Bebek Ayakta Sallamak
Bebekleri uyumaları için sallamak doğru mudur?
Sallanma davranışı çocuğa haz verir. Bebekler anne karnındayken annelerinin hareketleriyle sürekli olarak sallanırlar. Doğumdan sonra da kucağa alınıp sallanmaktan aynı nedenden ötürü zevk alırlar. Bu hareketlerle alman haz çocuk büyürken de devam eder. Sadece çocuk büyüdükçe hareketler daha sofistike bir hal alır. Çocuklar yaş ve becerilerine göre ip atlamaktan, zıplamaktan, dans etmekten, kucağa alınıp döndürülmekten, lunaparka gitmekten büyük keyif alırlar.
Özellikle bizim kültürümüzde bebekleri uyutmak için bebeği ayakta sallamak çok yaygın bir yöntemdir. Anne babaların en büyük sıkıntısı ise başlangıçta çocuklarını uyutabilmek için gördükleri tek yöntemin artık çocuğun uyuyabilmesi için tek çareye dönüşmüş olmasıdır. önce uykunun aslında bir veda ediş, kendi başına kalma deneyimi olduğu ve bunun da çocuğun bağımsızlığını geliştirebilmesi için çok önemli olduğu detaylı bir şekilde ele alınmıştı. Çocuğu sallayarak uyutma sadece anne babaya eziyet vermesi bakımından ele alınmamalıdır. Sallanarak uyutulan çocuk kendi başına uyumayı ve gece uyandığında kendi kendisini yatıştırarak yeniden uyuyabilmeyi öğrenemez. Sallanmaya, yani onu hep başkalarının yatıştırmasına ihtiyaç duyar, bağımlılık geliştirir. Elbette bebeğinizin hasta olması gibi özel durumlarda uyumasına sallama yardım ediyorsa bu gibi özel durumlarda bebeği sallama yöntemi seçilebilir. Bunun dışında ise anne babalar daha bebekleri yeni doğduğunda ona kendi başına uyuya-bilme becerisi kazandırmayı amaç edinmelidirler.
Bebek, dünyaya geldiğinde her şeyi anne babasından öğrenir; zamanla da alışkanlık geliştirir. O nedenle de başlangıçtan itibaren anne babanın rahat bir şekilde alacakları kararlı bir tavır bebeğin uyumunu, bağımsızlaşmasını, zamanla kendi kendisine yetebilmesini kolaylaştıracaktır.
Sallanarak uyuma artık bir alışkanlığa dönüştü ise bu alışkanlığın bir başka alışkanlıkla değiştirilmesi çok kolay olmayacaktır. Bebeğinizi birdenbire yalnız bırakmadan onu aşama aşama yalnız bırakmanız gerekir. Başlangıçta bebeğiniz haklı olarak yeni durumu yadırgayarak protesto edecektir. Bebeğin protestolarının da anne babası tarafından hoşgörüyle karşılanması, protesto etmesi için bebeğe izin verilmesi gerekir. Anne babanın kararlı tavrı bebeğin yeni uygulamayı benimsemesine yardım eder.
Bebeklerde Uyku Duzeni ve Aile
Bebeklerde Uyku Düzeni
Anne babanın kendi uyku düzenleri bebekleri/çocukları üzerinde etkili midir?
Anne babaların kendi uyku düzenleri, kendilerinin uyku probleminin olup olmaması, anne ve baba arasında uykuya yaklaşımda farklılıkların olması, anne ya da babanın çalışma saatlerinin çok erken ya da çok geç olması bebeklerinin uykusu üzerinde etkilidir.
Giorgis'in 1987 yılında uyku problemi olan bebekler üzerinde yaptığı bir çalışmada, uyku problemi olan bebeklerin %10'unun babalarında, %26'sının annelerinin ailelerinde, %16'sının ise annelerinde uyku problemi olduğu saptanmıştır. Bu araştırmanın sonuçlan doğrultusunda babadan çok annenin kendisinde ya da ailesinde uyku probleminin olmasının bebek üzerinde etkili olduğu, ancak yine de bu etkinin oranın çok da yüksek olmadığı görülmektedir.
Annenin kendisinin ne kadar kolay uyuduğu ya da uyumakta zorlanıp zorlanmadığı bebeğini uyuturken yaşanan geçişte etkilidir. Kendisi birey olarak uyumakta zorlanan, uyku ile arası çok iyi olmayan ya da tam tersi uykuya çok düşkün olan bir annenin bebeğini ya da çocuğunu uykuya hazırlaması farklı olacaktır. Eğer anne uykuya çok düşkünse bebeğinin başlangıçta normal olan gece uyanmalarını hoşgörüyle karşılaması zor olacak, uykusuz kalması annenin direncini azaltacağından, gergin olmasına neden olacaktır.
Anne ve babanın uyku düzeni arasındaki farklılık bebeklerini uyuturken
ya da uyku beklentisinin süresi üzerinde etkili olur. Eğer bebeğin genel olarak ruh sağlığı büyük ölçüde anne babası ile kurduğu ilişki içinde aralarındaki ritme bağlı ise anne babanın kendi aralarındaki ritmi de bebekleri ile kuracakları ilişki belirleyecektir. Anne babanın birbirleri ile uyumlu olmaları bebeklerine birlikte ortak mesaj vermelerine, yöntemlerinde kararlı ve tutarlı olmalarına, böylece de bebeklerinin kolayca uyum sağlamasına yol açar. Anne baba arasında uyumda bir problem varsa bebek iki farklı yaklaşımı deneyimleyeceği ve yaklaşım farkı anne baba arasında gerilim neden olacağı için bebek yalnız farklı yaklaşımlara değil gerilime de maruz kalır.
Bebeklerinin uyku problemi yaşadığı anne babalar uyku probleminin nedenlerinin teşhisinde ve çözüm yollarının tespitinde kendi uyku düzenlerini de dikkate almalıdırlar; çünkü bebekte bir sorunun olması eğer tıbbi ya da özel bir nedenden kaynaklanmıyorsa anne babası ile arasındaki ilişkinin niteliğinden kaynaklanır. Sorun ne olursa olsun iyileştirilmeye çalışılan da aslında hep bu ilişkinin kendisidir. İlişkide rol oynayan değişkenlerin fark edilmesi anne babanın en çok ihtiyacını duyduğu şeydir.
Anne babanın kendi uyku düzenleri bebekleri/çocukları üzerinde etkili midir?
Anne babaların kendi uyku düzenleri, kendilerinin uyku probleminin olup olmaması, anne ve baba arasında uykuya yaklaşımda farklılıkların olması, anne ya da babanın çalışma saatlerinin çok erken ya da çok geç olması bebeklerinin uykusu üzerinde etkilidir.
Giorgis'in 1987 yılında uyku problemi olan bebekler üzerinde yaptığı bir çalışmada, uyku problemi olan bebeklerin %10'unun babalarında, %26'sının annelerinin ailelerinde, %16'sının ise annelerinde uyku problemi olduğu saptanmıştır. Bu araştırmanın sonuçlan doğrultusunda babadan çok annenin kendisinde ya da ailesinde uyku probleminin olmasının bebek üzerinde etkili olduğu, ancak yine de bu etkinin oranın çok da yüksek olmadığı görülmektedir.
Annenin kendisinin ne kadar kolay uyuduğu ya da uyumakta zorlanıp zorlanmadığı bebeğini uyuturken yaşanan geçişte etkilidir. Kendisi birey olarak uyumakta zorlanan, uyku ile arası çok iyi olmayan ya da tam tersi uykuya çok düşkün olan bir annenin bebeğini ya da çocuğunu uykuya hazırlaması farklı olacaktır. Eğer anne uykuya çok düşkünse bebeğinin başlangıçta normal olan gece uyanmalarını hoşgörüyle karşılaması zor olacak, uykusuz kalması annenin direncini azaltacağından, gergin olmasına neden olacaktır.
Anne ve babanın uyku düzeni arasındaki farklılık bebeklerini uyuturken
ya da uyku beklentisinin süresi üzerinde etkili olur. Eğer bebeğin genel olarak ruh sağlığı büyük ölçüde anne babası ile kurduğu ilişki içinde aralarındaki ritme bağlı ise anne babanın kendi aralarındaki ritmi de bebekleri ile kuracakları ilişki belirleyecektir. Anne babanın birbirleri ile uyumlu olmaları bebeklerine birlikte ortak mesaj vermelerine, yöntemlerinde kararlı ve tutarlı olmalarına, böylece de bebeklerinin kolayca uyum sağlamasına yol açar. Anne baba arasında uyumda bir problem varsa bebek iki farklı yaklaşımı deneyimleyeceği ve yaklaşım farkı anne baba arasında gerilim neden olacağı için bebek yalnız farklı yaklaşımlara değil gerilime de maruz kalır.
Bebeklerinin uyku problemi yaşadığı anne babalar uyku probleminin nedenlerinin teşhisinde ve çözüm yollarının tespitinde kendi uyku düzenlerini de dikkate almalıdırlar; çünkü bebekte bir sorunun olması eğer tıbbi ya da özel bir nedenden kaynaklanmıyorsa anne babası ile arasındaki ilişkinin niteliğinden kaynaklanır. Sorun ne olursa olsun iyileştirilmeye çalışılan da aslında hep bu ilişkinin kendisidir. İlişkide rol oynayan değişkenlerin fark edilmesi anne babanın en çok ihtiyacını duyduğu şeydir.
Bebekle Beraber Uyumak
Bebekle birlikte uyumak doğru mudur?
Pek çok anne baba kendilerince çok haklı nedenlerle bebeklerini yataklarına almak isterler. Özellikle fiziksel temas olmadığında çok zor uyuyan bebekler için bu durum bir kolaylık sağlar. Bu bebekler anne babalarının yatağında onlarla birlikte daha kolay uyuyabilirler. Bazı kültürlerde anne babaların bebekleriyle uyumaları teşvik bile edilmektedir.
Bebeğin anne babasıyla birlikte aynı yatakta uyuması anne babaya da bazı kolaylıklar sağlar. Ebeveynler birlikte uyuduklarında bebeklerini daha rahat kontrol edebilirler. Sözgelimi eğer bebekleri terlerse, çok sıcak hissederse ya da herhangi bir nedenle hareket ettiğinde anne babanın bunu hemen hissederek anında müdahale etme şansları vardır. Doğumdan sonraki ilk haftalarda da bebeklerin böylesi bir yakınlığa, anne babanın yatağında yatmasalar bile onlarla aynı odayı paylaşmaya ihtiyaçları vardır.
Bebekle aynı yatak paylaşıldığında mutlaka dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Çünkü bebeğin her zaman için arada sıkışması ya da çok sıcak hissederek nefes alamaması riskleri de vardır. İşte bütün bu risklerin en aza indirilebilmesi için anne ya da babanın çok yorgun olduğu, ilaç ya da alkol aldığı durumlarda bebeklerini yataklarına almaktan kaçınmaları gerekir. Bebeklerinin terlemeyeceğinden, kendisini çok sıcak hissetmediğinden, bebeğin çevresinde yastık ya da yorgan olmadığından emin olunması önemlidir. Bütün bu risklerden ötürü bebekle birlikte bir kanepe, divan benzeri bir şey üzerinde uyumak tercih edilmelidir.
Pek çok anne baba kendilerince çok haklı nedenlerle bebeklerini yataklarına almak isterler. Özellikle fiziksel temas olmadığında çok zor uyuyan bebekler için bu durum bir kolaylık sağlar. Bu bebekler anne babalarının yatağında onlarla birlikte daha kolay uyuyabilirler. Bazı kültürlerde anne babaların bebekleriyle uyumaları teşvik bile edilmektedir.
Bebeğin anne babasıyla birlikte aynı yatakta uyuması anne babaya da bazı kolaylıklar sağlar. Ebeveynler birlikte uyuduklarında bebeklerini daha rahat kontrol edebilirler. Sözgelimi eğer bebekleri terlerse, çok sıcak hissederse ya da herhangi bir nedenle hareket ettiğinde anne babanın bunu hemen hissederek anında müdahale etme şansları vardır. Doğumdan sonraki ilk haftalarda da bebeklerin böylesi bir yakınlığa, anne babanın yatağında yatmasalar bile onlarla aynı odayı paylaşmaya ihtiyaçları vardır.
Bebekle aynı yatak paylaşıldığında mutlaka dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Çünkü bebeğin her zaman için arada sıkışması ya da çok sıcak hissederek nefes alamaması riskleri de vardır. İşte bütün bu risklerin en aza indirilebilmesi için anne ya da babanın çok yorgun olduğu, ilaç ya da alkol aldığı durumlarda bebeklerini yataklarına almaktan kaçınmaları gerekir. Bebeklerinin terlemeyeceğinden, kendisini çok sıcak hissetmediğinden, bebeğin çevresinde yastık ya da yorgan olmadığından emin olunması önemlidir. Bütün bu risklerden ötürü bebekle birlikte bir kanepe, divan benzeri bir şey üzerinde uyumak tercih edilmelidir.
Patates Zehirlenmesi ve Solanin Nedir
Patates Zehirlenmesi ve Solanin Nedir
Solanin çimlenme sonucu oluşan bir toksin maddedir. Patatesler kışın depolarda bekletilip yaza doğru havaların ısınması ve nemin etkisiyle eğer depolarda doğru koşullarda korunmazlarsa patateslerin üzerinde yeşil renk bir madde oluşur. Bu çimlenmeye yol açar, İşte bu madde solanin maddesidir.
Patateslerin üzerindeki bu madde insanda zehirlenmeye neden olmaktadır. Patateslerde bu zehirlenmeye bu yetersiz koruma yüzünden sebep olmaktadır.
Patateslerin üstünde bulunan bu yeşil yerleri temizleyip tüketmek, mümkünsede bu tür patatesleri hiç tüketmemek en uygunu olacaktır.
Solanin Zehirlenmesi Belirtileri
Eğer patatesleri bu çimlenmiş ve solaninli şeklide tüketirsek mide bulantısı, baş ağrısı, kusma ve hatta ishal gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.
Bu tür şikayetleriniz mevcutsa en kısa sürede sağlık kuruluşuna giderek durumu bildirmeniz uygun olacaktır.
Solanin çimlenme sonucu oluşan bir toksin maddedir. Patatesler kışın depolarda bekletilip yaza doğru havaların ısınması ve nemin etkisiyle eğer depolarda doğru koşullarda korunmazlarsa patateslerin üzerinde yeşil renk bir madde oluşur. Bu çimlenmeye yol açar, İşte bu madde solanin maddesidir.
Patateslerin üzerindeki bu madde insanda zehirlenmeye neden olmaktadır. Patateslerde bu zehirlenmeye bu yetersiz koruma yüzünden sebep olmaktadır.
Patateslerin üstünde bulunan bu yeşil yerleri temizleyip tüketmek, mümkünsede bu tür patatesleri hiç tüketmemek en uygunu olacaktır.
Solanin Zehirlenmesi Belirtileri
Eğer patatesleri bu çimlenmiş ve solaninli şeklide tüketirsek mide bulantısı, baş ağrısı, kusma ve hatta ishal gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmektedir.
Bu tür şikayetleriniz mevcutsa en kısa sürede sağlık kuruluşuna giderek durumu bildirmeniz uygun olacaktır.
Bebekler İcin Muzik Secimi
Bebekler için müzik seçerken dikkat edilecek noktalar
Önce hangi müziğin sizi en çok rahatlatan müzik olduğuna karar verip, aynı etkiyi bebeğiniz üzerinde de yapıp yapmayacağını deneyebilirsiniz.
Çocukluğunuza ait ninnileri hatırlamaya çalışabilirsiniz; çünkü o ninniler bir zamanlar sizi yatıştırmış olan ninniler olduğu için bebeğiniz üzerinde de etkili olabilir.
Çocuğunuza şarkı söylemeniz için çok güzel bir sese sahip olmanız gerekmez. Üstelik de annesinin sesi bebek için her zaman özeldir.
Bebeğinize şarkı söylemeniz onunla aranızdaki bağı da güçlendireceği gibi beraberliğinizden ortaklaşa keyif almanızı da sağlar.
Bebeğinizin gecenin bir vakti ağlayarak uyandığı ve yeniden uyuyamadığı zamanlarda alışık olduğu bir müziği duyması onun kendisini güvende hissetmesini sağlayacaktır.
Bebekler tanıdık şarkıları dinlemekten büyük keyif alırlar, o nedenle de bebeğinize tekrar tekrar aynı şarkıları söylemeniz onun hoşuna gidecektir.
Bir taraftan bebeğinize şarkı söylerken bir taraftan da yavaş bir şekilde bebeğiniz kucağınızda iken sallanmanız bebeğinizi ayrıca rahatlatacaktır.
Üstelik de annenin bir şarkıyı keyifle bebeğine mırıldanması sadece bebeğini değiı annenin kendisini de yatıştıracağından annenin bebeği ile olan ilişkisine müziği de dahil etmesi yararlı olacaktır.
Önce hangi müziğin sizi en çok rahatlatan müzik olduğuna karar verip, aynı etkiyi bebeğiniz üzerinde de yapıp yapmayacağını deneyebilirsiniz.
Çocukluğunuza ait ninnileri hatırlamaya çalışabilirsiniz; çünkü o ninniler bir zamanlar sizi yatıştırmış olan ninniler olduğu için bebeğiniz üzerinde de etkili olabilir.
Çocuğunuza şarkı söylemeniz için çok güzel bir sese sahip olmanız gerekmez. Üstelik de annesinin sesi bebek için her zaman özeldir.
Bebeğinize şarkı söylemeniz onunla aranızdaki bağı da güçlendireceği gibi beraberliğinizden ortaklaşa keyif almanızı da sağlar.
Bebeğinizin gecenin bir vakti ağlayarak uyandığı ve yeniden uyuyamadığı zamanlarda alışık olduğu bir müziği duyması onun kendisini güvende hissetmesini sağlayacaktır.
Bebekler tanıdık şarkıları dinlemekten büyük keyif alırlar, o nedenle de bebeğinize tekrar tekrar aynı şarkıları söylemeniz onun hoşuna gidecektir.
Bir taraftan bebeğinize şarkı söylerken bir taraftan da yavaş bir şekilde bebeğiniz kucağınızda iken sallanmanız bebeğinizi ayrıca rahatlatacaktır.
Üstelik de annenin bir şarkıyı keyifle bebeğine mırıldanması sadece bebeğini değiı annenin kendisini de yatıştıracağından annenin bebeği ile olan ilişkisine müziği de dahil etmesi yararlı olacaktır.
Bebeklerde Muzik ve Uyku
Müzik dinletmek bebeğin uyumasını kolaylaştırır mı?
Uyuyamayan bir bebeği uyutmak ya da ağlayan bebeği susturmak için sihirli bir formül yoktur. Fakat eğer müzik doğru şekilde kullanılırsa bebeğin yatışmasına hatta uyumasına yardım eden sihirli bir formüle dönüşebilir. Pek çok yetişkin için de müziğin rehabi-lite eden, kişiyi yatıştıran bir etkisi vardır. Kötü bir günün akşamında rahatlamak için ilk olarak müzik dinlemeye yönelen insanların sayısı hiç de az değildir.
Bebeklerde Müzik
Anne babalar bebeklerinin uyku düzenlerinin kendi uyku düzenlerine uygun olmasını arzu ederler. Bebekleri/çocukları uyutmak için yaygın olarak kullanılan en eski yöntemlerden biridir müzik. Her kültürün kendisine özgü ninnileri vardır. Bu ninnilerin bir bölümü kuşaktan kuşağa aktarılarak bizlere ulaşan çok eski ninnilerdir. Günümüzde anne babaların bebekleri için seçtikleri özel şarkılar, hatta bebekler için özel olarak hazırlanmış olan müzik CD'leri vardır.
Bebek Müzik İlişkisi
Yapılan araştırmalar bebeklerin yirminci haftadan sonra sesleri duymaya başladıklarını, doğumdan sonra da aşina oldukları sesleri hatırladıklarını göstermektedir. O nedenle de annenin daha doğumdan önce kendisinin de keyif aldığı bir müziği dinlemeye başlaması bebeğin o müziğe alışmasını sağlar. Doğumdan sonra bebeğe aşina olduğu bu müziğin özellikle uykudan önce dinlettirilmesi yalnız bebeği yatıştırmakla kalmaz, zaman içinde o müzikle birlikte uyku için şartlanmaya başlamasını da sağlar.
Yalnız müzik değil ritmik sesler de özellikle yeni doğan bebekleri rahatlatır. Çalışan bir motorun ya da elektirik süpürgesinin sesi bile tekrara dönüşen bir ses olmasından ötürü bebeği rahatlatan bir etki yaratır; çünkü bu türden sesler bebeğe anne-sinin karnında iken düzenli olarak duyduğu annesinin kalp atışlarını, dolayısı ile de anne karnında olduğu zamanlan hatırlatır.
Uyuyamayan bir bebeği uyutmak ya da ağlayan bebeği susturmak için sihirli bir formül yoktur. Fakat eğer müzik doğru şekilde kullanılırsa bebeğin yatışmasına hatta uyumasına yardım eden sihirli bir formüle dönüşebilir. Pek çok yetişkin için de müziğin rehabi-lite eden, kişiyi yatıştıran bir etkisi vardır. Kötü bir günün akşamında rahatlamak için ilk olarak müzik dinlemeye yönelen insanların sayısı hiç de az değildir.
Bebeklerde Müzik
Anne babalar bebeklerinin uyku düzenlerinin kendi uyku düzenlerine uygun olmasını arzu ederler. Bebekleri/çocukları uyutmak için yaygın olarak kullanılan en eski yöntemlerden biridir müzik. Her kültürün kendisine özgü ninnileri vardır. Bu ninnilerin bir bölümü kuşaktan kuşağa aktarılarak bizlere ulaşan çok eski ninnilerdir. Günümüzde anne babaların bebekleri için seçtikleri özel şarkılar, hatta bebekler için özel olarak hazırlanmış olan müzik CD'leri vardır.
Bebek Müzik İlişkisi
Yapılan araştırmalar bebeklerin yirminci haftadan sonra sesleri duymaya başladıklarını, doğumdan sonra da aşina oldukları sesleri hatırladıklarını göstermektedir. O nedenle de annenin daha doğumdan önce kendisinin de keyif aldığı bir müziği dinlemeye başlaması bebeğin o müziğe alışmasını sağlar. Doğumdan sonra bebeğe aşina olduğu bu müziğin özellikle uykudan önce dinlettirilmesi yalnız bebeği yatıştırmakla kalmaz, zaman içinde o müzikle birlikte uyku için şartlanmaya başlamasını da sağlar.
Yalnız müzik değil ritmik sesler de özellikle yeni doğan bebekleri rahatlatır. Çalışan bir motorun ya da elektirik süpürgesinin sesi bile tekrara dönüşen bir ses olmasından ötürü bebeği rahatlatan bir etki yaratır; çünkü bu türden sesler bebeğe anne-sinin karnında iken düzenli olarak duyduğu annesinin kalp atışlarını, dolayısı ile de anne karnında olduğu zamanlan hatırlatır.
Bebek Nasil Uyutulur
Bebek Nasıl Uyutulur?
Bebeği uyuturken nasıl yöntemlerden yararlanılabilir?
Bazı bebeklerin uyuyabilmek için daha çok, bazılarının ise görece olarak daha az yardıma ihtiyaçları vardır. Bazı bebekler etrafında olup bitenleri izlerken de kolaylıkla uyukuya dalabilirler. Eğer anne babalar bebeklerinin bu gruba girdiğini düşünüyorlarsa, yapabilecekleri en iyi şey, bebeklerinin uykusunun geldiğini gözlemledikleri anda onu yatağına koymak olmalıdır. Yatağında kolayca uyuyabilmesi için de ya yatağının kenarında ya da yukarıda sarkan -yani bebeğin kolaylıkla görebileceği bir yerde- bazı şekillerin, resimlerin olması bebeğin bu resimlere bakarak uykuya dalmasını sağlar. Eğer bu bir dönence ise dikkat edilmesi gereken, renkler arası kontrastların, belli paternlerin olmasıdır.
Bazı bebekler görsel uyaranlardan ziyade işitsel uyaranlarla kolaylıkla uykuya dalarlar. Onlar için de rahatlatıcı bir müzik kolaylıkla uykuya dalmalarını sağlar.
Bebek Uyutma
Bazı bebeklerin uyumaları için aktif uyaranlara ihtiyacı vardır. Emme aktif bir uyarandır. Bebekler için emmenin yatıştırıcı, uykuya geçişi kolaylaştırıcı bir işlevi vardır. Bu tür bebekler genellikle annelerini yanılgıya düşürürler. Anne bebeğinin emme ihtiyacını onun aç olduğu şeklinde yorumlayarak bebeğini emzirmeye başlayabilir. Böyle bir durumda bebek rahatlayarak uykuya dalabilir. Ancak bunun bir sakıncası vardır: Bebek daha sonra annesini emmeden uykuya dalmakta zorluk yaşamaya başlar. Bazı aileler doğabilecek böylesi bir zorluktan rahatsız olmayarak bunu günlük rutinlerinin bir parçası olarak görürken, bazı aileler bebeklerinin annelerini emerek uyuma alışkanlığı edinmesini istemeyebilirler.
Anne babalar bebeklerini beslemede deneyim kazandıkça zaman içinde bebeklerinin gereksiniminin açlık mı yoksa emme ihtiyacından mı kaynaklandığını daha iyi fark edebilirler.
Emerek rahatlayan ve kolay uyuyabilen bebekler yumruklarını ya da parmaklarını emmeye başlarlar. Eğer bebek kendisini yatıştırarak, uyumasını sağlayacak bir yöntemi kendisi keşfedemediy-se bu kez aileler emziği kullanabilirler.
Bazı bebekler uyuyabilmek için direkt fiziksel desteğe ihtiyaç duyarlar. Sözgelimi, bazı bebekler uykuya dalış sırasında kendi kol ve bacaklarının ani hareketleriyle kendi kendilerini uyandırabilirler. Bebeğin kendi kendisini uyandırmaması için yakın zamana kadar anne babalar bebeklerini yüzükoyun yatırıyorlardı. Ancak daha sonra bebeği yüzüstü yatırmanın ani bebek ölümlerine neden olduğunun anlaşılması ile bu yöntemin anne babaların kaçınması gereken bir yöntem olduğu ortaya çıktı. Bebeklerin sırtüstü yatırılması ani bebek ölümü sendromu riskini büyük ölçüde azaltmaktadır. Bebeğin ani hareketleri nedeniyle kendi kendisini uyandırmasına engel olmanın bir yolu bebeği sıkmadan, gevşek, başı açıkta kalacak şekilde sarmaktır. Bebeğin terlemeyeceğinden ve çok sıkı sarılmadığından emin olunması gerekir. Bebek bir battaniyeyle değil, ince bir bezle, kolları göğsünün üzerinde kalacak şekildeki sarılmalıdır, kollarını rahatça oynatabilmeli ve başı mutlaka açıkta kalmalıdır.
Bebeği uyuturken nasıl yöntemlerden yararlanılabilir?
Bazı bebeklerin uyuyabilmek için daha çok, bazılarının ise görece olarak daha az yardıma ihtiyaçları vardır. Bazı bebekler etrafında olup bitenleri izlerken de kolaylıkla uyukuya dalabilirler. Eğer anne babalar bebeklerinin bu gruba girdiğini düşünüyorlarsa, yapabilecekleri en iyi şey, bebeklerinin uykusunun geldiğini gözlemledikleri anda onu yatağına koymak olmalıdır. Yatağında kolayca uyuyabilmesi için de ya yatağının kenarında ya da yukarıda sarkan -yani bebeğin kolaylıkla görebileceği bir yerde- bazı şekillerin, resimlerin olması bebeğin bu resimlere bakarak uykuya dalmasını sağlar. Eğer bu bir dönence ise dikkat edilmesi gereken, renkler arası kontrastların, belli paternlerin olmasıdır.
Bazı bebekler görsel uyaranlardan ziyade işitsel uyaranlarla kolaylıkla uykuya dalarlar. Onlar için de rahatlatıcı bir müzik kolaylıkla uykuya dalmalarını sağlar.
Bebek Uyutma
Bazı bebeklerin uyumaları için aktif uyaranlara ihtiyacı vardır. Emme aktif bir uyarandır. Bebekler için emmenin yatıştırıcı, uykuya geçişi kolaylaştırıcı bir işlevi vardır. Bu tür bebekler genellikle annelerini yanılgıya düşürürler. Anne bebeğinin emme ihtiyacını onun aç olduğu şeklinde yorumlayarak bebeğini emzirmeye başlayabilir. Böyle bir durumda bebek rahatlayarak uykuya dalabilir. Ancak bunun bir sakıncası vardır: Bebek daha sonra annesini emmeden uykuya dalmakta zorluk yaşamaya başlar. Bazı aileler doğabilecek böylesi bir zorluktan rahatsız olmayarak bunu günlük rutinlerinin bir parçası olarak görürken, bazı aileler bebeklerinin annelerini emerek uyuma alışkanlığı edinmesini istemeyebilirler.
