İlaçların Vücuttaki Etkileri
İlaçlar vücut fonksiyonları veya zihinsel fonksiyonlar üzerinde etki oluştururlar.
İnsan vücudunda üretilen veya dışarıdan alınması gereken ve eksikliği sonucunda hastalık oluşturan aktif maddeleri yerine koyarlar.
Vücuda girerek hastalık oluşturan patolojik mikrop, parazit veya bazı zararlı maddeleri dışarıya atar veya yok edilmelerini sağlar.
İlaç Etkileri
İyi bir ilaçta bulunması gereken özellikler
İlaçların kullanılması gereken amaç ve ilgili hücre ve yapılara ve buradaki biyolojik olaylara etkili olması, buna karşılık diğer dolum ve organlarda etkili göstermemesi gerekir. Selectivite (seçicilik) adı verilir. Fakat bu özellik ilaçlarda tam olarak bulunmaz, göreceli olarak bulunur. Örneğin; digital glikozidler sadece kalp kasına etki gösteren maddelerdir.
İlaç etkisinin geçici olması gerekir. Yani ilaçların etikisinin kısa bir süre içinde ortadan kalkması gereklidir. Vücutta kalıcı etkiler zehirlerin bir özelliğidir. İlacın etkisi doza bağlı olmalıdır.
İlaçların adları
İlaçlar 3 şekilde adlandırılır. Bunlar;
Genel adlar, Ticari Adlar ve Kimyasal Adlardır.
Genel ad; ilaçlarla ilgili eğitimde, bilimsel çalışmalarda, ülke ve uluslar arası düzeyde iletişim kolaylaştırılması ve standartlaştırılması amacıyla kullanılır. Bu çalışmalar WHO tarafından yönetilmektedir.
Örneğin; Aspirin
Ticari Ad; ilacı yapan firmanın kendi ürünlerine verdiği özel addır. Piyasada bir ilacın çok sayıda özel adı vardır.
Kimyasal ad; uluslar arası kimya birliğinin sağladığı addır, genelde uzun ve karmaşık olduğundan pratikte pek kullanılmaz. Sadece ilaç rehberlerinde ve ilaçların prospektüsünde küpüründe yer alır.
İlaçların uygulama şekilleri
Aktif maddelerin hasta tarafından kolayca alınabilmesi için eksipiyonlarla karıştırılarak belirli farmasotik şekillere dönüştürülür. Ve bu şekilde ilaçlar elde edilir. Bu şekilde elde edilen ilaçlar 3 grupta toplanır. Bunlar; Majistral İlaçlar, Ofisinal İlaçlar ve Spesiyalitelerdir.
Majistral İlaçlar; bu ilaçların bileşimi ve galenik şekli hekim tarafından her hasta için ayrı ayrı belirlenir ve eczanelerde hazırlanır.
Ofisinal ilaçlar; farmakopedide belirlenen formüller çerçevesinde hekimin belirlediği miktarda yapılır.
Spesiyaliteler; Bunlar tıbbi müstahzarlardır. Teknik kurallara göre sabit olarak hazırlanır. Özel ad altında satılır. Spesiyaliteler ülkemizde Sağlık Bakanlığı’nın vereceği ruhsat ile piyasaya çıkarılır.
Farmasötik Şekiller
Farmasötik şekiller fiziksel özelliklerine ve uygulama şekillerine göre sınıflara ayrılır. Genel olarak farmasötik şekiller, katı farmasötik şekiller ve sıvı farmasötik şekillerdir.
Katı farmasötik şekiller; Ağızdan alınanlar ve diğer yollardan alınanlar olarak ikiye ayrılır.
Ağızdan alınan farmasötik şekiller; tablet, kaşe, draje, pilul, kapsül, toz, paket
Diğer yollarla alınanlar ise; supozituvar, ovul, transdermal, terapotik
Sıvı farmasötik şekiller; solüsyon, enjeksiyonluk solüsyon, emülsiyon ve süspansiyon, şurup, lavman, posyon, merhem, aerosol ve damladır.
Bitkilerden İlac Yapimi Nasil Olur
İlaç Nasıl Yapılır, İlaç Kaynakları
İlaçlar genel olarak 2 şekilde elde edilir;
Doğal kaynaklar ve Sentez yolu ile Bitkilerden İlaç Yapımı
Sentez Yolu; bugün kullanılan ilaçların pek çoğu sentetik yollardan da elde edilebilmektedir. Topta kullanılan ilk sentetik ilaçlar eter ve azot protoksit adı verilen genel anestezik maddelerdir. Daha sonra kimyadaki gelişmeler ilerledikçe birçok ilaç sentez yoluyla yapılmaya başlamıştır.
Doğal Kaynaklar ve İlaç Yapımı
a- Bitkilerden elde edilenler; bunlar bitkilerin özsuyu yaprakları, tohumları veya kabukları gibi belirli bir kısımlarından elde edilir. Bitkisel kaynaklardan elde edilen en önemli etken maddeler alkoloidler ve glikozoidlerdir.
Örneğin; Belladon alkol (göz kası) digital glikozoid, Afyon alkol (uyuşturucu)
b- Hayvansal kaynaklı olanlar; hayvanların hormonları, serumları ve enzimlerinden elde edilir.
c- Mikroorganizmalardan elde edilenler; genellikle antibiyotik adı verilen maddelerin elde edilmesinde kullanılır. Örneğin, penisilin, penicillium notatumdan yapılmaktadır.
d- Madensel kaynaklar; bu tür elde edilen ilaçlar daha az sayıda bulunmaktadır. Özellikle kükürt, I, Fe, Al, Mg ve Amonyum bileşiklerinden tedavide yararlanılmaktadır.
e- DNA Rekombinasyonu; burada insan veya hayvan organizmasında belirli bir maddeyi sentezleyen hücrelerden alınan DNA molekülü çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra kolay üreyen bir mikroorganizmanın sitoplazması içine sokulur. Burada istenilen maddenin yapılması sağlanır. Bu teknik ile aşılar, insülin, büyüme hormonu ve interferon adı verilen maddeler üretilmektedir.
İlaçlar genel olarak 2 şekilde elde edilir;
Doğal kaynaklar ve Sentez yolu ile Bitkilerden İlaç Yapımı
Sentez Yolu; bugün kullanılan ilaçların pek çoğu sentetik yollardan da elde edilebilmektedir. Topta kullanılan ilk sentetik ilaçlar eter ve azot protoksit adı verilen genel anestezik maddelerdir. Daha sonra kimyadaki gelişmeler ilerledikçe birçok ilaç sentez yoluyla yapılmaya başlamıştır.
Doğal Kaynaklar ve İlaç Yapımı
a- Bitkilerden elde edilenler; bunlar bitkilerin özsuyu yaprakları, tohumları veya kabukları gibi belirli bir kısımlarından elde edilir. Bitkisel kaynaklardan elde edilen en önemli etken maddeler alkoloidler ve glikozoidlerdir.
Örneğin; Belladon alkol (göz kası) digital glikozoid, Afyon alkol (uyuşturucu)
b- Hayvansal kaynaklı olanlar; hayvanların hormonları, serumları ve enzimlerinden elde edilir.
c- Mikroorganizmalardan elde edilenler; genellikle antibiyotik adı verilen maddelerin elde edilmesinde kullanılır. Örneğin, penisilin, penicillium notatumdan yapılmaktadır.
d- Madensel kaynaklar; bu tür elde edilen ilaçlar daha az sayıda bulunmaktadır. Özellikle kükürt, I, Fe, Al, Mg ve Amonyum bileşiklerinden tedavide yararlanılmaktadır.
e- DNA Rekombinasyonu; burada insan veya hayvan organizmasında belirli bir maddeyi sentezleyen hücrelerden alınan DNA molekülü çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra kolay üreyen bir mikroorganizmanın sitoplazması içine sokulur. Burada istenilen maddenin yapılması sağlanır. Bu teknik ile aşılar, insülin, büyüme hormonu ve interferon adı verilen maddeler üretilmektedir.
Bitkisel İlac Tedavisi
İlaç Tedavisi ve Bitkisel İlaç Tedavisi
İlaçlar hastalıkların tanısı, tedavisi profilaksisi ve diğer tıbbi araçlar için kullanılır. Tedavi hastalıkların iyileşmesi, ilaçların kullanılma amaçlarının en önemlisidir.
Eğer bir hastaya yapılan tedavi hastalığın bütün nedenini, belirtilerini tamamen ortadan kaldıracak şekilde yapılıyorsa bu tür tedaviye radikal tedavi adı verilir.
Eğer hastalığın nedeni ortadan kaldırmayıp patolojik olayı ve hastalığı kısmen etkileyerek yani hastalığın gelişmesini yavaşlatarak sadece semptomlarını ortadan kaldırıyorsa palyatif tedavi adı verilir.
