Saman Nezlesinden Korunma Yolları
Her yıl saman nezlesi mevsimi geldiğinde, kendinize şu iki soruyu yöneltiyor olmalısınız: "Bunu hak etmek için ben ne yaptım?" ve "Bundan kurtulmak için nereye gitsem?" Cevaplar maalesef "Hiçbir şey" ve "Hiçbir yere"dir. Alerjiler bazı kişiler için kaçınılmazdır ve polenden kurtulmanın yolu yoktur.
Kokuotu, çim, papatya, pelin, pıtrak, ayrıkotu, hardalotu gibi yabanıl otların, ardıç, çam, çınar, ıhlamur gibi çok sayıda ağacın, fındık, zeytin, ayçiçeği gibi tarımsal bitkilerin polenleri bölgesel ya da yaygın alerjenler olarak duyarlı kişilerde sorun yaratır. Kış donlarıyla ölene kadar birçok otun çiçeği aylarca tozumayı sürdürür ve çevreye yayılan polenler kilometrelerce yol kat edebilir.
Nereye giderseniz gidin, sizi hapşırtacak ağaç ya da ot polenlerinden kurtulmanın yolu yoktur. Ama polenlerin havada en çok bulunduğu zamanlarda ne yapacağınızı öğrenebilirsiniz. Polen yalnız solunumla burun ve gırtlağınıza girerse sorun yaratır. Polen yükünün arttığı dönemlerde klimalı ortamlarda kalmak gerçekten yararlı olabilir.
Öncelikle sizi hapşırtan polen hakkında genel bir fikir edinmelisiniz. Bunun için biraz detektiflik yapıp ipucu kovalamak işe yarayacaktır. Alerjiniz hangi aylarda kötüleşiyor? İlkbahar? Yaz? Sonbahar? Bunu bilmek olasılık yelpazesini daraltır. Örneğin, ilkbaharda ve yaz başında kendinizi iyi hissediyorsanız, alerjinizin kavak, karaağaç, akçaağaç, ceviz, çam gibi ağaçların polenlerinden kaynaklanmadığı söylenebilir.
İlkbaharın sonunda ve yazın başında hapşırmaya başlıyorsanız, sorumlu bitki polenleri olasılıkla otlardır. Alerji belirtileri yazın sonlarından önce başlamıyorsa, sorun yine yöreye göre değişebilen otsu bitkiler ya da açık havada bulunan küf sporlarıdır.
Tam olarak hangi polenin sorun yarattığını bilmek çok da önemli olmayabilir. Çiçeklenme dönemi aynı zamana rastlayan hangi bitki grubunun sorun yarattığını belirlemek çoğu zaman yeterlidir. Örneğin belirli bir ağaç polenine alerjiniz varsa, belirtilerin sonbaharda değil, ilkbaharda ortaya çıkacağını bilir, alerjiye karşı yalnız bu aylarda önlem alırsınız.
Ama hekiminizle konuşarak, bağışıklık tedavisine geçmenin en doğru yol olduğuna karar verdiyseniz, sorumlu polen kaynağını kesin biçimde belirlemek gerekir. Alerji aşılan son derece özgüldür. Pelin polenine karşı yapılan aşı, çam polenine karşı bir işe yaramaz. Kesinlik sağlamak için, bazı deri ya da kan testleri yapılabilir.
Kış aylarında saman nezlesi belirtileri ortaya çıkar mı? Kışı ılık geçen bir yerdeyseniz, aralık ayında bile polenlerle başınız derde girebilir. Böyle bir durum yoksa, polen olasılığı zayıflar. Bunun yerine tozdan, iç mekanlardaki küften, hayvan kıl-deri döküntülerinden kaynaklanan ve mevsimsel olmayan alerjik rinitler gündeme gelir. Böyle bir yakınmanız varsa hekime başvurun. Sizde tam olarak neyin alerjiye yol açtığını anlamak için bazı deri testleri yapmak isteyebilir.
Kapı ve pencerelerinizi sıkı sıkıya bantlayıp kışı beklemekten başka, polen belasını tümüyle savuşturmanın yolu yoktur! Bu ölçüde radikal olmasa da, polenle temasınızı sınırlayacak bazı çözümler önerilebilir.
Polen düzeyini öğrenin
İlgili kurumların alerjiye karşı duyarlı olması, sorunların çözümünü önemli ölçüde kolaylaştırır. ABD'de bu duyarlılık çeşitli örneklerle kendini belli eder. Birçok kurum ve meteoroloji servisi her gün havadaki polen hücrelerinin sayısını saptar, gazete, televizyon ve radyo istasyonlarına bildirir. Alerji mevsiminin göbeğinde bile bazı günler diğer günlerden daha kötüdür. Dolayısıyla bulunduğunuz yöredeki polen düzeyini bilmek çok işinize yarar.
Peki, bu sayım nasıl yapılır? Teknisyenler yapışkan bir malzeme taktıkları çubuğu bir çatıya yerleştirir, ucunu da döndürücü bir kola bağlarlar. Çubuk ekseni çevresinde dönerken, polenler yapışkana yakalanır. Belirli bir sürenin sonunda çubuk yerinden alınır ve üstündeki yapışkan malzeme bir boyaya batırılır. Bu boya polen sayımını kolaylaştırır. Teknisyen bir mikroskop altında tanecikleri sayar. Elde edilen değer polen sayısıdır ve bir metreküplük havada bulunan tanecik sayısını gösterir.
Polen sayısı 100 ya da daha azsa polen düzeyi düşük, 100-500 arasındaysa orta, 500-1.000 arasındaysa yüksek, 1.000'in üstündeyse çok yüksek demektir. Benzer ölçümler havadaki küf sporları için de yapılır.
Bunun yararı açıktır. Polen düzeyinin düşüklüğü yeşil ışık anlamına gelir; dışarıda işleriniz varsa bunları rahatça yapabilirsiniz. Polen sayısının 100-500 arasında (orta düzeyde) olduğu bir günde dışarıya çıkacaksanız, antihistaminik almanızda yarar vardır; aksi halde bazı alerji belirtileri gelişebilir. Yüksek düzey kırmızı ışığın yandığını gösterir. Dışarı çıkmak artık sizin bileceğiniz bir iştir! Düşman bütün gücüyle kapının ardında beklediğine göre, içeride kalmak herhalde en iyisidir! Pencereleri kapatın. Arabanızda ya da evinizde serinlemeye ihtiyacınız varsa klima kullanın. Klimayı da yalnız içerideki havayla çalışır konuma getirin.
Polen sayımının tek sakıncası, ölçümlerin bildirilmesine kadar aradan uzunca bir zaman geçmesidir. Ertesi güne kadar polenlerin ne yapacağı belli olmaz. Üstünden bir gece geçmiş polen sayımının pek yararı yoktur. Ama bazı ülkeler bu konuda da artık internetten yararlanıyor; sözgelimi Amerikan Alerji, Astım ve Bağışıklık Akademisi'ne bağlı bir büro, ülke çapında polen ve spor sayılanm gösterir günlük listeleri internet üstünden yayınlıyor.
Rüzgârdan sakının
Polen düzeyini bilmeden de bazı günlerin diğer günlerden kötü olduğunu fark edebilirsiniz. Bu konudaki en önemli kılavuz rüzgârdır. Sert esmeye başladı mı, bilin ki hava böylece polen ve spor yükünü almıştır. Bu tanecikler durgun havalarda çöker ve sorunlar azalır. Polen sayısı sıcak ve kuru havalarda artar, yağmurlu ve serin havalarda ise düşer.
Genel olarak sabahın erken saatleri dışarı çıkmak için en uygun zamandır. Havayla taşınan polenler genellikle sabah 05.00-10.00 arasında en düşük düzeydedir. Bu saatler çim biçmek, bisiklete binmek ya da köpeğinizle yürüyüşe çıkmak için uygundur. Polenlerin en çok arttığı dönemde, polenleri süzebi-len bir maske kullanabilirsiniz. Dışarıda polen düzeyinin yükseldiğini düşünüyorsanız, dışarı çıkmadan yarım ya da bir saat önce antihistaminik alın. Alacağınız hap belirtileri önlemeye yardım eder.
Plaja gidin
Gideceğiniz hemen her yerde polen ve küf sporları vardır; ama deniz kıyısı diğer yerlere göre daha iyidir. Gündüzleri denizden karaya esen meltem rüzgârlarının egemen olduğu kıyılar, havadaki polen yoğunluğunu da azaltacaktır. Bu durum hekimin verdiği ilaçlan evde bırakacağınız anlamına gelmez. Yoğunluğun zirveye ulaştığı mevsimlerde, rahatsızlık yaratacak düzeyde polenle her yerde karşılaşabilirsiniz.
Kavun-karpuz yasak
Bazı bildik yiyecekler polen ve sporlarda bulunanlara benzer proteinler içerir. Kritik aylarda bu tür besinlerin yenmesi alerjik tepkileri ağırlaştırabilir. Örneğin ayrıkotu gibi bazı bitki polenlerine alerjisi olanların kavun, karpuz yemesi, ağız ve boğazda ek sorunlara yol açabilir.
Bu tür olası etkileşimlerin sayısı hayli kabarıktır. Sizde neyin alerji yaptığı tam ortaya çıkana kadar, besinlerle ilgili çapraz tepkilerden sakınmaya çalışmanın anlamı yoktur. Hekim sorunlu alerjenleri belirledikten sonra, uzak durmanız gereken besinler konusunda bilgi verecektir.
Yeri gelmişken bir noktayı da belirtmekte yarar var. Pireotu (oltuotu) çiçeklerinden elde edilen ve bit ilacı olarak kullanılan piretrin de (etiketlerde pyrethrin olarak yazılır) saman nezlesine yol açabilir.
Sonraki bölümde, alerjiyle bağlantılı en tehlikeli durumlardan biri olan astımı daha yakından mercek altına alacağız. Alerjisi olanların sadece bir bölümünde astımın ortaya çıkmasının nedeni henüz tam anlaşılmış değildir. Kesin olan şey şu: Etkenleri denetim altına alırsanız, yaşam kalitenizi çarpıcı düzeyde yükseltirsiniz.
Alerjiden Korunma Yollari
Alerjiden Korunma Silahları
Şimdiye kadar anlattığımız tehlikeler, alerjileri denetim altına almanın neden o kadar önemli olduğunu açıkça gösterir. Olay yalnız hapşırmayla ya da burun tıkanmasıyla sınırlı değildir.
Vereceğiniz mücadele kendinizi daha sağlıklı hissetmenizi ve önünüzdeki yıllarda daha mutlu olmanızı sağlayacaktır.
Alerjik rinitle savaşta üç temel silahınız vardır. Bunların ilki sakınmadır. Ciğerlerinize çektiğiniz havada polen yoksa, saman nezlesi olmazsınız. Tabii bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır. Günlük yaşamda en iyi beklentiniz polenle temasın sınırlandırılması olabilir. Aynı durum toz ve deri döküntüleri gibi mevsimsel olmayan sorunlar için de geçerlidir. Allah'ın her günü evi defalarca temizleseniz de, akarların kökünü kazıyamazsınız. Ama uygulayacağınız bazı yöntemler sorunları denetim altına alabilir.
Alerjiye karşı ikinci savaş stratejisi, ortaya çıkan belirtilerin tedavisidir. Hapşırmaya ve hışıltılı solumaya başladığınızda, bu durumu sürdürmenin anlamı yoktur. Piyasada şikâyetlerinize son verecek çeşitli ilaç seçenekleri bulunmaktadır.
Antihistaminikler. Bunlar hapşırığı ve kaşıntıyı kesen en iyi ilaçlardır. Yaptıkları iş, alerjik tepki sırasında mast hücrelerinden ve bazofillerden salınan kimyasal maddelerden biri olan histaminin etkisini engellemektir. Antihistaminiklerle ilgili en büyük sorun, birçoğunun sakinleştirici (sedatif) etki göstermesidir. Bu da bazı kişilerde uyuklama haline neden olur ve direksiyon başında ya da dikkat gerektiren işlerde tehlike yaratabilir. Ama sedatif olmayan antihistaminikler de geliştirilmiştir. Antihistaminiklerin bir başka sorunu, bu ilaçların en büyük etkiyi alerjenlere temas edilmeden alındığında göstermesidir. Dolayısıyla belirtilerin ortaya çıkmasını beklememeniz gerekebilir. Solunumla polen alma riskiniz yükseldiğinde, antihistaminik kullanmayı düşünebilirsiniz. Çünkü şiddetli alerjik tepki başladıktan sonra antihistaminiklerin etkisi azalır.
