Yumusak Doku Romatizmasi

Yumuşak Doku Romatizması

Kaslar, tendon (kiriş), derialtı yağ dokusu, bursa (ekleme komşu kesecikler) ve sinirlerin romatizmalarına eklem dışı roma­tizmalar (yumuşak doku romatizması) denilir.

Selülit

Sellülit; Derialtı yağ dokusunun yangılı ağrılı romatizmal hastalığıdır. Özellikle yağ dokunun fazla bulunduğu kalçalarda, dizde, bel, karın ve sırtta sellülitler görülür. Genellikle kireçlen­meler ile birliktedir. Hasta bölgelerde ağrılı yağ birikimleri vardır. Biriken yağ dokusu içinde sertçe modüller ele gelir. Komşu ek­lemlerde de hasta ağrı hisseder. Bu bölgeler sıkma ile oldukça ağ­rılıdır. Cilt portakal kabuğuna benzer. Sellülitin sebepleri içinde suçlanan nedenler şunlardır.

1- Şişmanlık, metabolizma buzuklukları
2-Menapoz
3- Karaciğer ve böbrek hastalıkları
4~ Lokal enfeksiyon odaklari
5- Olumsuz çevre ve iklim faktörleri
6- Travmalar ve aşırı yüklenmeler (ekleme yönelik)

Sellülitin tedavisi:Ağrılı dönemde istirahat tavsiye edilir. Kilo verdirilir. Tuz azaltılır. E ve B6 vitaminleri faydalı olabilir. Fizik tedavi araçları ve mesaj, egzersiz oldukça faydalıdır. Lokal olarak ağrılı bölgelere kortizon ve lokal anestezik enjekte edilir.

Kas Romatizması (Fibrozit)

Fibrozik (Kas romatizma); Kasların ağrılı romatizmal rahat­sızlığıdır. Hastalığın en tipik belirtisi omuz kuşağı, sırt, trapez ka­sı, kalçalar, kürek kemikleri arası, bel ve boyun bölgelerinde gö­rülen ağrılardır. Bu bölgeler basınca karşı hassasiyet gösterir. Ay­rıca bu kişilerde hassasiyet ve gerginlik vardır. Bu bölgelerde özellikle ağrının çok yoğun olduğu hassas noktalar vardır.

Fibrozit genellikle 25-35 yaş arası kadınlarda görülür. Özel­likle hassas, gergin ve çalışan hanımlarda sıktır. Hastalığın klinik belirtileri çok tipik olup yorgunluk, ruhsal gerginlik, hareketsizlik ve soğuk ile artan, sıcak masaj, hareket, egzersiz ve tatil yapma ile azalan bir ağrı ve gerginlik söz konusudur. Soğuk, nem, rüz­garlı hava ile bedensel ve ruhsal aşırı gerginlik, yorgunluk şika­yetleri artırır. Sabahları gerginlikle ve ağrı ile kalkan hastanın şi­kayetleri çalıştıkça kısmen azalır. Akşama doğru ağrıları tekrar artar.

Kas romatizmasının nedenleri olarak enfeksiyonlar, travma­lar, soğuk ve rutubet, vücuttaki şekil bozuklukları ve psikolojik bozukluklar, kalıtım, romatizmal hastalıklar ve hormonal bozuk­luklar suçlanmıştır. Hastalığın kolay tanınabilmesi için bazı kri­terler konulmuştur.
Üç aydan uzun süren kas ağrısı, üç aydan uzun süren ger­ginlik lokal hassas noktaların mevcudiyeti ve kan tetkiklerinin normal olması ile birlikte kronik yorgunluk, uykusuzluk, sabah gerginliği ve psikolojik bozuklukların mevcudiyeti kas romatiz­ması tanısı koydurur.

Kas romatizması tedavisi

Tadavinin en önemli kısmı hastanın hastalık hakkında bilgi­lendirilmesi ve ikna edilmesidir. Böylece hekim-hasta diyalogu sağlanır. Ağrılı dönemde istirahat önerilir. Ancak hafif yorucu ol­mayan meşguliyetler kas romatizması için faydandır. Kilo fazlalı­ğı varsa kilo verdirilir. Antiromatizmal, ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar verilir. Özellikle psikiyatristlerle görülüşüp gerekli ilaçlar verilmelidir. Hastanın çevresinin de çoğu zaman yardımı gerekir. İnatçı vakalarda ağrılı bölgelere lokal kortizon ve anestezik enjek­siyonu yapılır.

Tendon Romatizması (Tendinit)

Tendinit;Kasların kemiklere yapıştığı tendonlarının (kirişle­rin) yangılı romatizmal hastalığıdır. Tendonda aşınma, yıpranma ve dejenerasyon söz konusudur. Tendonlar özellikle zorlayıcı günlük işlerde zedelenirler ve dejenere olurlar. En sık omuzda, dirsekte ve kalça civarında görülmektedir. Uzun süren hastalık­larda tendon üzerine kireç çökebilir. Travmalardan başka, soğuk, rutubet, romatizmal hastalıklar ve enfeksiyonlarda tendinitlerin gelişmesine yol açabilir. Tendinitlerin en önemli belirtisi kasların kasılması esnasında ortaya çıkan ağrıdır.
Tedavi için ağrılı dönemde istirahat önerilir. Romatizma ilaç­ları, ağrı kesiciler verilir. Lokal enjeksiyonlar yapılabilir. Fizik te­davi etkilidir.

Bursaların Romatizması (Bursit)

Bursit; Ekleme komşu yerleşmiş bursa denilen keseciklerin romatizmal rahatsızlıklarıdır. Bursit nedenleri şunlardır:

1- Enfeksiyonlar
2- Travmalar
3- Romatizmal hastalıklar
4- Tümörler
5- Mesleki zorlamalar
Sebep ne olursa olsun bursitte bursalarda yangılanma öz ko­nusudur. Bursitler omuzda, kalçada, dirsekte, dizde ve ayak bile­ğinde görülür. Bursitin olduğu bölgede şişlik*, hassasiyet ve lokal sıcaklık artışı vardır.

Tedavi: Bursalar boşaltılır. Antiromatizmal ilaçlar, analjezik­ler verilir. Lokal kortizon enjekte edilir. Tekrarlayan vakalarda bursanın çıkarılması düşünülür.

Sinir Romatizmaları (Nevrit ve Nevralji)

Nevrit ve nevraljiler: Kol ve bacaklara giden periferik sinirle­rin rahatsızlıklarıdır. Klinik olarak el ve ayaklarda uyuşma, ka­rıncalanma, yanma, iğnelenme, kuvvetsizlik ve incelme gibi belir­tiler vardır. Sık olarak orta yaş grubundaki kadınlarda görülür. Değişik sebepler ileri sürülmüştür.