Hastalık tedavi edilirken sebebin ve hastalığın ne olduğunu bilmeden ilaçların hastalıktaki rolünü ve etki şeklini bilmeden, sadece gözlemlere dayanarak yapılan tedavi şekline ise ampirik tedavi denir. (İlaçla Tedavi)
İlaçlar kullanılırken organizmanın fizyolojik yapısını ve ilacın etki mekanizmasının çok iyi bilinmesi gerekir.
En iyi tedavi; uygun ilacın uygun hastada, uygun sürede, dozda ve uygun hastalık için kullanılmasıyla olur.
İnsanlar üzerinde tedavi edici etkisi bulunan biyoaktif maddeler ve droglar genellikle olduğu gibi kullanılmazlar. Bu maddeler eksipiyon adı verilen etkin olmayan yardımcı maddelerle karıştırılarak kullanılmaktadır. Bunun nedeni biyoaktif madde ve drogların hem hasta tarafından alınmaları zordur, hemde etkileri az, yan etkileri fazladır. Bu nedenle eksipiyon adı verilen maddelerle karıştırılarak insanlara kolayca uygulanabilecek farmasötik şekillere dönüştürülürler. Bunlar farmasötik şekiller, galenik preparatlar ve dozlam adı verilen özel şekillerdir.
İlaçlar hastalıkların tanısı, tedavisi profilaksisi ve diğer tıbbi araçlar için kullanılır. Tedavi hastalıkların iyileşmesi, ilaçların kullanılma amaçlarının en önemlisidir.
Eğer bir hastaya yapılan tedavi hastalığın bütün nedenini, belirtilerini tamamen ortadan kaldıracak şekilde yapılıyorsa bu tür tedaviye radikal tedavi adı verilir.
Eğer hastalığın nedeni ortadan kaldırmayıp patolojik olayı ve hastalığı kısmen etkileyerek yani hastalığın gelişmesini yavaşlatarak sadece semptomlarını ortadan kaldırıyorsa palyatif tedavi adı verilir.
Hastalık tedavi edilirken sebebin ve hastalığın ne olduğunu bilmeden ilaçların hastalıktaki rolünü ve etki şeklini bilmeden, sadece gözlemlere dayanarak yapılan tedavi şekline ise ampirik tedavi denir. (İlaçla Tedavi)
İlaçlar kullanılırken organizmanın fizyolojik yapısını ve ilacın etki mekanizmasının çok iyi bilinmesi gerekir.
En iyi tedavi; uygun ilacın uygun hastada, uygun sürede, dozda ve uygun hastalık için kullanılmasıyla olur.
İnsanlar üzerinde tedavi edici etkisi bulunan biyoaktif maddeler ve droglar genellikle olduğu gibi kullanılmazlar. Bu maddeler eksipiyon adı verilen etkin olmayan yardımcı maddelerle karıştırılarak kullanılmaktadır. Bunun nedeni biyoaktif madde ve drogların hem hasta tarafından alınmaları zordur, hemde etkileri az, yan etkileri fazladır. Bu nedenle eksipiyon adı verilen maddelerle karıştırılarak insanlara kolayca uygulanabilecek farmasötik şekillere dönüştürülürler. Bunlar farmasötik şekiller, galenik preparatlar ve dozlam adı verilen özel şekillerdir.
Farmakoloji (İlac Bilimi) Ders Notlari
Farmakoloji Nedir? Farmakoloji Ders Notları
Farmakoloji ilaç bilimidir. İlaçların biyolojik sistemlerle etkileşmesini, böylece hastalıkların teşhisi, tedavisi, profilaksisi (önlenmesi) için gereken en uygun ilacı saptayarak elde ediliş yerleri, elde edilme şekilleri, vücutta yaptıkları etkiler, vücuttan atılmaları, yan etkileri ve zehirlenme durumları birbirinden farklıdır.
Farmakoloji birçok alt dala ayrılır.
Farmakodinami
Farmakodinamide ilaçların insan vücudunda yaptığı fizyolojik olaylar üzerinde etkilerini, mekanizmalarını ve bunun temel ilkelerini inceler. Yani ilaçların insan vücuduna ne yaptığını inceler.
Kemoterapi
İnsan vücudunda bulunan bakteri ve diğer mikroorganizmaların, çeşitli parazitlerin yaptığı hastalıkların tedavisini inceler. Yani vücuda yerleşen yabancı bir konuğa karşı ilaçların ne yaptığını inceler.
Toksikoloji
Zehir bilimidir. İlaçların ve ziraatte kullanılan kimyasal maddelerin toksit etkilerini inceler. Bütün ilaçlar alışık olduğu dozdan fazla miktarda alındığı zaman vücut için toksit etki gösterebilirler. Hatta bazen normal dozlarda kullanıldığı zaman bile bir takım toksit etkiler oluşturabilirler. Bu etkilere ilaçların yan etkisi adı verilir. (Farmakoloji dersi)
Biyofarmajotik
Bu bilim dalı ilaçların kullanım şekillerinin hazırlanmasını ve ilacın fizikokimyasal özelliklerinin vücutta oluşturduğu etki mekanizmalarının arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır.
Uygulamalı Farmakoloji (Terapotik Farm)
İlaçların kullanıldığı klinik durumlar, kullanılmayacağı durumlar ve ilaç etkileşmelerini inceleyen bilim dalıdır.
İlaç Nedir, WHO’ya göre ilaç; fizyolojik sistemlerin ve vücuttaki patolojik durumları insanın yararı için değiştirmek ve incelemek amacıyla kullanılabilen maddelere verilen addır.
DROG; Tedavi amacıyla kullanılabilen her türlü maddeye verilen isimdir. İlaç ise bir veya birkaç drogu içeren ve hastaya uygulanabilecek bir şekle dönüştürülmüş tedavi edici bir maddedir.
Farmakoloji ilaç bilimidir. İlaçların biyolojik sistemlerle etkileşmesini, böylece hastalıkların teşhisi, tedavisi, profilaksisi (önlenmesi) için gereken en uygun ilacı saptayarak elde ediliş yerleri, elde edilme şekilleri, vücutta yaptıkları etkiler, vücuttan atılmaları, yan etkileri ve zehirlenme durumları birbirinden farklıdır.
Farmakoloji birçok alt dala ayrılır.
Farmakodinami
Farmakodinamide ilaçların insan vücudunda yaptığı fizyolojik olaylar üzerinde etkilerini, mekanizmalarını ve bunun temel ilkelerini inceler. Yani ilaçların insan vücuduna ne yaptığını inceler.
Kemoterapi
İnsan vücudunda bulunan bakteri ve diğer mikroorganizmaların, çeşitli parazitlerin yaptığı hastalıkların tedavisini inceler. Yani vücuda yerleşen yabancı bir konuğa karşı ilaçların ne yaptığını inceler.
Toksikoloji
Zehir bilimidir. İlaçların ve ziraatte kullanılan kimyasal maddelerin toksit etkilerini inceler. Bütün ilaçlar alışık olduğu dozdan fazla miktarda alındığı zaman vücut için toksit etki gösterebilirler. Hatta bazen normal dozlarda kullanıldığı zaman bile bir takım toksit etkiler oluşturabilirler. Bu etkilere ilaçların yan etkisi adı verilir. (Farmakoloji dersi)
Biyofarmajotik
Bu bilim dalı ilaçların kullanım şekillerinin hazırlanmasını ve ilacın fizikokimyasal özelliklerinin vücutta oluşturduğu etki mekanizmalarının arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalıdır.
Uygulamalı Farmakoloji (Terapotik Farm)
İlaçların kullanıldığı klinik durumlar, kullanılmayacağı durumlar ve ilaç etkileşmelerini inceleyen bilim dalıdır.
İlaç Nedir, WHO’ya göre ilaç; fizyolojik sistemlerin ve vücuttaki patolojik durumları insanın yararı için değiştirmek ve incelemek amacıyla kullanılabilen maddelere verilen addır.
DROG; Tedavi amacıyla kullanılabilen her türlü maddeye verilen isimdir. İlaç ise bir veya birkaç drogu içeren ve hastaya uygulanabilecek bir şekle dönüştürülmüş tedavi edici bir maddedir.
Cocuklarda Acil Yanik Tedavisi
Çocuklarda Yanık Tedavisi
Çocukluk çağında kazalardan dolayı meydana gelen ölümlerin ana nedenlerinden biri olan yanıklar, otomobil kazalarından sonra ikinci sırayı alır.
Bu nedenle acil bölümlere başvuran çocuklann büyük bir bölümünü yanık olgulan oluşturur. Bu hastalann yansında geçici aktivite kısıtlaması gerekirken, dörtte biri iyileşme döneminde yatağa bağımlıdır.
Cilt ve deride meydana gelen travmanın en ciddi şekli olan yanık yaraları her yaşta görülmesine karşın; beş yaş altındaki çocuklarda oluşan yanıklar, tüm pediatrik yanıklann %70'ini oluşturur.
