib-röz doku) oluşur. Karaciğer sirozu çoğunlukla 40-60 yaşlarındaki erkeklerde görülür.
Karaciğer Sirozu Belirtileri: Sindirim bozuklukları (hafif bulantı, iştahsızlık ve gaz) gerçek belirtilerin (sarılık, karında su toplaması, giderek artan kilo kaybı) ortaya çıkmasından önce görülen şikâyetlerdir. Derinin rengi karasarıdır. Çoğu kez hemoroid-lerde kanama olabilir.
Seyri: Hastalık çok uzun süre devam edebilir. Karında şişkinliklerin görülmesinden 3-5 yıl sonra hasta ölür. Karaciğerin yeterli çalışmaması ya da bu arada ortaya çıkabilecek bulaşıcı hastalıklar (zatürree, tüberküloz, karın zarı iltihabı) hastayı ölüme götürür.
Karaciğer Sirozu Tedavisi: Protein yönünden zengin bir diyet uygulanmalı ve bol miktarda karaciğeri besleyici vitaminler verilmelidir. Alkol kesinlikle yasaklanmalıdır. Diyetin fazla yağlı olmamasına özellikle dikkat edilmeli, hastaya kızartma yiyecekler verilmemelidir. Yatak dinlenmesi mutlaka gereklidir. Ödemli hastalarda tuz miktarı kısıtlanmalıdır. Eğer varsa, bulaşıcı hastalık antibiyotiklerle kontrol altına alınmalıdır.
Kronik alkol zehirlenmesi, salgın sarılık, kronik safra yolları hastalıkları, sıtma ve frengi, kronik bulaşıcı hastalıklar, kan hastalıkları yetersiz beslenme gibi çeşitli kronik hastalıkların son aşamasında karaciğer sirozu ortaya çıkar. Bulaşıcı kronik hastalıklar karaciğer dokusunun yıkımına neden olur. Yıkılan dokunun yerine bağdokusu (fib-röz doku) oluşur. Karaciğer sirozu çoğunlukla 40-60 yaşlarındaki erkeklerde görülür.
Karaciğer Sirozu Belirtileri: Sindirim bozuklukları (hafif bulantı, iştahsızlık ve gaz) gerçek belirtilerin (sarılık, karında su toplaması, giderek artan kilo kaybı) ortaya çıkmasından önce görülen şikâyetlerdir. Derinin rengi karasarıdır. Çoğu kez hemoroid-lerde kanama olabilir.
Seyri: Hastalık çok uzun süre devam edebilir. Karında şişkinliklerin görülmesinden 3-5 yıl sonra hasta ölür. Karaciğerin yeterli çalışmaması ya da bu arada ortaya çıkabilecek bulaşıcı hastalıklar (zatürree, tüberküloz, karın zarı iltihabı) hastayı ölüme götürür.
Karaciğer Sirozu Tedavisi: Protein yönünden zengin bir diyet uygulanmalı ve bol miktarda karaciğeri besleyici vitaminler verilmelidir. Alkol kesinlikle yasaklanmalıdır. Diyetin fazla yağlı olmamasına özellikle dikkat edilmeli, hastaya kızartma yiyecekler verilmemelidir. Yatak dinlenmesi mutlaka gereklidir. Ödemli hastalarda tuz miktarı kısıtlanmalıdır. Eğer varsa, bulaşıcı hastalık antibiyotiklerle kontrol altına alınmalıdır.
Sarilik Nedir Bebeklerde Sarilik Hastaligi
Sarılık Nedir, Bebeklerrde Çocuklarda Sarılık Hastalığı
Ölmüş alyuvarlardan (eritrositlerden) ayrışan hemoglobinin bir yıkım ürünü olan bilirübin boya maddesinin birikimiyle deri ve dokuların sararmasıdır. Hemolitik, obstrüktif (tıkanıklık) ve hepatik olmak üzere üç tip sarılık vardır.
1. Hemolitik sarılık: Dolaşımda çok sayıda alyuvar yıkımı sonucu oluşacak bilirübin karaciğer tarafından bağırsağa tümüyle atılamaz. Fazla bilirübin dolaşıma katılınca deri ile dokularda birikim olur.
2. Obstrüktif sarılık: Bu tip sarılıkta safra yollarının herhangi bir nedenle tıkanıklığı sonucu (safra taşları, tümör vb.), safra bağırsağa atılacağı yerde tekrar kan dolaşımına katılır.
3. Hepatik sarılık: Bu tip sarılık, karaciğer hücrelerinin hastalanması ya da karaciğerin herhangi bir hastalığı sırasında karaciğer hücrelerinin şişmesi nedeniyle karaciğer içindeki küçük safra kanallarının tıkanması sonucu oluşur. Sarı humma, fosfor, kloroform, karbon tetraklörür vb. zehirlenmelerinde karaciğer hücreleri yıkıma uğrar ve bu hücrelerdeki bilirübin serbest kalarak dolaşıma katılır.
Burada söz konusu sarılık, yaygın sarılıktır. Herhangi bir sarılık vakasında öncelikle akut virüslü hepatiti düşünmek gerekir.
a) Bulaşıcı hepatit virüsü (Hepatit Sarılık) (Tip A,MS1) hastaların dışkısıyla kirlenmiş maddelerin ağız yoluyla alınmasıyla bulaşır. Sağlık koşulları tam olmayan bölgelerde zaman zaman salgınlara yol açar. Kuluçka devri 1-7 haftadır.
b) Serum hepatiti virüsü (Tip B,MS2) kan nakli, aşı, enjeksiyon, diş çekilmesi, dövme yaptırma, kan aldırma, hatta cinsel ilişkiyle bulaşır. Kuluçka devri 60-160 gündür.
Sarılık Belirtileri: Hemolitik sarılıkta dışkının rengi koyu, idrarın rengi normaldir. Obstrüktif sarılıkta, dışkının rengi kil rengine yakın sarılıktadır ve bilirübin proteine bağlı olmadığından, böbrekler tarafından atıldığı için idrarın rengi koyudur.
Hepatik sarılıkta, iştahsızlık, bulantı, kusma, özellikle karaciğer bölgesini kapsayan gerginlik hissi ya da ağrı, yüksek ateş, baş ve eklem ağrıları ve çok seyrek olarak da döküntü şeklinde ortaya çıkan belirtiler vardır.
Süreci: Bütün sarılıklarda bilirübin birikimi nedeniyle deri ve dokuların rengi sarıdır. Hastalık ilerledikçe sarılığın rengi koyulaşır ve dışkının rengi açılır. Kandaki bilirübin miktarı giderek artar.
Sarılık Tedavisi: Etken olan nedenin tedavisine yöneliktir. Tedavide genel olarak antibiyotik kullanılmaz ve diyetle dinlenmeye önem verilir. Hastaya alkol, kızarmış balık, baharlı ve yağlı yiyeceklerin dışında her şey verilebilir. Başlangıçta hasta iştahsız olduğu için meyve suları, çorbalar, kompostolar, süt ve türevleri verilir. İştah düzeldiği zaman normal diyete geçilir. Özel bir dayanıksızlık olmadıkça yumurtanın verilmesinde bir sakınca yoktur. Hastalık tamamen iyileştikten sonra kızartmalar yenebilir. Alkol, ancak hastalığın geçişinden itibaren altı ya da bir yıl sonra alınabilir. Yatak dinlenmesi mutlaka gereklidir. Hastalık seyrine göre dinlenme süresi kısaltılıp uzatılabilir. Sarılık uzarsa, hastaya, A, D, vitaminleri, kalsiyum glükonat verilmelidir. Safra kanallarındaki herhangi bir tıkanıklık ameliyatla giderilmelidir.
Ölmüş alyuvarlardan (eritrositlerden) ayrışan hemoglobinin bir yıkım ürünü olan bilirübin boya maddesinin birikimiyle deri ve dokuların sararmasıdır. Hemolitik, obstrüktif (tıkanıklık) ve hepatik olmak üzere üç tip sarılık vardır.
1. Hemolitik sarılık: Dolaşımda çok sayıda alyuvar yıkımı sonucu oluşacak bilirübin karaciğer tarafından bağırsağa tümüyle atılamaz. Fazla bilirübin dolaşıma katılınca deri ile dokularda birikim olur.
2. Obstrüktif sarılık: Bu tip sarılıkta safra yollarının herhangi bir nedenle tıkanıklığı sonucu (safra taşları, tümör vb.), safra bağırsağa atılacağı yerde tekrar kan dolaşımına katılır.
3. Hepatik sarılık: Bu tip sarılık, karaciğer hücrelerinin hastalanması ya da karaciğerin herhangi bir hastalığı sırasında karaciğer hücrelerinin şişmesi nedeniyle karaciğer içindeki küçük safra kanallarının tıkanması sonucu oluşur. Sarı humma, fosfor, kloroform, karbon tetraklörür vb. zehirlenmelerinde karaciğer hücreleri yıkıma uğrar ve bu hücrelerdeki bilirübin serbest kalarak dolaşıma katılır.
Burada söz konusu sarılık, yaygın sarılıktır. Herhangi bir sarılık vakasında öncelikle akut virüslü hepatiti düşünmek gerekir.
a) Bulaşıcı hepatit virüsü (Hepatit Sarılık) (Tip A,MS1) hastaların dışkısıyla kirlenmiş maddelerin ağız yoluyla alınmasıyla bulaşır. Sağlık koşulları tam olmayan bölgelerde zaman zaman salgınlara yol açar. Kuluçka devri 1-7 haftadır.
b) Serum hepatiti virüsü (Tip B,MS2) kan nakli, aşı, enjeksiyon, diş çekilmesi, dövme yaptırma, kan aldırma, hatta cinsel ilişkiyle bulaşır. Kuluçka devri 60-160 gündür.
Sarılık Belirtileri: Hemolitik sarılıkta dışkının rengi koyu, idrarın rengi normaldir. Obstrüktif sarılıkta, dışkının rengi kil rengine yakın sarılıktadır ve bilirübin proteine bağlı olmadığından, böbrekler tarafından atıldığı için idrarın rengi koyudur.
Hepatik sarılıkta, iştahsızlık, bulantı, kusma, özellikle karaciğer bölgesini kapsayan gerginlik hissi ya da ağrı, yüksek ateş, baş ve eklem ağrıları ve çok seyrek olarak da döküntü şeklinde ortaya çıkan belirtiler vardır.
Süreci: Bütün sarılıklarda bilirübin birikimi nedeniyle deri ve dokuların rengi sarıdır. Hastalık ilerledikçe sarılığın rengi koyulaşır ve dışkının rengi açılır. Kandaki bilirübin miktarı giderek artar.
Sarılık Tedavisi: Etken olan nedenin tedavisine yöneliktir. Tedavide genel olarak antibiyotik kullanılmaz ve diyetle dinlenmeye önem verilir. Hastaya alkol, kızarmış balık, baharlı ve yağlı yiyeceklerin dışında her şey verilebilir. Başlangıçta hasta iştahsız olduğu için meyve suları, çorbalar, kompostolar, süt ve türevleri verilir. İştah düzeldiği zaman normal diyete geçilir. Özel bir dayanıksızlık olmadıkça yumurtanın verilmesinde bir sakınca yoktur. Hastalık tamamen iyileştikten sonra kızartmalar yenebilir. Alkol, ancak hastalığın geçişinden itibaren altı ya da bir yıl sonra alınabilir. Yatak dinlenmesi mutlaka gereklidir. Hastalık seyrine göre dinlenme süresi kısaltılıp uzatılabilir. Sarılık uzarsa, hastaya, A, D, vitaminleri, kalsiyum glükonat verilmelidir. Safra kanallarındaki herhangi bir tıkanıklık ameliyatla giderilmelidir.
Fitik Nedir Fitik Agrisi Ameliyat Belirtileri
Fıtık Nedir, Ameliyat Fıtık, Fıtık Ağrısı
Bir organın tamamının ya da bir bölümünün normalde içinde bulunduğu vücut bölmesinden dışarı çıkmasıdır. Fıtık kapısı, fıtık torbası ve fıtık maddesi olmak üzere üçe ayrılır. Doğmalık ve sonradan kazanılan fıtıklar vardır. Meslekle ilgili çalışmalar (yük kaldırma, taşıma, üfleme), idrar zoru, kuvvetli öksürük, kanama hastalığı oluşturan nedenlerdir. Yüz insandan 2-7'sinde fıtık görülebilir.
Fıtık HastalığıTehlikeleri: Yiyecek birikmesi, iltihap ve yapışma. Yapışıklıkların belirtileri şunlardır: Hastalıkta gerileme görülmez, ağrı ve gerginlik hissi vardır. Kabızlık, kusma, soğuk terleme ve halsizlik olur.
Göbek fıtık: Göbek kordonunun kesilmesinden sonra kesilen göbek kordonu göbek çevresiyle birleşmezse küçük çocuklarda göbek fıtığı oluşur. Bağırma ve ıkınma gibi etkenler göbek fıtığının oluşumunu kolaylaştırır.
Fıtık Belirtileri Hakkında: Göbekte bir fındık ile yumurta büyüklüğü arasında değişen şişlik olur. Özellikle, bu durum bağırma ve ıkınma sırasında görülür.
Fıtık Tedavisi: Önce göbeğin iki ucu birleştirilerek bir flasterle yapıştırılır, sonra sarılır. İki yaş civarında ameliyat gerekir. Büyüklerde, sık doğum yapan kadınlarda ve şişmanlarda görülür. Ağır vakalarda ameliyat edilmesi şarttır.
Kasıkta Fıtık: Karnın erbezi torbasına geçiş noktasında doğmalık bir zayıflık vardır. İçinde bağırsak ya da yağlı zarımsı doku bulunan karın zarından oluşmuş bir kese, gelişim sırasında erbezlerinin iniş yolu olan, kasık kanalına iner ve kasık fıtığını oluşturur. Genellikle sonradan oluşan kasık fıtığında, kasık kanalı bölgesi kaslarındaki bir zayıflıktan ötürü, bağırsaklar ya da omentum dışarı doğru bir şişkinlik yapar. Bu şişkinlik de karın kaslarının daha çok gevşemesine yol açar.
Belirtileri: Öksürük ve ıkınma sonucu kasık bölgesinde şişkinliğin oluşması ve ağrı.
Tedavi: Ameliyattır. Ameliyat edilemeyen vakalarda fıtık bağı kullanılır. Fıtık bağının gerekli etkiyi gösterip göstermediğini anlamak için sık sık doktor muayenesinden geçmelidir.
Femoral fıtık: Genellikle kadınlarda çok sık rastlanır. Burada fıtık, kasık bağlarının altındadır ve üst bacak bölgesine doğru iner.
Belirtileri: Kasığın biraz alt kesiminde şişkinlik.
Tedavi: Ameliyattır. Bu tip fıtıkta fıtık bağı, kayabileceği için uygun değildir.
Bir organın tamamının ya da bir bölümünün normalde içinde bulunduğu vücut bölmesinden dışarı çıkmasıdır. Fıtık kapısı, fıtık torbası ve fıtık maddesi olmak üzere üçe ayrılır. Doğmalık ve sonradan kazanılan fıtıklar vardır. Meslekle ilgili çalışmalar (yük kaldırma, taşıma, üfleme), idrar zoru, kuvvetli öksürük, kanama hastalığı oluşturan nedenlerdir. Yüz insandan 2-7'sinde fıtık görülebilir.
Fıtık HastalığıTehlikeleri: Yiyecek birikmesi, iltihap ve yapışma. Yapışıklıkların belirtileri şunlardır: Hastalıkta gerileme görülmez, ağrı ve gerginlik hissi vardır. Kabızlık, kusma, soğuk terleme ve halsizlik olur.
Göbek fıtık: Göbek kordonunun kesilmesinden sonra kesilen göbek kordonu göbek çevresiyle birleşmezse küçük çocuklarda göbek fıtığı oluşur. Bağırma ve ıkınma gibi etkenler göbek fıtığının oluşumunu kolaylaştırır.
Fıtık Belirtileri Hakkında: Göbekte bir fındık ile yumurta büyüklüğü arasında değişen şişlik olur. Özellikle, bu durum bağırma ve ıkınma sırasında görülür.
Fıtık Tedavisi: Önce göbeğin iki ucu birleştirilerek bir flasterle yapıştırılır, sonra sarılır. İki yaş civarında ameliyat gerekir. Büyüklerde, sık doğum yapan kadınlarda ve şişmanlarda görülür. Ağır vakalarda ameliyat edilmesi şarttır.
Kasıkta Fıtık: Karnın erbezi torbasına geçiş noktasında doğmalık bir zayıflık vardır. İçinde bağırsak ya da yağlı zarımsı doku bulunan karın zarından oluşmuş bir kese, gelişim sırasında erbezlerinin iniş yolu olan, kasık kanalına iner ve kasık fıtığını oluşturur. Genellikle sonradan oluşan kasık fıtığında, kasık kanalı bölgesi kaslarındaki bir zayıflıktan ötürü, bağırsaklar ya da omentum dışarı doğru bir şişkinlik yapar. Bu şişkinlik de karın kaslarının daha çok gevşemesine yol açar.
Belirtileri: Öksürük ve ıkınma sonucu kasık bölgesinde şişkinliğin oluşması ve ağrı.
Tedavi: Ameliyattır. Ameliyat edilemeyen vakalarda fıtık bağı kullanılır. Fıtık bağının gerekli etkiyi gösterip göstermediğini anlamak için sık sık doktor muayenesinden geçmelidir.
Femoral fıtık: Genellikle kadınlarda çok sık rastlanır. Burada fıtık, kasık bağlarının altındadır ve üst bacak bölgesine doğru iner.
Belirtileri: Kasığın biraz alt kesiminde şişkinlik.
Tedavi: Ameliyattır. Bu tip fıtıkta fıtık bağı, kayabileceği için uygun değildir.
Apandisit Nedir Belirtileri Ameliyati
Apandisit Nedir, Apandisit Ameliyatı
Apandisit Nerededir? İncebağırsakla kalınbağırsağın birleştiği yerin alt tarafında kalan yedi santim uzunluktaki bağırsak parçası olan körbağırsağın apandis adı verilen 7-12 santimlik, içi boş çıkıntısının iltihaplanmasıdır. Apandisit bir bakteri iltihabıdır. Apandisit 10-30 yaşları arasında çok sık görülür.
Apandisit Belirtileri: Göbek çevresinde ağrı vardır. Daha sonraları hafif ateşle birlikte ağrı karnın sağ alt bölümüne iner. Sindirim güçlüğü, kabızlık ya da ishal görülür. Hastanın sık sık kusması olağandır. Ağız ve dilde kuruluk olması nedeniyle hasta iştahsızdır.
