Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu
Kompleks bölgesel ağrı sendromu kolda veya bacakta oluşan bir hasar sonrası ortaya çıkan bir ağrıdır. Nadiren bu durum ameliyat, kalp krizi, inme sonrasında da görülebilir. Ağrı sıklıkla yanma hissi şeklinde ve hasar ağrısından daha şiddetli hissedilir. Bu durum "refleks sempatik distrofi" ya da "kozalji" şeklinde de isimlendirilebilir. Nedeni bilinmemektedir.
Ağrı belirtilerine ve fizik muayene bulgularına dayanarak tanı koyulur. Bu sendromda hasar iyileştikten uzun süre sonra bile ağrının kalması tipiktir.
Hasarlı bölge sıklıkla ödemlidir. Ciltte renk, sıcaklık ve nem değişiklikleri görülür. Cilt hafif dokunmalara ve ısı değişimlerine bile hassas olabilir.
Genellikle bu durumun tanısında herhangi bir teste gerek yoktur. Ağrının nedeninin bir başka hastalık olup olmadığını anlamak için çeşitli kan tahlilleri ve filmler istenebilir.
Tedavisi
Çeşitli ilaçlar yardımcı olabilir. Fakat tek başına ya da kombine kullanılan hiçbir ilaç bu hastalıkta uzun süreli rahatlama sağlayamaz. Kompleks bölgesel ağrı sendromunun tedavisinde pek çok çeşitli ilaçlar kullanılmıştır. Belirli sinirleri bloke eden bazı ilaçlar reçete edilebilir. Bazen kortizon türü ilaçlar yardım edebilir. Depresyon ve epilepsi tedavisinde kullanılan diğer bazı ilaçlar da kronik ağrının tedavisinde kullanılabilirler.
Narkotik ilaçlar ve diğer ağrı kesiciler ise kompleks bölgesel ağrı sendromunun oluşturduğu ağrıyı kesmede etkili olmazlar.
İlaçların etkisiz ya da yetersiz kaldığı hastalarda sempatik sinir bloğu yapılabilir. Bu işlem, ağrıyı ileten sinirlere lokal anestezik (mevzi uyuşturucu) ilaçların enjeksiyonu işlemidir. Bu blok işe yararsa tekrarlanabilir. Fizik tedavi ve psikolojik danışma da fayda sağlar. Ancak bir hastada işe yarayan bir tedavi yöntemi diğer bir hasta da etkisiz kalabilir. Her hasta için kişisel bir tedavi planı oluşturulmalıdır.
Erken tedaviyle, kompleks bölgesel ağrı sendromunun daha da kötüye gitmesine engel olmak mümkündür. Bazen durumda düzelme de görülür. Eğer tedaviye yeterince erken başlanırsa, belirtiler tamamen yok da olabilir. Ancak, daha şiddetli belirtileri olan ve tedaviye erken başlanmayan hastalar tedavi yöntemlerine yanıt vermeyebilirler. Bu kişiler özellikle ağrıyla başa çıkmanın yollarını öğretmeye yönelik bir tedavi programından fayda görebilirler.
Fantom (Hayalet) Agrisi
Fantom (Hayalet) Ağrısı
Fantom ağrısı bir uzvun kesilmesinden sonra sanki kesilen uzuv yerinde duruyor ve ağrımaya devam ediyormuş gibi ağrı hissedilmesidir. Genellikle kol veya bacak kesilmelerinden sonra ortaya çıkar. Ancak memenin, gözün ya da son bağırsağın çıkarıldığı operasyonlardan sonra da görülebilir. Ayrıca fantom ağrısı doğuştan kolu ya da bacağı olmayanlarda da ortaya çıkabilmektedir. Vücutta bir uzuv herhangi bir nedenle kesildikten sonra üç değişik ağrı durumu ortaya çıkar.
Fantom ağrısı: Kesilen uzuvda ağrı
Güdük ağrısı: Uzuv kesildikten sonra kalan parçada oluşan ağrı
Fantom hissi: Kesilen uzuv hala yerindeymiş hissi. Beraberinde yanma ve karıncalanma da bulunabilir.
Fantom ağrısı hava değişiklikleri, uzuv kesildikten sonra kalan parça üstüne baskı, duygusal stres ve yorgunluk gibi nedenlerle tetiklenir. Ağrı operasyondan birkaç gün sonra başlar. Bazı hastalarda zamanla azalma gösterip ortadan kalksa da bazen uzun yıllar boyunca devam edebilir. Fantom ağrısının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Önceleri bu ağrının hastanın sakatlığı kabul etmemesine bağlı psikolojik kökenli bir ağrı olduğu düşünülmüşse de yapılan araştırmalarla ağrının kaynağının tam olarak psikolojik nedenler olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Beynin ağrıyla ilgili merkezlerinin bu ağrıyı ortaya çıkardığı düşünülmektedir.
Kolun ya da bacağın kesilmesinden önce ilgili uzuvda uzun süre ağrı çeken hastalarda fantom ağrısı daha yaygındır.
Fantom Tedavisi
Fantom ağrısı tedavisi çok zor bir durumdur. Tedavide öncelikle çeşitli ilaçlar kullanılır. Fantom ağrısını tedavi eden özel bir ilaç yoktur. Pek çok değişik ilaç denenebilir. Bir hastaya iyi gelen bir ilaç başka bir hastada işe yaramayabilir. İlaç tedavisinde kalsitonin, çeşitli depresyon ilaçları, sara ilaçları, morfin türevi ağrı kesiciler ve bazı başka ilaçlar denenir.
ilaç tedavisine yanıtsız hastalarda TENS uygulanabilir. TENS cilde yapıştırılan elektrotlardan elektriksel uyarı verilerek ağrı iletiminin kesilmesidir. TENS fantom ağrısında değil güdük ağrısında etkilidir. Ancak güdük ağrısının varlığı fantom ağrısını da artırabileceğinden TENS fayda sağlar. Aynı amaçla güdüğe lokal anestezik enjeksiyonları da yapılabilir.
ilaç tedavisiyle düzelmeyen ve TENS'e yanıt vermeyen hastalarda girişimsel tedavi uygulanır. Bu amaçla sempatik sinir bloğu denenebilir, omuriliğe yerleştirilen ince elektrotlar aracılığıyla bir pilden elektriksel uyarı verilebilir veya derin beyin uyarısı yapılabilir.
Tüm bu yöntemlere rağmen bazen fantom ağrısı tüm tedavilere dirençli olabilir. Bu durumda hastanın yapması gereken ağrıyla nasıl başa çıkabileceğini öğrenmektir. İlgiyi ağrıdan uzaklaştırıp başka yerlere yönlendirmek bir yöntemdir. Kitap okumak ya da müzik dinlemek bu amaçla faydalı olabilir. Egzersiz, yüzme, yürüme gibi aktivitelerle fiziksel olarak zinde kalmak ağrının daha az hissedilmesini sağlar. Psikolojik danışmanlık hizmeti almak ve fantom ağrılı başka hastaların da katıldığı terapi gruplarına katılmak faydalıdır.
Fantom ağrısı bir uzvun kesilmesinden sonra sanki kesilen uzuv yerinde duruyor ve ağrımaya devam ediyormuş gibi ağrı hissedilmesidir. Genellikle kol veya bacak kesilmelerinden sonra ortaya çıkar. Ancak memenin, gözün ya da son bağırsağın çıkarıldığı operasyonlardan sonra da görülebilir. Ayrıca fantom ağrısı doğuştan kolu ya da bacağı olmayanlarda da ortaya çıkabilmektedir. Vücutta bir uzuv herhangi bir nedenle kesildikten sonra üç değişik ağrı durumu ortaya çıkar.
Fantom ağrısı: Kesilen uzuvda ağrı
Güdük ağrısı: Uzuv kesildikten sonra kalan parçada oluşan ağrı
Fantom hissi: Kesilen uzuv hala yerindeymiş hissi. Beraberinde yanma ve karıncalanma da bulunabilir.
Fantom ağrısı hava değişiklikleri, uzuv kesildikten sonra kalan parça üstüne baskı, duygusal stres ve yorgunluk gibi nedenlerle tetiklenir. Ağrı operasyondan birkaç gün sonra başlar. Bazı hastalarda zamanla azalma gösterip ortadan kalksa da bazen uzun yıllar boyunca devam edebilir. Fantom ağrısının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Önceleri bu ağrının hastanın sakatlığı kabul etmemesine bağlı psikolojik kökenli bir ağrı olduğu düşünülmüşse de yapılan araştırmalarla ağrının kaynağının tam olarak psikolojik nedenler olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Beynin ağrıyla ilgili merkezlerinin bu ağrıyı ortaya çıkardığı düşünülmektedir.
Kolun ya da bacağın kesilmesinden önce ilgili uzuvda uzun süre ağrı çeken hastalarda fantom ağrısı daha yaygındır.
Fantom Tedavisi
Fantom ağrısı tedavisi çok zor bir durumdur. Tedavide öncelikle çeşitli ilaçlar kullanılır. Fantom ağrısını tedavi eden özel bir ilaç yoktur. Pek çok değişik ilaç denenebilir. Bir hastaya iyi gelen bir ilaç başka bir hastada işe yaramayabilir. İlaç tedavisinde kalsitonin, çeşitli depresyon ilaçları, sara ilaçları, morfin türevi ağrı kesiciler ve bazı başka ilaçlar denenir.
ilaç tedavisine yanıtsız hastalarda TENS uygulanabilir. TENS cilde yapıştırılan elektrotlardan elektriksel uyarı verilerek ağrı iletiminin kesilmesidir. TENS fantom ağrısında değil güdük ağrısında etkilidir. Ancak güdük ağrısının varlığı fantom ağrısını da artırabileceğinden TENS fayda sağlar. Aynı amaçla güdüğe lokal anestezik enjeksiyonları da yapılabilir.
ilaç tedavisiyle düzelmeyen ve TENS'e yanıt vermeyen hastalarda girişimsel tedavi uygulanır. Bu amaçla sempatik sinir bloğu denenebilir, omuriliğe yerleştirilen ince elektrotlar aracılığıyla bir pilden elektriksel uyarı verilebilir veya derin beyin uyarısı yapılabilir.
Tüm bu yöntemlere rağmen bazen fantom ağrısı tüm tedavilere dirençli olabilir. Bu durumda hastanın yapması gereken ağrıyla nasıl başa çıkabileceğini öğrenmektir. İlgiyi ağrıdan uzaklaştırıp başka yerlere yönlendirmek bir yöntemdir. Kitap okumak ya da müzik dinlemek bu amaçla faydalı olabilir. Egzersiz, yüzme, yürüme gibi aktivitelerle fiziksel olarak zinde kalmak ağrının daha az hissedilmesini sağlar. Psikolojik danışmanlık hizmeti almak ve fantom ağrılı başka hastaların da katıldığı terapi gruplarına katılmak faydalıdır.
Diyabetik Noropati
Şeker Hastalığına Bağlı Ağrı (Diyabetik Nöropati)
Halk arasında "Şeker Hastalığı" olarak bilinen, kan şekerinin yüksekliğiyle karakterize olan "Diyabet" hastalığında diyabetik nöropati şeklinde isimlendirilen bir tablo gelişir. Diyabetik nöropati, diyabetik hastalarda görülen bir tür sinir hasarıdır. Bu hasar sinirlerin vücudun çeşitli bölümlerinden beyine mesaj taşıma yeteneklerini azaltır.
Diyabetik nöropati vücutta şu durumlara yol açar:
Vücudun çeşitli bölgelerinde his ve kuvvet kaybı,
Kalbin vücudun ihtiyacı olan kanı pompalamasında yetersizlik,
Bağırsakların besinleri sindirme yeteneğinde azalma,
Erkeklerde sertleşme sorunu.
Uzun süredir diyabeti olan kişilerde sinir hasarı oluşur. Kan şekerlerini normal sınırlarda tutmayan/tutamayan kişiler daha sık olarak diyabetik nöropatiye yakalanırlar. Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülür. Diyabetik nöropatiden kaçınmak için en önemli nokta kan şekerinin kontrol altında tutulması ve normal sınırlarda kalmasının sağlanmasıdır. Sağlıklı beslenmek, yüksek yağ ya da şeker içeriği olan gıdalardan uzak durmak şarttır. Aşırı kiloların verilmesi de diyabetin kontrol altına alınması ve diyabetik nöropati oluşumunun önlenmesi için çok önemlidir. Düzenli egzersiz ve ilaçların düzenli kullanımı tüm bunlar için yardımcı olacaktır.
Diabetik nöropatinin belirtileri
Ayaklarda ve ayak parmaklarında hissizlik-uyuşukluk diyabetik nöropati bulgusu olabilir. Bu hissizlik nedeniyle diyabetik nöropati hastaları küçük kesileri ve travmaları hissetmeyebilirler. Özellikle şu bulguların bulunması diyabetik nöropatiyi düşündürür:
Ayaklarda yanıcı tarzda, özellikle geceleri artan ağrı. Termografîyle ayaklarda dolaşım bozukluğu gösterilebilir.
Düşmeye neden olabilecek baş dönmesi
İshal ve kabızlık
Erkeklerde sertleşme kusuru
Diyabetik nöropati ağrısının dindirilmesi
ilk adım ağrı kesici etkisi olan çeşitli ilaçların kullanılmasıdır, ilaç tedavisiyle yeterli ağrı kesilmesi sağlanamayan hastalara çeşitli sinir blokları uygulanabilir. Bunlar içinde özellikle etkili olanları da vücudun istemsiz yapılan çeşitli işlevlerini kontrol eden ve ağrı iletiminde önemli rol oynayan sempatik sinir sisteminin blokajıdır.
Halk arasında "Şeker Hastalığı" olarak bilinen, kan şekerinin yüksekliğiyle karakterize olan "Diyabet" hastalığında diyabetik nöropati şeklinde isimlendirilen bir tablo gelişir. Diyabetik nöropati, diyabetik hastalarda görülen bir tür sinir hasarıdır. Bu hasar sinirlerin vücudun çeşitli bölümlerinden beyine mesaj taşıma yeteneklerini azaltır.
Diyabetik nöropati vücutta şu durumlara yol açar:
Vücudun çeşitli bölgelerinde his ve kuvvet kaybı,
Kalbin vücudun ihtiyacı olan kanı pompalamasında yetersizlik,
Bağırsakların besinleri sindirme yeteneğinde azalma,
Erkeklerde sertleşme sorunu.
Uzun süredir diyabeti olan kişilerde sinir hasarı oluşur. Kan şekerlerini normal sınırlarda tutmayan/tutamayan kişiler daha sık olarak diyabetik nöropatiye yakalanırlar. Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülür. Diyabetik nöropatiden kaçınmak için en önemli nokta kan şekerinin kontrol altında tutulması ve normal sınırlarda kalmasının sağlanmasıdır. Sağlıklı beslenmek, yüksek yağ ya da şeker içeriği olan gıdalardan uzak durmak şarttır. Aşırı kiloların verilmesi de diyabetin kontrol altına alınması ve diyabetik nöropati oluşumunun önlenmesi için çok önemlidir. Düzenli egzersiz ve ilaçların düzenli kullanımı tüm bunlar için yardımcı olacaktır.
Diabetik nöropatinin belirtileri
Ayaklarda ve ayak parmaklarında hissizlik-uyuşukluk diyabetik nöropati bulgusu olabilir. Bu hissizlik nedeniyle diyabetik nöropati hastaları küçük kesileri ve travmaları hissetmeyebilirler. Özellikle şu bulguların bulunması diyabetik nöropatiyi düşündürür:
Ayaklarda yanıcı tarzda, özellikle geceleri artan ağrı. Termografîyle ayaklarda dolaşım bozukluğu gösterilebilir.
Düşmeye neden olabilecek baş dönmesi
İshal ve kabızlık
Erkeklerde sertleşme kusuru
Diyabetik nöropati ağrısının dindirilmesi
ilk adım ağrı kesici etkisi olan çeşitli ilaçların kullanılmasıdır, ilaç tedavisiyle yeterli ağrı kesilmesi sağlanamayan hastalara çeşitli sinir blokları uygulanabilir. Bunlar içinde özellikle etkili olanları da vücudun istemsiz yapılan çeşitli işlevlerini kontrol eden ve ağrı iletiminde önemli rol oynayan sempatik sinir sisteminin blokajıdır.
Zona ve Postherpetik Nevralji Tedavisi
Zona ve Postherpetik Nevralji
Zona, suçiçeği hastalığını oluşturan virüsün meydana getirdiği bir sinir iltihabı tablosudur. Post herpetik nevralji zona hastalığı tedavi edildikten sonra da süren, döküntülerin çıktığı yerdeki şiddetli ağrıdır.
Zona'ya yakalanan hastaların 1/3'ünde postherpetik nevralji tablosu görülür. Bu hastalarda zona iyileştikten aylar ve hatta yıllar sonra bile ağrı devam edebilir. Suçiçeği hastalığı genellikle çocukluk çağında geçirilir. Hastalık iyileştikten sonra virüs vücutta uyur vaziyette kalır. Vücudun direncini düşürerek bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir durumdan sonra suçiçeği virüsü yeniden aktifleşir. Ancak bu kez suçiçeği yerine vücudun sadece bir bölgesinde sınırlı, ağrılı ve deriden kabarık döküntüler şeklinde tanımlanabilecek "zona" hastalığını oluşturur. Döküntüler iyileşip yok olduktan sonra ağrı devam ederse bu durumda "postherpetik nevralji" tablosu söz konusudur. Ağrının döküntüler iyileştikten sonra da sürmesinin nedeni iltihaplanan sinirin hasara uğramış olmasıdır.
Bağışıklık sistemini zayıflatan nedenler şunlar olabilir:
Yaşlanma
Romatizmal hastalıklar gibi kronik sağlık sorunları
Kanser ve kanser tedavisi
Bazı ilaçlar
Zatürre, AİDS gibi ciddi enfeksiyonlar
Bu nedenlerin biri ya da birkaçı virüsün yeniden aktifleşerek zona hastalığının ve ardından postherpetik nevraljinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Postherpetik nevralji ağrısı delici, yanıcı, sızı şeklindedir. Sürekli sabit bir ağrı vardır. Birçok hasta bu sürekli ağrı yüzünden bunalmış durumdadır ve melankoliktir.
Bu dayanılmaz ağrıya bağlı olarak hastalarda şu durumlar gelişebilir:
Halsizlik,
İştah kaybı,
Hayattan zevk alamama,
Günlük görev ve sorumlulukların yerine getirilememesi.
Postherpetik nevralji için özel bir tanı yöntemi yoktur. Tanı zona döküntüleri kaybolduktan sonra da uzun süre devam eden şiddetli ağrı varlığıyla koyulur.
Zona ve Postherpetik Nevralji Tedavisi
Postherpetik nevralji ağrısını geçirmek amacıyla çeşitli tedavi yöntemleri denenmiştir. Bir kişide etkili olan bir tedavi diğer bir hasta da başarıya ulaşmayabilir. Uygulanan tedavinin olumlu sonuç vermemesi halinde hasta hekimini durumdan haberdar etmelidir. Bu durumda başka bir tedavi yöntemi denenebilir.
Kullanılan tedavi yöntemleri şunlardır:
Ağrı kesiciler, antidepresanlar ve antikonvülzanlar gibi çeşitli ilaçlar,
Yüzeysel anestezi sağlayıcı çeşitli kremler,
TENS,
Ağrılı bölgeye soğuk uygulama,
Akupunktur,
Tutulan bölgeye göre değişen sinir blokları.
Uygulanan tüm bu tedavi yöntemlerine rağmen ağrı aylar ve hatta yıllarca devam edebilir. Ne yazık ki postherpetik nevralji ağrısı hiçbir tedaviye yanıt vermeyebilir.
Postherpetik nevralji hastası şu kurallara mutlaka uymalıdır:
Tüm ilaçları hekimin tarif ettiği şekilde düzenli almalıdır.
Tedaviye yanıt konusunda hekimini sürekli bilgilendirmelidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı beslenmeli ve düzenli uyumalıdır.
Günde 20-30 dakikalık yürüyüş ya da yüzme gibi düzenli egzersiz yapmalıdır.
Suçiçeği ve zona hastalıklarına neden olan virüs (Varicella Zoster)'e karşı aşı geliştirilmiştir. Ancak bu aşı hayatında söz konusu virüsle hiç karşılaşmamış kişilerde etkilidir. Erişkinlerin bir çoğu bu virüsle bir şekilde temas etmiş olduklarından aşıdan fayda görmezler. Ancak çocuklar aşılanabilirler. Ne kadar çok çocuk aşılanırsa gelecekte o kadar az zona ve dolayısıyla postherpetik nevralji hastasıyla karşılaşılacaktır.
Zona hastalığı oluştuktan sonra antiviral tedaviye ne kadar erken başlanırsa postherpetik nevralji gelişme ihtimali de o kadar azalır. Bu nedenle zona oluştuktan sonra 3 gün içinde antiviral tedaviye başlanmalıdır.
Zona, suçiçeği hastalığını oluşturan virüsün meydana getirdiği bir sinir iltihabı tablosudur. Post herpetik nevralji zona hastalığı tedavi edildikten sonra da süren, döküntülerin çıktığı yerdeki şiddetli ağrıdır.
Zona'ya yakalanan hastaların 1/3'ünde postherpetik nevralji tablosu görülür. Bu hastalarda zona iyileştikten aylar ve hatta yıllar sonra bile ağrı devam edebilir. Suçiçeği hastalığı genellikle çocukluk çağında geçirilir. Hastalık iyileştikten sonra virüs vücutta uyur vaziyette kalır. Vücudun direncini düşürerek bağışıklık sistemini zayıflatan herhangi bir durumdan sonra suçiçeği virüsü yeniden aktifleşir. Ancak bu kez suçiçeği yerine vücudun sadece bir bölgesinde sınırlı, ağrılı ve deriden kabarık döküntüler şeklinde tanımlanabilecek "zona" hastalığını oluşturur. Döküntüler iyileşip yok olduktan sonra ağrı devam ederse bu durumda "postherpetik nevralji" tablosu söz konusudur. Ağrının döküntüler iyileştikten sonra da sürmesinin nedeni iltihaplanan sinirin hasara uğramış olmasıdır.
Bağışıklık sistemini zayıflatan nedenler şunlar olabilir:
Yaşlanma
Romatizmal hastalıklar gibi kronik sağlık sorunları
Kanser ve kanser tedavisi
Bazı ilaçlar
Zatürre, AİDS gibi ciddi enfeksiyonlar
Bu nedenlerin biri ya da birkaçı virüsün yeniden aktifleşerek zona hastalığının ve ardından postherpetik nevraljinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Postherpetik nevralji ağrısı delici, yanıcı, sızı şeklindedir. Sürekli sabit bir ağrı vardır. Birçok hasta bu sürekli ağrı yüzünden bunalmış durumdadır ve melankoliktir.
Bu dayanılmaz ağrıya bağlı olarak hastalarda şu durumlar gelişebilir:
Halsizlik,
İştah kaybı,
Hayattan zevk alamama,
Günlük görev ve sorumlulukların yerine getirilememesi.
Postherpetik nevralji için özel bir tanı yöntemi yoktur. Tanı zona döküntüleri kaybolduktan sonra da uzun süre devam eden şiddetli ağrı varlığıyla koyulur.
Zona ve Postherpetik Nevralji Tedavisi
Postherpetik nevralji ağrısını geçirmek amacıyla çeşitli tedavi yöntemleri denenmiştir. Bir kişide etkili olan bir tedavi diğer bir hasta da başarıya ulaşmayabilir. Uygulanan tedavinin olumlu sonuç vermemesi halinde hasta hekimini durumdan haberdar etmelidir. Bu durumda başka bir tedavi yöntemi denenebilir.
Kullanılan tedavi yöntemleri şunlardır:
Ağrı kesiciler, antidepresanlar ve antikonvülzanlar gibi çeşitli ilaçlar,
Yüzeysel anestezi sağlayıcı çeşitli kremler,
TENS,
Ağrılı bölgeye soğuk uygulama,
Akupunktur,
Tutulan bölgeye göre değişen sinir blokları.
Uygulanan tüm bu tedavi yöntemlerine rağmen ağrı aylar ve hatta yıllarca devam edebilir. Ne yazık ki postherpetik nevralji ağrısı hiçbir tedaviye yanıt vermeyebilir.
Postherpetik nevralji hastası şu kurallara mutlaka uymalıdır:
Tüm ilaçları hekimin tarif ettiği şekilde düzenli almalıdır.
Tedaviye yanıt konusunda hekimini sürekli bilgilendirmelidir.
Bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı beslenmeli ve düzenli uyumalıdır.
Günde 20-30 dakikalık yürüyüş ya da yüzme gibi düzenli egzersiz yapmalıdır.
Suçiçeği ve zona hastalıklarına neden olan virüs (Varicella Zoster)'e karşı aşı geliştirilmiştir. Ancak bu aşı hayatında söz konusu virüsle hiç karşılaşmamış kişilerde etkilidir. Erişkinlerin bir çoğu bu virüsle bir şekilde temas etmiş olduklarından aşıdan fayda görmezler. Ancak çocuklar aşılanabilirler. Ne kadar çok çocuk aşılanırsa gelecekte o kadar az zona ve dolayısıyla postherpetik nevralji hastasıyla karşılaşılacaktır.
Zona hastalığı oluştuktan sonra antiviral tedaviye ne kadar erken başlanırsa postherpetik nevralji gelişme ihtimali de o kadar azalır. Bu nedenle zona oluştuktan sonra 3 gün içinde antiviral tedaviye başlanmalıdır.
Trigeminal Nevralji ve Tedavisi
Trigeminal Nevralji Nedir
Trigeminal nevralji, direkt olarak beyinden çıkan 12 çift sinirden beşincisi olan "trigeminal sinir"in tutulduğu, çok şiddetli ağrılarla seyreden bir hastalıktır. Trigeminal nevralji olabilecek en şiddetli ağrılardan biri olarak bilinir ve otuz yaş altında çok nadir olarak görülür. Hastayı, günlük aktivitelerini, hatta yaşamsal işlevlerini dahi yapamaz duruma getirebileceğinden en kısa sürede tanının konması ve tedavi edilmesi gereken ciddi bir rahatsızlıktır. Buna karşın hastalar genellikle çaresizlik içinde hekimden hekime dolaşır ve bu baş edilmesi çok zor ağrılar nedeniyle ümitsizliğe kapılırlar.
Trigeminal nevraljinin en sık sebebi sinirin komşuluğunda-ki damarsal oluşumlardaki yapısal farklılıklar ve bozukluklardır. Bunun yanı sıra kemik yapıdaki farklılıklar, kafa içindeki iyi veya kötü huylu kitleler de trigeminal nevralji nedeni olabilirler.
