Alerji Terimleri Sözlüğü
Kitabın çevirisinde kolay, anlaşılır bir dil kullanma çabası kaçınılmaz olarak tıp jargonundan uzaklaşmamızı gerektirdi. Buna karşılık bir hekimle görüşürken, sözgelimi "servikal vertebra" dendiğinde şaşırmamanız, bunun boyun omurlarından başka bir şey olmadığını bilmeniz açısından, tıp jargonuyla köprü kuracak, aynı zamanda kitapta geçen kısaltmaların açıklamalarını verecek küçük bir sözlüğü ekleme yoluna gittik.
agonist: doğal yoldan üretilmiş maddelerin normal olarak uyaracağı hücre alıcılarına bağlanma eğilimi gösteren ve bu alıcılardaki fizyolojik etkinliği artıran ilaç
alerjik enflamatuar yanıt: iltihaplı alerji yanıtı
antagonist: bir maddenin etkisini ortadan kaldıran başka bir madde; örneğin, hücre alıcılarına bağlanarak vücutta biyolojik bir yanıtın ortaya çıkmasını engelleyen bir ilaç antagonisttir
antienflamatuar: iltihap giderici
antikonvülzan: havaleye karşı ilaç
atopik dermatit: egzama
bronkodilatör: bronş genişletici
dekonjestan: şişme ya da doluluğu (konjestiyonu) azaltan ilaç
dermatit: deri iltihabı
diare: ishal
endokrin sistemi: iç salgı sistemi
enflamasyon: iltihap, yangı (İngilizce'de inflammation olarak geçen bu terimi yaygın kullanımı nedeniyle "iltihap" olarak çevirdik. Ama aynı kelime halk arasında irin, mikroplu akıntı gibi anlamlan da kapsayacak genişlikte kullanılabiliyor. İltihabın yalnızca vücudun gördüğü zarar karşısında verdiği korunma tepkisi olduğunu akılda tutmak, bazı yanlış anlamaları ortadan kaldıracaktır.)
entolerans nedir: tahammülsüzlük
eritrosit: alyuvar
FDA: Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi; Food and Drug Administration için kısaltma
immün sistem: bağışıklık sistemi
immünoterapi: bağışıklık tedavisi.
inhale: solukla içeri çekilen
inhaler: solukla içeri çekmeye yardımcı alet
insomnia: uykusuzluk
iritan: tahriş edici; örseleyici
iritasyon: tahriş; örselenme
komplikasyon: bir hastada asıl hastalığına bağlı olarak başka bir hastalık ya da hastalıkların ortaya çıkması
konstipasyon: kabızlık
kontakt dermatit: temas dermatiti
kontamine, kontaminasyon: bulaşık, bulaşma; hazırlanan ürünün istenmeyen madde ya da canlılarla kirlenmiş olması, bulaşık duruma getirme
konvülziyon nedir: havale
lezyon: yara; daha çok sınırları ve niteliği belli yaralar için kullanılır
lökosit: akyuvar
nazal: burunla ilgili
oral: ağız yoluyla; ağızdan
pereniyal: mevsimlik olmayan; yıl boyunca ya da yıllarca süren
reseptör: alıcı
respiratuvar: solunumla ilgili
rinore: nezle; burun akıntısı
rinit: saman nezlesi, alerjik nezle
sedatif: sakinleştirici
semptom: belirti; hastanın ya da hastalığın öznel (örneğin hastanın algıladığı) biçimde ortaya konan özellikleri; hastalığın nesnel (örneğin hekimin incelemeyle saptadığı) özelliklerine bulgu denir
sendrom: birlikte ortaya çıkan belirtiler demeti, belirtiler yelpazesi
trake nedir: soluk borusu
ürtiker: kurdeşen
Mast Hucreleri ve Alerji Tedavisi
Mast Hucreleri Devre Dışı Bırakılması, Mast Hücresi
IgE antikorları alerjik tepkilerin tetiğini çektiğinde, tetiğe bağlı dolu silah mast hücreleridir. IgE antikorları bir alerjene kancayı taktığında, kimyasal yükünü boşaltması için mast hücrelerini uyarır. Sonuçta alerjik tepkiye bağlı olarak hissettiğiniz burun akması, hapşırma, gözlerde sulanma, kurdeşen, burun tıkanıklığı gibi belirtiler gelişir. Araştırmacıların bu kimyasal maddelerin salınmasını engellemenin bir yolunu bulması halinde tepki de baskılanmış olacaktır.
Bazı uzmanlar Syk denen bir maddenin mast hücresine özgü kimyasal maddelerin salınmasında rol oynadığı kanısındadır. Syk, mast hücrelerinde bulunan bir proteindir. Araştırmacılar Syk'a bağlanacak ve onun işini yapmasını engelleyecek bir molekül geliştirmeye çalışıyorlar. Henüz geliştirme sürecinin çok başında olan bu yaklaşımın üstünlüğü şu noktaya dayanıyor: IgE antikorları gerekli işareti verse bile mast hücreleri devreye girmeyecek ve böylece alerjene direnç gösterilmeyecektir.
Diğer Kimyasal Maddelerin Engellenmesi
Histamin alerjik tepkilerde en büyük rolü oynasa da, bundan sorumlu tek kötü adam değildir. Aynı süreçte prostaglandin gibi birçok madde de rol üstlenir. Prostaglandinler çok çeşitlidir ve vücutta birçok yararlı işlev üstlenir. Ama prostaglandinlerin bir tipi akciğerlerdeki hava yollarının çevresindeki düz kasları sıkıştırarak bronkospazmlara ve astım ataklarının ağırlaşmasına yol açar. Bir başka tipi ise kan damarlarını genişletir, daha geçirgen hale getirir; böylece kandan çevre dokulara daha çok sıvının geçmesine, dolayısıyla şişmeye neden olur. Sonuçta da şişmiş dokuların ağrıya olan duyarlılığını artırır.
Lökotrienler alerjik tepkilerde yer alan bir başka maddedir. Bazı prostaglandinler gibi akciğerlerde hava yollarının kasılmasına yol açabilir. Başka tiplerinin de alerjik tepkinin geliştiği yere iltihapla ilgili hücreleri çektiği yönünde bulgular vardır. Sonuçta zararsız alerjenle savaşacak hücrelerin ve kimyasal maddelerin artması tepkiyi artırmaktadır.
Bir gün alerjik tepkilerin engellenmesi için bir hap yutmak ya da bir kere iğne olmak yetebilir. Ama henüz bu noktaya ulaşmadık. Araştırmalar sürüyor ve insanları canından bezdiren saman nezlesinin, birçok kişinin korkulu rüyası olan arı sokmasının ve besin alerjilerinin sonu yaklaşıyor. Şimdilik en iyi ilaç, alerjenlerden sakınmasını bilmek. Alerjileri başlamadan durdurmayı becerene kadar alerjik tepkilerden kaçınmanın en güvenli yolu alerjenlerden sakınmanız. İçinize çekmez, dokunmaz ya da yemezseniz, canınız da yanmaz.
Vücut Sistemine Bağlı Etmenler
Uzmanlar öteden beri stresin ve başka psikolojik etmenlerin bağışıklık sisteminin işleyişinde büyük bir rol oynayabileceği görüşündeydi. Ama nasıl ve neden soruları büyük ölçüde cevapsız kalmıştı. Şimdi bağışıklık sisteminin vücudun diğer iki sistemiyle yakın ilişki içinde olduğu gittikçe açık biçimde görülüyor. Bunlar iç salgı sistemi ve merkez sinir sistemidir.
iç salgı sistemi hormonları üretir. Örneğin timus ve hipofiz bezleri, iç salgı sisteminin parçalarıdır. Merkez sinir sistemi ise beyni ve vücuda elektrokimyasal iletileri (impuls) gönderen sinirleri kapsar. Bilim adamları bu sistemlerdeki birçok hücrenin üstünde diğer sistemden parçaların uyacağı reseptörler bulmuşlardır. Bu durum beynin akciğerlerde ve burun kanallarında olan bitenleri önemli ölçüde etkileyebileceği anlamına gelir. Ruhsal gerginliğin ve duygusal çalkantıların astım ataklarını ya da başka alerji belirtilerini alevlendirme nedeni belki de bu noktada yatıyor olabilir.
Vücut sistemleri arasındaki bu bağlantılardan kesin tedavi amacıyla nasıl yararlanılacağını öngörmek için zaman çok erken; ama ortaya konan gerçekler heyecan verici ve yeni ufuklar açıcı nitelikte.
IgE antikorları alerjik tepkilerin tetiğini çektiğinde, tetiğe bağlı dolu silah mast hücreleridir. IgE antikorları bir alerjene kancayı taktığında, kimyasal yükünü boşaltması için mast hücrelerini uyarır. Sonuçta alerjik tepkiye bağlı olarak hissettiğiniz burun akması, hapşırma, gözlerde sulanma, kurdeşen, burun tıkanıklığı gibi belirtiler gelişir. Araştırmacıların bu kimyasal maddelerin salınmasını engellemenin bir yolunu bulması halinde tepki de baskılanmış olacaktır.
Bazı uzmanlar Syk denen bir maddenin mast hücresine özgü kimyasal maddelerin salınmasında rol oynadığı kanısındadır. Syk, mast hücrelerinde bulunan bir proteindir. Araştırmacılar Syk'a bağlanacak ve onun işini yapmasını engelleyecek bir molekül geliştirmeye çalışıyorlar. Henüz geliştirme sürecinin çok başında olan bu yaklaşımın üstünlüğü şu noktaya dayanıyor: IgE antikorları gerekli işareti verse bile mast hücreleri devreye girmeyecek ve böylece alerjene direnç gösterilmeyecektir.
Diğer Kimyasal Maddelerin Engellenmesi
Histamin alerjik tepkilerde en büyük rolü oynasa da, bundan sorumlu tek kötü adam değildir. Aynı süreçte prostaglandin gibi birçok madde de rol üstlenir. Prostaglandinler çok çeşitlidir ve vücutta birçok yararlı işlev üstlenir. Ama prostaglandinlerin bir tipi akciğerlerdeki hava yollarının çevresindeki düz kasları sıkıştırarak bronkospazmlara ve astım ataklarının ağırlaşmasına yol açar. Bir başka tipi ise kan damarlarını genişletir, daha geçirgen hale getirir; böylece kandan çevre dokulara daha çok sıvının geçmesine, dolayısıyla şişmeye neden olur. Sonuçta da şişmiş dokuların ağrıya olan duyarlılığını artırır.
Lökotrienler alerjik tepkilerde yer alan bir başka maddedir. Bazı prostaglandinler gibi akciğerlerde hava yollarının kasılmasına yol açabilir. Başka tiplerinin de alerjik tepkinin geliştiği yere iltihapla ilgili hücreleri çektiği yönünde bulgular vardır. Sonuçta zararsız alerjenle savaşacak hücrelerin ve kimyasal maddelerin artması tepkiyi artırmaktadır.
Bir gün alerjik tepkilerin engellenmesi için bir hap yutmak ya da bir kere iğne olmak yetebilir. Ama henüz bu noktaya ulaşmadık. Araştırmalar sürüyor ve insanları canından bezdiren saman nezlesinin, birçok kişinin korkulu rüyası olan arı sokmasının ve besin alerjilerinin sonu yaklaşıyor. Şimdilik en iyi ilaç, alerjenlerden sakınmasını bilmek. Alerjileri başlamadan durdurmayı becerene kadar alerjik tepkilerden kaçınmanın en güvenli yolu alerjenlerden sakınmanız. İçinize çekmez, dokunmaz ya da yemezseniz, canınız da yanmaz.
Vücut Sistemine Bağlı Etmenler
Uzmanlar öteden beri stresin ve başka psikolojik etmenlerin bağışıklık sisteminin işleyişinde büyük bir rol oynayabileceği görüşündeydi. Ama nasıl ve neden soruları büyük ölçüde cevapsız kalmıştı. Şimdi bağışıklık sisteminin vücudun diğer iki sistemiyle yakın ilişki içinde olduğu gittikçe açık biçimde görülüyor. Bunlar iç salgı sistemi ve merkez sinir sistemidir.
iç salgı sistemi hormonları üretir. Örneğin timus ve hipofiz bezleri, iç salgı sisteminin parçalarıdır. Merkez sinir sistemi ise beyni ve vücuda elektrokimyasal iletileri (impuls) gönderen sinirleri kapsar. Bilim adamları bu sistemlerdeki birçok hücrenin üstünde diğer sistemden parçaların uyacağı reseptörler bulmuşlardır. Bu durum beynin akciğerlerde ve burun kanallarında olan bitenleri önemli ölçüde etkileyebileceği anlamına gelir. Ruhsal gerginliğin ve duygusal çalkantıların astım ataklarını ya da başka alerji belirtilerini alevlendirme nedeni belki de bu noktada yatıyor olabilir.
Vücut sistemleri arasındaki bu bağlantılardan kesin tedavi amacıyla nasıl yararlanılacağını öngörmek için zaman çok erken; ama ortaya konan gerçekler heyecan verici ve yeni ufuklar açıcı nitelikte.
İgE Baskilamasi (Supresyon Testi)
IgE Baskılaması (Süpresyonu), Süpresyon Testi
İmmünoglobülin E (IgE) alerjilerin birçoğunda belirleyici bir rol üstlenir. IgE'den yapılmış antikorlar, alerjenlere bağlandıklarında başta histamin olmak üzere çeşitli kimyasal maddelerin salınmasını tetikleyerek saman nezlesi, besin alerjisi gibi alerjik tepkileri başlatırlar. O halde IgE devre dışı bırakılabilirse, tepkiler daha başlamadan engellenebilir.
Bu birkaç yoldan sağlanabilir. Birinci yol, IgE antikorlarına katılacak ve onların mast hücrelerine bağlanmasını engelleyecek bir madde kullanmaktır. Mast hücrelerine bağlanana kadar IgE antikorlarının bir zararı yoktur. Ama bu bağlanma gerçekleştiği zaman, verdikleri işaret mast hücrelerinin kimyasal yükünü boşaltmasına yol açar. IgE antikorlarına bağlanacak biçimde geliştirilen maddeye monoklonal antikor denir. Genetik mühendisliğinin bir ürünü olan bu madde henüz deneme aşamasındadır. Şimdiye kadar saman nezlesi ve toz akarı alerjilerine karşı mücadelede, en son olarak da alerjik astımda umut verici görünmektedir.
Özelleşmiş T lenfositleri vücudun ürettiği IgE antikorlarının miktarını denetler.
Dönüştürülmüş alerj enleri ya da peptit parçacıklarını kullanarak, T lenfositlerinin bir alerjik tepkiyi tetiklemeksizin "yardım" etmesi sağlanabilir. Buradaki büyük sorun yalnız IgE üretimini sınırlayan T hücrelerini dönüştürmektir. Sonuçta vücudun enfeksiyonlarla savaşan IgG, IgM gibi antikorlara ihtiyacı vardır. Bunların üretimlerini sınırlamak, daha başka ciddi hastalıklara kucak açmayı getirir.
Doğrusu IgE üretimini durdurmak o kadar da iyi bir şey olmayabilir. Vücudun IgE antikorlarını neden ürettiğini tam olarak anlamış değiliz. Ama bazı haklı nedenleri olmalı. Vücudun bir maddeyi işe yaramaz, zararlı alerjik tepkileri tetiklesin diye üretmesi anlamlı değildir. Birçok araştırmacı IgE antikorlarının parazit saldırılarını savuşturmaya yaradığını düşünmektedir. Eğer durum böyleyse, IgE antikorlarını engellemek ya da yok etmek bizi parazitlere karşı daha duyarlı bir hale getirebilir.
İmmünoglobülin E (IgE) alerjilerin birçoğunda belirleyici bir rol üstlenir. IgE'den yapılmış antikorlar, alerjenlere bağlandıklarında başta histamin olmak üzere çeşitli kimyasal maddelerin salınmasını tetikleyerek saman nezlesi, besin alerjisi gibi alerjik tepkileri başlatırlar. O halde IgE devre dışı bırakılabilirse, tepkiler daha başlamadan engellenebilir.
Bu birkaç yoldan sağlanabilir. Birinci yol, IgE antikorlarına katılacak ve onların mast hücrelerine bağlanmasını engelleyecek bir madde kullanmaktır. Mast hücrelerine bağlanana kadar IgE antikorlarının bir zararı yoktur. Ama bu bağlanma gerçekleştiği zaman, verdikleri işaret mast hücrelerinin kimyasal yükünü boşaltmasına yol açar. IgE antikorlarına bağlanacak biçimde geliştirilen maddeye monoklonal antikor denir. Genetik mühendisliğinin bir ürünü olan bu madde henüz deneme aşamasındadır. Şimdiye kadar saman nezlesi ve toz akarı alerjilerine karşı mücadelede, en son olarak da alerjik astımda umut verici görünmektedir.
Özelleşmiş T lenfositleri vücudun ürettiği IgE antikorlarının miktarını denetler.
Dönüştürülmüş alerj enleri ya da peptit parçacıklarını kullanarak, T lenfositlerinin bir alerjik tepkiyi tetiklemeksizin "yardım" etmesi sağlanabilir. Buradaki büyük sorun yalnız IgE üretimini sınırlayan T hücrelerini dönüştürmektir. Sonuçta vücudun enfeksiyonlarla savaşan IgG, IgM gibi antikorlara ihtiyacı vardır. Bunların üretimlerini sınırlamak, daha başka ciddi hastalıklara kucak açmayı getirir.
Doğrusu IgE üretimini durdurmak o kadar da iyi bir şey olmayabilir. Vücudun IgE antikorlarını neden ürettiğini tam olarak anlamış değiliz. Ama bazı haklı nedenleri olmalı. Vücudun bir maddeyi işe yaramaz, zararlı alerjik tepkileri tetiklesin diye üretmesi anlamlı değildir. Birçok araştırmacı IgE antikorlarının parazit saldırılarını savuşturmaya yaradığını düşünmektedir. Eğer durum böyleyse, IgE antikorlarını engellemek ya da yok etmek bizi parazitlere karşı daha duyarlı bir hale getirebilir.
Peptik Asi Yeni Alerji Tedavisi
Yeni Alerji Tedavileri
Hekimler ve araştırmacılar her geçen yıl astım ve alerji tedavisinde heyecan verici yeni yollar keşfediyorlar. Günümüzün ilaçlan on yıl öncesine göre çok daha iyidir. Önümüzdeki on yılda daha iyi ilaçların bulunacağı da rahatça söylenebilir.
Peki, bu çabanın sonuçta varacağı nokta ne? Alerji ve astım kesin biçimde tedavi edilebilecek mi? ileride saman nezlesi, astım ve anafilaksi sorunları iğne ya da hapla tamamen ortadan kalkacak mı? Deniz ürünleri ziyafetinin sonu hüsran ve kurdeşen olmaktan çıkacak mı? Kırda an sokmasına bağlı alerji korkusu yaşamanın sonu gelecek mi?
Kim bilir, belki diyebiliriz ancak. Alerjiler karmaşıktır. Dünya alerjenlerle doludur ve bunların davranışları farklı farklıdır. Bütün alerjik tepkileri tek bir tedaviyle engellemenin yolu bulunamayabilir. Ama bir gün aşılarla ve diğer tedavilerle alerjenleri teker teker dize getirebiliriz. Bu yöndeki ilk çalışmaların sonuçları umut verici; ama daha yapılacak çok iş var. Geliştirilmekte olan bazı tedavilere bir göz atalım isterseniz.
Peptit Aşıları
Bu yöntem bildiğimiz bağışıklık tedavisine yeni bir açılım getirecek niteliktedir. Mevcut tedavi biçimi hekimlerin az miktarda alerjen içeren bir dizi iğne yapmasına dayanıyor. Bu iğneler alerjene karşı kısmi bir direnç geliştiriyor. Ama tedavinin etkili olabilmesi için yıllarca sürmesi, sık sık yinelenmesi gerekiyor.
Şimdi araştırmacılar aynı direnci yaratmak için alerjenlerin peptit denen çok küçük parçacıklarını kullanmayı deniyorlar. Peptitler proteinlerin yapı taşları olan küçük birer amino asit zinciridir (unutmamak gerekir ki alerjenlerin çoğu proteinlerdir). Alerjenin yalnızca küçük bir parçasını kullanmakla varılmak istenen sonuç, şimdiki bağışıklık tedavisinin yan etkilerini ve risklerini ortadan kaldıracak şekilde bir tolerans sağlamaktır. Şu anda uygulanan bağışıklık tedavisinde bu tür tepkiler çok yaygındır ve bazen ciddi sorunlar yaratabilmektedir.
Peptit aşılarının başka üstünlükleri de olacaktır. Öncelikle, peptitleri sentez yoluyla elde etmek, halen kullanılmakta olan doğal alerjenleri çok küçük miktarlarda arıtarak ayırma işlemine göre daha kolay olabilir; bu da bağışıklık tedavisinin daha ucuza çıkmasını sağlayabilir. İkincisi, bu aşılar çok daha hızlı bir etki gösterebilir. Halihazırda çeşitli polenlerden toz akarlarına kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde testler sürdürülmektedir.
Hekimler ve araştırmacılar her geçen yıl astım ve alerji tedavisinde heyecan verici yeni yollar keşfediyorlar. Günümüzün ilaçlan on yıl öncesine göre çok daha iyidir. Önümüzdeki on yılda daha iyi ilaçların bulunacağı da rahatça söylenebilir.