1- Doğuştan olan bazı kemik ve kas anormallikleri
2- Hormonal düzensizlikler
3- Psikolojik nedenler
4- Metabolik nedenler

Bazen hastalığın nedeni bulunmayabilir. Tedavi, sebeplere göre düzenlenir. Romatizma ilaçları, vitaminler ve fizik tedavi araçlarından hastalar fayda görürler.

Kireclenme (Artroz) Tedavisi

Artroz Nedir, Artroz Hastalığı (Kireçlenme)

Artroz; halk dilindeki adıyla kireçlenme eklemlerin aşınma ve yıpranması sonucu dejenere olması ve hareketliliğinin azalması demektir. Genellikle 40 yaşın üstündekilerde görülmesi olayın bir eklem yaşlanması olabileceğini düşündürmektedir. Ancak daha erken yaşlarda da bir çok nedene bağlı olarak kireçlenme görüle­bilir.

50 yaşın üzerindeki insanların yaklaşık % 75-80inde eklem kireçlenmesi vardır. Ancak kireçlenmenin ağırlığı ve yaygınlığı kişiden kişiye değişmektedir. Ancak bunların az bir kısmı (% 5-10) rahatsızlığı nedeniyle hekime başvurur. Bazen tesadüfen çe­kilen röntgen filimlerinde kireçlenme olduğu ortaya çıkar. Bugün kireçlenmenin hastalık olup olmadığı tartışılmaktadır. Olayın ek­lemlerin yaşlanması olarak kabul edilmesi gerekir.

Kalça Artrozu

Kireçlenme tüm ırk ve toplumlarda eşit oranlarda görülür. Kadın-erkek ayrılığı olmamakla birlikte tutulan bölgeler kadın ve erkekler arasında farklılık gösterir. Kadınlarda el, ayak, diz ve boyun daha sık tutulur. Erkeklerde ise kalça ve bel bölgesi daha sık tutulmaktadır. Şişman kişilerde daha sık görülmektedir. Ek­lemlerdeki kireçlenmenin ağırlığı ile klinik belirtilerin ağırlığı her zaman aynı değildir.

Kireçlenmenin sebepleri:

Kireçlenmeye yol açan bir çok neden vardır.

A- Yaşlılık: Eklemlerin aşınıp yıpranmalarının nedenleri arasında ilk sayılacak neden yaşlılıktır. Nasıl ki cildimiz yaşlandıkça parlaklığını, gerginliğini yitirip, matlaşıyor ve donuklaşıyorsa vü­cudumuzun diğer dokularında da buna benzer değişiklikler olur. Özellikle eklemler vücudumuzun yükünü taşıdıkları ve devamlı hareket ettikleri için eklemlerde yaşlılığa bağlı değişiklikler daha erken ortaya çıkmakta ve kendini belli etmektedir.
B- Hormonal bozukluklar: Kireçlenmesi olan hastaların şikayetlerinin menapozdan sonra artması hormonal düzensizliğin kireçlenmenin oluşmasında ve belirtilerinin ortaya çıkmasında et­kili olduğunu düşündürmektedir. Şeker hastalığı, büyüme hor­monu fazlalığı, tiroid hormonu fazlalığı ve azlığı ve böbrek üstü bezlerle ilgili rahatsızlıklar kireçlenmeye sebep olabilmektedir.
C- Doğuştan olan eklemlerin şekil bozuklukları: Doğuştan kalça çıkığı ve diz ekleminin çarpıklıkları şeklinde olabilen doğuştan olan şekil bozuklukları erkenden kireçlenme gelişmesine neden olur. Doğuştan olma eklem yüzlerindeki eşitsizlikler ve düzensizlikler, omurgadaki eğrilik ve kamburluk, bacak boylarındaki eşitsizliklerde kireçlenme nedenidir. (Servikal Artroz)
D- Travmalar: Ekleme yönelik travmalar (darbeler), ağır ve yorucu işte çalışma eklemleri etkiler. Bedensel olarak ağır işte çalışanlarda ve sporcularda kalça ve diz kireçlenmesi daha sıktır. Güreşçilerde boyun, haltercilerde bel kireçlenmesi sıktır.(Diz artrozu)
E- Romatizmal hastalıklar, eklemlerin yapısını bozarak kireçlenmeye neden olurlar.
F- Kırıklar: Sebep ne olursa olsun kırıklar iyi tedavi edilmezse kireçlenme gelişebilir,
G- Çevresel faktörler: Olumsuz iklim koşulları ve sosyo ekonomik durumun iyi olmaması da kireçlenme nedenidir. (Artrozlar)
H- Diyetle ilgili faktörler: Aşırı kilo ve düzensiz, dengesiz beslenme de kireçlenme nedenidir.
I- Stres: Stresli kişilerde strese bağlı oluşan kas spazmı ekleme binen yükü artırarak kireçlenmeyi hızlandırır.

Kireçlenme nasıl gelişir, Kireçlenme İçin

Eklemlerin yüzeylerini bir kıkırdak tabakası örtmektedir. Sağlıklı kişilerde bu kıkırdak tabakası çok düzgün, parlak ve kaygandır. Ancak Kıkırdağın beslenmesi iyi olmayıp eklem sıvısından beslenmektedir. Kendilerini besleyen kan damarları yoktur. Dolayısıyla kendi kendilerini yenileyemezler. İleri yaşlarda yetersiz olan beslenme daha da bozulur. Kıkırdaklar yavaş yavaş parlaklığını ve kayganlığını yitirir ve yüzeylerinde çukurluklar oluşur. Kıkırdaktaki bu aşınma eklemin yapısını ve dayanıklılığını bozar. Zamanla kıkırdak tamamen kaybolabilir ve eklem yüzeyleri birbirine sürtünmeye başlar. Sürtünen kemikler birbirini aşındırarak olayın hızlanmasına sebep olur. Ekleme destek olunması amacıyla yeni kemik yapımı oluşur, kıkırdağın aşınması, yeni kemik oluşumu ve eklem hareketinin azalmasından ibaret olan bu duruma "kireçlenme" denilir. Zamanla ekleme komşu bağlarda ve eklem kapsülünde de yüklenmeler ortaya çıkar. Kapsül ve bağlar sertleşir. Eklemin hareketi daha da azalır. Ekleme komşu kaslar zayıflar ve sertleşir. Kireçlenme özellikle ağır yük taşıyan diz ve kalça eklemlerinde gelişmektedir.

