Kemik Dokusu ve Kimyasal Terkibi

Kemiklerin Mikroskobik Görünüşü

Kemiklerin histolojisi bizim konumuz içine girmemekle beraber kemik dokusu hakkında kısa bir bilgi vermeyi faydalı buluyoruz.

Kemik dokusu kemik lakünleri denilen küçük, oval, çukurcuklar içinde bulunan kemik hücreleri ile sert ara maddeden yapılıdır. Kemik lakünleri, yirmi otuz mikron uzunluğunda oval çukurcuklar olup çevrelerindeki uzantı şeklinde ve bir mikron kadar çapta kıvrıntılı kanalcıklarla komşu lakünlerin kanalcıkları ile birleşir­ler; bunlar kuru kemik preparatlarında görülürler.

Kemik hücreleri, çokgen biçiminde kapsüllü ve etrafında birçok uzantıları bulunan bir hücre olup; bu hücrenin kendisini kemik lakünü içinde; uzantıları ise osteoplastların kanalcıkları içindedir.
Lakünler terkibinde kalsiyum tuzları ile beraber ossein bulunan bir esas madde ile çevrilmiştir.

Bir kemik preparatında Havers kanalları adı verilen boşlukların etrafında tek merkezli daireler şeklinde çevrelenmiş dairelere Havers lamelleri sistemi veya osteon denir, içinde damarlar bulunan Havers kanallarının kemik kanalcıkları ile ilgisi vardır.

Kimyasal bakımdan kemik terkibi

Kimyasal bakımdan kemik dokusu organik ve inorganik olarak iki maddeden meydana gelir, birincisi % 30, ikincisi % 70 kadardır, organik maddeye ossein denir. Eğer bir kemik asit eriyiği içinde meselâ klorasidi içine bırakılırsa madenî maddeler bu eriyik içinde eriyeceğinden kemik yumuşar ve ossein içinde kalır.
inorganik maddelerden % 2,5 u kalsyum flüor'dur.

Kemiklesme Nedir Bagdoku Kemiklesmesi

Kemikleşme Nedir

Kemik ya doku içinde gelişir (fibröz kemikleşme) veya bir kıkırdak taslağından meydana gelir (enkondral kemikleşme).

1) Bağ doku kemikleşmesi; Kafa ve yüz kemiklerinin kemikleşmesi bu gruptan olup, Embriyonal hayatta kemik­leşme noktaları bu kemiklerde doğrudan doğruya bir bağ doku içinden başlar.
2) Kıkırdak kemikleşmesi (Enkondral kemikleşme); Vücudun baş ve yüz kemiklerinden gayrısında kemikleşme noktaları bir kıkırdak taslağı üzerinden başlar ve zamanla, bütün kıkırdak kemikleştiği halde yalnız eklem yüzlerini örten ince bir tabaka kıkırdak kemikleşmeden kalır.

Bu kıkırdak taslaklar üzerinde ilk görünen kemikleşme noktaları ilkel (primitif) kemikleşme noktaları adı alır. Sonradan görünen diğer noktaların çoğu kemik çıkıntılarını meydana getirmekte olup ikincil kemikleşme noktaları adı alır.

Uzun kemiklerde ilkel kemikleşme noktaları diafiz ortalarında, ikincil kemikleşme noktaları ise epifizlerdedir.

Epifizlerdeki birleştirme kıkırdakları; Uzun kemiklerde diafizle epifiz arasında kemiklerin gelişmesi çağlarında görülen kıkırdak kısımlar bu adı alır.

Periostik kemikleşme; Kemiklerin gelişmesi esnasında diafizdeki enkondral kemikleşme olurken, kıkırdağın çevresindeki perikondr denilen konjonktival zar periost karakterini alır. İç yüzündeki osteogenesiz ile kemikleşmede kemiğin kalınlaşmasına yardım eder.

ilik kanalının meydana gelişi; Uzun kemik­lerin cismi bir yandan, perikondral bir kemikleşme ile kalınlaşırken bir yandan da cismin ortasında bir erime ve emilme olayı görülür.

Enkondral kemik, diafiz içinde kaybolur ve böylece diafiz ortasında ilik kanalı denen bir boşluk meydana gelir.

Taze bir kemikte ilik kanalı içinde kemik iliği vardır.

Kemik iliği yumuşak pelte kıvamında olarak kemik dokusunun hem ilik kanalı içinde hem de sünger doku boşluklarında bulunur. Kemik iliğinin hematopoezis işinde önemli rolü vardır.
Kemik iliği; sarı, kırmızı, jelatinöz olabilir.

Kırmızı ilik; koyu kırmızı renkte olup fetus ve küçük yaştaki çocuklarda kemik boşluklarında bulunur. Yalnız yetişkinlerde omur cismi, kafa tabanı kemikleri, kaburgalar, sternum gibi bazı kemiklerin sünger dokusu içinde de bulunmaktadır.

Jelatinsi ilik; kıvamının katı ve yarı şeffaf olmasından dolayı bu adı almıştır. Bu ilik bazen ve nadir olarak yetişkinlerde yassı kemiklerin ve özel olarak, yüz ve kafa kemiklerinin sünger dokusunda bulunur.

Koru kemik, uzun zaman bozulmadan saklanmak üzere teknik metodlarla kurutulan veya toprak altında kuruyan kemiklerdir. İskeletler üzerindeki kemikler kuru kemiklerdir, bunlarda kemiklerin yumuşak kısımları yoktur.

Yaş kemik, piyeslerde bulunan ve onlardan taze çıkan kemikler olup bunlarda kuru kemiklerde olmayan :

1) Periost
2) Sünger doku ve ilik kanalı içindeki ilik
3) Eklem yüzlerindeki kıkırdak bulunmaktadır.

Kemiklerin Yapisi Kemik Yapisi Nedir

Kemiklerin yapısı, Kemik Yapısı

Bütün kemikler tıkız ve sünger dokudan meydana gelir. Tıkız doku kemiklerin çevresinde bir tabaka yapar. Sünger doku fakız doku kılıfının içinde olup kemik lamellerinin birbirleriyle birleşmesinden meydana gelen ve içinde kemik iliği bulunan küçük boşluklar (areola) gösterir.

Kemik trabekülleri denen sünger dokunun bu lamelleri; kemiklerin üzerlerinde yapılacak basınçlara karşı onların dayanıklıklarını sağla­makla olup, biçimleri ve doğrultuları bu bakımdan kemiklerin yerine ve dayanıklıklarına göre değişiktir. Sünger ve tıkız dokular kemiklerin şekillerine göre de değişiklik gösterir.

Uzun kemiklerde, tıkız doku çok defa cisimlerden uçlara doğru incelen bir kılıf yapar. Tıkız doku uzun kemiklerin cismi boyunca ilik kanalı denen bir boşluk sınırlar, içinden ince ve birbirleriyle çaprazlaşan kemik trabeküllerinin geçtiği bu boşluk, kemik iliği ile doludur.

Uzun kemiklerin uçları, ince tıkız doku katı ile sarılmış bir sünger doku kitlesidir.

Burada sünger dokusu içinde bulunan boşluklar da birbirleriyle birleştikleri gibi ilik kanalları ile de birleştiktirler. Buradaki areoller kemik iliği ile doludur.

Yassı kemiklerin iki yüzü tıkız doku ile örtülü olup aralarında kalınlığı değişik sünger doku bulunmaktadır. Bazan bu sünger doku bulunmadığı olur ki o zaman iki tıkız doku birbiriyle sırt sırta gelerek bazan saydam bir tek lam yapmış olurlar.
Kafa kemiklerinin tıkız dokusu lamina adı alır, bu laminaların biri dış öbürü iç yüz de olup iki lamina arasındaki sünger dokuya diploe denir.