Yanıklar; sıcak likitler, sıcak objeler, güçlü kimyasal maddeler, ateş, güneş, radyasyon, buhar ve elektrik akımı ile oluşan yaralardır.
Oyun çocukları genellikle sıcak su, çay, kahve, tavadan dökülen yağ, yemek ve banyo musluklarındaki sıcak su; daha büyük çocuklar ise sıklıkla evdeki ısıtıcılar, gaz ya da kibritle oynarken elbiselerini veya çevreyi tutuşturarak yanarlar.
Çocuklarda Yanık Yaralarının Sıklığı ve Nedenleri Aşağıdaki Sırayı İzler
1. Kaynar su yanıkları yanıkların %40-50'sini,
2. Kızgın yağ yanıkları yanıkların %20-30'unu,
3. Kimyasal ajanlar ve elektrik akımı yanıkları ise kalan kısmını oluşturur.
Çocuklarda üst extremiteler en sık yanan bölgelerdir (%71), bunu baş ve boyun yanıkları (%52) izler. Yanık günlük hayatta genellikle "termik" nedenlerle, çoğunlukla evin içinde ve çevresinde çocuğun ilgisini çeken objelerle birlikte, özellikle dikkatsizlik ve ihmal sonucu ortaya çıkmaktadır. Aile içinde sorunların olduğu, çocuğun yeteri kadar gözlenemediği bir ortam yanık sıklığını arttırır. Bazen yanıklar çocuk istismarının sonucu olarak da karşımıza çıkabilir. ABD'de 2.000.000'u aşan yanık olayının olduğu, her gün yaklaşık 5.000 çocuğun yanık nedeni ile hastaneye yatırıldığı bildirilmektedir. Ülkemiz için çocuk yanık vakalarına yönelik istatistiki veriler yetersizdir.
Yanıklarda tıbbı tanı ve tedavi; yanan vücut bölgesinin yüzdesi, yanığın yeri ve derinliğinde odaklaşır. Acil ilk yardım çok önemlidir.
Acil İlkyardım
1. Yanma olayı durdurulur.
2. Yanıklı çocuk alevli ve dumanlı alandan uzaklaştırılır, yanmış giysileri keserek çıkarılır ve yanık alanı temiz ise steril bir örtü ile kapatılır.
3. Yaşamı sıkıntıya sokan durumlar için ilk uygulama yapılır (Kalp - Akciğer).
4. Hiç birşey sürülmez.
Yanık küçük veya hafıfse yanan yer buz, soğuk su veya sabunlu su ile yıkanır, yanan kısım 15 dakika kadar soğuk suya batı-rılır, (3. derece yanıklara su değdirilmez, enfeksiyon olabilir) üzeri steril gazlı bezle kapanır. Yoksa temiz çarşaf ve benzeri temiz kumaşla örtülür. Yanık ellerde ise parmak aralarına temiz gazlı bez konulup el sarılır ve yükseltilir. Karın ve göğüs geniş yanıklarında steril vazelinli geniş gazlı bez veya alimünyum yaprakları kullanılır.
5. En kısa sürede en yakın sağlık merkezine, varsa yanık tedavisi yapan hastaneye gönderilir.
Acil Bölümde Birincil Tanılama
Yanan hastanın bakımında hekimin vereceği önceliklerle ilgili karar yanık genişliğine, yanan vücut yüzey alanına, yanık tipine, ilişkili yaralanmalara, komplikasyon yaratan tıbbi ve sosyal sorunlara ve geçici tedavinin yapılma durumuna göre konur . İlk acil bakım hastanın yaralanma bölgesinden çıkarılmasını, kimyasal ya da zararlı maddelerden temizlenmesini ve giyeceklerin çıkarılmasını içerir. Sonraki öncelik hava yolunun açılmasıdır; üst solunum yolu yanık hasarına çok duyarlıdır, subglottik aralık daha fazla korunur. Başlangıçta birkaç hasar bulgusu ortaya çıkabilir, ancak nazal yüz yanıkları kılların ya da kaşların hafifçe yanması ve orofarinksteki akut inftamasyon inhalasyon yanığını düşündürmelidir. Duman inhalasyonu kar-bonmonoksit toksisitesi ile ilişkili olabilir; hipoksi ya da inhalas-yon şüphesi varsa % 100 oksijen verilmelidir. Ses boğukluğu da supraglottik hasar ile uyumludur, tnhalasyon yanığı olan bazı çocuklarda endoskopi yapılması, yapay havayolu oluşturulması ve mekanik solunum uygulanması gerekir.
Hafif Yanıklarda Acil Bakım
Yanan bölge yumuşak bir sabun ya da steril serum fizyolojik ile temizlenir, debride edilerek üzeri eğer gerekli ise tülgra ile kapatılır.
Antiseptik veya antimikrobiyal pomatlar kullanılabilir.
El ve ayaklardaki yanıklar, deformiteleri önlemek amacı ile ate-le alınır, parmak aralan açılarak desteklenir.
Tetanoz antitoksini gerekirse uygulanır.
Pansuman yapılır.
Ağır Yanıklarda Acil Bakım
Solunum sürdürülür.
Sıvı tedavisi uygulanır.
Analjezik ve sedatifler verilir.
Yanık bölgesinin bakımı sağlanır. Bakım; yarayı açık bırakma, sararak kapatma, debride etmektir.
Prognoz; bilinçli tedavi ve bakım kadar, yanığın derinliği ve genişliği, hastanın genel durumu, yaşı ve ortaya çıkabilecek kompli-kasyonlara bağlıdır. Yanığın meydana getirdiği değişiklikler vücudun diğer sistemleri ve organlarını etkileyebilir.
Bu durumda acil bakım etkin bir mücadeleyi gerektirir.
Yanık sonucu vücuttan sıvı kaybı ve vücudun atmosfere açık olması nedeni ile enfeksiyon olasılığı artar. Kayıp yüzdesi yetişkinlerde geleneksel Wallace'in 9'lar kuralına göre hesaplanır ve kayıp yüzdesine göre kabaca sıvı replasmanı yapılır.
Çocuklar için bu hesap yetişkinlerden farklı olarak vücut oranları ve yaşa göre değişir. Çocuklar için Lund-Browder tablosu kullanılır.
Yanık derinliği ise üç bölümde incelenir. Yanığın vücuda etkileri ve klinik bulguları yanığın derecesine bağlıdır.
Yanık tedavisi ve rehabilitasyonu son derece önemlidir ve birçok yanık komplikasyonunun tanımlanması, yaranın ve çocuk istismarı ya da ihmali şüphesi açısından nedenin değerlendirilmesini kapsar.
Çocukluk çağında kazalardan dolayı meydana gelen ölümlerin ana nedenlerinden biri olan yanıklar, otomobil kazalarından sonra ikinci sırayı alır.
Bu nedenle acil bölümlere başvuran çocuklann büyük bir bölümünü yanık olgulan oluşturur. Bu hastalann yansında geçici aktivite kısıtlaması gerekirken, dörtte biri iyileşme döneminde yatağa bağımlıdır.
Cilt ve deride meydana gelen travmanın en ciddi şekli olan yanık yaraları her yaşta görülmesine karşın; beş yaş altındaki çocuklarda oluşan yanıklar, tüm pediatrik yanıklann %70'ini oluşturur.
Yanıklar; sıcak likitler, sıcak objeler, güçlü kimyasal maddeler, ateş, güneş, radyasyon, buhar ve elektrik akımı ile oluşan yaralardır.
Oyun çocukları genellikle sıcak su, çay, kahve, tavadan dökülen yağ, yemek ve banyo musluklarındaki sıcak su; daha büyük çocuklar ise sıklıkla evdeki ısıtıcılar, gaz ya da kibritle oynarken elbiselerini veya çevreyi tutuşturarak yanarlar.
Çocuklarda Yanık Yaralarının Sıklığı ve Nedenleri Aşağıdaki Sırayı İzler
1. Kaynar su yanıkları yanıkların %40-50'sini,
2. Kızgın yağ yanıkları yanıkların %20-30'unu,
3. Kimyasal ajanlar ve elektrik akımı yanıkları ise kalan kısmını oluşturur.
Çocuklarda üst extremiteler en sık yanan bölgelerdir (%71), bunu baş ve boyun yanıkları (%52) izler. Yanık günlük hayatta genellikle "termik" nedenlerle, çoğunlukla evin içinde ve çevresinde çocuğun ilgisini çeken objelerle birlikte, özellikle dikkatsizlik ve ihmal sonucu ortaya çıkmaktadır. Aile içinde sorunların olduğu, çocuğun yeteri kadar gözlenemediği bir ortam yanık sıklığını arttırır. Bazen yanıklar çocuk istismarının sonucu olarak da karşımıza çıkabilir. ABD'de 2.000.000'u aşan yanık olayının olduğu, her gün yaklaşık 5.000 çocuğun yanık nedeni ile hastaneye yatırıldığı bildirilmektedir. Ülkemiz için çocuk yanık vakalarına yönelik istatistiki veriler yetersizdir.