Peki, bu çabanın sonuçta varacağı nokta ne? Alerji ve astım kesin biçimde tedavi edilebilecek mi? ileride saman nezlesi, astım ve anafilaksi sorunları iğne ya da hapla tamamen ortadan kalkacak mı? Deniz ürünleri ziyafetinin sonu hüsran ve kurdeşen olmaktan çıkacak mı? Kırda an sokmasına bağlı alerji korkusu yaşamanın sonu gelecek mi?
Kim bilir, belki diyebiliriz ancak. Alerjiler karmaşıktır. Dünya alerjenlerle doludur ve bunların davranışları farklı farklıdır. Bütün alerjik tepkileri tek bir tedaviyle engellemenin yolu bulunamayabilir. Ama bir gün aşılarla ve diğer tedavilerle alerjenleri teker teker dize getirebiliriz. Bu yöndeki ilk çalışmaların sonuçları umut verici; ama daha yapılacak çok iş var. Geliştirilmekte olan bazı tedavilere bir göz atalım isterseniz.
Peptit Aşıları
Bu yöntem bildiğimiz bağışıklık tedavisine yeni bir açılım getirecek niteliktedir. Mevcut tedavi biçimi hekimlerin az miktarda alerjen içeren bir dizi iğne yapmasına dayanıyor. Bu iğneler alerjene karşı kısmi bir direnç geliştiriyor. Ama tedavinin etkili olabilmesi için yıllarca sürmesi, sık sık yinelenmesi gerekiyor.
Şimdi araştırmacılar aynı direnci yaratmak için alerjenlerin peptit denen çok küçük parçacıklarını kullanmayı deniyorlar. Peptitler proteinlerin yapı taşları olan küçük birer amino asit zinciridir (unutmamak gerekir ki alerjenlerin çoğu proteinlerdir). Alerjenin yalnızca küçük bir parçasını kullanmakla varılmak istenen sonuç, şimdiki bağışıklık tedavisinin yan etkilerini ve risklerini ortadan kaldıracak şekilde bir tolerans sağlamaktır. Şu anda uygulanan bağışıklık tedavisinde bu tür tepkiler çok yaygındır ve bazen ciddi sorunlar yaratabilmektedir.
Peptit aşılarının başka üstünlükleri de olacaktır. Öncelikle, peptitleri sentez yoluyla elde etmek, halen kullanılmakta olan doğal alerjenleri çok küçük miktarlarda arıtarak ayırma işlemine göre daha kolay olabilir; bu da bağışıklık tedavisinin daha ucuza çıkmasını sağlayabilir. İkincisi, bu aşılar çok daha hızlı bir etki gösterebilir. Halihazırda çeşitli polenlerden toz akarlarına kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde testler sürdürülmektedir.
Homeopati – Notralizasyon Tedavisi
Uyduruk Tedavilere İtibar Etmeyin
Alerji bazen canınıza öylesine tak eder ki iyileşmek için her şeye razı olabilirsiniz. İşin kötü tarafı, umduğunuz iyileşmeyi sağlayacağı öne sürülen, ama doğruluğu kanıtlanmamış ve hatta tehlikeli bir sürü tedavi var ortalıkta.
İşte, kulak asmamanız gereken birkaç tedavi biçimi:
Nötralizasyon tedavisi
Bu tedaviye inanan kişiler, vücudu uyarabilecek bir alerjeni az miktarda almanın söz konusu alerjenle tam temasta koruyucu olacağını iddia ediyor. Tedavinin esası şu: Alerjen özütü enjeksiyonla veriliyor ya da dil altına damlatılıyor. Alerji belirtilerinin hissedilmeye başladığı ya da yakında alerjenle bir temasın beklendiği durumlarda özütün alınması isteniyor.
Bilinen bağışıklık tedavisine biraz benziyor gibi görünürse de, bu uygulama kanıtlanmamış bir yaklaşımdır ve özellikle besin alerjisiyle ilgili olarak kullanıldığında tehlike yaratabilir.
Otolog idrar enjeksiyonları
İster inanın ister inanmayın, bazı kişiler insanın kendi idrarından alınma bir örnekle yapılacak enjeksiyonun alerjileri önleyebileceğini iddia ediyor. Bu teori idrarda alerjik tepkileri ortadan kaldıran proteoz adlı bir maddenin bulunduğu savına dayanıyor. Yineliyoruz, bu yöntemin de işe yaradığını gösterir bir kanıt yok. Bazı uzmanlar idrarda bulunan maddelerin vücuda geri verilmesiyle ortaya çıkabilecek tehlikeli durumlara dikkat çekiyor.
Diyet ve vitamin tedavileri
Karmaşık beslenme düzenleri uygulayarak ya da çeşitli vitaminleri, amino asitleri ve başka maddeleri birlikte alarak vücudun alerji yanıtı vermesinin önlenebileceğini savunanlar vardır. Doğruluğu kanıtlanmamış bu yaklaşım, beslenme düzeninde radikal değişiklikler yapılması ya da aşırı vitamin alınması halinde tehlikeli bile olabilir.
Besin alerjilerinden sakınmak için beslenme düzeninde basit bazı değişikliklerin yapılması apayrı bir şeydir. Vücudun tepkisine yol açan besinlerden sakınmak, besin alerjilerinden kurtulmanın kanıtlanmış bir yoludur.
Homeopati
Bu tedaviye inanan kişiler az miktarda besin ya da bitki özütleri yutmanın alerjik tepkileri önleyebileceğini iddia ederler. Alternatif bir sağlık felsefesi olarak Batı'da yaygınlık kazanan homeopatinin bu yaklaşımını destekleyen güçlü bir kanıt yoktur.
Alternatif Bir Yöntem
Burada anlatılan sürekli enjeksiyonlara dayalı tedavi, genellikle en iyi sonucu vermesi nedeniyle çoğu hekimin tercih ettiği bir yöntemdir. Ama alternatif bir yöntem de vardır. Daha saldırgan bir yaklaşımı öngören bu hızlandırılmış tedaviyle, günlerle ifade edilebilecek bir süre içinde alerjene karşı sınırlı bir tolerans sağlanabilir. Özellikle böcek sokmasına karşı hızlı bir korumaya gerek duyan kişilerde bu yöntem uygulanır. Tedaviye alınan kişiye günde birer saat gibi kısa aralarla birden çok enjeksiyon yapılır. Dozların hızla verilmesi alerjik tepkinin gelişme olasılığını artırır. İğneler yapılırken tepkileri önlemek için antihistaminikler ve kortikosteroitlerin kullanılması istenebilir. Riskin yüksekliği nedeniyle hızlandırılmış bağışıklık tedavisi yalnızca bu konuda deneyimli bir uzmanın gözetimi altında yürütülmelidir. Anafilaksi gibi ciddi tepkilere anında müdahale edilebilecek koşulların bulunması hayati önem taşır.
Alerji bazen canınıza öylesine tak eder ki iyileşmek için her şeye razı olabilirsiniz. İşin kötü tarafı, umduğunuz iyileşmeyi sağlayacağı öne sürülen, ama doğruluğu kanıtlanmamış ve hatta tehlikeli bir sürü tedavi var ortalıkta.
İşte, kulak asmamanız gereken birkaç tedavi biçimi:
Nötralizasyon tedavisi
Bu tedaviye inanan kişiler, vücudu uyarabilecek bir alerjeni az miktarda almanın söz konusu alerjenle tam temasta koruyucu olacağını iddia ediyor. Tedavinin esası şu: Alerjen özütü enjeksiyonla veriliyor ya da dil altına damlatılıyor. Alerji belirtilerinin hissedilmeye başladığı ya da yakında alerjenle bir temasın beklendiği durumlarda özütün alınması isteniyor.
Bilinen bağışıklık tedavisine biraz benziyor gibi görünürse de, bu uygulama kanıtlanmamış bir yaklaşımdır ve özellikle besin alerjisiyle ilgili olarak kullanıldığında tehlike yaratabilir.
Otolog idrar enjeksiyonları
İster inanın ister inanmayın, bazı kişiler insanın kendi idrarından alınma bir örnekle yapılacak enjeksiyonun alerjileri önleyebileceğini iddia ediyor. Bu teori idrarda alerjik tepkileri ortadan kaldıran proteoz adlı bir maddenin bulunduğu savına dayanıyor. Yineliyoruz, bu yöntemin de işe yaradığını gösterir bir kanıt yok. Bazı uzmanlar idrarda bulunan maddelerin vücuda geri verilmesiyle ortaya çıkabilecek tehlikeli durumlara dikkat çekiyor.
Diyet ve vitamin tedavileri
Karmaşık beslenme düzenleri uygulayarak ya da çeşitli vitaminleri, amino asitleri ve başka maddeleri birlikte alarak vücudun alerji yanıtı vermesinin önlenebileceğini savunanlar vardır. Doğruluğu kanıtlanmamış bu yaklaşım, beslenme düzeninde radikal değişiklikler yapılması ya da aşırı vitamin alınması halinde tehlikeli bile olabilir.
Besin alerjilerinden sakınmak için beslenme düzeninde basit bazı değişikliklerin yapılması apayrı bir şeydir. Vücudun tepkisine yol açan besinlerden sakınmak, besin alerjilerinden kurtulmanın kanıtlanmış bir yoludur.
Homeopati
Bu tedaviye inanan kişiler az miktarda besin ya da bitki özütleri yutmanın alerjik tepkileri önleyebileceğini iddia ederler. Alternatif bir sağlık felsefesi olarak Batı'da yaygınlık kazanan homeopatinin bu yaklaşımını destekleyen güçlü bir kanıt yoktur.
Alternatif Bir Yöntem
Burada anlatılan sürekli enjeksiyonlara dayalı tedavi, genellikle en iyi sonucu vermesi nedeniyle çoğu hekimin tercih ettiği bir yöntemdir. Ama alternatif bir yöntem de vardır. Daha saldırgan bir yaklaşımı öngören bu hızlandırılmış tedaviyle, günlerle ifade edilebilecek bir süre içinde alerjene karşı sınırlı bir tolerans sağlanabilir. Özellikle böcek sokmasına karşı hızlı bir korumaya gerek duyan kişilerde bu yöntem uygulanır. Tedaviye alınan kişiye günde birer saat gibi kısa aralarla birden çok enjeksiyon yapılır. Dozların hızla verilmesi alerjik tepkinin gelişme olasılığını artırır. İğneler yapılırken tepkileri önlemek için antihistaminikler ve kortikosteroitlerin kullanılması istenebilir. Riskin yüksekliği nedeniyle hızlandırılmış bağışıklık tedavisi yalnızca bu konuda deneyimli bir uzmanın gözetimi altında yürütülmelidir. Anafilaksi gibi ciddi tepkilere anında müdahale edilebilecek koşulların bulunması hayati önem taşır.
Alerjen Alerjide Bagisiklik Tedavi
Beklentiler
Bağışıklık tedavisi için iyi bir aday olarak görüldüğünüzde enjeksiyonlar başlar. Alerji yaygın biçimde birden fazla maddeye karşı geliştiğinden, yapılan iğnelerde birkaç alerj en birlikte verilir. Alerjenler başlangıçta son derece sulandırılmıştır. Seyreltme genellikle 1.000:1 dolayındadır; ama seyreltme daha ileri götürülerek 10.000:1 gibi oranlar da kullanılabilir.
İğneden sonra hekimin muayenehanesinde bir süre (genellikle 20 dakika kadar) kalmanız gerekir; çünkü iğneye karşı bir tepki gelişebilir. Sonuçta vücudunuza verilen madde sizde alerji yapan maddedir. Bu nedenle tedavi sırasında iğneye karşı hafif, yerel tepkiler, olasılıkla enjeksiyon bölgesinde şişme görülür. Muayenehaneden ayrıldıktan sonra başka belirtiler gelişirse, hekiminizi arayıp bu tepkiler hakkında bilgi verin. Soğuk kompres ve antihistaminikler yerel şişmeyi azaltır. Ama öncelikle hekiminizin görüşlerini almanız daha yerinde olacaktır.
Vakaların yaklaşık yüzde 10'unda genel, yani sistemik tepki ortaya çıkabilir. Bu durum enjeksiyon bölgesinin uzağında kurdeşen dökme biçiminde olabileceği gibi, daha ciddi bir hal de alabilir. Göğüste sıkışma, solunum güçlüğü, baş dönmesi, dil ve dudaklarda şişme, tam bir çöküntü hissi gibi belirtilere yol açabilen anafilaksi de gelişebilir. Böyle bir durumla daha çok tedavinin başında ya da enjeksiyon çözeltilerinin yenilenmesi sırasında karşılaşılır. Bağışıklık tedavisinin hekim gözetiminde, anafilaksiye müdahale edilebilecek donanımın bulunduğu bir klinikte yapılması son derece önemlidir. îğne olmadan önce bu koşulların sağlanıp sağlanmadığını soruşturun.
Bağışıklık tedavisi genel olarak çok güvenlidir; ama riskleri vardır. ABD'de her yıl birkaç kişi yapılan iğneye karşı gelişen anafilaktik tepki nedeniyle ölmektedir. Bu da her üç milyon iğnede bir ölümcül olaya denk düşen bir orandır.
Tedavi için genellikle en az 16-20 hafta boyunca haftada bir ya da iki iğne yapılır, işler yolunda giderse, dört-altı ay içinde hafif bir düzelme hissedilir. Ama bu her zaman böyle olmaz.
Bazen en yüksek düzeyde düzelmenin sağlanması iki-üç yılı bulur. Alerji uzmanı durumdaki düzelmeleri belirlemek için hastayı en az yılda bir kez değerlendirir.
Vücudun verdiği tepkiye göre hekim her enjeksiyonda alerjen miktarını yavaş yavaş artırır. Aylara yayılan bu süreç içinde başlangıca göre 1.000 kez daha güçlü bir çözelti düzeyine ulaşılması hedeflenir. Bu düzey alerjene karşı gerçek bir tolerans gösterildiğinin açık bir işaretidir. Ama süreç her zaman düz bir çizgi izlemez. Tedavinin bir noktasında vücudun alerjene ters bir tepki vermesi olasıdır. Bu durumda alerji uzmanı vücuda kendi düzeni içinde tolerans oluşturma şansı verebilmek için süreci yavaşlatabilir.
En az seyreltilmiş çözeltiyle yapılan enjeksiyonların vücut tarafından kabul edilmesinden sonra idame aşamasına geçilir.
İğneler düzenli biçimde (her iki-dört haftada bir) sürdürülür; ama doz yaklaşık aynı düzeyde kalır. İdame aşamasının uzunluğu bağışıklık sisteminin davranışına bağlıdır. Alerji uzmanlarının çoğu alerji belirtilerinin kaybolmasının üstünden bir yıl geçene kadar beklemeyi yeğler ve ancak ondan sonra tedaviyi durdurma kararı verir. Bütün süreç dört-altı yıl sürebilir.
Bağışıklık tedavisi herkeste işe yaramaz. Tedaviden yarar elde edilemiyorsa, iğneleri sürdürmenin anlamı yoktur. Üstelik böylesi bir tedavinin oldukça pahalıya çıkacağı da ortadadır. Yalnız maliyet konusuna bir başka açıdan da bakılabilir. Bağışıklık tedavisinin başarılı olması halinde alerji belirtilerini uzun süre hissetmeyeceğiniz için, bu amaçla yaptığınız ilaç harcamalarınız da bitmiş olacaktır.
Enjeksiyonlar bittikten sonra alerjiden ötürü pek az sıkıntı duyarak uzunca bir süre rahat edebilirsiniz. Bu zaman dilimi aylar, yıllar ya da hayatınız boyunca sürebilir. Birçok kişide hafif düzeyde yeniden alerji belirtileri ortaya çıkar. Bağışıklık sisteminizin alerjeni hâlâ yabancı bir saldırgan olarak gördüğünü unutmayın. Bağışıklık tedavisinin yarattığı IgG antikorlarının es geçtiği alerjenler IgE antikorlarına yakalanarak vücudun tepki vermesine yol açar. Neyse ki belirtiler genellikle eskiye göre çok daha hafiftir ve ilaçla tedavi edilebilir. Belirtiler şiddetlenirse, durum denetim altına alınana kadar yeniden alerji iğnelerine başvurmak gerekecektir.
Görüldüğü gibi, bağışıklık tedavisinin ciddi yetersizlikleri vardır. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce içinde bulunduğunuz durumu değerlendirmeli, yapacaklarınıza değip değmeyeceğini iyice tartmalısınız. Alerji belirtileri sağlığınızı ya da günlük yaşamınızı ciddi biçimde tehdit etmiyorsa, bağışıklık tedavisi size uygun olmayabilir.
Doğal olarak araştırmacılar alerji tedavisini iyileştirmenin yollarını araştırmaktadır. Gelecek günler alerjenlere karşı gerçekten bağışıklık sağlayabilecek gerçek aşılara gebedir.
Bağışıklık tedavisi için iyi bir aday olarak görüldüğünüzde enjeksiyonlar başlar. Alerji yaygın biçimde birden fazla maddeye karşı geliştiğinden, yapılan iğnelerde birkaç alerj en birlikte verilir. Alerjenler başlangıçta son derece sulandırılmıştır. Seyreltme genellikle 1.000:1 dolayındadır; ama seyreltme daha ileri götürülerek 10.000:1 gibi oranlar da kullanılabilir.
İğneden sonra hekimin muayenehanesinde bir süre (genellikle 20 dakika kadar) kalmanız gerekir; çünkü iğneye karşı bir tepki gelişebilir. Sonuçta vücudunuza verilen madde sizde alerji yapan maddedir. Bu nedenle tedavi sırasında iğneye karşı hafif, yerel tepkiler, olasılıkla enjeksiyon bölgesinde şişme görülür. Muayenehaneden ayrıldıktan sonra başka belirtiler gelişirse, hekiminizi arayıp bu tepkiler hakkında bilgi verin. Soğuk kompres ve antihistaminikler yerel şişmeyi azaltır. Ama öncelikle hekiminizin görüşlerini almanız daha yerinde olacaktır.
Vakaların yaklaşık yüzde 10'unda genel, yani sistemik tepki ortaya çıkabilir. Bu durum enjeksiyon bölgesinin uzağında kurdeşen dökme biçiminde olabileceği gibi, daha ciddi bir hal de alabilir. Göğüste sıkışma, solunum güçlüğü, baş dönmesi, dil ve dudaklarda şişme, tam bir çöküntü hissi gibi belirtilere yol açabilen anafilaksi de gelişebilir. Böyle bir durumla daha çok tedavinin başında ya da enjeksiyon çözeltilerinin yenilenmesi sırasında karşılaşılır. Bağışıklık tedavisinin hekim gözetiminde, anafilaksiye müdahale edilebilecek donanımın bulunduğu bir klinikte yapılması son derece önemlidir. îğne olmadan önce bu koşulların sağlanıp sağlanmadığını soruşturun.
Bağışıklık tedavisi genel olarak çok güvenlidir; ama riskleri vardır. ABD'de her yıl birkaç kişi yapılan iğneye karşı gelişen anafilaktik tepki nedeniyle ölmektedir. Bu da her üç milyon iğnede bir ölümcül olaya denk düşen bir orandır.
Tedavi için genellikle en az 16-20 hafta boyunca haftada bir ya da iki iğne yapılır, işler yolunda giderse, dört-altı ay içinde hafif bir düzelme hissedilir. Ama bu her zaman böyle olmaz.
Bazen en yüksek düzeyde düzelmenin sağlanması iki-üç yılı bulur. Alerji uzmanı durumdaki düzelmeleri belirlemek için hastayı en az yılda bir kez değerlendirir.
Vücudun verdiği tepkiye göre hekim her enjeksiyonda alerjen miktarını yavaş yavaş artırır. Aylara yayılan bu süreç içinde başlangıca göre 1.000 kez daha güçlü bir çözelti düzeyine ulaşılması hedeflenir. Bu düzey alerjene karşı gerçek bir tolerans gösterildiğinin açık bir işaretidir. Ama süreç her zaman düz bir çizgi izlemez. Tedavinin bir noktasında vücudun alerjene ters bir tepki vermesi olasıdır. Bu durumda alerji uzmanı vücuda kendi düzeni içinde tolerans oluşturma şansı verebilmek için süreci yavaşlatabilir.
En az seyreltilmiş çözeltiyle yapılan enjeksiyonların vücut tarafından kabul edilmesinden sonra idame aşamasına geçilir.
İğneler düzenli biçimde (her iki-dört haftada bir) sürdürülür; ama doz yaklaşık aynı düzeyde kalır. İdame aşamasının uzunluğu bağışıklık sisteminin davranışına bağlıdır. Alerji uzmanlarının çoğu alerji belirtilerinin kaybolmasının üstünden bir yıl geçene kadar beklemeyi yeğler ve ancak ondan sonra tedaviyi durdurma kararı verir. Bütün süreç dört-altı yıl sürebilir.
Bağışıklık tedavisi herkeste işe yaramaz. Tedaviden yarar elde edilemiyorsa, iğneleri sürdürmenin anlamı yoktur. Üstelik böylesi bir tedavinin oldukça pahalıya çıkacağı da ortadadır. Yalnız maliyet konusuna bir başka açıdan da bakılabilir. Bağışıklık tedavisinin başarılı olması halinde alerji belirtilerini uzun süre hissetmeyeceğiniz için, bu amaçla yaptığınız ilaç harcamalarınız da bitmiş olacaktır.