Trigeminal sinirin 3 dalı vardır. Bunların birincisi göz çevresinin, ikincisi üst çene ve yanağın, üçüncüsü ise alt çenenin duyusunu beyne iletir. Ayrıca üçüncü dal bazı çiğneme kaslarının hareketlerinden de sorumludur. Trigeminal nevralji de an çok üçüncü ve ikinci dallar tutulur. Birden fazla dalın aynı anda tutulduğu da görülür.
Ağrı, trigeminal sinirin yayıldığı yüz bölgesinde, kısa süreli (birkaç saniye ile bir-iki dakika arası), tekrarlayan, elektrik çarpması tarzındadır. Genellikle yüzün dış kısmında, ağız içinde ağrının başlamasını tetikleyen noktalar bulunur. Bu sebeple hasta bu bölgelere dokunmaz, dokundurtmaz; yüz yıkama, diş fırçalama, hatta yeme gibi işlevlerden kaçınır.
Trigeminal Nevralji Tedavisi
Trigeminal nevraljide hastanın yaşı, sağlık durumu ve altta yatan neden tedavi seçimini etkileyen faktörlerdir. Genellikle ilk basamak ilaç tedavisidir. İlaç tedavisine başlamadan önce bazı kan tahlillerini yaptırılır ve tedavi süresince de aralıklı olarak bunlar tekrarlanır. Başlanan ilaç dozu ağrı kontrol altına alınana dek yavaş yavaş artırılır. İlaç tedavisinde dikkat edilecek noktalardan biri de, ilaç dozunuzu hekimin önerileri dışında kesinlikle değiştirmemek ve tedaviyi kesmemektir; aksi taktirde ağrı tekrar ortaya çıkar ve kontrol altına alınması daha zor olur.
İlaç tedavisi yeterli ağrı kontrolü sağlayamadığında ya da etkisini yitirdiğinde seçilecek yöntemler sinire enjekte edilen "gliserol" ile sinirin iletisinin kesilmesi, "radyofrekans termokoagülasyon" uygulaması ile sinirin ağrıyı ileten liflerinin kontrollü olarak yakılması ya da "mikrovasküler dekompresyon" olarak adlandırılan cerrahi teknik ile beyin sapında sinir üzerindeki baskının ortadan kaldırılmasıdır. Hastanın yaşı ve sağlık durumu göz önünde bulundurularak en uygun yöntem hekim tarafından belirlenir.
Trigeminal nevralji, direkt olarak beyinden çıkan 12 çift sinirden beşincisi olan "trigeminal sinir"in tutulduğu, çok şiddetli ağrılarla seyreden bir hastalıktır. Trigeminal nevralji olabilecek en şiddetli ağrılardan biri olarak bilinir ve otuz yaş altında çok nadir olarak görülür. Hastayı, günlük aktivitelerini, hatta yaşamsal işlevlerini dahi yapamaz duruma getirebileceğinden en kısa sürede tanının konması ve tedavi edilmesi gereken ciddi bir rahatsızlıktır. Buna karşın hastalar genellikle çaresizlik içinde hekimden hekime dolaşır ve bu baş edilmesi çok zor ağrılar nedeniyle ümitsizliğe kapılırlar.
Trigeminal nevraljinin en sık sebebi sinirin komşuluğunda-ki damarsal oluşumlardaki yapısal farklılıklar ve bozukluklardır. Bunun yanı sıra kemik yapıdaki farklılıklar, kafa içindeki iyi veya kötü huylu kitleler de trigeminal nevralji nedeni olabilirler.
Trigeminal sinirin 3 dalı vardır. Bunların birincisi göz çevresinin, ikincisi üst çene ve yanağın, üçüncüsü ise alt çenenin duyusunu beyne iletir. Ayrıca üçüncü dal bazı çiğneme kaslarının hareketlerinden de sorumludur. Trigeminal nevralji de an çok üçüncü ve ikinci dallar tutulur. Birden fazla dalın aynı anda tutulduğu da görülür.
Ağrı, trigeminal sinirin yayıldığı yüz bölgesinde, kısa süreli (birkaç saniye ile bir-iki dakika arası), tekrarlayan, elektrik çarpması tarzındadır. Genellikle yüzün dış kısmında, ağız içinde ağrının başlamasını tetikleyen noktalar bulunur. Bu sebeple hasta bu bölgelere dokunmaz, dokundurtmaz; yüz yıkama, diş fırçalama, hatta yeme gibi işlevlerden kaçınır.
Trigeminal Nevralji Tedavisi
Trigeminal nevraljide hastanın yaşı, sağlık durumu ve altta yatan neden tedavi seçimini etkileyen faktörlerdir. Genellikle ilk basamak ilaç tedavisidir. İlaç tedavisine başlamadan önce bazı kan tahlillerini yaptırılır ve tedavi süresince de aralıklı olarak bunlar tekrarlanır. Başlanan ilaç dozu ağrı kontrol altına alınana dek yavaş yavaş artırılır. İlaç tedavisinde dikkat edilecek noktalardan biri de, ilaç dozunuzu hekimin önerileri dışında kesinlikle değiştirmemek ve tedaviyi kesmemektir; aksi taktirde ağrı tekrar ortaya çıkar ve kontrol altına alınması daha zor olur.
İlaç tedavisi yeterli ağrı kontrolü sağlayamadığında ya da etkisini yitirdiğinde seçilecek yöntemler sinire enjekte edilen "gliserol" ile sinirin iletisinin kesilmesi, "radyofrekans termokoagülasyon" uygulaması ile sinirin ağrıyı ileten liflerinin kontrollü olarak yakılması ya da "mikrovasküler dekompresyon" olarak adlandırılan cerrahi teknik ile beyin sapında sinir üzerindeki baskının ortadan kaldırılmasıdır. Hastanın yaşı ve sağlık durumu göz önünde bulundurularak en uygun yöntem hekim tarafından belirlenir.
Noropatik Agri ve Tedavisi
Nöropatik Ağrı ve Nevraljiler
Nöropatik ağrı ve nevraljiler vücutta çeşitli nedenlerle oluşan sinir hasarlarına bağlı olarak ortaya çıkan ağrılardır. Bu hasar bir travmaya, şeker gibi sistemik bir hastalığa, mikrobik bir hastalığa bağlı olabileceği gibi bazen nedeni anlaşılamayan nevralji şeklinde ağrılar da ortaya çıkabilir. Nöropatik ağrıyı en çok ortaya çıkaran nedenler şu şekilde sıralanabilir:
Enflamasyon (yangı)
Zona veya sıtma gibi enfeksiyonlar
Kanser kemoterapisi
Radyasyon tedavisi
Cerrahi
Tümörlere bağlı sinir basısı
Omurilikten çıkan sinirlere bası (disk fıtığı gibi)
Şeker, tiroid hastalıkları, anemi (kansızlık)
Sinirlerde kendiliğinden oluşan yaşa bağlı veya genetik bozulmalar
İnme gibi beyin hasarları.
Nöropatik ağrı birçok diğer ağrı tipinden farklı şekilde hissedilir. Sıklıkla keskin, zonklayıcı, yanıcı ve elektrik çarpmış gibi sözcükleriyle ifade edilir. Geceleri şiddetlenebilir. İnme sonrası ve şeker hastalığında sürekli bir ağrı şeklinde olabilir.
Trigeminal nevraljide ve siyatik ağrısında ise gelip gidebilir.
Nöropatik ağrının tipleri şunlardır:
Allodini: Kola rüzgar esintisinin değmesi ya da bacağa çarşafın sürtmesi gibi normalde ağrı oluşturmayan uyaranlarla ağrının ortaya çıkmasıdır.
Hiperaljezi: Hafif ağrı oluşturması beklenen uyaranlara artmış ağrılı yanıttır. Bu duruma kolu hafifçe bir yere çarpmakla kızgın bir ütüye dokunmuş gibi ağrı ortaya çıkması örnek verilebilir.
Dizestezi: Tam olarak ağrı şeklinde nitelendirilemeyen rahatsız edici iğnelenme benzeri hislerdir. Ayağı şişmiş gibi hissetmek ya da ciltte kurtçuklar geziyormuş gibi hissetmek örnek verilebilir.
Ağrının nedenini belirlemek için röntgen, kan testleri ve sinir ileti testleri yapılabilir. Ayrıca ek incelemeler için sizi bir nörologa, beyin cerrahına veya fizik tedavi uzmanına gönderebilir.
Nöropatik Ağrı Tedavisi
Reçeteli veya reçetesiz kullanılan ağrı kesicilerin büyük çoğunluğu nöropatik ağrıda işe yaramaz. Beyne giden ağrı sinyallerini durduran antidepresanlar ve epilepsi ilaçları kullanılabilir. Bunlar tek başların aya da diğer ilaçlarla birlikte kullanılabilirler. Bu ilaçların etkisi günler ya da haftalar içinde başlar, bu nedenle ağrının azalması için düzenli bir şekilde kullanmaya devam edilmelidirler. Bu ilaçlar genellikle ağrıyı tam olarak ortadan, kaldıramasalar da katlanılabilir düzeye indireceklerdir Nöropatik ağrıda ayrıca şu tedavi yöntemleri de uygulanabilir:
Masaj
Ağrılı bölgeye sıcak uygulaması
Ağrılı bölgeye soğuk uygulaması
Biyolojik geribildirim (vücut yanıtlarını beyin yoluyla kontrol etmeyi sağlayan bir yöntem)
Elektronik sinir uyarıcı cihazlar
Mentol ya da lidokain gibi cilde uygulanan anestezik (mevzi uyuşturucu) bantlar
Ağrıya neden olan siniri kesmek için cerrahi
Ağrıyı bloke etmek için lokal anestezik, kortizon veya diğer başka ilaçların enjeksiyonu
Sinire ya da çevresine ilaç enjeksiyonu siniri uyuşturarak bazen geçici bazen de kalıcı ağrı kesilmesi sağlayabilir. Bununla birlikte, bu yöntemle ağrının olduğu bölgede uyuşukluk oluşabilir. Kortizon enjeksiyonu da bölgedeki yangıyı azaltarak yararlı olabilir.
İlaç tedavisine yanıt vermeyen hastaların sinir blokajları gibi girişimsel yöntemlerle ağrı tedavisi için ağrı kliniklerine başvurmaları uygun olacaktır.
Sık görülen özel nöropatik ağrı durumları aşağıda anlatılmıştır:
Nöropatik ağrı ve nevraljiler vücutta çeşitli nedenlerle oluşan sinir hasarlarına bağlı olarak ortaya çıkan ağrılardır. Bu hasar bir travmaya, şeker gibi sistemik bir hastalığa, mikrobik bir hastalığa bağlı olabileceği gibi bazen nedeni anlaşılamayan nevralji şeklinde ağrılar da ortaya çıkabilir. Nöropatik ağrıyı en çok ortaya çıkaran nedenler şu şekilde sıralanabilir:
Enflamasyon (yangı)
Zona veya sıtma gibi enfeksiyonlar
Kanser kemoterapisi
Radyasyon tedavisi
Cerrahi
Tümörlere bağlı sinir basısı
Omurilikten çıkan sinirlere bası (disk fıtığı gibi)
Şeker, tiroid hastalıkları, anemi (kansızlık)
Sinirlerde kendiliğinden oluşan yaşa bağlı veya genetik bozulmalar
İnme gibi beyin hasarları.
Nöropatik ağrı birçok diğer ağrı tipinden farklı şekilde hissedilir. Sıklıkla keskin, zonklayıcı, yanıcı ve elektrik çarpmış gibi sözcükleriyle ifade edilir. Geceleri şiddetlenebilir. İnme sonrası ve şeker hastalığında sürekli bir ağrı şeklinde olabilir.
Trigeminal nevraljide ve siyatik ağrısında ise gelip gidebilir.
Nöropatik ağrının tipleri şunlardır:
Allodini: Kola rüzgar esintisinin değmesi ya da bacağa çarşafın sürtmesi gibi normalde ağrı oluşturmayan uyaranlarla ağrının ortaya çıkmasıdır.
Hiperaljezi: Hafif ağrı oluşturması beklenen uyaranlara artmış ağrılı yanıttır. Bu duruma kolu hafifçe bir yere çarpmakla kızgın bir ütüye dokunmuş gibi ağrı ortaya çıkması örnek verilebilir.
Dizestezi: Tam olarak ağrı şeklinde nitelendirilemeyen rahatsız edici iğnelenme benzeri hislerdir. Ayağı şişmiş gibi hissetmek ya da ciltte kurtçuklar geziyormuş gibi hissetmek örnek verilebilir.
Ağrının nedenini belirlemek için röntgen, kan testleri ve sinir ileti testleri yapılabilir. Ayrıca ek incelemeler için sizi bir nörologa, beyin cerrahına veya fizik tedavi uzmanına gönderebilir.
Nöropatik Ağrı Tedavisi
Reçeteli veya reçetesiz kullanılan ağrı kesicilerin büyük çoğunluğu nöropatik ağrıda işe yaramaz. Beyne giden ağrı sinyallerini durduran antidepresanlar ve epilepsi ilaçları kullanılabilir. Bunlar tek başların aya da diğer ilaçlarla birlikte kullanılabilirler. Bu ilaçların etkisi günler ya da haftalar içinde başlar, bu nedenle ağrının azalması için düzenli bir şekilde kullanmaya devam edilmelidirler. Bu ilaçlar genellikle ağrıyı tam olarak ortadan, kaldıramasalar da katlanılabilir düzeye indireceklerdir Nöropatik ağrıda ayrıca şu tedavi yöntemleri de uygulanabilir:
Masaj
Ağrılı bölgeye sıcak uygulaması
Ağrılı bölgeye soğuk uygulaması
Biyolojik geribildirim (vücut yanıtlarını beyin yoluyla kontrol etmeyi sağlayan bir yöntem)
Elektronik sinir uyarıcı cihazlar
Mentol ya da lidokain gibi cilde uygulanan anestezik (mevzi uyuşturucu) bantlar
Ağrıya neden olan siniri kesmek için cerrahi
Ağrıyı bloke etmek için lokal anestezik, kortizon veya diğer başka ilaçların enjeksiyonu
Sinire ya da çevresine ilaç enjeksiyonu siniri uyuşturarak bazen geçici bazen de kalıcı ağrı kesilmesi sağlayabilir. Bununla birlikte, bu yöntemle ağrının olduğu bölgede uyuşukluk oluşabilir. Kortizon enjeksiyonu da bölgedeki yangıyı azaltarak yararlı olabilir.
İlaç tedavisine yanıt vermeyen hastaların sinir blokajları gibi girişimsel yöntemlerle ağrı tedavisi için ağrı kliniklerine başvurmaları uygun olacaktır.
Sık görülen özel nöropatik ağrı durumları aşağıda anlatılmıştır:
Osteoporoz Hastaligi
Osteoporoz Nedir, Osteoporoz Hastalığı
Osteoporoz halk arasında kemik erimesi olarak bilinir. Kemiğin normal yoğunluğunu ve gücünü kaybetmesiyle incelmesi ve kolay kırılabilir hale gelmesidir. En sık menopoz sonrası kadınları etkiler.
Genellikle erken dönemde belirti vermez. Başlangıçta sadece bel ağrısı görülebilir. Hastalık ilerledikçe omurganın şeklinde bozukluklar ve kamburlaşma oluşabilir. Küçük çarpmalarla bile kırıklar oluşabilir. Bu kırıklar özellikle kalçada ve kollarda oluşur. Ancak omurgada da düşmeye bağlı kırıklar gelişebilir. Hatta osteoporozun çok ileri düzeyde olduğu hastalarda spontan (kendiliğinden) kırıklar bile oluşabilir.
Osteoporozun çeşitli nedenleri vardır. Bunların başlıcaları şöyle sıralanabilir:
Uzun süre kalsiyum ve protein yönünden fakir beslenme.
Menopoz sonrası düşük ostrojen düzeyi.
Yaşlanmayla birlikte azalmış aktivite.
Sigara içme (muhtemelen)
Kortizon türü ilaç kullanımı. Uzamış hastalıklar (alkolizm de dahil).
Vitamin eksiklikleri (özellikle de C vitamini).
Hipertiroidizm (tiroid bezinin aşırı çalışması).
Kanser.
Genetik yatkınlık.
Bazı durumlarda osteoporoza yatkınlık artar. Bunların arasında; yumurtalıkların alınması, yumurtalık kanseri için radyasyon tedavisi uygulanması, vücut tipinin minyon olması, ailede osteoporoz bulunması, aşırı alkol kullanımı, uzun süreli kortizon kullanımı ve guatr ilaçlan kullanılması sayılabilir.
Osteoporozu önlemek için menopozla birlikte hormon tedavisine başlanmalıdır. Ostrojen hormonunun dışarıdan alınmasıyla kemik yıkımı azalacak ve hatta yeni kemik oluşumu ile osteoporozun gerilemesi sağlanacaktır. Süt ve süt ürünleriyle birlikte ya da kalsiyum tabletleriyle günde 1500 mg kalsiyum alınmasının da kemik erimesini yavaşlatacağı belirtilmektedir. Bunun dışında düzenli egzersiz yapmanın da faydası vardır. Osteoporozu önlemek için yürüyüş yapmak yüzmekten daha yararlıdır.
Osteoporoz tanısı kemik röntgeni ve kemik yoğunluğunu da içeren tıbbi tahlillerle konur. Kemik yoğunluğu takibi ile tedavinin seyri hakkında da bilgi sahibi olmak mümkündür.
Osteoporoz Tedavibi
Tedavinin amacı ağrıyı kesmek, kırıkları önlemek ve bazen de kemiğin yeniden oluşmasını sağlamaktır.
Hafif ağrı için parasetamol gibi basit ağrı kesiciler kullanılabilir. Ağrıyı azaltmak için sıcak ya da soğuk uygulama da faydalıdır. Doktor tarafından kalsiyum, D vitamini, hormon tedavisi veya florid reçete edilebilir. Kemik kaybını yavaşlatan veya kemik yapımını artıran ilaçlar da verilebilir.
Osteoporozu olan hastalar hasara neden olabilecek tüm durumlardan kaçınmalıdırlar. Buzla kaplı sokaklarda ve ıslak ya da cilalı zeminlerde yürümemelidirler. Merdiven çıkarken korkuluklara tutunmalı ve korkulukların sağlam olduğundan emin olmalıdırlar. Ayrıca belde oluşabilecek kırıklardan korunmak için korse kullanılması da gerekebilir. Osteoporoza rağmen tüm bu tedbirlerle birlikte, gerekli güvenlik önlemlerini alarak aktif hayatı sürdürmek de gerekir. Yürüyüş ve hafif koşu gibi egzersizler faydalı olacaktır. Ancak düşme riskinden kesinlikle uzak durulmalıdır.
Osteoporoz halk arasında kemik erimesi olarak bilinir. Kemiğin normal yoğunluğunu ve gücünü kaybetmesiyle incelmesi ve kolay kırılabilir hale gelmesidir. En sık menopoz sonrası kadınları etkiler.
Genellikle erken dönemde belirti vermez. Başlangıçta sadece bel ağrısı görülebilir. Hastalık ilerledikçe omurganın şeklinde bozukluklar ve kamburlaşma oluşabilir. Küçük çarpmalarla bile kırıklar oluşabilir. Bu kırıklar özellikle kalçada ve kollarda oluşur. Ancak omurgada da düşmeye bağlı kırıklar gelişebilir. Hatta osteoporozun çok ileri düzeyde olduğu hastalarda spontan (kendiliğinden) kırıklar bile oluşabilir.
Osteoporozun çeşitli nedenleri vardır. Bunların başlıcaları şöyle sıralanabilir:
Uzun süre kalsiyum ve protein yönünden fakir beslenme.
Menopoz sonrası düşük ostrojen düzeyi.
Yaşlanmayla birlikte azalmış aktivite.
Sigara içme (muhtemelen)
Kortizon türü ilaç kullanımı. Uzamış hastalıklar (alkolizm de dahil).
Vitamin eksiklikleri (özellikle de C vitamini).
Hipertiroidizm (tiroid bezinin aşırı çalışması).
Kanser.
Genetik yatkınlık.
Bazı durumlarda osteoporoza yatkınlık artar. Bunların arasında; yumurtalıkların alınması, yumurtalık kanseri için radyasyon tedavisi uygulanması, vücut tipinin minyon olması, ailede osteoporoz bulunması, aşırı alkol kullanımı, uzun süreli kortizon kullanımı ve guatr ilaçlan kullanılması sayılabilir.
Osteoporozu önlemek için menopozla birlikte hormon tedavisine başlanmalıdır. Ostrojen hormonunun dışarıdan alınmasıyla kemik yıkımı azalacak ve hatta yeni kemik oluşumu ile osteoporozun gerilemesi sağlanacaktır. Süt ve süt ürünleriyle birlikte ya da kalsiyum tabletleriyle günde 1500 mg kalsiyum alınmasının da kemik erimesini yavaşlatacağı belirtilmektedir. Bunun dışında düzenli egzersiz yapmanın da faydası vardır. Osteoporozu önlemek için yürüyüş yapmak yüzmekten daha yararlıdır.
Osteoporoz tanısı kemik röntgeni ve kemik yoğunluğunu da içeren tıbbi tahlillerle konur. Kemik yoğunluğu takibi ile tedavinin seyri hakkında da bilgi sahibi olmak mümkündür.
Osteoporoz Tedavibi
Tedavinin amacı ağrıyı kesmek, kırıkları önlemek ve bazen de kemiğin yeniden oluşmasını sağlamaktır.
Hafif ağrı için parasetamol gibi basit ağrı kesiciler kullanılabilir. Ağrıyı azaltmak için sıcak ya da soğuk uygulama da faydalıdır. Doktor tarafından kalsiyum, D vitamini, hormon tedavisi veya florid reçete edilebilir. Kemik kaybını yavaşlatan veya kemik yapımını artıran ilaçlar da verilebilir.
Osteoporozu olan hastalar hasara neden olabilecek tüm durumlardan kaçınmalıdırlar. Buzla kaplı sokaklarda ve ıslak ya da cilalı zeminlerde yürümemelidirler. Merdiven çıkarken korkuluklara tutunmalı ve korkulukların sağlam olduğundan emin olmalıdırlar. Ayrıca belde oluşabilecek kırıklardan korunmak için korse kullanılması da gerekebilir. Osteoporoza rağmen tüm bu tedbirlerle birlikte, gerekli güvenlik önlemlerini alarak aktif hayatı sürdürmek de gerekir. Yürüyüş ve hafif koşu gibi egzersizler faydalı olacaktır. Ancak düşme riskinden kesinlikle uzak durulmalıdır.
Ankilozan Spondilit ve Tedavisi
Ankilozan Spondilit Hastalığı
Ankilozan spondilit ilerleyici, ağrılı romatizmal bir hastalığıdır. En sık olarak omurgayı tutar, ancak diğer eklemler, bağlar ve tendonlar da etkilenebilir. Eklemler ve kemiklerin dışında diğer organ ve sistemlerde de tahribat ortaya çıkarabilir. Bunların başında da akciğerler ve bağırsaklar gelir.
Ankilozan spondilit hastalığının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak yapılan çalışmalar genetik yatkınlığın büyük rolü olduğunun göstermiştir. Bazen bağırsak ya da idrar yolu enfeksiyonlarından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Ankilozan spondilit her yaşta ve her iki cinste ortaya çıkabilir. Ancak erkeklerde, kadınlara oranla 3 kat daha fazla görülmektedir ve genellikle 20'li yaşlarda başlamaktadır. Ancak, belirtiler daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilir. 40 yaşından sonra başlaması nadir görülen bir durumdur.
Ankilozan spondilit en fazla omurgayı etkiler. Genellikle ilk tutulan leğen kemikleridir. Özellikle sağrı kemiği ile leğen kemiğinin kanatlarını oluşturan ve sakroiliyak eklem adı verilen eklemler ilk olarak etkilenir. Hastalığın başlangıç dönemlerinde özellikle bel bölgesinde sertlik, tutukluk ve ağrı hissedilir. Bunun nedeni kaslarda spazmdır. Bu durum ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlarla düzelir. Fakat hastalık ilerledikçe ve omurganın diğer bölgelerine yayıldıkça kemiklerde şekil bozuklukları ve yeni kemik oluşumlarıyla birlikte kemiklerde köprüleşmeler ve birleşmeler oluşur. Bu durumda kalıcı hasar ortaya çıkmış olur.
Ankilozan spondilitin belirtileri şöyle sıralanabilir:
Belde giderek artan sertlik, tutulma ve ağrı
Sertliğin ve ağrının özellikle sabahları belirgin olması. Bu duruma sabah sertliği adı verilir. Hastalar sabah yataktan kalktıklarında vücutlarının kazık gibi olduğunu, hareket ettikçe açıldıklarını ifade ederler.
Hastalığın başlangıç dönemlerinde kilo kaybı, yorgunluk ve ateş gibi bulgular görülebilir.
Ankilozan Spondilit Tedavisi
Tedavinin amacı ağrının azaltılması, eklem hareket açıklıklarının korunmasıdır. Ankilozan spondilitin tedavisinde belirtileri azaltmak için çeşitli ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar ve hastalığın gelişiminin özlenmesi için ilaçlar kullanılır. Tedavide cerrahi girişimlerin yeri yoktur. Ancak omurgasında aşırı şekil bozukluğu olan hastalarda omurga düzeltici ameliyatlar ve kalça ekleminin işlevini tamamen yitirdiği hastalarda kalça protezi operasyonları uygulanabilir.
Tedavinin önemli bir bileşeni de fizik tedavidir. Bu sayede kaslardaki spazmın ortadan kaldırılması ve eklem hareketlerinin normal bir şekilde sürdürülmesi sağlanır.
Tüm bunların yanında ankilozan spondiliti olan hastalar için en önemlisi düzenli egzersiz yapmaktır. Hastalık, egzersizlerini aksatmadan yapan hastalarda yapmayanlara oranla belirgin derecede daha yavaş seyreder.
Ankilozan spondilit ilerleyici, ağrılı romatizmal bir hastalığıdır. En sık olarak omurgayı tutar, ancak diğer eklemler, bağlar ve tendonlar da etkilenebilir. Eklemler ve kemiklerin dışında diğer organ ve sistemlerde de tahribat ortaya çıkarabilir. Bunların başında da akciğerler ve bağırsaklar gelir.
Ankilozan spondilit hastalığının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak yapılan çalışmalar genetik yatkınlığın büyük rolü olduğunun göstermiştir. Bazen bağırsak ya da idrar yolu enfeksiyonlarından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Ankilozan spondilit her yaşta ve her iki cinste ortaya çıkabilir. Ancak erkeklerde, kadınlara oranla 3 kat daha fazla görülmektedir ve genellikle 20'li yaşlarda başlamaktadır. Ancak, belirtiler daha ileri yaşlarda ortaya çıkabilir. 40 yaşından sonra başlaması nadir görülen bir durumdur.