Apandisit Hastalığı Sonrası: Bütün karın bölgesi, özellikle karnın sağ alt bölgesi duyarlıdır. Hafif ateş süreklidir. Pelvis kemiğinin çok duyarlı olması önemli bir bulgudur. Apandis patladığı takdirde tüm belirtiler şiddetlenir (Apandisit Patlaması). Karın ön duvarlarında sertleşme olur. Aynı zamanda ateş yükselir ve hastada bir çeşit şok hali belirir.
Apandisit Tedavi: Ameliyattır. Ameliyatın olanaksız olduğu hallerde hastaya yatak tedavisi, antibiyotikler, sıvı gıda rejimi uygulanır. Karın zarı iltihabı olasılığında hemen ameliyat gereklidir. Ancak apse oluşuyorsa, apsenin boşaltılabilmesi için yerelleşmesini beklemek gerekmektedir.
Apandisit Nerededir? İncebağırsakla kalınbağırsağın birleştiği yerin alt tarafında kalan yedi santim uzunluktaki bağırsak parçası olan körbağırsağın apandis adı verilen 7-12 santimlik, içi boş çıkıntısının iltihaplanmasıdır. Apandisit bir bakteri iltihabıdır. Apandisit 10-30 yaşları arasında çok sık görülür.
Apandisit Belirtileri: Göbek çevresinde ağrı vardır. Daha sonraları hafif ateşle birlikte ağrı karnın sağ alt bölümüne iner. Sindirim güçlüğü, kabızlık ya da ishal görülür. Hastanın sık sık kusması olağandır. Ağız ve dilde kuruluk olması nedeniyle hasta iştahsızdır.
Apandisit Hastalığı Sonrası: Bütün karın bölgesi, özellikle karnın sağ alt bölgesi duyarlıdır. Hafif ateş süreklidir. Pelvis kemiğinin çok duyarlı olması önemli bir bulgudur. Apandis patladığı takdirde tüm belirtiler şiddetlenir (Apandisit Patlaması). Karın ön duvarlarında sertleşme olur. Aynı zamanda ateş yükselir ve hastada bir çeşit şok hali belirir.
Apandisit Tedavi: Ameliyattır. Ameliyatın olanaksız olduğu hallerde hastaya yatak tedavisi, antibiyotikler, sıvı gıda rejimi uygulanır. Karın zarı iltihabı olasılığında hemen ameliyat gereklidir. Ancak apse oluşuyorsa, apsenin boşaltılabilmesi için yerelleşmesini beklemek gerekmektedir.
Kabiz Cocuklarda Bebeklerde Kabizlik Nedir
Kabızlık Nedir, Çocuklarda Bebeklerde Kabızlık Hastalığı
Herhangi bir ateşli hastalık sırasında görülebilen birkaç günlük kabızlık önemli değildir, çünkü bu tür kabızlığın nedenleri ateş, dinlenme ve hiçbir şey yememektir. Mutlak kabızlık bağırsak tıkanmasının sonucu olabilir. Diyetteki bir değişiklik, bağırsak iltihabı ve bozuklukları başlangıçta ishal, sonraları da kabızlık yapabilir. Bu takdirde, kısmi kabızlık söz-konusudur. Kabızlığın en sık rastlanan nedeni, zaman azlığından ya da sancıdan ötürü dışkılamayı geciktirmektir. Çocukta görülen Hirschprung hastalığı ve ihtiyarlıktaki genel çöküntü hali de kabızlık nedenlerindendir.
Kabız Belirtileri: Rektumda gerilme ve bunun doğurduğu rahatsızlık hissi, karında dolgunluk.
Kabızlık Tedavisi: Kabızlığın tedavisi nedene yönelik olmalıdır. Kabızlık için Genellikle fazla sıvı ve selüloz alınmalıdır. Sürekli müshil almak bağırsakları tahriş edeceğinden sakıncalıdır. Yaşlı ve çocukta kronik kabızlık, kalmış sert dışkıların rektumu tahriş etmesinden ötürü ishale neden olabilir. Gliserinli ya da zeytinyağlı hafif bir lavmanla bağırsakların temizlenmesi uygun olur.
Herhangi bir ateşli hastalık sırasında görülebilen birkaç günlük kabızlık önemli değildir, çünkü bu tür kabızlığın nedenleri ateş, dinlenme ve hiçbir şey yememektir. Mutlak kabızlık bağırsak tıkanmasının sonucu olabilir. Diyetteki bir değişiklik, bağırsak iltihabı ve bozuklukları başlangıçta ishal, sonraları da kabızlık yapabilir. Bu takdirde, kısmi kabızlık söz-konusudur. Kabızlığın en sık rastlanan nedeni, zaman azlığından ya da sancıdan ötürü dışkılamayı geciktirmektir. Çocukta görülen Hirschprung hastalığı ve ihtiyarlıktaki genel çöküntü hali de kabızlık nedenlerindendir.
Kabız Belirtileri: Rektumda gerilme ve bunun doğurduğu rahatsızlık hissi, karında dolgunluk.
Kabızlık Tedavisi: Kabızlığın tedavisi nedene yönelik olmalıdır. Kabızlık için Genellikle fazla sıvı ve selüloz alınmalıdır. Sürekli müshil almak bağırsakları tahriş edeceğinden sakıncalıdır. Yaşlı ve çocukta kronik kabızlık, kalmış sert dışkıların rektumu tahriş etmesinden ötürü ishale neden olabilir. Gliserinli ya da zeytinyağlı hafif bir lavmanla bağırsakların temizlenmesi uygun olur.
İshal Hastaligi Bebeklerde İshal Belirtileri
Bebeklerde Çocuklarda İshal, İshal Hastalığı Nedir
İshale, midede oluşan etkenler neden olurlar. Çoğu kez mide ile bağırsaklar birlikte hastalanırlar ve bu durumda, mide-bağırsak üşütmelerinden söz edilir. Uzun süren ishallerde kolera, tifo, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar göz önünde bulundurulmalıdır. İshaller, başka hastalıkların belirtisi olabilir. Örneğin, tüberküloz, septisemi, böbrek yetmezliği, guatr, her çeşit zehirlenmeler, safrakesesi hastalıkları ve ruhsal bunalımlar (korku, sevinç vb.) da ishale yol açabilen etkenler arasında sayılabilir. Fakat ishallerin çoğu sindirim yollarının iltihaplar, yiyecekler ve zehirlenmelerle harekete geçirilmesi sonucu ortaya çıkar.
İshal Belirtiler: İncebağırsak kökenli ishaller sarımsı renkli ve ağrısız olur. Buna karşın kalınbağırsak kökenli ishaller sümüksü, kimi zaman kanlı ve iltihaplı olur. Çok ağrılıdır (kolik). İshalle birlikte kusma ve ateş görülür. Aynı zamanda, gribe benzeyen belirtiler ortaya çıkar. Hastalık, yaklaşık olarak birkaç saat gibi kısa bir sürede oluşur.
İshal Halsizlik Süreci: Eğer başka bir hastalık belirtisi değilse, kısa süre sonra geçer. Kronik bir gidiş gösterdiği takdirde üzerinde önemle durulmalıdır.
İshal Tedavisi: Kusmalar ve ishal organizmanın temizlenme gereksinmesinin bir belirtisidir. Bu nedenle, ishal önlenmek çalışılmamalıdır. Tedavi bir yemek kaşığı hintyağı ile başlanır. Hintyağı bağırsaklardan zararlı maddeleri atmaya yarar. Bir kaç saat sonra papatya çayı ile lavman yapılarak bağırsakların alt bölümü temizlenir. 24 saat kadar hiçbir şey yememek en etkili önlemlerdendir. Yalnız şekersiz papatya ya da nane çayı içilebilir. Bundan sonra elma kürü başlar. Hastaya günde yalnızca 1-1,5 kilo çiğ elma verilir. İki gün sonra hafif yiyeceklere başlanabilir. İshal Beslenme; Patates püresi, peksimet, haşlanmış sebzeler uygundur. Kuvvetli ishallerde yatak dinlenmesi gerekir. Karın bölgesine sıcak nemli bez, ayaklara sıcak su termoforu konur.
İshale, midede oluşan etkenler neden olurlar. Çoğu kez mide ile bağırsaklar birlikte hastalanırlar ve bu durumda, mide-bağırsak üşütmelerinden söz edilir. Uzun süren ishallerde kolera, tifo, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar göz önünde bulundurulmalıdır. İshaller, başka hastalıkların belirtisi olabilir. Örneğin, tüberküloz, septisemi, böbrek yetmezliği, guatr, her çeşit zehirlenmeler, safrakesesi hastalıkları ve ruhsal bunalımlar (korku, sevinç vb.) da ishale yol açabilen etkenler arasında sayılabilir. Fakat ishallerin çoğu sindirim yollarının iltihaplar, yiyecekler ve zehirlenmelerle harekete geçirilmesi sonucu ortaya çıkar.
İshal Belirtiler: İncebağırsak kökenli ishaller sarımsı renkli ve ağrısız olur. Buna karşın kalınbağırsak kökenli ishaller sümüksü, kimi zaman kanlı ve iltihaplı olur. Çok ağrılıdır (kolik). İshalle birlikte kusma ve ateş görülür. Aynı zamanda, gribe benzeyen belirtiler ortaya çıkar. Hastalık, yaklaşık olarak birkaç saat gibi kısa bir sürede oluşur.
İshal Halsizlik Süreci: Eğer başka bir hastalık belirtisi değilse, kısa süre sonra geçer. Kronik bir gidiş gösterdiği takdirde üzerinde önemle durulmalıdır.
İshal Tedavisi: Kusmalar ve ishal organizmanın temizlenme gereksinmesinin bir belirtisidir. Bu nedenle, ishal önlenmek çalışılmamalıdır. Tedavi bir yemek kaşığı hintyağı ile başlanır. Hintyağı bağırsaklardan zararlı maddeleri atmaya yarar. Bir kaç saat sonra papatya çayı ile lavman yapılarak bağırsakların alt bölümü temizlenir. 24 saat kadar hiçbir şey yememek en etkili önlemlerdendir. Yalnız şekersiz papatya ya da nane çayı içilebilir. Bundan sonra elma kürü başlar. Hastaya günde yalnızca 1-1,5 kilo çiğ elma verilir. İki gün sonra hafif yiyeceklere başlanabilir. İshal Beslenme; Patates püresi, peksimet, haşlanmış sebzeler uygundur. Kuvvetli ishallerde yatak dinlenmesi gerekir. Karın bölgesine sıcak nemli bez, ayaklara sıcak su termoforu konur.
Bagirsak Kanseri Belirtileri Nedenleri Tedavi
Bağırsak Kanseri Nedenleri, Bağırsak Kanser Nedir
Kalınbağırsak, yani kolon kanserinden ölüm, kanserin neden olduğu ölümlerin başında gelir. Kolon kanseri genellikle erkeklerde sıklıkla görülür. Kalınbağırsak kanseri rektum, inen ve yükselen kolonlarda görülür.
Bağırsak Kanseri Belirtileri: Zayıflama, ishal ya da kabızlık başlıca belirtileridir.
Mide Bağırsak Kanseri Süreci: İlk belirtilerden sonra büyük kanamalar görülür.. Dışkıda genellikle kan vardır ve kanın görünümü kırmızıdır.. Rektum kanserinde zayıflama daha sonra görülür. Kolon kanseri çoğunlukla karaciğer ve periton uzantılarında ikincil odaklar yapar.
Bağırsak Kanseri Tedavi: Erken teşhis ve ameliyattır, ileri vakalarda bağırsakların bir bölümü alınır. Vakaların % 50'si ameliyattan sonra beş yıl yaşar.
Kalınbağırsak, yani kolon kanserinden ölüm, kanserin neden olduğu ölümlerin başında gelir. Kolon kanseri genellikle erkeklerde sıklıkla görülür. Kalınbağırsak kanseri rektum, inen ve yükselen kolonlarda görülür.
Bağırsak Kanseri Belirtileri: Zayıflama, ishal ya da kabızlık başlıca belirtileridir.
Mide Bağırsak Kanseri Süreci: İlk belirtilerden sonra büyük kanamalar görülür.. Dışkıda genellikle kan vardır ve kanın görünümü kırmızıdır.. Rektum kanserinde zayıflama daha sonra görülür. Kolon kanseri çoğunlukla karaciğer ve periton uzantılarında ikincil odaklar yapar.
Bağırsak Kanseri Tedavi: Erken teşhis ve ameliyattır, ileri vakalarda bağırsakların bir bölümü alınır. Vakaların % 50'si ameliyattan sonra beş yıl yaşar.
İnce Bagirsak Kalinbagirsak Safrakesesi
İnce Bağırsak Nedir, İnce Bağırsak Hastalığı
Sindirim kanalının mideden sonra gelen; ve kalınbağırsakla birleşen en uzun bölümüdür. Uzunluğu yaklaşık beş metreyi bulan incebağırsaklar karın boşluğunun orta bölgesinde bulunur. İncebağırsağın iç yüzeyi sümüksel gömlekle örtülüdür. Sümüksel gömleğin üzeri, sindirilen besinlerin emilimini yapan, bir milimetre uzunluğundaki kabarcıklar olan tümürlerle kaplıdır. Sayıları beş milyondan fazla olan tümürlerin üstü epitel dokuyla örtülüdür. Her tümürün ortasında merkezsel bir lenf damarı bulunur. Epitel örtüyle merkezsel lenf damarının arası kılcaldamarlar ağıyla kaplıdır. Tümürler tarafından emilen besinler kılcal damarlar ağı ve lenf damarı aracılığıyla vücuda dağılır. İncebağırsağın ikinci tabakası uzunluğuna ve dairesel yalız kas tellerinden yapılmış kas tabakasıdır ve bu kas tabaka sağımsal hareketler yaparak mide ve onikiparmak bağırsağından yarı sindirilmiş besinlerin bağırsak suyu ile karışmasının ve kimüs haline gelen sıvının emilmesinden sonra kalan posanın kalınbağırsaklara itilmesini sağlar. Bağırsak suyunda erepsin, maltaz, laktaz, envertaz ve lipaz enzimleri vardır.
Kalın bağırsak Nedir, Kalınbağırsak Hastalığı
sindirim sisteminin son bölümüdür ve anüsle sonlanır. İncebağırsak, kalınbağırsak ucunun yedi santim kadar üst tarafında kalınbağırsakla birleşir. Burada, posaların geri tepmesini önleyen bir incebağırsak (körbağırsak) kapağı bulunur. incebağırsakla kalınbağırsağın birleştiği yerin alt tarafında kalan yedi santim uzunluktaki bağırsak parçası körbağırsak adını alır. Körbağırsağın apandis adı verilen ve kimi zaman iltihaplanarak apandisit hastalığını oluşturan 7-12 santim uzunluğunda içi boş bir çıkıntısı vardır. Kalınbağırsak karın boşluğunu çerçeveler; sağ taraftan yukarıya karaciğere doğru gider ve yükselen kolon mide altından geçerek enine kolon ve oradan da aşağıya doğru inip inen kolon, aşağıda göden bağırsağı adını alarak anüsle sonlanır. Tümürleri olmayan kalınbağırsağın görevi, içinde yaşayan bakteriler aracılığıyla-, sindirime yardım etmek, posaların suyunu emmek, sonra dışarı atmaktır.
Karaciğer, çok yönlü bir organdır. Koyu kırmızı renkli, yaklaşık iki kilo ağırlığında ve diyaframın hemen altında bulunan karaciğer, lopçukların bir araya gelmesinden, lopçuklar da karaciğer hücrelerinden oluşmuştur. Karaciğere kapı toplardamarı, karaciğer atardamarı girer ve karaciğer üstü toplardamarı çıkar. Karaciğerin üstü kendisine özgü bir zarla kaplıdır. Lopçukların çevresinde safra kanalları bulunur ve bu kanallar toplanarak karaciğer kanalını oluştururlar.
Safra kesesi Nedir, Safra Kesesi Görevi Hakkında
karaciğerin alt yüzeyindedir. Safrakesesi kanalı, karaciğer kanalıyla birleşir. Safrayı, karaciğer kanalıyla safrakesesi kanalının birleştiği yerden itibaren onikiparmak-bağırsağına götüren kanal, koledok kanalı adını alır. Karaciğer tarafından üretilen safra, kanalcıklardan toplana toplana karaciğer ve safrakesesi kanalı yoluyla safrakesesinde toplanır, sindirim zamanında yine aynı kanallar ve koledok kanalıyla onikiparmakbağırsağına akıtılır.
Periton, karın boşluğunun iç yüzeyini ve burada bulunan organları örten zardır. Periton bakterilere karşı dirençlidir ve iltihap topluluklarını yapışıklıklar yapmak yoluyla yerelleştirin.
Safrakesesi Hastalıkları ve Şikayetleri
Safrakesesi hastalıkları olarak safrakesesinin kronik ya da akut (kolesistit), safra yollarının iltihabı (kolanjit) ve safrakesesi yollarında taş bulunması (kolelityaz) sayılabilir. Genellikle bu üç hastalık bir arada bulunur. Kronik safrakesesi iltihabında taşla birlikte bakteri iltihabı (Safra kesesi İltibaı) da söz konusudur. Hastalık genellikle orta yaşlı şişman kadınlarda görülür.
Safrakesesi Hastalık Sorunları ve Belirtileri: Karnın sağ üst bölümünde sağ omuza kadar yayılan şiddetli karın ve sırt ağrıları başlar. Hastada kusma ve bulantı görülür. Titremeyle birlikte ateş 39-40 dereceye kadar yükselir. İdrar koyu, dışkı soluktur.
Tedavi: İltihap antibiyotiklerle kontrol altına alınır. Hastaya yalnız sıvı gıdalar verilir. Hastalığın iyileşme döneminde az yağlı bir diyet uygulanır. Kesin tedavi safrakesesinin ameliyatla çıkarılmasıdır.
Sindirim kanalının mideden sonra gelen; ve kalınbağırsakla birleşen en uzun bölümüdür. Uzunluğu yaklaşık beş metreyi bulan incebağırsaklar karın boşluğunun orta bölgesinde bulunur. İncebağırsağın iç yüzeyi sümüksel gömlekle örtülüdür. Sümüksel gömleğin üzeri, sindirilen besinlerin emilimini yapan, bir milimetre uzunluğundaki kabarcıklar olan tümürlerle kaplıdır. Sayıları beş milyondan fazla olan tümürlerin üstü epitel dokuyla örtülüdür. Her tümürün ortasında merkezsel bir lenf damarı bulunur. Epitel örtüyle merkezsel lenf damarının arası kılcaldamarlar ağıyla kaplıdır. Tümürler tarafından emilen besinler kılcal damarlar ağı ve lenf damarı aracılığıyla vücuda dağılır. İncebağırsağın ikinci tabakası uzunluğuna ve dairesel yalız kas tellerinden yapılmış kas tabakasıdır ve bu kas tabaka sağımsal hareketler yaparak mide ve onikiparmak bağırsağından yarı sindirilmiş besinlerin bağırsak suyu ile karışmasının ve kimüs haline gelen sıvının emilmesinden sonra kalan posanın kalınbağırsaklara itilmesini sağlar. Bağırsak suyunda erepsin, maltaz, laktaz, envertaz ve lipaz enzimleri vardır.