Dekonjestanlar
Hap ve sprey ya da damla biçiminde olan bu ilaçlar, salgıları hızla kurutup burun içindeki şişkinliği azaltarak solunumu kolaylaştırır. Birçok ilaç üreticisi kullanımı kolaylaştırmak için antihistaminikler ile dekonjestanları tek hapta birleştirmiştir. Dekonjestan spreylerin yarattığı başlıca sorun "geri tepme" (rebound) denen etkidir. Burun tıkanıklığı nedeniyle sık sık burun spreyi kullanırsanız, iyileşme yerine daha fazla tıkanıklığa yol açabilirsiniz. Hekiminiz dekonjestan verdiğinde, bu geri tepme etkisi nedeniyle size kısa süreli bir kullanım önerecektir.
Kortikosteroitler
Bunlar en güçlü alerji ilaçlandır. Burun spreyi, hap ve iğne olarak kullanılabilirler. Semptomları hafifletmede ve alerjik tepkiyi engellemede çok etkili sonuç verirler. Uygun biçimde kullanıldığı zaman, özellikle burundan alınan kortikosteroitler oldukça güvenlidir.
Alerjenlerden sakınamıyorsanız ve diğer ilaçlar fayda etmiyorsa, son seçenek bağışıklık tedavisidir. Bu tedavi alerji aşısı olarak da bilinir. Haftalar, aylar ve bazen yıllar boyunca süren tedavi, tepkiye yol açan alerjen ya da alerjenleri çok az miktarda içeren iğnelerin yapılmasına dayanır. Vücutta zamanla alerjene verilen tepkiyi azaltan ya da ortadan kaldıran bir tolerans gelişir, İnanılamayacak kadar güzel görünen bu sonuç bazen gerçekten elde edilmekte ve sorun çok uzun bir süre ortadan kalkmaktadır. Ama iğneler her zaman işe yaramaz. Alerjene "bağışıklığın" sürmesi için aşıların rapel (idame) dozlarının yapılması gerekebilir. Alerjinizle başa çıkmanın başka bir yolu bulunamazsa, bağışıklık tedavisi en iyi çare olabilir.
Şimdiye kadar anlattığımız tehlikeler, alerjileri denetim altına almanın neden o kadar önemli olduğunu açıkça gösterir. Olay yalnız hapşırmayla ya da burun tıkanmasıyla sınırlı değildir.
Vereceğiniz mücadele kendinizi daha sağlıklı hissetmenizi ve önünüzdeki yıllarda daha mutlu olmanızı sağlayacaktır.
Alerjik rinitle savaşta üç temel silahınız vardır. Bunların ilki sakınmadır. Ciğerlerinize çektiğiniz havada polen yoksa, saman nezlesi olmazsınız. Tabii bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır. Günlük yaşamda en iyi beklentiniz polenle temasın sınırlandırılması olabilir. Aynı durum toz ve deri döküntüleri gibi mevsimsel olmayan sorunlar için de geçerlidir. Allah'ın her günü evi defalarca temizleseniz de, akarların kökünü kazıyamazsınız. Ama uygulayacağınız bazı yöntemler sorunları denetim altına alabilir.
Alerjiye karşı ikinci savaş stratejisi, ortaya çıkan belirtilerin tedavisidir. Hapşırmaya ve hışıltılı solumaya başladığınızda, bu durumu sürdürmenin anlamı yoktur. Piyasada şikâyetlerinize son verecek çeşitli ilaç seçenekleri bulunmaktadır.
Antihistaminikler. Bunlar hapşırığı ve kaşıntıyı kesen en iyi ilaçlardır. Yaptıkları iş, alerjik tepki sırasında mast hücrelerinden ve bazofillerden salınan kimyasal maddelerden biri olan histaminin etkisini engellemektir. Antihistaminiklerle ilgili en büyük sorun, birçoğunun sakinleştirici (sedatif) etki göstermesidir. Bu da bazı kişilerde uyuklama haline neden olur ve direksiyon başında ya da dikkat gerektiren işlerde tehlike yaratabilir. Ama sedatif olmayan antihistaminikler de geliştirilmiştir. Antihistaminiklerin bir başka sorunu, bu ilaçların en büyük etkiyi alerjenlere temas edilmeden alındığında göstermesidir. Dolayısıyla belirtilerin ortaya çıkmasını beklememeniz gerekebilir. Solunumla polen alma riskiniz yükseldiğinde, antihistaminik kullanmayı düşünebilirsiniz. Çünkü şiddetli alerjik tepki başladıktan sonra antihistaminiklerin etkisi azalır.
Dekonjestanlar
Hap ve sprey ya da damla biçiminde olan bu ilaçlar, salgıları hızla kurutup burun içindeki şişkinliği azaltarak solunumu kolaylaştırır. Birçok ilaç üreticisi kullanımı kolaylaştırmak için antihistaminikler ile dekonjestanları tek hapta birleştirmiştir. Dekonjestan spreylerin yarattığı başlıca sorun "geri tepme" (rebound) denen etkidir. Burun tıkanıklığı nedeniyle sık sık burun spreyi kullanırsanız, iyileşme yerine daha fazla tıkanıklığa yol açabilirsiniz. Hekiminiz dekonjestan verdiğinde, bu geri tepme etkisi nedeniyle size kısa süreli bir kullanım önerecektir.
Kortikosteroitler
Bunlar en güçlü alerji ilaçlandır. Burun spreyi, hap ve iğne olarak kullanılabilirler. Semptomları hafifletmede ve alerjik tepkiyi engellemede çok etkili sonuç verirler. Uygun biçimde kullanıldığı zaman, özellikle burundan alınan kortikosteroitler oldukça güvenlidir.
Alerjenlerden sakınamıyorsanız ve diğer ilaçlar fayda etmiyorsa, son seçenek bağışıklık tedavisidir. Bu tedavi alerji aşısı olarak da bilinir. Haftalar, aylar ve bazen yıllar boyunca süren tedavi, tepkiye yol açan alerjen ya da alerjenleri çok az miktarda içeren iğnelerin yapılmasına dayanır. Vücutta zamanla alerjene verilen tepkiyi azaltan ya da ortadan kaldıran bir tolerans gelişir, İnanılamayacak kadar güzel görünen bu sonuç bazen gerçekten elde edilmekte ve sorun çok uzun bir süre ortadan kalkmaktadır. Ama iğneler her zaman işe yaramaz. Alerjene "bağışıklığın" sürmesi için aşıların rapel (idame) dozlarının yapılması gerekebilir. Alerjinizle başa çıkmanın başka bir yolu bulunamazsa, bağışıklık tedavisi en iyi çare olabilir.
Yapisal - Vazomotor – Nötrofilik Rinit
Alerjimsi Durumlar
Sorununuz alerjiyi andırıyorsa ve size alerji gibi geliyorsa, tahmininiz genellikle doğrudur; ama her zaman değil. Bazen başka etmenlere bağlı, alerjik tepkileri taklit eden belirtiler ortaya çıkar. Bu tür nezleye alerjik olmayan rinit denir.
Hekimler alerjik olmayan rinitin çeşitli nedenlerini belirlemişlerdir. Bunların en önemlilerinden birkaçına bakalım.
Vazomotor rinit. Hekimler buna tahriş edici anlamında iri-tan rinit de derler. Kesif duman, hava değişikliği, ruhsal gerilim ya da başka etmenlerin tetiklemesiyle gelişir. Sorunun nasıl ya da niçin ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekte, ama erişkin yaşlarda daha yaygın olduğu görülmektedir.
Yapısal rinit. Sorunun kaynağı bazen burun kanalının yapısıdır. Burun deliklerinizin arasındaki kıkırdak duvara sep-tum denir. Septumun büyüme sırasında ya da yaralanma sonucunda olması gereken biçimin dışına çıkması, burunda kronik iltihaba yol açar. Tek çözüm cerrahi girişimdir.
Eozinofilik rinit. Eozinofiller bağışıklık sisteminde yer alan kan hücreleridir. Tıpkı bazofil ve mast hücreleri gibi, davetsiz misafirlere—özellikle solucan gibi parazitlere—karşı kimyasal maddeler salar. Eozinofiller alerjik tepkilerde rol al-maka birlikte çoğu zaman alerjik olmayan rinitle ilişkilidir.
Nötrofilik rinosinüzit. Nötrofiller bir başka tip kan hücre-sidir. Fagosit olarak da bilinirler. Görevleri vücuttaki zararlı maddeleri yutup yok etmektir. İşlerini görürken burun tıkanıklığına ve alerjiye benzer diğer belirtilere yol açabilirler. Bu tür nezle genellikle sinüslerdeki bir enfeksiyondan kaynaklanır.
Enfeksiyöz rinit. Bildiğimiz soğuk algınlığı ve grip için kullanılan "şık" bir addır. Bu hastalıklara yol açan virüslerle savaşa giren vücudumuz, burunda iltihap oluşturarak tepki gösterir. Ortaya çıkan sonuç akan ya da tıkanmış bir burun, hapşırma ve sulanmış gözlerdir.
Bütün bu nezle tiplerini sıraladıktan sonra ana başlıklar altında toplayıp ayırt edici özellikleri belirtmek, konuyu anlamayı kolaylaştıracaktır.
Mevsimsel alerjik rinit: Polen ya da küften kaynaklanır. Ortamda havayla taşınan alerjen bulundukça sürer. Başlıca belirtiler hapşırma, burun akması ve tıkanıklığı, gözlerde sulanma ve kaşınmadır. Ateş ya da kas ağrısı yoktur.
Mevsimsel olmayan alerjik rinit: Toz, kıl-deri döküntüleri ve iç mekanlardaki küften kaynaklanır. Alerjenlerin varlığına bağlı olarak yıl boyu sürebilir. Belirtiler öncekiyle aynıdır; ama genellikle soğuk kış ayları gibi, polenlerin bulunmadığı zamanlarda ortaya çıkar.
Alerjik olmayan rinit: Temel olarak duman ve hava değişiklikleriyle alevlenir. Belirtilere neden olan madde ortamda bulundukça sürer. Belirtiler alerjik rinittekine benzer; ama genellikle kaşınma ve hapşırma daha azdır, gözlerde rahatsızlık yoktur. Kesin tanı koymak zor olabilir ve bir alerji uzmanına görünmek gerekebilir.
Enfeksiyöz rinit: Virüs ya da bakterilerden kaynaklanır. Genellikle 7-10 gün sürer, sonra kaybolur. Belirtiler alerjik rinittekine benzer; ama ateş ve kas ağrısı da bulunabilir.
Burnunuzdaki sıkıntının kaynağını saptamak o kadar da önemli görünmeyebilir. Sonuçta nezle nezledir. Ama iş tedaviye gelince, büyük farklılıklar ortaya çıkabilir. İnatçı soğuk algınlığına benzeyen nezle aslında alerjik tepki olabilir. Şurup içip aspirin yutmanın bir âlemi yoktur. Yapılacak en iyi şey alerjenden sakınmak ya da antihistaminikleri ve diğer alerji ilaçlarını kullanmaktır. Öte yandan nezleniz alerjik değilse, alerji ilaçlarının pek bir yararı olmaz. Neyin sorun yarattığını bilirseniz, çözüm yolunu öğrenebilirsiniz.
Sorununuz alerjiyi andırıyorsa ve size alerji gibi geliyorsa, tahmininiz genellikle doğrudur; ama her zaman değil. Bazen başka etmenlere bağlı, alerjik tepkileri taklit eden belirtiler ortaya çıkar. Bu tür nezleye alerjik olmayan rinit denir.
Hekimler alerjik olmayan rinitin çeşitli nedenlerini belirlemişlerdir. Bunların en önemlilerinden birkaçına bakalım.
Vazomotor rinit. Hekimler buna tahriş edici anlamında iri-tan rinit de derler. Kesif duman, hava değişikliği, ruhsal gerilim ya da başka etmenlerin tetiklemesiyle gelişir. Sorunun nasıl ya da niçin ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekte, ama erişkin yaşlarda daha yaygın olduğu görülmektedir.
Yapısal rinit. Sorunun kaynağı bazen burun kanalının yapısıdır. Burun deliklerinizin arasındaki kıkırdak duvara sep-tum denir. Septumun büyüme sırasında ya da yaralanma sonucunda olması gereken biçimin dışına çıkması, burunda kronik iltihaba yol açar. Tek çözüm cerrahi girişimdir.
Eozinofilik rinit. Eozinofiller bağışıklık sisteminde yer alan kan hücreleridir. Tıpkı bazofil ve mast hücreleri gibi, davetsiz misafirlere—özellikle solucan gibi parazitlere—karşı kimyasal maddeler salar. Eozinofiller alerjik tepkilerde rol al-maka birlikte çoğu zaman alerjik olmayan rinitle ilişkilidir.
Nötrofilik rinosinüzit. Nötrofiller bir başka tip kan hücre-sidir. Fagosit olarak da bilinirler. Görevleri vücuttaki zararlı maddeleri yutup yok etmektir. İşlerini görürken burun tıkanıklığına ve alerjiye benzer diğer belirtilere yol açabilirler. Bu tür nezle genellikle sinüslerdeki bir enfeksiyondan kaynaklanır.