Periost; Taze kemiklerin eklem yüzünden başka bütün yüzeyini örten beyazımsı renkte fibröz bir zardır.
Eklem yüzlerinin çevresinde bu zar eklem kapsülü ile uzanır.

Periostun uzun kemiklerin cisimlerine yapışıklığı az; epifizlerde ve kısa kemiklerin üzerinde çoktur. Periostun kemiklerin gelişiminde ve beslenmesinde rolü vardır.

İnsan Kemik Sayisi Kemik Cesitleri

İnsan Kemik Sayısı, Vücudumuzdaki Kemik Sayısı

Erişkin bir insanda 206 kemik vardır. 26 omurgada, 25 kaburgalar ve sternum,
22 başta, 1 hiyoid, 64 üsttaraf, 62 alttaraf, 6 kulak kemikleri, mecmuu 206. Bu sayı içinde diz kapağı kemiği (patella) da varsa da susarnsı (sesamoid) kemikler yoktur.

Kemiklerin dış görünüşleri; Kemiklerin şekilleri kendi karakter­lerine göre değişiktir. Bununla beraber boyutlarını birbiriye karşılaştırarak kemikleri üç gruba ayırmak mümkündür, Kemik Çeşitleri;

1) uzun kemikler.
2) yassı kemikler,
3) kısa kemikler.

Bir uzun kemikde (Os longum) uzunluk, genişlik ve kalınlıktan fazladır. Uzun kemiklerde bir cisim (diaphysis), iki uç (epihysis) vardır. Yalnız köprücük kemiği, klavikulada bu üç parça yoktur.

Kemiklerin diafizleri genel olarak üç yüzü prizmatiktir (humerus, femur gibi).

Bir yassı kemikde (Os planımı) uzunluk ve genişlik, kalınlıktan fazladır. Yassı kemiklerde iki yüz ile her yassı kemiğin biçimine göre değişik kenarlar gösterir (kalça kemiği gibi).

Bir kısa kemikde (Os breve) her üç boyut birbirine aşağı yukarı eşittir (bilek kemikleri gibi).

Kemiklerin görünüşlerinde kullanılan Lâtince ve Türkçe terimlerin anlamları

Aditus (Ağız - Girek) : Bir boşluğun içine girilecek yer.
Ala (Kanat ) : Kanata benzeyen çıkıntı.
Antrum (Antrum): Mağara manasına olup içi hava dolu ve duvarları mukoza ile örtülü kemik boşluğu.
Canalis (Kanal): Çevresi kapalı ince uzun yol.
Condylus (Lokma - Kondil) : Yuvarlak pürtüksüz ve üzeri eklem
kıkırdağı ile ürtülü çıkıntı.
Crista (ibik - Krista) : Kemiklerde dik ve sarp kenar.
Eminentia (Çıkınt) : Büyük toparlak çıkıntı.
Eplcondylus (Lokmaüstü - Epikondil) : Bir toparlak eklem çıkın­tısı üzerindeki daha küçük bir çıkıntı.
Foramen (Delik) : Bir boşluğu başka bir boşluğa birleştiren delik veya bir kanalın ağzı.'
Fossa (Çukur): Kemik üzerinde girinti halinde çukur
Fovea - Fossula (Çukurcuk)
Hiatus (Yarık) : Çatlak şeklinde oluk veya yarık.
Labium (Dudak) : Kalınca kenarların kıyıları.
Lamına - Lamella (Lam - Lamel) : ince ve düz kemik yaprağı.
Ligula - Lingıda (Dilcik): küçük dile benzeyen çıkıntılar.
Linea (Çizgi) : Dar uzun ve basık küçük kabartı.
Meatus (Mea) : Kısa yol veya yolağzı
Processus (Çıkıntı - Processus) : Uzunca çıkıntı. Sinüs (Sinüs) : İçerisi mukoza ile kapalı kemik içindeki boşluk (sinüs anatomide, boşluk, çıkmaz ve çukurluk anlamına, başka oluşumlar için de kullanılmaktadır).
Spina (Diken) : Ucu sivri çıkıntı.
Squama (Skuama) : Sedef kabuğuna benzeyen kemik bölümü
Sulcus (Oluk) : Uzunluğuna girinti.
Trochlea (Makara) : Makara yüzüne benzeyen çıkıntı.
Tuber (Tümsek) : Yumru şeklinde çıkıntı.
Tuberculum (Tüberkül) : Yumrucuk şeklinde çıkıntı.
Tuberositas (Pürtük - tüberozitas) : Üzerinde pürtükler olan yer.
Uncus (Çengel) : Çengel biçiminde çıkıntı.

Kemiklerin besleyici kanalları

Kemiklerin yüzeyinde birçok delikler vardır, bunlar besleyici kanal denilen ve içinden damarların geçtiği ince yoların ağızlarıdır. Bunların bir veya birkaçı uzun olup, uzun kemiklerde kemik boşluğuna kadar gider; sayıları pek çok olan diğer kanalcıklar kısadır, bu kanalcıklar kemiklerin eklem yüzeyinde bulunmaz, uzun ve yassı kemiklerde esas besleyici kanal bir tane olup içinde esas besleyici arter bulunur. Bu kanal içindeki arter uzun kemik­lerde, kemik kanalı içine kadar gelerek orada ikiye ayrılır, ve bunlarda epifizlere kadar giderler. Toplardamarlar ve sinirler arterlerle beraber­dir. Lenfa damarları periosta bir ağ yaptığı kabul edilmişse de kemik dokusunda lenfa damarlarının varlığı daha etüd halindedir; kemik iliğinde ise hiç rastlanmamıştır.

Hareket Sistemi - İnsan İskelet Yapisi

Hareket Sistemi Nedir (Lokomotor sistem) Hareket Destek Sistemi

Bu sistem içinde iskelet, eklemler ve kaslar vardır.

İskelet - Osteoloji


Vücudun bütün çatısı birçok kemiklerle beraber bazı bölgelerdeki kıkırdaklardan yapılır; bu çatının kemik parçası iskeleti meydana getirir.

Kemikler, vücudun yumuşak kısımlarına dayanak işi gören organlar olduğu gibi üzerlerine yapışan kasların kasılması ile pasif olarak hareket işinde rolleri vardır.

İskeletin yapısı, İnsan İskelet Yapısı; İskelet, kemik adı alan, beyaz sert, birbirine eklemlerle birleşik organların bütününe verilen addır.
Yabancı maddelerle ve çok defa madenî bağlama araçlarıyla normal durumdaki yerlerine göre birbirleriyle tutturularak meydana gelen iskelete sun'î iskelet denir.

İskeletin bölünümü; İskelette şu parçalar vardır:

1) Omurga (columna vertebralis), adı alan ve omurlardan meydana gelen bir kolon.
2) Arkada omurga ile önde stemum denilen bir tek kemikle birleşen Kaburgalar (Costae) ki bunlar bir araya gelerek göğüs kafesi de denen göğüsü (Thorax) yaparlar.
3) Baş (caput) olup omurganın üst ucu ile eklem yapan bu parça kafa ve yüz diye ikiye ayrılır.
4) Üsttaraf
5) Alttaraf

İki üst ve iki alt taraftan, birincileri göğüse, omuz kavşağı kemikleri fossa cinguli extremitatum thoracicarum) ile, ikincileri omurgaya leğen kavşağı kemikleri (ossa cinguli extremitatum pelvinarum) ile. eklemlenmiştir. Omuz kavşağı kemikleri, köprücük kemik (clavicula) ile kürek kemik (scapula) dır. Leğen kavşağı kemikleri ise iki kalça kemiği (os coxae) olup her iki kalça kemiği önde birbiriyle, arkada sakrum ile birleşerek leğen (pelvis) i meydana getirirler.