Kalın bağırsak Nedir, Kalınbağırsak Hastalığı
sindirim sisteminin son bölümüdür ve anüsle sonlanır. İncebağırsak, kalınbağırsak ucunun yedi santim kadar üst tarafında kalınbağırsakla birleşir. Burada, posaların geri tepmesini önleyen bir incebağırsak (körbağırsak) kapağı bulunur. incebağırsakla kalınbağırsağın birleştiği yerin alt tarafında kalan yedi santim uzunluktaki bağırsak parçası körbağırsak adını alır. Körbağırsağın apandis adı verilen ve kimi zaman iltihaplanarak apandisit hastalığını oluşturan 7-12 santim uzunluğunda içi boş bir çıkıntısı vardır. Kalınbağırsak karın boşluğunu çerçeveler; sağ taraftan yukarıya karaciğere doğru gider ve yükselen kolon mide altından geçerek enine kolon ve oradan da aşağıya doğru inip inen kolon, aşağıda göden bağırsağı adını alarak anüsle sonlanır. Tümürleri olmayan kalınbağırsağın görevi, içinde yaşayan bakteriler aracılığıyla-, sindirime yardım etmek, posaların suyunu emmek, sonra dışarı atmaktır.
Karaciğer, çok yönlü bir organdır. Koyu kırmızı renkli, yaklaşık iki kilo ağırlığında ve diyaframın hemen altında bulunan karaciğer, lopçukların bir araya gelmesinden, lopçuklar da karaciğer hücrelerinden oluşmuştur. Karaciğere kapı toplardamarı, karaciğer atardamarı girer ve karaciğer üstü toplardamarı çıkar. Karaciğerin üstü kendisine özgü bir zarla kaplıdır. Lopçukların çevresinde safra kanalları bulunur ve bu kanallar toplanarak karaciğer kanalını oluştururlar.
Safra kesesi Nedir, Safra Kesesi Görevi Hakkında
karaciğerin alt yüzeyindedir. Safrakesesi kanalı, karaciğer kanalıyla birleşir. Safrayı, karaciğer kanalıyla safrakesesi kanalının birleştiği yerden itibaren onikiparmak-bağırsağına götüren kanal, koledok kanalı adını alır. Karaciğer tarafından üretilen safra, kanalcıklardan toplana toplana karaciğer ve safrakesesi kanalı yoluyla safrakesesinde toplanır, sindirim zamanında yine aynı kanallar ve koledok kanalıyla onikiparmakbağırsağına akıtılır.
Periton, karın boşluğunun iç yüzeyini ve burada bulunan organları örten zardır. Periton bakterilere karşı dirençlidir ve iltihap topluluklarını yapışıklıklar yapmak yoluyla yerelleştirin.
Safrakesesi Hastalıkları ve Şikayetleri
Safrakesesi hastalıkları olarak safrakesesinin kronik ya da akut (kolesistit), safra yollarının iltihabı (kolanjit) ve safrakesesi yollarında taş bulunması (kolelityaz) sayılabilir. Genellikle bu üç hastalık bir arada bulunur. Kronik safrakesesi iltihabında taşla birlikte bakteri iltihabı (Safra kesesi İltibaı) da söz konusudur. Hastalık genellikle orta yaşlı şişman kadınlarda görülür.
Safrakesesi Hastalık Sorunları ve Belirtileri: Karnın sağ üst bölümünde sağ omuza kadar yayılan şiddetli karın ve sırt ağrıları başlar. Hastada kusma ve bulantı görülür. Titremeyle birlikte ateş 39-40 dereceye kadar yükselir. İdrar koyu, dışkı soluktur.
Tedavi: İltihap antibiyotiklerle kontrol altına alınır. Hastaya yalnız sıvı gıdalar verilir. Hastalığın iyileşme döneminde az yağlı bir diyet uygulanır. Kesin tedavi safrakesesinin ameliyatla çıkarılmasıdır.
Duodenum Ulseri Nedir Peptik Ulser
Mide ve Duodenum Ülseri (Peptik Ülser Nedir)
Ülser günümüzde çok sık görülen bir hastalıktır. Duodenum ülseri mide ülserinden daha sık görülmektedir. Duodenum ülseri % 70 olasılıkla tedavi edildiği halde kalıcı olabilir. Birkaç hafta içinde geçmeyen mide ülserinde cerrahi bir müdahale şarttır. Çünkü, mide ülserlerinin kanserleşmesi olasılığı fazladır. Ülser çoğunlukla nedensiz olarak oluşur. Bununla birlikte sinir gerginlikleri, hiç dinlenmeden çalışmalar, alkol alışkanlığı, yüksek doz aspirin ve benzeri ilaçlar ülserlerin etkeni olabilir.
Belirtileri ve seyri: Mide ve duodenum ülserleri değişik belirtiler gösterir. Miğde ülserlerinde ağrı yemeklerden sonra başlar, hasta açken çok daha rahattır. Midede her zaman asit fazlalığı görülmez. Duodenum ülserlerinde ağrı, yemeklerden belirli bir saat sonra ya da açlık hissedildiği sırada gelir. Aç karnına gelen ağrı bir şeyler yendiği zaman geçer. Sabahları aç olunduğu halde ağrı görülmez, ama geceleri ağrı olabilir. Ağrı kimi zaman 3-4 hafta sürer, kimi zaman da birkaç ay görülmez. Ağrılı dönemler ilk ve sonbaharlarda çok daha sıktır. Ağrılı dönemler kimi zaman hiçbir neden olmaksızın baş gösterir. Bazen ruhsal gerilim ya da şoklar da ağrıların nedeni olabilir. Fiziksel bulgular hiçbir zaman kesin değildir. Mide suyunda asit genellikle artar ve bazen de kan görülür. Mide ülserlerinde delinme, iyileşme sonucu kabuk dokusunun oluşmadı ve kanaması gibi yan etkiler görülür. Duodenum ülserinde ise delinme, kanama, pilor ve duodenumun daralması ve tıkanma yan etkilerdir.
Tedavi: İlaç tedavisinin yanı sıra alkaliler yararlıdır. Ağrı kesici ilaç verilebilir. Önemli olan dinlenme ve uygun diyettir. ^Özellikle, alkol, her türlü içecek, sirke, turşu, şıra, boza, kızartmalar, kırmızıbiber ve diğer baharat, fındık, ceviz, çiğ sebzeler, meyve, baharatlı yiyecekler, soğan ve sarmısak, kurufasulye, nohut, mercimek, bakla, bulgur pilavı, içli köfte, çiğ köfte, yağda yumurta, lahmacun, susamlı simit, bisküvi, pide, pasta, ıhamur tatlıları ve börekler kesinlikle yenmemelidir. Sigara mutlaka bırakılmalıdır. Özellikle, aç karnına hiç içilmemelidir. .Hastaya süt ve türevleri, çorbalar, patates püresi, pirinç pilavı ve lapası, haşlama ve ızgara etler, tavuk ve balık, haşlanmış sebze püreleri, komposto, meyve suları, tatlı yoğurt ve muz verilmesi uygundur. Yan etkisi görülen vakalarda ameliyat gereklidir.
Mide Kanseri Nedir, Mide Kanseri Nedenleri Hakkında
Çok sık rastlanılan bir kanser tipidir ve kanserlerin % 20'sini oluşturur. Erkeklerde daha sıklıkla rastlanır. Özellikle, mide büzülmesiyle ilgili gastritlerde, mide ülseri olarak düşünülen vakalarda ve öldürücü kansızlıklarda çok dikkatli olmak gerekmektedir. Erken teşhis şarttır ve bu nedenle röntgen ve gastroskopla kontrollar yapılmalıdır.
Mide Kanseri Belirtileri: Sindirim güçlüğü, kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik görülür. Zaman zaman bulantıyla birlikte kusma olur. Ülser ağrısına benzeyen ağrı süreklidir.
Mide Kanseri Tedavisi: Erken teşhis edilebilen vakaların tedavi olasılığı vardır. Kesin tedavi ameliyattır. Ameliyat edilmeyen vakalarda ise ışın tedavisi öngörülür. Kansızlığa karşı önlemler alınmalıdır. İkincil etkiler dikkate alınarak antibiyotik verilmelidir
Ülser günümüzde çok sık görülen bir hastalıktır. Duodenum ülseri mide ülserinden daha sık görülmektedir. Duodenum ülseri % 70 olasılıkla tedavi edildiği halde kalıcı olabilir. Birkaç hafta içinde geçmeyen mide ülserinde cerrahi bir müdahale şarttır. Çünkü, mide ülserlerinin kanserleşmesi olasılığı fazladır. Ülser çoğunlukla nedensiz olarak oluşur. Bununla birlikte sinir gerginlikleri, hiç dinlenmeden çalışmalar, alkol alışkanlığı, yüksek doz aspirin ve benzeri ilaçlar ülserlerin etkeni olabilir.
Belirtileri ve seyri: Mide ve duodenum ülserleri değişik belirtiler gösterir. Miğde ülserlerinde ağrı yemeklerden sonra başlar, hasta açken çok daha rahattır. Midede her zaman asit fazlalığı görülmez. Duodenum ülserlerinde ağrı, yemeklerden belirli bir saat sonra ya da açlık hissedildiği sırada gelir. Aç karnına gelen ağrı bir şeyler yendiği zaman geçer. Sabahları aç olunduğu halde ağrı görülmez, ama geceleri ağrı olabilir. Ağrı kimi zaman 3-4 hafta sürer, kimi zaman da birkaç ay görülmez. Ağrılı dönemler ilk ve sonbaharlarda çok daha sıktır. Ağrılı dönemler kimi zaman hiçbir neden olmaksızın baş gösterir. Bazen ruhsal gerilim ya da şoklar da ağrıların nedeni olabilir. Fiziksel bulgular hiçbir zaman kesin değildir. Mide suyunda asit genellikle artar ve bazen de kan görülür. Mide ülserlerinde delinme, iyileşme sonucu kabuk dokusunun oluşmadı ve kanaması gibi yan etkiler görülür. Duodenum ülserinde ise delinme, kanama, pilor ve duodenumun daralması ve tıkanma yan etkilerdir.
Tedavi: İlaç tedavisinin yanı sıra alkaliler yararlıdır. Ağrı kesici ilaç verilebilir. Önemli olan dinlenme ve uygun diyettir. ^Özellikle, alkol, her türlü içecek, sirke, turşu, şıra, boza, kızartmalar, kırmızıbiber ve diğer baharat, fındık, ceviz, çiğ sebzeler, meyve, baharatlı yiyecekler, soğan ve sarmısak, kurufasulye, nohut, mercimek, bakla, bulgur pilavı, içli köfte, çiğ köfte, yağda yumurta, lahmacun, susamlı simit, bisküvi, pide, pasta, ıhamur tatlıları ve börekler kesinlikle yenmemelidir. Sigara mutlaka bırakılmalıdır. Özellikle, aç karnına hiç içilmemelidir. .Hastaya süt ve türevleri, çorbalar, patates püresi, pirinç pilavı ve lapası, haşlama ve ızgara etler, tavuk ve balık, haşlanmış sebze püreleri, komposto, meyve suları, tatlı yoğurt ve muz verilmesi uygundur. Yan etkisi görülen vakalarda ameliyat gereklidir.
Mide Kanseri Nedir, Mide Kanseri Nedenleri Hakkında
Çok sık rastlanılan bir kanser tipidir ve kanserlerin % 20'sini oluşturur. Erkeklerde daha sıklıkla rastlanır. Özellikle, mide büzülmesiyle ilgili gastritlerde, mide ülseri olarak düşünülen vakalarda ve öldürücü kansızlıklarda çok dikkatli olmak gerekmektedir. Erken teşhis şarttır ve bu nedenle röntgen ve gastroskopla kontrollar yapılmalıdır.
Mide Kanseri Belirtileri: Sindirim güçlüğü, kilo kaybı, iştahsızlık, halsizlik görülür. Zaman zaman bulantıyla birlikte kusma olur. Ülser ağrısına benzeyen ağrı süreklidir.
Mide Kanseri Tedavisi: Erken teşhis edilebilen vakaların tedavi olasılığı vardır. Kesin tedavi ameliyattır. Ameliyat edilmeyen vakalarda ise ışın tedavisi öngörülür. Kansızlığa karşı önlemler alınmalıdır. İkincil etkiler dikkate alınarak antibiyotik verilmelidir
Gastrit Hastaligi Nedir Sikayetleri Tedavi
Gastrit Hastalığı Hakkında, Gastrit Nedir
Genellikle en sık görülen mide hastalıklarından sayılır. Gastrit akut ve kronik olmak üzere iki türdür. İki gastritin de belirtileri birbirinin benzeridir. Yalnız birindeki belirtiler diğerinde kalıcı rol oynarlar. Kronik gastritin teşhisi ancak biyopsi sonucu konabilir. Her iki gastritte de etken tahriş edici besinler, alkol, fazla kahve, çay ve sigaradır. Demir eksikliğine bağlı kansızlıklar da kronik gastritin etkeni olabilir.
Kronik Gastrit Belirtileri: İştahsızlık, midede dolgunluk duyusu, yanma, bulantı, kusma, mide,ülserine benzer keskin ağrı ve çok seyrek olarak da kanama görülür.
Gastrit Şikayetleri ve Başlangıcı: Sindirim güçlükleri sıklaşır. Yemeklerden sonra ağrı olur. Zamanla kronik gastrit, mide büzülmesine dönüşebilir. Mide sümüksel gömleğinde oluşan değişimler sonucu, tuz asi-ti ve B 12 vitamininin emilimini sağlayan intrinsit faktör salgılarıyla birlikte diğer salgılar da azalır ve sonunda bir yan etki olarak öldürücü kansızlık olasılığı doğar.
Gastrit ve Tedavisi: Genellikle gastritin tedavisi nedene yöneliktir. Sindirimi kolaylaştırıcı ve ağrı kesici ilaçların yanı sıra bol miktarda B kompleks vitamini verilmelidir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık da görülebileceğinden ayrıca demir tedavisi de uygulanmalıdır. Her yemekten sonra hastanın yarım saat ya da bir saat kadar uzanarak dinlenmesi çok yararlı olur. Tahriş edici olmayan besinlerden oluşan bir diyet uygulanır.
Genellikle en sık görülen mide hastalıklarından sayılır. Gastrit akut ve kronik olmak üzere iki türdür. İki gastritin de belirtileri birbirinin benzeridir. Yalnız birindeki belirtiler diğerinde kalıcı rol oynarlar. Kronik gastritin teşhisi ancak biyopsi sonucu konabilir. Her iki gastritte de etken tahriş edici besinler, alkol, fazla kahve, çay ve sigaradır. Demir eksikliğine bağlı kansızlıklar da kronik gastritin etkeni olabilir.
Kronik Gastrit Belirtileri: İştahsızlık, midede dolgunluk duyusu, yanma, bulantı, kusma, mide,ülserine benzer keskin ağrı ve çok seyrek olarak da kanama görülür.
Gastrit Şikayetleri ve Başlangıcı: Sindirim güçlükleri sıklaşır. Yemeklerden sonra ağrı olur. Zamanla kronik gastrit, mide büzülmesine dönüşebilir. Mide sümüksel gömleğinde oluşan değişimler sonucu, tuz asi-ti ve B 12 vitamininin emilimini sağlayan intrinsit faktör salgılarıyla birlikte diğer salgılar da azalır ve sonunda bir yan etki olarak öldürücü kansızlık olasılığı doğar.
Gastrit ve Tedavisi: Genellikle gastritin tedavisi nedene yöneliktir. Sindirimi kolaylaştırıcı ve ağrı kesici ilaçların yanı sıra bol miktarda B kompleks vitamini verilmelidir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık da görülebileceğinden ayrıca demir tedavisi de uygulanmalıdır. Her yemekten sonra hastanın yarım saat ya da bir saat kadar uzanarak dinlenmesi çok yararlı olur. Tahriş edici olmayan besinlerden oluşan bir diyet uygulanır.
Sindirim Sistemi Hastaliklari Anasayfa
Mide ve Mide Öz Suyu Hakkında Bilgiler
Gastrit Hastalığı; Başlangıcı, Belirtileri ve Tedavisi
Duodenum Ülseri (Peptik Ülser)
Safra Kesesi Hastalıkları, İncebağırsak ve Kalınbağırsak
Bağırsak Kanseri; Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi
Çocuklarda, Bebeklerde İshal Hastalığı ve Tedavisi
Çocuklarda, Bebeklerde Kabızlık Hastalığı
Apandisit Hastalığı; Belirtileri, Ameliyat
Fıtık Nedir; Belirtileri, Tedavisi, Kasıkta ve Göbekte Fıtık
Gastrit Hastalığı; Başlangıcı, Belirtileri ve Tedavisi
Duodenum Ülseri (Peptik Ülser)
Safra Kesesi Hastalıkları, İncebağırsak ve Kalınbağırsak
Bağırsak Kanseri; Nedenleri, Belirtileri ve Tedavisi
Çocuklarda, Bebeklerde İshal Hastalığı ve Tedavisi
Çocuklarda, Bebeklerde Kabızlık Hastalığı
Apandisit Hastalığı; Belirtileri, Ameliyat
Fıtık Nedir; Belirtileri, Tedavisi, Kasıkta ve Göbekte Fıtık
Mide Nedir Mide Oz Suyu Su Toplamasi
Mide Nedir, Midenin Görevleri
Mide, sindirim sisteminin yemek borusundan sonra gelen 30 santim büyüklüğünde, yaklaşık 1 litre kapasiteli en geniş bölümüdür. Karın boşluğunda ve diyaframın hemen altında bulunan midenin yemek borusuyla birleşen bölümüne mide ağzı ve onikiparmakbağırsağı (duodenum) ile birleşen son bölümüne pilor (midekapısı) adı verilir. Midenin dış yüzü katılgan dokudan yapılmış karın zarıyla kaplıdır. Karın zarının üzerinde besinleri sıkıştırıp boşaltıcı sağımsal hareketler yapabilen uzunluğuna, enine ve eğik yalız kas tellerinden oluşmuş bir kas gömleği vardır. Bunun üstünü de, yani midenin iç yüzeyini, sümüksel gömlek kaplamıştır.
Mide, ilk olarak ağız boşluğunda mekanik değişikliğe uğramış olan yemekleri bir süre bekletmek, parçalamak, besinlerdeki proteinleri kimyasal değişikliğe uğratmakla görevlidir. Mide kaslarının yaptığı sağımsal hareketler, yemeklerin iyice dağılmasını, mide suyu ile karışmasını ve bağırsaklara geçmedi için mide kapısına (pilor) itilmesini sağlar.