Yanıklarda tıbbı tanı ve tedavi; yanan vücut bölgesinin yüzdesi, yanığın yeri ve derinliğinde odaklaşır. Acil ilk yardım çok önemlidir.
Acil İlkyardım
1. Yanma olayı durdurulur.
2. Yanıklı çocuk alevli ve dumanlı alandan uzaklaştırılır, yanmış giysileri keserek çıkarılır ve yanık alanı temiz ise steril bir örtü ile kapatılır.
3. Yaşamı sıkıntıya sokan durumlar için ilk uygulama yapılır (Kalp - Akciğer).
4. Hiç birşey sürülmez.
Yanık küçük veya hafıfse yanan yer buz, soğuk su veya sabunlu su ile yıkanır, yanan kısım 15 dakika kadar soğuk suya batı-rılır, (3. derece yanıklara su değdirilmez, enfeksiyon olabilir) üzeri steril gazlı bezle kapanır. Yoksa temiz çarşaf ve benzeri temiz kumaşla örtülür. Yanık ellerde ise parmak aralarına temiz gazlı bez konulup el sarılır ve yükseltilir. Karın ve göğüs geniş yanıklarında steril vazelinli geniş gazlı bez veya alimünyum yaprakları kullanılır.
5. En kısa sürede en yakın sağlık merkezine, varsa yanık tedavisi yapan hastaneye gönderilir.
Acil Bölümde Birincil Tanılama
Yanan hastanın bakımında hekimin vereceği önceliklerle ilgili karar yanık genişliğine, yanan vücut yüzey alanına, yanık tipine, ilişkili yaralanmalara, komplikasyon yaratan tıbbi ve sosyal sorunlara ve geçici tedavinin yapılma durumuna göre konur . İlk acil bakım hastanın yaralanma bölgesinden çıkarılmasını, kimyasal ya da zararlı maddelerden temizlenmesini ve giyeceklerin çıkarılmasını içerir. Sonraki öncelik hava yolunun açılmasıdır; üst solunum yolu yanık hasarına çok duyarlıdır, subglottik aralık daha fazla korunur. Başlangıçta birkaç hasar bulgusu ortaya çıkabilir, ancak nazal yüz yanıkları kılların ya da kaşların hafifçe yanması ve orofarinksteki akut inftamasyon inhalasyon yanığını düşündürmelidir. Duman inhalasyonu kar-bonmonoksit toksisitesi ile ilişkili olabilir; hipoksi ya da inhalas-yon şüphesi varsa % 100 oksijen verilmelidir. Ses boğukluğu da supraglottik hasar ile uyumludur, tnhalasyon yanığı olan bazı çocuklarda endoskopi yapılması, yapay havayolu oluşturulması ve mekanik solunum uygulanması gerekir.
Hafif Yanıklarda Acil Bakım
Yanan bölge yumuşak bir sabun ya da steril serum fizyolojik ile temizlenir, debride edilerek üzeri eğer gerekli ise tülgra ile kapatılır.
Antiseptik veya antimikrobiyal pomatlar kullanılabilir.
El ve ayaklardaki yanıklar, deformiteleri önlemek amacı ile ate-le alınır, parmak aralan açılarak desteklenir.
Tetanoz antitoksini gerekirse uygulanır.
Pansuman yapılır.
Ağır Yanıklarda Acil Bakım
Solunum sürdürülür.
Sıvı tedavisi uygulanır.
Analjezik ve sedatifler verilir.
Yanık bölgesinin bakımı sağlanır. Bakım; yarayı açık bırakma, sararak kapatma, debride etmektir.
Prognoz; bilinçli tedavi ve bakım kadar, yanığın derinliği ve genişliği, hastanın genel durumu, yaşı ve ortaya çıkabilecek kompli-kasyonlara bağlıdır. Yanığın meydana getirdiği değişiklikler vücudun diğer sistemleri ve organlarını etkileyebilir.
Bu durumda acil bakım etkin bir mücadeleyi gerektirir.
Yanık sonucu vücuttan sıvı kaybı ve vücudun atmosfere açık olması nedeni ile enfeksiyon olasılığı artar. Kayıp yüzdesi yetişkinlerde geleneksel Wallace'in 9'lar kuralına göre hesaplanır ve kayıp yüzdesine göre kabaca sıvı replasmanı yapılır.
Çocuklar için bu hesap yetişkinlerden farklı olarak vücut oranları ve yaşa göre değişir. Çocuklar için Lund-Browder tablosu kullanılır.
Yanık derinliği ise üç bölümde incelenir. Yanığın vücuda etkileri ve klinik bulguları yanığın derecesine bağlıdır.
Yanık tedavisi ve rehabilitasyonu son derece önemlidir ve birçok yanık komplikasyonunun tanımlanması, yaranın ve çocuk istismarı ya da ihmali şüphesi açısından nedenin değerlendirilmesini kapsar.
Sicak Su Yanik Tedavisi ve Bakimi
Yanık Bakımı ve Sıcak Su Yanık Tedavisi
Bu bölümde bakım gereksinimlerinin çeşitliliğini kolaylaştırmak amacı ile yanık bakımı üç dönemde ele alınacaktır.
Acil dönem (Canlandırcı dönem); ilk 72 saati içerir.
Akut dönem: İyileşme greft meydana gelene kadar geçen 72 saati içerir.
Rehabilitasyon dönemi-, greft sonrasıdır. Bakımın dönemler halinde işlenmesi hemşirelik gereksinimlerinin çeşitliliğini kolaylaştınr.
Acil Dönem
Çocuklarda toplam vücut yüzey alanının % 12'sini geçen yanık olduğunda şok görülür. Aynı bölge yanığında, çocuk hastalardaki fizyolojik sekeller erişkinlere göre çok daha ağırdır. Yanıklara bağlı mor-talite oranı çocuklarda erişkinlere göre anlamlı derecede fazla olduğundan, ağır yanığı olan çocukta ilk tanılama yapılırken canlandırma girişimleri konusunda erken karar verilmesi gerekir. Canlandırma aşamasındaki acil bakım beş temel alanı içerir. Bunlar; sıvı kaybını yerine koymak, pulmoner bakım, enfeksiyonu önlemek, fonksiyon-lann korunması, bilgi ve açıklamalarla hasta ve ailesinin anksiyetesi-ni azaltmak ve normale yakın kozmetik sonuç elde etmektir.
Yanık yarasının yüzde (%) olarak hesaplanması, geçmiş tıbbi kayıtları içine alan ayrıntılı bir hikaye; olası komplikasyonların önceden algılanması ve bakımın planlanmasında acil bakım ekibine yardımcı olur. Örneğin; kapalı bir alanda yanık oluşmuş, çocuk du
man inhale etmiş, aynı zamanda astım hikayesi de var ise bu durum olası solunum sorunlarına neden olur.
Yanık sonucu gelişen hematolojik kriz; eğer orak hücre hastalığı hikayesi de var ise ek olarak pıhtılaşma zorluklarını da ortaya çıkarır. Burada orak hücre hastalığı hematolojik krize pıhtılaşma güçlüğünü eklemiştir. Aynı zamanda herhangi bir ilaç veya yiyecek allerjisinin hikayeside ayrı bir önem taşır. Al-lerjik reaksiyon durumunda diğer komplikasyonların teşhis ve tedavisi zor olabilir. (yanık izi tedavisi)
Acil dönemde solunum komplikasyonlarının tanı ve tedavisi çok önemlidir. İlk muayenede yapılacak en önemli işlev hava yolunun açıklığını kontrol etmektir. Acil ve akut dönemler arasında temel bir ilişki vardır.
Akut respiratuvar distresin genel bulguları (hırıltı, dispne, solunum oranında artış, bronkospazmlar) yanıklı çocuklarda hızlı ve aşırı derecede gelişir. Aynı zamanda distresin geç bulguları da izlenmelidir.
Respiratuvar Sorunları Olan Bir Çocukta Acil Bakıra
1. Solunumun özelliğinde ve derinliğinde görülen değişikliklerin gözlenmesi,
2. Öksürmenin cesaretlendirilmesi, derin nefes alma ve atelektazi-yi önlemek için pozisyon değiştirilmesi,
3. Solunum egzersizlerinin yaptırılması,
4.Endotrakial tüpler veya trakeostomili hastaların bakımında aspirasyonun uygun yöntemlerle steril teknikle uygulanmasını içerir.
