Meniskus Kisti Nedir

Menisküs Kisti Nedir
Oldukça az rastlanan bir patolojidir. Yaklaşık olarak %1-2 oranında görülmekle birlikte lateralde mediale göre biraz daha fazla görülür. Etiyolojisinde travma, yaşa bağlı dejenerasyon, sinovyal hücrelerin gelişimsel olarak menisküs içinde bulunmaları, sinovyal hücrelerin fibrokartilajdaki yırtıktan dışarı çıkarak menisküs içine doğru yer değiştirmesinin rol oynadığı düşünülmektedir. Travma menisküste kontüzyon ve kanama ile mukoid dejenerasyona yol açarak kist oluşumuna yol açabilir.
Dış menisküs kistleri fibula başı anterior ve hemen üzerinde hissedilebilir. Lateral yerleşimli kistleri diz ekstansiyonda iken palpe etmek fleksiyona göre daha kolaydır. Genellikle sert ve kapsüler dokuya fiskedirler. Ekstansiyonda belirgin fleksiyonda kaybolma bulgusu ise çoğunlukla küçük kistler için geçerlidir ve buna Pisani işareti denilir.
Diskoid menisküs
Lateralde mediale göre daha fazla görülür. Genel olarak tam, tam olmayan ve Wrisberg olarak üçe ayrılır. Tam ve tam olmayan diskoid menisküslerin perifere tutunması normal menisküs gibidir. Genel olarak hastalar asemptomatiktir. Wrisberg tipinde ise lateral menisküsün arkaya tutunması sadece Wrisberg ligamenti ile olur. Diz ekstansiyonda menisküs interkondiler yuvaya doğru deplase olur.
Kıkırdak Yaralanmaları
Akut bir travma sonrası oluşabildiği gibi mevcut olan menisküs yırtığına, bağ yaralanmasına, instabiliteye ve tekrarlayan travmalara sekonder oluşabilir. Dizde hassasiyet, hareket kısıtlılığı ve efüzyon olmakla birlikte daha çok altta yatan primer nedenin yakınması ön plandadır. Matriks metalloproteinazlar kıkırdak yıkımında rol oynarlar. Dejeneratif değişikliklerden sorumlu oldukları düşünülmektedir.
Rosenberg ve arkadaşları tarafından önerilen dizler 45 derece fleksiyonda iken arka-ön planda çekilen grafilerde diz ekleminin yük binme yüzeyinde ki kıkırdak defektleri gözlemlenebilir.
Kıkırdak lezyonlarını göstermede manyetik rezonans görüntüleme iyi bir yöntem olsa da altın standart artrsokopidir. Lezyonu gözle görebilme, boyutunu- derinliğini belirleyebilme, ek patolojileri saptayabilme ve en önemlisi aynı seansta tedavi edebilme avantajı sağlamasına karşın invaziv bir işlemdir.
Kıkırdak lezyonları temel olarak derinliğine göre iki gruba ayrılırlar. Subkondral kemiğe kadar inmeyen yüzeyel lezyonlara parsiyel denilmektedir. Subkondral kemiği geçerek kemik iliğine kadar ulaşanlara ise tam kat denilir.

Meniskus Yirtiklari Cesitleri ve Dereceleri

Menisküs Yırtıkları Çeşitleri ve Dereceleri
Menisküs yırtıkları genç bireylerde çoğunlukla travmaya sekonder görülmekle birlikte daha yaşlı bireylerde dejeneratif zeminde meydana gelen yırtıklar ön plandadır. [39] Mukoid dejenerasyon genç yaşta menisküsün nontravmatik yırtıklarına yol açabilen önemli bir patolojidir. Özellikle genç hastalar için önemli bir aktivite kısıtlama nedenidir.
Medial menisküs yırtıkları laterale göre daha sık olarak görülür. Ancak ön çapraz bağ rüptürü ile beraber olan yırtıklar daha çok lateral menisküsün arka boynuzunda uzunlamasına veya oblik olarak ortaya çıkar. Hem medial hem lateral menisküste yırtıklar daha çok arka boynuzda olur. Genç hastalar için en olası etken rotasyonel spor yaralanmalarıdır. Yaşlı hastalarda ise dejeneratif zeminde meydana gelir. Menisküs yırtığı ile aynı tarafta kıkırdak lezyonu görülme olasılığı yüksektir.
Menisküs Yırtıklarının Sınıflaması
Artroskopik Sınıflama
Menisküs   yırtıklarında   artroskopik   görüntüye   dayanarak  O’Connor   sınıflaması yapılmıştır.[18] Buna göre;
1) Longutudinal yırtıklar
2) Horizontal yırtıklar
3) Oblik yırtıklar
4) Radyal yırtıklar
5) Varyasyonlar (kompleks ve dejeneratif yırtıklar).
Longitudinal yırtıklar; daha çok travmaya sekonderdir. Menisküs kenarına paraleldir. Eğer serbest şekilde yer değiştirebilen bir parça mevcut ise “kova sapı” yırtık olarak adlandırılabilir. Yırtık kapsüle yakın yerleşimde ise periferik yırtık denilir.
Horizontal yırtıklar; menisküsleri alt ve üst olarak iki parçaya ayırmaktadır. Kompleks ve flep tarzı yırtıkların öncüsü olarak kabul görür.
Oblik yırtıklar; menisküsün iç kısmından başlayıp perifere doğru ilerleyen tam kat yırtıklardır. Yırtığın tabanına göre isim alırlar. Yırtığın tabanı posteriorda ise posterior oblik yırtık, anteriorda ise anterior oblik yırtık olarak adlandırılır.
Radyal yırtıklar ; oblik yırtıklar gibi menisküsün iç kısmından dışa doğru uzanırlar. Tam kat ve parsiyel özellikte olabilirler.
Varyasyonlar; kompleks yırtıklar, dejeneratif zeminde meydana gelen bu yırtıklar tüm yırtık tiplerini içerebilmektedirler.
Kanlanma ve İyileşme Özelliklerine Göre Sınıflama
Ayrıca menisküs kanlanma ve iyileşme özelliklerine göre üç alt sınıfa ayrılabilir.
Kırmızı-kırmızı zon; meniskokapsüler bölgeden 3 mm ye kadar olan bölgede olan yırtıklardır. İyileşme potansiyeli iyidir. Damarlı bölgede olduğu için bu isim verilmiştir.
Kırmızı-beyaz zon; meniskokapsüler bölgeden 3-5 mm mesafede bulunurlar. Yırtığın bir kısmı damarlı bölgede yer alırken diğer kısmı avasküler bölgededir. İyileşme potansiyelleri vardır ancak kırmızı-kırmızı zonda olan yırtıklara göre daha azdır. Genelde tamir yapıldıysa iyileşmeyi artırıcı yardımcı yöntemlere ihtiyaç vardır.
Beyaz-beyaz zon; meniskokapsüler bölgeden 5mm ve daha fazla mesafede merkezde olan yırtıklardır. İyileşme şansları yoktur diye kabul görür. Ancak özel ve genişletilmiş endikasyonlarla tamir edilebilir.
Yerleşim Yerine Göre Sınıflama
Cooper ve ark. tarafından tarif edilen sınıflama ise menisküsleri üç ayrı bölgeye (harfle ifade edilir) ve periferden uzaklığına göre 4 ayrı gruba (rakamla ifade edilir) ayırır ve bu ikisini kombine ederek isimlendirir.