Mide Suyu, Mide Öz Suyu, Mide Su Toplaması
küçük borucuklar şeklinde olan milyonlarca mide bezi tarafından salgılanır. Mide suyunun içinde tuz asiti, pepsin enziminin ön maddesi pepsinojen, lipaz enzimi vardır. Süt çocuklarında sütün sindirilebilmesi için mide suyunda lap enzimi de bulunmaktadır. Midedeki tuz asitinin, besinlerle giren bakteriler ve diğer birçok küçük canlılar üzerine öldürücü etkisi vardır. Başlangıçta aktif olmayan pepsinojen de tuz asiti aracılığıyla aktif görev yapan pepsin enzimine dönüşür. Pepsin enzimi, tuz asitinin hazırladığı asit ortamında proteinleri pepton haline getirir. Lipaz, yağlara ve karbonhidratlara (şeker, nişasta) etki yaparak onları yağ asitine ve gliserine çevirir. Yemekler sindirilme yeteneğine göre midede 2-6 saat kalabilir. Su, mide ağzı ve mide kapısı arasından en kısa yoldan doğrudan doğruya bağırsaklara geçer. Mideden en çabuk çıkan maddeler karbonhidratlardır. Ondan sonra proteinler, en sonra da yağlar gelir. Süt çocuklarının midelerinde pepsin yerine lap enzimi oluşur. Besinlerin midede yakılması sonucu oluşan boza kıvamındaki sıvı (kimtıs) bölümler halinde yavaş yavaş onikiparmakbağırsağına geçer.
Birçok nedenlerden ötürü midede görülecek atrofi durumu, tuz asidi salgısını ya da B 12 vitamininin emilmesi için gerekli olan intrinsik faktör salgısını engeller. Bu takdirde pernisyöz anemi (B 12 vitamini eksikliği) hastalığı ortaya çıkar. Bundan başka midede mekanik, kimyasal ve ruhsal etkenlerin ortaya çıkardığı birtakım hastalıklar görülebilir.
Mide, sindirim sisteminin yemek borusundan sonra gelen 30 santim büyüklüğünde, yaklaşık 1 litre kapasiteli en geniş bölümüdür. Karın boşluğunda ve diyaframın hemen altında bulunan midenin yemek borusuyla birleşen bölümüne mide ağzı ve onikiparmakbağırsağı (duodenum) ile birleşen son bölümüne pilor (midekapısı) adı verilir. Midenin dış yüzü katılgan dokudan yapılmış karın zarıyla kaplıdır. Karın zarının üzerinde besinleri sıkıştırıp boşaltıcı sağımsal hareketler yapabilen uzunluğuna, enine ve eğik yalız kas tellerinden oluşmuş bir kas gömleği vardır. Bunun üstünü de, yani midenin iç yüzeyini, sümüksel gömlek kaplamıştır.
Mide, ilk olarak ağız boşluğunda mekanik değişikliğe uğramış olan yemekleri bir süre bekletmek, parçalamak, besinlerdeki proteinleri kimyasal değişikliğe uğratmakla görevlidir. Mide kaslarının yaptığı sağımsal hareketler, yemeklerin iyice dağılmasını, mide suyu ile karışmasını ve bağırsaklara geçmedi için mide kapısına (pilor) itilmesini sağlar.
Mide Suyu, Mide Öz Suyu, Mide Su Toplaması
küçük borucuklar şeklinde olan milyonlarca mide bezi tarafından salgılanır. Mide suyunun içinde tuz asiti, pepsin enziminin ön maddesi pepsinojen, lipaz enzimi vardır. Süt çocuklarında sütün sindirilebilmesi için mide suyunda lap enzimi de bulunmaktadır. Midedeki tuz asitinin, besinlerle giren bakteriler ve diğer birçok küçük canlılar üzerine öldürücü etkisi vardır. Başlangıçta aktif olmayan pepsinojen de tuz asiti aracılığıyla aktif görev yapan pepsin enzimine dönüşür. Pepsin enzimi, tuz asitinin hazırladığı asit ortamında proteinleri pepton haline getirir. Lipaz, yağlara ve karbonhidratlara (şeker, nişasta) etki yaparak onları yağ asitine ve gliserine çevirir. Yemekler sindirilme yeteneğine göre midede 2-6 saat kalabilir. Su, mide ağzı ve mide kapısı arasından en kısa yoldan doğrudan doğruya bağırsaklara geçer. Mideden en çabuk çıkan maddeler karbonhidratlardır. Ondan sonra proteinler, en sonra da yağlar gelir. Süt çocuklarının midelerinde pepsin yerine lap enzimi oluşur. Besinlerin midede yakılması sonucu oluşan boza kıvamındaki sıvı (kimtıs) bölümler halinde yavaş yavaş onikiparmakbağırsağına geçer.
Birçok nedenlerden ötürü midede görülecek atrofi durumu, tuz asidi salgısını ya da B 12 vitamininin emilmesi için gerekli olan intrinsik faktör salgısını engeller. Bu takdirde pernisyöz anemi (B 12 vitamini eksikliği) hastalığı ortaya çıkar. Bundan başka midede mekanik, kimyasal ve ruhsal etkenlerin ortaya çıkardığı birtakım hastalıklar görülebilir.
Gizlilik Politikasi Privacy Policy
Gizlilik Politikası
zehirlenme.blogspot.com Sitesi olarak kişisel gizlilik haklarınıza saygı duyuyor ve sitemizde geçirdiğiniz süre zarfında bunu sağlamak için çaba sarf ediyoruz. Kişisel bilgilerinizin güvenliği ile ilgili tanımlar aşağıda açıklanmış ve bilginize sunulmuştur.
Log Dosyaları
Birçok standard web sunucusunda olduğu gibi zehirlenme.blogspot.com daistatistiksel amaçlı log dosyaları kaydı tutmaktadır. Bu dosyalar; ip adresiniz, internet servis sağlayıcınız, tarayıcınızın özellikleri, işletim sisteminiz ve siteye giriş-çıkış sayfalarınız gibi Standard bilgileri içermektedir. Log dosyaları kesinlikle istatistiksel amaçlar dışında kullanılmamakta ve mahremiyetinizi ihlal etmemektedir. İp adresiniz ve diğer bilgiler, şahsi bilgileriniz ile ilişkilendirilmemektedir.
Çerezler
"Cookie - Çerez" kelimesi web sayfası sunucusunun sizin bilgisayarınızın hard diskine yerleştirdiği ufak bir text dosyasını tanımlamak için kullanılmaktadır. Sitemizin bazı bölümlerinde kullanıcı kolaylığı sağlamak için çerez kullanılıyor olabilir. Ayrıca sitede mevcut bulunan reklamlar aracılığıyla, reklam verilerinin toplanması için cookie ve web beacon kullanılıyor olabilir. Bu tamamen sizin izninizle gerçekleşiyor olup, isteğiniz dahilinde internet tarayıcınızın ayarlarını değiştirerek bunu engellemeniz mümkündür.
Dış Bağlantılar
zehirlenme.blogspot.com sitesi, internetin doğası gereği birçok farklıinternet adresine bağlantı vermektedir. zehirlenme.blogspot.com link verdiği,banner tanıtımını yaptığı sitelerin içeriklerinden veya gizlilik prensiplerinden sorumlu değildir. Burada bahsedilen bağlantı verme işlemi, hukuki olarak "atıfta bulunma" olarak değerlendirilmektedir.
İlgi Alanına Dayalı Reklamcılık Yayını
Web sitemizi ziyaret ettiğiniz zamanlarda reklam hizmeti vermek için üçüncü taraf reklam şirketlerini kullanmaktayız. Söz konusu şirketler, bu sitelere ve diğer web sitelerine yaptığınız ziyaretlerden elde ettikleri (adınız, adresiniz, e-posta adresiniz veya telefon numaranız dışındaki) bilgileri ilginizi çekecek ürün ve hizmetlerin reklamını size göstermek için kullanabilir. Bu uygulama hakkında bilgi edinmek için ve söz konusu bilgilerin bu şirketler tarafından kullanılmasını engellemek üzere seçeneklerinizin neler olduğunu öğrenmek isterseniz burayı tıklayın.
'' zehirlenme.blogspot.com Reklam sponsorlarıyla çalışmaktadır.
Sponsorumuz olan Google Adsense Reklamlarının yayıncısıdır. Google üçüncü taraf satıcısı olarak zehirlenme.blogspot.com'da reklam yayınlamak için çerezlerden yararlanır.Bu sebeble Hem Google hemde DoubleClick DART çerezi kullanmaktadır bu sayede kullanıcılarının ilgi alanlarına göre Reklam yayınlama Tekniğini kullanmaktadır. Ziyaretçilerimiz ve üyelerimiz Google Reklam ve içerik ağı ve gizlilik ağı politikasının yayınlandığı Advertising and Privacy ? Google Privacy Center web adresini ziyaret ederk DART çerezinin kullanmamızı engelleyebilirler Özetle : Web sitemizi ziyaret ettiğiniz zamanlarda reklam hizmeti vermek için üçüncü taraf reklam şirketlerini kullanmaktayız. Söz konusu şirketler, bu sitelere ve diğer web sitelerine yaptığınız ziyaretlerden elde ettikleri (adınız, adresiniz, e-posta adresiniz veya telefon numaranız dışındaki) bilgileri ilginizi çekecek ürün ve hizmetlerin reklamını size göstermek için kullanabilir. Bu uygulama hakkında bilgi edinmek için ve söz konusu bilgilerin bu şirketler tarafından kullanılmasını engellemek üzere seçeneklerinizin neler olduğunu öğrenmek isterseniz bu linkten PDF dosyasını indirerek belgenin A ekinden daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz http://www.networkadvertising.org/pd...principles.pdf ''
İletişim
zehirlenme.blogspot.com sitesinde uygulanan gizlilik politikası ile ilgili;her türlü soru, görüş ve düşüncelerinizi bize yenilenme[.@.]gmail.com adresin deniletebilirsiniz.
zehirlenme.blogspot.com Sitesi olarak kişisel gizlilik haklarınıza saygı duyuyor ve sitemizde geçirdiğiniz süre zarfında bunu sağlamak için çaba sarf ediyoruz. Kişisel bilgilerinizin güvenliği ile ilgili tanımlar aşağıda açıklanmış ve bilginize sunulmuştur.
Log Dosyaları
Birçok standard web sunucusunda olduğu gibi zehirlenme.blogspot.com daistatistiksel amaçlı log dosyaları kaydı tutmaktadır. Bu dosyalar; ip adresiniz, internet servis sağlayıcınız, tarayıcınızın özellikleri, işletim sisteminiz ve siteye giriş-çıkış sayfalarınız gibi Standard bilgileri içermektedir. Log dosyaları kesinlikle istatistiksel amaçlar dışında kullanılmamakta ve mahremiyetinizi ihlal etmemektedir. İp adresiniz ve diğer bilgiler, şahsi bilgileriniz ile ilişkilendirilmemektedir.
Çerezler
"Cookie - Çerez" kelimesi web sayfası sunucusunun sizin bilgisayarınızın hard diskine yerleştirdiği ufak bir text dosyasını tanımlamak için kullanılmaktadır. Sitemizin bazı bölümlerinde kullanıcı kolaylığı sağlamak için çerez kullanılıyor olabilir. Ayrıca sitede mevcut bulunan reklamlar aracılığıyla, reklam verilerinin toplanması için cookie ve web beacon kullanılıyor olabilir. Bu tamamen sizin izninizle gerçekleşiyor olup, isteğiniz dahilinde internet tarayıcınızın ayarlarını değiştirerek bunu engellemeniz mümkündür.
Dış Bağlantılar
zehirlenme.blogspot.com sitesi, internetin doğası gereği birçok farklıinternet adresine bağlantı vermektedir. zehirlenme.blogspot.com link verdiği,banner tanıtımını yaptığı sitelerin içeriklerinden veya gizlilik prensiplerinden sorumlu değildir. Burada bahsedilen bağlantı verme işlemi, hukuki olarak "atıfta bulunma" olarak değerlendirilmektedir.
İlgi Alanına Dayalı Reklamcılık Yayını
Web sitemizi ziyaret ettiğiniz zamanlarda reklam hizmeti vermek için üçüncü taraf reklam şirketlerini kullanmaktayız. Söz konusu şirketler, bu sitelere ve diğer web sitelerine yaptığınız ziyaretlerden elde ettikleri (adınız, adresiniz, e-posta adresiniz veya telefon numaranız dışındaki) bilgileri ilginizi çekecek ürün ve hizmetlerin reklamını size göstermek için kullanabilir. Bu uygulama hakkında bilgi edinmek için ve söz konusu bilgilerin bu şirketler tarafından kullanılmasını engellemek üzere seçeneklerinizin neler olduğunu öğrenmek isterseniz burayı tıklayın.
'' zehirlenme.blogspot.com Reklam sponsorlarıyla çalışmaktadır.
Sponsorumuz olan Google Adsense Reklamlarının yayıncısıdır. Google üçüncü taraf satıcısı olarak zehirlenme.blogspot.com'da reklam yayınlamak için çerezlerden yararlanır.Bu sebeble Hem Google hemde DoubleClick DART çerezi kullanmaktadır bu sayede kullanıcılarının ilgi alanlarına göre Reklam yayınlama Tekniğini kullanmaktadır. Ziyaretçilerimiz ve üyelerimiz Google Reklam ve içerik ağı ve gizlilik ağı politikasının yayınlandığı Advertising and Privacy ? Google Privacy Center web adresini ziyaret ederk DART çerezinin kullanmamızı engelleyebilirler Özetle : Web sitemizi ziyaret ettiğiniz zamanlarda reklam hizmeti vermek için üçüncü taraf reklam şirketlerini kullanmaktayız. Söz konusu şirketler, bu sitelere ve diğer web sitelerine yaptığınız ziyaretlerden elde ettikleri (adınız, adresiniz, e-posta adresiniz veya telefon numaranız dışındaki) bilgileri ilginizi çekecek ürün ve hizmetlerin reklamını size göstermek için kullanabilir. Bu uygulama hakkında bilgi edinmek için ve söz konusu bilgilerin bu şirketler tarafından kullanılmasını engellemek üzere seçeneklerinizin neler olduğunu öğrenmek isterseniz bu linkten PDF dosyasını indirerek belgenin A ekinden daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz http://www.networkadvertising.org/pd...principles.pdf ''
İletişim
zehirlenme.blogspot.com sitesinde uygulanan gizlilik politikası ile ilgili;her türlü soru, görüş ve düşüncelerinizi bize yenilenme[.@.]gmail.com adresin deniletebilirsiniz.
Meme Kanseri Memede Kanser Selulit
Endometriyozi Nedir
Rahimin iç yüzünü kaplayan endometriyum dokusunun anormal bir durumudur ve büyük bir olasılıkla yumurtalıklara fallop borularıyla ulaşır. Hastalık genellikle otuz yaşın üstündeki kadınlarda görülür. Yumurtalıklarda bulunan endometriyum dokusu yapışıklıklara yol açabileceği için kısırlık belirebilir.
Belirtileri: Özellikle menstrüasyon sırasında şiddetli ağrı olur, aynı zamanda aşırı kanama da görülebilir.
Tedavisi: Ameliyat gereklidir. Genç kadınlarda kısırlığa olanak sağlamamak için görev yapabilecek sağlam yumurtalık dokusunun bırakılmasına çalışılır, ama yaşlılarda yumurtalıkların alınması gerekebilir.
Meme kanseri, Memede Kanser
Oluşum nedeni genellikle bilinmez. Belirtileri: Ağrılı ya da ağrısız sert bir kitlenin varlığı ya da meme ucundan kanlı ya da temiz bir akıntının gelmesi açık belirtilerdendir. Kanserli olan meme tarafındaki koltuk altı lenf bezleri şişer. Tümörün üstüne rastlayan deri pürtüklüdür. Genel görünümde, bu tip kanser, meme ucu egzamasına benzer.
Süreci: Meme içinde oluşan kitlenin büyümesi çok ağırdır. Çok ender vakalarda hızlı bir gelişim görülebilir. Tedavi edilmediği takdirde lenf sistemi ve kan dolaşımıyla yayılarak özellikle omurga ve pelvis kemiklerinde ikincil odaklar gösterir. Bu bölgelerdeki belirtiler asıl hastalığı hatırlatır cinsten değildir.
Meme Kanseri Tedavisi: Hastalığın geçirdiği evrime bağlı bir tedavi yöntemi vardır. Erken tedavide meme tamamen alınır. Genellikle vakalar ilerledikten sonra doktora başvurulduğu için, koltuk altı lenf bezleri, meme altı kasları da memeyle birlikte çıkartılır. Erken teşhis edildiği takdirde yalnızca meme çıkartılır ve radyoterapi uygulanır.
Korunma Yolları: Memede hissedilebilecek en küçük sertlikte doktora gitmeli ve hastalık varsa, erken teşhisi yapılmalıdır. Memenin çıkartıldığı durumlarda, kadının belirli aralıklarla doktora gitmesi ve muayene olması, hastalığın tekrarlayıp tekrarlamadığının saptanması gerekir.
Sellülit, Selülit
Dokulardaki iltihap yerelleştirilmediği takdirde çevredeki bağdokusuna yayılabilir.
Belirtileri: Giderek genişleyen, portakal görünümlü şişlikler, şiş yerde ağrı, deri üzerinde kırmızı çizgiler belli başlı belirtilerdir.
Tedavi: Septisemiye yol açabileceği için hiç vakit geçirmeden tedavi yönüne gidilmelidir.
Rahimin iç yüzünü kaplayan endometriyum dokusunun anormal bir durumudur ve büyük bir olasılıkla yumurtalıklara fallop borularıyla ulaşır. Hastalık genellikle otuz yaşın üstündeki kadınlarda görülür. Yumurtalıklarda bulunan endometriyum dokusu yapışıklıklara yol açabileceği için kısırlık belirebilir.
Belirtileri: Özellikle menstrüasyon sırasında şiddetli ağrı olur, aynı zamanda aşırı kanama da görülebilir.
Tedavisi: Ameliyat gereklidir. Genç kadınlarda kısırlığa olanak sağlamamak için görev yapabilecek sağlam yumurtalık dokusunun bırakılmasına çalışılır, ama yaşlılarda yumurtalıkların alınması gerekebilir.
Meme kanseri, Memede Kanser
Oluşum nedeni genellikle bilinmez. Belirtileri: Ağrılı ya da ağrısız sert bir kitlenin varlığı ya da meme ucundan kanlı ya da temiz bir akıntının gelmesi açık belirtilerdendir. Kanserli olan meme tarafındaki koltuk altı lenf bezleri şişer. Tümörün üstüne rastlayan deri pürtüklüdür. Genel görünümde, bu tip kanser, meme ucu egzamasına benzer.
Süreci: Meme içinde oluşan kitlenin büyümesi çok ağırdır. Çok ender vakalarda hızlı bir gelişim görülebilir. Tedavi edilmediği takdirde lenf sistemi ve kan dolaşımıyla yayılarak özellikle omurga ve pelvis kemiklerinde ikincil odaklar gösterir. Bu bölgelerdeki belirtiler asıl hastalığı hatırlatır cinsten değildir.