Enjeksiyonlar bittikten sonra alerjiden ötürü pek az sıkıntı duyarak uzunca bir süre rahat edebilirsiniz. Bu zaman dilimi aylar, yıllar ya da hayatınız boyunca sürebilir. Birçok kişide hafif düzeyde yeniden alerji belirtileri ortaya çıkar. Bağışıklık sisteminizin alerjeni hâlâ yabancı bir saldırgan olarak gördüğünü unutmayın. Bağışıklık tedavisinin yarattığı IgG antikorlarının es geçtiği alerjenler IgE antikorlarına yakalanarak vücudun tepki vermesine yol açar. Neyse ki belirtiler genellikle eskiye göre çok daha hafiftir ve ilaçla tedavi edilebilir. Belirtiler şiddetlenirse, durum denetim altına alınana kadar yeniden alerji iğnelerine başvurmak gerekecektir.
Görüldüğü gibi, bağışıklık tedavisinin ciddi yetersizlikleri vardır. Bu nedenle tedaviye başlamadan önce içinde bulunduğunuz durumu değerlendirmeli, yapacaklarınıza değip değmeyeceğini iyice tartmalısınız. Alerji belirtileri sağlığınızı ya da günlük yaşamınızı ciddi biçimde tehdit etmiyorsa, bağışıklık tedavisi size uygun olmayabilir.
Doğal olarak araştırmacılar alerji tedavisini iyileştirmenin yollarını araştırmaktadır. Gelecek günler alerjenlere karşı gerçekten bağışıklık sağlayabilecek gerçek aşılara gebedir.
Alerji Tedavisi İcin Bilgiler
Alerjiye Geçit Yok
Çoğu alerjik tepkinin nasıl ortaya çıktığını artık biliyoruz. Polen, küf sporu ya da başka bir alerjendeki zararsız bir protein vücuda girer, bağışıklık sistemiyle karşılaşır. Bağışıklık sistemi tehlikeli bir saldırgan sandığı bu proteine karşı antikor üretir. Aynı alerjen yine vücuda girdiğinde, antikor (IgE kısaltmasıyla tanınan immünoglobülin E'den yapılmıştır) yakaladığı proteini bir mast hücresine ya da bozofile bağlar. Bu hücrelerin saldığı histamin gibi güçlü kimyasal maddeler alerjeni öldürürken, gelişen süreç burun akmasından anafilaksiye kadar değişen belirtilere yol açar.
Bağışıklık tedavisi bu süreci devre dışı bırakır. Hekim vücuda çok az miktarda, seyreltilmiş bir alerj en zerk eder. Enjeksiyon immünoglobülin G (IgG) denen farklı bir antikorun dikkatini çeker. Bu antikor alerjeni saldırgan bir mikrop sanır. Vücut ileride "mikrop" ile savaşmak için daha çok IgG üretir. Antikorlar alerjeni yakalar ve korkutucu alerji belirtilerinden sorumlu IgE antikorlarına fırsat bırakmadan görevi tamamlar.
Zamanla vücut alerj enlerin bütün yüklenmesine yetecek miktarda IgG antikoru üretir. Bunlar bütün alerj enlerle başa çıktığından, IgE antikorlarına yapacak iş bırakmaz. IgE antikorları sonunda yok olur ve alerj ene duyarlılık sone erer.
Hekimler 20. yüzyıl boyunca dört dörtlük bir bağışıklık tedavisi geliştirmek için var güçleriyle uğraşmışlardır. Bu konuda epeyce mesafe alınmış olmasına karşın, tedavinin hâlâ yetersiz kaldığı birçok nokta vardır.
Her zaman işe yaramaz. Bağışıklık tedavisi böcek sokmasına karşı şiddetli alerjik tepki gösterenlerde hayat kurtarıcı olabilir. Çalışmalar bağışıklık tedavisinin arı zehrine karşı en azından sınırlı düzeyde olmak üzere hastaların yüzde 98'e varan bölümüne bağışıklık kazandırdığını göstermiştir. Havayla taşınan çeşitli polenler, ev tozu ve küf gibi alerjenlere karşı başarı oranı da çok yüksektir (en az yüzde 80). Kedi ve köpeklerin kıl-deri döküntülerine alerji gösterenlerin de bağışıklık tedavisinden yarar görme şansı vardır.
Bunlar dışında kalan alerjenlere karşı bağışıklık tedavisinin kanıtlanmış bir başarısı yoktur. Örneğin bitkilere ve nikel gibi maddelere karşı deri alerjileri, IgE ile bağlantılı bir vücut tepkisi olmadıkları için bağışıklık tedavisine yanıt vermezler. Birçok besine gösterilen tepki de bu kapsama girer. Kuştüyü gibi şeylere ya da parfüm, duman gibi güçlü kimyasal maddelere gösterilen duyarlılıklarda düzelme sağlanamaz.
Bağışıklık tedavisinin işe yaradığı alerjiler listesi gittikçe büyüyor. Araştırmacıların birçok alerj en özütünü nasıl stan-dardize edeceklerini öğrenmesiyle birlikte, daha iyi tedavi sonuçları da alınıyor. Ama şimdilik bazı alerj enler karşısında sakınmayı öğrenmekten başka çareniz yok.
Herkese uygun değildir. Alerji uzmanı bağışıklık tedavisine aday sayılma durumu için bile önce hastada bazı ölçütleri arar:
Alerji belirtileri yıllarca sürebilecek bir tedavinin uygulanmasına gerekçe oluşturacak kadar şiddetli mi? Günlük yaşam açısından ciddi sorunlar yaratıyor mu?
Deri testi ya da RAST (radyoalerjosorban testi) yardımıyla saptanan alerjenin günlük yaşamda vücuda girdiğinde sorun yaratan alerjenle aynı olduğu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya konabiliyor mu?
Alerjenlerle teması azaltacak bütün önlemler alındı mı? Yatak ve yastıklara alerj enlerin geçişini engelleyecek örtüler geçirildi mi? Geceleyin pencereler kapatılıyor, elbiseler ve yatak örtüleri sıcak suyla yıkanıyor mu?
Alerjiye neden olan şeyden kaçınmak olanaksız mı? Örneğin, sorun kedilerden kaynaklanıyorsa, evdeki hayvanlara başka bir yuva aramak çok daha yerinde olur. Ama alerji bir veterinerde ortaya çıkmışsa, kedilerle yakın temas kaçınılmazdır.
Alerji iş ve okulda zaman kaybına yol açıyor mu?
Fazla miktarda ilaç alındığında bile alerji sorunu çözülemiyor mu?
Yukarıda sıralanan maddeler yalnızca başlangıçtır. Bu standartlara uysanız bile, hekiminiz başka birçok noktayı daha aydınlığa kavuşturmak isteyecektir:
Alerjiyle ilgili enjeksiyonlar sırasında gelişebilecek tepkileri tedavi ederken sorun yaratabilecek tıbbi bir durum söz konusu mu? Kontrol altına alınmamış göğüs ağrısı (anjina pektoris) varsa ya da yakın bir zamanda kalp krizi geçirilmişse, adrenalin iğnesi ölümcül tehlike yaratabilir. Yüksek tansiyon ya da kalp sorunları nedeniyle beta bloker kullananlar için bağışıklık tedavisi uygun değildir.
Hasta gerekli uyumu gösterebilecek mi? Bağışıklık tedavisi uzun bir süreye yayılabilir ve bu süre içinde hekimin önerileri doğrultusunda hareket edilmesi gerekir. Bağışıklık tedavisi hap almayı sık sık unutan ya da kendi başına tedavisine son verme alışkanlığı olan kişilere göre değildir. Bu tedavi için çok sabırlı olmak gerekir.
Yeterli iletişim kurulabilecek mi? Anafilaksi bağışıklık tedavisinin olası bir yan etkisidir. Gerçi ender görülür, ama anafilaktik şok belirtilerini hekimlerine bildiremeyen kişilerde ölümcül olabilir. Dolayısıyla küçük (dört yaş dolayının altı) çocuklar, zihinsel ya da psikolojik sorunları olanlar ve durumlarını açıklamakta zorlanan kişiler bu tedavi için iyi birer aday değildir.
Bağışıklık tedavisi ağır astımı olanlarda öteden beri kullanılmaktadır. Astım tümüyle bir alerjik tepki olmasa da, birçok durumda astım ataklarını küf ve polen gibi alerjenler tetikler. Yapılan çeşitli araştırmalar bağışıklık tedavisinin astıma karşı etkili olabildiğini ortaya koymuştur. Ama yakın tarihli bir araştırmaya göre, günümüzün geliştirilmiş ilaçlarıyla uygun astım tedavisini görmekte olan ve sakınımlı davranmaya yöneltilen çocuklarda yarar elde edilemeyebilir. Bu sonuçlar alerji araştırması alanında hararetli tartışmalar yaratmış ve nasıl bir yol izleneceği konusunda henüz görüş birliği sağlanamamıştır. Şimdilik yapmanız gereken şey, hekiminizle bu konuyu görüşmek ve alerji uzmanınız karar vermeden bağışıklık tedavisini kesmemek olmalıdır.
Çoğu alerjik tepkinin nasıl ortaya çıktığını artık biliyoruz. Polen, küf sporu ya da başka bir alerjendeki zararsız bir protein vücuda girer, bağışıklık sistemiyle karşılaşır. Bağışıklık sistemi tehlikeli bir saldırgan sandığı bu proteine karşı antikor üretir. Aynı alerjen yine vücuda girdiğinde, antikor (IgE kısaltmasıyla tanınan immünoglobülin E'den yapılmıştır) yakaladığı proteini bir mast hücresine ya da bozofile bağlar. Bu hücrelerin saldığı histamin gibi güçlü kimyasal maddeler alerjeni öldürürken, gelişen süreç burun akmasından anafilaksiye kadar değişen belirtilere yol açar.
Bağışıklık tedavisi bu süreci devre dışı bırakır. Hekim vücuda çok az miktarda, seyreltilmiş bir alerj en zerk eder. Enjeksiyon immünoglobülin G (IgG) denen farklı bir antikorun dikkatini çeker. Bu antikor alerjeni saldırgan bir mikrop sanır. Vücut ileride "mikrop" ile savaşmak için daha çok IgG üretir. Antikorlar alerjeni yakalar ve korkutucu alerji belirtilerinden sorumlu IgE antikorlarına fırsat bırakmadan görevi tamamlar.
Zamanla vücut alerj enlerin bütün yüklenmesine yetecek miktarda IgG antikoru üretir. Bunlar bütün alerj enlerle başa çıktığından, IgE antikorlarına yapacak iş bırakmaz. IgE antikorları sonunda yok olur ve alerj ene duyarlılık sone erer.
Hekimler 20. yüzyıl boyunca dört dörtlük bir bağışıklık tedavisi geliştirmek için var güçleriyle uğraşmışlardır. Bu konuda epeyce mesafe alınmış olmasına karşın, tedavinin hâlâ yetersiz kaldığı birçok nokta vardır.
Her zaman işe yaramaz. Bağışıklık tedavisi böcek sokmasına karşı şiddetli alerjik tepki gösterenlerde hayat kurtarıcı olabilir. Çalışmalar bağışıklık tedavisinin arı zehrine karşı en azından sınırlı düzeyde olmak üzere hastaların yüzde 98'e varan bölümüne bağışıklık kazandırdığını göstermiştir. Havayla taşınan çeşitli polenler, ev tozu ve küf gibi alerjenlere karşı başarı oranı da çok yüksektir (en az yüzde 80). Kedi ve köpeklerin kıl-deri döküntülerine alerji gösterenlerin de bağışıklık tedavisinden yarar görme şansı vardır.
Bunlar dışında kalan alerjenlere karşı bağışıklık tedavisinin kanıtlanmış bir başarısı yoktur. Örneğin bitkilere ve nikel gibi maddelere karşı deri alerjileri, IgE ile bağlantılı bir vücut tepkisi olmadıkları için bağışıklık tedavisine yanıt vermezler. Birçok besine gösterilen tepki de bu kapsama girer. Kuştüyü gibi şeylere ya da parfüm, duman gibi güçlü kimyasal maddelere gösterilen duyarlılıklarda düzelme sağlanamaz.
Bağışıklık tedavisinin işe yaradığı alerjiler listesi gittikçe büyüyor. Araştırmacıların birçok alerj en özütünü nasıl stan-dardize edeceklerini öğrenmesiyle birlikte, daha iyi tedavi sonuçları da alınıyor. Ama şimdilik bazı alerj enler karşısında sakınmayı öğrenmekten başka çareniz yok.
Herkese uygun değildir. Alerji uzmanı bağışıklık tedavisine aday sayılma durumu için bile önce hastada bazı ölçütleri arar:
Alerji belirtileri yıllarca sürebilecek bir tedavinin uygulanmasına gerekçe oluşturacak kadar şiddetli mi? Günlük yaşam açısından ciddi sorunlar yaratıyor mu?
Deri testi ya da RAST (radyoalerjosorban testi) yardımıyla saptanan alerjenin günlük yaşamda vücuda girdiğinde sorun yaratan alerjenle aynı olduğu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya konabiliyor mu?
Alerjenlerle teması azaltacak bütün önlemler alındı mı? Yatak ve yastıklara alerj enlerin geçişini engelleyecek örtüler geçirildi mi? Geceleyin pencereler kapatılıyor, elbiseler ve yatak örtüleri sıcak suyla yıkanıyor mu?
Alerjiye neden olan şeyden kaçınmak olanaksız mı? Örneğin, sorun kedilerden kaynaklanıyorsa, evdeki hayvanlara başka bir yuva aramak çok daha yerinde olur. Ama alerji bir veterinerde ortaya çıkmışsa, kedilerle yakın temas kaçınılmazdır.
Alerji iş ve okulda zaman kaybına yol açıyor mu?
Fazla miktarda ilaç alındığında bile alerji sorunu çözülemiyor mu?
Yukarıda sıralanan maddeler yalnızca başlangıçtır. Bu standartlara uysanız bile, hekiminiz başka birçok noktayı daha aydınlığa kavuşturmak isteyecektir:
Alerjiyle ilgili enjeksiyonlar sırasında gelişebilecek tepkileri tedavi ederken sorun yaratabilecek tıbbi bir durum söz konusu mu? Kontrol altına alınmamış göğüs ağrısı (anjina pektoris) varsa ya da yakın bir zamanda kalp krizi geçirilmişse, adrenalin iğnesi ölümcül tehlike yaratabilir. Yüksek tansiyon ya da kalp sorunları nedeniyle beta bloker kullananlar için bağışıklık tedavisi uygun değildir.
Hasta gerekli uyumu gösterebilecek mi? Bağışıklık tedavisi uzun bir süreye yayılabilir ve bu süre içinde hekimin önerileri doğrultusunda hareket edilmesi gerekir. Bağışıklık tedavisi hap almayı sık sık unutan ya da kendi başına tedavisine son verme alışkanlığı olan kişilere göre değildir. Bu tedavi için çok sabırlı olmak gerekir.
Yeterli iletişim kurulabilecek mi? Anafilaksi bağışıklık tedavisinin olası bir yan etkisidir. Gerçi ender görülür, ama anafilaktik şok belirtilerini hekimlerine bildiremeyen kişilerde ölümcül olabilir. Dolayısıyla küçük (dört yaş dolayının altı) çocuklar, zihinsel ya da psikolojik sorunları olanlar ve durumlarını açıklamakta zorlanan kişiler bu tedavi için iyi birer aday değildir.
Bağışıklık tedavisi ağır astımı olanlarda öteden beri kullanılmaktadır. Astım tümüyle bir alerjik tepki olmasa da, birçok durumda astım ataklarını küf ve polen gibi alerjenler tetikler. Yapılan çeşitli araştırmalar bağışıklık tedavisinin astıma karşı etkili olabildiğini ortaya koymuştur. Ama yakın tarihli bir araştırmaya göre, günümüzün geliştirilmiş ilaçlarıyla uygun astım tedavisini görmekte olan ve sakınımlı davranmaya yöneltilen çocuklarda yarar elde edilemeyebilir. Bu sonuçlar alerji araştırması alanında hararetli tartışmalar yaratmış ve nasıl bir yol izleneceği konusunda henüz görüş birliği sağlanamamıştır. Şimdilik yapmanız gereken şey, hekiminizle bu konuyu görüşmek ve alerji uzmanınız karar vermeden bağışıklık tedavisini kesmemek olmalıdır.
Alerji ve Bagisiklik Tedavisi
Alerji ve Bağışıklık Tedavisi
Buraya kadar alerjiyle mücadelede iki temel yaklaşım üstünde yoğunlaştık. Birinci yaklaşım sakınmadır: Alerjenlerin solunum, içecek, yiyecek ya da temas yoluyla vücudunuza girmesini önleyin, evinizi alerjenlerden iyice arındırın ve balansı, yabanarısı gibi böceklerden biraz uzak durun, ikinci yaklaşım ilaçtır. Birçok ilaç alerji belirtilerini ve astım gibi daha ciddi sorunları gidermeye yardım edebilir.
Şimdi üçüncü bir seçeneği, alerji aşısı olarak da bilinen bağışıklık tedavisini ele alacağız. Bu yöntem diğerlerinin yapamadığı bir şeyi vaat eder: Sorun yaratan polenlere, küf sporlarına ve diğer alerjenlere karşı duyarsızlaşma şansı.
Bağışıklık tedavisi alerjiyi kesin biçimde ortadan kaldıramaz. Alerjik tepki gösterme riskinizi büyük ölçüde azaltsa da, kusursuz olmaktan uzaktır. Bir kere herkese uymaz. Bazı kişiler bu tedaviye başkalarına göre daha uygundur. Bazı alerjenlere karşı başarı daha yüksektir. Tedavi süreci uzundur. En iyi sonucu almak için yıllar gerekebilir. Bu süre boyunca onlarca kez yapılacak aşının maliyeti de artacaktır. Alerjene karşı geliştirdiğiniz tolerans ömür boyu sürmeyebilir.
Ama ciddi ya da sürekli alerjik tepkiler karşısında bağışıklık tedavisi büyük bir çekicilik kazanabilir. Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım.
Buraya kadar alerjiyle mücadelede iki temel yaklaşım üstünde yoğunlaştık. Birinci yaklaşım sakınmadır: Alerjenlerin solunum, içecek, yiyecek ya da temas yoluyla vücudunuza girmesini önleyin, evinizi alerjenlerden iyice arındırın ve balansı, yabanarısı gibi böceklerden biraz uzak durun, ikinci yaklaşım ilaçtır. Birçok ilaç alerji belirtilerini ve astım gibi daha ciddi sorunları gidermeye yardım edebilir.
Şimdi üçüncü bir seçeneği, alerji aşısı olarak da bilinen bağışıklık tedavisini ele alacağız. Bu yöntem diğerlerinin yapamadığı bir şeyi vaat eder: Sorun yaratan polenlere, küf sporlarına ve diğer alerjenlere karşı duyarsızlaşma şansı.
Bağışıklık tedavisi alerjiyi kesin biçimde ortadan kaldıramaz. Alerjik tepki gösterme riskinizi büyük ölçüde azaltsa da, kusursuz olmaktan uzaktır. Bir kere herkese uymaz. Bazı kişiler bu tedaviye başkalarına göre daha uygundur. Bazı alerjenlere karşı başarı daha yüksektir. Tedavi süreci uzundur. En iyi sonucu almak için yıllar gerekebilir. Bu süre boyunca onlarca kez yapılacak aşının maliyeti de artacaktır. Alerjene karşı geliştirdiğiniz tolerans ömür boyu sürmeyebilir.
Ama ciddi ya da sürekli alerjik tepkiler karşısında bağışıklık tedavisi büyük bir çekicilik kazanabilir. Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım.
Sik Kullanilan Alerji İlaclari
Sık Kullanılan Alerji İlaçları
Sedatif Antihistaminikler
Setirizin
Klemastin
Siproheptadin
Difenidramin
Hidroksizin
Sedatif Olmayan Antihistaminikler
Astemizol Loratadin Feksofenadin Azatadin
Dekonjestanlar
Tablet Alerji İlacı
Pseydoefedrin
Burun Sprey-Damlası
Efedrin
Fenilefrin
Kromolin Sodyum
Kromolin sodyum (Kromoglikat disodyum)
İlaç üreticileri antihistaminikler ile dekonjestanları bir araya getiren, yani yukarıda jenerik adları verilen iki ayrı gruptan etken maddeleri kombine eden ilaçları da piyasaya sürmüşlerdir.
Sedatif Antihistaminikler
Setirizin
Klemastin
Siproheptadin
Difenidramin
Hidroksizin
Sedatif Olmayan Antihistaminikler
Astemizol Loratadin Feksofenadin Azatadin
Dekonjestanlar
Tablet Alerji İlacı
Pseydoefedrin
Burun Sprey-Damlası
Efedrin
Fenilefrin
Kromolin Sodyum
Kromolin sodyum (Kromoglikat disodyum)
İlaç üreticileri antihistaminikler ile dekonjestanları bir araya getiren, yani yukarıda jenerik adları verilen iki ayrı gruptan etken maddeleri kombine eden ilaçları da piyasaya sürmüşlerdir.