Kireçlenme belirtileri ve Kireçlenme hastalığı

Kireçlenmenin belirtileri ekleme göre kısmen değişir. Ancak bazı ortak belirtileri vardır.

A- Ağrı: Kireçlenmede ilk belirti genellikle ağrıdır. Ağrının nedenini her zaman bulmak kolay değildir. Çoğu zaman eklem sıvısının artışı, ekleme komşu kaslarda sertleşme ve zorlanmalar, bağlarda zorlanma ve kemiklerin içindeki basınç artışı ağrı nedeni olarak suçlanmaktadır. Ağrı her zaman yoktur. Genellikle kireçlenmesi olan ekleme aşırı yük bindirilmesi, cereyanda kalma gibi ikinci bir olay olduğu zaman kireçlenmeli eklemde ağrı ortaya çıkar. Ve çoğu zaman ikinci olay ortadan kaldırıldığı zaman kireçlenme devam etse bile hastanın ağrısı ortadan kaybolur.

B- Hareket tutukluğu: Ağrı ile birlikte çoğu zaman eklemde hareket tutukluğu olur. Hareket tutukluğu tipiktir. Hasta yürümek üzere ayağa kalktığında başlayan ağrı ve tutukluk bir

süre hareket ettikten sonra azalır veya kaybolur. Yalnız akşama doğru ağrılar tekrar artar. Sabah yataktan kalkınca ve uzun süren yoculuktan sonra eklemdeki tutukluk çok belirgindir.

C- Eklemden ses duyulması (Krepitasyon): Kireçlenmeli eklemde hareketler esnasında elle hissedilebilen veya bazen kulakla duyulabilen bir ses ortaya çıkar. Yalnız eklemden duyulabilen seslerin tamamının kireçlenme ile ilgisi yoktur. (Lomber Artroz)

D- Şişlik ve hassasiyet: Eklemde her zaman olmamakla birlikte bazen şişlik vardır. Şişliğin nedeni kemik büyümesi veya sıvı artışı olabilir. Ayrıca eklemde hassasiyet vardır.

E- Kas zayıflığı: Ekleme komşu kaslarda zayıflama vardır. Ağrı nedeniyle eklem kullanılmadığı için ekleme komşu kaslarda atrafi denilen zayıflık gelişir. Zayıflık kireçlenmenin dahada hız­lanmasına neden olur.

F- Lokal ısı artışı: Kireçlenmeli eklemde her zaman olmasa bile zaman zaman ısı artışı görülebilir. (bel kireçlenme)

G- Eklemde şekil bozukluğu: Kireçlenme olan eklemde hastalığın ileri dönemlerinde eklemde çarpıklıklar şeklinde şekil bozuklukları görülebilir.
Kireçlenmesi olan hastaların kan tahlilleri genellikle normaldir. Röntgen filimlerinde ise eklem aralığında daralma, eklem yüzeylerinin beyazlaşması, kemik çıkıntıları, kemiklerde zayıflama, ekleme komşu kemik kısımlarında kistler görülür.

Kireçlenmenin tedavisi

1- Hastanın eğitimi: Kireçlenme genellikle yaşlı hastalarda gelişmektedir. Yaşlıların psikososyal yapılarında da bazı olumsuz, değişiklikler olur. Uykusuzluk, sıkıntı, hastalık hakkında endişe ve kuruntu gibi şikayetlerin ortaya çıkmasına bağlı olarak hastanın ağrı eşiği düşer. Hastanın mevcut şikayetlerinin ireçlenmeye bağlı olmayıp pisikolojik yapısıyla da ilgili olduğunu unutmamak ve o yöndende tedavisi gerektiğini kabul etmek gerekir. Hastanın mutlaka iyice değerlendirilip iyi bir Şekilde tanınması gerekir. Hastalığın ne olduğu, tedaviden ne beklenildiği, ağrının her zaman olmayacağı gibi konularda hasta ikna edilmelidir. Hastalık hakkında sormak istediği şeyleri sormasına imkan vermeli ve kafasında herhangi bir soru işareti kalmaması sağlanmalıdır. Böylece ağrı eşiği yükselen hastanın ağrılarında bariz bir düzelme olacaktır. (diz kireçlenme)

2- İstirahat: Özellikle ağrılı dönemde hasta istirahat ettirilir. Ancak istirahat ve aktivite arasındaki denge çok iyi ayarlanmalıdır. Hastanın tamamen hareketsiz kalması da iyi değildir. İstirahat süresi içinde dahi hafif hareketlerle eklem çahştırılmalı ve kas güçsüzlüğü önlenilmelidir. Ağrısı çok olanlarda istirahat yatak istirahati şeklinde olabilir.

3- Fizik tedavi programı: Fizik tedaviden en fazla faydalanan hastalıkların başında kireçlenmeler gelir. Fizik tedavi programı içinde yüzeysel ve derin lokal ısıtıcı araçlar, elektırik akımları, masaj ve egzersiz uygulanır. Özellikle egzersiz başlangıçta hafif sonralara biraz daha ağır olabilir. Yürüyüş önerilebilir. Özellikle kilolu hastalar için uzun süreli olmamak kaydıyla yürüyüşler fay­dalıdır. Gerek ısıtıcı araçlar, gerekse masaj ve egzersizler ekleme komşu kasların, kemiklerin ve eklemin bağlarının güçlenmesine neden olur, eklemin hareketliliğinin artmasını sağlar. (boyunda kireçlenme)

4- Haç tedavisi: Kireçlenmesi olan hastalara romatizma ilaçla­rı, ağrı kesici ilaçlar, kas gevşetici ilaçlar ve gerekirse vitamin ve sakinleştirici ilaçlar verilebilir. İlaç dozu ve kullanım süresi çok iyi ayarlanmalıdır. İlaç özellikle ağrılı dönemde verilmeli diğer za­manlar egzersiz ve diğer fizik tedavi imkanlarından faydalanıl-malıdır. Özellikle uzun süreli kullanılan ilaçların yan etkileri ko­nusunda hasta uyarılmalıdır. Son yıllarda eklem kıkırdağının ta­mirini sağlayan eklem içine veya kas içine enjekte edilen ilaçlar
5- Kaplıca tedavisi: Kaplıca tedavisi kireçlenmesi olan hasta­lara önerilebilir. Ancak kaplıcaya girmeden önce diğer vücut sis­temleri gözden geçirilmeli ve ondan sonra kaplıcaya ve süresine karar verilmelidir.