Anne babalar bebeklerini beslemede deneyim kazandıkça zaman içinde bebeklerinin gereksiniminin açlık mı yoksa emme ihtiyacından mı kaynaklandığını daha iyi fark edebilirler.
Emerek rahatlayan ve kolay uyuyabilen bebekler yumruklarını ya da parmaklarını emmeye başlarlar. Eğer bebek kendisini yatıştırarak, uyumasını sağlayacak bir yöntemi kendisi keşfedemediy-se bu kez aileler emziği kullanabilirler.
Bazı bebekler uyuyabilmek için direkt fiziksel desteğe ihtiyaç duyarlar. Sözgelimi, bazı bebekler uykuya dalış sırasında kendi kol ve bacaklarının ani hareketleriyle kendi kendilerini uyandırabilirler. Bebeğin kendi kendisini uyandırmaması için yakın zamana kadar anne babalar bebeklerini yüzükoyun yatırıyorlardı. Ancak daha sonra bebeği yüzüstü yatırmanın ani bebek ölümlerine neden olduğunun anlaşılması ile bu yöntemin anne babaların kaçınması gereken bir yöntem olduğu ortaya çıktı. Bebeklerin sırtüstü yatırılması ani bebek ölümü sendromu riskini büyük ölçüde azaltmaktadır. Bebeğin ani hareketleri nedeniyle kendi kendisini uyandırmasına engel olmanın bir yolu bebeği sıkmadan, gevşek, başı açıkta kalacak şekilde sarmaktır. Bebeğin terlemeyeceğinden ve çok sıkı sarılmadığından emin olunması gerekir. Bebek bir battaniyeyle değil, ince bir bezle, kolları göğsünün üzerinde kalacak şekildeki sarılmalıdır, kollarını rahatça oynatabilmeli ve başı mutlaka açıkta kalmalıdır.
Bebeklerde Uyku Bozuklugu Sorunu
Bebeklerde Uyku Bozukluğu Sorunu
Uyku bozukluğu konusunda yazılmış kitaplardan yararlanırken nelere dikkat etmeliyiz?
Günümüzde anne babalar daha çocukları doğmadan kitaplar okuyup çocuklarını nasıl en iyi şekilde yetiştirebilecekleri konusunda bilgilenmeye çalışıyorlar. Elbette kitaplar doğru bilgiye ulaşmak için çok önemli kaynaklardır. Ancak bebek büyütürken rehber olarak seçilen kitapların okuru sınırlandıran tarafları da vardır. Sözgelimi, sadece kitapların yardımıyla bebeğinin davranışlarını anlamlandırmaya çalışan anne babalar kafalarındaki soruların cevaplarını, kitabın yazarıyla tartışamazlar.
Bebeklerde uyku problemi konusunda yazılmış çok sayıda kitap değişik önerilerle doludur. Anne babaların hayata geçirmek üzere seçecekleri yöntem onların kendi seçimleri olacaktır. Seçilen yöntemin elbette ebeveynlerin genel olarak çocuk yetiştirme anlayışlarına, yaşam rutinlerine uygun olması gerekir. Bazı anne babalar yeni yöntemler denemeye daha açıktırlar. Problemi aşmak için değişik önerilere kapalı olan anne babalar, genellikle, sorunu bebekleri kaynaklı görme eğilimindedirler.
Uyku problemi konusundaki genel geçer önerilerde sıklıkla gözardı edilen bebeğin kendi doğal ritmi ve ayırıcı bireysel özellikleridir. Bebeğin belirli bir beslenme ve uyku düzenini kazanmasında etkili olan, bebeğin bireysel ayırıcı özelliklerine karşı anne babanın yeterince hassas olabilmeleridir. Anne babaların bebeklerinin diline karşı açık ve alıcı olabilmeleri bebeklerini anlamaları için gereklidir. Sözgelimi bebekler ağlayarak aslında kendilerini anlatmaktadırlar. Dolayısıyla zaten bebeklerinin diline karşı kapalı olan anne babalar birtakım önerileri yaşama geçirmeye öylesine konsantre olurlar ki, farkında olmadan bebeklerinin ritmine daha da yabancılaşırlar. Uyku probleminin aşılmasında anne babalar ne kadar farklı açılardan ve etraflı düşünebilirlerse yaşadıkları sorunu da o kadar iyi anlamlandırabilirler. Bu bakımdan da okunan kitaplardaki değişik yaklaşım ve önerilerin bir matematik denklemi kesinliğinde düşünülmesi yerine, bir başka bakış açısı olarak düşünülmesinde yarar vardır.
Uyku bozukluğu konusunda yazılmış kitaplardan yararlanırken nelere dikkat etmeliyiz?
Günümüzde anne babalar daha çocukları doğmadan kitaplar okuyup çocuklarını nasıl en iyi şekilde yetiştirebilecekleri konusunda bilgilenmeye çalışıyorlar. Elbette kitaplar doğru bilgiye ulaşmak için çok önemli kaynaklardır. Ancak bebek büyütürken rehber olarak seçilen kitapların okuru sınırlandıran tarafları da vardır. Sözgelimi, sadece kitapların yardımıyla bebeğinin davranışlarını anlamlandırmaya çalışan anne babalar kafalarındaki soruların cevaplarını, kitabın yazarıyla tartışamazlar.
Bebeklerde uyku problemi konusunda yazılmış çok sayıda kitap değişik önerilerle doludur. Anne babaların hayata geçirmek üzere seçecekleri yöntem onların kendi seçimleri olacaktır. Seçilen yöntemin elbette ebeveynlerin genel olarak çocuk yetiştirme anlayışlarına, yaşam rutinlerine uygun olması gerekir. Bazı anne babalar yeni yöntemler denemeye daha açıktırlar. Problemi aşmak için değişik önerilere kapalı olan anne babalar, genellikle, sorunu bebekleri kaynaklı görme eğilimindedirler.
Uyku problemi konusundaki genel geçer önerilerde sıklıkla gözardı edilen bebeğin kendi doğal ritmi ve ayırıcı bireysel özellikleridir. Bebeğin belirli bir beslenme ve uyku düzenini kazanmasında etkili olan, bebeğin bireysel ayırıcı özelliklerine karşı anne babanın yeterince hassas olabilmeleridir. Anne babaların bebeklerinin diline karşı açık ve alıcı olabilmeleri bebeklerini anlamaları için gereklidir. Sözgelimi bebekler ağlayarak aslında kendilerini anlatmaktadırlar. Dolayısıyla zaten bebeklerinin diline karşı kapalı olan anne babalar birtakım önerileri yaşama geçirmeye öylesine konsantre olurlar ki, farkında olmadan bebeklerinin ritmine daha da yabancılaşırlar. Uyku probleminin aşılmasında anne babalar ne kadar farklı açılardan ve etraflı düşünebilirlerse yaşadıkları sorunu da o kadar iyi anlamlandırabilirler. Bu bakımdan da okunan kitaplardaki değişik yaklaşım ve önerilerin bir matematik denklemi kesinliğinde düşünülmesi yerine, bir başka bakış açısı olarak düşünülmesinde yarar vardır.
Cocuklarda Uyku Problemi Tedavisi
Uyku probleminin çözümüne yönelik davranışçı ve analitik yaklaşımlar arasında ne gibi farklar vardır?
Beslenme ve uyku problemlerini ele alırken bu kitapta genel olarak benimsenen yaklaşım analitik yaklaşımdır. Belki aranızda sözgelimi bebeklerde uyku problemleri üzerine düşürken geçmiş deneyimler, anne babanın kendi çocukluk deneyimleri üzerinde durmanın pratik anlamda çok da yararlı olmayacağını, onun yerine şimdiye, problemin kendisine odaklı düşünmenin daha yararlı olacağını düşünenleriniz olabilir. Ancak uyku problemi aile bireylerinin birbirlerini anlamada, birbirlerine doğru tepkiler vermekte zorlandıkları zamanlarda ortaya çıkar.
Çocuklarda uyku problemi tedavisi
Uyku probleminin çözümü ile ilgili olarak analitik ve davranışçı yaklaşımları karşılaştırırken, elbette, hangi metodun aileye daha uygun olduğu üzerinde durmakta da yarar vardır. Temel olarak analitik yaklaşım anne babanın, çocukları ile ilişkilerindeki önemli noktaları yine kendilerinin bulmalarına, kendilerine uygun çözüm yollarını belirlemelerine olanak sağlar. Üstelik böylesi bir deneyim ileride çocuklarıyla ilişkilerinde karşılaşacakları sorunların -daha önce uygun düşünme biçimini öğrendikleri için- üstesinden kendilerinin gelmelerini de sağlar.
Elbette davranışçı yaklaşımlar da problemin çözümünde başarılı olurlar. Ancak davranışçı yaklaşımda anne babalar sorunda etkili olan psikolojik süreçler, problemin temel nedenleri ve söz konusu problemin aslında çocuğun hangi ihtiyacını anlattığı konularında eksik kalırlar. Çünkü başlangıç olarak anne babaların aile içi dinamiklerinin üzerine düşünebilme sorumluluğunu almaları gerekir.
Bebeklerde uyku sorunu
Uyku problemi üzerine analitik olarak düşünülürken anlaşılması gereken ilk temel soru, çocuk için uyumanın ne anlama geldiği ve çocuğun zihninde uyumaya eşlik eden psikolojik süreçlerin neler olduğunun anlaşılmasıdır. Uyku probleminin nedenleri ile anne babanın uyku ile ilgili genel olarak çocuğa yaklaşımlarının -ki bu yaklaşımlar genellikle sorunun devam etmesine neden olur- birbirinden ayrılması gerekir.
Geceleri ağlayarak uyanan bebeğin ağlamalarının hangi ihtiyacı anlattığı üzerinde düşünülmelidir. Üzerinde belki de hiç düşünülmeyen ise anne babaların bebeklerinin ağlamalarını nasıl algıladıkları konusunda kendilerinin çocukluk yaşantılarının etkisidir. O nedenle de "Bırakalım ağlasın mı?" sorusu, "Çocukluğumda ağlamaya bırakılmalı mıydım?" sorusunun anne baba olunca söylenen biçimidir. Bebeğinin ağlamalarıyla empati yerine özdeşim kuran ebeveyn sorunun çözümü konusunda güçsüz kalır.
Sorunla ilgili olarak bir uzmana gelen anne babalar her ne kadar çaresiz, kafaları karışmış, kızgın da olsalar aslında bebeklerinin ağlamalarının ne anlama geldiğini işitmek ve anlamlandırmak konusunda istekli olan, ilgili anne babalardır. En azında sorunun, sadece bebeklerinin 'zor' olmasından değil de aralarındaki iletişimde yaşadıkları sorundan kaynaklandığını sezgisel boyutta da olsa bilirler. İşte analitik yaklaşım, anne babaya uygulaması için verilecek bir dizi öneri yerine yukarıda ana hatları ile değinmeye çalıştığım konular üzerinde durur.
Beslenme ve uyku problemlerini ele alırken bu kitapta genel olarak benimsenen yaklaşım analitik yaklaşımdır. Belki aranızda sözgelimi bebeklerde uyku problemleri üzerine düşürken geçmiş deneyimler, anne babanın kendi çocukluk deneyimleri üzerinde durmanın pratik anlamda çok da yararlı olmayacağını, onun yerine şimdiye, problemin kendisine odaklı düşünmenin daha yararlı olacağını düşünenleriniz olabilir. Ancak uyku problemi aile bireylerinin birbirlerini anlamada, birbirlerine doğru tepkiler vermekte zorlandıkları zamanlarda ortaya çıkar.
Çocuklarda uyku problemi tedavisi
Uyku probleminin çözümü ile ilgili olarak analitik ve davranışçı yaklaşımları karşılaştırırken, elbette, hangi metodun aileye daha uygun olduğu üzerinde durmakta da yarar vardır. Temel olarak analitik yaklaşım anne babanın, çocukları ile ilişkilerindeki önemli noktaları yine kendilerinin bulmalarına, kendilerine uygun çözüm yollarını belirlemelerine olanak sağlar. Üstelik böylesi bir deneyim ileride çocuklarıyla ilişkilerinde karşılaşacakları sorunların -daha önce uygun düşünme biçimini öğrendikleri için- üstesinden kendilerinin gelmelerini de sağlar.
Elbette davranışçı yaklaşımlar da problemin çözümünde başarılı olurlar. Ancak davranışçı yaklaşımda anne babalar sorunda etkili olan psikolojik süreçler, problemin temel nedenleri ve söz konusu problemin aslında çocuğun hangi ihtiyacını anlattığı konularında eksik kalırlar. Çünkü başlangıç olarak anne babaların aile içi dinamiklerinin üzerine düşünebilme sorumluluğunu almaları gerekir.
Bebeklerde uyku sorunu
Uyku problemi üzerine analitik olarak düşünülürken anlaşılması gereken ilk temel soru, çocuk için uyumanın ne anlama geldiği ve çocuğun zihninde uyumaya eşlik eden psikolojik süreçlerin neler olduğunun anlaşılmasıdır. Uyku probleminin nedenleri ile anne babanın uyku ile ilgili genel olarak çocuğa yaklaşımlarının -ki bu yaklaşımlar genellikle sorunun devam etmesine neden olur- birbirinden ayrılması gerekir.
Geceleri ağlayarak uyanan bebeğin ağlamalarının hangi ihtiyacı anlattığı üzerinde düşünülmelidir. Üzerinde belki de hiç düşünülmeyen ise anne babaların bebeklerinin ağlamalarını nasıl algıladıkları konusunda kendilerinin çocukluk yaşantılarının etkisidir. O nedenle de "Bırakalım ağlasın mı?" sorusu, "Çocukluğumda ağlamaya bırakılmalı mıydım?" sorusunun anne baba olunca söylenen biçimidir. Bebeğinin ağlamalarıyla empati yerine özdeşim kuran ebeveyn sorunun çözümü konusunda güçsüz kalır.
Sorunla ilgili olarak bir uzmana gelen anne babalar her ne kadar çaresiz, kafaları karışmış, kızgın da olsalar aslında bebeklerinin ağlamalarının ne anlama geldiğini işitmek ve anlamlandırmak konusunda istekli olan, ilgili anne babalardır. En azında sorunun, sadece bebeklerinin 'zor' olmasından değil de aralarındaki iletişimde yaşadıkları sorundan kaynaklandığını sezgisel boyutta da olsa bilirler. İşte analitik yaklaşım, anne babaya uygulaması için verilecek bir dizi öneri yerine yukarıda ana hatları ile değinmeye çalıştığım konular üzerinde durur.
Bebeklerde Uyku Problemi ve Beslenme
Uyku problemi ile bebeğin beslenmesi arasında bir ilişki var mıdır?
Beslenme ve uyku bebeğin hayatında birbirini etkileyen süreçlerdir. Doğumdan sonraki ilk haftalarda bebekler zamanlarının büyük bölümünü uyuyarak, sadece beslenme amaçlı uyanık kalarak geçirirler. İşte bu nedenle de beslenme ve uyku düzeninin oturtulması aslında aynı sürecin parçalarıdır.
Yeni doğan bebekler genellikle annelerini emerken uyuyakalırIar. Emmenin sonu ile uykuya dalış neredeyse aynı anda gerçekleşir. Eğer bu durum sonraki haftalarda da devam ederse, annenin memesinde ya da kucağında uyuyakalan bebek yeniden uykuya dalmak için hep annesine ihtiyacı olduğunu düşünebilir. Bebek kendi kendisine uyumayı deneyimlemeyince kendi kendisine uyuyabileceğini de düşünemez, uyandığında yeniden uyuyabilmesi için sürekli olarak annesine gereksinim duyar. İşte uykuya gidişte anne ve bebek arasında böylesi bir bağın yerleşmesi daha sonra memeden kesmeyi de zorlaştırır.
Anne bebeğini memeden kesince bebeğini uyutabilmek için yeni bir yöntem bulmak zorunda kalır. Biberonla beslenen bebeklerde böylesi bir sorun daha az yaşanır. Bebeğe biberonunu baba ya da bakıcı da verebilir. Biberonla beslenen bebeğin sadece annesi tarafından beslenmek istemesi uykuya gidişte bir bağımlılığın olduğunu düşündürür.
Bebeğin ne zaman uykuya ne zaman beslenmeye ihtiyacı olduğu da çoğu zaman birbirine karıştırılır. Bazen anne babalar bebeklerinin uyanma nedeni olarak beslenme ihtiyacı olduğunu düşünürler. Ancak gece uyanan bebek her zaman beslenme ihtiyacı nedeniyle uyanmaz. Özellikle gece gündüz sürekli emmek isteyen bebeğin sorununun ilişki sorunu olduğu düşünülebilir.
Memeden kesmenin gecikmesi anne ve bebeğin duygusal olarak büyümeye, bir sonraki sürece geçmeye gösterdikleri direnç olarak düşünülebilir. İşte uyku problemi genellikle bu türden beslenme problemleriyle birlikte ortaya çıkar. Sadece annenin göğsünde uyuyabilen bebekler bu türden problemlere çarpıcı bir örnektir. Emzirme sırasında ya da emzirmeden sonra bebeğin annenin göğsüyle oynayarak en kolay şekilde uykuya dalması, annenin hem emzirme, hem uykuya geçiş, hem de uykuyla gelen ayrılık ile başa çıkabilmek üzerine düşünmeye gereksinimi vardır.
Beslenme ve uyku bebeğin hayatında birbirini etkileyen süreçlerdir. Doğumdan sonraki ilk haftalarda bebekler zamanlarının büyük bölümünü uyuyarak, sadece beslenme amaçlı uyanık kalarak geçirirler. İşte bu nedenle de beslenme ve uyku düzeninin oturtulması aslında aynı sürecin parçalarıdır.
Yeni doğan bebekler genellikle annelerini emerken uyuyakalırIar. Emmenin sonu ile uykuya dalış neredeyse aynı anda gerçekleşir. Eğer bu durum sonraki haftalarda da devam ederse, annenin memesinde ya da kucağında uyuyakalan bebek yeniden uykuya dalmak için hep annesine ihtiyacı olduğunu düşünebilir. Bebek kendi kendisine uyumayı deneyimlemeyince kendi kendisine uyuyabileceğini de düşünemez, uyandığında yeniden uyuyabilmesi için sürekli olarak annesine gereksinim duyar. İşte uykuya gidişte anne ve bebek arasında böylesi bir bağın yerleşmesi daha sonra memeden kesmeyi de zorlaştırır.
Anne bebeğini memeden kesince bebeğini uyutabilmek için yeni bir yöntem bulmak zorunda kalır. Biberonla beslenen bebeklerde böylesi bir sorun daha az yaşanır. Bebeğe biberonunu baba ya da bakıcı da verebilir. Biberonla beslenen bebeğin sadece annesi tarafından beslenmek istemesi uykuya gidişte bir bağımlılığın olduğunu düşündürür.
Bebeğin ne zaman uykuya ne zaman beslenmeye ihtiyacı olduğu da çoğu zaman birbirine karıştırılır. Bazen anne babalar bebeklerinin uyanma nedeni olarak beslenme ihtiyacı olduğunu düşünürler. Ancak gece uyanan bebek her zaman beslenme ihtiyacı nedeniyle uyanmaz. Özellikle gece gündüz sürekli emmek isteyen bebeğin sorununun ilişki sorunu olduğu düşünülebilir.
Memeden kesmenin gecikmesi anne ve bebeğin duygusal olarak büyümeye, bir sonraki sürece geçmeye gösterdikleri direnç olarak düşünülebilir. İşte uyku problemi genellikle bu türden beslenme problemleriyle birlikte ortaya çıkar. Sadece annenin göğsünde uyuyabilen bebekler bu türden problemlere çarpıcı bir örnektir. Emzirme sırasında ya da emzirmeden sonra bebeğin annenin göğsüyle oynayarak en kolay şekilde uykuya dalması, annenin hem emzirme, hem uykuya geçiş, hem de uykuyla gelen ayrılık ile başa çıkabilmek üzerine düşünmeye gereksinimi vardır.
Dogum Sonrasi Depresyon Nedenleri
Doğum Sonrası Depresyon Nedenleri
Annenin geçmişte depresyon geçirmiş olması ya da çocukluğunda istismara (duygusal, fiziksel, cinsel) maruz kalmış olması.
Annenin yardımdan yoksun olması.
Hormonal problemler.
Bebeğin prematüre doğumu ya da çeşitli sağlık sorunlarının olması.
Annenin çocukluğunda kendi annesini kaybetmiş olması.
Yakın zamanda annenin hayatında olumsuz yaşantıların olması.
Annenin depresif kişilik özelliğine sahip olması.
Diğer kişisel nedenler.
Hamilelik Depresyon
ilişkinin problemli olması, babanın anneye yardımcı olmaması, annenin küçük yaşta kendi annesini kaybetmiş olması ya da kendi annesi ile sorunlu bir ilişkisinin olması doğum sonrası depresyona yol açan nedenlerdendir. Ayrıca doğumun zor olması ya da beklenmeyen bir sezaryen kararı da doğumla birlikte yorgun düşen annenin bebeği ile ilişkisinde ilk adımı atmasına, birbirlerinin vücut ritimlerini, beden dillerini öğrenmelerine engel olabilir. Şayet anne, içinde bulunduğu bu duygu durumuyla kendisi başa çıkamıyorsa yalnız kendi ruh sağlığı için değil, bebeğin ruh sağlığı için de bir uzmandan yardım almalıdır.
Doğum sonrası depresyonu
Depresyonda olan bir anne bebeğinin fiziksel gereksinimlerini karşılayabilse bile kendi duygusal engelleri bebeğinin diline karşı alıcı ve hassas olmasını engeller. Annenin bebeğinin ağlamalarına karşı hoşgörüsü düşüktür ve bebeğine verdiği yanıtlar duygusal ve öfke dolu olabilir. Bu durum anne ve bebek arasında bir kısır döngüye neden olur. Bebeğin ağlamalarına annenin vereceği hoşgörü içermeyen tepkiler bebeğin huzursuzluğunun artmasına, bebeğin giderek artan huzursuzluğu da annenin hoşgörüsünün daha da azalmasına neden olur. Böylesi bir ilişkiden bebeğin ne kadar etkileneceği bebeğin mizacıyla da ilgilidir. Dirençli bir bebek annesinden göremediği ilgiyi karşılamak için ailenin diğer fertlerine yönelip annesi kendisini daha iyi hissettiğinde yeniden annesine yönelebilirken, duygusal olarak daha zayıf olan bebekler özellikle de kız bebeklere oranla daha hassas olan erkek bebekler etkiye daha açıktırlar.
Doğum sonrası sendromu
Bebekliklerinde anneleri depresyonda olan kız çocukları nadiren de olsa beş yaş civarında içe dönük ve mutsuz bir tablo çizerken, erkeklerin çok hareketli ve akademik olarak başarılarının düşük olduğu görülmektedir. Çok sık görülmemekle birlikte annenin depresyonu nedeniyle bebeğini ihmal etmesi beynin duygulanımdan sorumlu bölümünün etkilenmesine neden olur. Bu nedenle de annelerinin doğum sonrası depresyon yaşadığı bebekler çocukluk çağına geldiklerine kontrolü zor ya da depresif olabilirler.
Annenin geçmişte depresyon geçirmiş olması ya da çocukluğunda istismara (duygusal, fiziksel, cinsel) maruz kalmış olması.
Annenin yardımdan yoksun olması.
Hormonal problemler.
Bebeğin prematüre doğumu ya da çeşitli sağlık sorunlarının olması.
Annenin çocukluğunda kendi annesini kaybetmiş olması.
Yakın zamanda annenin hayatında olumsuz yaşantıların olması.
Annenin depresif kişilik özelliğine sahip olması.
Diğer kişisel nedenler.
Hamilelik Depresyon
ilişkinin problemli olması, babanın anneye yardımcı olmaması, annenin küçük yaşta kendi annesini kaybetmiş olması ya da kendi annesi ile sorunlu bir ilişkisinin olması doğum sonrası depresyona yol açan nedenlerdendir. Ayrıca doğumun zor olması ya da beklenmeyen bir sezaryen kararı da doğumla birlikte yorgun düşen annenin bebeği ile ilişkisinde ilk adımı atmasına, birbirlerinin vücut ritimlerini, beden dillerini öğrenmelerine engel olabilir. Şayet anne, içinde bulunduğu bu duygu durumuyla kendisi başa çıkamıyorsa yalnız kendi ruh sağlığı için değil, bebeğin ruh sağlığı için de bir uzmandan yardım almalıdır.
Doğum sonrası depresyonu
Depresyonda olan bir anne bebeğinin fiziksel gereksinimlerini karşılayabilse bile kendi duygusal engelleri bebeğinin diline karşı alıcı ve hassas olmasını engeller. Annenin bebeğinin ağlamalarına karşı hoşgörüsü düşüktür ve bebeğine verdiği yanıtlar duygusal ve öfke dolu olabilir. Bu durum anne ve bebek arasında bir kısır döngüye neden olur. Bebeğin ağlamalarına annenin vereceği hoşgörü içermeyen tepkiler bebeğin huzursuzluğunun artmasına, bebeğin giderek artan huzursuzluğu da annenin hoşgörüsünün daha da azalmasına neden olur. Böylesi bir ilişkiden bebeğin ne kadar etkileneceği bebeğin mizacıyla da ilgilidir. Dirençli bir bebek annesinden göremediği ilgiyi karşılamak için ailenin diğer fertlerine yönelip annesi kendisini daha iyi hissettiğinde yeniden annesine yönelebilirken, duygusal olarak daha zayıf olan bebekler özellikle de kız bebeklere oranla daha hassas olan erkek bebekler etkiye daha açıktırlar.
Doğum sonrası sendromu
Bebekliklerinde anneleri depresyonda olan kız çocukları nadiren de olsa beş yaş civarında içe dönük ve mutsuz bir tablo çizerken, erkeklerin çok hareketli ve akademik olarak başarılarının düşük olduğu görülmektedir. Çok sık görülmemekle birlikte annenin depresyonu nedeniyle bebeğini ihmal etmesi beynin duygulanımdan sorumlu bölümünün etkilenmesine neden olur. Bu nedenle de annelerinin doğum sonrası depresyon yaşadığı bebekler çocukluk çağına geldiklerine kontrolü zor ya da depresif olabilirler.
Dogum Sonrasi Depresyon ve Uyku
Annenin yaşadığı doğum sonrası depresyonundan bebeği etkilenir mi?
Doğum sonrası depresyonu (postnatal depression) pek çok kadında görülür. Depresyon en genel tanımıyla "hayattan keyif alamama hali"dir. Doğum sonrası depresyon yaşayan kadınların en az %10'u depresyonu çok şiddetli bir şekilde geçirmektedirler.
Bebekte uyku düzeni
Doğumdan sonra bebeğin en yakın ilişki içinde olduğu kişi an-nesidir ve doğum sonrası ilk aylar, bebeğin ruh sağlığı açısından çok önemlidir. Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisinde bebek ve anne zamanlarının büyük bölümünü birbirleri ile göz teması içinde geçirirler. Ancak depresyonda olan bir annenin bebeğine odaklana-bilme ve onunla göz teması kurarak ilişki kurabilme kapasitesi sınırlıdır. Annesi ruhsal çöküntü içinde olan bebek, annesinin ilgisiz, kendisi ile bire bir ilişki kuramayan tavrıyla başa çıkabilmek için savunma mekanizmaları geliştirir. Örneğin; annesinin ilgisini hep üzerinde isteyen bebek, annesinin kendisine yanıtsız kalması sonucu annesinin ilgisini çekmeye çalışmaktan vazgeçip içe dönebilir. Bu durum bebek için anne depresyonu aştıktan sonra da devam edebilir. Annenin depresyonda olması hem bebeği ile etkin bir iletişim kurmasını hem de bebeğin dış dünyaya kendi bedensel ritmini bularak uyum sağlamasını engeller. Bebek ve çocuklarda görülen uyku probleminin genellikle nedeni de ruhsal çöküntü içinde olan annenin bebeği ile sağlıklı bir ilişki kuramamasıdır.
Bebekte uyku sorunu
Doğum sonrası görülen depresyonu tek bir nedenle açıklamak mümkün değildir. Doğum, annenin bir gecede tüm rollerinin değişmesine neden olur. Artık annenin kendisine hayatta kalmak için muhtaç, sürekli, her an ilgi isteyen bir bebeği vardır. Annenin bebeği ile olan ilişkisi çok yoğun ve yorucu bir ilişkidir. Özellikle hassas bir yapıya sahip olan kadınlarda bu yorucu ilişkinin kendisi bile kadını depresyona sürükleyebilir.