Goz Alerjisi Tedavisi ve Goz Damlasi
Göz Alerjisi Tedavisi ve Alerji Tedavisinde Göz Damlaları
Antihistaminikler ve dekonjestanlar gibi ağız yoluyla alınan ilaçlar sulanmış, kızarmış, kaşıntılı gözler için genellikle yararlıdır. Ama gözde ortaya çıkan belirtiler çok şiddetlenmişse, göz damlalarına iş düştü demektir. Göz damlası kullanmadan önce gözlerinizi bol serin suyla yıkayın. Bu işlem şikâyetlerinizi azaltabilir ve polen gibi alerjenleri gözlerinizden uzaklaştırmanızı sağlar.
Burun dekonjestanlarma benzer çok sayıda göz damlası vardır. Kan damarlarını büzerek şişme ve kızarmayı azaltan bu ilaçlara damar büzücü anlamında vazokonstriktör denir. Burun dekonjestanları gibi, bunlar da geri tepme etkisi yaratabilirler. Çok fazla kullanırsanız, gözleriniz ilaca bağımlı hale gelmeye başlar. Damlayı kestiğinizde ise gözleriniz daha da fenalaşıp kan çanağına döner. Bu nedenle belirtiler kötüleşmedikçe, hekimler göz damlası vermek istemezler. Art arda üç günden fazla kullanılmasını da önermezler.
Günümüzde antihistaminikli birçok göz damlası vardır. Dekonjestanlar kızarmaya, antihistaminikler ise kaşıntı ve sulanmaya karşı etkilidir. Bu sorunlara aynı anda müdahale edebilmek için, birçok göz damlası dekonjestanlar ile antihistaminikleri birlikte içerir.
Alerji ilaçlan üzerine bu genel bilgilerden sonra, geriye alerjiyle mücadelenin üçüncü raundu, yani alerji aşıları kalıyor. Evet, alerjenle temastan kaçınmak için elinizden geleni yaptınız ve hekiminizin önerdiği bütün ilaçları kullandınız. Peki, alerjiden yine de kurtulamazsanız ne olacak? Bunun cevabını alerji aşısının anlatıldığı sonraki bölümde bulacaksınız. Bu yöntem kusursuz sayılmaz ve herkese de uygun değil; ama belki sizin için bir çıkış yolu olabilir.
Antihistaminikler ve dekonjestanlar gibi ağız yoluyla alınan ilaçlar sulanmış, kızarmış, kaşıntılı gözler için genellikle yararlıdır. Ama gözde ortaya çıkan belirtiler çok şiddetlenmişse, göz damlalarına iş düştü demektir. Göz damlası kullanmadan önce gözlerinizi bol serin suyla yıkayın. Bu işlem şikâyetlerinizi azaltabilir ve polen gibi alerjenleri gözlerinizden uzaklaştırmanızı sağlar.
Burun dekonjestanlarma benzer çok sayıda göz damlası vardır. Kan damarlarını büzerek şişme ve kızarmayı azaltan bu ilaçlara damar büzücü anlamında vazokonstriktör denir. Burun dekonjestanları gibi, bunlar da geri tepme etkisi yaratabilirler. Çok fazla kullanırsanız, gözleriniz ilaca bağımlı hale gelmeye başlar. Damlayı kestiğinizde ise gözleriniz daha da fenalaşıp kan çanağına döner. Bu nedenle belirtiler kötüleşmedikçe, hekimler göz damlası vermek istemezler. Art arda üç günden fazla kullanılmasını da önermezler.
Günümüzde antihistaminikli birçok göz damlası vardır. Dekonjestanlar kızarmaya, antihistaminikler ise kaşıntı ve sulanmaya karşı etkilidir. Bu sorunlara aynı anda müdahale edebilmek için, birçok göz damlası dekonjestanlar ile antihistaminikleri birlikte içerir.
Alerji ilaçlan üzerine bu genel bilgilerden sonra, geriye alerjiyle mücadelenin üçüncü raundu, yani alerji aşıları kalıyor. Evet, alerjenle temastan kaçınmak için elinizden geleni yaptınız ve hekiminizin önerdiği bütün ilaçları kullandınız. Peki, alerjiden yine de kurtulamazsanız ne olacak? Bunun cevabını alerji aşısının anlatıldığı sonraki bölümde bulacaksınız. Bu yöntem kusursuz sayılmaz ve herkese de uygun değil; ama belki sizin için bir çıkış yolu olabilir.
Kromolin Sodyum
Kromolin Sodyum
Bu ilaç asıl astım ataklarını savuşturma özelliğiyle tanınır. Ama bazı hekimler kromolin sodyumu saman nezlesi ve mevsimsel olmayan rinit tedavisinde de kullanırlar. Kromolin sodyum anlaşıldığı kadarıyla, mast hücrelerinin histamin ve diğer kimyasal maddelerden oluşan zehir yükünü boşaltmasını zorlaştırır. Söz konusu kimyasal maddeler alerji belirtilerinin çoğundan sorumlu olduklarından, bunların taşıyıcı hücrelerde kapalı kalması alerjik tepkiyi denetim altına almada son derece etkili sonuç verir. Ama tepki bir kere başladığında tümüyle etkisiz kaldığından, bu ilaç sadece önleyici bir silahtır. Alerjenle teması izleyen dakikalarda alınsa bile, boşuna zahmete girilmiş olur. İlacı kullanmaya başladınız mı, bütün alerji mevsimi boyunca aksatmamalısınız. Bir doz atlasanız bile alerjiniz alevlenebilir.
Kromolin sodyum saman nezlesi olanlarda burun spreyi olarak kullanılır. (Astımlılarda doğrudan akciğerlere verilir.) Başka alerji ilaçlarından daha az yan etkisi olduğu söylenebilir. Bazı kişiler zaman zaman gelen baş ağrısından ya da burun deliklerinde yanma hissinden yakınır. Bildirilen yan etkilerin hepsi budur. Herkes (hamile kadınlar ve çocuklar bile) kromolin sodyum kullanabilir. Belki de tek gerçek sıkıntıyı, etkili olması için spreyi günde dört kez ya da daha fazla kullanmaktan duyacaksınız.
Nedokromil kromolin sodyuma çok benzer. Bu ilaç esas olarak astımın önlenmesinde kullanılır; ama alerjiye bağlı astımı olanlar için yazılan reçetelerde sıklıkla yer alır. Kromolin gibi nedokromil de başlayan bir alerji atağını önleyemez. Bu nedenle astım belirtilerinin önünü kesmek için kullanıldığında, en güçlü etkisini gösterene kadar en azından iki hafta her gün alınması gerekebilir.
Bu ilaç asıl astım ataklarını savuşturma özelliğiyle tanınır. Ama bazı hekimler kromolin sodyumu saman nezlesi ve mevsimsel olmayan rinit tedavisinde de kullanırlar. Kromolin sodyum anlaşıldığı kadarıyla, mast hücrelerinin histamin ve diğer kimyasal maddelerden oluşan zehir yükünü boşaltmasını zorlaştırır. Söz konusu kimyasal maddeler alerji belirtilerinin çoğundan sorumlu olduklarından, bunların taşıyıcı hücrelerde kapalı kalması alerjik tepkiyi denetim altına almada son derece etkili sonuç verir. Ama tepki bir kere başladığında tümüyle etkisiz kaldığından, bu ilaç sadece önleyici bir silahtır. Alerjenle teması izleyen dakikalarda alınsa bile, boşuna zahmete girilmiş olur. İlacı kullanmaya başladınız mı, bütün alerji mevsimi boyunca aksatmamalısınız. Bir doz atlasanız bile alerjiniz alevlenebilir.
Kromolin sodyum saman nezlesi olanlarda burun spreyi olarak kullanılır. (Astımlılarda doğrudan akciğerlere verilir.) Başka alerji ilaçlarından daha az yan etkisi olduğu söylenebilir. Bazı kişiler zaman zaman gelen baş ağrısından ya da burun deliklerinde yanma hissinden yakınır. Bildirilen yan etkilerin hepsi budur. Herkes (hamile kadınlar ve çocuklar bile) kromolin sodyum kullanabilir. Belki de tek gerçek sıkıntıyı, etkili olması için spreyi günde dört kez ya da daha fazla kullanmaktan duyacaksınız.
Nedokromil kromolin sodyuma çok benzer. Bu ilaç esas olarak astımın önlenmesinde kullanılır; ama alerjiye bağlı astımı olanlar için yazılan reçetelerde sıklıkla yer alır. Kromolin gibi nedokromil de başlayan bir alerji atağını önleyemez. Bu nedenle astım belirtilerinin önünü kesmek için kullanıldığında, en güçlü etkisini gösterene kadar en azından iki hafta her gün alınması gerekebilir.
Kortikosteroit Nedir
Kortikosteroitler (Kortikosteroidin)
Alerji belirtileriyle mücadelede kortikosteroitler tartışmasız ağır sıklet şampiyonlarıdır. İltihaplanmayı engellemede müthiş etkili oldukları için, burun tıkanıklığını, kurdeşeni ve bronşlardaki şişmeyi azaltmak için kullanılırlar. Bu şekilde birçok alerjik tepki daha başlamadan durdurulabilir. Ayrıca başlangıç atağından saatler ve hatta günler sonra ortaya çıkan gecikmiş alerjik tepkiler engellenebilir. Kortikosteroitlerin geniş yelpazeli bir etkisi vardır; kullanan hemen herkeste iyi sonuç verirler.
Kortikosteroitlerin saman nezlesiyle mücadelesi üç yoldan gerçekleşir: Burun, ağız ve deri. Burun spreyleri genellikle ilk seçimdir. Bu şekilde ilaç vücudun en çok gerek duyduğu yere doğrudan verilmiş olur. Yan etki olasılığı düşüktür. En kötü ihtimalle burunda biraz örselenme ve bazen burun kanaması ortaya çıkabilir. Kortikosteroit burun damlaları saman nezlesi, pereniyal rinit ve sinüzitte kullanılır.
Kortikosteroitlerin burun yoluyla kullanımı genellikle orta şiddette alerji belirtilerinin tedavisinde yeğlenir ve yalnız antihistaminik/dekonjestan kombinasyonunun işe yaramadığı durumlarda gündeme gelir. Ama giderek daha çok hekim bu yolla tedaviyi bazı antihistaminik ve dekonjestanlar gibi birinci seçenek olarak kullanmaya başlamıştır. Bu yaklaşım ilaç değiştirmeden tedaviyi sürdürme şansını verir. Üstelik inhaleri günde yalnız bir ya da iki kez kullanmanız yeter. Böylece ilaç kullanmayı daha kolay hatırlayabilir, hekimin belirttiği uygulama düzenini aksatmadan sürdürebilirsiniz.
Burun yoluyla alınan kortikosteroitler, su bazlı bir çözelti ve itici gazlı toz biçiminde olabilir. Bunlar aynı ölçüde etkilidir; ama bazı kişiler birini diğerine tercih edebilir. Su bazlı çözelti burun duvarlarını nemlendirdiğinden, akıntının artmasına yardımcı olabilir. Toz ilaç bir sorun yaratmamakla birlikte, bazen yaydığı koku yüzünden hastayı rahatsız edebilirler.
Burun yoluyla alınan kortikosteroitler yeterli düzelme sağlamazsa, hekim bunu bir antihistaminik/dekonjestan kombinasyonuyla destekleyebilir. Ama alerji mevsiminin ortasında ciddi sorunlar yaşayan bir kişiyseniz, daha da kuvvetli bir ilaç tedavisi gerekebilir. Bu amaçla ağız yoluyla ya da enjeksiyonla kortikosteroit verilmesi yoluna gidilebilir (steroit enjeksiyonunun yalnız hastane koşullarında yapılmasının doğru olacağını unutmayın). Bu yollardan verilen kortikosteroitler, alerjik tepkilerle mücadele etmek üzere bütün vücuda yayılır ve genellikle çok etkili sonuçlar alınır. Sorun bunların yalnız kısa bir süre kullanılabilmesidir.
Prednizon gibi ağız yoluyla alınan kortikosteroitleri birkaç haftadan daha uzun bir süre kullandığınızda istenmeyen bazı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bunlar arasında vücutta sıvı tutulması, kas zayıflaması, kaslarda doku kaybı, deride incelme, ülser ve diğer sindirim sistemi rahatsızlıkları, katarakt, kemik koflaşması ve çocuklarda büyümenin yavaşlaması sayılabilir. Görüldüğü gibi olası yan etkiler ciddidir; ama çoğu kişide kısa süreli kullanım bir soruna yol açmaz. Üstelik bu ilaçlar alerjik tepkiler yüzünden hayatı dayanılmaz hale gelmiş bazı kişiler için tek çözüm olabilir.
Alerji belirtileriyle mücadelede kortikosteroitler tartışmasız ağır sıklet şampiyonlarıdır. İltihaplanmayı engellemede müthiş etkili oldukları için, burun tıkanıklığını, kurdeşeni ve bronşlardaki şişmeyi azaltmak için kullanılırlar. Bu şekilde birçok alerjik tepki daha başlamadan durdurulabilir. Ayrıca başlangıç atağından saatler ve hatta günler sonra ortaya çıkan gecikmiş alerjik tepkiler engellenebilir. Kortikosteroitlerin geniş yelpazeli bir etkisi vardır; kullanan hemen herkeste iyi sonuç verirler.
Kortikosteroitlerin saman nezlesiyle mücadelesi üç yoldan gerçekleşir: Burun, ağız ve deri. Burun spreyleri genellikle ilk seçimdir. Bu şekilde ilaç vücudun en çok gerek duyduğu yere doğrudan verilmiş olur. Yan etki olasılığı düşüktür. En kötü ihtimalle burunda biraz örselenme ve bazen burun kanaması ortaya çıkabilir. Kortikosteroit burun damlaları saman nezlesi, pereniyal rinit ve sinüzitte kullanılır.
Kortikosteroitlerin burun yoluyla kullanımı genellikle orta şiddette alerji belirtilerinin tedavisinde yeğlenir ve yalnız antihistaminik/dekonjestan kombinasyonunun işe yaramadığı durumlarda gündeme gelir. Ama giderek daha çok hekim bu yolla tedaviyi bazı antihistaminik ve dekonjestanlar gibi birinci seçenek olarak kullanmaya başlamıştır. Bu yaklaşım ilaç değiştirmeden tedaviyi sürdürme şansını verir. Üstelik inhaleri günde yalnız bir ya da iki kez kullanmanız yeter. Böylece ilaç kullanmayı daha kolay hatırlayabilir, hekimin belirttiği uygulama düzenini aksatmadan sürdürebilirsiniz.
Burun yoluyla alınan kortikosteroitler, su bazlı bir çözelti ve itici gazlı toz biçiminde olabilir. Bunlar aynı ölçüde etkilidir; ama bazı kişiler birini diğerine tercih edebilir. Su bazlı çözelti burun duvarlarını nemlendirdiğinden, akıntının artmasına yardımcı olabilir. Toz ilaç bir sorun yaratmamakla birlikte, bazen yaydığı koku yüzünden hastayı rahatsız edebilirler.
Burun yoluyla alınan kortikosteroitler yeterli düzelme sağlamazsa, hekim bunu bir antihistaminik/dekonjestan kombinasyonuyla destekleyebilir. Ama alerji mevsiminin ortasında ciddi sorunlar yaşayan bir kişiyseniz, daha da kuvvetli bir ilaç tedavisi gerekebilir. Bu amaçla ağız yoluyla ya da enjeksiyonla kortikosteroit verilmesi yoluna gidilebilir (steroit enjeksiyonunun yalnız hastane koşullarında yapılmasının doğru olacağını unutmayın). Bu yollardan verilen kortikosteroitler, alerjik tepkilerle mücadele etmek üzere bütün vücuda yayılır ve genellikle çok etkili sonuçlar alınır. Sorun bunların yalnız kısa bir süre kullanılabilmesidir.
Prednizon gibi ağız yoluyla alınan kortikosteroitleri birkaç haftadan daha uzun bir süre kullandığınızda istenmeyen bazı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bunlar arasında vücutta sıvı tutulması, kas zayıflaması, kaslarda doku kaybı, deride incelme, ülser ve diğer sindirim sistemi rahatsızlıkları, katarakt, kemik koflaşması ve çocuklarda büyümenin yavaşlaması sayılabilir. Görüldüğü gibi olası yan etkiler ciddidir; ama çoğu kişide kısa süreli kullanım bir soruna yol açmaz. Üstelik bu ilaçlar alerjik tepkiler yüzünden hayatı dayanılmaz hale gelmiş bazı kişiler için tek çözüm olabilir.
Dekonjestan İlaclar
Dekonjestan Nedir, Dekonjestan İlaçlar
Antihistaminikler burun akması, kaşıntı ve hapşırığa iyi gelir; ama en rahatsız edici alerji belirtilerinden burun tıkanıklığına karşı pek işe yaramaz. İşte bu noktada görev dekonjestanlara düşer. Bunlar sinüslerinizin açılmasına ve—bazen birkaç dakika içinde—daha rahat nefes almanıza yardım eder.
Çoğu kişi burnunun mukusla (sümükle) dolarak tıkandığını sanır. Oysa sorunun yalnızca bir bölümüdür bu. Alerjik tepki harekete geçtiğinde, vücudunuzun verdiği yanıt sinüslerinizin iltihaplanması ve buna bağlı şişmedir. Gelişen durum mikroplar ve diğer kötü yaratıklar için burnu barınılmaz bir hale sokar (vücudunuzun zararsız alerjeni sakıncalı saldırganlardan biri olarak gördüğünü hatırlayın). Hissettiğiniz şişme burna yönelik kan akışının artmasından kaynaklanır. Burnun içi şiştiğinde hava geçitleri daralır ve solunum zorlaşır.
Dekonjestanlar kan damarlarını çevreleyen düzkasların kasılmasına yol açarak iltihaplanmayı azalır. Kasılmayla birlikte damarlar büzüşür ve dolayısıyla kan akışı düşer. Burna giden kanın azalması şişkinliğin de azalmasını getirir. Böylece ağzınız kapandığında bile yeterince soluk alabilirsiniz.
Birinin eksiğini diğeri tamamladığından, dekonjestanlar ve antihistaminikler çok güçlü bir ikili oluşturur. Üreticiler de zaten satışa sundukları birçok ilaçta bu iki etken maddeyi birlikte kullanmış, yani tıp jargonuyla söylersek kombine etmişlerdir. Birçok kişiye göre bu kombinasyonun bir yararı da eski kuşak antihistaminiklerin yol açabileceği uyuklama halini, bir süre tansiyonu yükseltmeye eğilimli dekonjestanların dengelemesidir. Herkes için önerilecek bir durum olmadığı ortada. Ama bu yolla antihistaminiklerin yarattığı sorunlardan kurtulabilir, gün boyu uyanık kalabilirsiniz.
Antihistaminiklerden farklı olarak, dekonjestanlar alerjik tepkiden sonra ya da soğuk hava ve duman gibi burun tıkanıklığına yol açan alerji dışı nedenlerin söz konusu olduğu durumlarda bile yarar sağlar. Saatlerdir kapalı duran şişkin burundaki tıkanıklık ilaçla birlikte açılır. İlacı almadan önce bir alerjeni solunum yolunuza almışsanız, burnunuzu sonradan açma şansınız aynen sürer.
Dekonjestanların iki kullanma yolu vardır: Ağızdan hap ve burundan damla ya da sprey. İnhalerler doğru kullanıldığında çok etkilidir. Bunlar ilacı doğrudan en gerekli olan yere, burun içine gönderir. Haplar ise önce mideye iner, ardından kan dolaşımına ve sinir sistemine geçerek kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Bu süreç bir saat ya da daha uzun bir zaman alır; oysa burun inhaleri dakikalar içinde etkisini gösterir.
Hemen her zaman olduğu gibi, bu hızın da bir bedeli vardır. Buna geri tepme etkisi denir. Burun damlaları art arda birkaç günden fazla kullanılmamalıdır. Daha uzun kullanımlardan sonra ilaç kesilince sinüsler daha fazla şişebilir (birkaç saatte). Artık burnunuz inhalere bağımlı hale gelmiştir. Ortaya çıkan duruma (kimyasal rinit denir) son vermek, uzun ve sıkıntı verici bir süreçtir. Sonuç olarak burun yoluyla kullanılan dekonjestanlar hızlı düzelme sağlamak için kullanılır. Aşırıya kaçmamaya dikkat edilmelidir. Durumu kontrol altına aldıktan (en fazla birkaç gün) sonra, ağız yoluyla kullanılan dekonjestanlara geçmek yerinde bir karardır.
Dekonjestanların da yan etkileri vardır. Bunların uyarıcı etkisini antihistaminiklerle dengelemek iyi fikirdir; ama ipin ucu kaçabilir. Dekonjestan kullanan bazı kişiler kendilerini huzursuz, sinirli ya da gergin hissettiklerini bildirmişlerdir. Bu nedenle kahve, çay, kola, diyet hapları gibi başka uyarıcılara ara vermek yerinde olur. Vücudun uyarıcı etkiye göre kendini ayarladığı birçok örnekten bilinmektedir. Dolayısıyla birkaç hafta kadar dekonjestan kullanınca, hissettiğiniz gerginlik azalabilir.