6- Cerrahi tedavi: Tedaviye cevap vermeyen ileri derecede ki­reçlenmesi olan eklemlerde cerrahi olarak kireçlenme temizlenir. Eklemdeki şekil bozukluğu giderilir. Gerekirse eklemin yerine protez eklem takılarak eklemin hareketliliği sağlanır ve ağrı giderilir.

Kireçlenmesi olan hastalara tavsiyeler

İfade ettiğimiz gibi eklemde kireçlenme başladıktan sonra o eklemin eski haline dönmesi imkansızdır. Ancak kireçlenme olsa bile hastanın ağrılarını tamamen gidermek ve kireçlenmeyi ya­vaşlatmak mümkündür.(belde kireçlenme)
Özellikle diz ve kalça kireçlenmeleri sık görülen bir şekil olup oluşmasınada önemli rolü olan şişmanlıktır. Ayrıca hastalığın ilerlemesini hızlandırır. Bu nedenle mutlaka kilo verilmeli az ve düzenli, dengeli beslenme tavsiye edilmelidir. Özellikle yaşlılarda hareketle kilo vermek zor olduğu için mutlaka az yeme konusun­da ısrarlı olunmalıdır.

Kalça ve diz kireçlenmesi olanlarda,uzun süre ayakta kalmak doğru değildir. Hanımlar günlük ev işleri esnasında tabure ve ben­zeri yardımcı araçları kullanarak bazı işlerini oturarak yapmalıdır­lar. Yine bu tür hastalarda baston ve koltuk değneği faydalı ola­caktır.
Kireçlenmesi olan hastalarda eklemlerin kan dolaşımı da et­kilendiği için çok üşürler. Bu nedenle de çok giyinirler ve çok ter­lerler. Terin üzerlerinde soğuması bu hastaların şikayetlerini artı­rır. Bu nedenle giyinmelerine dikkat etmeleri ve hafif kolay giyilip çıkarılan giysiler tercih etmeleri önerilir.

Kireçlenmesi olsun olmasın yaşlı hastalara mutlaka hergün düzenli egzersiz programı tavsiye edilmelidir.

Bir diğer husus ta belli bir yaş grubundan sonra eklemlerde ufak tefek ağrıların olabileceği ve kabul edilmesi gerektiği de has­aya hatırlatılmalıdır.

Bag Dokusu Hastaliklari ve Tedavisi

Bağ Dokusu Hastalıkları

Bağ dokusunu etkileyen bazı hastalıklarda bazı romatizmal şi­kayetler ortaya çıkmaktadır. Bu gruptaki hastalıkların ortak özel­likleri bağ dokunun bulunduğu sistemleri etkilemeleridir. Özellikle bağ doku içeren eklemler, cilt, damarlar, sindirim sistemi, akciğer­ler, kalp ve böbrekler etkilenmektedir. Bu organlardaki bağ dokuda dejenerasyon ve fıbrozis şeklinde değişiklikler söz konusudur. Bu grupta bulunan hastalıklar pek çok sistemi etkiledikleri için klinik bulguları çok değişik olabilmektedir. Bu grubun hastalıkları şun­lardır.

Sistemik Lupus Eritematozus, İyi Huylu Bağ Dokusu

Sistemik Lupus Eritematozus (SLE): kronik seyirli alevlenme ve iyileşme dönemleriyle giden bağ doku içeren vücut sistemle­rinde dejenerasyon ve bu sistemlere özgü klinik bulgularla karakterize bir bağ dokusu hastalığıdır.
Hastalık % 90 oranında kadınlarda ve 30-40 yaşları arasında görülür. Görülme sıklığı kadınlar için 1/1000 ila 1/10000 arasın­da değişir. Hastalığın kesin sebebi bilinmemektedir. Suçlanan faktörler; güneş ışınları ile fazla temas, lokal enfeksiyonlar, ilaç allerjileri sayılabilir. Kalıtım ve otoimnün bozukluklar da suçlan­maktadır.


SLE'Nin klinik bulguları çok değişiktir.

a- Eklem bulguları: Hastaların % 90'ında hastalığın herhangi bir döneminde küçük eklemlerde hafif eklem ağrısından eklemler­de şişmeye kadar gidebilen eklem rahatsızlıkları görülür. Ayrıca uzun süren vakalarda kemik ve kas zayıflıkları vardır. Kemik ve kas zayıflıklarına bağlı olarak hastalarda güçsüzlük görülür.
b- Cilt bulguları: SLE'nin en tipik belirtisi cilt döküntüleridir. Özellikle yüzde burun üzerinde kelebeğe benzer kırmızı döküntü vardır. Ayrıca vücudun diğer bölgelerinde çok değişik cilt dökün­tüleri ve saç dökülmesi görülebilir.
c- Akciğer bulguları: Akciğerlerde fibrozis ve iltihaplanma olabilir. Kalp etkilenebilir.
d- Lenf bezlerinde büyümeler, kadınlarda adet düzensizlikle­ri, sindirim sistemi ile ilgili olarak pankreatit, karın ağrısı, bulan­tı, kusma, zayıflama, iştahsızlık görülebilir. Ayrıca sistemik ola­rak ateş ve sinir sistemi ile ilgili şikayetler olabilir.
SLE'li hastalarda kan tahlillerinde hastalığa özgü "Anti nük­leer antikor" testinin pozitif olduğu tesbit edilir. Diğer romatizmal hastalıklardakine benzer kan değişiklikleri vardır.
Tedavi, genellikle belirtilere yöneliktir. Kortizon benzeri ilaç­lar etkilidir. İnatçı vakalarda immün sistemi etkileyen ilaçlar kul­lanılabilir.

2- SKLERODERMA: kötü huylu bağ dokusu

Skleroderma: bağ dokusunun fıbrozisi ve sertleşmesi ile ka-rakterize bir bağ doku hastalığıdır, özellikle cildin sertleşmesi ve özelliğini kaybetmesi tipiktir. Ayrıca diğer sistemlerin etkilenmesi ile ilgili klinik belirtiler ortaya çıkar.
Hastalığın kesin nedeni bilinmiyor. Suçlanan değişik faktör­lerle ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Kadınlarda ve 30-50 yaşları arasında sık görülmektedir. İlk belirtileri ciltte sertleşme ve yutma güçlüğüdür.
a- Cilt bulguları: Başlangıçta ciltte şişme, sonraları sertleşme, incelme ve renk değişikliği görülür. Cilt damarlarında spazm şek­linde damar bozuklukları ve soğuktan aşırı etkilenme görülür.
b- Ekleme ve kemikler ile ilgili bulgular: Eklemlerde ağrı ve tutukluk vardır. Bazen eklemler şişebilir. Kemiklerde zayıflama olabilir. Ekleme komşu yumuşak dokularda sertleşmeler olur.
c- Sindirim sistemi: Sklerodermada sindirim sistemi etkilenir. Özellikle yemek borusu etkilenerek yutma güçlüğü ortaya çıkar ve hastalığın bazen ilk belirtisi olabilir.
d- Akciğerler ve kalp ile ilgili bozukluklar da olabilir. Bağ dokusu romatizması.
Kan değişiklikleri SLE'ye kısmen benzer.
Tedavi; belirtilere yönelik olup kesin tedavisi yoktur. Yutma güçlüğü için yumuşak diyet önerilir.