Enfeksiyöz rinit. Bildiğimiz soğuk algınlığı ve grip için kullanılan "şık" bir addır. Bu hastalıklara yol açan virüslerle savaşa giren vücudumuz, burunda iltihap oluşturarak tepki gösterir. Ortaya çıkan sonuç akan ya da tıkanmış bir burun, hapşırma ve sulanmış gözlerdir.
Bütün bu nezle tiplerini sıraladıktan sonra ana başlıklar altında toplayıp ayırt edici özellikleri belirtmek, konuyu anlamayı kolaylaştıracaktır.
Mevsimsel alerjik rinit: Polen ya da küften kaynaklanır. Ortamda havayla taşınan alerjen bulundukça sürer. Başlıca belirtiler hapşırma, burun akması ve tıkanıklığı, gözlerde sulanma ve kaşınmadır. Ateş ya da kas ağrısı yoktur.
Mevsimsel olmayan alerjik rinit: Toz, kıl-deri döküntüleri ve iç mekanlardaki küften kaynaklanır. Alerjenlerin varlığına bağlı olarak yıl boyu sürebilir. Belirtiler öncekiyle aynıdır; ama genellikle soğuk kış ayları gibi, polenlerin bulunmadığı zamanlarda ortaya çıkar.
Alerjik olmayan rinit: Temel olarak duman ve hava değişiklikleriyle alevlenir. Belirtilere neden olan madde ortamda bulundukça sürer. Belirtiler alerjik rinittekine benzer; ama genellikle kaşınma ve hapşırma daha azdır, gözlerde rahatsızlık yoktur. Kesin tanı koymak zor olabilir ve bir alerji uzmanına görünmek gerekebilir.
Enfeksiyöz rinit: Virüs ya da bakterilerden kaynaklanır. Genellikle 7-10 gün sürer, sonra kaybolur. Belirtiler alerjik rinittekine benzer; ama ateş ve kas ağrısı da bulunabilir.
Burnunuzdaki sıkıntının kaynağını saptamak o kadar da önemli görünmeyebilir. Sonuçta nezle nezledir. Ama iş tedaviye gelince, büyük farklılıklar ortaya çıkabilir. İnatçı soğuk algınlığına benzeyen nezle aslında alerjik tepki olabilir. Şurup içip aspirin yutmanın bir âlemi yoktur. Yapılacak en iyi şey alerjenden sakınmak ya da antihistaminikleri ve diğer alerji ilaçlarını kullanmaktır. Öte yandan nezleniz alerjik değilse, alerji ilaçlarının pek bir yararı olmaz. Neyin sorun yarattığını bilirseniz, çözüm yolunu öğrenebilirsiniz.
Mevsimsel Alerjik Rinit
Alerjileri Ciddiye Alın
Herkesin tanıdığı en azından bir sıkı delikanlı vardır. Bu kişi 39,5 derece ateşle kalkıp işe gelir. Hayatında hiç aspirin kullanmadığını iddia eder. Ve hastalığını durdurmaya çalışmak-tansa "seyrine" bıraktığını söyler.
Bu tür kahramanlıklar alerjinizi çok daha ciddi bir hale getirebilir. Mevsimsel ya da mevsimsel olmayan alerjik riniti göz ardı etmek, çözülmesi daha güç ek sorunlar yaratabilir. İsterseniz bunlardan bazılarını birlikte görelim.
Sinüs enfeksiyonları. Daha çok sinüzit olarak bilinir. Sinüsler burnun gerisindeki boşluklardır. İçerdikleri mukus doğal olarak burun boşluklarına ve burnun dışına doğru akar.
Mukus çok miktarda bakteri içerir. Sinüsler genellikle bakterileri mukusla uzaklaştırıp vücut dışına atarak kendilerini korumayı bilirler. Ama burnunuz şiştiğinde bakteriler sinüslerde kapalı kalır, buralarda çoğalıp ağır bir enfeksiyona yol açabilir. Sonuç akut bir sinüs ağrısı, baş ağrısı ve solunum güçlüğüdür. Milyonlarca insanda haftalar, aylar, hatta tedavi edilmezse yıllar sürebilen kronik sinüzit vardır.
Sinüzitin birçok nedeni olabilir. Soğuk algınlığı ve grip sıklıkla burun yollarında şişmeye bağlı tıkanıklık yaratarak bu durumu ortaya çıkarır. Ama asıl neden polen gibi mevsimsel, toz gibi mevsimsel olmayan kaynaklara bağlı alerjik rinittir.
Sinüzit tedavisi biraz zahmetlidir. Öncelikle antibiyotik kullanmanız gerekir. Bu tedavi vücudunuzdaki bakterileri öldürür. Ayrıca sinüslerinizin açık kalmasını sağlamalısınız. Bu nedenle hekim bir dekonjestan kullanmanızı isteyebilir. Reçetenize antihistaminik ya da inhale (solunumla alınacak) steroit de ekleyebilir. Son olarak sıra, burundaki tıkanmayla gelişen enfeksiyonun altında yatan nedeni ortadan kaldırmaya gelir. Bu neden alerjiyse, tepkiye yol açan alerjenlerden sakınmanın yollarını öğrenmeniz gerekir.
Burun polip
Burun yollarında sürekli şişme, burnun iç yanında polip denen küçük ve selim keselerin gelişmesine yol açabilir. Polipler belirli büyüklüğe eriştiğinde, burnun bir ya da her iki deliğinden soluk almak zorlaşır. Alerjik rinitli erişkinlerin yaklaşık yüzde 30'unda er ya da geç polipler gelişir. Bunlar ilaçla tedavi edilemez, ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir.
Kulak enfeksiyonları
Çocukların çoğunda bir ya da iki kulakta uzun vadeli sorun yaratmayan enfeksiyonlar görülebilir. Bunların uzun sürmesi ya da çok sık yinelemesi, kulakta kalıcı hasarlara yol açabilir. Kulak enfeksiyonlarının gelişmesinde alerjik rinitin önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Yapılan çalışmalarda kronik kulak enfeksiyonlu çocukların yüzde 35 gibi önemli bir bölümünde alerjik rinit de saptanmıştır. Aradaki ilişki çok net değildir. Bazı uzmanlar alerjik tepkilerin, ortakulağı burun boşluklarına bağlayan östaki borularını tıkayabildiği ve içeride enfeksiyon oluşumuna uygun bir ortam yarattığı kanısındadır.
Astım
Astım ve alerjik rinit arasında çok güçlü bir bağlantı vardır. Astımlı her 10 hastadan yaklaşık 6'smda ayrıca saman nezlesi ya da mevsimsel olmayan rinit görülmektedir. Astım atakları çoğu zaman alerjik tepkilere yol açan alerj enler tarafından tetiklenir. Astım ciddi bir durumdur. Etkilediği insanların sayısı milyonları bulur. Ataklar sırasında solunum son derece zorlaşır. Astım bazı vakalarda öldürücü bile olur. Dolayısıyla alerjik rinitli ve astımlı kişilerin alerjenlerden çok daha titizlikle sakınması gerekir.
Sosyal ve psikolojik sorunlar
Alerjik rinit yalnız bedensel sıkıntılar yaratmaz. Tanınmış alerji uzmanları bu durumun asabiyet, utangaçlık, aşırı hassasiyet ve uyku bozukluğu gibi ek sorunlar yaratabildiği görüşündedir. Çocuklar cephesinde sorun daha da büyük olabilir. Alerjisi denetim altında olmayan birçok çocuk okulda dikkatini derslere veremez, sosyal etkinliklere katılmakta zorlanır. Okuldan soğuma, öfke nöbetleri ve diğer davranış sorunları gelişebilir. Alerjik rinit ile utangaçlık ve ruhsal çöküntü arasındaki ilişkilere dikkat çeken çalışmalar yapılmıştır.
Polip Sorunları
Burunda sürekli şişkinlik zamanla burun poliplerine yol açabilir. İçi sıvı dolu bu keseler, sinüs boşluğundan sarkar ve solunumu güçleştirir. Özellikle şiddetli alerjileri olanlarda sorun yaratan bu poliplerin cerrahi girişimle çıkarılması gerekebilir.
Herkesin tanıdığı en azından bir sıkı delikanlı vardır. Bu kişi 39,5 derece ateşle kalkıp işe gelir. Hayatında hiç aspirin kullanmadığını iddia eder. Ve hastalığını durdurmaya çalışmak-tansa "seyrine" bıraktığını söyler.
Bu tür kahramanlıklar alerjinizi çok daha ciddi bir hale getirebilir. Mevsimsel ya da mevsimsel olmayan alerjik riniti göz ardı etmek, çözülmesi daha güç ek sorunlar yaratabilir. İsterseniz bunlardan bazılarını birlikte görelim.
Sinüs enfeksiyonları. Daha çok sinüzit olarak bilinir. Sinüsler burnun gerisindeki boşluklardır. İçerdikleri mukus doğal olarak burun boşluklarına ve burnun dışına doğru akar.
Mukus çok miktarda bakteri içerir. Sinüsler genellikle bakterileri mukusla uzaklaştırıp vücut dışına atarak kendilerini korumayı bilirler. Ama burnunuz şiştiğinde bakteriler sinüslerde kapalı kalır, buralarda çoğalıp ağır bir enfeksiyona yol açabilir. Sonuç akut bir sinüs ağrısı, baş ağrısı ve solunum güçlüğüdür. Milyonlarca insanda haftalar, aylar, hatta tedavi edilmezse yıllar sürebilen kronik sinüzit vardır.
Sinüzitin birçok nedeni olabilir. Soğuk algınlığı ve grip sıklıkla burun yollarında şişmeye bağlı tıkanıklık yaratarak bu durumu ortaya çıkarır. Ama asıl neden polen gibi mevsimsel, toz gibi mevsimsel olmayan kaynaklara bağlı alerjik rinittir.
Sinüzit tedavisi biraz zahmetlidir. Öncelikle antibiyotik kullanmanız gerekir. Bu tedavi vücudunuzdaki bakterileri öldürür. Ayrıca sinüslerinizin açık kalmasını sağlamalısınız. Bu nedenle hekim bir dekonjestan kullanmanızı isteyebilir. Reçetenize antihistaminik ya da inhale (solunumla alınacak) steroit de ekleyebilir. Son olarak sıra, burundaki tıkanmayla gelişen enfeksiyonun altında yatan nedeni ortadan kaldırmaya gelir. Bu neden alerjiyse, tepkiye yol açan alerjenlerden sakınmanın yollarını öğrenmeniz gerekir.
Burun polip
Burun yollarında sürekli şişme, burnun iç yanında polip denen küçük ve selim keselerin gelişmesine yol açabilir. Polipler belirli büyüklüğe eriştiğinde, burnun bir ya da her iki deliğinden soluk almak zorlaşır. Alerjik rinitli erişkinlerin yaklaşık yüzde 30'unda er ya da geç polipler gelişir. Bunlar ilaçla tedavi edilemez, ancak cerrahi girişimle çıkarılabilir.
Kulak enfeksiyonları
Çocukların çoğunda bir ya da iki kulakta uzun vadeli sorun yaratmayan enfeksiyonlar görülebilir. Bunların uzun sürmesi ya da çok sık yinelemesi, kulakta kalıcı hasarlara yol açabilir. Kulak enfeksiyonlarının gelişmesinde alerjik rinitin önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Yapılan çalışmalarda kronik kulak enfeksiyonlu çocukların yüzde 35 gibi önemli bir bölümünde alerjik rinit de saptanmıştır. Aradaki ilişki çok net değildir. Bazı uzmanlar alerjik tepkilerin, ortakulağı burun boşluklarına bağlayan östaki borularını tıkayabildiği ve içeride enfeksiyon oluşumuna uygun bir ortam yarattığı kanısındadır.
Astım
Astım ve alerjik rinit arasında çok güçlü bir bağlantı vardır. Astımlı her 10 hastadan yaklaşık 6'smda ayrıca saman nezlesi ya da mevsimsel olmayan rinit görülmektedir. Astım atakları çoğu zaman alerjik tepkilere yol açan alerj enler tarafından tetiklenir. Astım ciddi bir durumdur. Etkilediği insanların sayısı milyonları bulur. Ataklar sırasında solunum son derece zorlaşır. Astım bazı vakalarda öldürücü bile olur. Dolayısıyla alerjik rinitli ve astımlı kişilerin alerjenlerden çok daha titizlikle sakınması gerekir.