Meme Kanseri Tedavisi: Hastalığın geçirdiği evrime bağlı bir tedavi yöntemi vardır. Erken tedavide meme tamamen alınır. Genellikle vakalar ilerledikten sonra doktora başvurulduğu için, koltuk altı lenf bezleri, meme altı kasları da memeyle birlikte çıkartılır. Erken teşhis edildiği takdirde yalnızca meme çıkartılır ve radyoterapi uygulanır.
Korunma Yolları: Memede hissedilebilecek en küçük sertlikte doktora gitmeli ve hastalık varsa, erken teşhisi yapılmalıdır. Memenin çıkartıldığı durumlarda, kadının belirli aralıklarla doktora gitmesi ve muayene olması, hastalığın tekrarlayıp tekrarlamadığının saptanması gerekir.
Sellülit, Selülit
Dokulardaki iltihap yerelleştirilmediği takdirde çevredeki bağdokusuna yayılabilir.
Belirtileri: Giderek genişleyen, portakal görünümlü şişlikler, şiş yerde ağrı, deri üzerinde kırmızı çizgiler belli başlı belirtilerdir.
Tedavi: Septisemiye yol açabileceği için hiç vakit geçirmeden tedavi yönüne gidilmelidir.
Yumurta Kisti Polip Servisit Nedir
Yumurtalık Kistleri ve Tümörleri
Yumurtalık kisti genellikle 30-50 yaşlar arasında rastlanır. Çoğunlukla selim kistleri olmakla birlikte habis olanları da görülebilmektedir.
Yumurta Kist Belirtileri: Karında gerginlik, sık idrara çıkma, toplardamardaki akımı engelledikleri için bacaklarda şişlik, ateş, şiddetli ağrı ve kusma görülür.
Tedavi: Teşhis ancak ameliyatla konulabildiği için kist ameliyatla çıkartılır.
Habis tümörler: Çok ender olarak görülür. Çok çabuk büyürler.
Belirtileri: Kasık bölgesinde şiddetli ağrıyla belirlenir. Zaman zaman düzensiz kanamalar görülür.
Tedavi: Genellikle ameliyattır. Tümörün yaygın olması halinde yumurtalık alınır. Yaşları 45'in üstünde olan kadınlarda, diğer yumurtalıktaki en küçük belirti üzerine hemen cerrahi müdahale şarttır, çünkü genellikle hastalığın iki yanlı olma olasılığı kuvvetlidir.
Polip Nedir, Polip Hastalığı Ameliyat
Genellikle kronik iltihaplanma sonrası görülen, müköz zarın büyümüş gri kıvrımlarına verilen bir addır ve çoğunlukla kanama yaptıkları takdirde varlıkları belirlenir. Rahatsızlık verdikleri için ameliyatla çıkarılmaları gerekir.
Servisit Nedir, Kronik Servisit
Rahim boynunda (serviks) görülen iltihaplanmaya verilen addır. Genellikle rahim düşüklüklerinden sonra belirebilir.
Akut Servisit Belirtileri: Sık idrara çıkma, akıntı ve cinsel birleşim sırasında duyulan şiddetli ağrı başlıca belirtilerdendir.
Servisit Tedavisi; İltihaplanmanın giderilmesi gereklidir. Bundan sonra rahim boynu diyatermiyle dağlanabilir.
Rahim Kanseri: Rahimde ya da rahim boynunda sık rastlanır. Rahim kanseri genellikle doğurmamış kadınlarda, rahim boynu kanseri ise doğurmuş kadınlarda görülebilir.
Rahim Kanser Belirtileri: Az kanlı akıntı.
Tedavi: Işınlama ya da ameliyattır.Korunma: Herhangi bir anormal kanama derhal doktora bildirilmelidir. Erken teşhis edildiği takdirde tedavisi mümkün olabilir.
Yumurtalık kisti genellikle 30-50 yaşlar arasında rastlanır. Çoğunlukla selim kistleri olmakla birlikte habis olanları da görülebilmektedir.
Yumurta Kist Belirtileri: Karında gerginlik, sık idrara çıkma, toplardamardaki akımı engelledikleri için bacaklarda şişlik, ateş, şiddetli ağrı ve kusma görülür.
Tedavi: Teşhis ancak ameliyatla konulabildiği için kist ameliyatla çıkartılır.
Habis tümörler: Çok ender olarak görülür. Çok çabuk büyürler.
Belirtileri: Kasık bölgesinde şiddetli ağrıyla belirlenir. Zaman zaman düzensiz kanamalar görülür.
Tedavi: Genellikle ameliyattır. Tümörün yaygın olması halinde yumurtalık alınır. Yaşları 45'in üstünde olan kadınlarda, diğer yumurtalıktaki en küçük belirti üzerine hemen cerrahi müdahale şarttır, çünkü genellikle hastalığın iki yanlı olma olasılığı kuvvetlidir.
Polip Nedir, Polip Hastalığı Ameliyat
Genellikle kronik iltihaplanma sonrası görülen, müköz zarın büyümüş gri kıvrımlarına verilen bir addır ve çoğunlukla kanama yaptıkları takdirde varlıkları belirlenir. Rahatsızlık verdikleri için ameliyatla çıkarılmaları gerekir.
Servisit Nedir, Kronik Servisit
Rahim boynunda (serviks) görülen iltihaplanmaya verilen addır. Genellikle rahim düşüklüklerinden sonra belirebilir.
Akut Servisit Belirtileri: Sık idrara çıkma, akıntı ve cinsel birleşim sırasında duyulan şiddetli ağrı başlıca belirtilerdendir.
Servisit Tedavisi; İltihaplanmanın giderilmesi gereklidir. Bundan sonra rahim boynu diyatermiyle dağlanabilir.
Rahim Kanseri: Rahimde ya da rahim boynunda sık rastlanır. Rahim kanseri genellikle doğurmamış kadınlarda, rahim boynu kanseri ise doğurmuş kadınlarda görülebilir.
Rahim Kanser Belirtileri: Az kanlı akıntı.
Tedavi: Işınlama ya da ameliyattır.Korunma: Herhangi bir anormal kanama derhal doktora bildirilmelidir. Erken teşhis edildiği takdirde tedavisi mümkün olabilir.
Vajinit Nedir Rahim Tumoru Sekil Bozuklugu
Vajinit Nedir, Akut Vajinit Hastalığı
Vajenin trikomonas ya da Candida albicans mik-ro-organizmaları tarafından iltihaplandırılmasıdjr. Erkekte idrar yolları iltihabına neden olan mikro-organizmalar erkekten kadına ya da kadından erkeğe cinsel birleşimle bulaşır. Çocuklarda genellikle bakteri ve koküslerin etkisinde görülen karma bir iltihaplanma ortaya çıkar. Yaşlılıkta görülen vajinitin nedeni çeşiti organizmalardır. Diğer vajinitlerin de etkeni gebelikten korunma için alman ilaçlar ve kullanılan araç-gereçlerdir.
Vajinit Belirtileri: Trikomonas'ın etken olduğu vajinitte sarı bir akıntı vardır. Candida albicans mikro-organizmasının etken olduğu akıntı peynirimsi ve beyazdır. Genellikle bu tür vajinit gebelik sırasında görülmektedir. Her iki akıntıda da kaşıntı vardır.
Vajniit Tedavisi: İlaç tedavisidir. Ancak, hem kadının hem de erkeğin birlikte tedavi görmeleri ve tedavi sırasında cinsel birleşimden kaçınılması gerekmektedir.
Korunma: Her iki vajinitte de temizliğe son derece büyük önem verilmelidir.
Rahimde Şekil Bozukluğu, Rahim Şekil Bozuklukları
Rahim normalde biraz öne eğik vaziyette durur. Bununla birlikte rahimin fazlaca öne eğik olduğu ya da arkaya yatık olduğu, durumlar görülebilir. Bu durumların doğurmamış kadınlar için önemi yoktur. Asıl önemli olan doğumdan sonra görülen rahim bozukluklarıdır. Doğumdaki zorlamadan ötürü rahim sarkar ve va-jen içine doğru kayar. Aynı zamanda, vajen ön duvarı da rahimle birlikte kayabilir.
Tedavi: Destekleyici halka uygulanması ya da ameliyat.
Rahim tümörleri, Rahim Tümör
Tümörler selim ya ha habis olabilir, ayrıca hem rahimde hem de rahim boynunda görülebilir. Rahim boynunda görülen tümörler daha sıktır. Rahimde görülen tümörlere genellikle doğurmamış kadınlarda rastlanır. Rahim boynu kanseri ise çoğunlukla doğurmuş kadınlarda görülür.
Fibroid: Çoğunlukla doğurmamış kadınlarda görülür. Genellikle rahimde olmakla birlikte rahim boynunda da sık rastlanmaktadır. Fibroid, bağdokusundan oluşmuş selim bir tümördür.
Rahim tümörü Belirtileri: Rahim kan dolaşımının değişiminden ötürü âdetlerde aşırı kanama ya da âdet arası kanamalar. Tümörün basıncı nedeniyle sancı, idrar zorluğu, varis, ayak bileklerinde şişme ve basur memeleri. Kimi vakalarda da akıntı da görülebilir.
Rahim tümör Tedavisi: Fibroidlerin ameliyatla çıkarılması gerekir. Eğer birden fazla fibroid varsa rahimin alınması gerekebilir.
Vajenin trikomonas ya da Candida albicans mik-ro-organizmaları tarafından iltihaplandırılmasıdjr. Erkekte idrar yolları iltihabına neden olan mikro-organizmalar erkekten kadına ya da kadından erkeğe cinsel birleşimle bulaşır. Çocuklarda genellikle bakteri ve koküslerin etkisinde görülen karma bir iltihaplanma ortaya çıkar. Yaşlılıkta görülen vajinitin nedeni çeşiti organizmalardır. Diğer vajinitlerin de etkeni gebelikten korunma için alman ilaçlar ve kullanılan araç-gereçlerdir.
Vajinit Belirtileri: Trikomonas'ın etken olduğu vajinitte sarı bir akıntı vardır. Candida albicans mikro-organizmasının etken olduğu akıntı peynirimsi ve beyazdır. Genellikle bu tür vajinit gebelik sırasında görülmektedir. Her iki akıntıda da kaşıntı vardır.
Vajniit Tedavisi: İlaç tedavisidir. Ancak, hem kadının hem de erkeğin birlikte tedavi görmeleri ve tedavi sırasında cinsel birleşimden kaçınılması gerekmektedir.
Korunma: Her iki vajinitte de temizliğe son derece büyük önem verilmelidir.
Rahimde Şekil Bozukluğu, Rahim Şekil Bozuklukları
Rahim normalde biraz öne eğik vaziyette durur. Bununla birlikte rahimin fazlaca öne eğik olduğu ya da arkaya yatık olduğu, durumlar görülebilir. Bu durumların doğurmamış kadınlar için önemi yoktur. Asıl önemli olan doğumdan sonra görülen rahim bozukluklarıdır. Doğumdaki zorlamadan ötürü rahim sarkar ve va-jen içine doğru kayar. Aynı zamanda, vajen ön duvarı da rahimle birlikte kayabilir.
Tedavi: Destekleyici halka uygulanması ya da ameliyat.
Rahim tümörleri, Rahim Tümör
Tümörler selim ya ha habis olabilir, ayrıca hem rahimde hem de rahim boynunda görülebilir. Rahim boynunda görülen tümörler daha sıktır. Rahimde görülen tümörlere genellikle doğurmamış kadınlarda rastlanır. Rahim boynu kanseri ise çoğunlukla doğurmuş kadınlarda görülür.
Fibroid: Çoğunlukla doğurmamış kadınlarda görülür. Genellikle rahimde olmakla birlikte rahim boynunda da sık rastlanmaktadır. Fibroid, bağdokusundan oluşmuş selim bir tümördür.
Rahim tümörü Belirtileri: Rahim kan dolaşımının değişiminden ötürü âdetlerde aşırı kanama ya da âdet arası kanamalar. Tümörün basıncı nedeniyle sancı, idrar zorluğu, varis, ayak bileklerinde şişme ve basur memeleri. Kimi vakalarda da akıntı da görülebilir.
Rahim tümör Tedavisi: Fibroidlerin ameliyatla çıkarılması gerekir. Eğer birden fazla fibroid varsa rahimin alınması gerekebilir.
Menstruasyon Nedir Adet Duzensizligi
Sağlık Kadın Hastalıkları, Kadın Hastalığı Bilgileri
Üretim görevini yükümlenen kadın vücudunda birçok değişiklikler olabilir. Kadın organizması ve ruhsal durumu bu değişikliklere uyabilmek için büyük çaba harcar. Kadın hastalıkları özellik gösterdiği için ayrı olarak incelenmektedir.
Menstrüasyon Nedir, Menstruasyon Dönemi Düzensizliği
Menstrüasyon (Adet düzensizliği) hipofiz bezinin kontrolü altındadır. Hipofiz bezi de beyin tabanında bulunan hipotalamusun kontrolundadır. Hipotalamusun duygularla çok yakın bağıntısı bulunduğundan kadının duygusal durumları menstrüasyon kanamalarında etkili olur. Menstrüasyon yokluğunun en sık görülen nedenleri kadının gebe kalma korkusu ya da bebek sahibi olmak için gösterdiği aşırı istektir. Çok ender olarak da kızlık zarının deliksiz olması kanın vajende birikmesinin nedenidir. Genellikle ağrılı adet düzensizliği sebepleri psikolojiktir ve ilk doğumdan sonra ortadan kalkar.
Adet Düzensizliği Nedenleri: Kansızlık, zayıflık, ortam değişikliği ve uzun süreli sinirsel gerilim görülür. Ağrılı menstrüasyonda ise mutlaka ruhsal bir bunalım söz konusudur.
Adet Düzensizliği Tedavisi: Nedenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. A vitamini ve yatıştırıcı ilaçlar yararlıdır.
Menopoz (yaş dönemi): Genellikle kadının yaşamında yaklaşık 45-50 yaşlarında başlayan, çeşitli organik ve psikolojik belirtiler gösteren bir dönemdir. Menopozda kadının üreme yeteneği kaybolur, ama kadında cinsel istek ve hareketlilik kaybolmaz. Kimi zaman kadının cinsel isteği eskisine oranla artış gösterir. Kadın 45 yaş dolayında daima menopozu bekler ve belirtilerini sanki varmış gibi hissetmeye başlar.
Menapoz Belirtileri: Değişken aralıklarla kanamanın birdenbire kesilmesi ya da aşırı kanamalar, sıcak basmaları, terleme, genel durum bozukluğu ve çok ender olarak karamsarlık hali.
Menopoz Tedavi: Belirtiler çoğu kez hormon tedavisiyle giderilebilir. Yatıştırıcı ilaçların karamsarlık haline yararlı olduğu kesindir.
Üretim görevini yükümlenen kadın vücudunda birçok değişiklikler olabilir. Kadın organizması ve ruhsal durumu bu değişikliklere uyabilmek için büyük çaba harcar. Kadın hastalıkları özellik gösterdiği için ayrı olarak incelenmektedir.
Menstrüasyon Nedir, Menstruasyon Dönemi Düzensizliği
Menstrüasyon (Adet düzensizliği) hipofiz bezinin kontrolü altındadır. Hipofiz bezi de beyin tabanında bulunan hipotalamusun kontrolundadır. Hipotalamusun duygularla çok yakın bağıntısı bulunduğundan kadının duygusal durumları menstrüasyon kanamalarında etkili olur. Menstrüasyon yokluğunun en sık görülen nedenleri kadının gebe kalma korkusu ya da bebek sahibi olmak için gösterdiği aşırı istektir. Çok ender olarak da kızlık zarının deliksiz olması kanın vajende birikmesinin nedenidir. Genellikle ağrılı adet düzensizliği sebepleri psikolojiktir ve ilk doğumdan sonra ortadan kalkar.
Adet Düzensizliği Nedenleri: Kansızlık, zayıflık, ortam değişikliği ve uzun süreli sinirsel gerilim görülür. Ağrılı menstrüasyonda ise mutlaka ruhsal bir bunalım söz konusudur.
Adet Düzensizliği Tedavisi: Nedenlerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. A vitamini ve yatıştırıcı ilaçlar yararlıdır.
Menopoz (yaş dönemi): Genellikle kadının yaşamında yaklaşık 45-50 yaşlarında başlayan, çeşitli organik ve psikolojik belirtiler gösteren bir dönemdir. Menopozda kadının üreme yeteneği kaybolur, ama kadında cinsel istek ve hareketlilik kaybolmaz. Kimi zaman kadının cinsel isteği eskisine oranla artış gösterir. Kadın 45 yaş dolayında daima menopozu bekler ve belirtilerini sanki varmış gibi hissetmeye başlar.
Menapoz Belirtileri: Değişken aralıklarla kanamanın birdenbire kesilmesi ya da aşırı kanamalar, sıcak basmaları, terleme, genel durum bozukluğu ve çok ender olarak karamsarlık hali.
Menopoz Tedavi: Belirtiler çoğu kez hormon tedavisiyle giderilebilir. Yatıştırıcı ilaçların karamsarlık haline yararlı olduğu kesindir.
Gebelik Hastaliklari Dusuk Dis Gebelik
Gebelik hastalıkları, Gebelik Hastalığı
Gebelik normal olmakla birlikte, Hamilelik sırasında görülmesi mümkün olan hastalık ve bozuklukların vaktinde teşhis ve tedavi edilmesi gerekir. Bunun için de gebe kadının doğumdan önce düzgün olarak kontrol altında bulundurulması şarttır. Gebe kadının, gebeliği süresince sağlıklı olması hem kendisi hem de bebeği için son derece önemlidir.
Düşük, Gebelikte Düşük, Hamilelik Düşük Nedir
Gebeliğin 28. hafta içinde son bulmasına düşük adı verilir. Düşük, fetüsün ölmesi ve rahimden atılması olayıdır. Düşük yapmanın çeşitli nedeni olmakla birlikte, bunlar dört grupta toplanabilir: Hamilelikte Düşük Nedenleri;
1. Döllenmiş yumurtadaki gelişim bozuklukları (% 50).
2. Rahimde görülebilecek yapı bozuklukları (% 20).
3. Bulaşıcı hastalıklar ve diğerleri (% 30).
4. Kazalar (% 100).
Belirtileri: Karın alt bölgesinde sancılar ve vajinal kanamalar.
Tedavi: Yatak dinlenmesi ve hormon tedavisi, vitamin verilmesi.
Korunma: Her türlü vajinal kanama mutlaka doktora haber verilmelidir.