Ankilozan spondilit en fazla omurgayı etkiler. Genellikle ilk tutulan leğen kemikleridir. Özellikle sağrı kemiği ile leğen kemiğinin kanatlarını oluşturan ve sakroiliyak eklem adı verilen eklemler ilk olarak etkilenir. Hastalığın başlangıç dönemlerinde özellikle bel bölgesinde sertlik, tutukluk ve ağrı hissedilir. Bunun nedeni kaslarda spazmdır. Bu durum ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlarla düzelir. Fakat hastalık ilerledikçe ve omurganın diğer bölgelerine yayıldıkça kemiklerde şekil bozuklukları ve yeni kemik oluşumlarıyla birlikte kemiklerde köprüleşmeler ve birleşmeler oluşur. Bu durumda kalıcı hasar ortaya çıkmış olur.
Ankilozan spondilitin belirtileri şöyle sıralanabilir:
Belde giderek artan sertlik, tutulma ve ağrı
Sertliğin ve ağrının özellikle sabahları belirgin olması. Bu duruma sabah sertliği adı verilir. Hastalar sabah yataktan kalktıklarında vücutlarının kazık gibi olduğunu, hareket ettikçe açıldıklarını ifade ederler.
Hastalığın başlangıç dönemlerinde kilo kaybı, yorgunluk ve ateş gibi bulgular görülebilir.
Ankilozan Spondilit Tedavisi
Tedavinin amacı ağrının azaltılması, eklem hareket açıklıklarının korunmasıdır. Ankilozan spondilitin tedavisinde belirtileri azaltmak için çeşitli ağrı kesici ve kas gevşetici ilaçlar ve hastalığın gelişiminin özlenmesi için ilaçlar kullanılır. Tedavide cerrahi girişimlerin yeri yoktur. Ancak omurgasında aşırı şekil bozukluğu olan hastalarda omurga düzeltici ameliyatlar ve kalça ekleminin işlevini tamamen yitirdiği hastalarda kalça protezi operasyonları uygulanabilir.
Tedavinin önemli bir bileşeni de fizik tedavidir. Bu sayede kaslardaki spazmın ortadan kaldırılması ve eklem hareketlerinin normal bir şekilde sürdürülmesi sağlanır.
Tüm bunların yanında ankilozan spondiliti olan hastalar için en önemlisi düzenli egzersiz yapmaktır. Hastalık, egzersizlerini aksatmadan yapan hastalarda yapmayanlara oranla belirgin derecede daha yavaş seyreder.
Yumuşak Doku Romatizması ve Tedavisi
Yumuşak Doku Romatizması
Halk arasında genellikle romatizmal ağrı olarak nitelendirilen ağrı tipi budur. Bu ağrılar kaslardan ve kasları kemiklere yapıştıran bağlardan kaynaklanır.
Çeşitli kas zorlamaları, gerilime bağlı kasılmalar, uzun süreli, hatalı oturma biçimi (örneğin
sekreterlerde olduğu gibi), hava değişiklikleri, aşırı nemli ortam kaslarda hassas noktaların gelişmesine neden olur. Bu ağrılı noktalar hastaların çoğunda aynı bölgede yer alırlar.
Özellikle boyun ve omuz arasındaki kaslar, ense kasları, kürek kemiğinin yakınındaki bölgeler ve enseden bele doğru omurga boyunca uzanan kaslar içerisinde birçok hassas nokta gelişebilir.
Ağrı bazen kanser ağrısını andıracak şekilde şiddetli olabilir. Hastalarda kanser korkusu gelişir. Yapılan tetkiklerde herhangi bir bulgu saptanamaz. Bu tip hastalar kendilerine gereksiz yere birçok tetkik yapılmasına neden olurlar.
Ağrı hastanın hareketlerinin kısıtlanması yol açar. Geceleri uykudan uyandıracak kadar şiddetli olabilir. Çoğu kez ağrı kesicilere cevap vermez.
Fibromiyalji olarak da isimlendirilen bu tip ağrılar yıllarca gerilemeler ve alevlenmelerle sürer gider. Böyle hastalarda masaj geçici rahatlama sağlamakla beraber sert bir masaj kas içinde küçük küçük kanamalara ve hassas noktaların daha da hassaslaşmasına yol açar. Bu nedenle bilinçsiz olarak yapılan masajlar uzun dönemde yarardan çok zarar verir.
Yumuşak doku romatizmasının tedavisinde kas gevşeticiler ve antidepresan ilaçların büyük yararı vardır. Etkili olmadığı takdirde hassas noktalara yapılan enjeksiyonlar ile önemli başarılar sağlamak mümkün olmaktadır.
Halk arasında genellikle romatizmal ağrı olarak nitelendirilen ağrı tipi budur. Bu ağrılar kaslardan ve kasları kemiklere yapıştıran bağlardan kaynaklanır.
Çeşitli kas zorlamaları, gerilime bağlı kasılmalar, uzun süreli, hatalı oturma biçimi (örneğin
sekreterlerde olduğu gibi), hava değişiklikleri, aşırı nemli ortam kaslarda hassas noktaların gelişmesine neden olur. Bu ağrılı noktalar hastaların çoğunda aynı bölgede yer alırlar.
Özellikle boyun ve omuz arasındaki kaslar, ense kasları, kürek kemiğinin yakınındaki bölgeler ve enseden bele doğru omurga boyunca uzanan kaslar içerisinde birçok hassas nokta gelişebilir.
Ağrı bazen kanser ağrısını andıracak şekilde şiddetli olabilir. Hastalarda kanser korkusu gelişir. Yapılan tetkiklerde herhangi bir bulgu saptanamaz. Bu tip hastalar kendilerine gereksiz yere birçok tetkik yapılmasına neden olurlar.
Ağrı hastanın hareketlerinin kısıtlanması yol açar. Geceleri uykudan uyandıracak kadar şiddetli olabilir. Çoğu kez ağrı kesicilere cevap vermez.
Fibromiyalji olarak da isimlendirilen bu tip ağrılar yıllarca gerilemeler ve alevlenmelerle sürer gider. Böyle hastalarda masaj geçici rahatlama sağlamakla beraber sert bir masaj kas içinde küçük küçük kanamalara ve hassas noktaların daha da hassaslaşmasına yol açar. Bu nedenle bilinçsiz olarak yapılan masajlar uzun dönemde yarardan çok zarar verir.
Yumuşak doku romatizmasının tedavisinde kas gevşeticiler ve antidepresan ilaçların büyük yararı vardır. Etkili olmadığı takdirde hassas noktalara yapılan enjeksiyonlar ile önemli başarılar sağlamak mümkün olmaktadır.
Gut Hastaligi ve Romatizmal Agri
Gut Hastalığı ve Romatizmal Ağrı
Gut özellikle 40 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen bir hastalıktır. Vücut biyokimyasında meydana gelen değişiklikler nedeni ile eklemlerde kristaller halinde ürik asit birikmesine bağlıdır. Özellikle dirsek, diz, parmak ve ayak eklemlerini tutar. Hastaların yüzde 75'inde ayak başparmağı eklemi tutulur.
Gut çok hızlı gelişebilen bir hastalıktır. Hasta sabah uyandığında örneğin ayak parmağı ekleminin şiştiğini ve ağrılı olduğunu görür. Dokunmakla aşırı hassasiyet vardır. Hastanın bu dönemde hemen aspirin ve benzeri ilaçlan alması son derece yanlıştır. Aspirin ürik asidin vücuttan atılımını yavaşlatmaktadır.
Bu dönemde en doğrusu, soğuk kompreslerle ağrı şiddetini azaltmak olmalıdır.
Gutun tedavisinde önleyici tedavinin rolü büyüktür. Hastanın kilo vermesi, proteinden özellikle de kırmızı etten zengin yiyeceklerden, alkolden kaçınması gut krizlerini önler.
Gut özellikle 40 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen bir hastalıktır. Vücut biyokimyasında meydana gelen değişiklikler nedeni ile eklemlerde kristaller halinde ürik asit birikmesine bağlıdır. Özellikle dirsek, diz, parmak ve ayak eklemlerini tutar. Hastaların yüzde 75'inde ayak başparmağı eklemi tutulur.
Gut çok hızlı gelişebilen bir hastalıktır. Hasta sabah uyandığında örneğin ayak parmağı ekleminin şiştiğini ve ağrılı olduğunu görür. Dokunmakla aşırı hassasiyet vardır. Hastanın bu dönemde hemen aspirin ve benzeri ilaçlan alması son derece yanlıştır. Aspirin ürik asidin vücuttan atılımını yavaşlatmaktadır.
Bu dönemde en doğrusu, soğuk kompreslerle ağrı şiddetini azaltmak olmalıdır.
Gutun tedavisinde önleyici tedavinin rolü büyüktür. Hastanın kilo vermesi, proteinden özellikle de kırmızı etten zengin yiyeceklerden, alkolden kaçınması gut krizlerini önler.
Romatoid Artrit ve Tedavisi
Romatoid Artrit Nedir
Romatoid artrit eklemlerde ağrı, sertlik, şişme ve bazen de şekil bozukluklarına neden olan ilerleyici bir hastalıktır. En sık olarak parmaklarda, el bileklerinde, dirseklerde, omuzlarda, çene eklemlerinde, kalçalarda, dizlerde görülür. Genellikle vücudun her iki tarafındaki eklemleri birlikte etkiler (örneğin her iki kalçada). Toplam nüfusun yüzde 2-3'ünde ortaya çıkma olasılığı vardır. Kadınlarda erkeklere oranla üç kez daha fazladır.
Romatoid artrit genellikle ilk kez erken erişkin yaşta veya orta yaşta ortaya çıkar. Ancak bazen geç yaşlara kadar bulgu vermez. Tek bir atak şeklinde olabilir, fakat daha sık olarak tekrarlayan hecmeler şeklinde gelip gider. Kesin bir tedavisi yoktur, ancak ilaçlar atakların sıklığını ve şiddetini azaltabilir.
Romatoid artritin bağışıklık sisteminin bir hastalığı olduğu düşünülmektedir. Bu durumda bağışıklık sistemindeki bir bozukluktan dolayı vücudun savunma hücreleri kendi dokusuna saldırır. Ailesinde romatoid artrit olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski daha yüksektir.
Romatoid artritte şu belirtiler görülür:
Eklemde ağrı ve sertlik (özellikle sabah saatlerinde)
Eklemlerde şişme, kızarma ve ısı artışı
Eklemde şekil bozukluğu
Hafif ateş, bitkinlik
iştahsızlık
Kansızlık
Cilt altında küçük yumrular (nodul)
Hastalığın şiddetli bir şekilde seyretmesi halinde dolaşım sistemini, kan damarlarını ve lenf bezlerini ilgilendiren daha ciddi ve yaygın bozukluklar da oluşabilir.
Romatoid Artrit Tedavisi
Tedavide amaç ağrıyı, ödemi ve eklem hasarını azaltarak eklemin doğru bir şekilde işlev görmeye devam etmesini sağlamaktır. Bu amaçla kullanılan pek çok değişik ilaç vardır. Ağrı kesici ilaçlar, kortizon türü ilaçlar ve bağışıklık sistemiyle ilgili diğer bazı ilaçlar verilebilir.
Fizik tedavi etkilenen eklemleri ve kasları düzeltmek için uygulanabilir.
Romatoid artrit yaşam boyunca sadece bir atak yapabilir.Ancak daha sık olarak tekrarlayan alevlenmeler şeklinde seyreder ve bu alevlenmeler giderek daha kötüye gidebilir. Alevlenmelerin süresi kişiden kişiye değişiklik gösterir ve genellikle haftalarca sürer.
Romatoid artrit ataklarını önlemek için bilinen kesin etkili bir yöntem yoktur. Ancak şunlara dikkat edilerek belirtiler ve kalıcı eklem hasarları azaltılabilir:
Hekim tarafından verilen ilaçlar çok düzenli bir şekilde alınmalıdır.
Eklem ağrılı, ödemli ve sıcakken fazla hareket ettirilmemeli, istirahat edilmelidir.
Fizyoterapist tarafından verilen egzersizler düzenli bir şekilde yapılmalıdır.
Dengeli, sağlıklı, yağ oranı düşük bir diyetle beslenerek genel sağlık durumu iyi tutulmalıdır.
Romatoid artrit eklemlerde ağrı, sertlik, şişme ve bazen de şekil bozukluklarına neden olan ilerleyici bir hastalıktır. En sık olarak parmaklarda, el bileklerinde, dirseklerde, omuzlarda, çene eklemlerinde, kalçalarda, dizlerde görülür. Genellikle vücudun her iki tarafındaki eklemleri birlikte etkiler (örneğin her iki kalçada). Toplam nüfusun yüzde 2-3'ünde ortaya çıkma olasılığı vardır. Kadınlarda erkeklere oranla üç kez daha fazladır.
Romatoid artrit genellikle ilk kez erken erişkin yaşta veya orta yaşta ortaya çıkar. Ancak bazen geç yaşlara kadar bulgu vermez. Tek bir atak şeklinde olabilir, fakat daha sık olarak tekrarlayan hecmeler şeklinde gelip gider. Kesin bir tedavisi yoktur, ancak ilaçlar atakların sıklığını ve şiddetini azaltabilir.
Romatoid artritin bağışıklık sisteminin bir hastalığı olduğu düşünülmektedir. Bu durumda bağışıklık sistemindeki bir bozukluktan dolayı vücudun savunma hücreleri kendi dokusuna saldırır. Ailesinde romatoid artrit olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski daha yüksektir.
Romatoid artritte şu belirtiler görülür:
Eklemde ağrı ve sertlik (özellikle sabah saatlerinde)
Eklemlerde şişme, kızarma ve ısı artışı
Eklemde şekil bozukluğu
Hafif ateş, bitkinlik
iştahsızlık
Kansızlık
Cilt altında küçük yumrular (nodul)
Hastalığın şiddetli bir şekilde seyretmesi halinde dolaşım sistemini, kan damarlarını ve lenf bezlerini ilgilendiren daha ciddi ve yaygın bozukluklar da oluşabilir.
Romatoid Artrit Tedavisi
Tedavide amaç ağrıyı, ödemi ve eklem hasarını azaltarak eklemin doğru bir şekilde işlev görmeye devam etmesini sağlamaktır. Bu amaçla kullanılan pek çok değişik ilaç vardır. Ağrı kesici ilaçlar, kortizon türü ilaçlar ve bağışıklık sistemiyle ilgili diğer bazı ilaçlar verilebilir.
Fizik tedavi etkilenen eklemleri ve kasları düzeltmek için uygulanabilir.
Romatoid artrit yaşam boyunca sadece bir atak yapabilir.Ancak daha sık olarak tekrarlayan alevlenmeler şeklinde seyreder ve bu alevlenmeler giderek daha kötüye gidebilir. Alevlenmelerin süresi kişiden kişiye değişiklik gösterir ve genellikle haftalarca sürer.
Romatoid artrit ataklarını önlemek için bilinen kesin etkili bir yöntem yoktur. Ancak şunlara dikkat edilerek belirtiler ve kalıcı eklem hasarları azaltılabilir:
Hekim tarafından verilen ilaçlar çok düzenli bir şekilde alınmalıdır.
Eklem ağrılı, ödemli ve sıcakken fazla hareket ettirilmemeli, istirahat edilmelidir.
Fizyoterapist tarafından verilen egzersizler düzenli bir şekilde yapılmalıdır.
Dengeli, sağlıklı, yağ oranı düşük bir diyetle beslenerek genel sağlık durumu iyi tutulmalıdır.
Osteoartrit ve Tedavisi
Osteoartrit ve Romatizma Ağrıları
Artrit kelime anlamı olarak eklem iltihabı demektir. Osteoartrit ya da osteoartroz, eklem kıkırdaklarında bozulmaya yol açan bir hastalıktır. Dejeneratif artrit adı da verilir. Kıkırdaklar eklemlerin yastıkçıklarıdır. Kemiklerin ucunu kaplarlar ve hareketi sağlarlar. Kıkırdaklarda bozulma, yıpranma ya da aşınma oluşursa kemikler birbirine sürtünmeye başlar. Sonuç olarak, eklemde harabiyet başlar. Bu durum bazen anormal kemik oluşumuna yol açar ve şişlik oluşur. Hastalık en fazla ayaklarda, dizlerde, belde, kalçalarda ve parmaklarda görülür. Genellikle bir veya birkaç eklemde oluşur.
Osteoartrit kadınlarda 3 kat daha fazla görülür. Genellikle 60 yaşından sonra başlar. 60 yaşını geçmiş tüm bireylerde bir miktar osteoartrit vardır, ancak bu belirti oluşturmayacak kadar hafif olabilir. Osteoartrit eklemlere aşırı yük binmesine bağlıdır. Şişmanlık, duruş bozuklukları, eski yaralanmalar ve fazla kullanım eklemlere aşırı yük binmesine yol açan nedenlerdir. Genetiğin de rolü vardır. Ancak osteoartritin ortaya çıkış nedeni tam olarak bilinmemektedir. Mekanik, biyolojik, biyokimyasal ve bağışıklık sistemi ile ilgili faktörlerin hep birlikte bu duruma yol açtığı düşünülmektedir.
Osteoartritin belirtileri şöyle sıralanabilir:
Eklemde hafiften şiddetliye kadar değişebilen ağrı, özellikle de aşırı kullanım ya da uzun süre oturmak gibi uzun süreli hareketsizlikten sonra ortaya çıkar.
Eklemde gıcırdama ya da sürtünme sesi.
Eklemde özellikle sabahları şişlik, sertlik ve hareket kısıtlılığı
Etkilenen eklemin çevresindeki kaslarda az kullanmaya bağlı zayıflama
Eklemde şekil ve işlev bozukluğu
Tanı için çeşitli kan testleri ve filmlere başvurulabilir. Ayrıca tanıyı kesinleştirmek için bir iğneyle eklem içinden sıvı örneği de alınabilir.
Osteoartrit Tedavisi
Tedavinin amacı, eklemdeki gerginliği, ağrıyı, sertliği ve şişliği gidererek normal işlevini sürdürmesini sağlamaktır.
Parasetamol, genel olarak osteoartrit ağrısı için en iyi ilaçtır. Yaşlı hastalar ibuprofen gibi nonsteroid antienflamatuar ilaçları almamalıdırlar. Etkilenen eklemin çevresine antienflamatuar ya da ısıtıcı kremler sürmek faydalı olabilir. Ayrıca günde bir iki kez eklemin üstüne buz torbası uygulaması da ağrının azalmasını sağlar.
Baston kullanmak eklemin daha fazla hasar görmesini önler. Fizik tedavi ağrının ve kas spazmlarının azalmasını ve eklem hareket açıklığının korunmasını sağlar. Osteoartrit tedavisinde düzenli egzersiz yapmak çok önemlidir.
Ağızdan kullanılan ilaçlar ve fizik tedavi yeterince faydalı olmazsa, ağrıyı kesmek için dize iğne (lokal anestezik) yapılabilir. Bu ağrıyı günler ya da haftalarla ifade edilebilecek bir süre boyunca kesebilir. Lokal anesteziğe kortizon da eklenerek bu süre daha da uzatılabilir. Bunun da yeterince yararlı olmaması durumunda cerrahi tedavi ya da halk arasında horoz ibiği olarak bilinen hyalüronik asit enjeksiyonu düşünülebilir
Eklem sıvısında bir miktar hyalüronik asit vardır ve bu eklemin aşınmasını önler. Osteoartritli kişilerde hyalüronik asit azalır. Bu nedenle diz içine eklemi korumak amacıyla hyalüronik asit enjeksiyonu uygulanabilir.
Hyalüronik asit enjeksiyonu ağrıyı ağızdan alınan ilaçlardan daha etkili bir şekilde keser. Bu enjeksiyonla 6 aya hatta bazen 1 yıla kadar uzayan bir ağrısızlık dönemi sağlanabilir.
Aşırı hasar görmüş ve işlevini kaybetmiş kalça ve diz eklemleri için protez operasyonu uygulanabilir.
Ne yazık ki, osteoartrit hayat boyu süren bir hastalıktır ve zamanla daha da kötüleşecektir. Tekrarlayan eklem hasarını önlemek hastalığın ilerlememesi için gereklidir, ancak hasar gören kıkırdak dokusu kendini yenilemez.
Osteoartritin nasıl önlenebileceği henüz bilinmese de aşağıdakilere dikkat etmek faydalı olacaktır:
Eklemlerinizi uygun şekilde düzenli çalıştırın. Zinde kalın. Düzgün duruş, kas gücü ve eklem hareketleri için hekiminizin ya da fizyoterapistinizin vereceği egzersizleri düzenli yapın. Her gün yapacağınız düzenli hafif egzersizler ara sıra yapacağınız zorlayıcı egzersizlerden çok daha faydalıdır. Eğer yapabilirseniz, her gün kısa mesafe yürüyün. Yürürken rahat ve ayağınızı doğru bir şekilde destekleyen ayakkabılar giyin. Yürüyemiyorsanız otururken ya da suda egzersiz yapın. Ilık su egzersiz yaparken vücut ağırlığınıza destek olacak ve eklem hareketlerinizi kolaylaştıracaktır.
Yoğun aktivitelerden önce ısınma egzersizleri yaparak eklemlerinizi koruyun.
Dizlik kullanarak diz çökme esnasında diz eklemlerinizi koruyun.
ilaçlarınızı hekiminizin söylediği şekilde alın.
Sağlıklı, yağ oranı düşük bir diyetle beslenerek vücut sağlığınızı koruyun.
Kilo vermeye çalışın.
Artrit kelime anlamı olarak eklem iltihabı demektir. Osteoartrit ya da osteoartroz, eklem kıkırdaklarında bozulmaya yol açan bir hastalıktır. Dejeneratif artrit adı da verilir. Kıkırdaklar eklemlerin yastıkçıklarıdır. Kemiklerin ucunu kaplarlar ve hareketi sağlarlar. Kıkırdaklarda bozulma, yıpranma ya da aşınma oluşursa kemikler birbirine sürtünmeye başlar. Sonuç olarak, eklemde harabiyet başlar. Bu durum bazen anormal kemik oluşumuna yol açar ve şişlik oluşur. Hastalık en fazla ayaklarda, dizlerde, belde, kalçalarda ve parmaklarda görülür. Genellikle bir veya birkaç eklemde oluşur.
Osteoartrit kadınlarda 3 kat daha fazla görülür. Genellikle 60 yaşından sonra başlar. 60 yaşını geçmiş tüm bireylerde bir miktar osteoartrit vardır, ancak bu belirti oluşturmayacak kadar hafif olabilir. Osteoartrit eklemlere aşırı yük binmesine bağlıdır. Şişmanlık, duruş bozuklukları, eski yaralanmalar ve fazla kullanım eklemlere aşırı yük binmesine yol açan nedenlerdir. Genetiğin de rolü vardır. Ancak osteoartritin ortaya çıkış nedeni tam olarak bilinmemektedir. Mekanik, biyolojik, biyokimyasal ve bağışıklık sistemi ile ilgili faktörlerin hep birlikte bu duruma yol açtığı düşünülmektedir.
Osteoartritin belirtileri şöyle sıralanabilir:
Eklemde hafiften şiddetliye kadar değişebilen ağrı, özellikle de aşırı kullanım ya da uzun süre oturmak gibi uzun süreli hareketsizlikten sonra ortaya çıkar.
Eklemde gıcırdama ya da sürtünme sesi.
Eklemde özellikle sabahları şişlik, sertlik ve hareket kısıtlılığı
Etkilenen eklemin çevresindeki kaslarda az kullanmaya bağlı zayıflama
Eklemde şekil ve işlev bozukluğu
Tanı için çeşitli kan testleri ve filmlere başvurulabilir. Ayrıca tanıyı kesinleştirmek için bir iğneyle eklem içinden sıvı örneği de alınabilir.
Osteoartrit Tedavisi
Tedavinin amacı, eklemdeki gerginliği, ağrıyı, sertliği ve şişliği gidererek normal işlevini sürdürmesini sağlamaktır.
Parasetamol, genel olarak osteoartrit ağrısı için en iyi ilaçtır. Yaşlı hastalar ibuprofen gibi nonsteroid antienflamatuar ilaçları almamalıdırlar. Etkilenen eklemin çevresine antienflamatuar ya da ısıtıcı kremler sürmek faydalı olabilir. Ayrıca günde bir iki kez eklemin üstüne buz torbası uygulaması da ağrının azalmasını sağlar.
Baston kullanmak eklemin daha fazla hasar görmesini önler. Fizik tedavi ağrının ve kas spazmlarının azalmasını ve eklem hareket açıklığının korunmasını sağlar. Osteoartrit tedavisinde düzenli egzersiz yapmak çok önemlidir.
Ağızdan kullanılan ilaçlar ve fizik tedavi yeterince faydalı olmazsa, ağrıyı kesmek için dize iğne (lokal anestezik) yapılabilir. Bu ağrıyı günler ya da haftalarla ifade edilebilecek bir süre boyunca kesebilir. Lokal anesteziğe kortizon da eklenerek bu süre daha da uzatılabilir. Bunun da yeterince yararlı olmaması durumunda cerrahi tedavi ya da halk arasında horoz ibiği olarak bilinen hyalüronik asit enjeksiyonu düşünülebilir
Eklem sıvısında bir miktar hyalüronik asit vardır ve bu eklemin aşınmasını önler. Osteoartritli kişilerde hyalüronik asit azalır. Bu nedenle diz içine eklemi korumak amacıyla hyalüronik asit enjeksiyonu uygulanabilir.
Hyalüronik asit enjeksiyonu ağrıyı ağızdan alınan ilaçlardan daha etkili bir şekilde keser. Bu enjeksiyonla 6 aya hatta bazen 1 yıla kadar uzayan bir ağrısızlık dönemi sağlanabilir.
Aşırı hasar görmüş ve işlevini kaybetmiş kalça ve diz eklemleri için protez operasyonu uygulanabilir.
Ne yazık ki, osteoartrit hayat boyu süren bir hastalıktır ve zamanla daha da kötüleşecektir. Tekrarlayan eklem hasarını önlemek hastalığın ilerlememesi için gereklidir, ancak hasar gören kıkırdak dokusu kendini yenilemez.
Osteoartritin nasıl önlenebileceği henüz bilinmese de aşağıdakilere dikkat etmek faydalı olacaktır:
Eklemlerinizi uygun şekilde düzenli çalıştırın. Zinde kalın. Düzgün duruş, kas gücü ve eklem hareketleri için hekiminizin ya da fizyoterapistinizin vereceği egzersizleri düzenli yapın. Her gün yapacağınız düzenli hafif egzersizler ara sıra yapacağınız zorlayıcı egzersizlerden çok daha faydalıdır. Eğer yapabilirseniz, her gün kısa mesafe yürüyün. Yürürken rahat ve ayağınızı doğru bir şekilde destekleyen ayakkabılar giyin. Yürüyemiyorsanız otururken ya da suda egzersiz yapın. Ilık su egzersiz yaparken vücut ağırlığınıza destek olacak ve eklem hareketlerinizi kolaylaştıracaktır.
Yoğun aktivitelerden önce ısınma egzersizleri yaparak eklemlerinizi koruyun.