Meniskus Nasil Tespit Edilir

Menisküs Nasıl Tespit Edilir, Menisküs Muayene Testleri
Meniskus Muayene Testleri
McMurray Testi
Menisküs yırtıklarının tespiti amacıyla uygulanır. Hasta supin pozisyonda ve diz fleksiyonda iken muayene eden kişi bir eli ile ayak bileğini kavrar. Diğer eliyle eklemin posteromedialini palpe ederek medial menisküsü muayene eder. Bu esnada tibiaya dış rotasyon ve varus yaptırır. Fleksiyonda olan diz yavaşça ekstansiyona getirilir. Femur menisküsteki yırtığın üzerinden geçerken bir klik duyulabilir veya hissedilebilir. Sonraki yıllarda ise hastanın ağrı hissetmesi de patolojik olarak yorumlanır olmuştur. Genel olarak dizin tam fleksiyonu ile 90 derece fleksiyonu arasında test bulgu verir. Bu fleksiyon derecelerinde test daha çok posterior yırtıkları gösterir. Daha ekstansiyonda ise menisküsün ön ve orta kısmındaki yırtığın belirtisi olabilir. Dış menisküs için ise diz fleksiyonda muayene eden kişinin eli lateral eklem aralığında olmalı ve tibiaya iç rotasyon ile valgus yaparak dizi fleksiyondan ekstansiyona getirmeli. Bu esnada bir klik sesi duyulması veya hastanın ağrı hissetmesi lateral menisküs yırtığını işaret edebilir.
Apley Testi
İki aşamadan oluşan McMurray testinin modifiye şeklidir. Hasta pron pozisyonda yatırılır. Kalça ekstansiyonda diz ise 90 derece fleksiyonda olmalıdır. Ayak masaya doğru bastırılır ve dize iç-dış rotasyon yaptırılır. Ağrı veya klik çoğunlukla diz eklem çizgisinde hissedilir. Fleksiyon açısı değiştirilerek test tekrarlanır. İç rotasyonda lateral menisküs dış rotasyonda medial menisküs muayene edilir. Kompresyon aşamasında menisküs patolojileri, distraksiyon aşamasında bağ yaralanmaları değerlendirilir.
Thessaly Testi
Hastanın her iki dizi ayrı ayrı muayene edilir. Muayene eden kişi hastanın ellerinden tutar ve hasta tek ayağını yerden kaldırır. Zemin ile temas eden alt ekstremite dizden 5 derece fleksiyona getirilir ve hastaya ayağı sabit kalacak şekilde vücudunu içe-dışa çevirmesi söylenir. Bu esnada vücudun içe dönmesiyle asıl olarak tibia dış rotasyon yapmaktadır. Vücudun içe dönmesiyle medial menisküs, dışa dönmesiyle lateral menisküs muayene edilir. Aynı yöntem diz 20 derece fleksiyonda iken tekrarlanır. Hastanın eklem aralığında ağrı hissetmesi pozitif olarak yorumlanır.
Steinman Testi
Hasta oturur pozisyonda iken dizler 90 derece fleksiyonda ve tibia ayaktan tutularak iç-dış rotasyona getirilir. Menisküs patolojisi varsa hasta eklem aralığında ağrı hisseder. Dış rotasyonda iç, iç rotasyonda dış menisküs muayene edilir. Temel olarak diğer testlerle benzer prensiple çalışır. Tibianın rotasyonuyla menisküste sıkışma yaratması ve patoloji varlığında hastanın ağrı hissetmesi prensibine dayanır.
Eklem Aralığı Hassasiyeti
Hasta oturur veya yatar pozisyonda iken diz 90 derece fleksiyonda iç ve dış eklem aralığına basınç uygulanır. Hastanın ağrı hissetmesi aynı tarafta patolojik olarak yorumlanabilir. Duyarlılığı yüksek ancak seçiciliği düşük bir test olmakla birlikte diğer testlerle beraber kullanılması önerilir.
Ege Testi
Hastanın dizleri iç rotasyonda ve her iki ayak sabitken yere doğru çömelme ve kalkma hareketini yapar. Bu esnada hastanın eklem aralığında ağrı hissetmesi dış menisküs yırtığı lehine yorumlanır. Aynı hareket dizler dış rotasyonda iken tekrarlanır ve iç menisküs yırtığı için anlamlı kabul edilir.
Ters Mcmurray Testi
Mcmurray testi ile aynı prensipte uygulanır. Farklı olan ise iç rotasyonla dizin dışında değilde içi tarafında ağrı veya klik olmasıdır. Yada dış rotasyonla dizin dışında ağrı veya klik alınmasıdır. Bu yüzden ters Mcmurray testi olarak adlandırılmıştır.