6) Boyunda iskeletten uzak olarak bir de dil kemiği (hyoid) de vardır.

Anatomi Nedir İnsan Anatomi Fizyoloji

Anatomi Nedir, Anatomi Fizyoloji, İnsan Anatomi

Anatomi, canlılar bilimi olan Biyolojinin bir koludur.
Biyolojinin çok geniş olan sınırı içine giren insan morfolojisi Embriyoloji ve Anatomiden meydana gelir.
Anatomi, grekçe ana (içinden) tome (kesmek) mânasına gelir kî disseksiyon yapmak demektir.
tnsan anatomisi, insan vücudunu meydana getiren ve belirli görevleri olan organ ve oluşumlardan bahseder.
İnsan vücudu birçok bakımdan incelenebilir; Estetik (güzel sanatlar). Filozofik bakımdan olduğu gibi.


Hekimlik ve cerrahlık bakımından Anatomi öğrenim ve öğretiminde kullanılan metodlar çeşitlidir:

1) Sistematik Anatomi
2) Topoğrafik Anatomi - Regional Anatomi
3) Tıbbî ve Cerrahî Anatomi - Tatbikattı Anatomi
4) Mikroskopik Anatomi - Histoloji
5) Developmental Anatomi - Embriyoloji
6) Kıyaslı (Komparatif) Anatomi
7) Yüzeyel Anatomi - Yüzey (Surface) Anatomisi.

Etimolojik anlamda anatomi, disseksiyon demek ise de insan vücudunu incelemek için, disseksiyondan başka usuller de vardır. iç organların muayenesinde kullanılan radiyolojik metodlar, yüzeyel ve topografik anatomide öğretilen projeksiyonlar üzerinde veya, doğrudan doğruya gözle, elle, parmak vurarak yapılan muayene gibi.

Anatomi Dersi, Anatomi Ders Notları

Öğrenim ve öğretim bakımından kullanılan bütün bu metodlar normal insan vücuduna aittir (Normal Anatomi).

Hasta organ ve vücutlardan bahseden Patolojik Anatomi­dir. Bu Anatominin ölü üzerinde yaptığı makroskopik muayene ve araştırmalar Otopsi adı alır.

Sistematik Anatomi (Sistem Anatomi); Doku yapısı (strüktürü) birbirine yakınlık gösteren ve aynı görevle ilgili organlar, anatomik sistemleri meydana getirirler.

Sistematik Anatomi, insan vücudunu sistemlere ayırdıktan sonra, her bir sistem içindeki organları sırası ile ele alır ve onların görünüş­leriyle, şekil ve karakterlerini; birbirleriyle olan ilgi ve komşuluklarıyla, yapılarını anlatır.

Topografik Anatomi; İnsan vücudunu bir takım bölgelere ayırdık­tan sonra, her bölgenin görüşü ve anatomik özelliklerini, hangi sistemle ilgili olursa olsun, o bölgede organları ve bunların birbiri ile ilgilerini ve yapılarını tabaka tabaka gözden geçirir. Buna Bölge Anatomisi (Regional Anatomi) adı verilir.

Tıbbî ve Cerrahî Anatomi ise, bu bölgelerin anatomisi ile birlikte Tıp ve Cerrahlık bakımından da önemini anlatır.

Yüzey (surface) Anatomisi veya Canlı üzerinde Anatomi; Derindeki organ ve anatomik oluşumlardan mümkün olanlarının dışardan veya yüzeyden, gözle, elle veya âletle yapılabiecek muayenesini, sınırlarının veya şekillerinin gösterilmesini veya çizimesini anlatır. Bu anatominin içine Endoskopik ve Radyoskopik Anatomi de girer.

Mikroskopik Anatomi veya Histoloji; Mikrotekni metodlarıyla normal insan vücudunu, mikroskop altında inceleyen ve anlatan anatomidir.

Gelişim Anatomisi veya Embriyoloji (Developmental Anatomi); Bu anatomi, aşılanmış yumurtacığın uterus içinde olgunlaşıp doğuncaya kadar geçen gelişimini inceler.

Embriyoloji Nedir, Embriyoloji Ders Notları

İnsan Embriyo ve Foetus'u ile birçok doku ve organların gelişimini incelemeden önce, gelişim teorilerini ve genel biyogenetik kanunları gözden geçirir.

Kıyaslı (Komparatif) Anatomi; Hayvan gruplarına ait organiz­maları karşılaştırmalı olarak gözden geçiren bu anatomi her hayvana ait aynı organı seri halinde anlatır.

İnsan vücudu aşağıdaki sistemlere ayrılır, İnsan Vücudu Anatomisi:

1) Hareket Sistemi (Lokomotor sistem); Bu sistem içinde: kemik bilim - Osteoloji (Osteologia), Eklembilim - Artroloji (Arthrologia) Kasbilim - Miyoloji (Myologia) vardır. Bu üç bilime iskelet sistemi, eklem sistemi, kas sistemi de denilmektedir.
2) Dolaşım veya Damar sistemi (Systema vasorum)
3) Sinir sistemi (Systema nervorum)
4) Duyu organları (Organa sensuum)
5) Sindirim sistemi (Systema digestorium)
6) Solunum sistemi (Systema respiratorium)
7) Uro - genital sistem (Systema urogenitale)
8) iç salgılı bezler - Endokrin sistem (Endacrinologia)
İç organlar bilimi (Splanchnologia); sindirim, solunum sistemleriyle uro - genital sistemin içine giren organlarla, iç salgılı bezlerin ilmidir.

Bütün bu sekiz sistemi üçe indirmek mümkündür :

1) İlgilenme sistemi
2) Beslenme sistemi
3) Üretme sistemi.

Hareket, sinir, duyu organları birinci sistem içine; solunum, dolaşım, sindirim organlarıyla iç salgı bezleri ikinci sistem içine, geri kalan idrarı yapan ve götüren organlarla genital organları üçüncü sistem içine sokmak kabilse de bu sakilde bir bolünüm anatomik değildir.

Anatomide geçen durum ve doğrultu terimleri, Tıp Anatomi

Anatominin ele aldığı bütün organ ve oluşumlar; karşıda, ayakta duran, başı dik, gözleriyle öne bakan, üsttarafları yanlara sarkık, ellerin aya yüzleri öne çevrilmiş bulunan bir şahsa aittir.

Organ ve oluşumların durumlarını, doğrultularını ve birbiriyle olan ilgilerini anlatmak için Anatomi, vücuttan geçen bir takım tasarlı (imaginaire) düzlemler (plânlar) kabul eder.

Orta (median) plân; Gövdenin ortasından geçen ve vücudu sağ ve sol iki eşit ve simetrik bölüme ayıran plândır. Orta plâna göre iç organlar içinde simetrik ve asimetrik olanlar vardır; çift olan iç organlar normal olarak simetriktirler (böbrekler gibi). Bununla beraber çift organ­lardan birbirinden küçük farklar gösterenler vardır (akciğerler gibi).

Karaciğer, kalb vücudun orta plânına göre simetrik değillerdir. Orta plân üzerinde, vücudun ön ve arka yüzeyinde çekilen tasarlı çizgi, ön ve arka orta çizgilerdir (linea mediana anterior et posterior).

Orta plân kafanın sutura sagitalis'inden geçtiğinden bu ve buna paralel plânlara Sagital plân derler.
Sagital plâna enine dikey (vertico - transversal) olan plâna frontal plân derler.