Sosyal ve psikolojik sorunlar
Alerjik rinit yalnız bedensel sıkıntılar yaratmaz. Tanınmış alerji uzmanları bu durumun asabiyet, utangaçlık, aşırı hassasiyet ve uyku bozukluğu gibi ek sorunlar yaratabildiği görüşündedir. Çocuklar cephesinde sorun daha da büyük olabilir. Alerjisi denetim altında olmayan birçok çocuk okulda dikkatini derslere veremez, sosyal etkinliklere katılmakta zorlanır. Okuldan soğuma, öfke nöbetleri ve diğer davranış sorunları gelişebilir. Alerjik rinit ile utangaçlık ve ruhsal çöküntü arasındaki ilişkilere dikkat çeken çalışmalar yapılmıştır.
Polip Sorunları
Burunda sürekli şişkinlik zamanla burun poliplerine yol açabilir. İçi sıvı dolu bu keseler, sinüs boşluğundan sarkar ve solunumu güçleştirir. Özellikle şiddetli alerjileri olanlarda sorun yaratan bu poliplerin cerrahi girişimle çıkarılması gerekebilir.
Mevsimsel Olmayan Alerji Nedenleri
Mevsimsel Olmayan Alerji Nedenleri
Alerjik nezle sizi her yıl yalnız birkaç hafta sıkıntıya sokuyorsa, durumunuz o kadar da kötü sayılmaz. Burun çekmeler ve hapşırıklar sürerken, ilgili polen azaldıkça kurtuluşun yaklaştığı düşüncesinden destek alabilirsiniz. Birçok kişide ise havayla taşınan alerjenler yıl boyunca sorun yaratır. Çünkü gelişen süreçler yalnız polenlerle sınırlı değildir. Başka bazı yaygın bulunan maddeler de alerjik tepkilere yol açabilir ve bunların varlığı hiç eksik olmaz. Bu yolla edinilen nezleye tıp dilinde pereniyal (mevsimsel olmayan) alerjik rinit denir.
Böyle bir soruna yol açan en yaygın zararlı maddelerden bazıları şunlardır:
Toz. Çalışma odanızdaki kitaplığın arkası en son ne zaman temizlendi? Evin bir köşesine toz yumaklarının gizlenmesi, bunların da alerjik tepkilere yol açacak tehlikelerle dolu olması muhtemeldir.
Tozların yarattığı en büyük sorun içindeki akarlardır. Akarlar* örümcek, uyuzböceği ve kenelerle birlikte örümceğimsiler grubunu oluştururlar. Çarşaflarda, koltuk takımlarında, toz halindeki kendi artıkları arasında yaşarlar. Mikroskop altında kambur, testere dişli, sekiz bacaklı, insanı hap diye yutuverecek bir canavar gibi görünürler.
Tam anlamıyla—ve biraz iğrendirici olsa da—bu hayvanların ne yaptığına gelelim. Toz akarları insanların ve hayvanların vücudundan gün boyu pul pul dökülen deri parçalarını yiyerek yaşar. Bu gerçekten yararlı bir iştir. Akarlar olmasa burnumuza kadar deriye batardık. Bazı kişilerde alerjiye yol açan bu hayvanların kendisi değil, atıklarıdır. Akarların yiyeceklerini sindirdikten sonra dışarı attıkları proteinleri bazen solunum yoluyla içimize çekeriz. Yaklaşık her 10 kişiden l'i toz akarlarının bu atık ürünlerine duyarlılık göstermekte, astımlı çocukların yaklaşık yüzde 80'i aynı maddelerden etkilenmektedir.
Ortalama bir evde milyonlarca toz akarı bulunur. Bilinen en yüksek akar yoğunluğu bir gram tozda 18.875'tir. Her akar bir ay kadar yaşar ve günde 10-20 atık taneciği çıkarır. İnsanların oturduğu ya da yattığı her yerde, yatakta, kanepede, halıda, otomobil koltuğunda ve hatta giysilerde akarları bulabilirsiniz.
Küf. Kuytu ve sıcak yerleri olan evlerde muhtemelen küf de vardır. Toz akarlarında olduğu gibi küfün de kendisi alerjik tepkilere yol açmaz. Asıl sorun küfün üremek için oluşturduğu sporlardır. Oluştuğu yerlerden salman sporlar evin içinde uçuşur. Havalandırma delikleri, vantilatörler ve sızıntıya açık elektrik süpürgeleri bu hareketliliğe katkıda bulunur. Sporları solunumla vücudumuza aldığımızda, bağışıklık sistemi korunmaya geçerek klasik alerji belirtilerine yol açar.
Kıl-deri. Ev hayvanlarının deri döküntülerindeki proteinler yaygın ev içi alerji tetikleyicileridir. Dillerinin pek temiz olduğu yolundaki yaygın kanıya karşın, başta kedi olmak üzere bu hayvanların tükürükleri de sorunlara neden olabilir.
Alerjik nezle sizi her yıl yalnız birkaç hafta sıkıntıya sokuyorsa, durumunuz o kadar da kötü sayılmaz. Burun çekmeler ve hapşırıklar sürerken, ilgili polen azaldıkça kurtuluşun yaklaştığı düşüncesinden destek alabilirsiniz. Birçok kişide ise havayla taşınan alerjenler yıl boyunca sorun yaratır. Çünkü gelişen süreçler yalnız polenlerle sınırlı değildir. Başka bazı yaygın bulunan maddeler de alerjik tepkilere yol açabilir ve bunların varlığı hiç eksik olmaz. Bu yolla edinilen nezleye tıp dilinde pereniyal (mevsimsel olmayan) alerjik rinit denir.
Böyle bir soruna yol açan en yaygın zararlı maddelerden bazıları şunlardır:
Toz. Çalışma odanızdaki kitaplığın arkası en son ne zaman temizlendi? Evin bir köşesine toz yumaklarının gizlenmesi, bunların da alerjik tepkilere yol açacak tehlikelerle dolu olması muhtemeldir.
Tozların yarattığı en büyük sorun içindeki akarlardır. Akarlar* örümcek, uyuzböceği ve kenelerle birlikte örümceğimsiler grubunu oluştururlar. Çarşaflarda, koltuk takımlarında, toz halindeki kendi artıkları arasında yaşarlar. Mikroskop altında kambur, testere dişli, sekiz bacaklı, insanı hap diye yutuverecek bir canavar gibi görünürler.
Tam anlamıyla—ve biraz iğrendirici olsa da—bu hayvanların ne yaptığına gelelim. Toz akarları insanların ve hayvanların vücudundan gün boyu pul pul dökülen deri parçalarını yiyerek yaşar. Bu gerçekten yararlı bir iştir. Akarlar olmasa burnumuza kadar deriye batardık. Bazı kişilerde alerjiye yol açan bu hayvanların kendisi değil, atıklarıdır. Akarların yiyeceklerini sindirdikten sonra dışarı attıkları proteinleri bazen solunum yoluyla içimize çekeriz. Yaklaşık her 10 kişiden l'i toz akarlarının bu atık ürünlerine duyarlılık göstermekte, astımlı çocukların yaklaşık yüzde 80'i aynı maddelerden etkilenmektedir.
Ortalama bir evde milyonlarca toz akarı bulunur. Bilinen en yüksek akar yoğunluğu bir gram tozda 18.875'tir. Her akar bir ay kadar yaşar ve günde 10-20 atık taneciği çıkarır. İnsanların oturduğu ya da yattığı her yerde, yatakta, kanepede, halıda, otomobil koltuğunda ve hatta giysilerde akarları bulabilirsiniz.
Küf. Kuytu ve sıcak yerleri olan evlerde muhtemelen küf de vardır. Toz akarlarında olduğu gibi küfün de kendisi alerjik tepkilere yol açmaz. Asıl sorun küfün üremek için oluşturduğu sporlardır. Oluştuğu yerlerden salman sporlar evin içinde uçuşur. Havalandırma delikleri, vantilatörler ve sızıntıya açık elektrik süpürgeleri bu hareketliliğe katkıda bulunur. Sporları solunumla vücudumuza aldığımızda, bağışıklık sistemi korunmaya geçerek klasik alerji belirtilerine yol açar.
Kıl-deri. Ev hayvanlarının deri döküntülerindeki proteinler yaygın ev içi alerji tetikleyicileridir. Dillerinin pek temiz olduğu yolundaki yaygın kanıya karşın, başta kedi olmak üzere bu hayvanların tükürükleri de sorunlara neden olabilir.
Saman Nezlesi Nedir
Saman Nezlesi Nedir
Havayla taşman alerjilerin en yaygını saman nezlesidir. Nezle neyse de, samanla hiç ilgisi yoktur. Otları biçip hayvanları için kışlık saman hazırlayan köylüler arasında burun akması, baş ağrısı ve genizde yanmaya çok sık rastlanması, duyulan bu sıkıntıların doğrudan samanla ilişkili olduğunu düşündürmüştür.
Günümüzde artık samanın masum olduğunu biliyoruz. Her çeşit otsu bitki poleni alerji yapabilir. (Polen, diğer adıyla çiçektozu, otun üreme döngüsündeki erkek organdır. Çiçek açınca serbest kalan polenler havada sürüklenerek tozlaşma için başka bitkileri arar.) Bu otların polen yayması kışlık samanın hazırlandığı döneme rastlar. Griptekine benzer belirtiler yaygınlaşır. Ortaya çıkan durum ciddi bir alerjik tepkidir.
Hekimler saman nezlesine mevsimsel alerjik rinit derler. "Mevsimsel" ve "alerjik" kelimeleri epey açık. Yunanca iki kelimeden türetilmiş olan "rinit" ise burun iltihabı anlamına gelir. Şimdi bunları yerli yerine koyarsak ortaya şöyle bir terim çıkar: "Mevsimsel alerjik burun iltihabı". Burun iltihabı nezleden başka bir şey olmadığına göre, buna "mevsimsel alerjik nezle" de diyebiliriz. Her ne denirse densin, saman nezlesinden etkilenenlerin sayısı milyonları bulur.
Peki, saman nezlesi nasıl olur? Bir alerjen (bu vakada polen) vücuda girdiğinde, bağışıklık sistemi bunun vücut için zararlı olduğunu sanma yanılgısına düşer. Tepkisini mast hücreleri ve bazofillerden güçlü kimyasal maddeler salarak gösterir. Bu kimyasal maddeler (en iyi bilineni histamindir) öbür hücreleri seferber ederek alerjeni uzaklaştırabilir, iltihaplanma sürecinden ötürü bölgedeki vücut dokusuna zarar verebilir.
Saman nezlesinde burun, savaşın odak noktasıdır. Çünkü alerj enler buradan vücuda girer. Polenler son derece küçüktür. Ortalama bir polen hücresinin uzunluğu 50 mikron dolayında, yani insan saçından daha incedir. Havayla burun deliklerine giren polenlerden bazıları bu kanala saplanıp kalır ve burnu döşeyen dokudaki mast hücrelerinin dikkatini çekecek proteinlerini salar. Bir saat gibi kısa sürede mast hücrelerinin çalışmaya başlamasıyla belirtiler ortaya çıkar.
Tipik saman nezlesi belirtileri arasında hapşırma, burun akıntısı, gözlerde sulanma ve kaşınma, ayrıca burun tıkanıklığı sayılabilir. Ama çok daha fazlasıyla da karşılaşılabilir. İşte size olası durumların bir dökümü:
"Alerji selamı". Burnunuz damlamaya başlayınca içgüdüsel olarak elinizin kenarını burun deliklerinize sürtersiniz. Elin bu yana doğru yaptığı hareket "alerji selamı" olarak bilinir. Çocukların çok sık " selam" vermesi burnun kızarmasına (palyaço burnuna) yol açar.
Alerjiye bağlı "morluk". Gözlerin altındaki bu morluk sinüslerin ve burnu döşeyen dokunun sürekli iltihaplı olmasından kaynaklanır.
Alerjik konjunktivit. Polen, deri döküntüsü ya da diğer alerjenlerin gözkapaklarının içini döşeyen zarlara temas etmesiyle şişme, aşın sulanma ve kaşıntı gelişebilir. Bu durum saman nezlesi olanlarda çok yaygındır. Mevsimsel alerjileri olanların yüzde 30-40 gibi önemli bir bölümünde ayrıca konjunktivit (gözkapaklarının içini döşeyen zarda iltihaplanma) ortaya çıkabilir.
Koku ve tat duyularında kayıp. Sürekli burun çekerken bir şeylerin kokusunu ve tadını almak zordur.
Sık burun kanaması. Burnu döşeyen narin yapılı zarın tahriş olması kanamaya yol açabilir. Kanama genellikle az olur, ama bazen artar.
Sık sinüs enfeksiyonları. Burundaki sürekli şişkinlikten kaynaklanır. Burun zarları şiştiğinde, akıntı yolu kesilir. Böylece enfeksiyona neden olabilecek bakteriler burundan atılamaz.
Geç alerjik tepkiler. Bazı kişilerde polenle temasın üzerinden 24 saate kadar varan bir süre geçtikten sonra ikinci bir belirti yelpazesi ortaya çıkar. Bunlar arasında hapşırma, kaşıntı, burun akıntısı, göz yaşarması ve geniz akıntısı sayılabilir.