Polimiyozit ve Dermatomiyozit

Polimiyozit ve dermatomiyozit çizgili kaslarda ve ciltte deği­şiklikler ile karakterize ilerleyici, sonuçta kas güçsüzlüğünün or­taya çıktığı bir hastalıktır. Sebebi bilinmiyor. Güneş ışınları, ilaç allerjileri suçlanmaktadır. Klinik bulguları içinde kas güçsüzlüğü nedeniyle kol ve bacakları kullanmada zorluk, nefes alıp vermede güçlük gibi belirtiler vardır. Ayrıca çok değişik cilt bulguları var­dır. Bazen kanser gibi ciddi hastalıklarla birlikte olabilir.
Laboratuar bulguları içinde kan yıkımını gösteren kas enzim­lerinin yüksek olması tanıda yardımcı en tipik bulgusudur.

Kesin tedavisi olmamakla birlikte kortizon benzeri ilaçlardan kısmen hastalar faydalanır.

Ankilozan Spondilit Hastaligi Tedavisi

Ankilozan Spondilit Nedir, Ankilozan Spondilit Hastalığı

Ankilozan spondilit; özellikle genç erkeklerde sakroiliak ek­lemlerden (kalça ile sakrum arası eklem) başlayıp yukarı omur­gaya doğru ilerleyerek bağlarda sertleşmelere, kas spazmına ve kemiklerde zayıflığa yol açarak belin ve göğüs kafesinin hareket­liliğini azaltan ilerleyici kronik seyifli bir hastalıktır. Omurga ile birlikte kol ve bacak eklemleri de etkilenebilir. Ayrıca hastalık göz ve kalp gibi iç organları da etkileyebilir.

Hastalık romatoid artritten sonra en sık görülen bir hastalık olup % 90 oranında erkekleri etkiler. En sık görülme ve başlama yaşı 15-30 yaşlar arasıdır. Nadiren yaşlılar da yakalanabilir. Top­lumda görülme sıklığı % . 1-0.5 arasında değişir.

Romatizmal hastalıkların çoğunda olduğu gibi hastalığın oluş nedeni bilinmemektedir. Suçlanan bazı nedenler vardır. Ankilo­zan sondilitli hastaların yaklaşık % 75-80 kadarında kanda HLA 827 antijenin pozitif olması hastalığın ortaya çıkmasında kalıtı­mın rolünün önemli olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca stres ve kaza, savaş gibi olaylar, bazı mikrobik hastalıklar ve kronik bar­sak enfeksiyonları seyrinde ankilozan spondilit ortaya çıkabil­mektedir.

Ankilozan Spondilit Egzersizleri ppt

Hastalık belin alt kısmında ağrı ve hareketlerde tutukluk ile başlamaktadır. Beldeki ağrı ve tutukluk özellikle sabaha karşı ve uzun süren istirahatten sonra artar, bir süre hareket ve egzersiz­den sonra kısmen rahatlar. Hastalığın ileri dönemlerinde ağrı yer­leşik ve devamlı bir hal alır. Belin alt kısmından başlayan hasta­lık yukarı bölgelere doğru ilerler hatta boyun bölgeside etkilenir. Hastanın bel, sırt ve boyun hareketleri ileri derecede sınırlanır. Hasta baston yutmuş gibi durur. İleri dönemlerde sırtta kambur­luk gelişir. Sırt ve bel kasları sertleşir, elastikiyetleri azalır, zayıf­lar- Başlangıç döneminde el ile birlikte kalçalarda ve bacakların arka yüzlerinde dize kadar yayılan siyatiğe benzer ağrılar vardır. Siyatik ağrılarının tek taraflı olmasına karşı, bu ağrılar iki taraflı olup dizin altına inmez. Siyatik ağrılarının öksürme ile artmasına rağmen Ankilozan spondilitteki ağrı değişmez. Bel ve kalça ek­lemleri zorlandığı zaman hasta şiddetli ağrı duyar. Bel ve sırt ağ­rılarının yanında bazen diz ve kalça gibi eklemlerde etkilenebilir (% 10). Ayrıca topuk ağrıları görülür. Hastalık nadiren boyundan da başlayabilir.

Ankilozan spondilitli hastalarda sistemik olarak ta bazı belirti­ler ortaya çıkar. Başlangıçta kilo kaybı, iştahsızlık, hafif ateş ve ge­nel durum bozukluğu olabilir. îleri dönemlerde göz rahatsızlıkları, kalp ve damar rahatsızlıkları ve akciğer enfeksiyonları görülebilir.
Ankilozan spondilitli hastaların sakroiliak eklemlerinde da­ralma ve kapanma, omurga bağlarında kireçlenmeler, kemiklerde zayıflık ve omurlarda çökme ile omurlar arası daralmalar görülür. Hastalığın en önemli laboratuar bulgusu HLA B27 antijeninin po­zitif olmasıdır (% 75-80).

Ankilozan spondilit kesin nedeni bilinmeyen, kronik seyirli ilerleyici ve yaygın ağrı yapan bir hastalıktır. Tedavi için kesin ta­nısının konulması gerekir. Tedavi genellikle belirtilere yönelik ol­maktadır. Tedavide birinci husus hastanın hastalık hakkında bilgilendirilmesidir. Daha sonra uygun bir antiomatizmal ilaç verilir. Kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlar oldukça faydalı olup tedaviye destek sağlar. Hastanın ağrılı dönemlerde uygun bir ortamda istirahati sağlanmalıdır. İstirahat kesin yatak istirahati olmayıp hafif egzersiz ile eklemler zorlanmadan hareket ettirilmelidir. Fizik te­davi programı içinde yüzeysel ve derin ısıtıcı araçlar, masaj ve eg­zersizlerden bu hastalar oldukça faydalanırlar. Özellikle sırtı ger­me egzersizleri ve solunum egzersizleri çok önemlidir. Yüzme çok faydalıdır. İleri derecede şekil bozukluğu ve kamburluk gelişen hastalarda ameliyat önerilebilir. Bu hastalar kaplıca tedavisinden de çok faydalanırlar.