Meniskus Yirtiklari Tanisi

Menisküs Yırtıkları Tanısı
Genel olarak 45 yaş altı bireylerde en çok görülen diz bölgesi sorunları bağ yaralanmaları ve menisküs yırtıklarıdır. 45 yaşın üzerinde ise dejeneratif hastalıklar daha ön planda görülür. Menisküs yırtıkları yine bu yaş grubunda görülse de daha çok dejeneratif zeminde olması beklenmektedir.
Diz ekleminde dejeneratif değişiklikler daha çok bilateral olma eğilimindedir. Genç yaşlarda görülen menisküs yırtıkları ise genelde travmaya sekonder ve tek taraflıdır. Ancak genç bireylerde mukoid dejenerasyonda nontravmatik yırtıklara neden olabilir.[27]
Hangi yaş grubunda olursa olsun hastaların en çok başvuru nedeni ağrı ve instabilitedir. Bunu daha az oranda kilitlenme ve eklem şişliği takip eder.
Menisküs yırtılması tanısı
Ağrı lokalizasyonu teşhiste yardımcıdır fakat güvenilirliği çok yüksek değildir. Örneğin menisküs yırtıklarında ağrı daha çok eklem aralığında hissedilir ancak bazen hastalar patellar ağrıyı da aynı lokalizasyonda algılayabilirler. Ağrının mutlaka tarifi hastaya yaptırılmalıdır. Merdiven inip çıkmakla, yürüme ve istirahat ile, oturmakla, eklem hareketleri ile ilişkisi hastaya ifade ettirilmelidir. Egzersiz ile birlikteliği hastaya sorulmalıdır. Spor yaralanması sonrası ortaya çıkan durumlarda hastanın etkinliğe devam edip edemediği öğrenilmelidir.
Kilitlenme; diz eklem içi patolojilerinde kilitlenme daha çok longitudinal menisküs yırtıklarına bağlı olsa da serbest cisimlerden kaynaklanabileceği de unutulmamalıdır. Yalancı kilitlenmenin en sık nedenlerinden olan osteokondritis dissekanstan ayırımı dikkatle yapılmalıdır.
Şişme; daha çok patella üzerinde göze çarpar ve diz eklem kontuarlarının silinmesine kadar ilerleyebilir. Akut şişmeler daha çok eklem içi kanamaya bağlıdır. Bunun da en sık nedenleri bağ yaralanmaları, menisküs yırtıkları, eklem içi kırıklar ve travmatik patella çıkığıdır.
İnstabilite hastalar tarafından genellikle iyi tarif edilir. Diz ekleminin boşalması şeklinde algılanır. Günlük yaşam sırasında veya zorlama ile olup olmadığı ayırt edilir. En çok kovasapı yırtıklarda karşımıza çıkan bir durumdur.
Bakı Bulguları
Her hastaya genel yaklaşımda olduğu gibi ayrıntılı öykü alma ve klinik değerlendirme ilk sırada ve dikkatle yapılmalıdır. Bunu sırasıyla direkt grafiler gerektiğinde manyetik rezonans görüntüleme ve gerektiğinde diğer bölüm konsültasyonları izler.

Meniskus Biyomekanigi

Menisküs Biyomekaniği
Diz eklemi menteşe tipi bir eklem olarak kabul edilmesine karşın yalnızca fleksiyon ekstansiyon hareketi yapan basit bir eklem değildir. Çünkü fleksiyon ve ekstansiyon femur ve tibia arasında kayma ve yuvarlanma hareketi ile oluşur. Ayrıca sagittal düzlemde fleksiyon ve ekstansiyon olurken, aynı anda koronal düzlemde abduksiyon ve adduksiyon, transvers düzlemde iç ve dış rotasyon oluşmaktadır. Transvers rotasyon hareketinin merkezi tibianın medial epikondilinden geçtiği için dış epikondilin iç epikondilin etrafında döndüğünü kabul edebiliriz. Fleksiyon hareketinde iç epikondil posteriora doğru döner. Yani tibia iç rotasyon yapar. Bu rotasyondan femoral lateral kondilin mediale göre daha büyük olmasıda sorumludur. Bu burgu şeklinde ki dönmeye dizin “screw home” mekanizması adı verilir. [23]
Femur kondilleri tibianın üzerinde karmaşık yuvarlanma ve kayma hareketleri yaparlar. Fleksiyonda femoral kondiller tibianın üzerinde arkaya doğru yer değiştirir. Femoral roll-back [24] adı verilen bu kayma hareketi ile diz tam ekstansiyondan 90 derece fleksiyona geldiğinde femurun tibia üzerinde ki temas noktası 14 mm arkaya doğru yer değiştirir.
Menisküsler üçgen yapıda olmaları nedeniyle yük geldiği anda bunu perifere doğru iletirler. Bu sırada da sirkumferansiyel lifler boyunca gerim güçleri oluşur. Yük aktarımında lateral menisküs medial menisküse göre biraz daha fazla rol oynamaktadır. Dize gelen yükün %50 kadarını medial menisküs taşıyabilirken lateral menisküste bu oran %70’lere kadar çıkmaktadır. [8] Geri kalanı ise medial eklem kıkırdağına eşit olarak aktarılır. Dizin tümü birden incelendiğinde ise gelen yükün %35-50’sini her iki menisküs birlikte aktarırlar. [25] Menisektomili hastalarda ise yük aktarımı daha zor ve uygunsuz şekilde olmaktadır. Femur ve tibia arasındaki uyum azaldığı için temas alanı küçülür ve birim alana düşen basınç artar. [6] Her iki menisküsün ön boynuzları arkaya göre daha hareketlidir. Bunda asıl etken menisküslerin arka yapışma bölgelerinin daha sağlam olmasıdır.

Meniskus Kanlanmasi

Menisküs Kanlanması
Menisküs, büyük kısmı avasküler olmasına rağmen aktif bir dokudur. Genel olarak perfierik 1/3 lük kısmının iyi beslendiği, merkeze doğru gidildikçe dolaşımın azaldığı kabul görür. Merkezi kısım direkt olarak eklem sıvısından beslenir. [20] Bu yüzden periferik yırtıkların tamiri merkeze yakın bölgedeki yırtıkların tamirlerinden daha iyi sonuç verir.
Temel olarak medial ve lateral geniküler arterin süperior ve inferior dallarından beslenirler. Bu arterlerden çıkan uç dallar, diz eklemi kapsülü ve sinovyal doku içerisinde bir perimeniskal kapiller ağ oluşturarak menisküslerin kapsüle yapışma yerine yakın periferik kısımlarını beslerler. Dairesel dizilim gösteren bu pleksustan çıkan radial dallar menisküste eklemin merkezine doğru yönelirler. Radial yöndeki bu damarların medial menisküste % 10-30, lateral menisküste % 10-25 oranında periferden merkeze doğru geldiği saptanmıştır. Menisküslerin ön ve arka boynuzları, kendilerini çevreleyen vasküler sinovya yoluyla lateral ve medial geniküler arterden gelen birkaç dal dışında özellikle orta geniküler arterden beslenirler. Doğumdan önce ve yaşamın ilk yıllarında kanlanma daha yoğunken yıllar geçtikçe sadece periferik %10-30 luk kısmında kalır.