Doğum sonrası depresyonu (postnatal depression) pek çok kadında görülür. Depresyon en genel tanımıyla "hayattan keyif alamama hali"dir. Doğum sonrası depresyon yaşayan kadınların en az %10'u depresyonu çok şiddetli bir şekilde geçirmektedirler.
Bebekte uyku düzeni
Doğumdan sonra bebeğin en yakın ilişki içinde olduğu kişi an-nesidir ve doğum sonrası ilk aylar, bebeğin ruh sağlığı açısından çok önemlidir. Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisinde bebek ve anne zamanlarının büyük bölümünü birbirleri ile göz teması içinde geçirirler. Ancak depresyonda olan bir annenin bebeğine odaklana-bilme ve onunla göz teması kurarak ilişki kurabilme kapasitesi sınırlıdır. Annesi ruhsal çöküntü içinde olan bebek, annesinin ilgisiz, kendisi ile bire bir ilişki kuramayan tavrıyla başa çıkabilmek için savunma mekanizmaları geliştirir. Örneğin; annesinin ilgisini hep üzerinde isteyen bebek, annesinin kendisine yanıtsız kalması sonucu annesinin ilgisini çekmeye çalışmaktan vazgeçip içe dönebilir. Bu durum bebek için anne depresyonu aştıktan sonra da devam edebilir. Annenin depresyonda olması hem bebeği ile etkin bir iletişim kurmasını hem de bebeğin dış dünyaya kendi bedensel ritmini bularak uyum sağlamasını engeller. Bebek ve çocuklarda görülen uyku probleminin genellikle nedeni de ruhsal çöküntü içinde olan annenin bebeği ile sağlıklı bir ilişki kuramamasıdır.
Bebekte uyku sorunu
Doğum sonrası görülen depresyonu tek bir nedenle açıklamak mümkün değildir. Doğum, annenin bir gecede tüm rollerinin değişmesine neden olur. Artık annenin kendisine hayatta kalmak için muhtaç, sürekli, her an ilgi isteyen bir bebeği vardır. Annenin bebeği ile olan ilişkisi çok yoğun ve yorucu bir ilişkidir. Özellikle hassas bir yapıya sahip olan kadınlarda bu yorucu ilişkinin kendisi bile kadını depresyona sürükleyebilir.
Premature Bebeklerde Uyku Sorunu
Prematüre doğan bebeklerin uykuları bu durumdan nasıl etkilenir?
Prematüre doğan bebeklerin çoğu uyku problemleri yaşarlar. Bunun nedeni prematüre doğumun hem bebek hem de anne için olağanın dışında bir durum olmasıdır. Üstelik de prematüre doğumlarda hamilelik süreci de anne için genellikle zor geçer. Sözgelimi hamilelikte anne adayının yüksek tansiyon problemi varsa daha hamilelik döneminde başlayan bir stres söz konusudur. Ayrıca beklenmeyen, planlanmamış bir sezaryenle müdahalenin annenin üzerinde olduğu kadar bebeğin üzerinde de olumsuz sonuçlan vardır. Sezaryenle doğumda bebek için çevre değişimi çok hızlı bir şekilde ve birdenbire yaşanır. Oysa normal doğumda bebek için bir geçiş sürecinin yaşanması söz konusudur. Normal bir doğumun bile bebek için travmatik bir deneyim olduğunu düşünürsek prematüre doğumda bebeğin yaşayacağı travma çok daha fazladır.
4 aylık bebeklerde uyku sorunu
Komplikasyonların yaşandığı erken doğumlarda bazı anneler bu durumun sorumluluğunu bebeklerine yükleyerek bebeklerine kızgın olabilirler. Elbette bu tavrın fark edilmesi baba ya da hastane çalışanları tarafından çok kolay olmayabilir. Üstelik anne duygularını açıkça ifade etmeyebilir. Ancak annenin yaşanan problemi bebeği merkezli düşünmesi sonraki yıllarda çocuğuyla kuracağı ilişkiyi belirlemesi açısından da anlamlıdır.
Prematüre doğumda bebek kendisini annesinin sıcak kucağı yerine gürültülü, kabloların, metal araçların arasında, olup bitenleri öngöremediği bir ortamda bulur. Normal şartlar altında bebekler kısa zamanda günlük yaşamın rutinine göre bir öngörü mekanizması geliştirirler. Prematüre bebekler ise doğum sonrası olumlu deneyimler yerine bir dizi zor deneyimleri yaşamak zorunda kalırlar. Bu süreçte bebeğin küçük bedeni, kendisine yapılan müdahaleleri henüz fizyolojik gelişimini tamamlamadığı ve gerekli olgunlukta olmadığı için bir şok olarak algılar.
Bebeklerde uyku düzeni
Prematüre bebek bir bakıma tüm haklardan yoksun, tamamen etkisiz ve çaresiz bir haldedir. Beslenmesi bile onun istemi dışında, tüpler aracılığı ile yapılır. Emme, annenin göğsünü arama deneyimlerinden yoksundur. O nedenle de uzmanlar, prematüre bebeklere özellikle emme deneyimini yaşamaları, kendilerini yatıştırabilmeleri ve çok güçlü olan emme içgüdülerini doyurabilmeleri için emzik verilmesini önerirler.
Prematüre bebek için annesinin canlı, yumuşak göğsü yerine burnuna, ağzına sokulmuş metaller vardır; üstelik de onu rahatsız eden bu şeyleri el ya da ayağını kullanarak itemez bile. Böyle bir durumda doğal olarak anne babalar da bebekleri gibi kendilerini çaresiz hissederler, ilişki kurabilecekleri, tanışacakları bir bebekleri yoktur. Sadece uzaktan izleyip, kaygı duymakla yetinmek zorunda kalırlar.
Yapılan gözlemler prematüre bebeklerin anne babalan gelince diğer bebeklere oranla daha sık gözlerini açtıklarını göstermektedir. Bebeğin bu zor dönemde anne babası ile arasında fiziksel bağın olması, onların varlığını hissetmesi çok önemlidir. Artık günümüzde bunun önemi her geçen gün daha iyi anlaşıldığından bu merkezlerdeki düzenlemeler de buna göre yapılmaktadır.
Prematüre doğan bebeklerin çoğu uyku problemleri yaşarlar. Bunun nedeni prematüre doğumun hem bebek hem de anne için olağanın dışında bir durum olmasıdır. Üstelik de prematüre doğumlarda hamilelik süreci de anne için genellikle zor geçer. Sözgelimi hamilelikte anne adayının yüksek tansiyon problemi varsa daha hamilelik döneminde başlayan bir stres söz konusudur. Ayrıca beklenmeyen, planlanmamış bir sezaryenle müdahalenin annenin üzerinde olduğu kadar bebeğin üzerinde de olumsuz sonuçlan vardır. Sezaryenle doğumda bebek için çevre değişimi çok hızlı bir şekilde ve birdenbire yaşanır. Oysa normal doğumda bebek için bir geçiş sürecinin yaşanması söz konusudur. Normal bir doğumun bile bebek için travmatik bir deneyim olduğunu düşünürsek prematüre doğumda bebeğin yaşayacağı travma çok daha fazladır.
4 aylık bebeklerde uyku sorunu
Komplikasyonların yaşandığı erken doğumlarda bazı anneler bu durumun sorumluluğunu bebeklerine yükleyerek bebeklerine kızgın olabilirler. Elbette bu tavrın fark edilmesi baba ya da hastane çalışanları tarafından çok kolay olmayabilir. Üstelik anne duygularını açıkça ifade etmeyebilir. Ancak annenin yaşanan problemi bebeği merkezli düşünmesi sonraki yıllarda çocuğuyla kuracağı ilişkiyi belirlemesi açısından da anlamlıdır.
Prematüre doğumda bebek kendisini annesinin sıcak kucağı yerine gürültülü, kabloların, metal araçların arasında, olup bitenleri öngöremediği bir ortamda bulur. Normal şartlar altında bebekler kısa zamanda günlük yaşamın rutinine göre bir öngörü mekanizması geliştirirler. Prematüre bebekler ise doğum sonrası olumlu deneyimler yerine bir dizi zor deneyimleri yaşamak zorunda kalırlar. Bu süreçte bebeğin küçük bedeni, kendisine yapılan müdahaleleri henüz fizyolojik gelişimini tamamlamadığı ve gerekli olgunlukta olmadığı için bir şok olarak algılar.
Bebeklerde uyku düzeni
Prematüre bebek bir bakıma tüm haklardan yoksun, tamamen etkisiz ve çaresiz bir haldedir. Beslenmesi bile onun istemi dışında, tüpler aracılığı ile yapılır. Emme, annenin göğsünü arama deneyimlerinden yoksundur. O nedenle de uzmanlar, prematüre bebeklere özellikle emme deneyimini yaşamaları, kendilerini yatıştırabilmeleri ve çok güçlü olan emme içgüdülerini doyurabilmeleri için emzik verilmesini önerirler.
Prematüre bebek için annesinin canlı, yumuşak göğsü yerine burnuna, ağzına sokulmuş metaller vardır; üstelik de onu rahatsız eden bu şeyleri el ya da ayağını kullanarak itemez bile. Böyle bir durumda doğal olarak anne babalar da bebekleri gibi kendilerini çaresiz hissederler, ilişki kurabilecekleri, tanışacakları bir bebekleri yoktur. Sadece uzaktan izleyip, kaygı duymakla yetinmek zorunda kalırlar.
Yapılan gözlemler prematüre bebeklerin anne babalan gelince diğer bebeklere oranla daha sık gözlerini açtıklarını göstermektedir. Bebeğin bu zor dönemde anne babası ile arasında fiziksel bağın olması, onların varlığını hissetmesi çok önemlidir. Artık günümüzde bunun önemi her geçen gün daha iyi anlaşıldığından bu merkezlerdeki düzenlemeler de buna göre yapılmaktadır.
Hamilelik ve Bebeklerde Uyku Duzeni
Hamilelik sürecinin bebeğin uyku düzeni üzerinde etkisi var mıdır?
Hamilelik fizyolojik olduğu kadar psikolojik bir hazırlanma sürecidir. Hamileliliğin nasıl geçirildiğinin, bu süreçte anne adayının fiziksel ve ruhsal sağlığının, doğumdan sonra hem anne hem de bebek üzerindeki etkileri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu hamilelik sürecini bebeğini düşürme endişesi gibi sağlık problemleri ya da depresif duygu durumu içinde geçiren anne adaylarının bebeklerinin doğumdan sonra uyku problemi yaşadıkları görülmüştür. Yine araştırmalar kaygılı bir hamilelik süreci geçiren kadınların bebeklerinin doğumdan sonra oldukça hareketli olduklarını ve uyku problemi yaşadıklarını göstermektedir.
Bebeklerde uyku sorunu
Anne adayının hamilelik sürecindeki olası fiziksel problemlere karşı hassasiyeti doğumdan sonraki ilk haftalarda bebeğin uyku düzenini etkiler. Doğumdan sonraki ilk haftalarda, bebeğin uyku düzeni, bebeğin nörofizyolojik durumu ve annesi ile arasındaki duygusal ilişkinin niteliğinden etkilenir. Eğer kadının hamilelik sürecinde bir sağlık problemi varsa, bu onun bebeğinin diline ne kadar uyum sağlayacağını etkileyebilir. Anne adayı yaşadığı duygusal problemler nedeniyle fiziksel problemler de yaşayabilir. Anne adayının duygulanımındaki farklılıkları ve kendisini ifade etme biçimini bebek, anne adayının beden dili aracılığıyla kolaylıkla algılar.
Bebeklerde uyku bozuklukları
Annenin doğumdan hemen sonraki uyku dengesi de yine bebeğin uykusunu etkileyen faktörlerdendir. Annenin doğum sonrası uyku problemi yaşaması sadece doğum sonrası depresyonun belirtilerinden değil, uykusuzluğu onun direncini azaltacağı için doğum sonrası depresyonun tetikleyicilerindendir de aynı zamanda. Uykunun anne için bir başka katkısı da kadının kendi kişiliğini bir bütün olarak algılaması ve kişiliğinde parçalanmayı yaşamasına engel olmasıdır. Doğum sonrası annenin yaşayacağı uykusuzluk bebeği ile ilişkisini etkileyecektir. Annenin doğumdan sonra kendine gelmesini, toparlanmasını sağlayan en önemli şey bebeği ile kuracağı nitelikli ilişki olduğundan annenin uykularına özen göstermesi gerekir.
Bebeklerde uyku problemi üzerine düşünürken mutlaka hamilelikten itibaren bebeğin öyküsünün dikkate alınması gerekir. Hamilelik süreci ve doğumdan hemen sonra annenin kendi uyku düzeni bebeklerde uyku probleminin nedenlerindendir. Sorunun aşılması için anne ve babanın tüm bu değişkenlerin farkında bir şekilde bebekleri ile aralarındaki ilişkinin niteliğini arttırmaları gerekir.
Hamilelik fizyolojik olduğu kadar psikolojik bir hazırlanma sürecidir. Hamileliliğin nasıl geçirildiğinin, bu süreçte anne adayının fiziksel ve ruhsal sağlığının, doğumdan sonra hem anne hem de bebek üzerindeki etkileri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu hamilelik sürecini bebeğini düşürme endişesi gibi sağlık problemleri ya da depresif duygu durumu içinde geçiren anne adaylarının bebeklerinin doğumdan sonra uyku problemi yaşadıkları görülmüştür. Yine araştırmalar kaygılı bir hamilelik süreci geçiren kadınların bebeklerinin doğumdan sonra oldukça hareketli olduklarını ve uyku problemi yaşadıklarını göstermektedir.
Bebeklerde uyku sorunu
Anne adayının hamilelik sürecindeki olası fiziksel problemlere karşı hassasiyeti doğumdan sonraki ilk haftalarda bebeğin uyku düzenini etkiler. Doğumdan sonraki ilk haftalarda, bebeğin uyku düzeni, bebeğin nörofizyolojik durumu ve annesi ile arasındaki duygusal ilişkinin niteliğinden etkilenir. Eğer kadının hamilelik sürecinde bir sağlık problemi varsa, bu onun bebeğinin diline ne kadar uyum sağlayacağını etkileyebilir. Anne adayı yaşadığı duygusal problemler nedeniyle fiziksel problemler de yaşayabilir. Anne adayının duygulanımındaki farklılıkları ve kendisini ifade etme biçimini bebek, anne adayının beden dili aracılığıyla kolaylıkla algılar.
Bebeklerde uyku bozuklukları
Annenin doğumdan hemen sonraki uyku dengesi de yine bebeğin uykusunu etkileyen faktörlerdendir. Annenin doğum sonrası uyku problemi yaşaması sadece doğum sonrası depresyonun belirtilerinden değil, uykusuzluğu onun direncini azaltacağı için doğum sonrası depresyonun tetikleyicilerindendir de aynı zamanda. Uykunun anne için bir başka katkısı da kadının kendi kişiliğini bir bütün olarak algılaması ve kişiliğinde parçalanmayı yaşamasına engel olmasıdır. Doğum sonrası annenin yaşayacağı uykusuzluk bebeği ile ilişkisini etkileyecektir. Annenin doğumdan sonra kendine gelmesini, toparlanmasını sağlayan en önemli şey bebeği ile kuracağı nitelikli ilişki olduğundan annenin uykularına özen göstermesi gerekir.
Bebeklerde uyku problemi üzerine düşünürken mutlaka hamilelikten itibaren bebeğin öyküsünün dikkate alınması gerekir. Hamilelik süreci ve doğumdan hemen sonra annenin kendi uyku düzeni bebeklerde uyku probleminin nedenlerindendir. Sorunun aşılması için anne ve babanın tüm bu değişkenlerin farkında bir şekilde bebekleri ile aralarındaki ilişkinin niteliğini arttırmaları gerekir.
Bebeklerde Uyku Problemi
Bebeklerde uyku problemi ne zaman söz edebiliriz?
"Bebeğinizin uykuları düzenli mi? Yoksa sık sık uyanıyor mu?" Bu sorular bebeği olan annelerin birbirlerine en çok sordukları sorulardandır. Eğer bebeğiniz sık sık ağlayarak uyanıyorsa, yani uyku problemi varsa, bu durum aile içinde çok büyük strese hatta eşler arası çatışmaya neden olur.
Bebeklerde uyku düzensizliği
Dünyaya gelmek bebek için travmatik bir deneyimdir. Doğumdan sonraki ilk günleri bebek uyuyarak geçirerek doğumla birlikte yaşadığı büyük değişime, dünyaya alışmaya çalışır. Bebekler yetişkinlerden çok daha uzun süre uyurlar. Onların hem fiziksel büyümeleri hem de duygusal ve bilişsel gelişmeleri için uyku çok gereklidir. Yeni doğan bebekler günlerinin 2/3'ünü yani 16 17 saatini, 3-3,5 saatten uzun olamayan uyku süreleri ile geçirirler. Altıncı haftadan itibaren, bebek genellikle gün içinde uyanık kalıp geceleri uyumaya başlar. Altıncı ayında ise bebek gününün hemen hemen yarısını uykuda, diğer yarısını da uyanık geçirir. Bebeğin uykularının bir düzene girmesi ise ancak 12.-16. haftada söz konusu olabilir. Bebeklerin %70'i üçüncü aydan sonra düzenli bir şekilde uyumaya başlarken; dokuzuncu aydan sonra bu oran %90'a kadar yükselir.
Uyku bozukluğu şayet fiziksel bir nedene dayanmıyorsa, psi-kosomatik, yani kaynağı psikolojik kökenli bir problemdir. Ne zaman uyku probleminden söz edebileceğimiz konusunda ise değişik uzmanların farklı görüşleri vardır. Richman, eğer bebek ya da çocuk geceleri beş ya da daha fazla kez uyanıyorsa ve uyandığında en az yirmi dakika uyanık kalıyor ya da anne babasının yatağına gidiyorsa ve bu durum en az üç aydır devam ediyorsa burada uyku probleminden söz edebileceğimizi belirtir. Zuckerman ise, bebeğin geceleri üç seferden fazla uyanıp, yeniden uyumasının en az bir saati aldığı durumlarda uyku problemi olduğunu belirtir.
Yenidoğan bebeklerde uyku
Görüldüğü üzere konuyla ilgili değişik uzmanların değişik görüşleri var. Yaşanan bir sorunun problem kategorisine girebilmesi için esas olan belirleyici iki temel etmen vardır: süre ve sıklık. Ortada bir sorunun olup olmadığı konusunda anne babaların önsezileri ve gözlemlerinden yola çıkarak vardıkları sonuç en doğru sonuç olacaktır.
Bebeğin uyku düzeni ne zaman oluşmaya başlar?
Anne babaların bebekleri için yaptıkları uyku düzenlemelerinde kültürler arasındaki farklar oldukça dikkat çekicidir. Bebeğe fiziksel olarak yakın olmanın çok önemli olduğu, bebeğin bağımsızlaşmasının ise çok üzerinde durulmadığı kültürlerde anne babaların bebekleri ile sadece bebeklik evresi boyunca değil daha sonraki yıllarda da birlikte uyudukları görülür. Sözgelimi, Japonya'da anne babaların çok yaygın bir şekilde bebekliklerinden itibaren çocukları ile birlikte uyudukları görülür. İngiltere'de ise anne babalar Japon anne babalardan çok farklı bir tutum izleyerek özellikle altıncı aydan sonra bebeklerini ayırarak onların kendi odalarında uyumasına özen gösterirler. Elbette İngiltere'deki bu genel bakış açısı da aileden aileye göre farklılık gösterebilmektedir. Ülkemize baktığımızda da durum farklı değildir, bebeklerinin uyku düzenleri konusunda anne baba tutumları farklılık göstermekle birlikte genel olarak anne babaların bebekleri ile onlar 4-5 yaşına gelene dek birlikte uyuma eğiliminde olduklarını görürüz.
Arzu edilen, ilk aylardan sonra bebeğin yalnız, mümkünse kendi odasında, elbette yine ebeveyn gözetimi altında uyumasıdır. Ailelerin konuyla ilgili yaklaşımları farklılık gösterebilir. İlk aylarda olmasa bile çok da gecikmeden çocuğun kendi başına yatmaya alışması gerekir. Sonraki yıllarda çocuğun kendi başına uyuma alışkanlığını edinmesi zorlaşır.
Çocuklarda uyku problemleri
Anne babalarm benimseyecekleri uyku düzeni konusunda doğumdan sonraki ilk haftalarda bir karara varmalarında büyük yarar vardır. Çünkü bebeklerin uyku alışkanlıkları üçüncü aydan sonra yerleşmeye başlar. Eğer bebeğenizin sizden ayrı olarak kendi odasında uyumasının uygun olacağına düşünüyorsanız ilk aylardan itibaren pratik birtakım yöntemler üzerinde karar vermiş olmanız ve bebeğinizin hazır olduğunu hissettiğinizde de bu yöntemleri hayata geçirmeniz gerekir. Bu konuda vereceğiniz kararda bebeğinizin bireysel farklılıklarını da dikkate almanız gerekir. Sözgelimi bazı bebeklerin uyumak için daha çok aktif yardıma ihtiyaçları varken bazı bebeklerin yoktur, onlar kolaylıkla uyuyabilirler. İlk hartalarda bebekler yataklarına genellikle uyurken götürülürler. Üçüncü aydan sonra ise bebek yatağına uyanık olarak uyuması için götürülür. Bu nedenle de bebek uyanıklık halinden uykuya geçişte aktif yardıma ihtiyaç duyabilir. Yardımın süresi ve niteliğinin bebeğin gereksinimi doğrultusunda belirlenir.
Bebeklerin anne babalarıyla uyumak istemelerinin nedeni, onların sıcaklığı ve sağladıkları güvenlik duygusudur. Anne babanın gün içinde bu gereksinimi karşılaması mümkündür.
Her bebek kendisine özgü bedensel ritmi ile birlikte doğar. Ailenin de bebeğin doğumuna kadar yerleşmiş kendisine özgü bir ritmi vardır. Zamanla bebek ve aile birbirleriyle uyumlu bir şekilde hareket etmeye başlarlar. Ancak başlangıçta karşıklı zor zamanlar yaşayabilirler. Anne babanın ve bebeğin birbirlerine uyum sağlayabilmeleri için zaman ve emeğe ihtiyaç vardır. Anne babanın bebeklerini tanıması ve ilk etapta onların kendilerini bebeklerine adapte etmeleri önemlidir. Anne babalar bu konuda bebeklerinin diline karşı alıcı ve duyarlı olmalıdırlar.
"Bebeğinizin uykuları düzenli mi? Yoksa sık sık uyanıyor mu?" Bu sorular bebeği olan annelerin birbirlerine en çok sordukları sorulardandır. Eğer bebeğiniz sık sık ağlayarak uyanıyorsa, yani uyku problemi varsa, bu durum aile içinde çok büyük strese hatta eşler arası çatışmaya neden olur.
Bebeklerde uyku düzensizliği
Dünyaya gelmek bebek için travmatik bir deneyimdir. Doğumdan sonraki ilk günleri bebek uyuyarak geçirerek doğumla birlikte yaşadığı büyük değişime, dünyaya alışmaya çalışır. Bebekler yetişkinlerden çok daha uzun süre uyurlar. Onların hem fiziksel büyümeleri hem de duygusal ve bilişsel gelişmeleri için uyku çok gereklidir. Yeni doğan bebekler günlerinin 2/3'ünü yani 16 17 saatini, 3-3,5 saatten uzun olamayan uyku süreleri ile geçirirler. Altıncı haftadan itibaren, bebek genellikle gün içinde uyanık kalıp geceleri uyumaya başlar. Altıncı ayında ise bebek gününün hemen hemen yarısını uykuda, diğer yarısını da uyanık geçirir. Bebeğin uykularının bir düzene girmesi ise ancak 12.-16. haftada söz konusu olabilir. Bebeklerin %70'i üçüncü aydan sonra düzenli bir şekilde uyumaya başlarken; dokuzuncu aydan sonra bu oran %90'a kadar yükselir.
Uyku bozukluğu şayet fiziksel bir nedene dayanmıyorsa, psi-kosomatik, yani kaynağı psikolojik kökenli bir problemdir. Ne zaman uyku probleminden söz edebileceğimiz konusunda ise değişik uzmanların farklı görüşleri vardır. Richman, eğer bebek ya da çocuk geceleri beş ya da daha fazla kez uyanıyorsa ve uyandığında en az yirmi dakika uyanık kalıyor ya da anne babasının yatağına gidiyorsa ve bu durum en az üç aydır devam ediyorsa burada uyku probleminden söz edebileceğimizi belirtir. Zuckerman ise, bebeğin geceleri üç seferden fazla uyanıp, yeniden uyumasının en az bir saati aldığı durumlarda uyku problemi olduğunu belirtir.
Yenidoğan bebeklerde uyku
Görüldüğü üzere konuyla ilgili değişik uzmanların değişik görüşleri var. Yaşanan bir sorunun problem kategorisine girebilmesi için esas olan belirleyici iki temel etmen vardır: süre ve sıklık. Ortada bir sorunun olup olmadığı konusunda anne babaların önsezileri ve gözlemlerinden yola çıkarak vardıkları sonuç en doğru sonuç olacaktır.
Bebeğin uyku düzeni ne zaman oluşmaya başlar?
Anne babaların bebekleri için yaptıkları uyku düzenlemelerinde kültürler arasındaki farklar oldukça dikkat çekicidir. Bebeğe fiziksel olarak yakın olmanın çok önemli olduğu, bebeğin bağımsızlaşmasının ise çok üzerinde durulmadığı kültürlerde anne babaların bebekleri ile sadece bebeklik evresi boyunca değil daha sonraki yıllarda da birlikte uyudukları görülür. Sözgelimi, Japonya'da anne babaların çok yaygın bir şekilde bebekliklerinden itibaren çocukları ile birlikte uyudukları görülür. İngiltere'de ise anne babalar Japon anne babalardan çok farklı bir tutum izleyerek özellikle altıncı aydan sonra bebeklerini ayırarak onların kendi odalarında uyumasına özen gösterirler. Elbette İngiltere'deki bu genel bakış açısı da aileden aileye göre farklılık gösterebilmektedir. Ülkemize baktığımızda da durum farklı değildir, bebeklerinin uyku düzenleri konusunda anne baba tutumları farklılık göstermekle birlikte genel olarak anne babaların bebekleri ile onlar 4-5 yaşına gelene dek birlikte uyuma eğiliminde olduklarını görürüz.
Arzu edilen, ilk aylardan sonra bebeğin yalnız, mümkünse kendi odasında, elbette yine ebeveyn gözetimi altında uyumasıdır. Ailelerin konuyla ilgili yaklaşımları farklılık gösterebilir. İlk aylarda olmasa bile çok da gecikmeden çocuğun kendi başına yatmaya alışması gerekir. Sonraki yıllarda çocuğun kendi başına uyuma alışkanlığını edinmesi zorlaşır.
Çocuklarda uyku problemleri
Anne babalarm benimseyecekleri uyku düzeni konusunda doğumdan sonraki ilk haftalarda bir karara varmalarında büyük yarar vardır. Çünkü bebeklerin uyku alışkanlıkları üçüncü aydan sonra yerleşmeye başlar. Eğer bebeğenizin sizden ayrı olarak kendi odasında uyumasının uygun olacağına düşünüyorsanız ilk aylardan itibaren pratik birtakım yöntemler üzerinde karar vermiş olmanız ve bebeğinizin hazır olduğunu hissettiğinizde de bu yöntemleri hayata geçirmeniz gerekir. Bu konuda vereceğiniz kararda bebeğinizin bireysel farklılıklarını da dikkate almanız gerekir. Sözgelimi bazı bebeklerin uyumak için daha çok aktif yardıma ihtiyaçları varken bazı bebeklerin yoktur, onlar kolaylıkla uyuyabilirler. İlk hartalarda bebekler yataklarına genellikle uyurken götürülürler. Üçüncü aydan sonra ise bebek yatağına uyanık olarak uyuması için götürülür. Bu nedenle de bebek uyanıklık halinden uykuya geçişte aktif yardıma ihtiyaç duyabilir. Yardımın süresi ve niteliğinin bebeğin gereksinimi doğrultusunda belirlenir.
Bebeklerin anne babalarıyla uyumak istemelerinin nedeni, onların sıcaklığı ve sağladıkları güvenlik duygusudur. Anne babanın gün içinde bu gereksinimi karşılaması mümkündür.