Mevsimsel alerjilerde etmen olarak en ağırlıklı yeri otsu bitkiler tutar. Amerikan Alerji, Astım ve Bağışıklık Akademisi'ne göre saman nezlesi olanların yüzde 40 gibi büyük bir bölümü çayır polenlerine, yaklaşık yüzde 9'u ağaç polenlerine duyarlıdır. Saman nezlelilerin yaklaşık dörtte biri çayır ve ot polenlerine duyarlıdır. En şanssızları olan yüzde 3'lük bir gruptakilerin ise her üç bitki tipine de alerjisi vardır.
Yaşadığınız yere ve duyarlılık kaynağınıza göre alerjiniz bir kere başladı mı, aylarca sürebilir. Fındık, servi gibi ağaçlar daha ocak ayında tozlaşmaya başlar. Bunu iki ay kadar sonra çiçeklenen çayırlar izler. Birçok yabanıl otun ve çalmışı bitkinin tozlaşması güz başında zirveye ulaşır. Böylece alerjik hapşırıklar mevsimlere bağlı olmakla birlikte yıl boyu pek eksik olmaz.
Havayla taşman alerjilerin en yaygını saman nezlesidir. Nezle neyse de, samanla hiç ilgisi yoktur. Otları biçip hayvanları için kışlık saman hazırlayan köylüler arasında burun akması, baş ağrısı ve genizde yanmaya çok sık rastlanması, duyulan bu sıkıntıların doğrudan samanla ilişkili olduğunu düşündürmüştür.
Günümüzde artık samanın masum olduğunu biliyoruz. Her çeşit otsu bitki poleni alerji yapabilir. (Polen, diğer adıyla çiçektozu, otun üreme döngüsündeki erkek organdır. Çiçek açınca serbest kalan polenler havada sürüklenerek tozlaşma için başka bitkileri arar.) Bu otların polen yayması kışlık samanın hazırlandığı döneme rastlar. Griptekine benzer belirtiler yaygınlaşır. Ortaya çıkan durum ciddi bir alerjik tepkidir.
Hekimler saman nezlesine mevsimsel alerjik rinit derler. "Mevsimsel" ve "alerjik" kelimeleri epey açık. Yunanca iki kelimeden türetilmiş olan "rinit" ise burun iltihabı anlamına gelir. Şimdi bunları yerli yerine koyarsak ortaya şöyle bir terim çıkar: "Mevsimsel alerjik burun iltihabı". Burun iltihabı nezleden başka bir şey olmadığına göre, buna "mevsimsel alerjik nezle" de diyebiliriz. Her ne denirse densin, saman nezlesinden etkilenenlerin sayısı milyonları bulur.
Peki, saman nezlesi nasıl olur? Bir alerjen (bu vakada polen) vücuda girdiğinde, bağışıklık sistemi bunun vücut için zararlı olduğunu sanma yanılgısına düşer. Tepkisini mast hücreleri ve bazofillerden güçlü kimyasal maddeler salarak gösterir. Bu kimyasal maddeler (en iyi bilineni histamindir) öbür hücreleri seferber ederek alerjeni uzaklaştırabilir, iltihaplanma sürecinden ötürü bölgedeki vücut dokusuna zarar verebilir.
Saman nezlesinde burun, savaşın odak noktasıdır. Çünkü alerj enler buradan vücuda girer. Polenler son derece küçüktür. Ortalama bir polen hücresinin uzunluğu 50 mikron dolayında, yani insan saçından daha incedir. Havayla burun deliklerine giren polenlerden bazıları bu kanala saplanıp kalır ve burnu döşeyen dokudaki mast hücrelerinin dikkatini çekecek proteinlerini salar. Bir saat gibi kısa sürede mast hücrelerinin çalışmaya başlamasıyla belirtiler ortaya çıkar.
Tipik saman nezlesi belirtileri arasında hapşırma, burun akıntısı, gözlerde sulanma ve kaşınma, ayrıca burun tıkanıklığı sayılabilir. Ama çok daha fazlasıyla da karşılaşılabilir. İşte size olası durumların bir dökümü:
"Alerji selamı". Burnunuz damlamaya başlayınca içgüdüsel olarak elinizin kenarını burun deliklerinize sürtersiniz. Elin bu yana doğru yaptığı hareket "alerji selamı" olarak bilinir. Çocukların çok sık " selam" vermesi burnun kızarmasına (palyaço burnuna) yol açar.
Alerjiye bağlı "morluk". Gözlerin altındaki bu morluk sinüslerin ve burnu döşeyen dokunun sürekli iltihaplı olmasından kaynaklanır.
Alerjik konjunktivit. Polen, deri döküntüsü ya da diğer alerjenlerin gözkapaklarının içini döşeyen zarlara temas etmesiyle şişme, aşın sulanma ve kaşıntı gelişebilir. Bu durum saman nezlesi olanlarda çok yaygındır. Mevsimsel alerjileri olanların yüzde 30-40 gibi önemli bir bölümünde ayrıca konjunktivit (gözkapaklarının içini döşeyen zarda iltihaplanma) ortaya çıkabilir.
Koku ve tat duyularında kayıp. Sürekli burun çekerken bir şeylerin kokusunu ve tadını almak zordur.
Sık burun kanaması. Burnu döşeyen narin yapılı zarın tahriş olması kanamaya yol açabilir. Kanama genellikle az olur, ama bazen artar.
Sık sinüs enfeksiyonları. Burundaki sürekli şişkinlikten kaynaklanır. Burun zarları şiştiğinde, akıntı yolu kesilir. Böylece enfeksiyona neden olabilecek bakteriler burundan atılamaz.
Geç alerjik tepkiler. Bazı kişilerde polenle temasın üzerinden 24 saate kadar varan bir süre geçtikten sonra ikinci bir belirti yelpazesi ortaya çıkar. Bunlar arasında hapşırma, kaşıntı, burun akıntısı, göz yaşarması ve geniz akıntısı sayılabilir.
Mevsimsel alerjilerde etmen olarak en ağırlıklı yeri otsu bitkiler tutar. Amerikan Alerji, Astım ve Bağışıklık Akademisi'ne göre saman nezlesi olanların yüzde 40 gibi büyük bir bölümü çayır polenlerine, yaklaşık yüzde 9'u ağaç polenlerine duyarlıdır. Saman nezlelilerin yaklaşık dörtte biri çayır ve ot polenlerine duyarlıdır. En şanssızları olan yüzde 3'lük bir gruptakilerin ise her üç bitki tipine de alerjisi vardır.
Yaşadığınız yere ve duyarlılık kaynağınıza göre alerjiniz bir kere başladı mı, aylarca sürebilir. Fındık, servi gibi ağaçlar daha ocak ayında tozlaşmaya başlar. Bunu iki ay kadar sonra çiçeklenen çayırlar izler. Birçok yabanıl otun ve çalmışı bitkinin tozlaşması güz başında zirveye ulaşır. Böylece alerjik hapşırıklar mevsimlere bağlı olmakla birlikte yıl boyu pek eksik olmaz.
Saman Nezlesi ve Hapsirma Nedeni
Saman Nezlesi: Hapşırmanın Nedeni
Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Çoğu zaman üzerinde düşünmeden yaptığımız bir şey bu. Yaşamak için oksijene gerek duyarız. Bunun için de havayı içimize çeker, sonra da geri veririz.
Soluduğumuz havada bazen istediğimizden fazlası vardır, ilkbaharda hava, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük ağaç polenlerini taşır. Yaz ve sonbaharla birlikte bu polen güruhuna otlar ve diğer bitkiler de katılır. Toz akarları, kıl-deri döküntüleri ve küf sporlan sahneyi zaten hiç terk etmez. Soluk aldıkça bütün bunları içimize çekeriz. Sonuçta hemen her altı kişinin birinden o bildik ses yükselir: Haaap şuuuu!
Bu bölümde havayla taşınan alerjilere, diğer deyişle saman nezlesine yer vereceğiz. Havayla taşınan alerjiler bütün alerjiler arasında en yaygın ve çoğu zaman sakınılması en zor olanlardır. Ama biraz hesaplı hareket eder, fazladan bir çaba gösterirsek, gerekli denetimi sağlayabilir ve daha rahat soluk almaya başlayabiliriz.
Nefes al, nefes ver. Nefes al, nefes ver. Çoğu zaman üzerinde düşünmeden yaptığımız bir şey bu. Yaşamak için oksijene gerek duyarız. Bunun için de havayı içimize çeker, sonra da geri veririz.
Soluduğumuz havada bazen istediğimizden fazlası vardır, ilkbaharda hava, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük ağaç polenlerini taşır. Yaz ve sonbaharla birlikte bu polen güruhuna otlar ve diğer bitkiler de katılır. Toz akarları, kıl-deri döküntüleri ve küf sporlan sahneyi zaten hiç terk etmez. Soluk aldıkça bütün bunları içimize çekeriz. Sonuçta hemen her altı kişinin birinden o bildik ses yükselir: Haaap şuuuu!
Bu bölümde havayla taşınan alerjilere, diğer deyişle saman nezlesine yer vereceğiz. Havayla taşınan alerjiler bütün alerjiler arasında en yaygın ve çoğu zaman sakınılması en zor olanlardır. Ama biraz hesaplı hareket eder, fazladan bir çaba gösterirsek, gerekli denetimi sağlayabilir ve daha rahat soluk almaya başlayabiliriz.
Alerji Cesitleri ve Tipleri
Temel Alerji Çeşitleri
Alerji denince çoğu kişinin aklına hemen saman nezlesi gelir. Yaygınlık bakımından saman nezlesi açık ara önde olduğundan, bu normal bir durumdur. Ama lateks eldiven kullanmaktan arı sokmasına kadar hemen her şey alerjik tepkiye yol açabilir. Sonuç olarak bir alerjiler dünyasının içindeyiz. Temel alerji gruplarını ilerleyen bölümlerde teker teker ele alacağız. Aşağıda bunların kısa bir özetini bulacaksınız.
Saman nezlesi. Bu terimin tıbbi adı alerjik rinittir ve alerjik nezle olarak da bilinir. Solunum yoluyla alınan alerj enlerden kaynaklanır; hapşırma, burun akıntısı, gözlerde kaşınma, burun tıkanıklığı gibi sıkıntı verici belirtilere yol açar.
Alerjik rinitin iki temel tipi vardır: Mevsimsel ve mevsimsel olmayan (pereniyal). Mevsimsel rinitte alerjik tepkiler yılın belirli zamanlarında ortaya çıkar. Örneğin polen yoğunluğu arttığında ya da havada çok fazla küf bulunduğunda, mevsimsel alerjiler de tırmanışa geçer.
Mevsimsel olmayan rinit yıl boyunca sürebilir. Çünkü alerjiden sorumlu alerjen hiç yok olmaz. Örneğin, toz akarları denen mikroskobik parazitler yılın 365 günü evinizden eksik olmaz. Bunların salgıları bazı kişilerde polene ya da küfe verilen tepkilerin aynısına yol açar. Kimileri kedi, köpek gibi ev hayvanlarının (ayrıca insanların) her zaman çevreye saçtıkları kıl-deri döküntülerine karşı çok duyarlıdır. Bazı kişiler daha nahoş şeylere, özellikle sivrisinek ve hamamböceklerinin tükürük ve salgılarına karşı alerjik tepkiler gösterebilir.
Alerjik nezlenin iyi yanı genellikle denetim altına alınabilmesidir. Evinizde sorun yarattığı anlaşılan bir şeyi ortadan kaldırabilir ya da daha az temas edilecek duruma getirebilirsiniz. Örneğin, beslediğiniz hayvanla geçirdiğiniz süreyi kısaltabilir, bulunduğunuz odalardaki polen ya da küf miktarını azaltabilirsiniz.
Astım. Bu durum özellikle çocuklarda yaygındır. Nedeni tam olarak bilinmiyorsa da, alerjilerle ve birçok vakada muhtemelen genetik yapıyla çok yakından ilişkilidir. Saman nezlesine yol açan küf, polen ve ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri gibi birçok şey astım atağını tetikleyebilir. Bu durum geliştiğinde, akciğerlerdeki geçitler şişip daralır. Bunlar aynı zamanda mukusla dolar. Dolayısıyla solunum son derece güçleşir.
Neyse ki, alerjenden sakınmayı bilir ve doğru ilaçları kullanırsanız, astımı denetim altına alabilirsiniz. Astım ciddi bir hastalıktır; ama sürdürdüğünüz hareketli yaşama son vermeniz gerektiği anlamına gelmez.