5. Acil dönemde karşımıza çıkabilecek önemli bir olay da "yanık şoku" dur. Başarılı acil bakım, yeterli canlandırmada beklenen cevap, sıvı tedavisine bağlıdır. (el yanık tedavisi)
Yeterli Canlandırmada Beklenen Bulgular
Akut mide dilatasyonunun yokluğu,
Santral Venöz Basınç (SVB)'ın 12 mmHg altına düşmesi,
100-140 /dak. normal yükseklikte nabız atım oranı,
20-50 ml/saat, idrar miktan,
Duyusal tepkiyi içerir.
Acil bakım ekibi bu bulguların varlığında çocuğun sıvı tedavisine yanıt verdiğini anlar. Yetersiz sıvı tedavisinde beklenen kompli-kasyonlar artar.
Yanıklı çocukta başlangıçtaki sıvı ve elektrolit desteği çok önemlidir. Birinci öncelik dolaşımdaki kan volümünün yerine intravanöz sıvı verilerek idame sıvı ve elektrolit gereksiniminin karşılanması olup, devam etmekte olan yanık kayıplannın yerine konması da amaçlanır. Canlandırma ve devam eden kayıplar için gereken sıvı miktarı 4 ml/kg/% yanan vücut yüzey alanı olarak hesaplanır. Bu sıvı kapiller sızıntı ile ilişkili "üçüncü aralık" kayıplarını yerine koymak için düzenlenir. Birinci gün laktatlı Ringer solüsyonu infüzyo-nu yapılmalıdır; idrar debisi >1 ml/kg/st olmalıdır. Hesaplanan yanık gereksiniminin yarısı hastaneye yattıktan sonra ilk 8 saat boyunca verilir, kalan sıvı gereksinimi sonraki 16 saate bölünür. İkinci 24 saat boyunca, bu tedavinin yerini içinde %25 normal şalin ve %5 albümin bulunan (0.5 ml/kg/% yanık alanı; 6-8 saatte) dekstrozlu sıvı alır.
Aseptik teknik ve dikkatli bir bakımla hasta enfeksiyonlardan korunur. İlk yanık döneminin hemen sonrasında (3-4 hafta) doku nakline kadar (büyük yanıklı hastalarda % 15-20) özel izolasyon teknikleri kullanılır. Özel yanık bakım ünitelerinde bakım verilmelidir. (hafif yanık tedavisi)
Yanık yarasındaki enfeksiyon kontrolü yarayı temizleme ile başlar. Yüzeye bulaşanlan kaldırmak için povidon iyod içeren bir solüsyon kullanılarak yanmamış alanlara kadar tüm yanıklar steril tekniklerle temizlenir. Kabarcıklara dokunulmaz, patlatılmaz ve esneterek buruşturulmaz. Yabancı maddeleri çıkarttıktan hemen sonra seçilen tedavi şekli ile birlikte belirlenen bakım gereksiz kontami-nasyonu önler. Yanık yaralarında enfeksiyonu önlemek için hekim tarafından önerilen tetanoz profılaksisi yapılır. İlk haftada ortaya çıkabilen erken streptokokal enfeksiyon kontrolünü sağlayan (kısa süreli proflaktik penisilin gibi) ilaçlar kullanılabilir.
Fonksiyonların korunması bu dönemden rehabilitasyon dönemine kadar önemlidir. Uygun pozisyonlar verilir. Kolllar vücuttan 90° (doksan derece) dışarıda, bacaklar düz fleksiyonda ve ayaklarda 90°'lik açılarda ve dizlerden az bükülmüş düz pozisyonda olmalıdır.
Boyun yanığı olan hastalarda ise, baş hafif hiperekstansiyon-da tutulur. Yanık kulakları kapsıyorsa, basınç nekrozu oluşturan yastık ve diğer objelerin basıncı ortadan kaldırılır. Hasta sık sık çevrilir.
Yanık ekstremitelerin kaldırılması, ilerlemiş doku nekrozu ile sonuçlanan dolaşım bozukluğu ve artan ödemden dolayı doku kaybının daha fazla olmasını önler. Gözlerin enfeksiyondan korunmasını sağlamak için önlem alınmalıdır (serum fizyolojikle yıkama, an-tibiyotikli göz pomadı).
Ağn, bilinmeyen ve kalan korku izi (olayın şokuna bağlı) çocuğun düşüncesindeki en önemli özelliklerdir. Bu dönemde ailenin desteği çok önemlidir. Çocuğun yanında ailesinin olmasına olasılık dahilinde izin ve destek verilmelidir. Aile ölümden, şekil bozukluğundan veya çocuğun sakat kalmasından korkar ve kazaya neden olmaktan dolayı suçluluk duyarlar. Ailenin bakıma katkısı alınarak güven verilir (lazer yanık tedavisi)
Akut Dönem
Akut dönemde enfeksiyon kontrolü sürekli yapılmalıdır. Çocukta oluşan bir sorunda neyin yapılıp neyin yapılmayacağına doğru karar verilmelidir.
Çocuğun maksimal fiziksel ve psikolojik rehabilitasyonu için önemli görülen birçok girişime kesin izolasyon ciddi sınırlamalar getirir. Kesin izolasyon otoriteler arasında tartışma konusudur (modern tedavide gereksiz bulunuyor). Yerleşik deri florası ve gastroin-testinal flora yanıkta çok sık koloniler oluşturur. Bu nedenle hastada öncelikle belli bölgeler korunarak tam izolasyona gerek duyul-mayabilir.
Hem fiziksel hem de duygusal desteğe gereksinim duyan çocuk tedavi ve bakım girişimlerinin yanı sıra oyuna da gereksinim duyar. Çevreden gelecek travmalara karşı korunmalıdır.
Gelişen granülasyon dokusu ve skar, nekrotik dokunun yenilenmesinde enfeksiyon kontrolünün odak noktasıdır.
Temizleme işlemi sırasında oluşan ağn her gün hemşireyi ve çocuğu uğraştıran bir durumdur. Hidroterapi, topikal ajanların uygulanması, heterogreft, homogreft fiziksel ve duygusal ağrıyı uyarır, bu durumda hemşire empati yaparak sorunu çözmeye çalışır.
Akut fazın esas amacı; yaranın kapanmasının belirlenmesi, yaşayabilecek dokunun korunmasıyla, ölmüş dokunun temizlenmesidir. (yanık ve hemşirelik bakımı)
Egzersiz, fonksiyonu korumaya yönelik pozisyon vermek fizik tedavinin amacı olmalıdır.
Çocuğa ve ailesine sürekli güven verilerek basit açıklamalar yapılır. Uygulamalar zaman zaman tekrarlanarak açıklanır. Bu nedenle ekip üyeleri sabırlı olmalıdır.
Akut dönemde diğer bir sorun beslenmedir. Yanmış çocuğun metabolik gereksinimleri çok önemlidir ve oral yolla sağlanan kalori miktarı çoğu zaman bir çok nedenden dolayı yeterli olmayabilir;
Çocuk hastane yemeklerini yemeyebilir (reaksiyon, beğenmeme)
Mide dilatasyonu, paralitik ileus ve sepsisden dolayı oral yolla aldıklarını tolere edemeyebilir. Oral yolla aldığı yiyecekler cerrahi nedenlerle yasaklanmış olabilir.
Oral yolla yemeği sağlamak beceri gerektirir. Hemşire, dikkatli bir planlama ile diyetisyen ve anneye yüksek kalorili, protein içeren diyet için yol gösterebilir. Çocuğun sevdiği yiyecekleri evden getirmelerini sağlayabilir veya reddetme durumunda çevre düzenini değiştirerek yemeye cesaretlendirebilir. Gerekli kalori desteğini sağlamada jejunostomi ve nazogastrik besleme tüpleri kullanılır. Bu uygulamalar hiçbir zaman çocuğu cezalandırmak amacıyla kullanılmamalıdır. İntravenöz hiperaliminasyonla yanmış çocuğa ek kalori sağlanmasında yeni bir boyut getirilmiştir.
Çocuğun beslenme sorununun çözümünde aldığı - çıkardığı günlük kalori ve tartı takibi tam olarak yapılır. Bu izlemeyle beslenme açıkları öğrenilir. Buna göre cerrahi uygulamalar planlanır. En iyi beslenme seviyesinde yaranın postoperatif iyileşmesi sağlanır.
Akut dönem aynı zaman da komplikasyonlar dönemidir. Sürekli olarak hemşirenin değerlendirme yapması önemlidir. Hastalar elektrolit dengesizliği, akut renal bozukluk, tromboflebit, kurling ülseri, pnomoni, yara sepsisi gibi önemli komplikasyonlar açısından değerlendirilmelidir.
Diğer komplikasyonlar ise; alerjiler, astım gibi önceden varolan komplikasyonlar ve çocukluk hastalıkları, üriner sistem enfeksiyonları, kulak ve boğaz enfeksiyonlarını içerir. Bu dönemde komplikasyonlar sıklıkla ağırdır. Hemşirenin tanı ve değerlendirmesi beceri gerektirir. Sonuç olarak erken girişim iyileşmeyi sağlar.