Aşırı uyarılma bazı kişilerde pek bir fark yaratmaz. Bazı kişilerde ise tehlikeli olabilir. Bu durum özellikle yüksek tansiyonu olanlar için geçerlidir. Bazen dekonjestanlar kan damarlarını genişleten ilaçlarla etkileşime girer. Kalp sorunları olan kişiler dekonjestanlarm etkisini göğüslemekte zorlanabilir.
Hamile olan ya da bebek emziren kadınlar, dekonjestan almadan önce hekimlerine danışmalıdır. Aynı durum şeker hastaları için de geçerlidir.
Antihistaminikler burun akması, kaşıntı ve hapşırığa iyi gelir; ama en rahatsız edici alerji belirtilerinden burun tıkanıklığına karşı pek işe yaramaz. İşte bu noktada görev dekonjestanlara düşer. Bunlar sinüslerinizin açılmasına ve—bazen birkaç dakika içinde—daha rahat nefes almanıza yardım eder.
Çoğu kişi burnunun mukusla (sümükle) dolarak tıkandığını sanır. Oysa sorunun yalnızca bir bölümüdür bu. Alerjik tepki harekete geçtiğinde, vücudunuzun verdiği yanıt sinüslerinizin iltihaplanması ve buna bağlı şişmedir. Gelişen durum mikroplar ve diğer kötü yaratıklar için burnu barınılmaz bir hale sokar (vücudunuzun zararsız alerjeni sakıncalı saldırganlardan biri olarak gördüğünü hatırlayın). Hissettiğiniz şişme burna yönelik kan akışının artmasından kaynaklanır. Burnun içi şiştiğinde hava geçitleri daralır ve solunum zorlaşır.
Dekonjestanlar kan damarlarını çevreleyen düzkasların kasılmasına yol açarak iltihaplanmayı azalır. Kasılmayla birlikte damarlar büzüşür ve dolayısıyla kan akışı düşer. Burna giden kanın azalması şişkinliğin de azalmasını getirir. Böylece ağzınız kapandığında bile yeterince soluk alabilirsiniz.
Birinin eksiğini diğeri tamamladığından, dekonjestanlar ve antihistaminikler çok güçlü bir ikili oluşturur. Üreticiler de zaten satışa sundukları birçok ilaçta bu iki etken maddeyi birlikte kullanmış, yani tıp jargonuyla söylersek kombine etmişlerdir. Birçok kişiye göre bu kombinasyonun bir yararı da eski kuşak antihistaminiklerin yol açabileceği uyuklama halini, bir süre tansiyonu yükseltmeye eğilimli dekonjestanların dengelemesidir. Herkes için önerilecek bir durum olmadığı ortada. Ama bu yolla antihistaminiklerin yarattığı sorunlardan kurtulabilir, gün boyu uyanık kalabilirsiniz.
Antihistaminiklerden farklı olarak, dekonjestanlar alerjik tepkiden sonra ya da soğuk hava ve duman gibi burun tıkanıklığına yol açan alerji dışı nedenlerin söz konusu olduğu durumlarda bile yarar sağlar. Saatlerdir kapalı duran şişkin burundaki tıkanıklık ilaçla birlikte açılır. İlacı almadan önce bir alerjeni solunum yolunuza almışsanız, burnunuzu sonradan açma şansınız aynen sürer.
Dekonjestanların iki kullanma yolu vardır: Ağızdan hap ve burundan damla ya da sprey. İnhalerler doğru kullanıldığında çok etkilidir. Bunlar ilacı doğrudan en gerekli olan yere, burun içine gönderir. Haplar ise önce mideye iner, ardından kan dolaşımına ve sinir sistemine geçerek kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Bu süreç bir saat ya da daha uzun bir zaman alır; oysa burun inhaleri dakikalar içinde etkisini gösterir.
Hemen her zaman olduğu gibi, bu hızın da bir bedeli vardır. Buna geri tepme etkisi denir. Burun damlaları art arda birkaç günden fazla kullanılmamalıdır. Daha uzun kullanımlardan sonra ilaç kesilince sinüsler daha fazla şişebilir (birkaç saatte). Artık burnunuz inhalere bağımlı hale gelmiştir. Ortaya çıkan duruma (kimyasal rinit denir) son vermek, uzun ve sıkıntı verici bir süreçtir. Sonuç olarak burun yoluyla kullanılan dekonjestanlar hızlı düzelme sağlamak için kullanılır. Aşırıya kaçmamaya dikkat edilmelidir. Durumu kontrol altına aldıktan (en fazla birkaç gün) sonra, ağız yoluyla kullanılan dekonjestanlara geçmek yerinde bir karardır.
Dekonjestanların da yan etkileri vardır. Bunların uyarıcı etkisini antihistaminiklerle dengelemek iyi fikirdir; ama ipin ucu kaçabilir. Dekonjestan kullanan bazı kişiler kendilerini huzursuz, sinirli ya da gergin hissettiklerini bildirmişlerdir. Bu nedenle kahve, çay, kola, diyet hapları gibi başka uyarıcılara ara vermek yerinde olur. Vücudun uyarıcı etkiye göre kendini ayarladığı birçok örnekten bilinmektedir. Dolayısıyla birkaç hafta kadar dekonjestan kullanınca, hissettiğiniz gerginlik azalabilir.
Aşırı uyarılma bazı kişilerde pek bir fark yaratmaz. Bazı kişilerde ise tehlikeli olabilir. Bu durum özellikle yüksek tansiyonu olanlar için geçerlidir. Bazen dekonjestanlar kan damarlarını genişleten ilaçlarla etkileşime girer. Kalp sorunları olan kişiler dekonjestanlarm etkisini göğüslemekte zorlanabilir.
Hamile olan ya da bebek emziren kadınlar, dekonjestan almadan önce hekimlerine danışmalıdır. Aynı durum şeker hastaları için de geçerlidir.
İlac Saklanmasi ve Muhafazasi
İlaçların Saklanması, Alerji İlaç Saklanması
Hangi ilacı kullanırsanız kullanın, şu noktalara özen göstermeniz yararınıza olacaktır:
İlaçları çocukların erişemeyeceği yerlere koyun. Düşük dozlu ilaçlar bile küçük çocuklar için tehlikeli olabilir.
İlaçları kuru, serin, kuytu yerlerde saklayın. Işık ve ısı ilacın bozulmasına, etkisinin azalmasına yol açabilir. Nem de ilaçlara zarar verir. Bu nedenle ilaçları banyoda saklamak uygun değildir.
Sıvı ilaçları donmaya bırakmayın. Bu durum ilacın kimyasını değiştirip, etkisini ortadan kaldırabilir.
Kullanım tarihi geçmiş bütün ilaçları atın. Bunlar hem işe yaramaz, hem de artan ilaç kalabalığı çocukların ilgisini daha çok çeker.
Hangi ilacı kullanırsanız kullanın, şu noktalara özen göstermeniz yararınıza olacaktır:
İlaçları çocukların erişemeyeceği yerlere koyun. Düşük dozlu ilaçlar bile küçük çocuklar için tehlikeli olabilir.
İlaçları kuru, serin, kuytu yerlerde saklayın. Işık ve ısı ilacın bozulmasına, etkisinin azalmasına yol açabilir. Nem de ilaçlara zarar verir. Bu nedenle ilaçları banyoda saklamak uygun değildir.
Sıvı ilaçları donmaya bırakmayın. Bu durum ilacın kimyasını değiştirip, etkisini ortadan kaldırabilir.
Kullanım tarihi geçmiş bütün ilaçları atın. Bunlar hem işe yaramaz, hem de artan ilaç kalabalığı çocukların ilgisini daha çok çeker.
Antihistaminik İlaclar
Antihistaminik İlaç ve Antihistaminikler
Hekimler alerjileri 50 yılı aşkın bir süredir antihistaminiklerle tedavi ediyorlar. Antihistaminiklerin alerji belirtilerini önlemede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Bunlar özellikle hapşırma, kaşınma ve rinoreye (burun akıntısı ya da nezlenin tıpçası) karşı etkilidir. Burun tıkanıklığında pek yararlı olmadıklarından, başka ilaçların kullanılması gerekir.
Antihistaminiklerin işlevi, mast hücresi ve bazofillerdeki güçlü bir kimyasal madde olan histaminin etkisini engellemektir. Bu hücrelerin yüzeyinde bulunan antikorlar vücuda giren alerj enleri yakalar. Her antikor yakaladığı alerjenleri küçük, basit proteinler olarak değil, zararlı saldırganlar olarak değerlendirir; bu yüzden de mast hücrelerine ya da bazofillere yüklerini boşaltma işareti verir. Böylece başka bazı kimyasal maddelerle birlikte histamin de açığa çıkar. Histaminin görevi alerjenleri ortadan kaldırmaktır. Ama bu süreç aynı zamanda hapşırma, tıkanıklık, kurdeşen ve burun akıntısı ya da burun tıkanması gibi tahrişle ilgili her çeşit soruna yol açar.
Histamin bir kere salındı mı, bütün vücutta dolaşarak görevini yapmaya çalışır. Genellikle kan damarlarını döşeyen hücrelere yönelir. Bu hücrelere sızarak "saldırganlar"ı (ve de bizzat hücreleri) öldürmeye başlar. Bir histamin hücrelere girmek için Önce histamin alıcıları denen özel bağlantı noktalarına bağlanır. Bu noktalar hücrelerin dış yüzeyine yerleşmiştir. Histamin kilide giren anahtar gibi alıcısına yerleşir. Tabii alerji söz konusu olunca histaminin size bir iyiliği dokunmaz; gelin görün ki bunu vücudunuz bilemez.
Vücut hücrelerine girecek histamin miktarının bir sınırı vardır. Bütün hücre alıcıları dolduğunda bu sınıra ulaşılır. Geriye kalan histamin boş alıcı arayışını sürdürür.
Antihistaminik burada devreye girer. Adından da anlaşılabileceği gibi, bu ilaç histaminin etkisini engelleyerek alerji belirtilerinin ortaya çıkmasını önler. Bunu da histaminle aynı "kilit'e uyabilmesine borçludur. Bir antihistaminik aldığınızda, ilaç sindirim sisteminizden dolaşım sisteminize geçer ve kan daman hücrelerinde histamin alıcılarını saptayarak onlara tutunur.
Histaminden farklı olarak, antihistaminik hiçbir şekilde hücreleri harekete geçirmez ve dolayısıyla sorun yaratmaz. Yaptığı şey sadece hücrenin çevresine asılıp bir yer işgal etmektir. Histamin demirleyecek liman arayarak yaklaşırken, antihistaminik moleküllerinin yerleştiği hücre alıcıları üstündeki "yer yok" işaretini görür. Gidecek bir yer bulamazsa yapacak bir şey de bulamaz ve sonunda ayrışarak vücut tarafından geri emilir. Mast hücreleri ve bazofiller hiç kullanılmadığını saptadıkları histamini salmaktan vazgeçer. Vücut yine aldatılmış olur; ama bu kez iyi yandan. Her on kişinin sekizinde antihistaminikler iyi sonuç verir.
Antihistaminiklerin en büyük sorunu alerjik tepkinin ortaya çıkmasından sonra pek bir yarar sağlamamasıdır. Histamin salınır salınmaz çalışmaya başlar. Nezle ya da kurdeşen gibi belirtileri gördüğünüzde, histamin zaten alıcılardaki yerini almış ve işe koyulmuş demektir. Bu aşamada antihistaminik kullanırsanız, "yer yok" işaretleri arasında dolanıp duran ilacın kendisi olur. Belki az bir yarar sağlanabilir, ama hasar büyük ölçüde gerçekleşmiştir.
O halde antihistaminik kullanımında kilit nokta önlem almaktır. Havada polen ya da küf sporlarının fazla olduğunu bildiğiniz zamanlar, dışarıya çıkmadan yaklaşık yarım saat önce antihistaminik almak en doğrusudur. Böylece vücudun histamin salmasından önce ilaca etkisini gösterme fırsatı verilir. Kedi ya da köpeği olan birini ziyarete giderken de aynı önleme başvurulur. İlacın evden çıkmadan kısa bir süre önce kullanılması belirtileri büyük ölçüde azaltabilir.
Antihistaminiklerin başlıca iki çeşidi vardır: Sedatif histaminikler ve sedatif olmayan antihistaminikler. İlk gruptakiler eskiden beri bilinir ve güçlü etki gösterir; ama kullananların yaklaşık yüzde 25'inde uyuklama haline yol açar. Bunun nedeni, ilacın kan dolaşımıyla ulaştığı beyinde de etkisini göstermesi, bazı temel beyin işlevlerini yavaşlatmasıdır. Uyuklama hali ya da sersemlemeye ek olarak birçok kişi yoğunlaşma sorunları da yaşadığını belirtir.
İşin ilginç yanı, bu yan etkilerin görüldüğü kişilerin önemli bir bölümü içinde bulunduğu durumun farkına varamaz. Konuyla ilgili bir çalışmada, en ufak yorgunluk ya da sersemleme hissetmeyen birçok kişide psikomotor işlevlerin aslında önemli ölçüde aksadığı ortaya konmuştur. Bu bakımdan söz konusu ilaçları kullanan kişilerin uyarıları dikkate alması son derece önemlidir. Örneğin, bu ilaçların etkisindeyken otomobil ya da iş makinesi kullanmamak gerektiği belirtilmişse, hastanın kendini iyi hissetmesi bir mazeret olamaz. Antihistami-nik kullanırken alkol de alınmaz. Alkol yatıştırıcı etkisiyle ilacın sakinleştirici (sedatif) etkisini artırabilir. Neyse ki, sedatif antihistaminiklerin kısa süreli bir kullanımından sonra birçok kişide sersemleme hali ortadan kalkar.
Sedatif antihistaminiklerin diğer yan etkileri arasında ağız, burun ve gözlerde kuruma sayılabilir. Ender vakalarda uykusuzluk, baş dönmesi, kabızlık, ishal ve zor idrar yapma gibi durumlar görülebilir. Bazıları ciddi boyutlar kazanabildiğinden, ortaya çıkan bu yan etkileri hekiminize hemen bildirin.
İlaç üreticileri 1980'lerde "ikinci kuşak" ya da sedatif olmayan antihistaminikler olarak bilinen yeni bir antihistaminik sınıfı geliştirdiler. Bunlar alerjik tepkiyi savuşturmada önceki ilaçlardan daha etkili değildir; ama başka bazı üstünlükleri vardır. Öncelikle ender olarak uyuklama haline yol açarlar; çünkü beyne girmez, yalnızca kan damarlarına tutunur ve işlerini burada görürler. Dolayısıyla sedatif olmayan antihistaminikler direksiyon başına geçmesi, iş makinelerini kullanması, işte ya da okulda yaptıklarına yoğunlaşması gereken kişilerde sorun yaratmaz.
Bu yeni ilaçlardan birçoğunun ikinci üstünlüğü uzun sürede salınma özelliğidir. Eski antihistaminiklerin etkisi uzun süreli değildir; dolayısıyla 4 ya da 6 saatte bir alınmaları gerekir. İkinci kuşak ilaçlarda ise etki gün boyu devam eder. Çoğu kişi için günde bir ya da iki doz yettiğinden, ilacın kullanımı kolaylaşır. Sedatif olmayan antihistaminiklerin burun, göz ya da ağızda kuruluğa yol açma olasılığı da daha azdır.
İşin hep iyi yanı olmaz. Bir kere ikinci kuşak antihistaminikler daha pahalıdır. Daha da önemlisi bunlar bazı kişilerde ciddi kalp sorunlarına yol açabilir. Kuşku duyulan asıl ilaç ter-fenadindir. Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi'nin (FDA) bildirdiğine göre terfenadin, alerjiyle ilişkisi olmayan hastalıkları nedeniyle başka ilaçları da kullanan hastalarda düzensiz kalp atımlarına ve hatta ölümcül ritm bozukluklarına yol açabilmektedir. Söz konusu ilaçlar şunlardır:
Bazı antibiyotikler (eritromisin, klaritromisin ve azitro-misin)
Ketokonazol ve itrakonazolün de yer aldığı mantar ilaçları
Ritonavir, indinavir, saküinavir ve nelfinavir mesilat gibi AİDS ilaçları
Mide ekşimesine karşı kullanılan sisaprit
Tansiyon ilaçlarından mibefradil
Fluvoksamin maleat ve sertralin gibi serotonin reuptake inhibitörleri
Astım ilaçlarından zileuton
FDA ayrıca terfenadinin greyfurt suyuyla alınmaması gerektiğini, bu yolla ilacın etkisinin artabildiğini, dolayısıyla tehlikeli olabileceğini bildirmektedir. Bu ilaca 1985'te FDA tarafından onay verilmesine karşın, üretici firma ABD'de piyasaya Seldane ve Seldane-D (ayrıca bir dekonjestan içerir) adlarıyla sürdüğü terfenadini satıştan kaldırma kararı almıştır. Feksofenadin ve diğer ilaçlar aynı görevi risk yaratmadan yerine getirmektedir.
Yine ikinci kuşak antihistaminiklerden astemizolle ilgili benzer kuşkular vardır. Bazı araştırmacılar bu ilacın da öncekiyle aynı sorunlara yol açabileceği sonucuna varmışlardır.
Ama FDA bu ürünün satışını henüz yasaklamamıştır. Bu ilaçları kullanır durumda olmaktan tedirginseniz hekiminizle görüşün.
Amacımız sizi antihistaminiklerden soğutmak değildir. Alerjisi olanların çok büyük bir bölümü için bu ilaçlar son derece güvenli ve alerji belirtilerine karşı son derece etkilidir. Önemli olan nokta, kullanacağınız her çeşit ilaca karşı her zaman dikkatli olmanızdır. İlaçlar bazen beklenmedik etkiler ortaya çıkarır. Antihistaminik almadan önce hekiminize başvurmanızın özellikle önem taşıdığı durumlar şunlardır:
Hamileyseniz ya da hamileliği düşünüyorsanız
Bebek emziriyorsanız
MAO (monoamin oksidaz) inhibitörleri olarak bilinen depresyon ilaçları kullanıyorsanız
Glokom ya da prostat bezinde büyüme varsa (bu vakalarda genellikle ikinci kuşak antihistaminikler yeğlenir)
Hekimler alerjileri 50 yılı aşkın bir süredir antihistaminiklerle tedavi ediyorlar. Antihistaminiklerin alerji belirtilerini önlemede etkili olduğu kanıtlanmıştır. Bunlar özellikle hapşırma, kaşınma ve rinoreye (burun akıntısı ya da nezlenin tıpçası) karşı etkilidir. Burun tıkanıklığında pek yararlı olmadıklarından, başka ilaçların kullanılması gerekir.
Antihistaminiklerin işlevi, mast hücresi ve bazofillerdeki güçlü bir kimyasal madde olan histaminin etkisini engellemektir. Bu hücrelerin yüzeyinde bulunan antikorlar vücuda giren alerj enleri yakalar. Her antikor yakaladığı alerjenleri küçük, basit proteinler olarak değil, zararlı saldırganlar olarak değerlendirir; bu yüzden de mast hücrelerine ya da bazofillere yüklerini boşaltma işareti verir. Böylece başka bazı kimyasal maddelerle birlikte histamin de açığa çıkar. Histaminin görevi alerjenleri ortadan kaldırmaktır. Ama bu süreç aynı zamanda hapşırma, tıkanıklık, kurdeşen ve burun akıntısı ya da burun tıkanması gibi tahrişle ilgili her çeşit soruna yol açar.
Histamin bir kere salındı mı, bütün vücutta dolaşarak görevini yapmaya çalışır. Genellikle kan damarlarını döşeyen hücrelere yönelir. Bu hücrelere sızarak "saldırganlar"ı (ve de bizzat hücreleri) öldürmeye başlar. Bir histamin hücrelere girmek için Önce histamin alıcıları denen özel bağlantı noktalarına bağlanır. Bu noktalar hücrelerin dış yüzeyine yerleşmiştir. Histamin kilide giren anahtar gibi alıcısına yerleşir. Tabii alerji söz konusu olunca histaminin size bir iyiliği dokunmaz; gelin görün ki bunu vücudunuz bilemez.
Vücut hücrelerine girecek histamin miktarının bir sınırı vardır. Bütün hücre alıcıları dolduğunda bu sınıra ulaşılır. Geriye kalan histamin boş alıcı arayışını sürdürür.
Antihistaminik burada devreye girer. Adından da anlaşılabileceği gibi, bu ilaç histaminin etkisini engelleyerek alerji belirtilerinin ortaya çıkmasını önler. Bunu da histaminle aynı "kilit'e uyabilmesine borçludur. Bir antihistaminik aldığınızda, ilaç sindirim sisteminizden dolaşım sisteminize geçer ve kan daman hücrelerinde histamin alıcılarını saptayarak onlara tutunur.
Histaminden farklı olarak, antihistaminik hiçbir şekilde hücreleri harekete geçirmez ve dolayısıyla sorun yaratmaz. Yaptığı şey sadece hücrenin çevresine asılıp bir yer işgal etmektir. Histamin demirleyecek liman arayarak yaklaşırken, antihistaminik moleküllerinin yerleştiği hücre alıcıları üstündeki "yer yok" işaretini görür. Gidecek bir yer bulamazsa yapacak bir şey de bulamaz ve sonunda ayrışarak vücut tarafından geri emilir. Mast hücreleri ve bazofiller hiç kullanılmadığını saptadıkları histamini salmaktan vazgeçer. Vücut yine aldatılmış olur; ama bu kez iyi yandan. Her on kişinin sekizinde antihistaminikler iyi sonuç verir.