Ankilozan Spondilit bitkisel pdf

Ankilozan spondilitli hastalara koruyucu tedbirler:
- Hasta düz bir yatakta alçak yastıkla ve belinin altına hafif bir yastık koyarak yatmalıdır.
- Hergün asgari 10 saat uyunmalıdir. Gün ortasında 30 da­kika kadar yüzü koyun yatırmalıdır.
- Gövdeye yük veren ağır ve yorucu işler yasaklanmalıdır. Fazla ayakta kalınmamalıdır.
- Aşırı hareketsizlikten kaçınılmalıdır.
- Çalışırken, otururken veya yürürken olabildiğince dik dur­mağa gayet edilmelidir.
- Soğuk ve rutubetli ortamlardan uzak durulmalıdır.
- Bademcik vb. lokal mikrop odaklarının temizlenmesi gere­kir.
- Proteinden ve vitaminden zengin diyet verilmelidir.
- Sigara yasaklanmalı, havasız yerlerde bulunmaktan kaçı­nılması tavsiye edilmelidir.
Bisiklete binme gibi öne eğilerek yapılan egzersizler yerine yüzme gibi arkaya zorlayıcı egzersizler tavsiye edilmelidir.
- Hergün mutlaka iki saat kadar düzenli egzersiz yapılmalıdır.

Romatoid Artrit ve Juvenil Romatoid

Romatoid Artrit ve Juvenil Romatoid Artrit

-Romatoid artrit yangılı eklem hastalığı demektir. Elin küçük Menileri, el bileği, diz, kalça, omuz gibi oynar eklemlerde görü­len ve genellikle simetrik tutulum gösteren kronik seyirli, iç organları da etkileyebilen ciddi bir romatizmal eklem hastalığıdır. Çocuklarda (16 yaş altı) görülene juvenil romatoid artrit denilir.

Romatoid artritin (RA) kesin sebebi bilinmemektedir. Ancak yapılan değişik çalışmalarda bazı sebeplerin neden olabileceği ile­ri sürülmektedir. Bazı mikroplar, kalıtımsal nedenler, cinsiyet, yaş, stres ve fiziki travmalar suçlanan nedenlerdir. Bazı mikrop­ların hastalığın ortaya çıkmasına neden olduğunu ortaya koyan çalışmalar vardır. Kalıtımın hastalığın ortaya çıkmasında etkili olabildiği ve ailede varsa çocuklarda da görülebileceği bazı araştı­rıcılar tarafından iddia edilmektedir. Hastalığın kadınlarda daha sık görülmesi nedeniyle cinsiyeti suçlayanlar olmuştur. Hastalık genellikle ileri yaşlarda (30-60) görüldüğü için yaşlılığın bir ne­den olabileceği düşünülmüştür. Stres, pek çok hastalıkta olduğu gibi romatoid artritin başlamasında ve başladıktan sonra kronik­leşmesinde etkili olmaktadır. Önemli ve ağır sayılabilecek ameli­yat, kaza vb. durumlar da bazen hastalığı başlatabilir.

R. artritin toplumda görülen oranı % 1-3 arasında değişir. Görülme sıklığı her toplumda aynı değildir. Hastalık kadınlarda biraz daha sık görülmektedir.

Hastalık başlangıçta genel durumda düşkünlük, yorgunluk, hafif ateş ve eklem ağrıları, iştahsızlık gibi belirtilerle başlar. Ge­nel bir mikrobik hastalık tablosuna benzer. Bazende bir veya da­ha fazla eklemde şişlik, ağrı ve hareket sınırlılığı gibi belirtilerle başlayabilir. Hastalık başladıktan sonra yavaş yavaş ilerleyerek devam eder. Bazen bir süre durur sonra tekrar alevlenir. Bazen de çok hızlı bir şekilde ilerleyerek hastayı sakat bırakır.
R.artritin klinik bulguları, eklem bulguları ve iç organ tutuluş bulguları olmak üzere iki gruptur.

1- Eklem bulguları: İlk belirtiler tutulan eklemde ağrı ve ha­reket tutukluğudur. Ağrı ve tutukluk bilhassa sabahlan daha ba­rizdir. Eklemlerde sabah tutukluğu ve agn tarif eden hastalarda ilk düşünülecek romatoid artrittir. Bir süre hareket ettikten sonra (bir-iki saat kadar) eklem sertliği ve ağrı azalır. Ancak tamamen kaybolmaz. Eklemlerde ağrı ile birlikte değişik derecelerde şişlik vardır. Şişliğin nedeni eklemde su toplanması veya eklemin yu­muşak dokularının şişmesi ve kalınlaşması olabilir. Eklemlerde lokal ısı artışı vardır. Romatoid artritin etkilediği eklemler özellik gösterir. Özellikle elin küçük parmak eklemleri, el bilekleri, diz ve kalça gibi eklemler tutulur. Hastalığın ileri dönemlerinde eklem­lerde kalıcı şekil bozuklukları, kaslarda incelme ve zayıflamalar ve sinir sıkışmaları gibi kalıcı belirtiler ortaya çıkar. Bazen hasta­lık omurganın boyun bölgesini etkileyerek omurilik sıkışmasına kadar gidebilen ciddi sorunlara yol açabilir.

2- İç organ tutuluş belirtileri: R. artritli hastalarda eklem­lerden başka iç organ ve diğer sistemlerde etkilenebilir. Cilt altın­da lenf bezlerine benzer orta sertlikte düğüm olabilir. Damarlarda iltihaplanmalar ve damar tıkanıklıkları görülebilir. Akciğerlerde ve akciğer zarlarında iltihaplanmalar ve kalıcı bazı bozukluklar olabilir. Kalp etkilenebilir. Uzun süren tüm hastalıklarda olduğu gibi bu hastalıkta da kemiklerde zayıflık (osteoporoz) gelişir. Ba-zenda hastalığın başlangıcında veya ileri dönemlerinde gözün et­kilenmesine bağlı göz rahatsızlıkları ortaya çıkabilir. Uzun süren hastalarda kas güçsüzlükleri, karaciğer ve böbrek rahatsızlıkları sık görülen diğer belirtilerdir.