Her frontal plâna, hem sagital plâna dikey olan plân, enine (transversal) plânlardır.

Vücudun önünden, arkasından, yanlarından, üstünden ve altından geçen altı tasarlı plân daha vardır.

Vücudun önünden geçen plâna, ön (anterior - ventral) plân; arka­sından geçen plâna arka (posterior - dorsal) plân; yanlardan geçene yan (lateral) plân; en üst noktadan geçene üst (superior - cranial) plân en alttan geçene alt (inferior - caudal) plân denir.

Orta (median) plâna yakın organ ve oluşumlar için, iç veya içyan (medial - intern) uzak olanlar için dış veya dışyan (extern - lateral) terimleri kullanılır.

Bunlardan iç (intern - internal), dış (extern-external), daha çok boşluklu organ ve oluşumlar için kullanılır].
Üst tarafta medial yerine, ulnar; lateral yerine radial; alt tarafta medial yerine tibial, lateral yerine fibular terimi kullanan okullar da vardır.

Deriye yakın olan yapılar için, yüzeyel (superficialis), derin olanlar için, derin (profundus) kullanılmaktadır.
Üst ve alt tarafların gövdeye bitişik olan uçlarına yakın durumda olan Anatomik yapılar için, prozimal; uzak olanlar için distal terimi kullanılmaktadır.

Kadin Dogum Gebelik Bilgileri

Gebelik ve Kadın, Kadın Doğum Gebelik

Spermler kadının üreme yollarında 24-72 saat canlı kalabilir. Bu spermlerden birisi yu­murtaya ulaştığında yumurta döllenir ve çevresinde başka spermin etkilememesini engelle­yen bir yapı oluşur. Erkek sperminin baş bölümünde bulunan pronükleus bölümü şişer ve kadın pronukleusları ile birlikte yeni doğacak canlının kromozomlarını tamamlarlar. İnsan­da 23 tek kromozom erkekten 23 tek kromozomda kadından gelerek insanının normal kro­mozom sayısı olan 46 kromozom (23 çift) oluşur.

Yumurta yumurtalıklarda yapıldığında doğrudan periton boşluğuna atılır. Periton boş­luğundan fallop tüpleri aracılığı ile alınır ve rahime doğru ilerlemeye başlar. Döllenmiş yu­murtanın rahim içerisine yerleşmesi yumurtanın atılmasından sonra 7-8 günlerdedir. Kendi­sini gebeliğe hazırlamış olan rahim besin maddeleri ve kan bakımından zengindir ve yumur­tanın tutunarak gebelik olayının sürmesini sağlayacak bir yapı kazanmıştır. Giderek plasenta gelişir ve artık gelişen yavru anne ile kendi arasındaki madde alışverişini plasenta aracılığı ile yapar. Plasenta hem progesteron hem de estrojen salgılar. Estrojen rahimin ve memele­rin büyümesini ve gelişmesini, meme dokusunun gelişmesini, kadın dış genital organlarının gelişmesini sağlar. Değişik pelvis bağlarını gevşeterek doğuma hazırlar.

Progesteron ise rahim içerisinde desidua hücrelerinin gelişmesini, erken dönemde emb­riyonunun beslenmesini ve gelişmesini sağlar. Gebe rahimin kasılmasını önler. Döllenme olayından sonra yeniden yumurta yapılmasını engeller. Memelerin süt vermeye hazırlanma­sını sağlar. Annenin vücudunda önemli fizyolojik değişiklikler meydana gelir. Bu nedenle hekimler insanları kadın erkek ve gebe olarak üçe ayırırlar. Çünkü gebelikte bütün vücut fiz­yolojisi değişikliğe uğrar. Kalp debisi, kan hacmi artar. Metabolizma artar. Annenin soluk alışları derinleşir ve annenin kullandığı oksijen miktarı artar. Bütün bu değişiklikler gebeli­ğin anne için özel bir durum olmasını sağlar.

Gebeliğin ilk aylarında gebelik bulantıları veya sabah bulantıları denilen bulantı ve kus­ma olabilir. şekilde bu kusmalar görülebilir. Nedeni tam bilinememektedir. Hormonal değişiklikler
açıklanır.

Gebelikte kan basıncının artması, böbreklerden protein, kaçırma havalelerle belirgin tehlikeli bir durum vardır. Düzenli gebe izlemeleri bunun erken dönemde tanınmasını ve tedavisini sağlar. Anne ve bebek hayatı bakımından önemlidir. Sağlık ocaklarınca yapılan ebe ziyaretleri ve gebe takipleri bu gibi durumları önleyerek birçok annenin zamanında tedavisi
sağlamak içindir.

Progesteron ve östrojen hormonları gebeliğin yedinci ayına kadar yüksek düzeyde salgılanırken ostrojen bu aylardan başlayarak daha fazla salgılanmaya başlar. bu hormon rahmin kasılmasını kolaylaştırıcı bir hormondur. Gebeliğin ilk aylarında bile rahminde braxton hicks kasılmaları denen kasılmalar olur. Bunlar zayıf dalgalardır. Gebeliğin sonlarına doğru kuvvetlenir, rahmin boşalmasını doğum olayını sağlayan dalgalar oluşur.

Kadin Cinsel Organi Kadin Cinsel Organlari

Kadın Cinsel Organı, Kadın Cinsel Organları

Kadınların Cinsel organı yumurtalıklar, fallop tüpleri rahim ve vajinadır. Üreme yeteneği yumurtalıkların yumurta yapmasıyla başlar. Her aylık kanamalar arası dönemin or tasında bir yumurta yumurtalıklarda olgunlaşarak rahime doğru ilerler. Bu dönemde rahim kendisini gebeliğe hazırlayan değişiklikler gösterir. Eğer yumurta spermle karşılaşarak döl­lenirse rahime yerleşerek gebelik olayı başlar. Eğer bu döllenme olmazsa dökülen rahim içi epitel ve kanla birlikte atılır. Buna adet kanaması denir.

Kadınlarda da hipotalamustan salınan serbestleştirici faktörler, ön hipofizin follikül uyana hormonu ve luteinleştirici hormonu, yumurtalıklardan salgılanan estrojen veprogesteron hormonları cinsel etkinliği düzenler. Hormon salgılanması sabit bir düzeyde olmaz. Döngüsel değişiklikler gösterir bu döngüsel değişiklikler sonucunda kadınların aylık kana­maları meydana gelir. Bu döngü genellikle 28 günde bir tekrarlanır. Her 28 gündebir hipofi­zin gonadotropik hormonlan yeni folliküllerin büyüyerek yumurta olgunlaşmasını sağlar. Folliküllerin büyümesi döneminde estrojen salgılanır. Ovulasyondan sonra follikül korpus luteum denilen hale gelir ve progesteron ve estrojen hormonları salgılar. Daha sonra korpus luteum dejenere olur, estrojen ve progesteron hormon salgılanması giderek azalır ve adet kanaması başlar.

Estrojen ve progesteronlann bu döngüsel salgılanması, önce rahim içini döşeyen ve endometrium denilen tabakanın hücre sayısı bakımından artmasına, salgısal özellik kazanması­na, damardan zengin hale gelmesine daha sonra dökülmesine ve rahimden dışarı atılmasına neden olur. Rahimden kanla birlikte endometrium kalıntılarının ve döllenmemiş yumurta­nın atılması menstrüasyon, aybaşı kanaması ya da adet kanaması olarak adlandırılmaktadır.