Dizlik kullanarak diz çökme esnasında diz eklemlerinizi koruyun.
ilaçlarınızı hekiminizin söylediği şekilde alın.
Sağlıklı, yağ oranı düşük bir diyetle beslenerek vücut sağlığınızı koruyun.
Kilo vermeye çalışın.
Romatizma Agrisi Hakkinda Bilgiler
Romatizmal Ağrılar, Romatizma Ağrısı
Romatizma denildiği zaman genellikle kas ve eklemlerden kaynaklanan ağrılar akla gelmektedir. Hatta kaslardan kaynaklanan her türlü ağrı halk arasında romatizma olarak nitelendirilmektedir.
Aynı şekilde artrit ve romatizma eşanlamlı kullanılmaktadır. Artrit, eklemlerin çeşitli etkenlere bağlı yangısıdır. İleri dönemleri artroz olarak da isim-lendirilmektedir. Romatizma terimi ise daha çok kaslar, eklemleri birbirine birleştiren bağlar ve kasların eklemlere bağlanma yerleriyle ilgilidir.
Bütün artrit tipleri ve yumuşak dokudan kaynaklanan hastalıklar romatizmal hastalıklar olarak nitelendirilir. Artrit ağrısı genellikle kunt ve sızlayıcı tarzdadır. Bazı durumlarda artrit çok artarak hastanın yaşamını zorlaştırıcı bir nitelik kazanabilir. Artrit ve yumuşak doku romatizmasını anlayabilmek için eklemlerin yapısına değinmekte yarar vardır.
Eklem iki kemiğin bir araya geldiği birleşme noktalarıdır. Her iki kemiğin birleşme noktaları kıkırdak adı verilen kemikten daha yumuşak düzgün bir doku ile kaplıdır. Kıkırdağın görevi iki kemik arasındaki sürtünmeyi azaltmaktadır. Eklemde eklemin iç yüzünü kaplayan bir sıvı da bulunur. Eklemin dış yüzü ise kapsül adı verilen bir kılıf ile çevrilidir. Kaslar ve diğer bağlar ekleme yapışarak eklemin hareketini sağlarlar. Eğer kıkırdak yüzü bozulursa ve eklem sıvısı azalırsa ya da kapsül kalınlaşma eklemlerde hassasiyet ve hareket kısıtlılığı başlar. Bu hareket kısıtlılığı ağrı ile birlikte seyreder. Vücudun değişik bölgelerindeki eklemler farklı özellikler taşıyabilir. Örneğin, kalça eklemi ya da omuz eklemi parmak ya da diz ve dirsek eklemlerinden farklıdır.
Eklemlerde gelişen ve eklem kısıtlılığına yol açan çeşitli bozukluklar romatizmal hastalıklar olarak nitelendirilmektedir. En sık görülen hastalıklar osteoartrit, romatoid artrit, gut ve yumuşak doku romatizmasıdır.
Romatizma denildiği zaman genellikle kas ve eklemlerden kaynaklanan ağrılar akla gelmektedir. Hatta kaslardan kaynaklanan her türlü ağrı halk arasında romatizma olarak nitelendirilmektedir.
Aynı şekilde artrit ve romatizma eşanlamlı kullanılmaktadır. Artrit, eklemlerin çeşitli etkenlere bağlı yangısıdır. İleri dönemleri artroz olarak da isim-lendirilmektedir. Romatizma terimi ise daha çok kaslar, eklemleri birbirine birleştiren bağlar ve kasların eklemlere bağlanma yerleriyle ilgilidir.
Bütün artrit tipleri ve yumuşak dokudan kaynaklanan hastalıklar romatizmal hastalıklar olarak nitelendirilir. Artrit ağrısı genellikle kunt ve sızlayıcı tarzdadır. Bazı durumlarda artrit çok artarak hastanın yaşamını zorlaştırıcı bir nitelik kazanabilir. Artrit ve yumuşak doku romatizmasını anlayabilmek için eklemlerin yapısına değinmekte yarar vardır.
Eklem iki kemiğin bir araya geldiği birleşme noktalarıdır. Her iki kemiğin birleşme noktaları kıkırdak adı verilen kemikten daha yumuşak düzgün bir doku ile kaplıdır. Kıkırdağın görevi iki kemik arasındaki sürtünmeyi azaltmaktadır. Eklemde eklemin iç yüzünü kaplayan bir sıvı da bulunur. Eklemin dış yüzü ise kapsül adı verilen bir kılıf ile çevrilidir. Kaslar ve diğer bağlar ekleme yapışarak eklemin hareketini sağlarlar. Eğer kıkırdak yüzü bozulursa ve eklem sıvısı azalırsa ya da kapsül kalınlaşma eklemlerde hassasiyet ve hareket kısıtlılığı başlar. Bu hareket kısıtlılığı ağrı ile birlikte seyreder. Vücudun değişik bölgelerindeki eklemler farklı özellikler taşıyabilir. Örneğin, kalça eklemi ya da omuz eklemi parmak ya da diz ve dirsek eklemlerinden farklıdır.
Eklemlerde gelişen ve eklem kısıtlılığına yol açan çeşitli bozukluklar romatizmal hastalıklar olarak nitelendirilmektedir. En sık görülen hastalıklar osteoartrit, romatoid artrit, gut ve yumuşak doku romatizmasıdır.
Kronik Alt Karin Agrisi
Kronik Alt Karın Ağrıları
Karnın alt bölümünden kaynaklanan kronik ağrılar değişik niteliklerle karşımıza çıkar. Bu ağrılar sabit, şiddetli ağrılar veya gelip giden ağrılar şeklinde olabilir. Kunt ya da keskin karakterde olabilir. Karnın alt bölümünde ve Makat çevresinde dolgunluk ve basınç hissi şeklinde olabilir. Ayrıca cinsel ilişki sırasında, dışkılama esnasında ve hatta otururken ağrıda artış görülebilir. Ağrı uzun süre ayakta durmakla da artabilir ve yatınca azalabilir.
Kadınlarda üreme organlarından kaynaklanan çeşitli problemler alt karın ağrısına neden olabilirler. Ayrıca spastik kolon ve sistit gibi hastalıklarda da alt karın ağrısı görülür. Ek olarak, psikolojik faktörlerde ağrıya katkıda bulunabilir.
Kronik alt karın ağrısının sık görülen nedenleri şunlardır:
Endometriyozis
Endometriyozis rahmin içini kaplayan dokunun (endometriyum) anormal bir
şekilde rahim dışındaki organ ve bölgelerde gelişmesidir. Her adet döneminde
rahimdeki endometriyum dokusu büyür ve gebelik oluşmadıysa adet dönemi
sonunda dışarı atılır. Kadın hastalıkları bölümünde anlatılmıştır.
Son Bağırsak (Rektum) Kanseri Ağrısı
Son bağırsak kanserlerinde akut olarak çok şiddetli ağrı gelişir. Uygun cerrahi girişim ile kanserli dokunun çıkarılmasıyla ağrı azalacaktır. İleri dönemde ise nüksler veya küçük de olsa metastazlar değişik karakterde ağrıya yol açabilirler.
Hastalığın başlangıç aşamasında, rektum bölgesindeki rahatsızlığın tek belirtisi ağrı olabilir. Hastaya ağrının niteliği sorulduğunda endişe ve korkunun ön planda olduğu, hatta kendilerini son derece umutsuz hissettikleri gözlenir. Sorunun psikolojik boyutu ve endişe hali, ağrı tedavisini güçleştiren, sosyal dengeyi bozan, hastanın hayatla bağının kesilmesine neden olan bir unsurdur.
Son bağırsak kanseri ağrısını kesebilmek için ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Sistemik ağrı kesici ilaçların yeterli olmadığı hastalarda çeşitli sinir blokajları uygulanır veya morfin pompası yerleştirilmesi yoluna gidilir.
Spastik Kolit
Kronik karın ağrısının en sık nedenlerinden biri olan spastik kolitte alt karın bölgesinde de ağrı görülebilir. Ağrıyla birlikte karında şişkinlik, kabızlık ve ishal atakları da bulunur. Spastik kolitte karnın alt bölgesinde ağrı Makat çevresinde şişkinlik ve baskı hissi yaratır.
Alt Üreme Organlarının Kanserleri
Yumurtalıklar dışındaki tüm üreme organlarının tümörlerinde başlangıçta sadece rahatsız edici boyutta olan ve zamanla artan ağrı söz konusudur.
Bu durumda yapılması gereken iki şey vardır: Birincisi ağrıyı yok etmek, ikincisi tümörün yayılışını ve gelişimini durdurarak, kitlesini mümkün olduğunca azaltmaktır.
Cerrahi girişimler, radyoterapi, kemoterapi kanseri tedavilerinin en önemli yöntemleridir. Bu işlemlerde bölgede az ya da çok ağrıya yol açar. Ağrı tedavisi için başlangıçta ağızdan ağrı kesici ilaçlar verilir. Gerekirse sinir blokları, morfin pompaları uygulanır.
Mesane Kanseri
Mesane kanserinin karın tabanına yayılmasıyla ağrı ortaya çıkar. Bu ağrı tümörün kaslara, lenf düğümlerine, kemiklere veya bölgede yer alan sinirlere yayılmasıyla oluşur.
Mesane kanserinde de ağrı kesiciler ilk seçenektir. Sinir blokları ve morfin pompası ağrı kesicilerin yeterli olmadığı ağrılarda başvurulan yöntemlerdir.
Üreme Organlarının Kronik İltihabı Hastalıkları
Kadınlarda üreme organlarında bakteri, virüs veya mantarlara bağlı enfeksiyon hastalıkları sık görülür. Özellikle cinsel yoldan bulaşan hastalılar bunların başındadır. Bu enfeksiyon hastalıklarının sürekli tekrarlaması sonucunda yumurtalıklarda, yumurtalıkları rahme bağlayan tüplerde ve bölgedeki diğer yapılarda ciddi yapışıklıklar ve sürekli bir yangı hali oluşur. Bu yangı da kronik ağrıya yol açar. Üreme organlarının kronik iltihaplarında oluşan ağrı tedaviye çok dirençli olabilir ve çok uzun süre devam edebilir. Tedavide antibiyotiklerin yanı sıra ağrı kesiciler kullanılır. Buna rağmen ağrı devam ederse sinir blokajı uygulanabilir.
Sinir Kökü Sıkışması
Omurga kanalının en alt bölümünde omurilikten çıkan sinirler bulunur. Burada oluşan disk fıtıkları bu sinirleri sıkıştırarak ağrıya neden olur. Omurga kanalında daralma veya omurlarda kayma da benzer ağrıyı ortaya çıkarır. Ağrı apış arasında ve Makat çevresinde hissedilir. Beraberinde idrar ve dışkı tutamama, erkeklerde sertleşme sorunu da bulunabilir.
Tedavide ağrı kesici ilaçlar, fizik tedavi, epidural steroid enjeksiyonu gibi girişimsel yöntemler ve cerrahi müdahaleler uygulanabilir. Seçilecek tedavi sorunun boyutuna göre değişir.
Eklem ve Kemik Hastalıkları
Kalça üstüne sert düşme, darbe alma gibi durumlarda kuyruk sokumu kemiğinde kırık oluşabilir. Bu durumda kuyruk sokumu kemiği çevresinde kırık iyileştikten sonra bile devam edebilen rahatsız edici bir ağrı oluşur. Uzun süre bisiklete binenlerde de kuyruk sokumu kemiğine kronik travmadan kaynaklanan benzer ağrı oluşabilir. Ağrı oturmakla artar. Tedavisinde ağrı kesiciler, fizik tedavi, ağrılı bölgeye steroid ve lokal anestezik enjeksiyonu uygulanır. Kuyruk sokumu kemiğinin çıkarılmasına dayanan cerrahi tedavi ağrıyı daha da kötüleştirebileceğinden sınırlı bir uygulama alanı bulmaktadır.
Karnın alt bölümünden kaynaklanan kronik ağrılar değişik niteliklerle karşımıza çıkar. Bu ağrılar sabit, şiddetli ağrılar veya gelip giden ağrılar şeklinde olabilir. Kunt ya da keskin karakterde olabilir. Karnın alt bölümünde ve Makat çevresinde dolgunluk ve basınç hissi şeklinde olabilir. Ayrıca cinsel ilişki sırasında, dışkılama esnasında ve hatta otururken ağrıda artış görülebilir. Ağrı uzun süre ayakta durmakla da artabilir ve yatınca azalabilir.
Kadınlarda üreme organlarından kaynaklanan çeşitli problemler alt karın ağrısına neden olabilirler. Ayrıca spastik kolon ve sistit gibi hastalıklarda da alt karın ağrısı görülür. Ek olarak, psikolojik faktörlerde ağrıya katkıda bulunabilir.
Kronik alt karın ağrısının sık görülen nedenleri şunlardır:
Endometriyozis
Endometriyozis rahmin içini kaplayan dokunun (endometriyum) anormal bir
şekilde rahim dışındaki organ ve bölgelerde gelişmesidir. Her adet döneminde
rahimdeki endometriyum dokusu büyür ve gebelik oluşmadıysa adet dönemi
sonunda dışarı atılır. Kadın hastalıkları bölümünde anlatılmıştır.
Son Bağırsak (Rektum) Kanseri Ağrısı
Son bağırsak kanserlerinde akut olarak çok şiddetli ağrı gelişir. Uygun cerrahi girişim ile kanserli dokunun çıkarılmasıyla ağrı azalacaktır. İleri dönemde ise nüksler veya küçük de olsa metastazlar değişik karakterde ağrıya yol açabilirler.
Hastalığın başlangıç aşamasında, rektum bölgesindeki rahatsızlığın tek belirtisi ağrı olabilir. Hastaya ağrının niteliği sorulduğunda endişe ve korkunun ön planda olduğu, hatta kendilerini son derece umutsuz hissettikleri gözlenir. Sorunun psikolojik boyutu ve endişe hali, ağrı tedavisini güçleştiren, sosyal dengeyi bozan, hastanın hayatla bağının kesilmesine neden olan bir unsurdur.
Son bağırsak kanseri ağrısını kesebilmek için ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Sistemik ağrı kesici ilaçların yeterli olmadığı hastalarda çeşitli sinir blokajları uygulanır veya morfin pompası yerleştirilmesi yoluna gidilir.
Spastik Kolit
Kronik karın ağrısının en sık nedenlerinden biri olan spastik kolitte alt karın bölgesinde de ağrı görülebilir. Ağrıyla birlikte karında şişkinlik, kabızlık ve ishal atakları da bulunur. Spastik kolitte karnın alt bölgesinde ağrı Makat çevresinde şişkinlik ve baskı hissi yaratır.
Alt Üreme Organlarının Kanserleri
Yumurtalıklar dışındaki tüm üreme organlarının tümörlerinde başlangıçta sadece rahatsız edici boyutta olan ve zamanla artan ağrı söz konusudur.
Bu durumda yapılması gereken iki şey vardır: Birincisi ağrıyı yok etmek, ikincisi tümörün yayılışını ve gelişimini durdurarak, kitlesini mümkün olduğunca azaltmaktır.
Cerrahi girişimler, radyoterapi, kemoterapi kanseri tedavilerinin en önemli yöntemleridir. Bu işlemlerde bölgede az ya da çok ağrıya yol açar. Ağrı tedavisi için başlangıçta ağızdan ağrı kesici ilaçlar verilir. Gerekirse sinir blokları, morfin pompaları uygulanır.
Mesane Kanseri
Mesane kanserinin karın tabanına yayılmasıyla ağrı ortaya çıkar. Bu ağrı tümörün kaslara, lenf düğümlerine, kemiklere veya bölgede yer alan sinirlere yayılmasıyla oluşur.
Mesane kanserinde de ağrı kesiciler ilk seçenektir. Sinir blokları ve morfin pompası ağrı kesicilerin yeterli olmadığı ağrılarda başvurulan yöntemlerdir.
Üreme Organlarının Kronik İltihabı Hastalıkları
Kadınlarda üreme organlarında bakteri, virüs veya mantarlara bağlı enfeksiyon hastalıkları sık görülür. Özellikle cinsel yoldan bulaşan hastalılar bunların başındadır. Bu enfeksiyon hastalıklarının sürekli tekrarlaması sonucunda yumurtalıklarda, yumurtalıkları rahme bağlayan tüplerde ve bölgedeki diğer yapılarda ciddi yapışıklıklar ve sürekli bir yangı hali oluşur. Bu yangı da kronik ağrıya yol açar. Üreme organlarının kronik iltihaplarında oluşan ağrı tedaviye çok dirençli olabilir ve çok uzun süre devam edebilir. Tedavide antibiyotiklerin yanı sıra ağrı kesiciler kullanılır. Buna rağmen ağrı devam ederse sinir blokajı uygulanabilir.
Sinir Kökü Sıkışması
Omurga kanalının en alt bölümünde omurilikten çıkan sinirler bulunur. Burada oluşan disk fıtıkları bu sinirleri sıkıştırarak ağrıya neden olur. Omurga kanalında daralma veya omurlarda kayma da benzer ağrıyı ortaya çıkarır. Ağrı apış arasında ve Makat çevresinde hissedilir. Beraberinde idrar ve dışkı tutamama, erkeklerde sertleşme sorunu da bulunabilir.
Tedavide ağrı kesici ilaçlar, fizik tedavi, epidural steroid enjeksiyonu gibi girişimsel yöntemler ve cerrahi müdahaleler uygulanabilir. Seçilecek tedavi sorunun boyutuna göre değişir.
Eklem ve Kemik Hastalıkları
Kalça üstüne sert düşme, darbe alma gibi durumlarda kuyruk sokumu kemiğinde kırık oluşabilir. Bu durumda kuyruk sokumu kemiği çevresinde kırık iyileştikten sonra bile devam edebilen rahatsız edici bir ağrı oluşur. Uzun süre bisiklete binenlerde de kuyruk sokumu kemiğine kronik travmadan kaynaklanan benzer ağrı oluşabilir. Ağrı oturmakla artar. Tedavisinde ağrı kesiciler, fizik tedavi, ağrılı bölgeye steroid ve lokal anestezik enjeksiyonu uygulanır. Kuyruk sokumu kemiğinin çıkarılmasına dayanan cerrahi tedavi ağrıyı daha da kötüleştirebileceğinden sınırlı bir uygulama alanı bulmaktadır.
Ailevi Akdeniz Atesi Hastaligi
Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı
Ailevi Akdeniz Ateşi tekrarlayan ateş ataklarıyla kendisini gösteren bir hastalıktır. Akdeniz ülkelerinde sık görülür, kalıtımsal özellikte bir hastalıktır. Bu nedenle akraba evliliklerinin yaygın olduğu toplumlarda sıklığı artar. Sebebi bilinmemektedir. Belirtiler genellikle 20 yaşından önce ortaya çıkar. Hastaların yarısında hastalık 10 yaşından önce başlar.
Karakteristik olarak ani başlayan ve kısa süren karın, göğüs veya eklem ağrıları ile birlikte yüksek ateş görülür. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarında ortaya çıkan karın ağrısı 1-3 gün sürer. Karın ağrısı çok şiddetlidir. Nöbetler süresince özellikle çocuklarda kabızlık vardır. Beraberinde bulantı, kusma da bulunabilir. Ağrı ile birlikte yüksek ateş ve kanda iltihap hücrelerinde artış bulunduğundan apandisit zannedilerek ameliyat yapmalarına neden olabilir.
Tekrarlayan göğüs ağrıları da çoğu kez başka hastalıklarla karıştırılabilir. Nefes alındığında batma tarzında göğüs ağrısı sıktır. Genellikle tek taraflıdır. Göğsün önünde, sırtta veya yan ağrısı şeklinde olabilir.
Eklem ağrısı ise genelde ayak bileği ya da dizde olur. Bir atakta yalnızca tek bir eklemde görülür. Ağrı ile birlikte bazen eklemde şişlik ve kırmızı döküntüler de olabilir. Eklem ağrısı karın ve göğüs ağrısından daha uzun sürer. Genellikle 1 haftada düzelir.
Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında tanı klinik bulgular, aile öyküsü, muayene ve laboratuvar incelemeleri ile konur. Hastadan alınan kan ile yapılan genetik testler de tanıda çok değerlidir.
Hastalığın en istenmeyen sonucu amiloidoz adı verilen durumdur. Erken yaşta hastalığa yakalananlarda ve yeterli tedavi görmeyenlerde ortaya çıkar. Amiloid protein yapısında bir maddedir. Böbrek, bağırsak, deri, kalp gibi bazı doku ve organlarda patolojik olarak depolanır. Amiloid depolanmasına amiloidoz denir; bu durum özellikle böbreklerde ilerleyici fonksiyon kaybına neden olur. Amiloidoz Ailevi Akdeniz Ateşinde böbreklerde birikir. Ayrıca romatoid artrit ve tüberküloz gibi bazı kronik iltihabi hastalıklar da tedavi edilmediklerinde amiloidoza yol açabilirler. Ailevi Akdeniz Ateşinde amiloidoz tanısı için böbrek veya bağırsak biyopsisi yapılır. Hastalığın erken devresinde yapılacak basit bir idrar tahliliyle idrarda protein çıkışı saptanarak da teşhis edilebilir. Ailevi Akdeniz Ateşi'nin tedavisinde etkili olduğu ispatlanmış tek ilaç kolşisindir. Düzenli kullanılması halinde atakları önler. Ayrıca böbreklerde amiloid birikimine de engel olur.
Ailevi Akdeniz Ateşi tekrarlayan ateş ataklarıyla kendisini gösteren bir hastalıktır. Akdeniz ülkelerinde sık görülür, kalıtımsal özellikte bir hastalıktır. Bu nedenle akraba evliliklerinin yaygın olduğu toplumlarda sıklığı artar. Sebebi bilinmemektedir. Belirtiler genellikle 20 yaşından önce ortaya çıkar. Hastaların yarısında hastalık 10 yaşından önce başlar.
Karakteristik olarak ani başlayan ve kısa süren karın, göğüs veya eklem ağrıları ile birlikte yüksek ateş görülür. Ailevi Akdeniz Ateşi hastalarında ortaya çıkan karın ağrısı 1-3 gün sürer. Karın ağrısı çok şiddetlidir. Nöbetler süresince özellikle çocuklarda kabızlık vardır. Beraberinde bulantı, kusma da bulunabilir. Ağrı ile birlikte yüksek ateş ve kanda iltihap hücrelerinde artış bulunduğundan apandisit zannedilerek ameliyat yapmalarına neden olabilir.
Tekrarlayan göğüs ağrıları da çoğu kez başka hastalıklarla karıştırılabilir. Nefes alındığında batma tarzında göğüs ağrısı sıktır. Genellikle tek taraflıdır. Göğsün önünde, sırtta veya yan ağrısı şeklinde olabilir.
Eklem ağrısı ise genelde ayak bileği ya da dizde olur. Bir atakta yalnızca tek bir eklemde görülür. Ağrı ile birlikte bazen eklemde şişlik ve kırmızı döküntüler de olabilir. Eklem ağrısı karın ve göğüs ağrısından daha uzun sürer. Genellikle 1 haftada düzelir.
Ailevi Akdeniz Ateşi hastalığında tanı klinik bulgular, aile öyküsü, muayene ve laboratuvar incelemeleri ile konur. Hastadan alınan kan ile yapılan genetik testler de tanıda çok değerlidir.
Hastalığın en istenmeyen sonucu amiloidoz adı verilen durumdur. Erken yaşta hastalığa yakalananlarda ve yeterli tedavi görmeyenlerde ortaya çıkar. Amiloid protein yapısında bir maddedir. Böbrek, bağırsak, deri, kalp gibi bazı doku ve organlarda patolojik olarak depolanır. Amiloid depolanmasına amiloidoz denir; bu durum özellikle böbreklerde ilerleyici fonksiyon kaybına neden olur. Amiloidoz Ailevi Akdeniz Ateşinde böbreklerde birikir. Ayrıca romatoid artrit ve tüberküloz gibi bazı kronik iltihabi hastalıklar da tedavi edilmediklerinde amiloidoza yol açabilirler. Ailevi Akdeniz Ateşinde amiloidoz tanısı için böbrek veya bağırsak biyopsisi yapılır. Hastalığın erken devresinde yapılacak basit bir idrar tahliliyle idrarda protein çıkışı saptanarak da teşhis edilebilir. Ailevi Akdeniz Ateşi'nin tedavisinde etkili olduğu ispatlanmış tek ilaç kolşisindir. Düzenli kullanılması halinde atakları önler. Ayrıca böbreklerde amiloid birikimine de engel olur.
Kuyruk Sokumu Kaynakli Agri
Kuyruk Sokumundan Kaynaklanan Ağrılar
Düşme, çarpma sonucu kuyruk sokumu kolaylıkla kırılabilir ve çok uzun süren ağrılara yol açar. Bu kemiğin ya çıkartılması ya da düzeltilmesi gerekir. Gebelik sırasında düşenlerde düzeltmeye gerek yoktur. Çoğu kez bebek çıkarken kendiliğinden düzelir.
Kuyruk sokumundan gelişen diğer bir ağrı da dokumacı makatı denilen durumdur. Kalça kemiğinin oturma durumunda zeminle temas eden bölümünde bulunan bir çeşit yastık görevi yapan kısmın iltihaplanması ile bölgede sürekli ağrı baş gösterir. Bölgeye lokal anestezikler ve kortizon enjeksiyonları ile hastalarda uzun süreli rahatlama sağlanabilir. Kuyruk sokumu ağrılarının diğer bir özelliği zaman geçirilmeden tedavi gerekliliğidir. Aksi takdirde cerrahi girişime rağmen ağrı devam eder. Hastaların uzun süre simide benzer minderlerde oturması gerekebilir.
Düşme, çarpma sonucu kuyruk sokumu kolaylıkla kırılabilir ve çok uzun süren ağrılara yol açar. Bu kemiğin ya çıkartılması ya da düzeltilmesi gerekir. Gebelik sırasında düşenlerde düzeltmeye gerek yoktur. Çoğu kez bebek çıkarken kendiliğinden düzelir.
Kuyruk sokumundan gelişen diğer bir ağrı da dokumacı makatı denilen durumdur. Kalça kemiğinin oturma durumunda zeminle temas eden bölümünde bulunan bir çeşit yastık görevi yapan kısmın iltihaplanması ile bölgede sürekli ağrı baş gösterir. Bölgeye lokal anestezikler ve kortizon enjeksiyonları ile hastalarda uzun süreli rahatlama sağlanabilir. Kuyruk sokumu ağrılarının diğer bir özelliği zaman geçirilmeden tedavi gerekliliğidir. Aksi takdirde cerrahi girişime rağmen ağrı devam eder. Hastaların uzun süre simide benzer minderlerde oturması gerekebilir.