Laboratuar tahlillerinde; kansızlık, kanın çökme hızında artış ve romatoid faktör testinin pozitif olması tesbit edilir. Kan prote­inlerinde değişiklikler olur. Tutulan eklemlerin sıvılarında bazı değişiklikler saptanır. Eklem sıvısı artar, yoğunluğu azalır, bula-nıklaşır, içindeki hücre sayısı artar, şeker miktarı azalır, protein miktarı artar. Röntgen incelemelerinde eklem aralığının daraldığı, eklemin şiştiği, ekleme komşu kemiklerin zayıfladığı, eklem ke­narlarında yeniklerin oluştuğu ve eklemlerde şekil bozuklukları görülür.
Romatoid artrit diğer romatizmal hastalıklarla karışabilir. 0 nedenle kesin tanısı mutlaka iyi bir şekilde yapılmalı ve ondan sonra tedavi programına başlanılmalıdır. Tedavide ilk yapılacak hastanın eğitimi olup hasta ve yakınlarının hastalık konusunda bilgilendirilmesi ve hastalığın uzun süreli bir takip ve tedavi ge­rektirdiği konusunda ikna edilmesidir. Daha sonra kısa sürede etkili birya uzun sürede etkili ve romatizma ilacı verilir. Ayrıca hastanın durumu ve ihtiyacına göre, ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlarla birlikte vitamin ve sakinleştirici ilaçlar birlikte verilir. Ro­matoid artrit tedavisinde bugün artık oldukça mesafe kaydedil­miş ve uzun sürede etkili ilaçlarla hastalar iyi bir şekilde tadavi edilebilmektedirler.
İlaç tedavisi ile birlikte eklemlere sıcak veya soğuk tatbiki, pasif veya aktif egzersizler ile masaj uygulanır. Hastalığın döne­mine göre kaplıca tedavisi önerilir. İnatçı ve tedaviye cevap ver­meyen ve eklemde ciddi şekil bozukluğu gelişen vakalarda cerra­hi girişim ile eklem düzeltilir.

Romatoid artritin 16 yaşın altındaki çocuklarda görülen şek­line Juvenil romatoid artrit denilmektedir, juvenil romatoid artrit (JRA) de eklem bulgularından ziyade iç organ tutuluşuna ait be­lirtiler ön plandadır. Hastalık daha ziyade 8-12 yaşları arasında görülür. Kesin sebebi bilinmemekle birlikte mikroplar, kötü sos-yo-ekonomik koşullar ve olumsuz iklim koşulları suçlanmaktadır. JRA'de eklemlerde hafif ağrıdan şiddetli eklem ağrılarına ve ek­lemlerde şekil bozukluğuna kadar gidebilen eklem rahatsızlıkları görülebilmektedir. Bazı şekillerinde eklem bulguları çok hafif olup iç organ tutuluşuna ait belirtiler ön plandadır. Sistemik belir­tiler içinde ateş, deri döküntüleri (% 90) kalp tutuluşu, akciğer hastalığı, lenf bezlerinde şişmeler, dalak ve karaciğer büyümesi ile karın ağrıları görülebilir. Genel olarak hasta çocuklarda halsiz­lik ve iştahsızlık vardır. Oyuna karşı ilgisizdirler. Laboratuar bul­guları kısmen romatoid artrite benzer.

JRA'in tedavisinde yine ilk olarak hasta ve yakınlarının bilgi­lendirilmesi ile birlikte ilaç tedavisi uygulanır. Aspirin, kortizon grubu ilaçlar ve uzun sürede etkili ilaçlardan ilaç seçilir. Çocuklar­da ilaç seçiminde çok hassas ve dikkatli olunmalıdır. Zira eklem­lerdeki büyüme çekirdekleri ve iç organlar ilaçlardan kolayca etki­lenebilirler.

Romatoid artrite benzeyen ve çok nadir görülen diğer bazı hastalıklar vardır. Bunlardan, Sjögren hastalığında vücutta yay­gın kuruluk (gözde, akciğerlerde, sindirim sisteminde) ve eklem ağrıları vardır. Diğer bir hastalık olan Felty hastalığında; dalak büyümesi, eklem ağrıları ve kan hücrelerinden akyuvarlarda azalma vardır. Tedavileri romatoid artrite benzer.

Akut Romatizmal Ates Tedavisi

Yangılı Eklem Hastalıkları

Akut Ateşli Romatizma (Romatizmal Ateş)


Romatizmal ateş; vücudun bağ dokularını etkileyen önemli belirtilerini eklemler, kalp, deri ve sinir sisteminde gösteren ro­matizmal bir hastalıktır.

Ateşli romatizmanın sebebi streptokoklar grubundan bir mikroptur. Genellikle kış ve ilkbahar aylarında, ılımlı ve dağ böl­gelerinde, sosyo-ekonomik seviyesi düşük olan toplumlarda ve kalabalık yaşanılan yerlerde sık görülür. Kalıtımla ilgisi yoktur. Kadın ve erkeklerde birbirine yakın sıklıkta görülür. 6-15 yaşları arasında sık görüldüğü bildirilmektedir. Hastalık genellikle üst solunum yolu iltihaplanmalarından sonra görülmektedir. Hastalı­ğa yakalananlarda aynı mikropla karşılaşıldığında tekrarlama ih­timali daha yüksek olmaktadır.

Ateşli romatizmanın temel ve ikincil olmak üzere iki grup be­lirtisi vardır. Temel belirtileri; eklem tutuluşu, kalb tutuluşu, cilt altı düğümleri, cilt döküntüleri ve köre denilen sinir sistemi tutu­luşudur. İkincil belirtileri ise ateş, hafif eklem ağrıları, burun ka­naması, karın ağrısı, akciğer iltihabı ve bazı laboratuar bulgusu değişiklikleridir.

1-Temel belirtiler: Akut Romatizmal Ateş

a- Artrit (Eklem tutuluşu): Ateşli romatizmada özellikle diz, kalça ve omuz gibi büyük eklemler etkilenir. Etkilenen eklemde şişlik, lokal ısı artışı, ağrı ve hareket sınırlılığı vardır. Ağrılı eklem oldukça hassastır. Eklem tutuluşu gezici bir seyir gösterir. Yani tutulan eklem bir-iki gün içinde düzelir. Daha sonra diğer eklem­ler etkilenir. Eklem ağrısının özelliği aspirine çok iyi cevap ver­mesidir.
b- Kalp tutuluşu (Kardit): Ateşli romatizmada % 30-40 ora­nında kalp etkilenir. Kalbi etkileyen en önemli hastalıktır. Kalpte özellikle kapaklar etkilenir ve kalıcı hasara yol açar. İleri yaşlarda kapaklardaki bozukluklar kalp yetmezliklerine yol açarak cerrahi müdahele gerektirebilmektedir.
c- Cilt altı düğümleri: Hastaların % 10'unda cilt altında nohut büyüklüğünde düğümler olabilir.
d- Cilt döküntüleri: Gövdede veya kolların üst kısımlarında kenarları düzensiz cilt döküntüleri (% 10) görülebilir.
e- Kore: Sinir sistemi tutuluşunu gösterir. Romatizmal hasta­lıktan yaklaşık altı ay kadar sonra ortaya çıkar. İstek dışı hare­ketler, kaslarda güçsüzlük ve sinirlilik gibi belirtiler vardır.