Menopoz

Ortalama 45-50 yaş civarında kadınlarda cinsel döngü düzensiz hale gelir. Çoğunda ar­tık yumurta olgunlaşması görülmez. Giderek adet kanamaları azalır ve kesilir. Bu duruma menapoz denir. Menapozda; ortaya çıkan bazı hormonal eksikliklerin fizyolojik etkilerinin yanı sıra bir takım psikolojik rahatsızlıklar da görülebilir.

Prostat ve Hipogonadizm Nedir

Prostat Hastaligi

Prostat çocukluk döneminde çok küçüktür. Ergenlik döneminde büyümeye başlar. Bu bezin büyümesini testesteron sağlar. Prostat genellikle 20 yaşına kadar belirli bir büyüklüğü koruduktan sonra 40-50 yaşlarına kadar büyümesini sürdürür. Daha sonra testesteron salgı­sında azalımla birlikte dejenere olmaya başlayabilir. Bazan ileri yaşlarda fibröz bir yapı ka­zanarak idrarın akmasını önleyecek biçimde sidik boşaltım kanalını sıkıştırabilir. Prostat kanseri bütün erkek ölümlerinin % 2-3'ünü oluşturmaktadır. Kanser hücresi geliştikten son­ra testesteron hormonu bu hücrelerin gelişmesini hızlandırır ve kolaylaştırır.

Hipogonadizm Nedir

Hipogonadizm testislerin gelişmemesi, hipofizin uyarıcı hormonlarının salgılanmaması, testislerin inmemiş olması, testislerin çıkarılması gibi nedenlere bağlı olarak erkeklik işlevi­nin azalmasıdır.

İnmemis Testisler Torbaya İnmemesi

Testislerin torbaya inmemesi, İnmemiş Testisler

Erkek fetüsün gelişmesi sırasında testisler (erbezleri) kasık kanalı aracılığı ile gebeliğin sonlarına doğru torbaya inerler. Bazen bu inme tam olarak sağlanamaz. Testisler torbaya in­meden kasık kanalı ya da karın içerisinde kalırlar. Bu bölgelerde kalan testisler sperm yapa­bilme yeteneğine sahip değildir. Zamanla sperm yapma yeteneklerini yitirirler. Yerinde kal­maları halinde ileride kanser tipi değişiklikler olabilir. Bu nedenle doğumdan sonra inmemiş durumda bulunan testislerin ameliyatla torbanın içerisine indirilmesi gerekir.

Erkek cinsel uyarımının ilk dönemi ereksiyon denilen penisin sertleşerek dikleşmesi dö­nemidir. Daha sonra parasempatik uyanlarla mukus akımı olur ve spermlerin geçeceği idrar yolu kayganlaşır. Cinsel uyarılmanın doruk noktasında omurilikten başlayan refleksler sem­patik uyarılmaya bağlı olarak semenin boşalmasını sağlar.

Testislerde yapılan ve salman en önemli seks hormonu testesteron hormonudur ve er­keklik hormonu olarak bilinir. Erkek vücudunun belirgin özelliklerini ve erkekleri kadınlardan farklı yapan sakal vb. gibi ikincil cins özelliklerini testesteron etkisi verir. Salgılanması 40 yaşa kadar artım gösterir sonra 80 yaş ve daha ilerisine göre miktarı biraz azalarak salgılan-maya devam eder. Testesteron penisin, erbezlerinin, skrotum (torbanın)'un büyümesini ve erkek tipi kıllanmayı sağlar. Ses, deri, kas gelişimi, kemik büyümesi, bazal metabolizma üze­rinde de önemli etkileri vardır. Elektrolit ve su dengesi üzerinde de etkilidir.

Erkek cinsel fonksiyonunu kontrol eden en önemli hormonlar ön hipofiz bezinden sal­gılanan follikül uyarıcı hormon (FSH) ve luteinleştirici hormon (LH)'dur.

İnsanda Ureme Sistemi İle İlgili

İnsanda Üreme Sistemi, İnsanlarda Üreme Sisteme İle İlgili

Erkeklerde üreme olayında spermlerin yapılması, erkeğin cinsel etkinliği olmak üzere iki bölüm vardır. Değişik cinsiyet hormonları da bunların istenilen fizyolojik düzeyde sürdürülebilmesini sağlar.

Erkekte erbezi (testis) içerisinde spermlerin yapıldığı sperm üretim kanalları bulunur. Teslisler genişlemesi zor, esnek olmayan fibröz bir kılıf içerisindedir. Spermler bu kanalcık­larda yapıldıktan sonra testiste epididimis bölgesine dökülür. Sperm kesecikleri prostatın iki yanında yer alır. Boşalırken, prostat salgısı ile karışarak dış idrar kanalı aracılığı ile akar. Sperm yapımı genellikle 13 yaş civarında başlar. Sperm yapımının başlaması hipofızin gonadotropik hormonlarının etkisiyle olur. Normal ergin bir sperm; kamçı. baş. orta ve kuyruk bölümlerinden meydana gelmiş bir yapıdır. Dakikada 1.4 mm. ilerleyebilir. Genellikle düz hat üzerinde hareket edebilme yeteneğine sahiptir. Asit ortamda hareketleri azalır. Ancak nötral ve alkali ortamda hareket yeteneği fazladır. Sperm kesesinde haftalarca canlılığını sürdürebilen spermler, boşaldıktan sonra ancak 24 saat yaşayabilmektedir. (24-72 saat). Sperm kesecikleri spermlerin içerisinde bulunduğu sıvıyı yaparlar. Prostat salgısı ile birlikte spermler ve sperm keselerinin salgısı semen denilen erkek boşalma sıvısını yaparlar. Cinsel eylemden sonra bu sıvıyla birlikte spermler boşalır.

İc Salgi Bezleri Salgilar ve Hormonlarimiz

İç Salgı Bezleri, İç Salgı Bezi ve Salgıları

Vücutta bir hücre veya hücre grubu tarafından salgılanan ve vücudun diğer hücreleri üzerinde fizyolojik kontrol etkisi olan salgılara hormon denir. Hormoların bir kısmı salgıla­dıkları bölgede etkilidirler bunlara yerel hormonlar denir (asetilkolin gibi). Bir kısmı ise di­ğer vücut bölgelerinde etkilidirler ve bunlara genel hormonlar denir.

Vücuttaki önemli başlıca hormonlar şunlardır, Hormonlarımız:

On hipofizden salgılanan hormonlar: Büyüme hormonu, adrenokortikotropin, tiroidi uyaran hormon, follikül uyarın hormon, luteinleştirici hormon, prolaktin, melanosit uyancı hormon.

Arka hipofizden salgılanan hormonlar: Antidiüretik hormon ve oksitosin.
Adrenal korteksten (kabuk bölgesinden salgılanan) hormonlar: Kortizol ve aldostreron
Yumurtalıklardan salgılanan hormonlar: Östojen ve progesteron
Tiroidden salgılanan hormonlar: Tiroksin, triiyodotironin ve kalsitonin.
Pankreastan salgılanan hormonlar: İnsülin ve glukagon.
Paratiroid salgı bezinden salgılanan hormonlar: Parathormon
Testisler (er bezleri)den salgılanan hormonlar: Testosteron
Plasentadan salgılanan hormonlar: Koryonik gonadotropinler, östrojenler, progeste­ron, plasental laktojen.

Hormonlar kendi salgılanmalarını geriye kontrol yöntemiyle etkiler, kan seviyeleri ile konrol ederler. Kimyasal olarak hormonlar protein yapısında ve steroid yapısında olan hor­monlar olmak üzere iki ana gruba ayrılırlar.

Hormonlar hücre içerisindeki etkilerini bir takım kimyasal aracılarla gösterirler. Bunlar içerisinde en önemlilerinden birisi halkasal yapıdaki AMP dir.