Makatta Agri Hakkinda Bilgiler
Makat Ağrısı, Makatta Ağrı
Makatta ağrıya neden olan hastalıkların başında hemoroit yani basur gelir. Hemoroit bağırsağın son kısmındaki toplardamarların genellikle sürekli kabızlık ve ıkınma gibi nedenlere bağlı olarak genişlemesine bağlıdır. Normalde ağrısız olan hemoroitler tıkanma ya da ani iltihap sonucu ağrılı hale gelebilir. Bu ağrı dışkılama sırasında artar. Bazen kanama da görülebilir. Hastalar bunu hemen kansere bağlarlar. Halbuki çoğu kez hemoroite bağlıdır. İlaçlarla yatıştırılan adığı takdirde genişleyen damarların cerrahi ok ak çıkartılması gerekir.
Hemoroit kuşkusu olan hastaların bağırsak tembelliğinden kaçınması, kabızlıktan korunması gereklidir. Birçok hasta dışkılama alışkanlıklarını değiştirdiği takdirde cerrahi müdahaleden kurtulmuş olur.
Makattan kaynaklanan diğer bir ağrı nedeni bağırsağın yine son kısmındaki çatlaklara bağlıdır. Bu çatlaklar dışkılama sırasında ağrıya yol açarlar. Bazen de makat bölgesinde çok şiddetli ağrıya neden olan apseler gelişebilir.
Ayrıca kalın bağırsak ve son bağırsak kanserleri de makatta ağrıya yol açabilir.
Makatta ağrıya neden olan hastalıkların başında hemoroit yani basur gelir. Hemoroit bağırsağın son kısmındaki toplardamarların genellikle sürekli kabızlık ve ıkınma gibi nedenlere bağlı olarak genişlemesine bağlıdır. Normalde ağrısız olan hemoroitler tıkanma ya da ani iltihap sonucu ağrılı hale gelebilir. Bu ağrı dışkılama sırasında artar. Bazen kanama da görülebilir. Hastalar bunu hemen kansere bağlarlar. Halbuki çoğu kez hemoroite bağlıdır. İlaçlarla yatıştırılan adığı takdirde genişleyen damarların cerrahi ok ak çıkartılması gerekir.
Hemoroit kuşkusu olan hastaların bağırsak tembelliğinden kaçınması, kabızlıktan korunması gereklidir. Birçok hasta dışkılama alışkanlıklarını değiştirdiği takdirde cerrahi müdahaleden kurtulmuş olur.
Makattan kaynaklanan diğer bir ağrı nedeni bağırsağın yine son kısmındaki çatlaklara bağlıdır. Bu çatlaklar dışkılama sırasında ağrıya yol açarlar. Bazen de makat bölgesinde çok şiddetli ağrıya neden olan apseler gelişebilir.
Ayrıca kalın bağırsak ve son bağırsak kanserleri de makatta ağrıya yol açabilir.
Divertikulit Nedir
Divertikülit Nedir
Sindirim kanalında yer alan dışarı doğru çıkıntı yapmış küçük keselere divertikül denir. Divertiküller sindirim kanalının herhangi bir bölümünde, yemek borusunda, midede, ince bağırsakta ve en sık olarak da kalın bağırsakta bulunurlar. Pek çok kişide yaşam boyu herhangi bir soruna neden olmazlar. Fakat bazen divertiküllerin biri ya da birkaçında iltihaplanma oluşabilir. Bu durum şiddetli karın ağrısı, ateş, bulantı ve dışkılama alışkanlıklarında belirgin değişikliğe neden olur. Divertiküllerin iltihaplanması divertikülit olarak adlandırılır. Hafif divertikülitte tedavi istirahat, beslenme alışkanlığında değişiklikler ve antibiyotik kullanımıdır. Fakat şiddetli olgularda ameliyatla divertikülitin olduğu bağırsak bölümünün çıkarılması gerekebilir.
Sindirim kanalında yer alan dışarı doğru çıkıntı yapmış küçük keselere divertikül denir. Divertiküller sindirim kanalının herhangi bir bölümünde, yemek borusunda, midede, ince bağırsakta ve en sık olarak da kalın bağırsakta bulunurlar. Pek çok kişide yaşam boyu herhangi bir soruna neden olmazlar. Fakat bazen divertiküllerin biri ya da birkaçında iltihaplanma oluşabilir. Bu durum şiddetli karın ağrısı, ateş, bulantı ve dışkılama alışkanlıklarında belirgin değişikliğe neden olur. Divertiküllerin iltihaplanması divertikülit olarak adlandırılır. Hafif divertikülitte tedavi istirahat, beslenme alışkanlığında değişiklikler ve antibiyotik kullanımıdır. Fakat şiddetli olgularda ameliyatla divertikülitin olduğu bağırsak bölümünün çıkarılması gerekebilir.
Kron ve Ulseratif Kolit Hastaligi
Kron Hastalığı ve Ülseratif Kolit Hastalığı
Crohn ve ülseratif kolit, birbirlerine benzeyen kronik iltihabı bağırsak hastalıklarıdır. Her ikisi de sindirim sisteminin iç yüzeyinde iltihabi reaksiyona neden olurlar ve her ikiside şiddetli, bazen kanlı ishalle birlikte karın
ağrısına yol açarlar. Bazen yaşamı tehdit eden sonuçlar da doğurabilirler. Fakat Crohn hastalığı sindirim sistemi her yerinde ortaya çıkabilir ve etkilediği bölgenin derinine kadar işler. Oysa ülseratif kolit sadece kalın bağırsak ve son bağırsakta görülür ve yerleştiği bağırsağın sadece en iç yüzeyinde hasara neden olur.
Bu hastalıkların bilinen kesin bir tedavisi yoktur. Tedavi belirti ve bulguları ortadan kaldırmaya yöneliktir.
Crohn ve ülseratif kolit, birbirlerine benzeyen kronik iltihabı bağırsak hastalıklarıdır. Her ikisi de sindirim sisteminin iç yüzeyinde iltihabi reaksiyona neden olurlar ve her ikiside şiddetli, bazen kanlı ishalle birlikte karın
ağrısına yol açarlar. Bazen yaşamı tehdit eden sonuçlar da doğurabilirler. Fakat Crohn hastalığı sindirim sistemi her yerinde ortaya çıkabilir ve etkilediği bölgenin derinine kadar işler. Oysa ülseratif kolit sadece kalın bağırsak ve son bağırsakta görülür ve yerleştiği bağırsağın sadece en iç yüzeyinde hasara neden olur.
Bu hastalıkların bilinen kesin bir tedavisi yoktur. Tedavi belirti ve bulguları ortadan kaldırmaya yöneliktir.
İdrar Yolu Enfeksiyonu
İdrar Yolu Enfeksiyonu
İdrar yolu enfeksiyonları ağrıya neden olabilir. Ayrıca enfeksiyonun böbreklere yayılması halinde çok daha ciddi bir sağlık sorunu haline gelebilir. Kadınlar idrar yolu enfeksiyonlarına daha yatkındır. Tüm kadınların beşte biri yaşamlarında en az bir kez bu durumu geçirirler. Hatta pek çoğunda birden fazla sayıda idrar yolu enfeksiyonu görülür.
Boşaltım sisteminde böbrekler, böbreklerden mesaneye idrarı taşıyan ve üreter denilen kanal1ar, mesane ve idrarın mesaneden dışarı atıldığı üretra denilen kanal bulunur. Boşaltım sisteminde yer alan bu yapıların tümünde enfeksiyon görülebilir. Fakat en sık alt bölümü oluşturan mesane ve üretrada enfeksiyon oluşur.
idrar yolu enfeksiyonlarında yanma ve sızlama tarzında ağrı ortaya çıkar. Bu ağrı özellikle idrar yaparken alevlenir. Enfeksiyon boşaltım sisteminin üst bölümünü oluşturan böbreklerde yer aldığında ağrı ilgili tarafta kunt bir yan ağrısı şeklinde hissedilir.
İdrar yolu enfeksiyonları ağrıya neden olabilir. Ayrıca enfeksiyonun böbreklere yayılması halinde çok daha ciddi bir sağlık sorunu haline gelebilir. Kadınlar idrar yolu enfeksiyonlarına daha yatkındır. Tüm kadınların beşte biri yaşamlarında en az bir kez bu durumu geçirirler. Hatta pek çoğunda birden fazla sayıda idrar yolu enfeksiyonu görülür.
Boşaltım sisteminde böbrekler, böbreklerden mesaneye idrarı taşıyan ve üreter denilen kanal1ar, mesane ve idrarın mesaneden dışarı atıldığı üretra denilen kanal bulunur. Boşaltım sisteminde yer alan bu yapıların tümünde enfeksiyon görülebilir. Fakat en sık alt bölümü oluşturan mesane ve üretrada enfeksiyon oluşur.
idrar yolu enfeksiyonlarında yanma ve sızlama tarzında ağrı ortaya çıkar. Bu ağrı özellikle idrar yaparken alevlenir. Enfeksiyon boşaltım sisteminin üst bölümünü oluşturan böbreklerde yer aldığında ağrı ilgili tarafta kunt bir yan ağrısı şeklinde hissedilir.
Spastik Kolit
Spastik Kolit Nedir
Spastik kolit dünyada en çok görülen hastalıklardan biridir. Karın ağrıları ve karın kramplarıyla birlikte bağırsak fonksiyonlarında değişikliklerle karakterizedir. Karında şişme hissi, ishal, kabızlık, gaz ağrıya eşlik eden belirtilerdir. Hastaların çoğu bu hastalıklarını gizlerler ve hakkında konuşmak isterler. Bu nedenle hekime başvurmayan spastik kolon hastaları başvuranlardan çok daha fazladır. Spastik kolit rahatsızlığı olanların çok büyük çoğunluğunda hastalık hafif bir seyir izler. Hastaların sadece çok küçük bir bölümünde şiddetli belirtiler görülür.
Spastik kolit hastalığında bağırsaklarda iltihabi ya da başka bir organik değişiklik olmaz. Ayrıca bu hastalık bazı hastaların korktukları gibi kansere de yol açmaz. Ancak spastik kolit kronik bir sorundur. Belirtiler düzelse bile bir süre sonra yeniden ortaya çıkabilir ve hastalık bu şekilde alevlenme ve sönme dönemleriyle sürer. Fakat bazen tamamen düzeldiği de görülür.
Spastik kolitin nedeni tam olarak bilinemediğinden tedavisi belirtileri gidermeye yönelik olarak yapılır. Hastaların pek çoğunda beslenme ve hayat tarzı değişiklikleri ve stresten kaçınmayla hastalık kontrol altına alınabilir. Ancak hastalığın şiddetli olduğu durumlarda doktora başvurarak profesyonel yardım almak gerekir.
Beslenme değişikliği olarak lifli gıdaların daha çok tüketilmesi faydalı olacaktır. Ayrıca asitli içeceklerin kesilmesi gaz şikayetini azaltacaktır.
Kabızlık, ishal, gaz şikayetleri için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Bunlar gerektiğinde doktor tarafından önerilmelidir.
Spastik kolona bağlı karın ağrılarının tedavisinde klasik ağrı kesici ilaçların yeri yoktur. Bu tür ilaçlar durumu daha da kötüleştirmekten öteye gidemezler. Ağrıları ortadan kaldırmak için antidepresan ilaçlardan yararlanılabilir. Ayrıca stresle baş edebilmek için psikolojik danışmanlık hizmeti almak da yararlı olabilir.
Spastik kolit dünyada en çok görülen hastalıklardan biridir. Karın ağrıları ve karın kramplarıyla birlikte bağırsak fonksiyonlarında değişikliklerle karakterizedir. Karında şişme hissi, ishal, kabızlık, gaz ağrıya eşlik eden belirtilerdir. Hastaların çoğu bu hastalıklarını gizlerler ve hakkında konuşmak isterler. Bu nedenle hekime başvurmayan spastik kolon hastaları başvuranlardan çok daha fazladır. Spastik kolit rahatsızlığı olanların çok büyük çoğunluğunda hastalık hafif bir seyir izler. Hastaların sadece çok küçük bir bölümünde şiddetli belirtiler görülür.
Spastik kolit hastalığında bağırsaklarda iltihabi ya da başka bir organik değişiklik olmaz. Ayrıca bu hastalık bazı hastaların korktukları gibi kansere de yol açmaz. Ancak spastik kolit kronik bir sorundur. Belirtiler düzelse bile bir süre sonra yeniden ortaya çıkabilir ve hastalık bu şekilde alevlenme ve sönme dönemleriyle sürer. Fakat bazen tamamen düzeldiği de görülür.
Spastik kolitin nedeni tam olarak bilinemediğinden tedavisi belirtileri gidermeye yönelik olarak yapılır. Hastaların pek çoğunda beslenme ve hayat tarzı değişiklikleri ve stresten kaçınmayla hastalık kontrol altına alınabilir. Ancak hastalığın şiddetli olduğu durumlarda doktora başvurarak profesyonel yardım almak gerekir.
Beslenme değişikliği olarak lifli gıdaların daha çok tüketilmesi faydalı olacaktır. Ayrıca asitli içeceklerin kesilmesi gaz şikayetini azaltacaktır.
Kabızlık, ishal, gaz şikayetleri için çeşitli ilaçlar kullanılabilir. Bunlar gerektiğinde doktor tarafından önerilmelidir.
Spastik kolona bağlı karın ağrılarının tedavisinde klasik ağrı kesici ilaçların yeri yoktur. Bu tür ilaçlar durumu daha da kötüleştirmekten öteye gidemezler. Ağrıları ortadan kaldırmak için antidepresan ilaçlardan yararlanılabilir. Ayrıca stresle baş edebilmek için psikolojik danışmanlık hizmeti almak da yararlı olabilir.
Diyafram Fitigi
Diyafram Fıtığı
Fıtık vücuttaki bir organın ya da bir doku parçasının bir boşluktan geçerek olması gereken yerin dışında bir bölgede yer almasıdır. Karın bölgesinde pek çok tip fıtık oluşabilir. Diyafram fıtığı yemek borusunun diyaframdan geçtiği deliğin gevşemesi sonucu midenin üst kısmının göğüs boşluğuna geçmesiyle oluşur.
Diyafram fıtığı sık görülen bir durumdur. 50 yaşın üzerindeki insanların dörtte birinde görülür. Kadınlarda ve şişman kişilerde daha sık rastlanır.
Diyafram fıtıklarının hiçbir şikayete yol açmaz. Başka bir nedenle yapılan testler sonucu şans eseri ortaya çıkmazsa hiçbir belirti vermeyebilir. Küçük fıtıklar ağrılı olmamakla birlikte büyük olanlar mide asidinin yemek borusuna kaçmasıyla ağrı oluşturabilirler.
Reflü tedavisinde kullanılan ilaçlar belirtilerin düzelmesine neden olur. Ancak büyük diyafram fıtıklarının ameliyatla düzeltilmesi gerekir.
Fıtık vücuttaki bir organın ya da bir doku parçasının bir boşluktan geçerek olması gereken yerin dışında bir bölgede yer almasıdır. Karın bölgesinde pek çok tip fıtık oluşabilir. Diyafram fıtığı yemek borusunun diyaframdan geçtiği deliğin gevşemesi sonucu midenin üst kısmının göğüs boşluğuna geçmesiyle oluşur.
Diyafram fıtığı sık görülen bir durumdur. 50 yaşın üzerindeki insanların dörtte birinde görülür. Kadınlarda ve şişman kişilerde daha sık rastlanır.
Diyafram fıtıklarının hiçbir şikayete yol açmaz. Başka bir nedenle yapılan testler sonucu şans eseri ortaya çıkmazsa hiçbir belirti vermeyebilir. Küçük fıtıklar ağrılı olmamakla birlikte büyük olanlar mide asidinin yemek borusuna kaçmasıyla ağrı oluşturabilirler.
Reflü tedavisinde kullanılan ilaçlar belirtilerin düzelmesine neden olur. Ancak büyük diyafram fıtıklarının ameliyatla düzeltilmesi gerekir.
Reflu Hastaligi ve Agrisi
Reflü Hastalığı Nedir, Reflü Ağrısı
Mide ekşimesi olarak, adlandırılan, mide asidinin yemek borusuna kaçarak göğüs kemiği arkasında yanma tarzında ağrı oluşturması sık rastlanan ve nadiren her insanda oluşabilecek bir durumdur. Ancak bazı kişilerde düzenli olarak oluşabilir ve hemen hemen her gün mevcut olabilir. Bu şekilde sık olarak oluştuğu kişilerde önemli bir sağlık problemi olarak değerlendirilip tedavisi yoluna gidilmelidir. Sık veya sürekli mide ekşimesi reflü hastalığı olarak adlandırılır.
Reflü hastalığında mide asidinin sürekli olarak yemek borusuna kaçması zamanla yemek borusuna zarar verir. Hastaların çoğu bu durumu yeme alışkanlıklarını değiştirerek veya kulaktan dolma çeşitli ilaçlar kullanarak yenmeye çalışırlar. Ancak reflü çok sık oluşuyorsa bu tedbirler tedavi için yeterli olmaz ve sadece geçici rahatlama sağlar. Bu durumda hastalığı iyileştirmek için daha güçlü reflü ilaçları kullanmak gerekir.
Göğüs kemiği arkasında yanma tarzında ağrı reflünün en sık belirtisidir. Yatınca veya öne eğilince asit kaçağı artacağından ağrı da kötüleşir. Bu ağrı boğaza kadar çıkabilir, beraberinde ağızda ekşi tat da oluşur. Birlikte görülebilecek diğer belirtiler yutma güçlüğü, öksürük ve boğaz ağrısıdır.
Yemek borusunu alt ucunda kas yapısında bir kapak vardır. Yutkunma ile birlikte açılır ve yutulan gıdaların mideye girmesine izin verir. Ardından bu kapak tekrar kapanır. Reflü kas yapısındaki bu kapakta oluşan bir gevşemenin sonucunda oluşur.
Yağlı, aşırı baharatlı yiyecekler, çikolata, kafein, soğan gibi bazı gıdalar, aşırı yeme, alkol, yemekten hemen sonra uzanma, bazı ilaçlar ve sigara içimi reflüyü kötüleştiren faktörlerdir.
Reflü Tedavisi
Reflünün tedavisinde çeşitli ilaçlar ve ilaca yanıt vermeyen hastalarda ise bazı cerrahi yöntemler uygulanır.
Tedavide kullanılan ilaçlar antiasitler, mideden asit salgılanmasını azaltan ilaçlar ve mide boşalmasını hızlandıran ilaçlardır. Reflü hastalarının çoğunda ilaç tedavisi yeterli olur ve belirtiler geriler. Ancak bazı durumlarda cerrahi tedavi gerekebilir. Bunlar diyafram fıtığı, yemek borusunda hasar ve kanama, tekrarlayan reflü ataklarıyla yemek borusunda darlık oluşmasıdır. Özellikle tekrarlayan reflü atakları sonrası yemek borusunda oluşabilen ve ileride kansere dönüşebilecek yaralar titizlikle tedavi edilmelidir. Cerrahi tedavi olarak günümüzde eskiden yapılan açık ameliyatların yerini laparoskopik yoldan uygulanan kapalı ameliyatlar almıştır.
Mide ekşimesi olarak, adlandırılan, mide asidinin yemek borusuna kaçarak göğüs kemiği arkasında yanma tarzında ağrı oluşturması sık rastlanan ve nadiren her insanda oluşabilecek bir durumdur. Ancak bazı kişilerde düzenli olarak oluşabilir ve hemen hemen her gün mevcut olabilir. Bu şekilde sık olarak oluştuğu kişilerde önemli bir sağlık problemi olarak değerlendirilip tedavisi yoluna gidilmelidir. Sık veya sürekli mide ekşimesi reflü hastalığı olarak adlandırılır.
Reflü hastalığında mide asidinin sürekli olarak yemek borusuna kaçması zamanla yemek borusuna zarar verir. Hastaların çoğu bu durumu yeme alışkanlıklarını değiştirerek veya kulaktan dolma çeşitli ilaçlar kullanarak yenmeye çalışırlar. Ancak reflü çok sık oluşuyorsa bu tedbirler tedavi için yeterli olmaz ve sadece geçici rahatlama sağlar. Bu durumda hastalığı iyileştirmek için daha güçlü reflü ilaçları kullanmak gerekir.
Göğüs kemiği arkasında yanma tarzında ağrı reflünün en sık belirtisidir. Yatınca veya öne eğilince asit kaçağı artacağından ağrı da kötüleşir. Bu ağrı boğaza kadar çıkabilir, beraberinde ağızda ekşi tat da oluşur. Birlikte görülebilecek diğer belirtiler yutma güçlüğü, öksürük ve boğaz ağrısıdır.
Yemek borusunu alt ucunda kas yapısında bir kapak vardır. Yutkunma ile birlikte açılır ve yutulan gıdaların mideye girmesine izin verir. Ardından bu kapak tekrar kapanır. Reflü kas yapısındaki bu kapakta oluşan bir gevşemenin sonucunda oluşur.
Yağlı, aşırı baharatlı yiyecekler, çikolata, kafein, soğan gibi bazı gıdalar, aşırı yeme, alkol, yemekten hemen sonra uzanma, bazı ilaçlar ve sigara içimi reflüyü kötüleştiren faktörlerdir.
Reflü Tedavisi
Reflünün tedavisinde çeşitli ilaçlar ve ilaca yanıt vermeyen hastalarda ise bazı cerrahi yöntemler uygulanır.
Tedavide kullanılan ilaçlar antiasitler, mideden asit salgılanmasını azaltan ilaçlar ve mide boşalmasını hızlandıran ilaçlardır. Reflü hastalarının çoğunda ilaç tedavisi yeterli olur ve belirtiler geriler. Ancak bazı durumlarda cerrahi tedavi gerekebilir. Bunlar diyafram fıtığı, yemek borusunda hasar ve kanama, tekrarlayan reflü ataklarıyla yemek borusunda darlık oluşmasıdır. Özellikle tekrarlayan reflü atakları sonrası yemek borusunda oluşabilen ve ileride kansere dönüşebilecek yaralar titizlikle tedavi edilmelidir. Cerrahi tedavi olarak günümüzde eskiden yapılan açık ameliyatların yerini laparoskopik yoldan uygulanan kapalı ameliyatlar almıştır.
Pankreas Hastaliklari
Pankreas Hastalıkları ve Pankreas Ağrısı
Pankreas sindirime yardımcı enzimler ve insülin gibi hayati hormonlar salgılayan çok önemli bir organdır. Hastalıkları yaşamı tehdit eder. Pankreastan kaynaklanan ağrılı durumlar pankreas iltihabı ve pankreas kanseridir.
Pankreasın iltihabı (pankreatit) değişikliklerine bağlı olarak ani ve sürekli ağrılar ortaya çıkar.
Safra kesesinde taş bulunması aşın şişmanlık, aşırı alkol gibi nedenlere bağlı olarak pankreas iltihabı gelişebilir. Göbek üzerinde ve göbek çevresinde çok şiddetli ve sürekli bir ağrı vardır. Vakaların yarısında ağrı bele, sırta ve kasıklara vurur. Hasta sırtüstü yatamaz, oturur halde durur. Ani başlayan vakalarda ateş, nabızda hızlanma vardır. Ağrı zaman zaman hecmeler halinde seyrederek kronikleşe-bilir. Belde kuşak tarzında ağrı pankreatitin temel özelliklerindendir.
Pankreas bezi kanserlerinde de aynı biçimde ağrı ortaya çıkar. Pankreas bezi iltihabından farkı ağrının süreklilik taşıması ve sarılığın gittikçe artmasıdır. Ağrının yanı sıra hızla artan kilo kaybı, iştahsızlık gibi bulgular vardır.
Pankreastan kaynaklanan ağrılar çok şiddetlidir ve bu ağrıların dindirilmesi kolay değildir. Tedavide opioid türü çok güçlü ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Birçok hastada bu ilaçların ağızdan alınması yeterli olmaz. Özellikle pankreas kanserine yakalanan hastalarda karında aort damarının önünde yer alan ve çölyak gangliyon adı verilen bir sinir yumağının iletisinin kesilmesine dayanan girişimsel bir yöntemle ağrı dindirilebilir. Bu işlem pankreas kanserinin erken dönemde uygulanması halinde çok iyi sonuç verir ve ağrı belirgin olarak geriler. Daha ilerlemiş kanser hastalarında ise uzu omuriliğe yerleştirilen morfin pompaları takılarak ağrı dindirilir.
Pankreas sindirime yardımcı enzimler ve insülin gibi hayati hormonlar salgılayan çok önemli bir organdır. Hastalıkları yaşamı tehdit eder. Pankreastan kaynaklanan ağrılı durumlar pankreas iltihabı ve pankreas kanseridir.
Pankreasın iltihabı (pankreatit) değişikliklerine bağlı olarak ani ve sürekli ağrılar ortaya çıkar.
Safra kesesinde taş bulunması aşın şişmanlık, aşırı alkol gibi nedenlere bağlı olarak pankreas iltihabı gelişebilir. Göbek üzerinde ve göbek çevresinde çok şiddetli ve sürekli bir ağrı vardır. Vakaların yarısında ağrı bele, sırta ve kasıklara vurur. Hasta sırtüstü yatamaz, oturur halde durur. Ani başlayan vakalarda ateş, nabızda hızlanma vardır. Ağrı zaman zaman hecmeler halinde seyrederek kronikleşe-bilir. Belde kuşak tarzında ağrı pankreatitin temel özelliklerindendir.
Pankreas bezi kanserlerinde de aynı biçimde ağrı ortaya çıkar. Pankreas bezi iltihabından farkı ağrının süreklilik taşıması ve sarılığın gittikçe artmasıdır. Ağrının yanı sıra hızla artan kilo kaybı, iştahsızlık gibi bulgular vardır.
Pankreastan kaynaklanan ağrılar çok şiddetlidir ve bu ağrıların dindirilmesi kolay değildir. Tedavide opioid türü çok güçlü ağrı kesici ilaçlar kullanılır. Birçok hastada bu ilaçların ağızdan alınması yeterli olmaz. Özellikle pankreas kanserine yakalanan hastalarda karında aort damarının önünde yer alan ve çölyak gangliyon adı verilen bir sinir yumağının iletisinin kesilmesine dayanan girişimsel bir yöntemle ağrı dindirilebilir. Bu işlem pankreas kanserinin erken dönemde uygulanması halinde çok iyi sonuç verir ve ağrı belirgin olarak geriler. Daha ilerlemiş kanser hastalarında ise uzu omuriliğe yerleştirilen morfin pompaları takılarak ağrı dindirilir.
Oniki Parmak Bagirsagi Ulseri
Mide ve Onikiparmak Bağırsağı Ülseri
Ülser kelime anlamı olarak açık yara demektir. Midede ve onikiparmak bağırsağında iç yüzeyi kaplayan dokunun bütünlüğünün bozulmasına bağlı olarak ülser gelişebilir. Alkol, sigara, kafeinli gıdaların aşırı tüketilmesi, dengesiz beslenme, çok yemek yeme ve bazı ilaçlar ülser gelişimini hızlandırabilir.