Dış gebelik (Tuba Gebeliği)
Anormal olan bu gebeliğe çok ender olarak rastlanır. Yumurta normalde fallop borusu içinde döllenir ve rahime inerek plasentaya yerleşir. Fakat çok ender olarak döllenmiş yumurta fallop borusunun duvarına yapışarak gelişimini burada sürdürür. Yumurtanın süratle gelişimi sonucu fallop borusu yırtılır ve karın içine kanama olur. Eğer kanama şiddetliyse kadın birkaç dakika içinde bayılır. Kanamanın yavaş olması halinde karında sancı ve vajinal kanama olur.
Dış Gebelik Belirtileri: Bütün karın bölgesinde ve omuzlara kadar yayılan şiddetli ağrıyla birlikte vajinal kanama görülür. Tedavi: Ameliyat.
Gebelik kusmaları: Gebe kadınların çoğunluğu gebeliğin 8-16 haftalarında mide bulantısı ve kusmadan şikâyet ederler. Genellikle gebeliğin ilk haftalarında başlayan kusmalar 3. ayda kesilir. Özellikle gebeliğin 4. ayından sonra başlayan kusmaların mutlaka tedavi edilmesi gereklidir. Bu tip kusmalar genellikle ilk kez doğum yapacak kadınlarda çok sık görülür ve çoğunlukla psikolojiktir.
Belirtileri: Günde 5-10 kez kusma, zayıflama ve halsizlik.
Süreci: Genel sağlık durumunda bozulma görülür. Aşırı kusma sonucu su ve tuz kaybı büyüktür. Tedavinin geciktirilmesi halinde idrarda aseton miktarı yükselir, bayılmalar ve karaciğer bozuklukları ortaya çıkar.
Dış Gebelik Tedavisi: Hastane tedavisi gereklidir. Vücuttan kaybolan su ve tuz damar yoluyla verilir. Daha sonraki kusmalar da ilaçlarla önlenir. Her şeyden önce kadının psikolojik sorunlarının ortadan kaldırılması gerekli ve önemlidir.
Eklampsi Nedir, Preeklampsi
İdrarda albümin bulunması, kan basıncının yükselmesi ve dokularda su toplanması gebe kadın için son derece tehlikeli göstergelerdir. Böyle durumlar tedavi edilmedikleri takdirde pre eklampsi ve eklampsi nedeni olurlar. Her ikisi de genellikle ilerlemiş gebeliklerde ya da doğumdan hemen sonra görülen nöbet ve koma halidir.
Belirtileri: Başın arka kısmında ağrı, göz kararması, mide bulantısı ve kusma, bacaklarda su toplaması, idrarda albümin miktarının yüksek olması, kan basıncının yükselmesi ve dokularda su toplanması.
Tedavi: Hastane tedavisi öngörülmelidir. Hastaya yatıştırıcı ilaçlar verilmeli ve sakin bir ortam sağlanmalıdır. Eğer hasta gebeyse ve doğum olayı henüz başlamamışsa, yapay doğum ya da sezaryen uygulanmalıdır.
Korunma: Gebelik süresinde düzgün olarak doktor kontrolünde bulunmalıdır.
Loğusalık humması (puerperal humma)
Mikroplu bir hastalıktır. Genellikle plasentanın atılmasından sonra rahimin yara yüzeyinin mikroplanması sonucu olur.
Belirtileri: Genel sağlık durumunda bozulma görülür. Ateş sık sık yükselir. Loğusalık akıntısı artar ve çok kötü kokar. Rahimde büyüme ve dokunmaya karşı duyarlık vardır.
Seyri: Tedavi geciktirildiği takdirde dış üretim organlarında iltihaplı durumlar ortaya çıkar. Ağır vakalarda yumurtalıklar, fallop boruları ve karın zarı iltihapları görülür.
Tedavi: Antibiyotik tedavisidir. Penisilinin bulunuşundan beri hastalık öldürücü niteliğini kaybetmiştir.
Korunma: Tek korunma çaresi doğum sırasında ve sonrasında temizliğe önem verilmesidir.
Memenin Akut İltihabı (Kronik Mastit Nedir)
Meme apsesi loğusalık döneminin en sık rastlanan bir hastalığıdır. Stafilokok cinsi bir bakterinin neden olduğu bu hastalıkta bakteriler genellikle meme ucundaki çatlaklardan içeri girerler ve süt bezlerini iltihaplandırırlar.
Belirtileri: İltihaplı bölgede kızarıklık, ağrı, ateş, huzursuzluk
Süreci: Meme bezleri şiş ve dokunulduğu zaman duyarlıdır. Parmaklarla yoklandığında tek tük düğümcükler hissedilir. Düğümcüklerin üzerindeki deri iyice kızarmış ve gerilmiştir.
Tedavisi; İlaç tedavisidir. Yatak dinlenmesi verilir. Bebek memeden kesilir ve memedeki süt elle sağılarak boşaltılır. Eğer apse oluşmuşsa mutlaka yarılıp iltihabın boşaltılması gerekir.
Gebelik normal olmakla birlikte, Hamilelik sırasında görülmesi mümkün olan hastalık ve bozuklukların vaktinde teşhis ve tedavi edilmesi gerekir. Bunun için de gebe kadının doğumdan önce düzgün olarak kontrol altında bulundurulması şarttır. Gebe kadının, gebeliği süresince sağlıklı olması hem kendisi hem de bebeği için son derece önemlidir.
Düşük, Gebelikte Düşük, Hamilelik Düşük Nedir
Gebeliğin 28. hafta içinde son bulmasına düşük adı verilir. Düşük, fetüsün ölmesi ve rahimden atılması olayıdır. Düşük yapmanın çeşitli nedeni olmakla birlikte, bunlar dört grupta toplanabilir: Hamilelikte Düşük Nedenleri;
1. Döllenmiş yumurtadaki gelişim bozuklukları (% 50).
2. Rahimde görülebilecek yapı bozuklukları (% 20).
3. Bulaşıcı hastalıklar ve diğerleri (% 30).
4. Kazalar (% 100).
Belirtileri: Karın alt bölgesinde sancılar ve vajinal kanamalar.
Tedavi: Yatak dinlenmesi ve hormon tedavisi, vitamin verilmesi.
Korunma: Her türlü vajinal kanama mutlaka doktora haber verilmelidir.
Dış gebelik (Tuba Gebeliği)
Anormal olan bu gebeliğe çok ender olarak rastlanır. Yumurta normalde fallop borusu içinde döllenir ve rahime inerek plasentaya yerleşir. Fakat çok ender olarak döllenmiş yumurta fallop borusunun duvarına yapışarak gelişimini burada sürdürür. Yumurtanın süratle gelişimi sonucu fallop borusu yırtılır ve karın içine kanama olur. Eğer kanama şiddetliyse kadın birkaç dakika içinde bayılır. Kanamanın yavaş olması halinde karında sancı ve vajinal kanama olur.
Dış Gebelik Belirtileri: Bütün karın bölgesinde ve omuzlara kadar yayılan şiddetli ağrıyla birlikte vajinal kanama görülür. Tedavi: Ameliyat.
Gebelik kusmaları: Gebe kadınların çoğunluğu gebeliğin 8-16 haftalarında mide bulantısı ve kusmadan şikâyet ederler. Genellikle gebeliğin ilk haftalarında başlayan kusmalar 3. ayda kesilir. Özellikle gebeliğin 4. ayından sonra başlayan kusmaların mutlaka tedavi edilmesi gereklidir. Bu tip kusmalar genellikle ilk kez doğum yapacak kadınlarda çok sık görülür ve çoğunlukla psikolojiktir.
Belirtileri: Günde 5-10 kez kusma, zayıflama ve halsizlik.
Süreci: Genel sağlık durumunda bozulma görülür. Aşırı kusma sonucu su ve tuz kaybı büyüktür. Tedavinin geciktirilmesi halinde idrarda aseton miktarı yükselir, bayılmalar ve karaciğer bozuklukları ortaya çıkar.
Dış Gebelik Tedavisi: Hastane tedavisi gereklidir. Vücuttan kaybolan su ve tuz damar yoluyla verilir. Daha sonraki kusmalar da ilaçlarla önlenir. Her şeyden önce kadının psikolojik sorunlarının ortadan kaldırılması gerekli ve önemlidir.
Eklampsi Nedir, Preeklampsi
İdrarda albümin bulunması, kan basıncının yükselmesi ve dokularda su toplanması gebe kadın için son derece tehlikeli göstergelerdir. Böyle durumlar tedavi edilmedikleri takdirde pre eklampsi ve eklampsi nedeni olurlar. Her ikisi de genellikle ilerlemiş gebeliklerde ya da doğumdan hemen sonra görülen nöbet ve koma halidir.
Belirtileri: Başın arka kısmında ağrı, göz kararması, mide bulantısı ve kusma, bacaklarda su toplaması, idrarda albümin miktarının yüksek olması, kan basıncının yükselmesi ve dokularda su toplanması.
Tedavi: Hastane tedavisi öngörülmelidir. Hastaya yatıştırıcı ilaçlar verilmeli ve sakin bir ortam sağlanmalıdır. Eğer hasta gebeyse ve doğum olayı henüz başlamamışsa, yapay doğum ya da sezaryen uygulanmalıdır.
Korunma: Gebelik süresinde düzgün olarak doktor kontrolünde bulunmalıdır.
Loğusalık humması (puerperal humma)
Mikroplu bir hastalıktır. Genellikle plasentanın atılmasından sonra rahimin yara yüzeyinin mikroplanması sonucu olur.
Belirtileri: Genel sağlık durumunda bozulma görülür. Ateş sık sık yükselir. Loğusalık akıntısı artar ve çok kötü kokar. Rahimde büyüme ve dokunmaya karşı duyarlık vardır.
Seyri: Tedavi geciktirildiği takdirde dış üretim organlarında iltihaplı durumlar ortaya çıkar. Ağır vakalarda yumurtalıklar, fallop boruları ve karın zarı iltihapları görülür.
Tedavi: Antibiyotik tedavisidir. Penisilinin bulunuşundan beri hastalık öldürücü niteliğini kaybetmiştir.
Korunma: Tek korunma çaresi doğum sırasında ve sonrasında temizliğe önem verilmesidir.
Memenin Akut İltihabı (Kronik Mastit Nedir)
Meme apsesi loğusalık döneminin en sık rastlanan bir hastalığıdır. Stafilokok cinsi bir bakterinin neden olduğu bu hastalıkta bakteriler genellikle meme ucundaki çatlaklardan içeri girerler ve süt bezlerini iltihaplandırırlar.
Belirtileri: İltihaplı bölgede kızarıklık, ağrı, ateş, huzursuzluk
Süreci: Meme bezleri şiş ve dokunulduğu zaman duyarlıdır. Parmaklarla yoklandığında tek tük düğümcükler hissedilir. Düğümcüklerin üzerindeki deri iyice kızarmış ve gerilmiştir.
Tedavisi; İlaç tedavisidir. Yatak dinlenmesi verilir. Bebek memeden kesilir ve memedeki süt elle sağılarak boşaltılır. Eğer apse oluşmuşsa mutlaka yarılıp iltihabın boşaltılması gerekir.
Gebelikten Korunma Yollari Yontemleri İcin
Gebelikten korunma Yolları, Korunma Yöntemleri
Evli çiftlerin ekonomik, sosyal ve sağlık koşullarına göre çocuk yapmak ya da çocuk sayısını artırmak istememeleri çok doğaldır. Gebelikten korunmak birbirinden farklı yöntemleri vardır. Gebelikten korunma için alınacak tüm önlemlerde amaç, dişi yumurta ile erkek dölleyici hücresinin birleşmesini engellemektir.
Gebelikten Korunmak için başlıca üç yöntemi vardır:
1. Gebeliğin doğal yöntemlerle önlenmesi:
— Cinsel birleşme sırasında boşalmanın vajen dışına yapılması.
— Menstrüasyon kanaması döneminin takvimle izlenmesi ve cinsel birleşimin tehlikesiz dönemlere rastlayan günlerde gerçekleşmesi. Normal menstrüasyon devresinin 28 gün olduğu kabul edilecek olursa, devrenin 8. ve 18. günleri arası tehlikeli günler olarak kabul edilmelidir.
— Vücut ısısının ölçülmesiyle de gebeliğin önlenmesi mümkündür. Birinci âdet gününden itibaren sabah ve akşam alman vücut ısısı bir grafiğe işlenir. On dört gün civarındaki yükseliş yumurtanın atılış zamanını gösterir.
2. Gebeliğin mekanik yöntemlerle önlenmesi:
— Kondom ya da prezervatif.
— Rahim ağzına ya da içine yerleştirilen yüksük, diyafram ve spiral gibi engelleyicilerin kullanılması.
3. Gebeliğin kimyasal yöntemlerle önlenmesi:
— Doğum kontrol tabletleri gebeliği büyük bir olasılıkla önlemektedir. Yalnız, doğum kontrol tabletlerinin bir doktora danışıldıktan sonra kullanılması salık verilir.
— Cinsel birleşimden önce vajene köpük tabletleri ya da merhemler sürmekle gebeliğin önlenmeye çalışılması.Bütün bu yöntemlerin hiçbir zaman kesinlikle gebeliği önleyeceği söylenemez. Kullanılan kondomlarda olabilecek küçük bir delik gebeliği gerçekleştirebilir. Doğum kontrol tabletlerinin de bir gün aksatılması aynı sonucu doğurur. Kimyasal maddelere de yeteri kadar güvenilemez. Ayrıca, bu tür bileşiklerin vajeni tahriş ederek birçok hastalıklara yol açabileceği unutulmamalıdır. Cinsel birleşim sırasında geri çekilme yöntemi de psikolojik yönden sakıncalı olabilir.
Evli çiftlerin ekonomik, sosyal ve sağlık koşullarına göre çocuk yapmak ya da çocuk sayısını artırmak istememeleri çok doğaldır. Gebelikten korunmak birbirinden farklı yöntemleri vardır. Gebelikten korunma için alınacak tüm önlemlerde amaç, dişi yumurta ile erkek dölleyici hücresinin birleşmesini engellemektir.
Gebelikten Korunmak için başlıca üç yöntemi vardır:
1. Gebeliğin doğal yöntemlerle önlenmesi:
— Cinsel birleşme sırasında boşalmanın vajen dışına yapılması.
— Menstrüasyon kanaması döneminin takvimle izlenmesi ve cinsel birleşimin tehlikesiz dönemlere rastlayan günlerde gerçekleşmesi. Normal menstrüasyon devresinin 28 gün olduğu kabul edilecek olursa, devrenin 8. ve 18. günleri arası tehlikeli günler olarak kabul edilmelidir.
— Vücut ısısının ölçülmesiyle de gebeliğin önlenmesi mümkündür. Birinci âdet gününden itibaren sabah ve akşam alman vücut ısısı bir grafiğe işlenir. On dört gün civarındaki yükseliş yumurtanın atılış zamanını gösterir.
2. Gebeliğin mekanik yöntemlerle önlenmesi:
— Kondom ya da prezervatif.
— Rahim ağzına ya da içine yerleştirilen yüksük, diyafram ve spiral gibi engelleyicilerin kullanılması.
3. Gebeliğin kimyasal yöntemlerle önlenmesi:
— Doğum kontrol tabletleri gebeliği büyük bir olasılıkla önlemektedir. Yalnız, doğum kontrol tabletlerinin bir doktora danışıldıktan sonra kullanılması salık verilir.
— Cinsel birleşimden önce vajene köpük tabletleri ya da merhemler sürmekle gebeliğin önlenmeye çalışılması.Bütün bu yöntemlerin hiçbir zaman kesinlikle gebeliği önleyeceği söylenemez. Kullanılan kondomlarda olabilecek küçük bir delik gebeliği gerçekleştirebilir. Doğum kontrol tabletlerinin de bir gün aksatılması aynı sonucu doğurur. Kimyasal maddelere de yeteri kadar güvenilemez. Ayrıca, bu tür bileşiklerin vajeni tahriş ederek birçok hastalıklara yol açabileceği unutulmamalıdır. Cinsel birleşim sırasında geri çekilme yöntemi de psikolojik yönden sakıncalı olabilir.
Kalitsal Hastaliklar Nelerdir Hakkinda
Kalıtsal Hastalıklar Nelerdir, Kalıtsal Hastalıklar Hakkında
Kalıtım öğelerini taşıyan faktörler gen adını alır. Genler, belirli bir özelliğin kuşaktan kuşağa geçişini kontrol ederler. Bazı hastalıklar ve benzerlikler kalıtım yoluyla geçerler. Kalıtım yoluyla yalnızca hastalık geçmez, hastalık eğilimleri de kuşaktan kuşağa aktarılabilir. Ancak, bu eğilimlerin ilerde ortaya çıkacağı da garanti edilemez. Kalıtsal hastalıklar için şu örnekleri verebiliriz: Geri zekâlılık, şizofreni, epilepsi (sara), şekil bozuklukları, üretim organlarındaki bozukluklar vb.
Böyle hastalıkların görüldüğü durumlarda, bu kalıtsal hastalıkların ya da bozuklukların kalıtım yoluyla kuşaktan kuşağa geçip geçmeyeceğini, geçerse hangi olasılıklarla ortaya çıkabileceğini saptamak hemen hemen olanaksızdır. Bununla birlikte, yapılan araştırmalardan şu pratik sonuç alınabilir:
— Kan akrabalığı olan evliliklerde, kalıtsal hastalık nedeni olan aynı unsurlar birleşerek gelecek kuşağın hastalıklı doğma olasılığını artırır.
— Kan akrabalığı olmasa bile, eğer eşler kalıtsal hastalık nedeni olan aynı kalıtım unsurlarını taşıyorlarsa, aynı kalıtsal hastalığın gelecek kuşakta ortaya çıkması olasılıdır.
Kalıtsal Hastalıkların Önlenmesi, Kalıtım Hastalığı Tedavisi
Evlenmeye karar veren eşlerin, evliliklerinden sağlıklı bir çocuk dünyaya getirebilmeleri için birbirleri hakkında birtakım araştırma yapmaları gerekir. Ancak bu şekilde çocukların sağlıklı doğması ve sakat doğumların üçte birinin önlenmesi mümkün olabilir. Sakat doğan çocukların üçte birinin de erken teşhisle iyileştirilmesi olanak içindedir. Kalıtım yoluyla oluşabilecek hastalık ya da sakatlık tehlikesi şu durumlarda oldukça büyüktür:
— Daha önce sakat bir çocuk doğurulmuşsa.
— Eşlerden birinde ya da ailesinde sara, sağırlık, körlük, yarık dudak ya da damak vb. gibi bozukluklar varsa.
— Özellikle anne 35 yaşın üstündeyse.
— Kan akrabalığı varsa.
— Kadın çok fazla düşük yapmışsa.