Bütün salgı bezlerinin yönetimi hipofiz tarafından yapılır. Yarım gram ağırlığında aşağı yukarı bir santimetre kadar bile olmayan büyüklüğü ile bu salgı bezi adeta bir orkestra şefi gi­bi bütün vücut olaylarının yürümesinden sorumludur. Hipofiz salgılaması hipotalamus tarafından kontrol edilir. Hipotalamustan serbestleştirici yada durdurucu bir takım salgılar hipo­fiz salgılamasını düzenler.
Her hipofiz salgısı için bir serbestleştirici salgı vardır.

Büyüme hormonu, Büyüme Gelişme Hormonu

Vücutta bütün hücrelerde protein sentezini arttıran, karbonhidrat kullanılma hızını azaltan, yağların enerji için kullanımını kolaylaştıran bir hormondur. Büyüme hormonu et-' kilerini kıkırdak ve kemik üzerinde somatomedin denilen aracı salgılarla gösterir. Hücre za­rından amino asit girmesini kolaylaştırır. Protein sentezini. RNA yapımını artırırken, prote­in ve amino asit yıkımını azaltır.

Hipofizin hiç salgı yapmaması normal oranlarda fakat gelişim geriliği gösteren cücelik haline sebep olur. Büyüme döneminde büyüme hormonunun fazla salgılanması ise akromegali denen duruma yol açar.

Antidiüretik hormon

Arka hipofiz salgılarındandır. Hücre dışı sıvısının sodyum iyonu konsantrasyonunun ve ozmotik basıncının düzenlenmesinde rol oynar. Eğer amidiüretik hormon salgılanması azalırsa diabetes insipidus denilen durum meydana gelir. Vücut, dansitesi düşük idrar çıkarır. Günlük idrar 12-15 litreyi bulur. Bu hastalar çok çabuk olarak su kaybedebilirler.

Oksitosin Hormonu

Gebe kadının rahminin kasılmasını sağlayan, süt salgılanmasını kolaylaştıran hormon­dur.

Tiroid hormonu


Boynun hemen önünde H harfi biçiminde bir salgı bezinin salgıladığı tiroid hormonu vü­cuttaki metabolik olaylarda çok etkilidir. Tiroksin denilen tiroid hormon bünyesinde iyot vardır. Protein sentezini arttırır. Hücre enzim sistemini uyarır. Mitokondri etkinliği artar. Kemik büyümesinden, karbohhidrat metabolizmasına kadar bir çok büyüme ve gelişme ola­yı tiroid salgısından etkilenmektedir.

Guatr

Tiroid hormon salgılanma bozuklukları bezin sürekli uyarılmasına bağlı olarak tiroid be­zinin büyümesine neden olur. Bu büyümeye guatr denmektedir. Tiroit hormonunun fazla salgılamasına hipertiroidi, az salgılamasına hipotiroidi denir. Tiroid hormon eksikliğinin ileri şekilleri miksödem adını alır. Çocuklukta tiroidhormon yetersizliği tiroid cüceliğine neden olur.

Böbrek üstü bezi hormonları

Böbrek üstü bezi öz bölgesi ve kabuk bölgesi olmak üzere iki bölümdür. Öz bölgesel da­ha çok sempatik sistem etkinliği ile ilgili epinefrin ve norepinefrin hormonlarının salgılanma­sından sorumludur. Kabuk bölgesi ise steroid hormonlar dediğimiz hormon grubunu salgı­lar. Bunların ortak bir formülün değişik varyasyonları olduğu bulunmuştur.

Adrenal korteks hormonları

Etkilerini büyük oranda hücre dışı sıvının elektrolitleri üzerinde gösteren mineralokortikoidler ve kan glukoz konsantrasyonu üzerinde önemli etkileri olan glukokortikoidler ol­mak üzere iki ana grup hormon vardır.

Adrenal korteksin etkinliğinin kaybolması iki üç gün. gibi kısa sûrede ölümle sonuçlanır. Çünkü vücut elektrolit seviyesinin düzenlenmesi mümkün olmaz. En önemli mineralokortikoid yapan salgı aldosteron salgısıdır. Glukokortikoidetki yapan hormonlara en belirgin ör­nek kortizoldür. Kortizol salgısı değişik stres faktörlerinin etkisi ile artım göstererek vücu­dun uyumunu sağlayan önemli bir hormondur.
Böbrek üstü bezinin normalden az salgılaması Addison hastalığına aşın salgılaması ise Cushing hastalığına yol açar.

İnsülin

Pankreasın sindirim salgılarına ek olarak iki salgısı daha vardır. Bunlar insülin ve glukagondur ve pankreasın bir iç salgı bezi olarak ta görev yapmasını sağlar. İnsülin glukozun hüc­re zarından girmesini kolaylaştıran yani hücreler tarafından kullanımını sağlayan bir hor­mondur. İnsülin kan şekeri arttığında salgılanmakta, karaciğer ve hücreler tarafından bol miktarda glukoz tutularak kan şekeri düzeyi düşürülmektedir. Eğer kan şekeri düşerse insülin salgısı azalmakta ve karaciğerden bol miktarda glukoz salgılanarak kan şekeri yeniden normal düzeyine çıkmaktadır. İnsülin salgısı karbonhidrat ve yağ metabolizmalarına kayışı vücudun gereksinimine göre ayarlar.

Glukagon ise yine pankreas tarafından fakat alfa hücrelerince salgılanan insülinin,tersi etki yapan bir hormondur. Kan şekerinin ayarlanması ve hücrelerin etkin bir metabolik dü­zeyde çalışmaları pankreasın bu salgılan tarafından sağlanır. İnsülin yetersizliği ya da etki­sindeki azalma şeker hastalığına nedenolur. Şeker hastalığında kanda şeker seviyesi yüksek olmasına rağmen hücreler bu sekeri alıp kullanamamaktadır. (Kanda bulunan temel şeker maddesi glukozdur)

Para Tiroit hormon

Paratiroidbezler tiroidbezinin arkasında dört küçük noktacık halindedir. Kan kalsiyum seviyesini düzenleyen bir hormondur. Kemik yapım ve yıkım olaylarıda, D vitaminin ve pa-ratiroid hormonunun birlikte etkileşimi sahip olduğumuz iskelet sisteminin bütünlüğünü ko­rurken kandaki kalsiyum seviyesinin fizyolojik olaylar için gerekli seviyede kalmasını sağlar.

Kalsitonin tiroid salgı bezi tarafından salgılanır. Bu da kalsiyum metabolizmasında etki­li bir hormondur.
Paratiroid hormon salgısı azaldığında kan kalsiyum seviyesi azalır. Tetani meydana ge­lir.

Rikets (Raşitizm)

Rikets çocukların kanlarında kalsiyum ve fosfor eksikliğine bağlı olarak meydana gelen bir hastalıktır. D vitamini eksikliği ile de doğrudan ilişkilidir. Kabaca güneşsizlik hastalığı olarak adlandırılması D vitaminin etkin şeklinin gelişmesi için güneş ışığının etkisine olan ge­reksinimin nedeniyledir. Büyüklerde görülen şekline osteomalazi denir.

Vucut İsisi Nedir Normal Vucud Isisi

Vücut Isısı Nedir, Normal Vücud Isısı

Vücut ısısı dış ısı değişikliklerine karşın sabit tutulur. Bunun için gerekli enerji metabo­lik olaylardan sağlanmaktadır. Ağızdan ölçülen ısı değeri 37 derece normal olarak kabul edi­lir (Normal Vücut Isısı). Makattan ölçülen ısı değeri ağızdan ölçülen ısı değerinden 0.6 santigrat derece yüksek­tir. İnsan vücudunda, bazal metabolizma, kas harekeden, tiroksin sempatik etkiler ve dış çevre ısısının etkileri, ışınım, terleme ve buharlaşma yoluyla kaybedilen ısı ile dengelenir.