Mide ülseri hemen her yaşta ortaya çıkabilir. Daha çok orta yaşlılarda görülür. Kadın ve erkeklerde eşit orandadır. Ağrı karnın üst kısmında yemeklerden 1-1.5 saat sonra başlar. Ağrının yanı sıra iştahsızlık, hafif kilo kaybı ve bulantı vardır. Hastalar nadir olarak kusar. Hasta ağrıyan bölgeyi tam göbeğinin üzerinde gösterir. Ağrı başlangıçta belirli aralıklarla görülür. Daha sonra ağrılı dönemler sıklaşır, sürekli bir hal alır. Midenin onikiparmak bağırsağına geçmeden önceki son kısmının ülserleri midenin tıkanmasına neden olabilir. Bu takdirde hastalar yemekten sonra kusarlar. Bazı ülserler mideyi delerek komşu pankreas gibi organlarda da harabiyete neden olabilirler.
Onikiparmak bağırsağı ülserleri ise göbekte karnın merkezinde veya sağ kaburga kenarında ağrıya neden olur. Ağrı bele doğru yayılabilir. Daha çok genç ve orta yaşlı erişkinlerde ve erkeklerde görülür. Mide ülserinin aksine açken ortaya çıkar. Yemek yiyince azalır. Ağrı belirli aralıklarla ve birkaç günden bir kaç haftaya kadar sürecek şekilde seyreder. Arada aylarca ağrısız dönemler vardır. Özellikle bahar aylarında artar. Sigara, alkol, asitli yiyecekler ağrının şiddetlenmesine neden olur. Ağrının yanı sıra hazımsızlık vardır. Bulantı ve kusma seyrek görülür.
Geçmiş yıllarda mide ve onikiparmak bağırsağı ülserleri cerrahi yöntemle organın ülserli kısmının alınması şeklinde tedavi edilmekteyken, günümüzde ilaç tedavisi ile tam şifa mümkün olmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu ülsere bir bakterinin neden olduğunun saptanması ilaç tedavisini mümkün kılmıştır. Bu bakteriyi etkisiz hale getiren antibiyotiklerin, mide asit salgısını azaltan ilaçlarla birlikte kullanılması sonucunda ülser tamamen iyileşmektedir.
Ülser kelime anlamı olarak açık yara demektir. Midede ve onikiparmak bağırsağında iç yüzeyi kaplayan dokunun bütünlüğünün bozulmasına bağlı olarak ülser gelişebilir. Alkol, sigara, kafeinli gıdaların aşırı tüketilmesi, dengesiz beslenme, çok yemek yeme ve bazı ilaçlar ülser gelişimini hızlandırabilir.
Mide ülseri hemen her yaşta ortaya çıkabilir. Daha çok orta yaşlılarda görülür. Kadın ve erkeklerde eşit orandadır. Ağrı karnın üst kısmında yemeklerden 1-1.5 saat sonra başlar. Ağrının yanı sıra iştahsızlık, hafif kilo kaybı ve bulantı vardır. Hastalar nadir olarak kusar. Hasta ağrıyan bölgeyi tam göbeğinin üzerinde gösterir. Ağrı başlangıçta belirli aralıklarla görülür. Daha sonra ağrılı dönemler sıklaşır, sürekli bir hal alır. Midenin onikiparmak bağırsağına geçmeden önceki son kısmının ülserleri midenin tıkanmasına neden olabilir. Bu takdirde hastalar yemekten sonra kusarlar. Bazı ülserler mideyi delerek komşu pankreas gibi organlarda da harabiyete neden olabilirler.
Onikiparmak bağırsağı ülserleri ise göbekte karnın merkezinde veya sağ kaburga kenarında ağrıya neden olur. Ağrı bele doğru yayılabilir. Daha çok genç ve orta yaşlı erişkinlerde ve erkeklerde görülür. Mide ülserinin aksine açken ortaya çıkar. Yemek yiyince azalır. Ağrı belirli aralıklarla ve birkaç günden bir kaç haftaya kadar sürecek şekilde seyreder. Arada aylarca ağrısız dönemler vardır. Özellikle bahar aylarında artar. Sigara, alkol, asitli yiyecekler ağrının şiddetlenmesine neden olur. Ağrının yanı sıra hazımsızlık vardır. Bulantı ve kusma seyrek görülür.
Geçmiş yıllarda mide ve onikiparmak bağırsağı ülserleri cerrahi yöntemle organın ülserli kısmının alınması şeklinde tedavi edilmekteyken, günümüzde ilaç tedavisi ile tam şifa mümkün olmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucu ülsere bir bakterinin neden olduğunun saptanması ilaç tedavisini mümkün kılmıştır. Bu bakteriyi etkisiz hale getiren antibiyotiklerin, mide asit salgısını azaltan ilaçlarla birlikte kullanılması sonucunda ülser tamamen iyileşmektedir.
Safra Kesesi Hastaligi ve Agrisi
Safra Kesesi Hastalığı ve Safra Kesesi Ağrısı
Safra yollarının ani olarak taşa bağlı olarak tıkanması, safra kesesinin iltihapları veya taşı karnın sağ üst dörtte birinde ve göbekte şiddetli batma tarzında ağrılara yol açar. Bu ağrı sırta ve sağ omuza yayılabilir.
Özellikle orta yaştaki kadınlarda daha sık görülmektedir. Ağrının yanı sıra bulantı ve kusma vardır. Safra kesesi iltihabında hafif ateş yükselmesi görülebilir. Belirgin hazımsızlık vardır.
Safra taşlarının safra yollarını tıkaması ile ağrının yanı sıra ani sarılık gelişebilir, idrar rengi koyulaşır. Dışkının rengi açılır. Bu gibi durumlarda hastanın acil olarak ameliyata alınması gerekir. Safra taşı veya iltihabının tedavisi genellikle cerrahidir. Safra kesesi operasyonları artık hemen hemen her zaman kapalı yöntemle, laparoskopik olarak yapılmaktadır. Bazı hastalarda safra kesesi alındıktan sonra da ağrı ve hazımsızlık devam eder. Özellikle yemek yedikten sonra bulantı, kusma ile birlikte ağrı baş gösterir. Ameliyat bölgesinde bastırmakla hassasiyet vardır. Ağrı aynı safra kesesi varmış gibi devam eder. Bazı hastalar safra kesesinin alınmadığı kuşkusuna kapılabilirler. Nedeni tam belli olmayan bu ağrı hecmeler halinde sürer. Kadınlarda daha sık görülür.
Safra yollarının ani olarak taşa bağlı olarak tıkanması, safra kesesinin iltihapları veya taşı karnın sağ üst dörtte birinde ve göbekte şiddetli batma tarzında ağrılara yol açar. Bu ağrı sırta ve sağ omuza yayılabilir.
Özellikle orta yaştaki kadınlarda daha sık görülmektedir. Ağrının yanı sıra bulantı ve kusma vardır. Safra kesesi iltihabında hafif ateş yükselmesi görülebilir. Belirgin hazımsızlık vardır.
Safra taşlarının safra yollarını tıkaması ile ağrının yanı sıra ani sarılık gelişebilir, idrar rengi koyulaşır. Dışkının rengi açılır. Bu gibi durumlarda hastanın acil olarak ameliyata alınması gerekir. Safra taşı veya iltihabının tedavisi genellikle cerrahidir. Safra kesesi operasyonları artık hemen hemen her zaman kapalı yöntemle, laparoskopik olarak yapılmaktadır. Bazı hastalarda safra kesesi alındıktan sonra da ağrı ve hazımsızlık devam eder. Özellikle yemek yedikten sonra bulantı, kusma ile birlikte ağrı baş gösterir. Ameliyat bölgesinde bastırmakla hassasiyet vardır. Ağrı aynı safra kesesi varmış gibi devam eder. Bazı hastalar safra kesesinin alınmadığı kuşkusuna kapılabilirler. Nedeni tam belli olmayan bu ağrı hecmeler halinde sürer. Kadınlarda daha sık görülür.
Apandisit Nedir Apandisit Agrisi
Apandisit Nedir, Apandisit Ağrısı ve Mide Karın Ağrısı
Apandisit apandis adı verilen ince bağırsağın son bölümündeki körbağırsak denen kısmın ucundaki yapının iltihabıdır. Apandisit her yaşta görülebilir. Ama en sık görüldüğü yaşlar 10-30 yaş arasıdır. Çocuklarda en sık görülen acil ameliyat nedenidir.
İltihabın gelişmesi ile önce kunt, orta derecede ve sürekli bir ağrı başlar. Ağrı önce 3-5 saatlik bir süre için göbek çevresinde hissedilir. Daha sonra karnın sağ alt bölgesinde sabitleşir. Bu bölgenin elle muayenesinde aşırı hassasiyet gözlenir. Karın duvarı sertleşmiştir. Hafif ateş vardır.
iltihabın ilerlemesi ve apandisin patlaması bütün karını saran şiddetli ağrılara yol açar. Ani olarak gelişen ve karnın sağ alt köşesini tutan şiddetli ağrılarda ilk akla gelmesi gereken neden apandisit olmalıdır. Bu gibi durumlarda ağrı kesici verilmesi son derece tehlikelidir. Ağrı kesici verilmeden önce tanı konması ve hastaya gerekli diğer girişimlerde bulunulması gerekir. Aksi halde iltihaplanan apandis patlar ve iltihap bütün karına oradan da bütün vücuda yayılabilir.
Apandisitin standart tedavisi ameliyattır. Günümüzde pek çok merkezde apandisit için laparoskopik yolla kapalı ameliyat uygulanmaktadır.
Apandisit apandis adı verilen ince bağırsağın son bölümündeki körbağırsak denen kısmın ucundaki yapının iltihabıdır. Apandisit her yaşta görülebilir. Ama en sık görüldüğü yaşlar 10-30 yaş arasıdır. Çocuklarda en sık görülen acil ameliyat nedenidir.
İltihabın gelişmesi ile önce kunt, orta derecede ve sürekli bir ağrı başlar. Ağrı önce 3-5 saatlik bir süre için göbek çevresinde hissedilir. Daha sonra karnın sağ alt bölgesinde sabitleşir. Bu bölgenin elle muayenesinde aşırı hassasiyet gözlenir. Karın duvarı sertleşmiştir. Hafif ateş vardır.
iltihabın ilerlemesi ve apandisin patlaması bütün karını saran şiddetli ağrılara yol açar. Ani olarak gelişen ve karnın sağ alt köşesini tutan şiddetli ağrılarda ilk akla gelmesi gereken neden apandisit olmalıdır. Bu gibi durumlarda ağrı kesici verilmesi son derece tehlikelidir. Ağrı kesici verilmeden önce tanı konması ve hastaya gerekli diğer girişimlerde bulunulması gerekir. Aksi halde iltihaplanan apandis patlar ve iltihap bütün karına oradan da bütün vücuda yayılabilir.
Apandisitin standart tedavisi ameliyattır. Günümüzde pek çok merkezde apandisit için laparoskopik yolla kapalı ameliyat uygulanmaktadır.
Karinda Agri Tanisi
Karında Ağrı Tanısı
Karın ağrısı nedeniyle hekime başvuran hastalarda ağrının nedenini ortaya koymak için öncelikle hastanın şikayeti, ağrının niteliği ayrıntılı bir şekilde sorgulanır, bunu fiziksel muayene, çeşitli laboratuvar testleri, görüntüleme yöntemleri ve gerektiğinde endoskopik incelemeler izler.
Ağrının başlama şekli önemlidir. Örneğin, ani başlayan bir ağrı bağırsaklarda beslenme bozukluğu, safra kesesi kanallarında veya bağırsaklarda tıkanma gibi ani başlayan bir hastalığın habercisidir.
Ağrının şekli de tanı için değerli bilgiler sağlar. Örneğin bağırsak tıkanmalarında bağırsakların kasılmalarına bağlı kramp şeklinde ağrılar ortaya çıkar. Safra yollarının tıkanması üst karın bölgesinde şiddetli ve sabit bir ağrıya yol açar. Akut pankreatitte tipik olarak üst karın bölgesinde ve sırtta, çok şiddetli, dayanılmaz, sabit bir ağrı vardır. Akut apandisitte ağrı göbek çevresinde başlar ve tablo ilerledikçe karnın sağ alt bölgesine kayar.
Bir başka önemli tanı kriteri ağrının süresidir. Örneğin, spastik kolit ağrısı aylar ve hatta yıllar boyunca artma ve azalmalarla sürüp gider. Safra kesesi ağrısı birkaç saatten daha uzun sürmez. Pankreas iltihabına bağlı ağrı ise birkaç gün devam eder.
Karın ağrılarının tanısında görüntüleme yöntemlerinin çok önemli yeri vardır. Direkt grafı (röntgen) ile bağırsak tıkanmaları veya delinmeleri saptanabilir. İlaçlı röntgen çekimleri mide-bağırsak sistemi ile ilgili değerli bilgiler verir. Ultrasonografi de tanıda çok değerli bir yöntemdir. Safra kesesi hastalıkları, apandisit, karaciğerle ilgili sorunlar, böbrek ve idrar yolu hastalıkları ultrasonografi ile saptanabilir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans ise karın bölgesinin anatomisini mükemmel bir şekilde göstermeleriyle pek çok hastalıkta kesin tanıya ulaşılmasını sağlayan görüntüleme yöntemleridir.
Karın ağrısı nedeniyle hekime başvuran hastalarda ağrının nedenini ortaya koymak için öncelikle hastanın şikayeti, ağrının niteliği ayrıntılı bir şekilde sorgulanır, bunu fiziksel muayene, çeşitli laboratuvar testleri, görüntüleme yöntemleri ve gerektiğinde endoskopik incelemeler izler.
Ağrının başlama şekli önemlidir. Örneğin, ani başlayan bir ağrı bağırsaklarda beslenme bozukluğu, safra kesesi kanallarında veya bağırsaklarda tıkanma gibi ani başlayan bir hastalığın habercisidir.
Ağrının şekli de tanı için değerli bilgiler sağlar. Örneğin bağırsak tıkanmalarında bağırsakların kasılmalarına bağlı kramp şeklinde ağrılar ortaya çıkar. Safra yollarının tıkanması üst karın bölgesinde şiddetli ve sabit bir ağrıya yol açar. Akut pankreatitte tipik olarak üst karın bölgesinde ve sırtta, çok şiddetli, dayanılmaz, sabit bir ağrı vardır. Akut apandisitte ağrı göbek çevresinde başlar ve tablo ilerledikçe karnın sağ alt bölgesine kayar.
Bir başka önemli tanı kriteri ağrının süresidir. Örneğin, spastik kolit ağrısı aylar ve hatta yıllar boyunca artma ve azalmalarla sürüp gider. Safra kesesi ağrısı birkaç saatten daha uzun sürmez. Pankreas iltihabına bağlı ağrı ise birkaç gün devam eder.
Karın ağrılarının tanısında görüntüleme yöntemlerinin çok önemli yeri vardır. Direkt grafı (röntgen) ile bağırsak tıkanmaları veya delinmeleri saptanabilir. İlaçlı röntgen çekimleri mide-bağırsak sistemi ile ilgili değerli bilgiler verir. Ultrasonografi de tanıda çok değerli bir yöntemdir. Safra kesesi hastalıkları, apandisit, karaciğerle ilgili sorunlar, böbrek ve idrar yolu hastalıkları ultrasonografi ile saptanabilir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans ise karın bölgesinin anatomisini mükemmel bir şekilde göstermeleriyle pek çok hastalıkta kesin tanıya ulaşılmasını sağlayan görüntüleme yöntemleridir.
Karin Agrilari Hakkinda Bilgiler
Karın Ağrıları, Karın Ağrısı Hakkında
Karın boşluğu birçok organı barındırmaktadır. Bu organların her birinin çeşitli hastalıkları ağrıya neden olabilir. Bu organların hastalıklarını değerlendirirken ağrı genellikle baş ağrısı ve bel ağrısından farklı olarak uyarıcı nitelik taşır. Karın ağrısı vakit geçirilmeden değerlendirilmesi gereken bir belirtidir. Diğer kronik ağrılarda ağrı kesiciler verilirken, karın ağrılarında neden belirlenmeden ağrı kesici verilmesi son derece sakıncalıdır. Çünkü bu durumda ağrının kesilmesiyle altta yatan hastalık gizleneceğinden tedavide geç kalınarak daha büyük zararlara yol açılabilir.
Karın boşluğunda mide, bağırsaklar, karaciğer, pankreas, safra kesesi, safra yolları, dalak, apandis, böbrek ve idrar yolları, mesane, kadınlarda rahim ve yumurtalıklar, erkekte prostat bulunmaktadır. Bütün bu organlardan ve karın duvarından kaynaklanan birçok akut ve kronik ağrı vardır. Bütün bu ağrıların değerlendirilmesi oldukça zordur. Hastanın iyi tetkiki gereklidir.
Karın ağrıları içerisinde en sık görülenler apandisite bağlı karın ağrıları, safra kesesinin iltihap ve taşlarından kaynaklanan ağrılar, mide ve onikiparmak bağırsağı ülserinden kaynaklanan ağrılar, pankreas bezinin iltihaplarından kaynaklanan ağrılardır. Ayrıca karın organlarının kanserlerinde şiddetli ağrılar ortaya çıkar.
Karın ağrıları genellikle tanıya daha kolay ulaşabilmek için ağrının yerleştiği bölgeye göre sınıflandırılırlar. Bu amaçla karın bölgesi çeşitli kısımlara ayrılır.
Göbek Çevresi, Karın Ağrı
Göbek çevresindeki ağrılar ince bağırsak hastalıkları ve apandis iltihabı (apandisit) ile ilişkili olabilir.
Üst orta bölge
Bu bölgeye epigastrik bölge de denir. Göbeğin üstünde orta hatta yer alır. Bu bölgenin ağrıları genellikle mide hastalıkları ile ilgilidir. Bunlar mide ekşimesi, gastrit ya da ülser olabilir. Ayrıca ince bağırsağın üst bölümü (onikiparmak bağırsağı), pankreas ve safra kesesi hastalıklarında da bu bölgede sürekli ve şiddetli ağrı oluşabilir. Bu bölgede ağrıya neden olan bir başka durum ise diyafram fıtığıdır. Tüm bunlardan başka bölgede yer alan organların (mide, pankreas) kanserlerinde de karnın üst orta bölgesinde şiddetli ağrı ortaya çıkar.
Üst sol bölge
Bu bölgede ağrı çok sık değildir. Bazen mide, dalak, pankreas ve kalın bağırsakla ilgili hastalıklarda görülebilir.
Üst sağ bölge
Üst sağ bölgede şiddetli ağrının en önemli nedeni safra kesesinde iltihaplanmadır. Bu durumda ortaya çıkan ağrı göbeğe ve bele yayılabilir. Bazen pankreas veya onikiparmak bağırsağından kaynaklanan hastalıklar da karnın sağ üst bölgesinde ağrıya neden olabilir.
Alt orta bölge
Bu bölgede ağrı kalın bağırsak iltihaplarına, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları ya da üreme organları ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir. Bölgenin sık görülen bir ağrılı hastalığı da spastik kolondur.
Alt sol bölge
Sıklıkla son bağırsaktan kaynaklanan problemler bu bölgede ağrıya yol açar. Divertikülit adı verilen özel bir kalın bağırsak iltihabı ve Crohn hastalığı örnek olarak sayılabilir.
Alt sağ bölge
Kalın bağırsak hastalıklarında bu bölgede de ağrı görülür. Apandisit ağrısı da başlangıç döneminin ardından karnın sağ alt bölümüne yayılır.
Yansıyan ağrı
Akciğerlerin alt kısımları, böbrekler, rahim ve yumurtalıklar gibi karın dışında yer alan organlardan kaynaklanan ağrılar bazen karın bölgesine yayılır. Bu tip ağrıya yansıyan ağrı adı verilir. Ayrıca karın organlarından kaynaklanan ağrıların da başka bölgelere yayılmasına sık rastlanır. Örneğin sahra kesesi ağrısı göğse ve sağ omuza, pankreas ağrısı bele ve kürek kemiklerinin arasına yayılır. Bunlar da yansıyan ağrıya örnek durumlardır.
Karın boşluğu birçok organı barındırmaktadır. Bu organların her birinin çeşitli hastalıkları ağrıya neden olabilir. Bu organların hastalıklarını değerlendirirken ağrı genellikle baş ağrısı ve bel ağrısından farklı olarak uyarıcı nitelik taşır. Karın ağrısı vakit geçirilmeden değerlendirilmesi gereken bir belirtidir. Diğer kronik ağrılarda ağrı kesiciler verilirken, karın ağrılarında neden belirlenmeden ağrı kesici verilmesi son derece sakıncalıdır. Çünkü bu durumda ağrının kesilmesiyle altta yatan hastalık gizleneceğinden tedavide geç kalınarak daha büyük zararlara yol açılabilir.
Karın boşluğunda mide, bağırsaklar, karaciğer, pankreas, safra kesesi, safra yolları, dalak, apandis, böbrek ve idrar yolları, mesane, kadınlarda rahim ve yumurtalıklar, erkekte prostat bulunmaktadır. Bütün bu organlardan ve karın duvarından kaynaklanan birçok akut ve kronik ağrı vardır. Bütün bu ağrıların değerlendirilmesi oldukça zordur. Hastanın iyi tetkiki gereklidir.
Karın ağrıları içerisinde en sık görülenler apandisite bağlı karın ağrıları, safra kesesinin iltihap ve taşlarından kaynaklanan ağrılar, mide ve onikiparmak bağırsağı ülserinden kaynaklanan ağrılar, pankreas bezinin iltihaplarından kaynaklanan ağrılardır. Ayrıca karın organlarının kanserlerinde şiddetli ağrılar ortaya çıkar.
Karın ağrıları genellikle tanıya daha kolay ulaşabilmek için ağrının yerleştiği bölgeye göre sınıflandırılırlar. Bu amaçla karın bölgesi çeşitli kısımlara ayrılır.
Göbek Çevresi, Karın Ağrı
Göbek çevresindeki ağrılar ince bağırsak hastalıkları ve apandis iltihabı (apandisit) ile ilişkili olabilir.
Üst orta bölge
Bu bölgeye epigastrik bölge de denir. Göbeğin üstünde orta hatta yer alır. Bu bölgenin ağrıları genellikle mide hastalıkları ile ilgilidir. Bunlar mide ekşimesi, gastrit ya da ülser olabilir. Ayrıca ince bağırsağın üst bölümü (onikiparmak bağırsağı), pankreas ve safra kesesi hastalıklarında da bu bölgede sürekli ve şiddetli ağrı oluşabilir. Bu bölgede ağrıya neden olan bir başka durum ise diyafram fıtığıdır. Tüm bunlardan başka bölgede yer alan organların (mide, pankreas) kanserlerinde de karnın üst orta bölgesinde şiddetli ağrı ortaya çıkar.
Üst sol bölge
Bu bölgede ağrı çok sık değildir. Bazen mide, dalak, pankreas ve kalın bağırsakla ilgili hastalıklarda görülebilir.
Üst sağ bölge
Üst sağ bölgede şiddetli ağrının en önemli nedeni safra kesesinde iltihaplanmadır. Bu durumda ortaya çıkan ağrı göbeğe ve bele yayılabilir. Bazen pankreas veya onikiparmak bağırsağından kaynaklanan hastalıklar da karnın sağ üst bölgesinde ağrıya neden olabilir.
Alt orta bölge
Bu bölgede ağrı kalın bağırsak iltihaplarına, kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları ya da üreme organları ile ilgili hastalıklara bağlı olabilir. Bölgenin sık görülen bir ağrılı hastalığı da spastik kolondur.
Alt sol bölge
Sıklıkla son bağırsaktan kaynaklanan problemler bu bölgede ağrıya yol açar. Divertikülit adı verilen özel bir kalın bağırsak iltihabı ve Crohn hastalığı örnek olarak sayılabilir.
Alt sağ bölge
Kalın bağırsak hastalıklarında bu bölgede de ağrı görülür. Apandisit ağrısı da başlangıç döneminin ardından karnın sağ alt bölümüne yayılır.
Yansıyan ağrı
Akciğerlerin alt kısımları, böbrekler, rahim ve yumurtalıklar gibi karın dışında yer alan organlardan kaynaklanan ağrılar bazen karın bölgesine yayılır. Bu tip ağrıya yansıyan ağrı adı verilir. Ayrıca karın organlarından kaynaklanan ağrıların da başka bölgelere yayılmasına sık rastlanır. Örneğin sahra kesesi ağrısı göğse ve sağ omuza, pankreas ağrısı bele ve kürek kemiklerinin arasına yayılır. Bunlar da yansıyan ağrıya örnek durumlardır.
Karin Agrilari Anasayfa
Karın Ağrısı
Karında Ağrı Tanısı
Apandisit Ağrısı
Safra Kesesi Hastalığı ve Ağrısı
Mide ve Onikiparmak Bağırsağı Ülseri
Pankreas Ağrısı
Reflü Hastalığı
Diyafram Fıtığı
Spastik Kolit
İdrar Yolu Enfeksiyonu
Kron ve Ülseratif Kolit Hastalığı
Divertikülit
Makat Ağrısı
Kuyruk Sokumundan Kaynaklanan Ağrılar
Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı
Kronik Alt Karın Ağrıları
Karında Ağrı Tanısı
Apandisit Ağrısı
Safra Kesesi Hastalığı ve Ağrısı
Mide ve Onikiparmak Bağırsağı Ülseri
Pankreas Ağrısı
Reflü Hastalığı
Diyafram Fıtığı
Spastik Kolit
İdrar Yolu Enfeksiyonu
Kron ve Ülseratif Kolit Hastalığı
Divertikülit
Makat Ağrısı
Kuyruk Sokumundan Kaynaklanan Ağrılar
Ailevi Akdeniz Ateşi Hastalığı
Kronik Alt Karın Ağrıları
Dunya Saglik Orgutu Basamak Tedavi Sistemi
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Basamak Tedavisi Sistemi
Dünya Sağlık Örgütü dünya çapında uygulanmak üzere standart bir kanser ağrısı tedavi sistemi geliştirmiştir. Yapılan çalışmalar bu sistemle kanser ağrılarının %70 ila 90'ının didindirilebildiğini göstermiştir. Bu sistem, kanser hastaları için en etkili ağrı tedavi yönteminin ağrı kesici ilaçlar olduğu fikrini esas alır. Bu sistemi oluşturan üç basamağın her biri ağrı kesici ilaçların değişik kombinasyonlarını içerir. Ağrı tedavisi için en alt basamak olan 1. basamaktan başlanmalıdır. Bu basamakla ağrı diniyorsa daha üst basamaklara geçmeye gerek yoktur, ancak ağrı devam ediyorsa 2. ve 3. basamaklara geçilmelidir.
1. Basamak Hafif ve orta şiddette ağrılar içindir. Opioid olmayan ağrı kesiciler bu basamakta yer alırlar. Beraberinde yardımcı ilaçlar da verilebilir.