Bazı kalıtsal hastalıklar bir kuşağı atlayabilirler. Bu nedenle eşler kendilerinden önceki kuşaklarda kalıtımla ilgili bir hastalık bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. Ana-baba kalıtımla ilgili hastalıkların tehlikesi, önemi ve tedavi olasılıkları üzerinde bilgilendirilmelidir. Tehlikenin var olduğu hallerde evli çiftlere çocuk yapmamaları salık verilmelidir. Eğer çocuk yapmaktan kaçırılmamışsa, gebe kadının, gebeliği sırasında ve doğumdan sonra da bebek sürekli kontrol altında tutulmalı, herhangi bir olasılıkta erken teşhis ve tedavi yönüne gidilmelidir.
Kalıtım öğelerini taşıyan faktörler gen adını alır. Genler, belirli bir özelliğin kuşaktan kuşağa geçişini kontrol ederler. Bazı hastalıklar ve benzerlikler kalıtım yoluyla geçerler. Kalıtım yoluyla yalnızca hastalık geçmez, hastalık eğilimleri de kuşaktan kuşağa aktarılabilir. Ancak, bu eğilimlerin ilerde ortaya çıkacağı da garanti edilemez. Kalıtsal hastalıklar için şu örnekleri verebiliriz: Geri zekâlılık, şizofreni, epilepsi (sara), şekil bozuklukları, üretim organlarındaki bozukluklar vb.
Böyle hastalıkların görüldüğü durumlarda, bu kalıtsal hastalıkların ya da bozuklukların kalıtım yoluyla kuşaktan kuşağa geçip geçmeyeceğini, geçerse hangi olasılıklarla ortaya çıkabileceğini saptamak hemen hemen olanaksızdır. Bununla birlikte, yapılan araştırmalardan şu pratik sonuç alınabilir:
— Kan akrabalığı olan evliliklerde, kalıtsal hastalık nedeni olan aynı unsurlar birleşerek gelecek kuşağın hastalıklı doğma olasılığını artırır.
— Kan akrabalığı olmasa bile, eğer eşler kalıtsal hastalık nedeni olan aynı kalıtım unsurlarını taşıyorlarsa, aynı kalıtsal hastalığın gelecek kuşakta ortaya çıkması olasılıdır.
Kalıtsal Hastalıkların Önlenmesi, Kalıtım Hastalığı Tedavisi
Evlenmeye karar veren eşlerin, evliliklerinden sağlıklı bir çocuk dünyaya getirebilmeleri için birbirleri hakkında birtakım araştırma yapmaları gerekir. Ancak bu şekilde çocukların sağlıklı doğması ve sakat doğumların üçte birinin önlenmesi mümkün olabilir. Sakat doğan çocukların üçte birinin de erken teşhisle iyileştirilmesi olanak içindedir. Kalıtım yoluyla oluşabilecek hastalık ya da sakatlık tehlikesi şu durumlarda oldukça büyüktür:
— Daha önce sakat bir çocuk doğurulmuşsa.
— Eşlerden birinde ya da ailesinde sara, sağırlık, körlük, yarık dudak ya da damak vb. gibi bozukluklar varsa.
— Özellikle anne 35 yaşın üstündeyse.
— Kan akrabalığı varsa.
— Kadın çok fazla düşük yapmışsa.
Bazı kalıtsal hastalıklar bir kuşağı atlayabilirler. Bu nedenle eşler kendilerinden önceki kuşaklarda kalıtımla ilgili bir hastalık bulunup bulunmadığını araştırmalıdır. Ana-baba kalıtımla ilgili hastalıkların tehlikesi, önemi ve tedavi olasılıkları üzerinde bilgilendirilmelidir. Tehlikenin var olduğu hallerde evli çiftlere çocuk yapmamaları salık verilmelidir. Eğer çocuk yapmaktan kaçırılmamışsa, gebe kadının, gebeliği sırasında ve doğumdan sonra da bebek sürekli kontrol altında tutulmalı, herhangi bir olasılıkta erken teşhis ve tedavi yönüne gidilmelidir.
Kalitim Kromozom Nedir Kromozomlar
Kalıtım, Kromozom Nedir, Kromozom Yapısı
Kalıtım faktörleri hücrede bulunan 46 (23 çift) kromozom sayısı arasında dağılmış durumdadır. Hayvan, bitki, canlı organizma ve insanlardaki kalıtım faktörlerinin yapısı birbirinin benzeridir. Kalıtım faktörü olan kromozom, protein zincirinden oluşmuş ve birbirine sarılmış iki iplikçikten meydana gelmiştir. İnsan organizmasındaki her çift kalıtım iplikçiğinde on milyar tek parça bulunduğunu düşünmek bile şaşırtıcıdır.
Kromozomlar, Canlılarda Kromozom
Her hücrede toplam olarak 46 tek (23 çift) kromozom vardır. Kromozomlar çifter çifter sıralandıkları için 23 çift kromozom olduğunu düşünmek daha olumlu olur. İnsan cinsliğini belirleyen bu kromozomlardan yalnızca bir tanesidir. Bu nedenle bunlara «cinslik kromozomları» adı verilebilmektedir. İnsan vücudundaki her hücrede 46 tek kromozom, yani 23 çift kromozom olmasına karşın, döllenme yeteneği olan yumurta ve sperma hücresindeki kromozom sayısı, bu miktarın yarısıdır. Kromozom sayısının yarıya inmesinin nedeni, yumurta ve sperma hücrelerinin olgunlaştıktan sonra bölünmesidir. Döllenmeyle oluşan embriyondaki kromozom sayısı, ana-baba hücrelerindeki kromozom sayısının katkısıyla yine 23 çifte ulaşır. Bir hücrenin her bölünüşünden sonra kromozom sayısı iki katına çıkar, böylece, oluşan iki yeni hücrenin kromozom sayısı, her birinde yine 23 çifttir.
Cinslik kromozomları
Kadında XX, erkekte XY-cinslik kromozomları bulunur. Bu kromozomların birer tanesinin birleşiminden bebeğin cinsliği oluşur. Geri kalan 22 çift koromozom erkek ve kadında değişmez. Yumurtanın olgunlaşma bölünmesinden sonra hücrede daima bir X-cinslik kromozomu, sperma hücresinde ise, bölünmeden sonra ya X ya da Y cinslik kromozomu vardır. Dişi bir hücrenin, X-cinslik kromozomu taşıyan bir erkek hücreyle birleşiminden kız özelliğini veren XX-cinslik kromozomu taşıyan hücre oluşur, yani doğacak bebek kızdır. Eğer dişi hücre, Y-cinslik kromozomu taşıyan bir erkek hücresiyle birleşirse, oluşan hücrede XY-cinslik kromozomu ortaya çıkar, bu takdirde de doğacak bebek erkektir. Bu tablo, cinsliğin tamamen babanın kromozomlarına bağlı olduğunu göstermektedir.
Doğacak çocuğun cinsliğini gebelikten önce saptamak mümkün olamaz. Cinsliğin saptanabilmesi için ana rahmindeki embriyonun bulunduğu kese içindeki sıvıdan bir miktar alınır ve özel yöntemlerle sıvı içindeki hücreler büyütülerek bölünmeleri sağlanır. Bölünme sırasında görülebilen kromozomlar sayılır. İki X ya da bir XY kromozomları belirlenir. Eğer iki X kromozomu varsa bebek kız, bir XY kromozomu varsa bebek erkek olacak demektir.
Kalıtım faktörleri hücrede bulunan 46 (23 çift) kromozom sayısı arasında dağılmış durumdadır. Hayvan, bitki, canlı organizma ve insanlardaki kalıtım faktörlerinin yapısı birbirinin benzeridir. Kalıtım faktörü olan kromozom, protein zincirinden oluşmuş ve birbirine sarılmış iki iplikçikten meydana gelmiştir. İnsan organizmasındaki her çift kalıtım iplikçiğinde on milyar tek parça bulunduğunu düşünmek bile şaşırtıcıdır.
Kromozomlar, Canlılarda Kromozom
Her hücrede toplam olarak 46 tek (23 çift) kromozom vardır. Kromozomlar çifter çifter sıralandıkları için 23 çift kromozom olduğunu düşünmek daha olumlu olur. İnsan cinsliğini belirleyen bu kromozomlardan yalnızca bir tanesidir. Bu nedenle bunlara «cinslik kromozomları» adı verilebilmektedir. İnsan vücudundaki her hücrede 46 tek kromozom, yani 23 çift kromozom olmasına karşın, döllenme yeteneği olan yumurta ve sperma hücresindeki kromozom sayısı, bu miktarın yarısıdır. Kromozom sayısının yarıya inmesinin nedeni, yumurta ve sperma hücrelerinin olgunlaştıktan sonra bölünmesidir. Döllenmeyle oluşan embriyondaki kromozom sayısı, ana-baba hücrelerindeki kromozom sayısının katkısıyla yine 23 çifte ulaşır. Bir hücrenin her bölünüşünden sonra kromozom sayısı iki katına çıkar, böylece, oluşan iki yeni hücrenin kromozom sayısı, her birinde yine 23 çifttir.
Cinslik kromozomları
Kadında XX, erkekte XY-cinslik kromozomları bulunur. Bu kromozomların birer tanesinin birleşiminden bebeğin cinsliği oluşur. Geri kalan 22 çift koromozom erkek ve kadında değişmez. Yumurtanın olgunlaşma bölünmesinden sonra hücrede daima bir X-cinslik kromozomu, sperma hücresinde ise, bölünmeden sonra ya X ya da Y cinslik kromozomu vardır. Dişi bir hücrenin, X-cinslik kromozomu taşıyan bir erkek hücreyle birleşiminden kız özelliğini veren XX-cinslik kromozomu taşıyan hücre oluşur, yani doğacak bebek kızdır. Eğer dişi hücre, Y-cinslik kromozomu taşıyan bir erkek hücresiyle birleşirse, oluşan hücrede XY-cinslik kromozomu ortaya çıkar, bu takdirde de doğacak bebek erkektir. Bu tablo, cinsliğin tamamen babanın kromozomlarına bağlı olduğunu göstermektedir.
Doğacak çocuğun cinsliğini gebelikten önce saptamak mümkün olamaz. Cinsliğin saptanabilmesi için ana rahmindeki embriyonun bulunduğu kese içindeki sıvıdan bir miktar alınır ve özel yöntemlerle sıvı içindeki hücreler büyütülerek bölünmeleri sağlanır. Bölünme sırasında görülebilen kromozomlar sayılır. İki X ya da bir XY kromozomları belirlenir. Eğer iki X kromozomu varsa bebek kız, bir XY kromozomu varsa bebek erkek olacak demektir.
Ana Rahmi Gorevleri Anne Rahimi
Ana Rahmi Görevleri, Anne Rahmi
Ana rahmi 40 hafta süreyle fetüsü barındırır ve korur. Rahim 40. haftanın sonunda normaldeki büyüklüğünün yaklaşık 30 katına ulaşır. Gebeliğin 16. haftasında elle muayene edildiği takdirde vajen açıklığının iki santim kadar üstünde duran rahimin varlığını hissetmek mümkündür. Gebeliğin 24. haftasında üst kenarı göbek bölümü hizasına, 36. hafta sonunda ise kaburga kemiklerinin alt yayı düzeyine kadar ulaşır. Fetüsün büyümesiyle orantılı olarak genişlemesi fetüs için gerekli boşluğun oluşmasına yeterlidir. Rahimin en büyük görevi, döllenmiş yumurtanın yuvalanabileceği plasentayı hazırlamaktır. Fetüse, canlı bir organizmanın yaşaması için gerekli olan her şeyi sağlamak plasentanın görevidir. Plasenta ana fetüs arasındaki bağı gerçekleştirir ve fetüse gerekli olan oksijenle gıdayı sağlar, solunum nedeniyle oluşan karbonik asit ve çeşitli gıda artıklarını dışarı atar; böylece fetüsün akciğer, mide, bağırsak, karaciğer ve böbrek işlevlerini yüklenmiş olur. Ana-fetüs arası kan bağlantısı plasenta tarafından sağlandığı halde, ana ile fetüs kan dolaşım sistemi birbirinden ayrıdır. Plasentanın görevleri arasında hormonları salgılamak da vardır. Gebelik dönemi sırasında salgıladığı hormonlardan üçü gebeliğin sürmesini gerçekleştirir, ayrıca salgılanan hormonlar gebe anneyi doğuma hazırlar. Döllenmiş yumurtanın embriyona ve fetüse dönüşümü ilk on iki hafta içinde gerçekleştiğinden bu dönem çok önemlidir. Bu dönemde mikroplar, ilaçlar, oksijen yetmezliği gibi birtakım etkenler embriyonu ya da fetüsü etkileyebilir. Ayrıca kadının, fetüse zararlı ilaçlar kullanması, uyuşturucu maddeler alması oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Ana rahmi 40 hafta süreyle fetüsü barındırır ve korur. Rahim 40. haftanın sonunda normaldeki büyüklüğünün yaklaşık 30 katına ulaşır. Gebeliğin 16. haftasında elle muayene edildiği takdirde vajen açıklığının iki santim kadar üstünde duran rahimin varlığını hissetmek mümkündür. Gebeliğin 24. haftasında üst kenarı göbek bölümü hizasına, 36. hafta sonunda ise kaburga kemiklerinin alt yayı düzeyine kadar ulaşır. Fetüsün büyümesiyle orantılı olarak genişlemesi fetüs için gerekli boşluğun oluşmasına yeterlidir. Rahimin en büyük görevi, döllenmiş yumurtanın yuvalanabileceği plasentayı hazırlamaktır. Fetüse, canlı bir organizmanın yaşaması için gerekli olan her şeyi sağlamak plasentanın görevidir. Plasenta ana fetüs arasındaki bağı gerçekleştirir ve fetüse gerekli olan oksijenle gıdayı sağlar, solunum nedeniyle oluşan karbonik asit ve çeşitli gıda artıklarını dışarı atar; böylece fetüsün akciğer, mide, bağırsak, karaciğer ve böbrek işlevlerini yüklenmiş olur. Ana-fetüs arası kan bağlantısı plasenta tarafından sağlandığı halde, ana ile fetüs kan dolaşım sistemi birbirinden ayrıdır. Plasentanın görevleri arasında hormonları salgılamak da vardır. Gebelik dönemi sırasında salgıladığı hormonlardan üçü gebeliğin sürmesini gerçekleştirir, ayrıca salgılanan hormonlar gebe anneyi doğuma hazırlar. Döllenmiş yumurtanın embriyona ve fetüse dönüşümü ilk on iki hafta içinde gerçekleştiğinden bu dönem çok önemlidir. Bu dönemde mikroplar, ilaçlar, oksijen yetmezliği gibi birtakım etkenler embriyonu ya da fetüsü etkileyebilir. Ayrıca kadının, fetüse zararlı ilaçlar kullanması, uyuşturucu maddeler alması oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Dollenme Nedir Cesitleri Dollenmis Yumurta
Döllenme Nedir, Döllenme Çeşitleri, Üreme Döllenme
Cinsel birleşim sırasında içinde yaklaşık 200 milyon dolayında sperma hücresi bulunan 3-4 cm. küp kadar meni boşalımı olur. Sperma hücresi baş ve kuyruk olmak üzere iki parçalıdır. Boyu ortalama 0.05 mm.'dir. Sperma hücresinin başı 0.003 mm. kadardır ve kalıtım özelliğini gösteren kromozomları taşır. Sperma hücresi hareketini kuyruğuyla sağlar. Meni içinde 200 milyon kadar sperma hücresi olduğu halde, dişi yumurtayı ancak biri döller. Döllenme fallop boruları içinde gerçekleşir. Rahim boynundan fallop borularına geçen sperma hücresi, fallop borusundan rahime inmekte, olan yumurtayı döller ve böylece gebelik gerçekleşmiş olur. Gebelik süresi yaklaşık 270-280 gündür. Gebeliğin ilk işareti âdet kanamasının kesilmesidir. Bundan sonra memelerde büyüme, sık idrara çıkma ve sabah ya da akşam kusmaları başlar. Yapılan gebelik testleri pozitifse gebelik kesinleşmiş olur.
Döllenmiş Yumurta, Döllenen Yumurta
Döllenmiş olan yumurta yaklaşık üç gün içinde rahime iner. Bu üç gün süre içinde yumurta hücresi, bölünerek 4, 8, 16... hücre grubu oluşturur. Döllenmiş yumurtanın rahim duvarındaki plasentaya yerleşmesi uzun sürer. Yerleşmenin tamamlanmasından bir hafta kadar sonra döllenmiş yumurta embriyon adını alır. Embriyon dönemi sekiz hafta kadardır. Embriyon, göbek kordonuyla plasentaya bağlıdır ve sıvı dolu bir kese içindedir. Dördüncü haftanın sonunda embriyonda kulaklar, kol ve bacaklar tomurcuklar halinde kesinleşmeye başlar. Sekizinci hafta sonunda embriyon kesinlikle insan şeklini alır. Embriyon döneminin sonunda, embriyon, fetüs adını alır ve fetüsle birlikte başlayan gebeliğin ikinci dönemi doğuma kadar sürer. Gebeliğin 28. gününde fetüsün boyu 1 santimi bulur. 16. haftanın sonunda fetüsün boyu 16 santim ve ağırlığı yaklaşık 100 gramdır. 28. haftanın sonunda ise boy 35 santim, ağırlık 1000 gram olur. 36. haftanın sonunda fetüsün boyu 45 santime ağırlığı 2500 grama ulaşır. Artık doğum olayı ile gebeliğin ikinci dönemi bitmek üzeredir.
Cinsel birleşim sırasında içinde yaklaşık 200 milyon dolayında sperma hücresi bulunan 3-4 cm. küp kadar meni boşalımı olur. Sperma hücresi baş ve kuyruk olmak üzere iki parçalıdır. Boyu ortalama 0.05 mm.'dir. Sperma hücresinin başı 0.003 mm. kadardır ve kalıtım özelliğini gösteren kromozomları taşır. Sperma hücresi hareketini kuyruğuyla sağlar. Meni içinde 200 milyon kadar sperma hücresi olduğu halde, dişi yumurtayı ancak biri döller. Döllenme fallop boruları içinde gerçekleşir. Rahim boynundan fallop borularına geçen sperma hücresi, fallop borusundan rahime inmekte, olan yumurtayı döller ve böylece gebelik gerçekleşmiş olur. Gebelik süresi yaklaşık 270-280 gündür. Gebeliğin ilk işareti âdet kanamasının kesilmesidir. Bundan sonra memelerde büyüme, sık idrara çıkma ve sabah ya da akşam kusmaları başlar. Yapılan gebelik testleri pozitifse gebelik kesinleşmiş olur.