Tropiklerde doğan bir çocuğun ter bezlerinin büyük bir bölümü aktiftir. Eğer o kişi ora­da oturursa ter bezleri etkinliklerini sürdürürler. Eğer bu çocuk tropik bölgeden ayrılır. bir diğer bölgede yaşayacak olursa ter bezlerinin büyük bir bölümü geriler. Tropiklerde doğup orada yasayan bir kimsenin terleme etkinliğinin diğer bölgelerdekinden daha fazla olması aktif ter bezlerinin sayısı ile ilgilidir.

Hipotalamusta bir bölge vücutta ısı değişimlerine karşı termostat görevi görür. Deri ve omurilik reseptörleri dış ortam ve derideki-ısı durumlarının belirleyen değerleri iletir ve ter­mostat merkez gerekli refleks uyanlarla vücut ısısının düzenlenmesini sağlar. Eğer aşın ısı varsa terleme mekanizması harekete geçer. Soğuma varsa, titreme ve diğer mekanizmalarla acil ısı artımı sağlanır. Hastalıklarda beyindeki termostat merkezin duyarlığı yükseldiğinden vücut ısısı normalin üzerine çıkar. Ateşli hastalıklar sırasında meydana gelen bir çok madde-vücut ısısını arttırıcı etki yapar.

Bazal Metabolizma Hizi Nedir Hesaplama

Bazal Metabolizma Hızı Nedir, Bazal Metabolizma Hesaplama

Bazal koşullarda ölçülen metabolizma hızına bazal metabolizma hızı denir. Bazal meta­bolizma kişinin uyanıkken, mutlak istirahat halinde ölçülen metabolizma hızı demektir. Bezinlerin spesifik dinamik etkisi denen bir etkisi nedeniyle bazal metabolizma mutlaka ye­mekten oniki saat sonra ölçülmelidir. Bazal metabolizmanın uykudan sonra ölçülmesi, gere­kir. Uyku sırasında sempatik aktivite azalır ve diğer metabolik uyarıcı etkiler en aza iner. Ölçümden önce kişi en az otuz dakika yatar durumda istirahat etmeli, ölçüm öncesi şiddetli eg­zersiz yapmamalıdır. Hastanın heyecanlanmasına neden olabilecek bütün dış etkenler en aza indirilmelidir. Odanın ısısının yüksek olmaması gerekir. Çok sıcakta terleme, rahatsızlık ve diğer faktörler metabolizma hızını arttırırken, düşük ısı değerlerinde sempatik sinir sistemi aktivitesi nedeniyle bazal metabolizma yine yükselir.

Besinlerin İslevi Besinlerin Faydalari

Alınan besinlerden nasıl yararlanırız? Besinlerin İşlevleri

Besinlerden protein alt birimleri olan amino asitler vücutta yapı taşı olarak görev alır. Enerji sağlayan yiyeceklerin vücudumuzda kullanılması büyük oranda ATP moleküllerine çevrilmesi ve bu molekülün içerisinde depolanan yüksek enerji sayesinde sağlanır. Adenozin trifosfat isimli bileşiğin içerisindeki yüksek enerjili fosfat bağı gerektiğinde parçalanarak açı­ğa çıkar, enerji vücut olaylarında kullanılır. Önemli hücre bölümlerinin yapımında kas kasıl­masında, hücre zarından gerekli maddelerin aktif olarak taşınmasında, salgılama ve diğer bütün hücresel etkinlikler için gerekli enerjinin sağlanmasında ATP kullanılır. Enerjinin de­polanma şekillerinden birisi de kastaki kreatin fosfat molekülüdür.

Besinlerden oksijen olmaksızın enerji elde edilmesine anaerobik enerji eldesi denmek­tedir. Aerobik enerji oksijen kullanılarak elde edilen enerjidir. Burada tanım karıştırılma­malıdır. Oksijenin kullanılması olayın sürdüğü sıradaki oksijen kullanımını anlatmaktadır. Karbonhidratlar, yağlar ve proteinler oksijen kullanılarak ATP eldesinde yararlanılabilen besinlerdir. Ancak karbonhidratlar yan yollarla oksijen olmaksızın da enerji elde edilebilen bileşiklerdir. Her mol glikozun prüvik asite parçalanması 2 mol ATP eldesini sağlamaktadır. Hipokside, ani ve büyük enerji gerektiren durumlarda anaerobik enerji mekanizmalarından yararlanılır. Şiddetli egzersiz döneminden sonra meydana gelen laktik asitin glukoza çevril­mesi için, parçalanan ATP ve kreatin fosfatların yeniden tamamlanabilmesi için gerekli oksi­jen miktarına oksijen borcu denmektedir.

Vücuttaki bütün hücrelerde meydana gelen kimyasal tepkimelerin tümüne metaboliz­ma denilebilir. Metabolizma hızı ise bu kimyasal reaksiyonlar sırasında açığa çıkan ısı mikta­rıyla belirlenen bir değerdir. Metabolizma hızı ölçümü doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle yapılabilir. Egzersiz, yaş, triodhormonsalgısı. sempatik uyarılma, erkek seks hormonu, bü­yüme hormonu, ateş, iklim, uyku, beslenme yetersizlikleri, günlük aktivitelerin derecesi me­tabolizma hızını belirleyen önemli etkenler arasındadır.

Kabizlik Nedir Sinif Sindirim Sistemi

Kabızlık Nedir, Sınıf Sindirim Sistemi

Kabızlık dışkının kalın bağırsakta çok yavaş ilerlemesidir. Sıklıkla büyük miktarda sert kuru ve suyu az dışkılama halinde belirir. Dışkının uzun süre bağırsakta kalmasına bağlı ola­rak içerisindeki sıvı miktarının büyük oranda emilmesi kabızlığa yol açar. Laksatif denilen kabızlık giderici ilaçlarla çok kullanılması kabızlığın artmasına neden olur. İleri ülkelerde birçok kişi aşın kalsatif kullanmaya bağlı sorunlarla karşı karşıyadır. İçilen suyun miktarının art­ması, hareket gibi basit uygulamalar düzenli olarak dışkılamayı alışkanlık haline getirme da­ha emin ve güvenilir uygulamalardır.

Karaciğer

Karaciğer vücudumuzun en büyük organlarından birisidir. Karaciğerin kanın depolan­ması ve süzülmesi. metabolizma ve safra salgılanması olmak üzere üç temel görevi vardır. Karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında, vücuttaki zehirli bazı maddelerin zararsız hale getirilmesinde, vitaminlerin depolanmasında, kan pıhtılaşmasında, demir depolanma­sında çok önemli görevler yapar.

İnsanda Sindirim Sistemi Nedir Hakkinda

İnsanda Sindirim Sistemi Nedir

Sindirim Sistemi Organları İle İlgili

İnsanlarda Sindirim sistemi vücudumuzun temel besin maddelerini, elektrolit ve sıvı gereksinimini sağlamakla yükümlüdür. Sindirim kanalı kendi özel sinir ağı ile peristaltik olarak hareket edebilme yeteneğine sahiptir. Parasempatik ve sempatik sistemlerden sinirler alır. Parasem­patik sistem, sindirim sisteminin etkinliğini artırır. Bağırsakların boşalmasını kolaylaştırır. Salgılar artar. Sempatik sistemi ise genel olarak sindirim sisteminin etkinliğini yavaşlatıcı et­ki yapar. Ancak sfinkter bölgelerinin yani büzücü kas kapılarının kasılmasına neden olur. Bağırsaktalar ve diğer sindirim sistemi bölgelerinde karıştırıcı, itici segmental hareketler olur. bir bağırsak bölümü sıvazlama hareketi yaparken diğeri gelen kapsamı kabul edici ge­nişleme yapar.