Besin alerjileri. İyi bir akşam yemeğine kötü bir tepki vermekten fenası yoktur. Besin alerjileri mide spazmları, bulantı, ishal, kusma, kurdeşen, hışıltılı soluma ve hatta astım atakları gibi belirtilere yol açacak ciddiyette olabilir. Ama gerçek besin alerjileri aslında çok ender görülür. Sıkıntı yaratan tepkilerin çoğu bulaşık yiyeceklerin ya da vücudun sindiremeyeceği besinlerin yenmesinden (besine tahammülsüzlük) kaynaklanır. "Besin zehirlenmesi" ve besine tahammülsüzlük sonucunda korkutucu belirtiler gelişse de, bunların histamin salınmasıyla, dolayısıyla alerjilerle bir ilişkisi yoktur.
Bazı kişilerde belirli yiyecekler alerji oluşturur. Besin alerjilerinin çoğu yerfıstığı, buğday, soya ürünleri, yumurta akı ve inek sütünden kaynaklanır. Bu alerjilere genellikle laboratuvar incelemeleri yaparak ya da "eleme yöntemiyle beslenme programı" uygulayarak, yani düzelme olup olmadığını belirlemek için bazı besinleri dışlayarak tanı konur.
İlaç alerjileri
En yaygın ilaç alerjisi penisiline karşı gelişir; ama kişiye göre her ilaç alerjik tepkilere yol açabilir. Bu ilaçların başlıcaları antikonvülzanlar (havale ilaçları), ensülin ve lokal anesteziklerdir. Besinlerde olduğu gibi, ilaca karşı tepkilerin de çoğu gerçek alerjilerle ilişkili değildir. Örneğin, milyonlarca kişi aspirine tahammülsüzlük gösterir. Bu kişilerde kurdeşen dökme ve hışıltılı soluma gibi alerjiye benzer belirtiler gelişebilir; ama alerjik tepki ortaya çıkmaz.
İlaç alerjilerinin çoğu hafiftir. Deri döküntüsü en sık rastlanan tepkidir ve yaygın kullanılan alerji ilaçlarıyla tedavi edilebilir. Bazen durum denetimden çıkar ve gelişen tepkiler çok ciddi boyutlara varır. Bu nedenle ilaç alerjilerine karşı uyanık olmalı, hekiminizi de mutlaka bilgilendirmelisiniz.
Böcek ısırması ve sokması
Sivrisinek sokması çoğumuzu kaşındırır, arı sokması da canımızı acıtır. Ama her yüz kişiden bir-iki kişide böyle olaylar çok ciddi sonuçlar doğurur. Şiddetli alerjik tepkilerin başında öldürücü anafilaksi gelir. Böceğe alerjisi olanlar yanlarında acil ilkyardım ilacı taşımalıdır. Zaman yitirmeden yapılacak bir adrenalin iğnesi, anafilaksi gelişmeden alerjik tepkiyi engelleyebilir.
Temas dermatiti
Deri alerjisi olarak da bilinen temas dermatiti bazı maddelerle temas sonucunda gelişir. Örneğin, bitkilerden sümbül, lalenin özellikle soğanı, bamya, ağaç kabuklarındaki likenler (ortak yaşayan yosun ve mantarlar), sarımsak, ayrıca ısırganotunun yakıcı tüyleri de alerjik tepkilere yol açar.
Deri alerjileri yalnız bitkilerden kaynaklanmaz. Takılarda, kemer tokalarında sık kullanılan nikel gibi metaller alerji yapabilir. Tıpkı eldivenlerde kullanılan lateks gibi. Makyaj malzemeleri, saç boyaları ve hatta deodorantlar bile bazı kişilerde deri döküntülerine yol açabilir. Deri alerjisine bağlı döküntüler genellikle geç tepkilerdir; ortaya çıkmaları için alerjenle temasın üstünden 24-48 saat geçmesi gerekir.
Atopik dermatit
Egzama olarak da bilinir. Bu deri sorunu gerçek bir alerjik tepki değildir. Ama atopik dermatitlilerden yüzde 70'inin ailesinde, solunum ya da beslenme alerjisi öyküsü bulunur. Egzamalı çocukların yaklaşık üçte birinde saman nezlesi ve diğer solunum alerjileri gelişir.
En yaygın alerjilerden söz ettiğimizi yine hatırlatalım. Unutmayın ki hemen her madde birilerinde alerjiye yol açabilir. Ama saman nezlesi gibi solunum alerjileri kıyas kabul etmez bir yaygınlığa sahiptir. O nedenle solunum alerjileri ayrıntılı bir incelemeyi hak ediyor. Bilinen hikâye. Güzel bir nisan günü. Kuşlar cıvıldıyor. Hava mis gibi. Bitkiler çiçeğe durmuş. Sizi bekleyen ise bahar heyecanı yerine saman nezlesiyle sulanmış gözler.
Alerji denince çoğu kişinin aklına hemen saman nezlesi gelir. Yaygınlık bakımından saman nezlesi açık ara önde olduğundan, bu normal bir durumdur. Ama lateks eldiven kullanmaktan arı sokmasına kadar hemen her şey alerjik tepkiye yol açabilir. Sonuç olarak bir alerjiler dünyasının içindeyiz. Temel alerji gruplarını ilerleyen bölümlerde teker teker ele alacağız. Aşağıda bunların kısa bir özetini bulacaksınız.
Saman nezlesi. Bu terimin tıbbi adı alerjik rinittir ve alerjik nezle olarak da bilinir. Solunum yoluyla alınan alerj enlerden kaynaklanır; hapşırma, burun akıntısı, gözlerde kaşınma, burun tıkanıklığı gibi sıkıntı verici belirtilere yol açar.
Alerjik rinitin iki temel tipi vardır: Mevsimsel ve mevsimsel olmayan (pereniyal). Mevsimsel rinitte alerjik tepkiler yılın belirli zamanlarında ortaya çıkar. Örneğin polen yoğunluğu arttığında ya da havada çok fazla küf bulunduğunda, mevsimsel alerjiler de tırmanışa geçer.
Mevsimsel olmayan rinit yıl boyunca sürebilir. Çünkü alerjiden sorumlu alerjen hiç yok olmaz. Örneğin, toz akarları denen mikroskobik parazitler yılın 365 günü evinizden eksik olmaz. Bunların salgıları bazı kişilerde polene ya da küfe verilen tepkilerin aynısına yol açar. Kimileri kedi, köpek gibi ev hayvanlarının (ayrıca insanların) her zaman çevreye saçtıkları kıl-deri döküntülerine karşı çok duyarlıdır. Bazı kişiler daha nahoş şeylere, özellikle sivrisinek ve hamamböceklerinin tükürük ve salgılarına karşı alerjik tepkiler gösterebilir.
Alerjik nezlenin iyi yanı genellikle denetim altına alınabilmesidir. Evinizde sorun yarattığı anlaşılan bir şeyi ortadan kaldırabilir ya da daha az temas edilecek duruma getirebilirsiniz. Örneğin, beslediğiniz hayvanla geçirdiğiniz süreyi kısaltabilir, bulunduğunuz odalardaki polen ya da küf miktarını azaltabilirsiniz.
Astım. Bu durum özellikle çocuklarda yaygındır. Nedeni tam olarak bilinmiyorsa da, alerjilerle ve birçok vakada muhtemelen genetik yapıyla çok yakından ilişkilidir. Saman nezlesine yol açan küf, polen ve ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri gibi birçok şey astım atağını tetikleyebilir. Bu durum geliştiğinde, akciğerlerdeki geçitler şişip daralır. Bunlar aynı zamanda mukusla dolar. Dolayısıyla solunum son derece güçleşir.
Neyse ki, alerjenden sakınmayı bilir ve doğru ilaçları kullanırsanız, astımı denetim altına alabilirsiniz. Astım ciddi bir hastalıktır; ama sürdürdüğünüz hareketli yaşama son vermeniz gerektiği anlamına gelmez.
Besin alerjileri. İyi bir akşam yemeğine kötü bir tepki vermekten fenası yoktur. Besin alerjileri mide spazmları, bulantı, ishal, kusma, kurdeşen, hışıltılı soluma ve hatta astım atakları gibi belirtilere yol açacak ciddiyette olabilir. Ama gerçek besin alerjileri aslında çok ender görülür. Sıkıntı yaratan tepkilerin çoğu bulaşık yiyeceklerin ya da vücudun sindiremeyeceği besinlerin yenmesinden (besine tahammülsüzlük) kaynaklanır. "Besin zehirlenmesi" ve besine tahammülsüzlük sonucunda korkutucu belirtiler gelişse de, bunların histamin salınmasıyla, dolayısıyla alerjilerle bir ilişkisi yoktur.
Bazı kişilerde belirli yiyecekler alerji oluşturur. Besin alerjilerinin çoğu yerfıstığı, buğday, soya ürünleri, yumurta akı ve inek sütünden kaynaklanır. Bu alerjilere genellikle laboratuvar incelemeleri yaparak ya da "eleme yöntemiyle beslenme programı" uygulayarak, yani düzelme olup olmadığını belirlemek için bazı besinleri dışlayarak tanı konur.
İlaç alerjileri
En yaygın ilaç alerjisi penisiline karşı gelişir; ama kişiye göre her ilaç alerjik tepkilere yol açabilir. Bu ilaçların başlıcaları antikonvülzanlar (havale ilaçları), ensülin ve lokal anesteziklerdir. Besinlerde olduğu gibi, ilaca karşı tepkilerin de çoğu gerçek alerjilerle ilişkili değildir. Örneğin, milyonlarca kişi aspirine tahammülsüzlük gösterir. Bu kişilerde kurdeşen dökme ve hışıltılı soluma gibi alerjiye benzer belirtiler gelişebilir; ama alerjik tepki ortaya çıkmaz.
İlaç alerjilerinin çoğu hafiftir. Deri döküntüsü en sık rastlanan tepkidir ve yaygın kullanılan alerji ilaçlarıyla tedavi edilebilir. Bazen durum denetimden çıkar ve gelişen tepkiler çok ciddi boyutlara varır. Bu nedenle ilaç alerjilerine karşı uyanık olmalı, hekiminizi de mutlaka bilgilendirmelisiniz.
Böcek ısırması ve sokması
Sivrisinek sokması çoğumuzu kaşındırır, arı sokması da canımızı acıtır. Ama her yüz kişiden bir-iki kişide böyle olaylar çok ciddi sonuçlar doğurur. Şiddetli alerjik tepkilerin başında öldürücü anafilaksi gelir. Böceğe alerjisi olanlar yanlarında acil ilkyardım ilacı taşımalıdır. Zaman yitirmeden yapılacak bir adrenalin iğnesi, anafilaksi gelişmeden alerjik tepkiyi engelleyebilir.
Temas dermatiti
Deri alerjisi olarak da bilinen temas dermatiti bazı maddelerle temas sonucunda gelişir. Örneğin, bitkilerden sümbül, lalenin özellikle soğanı, bamya, ağaç kabuklarındaki likenler (ortak yaşayan yosun ve mantarlar), sarımsak, ayrıca ısırganotunun yakıcı tüyleri de alerjik tepkilere yol açar.
Deri alerjileri yalnız bitkilerden kaynaklanmaz. Takılarda, kemer tokalarında sık kullanılan nikel gibi metaller alerji yapabilir. Tıpkı eldivenlerde kullanılan lateks gibi. Makyaj malzemeleri, saç boyaları ve hatta deodorantlar bile bazı kişilerde deri döküntülerine yol açabilir. Deri alerjisine bağlı döküntüler genellikle geç tepkilerdir; ortaya çıkmaları için alerjenle temasın üstünden 24-48 saat geçmesi gerekir.
Atopik dermatit
Egzama olarak da bilinir. Bu deri sorunu gerçek bir alerjik tepki değildir. Ama atopik dermatitlilerden yüzde 70'inin ailesinde, solunum ya da beslenme alerjisi öyküsü bulunur. Egzamalı çocukların yaklaşık üçte birinde saman nezlesi ve diğer solunum alerjileri gelişir.
En yaygın alerjilerden söz ettiğimizi yine hatırlatalım. Unutmayın ki hemen her madde birilerinde alerjiye yol açabilir. Ama saman nezlesi gibi solunum alerjileri kıyas kabul etmez bir yaygınlığa sahiptir. O nedenle solunum alerjileri ayrıntılı bir incelemeyi hak ediyor. Bilinen hikâye. Güzel bir nisan günü. Kuşlar cıvıldıyor. Hava mis gibi. Bitkiler çiçeğe durmuş. Sizi bekleyen ise bahar heyecanı yerine saman nezlesiyle sulanmış gözler.
Alerji Riski Altinda Olanlar
Alerji Riski Altında Olanlar
Araştırmalara göre yaklaşık her altı kişiden birinde alerji sorunu vardır. Bazı kişiler alerjiye daha yatkındır. Bunda da kalıtım önemli bir rol oynar. Alerji antikoru olarak da tanınan IgE'yi aşırı miktarda üretmenin altında kalıtsal bir eğilim bulunabilir. Bu özellik maalesef tıpkı saç ya da göz rengi gibi kuşaktan kuşağa geçebilir.