Döllenmiş Yumurta, Döllenen Yumurta
Döllenmiş olan yumurta yaklaşık üç gün içinde rahime iner. Bu üç gün süre içinde yumurta hücresi, bölünerek 4, 8, 16... hücre grubu oluşturur. Döllenmiş yumurtanın rahim duvarındaki plasentaya yerleşmesi uzun sürer. Yerleşmenin tamamlanmasından bir hafta kadar sonra döllenmiş yumurta embriyon adını alır. Embriyon dönemi sekiz hafta kadardır. Embriyon, göbek kordonuyla plasentaya bağlıdır ve sıvı dolu bir kese içindedir. Dördüncü haftanın sonunda embriyonda kulaklar, kol ve bacaklar tomurcuklar halinde kesinleşmeye başlar. Sekizinci hafta sonunda embriyon kesinlikle insan şeklini alır. Embriyon döneminin sonunda, embriyon, fetüs adını alır ve fetüsle birlikte başlayan gebeliğin ikinci dönemi doğuma kadar sürer. Gebeliğin 28. gününde fetüsün boyu 1 santimi bulur. 16. haftanın sonunda fetüsün boyu 16 santim ve ağırlığı yaklaşık 100 gramdır. 28. haftanın sonunda ise boy 35 santim, ağırlık 1000 gram olur. 36. haftanın sonunda fetüsün boyu 45 santime ağırlığı 2500 grama ulaşır. Artık doğum olayı ile gebeliğin ikinci dönemi bitmek üzeredir.
Rahim Nedir Uterus Vajen Klitoris Yapisi
Rahim Nedir (Uterus), Gebelikte Rahim
Armut biçiminde içi boş bir organ olan rallimin uzunluğu (Uterus Boyutları) 7-9 cm., genişliği 2-5 cm., kalınlığı 2-2,5 cm. kadardır. Rahim, rahim gövdesi ve rahim boynu olmak üzere iki bölümdür. Rahim gövdesi rektumun önünde, idrar torbasının arka üst kısmında, biraz öne eğik olarak durur. Rahimin duruşu, tabanı üstte olan bir üçgen görünümündedir. Rahimin üst kısmının sağ ve sol uçlarından fallop boruları başlar. Alt kısmı incelerek rahim boynunu (serviks) oluşturur. Rahim boynu vajenin üst kısmına açılır. Rahimin içi salgı bezleri yönünden çok zengin müköz bir zarla örtülüdür, duvarları gebelik sırasında genişleyebilen helezon biçiminde uzanan kas dokusuyla kaplıdır. Rahim aşırı öne eğik ya da arkaya yatık olabilir. Bunun doğurmamış kadınlarda önemi yoktur. Gebe kadının doğumdan sonra rahminin sarkması oldukça büyük tehlikeler doğurabilir. Bu durum basit bir ameliyatla düzeltilebilir. Rahimin iç yüzü endometriyum adını alır ve rahim her ay, döllenmiş yumurtanın yerleşebileceği gibi hazırlık yapar. Rahimin oluşturduğu tabaka (plasenta) gebelik olmadığı takdirde bir miktar kanla birlikte tekrar yenilenmek üzere rahimin dışına atılır. Rahimde görülen bu kanama âdet kanaması ya da menstrüasyon adını alır. Menstrüasyon olayının dört devrede incelenmesi mümkündür. Birinci devre sakin devredir ve yaklaşık 2 gün sürer. İkinci devre, endometriyum dokusunun kalınlaşma devresidir. Menstrüasyon devresinin başında yumurtalıkta olgunlaşan ve içinde bir yumurta bulunan folikülün salgıladığı östrojen, folikülün yumurtayı atmasından sonra oluşan sarı cismin salgıladığı projesteron hormonları sonucu endometriyum dokusu kalınlaşır ve döllenmiş yumurtayı almaya hazırlanır. Üçüncü devre, endometriyum dokusunun (plasentanın) yıkım devresidir. Gebelik oluşmadığı takdirde östrojen ve projesteron salgılarının durması üzerine endometriyum dokusu yıkılır. Dördüncü devre, onarım devresidir. Menstrüasyon kanamasının durmasından sonra endometriyum onarımı başlar. Kan artıkları emilmeye uğrar ve yıkılan doku yeniden yapılır. Yıkılma devresinde rahim boşluğuna kan sızar ve bir süre sonra sızan bu kanla birlikte yıkılmış olan endometriyum dokusu dışarı atılır. Menstrüasyon süresi 28 gündür. Normalde 5 günü kan damarlarının dolması, 4 günü kanama, 7 günü onarımla geçer. Geri kalan 12 gün sakin devredir. Yumurtlama 28 günlük devrenin yaklaşık 14. gününe rastlar. Döllenme fallop borularının içinde olacağı için her ayın üç günü gebelik gerçekleşebilir. Menstrüasyon olayının tümü yumurtalık ve hipofiz bezinin yaptığı hormon salgılarının etkisi altında geçer.
Doğum kanalı (Vajen Nedir, Vajen Hastalıkları)
Kadının hem doğum kanalı hem de cinsel birleşim yoludur. Yaklaşık 7-10 cm. uzunlukta, esnek kaslardan yapılmıştır. Vajenin içi, salgı yönünden zengin müköz zarla kaplıdır. Vajenin ağız kısmına yakın ve iki tarafında, vajeni salgılarıyla nemli tutmakla görevli bir çift Bartolin bezi vardır. Vajen içinde birtakım yararlı basiller yaşar ve bunların salgıladıkları bir çeşit asit birçok hastalık mikroplarını öldürür. Rahim boynu (serviks) vajenin dip tarafına açılır. Vajenin ağzı iç ve dış dudaklarla (vulva) korunur.
Erektil organ (Klitoris, Klitoris Yapısı)
Görevi yalnızca cinsel birleşim sırasında cinsel duyguların uyarılması ile ilgilidir.
Himen (kızlık zarı): Vajen girişinde halka biçiminde bir zardır. Çok ince olan bu zar ilk cinsel birleşim sırasında yırtılarak vajen ağzının kenarlarına çekilir ve zamanla yıkıma uğrar
Armut biçiminde içi boş bir organ olan rallimin uzunluğu (Uterus Boyutları) 7-9 cm., genişliği 2-5 cm., kalınlığı 2-2,5 cm. kadardır. Rahim, rahim gövdesi ve rahim boynu olmak üzere iki bölümdür. Rahim gövdesi rektumun önünde, idrar torbasının arka üst kısmında, biraz öne eğik olarak durur. Rahimin duruşu, tabanı üstte olan bir üçgen görünümündedir. Rahimin üst kısmının sağ ve sol uçlarından fallop boruları başlar. Alt kısmı incelerek rahim boynunu (serviks) oluşturur. Rahim boynu vajenin üst kısmına açılır. Rahimin içi salgı bezleri yönünden çok zengin müköz bir zarla örtülüdür, duvarları gebelik sırasında genişleyebilen helezon biçiminde uzanan kas dokusuyla kaplıdır. Rahim aşırı öne eğik ya da arkaya yatık olabilir. Bunun doğurmamış kadınlarda önemi yoktur. Gebe kadının doğumdan sonra rahminin sarkması oldukça büyük tehlikeler doğurabilir. Bu durum basit bir ameliyatla düzeltilebilir. Rahimin iç yüzü endometriyum adını alır ve rahim her ay, döllenmiş yumurtanın yerleşebileceği gibi hazırlık yapar. Rahimin oluşturduğu tabaka (plasenta) gebelik olmadığı takdirde bir miktar kanla birlikte tekrar yenilenmek üzere rahimin dışına atılır. Rahimde görülen bu kanama âdet kanaması ya da menstrüasyon adını alır. Menstrüasyon olayının dört devrede incelenmesi mümkündür. Birinci devre sakin devredir ve yaklaşık 2 gün sürer. İkinci devre, endometriyum dokusunun kalınlaşma devresidir. Menstrüasyon devresinin başında yumurtalıkta olgunlaşan ve içinde bir yumurta bulunan folikülün salgıladığı östrojen, folikülün yumurtayı atmasından sonra oluşan sarı cismin salgıladığı projesteron hormonları sonucu endometriyum dokusu kalınlaşır ve döllenmiş yumurtayı almaya hazırlanır. Üçüncü devre, endometriyum dokusunun (plasentanın) yıkım devresidir. Gebelik oluşmadığı takdirde östrojen ve projesteron salgılarının durması üzerine endometriyum dokusu yıkılır. Dördüncü devre, onarım devresidir. Menstrüasyon kanamasının durmasından sonra endometriyum onarımı başlar. Kan artıkları emilmeye uğrar ve yıkılan doku yeniden yapılır. Yıkılma devresinde rahim boşluğuna kan sızar ve bir süre sonra sızan bu kanla birlikte yıkılmış olan endometriyum dokusu dışarı atılır. Menstrüasyon süresi 28 gündür. Normalde 5 günü kan damarlarının dolması, 4 günü kanama, 7 günü onarımla geçer. Geri kalan 12 gün sakin devredir. Yumurtlama 28 günlük devrenin yaklaşık 14. gününe rastlar. Döllenme fallop borularının içinde olacağı için her ayın üç günü gebelik gerçekleşebilir. Menstrüasyon olayının tümü yumurtalık ve hipofiz bezinin yaptığı hormon salgılarının etkisi altında geçer.
Doğum kanalı (Vajen Nedir, Vajen Hastalıkları)
Kadının hem doğum kanalı hem de cinsel birleşim yoludur. Yaklaşık 7-10 cm. uzunlukta, esnek kaslardan yapılmıştır. Vajenin içi, salgı yönünden zengin müköz zarla kaplıdır. Vajenin ağız kısmına yakın ve iki tarafında, vajeni salgılarıyla nemli tutmakla görevli bir çift Bartolin bezi vardır. Vajen içinde birtakım yararlı basiller yaşar ve bunların salgıladıkları bir çeşit asit birçok hastalık mikroplarını öldürür. Rahim boynu (serviks) vajenin dip tarafına açılır. Vajenin ağzı iç ve dış dudaklarla (vulva) korunur.
Erektil organ (Klitoris, Klitoris Yapısı)
Görevi yalnızca cinsel birleşim sırasında cinsel duyguların uyarılması ile ilgilidir.
Himen (kızlık zarı): Vajen girişinde halka biçiminde bir zardır. Çok ince olan bu zar ilk cinsel birleşim sırasında yırtılarak vajen ağzının kenarlarına çekilir ve zamanla yıkıma uğrar
Kadin Ureme Organi Yumurtaliklar Folikul
Kadın Üreme Organları, Kadınlarda Üreme Organı
Kadın üreme organı, çoğalma yoluyla cinsin sürmesini sağlar, yaşamın durmayan akışına yön verir. Erkek ve kadın cinsleri arasında, genel olarak organlarda bir ayrım görülmezse de, üreme organları ayrım gösterir. Kadınlarda üreme organları dış ve iç olmak üzere ikiye ayrılır. Dış üreme organları büyük ve küçük dudaklar, doğum kanalı ya da vajen, kızlık zarı (Himen) ve erektil organ ya da klitoristir. İç üreme organları rahim, yumurtalıklar ve fallop borularıdır.
Yumurtalıklar (Overler)
Yaklaşık 4 cm. boyunda, badem biçiminde, rahimin sağında ve solunda, yumurtalık kanallarının (fallop boruları) ağızları yakınında bulunan dişi seks bezleridir. Yumurtalıklar doğurganlık dönemi boyunca, germ hücrelerinin gelişimini izleyen, dönümlü bir çalışma yaparlar. Görevi her 28 günde bir içinde tek yumurta bulunan bir folikül geliştirmektir. Yumurtalığın çalışması menopoz (âdetten kesilme dönemi) dönemine kadar sürer. Yumurtalıklarda yaklaşık olarak dört yüz bini aşkın yumurta bulunmaktadır.
Folikül Nedir, Folikül Kist, Folikül Sayısı
Yumurtlama devresini hipotalamus ve etkilediği hipofiz bezi düzenler. Hipofiz bezinin salgıladığı folikülü harekete geçiren hornıan (FSH) etkisiyle her 28 günde bir 400 bin yumurtanın bir tanesinden yumurta yumağı gelişmeye başlar ve içi bir sıvıyla dolarak 5-8 mm. çapında bir baloncuk oluşturur. Bu baloncuğun adı folikül'dür. Gelişmekte olan folikül bu yumurtayı korur ve östrojen hormonu salgısını yapar. Östrojen hormonu rahim dokusunun yumuşamasını, kan yönünden zenginleşmesini ve yumurtanın yerleşeceği bir ortamın hazırlanmasını sağlar. Gelişiminin on dördüncü günü folikül patlar ve yumurtasını dışarı verir. Folikül tarafından atılan yumurta fallop boruları tarafından emilerek rahime kadar ulaştırılır. Yumurtanın atılmasından sonra folikül, «sarı cisim» adı verilen bir oluşum yapar ve bu oluşum on gün süreyle projesteron hormonu salgılar. Sarı cisimciğin oluşması, kandaki östrojen hormonunun artması üzerine hipotalamus bezinin uyardığı hipofiz bezinin sarı cisimcik yapımına olanak sağlayan hormon (LH) salgısıyla olur. Sarı cisimciğin salgıladığı hormonlar rahim iç dokusunu yeniler ve yumurtanın yerleşmesine olanak sağlayacak olan süngersi bir doku oluşturur. Yumurtanın döllenmemesi halinde sarı cisim bozulur ve yerine beyaz bir kist oluşur. Bu oluşum üzerine hormon salgıları kesilir. Kandaki östrojen ve projesteron düzeyi azalınca da hipofiz bezinin yaptığı FSH ve LH hormon salgıları da azalır. Bunun üzerine rahim duvarı üzerinde oluşan süngersi doku (Plasenta) âdet kanamasıyla dışarı atılır. Bu devre tam 28 gün sürer.
Fallop boruları, Fallop Tüpleri
Rahimin üst köşelerinden başlayarak yumurtalıklara kadar uzanan fallop borularının uzunluğu 10-20 santim, çapı 2-10 mm. kadardır. Fallop borularının yumurtalıklara açılan uçları serbesttir, ama parmaksı uzantılar yumurtalıklarla bağıntıyı sağlar. Boruların iç yüzeyleri, yumurtanın borulara girmesini ve rahime ulaştırılmasını sağlayan kirpiksi epitel dokuyla kaplıdır. Folikül patlayıp yumurtayı dışarı attığı zaman yumurta kirpiksi epitel doku vasıtasıyla rahime kadar ulaşır. Genellikle yumurtanın döllenmesi fallop tüpü içinde olur. Döllenen yumurtanın rahime inmesi 14 gün sürer. Döllenen yumurta kimi zaman fallop borusunun duvarında yuvalanır ve burada gelişerek fallop borusunun yırtılmasına neden olur (dış gebelik ya da tuba gebeliği). Yırtılma sonucu karın boşluğu içine olan şiddetli bir kanama görülür. Tedavi mutlaka ameliyattır.
Kadın üreme organı, çoğalma yoluyla cinsin sürmesini sağlar, yaşamın durmayan akışına yön verir. Erkek ve kadın cinsleri arasında, genel olarak organlarda bir ayrım görülmezse de, üreme organları ayrım gösterir. Kadınlarda üreme organları dış ve iç olmak üzere ikiye ayrılır. Dış üreme organları büyük ve küçük dudaklar, doğum kanalı ya da vajen, kızlık zarı (Himen) ve erektil organ ya da klitoristir. İç üreme organları rahim, yumurtalıklar ve fallop borularıdır.
Yumurtalıklar (Overler)
Yaklaşık 4 cm. boyunda, badem biçiminde, rahimin sağında ve solunda, yumurtalık kanallarının (fallop boruları) ağızları yakınında bulunan dişi seks bezleridir. Yumurtalıklar doğurganlık dönemi boyunca, germ hücrelerinin gelişimini izleyen, dönümlü bir çalışma yaparlar. Görevi her 28 günde bir içinde tek yumurta bulunan bir folikül geliştirmektir. Yumurtalığın çalışması menopoz (âdetten kesilme dönemi) dönemine kadar sürer. Yumurtalıklarda yaklaşık olarak dört yüz bini aşkın yumurta bulunmaktadır.
Folikül Nedir, Folikül Kist, Folikül Sayısı
Yumurtlama devresini hipotalamus ve etkilediği hipofiz bezi düzenler. Hipofiz bezinin salgıladığı folikülü harekete geçiren hornıan (FSH) etkisiyle her 28 günde bir 400 bin yumurtanın bir tanesinden yumurta yumağı gelişmeye başlar ve içi bir sıvıyla dolarak 5-8 mm. çapında bir baloncuk oluşturur. Bu baloncuğun adı folikül'dür. Gelişmekte olan folikül bu yumurtayı korur ve östrojen hormonu salgısını yapar. Östrojen hormonu rahim dokusunun yumuşamasını, kan yönünden zenginleşmesini ve yumurtanın yerleşeceği bir ortamın hazırlanmasını sağlar. Gelişiminin on dördüncü günü folikül patlar ve yumurtasını dışarı verir. Folikül tarafından atılan yumurta fallop boruları tarafından emilerek rahime kadar ulaştırılır. Yumurtanın atılmasından sonra folikül, «sarı cisim» adı verilen bir oluşum yapar ve bu oluşum on gün süreyle projesteron hormonu salgılar. Sarı cisimciğin oluşması, kandaki östrojen hormonunun artması üzerine hipotalamus bezinin uyardığı hipofiz bezinin sarı cisimcik yapımına olanak sağlayan hormon (LH) salgısıyla olur. Sarı cisimciğin salgıladığı hormonlar rahim iç dokusunu yeniler ve yumurtanın yerleşmesine olanak sağlayacak olan süngersi bir doku oluşturur. Yumurtanın döllenmemesi halinde sarı cisim bozulur ve yerine beyaz bir kist oluşur. Bu oluşum üzerine hormon salgıları kesilir. Kandaki östrojen ve projesteron düzeyi azalınca da hipofiz bezinin yaptığı FSH ve LH hormon salgıları da azalır. Bunun üzerine rahim duvarı üzerinde oluşan süngersi doku (Plasenta) âdet kanamasıyla dışarı atılır. Bu devre tam 28 gün sürer.
Fallop boruları, Fallop Tüpleri
Rahimin üst köşelerinden başlayarak yumurtalıklara kadar uzanan fallop borularının uzunluğu 10-20 santim, çapı 2-10 mm. kadardır. Fallop borularının yumurtalıklara açılan uçları serbesttir, ama parmaksı uzantılar yumurtalıklarla bağıntıyı sağlar. Boruların iç yüzeyleri, yumurtanın borulara girmesini ve rahime ulaştırılmasını sağlayan kirpiksi epitel dokuyla kaplıdır. Folikül patlayıp yumurtayı dışarı attığı zaman yumurta kirpiksi epitel doku vasıtasıyla rahime kadar ulaşır. Genellikle yumurtanın döllenmesi fallop tüpü içinde olur. Döllenen yumurtanın rahime inmesi 14 gün sürer. Döllenen yumurta kimi zaman fallop borusunun duvarında yuvalanır ve burada gelişerek fallop borusunun yırtılmasına neden olur (dış gebelik ya da tuba gebeliği). Yırtılma sonucu karın boşluğu içine olan şiddetli bir kanama görülür. Tedavi mutlaka ameliyattır.