Meniskusun Yapisi

Menisküs Yapısı
Menisküsler fibrokartilajinöz yapıdadır. Az sayıda hücre ve bol miktarda ekstraselüler matriksten oluşmuştur. Temel hücre yapısını fibrokondrositler oluşturmakla birlikte hem fibroblast hem de kondrosit özelliklerine sahiptir. Başta kollajen olmakla birlikte ekstraselüler matriksin yapım ve devamından sorumludurlar. Fibrokondrositler yük değişimlerine proteoglikan sentezini değiştirerek cevap verirler. Kondrositler uzun ömürlü hücrelerdir.[14] Menisküs yapısının %70 i sudur, kuru ağırlığı ise % 75 kollajen %8-13 kollajen olmayan proteinler ve %1’de heksozaminden oluşmuştur. Kollajenin ise (yük taşımasını sağlayan dizilime sahip olduğu için) yakşalık olarak %90’ı tip 1 kollajendir. [15] Kollajen liflerin çoğu anteropostiror eğrilik boyunca seyreden sirkumferansiyel liflerden oluşur. Doğal olarak bu lifler ön ve arka boynuz arasındaki gerilime karşı direnç gösterirler. Radial lifler ise iç ve dış kenara uzanırlar. Yüklenme sırasında menisküsü bir arada tutarlar. Radial liflerin hasar görmesinde çoğunlukla longitudinal yırtık oluşur. Vertikal ve oblik lifler üst ve alt yüzey arasında uzanım gösterirler. Vertikal liflerin hasar görmesi durumunda horizontal yırtık meydana gelir. [16] Tip 2, 3, 5 ve 6 kollajenler menisküs yapısına küçük miktarlarda katılırken, esas kollajen %90 katılım payı ile Tip 1’dir.
Menisküsler dize gelen yüklerin aktarımı ve tibia ile femur kondillerinin arasındaki uyumu sağlar. Bu yüklenme esnasında fibrokondrositler proteoglikan sentezini değiştirerek cevap verirler. Proteoglikanlar biyokimyasal yapıları nedeniyle kompresif yüklenmelere dayanma yeteneğine sahiptirler. Hidrofilik olmaları sebebiyle ağırlıklarının 50 katı kadar su tutabilir ve yüklenme anında bunun %20 sini ortama salabilirler. Bundan sonraki aşamada proteoglikan ve kollajen zincirleri arasındaki kayma hareketi sonucu elastik deformasyon meydana gelir. İşte bu mekanizma ile menüsküsler yük aldığında şeklini değiştirip yükü distale doğru aktarır ve yüklenme bittiğinde ise tekrar eski haline döner, ortama saldığı sıvıyı yeniden emerek bir sonraki yüklenmeye hazır hale gelir. Bu sıvı akımının diğer bir avantajı da fibrokondrositlerin beslenmesine yardımcı olmasıdır. [17]
Deney hayvanlarında egzersiz ile menisküs arka boynuzlarında artmış kollajen ve proteoglikan sentezi olduğu gösterilmiştir. [18] Bu da menisküsün dinamik bir yapısının olduğunun göstergesidir.
Dize aksiyal yüklenme olduğunda menisküs komprese olarak eklem merkezinden uzaklaşır. Bu uzaklaşma, aksiyal yüklenmenin çembersel kollajen liflerdeki gerginlik ve baskısının bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. Menisküslerin tüm bu biyokimyasal kompozisyonu ve fibril mimarisi viskoelastik yapısını sağlamaktadır.
Ekstraselüler matriksi oluşturan makromoleküller kollajen ve elastin, proteoglikanlar ve matriks proteinlerinden oluşur. Proteoglikanlar kovalent bağlı glikozaminoglikanlardır ve su çekici özelliği bulunmaktadır.
Menisküste bulunma oranları;
Kondroitin 6 sülfat % 40
Kondroitin 4 sülfat %10-20
Dermatan sülfat %20-30
Keratan sülfat %15.
Tip VI kollajen, fibronektin ve trombospondin moleküller arası adhezyonu sağlayan adheziv glikoproteinlerdir. Hasarlı menisküs tamirinde rol oynadığı gibi hücrelerle ekstraselüler matriksin etkileşimine de katkı sağlar. [19]

Meniskusun Gorevleri Nelerdir

Menisküsün Görevleri Nelerdir?
Menisküslerin görevleri arasında, dizin stabilitesini sağlamak, temas alanını genişletmek, şok absorbsiyonu ve eklem kıkırdağının beslenmesi sayılabilir. Ayrıca fleksiyon ve ekstansiyon sırasından kapsüler ve sinovyal sıkışmayıda önler.
Yüklenmede menisküsler üzerine gelen yükler eklem yüzeyine dik olarak etkir ve vertikal ve radial komponentlere bölünür. Radial yönde etkiyen yük menisküsü eklemin periferine doğru zorlar. Bu kuvvete karşı koymak için menisküs içinde gelişen tensil strese "hoop stresi" denir. [2] Femur ve tibia arasında bir tampon gibi görev görerek femurdan gelen kompresif kuvvetlerin tibiada daha geniş bir alana dağılarak aşağıya iletilmesini sağlar. Bu kondillerde ki temas menisektomi yapılmış hastalarda artmakta ve birim alan gelen yük miktarı yükselmektedir. Menisektomili hastaların artritik değişimlerini de açıklamaya yardım eder. Menisektomili hastalarda temas oranı yaklaşık olarak %40 oranında azalmaktadır. Buda artritik değişimlere neden olarak gösterilebilir. [6] Lateral menisküs, üzerine gelen yükün büyük kısmını taşırken medial menisküs bu yüklenmeyi bir miktar kıkırdak ile paylaşmaktadır.
Diz ekleminde şok absorbsiyon görevide vardır. [8] Bu etkilerini kollajen dizilimi ile sağlarlar. Diz eklemine gelen ani yüklenmelerde kıkırdak yüzeyini korurlar.
Diz ekleminde ölü boşlukları doldurarak eklem stabilitesine katkı sağlarlar. Özellikle diz fleksiyondan ekstansiyona gelirken kayma ve rotasyon hareketinde bu stabilizasyona olan katkısı belirginleşir. Fleksiyon ve ekstansiyon esnasında sinovyal dokuların ve kapsülün eklem içerisinde sıkışmasını önler. Ayrıca sinovyal sıvının eklem içerisinde eşit şekilde dağılımını sağlayarak kıkırdak beslenmesine katkıda bulunur. Ön çapraz bağ yokluğunda ise stabilizasyon görevi daha da artar.
Deneysel ve klinik olarak ön çapraz bağ rezeksiyonu ile birlikte yapılan medial ve lateral menisektomili hastaların incelenmesi yapılmıştır. Ön çapraz bağ rezeksiyonu ile beraber medial menisektomi sonrası dizin anterior translasyonu önemli derece artmasına rağmen lateral menisektomilerde bu artış daha az miktarda olmuştur.