Hem anası hem de babası alerjili olan kişilerde bu tür sorunlarla karşılaşma riski yüzde 60'tır. Bu da normal riskin yaklaşık dört katıdır. Ana-babadan yalnız biri alerjiliyse, olasılık yüzde 30 dolayındadır. Alerjisi olmayan ana-babaların çocuklarında alerji gelişme riski yüzde 10 kadardır. Eldeki veriler çok fazla IgE üretme yeteneğinin kalıtımla ilişkili olduğunu, bunun da saman nezlesinden besin alerjisi ve astıma kadar çeşitli alerjilerin gelişme riskini artırdığını gösteriyor.
Alerji riskiniz yalnız kalıtımla artmaz. Sigara içilen bir evde büyüdüyseniz, sizde bazı alerjilerin gelişme olasılığı daha fazladır. Sosyoekonomik durumun katkısından da söz edilebilir. Gelir düzeyi düşük ailelerden gelenlerde bazı alerjilerin gelişme riski, daha yüksek gelir grubundakilerden fazla olabilir. Küf, polen, toz akarları, ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri ve bazı yiyecekler zamanla bunlara karşı alerjik hale gelme olasılığını artırır.
Hayatın ilk yılları önemlidir. Düşük kilolu (doğumda vücut ağırlığı 2,5 kilodan az) bebeklerin sonradan alerjili olma riski daha yüksektir. Aynı durum anne sütüyle beslenmeyen çocuklar için de geçerlidir. Polen yoğunluğunun arttığı aylarda doğanların ileri yaşlarda saman nezlesine yakalanma olasılığının arttığı söylenebilir. Ev hayvanlarının bulunduğu ortamlarda büyüyenlerde, daha sonra köpek ya da kedilere karşı alerji gelişme olasılığı daha yüksektir.
Araştırmalara göre yaklaşık her altı kişiden birinde alerji sorunu vardır. Bazı kişiler alerjiye daha yatkındır. Bunda da kalıtım önemli bir rol oynar. Alerji antikoru olarak da tanınan IgE'yi aşırı miktarda üretmenin altında kalıtsal bir eğilim bulunabilir. Bu özellik maalesef tıpkı saç ya da göz rengi gibi kuşaktan kuşağa geçebilir.
Hem anası hem de babası alerjili olan kişilerde bu tür sorunlarla karşılaşma riski yüzde 60'tır. Bu da normal riskin yaklaşık dört katıdır. Ana-babadan yalnız biri alerjiliyse, olasılık yüzde 30 dolayındadır. Alerjisi olmayan ana-babaların çocuklarında alerji gelişme riski yüzde 10 kadardır. Eldeki veriler çok fazla IgE üretme yeteneğinin kalıtımla ilişkili olduğunu, bunun da saman nezlesinden besin alerjisi ve astıma kadar çeşitli alerjilerin gelişme riskini artırdığını gösteriyor.
Alerji riskiniz yalnız kalıtımla artmaz. Sigara içilen bir evde büyüdüyseniz, sizde bazı alerjilerin gelişme olasılığı daha fazladır. Sosyoekonomik durumun katkısından da söz edilebilir. Gelir düzeyi düşük ailelerden gelenlerde bazı alerjilerin gelişme riski, daha yüksek gelir grubundakilerden fazla olabilir. Küf, polen, toz akarları, ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri ve bazı yiyecekler zamanla bunlara karşı alerjik hale gelme olasılığını artırır.
Hayatın ilk yılları önemlidir. Düşük kilolu (doğumda vücut ağırlığı 2,5 kilodan az) bebeklerin sonradan alerjili olma riski daha yüksektir. Aynı durum anne sütüyle beslenmeyen çocuklar için de geçerlidir. Polen yoğunluğunun arttığı aylarda doğanların ileri yaşlarda saman nezlesine yakalanma olasılığının arttığı söylenebilir. Ev hayvanlarının bulunduğu ortamlarda büyüyenlerde, daha sonra köpek ya da kedilere karşı alerji gelişme olasılığı daha yüksektir.
Alerji Belirtileri Nasil Olusur
Alerji Belirtileri Nasıl Ortaya Çıkar?
Alerjik tepkide başrolleri mast hücreleri ya da bazofiller oynar. Bunlar vücuttaki yabancı maddelerle savaş- ta kullanılan dev kimyasal madde depolarıdır. Yüklerini boşaltacak tetiğin çekilme süreci şu şekilde işler:
1. Sinirotu poleni gibi bir alerjen ilk kez vücuda girdiğinde, bağışıklık sisteminin elemanlarından B hücresiyle karşılaşır.
2. B hücresi, alerjene (burada sinirotu poleni) uygun olarak hazırlanmış çok miktarda antikor üretir.
3. Antikorlar mast hücrelerine ya da bazofillere bağlanır.
4. Alerjen vücuda ikinci kez girdiğinde bu antikorlara yakalanır. Temasla tetiklenen mast hücresi ya da bazofil, en önemlisi histamin olan kimyasal madde yükünü boşaltır.
5. Mast hücresinden ya da bazofilden yayılan bu mad- deler hapşırma, kaşınma gibi alerji belirtilerine yol açar.
Alerjik tepkide başrolleri mast hücreleri ya da bazofiller oynar. Bunlar vücuttaki yabancı maddelerle savaş- ta kullanılan dev kimyasal madde depolarıdır. Yüklerini boşaltacak tetiğin çekilme süreci şu şekilde işler:
1. Sinirotu poleni gibi bir alerjen ilk kez vücuda girdiğinde, bağışıklık sisteminin elemanlarından B hücresiyle karşılaşır.
2. B hücresi, alerjene (burada sinirotu poleni) uygun olarak hazırlanmış çok miktarda antikor üretir.
3. Antikorlar mast hücrelerine ya da bazofillere bağlanır.
4. Alerjen vücuda ikinci kez girdiğinde bu antikorlara yakalanır. Temasla tetiklenen mast hücresi ya da bazofil, en önemlisi histamin olan kimyasal madde yükünü boşaltır.
5. Mast hücresinden ya da bazofilden yayılan bu mad- deler hapşırma, kaşınma gibi alerji belirtilerine yol açar.
Alerjen ve Bagisiklik Sistemi
Alerjenler ve Bağışıklık Sistemi
Peki, buraya kadar anlattıklarımızın alerjiyle ne ilgisi var? Söylediğimiz gibi, bağışıklık sistemi bazen rayından çıkar. Vücutta gördüğü zararsız bir maddeye, örneğin ev hayvanlarının kıl-deri döküntülerine, küf ya da polene (çiçektozu) tehlikeli bir yabancı madde muamelesi yapar. Genellikle tehlikesiz olan bu tür maddeler için alerjen denir. Alerjenler çoğu zaman hayvan ya da bitki proteinleridir.
Bağışıklık sistemi bir alerjen saptadığında, bu davetsiz misafire bağlanacak özelleşmiş antikorlar salar. İmmünoglobülin E (IgE) denen bir maddeden yapılan antikorlar daha büyük hücrelerin yüzeyine tutunur. Böylece üç ayrı yapı birbirine kenetlenmiş olur: Alerjen, IgE tipi antikor ve daha büyük hücreler (mast hücresi ve bazofil). Mast hücresi ya da bazofil, dış yüzeyindeki özel reseptörlerde onbinlerce IgE taşıyabilir.
İşin bundan sonrası epey gürültülüdür. Yeterince IgE antikoru alerj enlere yapıştığında, mast hücresi ya da bazofil açılır ve yükünü boşaltır. Bu yük başta histaminler olmak üzere öldürücü kimyasal madde taneciklerinden oluşur. Histaminler vücutta çeşitli tepkileri harekete geçirir. Birinci olarak, akciğerde, mide duvarında ve başka yerlerde bulunan düz kasların kasılmasına yol açabilir. İkinci olarak, kan damarlarının genişlemesine, dolayısıyla kanın vücutta daha kolay akmasına neden olur. Son olarak, bağışıklık sistemine özgü kimyasal maddeleri daha fazla içeren sıvının kan dolaşımından hücrelere geçişini kolaylaştırır. Bu olaylar zincirine iltihaplı alerji yanıtı denir.
Vücudun iltihap oluşturması, kötü niyetli istilacılarla savaşta etkili bir yoldur. Ama zararsız antijenlere karşı tümüyle gereksizdir ve yan etkilere yol açmaktan başka işe yaramaz. Bu yan etkilerin bazıları burun akması, kurdeşen (ürtiker) ya da ishal gibi insanı rahatsız etmekten öteye geçmeyen durumlardır. Bazıları ise son derece tehlikeli olabilir. Astım genellikle alerjenlerden kaynaklanır. Bir değerlendirmeye göre, astımlı yetişkinlerin yüzde 50'sinde, astımlı çocukların da yüzde 80'den fazlasında ilişkili bazı alerjik duyarlılıklar vardır. Kimilerinde polen ya da ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri gibi bir alerj eni solunum yoluyla almak, akciğerlerdeki hava geçitlerinin daralmasına, mukus ve iltihap hücreleriyle dolmasına neden olur. Bu gelişme soluk almayı son derece zorlaştırır. Hışıltı ve öksürükle birlikte göğüste müthiş bir sıkışma hissedilir. Astım atakları dakikalar, saatler, hatta günlerce sürebilir ve bu hastalığı çekenler için çok korkutucu bir hal alır.
Anafilaksi denen durum daha da kötü olabilir. Bu durum genellikle bir alerjenle temas anında başlar ve çoğu alerjik tepkiden farklı olarak bütün vücudu etkiler. Birdenbire kurdeşen dökebilirsiniz. Boğazınız şişebilir, akciğerlerinizdeki hava geçitleri kapanabilir ve soluk alamayacak hale gelebilirsiniz. Kalbiniz çırpınmaya, tansiyonunuz düşmeye başlayabilir. Gereken tedavinin yapılmadığı şiddetli anafilaksi vakaları öldürücü olabilir.
Peki, buraya kadar anlattıklarımızın alerjiyle ne ilgisi var? Söylediğimiz gibi, bağışıklık sistemi bazen rayından çıkar. Vücutta gördüğü zararsız bir maddeye, örneğin ev hayvanlarının kıl-deri döküntülerine, küf ya da polene (çiçektozu) tehlikeli bir yabancı madde muamelesi yapar. Genellikle tehlikesiz olan bu tür maddeler için alerjen denir. Alerjenler çoğu zaman hayvan ya da bitki proteinleridir.
Bağışıklık sistemi bir alerjen saptadığında, bu davetsiz misafire bağlanacak özelleşmiş antikorlar salar. İmmünoglobülin E (IgE) denen bir maddeden yapılan antikorlar daha büyük hücrelerin yüzeyine tutunur. Böylece üç ayrı yapı birbirine kenetlenmiş olur: Alerjen, IgE tipi antikor ve daha büyük hücreler (mast hücresi ve bazofil). Mast hücresi ya da bazofil, dış yüzeyindeki özel reseptörlerde onbinlerce IgE taşıyabilir.
İşin bundan sonrası epey gürültülüdür. Yeterince IgE antikoru alerj enlere yapıştığında, mast hücresi ya da bazofil açılır ve yükünü boşaltır. Bu yük başta histaminler olmak üzere öldürücü kimyasal madde taneciklerinden oluşur. Histaminler vücutta çeşitli tepkileri harekete geçirir. Birinci olarak, akciğerde, mide duvarında ve başka yerlerde bulunan düz kasların kasılmasına yol açabilir. İkinci olarak, kan damarlarının genişlemesine, dolayısıyla kanın vücutta daha kolay akmasına neden olur. Son olarak, bağışıklık sistemine özgü kimyasal maddeleri daha fazla içeren sıvının kan dolaşımından hücrelere geçişini kolaylaştırır. Bu olaylar zincirine iltihaplı alerji yanıtı denir.
Vücudun iltihap oluşturması, kötü niyetli istilacılarla savaşta etkili bir yoldur. Ama zararsız antijenlere karşı tümüyle gereksizdir ve yan etkilere yol açmaktan başka işe yaramaz. Bu yan etkilerin bazıları burun akması, kurdeşen (ürtiker) ya da ishal gibi insanı rahatsız etmekten öteye geçmeyen durumlardır. Bazıları ise son derece tehlikeli olabilir. Astım genellikle alerjenlerden kaynaklanır. Bir değerlendirmeye göre, astımlı yetişkinlerin yüzde 50'sinde, astımlı çocukların da yüzde 80'den fazlasında ilişkili bazı alerjik duyarlılıklar vardır. Kimilerinde polen ya da ev hayvanlarının kıl-deri döküntüleri gibi bir alerj eni solunum yoluyla almak, akciğerlerdeki hava geçitlerinin daralmasına, mukus ve iltihap hücreleriyle dolmasına neden olur. Bu gelişme soluk almayı son derece zorlaştırır. Hışıltı ve öksürükle birlikte göğüste müthiş bir sıkışma hissedilir. Astım atakları dakikalar, saatler, hatta günlerce sürebilir ve bu hastalığı çekenler için çok korkutucu bir hal alır.