Alman besinler ağızda küçük parçalara parçalanır. Tükrük salgısı ile iyice karıştırılır. Kayganlaştırılır ve mideye inmeye hazır hale getirilir. Sindirim ağızda başlar sözü sık duyu­lan bir sözdür. Gerçi sindirimin kimyasal bölümünün bir kısmı çok az da olsa ağızda başlar. Bu söz bir anlamda bunu anlatıyor kabul edilebilir. Ama zayıf bir anlamdır bu. Aslında sindi­rim ağızda başlar sözü dişlerin yemekleri öğütme etkinliğini ve yemeklerin ağızda iyi çiğnen­mesi gereğini ortaya koyan bir sözdür.

Çiğnenen yiyecekler yutulduktan sonra yemek borusu aracılığı ile mideye iner. Mide besinleri depolama, karıştırma, kimus denilen bulamaç haline getirdikten sonra ince bağırsa­ğa verme özelliğine sahiptir. Midede ayrıca açlık dönemlerinde kasılmalar olur. Buna açlık kasılmaları denir.

Safra kesesi ve salgısı yağların sindiriminde özellikle onların emülsiyon haline getirile­rek indirimlerinin sağlanmasında rol oynar. Kolesistokinin denen hormon safra kesesinin kasılması ve boşlamasını sağlar.

İnce bağırsakta da ilerletici ve sindirimi kolaşlaştıncı hareketler vardır. Kaim bağırsak suyun en büyük oranda emildiği bağırsak bölgesidir. Karıştırıcı, itici ve işemeyi sağlayıcı ha­reketler vardır.

Gastrokolik ve duodenokolik refleksler denilen bazı refleksler mide ve oniki parmak bağırsağından başlayarak kalın bağırsakların kasılmasını sağlarlar. Kalın bağırsaktan dışkı­nın sürekli akmasını önleyen iç ve dış büzücü yapılar (sfinkterler) vardır. İşeme, işeme reflek­si denilen bir refleksle sağlanır. Kalın bağırsakların düzenli olarak boşaltılması bu refleksle­rin etkin olarak gelişmesini sağlamaktadır. Mide bağırsak kanalında ilerlemekte olan besin­ler tipine göre özel salgıların yardımı ile alt birimlerine çevrilir ve parçalanır. Emilebilecek hale gelir. Salgılar yerel uyan ve otonom sinir sisteminin uyarısı ile salgılanırlar. Bağırsakla­rın en önemli salgılarından birisi kayganlaştırıcı ve bağırsak yüzeylerinin korunmasını sağla­yan mukus salgılayan bezlerin yaptığı salgıdır. Sindirim olayı ile ilgili olarak bağırsaklardan günlük olarak salgılanan sıvı miktarı günlük yedi litreyi bulmaktadır. Tükrük salgısı 1200 santimetre küp, mide salgısı 1.5-2 litre, pankreas salgısı 1.2 litre, safra 0.7 litre, diğer salgılar 2.1 litre kadardır.

Tükrük içerisinde pityalin enzimi ile nişasta sindirimi başlatırken, salgıladığı iyonlar, diğer maddeler aracılığı ile ağız sağlığının korunmasına da katkıda bulunur. Lokmaların kayganlaşmasını yemek borusu aracılığı ile kolayca mideye inebilmesini sağlar. Yemek borusun­da daha çok kayganlaştırıcı salgılar bulunmaktadır. Mideden büyük oranda hidroklorik asit, az miktarda lipaz ve mide amilazı salgılanır. Diğer bir salgı mukus salgısıdır. Bu mide duvarı­nın direncini arttırır. Mide salgılanmasında gastrin denilen hormonunun salgıyı arttırıcı ve uyarıcı etkisi bulunmaktadır. Ayrıca bütün mide bağırsak kanalında olduğu gibi sinir sistemi­nin sempatik ve para sempatik uyarıların salgıların niteliğinde değişiklikler yapması miktarı­nı değiştirmesi mümkündür.

Pankreas proteinleri parçalayan tripsin, kemotripsin, karboksi polipeptidaz, ribonükleaz ve deoksiribünükleaz enzimlerini salgılar.

Karbonhidratları sindiren pankreas amilazı, yağlan sindiren pankreas lipazı salgılar. Bu enzimler özellikle proteolitik enzimler öncü enzimler halinde salgılandıktan sonra bağırsakta etkin duruma geçerler. Ayrıca tripsin inhibitörü ve bikarbonat iyonları salgılanır.

Safra karaciğer tarafından salgılanır. İnce bağırsakta da proteinleri, karbonhidratları ve yağları salgılamakta olan bir çok enzim salgılanmaktadır.

Karbonhidratlar polisakkarit yapısındadırlar. Önce disakkaritlere daha sonra monosakkaritlere kadar parçalanırlar. Yağlar yağ asitlerine ve gliserolle gliseridlere parçalanarak emilir hale gelirler.

Bağırsaktan emilim villus denilen ve bağırsakların parmak biçimindeki çıkıntıları tara­fından sağlanmaktadır.
Su bağırsaklardan diffüzyonla emilir. Sodyum aktif olarak alınırken, klor ince bağırsa­ğın üst ucundan pasif olarak alınmaktadır. Karbonhidratlar genellikle monosakkarit halinde emilmektedir. Proteinler ise hemen hemen tamamiyle amino asit halinde emilmektedir.

Hergün kalın bağırsağa 500-1000 santimetre küp kadar kimus girer. Su ve elektrolitlerin büyük bölümü kalın bağırsakta emilir. Ayrıca kaim bağırsakta bakterilerin etkisi parçalan­ma davlarını tamamlar. Dışkının genellikle dörtte üçü su dörtte biri ise katı artıklardır. Kah­verengi renk sterkobilin ve ürobilin denilen bilurubin parçalanma ürünlerinden gelmektedir. Dışkının kötü kokusu ise indol, skatol, merkaptanlar ve hidrojen sülfürün bulunmasına göre değişir.
Sindirim kanalının sık rastlanılan hastalıktan:

Sinir felçleri, bazı hastalıklar (botulismus:gazlı kangren gibi)yutma kaslarının felcine neden olarak yutmayı önlerler.

Mideyi döşeyen mukozanın iltihabına gastirit denir. Mideyi tahriş eden yiyeceklerin. bakterilerin üremesine yada midenin kendi salgılarının aşırı salgılanmasına bağlı olarak olu­şabilir. Genellikle yanma biçiminde bir ağrısı olur. Eğer gastrit süregenleşirse mide mukoza­sı gerilemeye uğrar ve midenin salgı işlevlerini de olumsuz etkiler.

Eğer mide salgısı midenin bir bölümünde bulduğu zayıf bir kısmı sindirir, aşındırır ve vara haline getirirse buna mide ülseri denir. Yüksek mide salgısı, tahriş, midenin kan akımının bozulası yetersiz mukus salgılaması mide ülserlerinin gelişiminden sorumludur. Mer­kez sinir sisteminin uyanları mide salgısı üzerindeki etkisi ile mide ülserlerinin gelişimine katkıda bulunabilir. Özellikle ruhsal olayların ve gerginliklerin mide ülserlerini ve diğer sin­dirim kanalı ülserlerini kolaylaştırıcı etkisi vardır.