Antihistaminiklerin en büyük sorunu alerjik tepkinin ortaya çıkmasından sonra pek bir yarar sağlamamasıdır. Histamin salınır salınmaz çalışmaya başlar. Nezle ya da kurdeşen gibi belirtileri gördüğünüzde, histamin zaten alıcılardaki yerini almış ve işe koyulmuş demektir. Bu aşamada antihistaminik kullanırsanız, "yer yok" işaretleri arasında dolanıp duran ilacın kendisi olur. Belki az bir yarar sağlanabilir, ama hasar büyük ölçüde gerçekleşmiştir.
O halde antihistaminik kullanımında kilit nokta önlem almaktır. Havada polen ya da küf sporlarının fazla olduğunu bildiğiniz zamanlar, dışarıya çıkmadan yaklaşık yarım saat önce antihistaminik almak en doğrusudur. Böylece vücudun histamin salmasından önce ilaca etkisini gösterme fırsatı verilir. Kedi ya da köpeği olan birini ziyarete giderken de aynı önleme başvurulur. İlacın evden çıkmadan kısa bir süre önce kullanılması belirtileri büyük ölçüde azaltabilir.
Antihistaminiklerin başlıca iki çeşidi vardır: Sedatif histaminikler ve sedatif olmayan antihistaminikler. İlk gruptakiler eskiden beri bilinir ve güçlü etki gösterir; ama kullananların yaklaşık yüzde 25'inde uyuklama haline yol açar. Bunun nedeni, ilacın kan dolaşımıyla ulaştığı beyinde de etkisini göstermesi, bazı temel beyin işlevlerini yavaşlatmasıdır. Uyuklama hali ya da sersemlemeye ek olarak birçok kişi yoğunlaşma sorunları da yaşadığını belirtir.
İşin ilginç yanı, bu yan etkilerin görüldüğü kişilerin önemli bir bölümü içinde bulunduğu durumun farkına varamaz. Konuyla ilgili bir çalışmada, en ufak yorgunluk ya da sersemleme hissetmeyen birçok kişide psikomotor işlevlerin aslında önemli ölçüde aksadığı ortaya konmuştur. Bu bakımdan söz konusu ilaçları kullanan kişilerin uyarıları dikkate alması son derece önemlidir. Örneğin, bu ilaçların etkisindeyken otomobil ya da iş makinesi kullanmamak gerektiği belirtilmişse, hastanın kendini iyi hissetmesi bir mazeret olamaz. Antihistami-nik kullanırken alkol de alınmaz. Alkol yatıştırıcı etkisiyle ilacın sakinleştirici (sedatif) etkisini artırabilir. Neyse ki, sedatif antihistaminiklerin kısa süreli bir kullanımından sonra birçok kişide sersemleme hali ortadan kalkar.
Sedatif antihistaminiklerin diğer yan etkileri arasında ağız, burun ve gözlerde kuruma sayılabilir. Ender vakalarda uykusuzluk, baş dönmesi, kabızlık, ishal ve zor idrar yapma gibi durumlar görülebilir. Bazıları ciddi boyutlar kazanabildiğinden, ortaya çıkan bu yan etkileri hekiminize hemen bildirin.
İlaç üreticileri 1980'lerde "ikinci kuşak" ya da sedatif olmayan antihistaminikler olarak bilinen yeni bir antihistaminik sınıfı geliştirdiler. Bunlar alerjik tepkiyi savuşturmada önceki ilaçlardan daha etkili değildir; ama başka bazı üstünlükleri vardır. Öncelikle ender olarak uyuklama haline yol açarlar; çünkü beyne girmez, yalnızca kan damarlarına tutunur ve işlerini burada görürler. Dolayısıyla sedatif olmayan antihistaminikler direksiyon başına geçmesi, iş makinelerini kullanması, işte ya da okulda yaptıklarına yoğunlaşması gereken kişilerde sorun yaratmaz.
Bu yeni ilaçlardan birçoğunun ikinci üstünlüğü uzun sürede salınma özelliğidir. Eski antihistaminiklerin etkisi uzun süreli değildir; dolayısıyla 4 ya da 6 saatte bir alınmaları gerekir. İkinci kuşak ilaçlarda ise etki gün boyu devam eder. Çoğu kişi için günde bir ya da iki doz yettiğinden, ilacın kullanımı kolaylaşır. Sedatif olmayan antihistaminiklerin burun, göz ya da ağızda kuruluğa yol açma olasılığı da daha azdır.
İşin hep iyi yanı olmaz. Bir kere ikinci kuşak antihistaminikler daha pahalıdır. Daha da önemlisi bunlar bazı kişilerde ciddi kalp sorunlarına yol açabilir. Kuşku duyulan asıl ilaç ter-fenadindir. Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi'nin (FDA) bildirdiğine göre terfenadin, alerjiyle ilişkisi olmayan hastalıkları nedeniyle başka ilaçları da kullanan hastalarda düzensiz kalp atımlarına ve hatta ölümcül ritm bozukluklarına yol açabilmektedir. Söz konusu ilaçlar şunlardır:
Bazı antibiyotikler (eritromisin, klaritromisin ve azitro-misin)
Ketokonazol ve itrakonazolün de yer aldığı mantar ilaçları
Ritonavir, indinavir, saküinavir ve nelfinavir mesilat gibi AİDS ilaçları
Mide ekşimesine karşı kullanılan sisaprit
Tansiyon ilaçlarından mibefradil
Fluvoksamin maleat ve sertralin gibi serotonin reuptake inhibitörleri
Astım ilaçlarından zileuton
FDA ayrıca terfenadinin greyfurt suyuyla alınmaması gerektiğini, bu yolla ilacın etkisinin artabildiğini, dolayısıyla tehlikeli olabileceğini bildirmektedir. Bu ilaca 1985'te FDA tarafından onay verilmesine karşın, üretici firma ABD'de piyasaya Seldane ve Seldane-D (ayrıca bir dekonjestan içerir) adlarıyla sürdüğü terfenadini satıştan kaldırma kararı almıştır. Feksofenadin ve diğer ilaçlar aynı görevi risk yaratmadan yerine getirmektedir.
Yine ikinci kuşak antihistaminiklerden astemizolle ilgili benzer kuşkular vardır. Bazı araştırmacılar bu ilacın da öncekiyle aynı sorunlara yol açabileceği sonucuna varmışlardır.
Ama FDA bu ürünün satışını henüz yasaklamamıştır. Bu ilaçları kullanır durumda olmaktan tedirginseniz hekiminizle görüşün.
Amacımız sizi antihistaminiklerden soğutmak değildir. Alerjisi olanların çok büyük bir bölümü için bu ilaçlar son derece güvenli ve alerji belirtilerine karşı son derece etkilidir. Önemli olan nokta, kullanacağınız her çeşit ilaca karşı her zaman dikkatli olmanızdır. İlaçlar bazen beklenmedik etkiler ortaya çıkarır. Antihistaminik almadan önce hekiminize başvurmanızın özellikle önem taşıdığı durumlar şunlardır:
Hamileyseniz ya da hamileliği düşünüyorsanız
Bebek emziriyorsanız
MAO (monoamin oksidaz) inhibitörleri olarak bilinen depresyon ilaçları kullanıyorsanız
Glokom ya da prostat bezinde büyüme varsa (bu vakalarda genellikle ikinci kuşak antihistaminikler yeğlenir)
Alerji İlaclari ile Alerji Tedavisi
Alerjilerde ilaç Tedavisi, Alerji İlaçları
Alerjenlerle mücadele zordur. Evinizi tepeden tırnağa temizleyebilir, pencereleri kapalı tutabilir, klimayı çalıştırabilir, elbiselerinizi sıcak suyla yıkayabilir, bir HEPA filtresi kullanabilir, yatak ve yastıklarınızı toz geçirmez örtülerle kaplayabilirsiniz. Yine de alerjilerden her zaman kurtulmanız mümkün olmayabilir. Evinizde tam güvenlik sağlasanız bile dışarıya çıktığınızda havadaki polenler, işyerinizdeki küfler, başka birinin kedisine ait kılderi döküntüleri gibi alerjenlerle temas edeceğiniz zamanlar olacaktır.
İşte bu noktada alerjiye karşı ilaç kullanarak (Alerji İlacı) ikinci savunma hattına geçme zamanınız gelmiştir. Alerjenlerden sakınmaya ilaç tedavisinin eklenmesi çoğu kişide en zorlu alerji mevsiminde bile yeterli olur. Birçok vaka birinci basamak sağlık hizmeti veren hekimlerin vereceği basit ilaçlarla tedavi edilir. Bu bölümde esas olarak saman nezlesi ve pereniyal alerjik rinit tedavisinde kullanılan ilaçlara değineceğiz. Doğrudan astıma ve deri alerjilerine yönelik ilaçlara ilişkin bilgileri ise bu konulara ayrılmış bölümlerde bulabilirsiniz.
Alerji ilaçları üç ana grup altında toplanır: Antihistaminikler, dekonjestanlar ve kortikosteroitler. Bunlar alerjik tepkilere farklı biçimlerde müdahale eder ve farklı belirtilere karşı etki gösterir. Ayrıca çeşitli yan etkilere de yol açabilirler.
Alerjenlerle mücadele zordur. Evinizi tepeden tırnağa temizleyebilir, pencereleri kapalı tutabilir, klimayı çalıştırabilir, elbiselerinizi sıcak suyla yıkayabilir, bir HEPA filtresi kullanabilir, yatak ve yastıklarınızı toz geçirmez örtülerle kaplayabilirsiniz. Yine de alerjilerden her zaman kurtulmanız mümkün olmayabilir. Evinizde tam güvenlik sağlasanız bile dışarıya çıktığınızda havadaki polenler, işyerinizdeki küfler, başka birinin kedisine ait kılderi döküntüleri gibi alerjenlerle temas edeceğiniz zamanlar olacaktır.
İşte bu noktada alerjiye karşı ilaç kullanarak (Alerji İlacı) ikinci savunma hattına geçme zamanınız gelmiştir. Alerjenlerden sakınmaya ilaç tedavisinin eklenmesi çoğu kişide en zorlu alerji mevsiminde bile yeterli olur. Birçok vaka birinci basamak sağlık hizmeti veren hekimlerin vereceği basit ilaçlarla tedavi edilir. Bu bölümde esas olarak saman nezlesi ve pereniyal alerjik rinit tedavisinde kullanılan ilaçlara değineceğiz. Doğrudan astıma ve deri alerjilerine yönelik ilaçlara ilişkin bilgileri ise bu konulara ayrılmış bölümlerde bulabilirsiniz.
Alerji ilaçları üç ana grup altında toplanır: Antihistaminikler, dekonjestanlar ve kortikosteroitler. Bunlar alerjik tepkilere farklı biçimlerde müdahale eder ve farklı belirtilere karşı etki gösterir. Ayrıca çeşitli yan etkilere de yol açabilirler.
İlac Alerjisi ve Tedavisi
İlaç Alerjileri
Hastalıklara karşı savaşta ilaçlar çoğu zaman müttefiklerimizdir. Kırıklıktan kurtulmayı sağlar, baş ağrılarını geçirir, saman nezlesinin belirtilerini hafifletir ve hatta astım ataklarının önünü keserler.
Ama bir an gelir ki en yararlı ilaç bile karşımıza dikilir. Bulantı ve döküntü gibi hafif yan etkilerden, yüksek tansiyon gibi ciddi komplikasyonlara kadar varan çok sayıda beklenmedik soruna yol açabilir. Ender vakalarda alerjik tepkiler de ortaya çıkabilir. Bunlar çoğu zaman hafiftir. Ama ilaca karşı ender durumlarda gelişen şiddetli alerjik tepkiler, bazen ölümcül olan anaflaksi noktasına kadar gidebilir.
Bu bölümde ilaç alerjilerinin nasıl başladığını anlatacak, hafif yan etkiler ile tehlikeli olabilecek tepkiler arasındaki farkları açıklayacağız. Ayrıca bir ilaç alerjiniz olduğunu öğrendiğinizde ne yapmanız gerektiğini belirteceğiz. Şimdiden alacağınız birkaç basit önlem ileride başınızın çok fazla derde girmesini önleyebilir.
İlaç Alerjisi
ilaçlara karşı istenmeyen tepkilerin gelişme olasılığı hiç de az değildir. Hastanede yatan hastaların yüzde 30 gibi önemli bir bölümünde ilaçlara karşı beklenmeyen ya da istenmeyen yanıtlar gelişmektedir. Bu yanıtların çoğu alerjiyle ilişkili değildir ve yan etki olarak adlandırılır. İlaca tepkilerin sadece küçük bir bölümü (yüzde 6 kadarı) gerçek alerji yanıtlarıdır.
İlaca alerjik tepkilerin çoğu bağışıklık sistemimizin bu ilaca karşı yanlışlıkla antikor üretmesi sonucunda ortaya çıkar. İlaç molekülleri vücuda girdiğinde, immünoglobülin E'den yapılmış antikorlar bunları mast hücrelerinin ya da bazofillerin dış yüzeyine bağlar. Mast hücreleri ve bazofiller histamin gibi güçlü kimyasal maddeleri salarak, burun akmasına, kurdeşen döküntüsüne, hışıltılı solumaya ve burun tıkanıklığına, yani saman nezlesinde de ortaya çıkan tipik alerji belirtilerine yol açar.
Saman nezlesi ile ilaca tepki arasında bir fark vardır. Polen ya da mantar sporlarından farklı olarak, ilaç molekülleri genellikle tek başlarına bağışıklık sisteminin dikkatini çekemeyecek kadar küçüktür. Bunlar vücudun bir parçasına—muhtemelen bir kan hücresine—bağlanana kadar saptanamadan kalır. Ama işin içine vücut hücrelerinin de katılmasını bir yana bırakırsak, antikorların mücadele yöntemi yine aynıdır. İlacın kesilmesiyle birlikte belirtilerin kaybolması dışında, görünür bir fark yoktur genellikle.
İlaçlar başka alerjik tepkilere de yol açabilir. Bunun nedeni oldukça karmaşıktır. İlaca karşı bazı tepkiler hemen ortaya çıkarken, diğerleri ilaç alındıktan 24-48 saat sonrasına kadar belirti vermeyebilir.
Yıllar önce serum hastalığı denen bir gecikmiş alerjik tepkiye oldukça sık rastlanırdı. Bu durum en çok hayvan proteinlerinden yapılmış aşılarda ortaya çıkardı. Aşının üzerinden bir hafta ya da daha uzun süre geçince, bağışıklık sistemi yabancı proteinlerle savaşacak antikorlar üretirdi. Çok sayıda antikor aşıdaki proteinlere bağlanarak, onları lenf düğümlerine, deriye ve eklemlere sürüklerdi. Alerjik tepkinin yarattığı iltihaplanma, eklem ağrısına ve vücutta genel bir şişmeye yol açardı. Artık aşıların çoğunlukla hayvan dışı kaynaklar kullanılarak üretilmesine karşın, aşılanan insanlarda serum hastalığının gelişmesi günümüzde de zaman zaman görülen bir durumdur.
Her çeşit alerjide duyarlılık kazanana kadar ilaca karşı alerjik tepki gelişmez. Dolayısıyla sorunun ortaya çıkması için o ilacı en az iki kez almanız gerekir. İlkinde vücut ilaçla savaşacak antikorları üretir. İkincisinde tepki ortaya çıkar. Bu nedenle ilk kez kullandığınız bir ilaca karşı gelişen tepki çok büyük olasılıkla alerji değil, yan etkidir.
Her ilaç alerjiye yol açabilir. Ama bazılarında bu risk daha yüksektir. Penisilin ve diğer antibiyotikler alerjiye en çok yol açan ilaçlardır. Bu ilaçlara alerjinin yüzde 10 gibi yüksek bir düzeye ulaştığı tahmin edilmektedir. Alerjiden sorumlu diğer ilaçların başında sülfamitler, barbitüratlar, antikonvülzanlar, bazı lokal anestezikler ve ensülin (özellikle hayvansal kökenli ensülin tipleri) gelir.
Bazı kişilerde ilaç alerjisi gelişme riski daha yüksektir. Örneğin çocuklara göre erişkinlerde ilaç tepkisine daha çok rastlanır. Fazla miktarda ilaç kullananlarda duyarlılık, daha az ilaç kullananlara göre daha çok ortaya çıkar. İlaç alerjilerinin birçoğunda duyarlılığın, ilacın sürülerek kullanılan biçimlerine karşı arttığı söylenebilir. Bu durum belki derinin mide ve bağırsaklardan daha duyarlı olmasının, belki de sürülerek kullanılan ilaçların ağızdan alınan tiplere göre daha güçlü olmasının bir sonucudur.
Aspirin ve benzeri ağrı kesiciler alerjik tepkiler kadar, bunları andıran benzer yanıtlara da yol açar. Alerji dışı bu yanıtlar arasında şişme ve kurdeşen sayılabilir. Aspirin grubu ilaçlar astım ataklarını da tetikleyebilir. Astımlı çocukların yüzde 30 gibi önemli bir bölümünde (astım tedavisinde steroit kullanan erişkinler arasında da oran yaklaşık aynıdır) bu sorun görülür.
İlaç Alerjileriyle Mücadele
Şimdi artık ezberlediğiniz cümleye hazır olmalısınız: İzlenecek en iyi yol alerjenden sakınmaktır. İlaç alerjileri söz konusu olunca, bu cümle genellikle farklı bir ilacın kullanılması anlamına gelir. Örneğin penisiline karşı alerjiniz varsa, hekiminiz farklı bir antibiyotik verecektir, ilaç alerjisinde çapraz tepki denen bir olay, sorunu biraz daha karmaşıklaştırır. Benzer kimyasal özellikleri olan ilaçlar, alerjiye yol açan ilaçla aynı sorunları ortaya çıkarabilir. Bu sorun özellikle penisilinlerde ve sefalosporinlerde görülür. Bir penisiline karşı alerjiniz varsa, bütün penisilin ilaçlarına alerjinizin olması kesin gibidir.
İlaç kullanırken bir tepki ortaya çıktığında, alerjiye hangi ilacın yol açtığını belirlemek hem hasta hem de hekim açısından büyük önem taşır. Bu bağlamda tam bir tıbbi öykü alınması zorunludur. Ortaya çıkan tepkileri tam olarak açıklamanız gerekir: Ne tip belirtiler gelişti? Bunlar ne kadar sürede ortaya çıktı ve ne zamana kadar devam etti? Daha önce aynı ilacı kullanıp kullanmadığınızı hatırlamanızın da özel bir önemi vardır. İlacı ilk kez kullandığınızda gelişen tepkiler büyük olasılıkla alerji kökenli değildir.
Bazı testler yararlı olabilir. En güvenilir yöntem deri altı testidir. Bu testte alerji uzmanı tepkiyi gözlemek için, deri altına kuşkulu ilaç alerjeninden çok az miktarda enjekte eder. Alerjiniz varsa 15-20 dakika içinde sivrisinek sokmasını andırır biçimde şişme ve kaşıntı ortaya çıkar. Özellikle deriye sürülerek kullanılan antibiyotikler gibi bazı ilaçlar için yama testi de alerjiyi belirlemeye yardım eder. Ama sonuçlar diğer alerjenlerle olduğu kadar sağlıklı değildir. Bu sorun ilaç moleküllerinin boyutlarından kaynaklanır. Bazı ilaçların bağışıklık sistemince saptanabilecek büyüklüğe erişmeden önce vücuttaki hücre ya da proteinlerle birleşmesi gerekir. Söz konusu ilaçlar vücut hücrelerine ya da proteinlere bağlanmadıkları sürece zararsızdır. Bu süreçler yama ya da deri testlerinin dışında geliştiğinden, test sonuçlan yalancı negatif verebilir. Alerji uzmanınız ilaç alerjinizi belirlemek için birkaç deneme yapabilir ve eldeki bilgiler ışığında bazı tahminlerde bulunabilir.
İlaç alerjisini saptamanın bir başka yolu dolaysız testtir. Alerji uzmanı gelişebilecek tepkiyi gözlemek için, kuşkulu alerji etkeninden çok küçük bir doz verir. Testi uygulama yolu asıl ilaç gibidir (ağız yoluyla, deriye sürerek ya da iğneyle). Test başlangıcında doz çok düşüktür. Tipik dozun 1/100'ü, hatta 1/1000'i olabilir. Yirmi dakikadan birkaç saate kadar varabilen kısa bir süre sonra, biraz daha yüksek dozla aynı uygulama yinelenir. Bu işlem alerjik tepkinin belirtilerinin görülmesine kadar sürer. Bazen alerji uzmanı ilaca alerjiyi belirlemek için bir gün ya da daha uzun süre uğraşabilir. Sürenin uzaması, ciddi bir tepkiyi önlemek açısından dozları düşük miktarlarda tutmaktan kaynaklanır.
İlaç alerjiniz bir kere anlaşıldıktan sonra yapılacak en iyi şey o ilacı kullanmaktan vazgeçmektir. Ama bu her zaman sağlanamaz. Örneğin, diyabetli hastalar ensüline kötü tepki verdikleri için ilacı kesemezler. Hafif vakalarda ensülin ya da alerji yapan başka ilaçları kullanmadan önce antihistaminik gibi ilaçlar alınabilir. Böylece alerji belirtileri hafifler ya da tümüyle kaybolur. Sonuç alınmadığında duyarsızlaştırma yoluna gidilebilir. Bu işlemde alerjen saatleri ya da birkaç günü bulan bir süre boyunca vücudunuza az miktarlarda verilir. Böylece alerjene yavaş yavaş bir tolerans gelişir.