Meniskus Nedir ve Neden Olur

Menisküs Anatomisi, Menisküs Neden Olur?
Menisküsler, femur kondilleri ile tibia platosu arasında yer alan, hilal şekilli, üçgen kesit yüzeyine sahip, özelleşmiş fibröz kıkırdak yapılı dokulardır. Eklem yüzeyini derinleştirerek tibia platosu ile femur kondillerinin uyumunu arttırmak görevleri arasında olup anatomik şekilleri de bu yönde gelişmiştir. Lateral ve medial olmak üzere her dizde toplam iki adet menisküs bulunur. Menisküslerin periferleri konveks olup diz eklem kapsülüne yapışır. Bu yapışma sadece lateral menisküsün popliteus tendonu ile olan komşuluğunda bulunmaz. Ön tarafta transvers ligaman ile birbirine bağlanırlar. Bu ligaman sayesinde femurun tibia üzerinde kayması sırasında birlikte hareket ederler.
Menisküs Nedir?
Menisküsler femur kondilleri ile tibia arasında yerleşen C şeklinde fibrokartilajinoz dokulardır. Dize binen kompresif yüklenmelerin ekstansiyonda %50’si, 90 derece fleksiyonda %85’i menisküsler aracılığıyla aktarılır. Periferik kısımları kalın ve konvekstir merkeze doğru incelir ve koronal planda üçgen şeklinde görülürler. Üst yüzey femoral kondiller ile daha iyi uyum sağlaması için içbükey şeklindedir. Alt yüzeyi ise tibia platosu ile temas halinde olduğu için düzdür.
Medial menisküs C şekline daha çok benzeyen (laterale göre) yarım daire şeklindedir. Tibia platosunun yaklaşık olarak 2/3 ünü kaplar ve yaklaşık olarak 3,5 cm boyundadır . [2] Medial menisküs ön tarafta interkondiler eminensiya ile ön çapraz bağa tutunur. Ortada ise periferik eklem kapsülüne yapışmıştır. Medial menisküs tibia ve eklem kapsülü ile laterale göre daha sıkı şekilde bağlantı gösterir. Arka boynuzu posterior interkondiler alana yapışır ayrıca posterior oblik ligaman ve semimembranosus ile fibröz bantlarla sıkı şekilde tutunmuştur. Orta 1/3 lük kısmı ise eklem kapsülüne yapışmıştır. Bu yapışmanın tibial kısmına koronal ligaman adı da verilir. Medial menisküsün arka boynuzu ön boynuza göre yaklaşık iki kat daha geniştir. Ön taraftaki genişliği hemen hemen 8-10 mm iken arkada 16-20 mm’dir.
Lateral menisküs mediale göre tibiada daha fazla yer kaplar. Ancak medail menisküs lateralden daha büyüktür. Ön ve arka boynuzları birbirine yakın olduğu için mediale göre daha dairesel yapıdadır. Ön boynuzu area interkondilaris anteriora, ön çapraz bağın yapışma yerinin arka-dış kısmına tutunur. Lateral menisküs arkada femoral kondile iki özel bağ ile tutunur. Bunlar arka çapraz bağın pozisyonuna göre isimlendirilir. Arka çapraz bağın arkasında seyreden birincisine lig. meniscofemorale posterior (Wrisberg) denilir. [3,4] İkincisi ise Humphry [5] adıyla bilinen lig. meniscofemorale anteriordur. Bu ligaman arka çapraz bağın önünden geçer. Bu iki bağa popliteus tendonu da yardımcı olur ve lateral menisküsün arka boynuzu stabilizasyonu sağlanır. Popliteus tendonu dizin posterolateral köşesinde lateral menisküs ve lateral kapsül arasından oblik olarak geçer. Lateral menisküsün genişliği medial menisküse göre daha homojendir. Ön ve arka tarafta 5-6 mm olan bu ölçüm orta ksımda biraz daha kalın olup yaklaşık olarak 7-8 mm’dir. Arka tutunma yeri medial menisküse göre biraz daha öndedir.

Ayak Arkasi Endoskopisi

Ayak Arkası Endoskopisi
Hasta genel anestezi altında yüzüstü pozisyonda yatırılır ve 1 gr sefozolin sodyum yapılır. Uyluk proksimaline pnömatik turnike uygulanır ve 300 mmHg basınç ile şişirilir. Kruris altına küçük bir destek yerleştirilir. Böylece ayak bileğinin serbestçe hareket ettirilmesi sağlanır . Gerekli görüldüğünde bir yumuşak doku distraktör cihazı kullanılabilir.
Artroskopi solüsyonu olarak %0,9’luk izotonik sodyum klorür kullanılır. 30 derece 4,0 mm artroskop ayak arkası endoskopisi için rutin olarak kullanılır. Osteofit tedavisi için kullanılan standart eksizyonel ve motorize cihazlara ek olarak, bir 4 mm chisel ve periostal elevatör faydalı olabilir.
Ayak bileğinde işaret noktaları lateral malleol, aşil tendonunun medial ve lateral sınırı ve ayak tabanıdır.
Ayak bileği nötral pozisyonda tutulur. Lateral malleol ucundan aşil tendonuna düz bir çizgi çekilir. Bu çizgi ayak bileği nötral pozisyonda iken ayak tabanına paraleldir. Posterolateral portal hemen bu çizginin üstünde ve aşil tendonunun önündedir. Vertikal bir insizyon yaptıktan sonra subkutan tabaka mosküto klemp ile geçilir. Mosküto klemp birinci ve ikinci parmak arası boşluğu gösterecek şekilde anteriora yönlendirilir.
Klempin ucu kemiğe (talus posterioru) değdiği zaman, aynı yönü gösterecek şekilde künt bir trokar ile birlikte 4,0 mm artroskop yerleştirilir. Kemiği sagital planda palpe ederek, ayak bileği ve subtalar eklem seviyesi ayırt edilebilir. Eklem seviyesinde trokar ekstraartiküler yerleştirilir. Trokar 4,0 mm artroskop ile değiştirilir, görüntü yönü lateral tarafa 30 derecedir. Posteromedail portal aynı seviyede aşil tendonunun medialinden yapılır. Vertikal bir insiyon yaptıktan sonra bir mosküto klemp yerleştirilir ve artroskopa 90 derece açıyla yönlendirilir. Mosküto klemp artroskopa değdirilerek tüm şaftı boyunca distal ucuna, kemiğe kadar kaydırılır. Artroskop hafifçe geriye çekilir. Klemp lensin önündeki yumuşak dokuyu sıyırmak için kullanılır.
Skar dokusu veya yapışıklık olan durumlarda klemp 5,0 mm full radius shaver ile yer değiştirilir. Shaver ucu lateral ve hafif plantar yönde subtalar eklemin lateral yüzüne doğru yönlendirilir. Eklem kapsülü ve yağlı doku çıkarılabilir. Subtalar eklemin çok ince olan eklem kapsülünün çıkarılmasından sonra posterior eklem kompartmanı incelenir. Ayak bileği eklemi seviyesinde, posterior talofibular ve posterior tibiofibular ligaman görülür. Posterior talar çıkıntı skar dokusundan serbestleştirilebilir ve FHL(fleksör hallusis longus) tendonu görülür. FHL tendonu önemli bir işaret noktasıdır. İnce kapsül çıkarıldıktan sonra, ayak bileği eklemine girilir. Medial tarafta, medial malleolün ucu ve deltoid ligamanın derin kısmı gösterilebilir. Medial malleol seviyesinde eklem kapsülünü içten dışa açarak, posterior tibial tendonun kılıfı açılabilir ve artroskop tendon kılıfının içine gönderilebilir. Posterior tibial tendon izlenebilir. Aynı uygulama fleksör digitorum longus tendonu için tekrarlanabilir. Topuğa el ile distraksiyon uygulanarak ayak bileği posterior kompartman genişler ve shaver posterior ayak bileği kompartmanına yerleştirilebilir. Total sinovektomi veya kapsülektomi yapılabilir. Tibial plofondun tümüne ek olarak, talar çatının (dome) tüm yüzeyi incelenir. Osteokondral defekt veya subkondral kistik lezyon saptanabilir, debride edilip drillenebilir. Posterior sindezmotik ligamanlar izlenir ve hipertrofik ise parsiyel rezeksiyon yapılır.
Semptomatik os trigonuma, posterior talar proses kırığının kaynamaması veya semptomatik büyük bir posterior talar çıkıntı neden olabilir; her ikisi de posterior talar çıkıntıya yapışan fleksör retinakulumda serbestleşmeye ve posterior talofibular ligamentte kısmi ayrışmaya neden olur.
FHL tendonun gevşetilmesi fleksör retinakulumun posterior talar çıkıntıdan ayrılmasını içerir. Böylece tendon kılıfına artroskop ile girilebilir (medial malleol altındaki tendonu izleyerek) ve daha ileri gevşetme yapılabilir. Gergin ve kalın bir krusis fasyası olduğunda cihazların serbest hareketini engelleyebilir. Fasya’yı punch veya shaver ile genişletmek yardımcı olabilir. Uygulama sonunda kanama elektrokoter ile kontrol edilir. Cihazların çıkarılmasından sonra, insizyon 3/0 emilmeyen sütür ile sinüs oluşumunu önlemek için kapatılır. Steril bandaj ile kapatılır. Operasyondan sonra tolere edebildiği kadar yük vermeye izin verilir. Pansuman üç gün sonra çıkarılabilir. Cerrahiden sonra olabildiğince erken tolere edebildiği kadar ROM (range of motion) egzersizlerine başlanmalıdır.