Her bebek kendisine özgü bedensel ritmi ile birlikte doğar. Ailenin de bebeğin doğumuna kadar yerleşmiş kendisine özgü bir ritmi vardır. Zamanla bebek ve aile birbirleriyle uyumlu bir şekilde hareket etmeye başlarlar. Ancak başlangıçta karşıklı zor zamanlar yaşayabilirler. Anne babanın ve bebeğin birbirlerine uyum sağlayabilmeleri için zaman ve emeğe ihtiyaç vardır. Anne babanın bebeklerini tanıması ve ilk etapta onların kendilerini bebeklerine adapte etmeleri önemlidir. Anne babalar bu konuda bebeklerinin diline karşı alıcı ve duyarlı olmalıdırlar.
Yenidogan Bebeklerde Uyku Duzeni
Çocuklarda Uyku neden önemlidir?
Uyku, çocuklar için beslenmeden ya da onların güvenliğinden daha az önemli değildir. Uykunun, bebeğin/çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilmesi konusundaki büyük önemini anlayabilmek için, bebek/çocuk yeterince uyumadığında ve/veya uykuları yeterince kaliteli olmadığında sonuçlarına bakmak gerekir. Bebeklerin/çocukların uyaranlara karşı alıcı ya da kapalı, rahat ya da gergin olmalarında ve bu durumun onların sosyalleşmesi ve öğrenme yetenekleri üzerinde uykunun belirleyici rolünü düşünmek gerekir. Uyku, zihnin uyanık ve rahat olabilmesi için en önemli besin kaynağıdır. Uyku sırasında beyin bir cep telefonu gibi kendisini uyku ile yeniden şarj eder. Nasıl ağırlık kaldırmak kasları çalıştırıp güçlendirirse uyku da beyin gücünü, dikkati, zihin açıklığını, fiziksel ve ruhsal rahatlığı arttırır. Kişinin potansiyelini en iyi şekilde kullanmasını sağlar.
Sağlıklı bir uykunun özellikleri ve çocuklarda uyku problemi
Uyku süresi yeterli olmalı.
Kesintisiz ve kaliteli bir uyku olmalı.
Bebeğin/çocuğun biyolojik ritmine uygun bir uyku düzeni olmalı.
Yetersiz ve kalitesiz uyku bebeğin/çocuğun sadece gecesini bölmez, onun tüm gününü etkiler. Uykusuzluk gün içinde bebeğin/çocuğun zihninin bulanık, dikkatsiz olmasına, fiziksel olarak da hi-peraktif ya da tembel olmasına neden olur.
Bebeklerin ne kadar uykuya ihtiyaçları vardır?
Doğumdan sonraki ilk haftalarda bebekler günlerinin 15-16 saatini uyuyarak geçirirler. Üçüncü aydan sonra bebeklerin gün içindeki uyku süreleri 14 saate düşer. Elbette, bebeklerin uyku sürelerine ilişkin bu saatler sadece ortalama değerlerdir. Bebeğiniz birkaç saat daha fazla ya da birkaç saat daha az uyuyor olabilir; ancak genel olarak bebeğiniz sağlıklı ve huzurlu ise anne babanın kaygılanmasına gerek yoktur.
Bebeklerin ne kadar uyudukları bir günden başka bir güne farklılık gösterebilir. Ayrıca bebekler arası bireysel farklar da dikkate alındığında bebeklerin gün içinde ne kadar uyudukları ve ihtiyaçları olan uyku süreleri mizaç özelliklerine göre de değişebilir.
Bebeğinizin ne kadar uykuya ihtiyacı olduğu, uyku düzeni doğumdan sonraki altıncı haftada büyük ölçüde netlik kazanır. Bebeklerin uyku vakitleri her geçen hafta büyüdükçe değişir. Bebeklerin doğumdan önce bile günün saatlerine paralel olarak dinlendikleri ya da hareket halinde oldukları zamanlar farklılık gösterir. Gün içinde daha hareketli olurken geceleri daha sakin olup uyurlar. Bu düzenleri genellikle doğumdan sonra da devam eder. Bebeklerin doğumdan sonraki ilk haftalarda uyanmadan geçirdikleri ortalama en uzun uyku süreleri dört saat iken üçüncü aydan sonra bu süre altı ile sekiz saate çıkar. Daha sonra da en uzun uykularını geceleri uyumaya başlarlar.
Yeni doğan bebeklerde uyku
Zamanla bebeklerin uykularının kalitesi de değişir. Yeni doğan bebeklerin uyku döngüleri REM uykusu ile başlar. Genellikle REM uykusuna düzensiz nefes alış verişler, bacak ve kolları ani olarak hareket ettirmeler eşlik eder.
Bebeklerin uykuları genel olarak hafif ve derin uyku olmak üzere ikiye ayrılır. Derin uykunun süresi ilk haftalardan itibaren artar. Bebeklerin ve çocukların derin uyku süreleri yetişkinlere göre daha uzundur. Bebekler derin uyku sırasında neredeyse hiç hareket etmezler, nefes alış verişleri düzenli ve derindir.
9.-12. aylarda bebeklerin genellikle gece uykuları ortalama 10-12 saattir. Gündüzleri de iki kez uyurlar. Bu aylarda bebeklerin gece uyanarak beslenme gereksinimleri de ya tamamen bitmiştir ya da çok azalmıştır.
Gün içindeki uykularının azalması belki bebeğinizin akşamları biraz daha uzun uyumasını gerektirebilir. Bebeklerin 20 dakika erken yatırılmaları, 20 dakika daha uzun uyumaları onların davranışlarında oldukça etkilidir.
Uyku, çocuklar için beslenmeden ya da onların güvenliğinden daha az önemli değildir. Uykunun, bebeğin/çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyüp gelişebilmesi konusundaki büyük önemini anlayabilmek için, bebek/çocuk yeterince uyumadığında ve/veya uykuları yeterince kaliteli olmadığında sonuçlarına bakmak gerekir. Bebeklerin/çocukların uyaranlara karşı alıcı ya da kapalı, rahat ya da gergin olmalarında ve bu durumun onların sosyalleşmesi ve öğrenme yetenekleri üzerinde uykunun belirleyici rolünü düşünmek gerekir. Uyku, zihnin uyanık ve rahat olabilmesi için en önemli besin kaynağıdır. Uyku sırasında beyin bir cep telefonu gibi kendisini uyku ile yeniden şarj eder. Nasıl ağırlık kaldırmak kasları çalıştırıp güçlendirirse uyku da beyin gücünü, dikkati, zihin açıklığını, fiziksel ve ruhsal rahatlığı arttırır. Kişinin potansiyelini en iyi şekilde kullanmasını sağlar.
Sağlıklı bir uykunun özellikleri ve çocuklarda uyku problemi
Uyku süresi yeterli olmalı.
Kesintisiz ve kaliteli bir uyku olmalı.
Bebeğin/çocuğun biyolojik ritmine uygun bir uyku düzeni olmalı.
Yetersiz ve kalitesiz uyku bebeğin/çocuğun sadece gecesini bölmez, onun tüm gününü etkiler. Uykusuzluk gün içinde bebeğin/çocuğun zihninin bulanık, dikkatsiz olmasına, fiziksel olarak da hi-peraktif ya da tembel olmasına neden olur.
Bebeklerin ne kadar uykuya ihtiyaçları vardır?
Doğumdan sonraki ilk haftalarda bebekler günlerinin 15-16 saatini uyuyarak geçirirler. Üçüncü aydan sonra bebeklerin gün içindeki uyku süreleri 14 saate düşer. Elbette, bebeklerin uyku sürelerine ilişkin bu saatler sadece ortalama değerlerdir. Bebeğiniz birkaç saat daha fazla ya da birkaç saat daha az uyuyor olabilir; ancak genel olarak bebeğiniz sağlıklı ve huzurlu ise anne babanın kaygılanmasına gerek yoktur.
Bebeklerin ne kadar uyudukları bir günden başka bir güne farklılık gösterebilir. Ayrıca bebekler arası bireysel farklar da dikkate alındığında bebeklerin gün içinde ne kadar uyudukları ve ihtiyaçları olan uyku süreleri mizaç özelliklerine göre de değişebilir.
Bebeğinizin ne kadar uykuya ihtiyacı olduğu, uyku düzeni doğumdan sonraki altıncı haftada büyük ölçüde netlik kazanır. Bebeklerin uyku vakitleri her geçen hafta büyüdükçe değişir. Bebeklerin doğumdan önce bile günün saatlerine paralel olarak dinlendikleri ya da hareket halinde oldukları zamanlar farklılık gösterir. Gün içinde daha hareketli olurken geceleri daha sakin olup uyurlar. Bu düzenleri genellikle doğumdan sonra da devam eder. Bebeklerin doğumdan sonraki ilk haftalarda uyanmadan geçirdikleri ortalama en uzun uyku süreleri dört saat iken üçüncü aydan sonra bu süre altı ile sekiz saate çıkar. Daha sonra da en uzun uykularını geceleri uyumaya başlarlar.
Yeni doğan bebeklerde uyku
Zamanla bebeklerin uykularının kalitesi de değişir. Yeni doğan bebeklerin uyku döngüleri REM uykusu ile başlar. Genellikle REM uykusuna düzensiz nefes alış verişler, bacak ve kolları ani olarak hareket ettirmeler eşlik eder.
Bebeklerin uykuları genel olarak hafif ve derin uyku olmak üzere ikiye ayrılır. Derin uykunun süresi ilk haftalardan itibaren artar. Bebeklerin ve çocukların derin uyku süreleri yetişkinlere göre daha uzundur. Bebekler derin uyku sırasında neredeyse hiç hareket etmezler, nefes alış verişleri düzenli ve derindir.
9.-12. aylarda bebeklerin genellikle gece uykuları ortalama 10-12 saattir. Gündüzleri de iki kez uyurlar. Bu aylarda bebeklerin gece uyanarak beslenme gereksinimleri de ya tamamen bitmiştir ya da çok azalmıştır.
Gün içindeki uykularının azalması belki bebeğinizin akşamları biraz daha uzun uyumasını gerektirebilir. Bebeklerin 20 dakika erken yatırılmaları, 20 dakika daha uzun uyumaları onların davranışlarında oldukça etkilidir.
Bebeklerde Uyku Bozuklugu
Bebeklerde Uyku Bozukluğu
Uyku dinlenme halidir. Uyku sırasında bilincin tepki gücü ve etkinliği büyük ölçüde azaldığı için bilincin bir anlamda uyuşmasından söz edilebilir. Uyku, insan ömrünün yaklaşık üçte birini oluşturur. Diğer aktivitelere harcadığımızdan daha fazla zamanı uykuda geçiririz. Uyku kendimizi iyi hissetmemiz için gereklidir ve uykunun hayati bir önemi vardır.
Uyku beş farklı dönemden oluşur. 1953'te E. Aserinsky ve N. Kleitman uyku tiplerinin hızlı göz hareketleri ile bağlantılı olduğunu açıkladılar Bu dönemlerden biri REM (Hızlı Göz Hareketleri-Rapid Eye Movement), diğerleri ise Non-REM (NREM) olarak adlandırılmaktadır.
REM uykusu uyanıklık durumuna çok yakındır. REM. evresinde fizyolojik etkinlik, beyne giden kan ve oksijen, vücut hareketleri ve kaslardaki kasılmalar artar. REM uykusunda motor nöronlar uyarılır, frenlenir. Rüyalar genellikle REM uykusunda görülür. Gecenin ilk REM uykusu 90 dakikalık bir yavaş dalga (NREM) uykusundan sonra gelir ve birkaç dakika sürer. Son REM uykusu 20-30 dakika sürer. Bundan sonra uyanılır. Hatırlanan rüyalar genellikle bu son evrede görülen rüyalardır. Stresli ya da uykusuz geçen bir dönemin ardından derin uyku süresi azalır, REM süresi uzar. Bu evre uykunun diğer evrelerinin arasına serpiştirilmiştir.
Çocuklarda Uyku Düzeni
Yavaş dalga uykusunda (NREM) beynin dalgaları çok yavaşlar, kaslar gevşer, sinir sisteminin işlevleri yavaşlar, solunum hızı ve kan basıncı düşer. Uykunun derin ve dinlendirici bölümü bu evrede gerçekleşir. Uykunun dört evresi: 1. Uyuklama Evresi, 2. Hafif Uyku Evresi, 3. Derinleşen Uyku Evresi, 4. Derin Uyku Evresi. Yavaş dalga uykusunun (NREM) sırasıyla dört evrenin ardından yeniden birinci evre gelir. Bu düzen uyku boyunca devam eder.
Uyku bir ayırma problemi midir?
Bir annenin bebeğini uyutması en basit anlamıyla kendisini bebeğinden, bebeğini de kendisinden ayırması anlamına gelir. Bebeğin somut olarak annenin varlığını içselleştirip, annenin yokluğunu telafi edebileceği, 'somut' annenin yerine onun psikolojik varlığını yaratmış olması gerekir ki uyku ile gelen ayrılıkla başa çıkabilsin.
Anne babaların kendi çocukluklarının sorunlu geçmesi onlar anne baba olduklarında nasıl davranmaları, ne yapmaları gerektiği konusunda kararsızlığa düşmelerine neden olur. Bebekleri uyku problemi yaşayan anne babaların en sık sordukları soru, "Bebek ağlayarak uyandığında bırakalım ağlasın mı? Yoksa gidip kucağımıza mı alalım?" sorusudur. Bu soru anne ve babanın zihninde bir orta yolun olmadığı ya da o orta yolu bulmakta zorlandıkları anlamına gelir. Bir uçta bebeği tamamen yalnız bırakma, diğer uçta ise her ağladığında gidip kucağa alma vardır. Bebeğin ağlamalarına anne babaların vereceği uygun tepkinin önemi büyüktür. Ağlayan bir bebeğin her defasında ağladığında kucağa alınmaya ihtiyacı yoktur, bebek bir süre kucakta kaldıktan sonra sürekli kucakta kalmaya ihtiyacı olmayabilir ya da bebek ağlayıp da bir kez kucağa alındıktan sonra her defasında ağladığında kucağa alınmaya ihtiyaç duymuyor olabilir.
Bebeklerde Uyku Düzeni
Bazı ebeveynler, bebekleri her ağladığında yanına gitmek isterler. Bebeklerinin terk edilmişlik duygusu yaşamalarından büyük endişe duyarlar. İşte buradaki soru şudur: Terk edilmişlik duygusu bebeğin hissi midir, yoksa bebeğin ağlayarak anne babaya hissettirdiği bir duygu mudur? Bu sorunun yanıtı çok önemlidir. Bebek her ağlayarak uyandığında anne babanın bebeğin yanına gitmesi, belki de bir anlamda bilinçdışı olarak kendilerine güvenmediklerini, dolayısıyla da bebeklerinin kendi başına yeniden uykuya dalama-yacağı düşüncesine sahip olduklarını gösteriyor olabilir. Bebek ağladığında hiç yanına gitmemek de onu yalnız bırakarak, ihtiyacı olduğunda bir anne babanın varlığını içselleştirememesine neden olur. Soruna yaklaşımda siyah beyaz, ya hep ya hiç şeklinde bir yaklaşım sorunun çözümünde işe yaramayacağı gibi anne babanın kendi anne baba figürleri hakkında da önemli şeyler söyler.
Bebeğin kendisini en etkili anlatma yöntemi ağlamaktır. Anne babaların bebeklerinin ağlamaları ile ilgili atıfları, ağlama karşısındaki toleransları, tahammülleri onların o günkü yaşam koşullarından olduğu kadar geçmiş yaşam deneyimlerinden de etkilenir. Çocuk sahibi olmak geçmiş deneyimlerin, anne babaların kendi anne babaları ile olan ilişkilerinin, çatışmalarının, korku ve kaygılarının yeniden hareketlenip canlanması anlamına gelir. Bebeğin ayrı birey olmasına izin vermek ve bu doğrultuda davranmak, onun öfkelenmesinin ve bu öfkesini ifade etmesinin üstesinden gelmek gerekir.
Bebeklerde Uyku Sorunu
Annelerin bebeklerini hiç bırakamamaları karşısında duydukları kızgınlık, bebeğe karşı aşırı koruyucu olmaları ve sürekli olarak ona çok yakın olmak istemeleri belki de annenin bilindışı olarak hissettiği bebeğini bırakmak, ondan ayrılmayı istemek duygularına karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olabilir. Bebeklerinden hiç ayrılamayan annelerin yarı şaka ile "Onu bir kez bırakırsam bir daha hiç gelmem" demesi de bu anlamda çarpıcı bir örnektir.
Bazı anneler de vardır ki onlar eğer günün bir bölümünde bebeklerini bir arkadaşa ya da güvendikler birisine bırakırlarsa kendilerine kalacak boş zamanda ne yapacaklarını bilemediklerini söylerler. Bu durum annenin bebeğini kendisinden ayrı bir varlık olarak düşünmekte yaşadığı güçlüğü de anlatır. Çocukların yaşadığı okul korkusu, anneden ayrılamama ya da annenin kendisinin yaşadığı dışarı çıkma korkusunun temellerinin bebeklik döneminde yaşanan ayrılma güçlüklükleri ile ilgili olduğu söylenebilir.
Uyku dinlenme halidir. Uyku sırasında bilincin tepki gücü ve etkinliği büyük ölçüde azaldığı için bilincin bir anlamda uyuşmasından söz edilebilir. Uyku, insan ömrünün yaklaşık üçte birini oluşturur. Diğer aktivitelere harcadığımızdan daha fazla zamanı uykuda geçiririz. Uyku kendimizi iyi hissetmemiz için gereklidir ve uykunun hayati bir önemi vardır.
Uyku beş farklı dönemden oluşur. 1953'te E. Aserinsky ve N. Kleitman uyku tiplerinin hızlı göz hareketleri ile bağlantılı olduğunu açıkladılar Bu dönemlerden biri REM (Hızlı Göz Hareketleri-Rapid Eye Movement), diğerleri ise Non-REM (NREM) olarak adlandırılmaktadır.
REM uykusu uyanıklık durumuna çok yakındır. REM. evresinde fizyolojik etkinlik, beyne giden kan ve oksijen, vücut hareketleri ve kaslardaki kasılmalar artar. REM uykusunda motor nöronlar uyarılır, frenlenir. Rüyalar genellikle REM uykusunda görülür. Gecenin ilk REM uykusu 90 dakikalık bir yavaş dalga (NREM) uykusundan sonra gelir ve birkaç dakika sürer. Son REM uykusu 20-30 dakika sürer. Bundan sonra uyanılır. Hatırlanan rüyalar genellikle bu son evrede görülen rüyalardır. Stresli ya da uykusuz geçen bir dönemin ardından derin uyku süresi azalır, REM süresi uzar. Bu evre uykunun diğer evrelerinin arasına serpiştirilmiştir.
Çocuklarda Uyku Düzeni
Yavaş dalga uykusunda (NREM) beynin dalgaları çok yavaşlar, kaslar gevşer, sinir sisteminin işlevleri yavaşlar, solunum hızı ve kan basıncı düşer. Uykunun derin ve dinlendirici bölümü bu evrede gerçekleşir. Uykunun dört evresi: 1. Uyuklama Evresi, 2. Hafif Uyku Evresi, 3. Derinleşen Uyku Evresi, 4. Derin Uyku Evresi. Yavaş dalga uykusunun (NREM) sırasıyla dört evrenin ardından yeniden birinci evre gelir. Bu düzen uyku boyunca devam eder.
Uyku bir ayırma problemi midir?
Bir annenin bebeğini uyutması en basit anlamıyla kendisini bebeğinden, bebeğini de kendisinden ayırması anlamına gelir. Bebeğin somut olarak annenin varlığını içselleştirip, annenin yokluğunu telafi edebileceği, 'somut' annenin yerine onun psikolojik varlığını yaratmış olması gerekir ki uyku ile gelen ayrılıkla başa çıkabilsin.
Anne babaların kendi çocukluklarının sorunlu geçmesi onlar anne baba olduklarında nasıl davranmaları, ne yapmaları gerektiği konusunda kararsızlığa düşmelerine neden olur. Bebekleri uyku problemi yaşayan anne babaların en sık sordukları soru, "Bebek ağlayarak uyandığında bırakalım ağlasın mı? Yoksa gidip kucağımıza mı alalım?" sorusudur. Bu soru anne ve babanın zihninde bir orta yolun olmadığı ya da o orta yolu bulmakta zorlandıkları anlamına gelir. Bir uçta bebeği tamamen yalnız bırakma, diğer uçta ise her ağladığında gidip kucağa alma vardır. Bebeğin ağlamalarına anne babaların vereceği uygun tepkinin önemi büyüktür. Ağlayan bir bebeğin her defasında ağladığında kucağa alınmaya ihtiyacı yoktur, bebek bir süre kucakta kaldıktan sonra sürekli kucakta kalmaya ihtiyacı olmayabilir ya da bebek ağlayıp da bir kez kucağa alındıktan sonra her defasında ağladığında kucağa alınmaya ihtiyaç duymuyor olabilir.
Bebeklerde Uyku Düzeni
Bazı ebeveynler, bebekleri her ağladığında yanına gitmek isterler. Bebeklerinin terk edilmişlik duygusu yaşamalarından büyük endişe duyarlar. İşte buradaki soru şudur: Terk edilmişlik duygusu bebeğin hissi midir, yoksa bebeğin ağlayarak anne babaya hissettirdiği bir duygu mudur? Bu sorunun yanıtı çok önemlidir. Bebek her ağlayarak uyandığında anne babanın bebeğin yanına gitmesi, belki de bir anlamda bilinçdışı olarak kendilerine güvenmediklerini, dolayısıyla da bebeklerinin kendi başına yeniden uykuya dalama-yacağı düşüncesine sahip olduklarını gösteriyor olabilir. Bebek ağladığında hiç yanına gitmemek de onu yalnız bırakarak, ihtiyacı olduğunda bir anne babanın varlığını içselleştirememesine neden olur. Soruna yaklaşımda siyah beyaz, ya hep ya hiç şeklinde bir yaklaşım sorunun çözümünde işe yaramayacağı gibi anne babanın kendi anne baba figürleri hakkında da önemli şeyler söyler.
Bebeğin kendisini en etkili anlatma yöntemi ağlamaktır. Anne babaların bebeklerinin ağlamaları ile ilgili atıfları, ağlama karşısındaki toleransları, tahammülleri onların o günkü yaşam koşullarından olduğu kadar geçmiş yaşam deneyimlerinden de etkilenir. Çocuk sahibi olmak geçmiş deneyimlerin, anne babaların kendi anne babaları ile olan ilişkilerinin, çatışmalarının, korku ve kaygılarının yeniden hareketlenip canlanması anlamına gelir. Bebeğin ayrı birey olmasına izin vermek ve bu doğrultuda davranmak, onun öfkelenmesinin ve bu öfkesini ifade etmesinin üstesinden gelmek gerekir.
Bebeklerde Uyku Sorunu
Annelerin bebeklerini hiç bırakamamaları karşısında duydukları kızgınlık, bebeğe karşı aşırı koruyucu olmaları ve sürekli olarak ona çok yakın olmak istemeleri belki de annenin bilindışı olarak hissettiği bebeğini bırakmak, ondan ayrılmayı istemek duygularına karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olabilir. Bebeklerinden hiç ayrılamayan annelerin yarı şaka ile "Onu bir kez bırakırsam bir daha hiç gelmem" demesi de bu anlamda çarpıcı bir örnektir.
Bazı anneler de vardır ki onlar eğer günün bir bölümünde bebeklerini bir arkadaşa ya da güvendikler birisine bırakırlarsa kendilerine kalacak boş zamanda ne yapacaklarını bilemediklerini söylerler. Bu durum annenin bebeğini kendisinden ayrı bir varlık olarak düşünmekte yaşadığı güçlüğü de anlatır. Çocukların yaşadığı okul korkusu, anneden ayrılamama ya da annenin kendisinin yaşadığı dışarı çıkma korkusunun temellerinin bebeklik döneminde yaşanan ayrılma güçlüklükleri ile ilgili olduğu söylenebilir.
Cocuklarda Beslenme Sorunu
Beslenme sorunu yaşayan çocuklar için neler yapılmalıdır?
Çocukların belirli davranışları kazanmalarında benimsenmesi istenen davranış yolunda en küçük çabayı bile fark etmek, övmek, yerine göre ödüllendirmek istenen davranışın pekişmesinde oldukça etkilidir. Çocuğa övgüde bulunmak için mükemmeliyetçi bir yaklaşım içinde bulunmak ve davranış tam olarak yerleşinceye kadar bekleyip ondan sonra çocuğa olumlu geri bildirim vermeyi beklemek çocuğu yıldırır.
Çocuklarda Beslenme Sorunu
Evde yemek ile ilgi belirli kuralların, düzenlemelerin, belirli bir tavrın varlığına gerek vardır. Anne ve baba arasında bir tutarlılığın olması çok önemlidir. Anne baba arasındaki ilişki aile düzenini belirler. Eğer çocuğunuzdan -elbette onun yiyebileceğinden çok fazla olmaması gerekir- üç kaşık yemesini istiyorsanız bunu pazarlıkla iki veya bir kaşığa indirmeyin. Yemesi gereken miktarda kararlı olun. Yemeğini yememesi halinde arada atıştırması için yemek istediği şeyleri kesinlikle yemesine izin vermeyin. Yememesi halinde bunu büyük bir sorun haline getirmemeye de özen gösterin.
Çocuğun günlük yaşamında rutine çok ihtiyacı vardır. Bir günün aktiviteleri arasında en temel olanı yemek zamanlarıdır. Yemek zamanlarında çok büyük değişiklikler yapılmaması gerekir. Çocuğunuz büyüdükçe yemek zamanlarında daha esnek olabilirsiniz. Ama küçük çocuklar için yemek zamanları gün içinde çocuğun zaman kavramını öğrenmesini de sağlar. Böylece de çocuğun kendisini programlaması kolaylaşır.
Yemek zamanlarının belirli olması ev içinde belli sınırların olması anlamına gelir. Yemek zamanlarında masada oturulması gibi basit kuralların da yemek zamanlarıyla birlikte hayata geçirilmesi gerekir. Kurallar ve sınırlar anne babanın kendisini kontrol etmesini kolaylaştırdığı gibi olası duygusal çatışma ve gerilimlerin kalkmasına da katkı sağlar.
Çocuğun yemediği durumlarda kesinlikle ceza ile çocuk disiplin altına alınmaya çalışılmamalıdır. Yemek zamanında disiplin konusunda dikkat edilmesi gereken şeyler çocuğun masaya oturup oturmaması ve masadaki davranışları olmalıdır. Masaya oturan ve sofra kurallarına uygun davranan çocuk eğer gün içinde bisküvi ya da çikolata gibi şeyler verilmediyse yemeğini yiyecektir.
Uygun zamanda verilen uyarılar, hatırlatmalar çocuğun bir sonraki aktiviteye yalnız fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da hazırlanmasına yardım eder. Yemek zamanının yaklaştığı çocuğa önceden haber verilmelidir. Gerekirse hatırlatmalar aralıklarla birkaç kez yapılmalıdır. Her çocuğun yaptığı şeyi bırakarak bir başka şeyi yapmaya yönelmesi aynı hız ve çabuklukta değildir. Masaya oturduğunda ise hâlâ toparlanamamışsa yine uyarılarla çocuğun kendisini toparlaması için zaman tanınmalıdır.
Çocuk yemek zamanında uygunsuz davrandığında yaptığı davranışın uygun olmadığı nedenleri ile açıklanmalıdır. Bu açıklamaların mümkün olduğunca kısa ve özet cümlelerle ifade edilmesi gerekir. Aksi halde hem çocuğun kafası karışacak hem de söylenenleri takip edemediği için anlamayacaktır.
Çocukların yemek seçtiği durumlarda kendi menülerini kendilerinin hazırlamasına izin verilmemesi gerekir. Varolan yiyecekler içinde seçme şansı tanınmalıdır. Anne babaların dikkat etmeleri gereken nokta kendi damak zevkleri doğrultusunda ısrarcı olmamaktır. Çocukların sınırlara ihtiyaçları olduğunu düşünecek olursak çocuğa istediği yemeği yemesi alternatifi verilmemelidir. Bu çocuk için büyük bir sorumluluktur. O nedenle de karar veremeyip ya hep aynı şeyleri seçecek ya da kararsız kalıp hiçbir şey seçemeyecektir.
Çocuğunuzn kendi kendisini beslemesine her ne kadar bu uzun da sürse ya da ortalığın kirlenmesine neden olsa da izin verilmelidir. Böylece çocuğa sorumluluk verilmiş olur. Ayrıca masanın ve yemeğin hazırlanmasında çocuklara verilecek küçük sorumluluklar çocukların beslenme sürecine daha kolay dahil olmalarını sağlar.