2. Basamak Sadece opioid olmayan ağrı kesici ilaçlarla dinmeyen orta şiddette ağrılar içindir. Bu basamakta zayıf opioidler ve opioid olmayan ağrı kesiciler kombine edilir. Yine yardımcı ilaçlar da ilave edilebilir.
3. Basamak Orta ve şiddetli ağrılar içindir. Yardımcı ilaçlarla birlikte güçlü opioidlerle opioid olmayan ilaçların kombinasyonu kullanılır.
Psikoterapi
Psikolojik ve duygusal değişkenler kanser ağrısında çok önemli bir role sahiptir. Kanser ağrısı çeken hastaların duygusal streslerinin düzeyi bireysel değişiklikler gösterir ve kişilik, aile desteği gibi pek çok faktöre bağlıdır. Kanser ağrısı çeken hastaların %25'inde çeşitli düzeylerde depresyon varlığı gösterilmiştir ve hastalığı ileri düzeyde olanlarda bu oranın %70'e kadar çıktığı görülmektedir. Tedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilen ağrı pek çok kanser hastasında intihara bile yol açabilir. Psikoterapi kanser ağrısı ile mücadelenin çok önemli bir parçasıdır. Psikoterapinin amacı hastaya duygusal destek sağlamak ve kanser hastalarının bu kritik duruma adapte olmalarına yardımcı olmaktır. Kanser Ağrısı Tedavisinde Girişimsel Yöntemler
Kanser ağrısında ilaçların doğru kullanılması halinde hastaların %85'inde ağrı kontrol altına alınabilir. Yetmediği durumlarda ise girişimsel yöntemlerden yararlanılabilir.
Kanser ağrısında kullanılan girişimsel yöntemler:
a. Nörolitik- sinirleri tahrip edici sinir blokları
b. Radyofrekans termokoagülasyon
c. Morfin pompaları
olarak sınıflandırılabilir. Bu yöntemler ancak bu konuda eğitim görmüş ağrı uzmanları tarafından uygulanmalıdır. Hastalara bu yöntemlerin yan etkileri, riskler önceden anlatılmalı ve onayları alınmalıdır.
Nörolitik sinir bloğu kanser ağrısı olan bölgeye giden sinirlerin alkol, fenol gibi ilaçların görüntüleme altında tahrip edilmesidir. 6 ay civarında etkili olurlar.
Bu sinirler radyofrekans tekniği ile yakılarak da tahrip edilebilir. Morfin pompalan morfinin ağızdan artık eskisi gibi etkili olmadığı durumlarda uygulanan omurilik çevresine yerleştirilen pompalardır. Bu yöntemin en önemli özelliği ağızdan alınan doza göre yüz misli daha kuvvetli olmasıdır.
Bu yöntemler "Girişimsel Yöntemler" bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Kanser Ağrısı ile İlgili Önemli Noktalar
Kansere yakalanmak mutlaka ağrı çekileceği anlamına gelmez. Kanser ağrısız bir şekilde sürebilir. Ağrının şiddetlenmesi de her zaman hastalığın ilerlediğini ve kötüye gittiğini göstermez.
Kanser ağrısının dindirilmesi için pek çok değişik ilaçlar ve ilaç dışı yöntemler mevcuttur. Kanser hastaları ağrıyı kanser hastalığının doğal bir parçası olarak kabullenmemelidirler. Ağrının dindirilmesi halinde uyku düzeninde iyileşme, iştahta düzelme, işe, sosyal hayata ve hobilere devam edebilme mümkün olacaktır.
Ağrının şiddetini sadece hastanın kendisi bilebilir. Kanser ağrısı çeken hasta ağrısının kendisini ne derece rahatsız ettiğini açık bir şekilde doktoruna söylemelidir. Bu, hem ağrının kesilmesi için gerekli tedavilerin etkili bir şekilde yapılmasını sağlayacak hem de hekime hastalığın gidişatıyla ilgili değerli bilgi sağlayacaktır. Ağrılı hastalar ağrının kesilmesini talep etme hakkına sahiptirler ve bu konuda ısrarcı olmalıdırlar.
Aşağıda kanser ağrısı ile ilgili bazı gerçekler sıralanmıştır:
Kanser ağrısı hemen hemen her zaman dindirilebilir bir ağrıdır.
Kanser ağrısını dindirmek için çok çeşitli ilaçlar ve yöntemler mevcuttur. Hasta ağrısı ile ilgili olarak hekimiyle konuşmalı ve hekiminin kendisine ağrının nedeni ve nasıl dineceği ile ilgili bilgileri anlatmasını istemelidir. Ancak elbette bir hekim tıbbi sorunların tümünü bilemez. Eğer hastanın ağrısı geçmiyor ve kanser tedavisini yürüten hekimi ağrıyı dindirmek için başka seçenek kalmadığını söylüyorsa, hasta bir ağrı uzmanına başvurmalıdır. Ağrının kesilmesi kanser tedavisinin bir parçasıdır.
Ağrının şiddetini ve şeklini bilmek doktor için önemlidir. Ağrıyla ilgili bilgi sahibi olan doktor tedaviyi daha etkili yönlendirecektir. Kanser hastaları doktorun dikkatini ağrıya çekmenin kanser tedavisini aksatacağını düşünmemelidirler.
Ağrının başlamasını veya kötüye gitmesini önlemek onu kontrol etmenin en iyi yoludur.
Ağrı tedavisine ağrının şiddetlenmesini beklemeden başlamak gereklidir. Hastalar ağrılarının dindirilmesini talep etmek için ağrının dayanılmaz noktalara gelmesini beklememelidirler. Bu durumda ağrı daha da artacak, kontrolü zorlaşacak ve dindirmek için daha yüksek ilaç dozları gerekli hale gelecektir. Tüm ağrılı hastalar ağrının dindirilmesini talep etme hakkına sahiptir. Herkes ağrıyı aynı şekilde hissetmez. Ağrı çeken hasta, bunu ifade etmeyi bir zayıflık ya da cesaretsizlik göstergesi olarak düşünmemelidir. Tam tersi ağrı başladığı andan itibaren dindirilmesini talep etmelidir. Ağrının dindirilmesini talep etmek insan hakkıdır.
Ağrı kesicilerin kanserli hastalarda bağımlılık yapma ihtimali çok düşüktür. Bağımlılık ağrı kesici alan hastaların başlıca korkusudur. Bu korku hastanın yeterli ilaç almasını önleyebilir. Hastanın çevresindeki kişiler de bağımlılık korkusu yüzünden hastaya ağrıya dayanması ve ilaç almaması konusunda telkinde bulunabilirler. Bağımlılık önüne geçilemeyecek bir şekilde ilaç alma arzusu ve kullanımı şeklinde tanımlanmaktadır. Ağrılı hastalarda morfin ve morfin türevi ilaçlarla bile bu tanıma uyan bir bağımlılık halinin görülmesi çok çok nadirdir. İhtiyaç ortadan kalktığında doz azaltılarak ilaç kesilir. Ağrı kesici ilaçlar hastaların çoğunda sürekli uyku haline ya da sarhoşluğa neden olmazlar.
Bazı ağrı kesici ilaçlar ilk alındıklarında sersemliğe neden olabilirler. Bu durum birkaç gün içinde ortadan kalkar. Bazen de ağrı kesici kullanımı sonrası bir süre devam eden aşırı uyuma hali, hastanın ağrılı geçen günler boyunca bitkin düşmüş olmasına ve uykuya hasret kalmasına bağlıdır. Hasta, uyku halinin uzun süre devam etmesi halinde doktorla konuşmalıdır, bu durumda ilaç değişimleri veya doz değişiklikleri ile durum kontrol altına alınabilir. İlaçların yan etkileri önlenebilir veya tedavi edilebilir.
Bazı ağrı kesici ilaçlar kabızlığa, bulantı ve kusmaya veya uyuşukluğa neden olabilir. Bu durumda hasta hekimine bilgi vermelidir. Kabızlık için çeşitli dışkı yumuşatıcı ilaçlar kullanılabilir, ancak en iyi yöntem beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesiyle bu durumun önüne geçmektir. Lifli gıdaların tüketilmesi kabızlığı ortadan kaldırabilir. Bulantı ve kusma için ise çeşitli bulantı giderici ilaçlar verilir. Bu yan etkilerin devam etmesi durumunda da ilaç veya doz değişiklikleri etkili olabilir.
Ağrısı kesilmeyen hastalar:
Sürekli yorgun hissederler
Ruhsal çöküntü halinde olurlar
Stresli, kızgın ve endişelidirler
Kendilerini yalnız hissederler
Ağrının etkili bir şekilde kesilmesi halinde ise
Hasta aktif hale gelir
Uykusu düzelir
Ailesi ve arkadaşlarıyla bir araya gelebilir
İştahı artar
Depresyonu düzelir
Dünya Sağlık Örgütü dünya çapında uygulanmak üzere standart bir kanser ağrısı tedavi sistemi geliştirmiştir. Yapılan çalışmalar bu sistemle kanser ağrılarının %70 ila 90'ının didindirilebildiğini göstermiştir. Bu sistem, kanser hastaları için en etkili ağrı tedavi yönteminin ağrı kesici ilaçlar olduğu fikrini esas alır. Bu sistemi oluşturan üç basamağın her biri ağrı kesici ilaçların değişik kombinasyonlarını içerir. Ağrı tedavisi için en alt basamak olan 1. basamaktan başlanmalıdır. Bu basamakla ağrı diniyorsa daha üst basamaklara geçmeye gerek yoktur, ancak ağrı devam ediyorsa 2. ve 3. basamaklara geçilmelidir.
1. Basamak Hafif ve orta şiddette ağrılar içindir. Opioid olmayan ağrı kesiciler bu basamakta yer alırlar. Beraberinde yardımcı ilaçlar da verilebilir.
2. Basamak Sadece opioid olmayan ağrı kesici ilaçlarla dinmeyen orta şiddette ağrılar içindir. Bu basamakta zayıf opioidler ve opioid olmayan ağrı kesiciler kombine edilir. Yine yardımcı ilaçlar da ilave edilebilir.
3. Basamak Orta ve şiddetli ağrılar içindir. Yardımcı ilaçlarla birlikte güçlü opioidlerle opioid olmayan ilaçların kombinasyonu kullanılır.
Psikoterapi
Psikolojik ve duygusal değişkenler kanser ağrısında çok önemli bir role sahiptir. Kanser ağrısı çeken hastaların duygusal streslerinin düzeyi bireysel değişiklikler gösterir ve kişilik, aile desteği gibi pek çok faktöre bağlıdır. Kanser ağrısı çeken hastaların %25'inde çeşitli düzeylerde depresyon varlığı gösterilmiştir ve hastalığı ileri düzeyde olanlarda bu oranın %70'e kadar çıktığı görülmektedir. Tedavi edilmeyen veya yetersiz tedavi edilen ağrı pek çok kanser hastasında intihara bile yol açabilir. Psikoterapi kanser ağrısı ile mücadelenin çok önemli bir parçasıdır. Psikoterapinin amacı hastaya duygusal destek sağlamak ve kanser hastalarının bu kritik duruma adapte olmalarına yardımcı olmaktır. Kanser Ağrısı Tedavisinde Girişimsel Yöntemler
Kanser ağrısında ilaçların doğru kullanılması halinde hastaların %85'inde ağrı kontrol altına alınabilir. Yetmediği durumlarda ise girişimsel yöntemlerden yararlanılabilir.
Kanser ağrısında kullanılan girişimsel yöntemler:
a. Nörolitik- sinirleri tahrip edici sinir blokları
b. Radyofrekans termokoagülasyon
c. Morfin pompaları
olarak sınıflandırılabilir. Bu yöntemler ancak bu konuda eğitim görmüş ağrı uzmanları tarafından uygulanmalıdır. Hastalara bu yöntemlerin yan etkileri, riskler önceden anlatılmalı ve onayları alınmalıdır.
Nörolitik sinir bloğu kanser ağrısı olan bölgeye giden sinirlerin alkol, fenol gibi ilaçların görüntüleme altında tahrip edilmesidir. 6 ay civarında etkili olurlar.
Bu sinirler radyofrekans tekniği ile yakılarak da tahrip edilebilir. Morfin pompalan morfinin ağızdan artık eskisi gibi etkili olmadığı durumlarda uygulanan omurilik çevresine yerleştirilen pompalardır. Bu yöntemin en önemli özelliği ağızdan alınan doza göre yüz misli daha kuvvetli olmasıdır.
Bu yöntemler "Girişimsel Yöntemler" bölümünde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
Kanser Ağrısı ile İlgili Önemli Noktalar
Kansere yakalanmak mutlaka ağrı çekileceği anlamına gelmez. Kanser ağrısız bir şekilde sürebilir. Ağrının şiddetlenmesi de her zaman hastalığın ilerlediğini ve kötüye gittiğini göstermez.
Kanser ağrısının dindirilmesi için pek çok değişik ilaçlar ve ilaç dışı yöntemler mevcuttur. Kanser hastaları ağrıyı kanser hastalığının doğal bir parçası olarak kabullenmemelidirler. Ağrının dindirilmesi halinde uyku düzeninde iyileşme, iştahta düzelme, işe, sosyal hayata ve hobilere devam edebilme mümkün olacaktır.
Ağrının şiddetini sadece hastanın kendisi bilebilir. Kanser ağrısı çeken hasta ağrısının kendisini ne derece rahatsız ettiğini açık bir şekilde doktoruna söylemelidir. Bu, hem ağrının kesilmesi için gerekli tedavilerin etkili bir şekilde yapılmasını sağlayacak hem de hekime hastalığın gidişatıyla ilgili değerli bilgi sağlayacaktır. Ağrılı hastalar ağrının kesilmesini talep etme hakkına sahiptirler ve bu konuda ısrarcı olmalıdırlar.
Aşağıda kanser ağrısı ile ilgili bazı gerçekler sıralanmıştır:
Kanser ağrısı hemen hemen her zaman dindirilebilir bir ağrıdır.
Kanser ağrısını dindirmek için çok çeşitli ilaçlar ve yöntemler mevcuttur. Hasta ağrısı ile ilgili olarak hekimiyle konuşmalı ve hekiminin kendisine ağrının nedeni ve nasıl dineceği ile ilgili bilgileri anlatmasını istemelidir. Ancak elbette bir hekim tıbbi sorunların tümünü bilemez. Eğer hastanın ağrısı geçmiyor ve kanser tedavisini yürüten hekimi ağrıyı dindirmek için başka seçenek kalmadığını söylüyorsa, hasta bir ağrı uzmanına başvurmalıdır. Ağrının kesilmesi kanser tedavisinin bir parçasıdır.
Ağrının şiddetini ve şeklini bilmek doktor için önemlidir. Ağrıyla ilgili bilgi sahibi olan doktor tedaviyi daha etkili yönlendirecektir. Kanser hastaları doktorun dikkatini ağrıya çekmenin kanser tedavisini aksatacağını düşünmemelidirler.
Ağrının başlamasını veya kötüye gitmesini önlemek onu kontrol etmenin en iyi yoludur.
Ağrı tedavisine ağrının şiddetlenmesini beklemeden başlamak gereklidir. Hastalar ağrılarının dindirilmesini talep etmek için ağrının dayanılmaz noktalara gelmesini beklememelidirler. Bu durumda ağrı daha da artacak, kontrolü zorlaşacak ve dindirmek için daha yüksek ilaç dozları gerekli hale gelecektir. Tüm ağrılı hastalar ağrının dindirilmesini talep etme hakkına sahiptir. Herkes ağrıyı aynı şekilde hissetmez. Ağrı çeken hasta, bunu ifade etmeyi bir zayıflık ya da cesaretsizlik göstergesi olarak düşünmemelidir. Tam tersi ağrı başladığı andan itibaren dindirilmesini talep etmelidir. Ağrının dindirilmesini talep etmek insan hakkıdır.
Ağrı kesicilerin kanserli hastalarda bağımlılık yapma ihtimali çok düşüktür. Bağımlılık ağrı kesici alan hastaların başlıca korkusudur. Bu korku hastanın yeterli ilaç almasını önleyebilir. Hastanın çevresindeki kişiler de bağımlılık korkusu yüzünden hastaya ağrıya dayanması ve ilaç almaması konusunda telkinde bulunabilirler. Bağımlılık önüne geçilemeyecek bir şekilde ilaç alma arzusu ve kullanımı şeklinde tanımlanmaktadır. Ağrılı hastalarda morfin ve morfin türevi ilaçlarla bile bu tanıma uyan bir bağımlılık halinin görülmesi çok çok nadirdir. İhtiyaç ortadan kalktığında doz azaltılarak ilaç kesilir. Ağrı kesici ilaçlar hastaların çoğunda sürekli uyku haline ya da sarhoşluğa neden olmazlar.
Bazı ağrı kesici ilaçlar ilk alındıklarında sersemliğe neden olabilirler. Bu durum birkaç gün içinde ortadan kalkar. Bazen de ağrı kesici kullanımı sonrası bir süre devam eden aşırı uyuma hali, hastanın ağrılı geçen günler boyunca bitkin düşmüş olmasına ve uykuya hasret kalmasına bağlıdır. Hasta, uyku halinin uzun süre devam etmesi halinde doktorla konuşmalıdır, bu durumda ilaç değişimleri veya doz değişiklikleri ile durum kontrol altına alınabilir. İlaçların yan etkileri önlenebilir veya tedavi edilebilir.
Bazı ağrı kesici ilaçlar kabızlığa, bulantı ve kusmaya veya uyuşukluğa neden olabilir. Bu durumda hasta hekimine bilgi vermelidir. Kabızlık için çeşitli dışkı yumuşatıcı ilaçlar kullanılabilir, ancak en iyi yöntem beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesiyle bu durumun önüne geçmektir. Lifli gıdaların tüketilmesi kabızlığı ortadan kaldırabilir. Bulantı ve kusma için ise çeşitli bulantı giderici ilaçlar verilir. Bu yan etkilerin devam etmesi durumunda da ilaç veya doz değişiklikleri etkili olabilir.
Ağrısı kesilmeyen hastalar:
Sürekli yorgun hissederler
Ruhsal çöküntü halinde olurlar
Stresli, kızgın ve endişelidirler
Kendilerini yalnız hissederler
Ağrının etkili bir şekilde kesilmesi halinde ise
Hasta aktif hale gelir
Uykusu düzelir
Ailesi ve arkadaşlarıyla bir araya gelebilir
İştahı artar
Depresyonu düzelir
Kanser Agrisi Tedavisi
Kanser Ağrısı Tedavisi
Kanser ağrısı tedavisinde ilaçlardan cerrahiye kadar uygulanabilecek pek çok tedavi yöntemi mevcuttur. Tedavi, ağrının tipine ve şiddetine, tedavinin içerdiği risk faktörlerine ve kişisel tercihlere göre hastadan hastaya değişiklik gösterir. Opioid türevi ağrı kesiciler kanser ağrısı için kullanılan başlıca ilaçlardır. Ancak bu ilaçlar bağımlılık ve tolerans gelişme riski olan ilaçlardır. Kanser hastaları çeşitli nedenlerden dolayı sıklıkla yeterli tedavi alamazlar. En sık uygulanan tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:
Ağrı kesici ilaç tedavisi
Opioid olmayan ağrı kesiciler
Opioid türevi ağrı kesiciler
Yardımcı ilaçlar
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) basamak tedavisi sistemi
Psikoterapi
Girişimsel yöntemler
Egzersizler ve masaj
Ağrı kontrolünde davranışsal yöntemler
Ağrı kesici ilaç tedavisi
Ağrı kesici ilaç kullanımı pek çok hastada ağrıyı kesmek için başlıca yöntemdir. Kanser hastalarının %70 ila 90'ında opioid olmayan ağrı kesiciler, opioid ağrı kesiciler ve yardımcı ilaçların çeşitli kombinasyonlarıyla WHO'nun basamak tedavisine uyularak ağrı tedavisi sağlanabilir. Ağrı kesiciler ağrının nedenini ortadan kaldırmazlar, yani şifa değil geçici rahatlama sağlarlar.
Opioid olmayan ağrı kesiciler
Hafif ağrılar için aspirin, parasetamol veya ibuprofen gibi basit ağrı kesiciler kullanılabilir. Aspirin ve ibuprofen steroid yapısında olmayan ağrı kesicilerdendir. Bu ilaçların tavan etkisi vardır. Yani belirli bir dozdan sonra ilacın daha fazla verilmesi ile etkisinde artış görülmez. Bu tür ilaçlara karşı alışkanlık veya bağımlılık gelişmez. Çalışmalar ağrılı hastaların %20-40 kadarında sadece opioid olmayan ağrı kesicilerle ağrının geçtiğini göstermiştir. Hastaların bu ilaçlara yanıtları değişkenlik gösterir ve hangi hastanın hangi ilaca yanıt vereceği denemelerle bulunabilir.
Opioid türevi ağrı kesiciler
Morfin opioid türü ağrı kesicilerin prototipidir. Ancak etkinliği ve yan etkileri değişen pek çok opioid ilaç vardır. Opioid olmayan ağrı kesicilerin tersine, opioid ilaçlarda tavan etkisi yoktur. Doz arttıkça bilinçsizlik gelişene dek ağrı kesici etki de artar. Opioidler şiddetli ağrılarda kullanılırlar. Opioid ilaçların bağımlılık yapma potansiyelleri vardır. Bağımlılık korkusu nedeniyle pek çok hekim opioid ilaçları şiddetli ağrısı olan ve diğer ilaçlarla ağrıları dinmeyen hastalara bile reçete etmekten kaçınmaktadır. Kanser ağrısı olan hastaların yeterli ağrı tedavisi alamamalarının en önemli nedenlerinden biri budur. Oysa yapılan çalışmalarda opioid ilaçların ağrılı hastalarda bağımlılık yapma riskinin oldukça düşük olduğu gösterilmiştir.
Opioid ilaçlardan fentanil cilt yoluyla kullanılabilir. Fentanil emdirilmiş bantlar cilde yapıştırılır ve ilaç bu şekilde deri yoluyla emilerek kana karışır. Opioid olmayan ağrı kesiciler, opioid-parasetamol kombinasyonları gibi diğer ağrı ilaçlarına yanıt vermeyen orta ve şiddetli kronik ağrının tedavisinde kullanılır ve 72 saat süreyle ağrının kesilmesini sağlar. 72 saat sonunda bant değiştirilir ve tedavinin devamlılığı sağlanmış olur.
Fentanil bantlarının çeşitli dozları mevcuttur. Bu nedenle doz kişiye özgü olarak ayarlanabilir. Fentanil bantları akut ağrılar ve ameliyat sonrası ortaya çıkan ağrılar için uygun değildir. Ayrıca 2 yaşın altındaki çocuklarda kullanılmamalıdırlar.
Fentanil bantları solunumu bozabilir. Tekrarlayan uygulamalarıyla tolerans ve alışkanlık gelişebilir. Diğer yan etkileri ise şöyledir:
Bilinç bulanıklığı
Kabızlık
Ağız kuruluğu
Uykuya eğilim
Terleme artışı
Kan basıncında artma (hipertansiyon) ya da azalma (hipotansiyon)
Bulantı ve kusma
Opioidlere karşı tolerans gelişmiş olan hastalarda ani ve aralıklı oluşan atılım ağrıları için ek opioidler kullanılabilir. Burada amaç hızlı bir şekilde ağrının geçmesini sağlarken yan etkilerden de kaçınmak için kısa etkili ilaçlar kullanmaktır. Bu ek opioidler tablet formunda ağızdan verilebilirler, dil altından kana karışan pastiller şeklinde olabilirler veya fitil şeklinde olabilirler. Ağızdan kullanılan opioidler en uygun ve en ucuz olanlardır, ancak ilacın bu yolla verilmesi etkisinin geç başlamasına neden olabilir. Ayrıca ilaç gereğinden fazla süre kan dolaşımında kalmış olur, bu da sersemlik, uyku hali ve kusma gibi yan etkilere neden olur.
Yapılan çalışmalar morfinin dil altında kullanımının ilacın kana karışmasını yavaşlattığını göstermiştir. Bu yolun ağızdan kullanıma bir üstünlüğünün olmadığı anlaşılmıştır.
Ağız mukozası yoluyla kana karışan fentanil opioide karşı direnç gelişmiş hastalarda atılım ağrısı için kullanılabilir. Bu ilaç pastil şeklinde kullanılır. Fitil şeklinde kullanılan opioid ilaçların etkisi hızlı başlar, ancak hastaların pek çoğu bu yoldan ilaç kullanmak istemezler.
Kanser ağrısı çeken hastalarda ağızdan ya da ciltten emilim yoluyla verilen opioidler ağrıyı kesmekte yeterli olmadıklarında opioid ilaçlar omurga kanalına yerleştirilen ve kateter adı verilen ince bir sonda yoluyla doğrudan ağrıyı ileten sinirlere de verilebilirler. Bu yönteme morfin pompası adı verilir. Takılan kateterden opioid ağrı kesiciler ve lokal anesteziklerden oluşan bir ilaç kombinasyonu verilir. Bu şekilde kanser ağrısı çeken hastaların ağrıları ağızdan kullanılan ilaçtan çok daha düşük doz bir ilaçla kesilebilir. Ayrıca verilen ilacın sistemik dolaşıma katılan bölümü çok düşük olacağından opioid ilaçlara bağlı yan etkilerin sıklığı ve şiddeti azalır.
Yardımcı ilaçlar
Yardımcı ilaçlar nöropatik ağrı ve kemik ağrısı gibi pek çok ağrı tipinde ağrı kesici ilaçların etkisini artırmak için verilirler. Nöropatik ağrı opioid olmayan veya opioid türü ağrı kesicilere diğer ağrılara göre daha az yanıt verir. Yardımcı ilaçlar ayrıca diğer ağrı kesicilerin yan etkilerini azaltmak için de kullanılırlar. Nöropatik ağrıda ilk seçenek her zaman ağrı kesici ilaçlardır, fakat genellikle nöropatik ağrı klasik ağrı kesici ilaçlara iyi yanıt vermez. Antidepresanlar (depresyon ilaçları), antikonvülzanlar (sara ilaçları), ağızdan kullanılan lokal anestezikler, kortizon türü ilaçlar gibi yardımcı ilaçlar nöropatik ağrı tedavisinde kullanılırlar. Antidepresanlar yardımcı ilaçlar içinde genellikle ilk seçenektir. Bu amaçla verilen dozlar depresyon tedavisinde verilen dozlardan çok daha düşüktür.