Haglund Sendromu Nedir

Haglund Sendromu Hastalığı Nedir
Topuğun arka tarafındaki bir ağrı, kişide fonksiyon bozukluğuna neden olabilecek bir duruma yol açabilir. Eğer ağrı posterosuperior kalkaneus çıkıntısının ve retrokalkaneal bursitin oluşturduğu bir bulgular bileşkesinden oluşuyorsa buna Haglund sendromu denir. Haglund (31), başlangıçta sert ve arkası düşük ayakkabıların giyilmesiyle büyümüş bir posterosuperior kalkaneal çıkıntının yol açtığı ağrılı bir ayak arkası tanımlamıştır. Bugün Haglund sendromu kalkaneusun posterosuperiorunda ağrı ve hassasiyet ile karakterize bir durumu olarak tanımlanmaktadır. Haglund sendromu ayrıca ''pump-bump'' olarak da bilinir. Haglund sendromuyla yüzeyel Aşil bursiti gibi diğer patolojik durumların ayrımının yapılması önemlidir. Haglund sendromu retrokalkaneal bursanın inflamatuar ve ağrılı şişmesini içerdiği gibi bazen Aşil tendonunun insersiyonal tendinopatisiyle birlikte olabilir. Bu sendrom, Aşil tendonunun ventral yüzü ve kalkaneal çıkıntının posterosuperioru arasındaki bursanın tekrarlayan sıkışması ile ortaya çıkar. Dinlenme periyodundan sonra yürümeye başlayan hastalarda ağrı ortaya çıkması tipik bir durumdur. Girişimsel tedavi, inflame olmuş bursanın çıkarılmasını ve kemik çıkıntının rezeksiyonunu içerir. Bu bölgedeki diğer patolojilerin ayrımı yapılmalıdır.
Aşil tendonu patolojileri, insersiyonal ve noninsersiyonal olmak üzere ikiye ayrılabilir . Noninsersiyonal patolojiler, tendinopati, paratendinopati ve bunların kombinasyonu şeklinde sınıflandırılabilir. Semptomlar tipik olarak insersiyonun 4 cm ile 6 cm üstünde ortaya çıkar. Aşilin kalkaneusa yapışma yerinde oluşan tendinopatiye, insersiyonal tendinopati denir. Ağrı, sıklıkla kalkaneusun üzerindeki insersiyonun orta hattında lokalize olur. İnsersiyonal tendinopati, retrokalkaneal bursitle birlikte de görülebilir. Haglund sendromunun bir parçası olarak retrokalkaneal bursitte, Aşil tendonunun medialinde kalkaneus posterosuperior sınır seviyesinde palpasyonla ağrı oluşturulabilir. Ağrı, ayak bileğinin dorsifleksiyonu sonucu ortaya çıkar çünkü Aşil tendonunun anterior sınırı ve kalkaneusun posterior superior kenarı arasındaki retrokalkaneal bursa sıkışır ve retrokalkaneal bursite yol açar. Retrokalkaneal bursitin tedavisi sıkı ayakkabıların giyilmesinin önlenmesi, aktiviteye alışma, nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ), yumuşak dolgu maddelerinin kullanılması,germe-güçlendirme egzersizleri ve retrokalkaneal alana kortikosteroid enjeksiyonudur.
Eğer konservatif tedavi başarısız olursa, iki çeşit cerrahi yöntem uygulanabilir. Ameliyat yöntemleri temel olarak kalkaneusun posterior superior kısmının açık rezeksiyonunu ya da kalkaneal wedge (kama) osteotomiyi içerir. Açık cerrahi tedavinin komplikasyonları yüzeyel ya da derin olabilir. Bunlardan bazıları, deride harabiyet, ameliyat izinin çevresinde hassasiyet, hoş görünmeyen ameliyat izi ya da topuk çevresinde parestezidir (34,36). Aşil tendonunun avulsiyonu (kopması), kalkaneusun bütün posterosuperior kısmının çıkıntısı ortadan kaldırıldıktan sonra kemik yapının zayıflaması ve kalkaneal stres kırıkları gibi diğer komplikasyonlar da tanımlanmıştır (34, 35, 37). Yeterli kemik çıkarılamamasına ve azalmış dorsifleksiyonla sonuçlanmış Aşil tendonu sertliğine bağlı tekrarlayan sekonder ağrı da bildirilmiştir (38). Açık cerrahi sonrası yara iyileşmesi problemi, hastaların %30'unda tanımlamıştır (39). Endoskopik tedavi ise, diğer bütün minimal invazif cerrahi girişimlerde olduğu gibi, düşük morbidite, mükemmel yara iyileşmesi, fonksiyonel sonuç, kısa iyileşme süresi ve spora çabuk dönme gibi avantajlar sunar.