Yemek zamanlarının aile bireylerinin bir araya geldiği, sosyalleştikleri keyifli zamanlar olması gerekir. Aile bireylerinin duygusal olarak birbirlerinden beslenmeleri, ilişki kurmaları, masada herkesin yalnız daha iştahlı olmasını değil birbirlerine yakınlaşmalarını da sağlar.
Çocukların belirli davranışları kazanmalarında benimsenmesi istenen davranış yolunda en küçük çabayı bile fark etmek, övmek, yerine göre ödüllendirmek istenen davranışın pekişmesinde oldukça etkilidir. Çocuğa övgüde bulunmak için mükemmeliyetçi bir yaklaşım içinde bulunmak ve davranış tam olarak yerleşinceye kadar bekleyip ondan sonra çocuğa olumlu geri bildirim vermeyi beklemek çocuğu yıldırır.
Çocuklarda Beslenme Sorunu
Evde yemek ile ilgi belirli kuralların, düzenlemelerin, belirli bir tavrın varlığına gerek vardır. Anne ve baba arasında bir tutarlılığın olması çok önemlidir. Anne baba arasındaki ilişki aile düzenini belirler. Eğer çocuğunuzdan -elbette onun yiyebileceğinden çok fazla olmaması gerekir- üç kaşık yemesini istiyorsanız bunu pazarlıkla iki veya bir kaşığa indirmeyin. Yemesi gereken miktarda kararlı olun. Yemeğini yememesi halinde arada atıştırması için yemek istediği şeyleri kesinlikle yemesine izin vermeyin. Yememesi halinde bunu büyük bir sorun haline getirmemeye de özen gösterin.
Çocuğun günlük yaşamında rutine çok ihtiyacı vardır. Bir günün aktiviteleri arasında en temel olanı yemek zamanlarıdır. Yemek zamanlarında çok büyük değişiklikler yapılmaması gerekir. Çocuğunuz büyüdükçe yemek zamanlarında daha esnek olabilirsiniz. Ama küçük çocuklar için yemek zamanları gün içinde çocuğun zaman kavramını öğrenmesini de sağlar. Böylece de çocuğun kendisini programlaması kolaylaşır.
Yemek zamanlarının belirli olması ev içinde belli sınırların olması anlamına gelir. Yemek zamanlarında masada oturulması gibi basit kuralların da yemek zamanlarıyla birlikte hayata geçirilmesi gerekir. Kurallar ve sınırlar anne babanın kendisini kontrol etmesini kolaylaştırdığı gibi olası duygusal çatışma ve gerilimlerin kalkmasına da katkı sağlar.
Çocuğun yemediği durumlarda kesinlikle ceza ile çocuk disiplin altına alınmaya çalışılmamalıdır. Yemek zamanında disiplin konusunda dikkat edilmesi gereken şeyler çocuğun masaya oturup oturmaması ve masadaki davranışları olmalıdır. Masaya oturan ve sofra kurallarına uygun davranan çocuk eğer gün içinde bisküvi ya da çikolata gibi şeyler verilmediyse yemeğini yiyecektir.
Uygun zamanda verilen uyarılar, hatırlatmalar çocuğun bir sonraki aktiviteye yalnız fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da hazırlanmasına yardım eder. Yemek zamanının yaklaştığı çocuğa önceden haber verilmelidir. Gerekirse hatırlatmalar aralıklarla birkaç kez yapılmalıdır. Her çocuğun yaptığı şeyi bırakarak bir başka şeyi yapmaya yönelmesi aynı hız ve çabuklukta değildir. Masaya oturduğunda ise hâlâ toparlanamamışsa yine uyarılarla çocuğun kendisini toparlaması için zaman tanınmalıdır.
Çocuk yemek zamanında uygunsuz davrandığında yaptığı davranışın uygun olmadığı nedenleri ile açıklanmalıdır. Bu açıklamaların mümkün olduğunca kısa ve özet cümlelerle ifade edilmesi gerekir. Aksi halde hem çocuğun kafası karışacak hem de söylenenleri takip edemediği için anlamayacaktır.
Çocukların yemek seçtiği durumlarda kendi menülerini kendilerinin hazırlamasına izin verilmemesi gerekir. Varolan yiyecekler içinde seçme şansı tanınmalıdır. Anne babaların dikkat etmeleri gereken nokta kendi damak zevkleri doğrultusunda ısrarcı olmamaktır. Çocukların sınırlara ihtiyaçları olduğunu düşünecek olursak çocuğa istediği yemeği yemesi alternatifi verilmemelidir. Bu çocuk için büyük bir sorumluluktur. O nedenle de karar veremeyip ya hep aynı şeyleri seçecek ya da kararsız kalıp hiçbir şey seçemeyecektir.
Çocuğunuzn kendi kendisini beslemesine her ne kadar bu uzun da sürse ya da ortalığın kirlenmesine neden olsa da izin verilmelidir. Böylece çocuğa sorumluluk verilmiş olur. Ayrıca masanın ve yemeğin hazırlanmasında çocuklara verilecek küçük sorumluluklar çocukların beslenme sürecine daha kolay dahil olmalarını sağlar.
Yemek zamanlarının aile bireylerinin bir araya geldiği, sosyalleştikleri keyifli zamanlar olması gerekir. Aile bireylerinin duygusal olarak birbirlerinden beslenmeleri, ilişki kurmaları, masada herkesin yalnız daha iştahlı olmasını değil birbirlerine yakınlaşmalarını da sağlar.
Cocuklarda Yemek Cikarma
Çocuğun yediklerini midesinden tekrar ağzına getirerek çiğnemesinin nedeni nedir?
Bebeklerin ya da küçük çocukların yuttuktan sonra yarı sindirilmiş besinin bir bölümünü tekrar ağza geri getirerek çiğnemeleri davranışı bir yeme bozukluğudur (Rumination Disorder). Çocuk yeniden çiğnediği yarı sindirilmiş besini tükürebilir veya yutabilir. Böylesi bir davranışla karşılaşıldığında özel bir yeme bozukluğundan söz edebilmemiz için çocuğun daha önce normal bir şekilde besleniyor olması, söz konusu problem davranışın düzenli olarak en az bir aydır çocukta görülmesi gerekir.
Çocuk yeniden çiğneme davranışını ya yemek sırasında ya da yemekten hemen sonra yapar. Bu özel yeme bozukluğundan söz edilebilmesi için, çocukta tekrar eden kusma, tekrar besini ağza getirip çiğneme, kilo kaybı, ağız kokusu, dişlerde çürüme, mide ağrıları ve dilde çatlakların görülmesi gerekir.
Bu yeme bozukluğuna tam olarak neyin neden olduğu bilinmemekle birlikte etkili olabileceği düşünülen bazı faktörler vardır. Çocuğun fiziksel bir rahatsızlığının olması, hayatında aşırı derecede stresin olması, aile içinde duygusal ya da fiziksel ihmalin olması, çocuğun yarı sindirilmiş olan besinleri yeniden çiğnemesi, onun gevşemesini sağlayan bir davranışa dönüşür.
Yeniden çiğneme şeklinde görülen yeme bozukluğu daha çok küçük çocuklar, bebekler ve zekâ geriliği olan çocuklarda görülür. Erkeklerde kızlara oranla daha çok görülür. Bu yeme bozukluğunun tedavisinde mutlaka bir doktora giderek çocuğun fiziksel olarak bir probleminin olmadığından emin olunması gerekir. Anne babanın öncelikle çocukları ile olan ilişkilerinde kendi tutumları üzerinde durmalarında yarar vardır. Daha sonra çocuğun yaşamında bazı davranışçı düzenlemelere gidebilirler. Sözgelimi çocuğun yemek yerken ve yedikten sonra duruşuna dikkat edilmeli ve duruşu değiştirilmelidir. Çocuk ve anne babası arasındaki ilişkinin geliştirilmesi, çocukla daha çok nitelikli zaman geçirilmesi, ona daha fazla ilgi gösterilmesi çocuğun davranışlarında olumlu yönde değişiklik sağlar. Ayrıca yemek sırasında çocuğun dikkatini dağıtabilecek unsurların da ortadan kaldırılmasında büyük yarar vardır. Beslenme zamanlarının birlikte keyif alınan rahatlatıcı aktivitelere dönüştürülmesi çocuğun rahatlamasını sağlar. Tüm bunlara rağmen eğer problem devam ediyorsa bu kez davranış ortaya çıktığında çocuğun onun ilgi ve dikkatini farklı şeylere yöneltmesi sağlanabilir.
Genellikle bebek ve küçük çocuklarda yarı sindirilmiş olan besini yeniden ağıza getirerek çiğneme davranışı çok uzun sürmeden ortadan kaybolabilir. Ancak eğer çocuğun yaşı büyük ise tedavisi aylar alabilir. Anne babaların daha problem davranışlar ortaya çıkmadan önlem almaları, çocukları ile olan ilişkilerine özen göstermeleri gerekir.
Bebeklerin ya da küçük çocukların yuttuktan sonra yarı sindirilmiş besinin bir bölümünü tekrar ağza geri getirerek çiğnemeleri davranışı bir yeme bozukluğudur (Rumination Disorder). Çocuk yeniden çiğnediği yarı sindirilmiş besini tükürebilir veya yutabilir. Böylesi bir davranışla karşılaşıldığında özel bir yeme bozukluğundan söz edebilmemiz için çocuğun daha önce normal bir şekilde besleniyor olması, söz konusu problem davranışın düzenli olarak en az bir aydır çocukta görülmesi gerekir.
Çocuk yeniden çiğneme davranışını ya yemek sırasında ya da yemekten hemen sonra yapar. Bu özel yeme bozukluğundan söz edilebilmesi için, çocukta tekrar eden kusma, tekrar besini ağza getirip çiğneme, kilo kaybı, ağız kokusu, dişlerde çürüme, mide ağrıları ve dilde çatlakların görülmesi gerekir.
Bu yeme bozukluğuna tam olarak neyin neden olduğu bilinmemekle birlikte etkili olabileceği düşünülen bazı faktörler vardır. Çocuğun fiziksel bir rahatsızlığının olması, hayatında aşırı derecede stresin olması, aile içinde duygusal ya da fiziksel ihmalin olması, çocuğun yarı sindirilmiş olan besinleri yeniden çiğnemesi, onun gevşemesini sağlayan bir davranışa dönüşür.
Yeniden çiğneme şeklinde görülen yeme bozukluğu daha çok küçük çocuklar, bebekler ve zekâ geriliği olan çocuklarda görülür. Erkeklerde kızlara oranla daha çok görülür. Bu yeme bozukluğunun tedavisinde mutlaka bir doktora giderek çocuğun fiziksel olarak bir probleminin olmadığından emin olunması gerekir. Anne babanın öncelikle çocukları ile olan ilişkilerinde kendi tutumları üzerinde durmalarında yarar vardır. Daha sonra çocuğun yaşamında bazı davranışçı düzenlemelere gidebilirler. Sözgelimi çocuğun yemek yerken ve yedikten sonra duruşuna dikkat edilmeli ve duruşu değiştirilmelidir. Çocuk ve anne babası arasındaki ilişkinin geliştirilmesi, çocukla daha çok nitelikli zaman geçirilmesi, ona daha fazla ilgi gösterilmesi çocuğun davranışlarında olumlu yönde değişiklik sağlar. Ayrıca yemek sırasında çocuğun dikkatini dağıtabilecek unsurların da ortadan kaldırılmasında büyük yarar vardır. Beslenme zamanlarının birlikte keyif alınan rahatlatıcı aktivitelere dönüştürülmesi çocuğun rahatlamasını sağlar. Tüm bunlara rağmen eğer problem devam ediyorsa bu kez davranış ortaya çıktığında çocuğun onun ilgi ve dikkatini farklı şeylere yöneltmesi sağlanabilir.
Genellikle bebek ve küçük çocuklarda yarı sindirilmiş olan besini yeniden ağıza getirerek çiğneme davranışı çok uzun sürmeden ortadan kaybolabilir. Ancak eğer çocuğun yaşı büyük ise tedavisi aylar alabilir. Anne babaların daha problem davranışlar ortaya çıkmadan önlem almaları, çocukları ile olan ilişkilerine özen göstermeleri gerekir.
Cocuklarda Televizyon Karsisinda Beslenme
Çocuğu televizyon karşısında beslemek doğru mudur?
Çocuk sürekli araştırmak, öğrenmek ister. Büyüdükçe insanların öğrenme heves ve enerjileri azalır. O yüzden de bütün bir günü çocukla geçirmek oldukça yorucudur. Çocuk sürekli olarak bu hızlı öğrenme evresinde kendisine asistanlık yapılmasına ihtiyaç duyar. Çocuğun oyunları, sosyal ilişkileri anne babaların çocuklarının duygusal gelişimi konusunda takip etmeleri gereken önemli konulardır. Fakat genellikle anne babalan, çocuklarının oyunları ya da ilişkileri üzerine düşünmekten çok onları çocuklarının ne kadar yediği üzerine konuşurken görürüz.
Anne babalar, çocuklarının gün içinde yaptıkları tüm aktivitelerin başında ne kadar yemek yedikleriyle ilgilenirler. Ne kadar yediği, kimi durumlarda nasıl yediğinden hatta ne yediğinden bile daha önem kazanır. Bu nedenle de anne babalar çocuklarını besleyebilmek için türlü yollara başvururlar. Bu yollar arasında en yaygın olarak tercih edileni, çocuğu televizyon karşısında beslemektir. Çocuk ancak annesinin hedeflediği miktarı yedikten sonra,
bir sonraki öğüne kadar rahatlıkla annesinden uzaklaşıp günlük aktiviteleri-ne devam edebilir.
Çocuğu bir şeye daldığı anda beslemenin çocuk açısından değişik sakıncaları vardır. Televizyon aracılığıyla beslerken, çocuk için aslında birinci aktivite televizyon seyretmektir. Çocuğu bir anlamda kendisine fark ettirmeden beslemeye çalışmak çocuğun kendi besleme sorumluluğunu almamasına, bir sofra kültürü edinmemesine ve daha da önemlisi beslenmenin çok da iyi bir şey olmadığı mesajını almasına neden olur. Üstelik de elinde tabakla peşinden koşan bir yetişkinin varlığı çocuk için çok gerekli olan anne baba otoritesini içselleştirmesine, sınırların varlığını deneyimlemesine de engel olur.
Anne babaların çocuklarının davranışlarını birbirlerinden bağımsız süreçler olarak görmemelerinde büyük yarar vardır. Beslensin de nasıl beslenirse beslensin anlayışı çok doğru değildir. Çocuğun beslenme alışkanlığı diğer davranışlarını etkileyebileceği gibi çocuğun genel davranışları da onun beslenme yöntemini etkiler. Anne babaların evde tutarlı bir düzeni oturtmaları çocuğun genel anlamda kendi duygularını kontrol edebilmesine, potansiyelini daha verimli kullanmasına yardım eder.
Çocuk sürekli araştırmak, öğrenmek ister. Büyüdükçe insanların öğrenme heves ve enerjileri azalır. O yüzden de bütün bir günü çocukla geçirmek oldukça yorucudur. Çocuk sürekli olarak bu hızlı öğrenme evresinde kendisine asistanlık yapılmasına ihtiyaç duyar. Çocuğun oyunları, sosyal ilişkileri anne babaların çocuklarının duygusal gelişimi konusunda takip etmeleri gereken önemli konulardır. Fakat genellikle anne babalan, çocuklarının oyunları ya da ilişkileri üzerine düşünmekten çok onları çocuklarının ne kadar yediği üzerine konuşurken görürüz.
Anne babalar, çocuklarının gün içinde yaptıkları tüm aktivitelerin başında ne kadar yemek yedikleriyle ilgilenirler. Ne kadar yediği, kimi durumlarda nasıl yediğinden hatta ne yediğinden bile daha önem kazanır. Bu nedenle de anne babalar çocuklarını besleyebilmek için türlü yollara başvururlar. Bu yollar arasında en yaygın olarak tercih edileni, çocuğu televizyon karşısında beslemektir. Çocuk ancak annesinin hedeflediği miktarı yedikten sonra,
bir sonraki öğüne kadar rahatlıkla annesinden uzaklaşıp günlük aktiviteleri-ne devam edebilir.
Çocuğu bir şeye daldığı anda beslemenin çocuk açısından değişik sakıncaları vardır. Televizyon aracılığıyla beslerken, çocuk için aslında birinci aktivite televizyon seyretmektir. Çocuğu bir anlamda kendisine fark ettirmeden beslemeye çalışmak çocuğun kendi besleme sorumluluğunu almamasına, bir sofra kültürü edinmemesine ve daha da önemlisi beslenmenin çok da iyi bir şey olmadığı mesajını almasına neden olur. Üstelik de elinde tabakla peşinden koşan bir yetişkinin varlığı çocuk için çok gerekli olan anne baba otoritesini içselleştirmesine, sınırların varlığını deneyimlemesine de engel olur.
Anne babaların çocuklarının davranışlarını birbirlerinden bağımsız süreçler olarak görmemelerinde büyük yarar vardır. Beslensin de nasıl beslenirse beslensin anlayışı çok doğru değildir. Çocuğun beslenme alışkanlığı diğer davranışlarını etkileyebileceği gibi çocuğun genel davranışları da onun beslenme yöntemini etkiler. Anne babaların evde tutarlı bir düzeni oturtmaları çocuğun genel anlamda kendi duygularını kontrol edebilmesine, potansiyelini daha verimli kullanmasına yardım eder.
Cocuklarin Beslenmesinde Dikkat Edilecekler
Anne babaların, çocuklarının beslenmesi ile ilgili olarak dikkat etmeleri gerekenler
Çocuğun özgüven sorununun olması ve tüm ilgisini vücuduna vermesi anoreksia için önemli bir risk faktörüdür.
Çocuk çok az yer, yedikten sonrada kendisini kusturabilir, anne babaların bu iki konuya dikkat etmeleri gerekir.
Çocuk önerilere karşı direnç gösterir, anne baba ile arasında tartışmalar yaşanır, bu da ilişkinin kötüleşmesine yol açar. Böylesi bir durumdan kaçınmak için anne babanın soğukkanlılığını korumasında yarar vardır.
Aile içinde beslenme ile ilgili kontrolü anne babanın alması gerekir. Anne babanın neyin pişirileceğinin ve ne kadar yeneceğinin kontrolünü almasında yarar vardır. Bu aynı zaman anne babanın neyin ne kadar yendiğini kontrol etmesini de kolaylaştırır.
Anoreksik olan çocuğun hastaneye yatmasına gerek olup olmadığına dair kararın konunun uzmanı bir doktorla bir likte çok gecikmeden alınması gerekir.
Çocukla birlikte ailenin de psikolojik destek alması gerekebilir.
Çocuğun özgüven sorununun olması ve tüm ilgisini vücuduna vermesi anoreksia için önemli bir risk faktörüdür.
Çocuk çok az yer, yedikten sonrada kendisini kusturabilir, anne babaların bu iki konuya dikkat etmeleri gerekir.
Çocuk önerilere karşı direnç gösterir, anne baba ile arasında tartışmalar yaşanır, bu da ilişkinin kötüleşmesine yol açar. Böylesi bir durumdan kaçınmak için anne babanın soğukkanlılığını korumasında yarar vardır.
Aile içinde beslenme ile ilgili kontrolü anne babanın alması gerekir. Anne babanın neyin pişirileceğinin ve ne kadar yeneceğinin kontrolünü almasında yarar vardır. Bu aynı zaman anne babanın neyin ne kadar yendiğini kontrol etmesini de kolaylaştırır.
Anoreksik olan çocuğun hastaneye yatmasına gerek olup olmadığına dair kararın konunun uzmanı bir doktorla bir likte çok gecikmeden alınması gerekir.
Çocukla birlikte ailenin de psikolojik destek alması gerekebilir.
Cocuklarda Aglama ve Kusma
Çocuklarda Ağlama ve Kusma
Bazı çocukların çok üzülünce ya da istedikleri yapılmadığında ağlarken kusmaları ne anlama gelir?
Çocuklarda gördüğümüz, gözlemlediğimiz istenmeyen davranışları "şımarıklık" ya da "sadece ilgi çekmek amacıyla yapıyor" şeklindeki değerlendirmeler anne babaların çocukları üzerine yalnız düşü nurken değil, konuşurken de kaçınmaları gereken ifadelerdir. Her şeyden önce böyle bir yaklaşım, anne babayı çocuğunun davranışı üzerine düşünmekten alıkoyar. Oysa çocukların davranışlarının hep bir anlamı vardır. Gerek yeterli sosyal donanıma sahip olmadığı gerekse dil gelişimi kendi sıkıntılarını açık bir şekilde ifade etmeye yetmediği için -aynı durumda olan pek çok yetişkin de vardır-çocukların oyun ve davranışları bizler için önemli ipuçlarıdır.
Kusma davranışı bir anlamda çocuğun 'içini boşaltma', kendisini dışarıya vurma davranışı olması bakımından sembolik bir davranış olma özelliğine de sahiptir. Burada ilk düşünülmesi gereken kendisini ifade etmekte ve anlaşılmakta yetersiz kalan çocuğun durumunu göstermesidir. Anne babaların öncelikli olarak çocuklarının ne zaman, hangi davranış karşısında kustukları ve bu kusma davranışının hangi sıklıkta görüldüğünü tespit etmeleri gerekir. Burada önemli olan iki nokta vardır: Davranış oluşmadan önce nasıl engelenebilir? Şayet davranışın engellenmesi başarılamamışsa davranış ortaya çıktığında nasıl bir yaklaşım izlenmelidir?
Davranış ortaya çıkmadan önce engellenebilmesi için gerek sözel yollarla gerekse sanatsal aktivitelerle çocuğun kendisini anlatmasının yolunun açılması gerekir. Çocukla iletişim kurarken onun hissettiği duyguların farkında olduğunuzu ve onu anladığınızın mesajını vermeniz gerekir. Bunu yapabilmek için de çocuğunuza, "Biliyorum bu seni kızdırıyor..." ya da, "Biliyorum böyle olması seni hayal kırıklığına uğrattı..." türünden ifadeler kullanmanız çocuğun hem kendi duygularının farkına vararak duygularıyla başa çıkmasına, hem de kendisini ifade etmeyi öğrenmesine yardım eder. Ayrıca çocuğunuzla olan ilişkinizin niteliğini arttırmak, onunla daha çok ve keyifli zaman geçirmek çocuğunuzun ruhsal olarak daha dirençli olmasını sağlar.
Bir şekilde davranışın ortaya çıkmasına engel olamadıysanız, kusma davranışı ortaya çıktığında mümkün olduğunca soğukkanlı bir şekilde tepkisiz kalmanız zamanla çocuğun davranıştan vazgeçmesine yardım eder. İstenmeyen davranışlara anne babanın vereceği aşırı tepkiler, davranış karşısında açıkça çaresiz kaldıklarını çocuğa yansıtmaları çocuğu daha da açmaza sokar. Olaydan sonra çocuğunuz da siz de sakinleştiğinizde bunun üzerine konuşmanızda yarar vardır.
Bazı çocukların çok üzülünce ya da istedikleri yapılmadığında ağlarken kusmaları ne anlama gelir?
Çocuklarda gördüğümüz, gözlemlediğimiz istenmeyen davranışları "şımarıklık" ya da "sadece ilgi çekmek amacıyla yapıyor" şeklindeki değerlendirmeler anne babaların çocukları üzerine yalnız düşü nurken değil, konuşurken de kaçınmaları gereken ifadelerdir. Her şeyden önce böyle bir yaklaşım, anne babayı çocuğunun davranışı üzerine düşünmekten alıkoyar. Oysa çocukların davranışlarının hep bir anlamı vardır. Gerek yeterli sosyal donanıma sahip olmadığı gerekse dil gelişimi kendi sıkıntılarını açık bir şekilde ifade etmeye yetmediği için -aynı durumda olan pek çok yetişkin de vardır-çocukların oyun ve davranışları bizler için önemli ipuçlarıdır.
Kusma davranışı bir anlamda çocuğun 'içini boşaltma', kendisini dışarıya vurma davranışı olması bakımından sembolik bir davranış olma özelliğine de sahiptir. Burada ilk düşünülmesi gereken kendisini ifade etmekte ve anlaşılmakta yetersiz kalan çocuğun durumunu göstermesidir. Anne babaların öncelikli olarak çocuklarının ne zaman, hangi davranış karşısında kustukları ve bu kusma davranışının hangi sıklıkta görüldüğünü tespit etmeleri gerekir. Burada önemli olan iki nokta vardır: Davranış oluşmadan önce nasıl engelenebilir? Şayet davranışın engellenmesi başarılamamışsa davranış ortaya çıktığında nasıl bir yaklaşım izlenmelidir?
Davranış ortaya çıkmadan önce engellenebilmesi için gerek sözel yollarla gerekse sanatsal aktivitelerle çocuğun kendisini anlatmasının yolunun açılması gerekir. Çocukla iletişim kurarken onun hissettiği duyguların farkında olduğunuzu ve onu anladığınızın mesajını vermeniz gerekir. Bunu yapabilmek için de çocuğunuza, "Biliyorum bu seni kızdırıyor..." ya da, "Biliyorum böyle olması seni hayal kırıklığına uğrattı..." türünden ifadeler kullanmanız çocuğun hem kendi duygularının farkına vararak duygularıyla başa çıkmasına, hem de kendisini ifade etmeyi öğrenmesine yardım eder. Ayrıca çocuğunuzla olan ilişkinizin niteliğini arttırmak, onunla daha çok ve keyifli zaman geçirmek çocuğunuzun ruhsal olarak daha dirençli olmasını sağlar.
Bir şekilde davranışın ortaya çıkmasına engel olamadıysanız, kusma davranışı ortaya çıktığında mümkün olduğunca soğukkanlı bir şekilde tepkisiz kalmanız zamanla çocuğun davranıştan vazgeçmesine yardım eder. İstenmeyen davranışlara anne babanın vereceği aşırı tepkiler, davranış karşısında açıkça çaresiz kaldıklarını çocuğa yansıtmaları çocuğu daha da açmaza sokar. Olaydan sonra çocuğunuz da siz de sakinleştiğinizde bunun üzerine konuşmanızda yarar vardır.
Cocuklarda Anoreksia Hastaligi
Çocuklarda Anoreksia Hastalığı
Anoreksia nevrosa oldukça yaygın bir yeme bozukluğudur. Genellikle başlama yaşı 14-15 yaş; en fazla görüldüğü yaş ise 18 yaştır. Anoreksianın kızlarda görülme oranı erkeklerden daha fazladır. Anoreksiada büyük bir kilo alma ve kilolu olma korkusu hâkimdir. Hedef zayıf olmaktır. Ancak zayıf olmanın arkasında büyük bir kaygı yattığı için, kilo kaybı çok fazladır ve kişi aşırı zayıftır
Anoreksiya bulimia
İngiltere'de Leeds Üniversitesi'nde 2003 yılında yapılan bir araştırma artık çocukların dokuz hatta sekiz yaş gibi çok erken bir yaşta kiloları nedeniyle kaygılanarak diyet yaptıkların ortaya koymuştur. Bu konuda özellikle görsel basında dış görünüşe yapılan vurgunun çok fazla olmasının, '0' beden mankenlerin rol model olarak gösterilmesinin payı büyüktür. Basında obezite tartışılırken anoreksik çocuklardan hemen hemen hiç söz edilmemektedir.
Anoreksianın belirtilerini iki şekilde görmek mümkündür: beslenme ve genel davranışlarla ilgili olanlar. Beslenme ile ilgili belirtilerin başında yiyeceklere karşı saplantı düzeyinde aşırı hassasiyet gelir. Kişi çok az yer ve daha çok yalnız yemek ister. Tercih ettiği besinler çok düşük kalorili besinlerdir. Aç olmasına rağmen bunu inkâr eder. Öğünler normal zamandan erken ya da geç hazırlandığında kişi aşırı tepki verir. Genel davranışlarda ise sık sık tartılma dikkati çeker. Kişi saplantı derecesinde diyetlerle ilgilidir, aşırı egzersiz yapar ve genellikle bol şeyler giyer. Çok kesin bir günlük rutin geliştirir, arkadaşları ile görüşmek istemez, genel olarak gergindir. Fiziksel görünüm olarak ise açık bir kilo kaybı vardır. Âdet dönemlerinde gecikme, soğuk el ve ayaklar, kronik yorgunluk, saç dökülmesi gibi belirtileri vardır.
Anoreksiya nevroza
Çocukluk anoreksiasına karşı anne babaların çok dikkatli olmaları ve durumu fark ettikleri anda mutlaka bir uzmanın yardımına başvurmaları gerekir.