2- Ateşli romatizmanın ikincil belirtileri; içinde laboratuar bulguları vardır. Özellikle bunların içinde ASO TESTİ'in 250'nin üzerinde olması ateşli romatizma için oldukça önemli ve anlamlı­dır. ASO'nun 250 ve altı değerleri normal kabul edilmelidir.

Ateşli romatizmanın kesin ve doğru tanısı konulursa tedavisi genellikle mümkündür. Tedavide istirahat, ilaç tedavisi ve fizik tedavi imkanlarından faydalanılır, ateşli romatizmada etken rol oynayan streptokok mikrobuna karşı penisilin ve diğer bazı ilaç­lar oldukça etkili olduğu için hastalığın kesin tedavisi mümkün­dür. Ancak kalp tutulumu olanlarda kalpte sekel kalabilmektedir. İlk hastalık belirtilerinin kaybolmasından sonra da hastalığın ne­deni olan mikroplar uzun süre vücutta kalabildiğinden ve vücu­dun zayıf bir anında tekrar hastalığı ortaya çıkarabildiğinden dik­katli olunması gerekir. Bu nedenle hastalığın tedavisi ile birlikte korunma oldukça önemlidir.

Diğer pek çok hastalıkta olduğu gibi ilk yapılacak şey hastanın uygun bir ortamda tam istirahatinin sağlanmasıdır. Ateşli ro­matizma geçirenlerde istirahat süresi kalp tutulumuna da bağlı olarak 10 gün ile 3 ay arasında olmak üzere değişir. İstirahat, ya­tak istirahati şeklinde olmalıdır. İstirahat süresinde hasta bakımı oldukça önemlidir. Ateşi olan hastalarda soğuk havlu ile komp­resler yapılırsa hem hasta rahatlar hem de ağrılar azalır. Diyet bol su ve benzeri içeceklerle desteklenmelidir.

Tedavinin ikinci hususu, etken mikrobu vücuttan temizle­mektir. İlaç olarak penisilin (10 gün süreyle, günde 1 milyon üni­te) verilir. Allerjisi olanlara eritromisin verilir. Tüm mikroplara penisilin etkilidir. Etkili olmazsa başka ihtimaller düşünülür. Da­ha sonra eklem ağrıları için aspirin başta olmak üzere antiroma-tizmal ve ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Gerekirse kortizon grubu ilaçlar (özellikle kalp tutulmuşsa) uygun dozlarda kullanılır. Ek­lemlerdeki ağrı için fizik tedavi araçlarından (soğuk veya sıcak) faydalanılır. Egzersiz yaptırılır. Egzersizler fazla yorucu olmamak kaydıyla ve eklemlere hafif hareketler şeklinde yaptırılır. Özellikle istirahat süresi içinde eklemlere pasif hareketler yaptırüırsa eklem sertliği önlenebilir.

Ateşli romatizma geçirenlerde en son yapılacak olan hastalı­ğın tekrarının önlenmesidir. Tekrarlama oranı eskiden % 25 ka­dar iken bugün iyi bir tedavi ile % 1 'lere kadar düşmüştür. Eski­den gençlerde görülen kalp hastalıklarının nedeninin % 90'ı geçi­rilmiş ateşli romatizma idi. Bugün bu oran çok düşmüştür. Ko­runmada yapılacak iş, vücutta bulunan yada vücuda girebilecek mikropları etkisiz hale getirmek için etkisi uzun süre devam ede­bilen penisilin iğnelerinin belli aralarla ve uzunca bir süre kulla­nılmasıdır. Ateşli romatizma geçirenlerde koruyucu olması nede­niyle beş yıl süreyle veya ergenlik çağına kadar (eğer kalp etkilenmişse 18 yaşma kadar) yaz aylarında ayda bir, kış aylarında üç haftada bir depo penisilin iğneleri kullanılmalıdır.

Ateşli romatizma ile ilgili tavsiyeler:

a- Üst solunum yolu hastalıklarından sonra iki-üç hafta içinde ve bazen daha sonra eklemlerde ağrı, şişlik, kızarıklık ve cilt döküntüleri ile birlikte çocuklarda halsizlik, bitkinlik ve iştahsız­lık gibi belirtiler görülürse ateşli romatizma ihtimali akla gelmeli ve mutlaka doktora başvurulmalıdır. Bu belirtilere ilave olarak solukluk, terleme, kilo kaybı çarpıntı ve kalb bölgesinde ağrı gibi şikayetler de ortaya çıkarsa romatizmaya eşlik eden kalb tutulu­mu ihtimali akla gelmelidir.
b- Ateşli romatizma geçiren çocuklarda ağır ve yorucu spor­lar (koşma, top oynama gibi) yasaklanmalıdır. Hafif egzersizler ve hafif yürüyüşler tavsiye edilir. Bu çocuklar üşütmekten, soğuk ve nemli ortamlarda bulunmaktan kaçınmalıdırlar. Ayrıca stres ve organizmayı yorgun düşürücü olaylardan uzak durmalarını sağ­lamak gerekir.
c- Ateşli romatizmanın sebebi olan streptokok mikrobu kapa­lı ve insanların yoğun olduğu bölgelerde fazla bulunur. Bu ne­denle kış ve sonbahar aylarında, özellikle böyle kapalı ortamlarda bulunmaktan kaçınılmalıdır.
d- Ateşli romatizma geçirenlerde kullanılan koruyucu penisi­lin iğnelerinin düzenli yapılması gerekir. Zira düzenli kullanıl­mazsa koruyucu özelliği kaybolur ve bu dönemde çocuk hastalığa tekrar yakalanabilir. Rastgele ve düzensiz kullanılan ilaç tedavile­ri hem fayda sağlamaz hem de mikropların dirençli olmasına se­bep olur. Penisilin tedavisi en az 10 günlük olmalıdır.
e- Penisilin tedavisine mutlaka en az beş yıl veya ergenlik Çağına kadar eğer kalb etkilenmişse ömür boyu devam edilmesi gerekir.