Fleksor Hallusis Longus Tenosinoviti Nedir

Fleksör Hallusis Longus Tenosinoviti Nedir
İlk olarak Lapidus ve Seidenstein tarafından tanımlanmıştır. Literatürde yaklaşık 50 olgu tanımlanmıştır çoğu olgu sunumu olsa da Hamilton ve arkadaşları tarafından seriler bildirilmiştir. Tenosinovit en sık tendonun fibroosseoz tünele girdiği sustantakulüm tali seviyesinde proksimalde gelişir. Sıklıkla bale dansçılarında plantar fleksiyon end point pozisyonu ile ilişkilidir. Tendon hipertrofisi, sinovyal yapışıklıklar, FHL tendonun daha distale yapışması, longitudinal dejeneratif yırtıklar, fibroosseoz tünel bölgesinde nodülarite gibi çeşitli patolojiler bu durum ile ilişkilendirilmiştir. Mccarrol ve Kolletis bu durumun nedeni olarak kas uzaması ve FHL kasının daha distale yapışmasını öne sürmüşlerdir. Tenosinovitle ilişkili longitudinal yırtıklar oluşabileceği bildirilmiştir. Hamilton FHL tenosinoviti ile ilişkili semptomatik os trigonum bildirmiştir. Ancak Kollatis os trigonum olmayan bir çok olgu sunmuştur.
Değişen derecelerde tenosinovit, FHL’ de tetiklenme, nodülarite ve tendonda kalınlaşma, FHL’de dejeneratif yırtığa sebep olabilir. Frenete ve Jakson ve diğer yazarlar stenozan tenosinoviti tanımlamışlardır. Trepman aktif plantar fleksiyon ve başparmağın pasif dorsifleksiyonu ile posteromedial ayak bileği ağrısı ortaya çıkan bir hasta bildirmiştir. Hastanın posteromedial ayak bieğinde yırtılma hissi, şişlik ve ekimoz bulunmuş. Eksplorasyonda FHL’de longitudinal yırtık saptanmış ve primer tamir yapılmıştır. Aşırı kullanma sonucu tendonda fusiform genişleme, erozyon ve kilitlenme meydana gelir.
Ayak bileği arkasında FHL tetiklenmesi hikayesi olan prosfesyonel bir dansçıda baş parmakta kilitlenme ile ilişkili daha akut ani bir ağrı ortaya çıkmış, eksplorasyonda FHL kılıfında stenoza ek olarak FHL’ de flep tarzında bir yırtık saptanmıştır. Kılıfın serbestleştirilmesi ve flep yırtığın çıkarılması sonrasında hasta profesyonel iş yaşantısına geri dönebilmiştir. Bu nedenle, tendonun mekanik irritasyonu ağrı kaynağı olmayabilir. Fakat rüptür veya yırtık için bir risk faktörüdür.
Bu durum FHL tendonunda fusiform kalınlaşma ile birlikte santral liflerde rüptür bildiren Sammarco ve Miller gibi çeşitli yazarlar tarafından gözlenmiştir. Kolettis tendon kılıfında stenoz, snovyal hipertrofi, yapışıklık, mukoid dejenerasyon, tendonda nodularite ve birkaç kısmi FHL tendon yırtığı olgusu bildirmiştir. Bu durum kasılmış FHL kasına başparmağa güçlü ektansiyondan sonra oluşabilir. FHL’ de kalınlaşma ve hipertrofi ve fleksör digitorum longus aksesoryum varlığı eşlik eden tenosinovitle birlikte fibrosseoz tunelde sıkışmaya yol açabilir.
FHL’in sıkışması ve FHL skarlaşması distal tibia, ayak bileği ve kalkaneus kırıkları sonrası görülebilir. Hastalar ön ayak üzerinde yüklenememe ve dorsifleksiyon fleksibilitesini yapamamadan şikayet ederler. Bu olgularda ayak bileği dorsifleksiyonu ile deformite artarken plantar fleksiyonda azalır. Eğer tendon yumaşak doku veya kemiğe yapışık ise serbestleşmesinden fayda görür. Eğer tendon yapışıksa ve kas gövdesi fibroze ise veya posterior tibiya bağlı ise serbestleştirme daha az etkilidir ve kas gövdesi eksizyonu ve tendonu tam kat kesmek gerekmededir.
Mekanik faktörlere ek olarak tendon enflamatuar artropati ile ilişkili patolojik süreçler geçirebilir.

OS Trigonum Sendromu Nedir

OS Trigonum Sendromu Nedir
Talus kemiğinin posterior çıkıntısının medial ve lateral olmak üzere iki tüberkülü vardır(11). Tüberküller fleksor hallusis longus (FHL) tendonunun fibro-ossöz tüneliyle ayrılmışlardır. 8– 11 yaşları arasında, posterior çıkıntının posteriorunda ayrı bir ossifikasyon merkezi oluşur . Kemikçik lateral tüberkülle kaynaşarak posterior çıkıntıya bağlı ya da posterior çıkıntının lateral tüberkülüne bitişik olarak gelişebilir. Kemikçik lateral tüberküle kaynaşmadan gelişirse os trigonum olarak isimlendirilir, bu ilk olarak 1804 yılında Rosenmuller tarafından adlandırılmıştır. Kemikçik talusun posterior çıkıntısının uzantısı olarak geliştiğinde ise ‘Trigonal çıkıntı’ (11) ya da ‘Steida çıkıntısı’ ismini alır.
Literatürde os trigonum prevalansında geniş varyasyon içermektedir. Bir çalışmada yapılan normal ayak radyografilerinde % 1,7 ile % 7 arasında os trigonumu saptanmıştır(15). Yapılan başka bir çalışmada ise popülasyonun % 7,7’sinde os trigonum varlığı tespit edilmiştir (16). Burman ve Lapidus tüm ayaklarda % 50 os trigonum prevalansı rapor etmiştir (17). Sewell ise talusların % 11’inde ayrı kemikçik oluşumu bulmuştur (18). Sarrafian’a göre ise yetişkinlerdeki os trigonum frekansı % 2,7 ile % 7,7 arasındadır(11). Ayrıca insanların % 50’sinde her iki ayakta bir os trigonum varlığı rapor edilmiştir (11).
Talus kemiğinin lateral tüberkülü ve os trigonumun şekil ve büyüklüğü geniş bir spektruma sahiptir (19,20). Bazıları talusun posterior çıkıntısıyla eklemleşmez iken bazı hastalarda posterior çıkıntının lateral tüberkülüyle kartilaginöz eklem yapar ve bu posterior çıkıntı fraktürleriyle eklemleşen os trigonum ayrımını radyografiyle yapmayı zorlaştırır. Os trigonum boyutlarındaki geniş varyasyon sebebiyle büyük os trigonum ile bipartite talusu ayrımını yapmak gerekir
Os trigonumun üç yüzeyi vardır(11). Anterior yüzü posterior çıkıntının lateral tüberkülüne fibröz, fibrokartilaginöz veya kartilaginöz dokuyla; alt yüzeyi kalkaneusla eklemleşir. Lateral tüberkülün ligamentöz bağlantılarının uzantıları ise – posterior talofibüler ligaman ve fibulotalokalkaneal ligamanın talar komponenti - os trigonumun posterior yüzeyi ile bağlantıdadır.