Anoreksia nevrosa oldukça yaygın bir yeme bozukluğudur. Genellikle başlama yaşı 14-15 yaş; en fazla görüldüğü yaş ise 18 yaştır. Anoreksianın kızlarda görülme oranı erkeklerden daha fazladır. Anoreksiada büyük bir kilo alma ve kilolu olma korkusu hâkimdir. Hedef zayıf olmaktır. Ancak zayıf olmanın arkasında büyük bir kaygı yattığı için, kilo kaybı çok fazladır ve kişi aşırı zayıftır
Anoreksiya bulimia
İngiltere'de Leeds Üniversitesi'nde 2003 yılında yapılan bir araştırma artık çocukların dokuz hatta sekiz yaş gibi çok erken bir yaşta kiloları nedeniyle kaygılanarak diyet yaptıkların ortaya koymuştur. Bu konuda özellikle görsel basında dış görünüşe yapılan vurgunun çok fazla olmasının, '0' beden mankenlerin rol model olarak gösterilmesinin payı büyüktür. Basında obezite tartışılırken anoreksik çocuklardan hemen hemen hiç söz edilmemektedir.
Anoreksianın belirtilerini iki şekilde görmek mümkündür: beslenme ve genel davranışlarla ilgili olanlar. Beslenme ile ilgili belirtilerin başında yiyeceklere karşı saplantı düzeyinde aşırı hassasiyet gelir. Kişi çok az yer ve daha çok yalnız yemek ister. Tercih ettiği besinler çok düşük kalorili besinlerdir. Aç olmasına rağmen bunu inkâr eder. Öğünler normal zamandan erken ya da geç hazırlandığında kişi aşırı tepki verir. Genel davranışlarda ise sık sık tartılma dikkati çeker. Kişi saplantı derecesinde diyetlerle ilgilidir, aşırı egzersiz yapar ve genellikle bol şeyler giyer. Çok kesin bir günlük rutin geliştirir, arkadaşları ile görüşmek istemez, genel olarak gergindir. Fiziksel görünüm olarak ise açık bir kilo kaybı vardır. Âdet dönemlerinde gecikme, soğuk el ve ayaklar, kronik yorgunluk, saç dökülmesi gibi belirtileri vardır.
Anoreksiya nevroza
Çocukluk anoreksiasına karşı anne babaların çok dikkatli olmaları ve durumu fark ettikleri anda mutlaka bir uzmanın yardımına başvurmaları gerekir.
Cocuklarda Bulimia Nedir
Bulimia nedir? Çocuklarda görülür mü?
Bulimia psikolojik kökenli bir yeme bozukluğudur. Anoreksiadan en büyük farkı, kişinin az yemek, ya da kendisini aç bırakmak gibi bir çabası yoktur. Bulimia problemi olan kimseler bazı durumlarda normalden bile fazla yerler; ama yedikten sonra yediklerini kusarlar. Bulimik olanlar anoresik olanlar gibi çok zayıf değinlerdir. Hatta aralarında fazla kilolu olanlar bile olabilir. Bulimianın teşhisi de bu nedenle zordur; çünkü bulimikler durumlarını hem saklamak hem de inkâr etmek eğilimindedirler.
Bulimiaya tam olarak neyin yol açtığı bilinmemektedir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar özgüven sorunu olan ve bu durumlarını fiziksel görünümlerini ön plana çıkararak kapatmaya çalışan insanların kendi bedenleri ile saplantı düzeyinde ilgili olmalarının bulimiaya neden olduğunu göstermektedir.
Bulimiada da anoreksiada olduğu gibi kişi beslenme ile saplantı düzeyinde ilgilidir, yalnız kalmak ister, masadan yemeğin orta sında ya da yemekten hemen sonra ayrılarak tüm yediklerini çıkartmak ister. Kusmasını kolaylaştırmak için çokça su içer. Bulimik olanların kiloları ortalama olmakla birlikte kilolarında değişimler gözlenir. Âdet dönemlerinde düzensizlikler söz konusudur.
Çocuklarda da bulimiaya rastlanır. Sözgelimi bana getirilen on bir yaşında bir kız çocuğu yatılı okula gittikten sonra içine düştüğü depresif durumu yenebilmek için bizim 'rahatlatıcı gıdalar' dediğimiz çikolata, şeker gibi şeylere yönelmiş, bu da onun zaman içinde çok fazla kilo almasına neden olmuştu. Başlangıçta çocuk ailesine duyduğu özlemden çokça yakınırken bu yakınmalarını sadece aldığı kilolara odaklayıp, çok fazla kalorili şeyler tüketmeye başlamış, aldığı fazla kilolara bağlı olarak kilo sorununu aşabilmek için de yedikten sonra kendisini kusturmaya başlamıştı. Zaman içinde de kendini kusturmalarının önüne geçemeyecek duruma gelmişti.
Çocuğunuzun böylesi bir problemi olduğunda mutlaka profesyonel bir yardım alınması gerekir. Anne babaların özellikle güven sorunu yaşayan çocukları varsa daha böylesi bulimia gibi bir problem söz konusu olmadan çocuğun güvenini arttırıcı spor, sanat gibi uğraşılarla meşgul olması sağlanmalıdır.
Bulimianın tedavisinde sağlıklı bir yeme düzeninin yerleştirilmesi önemlidir. Çok kalorili şeylerin çok fazla tüketimi engellenerek, yeme sonrasında kusma davranışı da ortadan kaldırılmaya çalışılır. Özellikle davranışçı terapi ile aşırı yemenin ne zaman ve hangi koşullarda ortaya çıktığı saptanır ve ortaya çıktığı zamanlarda çocuğun yeme isteğini aşması için belli bazı stratejiler geliştirilmeye çalışılır. Analitik yaklaşımlarda da önce aşırı şekilde yiyerek sonra da çıkarmanın çocuk için aslında hangi ihtiyaca karşılık geldiği saptanır, çocuğun özellikle anne babasıyla olan ilişkileri ve ilk çocukluk deneyimleri dikkate alınarak sorun aşılmaya çalışılır.
Genel olarak beslenme problemi olan çocukların problemi zaman içinde kendiliğinden aşılır. Tabii burada anoreksia ve bulimia-yı ayrı tutmak gerekir. Eğer çocuğunuzun beslenme problemi olduğunu düşünüyorsanız öncelikle çocuk doktorunuza danışmanızda yarar vardır. Çocuğunuzun beslenmesi onun büyümesini, gelişimini etkilemiyorsa ve çocuğunuz genel olarak sağlıklı ve mutlu ise sorunu zamana bırakmanız yeterli olabilir. Çocuğunuzun beslenme problemi onun gelişimini etkiliyorsa gerekli olan tıbbi ve psikolojik yardımı zaman geçirmeden almanız gerekir.
Bulimia psikolojik kökenli bir yeme bozukluğudur. Anoreksiadan en büyük farkı, kişinin az yemek, ya da kendisini aç bırakmak gibi bir çabası yoktur. Bulimia problemi olan kimseler bazı durumlarda normalden bile fazla yerler; ama yedikten sonra yediklerini kusarlar. Bulimik olanlar anoresik olanlar gibi çok zayıf değinlerdir. Hatta aralarında fazla kilolu olanlar bile olabilir. Bulimianın teşhisi de bu nedenle zordur; çünkü bulimikler durumlarını hem saklamak hem de inkâr etmek eğilimindedirler.
Bulimiaya tam olarak neyin yol açtığı bilinmemektedir. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar özgüven sorunu olan ve bu durumlarını fiziksel görünümlerini ön plana çıkararak kapatmaya çalışan insanların kendi bedenleri ile saplantı düzeyinde ilgili olmalarının bulimiaya neden olduğunu göstermektedir.
Bulimiada da anoreksiada olduğu gibi kişi beslenme ile saplantı düzeyinde ilgilidir, yalnız kalmak ister, masadan yemeğin orta sında ya da yemekten hemen sonra ayrılarak tüm yediklerini çıkartmak ister. Kusmasını kolaylaştırmak için çokça su içer. Bulimik olanların kiloları ortalama olmakla birlikte kilolarında değişimler gözlenir. Âdet dönemlerinde düzensizlikler söz konusudur.
Çocuklarda da bulimiaya rastlanır. Sözgelimi bana getirilen on bir yaşında bir kız çocuğu yatılı okula gittikten sonra içine düştüğü depresif durumu yenebilmek için bizim 'rahatlatıcı gıdalar' dediğimiz çikolata, şeker gibi şeylere yönelmiş, bu da onun zaman içinde çok fazla kilo almasına neden olmuştu. Başlangıçta çocuk ailesine duyduğu özlemden çokça yakınırken bu yakınmalarını sadece aldığı kilolara odaklayıp, çok fazla kalorili şeyler tüketmeye başlamış, aldığı fazla kilolara bağlı olarak kilo sorununu aşabilmek için de yedikten sonra kendisini kusturmaya başlamıştı. Zaman içinde de kendini kusturmalarının önüne geçemeyecek duruma gelmişti.
Çocuğunuzun böylesi bir problemi olduğunda mutlaka profesyonel bir yardım alınması gerekir. Anne babaların özellikle güven sorunu yaşayan çocukları varsa daha böylesi bulimia gibi bir problem söz konusu olmadan çocuğun güvenini arttırıcı spor, sanat gibi uğraşılarla meşgul olması sağlanmalıdır.
Bulimianın tedavisinde sağlıklı bir yeme düzeninin yerleştirilmesi önemlidir. Çok kalorili şeylerin çok fazla tüketimi engellenerek, yeme sonrasında kusma davranışı da ortadan kaldırılmaya çalışılır. Özellikle davranışçı terapi ile aşırı yemenin ne zaman ve hangi koşullarda ortaya çıktığı saptanır ve ortaya çıktığı zamanlarda çocuğun yeme isteğini aşması için belli bazı stratejiler geliştirilmeye çalışılır. Analitik yaklaşımlarda da önce aşırı şekilde yiyerek sonra da çıkarmanın çocuk için aslında hangi ihtiyaca karşılık geldiği saptanır, çocuğun özellikle anne babasıyla olan ilişkileri ve ilk çocukluk deneyimleri dikkate alınarak sorun aşılmaya çalışılır.
Genel olarak beslenme problemi olan çocukların problemi zaman içinde kendiliğinden aşılır. Tabii burada anoreksia ve bulimia-yı ayrı tutmak gerekir. Eğer çocuğunuzun beslenme problemi olduğunu düşünüyorsanız öncelikle çocuk doktorunuza danışmanızda yarar vardır. Çocuğunuzun beslenmesi onun büyümesini, gelişimini etkilemiyorsa ve çocuğunuz genel olarak sağlıklı ve mutlu ise sorunu zamana bırakmanız yeterli olabilir. Çocuğunuzun beslenme problemi onun gelişimini etkiliyorsa gerekli olan tıbbi ve psikolojik yardımı zaman geçirmeden almanız gerekir.
Cocuklarda Aclik ve Yeme Bozuklugu
Çocuk aç olduğunu hissetmeyebilir mi?
Yeni doğan bir bebek doğar doğmaz annesinin göğsünü arar. Bu arayış hem duygusal hem de fiziksel açlığın doyurulması arayışıdır. Açlık içgüdüsel bir duygudur. Aşırı koruyucu olan anne babalar bebeklerinin ya da çocuklarının aç olduklarını hissetmeyebilecekleri inancını taşırlar. Bu anlayışı taşıyan anne babalardan genellikle şöyle ifadeler duyarız: "Biz onu bıraksak günlerce aç dolaşabilir... Aç olduğunu hissetmiyor. Biz doyurmasak o hiç yemek yemek istemeyecek."
Sağlıklı bir çocuğun açlık duygusunu algılamaması diye bir şey söz konusu değildir. Anne baba çocuktan önce davranarak onu beslemek yoluna giderse, beslenmek, çocuk için kendisinin edilgen bir şekilde yer aldığı bir aktiviteye dönüşür. Anne babanın aktif, çocuğunsa edilgen bir şekilde yer aldığı bir beslenme ilişkisinde, çocuğun hem acıktığını hissetmesi hem de bu fiziksel ihtiyacını doyurmak için harekete geçmesi çok mümkün değildir. Çocuğun ihtiyaçlarını fark etmesi ve ihtiyaçlarına uygun davranışlarda bulunması onun büyüdüğünün, geliştiğinin de bir göstergesidir aynı zamanda.
Çocuğun gelişebilmesi için anne babanın ona fırsat vermesi, çocuğun inisiyatif almasına izin vermesi gerekir. Aksi halde çocuk sadece kendi ihtiyaçlarını fark edip dile getirme konusunda değil, inisiyatif almayı bilmediğinden başka konularda da sorumluluk almaktan kaçınır.
Eğer çocuğunuzun kilo boy dengesi sağlıklı düzeyde ise ve gelişiminde bir duraksama ya da gerilik söz konusu değil ise, çocuğunuzun beslenmesi konusunda kaygı duymanıza gerek yoktur. Anne babanın kaygılı tavırları her zaman için çocuk üzerinde olumsuz etki doğurur. Çocuğu tepkisel davranışlarda bulunmaya sevk eder.
Eğer çocuğunuzun aç olduğunu hissedeceğine ya da kendisini doyurmak üzere harekete geçeceğine inanmıyorsanız ve çocuğunuza zaman tanıyamıyorsanız, burada üzerinde durmanız gereken sizin kendi kaygılarınızdır. Bu ya genelde kaygılı bir yapıya sahip olduğunuzu ya da yaşamınızda enerjinizi yönlendirebileceğiniz başka uğraşlarınız olmadığını düşündürür. Nedeni ne olursa olsun öncelikle ebeveyn olarak sizin kaygılarınızla başa çıkmaya ihtiyacınız vardır. Bu süreçte çocuğunuzla olan ilişkinizi güçlendirmeniz, onunla nitelikli zaman geçirmeniz, çocuğunuzu özellikle duygusal olarak doyurduğunuzu hissetmeniz sizin en büyük yardımcınız olacaktır. Çocuğun yaşamında kurallara olduğu kadar belirli ölçülerde kendi haline bırakılmaya da ihtiyacı vardır. Eğer anne baba gerekli sabin gösterip bekleyebilirse muhakkak çocuk kendisini doyurmak üzere harekete geçecektir
Yeni doğan bir bebek doğar doğmaz annesinin göğsünü arar. Bu arayış hem duygusal hem de fiziksel açlığın doyurulması arayışıdır. Açlık içgüdüsel bir duygudur. Aşırı koruyucu olan anne babalar bebeklerinin ya da çocuklarının aç olduklarını hissetmeyebilecekleri inancını taşırlar. Bu anlayışı taşıyan anne babalardan genellikle şöyle ifadeler duyarız: "Biz onu bıraksak günlerce aç dolaşabilir... Aç olduğunu hissetmiyor. Biz doyurmasak o hiç yemek yemek istemeyecek."
Sağlıklı bir çocuğun açlık duygusunu algılamaması diye bir şey söz konusu değildir. Anne baba çocuktan önce davranarak onu beslemek yoluna giderse, beslenmek, çocuk için kendisinin edilgen bir şekilde yer aldığı bir aktiviteye dönüşür. Anne babanın aktif, çocuğunsa edilgen bir şekilde yer aldığı bir beslenme ilişkisinde, çocuğun hem acıktığını hissetmesi hem de bu fiziksel ihtiyacını doyurmak için harekete geçmesi çok mümkün değildir. Çocuğun ihtiyaçlarını fark etmesi ve ihtiyaçlarına uygun davranışlarda bulunması onun büyüdüğünün, geliştiğinin de bir göstergesidir aynı zamanda.
Çocuğun gelişebilmesi için anne babanın ona fırsat vermesi, çocuğun inisiyatif almasına izin vermesi gerekir. Aksi halde çocuk sadece kendi ihtiyaçlarını fark edip dile getirme konusunda değil, inisiyatif almayı bilmediğinden başka konularda da sorumluluk almaktan kaçınır.
Eğer çocuğunuzun kilo boy dengesi sağlıklı düzeyde ise ve gelişiminde bir duraksama ya da gerilik söz konusu değil ise, çocuğunuzun beslenmesi konusunda kaygı duymanıza gerek yoktur. Anne babanın kaygılı tavırları her zaman için çocuk üzerinde olumsuz etki doğurur. Çocuğu tepkisel davranışlarda bulunmaya sevk eder.
Eğer çocuğunuzun aç olduğunu hissedeceğine ya da kendisini doyurmak üzere harekete geçeceğine inanmıyorsanız ve çocuğunuza zaman tanıyamıyorsanız, burada üzerinde durmanız gereken sizin kendi kaygılarınızdır. Bu ya genelde kaygılı bir yapıya sahip olduğunuzu ya da yaşamınızda enerjinizi yönlendirebileceğiniz başka uğraşlarınız olmadığını düşündürür. Nedeni ne olursa olsun öncelikle ebeveyn olarak sizin kaygılarınızla başa çıkmaya ihtiyacınız vardır. Bu süreçte çocuğunuzla olan ilişkinizi güçlendirmeniz, onunla nitelikli zaman geçirmeniz, çocuğunuzu özellikle duygusal olarak doyurduğunuzu hissetmeniz sizin en büyük yardımcınız olacaktır. Çocuğun yaşamında kurallara olduğu kadar belirli ölçülerde kendi haline bırakılmaya da ihtiyacı vardır. Eğer anne baba gerekli sabin gösterip bekleyebilirse muhakkak çocuk kendisini doyurmak üzere harekete geçecektir
Bebeklerde ve Cocuklarda Kabizlik
Bebeklerde ve Çocuklarda Kabızlık ve Psikolojik Nedenleri
Kabızlık çocuklarda yaygın olarak karşımıza çıkan bir sorundur. En sık karşılaşıldığı dönem tuvalet eğitiminin verilmeye çalışıldığı zamandır. Kabızlık çeşitli fiziksel ve psikolojik nedenlere dayanabilir. Pek çok insan sadece beslenme alışkanlığının değişmesinden ötürü kabızlık problemi yaşar, ancak burada kabızlık probleminin geçici bir durum olması söz konusudur. Eğer kabızlık uzun süredir devam ediyorsa beslenme alışkanlığında radikal değişikliklere gidilmesi ve başka olası nedenlerin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Kabız Bebek
Eğer çocuk sağlıklı besleniyor ve yeterince sıvı tüketiyorsa kabızlığının nedeninin organik olması olasılığı oldukça düşüktür. Çocuğa tuvalet eğitimi verilirken koruyucu ya da titiz bir aile yapısının olması çocuğun ruhsal olarak kendi dışkılamasını tolore edebilmesini zorlaştırır ve çocuk dışkılamasını ertemek ister. Aile içi huzursuzlukların yaşanması, anne ya da babanın çok kontrollü kişilik özelliklerinin olması da yine çocuğun kakasını tutmasına neden olabilecek duygusal etmenlerdir.
Çocuklarda kabızlık tedavisi
Bana bir süre önce kabızlık şikâyeti ile getirilmiş olan kız çocuğunun annesi kızının kabızlığının kronikleştiğini, sadece evlerine misafirin geldiği ya da dışarıya yemeğe gittikleri zamanlarda kızlarının tuvalete gittiğini anlatmıştı. Bu anne hem koruyucu bir kişiliğe sahip hem de eşiyle aralarında problem yaşayan bir kadındı. Aslında kızları tuvalete gitmek için anne babanın en rahat olduğu ve kendisi ile de en az ilgili oldukları zamanları seçiyordu. Artık evde tuvalete gitmenin bir sendroma dönüşmüş olması, anne ve babanın acaba ne zaman kakasını yapacak kaygısı ile kızlarının peşinden koşturmaları küçük kızı daha da gerginleştirdiğinden, kendisini daha da sıkarak kakasını tutmasına neden olmuştu. Anne babanın kaygıları küçük kızın rahatlamasına engel oluyordu.
Kabızlık problemi yaşayan bir çocuk her ne kadar bunu en başından bilinçli olarak hesaplamasa da zaman içinde kabızlık probleminin varlığının anne babasının ilgisini, tüm dikkatlerini kendi üzerine çektiğini fark eder. Bu durum tıpkı beslenmede olduğu gibi çocuğa aslında onu korkutan bir otorite verir. Kabızlık problemini kronik bir boyuta taşıyan şey içine girilen kısır döngüdür. Çocuğun kaka yapmayı ertelemesi kakanın daha da büyüyüp sertleşmesine ve çıkışının zorlaşmasına, hatta acı vermesine neden olur. Bu da çocuk için zamanla dışkılamanın korku verici bir deneyim olmasına neden olur. Anne babaların çocuklarının gün içinde belirli zamanlarda tuvalete oturtup, makul bir süre orada bekletmeleri çocuğun bağırsak hareketlerini hızlandırır. Fakat bu bekleyiş sırasında anne babanın rahat olması, doğal davranması, çocuğun eline oyalanacağı bir şey verdikten sonra zaman zaman çocuğun yanından ayrılarak onu uzaktan kontrol etmeleri gerekir.
Kabızlığın nedenleri ve bebeklerde kabızlık sorunu
Kötü beslenme kabızlıkta etkilidir. Çok fazla et yenirken, yeterince lifli besinler tüketilmemesi kabızlığın en sık karşılaşılan nedenlerindendir. Lifli gıdalar bağırsak hareketlerini hızlandırır, sindirimi kolaylaştırır.
Yeterince sık tuvalete gidilmemesi zamanla bağırsak hareketlerinin yavaşlamasına neden olur. Bu durum yaygın olarak çocuklarda görülür. Çocuk tuvalete gitme ihtiyacını hissettiğinde değişik nedenlerden ötürü tuvalete gitmeyi erteler. Dışkılamanın zamanında yapılmaması, bekletilmesi kabızlığa neden olur.
Anüste çatlağın olması gibi bazı fiziksel nedenler dışkılamayı acı veren bir deneyime dönüştürdüğünden çocuk tuvalete gitmeyi erteleyebilir.
Kullanılan bazı ilaçların yan etkisi kabızlığa neden olabilir.
Aile içi stresin yaşanması, kaygı gibi duygusal etmenler kabızlığa neden olabilir.
Kabızlık çocuklarda yaygın olarak karşımıza çıkan bir sorundur. En sık karşılaşıldığı dönem tuvalet eğitiminin verilmeye çalışıldığı zamandır. Kabızlık çeşitli fiziksel ve psikolojik nedenlere dayanabilir. Pek çok insan sadece beslenme alışkanlığının değişmesinden ötürü kabızlık problemi yaşar, ancak burada kabızlık probleminin geçici bir durum olması söz konusudur. Eğer kabızlık uzun süredir devam ediyorsa beslenme alışkanlığında radikal değişikliklere gidilmesi ve başka olası nedenlerin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Kabız Bebek
Eğer çocuk sağlıklı besleniyor ve yeterince sıvı tüketiyorsa kabızlığının nedeninin organik olması olasılığı oldukça düşüktür. Çocuğa tuvalet eğitimi verilirken koruyucu ya da titiz bir aile yapısının olması çocuğun ruhsal olarak kendi dışkılamasını tolore edebilmesini zorlaştırır ve çocuk dışkılamasını ertemek ister. Aile içi huzursuzlukların yaşanması, anne ya da babanın çok kontrollü kişilik özelliklerinin olması da yine çocuğun kakasını tutmasına neden olabilecek duygusal etmenlerdir.
Çocuklarda kabızlık tedavisi
Bana bir süre önce kabızlık şikâyeti ile getirilmiş olan kız çocuğunun annesi kızının kabızlığının kronikleştiğini, sadece evlerine misafirin geldiği ya da dışarıya yemeğe gittikleri zamanlarda kızlarının tuvalete gittiğini anlatmıştı. Bu anne hem koruyucu bir kişiliğe sahip hem de eşiyle aralarında problem yaşayan bir kadındı. Aslında kızları tuvalete gitmek için anne babanın en rahat olduğu ve kendisi ile de en az ilgili oldukları zamanları seçiyordu. Artık evde tuvalete gitmenin bir sendroma dönüşmüş olması, anne ve babanın acaba ne zaman kakasını yapacak kaygısı ile kızlarının peşinden koşturmaları küçük kızı daha da gerginleştirdiğinden, kendisini daha da sıkarak kakasını tutmasına neden olmuştu. Anne babanın kaygıları küçük kızın rahatlamasına engel oluyordu.
Kabızlık problemi yaşayan bir çocuk her ne kadar bunu en başından bilinçli olarak hesaplamasa da zaman içinde kabızlık probleminin varlığının anne babasının ilgisini, tüm dikkatlerini kendi üzerine çektiğini fark eder. Bu durum tıpkı beslenmede olduğu gibi çocuğa aslında onu korkutan bir otorite verir. Kabızlık problemini kronik bir boyuta taşıyan şey içine girilen kısır döngüdür. Çocuğun kaka yapmayı ertelemesi kakanın daha da büyüyüp sertleşmesine ve çıkışının zorlaşmasına, hatta acı vermesine neden olur. Bu da çocuk için zamanla dışkılamanın korku verici bir deneyim olmasına neden olur. Anne babaların çocuklarının gün içinde belirli zamanlarda tuvalete oturtup, makul bir süre orada bekletmeleri çocuğun bağırsak hareketlerini hızlandırır. Fakat bu bekleyiş sırasında anne babanın rahat olması, doğal davranması, çocuğun eline oyalanacağı bir şey verdikten sonra zaman zaman çocuğun yanından ayrılarak onu uzaktan kontrol etmeleri gerekir.
Kabızlığın nedenleri ve bebeklerde kabızlık sorunu
Kötü beslenme kabızlıkta etkilidir. Çok fazla et yenirken, yeterince lifli besinler tüketilmemesi kabızlığın en sık karşılaşılan nedenlerindendir. Lifli gıdalar bağırsak hareketlerini hızlandırır, sindirimi kolaylaştırır.
Yeterince sık tuvalete gidilmemesi zamanla bağırsak hareketlerinin yavaşlamasına neden olur. Bu durum yaygın olarak çocuklarda görülür. Çocuk tuvalete gitme ihtiyacını hissettiğinde değişik nedenlerden ötürü tuvalete gitmeyi erteler. Dışkılamanın zamanında yapılmaması, bekletilmesi kabızlığa neden olur.
Anüste çatlağın olması gibi bazı fiziksel nedenler dışkılamayı acı veren bir deneyime dönüştürdüğünden çocuk tuvalete gitmeyi erteleyebilir.
Kullanılan bazı ilaçların yan etkisi kabızlığa neden olabilir.
Aile içi stresin yaşanması, kaygı gibi duygusal etmenler kabızlığa neden olabilir.
Cocuk Tuvalet Egitimi
Çocuklarda Tuvalet eğitimine başlarken dikkat edilmesi gerekenler
Çocuğunuzun gün içinde en az iki saat kuru kalması ya da gündüz uykusundan sonra altının kuru uyanması.
Dışküamanın düzenli olması ve anne baba tarafından zamanının öngörülebilir olması.
Çocuğunuzun gerek yüz ifadesi gerekse beden dili ile çiş ya da kaka yapmak üzere olduğunu ifade ediyor olması.
Çocuğunuzun basit yönergeleri takip edebilmesi.
Tuvalete kendisinin yürüyerek gidip gelebilmesi ve bezini çıkarırken, giyinirken size yardım edebilmesi, aktif olması.
Kaka yaptıktan sonra rahatsız olarak bezinin değiştirilmesini talep etmesi.
Tuvalet ya da lazımlığı kullanmayı istemesi.
iç çamaşırı giymeyi istemesi.
Çocuğunuzun gün içinde en az iki saat kuru kalması ya da gündüz uykusundan sonra altının kuru uyanması.
Dışküamanın düzenli olması ve anne baba tarafından zamanının öngörülebilir olması.
Çocuğunuzun gerek yüz ifadesi gerekse beden dili ile çiş ya da kaka yapmak üzere olduğunu ifade ediyor olması.
Çocuğunuzun basit yönergeleri takip edebilmesi.
Tuvalete kendisinin yürüyerek gidip gelebilmesi ve bezini çıkarırken, giyinirken size yardım edebilmesi, aktif olması.
Kaka yaptıktan sonra rahatsız olarak bezinin değiştirilmesini talep etmesi.
Tuvalet ya da lazımlığı kullanmayı istemesi.
iç çamaşırı giymeyi istemesi.
Cocuklarda Tuvalet Egitimi
Çocuklarda Tuvalet Eğitimi ve Kabızlık İlişkisi
Tuvalet eğitimi çocuk için sadece bezi bırakarak tuvaleti kullanmaya başlama süreci olarak görülmemelidir. Tuvalet eğitimi, çocuğun gelişiminde önemli bir basamaktır. Anne babalar genellikle mümkün olduğunca erken davranarak çocuklarına tuvalet eğitimi vermek isterler. Tuvalet eğitimine başlamak için en uygun zaman çocuğunuzun hazır olduğu zamandır. Eğer çocuk hazır olmadan tuvalet eğitimi verilmeye çalışılırsa birtakım olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir. Bir anlamda 'tutmaya' karşılık gelen kabızlık da bunlardan birisidir.