İlaç alerjileriyle ilgili değineceğimiz son nokta özellikle önemlidir. İlaç alerjileri anafilaksinin başlıca nedenlerinden biridir. Ender görülen, ama bütün vücuda yayılan bu tehlikeli yanıt akciğerlerdeki hava yollarını kapatır, kan basıncını düşürür ve bilincin kaybolmasına yol açar.
Anafilaktik tepkiler en çok penisiline ve benzer ilaçlara alerjisi olanlarda ortaya çıkar. Gerçekten bu ilaçlar ilaç alerjilerine bağlı ölümlerin yüzde 97'sinden sorumludur. Anafilaksi tedavisinde en iyi yol adrenalin iğnesinin yapılmasıdır. Daha önce anafilaksi tepkisi göstermişseniz, hekiminiz acil servise yetişene kadar kullanmanız için size hazır bir enjektör verebilir. Alerjinizle ilgili hekimleri uyaracak bir belgeyi de yanınızda bulundurmanız yararlı olacaktır. Böylece acil durumlarda tıbbi öykünüzü bilmeyen bir hekimin uygulayacağı tedavilerden doğabilecek ciddi sorunlar önlenebilir.
Hastalıklara karşı savaşta ilaçlar çoğu zaman müttefiklerimizdir. Kırıklıktan kurtulmayı sağlar, baş ağrılarını geçirir, saman nezlesinin belirtilerini hafifletir ve hatta astım ataklarının önünü keserler.
Ama bir an gelir ki en yararlı ilaç bile karşımıza dikilir. Bulantı ve döküntü gibi hafif yan etkilerden, yüksek tansiyon gibi ciddi komplikasyonlara kadar varan çok sayıda beklenmedik soruna yol açabilir. Ender vakalarda alerjik tepkiler de ortaya çıkabilir. Bunlar çoğu zaman hafiftir. Ama ilaca karşı ender durumlarda gelişen şiddetli alerjik tepkiler, bazen ölümcül olan anaflaksi noktasına kadar gidebilir.
Bu bölümde ilaç alerjilerinin nasıl başladığını anlatacak, hafif yan etkiler ile tehlikeli olabilecek tepkiler arasındaki farkları açıklayacağız. Ayrıca bir ilaç alerjiniz olduğunu öğrendiğinizde ne yapmanız gerektiğini belirteceğiz. Şimdiden alacağınız birkaç basit önlem ileride başınızın çok fazla derde girmesini önleyebilir.
İlaç Alerjisi
ilaçlara karşı istenmeyen tepkilerin gelişme olasılığı hiç de az değildir. Hastanede yatan hastaların yüzde 30 gibi önemli bir bölümünde ilaçlara karşı beklenmeyen ya da istenmeyen yanıtlar gelişmektedir. Bu yanıtların çoğu alerjiyle ilişkili değildir ve yan etki olarak adlandırılır. İlaca tepkilerin sadece küçük bir bölümü (yüzde 6 kadarı) gerçek alerji yanıtlarıdır.
İlaca alerjik tepkilerin çoğu bağışıklık sistemimizin bu ilaca karşı yanlışlıkla antikor üretmesi sonucunda ortaya çıkar. İlaç molekülleri vücuda girdiğinde, immünoglobülin E'den yapılmış antikorlar bunları mast hücrelerinin ya da bazofillerin dış yüzeyine bağlar. Mast hücreleri ve bazofiller histamin gibi güçlü kimyasal maddeleri salarak, burun akmasına, kurdeşen döküntüsüne, hışıltılı solumaya ve burun tıkanıklığına, yani saman nezlesinde de ortaya çıkan tipik alerji belirtilerine yol açar.
Saman nezlesi ile ilaca tepki arasında bir fark vardır. Polen ya da mantar sporlarından farklı olarak, ilaç molekülleri genellikle tek başlarına bağışıklık sisteminin dikkatini çekemeyecek kadar küçüktür. Bunlar vücudun bir parçasına—muhtemelen bir kan hücresine—bağlanana kadar saptanamadan kalır. Ama işin içine vücut hücrelerinin de katılmasını bir yana bırakırsak, antikorların mücadele yöntemi yine aynıdır. İlacın kesilmesiyle birlikte belirtilerin kaybolması dışında, görünür bir fark yoktur genellikle.
İlaçlar başka alerjik tepkilere de yol açabilir. Bunun nedeni oldukça karmaşıktır. İlaca karşı bazı tepkiler hemen ortaya çıkarken, diğerleri ilaç alındıktan 24-48 saat sonrasına kadar belirti vermeyebilir.
Yıllar önce serum hastalığı denen bir gecikmiş alerjik tepkiye oldukça sık rastlanırdı. Bu durum en çok hayvan proteinlerinden yapılmış aşılarda ortaya çıkardı. Aşının üzerinden bir hafta ya da daha uzun süre geçince, bağışıklık sistemi yabancı proteinlerle savaşacak antikorlar üretirdi. Çok sayıda antikor aşıdaki proteinlere bağlanarak, onları lenf düğümlerine, deriye ve eklemlere sürüklerdi. Alerjik tepkinin yarattığı iltihaplanma, eklem ağrısına ve vücutta genel bir şişmeye yol açardı. Artık aşıların çoğunlukla hayvan dışı kaynaklar kullanılarak üretilmesine karşın, aşılanan insanlarda serum hastalığının gelişmesi günümüzde de zaman zaman görülen bir durumdur.
Her çeşit alerjide duyarlılık kazanana kadar ilaca karşı alerjik tepki gelişmez. Dolayısıyla sorunun ortaya çıkması için o ilacı en az iki kez almanız gerekir. İlkinde vücut ilaçla savaşacak antikorları üretir. İkincisinde tepki ortaya çıkar. Bu nedenle ilk kez kullandığınız bir ilaca karşı gelişen tepki çok büyük olasılıkla alerji değil, yan etkidir.
Her ilaç alerjiye yol açabilir. Ama bazılarında bu risk daha yüksektir. Penisilin ve diğer antibiyotikler alerjiye en çok yol açan ilaçlardır. Bu ilaçlara alerjinin yüzde 10 gibi yüksek bir düzeye ulaştığı tahmin edilmektedir. Alerjiden sorumlu diğer ilaçların başında sülfamitler, barbitüratlar, antikonvülzanlar, bazı lokal anestezikler ve ensülin (özellikle hayvansal kökenli ensülin tipleri) gelir.
Bazı kişilerde ilaç alerjisi gelişme riski daha yüksektir. Örneğin çocuklara göre erişkinlerde ilaç tepkisine daha çok rastlanır. Fazla miktarda ilaç kullananlarda duyarlılık, daha az ilaç kullananlara göre daha çok ortaya çıkar. İlaç alerjilerinin birçoğunda duyarlılığın, ilacın sürülerek kullanılan biçimlerine karşı arttığı söylenebilir. Bu durum belki derinin mide ve bağırsaklardan daha duyarlı olmasının, belki de sürülerek kullanılan ilaçların ağızdan alınan tiplere göre daha güçlü olmasının bir sonucudur.
Aspirin ve benzeri ağrı kesiciler alerjik tepkiler kadar, bunları andıran benzer yanıtlara da yol açar. Alerji dışı bu yanıtlar arasında şişme ve kurdeşen sayılabilir. Aspirin grubu ilaçlar astım ataklarını da tetikleyebilir. Astımlı çocukların yüzde 30 gibi önemli bir bölümünde (astım tedavisinde steroit kullanan erişkinler arasında da oran yaklaşık aynıdır) bu sorun görülür.
İlaç Alerjileriyle Mücadele
Şimdi artık ezberlediğiniz cümleye hazır olmalısınız: İzlenecek en iyi yol alerjenden sakınmaktır. İlaç alerjileri söz konusu olunca, bu cümle genellikle farklı bir ilacın kullanılması anlamına gelir. Örneğin penisiline karşı alerjiniz varsa, hekiminiz farklı bir antibiyotik verecektir, ilaç alerjisinde çapraz tepki denen bir olay, sorunu biraz daha karmaşıklaştırır. Benzer kimyasal özellikleri olan ilaçlar, alerjiye yol açan ilaçla aynı sorunları ortaya çıkarabilir. Bu sorun özellikle penisilinlerde ve sefalosporinlerde görülür. Bir penisiline karşı alerjiniz varsa, bütün penisilin ilaçlarına alerjinizin olması kesin gibidir.
İlaç kullanırken bir tepki ortaya çıktığında, alerjiye hangi ilacın yol açtığını belirlemek hem hasta hem de hekim açısından büyük önem taşır. Bu bağlamda tam bir tıbbi öykü alınması zorunludur. Ortaya çıkan tepkileri tam olarak açıklamanız gerekir: Ne tip belirtiler gelişti? Bunlar ne kadar sürede ortaya çıktı ve ne zamana kadar devam etti? Daha önce aynı ilacı kullanıp kullanmadığınızı hatırlamanızın da özel bir önemi vardır. İlacı ilk kez kullandığınızda gelişen tepkiler büyük olasılıkla alerji kökenli değildir.
Bazı testler yararlı olabilir. En güvenilir yöntem deri altı testidir. Bu testte alerji uzmanı tepkiyi gözlemek için, deri altına kuşkulu ilaç alerjeninden çok az miktarda enjekte eder. Alerjiniz varsa 15-20 dakika içinde sivrisinek sokmasını andırır biçimde şişme ve kaşıntı ortaya çıkar. Özellikle deriye sürülerek kullanılan antibiyotikler gibi bazı ilaçlar için yama testi de alerjiyi belirlemeye yardım eder. Ama sonuçlar diğer alerjenlerle olduğu kadar sağlıklı değildir. Bu sorun ilaç moleküllerinin boyutlarından kaynaklanır. Bazı ilaçların bağışıklık sistemince saptanabilecek büyüklüğe erişmeden önce vücuttaki hücre ya da proteinlerle birleşmesi gerekir. Söz konusu ilaçlar vücut hücrelerine ya da proteinlere bağlanmadıkları sürece zararsızdır. Bu süreçler yama ya da deri testlerinin dışında geliştiğinden, test sonuçlan yalancı negatif verebilir. Alerji uzmanınız ilaç alerjinizi belirlemek için birkaç deneme yapabilir ve eldeki bilgiler ışığında bazı tahminlerde bulunabilir.
İlaç alerjisini saptamanın bir başka yolu dolaysız testtir. Alerji uzmanı gelişebilecek tepkiyi gözlemek için, kuşkulu alerji etkeninden çok küçük bir doz verir. Testi uygulama yolu asıl ilaç gibidir (ağız yoluyla, deriye sürerek ya da iğneyle). Test başlangıcında doz çok düşüktür. Tipik dozun 1/100'ü, hatta 1/1000'i olabilir. Yirmi dakikadan birkaç saate kadar varabilen kısa bir süre sonra, biraz daha yüksek dozla aynı uygulama yinelenir. Bu işlem alerjik tepkinin belirtilerinin görülmesine kadar sürer. Bazen alerji uzmanı ilaca alerjiyi belirlemek için bir gün ya da daha uzun süre uğraşabilir. Sürenin uzaması, ciddi bir tepkiyi önlemek açısından dozları düşük miktarlarda tutmaktan kaynaklanır.
İlaç alerjiniz bir kere anlaşıldıktan sonra yapılacak en iyi şey o ilacı kullanmaktan vazgeçmektir. Ama bu her zaman sağlanamaz. Örneğin, diyabetli hastalar ensüline kötü tepki verdikleri için ilacı kesemezler. Hafif vakalarda ensülin ya da alerji yapan başka ilaçları kullanmadan önce antihistaminik gibi ilaçlar alınabilir. Böylece alerji belirtileri hafifler ya da tümüyle kaybolur. Sonuç alınmadığında duyarsızlaştırma yoluna gidilebilir. Bu işlemde alerjen saatleri ya da birkaç günü bulan bir süre boyunca vücudunuza az miktarlarda verilir. Böylece alerjene yavaş yavaş bir tolerans gelişir.
İlaç alerjileriyle ilgili değineceğimiz son nokta özellikle önemlidir. İlaç alerjileri anafilaksinin başlıca nedenlerinden biridir. Ender görülen, ama bütün vücuda yayılan bu tehlikeli yanıt akciğerlerdeki hava yollarını kapatır, kan basıncını düşürür ve bilincin kaybolmasına yol açar.
Anafilaktik tepkiler en çok penisiline ve benzer ilaçlara alerjisi olanlarda ortaya çıkar. Gerçekten bu ilaçlar ilaç alerjilerine bağlı ölümlerin yüzde 97'sinden sorumludur. Anafilaksi tedavisinde en iyi yol adrenalin iğnesinin yapılmasıdır. Daha önce anafilaksi tepkisi göstermişseniz, hekiminiz acil servise yetişene kadar kullanmanız için size hazır bir enjektör verebilir. Alerjinizle ilgili hekimleri uyaracak bir belgeyi de yanınızda bulundurmanız yararlı olacaktır. Böylece acil durumlarda tıbbi öykünüzü bilmeyen bir hekimin uygulayacağı tedavilerden doğabilecek ciddi sorunlar önlenebilir.
Ari Sokmasi ve Tedavisi
Arı Sokmaları ve Arı Sokması Tedavisi
Ne kadar dikkat ederseniz edin, bir arı günün birinde canınızı yakabilir. Piknik yaparken, ağaçlar altında yürürken ya da gölgede oturmuş dinlenirken bir arıyla başınız belaya girebilir. Arı soktuğunda paniğe kapılmayın. Belirtileri bekleyin. En azından sokma yerinde bir kızarıklık ve şişme göreceksiniz. Bu yerel tepki son derece normaldir. Sistemik, yani genel bir tepkiye karşı uyanık olun. Sokma yerinin uzağında kurdeşen görürseniz alerjik tepki veriyorsunuz demektir. Fark edeceğiniz her çeşit anafilaksi belirtisi tehlikeli bir durumun habercisi olabilir.
Arı sokmasında en küçük bir alerjik tepki saptadığınızda hekime başvurun. Ciddi tepkiler yalnızca boğazda bir gıcıklanmayla ya da döküntüyle başlayabilir. Ama dakikalar içinde anafilaksi bütün şiddetiyle ortaya çıkabilir. Ne kadar vurgulasak azdır: Arı sokmasına karşı alerjik tepkileri sakın hafife almayın. Hemen acil yardım almaya çalışın.
Daha önce arı sokmasına bağlı alerji belirtileri göstermiş-seniz, muhtemelen hekiminiz yanınızda acil enjeksiyon yapmaya yönelik hazır bir kît bulundurmanızı isteyecektir. Kitte alerjik tepkileri durdurmak için hızlı etki gösteren bir çeşit adrenalin (efinefrin) yer alır. Bu ilaç kan damarlarını büzer, akciğerlerdeki kasları gevşetir, şişmeyi azaltır ve kalp atımlarını uyarır. Efinefrin kitini her zaman yanınızda taşımalısınız. Çünkü olay daha önce hafif biçimde ortaya çıkmış olsa bile, böcek yeniden soktuğunda benzer ve hatta daha şiddetli bir tepkinin gelişme olasılığı yüksektir. Hazır kitteki otomatik enjektörün kullanımı kolaydır. Aleti kalçanın hemen altına dayar ve düğmesine basarsınız. İşlem sırasında hemen hiç acı duyulmaz. İlaç zerk edildikten sonra belirtilerin hızla gerilediği görülür. Unutmayın, adrenalin acil müdahale ilacıdır. Müdahaleden sonra hiç zaman yitirmeksizin hekime gitmeniz gerekir.
İlacın etkisi yaklaşık 20 dakika içinde azalmaya başlayabilir. Tehlikeli belirtilere karşı tek doz—özellikle birden çok arı sokması durumunda—yetersiz kalabilir.
Sîzi hangi böceğin soktuğunu bilmeniz ve bunu hekime söylemeniz işe yarayacaktır. Sokan böcek balansı mı, yoksa yabanarısı mı? Bunların zehirleri arasında küçük farklar vardır ve siz yalnız birine karşı alerjik tepki geliştiriyor olabilirsiniz. Ayrıca balansı ucu kertikli iğnesini deride bırakarak uzaklaşır ve bu arada gördüğü hasar nedeniyle ölür. Deriye saplı kalan ucu kertikli, içi boş iğne, çoğu zaman iğneye bağlı kalan zehir kesesi hâlâ bir miktar zehir içeriyor olabilir. Dolayısıyla iğneyi vücudunuza daha fazla zehir enjekte etmeden çıkarmanız gerekir. Bunun için ucu kör bir bıçağı ya da bir kredi kartını sokulan yerin yakınına bastırın ve iğneyi çıkarmak üzere deriniz boyunca sürtün. Sakın cımbız kullanmayın. Çünkü yapacağınız sıkıştırma hareketi derinize daha çok zehir girmesine neden olabilir.
Ne kadar dikkat ederseniz edin, bir arı günün birinde canınızı yakabilir. Piknik yaparken, ağaçlar altında yürürken ya da gölgede oturmuş dinlenirken bir arıyla başınız belaya girebilir. Arı soktuğunda paniğe kapılmayın. Belirtileri bekleyin. En azından sokma yerinde bir kızarıklık ve şişme göreceksiniz. Bu yerel tepki son derece normaldir. Sistemik, yani genel bir tepkiye karşı uyanık olun. Sokma yerinin uzağında kurdeşen görürseniz alerjik tepki veriyorsunuz demektir. Fark edeceğiniz her çeşit anafilaksi belirtisi tehlikeli bir durumun habercisi olabilir.
Arı sokmasında en küçük bir alerjik tepki saptadığınızda hekime başvurun. Ciddi tepkiler yalnızca boğazda bir gıcıklanmayla ya da döküntüyle başlayabilir. Ama dakikalar içinde anafilaksi bütün şiddetiyle ortaya çıkabilir. Ne kadar vurgulasak azdır: Arı sokmasına karşı alerjik tepkileri sakın hafife almayın. Hemen acil yardım almaya çalışın.
Daha önce arı sokmasına bağlı alerji belirtileri göstermiş-seniz, muhtemelen hekiminiz yanınızda acil enjeksiyon yapmaya yönelik hazır bir kît bulundurmanızı isteyecektir. Kitte alerjik tepkileri durdurmak için hızlı etki gösteren bir çeşit adrenalin (efinefrin) yer alır. Bu ilaç kan damarlarını büzer, akciğerlerdeki kasları gevşetir, şişmeyi azaltır ve kalp atımlarını uyarır. Efinefrin kitini her zaman yanınızda taşımalısınız. Çünkü olay daha önce hafif biçimde ortaya çıkmış olsa bile, böcek yeniden soktuğunda benzer ve hatta daha şiddetli bir tepkinin gelişme olasılığı yüksektir. Hazır kitteki otomatik enjektörün kullanımı kolaydır. Aleti kalçanın hemen altına dayar ve düğmesine basarsınız. İşlem sırasında hemen hiç acı duyulmaz. İlaç zerk edildikten sonra belirtilerin hızla gerilediği görülür. Unutmayın, adrenalin acil müdahale ilacıdır. Müdahaleden sonra hiç zaman yitirmeksizin hekime gitmeniz gerekir.
İlacın etkisi yaklaşık 20 dakika içinde azalmaya başlayabilir. Tehlikeli belirtilere karşı tek doz—özellikle birden çok arı sokması durumunda—yetersiz kalabilir.
Sîzi hangi böceğin soktuğunu bilmeniz ve bunu hekime söylemeniz işe yarayacaktır. Sokan böcek balansı mı, yoksa yabanarısı mı? Bunların zehirleri arasında küçük farklar vardır ve siz yalnız birine karşı alerjik tepki geliştiriyor olabilirsiniz. Ayrıca balansı ucu kertikli iğnesini deride bırakarak uzaklaşır ve bu arada gördüğü hasar nedeniyle ölür. Deriye saplı kalan ucu kertikli, içi boş iğne, çoğu zaman iğneye bağlı kalan zehir kesesi hâlâ bir miktar zehir içeriyor olabilir. Dolayısıyla iğneyi vücudunuza daha fazla zehir enjekte etmeden çıkarmanız gerekir. Bunun için ucu kör bir bıçağı ya da bir kredi kartını sokulan yerin yakınına bastırın ve iğneyi çıkarmak üzere deriniz boyunca sürtün. Sakın cımbız kullanmayın. Çünkü yapacağınız sıkıştırma hareketi derinize daha çok zehir girmesine neden olabilir.
Bocek İsirmasi Ari Sokmasi Alerjisi
Böcek Isırması ve Arı Sokması Alerjisine Karşı Korunma Yöntemleri
Böcekler kendilerini savunmak için sizi sokarlar. Onları köşeye sıkıştırmazsanız, genellikle bir sorun yaratmazlar. Böcek sokması alerjilerinden sakınmanın en iyi yolu, böceklerden sakınmaktır. Bu hiç de zor değildir. İşte yapmanız gerekenler:
Çiçek gibi giyinmeyin
Arılar parlak, canlı renklere gelir. Bu renklenme doğanın "burada polen var" deme biçimidir. Kırda gezintiye çıkarken çiçekli Hawaii tişörtü, san şort ve turuncu yürüyüş ayakkabıları giyerseniz, bela arıyorsunuz demektir. En iyi seçim soluk ve uçuk renkler, kahverengi ya da siyahtır. Arılar kirli renklerle pek ilgilenmez.