Rehabilitasyon Dönemi
Spontan (ani) iyileşme ve greftleme sonucu gelişen yeni dokunun korunması ve enfeksiyondan koruma bu dönemde de devam eder.
Koruyucu elbise, ortopedik alet, özel cilt bakımı uygulamaları, böyle vakalarda enfeksiyon oluşumunu önlemede önemlidir. Devam eden fizik tedavi ile minimum deformiteler giderilmeye çalışılır. Zamanla daha fazla cerrahi uygulamalar gerekebilir. Kozmetik cerrahi eliminasyon veya deformitelerin önlenmesi için genellikle yanıktan sonra 18 ay ya da birkaç yıl beklemek gerekir.
Bu dönemde psikolojik destek çok önemlidir. Aileler ve çocuklarda fonksiyon kaybı, şekil bozukluğu, çirkinliğin getirdiği duygusal bozukluk ve depresyon gelişebilir. Gerçekçi açıklamalarla güven verilmelidir. Sonuçlar iyi olmazsa hayal kırıklığına uğrayabilirler. Psikolojik destekle çocuk ve aile duyusal, fiziksel yönden toplumun fonksiyonel bir üyesi olacaktır.
Yanıklar çocuklarda %94 oranında ev kazaları olarak görülür. Özellikle okul öncesi dönemdeki çocukları evde yanmadan korumak önemlidir. Korunma; sigara ve yangın alarmı kullanılması, görülebilir çıkış yolları ve yangın söndürücülerin bulunması ve sıcak su ısısını 49°C altında tutmak gibi önlemlerle olasıdır. Tüm deriyi tutan tam yanık sıvı içinde 70°C'da bir saniye, 60°C'da beş saniye, 55°C'da otuz saniye, 53°C'da altmış saniye, 50°C'da beş dakika, 49°C'da on dakika sonra gelişir.
Aile bireylerine çocukların elektrikli aletlerle oynamalarının önlenmesi prizlerin kapalı olması, kaynar su, çay, süt gibi besinleri ya da ısı veren aletlerin çocukların ulaşamayacakları yerlerde bulundurulması ve evde yalnız bırakılmamalarının önemi açıklanır.
Sonuç olarak; yanıklı çocuğun acil bakımı; sürekli gözlem, tanılama, girişim ve yanık bakımını farklı dönemlerinin değerlendirilmesi ile korumaya yönelik aile eğitimini içerir.
Bu bölümde bakım gereksinimlerinin çeşitliliğini kolaylaştırmak amacı ile yanık bakımı üç dönemde ele alınacaktır.
Acil dönem (Canlandırcı dönem); ilk 72 saati içerir.
Akut dönem: İyileşme greft meydana gelene kadar geçen 72 saati içerir.
Rehabilitasyon dönemi-, greft sonrasıdır. Bakımın dönemler halinde işlenmesi hemşirelik gereksinimlerinin çeşitliliğini kolaylaştınr.
Acil Dönem
Çocuklarda toplam vücut yüzey alanının % 12'sini geçen yanık olduğunda şok görülür. Aynı bölge yanığında, çocuk hastalardaki fizyolojik sekeller erişkinlere göre çok daha ağırdır. Yanıklara bağlı mor-talite oranı çocuklarda erişkinlere göre anlamlı derecede fazla olduğundan, ağır yanığı olan çocukta ilk tanılama yapılırken canlandırma girişimleri konusunda erken karar verilmesi gerekir. Canlandırma aşamasındaki acil bakım beş temel alanı içerir. Bunlar; sıvı kaybını yerine koymak, pulmoner bakım, enfeksiyonu önlemek, fonksiyon-lann korunması, bilgi ve açıklamalarla hasta ve ailesinin anksiyetesi-ni azaltmak ve normale yakın kozmetik sonuç elde etmektir.
Yanık yarasının yüzde (%) olarak hesaplanması, geçmiş tıbbi kayıtları içine alan ayrıntılı bir hikaye; olası komplikasyonların önceden algılanması ve bakımın planlanmasında acil bakım ekibine yardımcı olur. Örneğin; kapalı bir alanda yanık oluşmuş, çocuk du
man inhale etmiş, aynı zamanda astım hikayesi de var ise bu durum olası solunum sorunlarına neden olur.
Yanık sonucu gelişen hematolojik kriz; eğer orak hücre hastalığı hikayesi de var ise ek olarak pıhtılaşma zorluklarını da ortaya çıkarır. Burada orak hücre hastalığı hematolojik krize pıhtılaşma güçlüğünü eklemiştir. Aynı zamanda herhangi bir ilaç veya yiyecek allerjisinin hikayeside ayrı bir önem taşır. Al-lerjik reaksiyon durumunda diğer komplikasyonların teşhis ve tedavisi zor olabilir. (yanık izi tedavisi)
Acil dönemde solunum komplikasyonlarının tanı ve tedavisi çok önemlidir. İlk muayenede yapılacak en önemli işlev hava yolunun açıklığını kontrol etmektir. Acil ve akut dönemler arasında temel bir ilişki vardır.
Akut respiratuvar distresin genel bulguları (hırıltı, dispne, solunum oranında artış, bronkospazmlar) yanıklı çocuklarda hızlı ve aşırı derecede gelişir. Aynı zamanda distresin geç bulguları da izlenmelidir.
Respiratuvar Sorunları Olan Bir Çocukta Acil Bakıra
1. Solunumun özelliğinde ve derinliğinde görülen değişikliklerin gözlenmesi,
2. Öksürmenin cesaretlendirilmesi, derin nefes alma ve atelektazi-yi önlemek için pozisyon değiştirilmesi,
3. Solunum egzersizlerinin yaptırılması,
4.Endotrakial tüpler veya trakeostomili hastaların bakımında aspirasyonun uygun yöntemlerle steril teknikle uygulanmasını içerir.
5. Acil dönemde karşımıza çıkabilecek önemli bir olay da "yanık şoku" dur. Başarılı acil bakım, yeterli canlandırmada beklenen cevap, sıvı tedavisine bağlıdır. (el yanık tedavisi)
Yeterli Canlandırmada Beklenen Bulgular
Akut mide dilatasyonunun yokluğu,
Santral Venöz Basınç (SVB)'ın 12 mmHg altına düşmesi,
100-140 /dak. normal yükseklikte nabız atım oranı,
20-50 ml/saat, idrar miktan,
Duyusal tepkiyi içerir.
Acil bakım ekibi bu bulguların varlığında çocuğun sıvı tedavisine yanıt verdiğini anlar. Yetersiz sıvı tedavisinde beklenen kompli-kasyonlar artar.
Yanıklı çocukta başlangıçtaki sıvı ve elektrolit desteği çok önemlidir. Birinci öncelik dolaşımdaki kan volümünün yerine intravanöz sıvı verilerek idame sıvı ve elektrolit gereksiniminin karşılanması olup, devam etmekte olan yanık kayıplannın yerine konması da amaçlanır. Canlandırma ve devam eden kayıplar için gereken sıvı miktarı 4 ml/kg/% yanan vücut yüzey alanı olarak hesaplanır. Bu sıvı kapiller sızıntı ile ilişkili "üçüncü aralık" kayıplarını yerine koymak için düzenlenir. Birinci gün laktatlı Ringer solüsyonu infüzyo-nu yapılmalıdır; idrar debisi >1 ml/kg/st olmalıdır. Hesaplanan yanık gereksiniminin yarısı hastaneye yattıktan sonra ilk 8 saat boyunca verilir, kalan sıvı gereksinimi sonraki 16 saate bölünür. İkinci 24 saat boyunca, bu tedavinin yerini içinde %25 normal şalin ve %5 albümin bulunan (0.5 ml/kg/% yanık alanı; 6-8 saatte) dekstrozlu sıvı alır.
Aseptik teknik ve dikkatli bir bakımla hasta enfeksiyonlardan korunur. İlk yanık döneminin hemen sonrasında (3-4 hafta) doku nakline kadar (büyük yanıklı hastalarda % 15-20) özel izolasyon teknikleri kullanılır. Özel yanık bakım ünitelerinde bakım verilmelidir. (hafif yanık tedavisi)
Yanık yarasındaki enfeksiyon kontrolü yarayı temizleme ile başlar. Yüzeye bulaşanlan kaldırmak için povidon iyod içeren bir solüsyon kullanılarak yanmamış alanlara kadar tüm yanıklar steril tekniklerle temizlenir. Kabarcıklara dokunulmaz, patlatılmaz ve esneterek buruşturulmaz. Yabancı maddeleri çıkarttıktan hemen sonra seçilen tedavi şekli ile birlikte belirlenen bakım gereksiz kontami-nasyonu önler. Yanık yaralarında enfeksiyonu önlemek için hekim tarafından önerilen tetanoz profılaksisi yapılır. İlk haftada ortaya çıkabilen erken streptokokal enfeksiyon kontrolünü sağlayan (kısa süreli proflaktik penisilin gibi) ilaçlar kullanılabilir.