Bebeklerde Tuvalet Eğitimi
Elbette kabızlık beslenme gibi değişik faktörlere de bağlı olarak ortaya çıkar. Bu bölümde tuvalet eğitimi ile kabızlık arasındaki ilişki ele alındığı için tuvalet eğitiminde anne babaların olası olumsuz sonuçları önleyebilmeleri amacıyla dikkate etmeleri gereken noktalar ele alınacaktır.
Tuvalet eğitimine başlamak için kesin bir yaş vermek çok doğru olmamakla birlikte çocukların fiziksel ve bilişsel gelişimleri açısıdan genel olarak 18.-24. aylar en uygun aylardır. Ancak tuvalet eğitimine daha geç hazır olan çocuklar da vardır. Amerika'da Phi-ladelphia Çocuk Hastanesi'nde 378 anne baba ve çocuklarıyla yapılan araştırmada tuvalet eğitimi için en uygun yaşın üç olduğu saptanmıştır. 27. aydan önce tuvalet eğitimlerine başlanan çocukların tuvalet eğitimlerinin bir yıl ya da bir yıldan uzun sürdüğü; 27.-36. aylarda tuvalet eğitimi verilmeye başlandığında ise çocuğun çok daha çabuk kabul ettiği görülmüştür (April 2003; Issue of Pediatrics).
Çocuk tuvalet eğitimi
Anne babaların, çocuğun artık tuvalet eğitimi almaya hazır olduğunu işaret eden noktalara duyarlı bir şekilde sabırlı davranmaları gerekir. Çocuklarına bu önemli süreçte temizlik bakımından çok titiz davranmadan, rahat bir şekilde çocuklarına asistanlık yapmaları gerekir. Tuvalet konusunda da beslenmede olduğu gibi çocuk kolaylıkla anne babayı kontrol edebileceğini öğrenir. Anne babanın rahat ve üzerine düşmeden davranması, birkaç gün içinde tuvalet eğitimini vermek gibi bir hedefinin olmaması, çocuğun ileriki dönemlerde de sorun yaşamasını engeller.
Tuvalet eğitimi çocuk için sadece bezi bırakarak tuvaleti kullanmaya başlama süreci olarak görülmemelidir. Tuvalet eğitimi, çocuğun gelişiminde önemli bir basamaktır. Anne babalar genellikle mümkün olduğunca erken davranarak çocuklarına tuvalet eğitimi vermek isterler. Tuvalet eğitimine başlamak için en uygun zaman çocuğunuzun hazır olduğu zamandır. Eğer çocuk hazır olmadan tuvalet eğitimi verilmeye çalışılırsa birtakım olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir. Bir anlamda 'tutmaya' karşılık gelen kabızlık da bunlardan birisidir.
Bebeklerde Tuvalet Eğitimi
Elbette kabızlık beslenme gibi değişik faktörlere de bağlı olarak ortaya çıkar. Bu bölümde tuvalet eğitimi ile kabızlık arasındaki ilişki ele alındığı için tuvalet eğitiminde anne babaların olası olumsuz sonuçları önleyebilmeleri amacıyla dikkate etmeleri gereken noktalar ele alınacaktır.
Tuvalet eğitimine başlamak için kesin bir yaş vermek çok doğru olmamakla birlikte çocukların fiziksel ve bilişsel gelişimleri açısıdan genel olarak 18.-24. aylar en uygun aylardır. Ancak tuvalet eğitimine daha geç hazır olan çocuklar da vardır. Amerika'da Phi-ladelphia Çocuk Hastanesi'nde 378 anne baba ve çocuklarıyla yapılan araştırmada tuvalet eğitimi için en uygun yaşın üç olduğu saptanmıştır. 27. aydan önce tuvalet eğitimlerine başlanan çocukların tuvalet eğitimlerinin bir yıl ya da bir yıldan uzun sürdüğü; 27.-36. aylarda tuvalet eğitimi verilmeye başlandığında ise çocuğun çok daha çabuk kabul ettiği görülmüştür (April 2003; Issue of Pediatrics).
Çocuk tuvalet eğitimi
Anne babaların, çocuğun artık tuvalet eğitimi almaya hazır olduğunu işaret eden noktalara duyarlı bir şekilde sabırlı davranmaları gerekir. Çocuklarına bu önemli süreçte temizlik bakımından çok titiz davranmadan, rahat bir şekilde çocuklarına asistanlık yapmaları gerekir. Tuvalet konusunda da beslenmede olduğu gibi çocuk kolaylıkla anne babayı kontrol edebileceğini öğrenir. Anne babanın rahat ve üzerine düşmeden davranması, birkaç gün içinde tuvalet eğitimini vermek gibi bir hedefinin olmaması, çocuğun ileriki dönemlerde de sorun yaşamasını engeller.
Cocuklarda Pure ile Beslenme
Çocuğu sadece püre ile beslemek doğru mudur? Çocukta çiğneme sorunları yaratır mı?
Bebekler, anne sütü ile veya değil, yaşamlarının ilk 4-5 aylarında sadece süt ile beslenirler. 4-5 aydan önce bebekler katı gıdaları sindirmeye hazır değillerdir. Bebeğin zamanından önce katı gıdalarla tanıştırılması bebekte mide problemlerine yol açabileceği gibi, allerjik bazı reaksiyonlara da neden olabilir.
Katı gıdalara geçişte erken davranılmasının neden olabileceği olumsuz sonuçlar olduğu gibi geç kalınmasının da aynı şekilde neden olabileceği olumsuz sonuçlar vardır. Yaygın olarak çevremizde küçük çocukların değişik nedenlerden ötürü sadece püre ile beslendiklerine, hatta bir noktadan sonra lokma halinde verilen besinleri hiçbir şekilde ağızlarında çeviremeyip, yutamadıklarına tanık oluruz.
Püre ile beslenen çocuk ağız ve dil kaslarını, dişlerini kullanmayı öğrenemez. Püre ile beslenmenin fiziksel gelişim açısından olumsuz sonuçları olduğu gibi duygusal gelişim bakımından da olumsuz sonuçları vardır. Püre ile beslenen çocuğun pasif olarak beslenmesi söz konusudur. Farklı yiyeceklerin farklı özellik ve tatlarını keşfetme deneyiminden yoksundur. Ayrıca beslenme deneyiminde çocuğun inisiyatif almaması durumu da vardır. Çocuk besini yemez, sadece yutar.
Genel olarak anneler ilk katı gıdalara geçtiklerinde katı besinlerin bebeklerinin boğazına takılmasından büyük kaygı duyarlar. Doktorların, besinlerin başlangıçta ezilerek küçük lokmalar halinde verilmesi tavsiyelerini biraz da aşırıya giderek bulamaç halinde verirler. Bebeğin bulamaçla beslenmesi zaman içinde pratik bir çözüme de dönüşür. Bebek/çocuk daha hızlı bir şekilde beslenir. Böylece ortamın kirlenmesi de büyük ölçüde engellenmiş olur. Başlangıçta çocuklarının püre ile beslenmesi anne babaları rahatsız etmezken çocuk 4-5 yaşına geldiğinde çocuklarının püreden başka bir şeyle beslenemediğini, hatta bu beslenme alışkanlığının çocuğun davranışlarına da yansıdığını görürler.
Zaman içinde püre ile beslenme çocuk için de rahatlatıcı bir deneyime dönüştüğünden çocuk kendisi de çiğnemeyi reddedebilir. Anne babaların bu beslenme probleminin arkasında fiziksel bir nedenin olmadığından emin olmaları gerekir. Bunun için de önce konunun uzmanı bir doktora giderek çocuklarının fiziksel anlamda bir problemi olup olmadığını öğrenmeleri gerekir. Eğer çocuğun herhangi bir fiziksel problemi yoksa, çocuk sadece besini yuttuğu için nasıl yenileceğini öğrenememişse, çocuğun en baştan çiğnemeyi, dilini kullanmayı ve yutmayı öğrenmesi gerekir. Gecikmeli olarak çocuk katı gıdalarla tanıştırılır. Anne baba bu durumda anlayış göstermeli, çocuğun yaşadığı beslenme probleminin sorumluluğunu almalı, çocuğa sabırlı davranmalıdır. Çocuk bulamaç ile beslenmekten, önce küçük parçalara, sonra da aşama aşama lokmalarla beslenmeye geçer.
Bebekler, anne sütü ile veya değil, yaşamlarının ilk 4-5 aylarında sadece süt ile beslenirler. 4-5 aydan önce bebekler katı gıdaları sindirmeye hazır değillerdir. Bebeğin zamanından önce katı gıdalarla tanıştırılması bebekte mide problemlerine yol açabileceği gibi, allerjik bazı reaksiyonlara da neden olabilir.
Katı gıdalara geçişte erken davranılmasının neden olabileceği olumsuz sonuçlar olduğu gibi geç kalınmasının da aynı şekilde neden olabileceği olumsuz sonuçlar vardır. Yaygın olarak çevremizde küçük çocukların değişik nedenlerden ötürü sadece püre ile beslendiklerine, hatta bir noktadan sonra lokma halinde verilen besinleri hiçbir şekilde ağızlarında çeviremeyip, yutamadıklarına tanık oluruz.
Püre ile beslenen çocuk ağız ve dil kaslarını, dişlerini kullanmayı öğrenemez. Püre ile beslenmenin fiziksel gelişim açısından olumsuz sonuçları olduğu gibi duygusal gelişim bakımından da olumsuz sonuçları vardır. Püre ile beslenen çocuğun pasif olarak beslenmesi söz konusudur. Farklı yiyeceklerin farklı özellik ve tatlarını keşfetme deneyiminden yoksundur. Ayrıca beslenme deneyiminde çocuğun inisiyatif almaması durumu da vardır. Çocuk besini yemez, sadece yutar.
Genel olarak anneler ilk katı gıdalara geçtiklerinde katı besinlerin bebeklerinin boğazına takılmasından büyük kaygı duyarlar. Doktorların, besinlerin başlangıçta ezilerek küçük lokmalar halinde verilmesi tavsiyelerini biraz da aşırıya giderek bulamaç halinde verirler. Bebeğin bulamaçla beslenmesi zaman içinde pratik bir çözüme de dönüşür. Bebek/çocuk daha hızlı bir şekilde beslenir. Böylece ortamın kirlenmesi de büyük ölçüde engellenmiş olur. Başlangıçta çocuklarının püre ile beslenmesi anne babaları rahatsız etmezken çocuk 4-5 yaşına geldiğinde çocuklarının püreden başka bir şeyle beslenemediğini, hatta bu beslenme alışkanlığının çocuğun davranışlarına da yansıdığını görürler.
Zaman içinde püre ile beslenme çocuk için de rahatlatıcı bir deneyime dönüştüğünden çocuk kendisi de çiğnemeyi reddedebilir. Anne babaların bu beslenme probleminin arkasında fiziksel bir nedenin olmadığından emin olmaları gerekir. Bunun için de önce konunun uzmanı bir doktora giderek çocuklarının fiziksel anlamda bir problemi olup olmadığını öğrenmeleri gerekir. Eğer çocuğun herhangi bir fiziksel problemi yoksa, çocuk sadece besini yuttuğu için nasıl yenileceğini öğrenememişse, çocuğun en baştan çiğnemeyi, dilini kullanmayı ve yutmayı öğrenmesi gerekir. Gecikmeli olarak çocuk katı gıdalarla tanıştırılır. Anne baba bu durumda anlayış göstermeli, çocuğun yaşadığı beslenme probleminin sorumluluğunu almalı, çocuğa sabırlı davranmalıdır. Çocuk bulamaç ile beslenmekten, önce küçük parçalara, sonra da aşama aşama lokmalarla beslenmeye geçer.
Yeme Bozuklugu Olan Cocuklar
Ağzındaki lokmayı yutmamak için direnen bir çocuğa nasıl yaklaşılmalıdır? Bu durum neden kaynaklanır?
Zaman zaman hepimiz bir yetişkin gibi düşünüp davranmakta zorlanırız. Özellikle de çocuklarla kurduğumuz ilişkide bizim de çocuk taraflarımızın çok sık açığa çıktığını o sırada fark etmesek bile sonra üzerine düşündüğümüzde görebiliriz.
Anne babaların "çocuklaştığı" zamanlara en çarpıcı örnek çocuklarıyla inatlaştıkları zamanlardır. İnatlaşmak, tutarlı, kararlı olmaktan farklı bir davranış biçimidir. Çocuğunuzla inatlaşmadan da kararlı bir tavır içinde olabilirsiniz. Herhangi bir konuda inatlaşma yaşadığınızda sonuç ne olursa olsun aslında her iki tarafında kaybetmesi söz konusudur. İnatlaşmada kazanan yoktur. Anne babaların izleyeçekleri ısrarcı tavır çocuğun ya pasifıze olarak kendisini tamamen anne babasına bırakmasına ya da ısrarlar karşısında yeni stratejiler geliştirmesine neden olur. Lokmayı yutmadan saatlerce ağızda tutmak işte çocuğun geliştirebileceği savunma mekanizmalarından sadece birine çarpıcı bir örnektir.
Çocuğun yemek yemeyi reddettiği zamanlarda eğer karşısında dolu bir kaşıkla bekleyen birisi varsa vereceği ilk mücadele ağzını açmama mücadelesi olacaktır. Eğer çocuk ilk adımda başarılı ola-mamışsa ve bir şekilde lokma onun istemi dışında ağzına girmişse, çocuğun yapabileceği bir başka şey lokmanın daha fazla içeriye girmesini engellemek olacaktır, bunu da lokmayı yutmayarak başarır.
Ağzındaki lokmayı saatlerce tutan çocuklar vardır. Bu davranış sadece çocuğun dişlerine değil ilişkiye de zarar verir. Üstelik böylesi bir davranış kalıbı çocuğun yalnız besinle olan ilişkisine değil, çocuğun arkadaşları ile olan ilişkisine kadar pek çok davranışında etkilidir. Bana ilkokul birincisi sınıf öğrencisi bir erkek çocuk, öğretmeninin ona otoritesini kabul ettirebilmek için kullandığı tüm yöntemlere karşı umursamaz tavrı nedeniyle getirilmişti. Hatta öğretmeninin onu çok sevdiği beden derslerinden bile mahrum bırakmasına rağmen, çocuk üzerinde etkili olamadığı için yönlendirilmişti. Bu çocuğun aynı zamanda erken çocukluk döneminden itibaren geliştirdiği saatlerce ağzında yutmadan lokmayı bekletme davranışı da vardı. Tabii burada çocuğun zaten inatçı bir mizaç özelliğine sahip olduğu da söylenebilir. Ancak şu gerçeği yadsımak da mümkün değildir: Zaman içinde çocuğun bu özelliği zaten vardıysa bile pekişmiş, güçlenmiştir.
Genellikle özel durumlar dışında çocuğun bir okul gününde etkili olan değişkenler okuldan çok aile içi ilişkiler ve erken çocukluk deneyimlerinden etkilenir. Bu nedenle de bu çocukla olan çalışmama aile içi ilişkileri düzenlemekle ve her ne kadar aileye ilk başta ilgili gibi görünmese de beslenme ile başlamıştım. Çocuğun beslenmesi konusunda kendi inisiyatifini alması, anne babası ile arasındaki ilişkide inatlaşmanın kırılması ile birlikte kısa sürede okulda yaşanan sorunlar da aşılmıştı. Yemesi konusunda eğer anne çocuğa ısrarcı davranıyorsa sonuçta yemesini sağlasa bile çocukla arasındaki ilişki zarar görecektir. Lokmayı yutmadan saatlerce ağzında tutan çocuğun lokmayı isterse yeme inisiyatifini almasına, sorumluluk kazanmasına ve dolayısıyla bağımsızlaşıp duygusal anlamda gelişmesine engel olur. Üstelik çocuğun yaşamının değişik yönlerini de etkiler.
Zaman zaman hepimiz bir yetişkin gibi düşünüp davranmakta zorlanırız. Özellikle de çocuklarla kurduğumuz ilişkide bizim de çocuk taraflarımızın çok sık açığa çıktığını o sırada fark etmesek bile sonra üzerine düşündüğümüzde görebiliriz.
Anne babaların "çocuklaştığı" zamanlara en çarpıcı örnek çocuklarıyla inatlaştıkları zamanlardır. İnatlaşmak, tutarlı, kararlı olmaktan farklı bir davranış biçimidir. Çocuğunuzla inatlaşmadan da kararlı bir tavır içinde olabilirsiniz. Herhangi bir konuda inatlaşma yaşadığınızda sonuç ne olursa olsun aslında her iki tarafında kaybetmesi söz konusudur. İnatlaşmada kazanan yoktur. Anne babaların izleyeçekleri ısrarcı tavır çocuğun ya pasifıze olarak kendisini tamamen anne babasına bırakmasına ya da ısrarlar karşısında yeni stratejiler geliştirmesine neden olur. Lokmayı yutmadan saatlerce ağızda tutmak işte çocuğun geliştirebileceği savunma mekanizmalarından sadece birine çarpıcı bir örnektir.
Çocuğun yemek yemeyi reddettiği zamanlarda eğer karşısında dolu bir kaşıkla bekleyen birisi varsa vereceği ilk mücadele ağzını açmama mücadelesi olacaktır. Eğer çocuk ilk adımda başarılı ola-mamışsa ve bir şekilde lokma onun istemi dışında ağzına girmişse, çocuğun yapabileceği bir başka şey lokmanın daha fazla içeriye girmesini engellemek olacaktır, bunu da lokmayı yutmayarak başarır.
Ağzındaki lokmayı saatlerce tutan çocuklar vardır. Bu davranış sadece çocuğun dişlerine değil ilişkiye de zarar verir. Üstelik böylesi bir davranış kalıbı çocuğun yalnız besinle olan ilişkisine değil, çocuğun arkadaşları ile olan ilişkisine kadar pek çok davranışında etkilidir. Bana ilkokul birincisi sınıf öğrencisi bir erkek çocuk, öğretmeninin ona otoritesini kabul ettirebilmek için kullandığı tüm yöntemlere karşı umursamaz tavrı nedeniyle getirilmişti. Hatta öğretmeninin onu çok sevdiği beden derslerinden bile mahrum bırakmasına rağmen, çocuk üzerinde etkili olamadığı için yönlendirilmişti. Bu çocuğun aynı zamanda erken çocukluk döneminden itibaren geliştirdiği saatlerce ağzında yutmadan lokmayı bekletme davranışı da vardı. Tabii burada çocuğun zaten inatçı bir mizaç özelliğine sahip olduğu da söylenebilir. Ancak şu gerçeği yadsımak da mümkün değildir: Zaman içinde çocuğun bu özelliği zaten vardıysa bile pekişmiş, güçlenmiştir.
Genellikle özel durumlar dışında çocuğun bir okul gününde etkili olan değişkenler okuldan çok aile içi ilişkiler ve erken çocukluk deneyimlerinden etkilenir. Bu nedenle de bu çocukla olan çalışmama aile içi ilişkileri düzenlemekle ve her ne kadar aileye ilk başta ilgili gibi görünmese de beslenme ile başlamıştım. Çocuğun beslenmesi konusunda kendi inisiyatifini alması, anne babası ile arasındaki ilişkide inatlaşmanın kırılması ile birlikte kısa sürede okulda yaşanan sorunlar da aşılmıştı. Yemesi konusunda eğer anne çocuğa ısrarcı davranıyorsa sonuçta yemesini sağlasa bile çocukla arasındaki ilişki zarar görecektir. Lokmayı yutmadan saatlerce ağzında tutan çocuğun lokmayı isterse yeme inisiyatifini almasına, sorumluluk kazanmasına ve dolayısıyla bağımsızlaşıp duygusal anlamda gelişmesine engel olur. Üstelik çocuğun yaşamının değişik yönlerini de etkiler.
Asiri Yemek Yiyen Cocuklar
Aşırı yiyen çocuğun yeme davranışı nasıl engellenebilir?
Çocuklar mutfağa girip çıkmaktan, bisküvi, cips gibi yiyecekleri atıştırmaktan büyük zevk alırlar. Bu normal bir çocuk davranışıdır. Fakat bu atıştırmalar bütün bir güne yayıldığında, tüketilen miktar giderek arttığında anne babaların bazı önlemler almaları, çocuklarının sağlıksız beslenme alışkanlıklarının önüne geçmeleri gerekir. Pek çok insan rahatlamak için yiyeceklere yönelir. Bir bakıma yiyecekler mutluluğun merkezinde yer alır. Sözgelimi doğum günü partileri pastasız düşünülemez ya da büyük kutlamalar genellikle büyük masaların etrafında keyifli şeyler yenilerek yapılır. Hatta bu türden kutlamalarda insanlar normalde yediklerinden daha çok yerler. İçinde bulundukları olumlu duygu durumu, keyifli hal, onları daha çok tüketmeye iter. Elbette aşırı yeme, sürekli tüketme hali farklı bir durumdur. Burada çocuğun ne yediği ya da ne kadar tükettiği üzerinde kontrolünü kaybetmesi durumu söz konudur.
Aşırı yeme davranışı gösteren çocukların özellikleri
Çok fazla ve çabuk yerler.
Aşırı yeme davranışı, aile içi çatışma, arkadaşlar arasında kabul görmeme, düşük akademik performans gibi durumlara karşı duydusal bir tepki olarak ortaya çıkar.
Yedikten sonra yediği şeyler ve miktarından büyük rahatsızlık duyarlar.
Odalarında yiyecek saklamaya başlayabilirler.
Öğün atlayarak, uygunsuz zamanlarda sağlıksız şeyler yerler.
Başlangıçta çocuk için atıştırdığı yiyecekler sadece rahatlamak amacıyla yöneldikleri yiyeceklerdir. Zamanla tüketilen miktar ve sıklığı artar ve bu durum bir alışkanlığa, sağlıksız bir beslenme düzenine dönüşür. Çocukluk ya da gençlik yıllarında başlayan bu alışkanlık yetişkin çağında da devam edebilir.
Bazı çocukların iştahları diğer çocuklara oranla daha açık olabilir. Bu da normal bir durumdur.
Çocuğu aşırı yemeye ve sağlıksız bir yeme düzenine iten şeylerin başında depresyon, kaygı gelir. Açık bir şekilde çocuğun, kızdığı ya da kaygılı olduğu zamanlarda yemeye yöneldiği görülür.
Çocukta aşırı yeme davranışını ortadan kaldırabilmek için aileyi de içine alan bir yaklaşım benimsenmeli, çocuğun hayatında kaygı ve strese neden olan faktörler tespit edilerek bu faktörlerin üzerine gidilme idir. Bu süreçte anne babaların ve çocuğun sabırlı olması çok önemlidir; çünkü davranış değişikliği yapmak oldukça uzun süren bir tedavi sonrasında gerçekleşebilir. Bu süreçte anne babaların anlayışlı tavırları, çocuklarının yanında oldukları mesajını vererek, çocukları ne zaman ihtiyaç duyarsa onu dinleyebileceklerini söylemeleri çocuğun kaygılarını aşmak konusunda en önemli yardımcı etmenler olacaktır.
Sorunun çözümünde çocuğun bir beslenme bozukluğu olduğunu da kabul etmesi gerekir. Pek çok çocuk sağlıksız beslenme alışkanlığının aslında bir sorun olduğunu kabul etmek istemez. Çocuğun önce bir sorunu olduğunu kabul etmesi anne babasının desteği ile sağlanır. Sağlıklı beslenme alışkanlığının geliştirilmesinde de anne baba, aile içinde birtakım düzenlemelere giderek ve rol model olarak çocuklarına yardım edebilirler.
Çocuklar mutfağa girip çıkmaktan, bisküvi, cips gibi yiyecekleri atıştırmaktan büyük zevk alırlar. Bu normal bir çocuk davranışıdır. Fakat bu atıştırmalar bütün bir güne yayıldığında, tüketilen miktar giderek arttığında anne babaların bazı önlemler almaları, çocuklarının sağlıksız beslenme alışkanlıklarının önüne geçmeleri gerekir. Pek çok insan rahatlamak için yiyeceklere yönelir. Bir bakıma yiyecekler mutluluğun merkezinde yer alır. Sözgelimi doğum günü partileri pastasız düşünülemez ya da büyük kutlamalar genellikle büyük masaların etrafında keyifli şeyler yenilerek yapılır. Hatta bu türden kutlamalarda insanlar normalde yediklerinden daha çok yerler. İçinde bulundukları olumlu duygu durumu, keyifli hal, onları daha çok tüketmeye iter. Elbette aşırı yeme, sürekli tüketme hali farklı bir durumdur. Burada çocuğun ne yediği ya da ne kadar tükettiği üzerinde kontrolünü kaybetmesi durumu söz konudur.
Aşırı yeme davranışı gösteren çocukların özellikleri
Çok fazla ve çabuk yerler.
Aşırı yeme davranışı, aile içi çatışma, arkadaşlar arasında kabul görmeme, düşük akademik performans gibi durumlara karşı duydusal bir tepki olarak ortaya çıkar.
Yedikten sonra yediği şeyler ve miktarından büyük rahatsızlık duyarlar.
Odalarında yiyecek saklamaya başlayabilirler.
Öğün atlayarak, uygunsuz zamanlarda sağlıksız şeyler yerler.
Başlangıçta çocuk için atıştırdığı yiyecekler sadece rahatlamak amacıyla yöneldikleri yiyeceklerdir. Zamanla tüketilen miktar ve sıklığı artar ve bu durum bir alışkanlığa, sağlıksız bir beslenme düzenine dönüşür. Çocukluk ya da gençlik yıllarında başlayan bu alışkanlık yetişkin çağında da devam edebilir.
Bazı çocukların iştahları diğer çocuklara oranla daha açık olabilir. Bu da normal bir durumdur.
Çocuğu aşırı yemeye ve sağlıksız bir yeme düzenine iten şeylerin başında depresyon, kaygı gelir. Açık bir şekilde çocuğun, kızdığı ya da kaygılı olduğu zamanlarda yemeye yöneldiği görülür.
Çocukta aşırı yeme davranışını ortadan kaldırabilmek için aileyi de içine alan bir yaklaşım benimsenmeli, çocuğun hayatında kaygı ve strese neden olan faktörler tespit edilerek bu faktörlerin üzerine gidilme idir. Bu süreçte anne babaların ve çocuğun sabırlı olması çok önemlidir; çünkü davranış değişikliği yapmak oldukça uzun süren bir tedavi sonrasında gerçekleşebilir. Bu süreçte anne babaların anlayışlı tavırları, çocuklarının yanında oldukları mesajını vererek, çocukları ne zaman ihtiyaç duyarsa onu dinleyebileceklerini söylemeleri çocuğun kaygılarını aşmak konusunda en önemli yardımcı etmenler olacaktır.
Sorunun çözümünde çocuğun bir beslenme bozukluğu olduğunu da kabul etmesi gerekir. Pek çok çocuk sağlıksız beslenme alışkanlığının aslında bir sorun olduğunu kabul etmek istemez. Çocuğun önce bir sorunu olduğunu kabul etmesi anne babasının desteği ile sağlanır. Sağlıklı beslenme alışkanlığının geliştirilmesinde de anne baba, aile içinde birtakım düzenlemelere giderek ve rol model olarak çocuklarına yardım edebilirler.
Cocuklarda Obezite ve Gerekli Onlemler
Anne babaların, çocuklarda görülen obezite sorunu karşısında dikkat etmeleri gerekenler
Çocuğunuz eğer doyduğunu söylüyorsa onu daha fazla yemesi için zorlamayın. Aksi halde çocuk doğal bir şekilde kendisini besleme düzenini geliştiremeyecektir.
Çocuğunuza ikinci bir kere servis yapmadan önce birkaç dakika beklemenizde yarar vardır; çünkü beyne 'doydum' mesajının gitmesi için bu sürenin geçmesine ihtiyaç vardır.
Çocuklara ödül olarak yiyeceğin verilmesi doğru değildir. Yiyecek çocuğa ödül olarak sunulduğunda zamanla çocuk rahatlamak için her defasında yiyeceğe yönelebilir. Aslında çocukları en iyi motive eden şey ödül almak değil, övgü duymak ve teşvik edilmektir.
Çocuklara çok fazla yiyecek seçeneği sunmak onları daha çok yemeye yönlendirir. Yiyecek alternatiflerin minimum olması bu bakımdan önemlidir.
Eğer çocuğunuzun kiloları aşın ise ve artık bu onun sağlığım etkiliyorsa mutlaka konunun uzmanına gitmenizde yarar vardır.
Anne babaların çocuklarını spor yapmaya özendirmeleri gerekir.