Mis gibi kokmayın
Eşiniz parfümünüzü koklamaktan hoşlanıyorsa, arı neden hoşlanmasın? Böcekler içgüdüsel olarak tatlı kokuların izini sürerler. Çünkü bu kokuların kaynağında genellikle polen vardır. Pikniğe ya da kıra giderken reklamların "binbir çiçek özlü" diye sunduğu parfümlerden birini sürerseniz, peşinize arı ordusu takmaya hazır olun.
Öte yandan, kötü kokmak da sokucu böceklerden korunmanızı sağlamaz. Böcek kovucu ürünler kanınızı emmek isteyen ısıncı böceklere karşı işe yarar. Rahatsız edilmiş anlar kötü kokuya aldırmaz.
Ayakkabı giyin
Yaz ortasında çıplak ayakla dolaşmak bir alışkanlıktır. Doğrusu kendinizi bir böceğe sokturmanın da en kestirme yoludur. Çayırlarda yonca, üçgül gibi bitkilerin çiçekleri balarılarına son derece cazip gelir. Bu çiçekler öylesine yere yakındır ki üstüne basana kadar arıyı fark etmeyebilirsiniz. Ayakkabınız varsa, vah zavallı arılara. Eğer yoksa, acınacak kişi sizsiniz demektir bu.
Davetiye çıkarmayın
Arılar parfüm gibi kokan yiyeceklerden pek hoşlanır. Açık alanda yemek yiyorsanız, besinlerin üstünü olabildiğince kapalı tutun. Buna limonata, gazoz gibi şekerli içecekler de dahildir. Anlar fırsat bulduklarında bu tür içecek kaplanna girmeye çalışır. Boynunuzu sokan bir arının canınızı ne kadar acıttığını biliyorsunuzdur. Bir de ağzınızın içini düşünün!
Davetiye bırakmayın
Boşalmış tabaklar da anları yemeğe davet edebilir. Piknik sofrasında işiniz bitince, çöplerinizi plastik poşetlerin içine koyun ve ağzı kapalı çöp kutularına atın.
Yok etmekte gecikmeyin
Gerek balansı gerekse yabanarısı yararlı böceklerdir. Çiçeklerin tozlaşmasını, bahçelerdeki istenmeyen zararlı böceklerin temizlenmesini sağlarlar. Ama yuvalarını fazla yakınınıza kurmaya niyetlendiler mi, harekete geçme zamanınız gelmiş demektir. Böcek zehrine alerjiniz varsa, işi şansa bırakmadan, yuvaları ve kolonileri ilaçlayarak yok etmeniz yerinde olur.
An yuvası bahçenizin uzak bir köşesindeyse fazla bir şey yapmanıza gerek yok. Oraya pek yaklaşmayın yeter. Sokucu böcekleri en çok kızdıracak nokta yuvanın tehlikede olmasıdır.
Duyarlılığın Duracağı Nokta
Arı sokmasıyla bağlantılı alerjilerin kesin tedavisi yoktur. Ama izlenecek bir yol, yeniden arı soktuğunda vücudun tepki geliştirme riskini büyük ölçüde azaltabilir. Evet bağışıklık tedavisinden söz ediyoruz. Bağışıklık tedavisi için alerji uzmanı haftalarca, aylarca ve belki de yıllarca vücudunuza çok az miktarlarda zehir enjekte edecektir. Yapılan işlem alerjik tepkiye yol açmaz; ama vücudun zehre karşı kendini başka biçimde savunmasına yardımcı olur. Çoğu vakada bağışıklık sistemi zehre karşı duyarsızlaşır. Dolayısıyla artık an sokması çoğu kişide de görülen bir kabartıdan öte sorun yaratmaz. Bütün zehirler aynı olmadığından, hekiminiz sizde hangi zehrin alerji yaptığını saptayacak testler uygulayabilir. Farklı bütün zehirlere bağışıklık kazanmanız için enjeksiyon yelpazesi geniş de tutulabilir.
Böcekler kendilerini savunmak için sizi sokarlar. Onları köşeye sıkıştırmazsanız, genellikle bir sorun yaratmazlar. Böcek sokması alerjilerinden sakınmanın en iyi yolu, böceklerden sakınmaktır. Bu hiç de zor değildir. İşte yapmanız gerekenler:
Çiçek gibi giyinmeyin
Arılar parlak, canlı renklere gelir. Bu renklenme doğanın "burada polen var" deme biçimidir. Kırda gezintiye çıkarken çiçekli Hawaii tişörtü, san şort ve turuncu yürüyüş ayakkabıları giyerseniz, bela arıyorsunuz demektir. En iyi seçim soluk ve uçuk renkler, kahverengi ya da siyahtır. Arılar kirli renklerle pek ilgilenmez.
Mis gibi kokmayın
Eşiniz parfümünüzü koklamaktan hoşlanıyorsa, arı neden hoşlanmasın? Böcekler içgüdüsel olarak tatlı kokuların izini sürerler. Çünkü bu kokuların kaynağında genellikle polen vardır. Pikniğe ya da kıra giderken reklamların "binbir çiçek özlü" diye sunduğu parfümlerden birini sürerseniz, peşinize arı ordusu takmaya hazır olun.
Öte yandan, kötü kokmak da sokucu böceklerden korunmanızı sağlamaz. Böcek kovucu ürünler kanınızı emmek isteyen ısıncı böceklere karşı işe yarar. Rahatsız edilmiş anlar kötü kokuya aldırmaz.
Ayakkabı giyin
Yaz ortasında çıplak ayakla dolaşmak bir alışkanlıktır. Doğrusu kendinizi bir böceğe sokturmanın da en kestirme yoludur. Çayırlarda yonca, üçgül gibi bitkilerin çiçekleri balarılarına son derece cazip gelir. Bu çiçekler öylesine yere yakındır ki üstüne basana kadar arıyı fark etmeyebilirsiniz. Ayakkabınız varsa, vah zavallı arılara. Eğer yoksa, acınacak kişi sizsiniz demektir bu.
Davetiye çıkarmayın
Arılar parfüm gibi kokan yiyeceklerden pek hoşlanır. Açık alanda yemek yiyorsanız, besinlerin üstünü olabildiğince kapalı tutun. Buna limonata, gazoz gibi şekerli içecekler de dahildir. Anlar fırsat bulduklarında bu tür içecek kaplanna girmeye çalışır. Boynunuzu sokan bir arının canınızı ne kadar acıttığını biliyorsunuzdur. Bir de ağzınızın içini düşünün!
Davetiye bırakmayın
Boşalmış tabaklar da anları yemeğe davet edebilir. Piknik sofrasında işiniz bitince, çöplerinizi plastik poşetlerin içine koyun ve ağzı kapalı çöp kutularına atın.
Yok etmekte gecikmeyin
Gerek balansı gerekse yabanarısı yararlı böceklerdir. Çiçeklerin tozlaşmasını, bahçelerdeki istenmeyen zararlı böceklerin temizlenmesini sağlarlar. Ama yuvalarını fazla yakınınıza kurmaya niyetlendiler mi, harekete geçme zamanınız gelmiş demektir. Böcek zehrine alerjiniz varsa, işi şansa bırakmadan, yuvaları ve kolonileri ilaçlayarak yok etmeniz yerinde olur.
An yuvası bahçenizin uzak bir köşesindeyse fazla bir şey yapmanıza gerek yok. Oraya pek yaklaşmayın yeter. Sokucu böcekleri en çok kızdıracak nokta yuvanın tehlikede olmasıdır.
Duyarlılığın Duracağı Nokta
Arı sokmasıyla bağlantılı alerjilerin kesin tedavisi yoktur. Ama izlenecek bir yol, yeniden arı soktuğunda vücudun tepki geliştirme riskini büyük ölçüde azaltabilir. Evet bağışıklık tedavisinden söz ediyoruz. Bağışıklık tedavisi için alerji uzmanı haftalarca, aylarca ve belki de yıllarca vücudunuza çok az miktarlarda zehir enjekte edecektir. Yapılan işlem alerjik tepkiye yol açmaz; ama vücudun zehre karşı kendini başka biçimde savunmasına yardımcı olur. Çoğu vakada bağışıklık sistemi zehre karşı duyarsızlaşır. Dolayısıyla artık an sokması çoğu kişide de görülen bir kabartıdan öte sorun yaratmaz. Bütün zehirler aynı olmadığından, hekiminiz sizde hangi zehrin alerji yaptığını saptayacak testler uygulayabilir. Farklı bütün zehirlere bağışıklık kazanmanız için enjeksiyon yelpazesi geniş de tutulabilir.
Ari Alerjisi ve Bocek Alerjisi
Böcek Alerjisi ve Arı Alerjisi Sonucu Oluşan Durumlar
Kene, pire, bit, tahtakurusu ve sivrisinek gibi böcekler kanla beslenen küçük, sinsi yaratıklardır. Bunlar bir fırsatını bulup derinizden kan emmeye çalışırlar. Isırık ya da sokmaları sırasında kılcal damarlara enjekte ettikleri pıhtılaşma önleyici maddeler (antikoagülanlar) kan emme işlemlerini kolaylaştırır. Uçarak, yürüyerek ya da sıçrayarak uzaklaştıklarında, geride genellikle kaşıntılı küçük bir şişkinlik bırakırlar.
Bu ısırma ya da sokma işlemi tahriş edici olabilir; ama alerjik tepkilere yol açmaz. Arı sokması ise çok daha tehlikelidir. Bu böceklere hiç de sinsi denemez. Hiçbiri kendi halinde yaşamanın ötesinde bir şey istemez. Ancak tehlike oluşturacak bir durum yaratırsanız, onların ilgi alanına girersiniz. Siz kendi açınızdan böyle bir durum yaratmadığınızı düşünebilirsiniz; ama olaya bir de böceklerin açısından bakalım. Sayın balarısı kendi işiyle meşgul, bulduğu yonca tarlasından polen topluyor. Ve siz elinizde çim biçme makinesi, böcek spreyi ya da yuva bozucu bir sopayla yaklaşıyorsunuz.
Bu böcekler uzak durmanız uyansında bulunmak için sokarlar sizi. Keskin küçük iğnelerini saplayarak yaşama ortamlarını savunurlar. Akıllıysanız bu noktada durumu hemen fark eder, yuvadan uzaklaşırsınız. Aksi halde sayısız kez sokularak dersinizi en acı biçimde alırsınız.
Arılar derinizden içeri zehir enjekte ederler. Çoğu kişide bu zehir çeşitli tepkilere neden olur. Önce sokma yerinin çevresi acır. Sonra burası şişer ve kızarır. Zehir kaşıntıya da yol açabilir. Bunlar yalnız sokma yerinin hemen çevresinde ortaya çıkan yerel tepkilerdir.
Alerji söz konusu olunca bu belirtiler bütün vücudunuzda görülebilir. Arı ayağınızı soksa bile, sırtınızda kurdeşen dökebilirsiniz. Vücudun diğer bölümlerinde de kızartı ve şişkinlik gelişebilir. Ağır vakalarda anafilaksi belirtileri ortaya çıkar:
Boğazda şişme, soluma güçlüğü, tansiyonda düşme, bulantı ve diğer belirtiler. Bunlara bütün vücutta ortaya çıktıklarından sistemik (genel ya da yaygın) tepkiler denir.
Böcek sokmalarında ortaya çıkan alerjik tepkilerin mekanizması saman nezlesindekine çok benzer. Özgül antikorlar (IgE, yani immünoglobülin E'den yapılmışlardır) bağışıklık sisteminin saptadığı bir alerjeni yakalayarak mast hücrelerine ya da bazofillere bağlar. Bu hücreler yabancı maddeleri imha eden histamin ve başka zehirli maddeler salar. Sonuçta kurdeşenden astıma kadar değişen bir alerjik tepki ortaya çıkar. Sorunu yaratan şey doğrudan arının zehri değil, zehirde bulunan belirli proteinlerdir. Zehrin kendisi yalnızca sokma yerinde küçük bir iz bırakır; vücuda yayılan bir alerjik tepkiye yol açmaz.
Başka birçok alerjik tepkide olduğu gibi sorunların ortaya çıkması, alerjene karşı duyarlılık kazanmaya bağlıdır. İnsan papatya polenini ilk kez soluduğunda saman nezlesi olmaz. Bir arı ilk kez soktuğunda da alerjik tepki ortaya çıkmaz. Çünkü bağışıklık sistemi önce alerjene karşı IgE antikorlarını üretmelidir. Bu antikorlar üretildikten sonra o alerjenle temas bir tepkiye yol açabilir.
An sokmasını saman nezlesinden ayıran özellik, tepkinin şiddeti ve alerjenin vücutta izlediği yoldur. Böcek sokmasına karşı alerji gelişme riski yüzde 1 dolayında kalırsa da, olası sorunlar şiddetli ve hatta belki de yaşamı tehdit edici boyutlardadır. Arı sokmasını izleyen dakikalarda vücutta anafilaksi tepkisinin belirtileri gelişmeye başlayabilir. Sizi ya da bir başkasını böcek sokmuşsa, anafilaktik şok belirtilerine karşı uyanık olmanız son derece önemlidir.
Böcek sokmasının ardında bu belirtilerden biri ortaya çıkmışsa hemen tıbbi müdahale arayışına girmelisiniz. Anafilaksi duyarsız kalınacak bir olay değildir. Şiddetli vakalarda kalp durması ve ölüme yol açabilir. Olayın nasıl seyredeceği önceden bilinemez. Bu nedenle işi asla şansa bırakmamak, hemen acil yardım almak gerekir.
Kene, pire, bit, tahtakurusu ve sivrisinek gibi böcekler kanla beslenen küçük, sinsi yaratıklardır. Bunlar bir fırsatını bulup derinizden kan emmeye çalışırlar. Isırık ya da sokmaları sırasında kılcal damarlara enjekte ettikleri pıhtılaşma önleyici maddeler (antikoagülanlar) kan emme işlemlerini kolaylaştırır. Uçarak, yürüyerek ya da sıçrayarak uzaklaştıklarında, geride genellikle kaşıntılı küçük bir şişkinlik bırakırlar.
Bu ısırma ya da sokma işlemi tahriş edici olabilir; ama alerjik tepkilere yol açmaz. Arı sokması ise çok daha tehlikelidir. Bu böceklere hiç de sinsi denemez. Hiçbiri kendi halinde yaşamanın ötesinde bir şey istemez. Ancak tehlike oluşturacak bir durum yaratırsanız, onların ilgi alanına girersiniz. Siz kendi açınızdan böyle bir durum yaratmadığınızı düşünebilirsiniz; ama olaya bir de böceklerin açısından bakalım. Sayın balarısı kendi işiyle meşgul, bulduğu yonca tarlasından polen topluyor. Ve siz elinizde çim biçme makinesi, böcek spreyi ya da yuva bozucu bir sopayla yaklaşıyorsunuz.
Bu böcekler uzak durmanız uyansında bulunmak için sokarlar sizi. Keskin küçük iğnelerini saplayarak yaşama ortamlarını savunurlar. Akıllıysanız bu noktada durumu hemen fark eder, yuvadan uzaklaşırsınız. Aksi halde sayısız kez sokularak dersinizi en acı biçimde alırsınız.
Arılar derinizden içeri zehir enjekte ederler. Çoğu kişide bu zehir çeşitli tepkilere neden olur. Önce sokma yerinin çevresi acır. Sonra burası şişer ve kızarır. Zehir kaşıntıya da yol açabilir. Bunlar yalnız sokma yerinin hemen çevresinde ortaya çıkan yerel tepkilerdir.
Alerji söz konusu olunca bu belirtiler bütün vücudunuzda görülebilir. Arı ayağınızı soksa bile, sırtınızda kurdeşen dökebilirsiniz. Vücudun diğer bölümlerinde de kızartı ve şişkinlik gelişebilir. Ağır vakalarda anafilaksi belirtileri ortaya çıkar:
Boğazda şişme, soluma güçlüğü, tansiyonda düşme, bulantı ve diğer belirtiler. Bunlara bütün vücutta ortaya çıktıklarından sistemik (genel ya da yaygın) tepkiler denir.
Böcek sokmalarında ortaya çıkan alerjik tepkilerin mekanizması saman nezlesindekine çok benzer. Özgül antikorlar (IgE, yani immünoglobülin E'den yapılmışlardır) bağışıklık sisteminin saptadığı bir alerjeni yakalayarak mast hücrelerine ya da bazofillere bağlar. Bu hücreler yabancı maddeleri imha eden histamin ve başka zehirli maddeler salar. Sonuçta kurdeşenden astıma kadar değişen bir alerjik tepki ortaya çıkar. Sorunu yaratan şey doğrudan arının zehri değil, zehirde bulunan belirli proteinlerdir. Zehrin kendisi yalnızca sokma yerinde küçük bir iz bırakır; vücuda yayılan bir alerjik tepkiye yol açmaz.
Başka birçok alerjik tepkide olduğu gibi sorunların ortaya çıkması, alerjene karşı duyarlılık kazanmaya bağlıdır. İnsan papatya polenini ilk kez soluduğunda saman nezlesi olmaz. Bir arı ilk kez soktuğunda da alerjik tepki ortaya çıkmaz. Çünkü bağışıklık sistemi önce alerjene karşı IgE antikorlarını üretmelidir. Bu antikorlar üretildikten sonra o alerjenle temas bir tepkiye yol açabilir.
An sokmasını saman nezlesinden ayıran özellik, tepkinin şiddeti ve alerjenin vücutta izlediği yoldur. Böcek sokmasına karşı alerji gelişme riski yüzde 1 dolayında kalırsa da, olası sorunlar şiddetli ve hatta belki de yaşamı tehdit edici boyutlardadır. Arı sokmasını izleyen dakikalarda vücutta anafilaksi tepkisinin belirtileri gelişmeye başlayabilir. Sizi ya da bir başkasını böcek sokmuşsa, anafilaktik şok belirtilerine karşı uyanık olmanız son derece önemlidir.
Böcek sokmasının ardında bu belirtilerden biri ortaya çıkmışsa hemen tıbbi müdahale arayışına girmelisiniz. Anafilaksi duyarsız kalınacak bir olay değildir. Şiddetli vakalarda kalp durması ve ölüme yol açabilir. Olayın nasıl seyredeceği önceden bilinemez. Bu nedenle işi asla şansa bırakmamak, hemen acil yardım almak gerekir.
Bocek Sokmasi ve Ari İsirmasi
Böcek Sokması ve Arı Isırması
Bazen bilerek ya da bilmeyerek başka canlıların dünyasına müdahale ederiz. Kırlarda uçuşan bal arılarının bütün yaptığı balözü toplamak, polen (çiçektozu) taşımak ve yine aynı amaçla portakal suyunuzun üstünde vızıldayarak dolaşmaktır.
Ama bunların yuvalarını bozmaya kalkarsanız, Tabiat Ana'nın düzenine çomak sokmanın yadigârı olarak işçi arıların iğneleriyle biraz şişlenebilirsiniz.
Böylesi böcek sokmaları çoğu kişide can sıkıcı ve bazen epey can yakıcı şişkinliklerden öte bir sorun yaratmaz. Şişen bölge bir süre kaşındıktan sonra belirtiler kaybolur. Ama sayılan azımsanmayacak bazı kişilerde daha tehlikeli gelişmeler görülebilir. İster balansı, ister yabanarısı, isterse eşekarısı olsun, arı sokmaları ölümcül anafilaksi dahil ciddi alerjik tepkilere yol açabilir.
Bu bölümde öncelikle böcek sokmalarından nasıl sakınabileceğimiz üzerinde duracağız. Sonra bu tür bir alerjik tepkinin uyarıcı belirtilerini değerlendirecek, işlerin çığırından çıktığını düşündüğünüz anda neler yapmanız gerektiğini belirteceğiz.
Bazen bilerek ya da bilmeyerek başka canlıların dünyasına müdahale ederiz. Kırlarda uçuşan bal arılarının bütün yaptığı balözü toplamak, polen (çiçektozu) taşımak ve yine aynı amaçla portakal suyunuzun üstünde vızıldayarak dolaşmaktır.
Ama bunların yuvalarını bozmaya kalkarsanız, Tabiat Ana'nın düzenine çomak sokmanın yadigârı olarak işçi arıların iğneleriyle biraz şişlenebilirsiniz.
Böylesi böcek sokmaları çoğu kişide can sıkıcı ve bazen epey can yakıcı şişkinliklerden öte bir sorun yaratmaz. Şişen bölge bir süre kaşındıktan sonra belirtiler kaybolur. Ama sayılan azımsanmayacak bazı kişilerde daha tehlikeli gelişmeler görülebilir. İster balansı, ister yabanarısı, isterse eşekarısı olsun, arı sokmaları ölümcül anafilaksi dahil ciddi alerjik tepkilere yol açabilir.
Bu bölümde öncelikle böcek sokmalarından nasıl sakınabileceğimiz üzerinde duracağız. Sonra bu tür bir alerjik tepkinin uyarıcı belirtilerini değerlendirecek, işlerin çığırından çıktığını düşündüğünüz anda neler yapmanız gerektiğini belirteceğiz.