Posterior Ayak Bilegi Sendromu

POSTERİOR AYAK BİLEĞİ İMPİNGEMENT( SIKIŞMA ) SENDROMU
Ayak bileğinde posterior impingement sendromu güçlü plantar fleksiyonda oluşan posterior ayak bileği ağrısı ile karakterizedir. Ağrı; travma sonrasında akut veya tekrarlayan stres sonucu olarak kronik olabilir. Os trigonum-talar çıkıntı patolojisi bu sendromun en sık nedenidir, fakat fleksör hallucis longus tenosinoviti, ayak bileğinde osteokondrit, subtalar eklem hastalığı ve kırık sonrasında da oluşabilir. Hastalar genellikle dans etme, tekme atma veya bayır aşağıya koşma gibi güçlü plantar fleksiyon veya push-off manevrası(parmak ucuna kalkma) ile oluşan veya alevlenen kronik ya da tekrarlayan posterior ayak bileği ağrısından şikayet ederler.
Ayak bileğinde posterior impingment sendromunun tanısı primer olarak klinik hikaye ve fizik muayeneye dayanır. Radyografi, sintigrafi, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme eşlik eden kemik ve yumuşak doku anormalliklerini gösterir. Semptomlar tipik olarak cerrahi olmayan tedavi ile geriler fakat dirençli olgularda cerrahi tedavi gerekebilir.
Ayak bileğinde posterior impingment sendromu (PAIS) teriminin anlamı hakkında alınmış ortak bir karar yoktur. Jaivin ve Ferkel posterior ayak bileği ligament yaralanmalarını “yumuşak doku impingement” olarak tanımlarken, Hamilton ve arkadaşları tibial artiküler yüzey ve kalkaneus arasındaki anatomik mesafe içerisinde oluşan semptomlar için “kemik impingment” terimini kullanmıştır. Geçmişte, diğer terimler PAIS ile eşanlamlı olarak kullanıldılar: ayak bileğinde posterior blok, posteror üçgen ağrısı, talar kompresyon sendromu, os trigonum sendromu, os trigonum impingement, posterior tibiotalar impingement sendromu ve nutcracker (fındıkkıran) sendrom. Ancak, PAIS genel olarak güçlü plantar fleksiyonda posterior ayak bileği ağrısı ile karakterize klinik bozukluk olarak tanımlanmıştır.
Posterior ayak bileğindeki ağrı çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir ve bu nedenle tanısal bir zorluk vardır. Palpasyonla ulaşılabilen bölgelerdeki yapılardan oluşan anterior ayak bileği ağrısına göre ayak arkası yapıları derinde yerleşmişlerdir ve anatomik olarak birbirleri ile karışmaları nedeniyle direkt palpasyonları zordur.
Posterior ayak bileği ağrısının birçok potansiyel nedeni vardır; bunlar arasında yumuşak doku yaralanmaları (aşil tendinopatileri, retrokalkaneal bursit, fleksör hallusis longus (FHL) tenosinoviti), kemik veya osteokondral yaralanmalar (Haglund hastalığı, stres kırıkları,
osteokondritis dissekans, tarsal koalisyon) ve nörovasküler yaralanmalar (sural sinir sıkışması, tarsal tünel sendromu, popliteal arter sıkışması) vardır.
Etyoloji ve Patogenez
Bu durum hakkındaki düşük şüphe ve bunun yanında semptomlar genellikle yalnızca istirahat ile geçtiğinden dolayı PAIS yanlış tanı alabilir. Bu nedenle, PAIS’ın gerçek insidansı bilinmemektedir. McBryde koşucularda tüm ayak bileği impingement tipi problemlerde %18 PAIS insidansı rapor etti.
Güçlü plantar fleksiyonda posterior ayak bileği ağrısının etiyolojisi çeşitlidir ve posterior ayak bileği anatomisinin posterior tibiotalokalkaneal mesafe dahil herhangi bir kısmını içerebilir. Akut bir plantar fleksiyon yaralanması trigonal çıkıntıyı (os trigonum) kırabilir, bunun yanında os trigonum sinkondrosisine hasar verebilir. Kronik bir kırık tekrarlayan stresin sonucu olarak oluşabilir. Bu iki durumu birbirinden ayırt etmek zor olabilir. Olağan dışı plantar fleksiyon pozisyonlarında os trigonum semptomatik olabilir fakat sağlam kalır (gerçek kompresyon). Alternatif olarak, trigonal çıkıntının kendisi kırılmış olabilir. Yaralanma bir kere gerçekleştikten sonra, birçok atlet plantar fleksiyon kaybını ayaklarını uygunsuz bir pozisyona sokarak kompanse etmeye çalışır. Dansçılar daha inverte bir en pointe pozisyonu alarak posterior yapılardaki impingement’i azaltmaya çalışırlar; ancak bu şekilde yaparak anterior talofibuler ligament üzerine artmış yük biner ve bu dansçıları daha sık ayak bileği yaralanmasına maruz bırakır

Ayak Bilegi Posterior Kompartmani

Ayak Bileği Posterior Kompartmanı
Ana endikasyonlar şunlardır; posterior yerleşimli ayak bileği osteokondral defektlerin debritman ve drillenmesi; eklem faresi, kemikçikler, postravmatik kalsifikasyonlar veya avulsiyon parçalarının çıkarılması; posterior tibial köşe osteofitlerinin çıkarılması; kondramatozis tedavisi ve kronik sinovit tedavisidir.
Subtalar Eklem Posterior Kompartman
Ana endikasyonlar; osteofit ve eklem faresinin çıkarılması, subtalar artrodez ve interosseoz talar ganglionun drillenmesi, küretaj ve grefonaj ile tedavisi.
Periartiküler Patoloji:
1. Posterior Ayak bileği sıkışması
2. Deltoid Bağın Derin Kısmı
Eversiyon veya hiperdorsifleksiyon travması avulsiyon parçaları, posttravmatik kalsifikasyonlar veya kemik parçacıklarının deltoid bağın derin kısmı içinde oluşmasına neden olabilir. Hastaların genellikle koşarken veya düzensiz yüzeyde yürürken ayak bileğinin posteromedialinde ağrısı hissederler.
3. Nörovasküler Yapı
Posterior tibial sinirin tarsal tünel içindeki sıkışması tarsal tünel sendromu olarak bilinir(9).Bu durumu izole posterior tibial tendon problemlerinden ayırtmak için klinik muayne yeterlidir.