Anne babaların eğer çocukları kilolu ise onlara anlayışlı davranmaları, kızmamaları çok önemlidir. Çocuk zaten kilolu halinden memnun değildir ve bunun hüznünü zaten kendisi duymaktadır. Anne babanın olumsuz tutumları çocuk üzerinde daha da olumsuz etki yaparak çocuğun durmunu kabullenmesine, içe dönmesine, hatta kendisini daha çok yemeye vermesine neden olabilir. Çocuğa kızmak yerine ailenin beslenme şeklini tamemen değiştirmesi, sağlıklı ve düşük kalorili şeyler yemeye başlaması çocuğu da olumlu yönde etkileyecektir.
Anne babaların belli besinleri çocuk için tamemen yasaklamaya yönelmeleri çocuğu o besinleri yemeye daha çok özendirecektir. Bunun yerine anne babaların sağlıklı beslenme konusunda çocuklarını bilinçlendirmeleri gerekir. Ayrıca evde çocuğun görebilip kolaylıkla erişebileceği yerlerde meyveler bulundurmak, cips gibi şeyleri alışveriş listesinden tamamen çıkarmak çocuk açısından hayatı daha da kolaylıştırıp onu sağlıklı beslenmek konusunda daha az savaş vermek zorunda bırakacaktır.
Çocuğunuz eğer doyduğunu söylüyorsa onu daha fazla yemesi için zorlamayın. Aksi halde çocuk doğal bir şekilde kendisini besleme düzenini geliştiremeyecektir.
Çocuğunuza ikinci bir kere servis yapmadan önce birkaç dakika beklemenizde yarar vardır; çünkü beyne 'doydum' mesajının gitmesi için bu sürenin geçmesine ihtiyaç vardır.
Çocuklara ödül olarak yiyeceğin verilmesi doğru değildir. Yiyecek çocuğa ödül olarak sunulduğunda zamanla çocuk rahatlamak için her defasında yiyeceğe yönelebilir. Aslında çocukları en iyi motive eden şey ödül almak değil, övgü duymak ve teşvik edilmektir.
Çocuklara çok fazla yiyecek seçeneği sunmak onları daha çok yemeye yönlendirir. Yiyecek alternatiflerin minimum olması bu bakımdan önemlidir.
Eğer çocuğunuzun kiloları aşın ise ve artık bu onun sağlığım etkiliyorsa mutlaka konunun uzmanına gitmenizde yarar vardır.
Anne babaların çocuklarını spor yapmaya özendirmeleri gerekir.
Anne babaların eğer çocukları kilolu ise onlara anlayışlı davranmaları, kızmamaları çok önemlidir. Çocuk zaten kilolu halinden memnun değildir ve bunun hüznünü zaten kendisi duymaktadır. Anne babanın olumsuz tutumları çocuk üzerinde daha da olumsuz etki yaparak çocuğun durmunu kabullenmesine, içe dönmesine, hatta kendisini daha çok yemeye vermesine neden olabilir. Çocuğa kızmak yerine ailenin beslenme şeklini tamemen değiştirmesi, sağlıklı ve düşük kalorili şeyler yemeye başlaması çocuğu da olumlu yönde etkileyecektir.
Anne babaların belli besinleri çocuk için tamemen yasaklamaya yönelmeleri çocuğu o besinleri yemeye daha çok özendirecektir. Bunun yerine anne babaların sağlıklı beslenme konusunda çocuklarını bilinçlendirmeleri gerekir. Ayrıca evde çocuğun görebilip kolaylıkla erişebileceği yerlerde meyveler bulundurmak, cips gibi şeyleri alışveriş listesinden tamamen çıkarmak çocuk açısından hayatı daha da kolaylıştırıp onu sağlıklı beslenmek konusunda daha az savaş vermek zorunda bırakacaktır.
Cocuklarda Obezite Gorulme Nedenleri
Çocuklarda obezitenin görülme nedenleri nelerdir?
Obezite kişinin aşırı kilolu olmasıdır. Obezite oranın çocuklarda giderek artmasının nedenleri arasında yaşam biçimi, medya gibi faktörlere ek olarak araştırma sonuçları ile de desteklenen psikolojik faktörler vardır. Obezite çağımızın karşı karşıya olduğu ve Amerika'dan tüm dünyaya yayılan en önemli sağlık problemlerin-dendir. Obez çocukları yaşamlarının sonraki yıllarında şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kanser gibi önemli sağlık sorunları beklemektedir.
Çocuklarda görülen obezitenin hızla artmasının nedeni tam olarak bilinememekle birlikte özellikle çevre koşulları ve genetiğin önemli etkisinin olduğu düşünülmektedir. Günümüzde çocuklar zamanlarının büyük bölümünü televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdikleri için hareketsizdirler. Yağlı ve şekerli yiyeceklerin tüketimi de geçen yıllara oranla oldukça artmıştır. Tüketilen besinlerin büyük bölümünü yüksek kalorili besinler oluşturmaktadır. Bütün bu faktörlere ek olarak psikolojik faktörlerin de çocuğun beslenme alışkanlığı üzerinde etkili olabileceğinin unutulmaması gerekir. İngiltere'de 2002 yılında Londra Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmayla stresin çocukları aşırı yemeye ittiği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma stresli olan çocukların daha çok abur cubur ve yağlı şeyler yemeye yöneldiklerini, genelde kahvaltı etmeyerek meyve ve sebzeleri de tercih etmediklerini göstermektedir. Lon-dra'daki yaşları 11-12 arasında değişen dört bin okul çocuğu üzerinde yapılan araştırmada stres oranı en yüksek olan çocukların beslenmeleri en kötü olan ve en sık atıştıran çocuklar olduğu saptanmıştır.
Değişik nedenlerden ötürü anne babalar çocuklarının stresli olduklarını fark etmeleri halinde çocuğu yiyecek yerine spor, sanat gibi aktivitelere yönlendirerek enerjilerini harcamalarını sağlamalılar.
Obezite kişinin aşırı kilolu olmasıdır. Obezite oranın çocuklarda giderek artmasının nedenleri arasında yaşam biçimi, medya gibi faktörlere ek olarak araştırma sonuçları ile de desteklenen psikolojik faktörler vardır. Obezite çağımızın karşı karşıya olduğu ve Amerika'dan tüm dünyaya yayılan en önemli sağlık problemlerin-dendir. Obez çocukları yaşamlarının sonraki yıllarında şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kanser gibi önemli sağlık sorunları beklemektedir.
Çocuklarda görülen obezitenin hızla artmasının nedeni tam olarak bilinememekle birlikte özellikle çevre koşulları ve genetiğin önemli etkisinin olduğu düşünülmektedir. Günümüzde çocuklar zamanlarının büyük bölümünü televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdikleri için hareketsizdirler. Yağlı ve şekerli yiyeceklerin tüketimi de geçen yıllara oranla oldukça artmıştır. Tüketilen besinlerin büyük bölümünü yüksek kalorili besinler oluşturmaktadır. Bütün bu faktörlere ek olarak psikolojik faktörlerin de çocuğun beslenme alışkanlığı üzerinde etkili olabileceğinin unutulmaması gerekir. İngiltere'de 2002 yılında Londra Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmayla stresin çocukları aşırı yemeye ittiği sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma stresli olan çocukların daha çok abur cubur ve yağlı şeyler yemeye yöneldiklerini, genelde kahvaltı etmeyerek meyve ve sebzeleri de tercih etmediklerini göstermektedir. Lon-dra'daki yaşları 11-12 arasında değişen dört bin okul çocuğu üzerinde yapılan araştırmada stres oranı en yüksek olan çocukların beslenmeleri en kötü olan ve en sık atıştıran çocuklar olduğu saptanmıştır.
Değişik nedenlerden ötürü anne babalar çocuklarının stresli olduklarını fark etmeleri halinde çocuğu yiyecek yerine spor, sanat gibi aktivitelere yönlendirerek enerjilerini harcamalarını sağlamalılar.
Bosanmis Ailelerde Cocuk
Anne babanın boşanma sürecinde çocukların uyku ve beslenme düzenleri nasıl etkilenir?
Boşanma, tüm aile bireylerini etkileyen çok zor bir süreçtir. Bu durumdan çocukların yalnız beslenme ve uyku değil tüm düzenleri etkilenir. Ortak bir yaşantı ve gelecek düşüncesine veda etmek her zaman için acı vericidir. Kişilerin yeni düzenlerini kurup buna alışmaları birkaç yıl alabilir. Bu nedenle de boşanma yaşanırken ve sonrasında anne babaların hem kendilerine hem çocuklarına bu geçiş sürecinde zaman vermeleri ve sabırlı davranmaları gerekir.
Boşanma sonrasında çoğunlukla çocuklar annede kalır. Genellikle de çocukla kalan ebeveyn eşinin boşluğunu çocuğu ile doldurmaya çalışır; ki bu da çocuk üzerinde olumsuz sonuçlar yaratır. Sözgelimi boşanma sonrası çocuğuyla uyumaya başlayan, onunla ayrı bir dünya kurmaya çalışan anneler vardır. Çocuk için dünyanın yeterince karmaşık olduğunu düşünürsek ailedeki parçalanma onun zaten hassas olan dengelerinin kolaylıkla bozulmasına neden olur.
Çocuğun problemlerinin başında anne babanın gitmeyen ilişkisine kendisinin neden olduğuna ilişkin yaşadığı suçluluk duyguları gelir. Anne babanın çocuğuna öncelikle eşler arasındaki anlaşmazlıkta çocuğun payının olmadığını anlatması gerekir. Pek çok çocuk/genç, anne babalarının ayrılmasının onları rahatlattığını, hatta bazıları anne babaları arasında sürekli bir tartışmaya, huzursuzluğa tanık oldukları için onların ayrılmalarından duydukları memnuniyeti dile getirirler. Anne babalar ise daha çok kendi duygularını farkında olmadan çocuklarına empoze etmek eğilimindedirler. Anne babaların kendilerinin içinde bulunduğu duygu durumundan çocuklarınınkini ayırt edebilmeleri gerekir. Bu, çocukların kendi duyguları ile daha kolay başa çıkabilmesini sağlar.
Boşanmanın kişiye acı vermesinin bir başka nedeni de neden olduğu belirsizliktir. İnsanı en çok yoran, korkutan, kaygılanmasına neden olan belirsizlik durumudur. Çocukların kendilerini güvende hissedebilmeleri için böylesi bir belirsizlik durumunda bile olabildiğince açık ve net ifadeler kullanmak gerekir. Sözgelimi, çocuğun anne ve babasından, "Ayrılmamızın nedeni bizim çok sık tartışmamız, bunun seninle bir ilgisi yok" şeklinde ifadeler duymaya ihtiyacı vardır.
Çocuk üzerinde arkadaş çevresi büyük bir baskı ve etki unsurudur. Özellikle okulda çocuğun cevap veremeyeceği sorulara maruz kalmadığından ya da kendisiyle alay edilmediğinden emin olmak gerekir. Çocuğun, anne babasının boşanmış olduğu bir başka çocukla arkadaşlık etmesi, özelini daha kolay paylaşmasını sağlar. İçinde bulunulan durumu paylaşmak strese karşı en etkili yöntemlerden biridir. Anne babaların çocuklarına duygularını ifade etmeleri için fırsat vermeleri aynı nedenden ötürü çok önemlidir. Boşanma sırasında ve sonrasında çocuğun ebevenleriyle birlikte tüm dış dünyaya karşı öfkeli olması yaygın ve doğal bir tepkidir. Çocuğa şu anda içinde bulunulan durumun ve öncesinin resmini çizerek anlatmak kavramasına yardım eder. Açıklamalar yapmak yerine çocuğu kendisini anlatmaya teşvik etmek gerekir.
Boşanma gibi zor bir süreçte anne babaların üzerinde durmaları gereken bir başka önemli nokta da çocuğun içinde bulunduğu gelişim evresidir. Küçük çocuklar daha çok somut düşünebildikleri için, onlara uzun uzun içinde bulunulan durumun nedenlerini anlatmak yerine açık ve net bir şekilde bundan böyle hangi günler nerede yaşayacağı, okulla ilgili yeni bir düzenlemeye gidilip gidilmeyeceği konularında somut bilgiler verilmesi gerekir.
Çocuklar özellikle de gençler genellikle anne babalarının ayrılmasının onların arkadaşları ile olan ilişkilerini direkt etkilediğini, ikili ilişkilerden kaçındıklarını, karşı tarafa daha güvensiz davranıp daha kıskanç tavırlar sergilediklerini dile getirirler. Bu nedenle de anne babaların çocuklarının arkadaş ilişkilerindeki değişiklikler konusunda da dikkatli davranmaları gerekir.
Çocuğun yeniden güven duygusu kazanabilmesi için hayatında belirli bir rutinin varlığına ihtiyacı vardır. Pratik yaşama ilişkin düzenlemeler ne kadar çabuk hayata geçirilirse geçişin neden olduğu sancılar o kadar kısa sürer. Çocuğun artık anne babadan oluşan iki ayrı dünyası vardır. Bu iki ayrı dünyanın birbirini tamamlaması, çocuğun ruhsal dünyasında parçalı değil, birbirini tamamlayan bir duruma dönüşmesi gerekir.
Anne babalar içinde bulundukları duygu durumlarını çocuklarına anlatmalarına gerek kalmadan onlara hissettirirler. Duyguların fark edilmesinde çocuklar yetişkinlere göre çok daha duyarlıdırlar.
Anne babanın kendisini bırakmaması çocuğunun ihtiyacı olan en önemli mesajı, "anne ve babanın güçlü olduğu" mesajını verir.
Boşanma, tüm aile bireylerini etkileyen çok zor bir süreçtir. Bu durumdan çocukların yalnız beslenme ve uyku değil tüm düzenleri etkilenir. Ortak bir yaşantı ve gelecek düşüncesine veda etmek her zaman için acı vericidir. Kişilerin yeni düzenlerini kurup buna alışmaları birkaç yıl alabilir. Bu nedenle de boşanma yaşanırken ve sonrasında anne babaların hem kendilerine hem çocuklarına bu geçiş sürecinde zaman vermeleri ve sabırlı davranmaları gerekir.
Boşanma sonrasında çoğunlukla çocuklar annede kalır. Genellikle de çocukla kalan ebeveyn eşinin boşluğunu çocuğu ile doldurmaya çalışır; ki bu da çocuk üzerinde olumsuz sonuçlar yaratır. Sözgelimi boşanma sonrası çocuğuyla uyumaya başlayan, onunla ayrı bir dünya kurmaya çalışan anneler vardır. Çocuk için dünyanın yeterince karmaşık olduğunu düşünürsek ailedeki parçalanma onun zaten hassas olan dengelerinin kolaylıkla bozulmasına neden olur.
Çocuğun problemlerinin başında anne babanın gitmeyen ilişkisine kendisinin neden olduğuna ilişkin yaşadığı suçluluk duyguları gelir. Anne babanın çocuğuna öncelikle eşler arasındaki anlaşmazlıkta çocuğun payının olmadığını anlatması gerekir. Pek çok çocuk/genç, anne babalarının ayrılmasının onları rahatlattığını, hatta bazıları anne babaları arasında sürekli bir tartışmaya, huzursuzluğa tanık oldukları için onların ayrılmalarından duydukları memnuniyeti dile getirirler. Anne babalar ise daha çok kendi duygularını farkında olmadan çocuklarına empoze etmek eğilimindedirler. Anne babaların kendilerinin içinde bulunduğu duygu durumundan çocuklarınınkini ayırt edebilmeleri gerekir. Bu, çocukların kendi duyguları ile daha kolay başa çıkabilmesini sağlar.
Boşanmanın kişiye acı vermesinin bir başka nedeni de neden olduğu belirsizliktir. İnsanı en çok yoran, korkutan, kaygılanmasına neden olan belirsizlik durumudur. Çocukların kendilerini güvende hissedebilmeleri için böylesi bir belirsizlik durumunda bile olabildiğince açık ve net ifadeler kullanmak gerekir. Sözgelimi, çocuğun anne ve babasından, "Ayrılmamızın nedeni bizim çok sık tartışmamız, bunun seninle bir ilgisi yok" şeklinde ifadeler duymaya ihtiyacı vardır.
Çocuk üzerinde arkadaş çevresi büyük bir baskı ve etki unsurudur. Özellikle okulda çocuğun cevap veremeyeceği sorulara maruz kalmadığından ya da kendisiyle alay edilmediğinden emin olmak gerekir. Çocuğun, anne babasının boşanmış olduğu bir başka çocukla arkadaşlık etmesi, özelini daha kolay paylaşmasını sağlar. İçinde bulunulan durumu paylaşmak strese karşı en etkili yöntemlerden biridir. Anne babaların çocuklarına duygularını ifade etmeleri için fırsat vermeleri aynı nedenden ötürü çok önemlidir. Boşanma sırasında ve sonrasında çocuğun ebevenleriyle birlikte tüm dış dünyaya karşı öfkeli olması yaygın ve doğal bir tepkidir. Çocuğa şu anda içinde bulunulan durumun ve öncesinin resmini çizerek anlatmak kavramasına yardım eder. Açıklamalar yapmak yerine çocuğu kendisini anlatmaya teşvik etmek gerekir.
Boşanma gibi zor bir süreçte anne babaların üzerinde durmaları gereken bir başka önemli nokta da çocuğun içinde bulunduğu gelişim evresidir. Küçük çocuklar daha çok somut düşünebildikleri için, onlara uzun uzun içinde bulunulan durumun nedenlerini anlatmak yerine açık ve net bir şekilde bundan böyle hangi günler nerede yaşayacağı, okulla ilgili yeni bir düzenlemeye gidilip gidilmeyeceği konularında somut bilgiler verilmesi gerekir.
Çocuklar özellikle de gençler genellikle anne babalarının ayrılmasının onların arkadaşları ile olan ilişkilerini direkt etkilediğini, ikili ilişkilerden kaçındıklarını, karşı tarafa daha güvensiz davranıp daha kıskanç tavırlar sergilediklerini dile getirirler. Bu nedenle de anne babaların çocuklarının arkadaş ilişkilerindeki değişiklikler konusunda da dikkatli davranmaları gerekir.
Çocuğun yeniden güven duygusu kazanabilmesi için hayatında belirli bir rutinin varlığına ihtiyacı vardır. Pratik yaşama ilişkin düzenlemeler ne kadar çabuk hayata geçirilirse geçişin neden olduğu sancılar o kadar kısa sürer. Çocuğun artık anne babadan oluşan iki ayrı dünyası vardır. Bu iki ayrı dünyanın birbirini tamamlaması, çocuğun ruhsal dünyasında parçalı değil, birbirini tamamlayan bir duruma dönüşmesi gerekir.
Anne babalar içinde bulundukları duygu durumlarını çocuklarına anlatmalarına gerek kalmadan onlara hissettirirler. Duyguların fark edilmesinde çocuklar yetişkinlere göre çok daha duyarlıdırlar.
Anne babanın kendisini bırakmaması çocuğunun ihtiyacı olan en önemli mesajı, "anne ve babanın güçlü olduğu" mesajını verir.
Cocuklarda Yuva ve Beslenme Duzeni
Çocuğun yuvaya başlaması beslenme ve uyku düzenini nasıl etkiler?
Yuvaya başlamak çocuğun hayatında çok önemli radikal değişiklerden biridir. Yuvaya başlayarak çocuk, ilk defa aile dışına çıkıp, yeni ilişkiler kurmaya başlar. Aile içinde 'biricikken birden sınıfındaki diğer çocuklardan birine dönüşür, bu deneyim bile kendi başına çocuk için çok acı vericidir. Hatta bazı çocuklar için yuvaya başlamak bir sendroma bile dönüşebilir.
Önce uykuyla başlayan anneden ayrılma, memeden ayrılmayla devam eder. Bu deneyimler çocuğu sonraki deneyimlerine hazırlayan önemli duygusal süreçlerdir Yuvaya gidiş bu yaşanan değişimler içinde çok temel bir ayrılma, bir anlamda yaşam içinde ilk kez kendi kendine kalıştır. O nedenle de bazı çocuklar yuvaya başladıklarında çok zorlanırlar. Yuvaya başladıktan sonra haftalarca ağlayan, hiçbir şekilde yuvaya gitmek istemeyen çocuklar vardır. Çocuğun anneden ayrılma problemi yaşadığı durumlarda çarpıcı olan yalnızca çocuğun değil anne ya da babanın da çocuktan ayrı-lamaması, hatta bazı durumlarda bu problemi çocuktan çok ebeveynin yaşamasıdır.
Yuvanın sadece yeni bir deneyim olmasının yanı sıra bir başka önemli özelliği de yuvanın belirli kurallarının olmasıdır. Özellikle ev yaşamlarında belirli sınırları deneyimlememiş olan ya da anne baba arasında tutum farkı olan çocuklar haklı olarak yuva ortamında zorlanabilirler. Burada anlamlı olan yuvada kuralların olmasının belirli bir zaman sonra çocuğa çok iyi gelmesi ve davranışlarını kontrol etmesine yardım etmesidir. Genellikle anne babaların çocuklarının yuvada daha uyumlu davranışlar sergilerken evde hırçın olmalarından yakınmaları işte bu nedenledir. Bu her çocuk için söz konusu değildir; ev yaşamı ile yuva yaşamı arasında büyük farklar olan çocukların kuralları olan bir düzene alışmaları çok sonraki yıllara, ilkokul yıllarına uzanabileceği gibi uyumları okul yaşamları boyunca hiç gerçekleşmeyebilir.
Eğer çocuğunuzun yuvaya başlamadan önce belirli bir uyku düzeni yoksa yuvaya uyumda başlarda zorlansa bile, yuvaya başlamasıyla uyku düzeninin kendiliğinden yerleştiğine, çocuğunuzun yaşamının daha bir düzene girdiğine tanık olursunuz. Ancak eğer çocuğunuz yuvaya uyumda sorun yaşıyorsa, değişik nedenlerden ötürü yuvayı benimseyememişse elbette bundan uykuları da olumsuz yönde etkilenecektir. Gece uyumak, sabah da kalmak istemeyebilir, geceleri uykuları bölünürken, kâbuslar görebilir, bu onun yaşamında gerçekleşen radikal değişikliğe verdiği 'doğal' tepkiler olarak değerlendirilmeli, anne ve baba mümkün olduğunca soğukkanlılığını yitirmemelidir.
Çocukların beslenmeleri de genellikle yuvaya başlamaları ile birlikte anne babalarını hayretler içinde bırakacak oranda düzene girer. Ben meslek yaşamımda pek çok çocuğun yuvaya başladıktan sonra beslenmesinin düzene girdiğine, hatta bazı çocukların yuvada çok iyi yerken evde beslenmeyi reddettiklerine tanık oluyorum. Daha önce de belirtildiği gibi kuralların olması ve grupla yemek, ilginin çocuk üzerinde odaklanmaması çocuğun kendisini beslemesi için olumlu faktörlerdir. Burada üzerinde durulması gereken, yuvaya bir türlü alışamayan ve buna bağlı olarak beslenmeleri de aksayan çocuklardır. Böyle bir durumda anne babanın okul çalışanları ile işbirliği yapması, eğer sorun hâlâ aşılamıyorsa bir uzmandan yardım almaları gerekir.
Çocuğun yuvaya alışma döneminde anne babanın kararlı olması ve yuva çalışanları ile işbirliği içinde olması çok önemlidir. Her ne kadar arzu edilen 0-2 yaşta bebeğe annesinin bakması ve yuvaya başlama yaşının ortalama -çocuğa göre değişmekle birlikte-3 yaş olduğu kabul edilse de günümüz şartları pek çok anneyi çözümsüz bıraktığından yuvalar tek çözüm olmuş durumdadır. Anne babaların çocukları için yuva seçerken dikkat etmeleri gereken nokta yuvanın sunduğu İngilizce, bilgisayar dersi gibi olanaklardan çok o yuvanın çalışanlarının, özellikle de çocuğunuza öğretmenlik yapacak kişinin ne kadar mutlu olduğu, işini ne kadar severek yaptığıdır.
Yuvaya başlamak çocuğun hayatında çok önemli radikal değişiklerden biridir. Yuvaya başlayarak çocuk, ilk defa aile dışına çıkıp, yeni ilişkiler kurmaya başlar. Aile içinde 'biricikken birden sınıfındaki diğer çocuklardan birine dönüşür, bu deneyim bile kendi başına çocuk için çok acı vericidir. Hatta bazı çocuklar için yuvaya başlamak bir sendroma bile dönüşebilir.
Önce uykuyla başlayan anneden ayrılma, memeden ayrılmayla devam eder. Bu deneyimler çocuğu sonraki deneyimlerine hazırlayan önemli duygusal süreçlerdir Yuvaya gidiş bu yaşanan değişimler içinde çok temel bir ayrılma, bir anlamda yaşam içinde ilk kez kendi kendine kalıştır. O nedenle de bazı çocuklar yuvaya başladıklarında çok zorlanırlar. Yuvaya başladıktan sonra haftalarca ağlayan, hiçbir şekilde yuvaya gitmek istemeyen çocuklar vardır. Çocuğun anneden ayrılma problemi yaşadığı durumlarda çarpıcı olan yalnızca çocuğun değil anne ya da babanın da çocuktan ayrı-lamaması, hatta bazı durumlarda bu problemi çocuktan çok ebeveynin yaşamasıdır.
Yuvanın sadece yeni bir deneyim olmasının yanı sıra bir başka önemli özelliği de yuvanın belirli kurallarının olmasıdır. Özellikle ev yaşamlarında belirli sınırları deneyimlememiş olan ya da anne baba arasında tutum farkı olan çocuklar haklı olarak yuva ortamında zorlanabilirler. Burada anlamlı olan yuvada kuralların olmasının belirli bir zaman sonra çocuğa çok iyi gelmesi ve davranışlarını kontrol etmesine yardım etmesidir. Genellikle anne babaların çocuklarının yuvada daha uyumlu davranışlar sergilerken evde hırçın olmalarından yakınmaları işte bu nedenledir. Bu her çocuk için söz konusu değildir; ev yaşamı ile yuva yaşamı arasında büyük farklar olan çocukların kuralları olan bir düzene alışmaları çok sonraki yıllara, ilkokul yıllarına uzanabileceği gibi uyumları okul yaşamları boyunca hiç gerçekleşmeyebilir.
Eğer çocuğunuzun yuvaya başlamadan önce belirli bir uyku düzeni yoksa yuvaya uyumda başlarda zorlansa bile, yuvaya başlamasıyla uyku düzeninin kendiliğinden yerleştiğine, çocuğunuzun yaşamının daha bir düzene girdiğine tanık olursunuz. Ancak eğer çocuğunuz yuvaya uyumda sorun yaşıyorsa, değişik nedenlerden ötürü yuvayı benimseyememişse elbette bundan uykuları da olumsuz yönde etkilenecektir. Gece uyumak, sabah da kalmak istemeyebilir, geceleri uykuları bölünürken, kâbuslar görebilir, bu onun yaşamında gerçekleşen radikal değişikliğe verdiği 'doğal' tepkiler olarak değerlendirilmeli, anne ve baba mümkün olduğunca soğukkanlılığını yitirmemelidir.
Çocukların beslenmeleri de genellikle yuvaya başlamaları ile birlikte anne babalarını hayretler içinde bırakacak oranda düzene girer. Ben meslek yaşamımda pek çok çocuğun yuvaya başladıktan sonra beslenmesinin düzene girdiğine, hatta bazı çocukların yuvada çok iyi yerken evde beslenmeyi reddettiklerine tanık oluyorum. Daha önce de belirtildiği gibi kuralların olması ve grupla yemek, ilginin çocuk üzerinde odaklanmaması çocuğun kendisini beslemesi için olumlu faktörlerdir. Burada üzerinde durulması gereken, yuvaya bir türlü alışamayan ve buna bağlı olarak beslenmeleri de aksayan çocuklardır. Böyle bir durumda anne babanın okul çalışanları ile işbirliği yapması, eğer sorun hâlâ aşılamıyorsa bir uzmandan yardım almaları gerekir.
Çocuğun yuvaya alışma döneminde anne babanın kararlı olması ve yuva çalışanları ile işbirliği içinde olması çok önemlidir. Her ne kadar arzu edilen 0-2 yaşta bebeğe annesinin bakması ve yuvaya başlama yaşının ortalama -çocuğa göre değişmekle birlikte-3 yaş olduğu kabul edilse de günümüz şartları pek çok anneyi çözümsüz bıraktığından yuvalar tek çözüm olmuş durumdadır. Anne babaların çocukları için yuva seçerken dikkat etmeleri gereken nokta yuvanın sunduğu İngilizce, bilgisayar dersi gibi olanaklardan çok o yuvanın çalışanlarının, özellikle de çocuğunuza öğretmenlik yapacak kişinin ne kadar mutlu olduğu, işini ne kadar severek yaptığıdır.