Fonksiyonların korunması bu dönemden rehabilitasyon dönemine kadar önemlidir. Uygun pozisyonlar verilir. Kolllar vücuttan 90° (doksan derece) dışarıda, bacaklar düz fleksiyonda ve ayaklarda 90°'lik açılarda ve dizlerden az bükülmüş düz pozisyonda olmalıdır.
Boyun yanığı olan hastalarda ise, baş hafif hiperekstansiyon-da tutulur. Yanık kulakları kapsıyorsa, basınç nekrozu oluşturan yastık ve diğer objelerin basıncı ortadan kaldırılır. Hasta sık sık çevrilir.
Yanık ekstremitelerin kaldırılması, ilerlemiş doku nekrozu ile sonuçlanan dolaşım bozukluğu ve artan ödemden dolayı doku kaybının daha fazla olmasını önler. Gözlerin enfeksiyondan korunmasını sağlamak için önlem alınmalıdır (serum fizyolojikle yıkama, an-tibiyotikli göz pomadı).
Ağn, bilinmeyen ve kalan korku izi (olayın şokuna bağlı) çocuğun düşüncesindeki en önemli özelliklerdir. Bu dönemde ailenin desteği çok önemlidir. Çocuğun yanında ailesinin olmasına olasılık dahilinde izin ve destek verilmelidir. Aile ölümden, şekil bozukluğundan veya çocuğun sakat kalmasından korkar ve kazaya neden olmaktan dolayı suçluluk duyarlar. Ailenin bakıma katkısı alınarak güven verilir (lazer yanık tedavisi)
Akut Dönem
Akut dönemde enfeksiyon kontrolü sürekli yapılmalıdır. Çocukta oluşan bir sorunda neyin yapılıp neyin yapılmayacağına doğru karar verilmelidir.
Çocuğun maksimal fiziksel ve psikolojik rehabilitasyonu için önemli görülen birçok girişime kesin izolasyon ciddi sınırlamalar getirir. Kesin izolasyon otoriteler arasında tartışma konusudur (modern tedavide gereksiz bulunuyor). Yerleşik deri florası ve gastroin-testinal flora yanıkta çok sık koloniler oluşturur. Bu nedenle hastada öncelikle belli bölgeler korunarak tam izolasyona gerek duyul-mayabilir.
Hem fiziksel hem de duygusal desteğe gereksinim duyan çocuk tedavi ve bakım girişimlerinin yanı sıra oyuna da gereksinim duyar. Çevreden gelecek travmalara karşı korunmalıdır.
Gelişen granülasyon dokusu ve skar, nekrotik dokunun yenilenmesinde enfeksiyon kontrolünün odak noktasıdır.
Temizleme işlemi sırasında oluşan ağn her gün hemşireyi ve çocuğu uğraştıran bir durumdur. Hidroterapi, topikal ajanların uygulanması, heterogreft, homogreft fiziksel ve duygusal ağrıyı uyarır, bu durumda hemşire empati yaparak sorunu çözmeye çalışır.
Akut fazın esas amacı; yaranın kapanmasının belirlenmesi, yaşayabilecek dokunun korunmasıyla, ölmüş dokunun temizlenmesidir. (yanık ve hemşirelik bakımı)
Egzersiz, fonksiyonu korumaya yönelik pozisyon vermek fizik tedavinin amacı olmalıdır.
Çocuğa ve ailesine sürekli güven verilerek basit açıklamalar yapılır. Uygulamalar zaman zaman tekrarlanarak açıklanır. Bu nedenle ekip üyeleri sabırlı olmalıdır.
Akut dönemde diğer bir sorun beslenmedir. Yanmış çocuğun metabolik gereksinimleri çok önemlidir ve oral yolla sağlanan kalori miktarı çoğu zaman bir çok nedenden dolayı yeterli olmayabilir;
Çocuk hastane yemeklerini yemeyebilir (reaksiyon, beğenmeme)
Mide dilatasyonu, paralitik ileus ve sepsisden dolayı oral yolla aldıklarını tolere edemeyebilir. Oral yolla aldığı yiyecekler cerrahi nedenlerle yasaklanmış olabilir.
Oral yolla yemeği sağlamak beceri gerektirir. Hemşire, dikkatli bir planlama ile diyetisyen ve anneye yüksek kalorili, protein içeren diyet için yol gösterebilir. Çocuğun sevdiği yiyecekleri evden getirmelerini sağlayabilir veya reddetme durumunda çevre düzenini değiştirerek yemeye cesaretlendirebilir. Gerekli kalori desteğini sağlamada jejunostomi ve nazogastrik besleme tüpleri kullanılır. Bu uygulamalar hiçbir zaman çocuğu cezalandırmak amacıyla kullanılmamalıdır. İntravenöz hiperaliminasyonla yanmış çocuğa ek kalori sağlanmasında yeni bir boyut getirilmiştir.
Çocuğun beslenme sorununun çözümünde aldığı - çıkardığı günlük kalori ve tartı takibi tam olarak yapılır. Bu izlemeyle beslenme açıkları öğrenilir. Buna göre cerrahi uygulamalar planlanır. En iyi beslenme seviyesinde yaranın postoperatif iyileşmesi sağlanır.
Akut dönem aynı zaman da komplikasyonlar dönemidir. Sürekli olarak hemşirenin değerlendirme yapması önemlidir. Hastalar elektrolit dengesizliği, akut renal bozukluk, tromboflebit, kurling ülseri, pnomoni, yara sepsisi gibi önemli komplikasyonlar açısından değerlendirilmelidir.
Diğer komplikasyonlar ise; alerjiler, astım gibi önceden varolan komplikasyonlar ve çocukluk hastalıkları, üriner sistem enfeksiyonları, kulak ve boğaz enfeksiyonlarını içerir. Bu dönemde komplikasyonlar sıklıkla ağırdır. Hemşirenin tanı ve değerlendirmesi beceri gerektirir. Sonuç olarak erken girişim iyileşmeyi sağlar.
Rehabilitasyon Dönemi
Spontan (ani) iyileşme ve greftleme sonucu gelişen yeni dokunun korunması ve enfeksiyondan koruma bu dönemde de devam eder.
Koruyucu elbise, ortopedik alet, özel cilt bakımı uygulamaları, böyle vakalarda enfeksiyon oluşumunu önlemede önemlidir. Devam eden fizik tedavi ile minimum deformiteler giderilmeye çalışılır. Zamanla daha fazla cerrahi uygulamalar gerekebilir. Kozmetik cerrahi eliminasyon veya deformitelerin önlenmesi için genellikle yanıktan sonra 18 ay ya da birkaç yıl beklemek gerekir.
Bu dönemde psikolojik destek çok önemlidir. Aileler ve çocuklarda fonksiyon kaybı, şekil bozukluğu, çirkinliğin getirdiği duygusal bozukluk ve depresyon gelişebilir. Gerçekçi açıklamalarla güven verilmelidir. Sonuçlar iyi olmazsa hayal kırıklığına uğrayabilirler. Psikolojik destekle çocuk ve aile duyusal, fiziksel yönden toplumun fonksiyonel bir üyesi olacaktır.
Yanıklar çocuklarda %94 oranında ev kazaları olarak görülür. Özellikle okul öncesi dönemdeki çocukları evde yanmadan korumak önemlidir. Korunma; sigara ve yangın alarmı kullanılması, görülebilir çıkış yolları ve yangın söndürücülerin bulunması ve sıcak su ısısını 49°C altında tutmak gibi önlemlerle olasıdır. Tüm deriyi tutan tam yanık sıvı içinde 70°C'da bir saniye, 60°C'da beş saniye, 55°C'da otuz saniye, 53°C'da altmış saniye, 50°C'da beş dakika, 49°C'da on dakika sonra gelişir.
Aile bireylerine çocukların elektrikli aletlerle oynamalarının önlenmesi prizlerin kapalı olması, kaynar su, çay, süt gibi besinleri ya da ısı veren aletlerin çocukların ulaşamayacakları yerlerde bulundurulması ve evde yalnız bırakılmamalarının önemi açıklanır.
Sonuç olarak; yanıklı çocuğun acil bakımı; sürekli gözlem, tanılama, girişim ve yanık bakımını farklı dönemlerinin değerlendirilmesi ile korumaya yönelik aile eğitimini içerir.