Anafilaksi denen durum daha da kötü olabilir. Bu durum genellikle bir alerjenle temas anında başlar ve çoğu alerjik tepkiden farklı olarak bütün vücudu etkiler. Birdenbire kurdeşen dökebilirsiniz. Boğazınız şişebilir, akciğerlerinizdeki hava geçitleri kapanabilir ve soluk alamayacak hale gelebilirsiniz. Kalbiniz çırpınmaya, tansiyonunuz düşmeye başlayabilir. Gereken tedavinin yapılmadığı şiddetli anafilaksi vakaları öldürücü olabilir.
Alerjiden Korunma Antijen Nedir
Alerjilere Karşı Savunma Silahları, Antijen Nedir
Bağışıklık sisteminde en büyük rolü akyuvarlar üstlenir. Vücutta saldırganları yutan dev makrofajlardan, düşmanı imha eden "katil" T hücrelerine kadar birçok akyuvar çeşidi vardır. Akyuvarlar günde 24 saat virüs, bakteri ve parazit gibi genel olarak antijen denen tanecikleri araştırırlar ve yakaladıklarını yok ederler. Bütün bunlar biraz korkutucu gelebilir; ama vücudunuzda işler böyle yürür. Önemli olan sizin onlardan daha atik davranmanızdır!
Üzerinde özellikle duracağımız akyuvar tipine lenfosit denir. Bunlar kemik iliğinde üretilir ve lazım olana kadar vücudun belirli bölümlerinde saklanır. Güçlü bir bilgisayar kullanmadan vücudunuzun ürettiği lenfosit miktarını hesaplamak pek kolay değildir. Vücudunuzda aynı anda 2.000.000.000.000 (iki trilyon) lenfosit dolaşıyor olabilir.
Lenfositlerin iki temel tipi vardır: T hücreleri ve B hücreleri. T hücreleri antijenlerin bulaştığı ya da zarar verdiği vücut hücrelerini yok ederek, sorunlara karşı cepheden saldırıya geçer. B hücreleri ise biraz daha dolaylı yoldan iş görür. Bunlar lenf düğümleri ile dalak, bademcikler ve körbağırsak (apandis) gibi bağışıklıkla ilgili diğer organlarda kümelenir. Vücutta bir antijen saptandığında, B hücreleri antikor denen özel proteinler üretir. Bu antikorlar antijenlere bağlanır. Antikor bir kere bir antijene kancayı taktığında, o antijen artık normal işlevlerini yapamaz. Eğer antijen bir virüsse, vücut hücrelerine girip üreme şansını kaybeder. Eğer bir bakteriyse, toksik (zehirleyici) etkilerini yayamaz.
Antikorlar son derece özelleşmiş yapılardır; yalnızca belirli antijenlere tepki gösterirler. Vücudunuza bir grip virüsü girdiğinde, bununla yalnız "grip antikorları" savaşır. Diğerleri özgül antijenlerini aramaya devam eder. Karşılaştığınız her yeni antijen için vücudunuz onunla savaşmaya uygun antikorlar üretir. Özgül antikor bir kere üretildiğinde, vücutta varlığını uzun süre, bazen ömür boyu sürdürür. Bu nedenle bağışıklık sisteminin bir belleği olduğu söylenir. Örneğin, suçiçeği virüsü kaptığınız zaman vücudunuz özgül antikorlar üretir. Siz iyileştikten sonra da bu antikorlardan bazıları yıllarca vücudunuzda kalır. Yeniden suçiçeği virüsü aldığınızda, isterse aradan yıllar geçmiş olsun, vücudunuz bu savaşa hazır olduğundan hastalığınız yinelemez.
Bağışıklık sisteminde en büyük rolü akyuvarlar üstlenir. Vücutta saldırganları yutan dev makrofajlardan, düşmanı imha eden "katil" T hücrelerine kadar birçok akyuvar çeşidi vardır. Akyuvarlar günde 24 saat virüs, bakteri ve parazit gibi genel olarak antijen denen tanecikleri araştırırlar ve yakaladıklarını yok ederler. Bütün bunlar biraz korkutucu gelebilir; ama vücudunuzda işler böyle yürür. Önemli olan sizin onlardan daha atik davranmanızdır!
Üzerinde özellikle duracağımız akyuvar tipine lenfosit denir. Bunlar kemik iliğinde üretilir ve lazım olana kadar vücudun belirli bölümlerinde saklanır. Güçlü bir bilgisayar kullanmadan vücudunuzun ürettiği lenfosit miktarını hesaplamak pek kolay değildir. Vücudunuzda aynı anda 2.000.000.000.000 (iki trilyon) lenfosit dolaşıyor olabilir.
Lenfositlerin iki temel tipi vardır: T hücreleri ve B hücreleri. T hücreleri antijenlerin bulaştığı ya da zarar verdiği vücut hücrelerini yok ederek, sorunlara karşı cepheden saldırıya geçer. B hücreleri ise biraz daha dolaylı yoldan iş görür. Bunlar lenf düğümleri ile dalak, bademcikler ve körbağırsak (apandis) gibi bağışıklıkla ilgili diğer organlarda kümelenir. Vücutta bir antijen saptandığında, B hücreleri antikor denen özel proteinler üretir. Bu antikorlar antijenlere bağlanır. Antikor bir kere bir antijene kancayı taktığında, o antijen artık normal işlevlerini yapamaz. Eğer antijen bir virüsse, vücut hücrelerine girip üreme şansını kaybeder. Eğer bir bakteriyse, toksik (zehirleyici) etkilerini yayamaz.
Antikorlar son derece özelleşmiş yapılardır; yalnızca belirli antijenlere tepki gösterirler. Vücudunuza bir grip virüsü girdiğinde, bununla yalnız "grip antikorları" savaşır. Diğerleri özgül antijenlerini aramaya devam eder. Karşılaştığınız her yeni antijen için vücudunuz onunla savaşmaya uygun antikorlar üretir. Özgül antikor bir kere üretildiğinde, vücutta varlığını uzun süre, bazen ömür boyu sürdürür. Bu nedenle bağışıklık sisteminin bir belleği olduğu söylenir. Örneğin, suçiçeği virüsü kaptığınız zaman vücudunuz özgül antikorlar üretir. Siz iyileştikten sonra da bu antikorlardan bazıları yıllarca vücudunuzda kalır. Yeniden suçiçeği virüsü aldığınızda, isterse aradan yıllar geçmiş olsun, vücudunuz bu savaşa hazır olduğundan hastalığınız yinelemez.
Alerjik Reaksiyonlar: Oksuruk ve Nezle
Alerjik Reaksiyonlar: Hapşırık, Nezle ve Diğerleri
Alerjik Öksürük ve Nezle
Her an, hatta şu satırları okurken bile, bakterilerin, virüslerin ve diğer zararlı mikroskobik canlıların saldırısı altındasınız. Bunlar derinizden içeriye süzülerek kötü emellerine ulaşmaya çalışırlar. Bütün aradıkları burun, ağız, kulak ve hatta par-mağınızdaki küçük bir kesik gibi sızmaya uygun bir deliktir.
Kurtuluş yolunun hemen bir duş almak olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Vücudunuzun bağışıklık sistemi gün boyunca saldırganları bulmak, yakaladıklarını zarar vermelerine fırsat tanımadan saf dışı bırakmak için var gücüyle çalışır. Ara sıra bir nezle ya da grip virüsü savunma duvarını aşarak vücudunuzda boy gösterme fırsatı bulsa da, bağışıklık sisteminizde bir şeyler ciddi biçimde yanlış gitmiyorsa, bu istila girişimleri çoğu zaman denetim altında kalır.
Vücudumuzu savunan mekanizmalar dehşetengiz olmakla birlikte bazen büyük yanılgılara düşer. Kötülerle mücadelede önce vurup sonra sorma hatasıdır bu. İşte böyle bir hata, alerjiyi doğurur. Yabancı bir protein vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi onu düşman ilan edip topyekûn saldırıya geçince, sonuçlar kendini göstermeye başlar. Burnunuz akar, gözleriniz yaşarır, hışıltılı solumaya başlarsınız. Bazen karnınız ağrır. Çok şiddetli vakalarda soluk alamaz duruma bile gelebilirsiniz.
Bütün bu hengamenin nedeni, ufacık, masum bir küf sporu ya da polenden başka bir şey olmayabilir. Bu tanecik üstüne konacağı yumuşak bir yer arayarak havada yavaşça süzülür. Ve derken vücudunuzun katil bağışıklık hücreleri tam takım saldırıya geçer. Böylesine büyük bir nafile çabanın faturası da büyük olur.
Bu bölümde alerjik tepkilerin tam olarak nasıl ortaya çıktığını açıklayacak, bağışıklık sistemine daha yakından bakarak yapılan hazırlıkların neye mal olduğunu ortaya koyacağız. Alerjileri tetikleme olasılığı en yüksek etkenleri belirtecek, derinizi etkileyenlerden sinüslerinizi tıkayanlara kadar alerji çeşitlerine kısaca değineceğiz.
Sonraki bölümlerde ise alerjileri engelleme yolları yer alıyor. Hapşırmaya, burun çekmeye bir son verebilir, yıllardır sürüyor olsalar bile alerji sorunlarınızı hekiminizin yardımıyla giderebilirsiniz. Size deneyebileceğiniz çok sayıda seçenek sunacağız. Bunlar yastıklarınızı ya da elektrik süpürgenizi değiştirmekten, şikâyetlerinizi azaltabilecek yeni alerji ilaçlarını kullanmanıza kadar uzanıyor.
Alerjik Öksürük ve Nezle
Her an, hatta şu satırları okurken bile, bakterilerin, virüslerin ve diğer zararlı mikroskobik canlıların saldırısı altındasınız. Bunlar derinizden içeriye süzülerek kötü emellerine ulaşmaya çalışırlar. Bütün aradıkları burun, ağız, kulak ve hatta par-mağınızdaki küçük bir kesik gibi sızmaya uygun bir deliktir.
Kurtuluş yolunun hemen bir duş almak olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Vücudunuzun bağışıklık sistemi gün boyunca saldırganları bulmak, yakaladıklarını zarar vermelerine fırsat tanımadan saf dışı bırakmak için var gücüyle çalışır. Ara sıra bir nezle ya da grip virüsü savunma duvarını aşarak vücudunuzda boy gösterme fırsatı bulsa da, bağışıklık sisteminizde bir şeyler ciddi biçimde yanlış gitmiyorsa, bu istila girişimleri çoğu zaman denetim altında kalır.
Vücudumuzu savunan mekanizmalar dehşetengiz olmakla birlikte bazen büyük yanılgılara düşer. Kötülerle mücadelede önce vurup sonra sorma hatasıdır bu. İşte böyle bir hata, alerjiyi doğurur. Yabancı bir protein vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi onu düşman ilan edip topyekûn saldırıya geçince, sonuçlar kendini göstermeye başlar. Burnunuz akar, gözleriniz yaşarır, hışıltılı solumaya başlarsınız. Bazen karnınız ağrır. Çok şiddetli vakalarda soluk alamaz duruma bile gelebilirsiniz.
Bütün bu hengamenin nedeni, ufacık, masum bir küf sporu ya da polenden başka bir şey olmayabilir. Bu tanecik üstüne konacağı yumuşak bir yer arayarak havada yavaşça süzülür. Ve derken vücudunuzun katil bağışıklık hücreleri tam takım saldırıya geçer. Böylesine büyük bir nafile çabanın faturası da büyük olur.
Bu bölümde alerjik tepkilerin tam olarak nasıl ortaya çıktığını açıklayacak, bağışıklık sistemine daha yakından bakarak yapılan hazırlıkların neye mal olduğunu ortaya koyacağız. Alerjileri tetikleme olasılığı en yüksek etkenleri belirtecek, derinizi etkileyenlerden sinüslerinizi tıkayanlara kadar alerji çeşitlerine kısaca değineceğiz.
Sonraki bölümlerde ise alerjileri engelleme yolları yer alıyor. Hapşırmaya, burun çekmeye bir son verebilir, yıllardır sürüyor olsalar bile alerji sorunlarınızı hekiminizin yardımıyla giderebilirsiniz. Size deneyebileceğiniz çok sayıda seçenek sunacağız. Bunlar yastıklarınızı ya da elektrik süpürgenizi değiştirmekten, şikâyetlerinizi azaltabilecek yeni alerji ilaçlarını kullanmanıza kadar uzanıyor.