Kanser ağrısı tedavisinde ilaçlardan cerrahiye kadar uygulanabilecek pek çok tedavi yöntemi mevcuttur. Tedavi, ağrının tipine ve şiddetine, tedavinin içerdiği risk faktörlerine ve kişisel tercihlere göre hastadan hastaya değişiklik gösterir. Opioid türevi ağrı kesiciler kanser ağrısı için kullanılan başlıca ilaçlardır. Ancak bu ilaçlar bağımlılık ve tolerans gelişme riski olan ilaçlardır. Kanser hastaları çeşitli nedenlerden dolayı sıklıkla yeterli tedavi alamazlar. En sık uygulanan tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:
Ağrı kesici ilaç tedavisi
Opioid olmayan ağrı kesiciler
Opioid türevi ağrı kesiciler
Yardımcı ilaçlar
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) basamak tedavisi sistemi
Psikoterapi
Girişimsel yöntemler
Egzersizler ve masaj
Ağrı kontrolünde davranışsal yöntemler
Ağrı kesici ilaç tedavisi
Ağrı kesici ilaç kullanımı pek çok hastada ağrıyı kesmek için başlıca yöntemdir. Kanser hastalarının %70 ila 90'ında opioid olmayan ağrı kesiciler, opioid ağrı kesiciler ve yardımcı ilaçların çeşitli kombinasyonlarıyla WHO'nun basamak tedavisine uyularak ağrı tedavisi sağlanabilir. Ağrı kesiciler ağrının nedenini ortadan kaldırmazlar, yani şifa değil geçici rahatlama sağlarlar.
Opioid olmayan ağrı kesiciler
Hafif ağrılar için aspirin, parasetamol veya ibuprofen gibi basit ağrı kesiciler kullanılabilir. Aspirin ve ibuprofen steroid yapısında olmayan ağrı kesicilerdendir. Bu ilaçların tavan etkisi vardır. Yani belirli bir dozdan sonra ilacın daha fazla verilmesi ile etkisinde artış görülmez. Bu tür ilaçlara karşı alışkanlık veya bağımlılık gelişmez. Çalışmalar ağrılı hastaların %20-40 kadarında sadece opioid olmayan ağrı kesicilerle ağrının geçtiğini göstermiştir. Hastaların bu ilaçlara yanıtları değişkenlik gösterir ve hangi hastanın hangi ilaca yanıt vereceği denemelerle bulunabilir.
Opioid türevi ağrı kesiciler
Morfin opioid türü ağrı kesicilerin prototipidir. Ancak etkinliği ve yan etkileri değişen pek çok opioid ilaç vardır. Opioid olmayan ağrı kesicilerin tersine, opioid ilaçlarda tavan etkisi yoktur. Doz arttıkça bilinçsizlik gelişene dek ağrı kesici etki de artar. Opioidler şiddetli ağrılarda kullanılırlar. Opioid ilaçların bağımlılık yapma potansiyelleri vardır. Bağımlılık korkusu nedeniyle pek çok hekim opioid ilaçları şiddetli ağrısı olan ve diğer ilaçlarla ağrıları dinmeyen hastalara bile reçete etmekten kaçınmaktadır. Kanser ağrısı olan hastaların yeterli ağrı tedavisi alamamalarının en önemli nedenlerinden biri budur. Oysa yapılan çalışmalarda opioid ilaçların ağrılı hastalarda bağımlılık yapma riskinin oldukça düşük olduğu gösterilmiştir.
Opioid ilaçlardan fentanil cilt yoluyla kullanılabilir. Fentanil emdirilmiş bantlar cilde yapıştırılır ve ilaç bu şekilde deri yoluyla emilerek kana karışır. Opioid olmayan ağrı kesiciler, opioid-parasetamol kombinasyonları gibi diğer ağrı ilaçlarına yanıt vermeyen orta ve şiddetli kronik ağrının tedavisinde kullanılır ve 72 saat süreyle ağrının kesilmesini sağlar. 72 saat sonunda bant değiştirilir ve tedavinin devamlılığı sağlanmış olur.
Fentanil bantlarının çeşitli dozları mevcuttur. Bu nedenle doz kişiye özgü olarak ayarlanabilir. Fentanil bantları akut ağrılar ve ameliyat sonrası ortaya çıkan ağrılar için uygun değildir. Ayrıca 2 yaşın altındaki çocuklarda kullanılmamalıdırlar.
Fentanil bantları solunumu bozabilir. Tekrarlayan uygulamalarıyla tolerans ve alışkanlık gelişebilir. Diğer yan etkileri ise şöyledir:
Bilinç bulanıklığı
Kabızlık
Ağız kuruluğu
Uykuya eğilim
Terleme artışı
Kan basıncında artma (hipertansiyon) ya da azalma (hipotansiyon)
Bulantı ve kusma
Opioidlere karşı tolerans gelişmiş olan hastalarda ani ve aralıklı oluşan atılım ağrıları için ek opioidler kullanılabilir. Burada amaç hızlı bir şekilde ağrının geçmesini sağlarken yan etkilerden de kaçınmak için kısa etkili ilaçlar kullanmaktır. Bu ek opioidler tablet formunda ağızdan verilebilirler, dil altından kana karışan pastiller şeklinde olabilirler veya fitil şeklinde olabilirler. Ağızdan kullanılan opioidler en uygun ve en ucuz olanlardır, ancak ilacın bu yolla verilmesi etkisinin geç başlamasına neden olabilir. Ayrıca ilaç gereğinden fazla süre kan dolaşımında kalmış olur, bu da sersemlik, uyku hali ve kusma gibi yan etkilere neden olur.
Yapılan çalışmalar morfinin dil altında kullanımının ilacın kana karışmasını yavaşlattığını göstermiştir. Bu yolun ağızdan kullanıma bir üstünlüğünün olmadığı anlaşılmıştır.
Ağız mukozası yoluyla kana karışan fentanil opioide karşı direnç gelişmiş hastalarda atılım ağrısı için kullanılabilir. Bu ilaç pastil şeklinde kullanılır. Fitil şeklinde kullanılan opioid ilaçların etkisi hızlı başlar, ancak hastaların pek çoğu bu yoldan ilaç kullanmak istemezler.
Kanser ağrısı çeken hastalarda ağızdan ya da ciltten emilim yoluyla verilen opioidler ağrıyı kesmekte yeterli olmadıklarında opioid ilaçlar omurga kanalına yerleştirilen ve kateter adı verilen ince bir sonda yoluyla doğrudan ağrıyı ileten sinirlere de verilebilirler. Bu yönteme morfin pompası adı verilir. Takılan kateterden opioid ağrı kesiciler ve lokal anesteziklerden oluşan bir ilaç kombinasyonu verilir. Bu şekilde kanser ağrısı çeken hastaların ağrıları ağızdan kullanılan ilaçtan çok daha düşük doz bir ilaçla kesilebilir. Ayrıca verilen ilacın sistemik dolaşıma katılan bölümü çok düşük olacağından opioid ilaçlara bağlı yan etkilerin sıklığı ve şiddeti azalır.
Yardımcı ilaçlar
Yardımcı ilaçlar nöropatik ağrı ve kemik ağrısı gibi pek çok ağrı tipinde ağrı kesici ilaçların etkisini artırmak için verilirler. Nöropatik ağrı opioid olmayan veya opioid türü ağrı kesicilere diğer ağrılara göre daha az yanıt verir. Yardımcı ilaçlar ayrıca diğer ağrı kesicilerin yan etkilerini azaltmak için de kullanılırlar. Nöropatik ağrıda ilk seçenek her zaman ağrı kesici ilaçlardır, fakat genellikle nöropatik ağrı klasik ağrı kesici ilaçlara iyi yanıt vermez. Antidepresanlar (depresyon ilaçları), antikonvülzanlar (sara ilaçları), ağızdan kullanılan lokal anestezikler, kortizon türü ilaçlar gibi yardımcı ilaçlar nöropatik ağrı tedavisinde kullanılırlar. Antidepresanlar yardımcı ilaçlar içinde genellikle ilk seçenektir. Bu amaçla verilen dozlar depresyon tedavisinde verilen dozlardan çok daha düşüktür.
Akut ve Kronik Kanser Agrisi
Kanserli Hastalarda Ağrı Sınıflaması
Akut kanser ağrıları: Kanser hücrelerinin hızla çoğalarak sağlıklı dokuları istila etmesi sonucu ortaya çıkar. Hastalığın hem başında hem de ileri dönemlerinde gözlenebilir. Özellikle meme, prostat, yumurtalık ve son bağırsak (rektum) kanserlerinde ağrı, erken dönem bulgusudur.
Kanserin ileri dönemlerinde ise; örneğin, tümörün kemiği tahrip etmesi sonucu omurga ve kalça kırıkları veya bağırsağın tümörle tıkanması sonucu akut ağrı ortaya çıkabilir.
Akut ağrı ayrıca kanser tedavisine (örneğin cerrahi, ışın tedavisi, kemoterapi) bağlı olarak da gözlenebilir.
Kronik kanser ağrısı: Ağrıya yol açan mekanizmalar arasında lenf (akkan) yollarının ve damarların tıkanması, doku harabiyeti (sağlıklı dokularda şişme ve iltihabi reaksiyonlar) sayılabilir. Hastaların %75'inde kronik ağrı gözlenir.
Kronik ağrı çeşitleri şunlardır:
Kemik dokuların istilasına bağlı ağrılar: Süreğen ağrıların en sık rastlanan nedeni kemiklerin kanser hücreleri tarafından istilasıdır. Genellikle meme, prostat, tiroid, akciğer ve böbrek tümörlerinde gözlenir. Ağrı sürekli olup geceleri ve hareketle artar. Hastalar kunt, sızlayıcı veya derin, bıçak saplanması, batma tipinde ağrılardan yakınır. Kas kasılmasına bağlı olarak kasılma çekilme, kramp tarzında ağrılar da ortaya çıkabilir. Kemik sintigrafisi erken tanıda çok değerlidir.
Sinirlerin ve omuriliğin istilasına bağlı ağrılar: Sinir dokularının kanserli hücreler tarafından istilası sonucu ortaya çıkan bu tip ağrıların tedavisi oldukça güçtür. Ağrı sürekli yanıcı veya aralıklı bıçak saplanması şeklindedir. İlgili bölgede uyuşma, karıncalanma, kas gücü kaybı gibi belirtiler ottaya çıkar. Omuriliğin istilası sonucu kollarda ve bacaklarda güçsüzlük, felç, idrar veya dışkı tutamama gibi şikayetler gözlenebilir.
İçi boş veya sert organların içindeki yolların kanserli hücrelerle istilasına bağlı ağrılar: Mide, barsak gibi içi boş organların veya karaciğerdeki safra yollarının kanserli hücrelerle tıkanması sonucu çok şiddetli ağrılar ortaya çıkar.
Özel kanser tiplerinde bazı ağrı durumları şunlardır:
Yemek borusunun tıkanması: Göğsün orta bölgesinde ve mide bölgesinde şiddetli ağrı ortaya çıkar.
Mide kanseri ağrısı: Midenin tümör tarafından tıkanması sonucu göbek üzerinde çok şiddetli, burulma tarzında ağrılar ortaya çıkar.
Karaciğer kanseri ağrısı: Karaciğer zarının tümörle gerilmesi sonucu ortaya çıkar. Kunt, sızlayıcı niteliktedir. Ağrı, sağ kaburga kavsinin altında olup sağ omuza yayılabilir.
Pankreas kanseri ağrısı: Göbek üstü bölgede olup kuşak tarzında bele yayılır. Çok şiddetlidir.
Bağırsak (kolon, rektum) kanseri ağrısı: Ağrı tüm karında, makatta algılanır. Bıçak saplanması, burulma şeklinde olup rektum (son bağırsak) kanserinde sürekli ıkınma ile birliktedir. Bele yayılır.
Işın tedavisine bağlı bağırsak iltihabı: Bağırsak kanserinin ışın tedavisi sonrasında %2-10 sıklığında gözlenir. Işın tedavisinden 3 ay-30 yıl sonra ortaya çıkabilir. İshal, kanlı dışkı, karında kramp tarzında ağrılar ve sürekli ıkınma hissi vardır.
Işın tedavisine bağlı omurilik hasarı: Geçici veya kalıcı olabilir. Geçici tip akciğer kanserinin ışın tedavisi sonrası görülen ağrı 2-36 hafta arasında geriler. Boyun hareketleriyle ortaya çıkar. Kalıcı tipte ise ağrı şiddetlenerek süreklilik kazanır. Hasarlı bölgenin altındaki bölgede karıncalanma, keçeleşme vardır.
Kemoterapiye bağlı ortaya çıkan ağrılar: Kemoterapiye bağlı ivegen (akut) ve süreğen (kronik) ağrı ortaya çıkabilir.
Steroid psödoromatizması: Kemoterapide uygulanan yüksek dozda kortizonun ani kesilmesiyle gözlenir. Yaygın kas ve eklem ağrıları ortaya çıkar. Kemiklerde hassasiyet: Uzun süreli kortizon kullanımı sonucu kol ve bacak kemiklerinin uçlarında hassasiyet gelişebilir. Omuz ve kalçada hareketle şiddetlenen kunt, sızlayıcı ağrı vardır.
Mukozit: Uzun süreli kemoterapi sonucu ağız ve mide boşluğunda yaralar oluşur. Yemek yeme ve konuşma ile ağrı çok şiddetlenir.
Akut kanser ağrıları: Kanser hücrelerinin hızla çoğalarak sağlıklı dokuları istila etmesi sonucu ortaya çıkar. Hastalığın hem başında hem de ileri dönemlerinde gözlenebilir. Özellikle meme, prostat, yumurtalık ve son bağırsak (rektum) kanserlerinde ağrı, erken dönem bulgusudur.
Kanserin ileri dönemlerinde ise; örneğin, tümörün kemiği tahrip etmesi sonucu omurga ve kalça kırıkları veya bağırsağın tümörle tıkanması sonucu akut ağrı ortaya çıkabilir.
Akut ağrı ayrıca kanser tedavisine (örneğin cerrahi, ışın tedavisi, kemoterapi) bağlı olarak da gözlenebilir.
Kronik kanser ağrısı: Ağrıya yol açan mekanizmalar arasında lenf (akkan) yollarının ve damarların tıkanması, doku harabiyeti (sağlıklı dokularda şişme ve iltihabi reaksiyonlar) sayılabilir. Hastaların %75'inde kronik ağrı gözlenir.
Kronik ağrı çeşitleri şunlardır:
Kemik dokuların istilasına bağlı ağrılar: Süreğen ağrıların en sık rastlanan nedeni kemiklerin kanser hücreleri tarafından istilasıdır. Genellikle meme, prostat, tiroid, akciğer ve böbrek tümörlerinde gözlenir. Ağrı sürekli olup geceleri ve hareketle artar. Hastalar kunt, sızlayıcı veya derin, bıçak saplanması, batma tipinde ağrılardan yakınır. Kas kasılmasına bağlı olarak kasılma çekilme, kramp tarzında ağrılar da ortaya çıkabilir. Kemik sintigrafisi erken tanıda çok değerlidir.
Sinirlerin ve omuriliğin istilasına bağlı ağrılar: Sinir dokularının kanserli hücreler tarafından istilası sonucu ortaya çıkan bu tip ağrıların tedavisi oldukça güçtür. Ağrı sürekli yanıcı veya aralıklı bıçak saplanması şeklindedir. İlgili bölgede uyuşma, karıncalanma, kas gücü kaybı gibi belirtiler ottaya çıkar. Omuriliğin istilası sonucu kollarda ve bacaklarda güçsüzlük, felç, idrar veya dışkı tutamama gibi şikayetler gözlenebilir.
İçi boş veya sert organların içindeki yolların kanserli hücrelerle istilasına bağlı ağrılar: Mide, barsak gibi içi boş organların veya karaciğerdeki safra yollarının kanserli hücrelerle tıkanması sonucu çok şiddetli ağrılar ortaya çıkar.
Özel kanser tiplerinde bazı ağrı durumları şunlardır:
Yemek borusunun tıkanması: Göğsün orta bölgesinde ve mide bölgesinde şiddetli ağrı ortaya çıkar.
Mide kanseri ağrısı: Midenin tümör tarafından tıkanması sonucu göbek üzerinde çok şiddetli, burulma tarzında ağrılar ortaya çıkar.
Karaciğer kanseri ağrısı: Karaciğer zarının tümörle gerilmesi sonucu ortaya çıkar. Kunt, sızlayıcı niteliktedir. Ağrı, sağ kaburga kavsinin altında olup sağ omuza yayılabilir.
Pankreas kanseri ağrısı: Göbek üstü bölgede olup kuşak tarzında bele yayılır. Çok şiddetlidir.
Bağırsak (kolon, rektum) kanseri ağrısı: Ağrı tüm karında, makatta algılanır. Bıçak saplanması, burulma şeklinde olup rektum (son bağırsak) kanserinde sürekli ıkınma ile birliktedir. Bele yayılır.
Işın tedavisine bağlı bağırsak iltihabı: Bağırsak kanserinin ışın tedavisi sonrasında %2-10 sıklığında gözlenir. Işın tedavisinden 3 ay-30 yıl sonra ortaya çıkabilir. İshal, kanlı dışkı, karında kramp tarzında ağrılar ve sürekli ıkınma hissi vardır.
Işın tedavisine bağlı omurilik hasarı: Geçici veya kalıcı olabilir. Geçici tip akciğer kanserinin ışın tedavisi sonrası görülen ağrı 2-36 hafta arasında geriler. Boyun hareketleriyle ortaya çıkar. Kalıcı tipte ise ağrı şiddetlenerek süreklilik kazanır. Hasarlı bölgenin altındaki bölgede karıncalanma, keçeleşme vardır.
Kemoterapiye bağlı ortaya çıkan ağrılar: Kemoterapiye bağlı ivegen (akut) ve süreğen (kronik) ağrı ortaya çıkabilir.
Steroid psödoromatizması: Kemoterapide uygulanan yüksek dozda kortizonun ani kesilmesiyle gözlenir. Yaygın kas ve eklem ağrıları ortaya çıkar. Kemiklerde hassasiyet: Uzun süreli kortizon kullanımı sonucu kol ve bacak kemiklerinin uçlarında hassasiyet gelişebilir. Omuz ve kalçada hareketle şiddetlenen kunt, sızlayıcı ağrı vardır.
Mukozit: Uzun süreli kemoterapi sonucu ağız ve mide boşluğunda yaralar oluşur. Yemek yeme ve konuşma ile ağrı çok şiddetlenir.
Kanser Agrisi Nedir
Kanser Ağrısı, Kanser Ağrı
Kanser, insanoğlunun varoluşundan beri büyük sıkıntı ve acılara neden olan, çoğu zaman çaresizlik duygusu ve psikolojik çöküntünün eşlik ettiği bir sağlık sorunudur. Erken tanı ve tedavinin büyük önem taşıdığı bu hastalıkta ağrı, bazen hastanın hekime ilk başvuru sebebi iken çoğu zaman da hastalığının seyri sırasında baş etmek zorunda kaldığı, tedavisini ve yaşamsal faaliyetlerini engelleyebilecek boyutlara varabilen bir problemdir. Ağrı tedavisinin en önemli unsurlarından biri olan multidisipliner yaklaşım; yani tıbbın çeşitli dallarından (algoloji, onkoloji, cerrahi, radyoloji, psikiyatri, psikoloji, aile hekimliği) hekimlerin ortak çalışması, kanser tedavisinde de kritik öneme sahiptir. Bu şekilde hastalığın iyileştirilmesine yönelik tedavi devam ederken hastanın yaşam kalitesinin de yükseltilmesi olası olur.
Çeşitli kanser tiplerinde ortaya çıkan ağrı değişik nedenlere bağlıdır. Bu, kanserin tipine, evresine ve hastanın ağrı eşiğine göre değişir. Kanserde ortaya çıkan ağrının şiddeti genellikle orta ila şiddetli arasında değişir. Her hastanın ağrısı kendine özgüdür. Bu nedenle de her hasta için özel bir tedavi şeması oluşturulmalıdır. Kanserde ağrı başlıca üç nedene bağlıdır:
Tümöre bağlı nedenler (%77)
Kanser tedavisi sırasında uygulanan cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemler (%19)
Kanser dışı nedenler (%4)
Kanserde ağrı şu durumlara bağlı olarak gelişebilir:
Kan damarlarında tıkanmaya bağlı dolaşım bozukluğu
Metastazlara bağlı olarak kemik kırıkları
Enfeksiyon
Enflamasyon (yangı)
Tümörün sinirlere bası yapması
İçi boş organların (örneğin bağırsaklar) veya çeşitli kanalların (örneğin safra kanalları) tıkanması
Kanserde ağrı sıklığı
Çalışmalar ilerlemiş kanserli hastaların %90'ının ve evresi ne olursa olsun tüm kanserli hastaların ise %30'unun ağrıdan yakındıklarını göstermiştir. Kanser ağrısı çeken hastaların %50'si yeterli ağrı tedavisi alamamaktadır. Kanserden kaynaklanan en sık ağrı kemik metastazı ağrısıdır. Kemik metastazı olan kanser hastalarının %60-80 kadarı ağrı çekmektedir, ikinci sıklıktaki kanser ağrısı ise tümörlerin sinirlere ya da iç organlara baskı yapmasından kaynaklanan ağrılardır. Sinir dokularına komşu olan tümörler genellikle en fazla ağrıya neden olan tümörlerdir. Kanserle ilişkili en sık üçüncü ağrı ise kemoter-api, radyoterapi ya da cerrahi girişime bağlı ağrıdır.
Kanser ağrısı vücudun değişik bölgelerinde oluşabilir. Bir çalışmada hastaların %80'inden fazlasında iki değişik bölgede ve %30'undan fazlasında üç değişik bölgede ağrı olduğu saptanmıştır.
Kronik ağrı hekimler tarafından etkili bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bu tip ağrı insanın hayatını çeşitli yönlerden etkiler. Bireyin kişiliğini, yeteneklerini ve yaşam kalitesini değiştirir.
Kronik ağrı sürekli ve atılım ağrısı (breakthrough pain) şeklinde iki tiptir. Atılım ağrısı hastanın düzenli olarak ağrı kesici ilaçlarını almasına rağmen ortaya çıkan kısa süreli şiddetli ağrı alevlenmeleridir. Genellikle ani başlar ve birkaç dakika ila birkaç saat arasında sonlanır. Birçok hasta gün içinde birçok atılım ağrısı atağı ile karşılaşır.
Atılım ağrısı kanserden veya kanser tedavisinden kaynaklanabilir veya belirli bir aktivite sırasında ortaya çıkabilir (yürüme, giyinme, öksürme gibi). Ancak bazen beklenmedik bir anda belirgin bir neden yokken de oluşabilir. Atılım ağrısı genellikle sürekli kullanılan ağrı kesici ilaçlardan daha çabuk etkisini gösteren güçlü, kısa etkili ağrı kesicilerle tedavi edilir.
Kanser, insanoğlunun varoluşundan beri büyük sıkıntı ve acılara neden olan, çoğu zaman çaresizlik duygusu ve psikolojik çöküntünün eşlik ettiği bir sağlık sorunudur. Erken tanı ve tedavinin büyük önem taşıdığı bu hastalıkta ağrı, bazen hastanın hekime ilk başvuru sebebi iken çoğu zaman da hastalığının seyri sırasında baş etmek zorunda kaldığı, tedavisini ve yaşamsal faaliyetlerini engelleyebilecek boyutlara varabilen bir problemdir. Ağrı tedavisinin en önemli unsurlarından biri olan multidisipliner yaklaşım; yani tıbbın çeşitli dallarından (algoloji, onkoloji, cerrahi, radyoloji, psikiyatri, psikoloji, aile hekimliği) hekimlerin ortak çalışması, kanser tedavisinde de kritik öneme sahiptir. Bu şekilde hastalığın iyileştirilmesine yönelik tedavi devam ederken hastanın yaşam kalitesinin de yükseltilmesi olası olur.
Çeşitli kanser tiplerinde ortaya çıkan ağrı değişik nedenlere bağlıdır. Bu, kanserin tipine, evresine ve hastanın ağrı eşiğine göre değişir. Kanserde ortaya çıkan ağrının şiddeti genellikle orta ila şiddetli arasında değişir. Her hastanın ağrısı kendine özgüdür. Bu nedenle de her hasta için özel bir tedavi şeması oluşturulmalıdır. Kanserde ağrı başlıca üç nedene bağlıdır:
Tümöre bağlı nedenler (%77)
Kanser tedavisi sırasında uygulanan cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemler (%19)
Kanser dışı nedenler (%4)
Kanserde ağrı şu durumlara bağlı olarak gelişebilir:
Kan damarlarında tıkanmaya bağlı dolaşım bozukluğu
Metastazlara bağlı olarak kemik kırıkları
Enfeksiyon
Enflamasyon (yangı)
Tümörün sinirlere bası yapması
İçi boş organların (örneğin bağırsaklar) veya çeşitli kanalların (örneğin safra kanalları) tıkanması
Kanserde ağrı sıklığı
Çalışmalar ilerlemiş kanserli hastaların %90'ının ve evresi ne olursa olsun tüm kanserli hastaların ise %30'unun ağrıdan yakındıklarını göstermiştir. Kanser ağrısı çeken hastaların %50'si yeterli ağrı tedavisi alamamaktadır. Kanserden kaynaklanan en sık ağrı kemik metastazı ağrısıdır. Kemik metastazı olan kanser hastalarının %60-80 kadarı ağrı çekmektedir, ikinci sıklıktaki kanser ağrısı ise tümörlerin sinirlere ya da iç organlara baskı yapmasından kaynaklanan ağrılardır. Sinir dokularına komşu olan tümörler genellikle en fazla ağrıya neden olan tümörlerdir. Kanserle ilişkili en sık üçüncü ağrı ise kemoter-api, radyoterapi ya da cerrahi girişime bağlı ağrıdır.
Kanser ağrısı vücudun değişik bölgelerinde oluşabilir. Bir çalışmada hastaların %80'inden fazlasında iki değişik bölgede ve %30'undan fazlasında üç değişik bölgede ağrı olduğu saptanmıştır.
Kronik ağrı hekimler tarafından etkili bir şekilde tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bu tip ağrı insanın hayatını çeşitli yönlerden etkiler. Bireyin kişiliğini, yeteneklerini ve yaşam kalitesini değiştirir.
Kronik ağrı sürekli ve atılım ağrısı (breakthrough pain) şeklinde iki tiptir. Atılım ağrısı hastanın düzenli olarak ağrı kesici ilaçlarını almasına rağmen ortaya çıkan kısa süreli şiddetli ağrı alevlenmeleridir. Genellikle ani başlar ve birkaç dakika ila birkaç saat arasında sonlanır. Birçok hasta gün içinde birçok atılım ağrısı atağı ile karşılaşır.
Atılım ağrısı kanserden veya kanser tedavisinden kaynaklanabilir veya belirli bir aktivite sırasında ortaya çıkabilir (yürüme, giyinme, öksürme gibi). Ancak bazen beklenmedik bir anda belirgin bir neden yokken de oluşabilir. Atılım ağrısı genellikle sürekli kullanılan ağrı kesici ilaçlardan daha çabuk etkisini gösteren güçlü, kısa etkili ağrı kesicilerle tedavi edilir.