Oskultasyon Nedir
Oskültasyon Nedir
Muayene eden kişinin ya direk kulağıyla ya da steteskop kullanılarak bedenin bir alanından ya da organından gelen sesleri dinleme yöntemidir. Seslerin varlığı, yokluğu veya normalden farklı olması teşhisin geliştirilmesine yardım eder. Steteskop sesleri büyütmez, sadece çevreden gelen sesleri azaltarak kulağa sesi taşır. Yüksek sesleri dinlerken diyafram kısmı, düşük sesleri dinlerken çan kısmı kullanılır. Perküsyondaolduğu gibi seslerin alçalıp yükselmesi, yoğunluğu, süresi ve niteliği tanımlanır. Muayene sırasında Solunum, kardiyovasküler ve gastrointestinal sistem rutin olarak oskülte edilir.
Akciğer Seslerinin Dinlenmesi
Akciğer sesleri inspirasyon ve ekspirasyon sırasında dinlenir. Normal olarak üç tip ses duyulur. Duyulma yerleri önemlidir.
Vasküler Sesler: Normal olarak akciğerin periferinde duyulur. Alveollerin normal olarak havayla dolduğunu gösterir. Alveol içindeki basıncın düşmesi ve diyaframın tamamen gevşemesiyle oluşur.
Bronşoveziküler Sesler: Trakeadan başka daha geniş hava yollarında normal hava akışının oluşmasıdır. Klavikula altında ve arkasında duyulur.
Bronşial Sesler: Steteskopla trakea üzerinde duyulan gürültülü yüksek kaba seslerdir. Havanın trakeaya ve solunumyoluna ha-rekatiyle duyulur. Trakea dışında herhangi bir yerde duyulursa pnömoni, ödem ya da tümör düşünülür.
Akciğer dokusunun yapısına bağlı seslerde büyük değişiklikler olabilir. Örneğin obes birinde akciğer sesleri azalır. Normal sesler ta-v mallandığında anormal seslerin olup olmadığına karar verilir.
İlave Sesler. Railer ve ronküler ve plevranın sürtünme sesidir. Bazen farklı isimlerle de kullanılabilirler. Genel anlamda hepsine birden railer veya çıtırtı ve hırıltı olarak karakterize edilebilirler. Railer trakeobronşial ağaçta sıvı birikimi sonucu oluşur. Yer çekiminin etkisiyle genellikle alveolar keseciklerde başlar. Bu sıvı içinde hareket eden hava bir ses oluşturur, üç şekli vardır.
1. İnce railer.- Değişik yoğunlukta ve alçalıp yükselmeyle duyulur. İnspirasyon sonunda en yoğundur. Çünkü büyük hava yollanndan alveollerin sonuna doğru hareket eden havanın sesidir.
2. Orta railer: İnce railerden daha az gürültülüdür. Fakat çıtırtı sesi daha fazladır. Karbonatlı bir içeceğin çıkardığı "fızz" sesine benzer. Bronşiolleri etkileyen sıvı toplanması sonucu ortaya çıkar. Bu yüzden hava küçük bronşiollerden alveollere geçerken, inspirasyo-nun ortasında duyulur.
3. Kaba railer: Büyük hava yollarına uzanan sıvı birikimi vardır, sesler süreklidir. Aynı zamanda takırdama, kaynama, çağıltılı ses tüm inspiryum ve ekspir-yum döneminde devam eder. Açık hava yolu sağlayamayan, sıklıkla ölmek üzere olan bir hastada duyulduğundan iölüm takırdısıî ismide verilir.
Ronküs: Havanın daha geniş bir yoldan mukuslu ya da daralmış bir hava yoluna geçişi sırasında ortaya çıkar. Orta ile düşük derecede ve railerde daha gürültülüdür. Genellikle ekspirasyon sırasında duyulur. İki şekilde ortaya çıkar.
1. Kaba ronküsler: Büyük hava yolarında duyulan kaba railerdir.
2. Sibilan, ıslık çalar gibi ses çıkaran ronküsler: Whe-zing olarak isimlendirilirler. Bu ses daralmış bronşiollerden hava geçerken ve ekspirasyon sırasında duyulur. Sibilan ronküs orta düzeyde ve yoğundur. Astımlı hastalarda sürekli müzikal bir gürültü duyulur.
Plevral sürtünme sesi (friksiyon rub): Aralıklı kaba sesler plevranın enflamasyonunda ya da plevra boşluğu içindeki kayganlığı sağlayıcı sıvının kaybıyla oluşur. Bu anormal sesler genellikle tek tarafta lokalizedir.
Akciğer seslerini dinlerken önce normal sesler ve normal seslerdeki değişiklikle' kaydedilir. Hasta oturtulur, ön taraftan başlanır. Burundan nefes alma sırasında bronkoveziküler ve bronşiol sesler karışabileceğinden ağızdan yavaşça nefes alması söylenir. Muayene sırasında çevre yeterince sessiz olmalı, dinleme sırasında göğüs gözlenmelidir. Ön yüz bittikten sonra sırta aynı şekilde sistematik olarak dinlenir. Bu durumda hastayı tutması için birinden yardım istenir. Dinleme kemik üzerinden değil de boşluklardan yapılırsa daha kolay ayırt edilir.
Muayene eden kişinin ya direk kulağıyla ya da steteskop kullanılarak bedenin bir alanından ya da organından gelen sesleri dinleme yöntemidir. Seslerin varlığı, yokluğu veya normalden farklı olması teşhisin geliştirilmesine yardım eder. Steteskop sesleri büyütmez, sadece çevreden gelen sesleri azaltarak kulağa sesi taşır. Yüksek sesleri dinlerken diyafram kısmı, düşük sesleri dinlerken çan kısmı kullanılır. Perküsyondaolduğu gibi seslerin alçalıp yükselmesi, yoğunluğu, süresi ve niteliği tanımlanır. Muayene sırasında Solunum, kardiyovasküler ve gastrointestinal sistem rutin olarak oskülte edilir.
Akciğer Seslerinin Dinlenmesi
Akciğer sesleri inspirasyon ve ekspirasyon sırasında dinlenir. Normal olarak üç tip ses duyulur. Duyulma yerleri önemlidir.
Vasküler Sesler: Normal olarak akciğerin periferinde duyulur. Alveollerin normal olarak havayla dolduğunu gösterir. Alveol içindeki basıncın düşmesi ve diyaframın tamamen gevşemesiyle oluşur.
Bronşoveziküler Sesler: Trakeadan başka daha geniş hava yollarında normal hava akışının oluşmasıdır. Klavikula altında ve arkasında duyulur.
Bronşial Sesler: Steteskopla trakea üzerinde duyulan gürültülü yüksek kaba seslerdir. Havanın trakeaya ve solunumyoluna ha-rekatiyle duyulur. Trakea dışında herhangi bir yerde duyulursa pnömoni, ödem ya da tümör düşünülür.
Akciğer dokusunun yapısına bağlı seslerde büyük değişiklikler olabilir. Örneğin obes birinde akciğer sesleri azalır. Normal sesler ta-v mallandığında anormal seslerin olup olmadığına karar verilir.
İlave Sesler. Railer ve ronküler ve plevranın sürtünme sesidir. Bazen farklı isimlerle de kullanılabilirler. Genel anlamda hepsine birden railer veya çıtırtı ve hırıltı olarak karakterize edilebilirler. Railer trakeobronşial ağaçta sıvı birikimi sonucu oluşur. Yer çekiminin etkisiyle genellikle alveolar keseciklerde başlar. Bu sıvı içinde hareket eden hava bir ses oluşturur, üç şekli vardır.
1. İnce railer.- Değişik yoğunlukta ve alçalıp yükselmeyle duyulur. İnspirasyon sonunda en yoğundur. Çünkü büyük hava yollanndan alveollerin sonuna doğru hareket eden havanın sesidir.
2. Orta railer: İnce railerden daha az gürültülüdür. Fakat çıtırtı sesi daha fazladır. Karbonatlı bir içeceğin çıkardığı "fızz" sesine benzer. Bronşiolleri etkileyen sıvı toplanması sonucu ortaya çıkar. Bu yüzden hava küçük bronşiollerden alveollere geçerken, inspirasyo-nun ortasında duyulur.
3. Kaba railer: Büyük hava yollarına uzanan sıvı birikimi vardır, sesler süreklidir. Aynı zamanda takırdama, kaynama, çağıltılı ses tüm inspiryum ve ekspir-yum döneminde devam eder. Açık hava yolu sağlayamayan, sıklıkla ölmek üzere olan bir hastada duyulduğundan iölüm takırdısıî ismide verilir.
Ronküs: Havanın daha geniş bir yoldan mukuslu ya da daralmış bir hava yoluna geçişi sırasında ortaya çıkar. Orta ile düşük derecede ve railerde daha gürültülüdür. Genellikle ekspirasyon sırasında duyulur. İki şekilde ortaya çıkar.
1. Kaba ronküsler: Büyük hava yolarında duyulan kaba railerdir.
2. Sibilan, ıslık çalar gibi ses çıkaran ronküsler: Whe-zing olarak isimlendirilirler. Bu ses daralmış bronşiollerden hava geçerken ve ekspirasyon sırasında duyulur. Sibilan ronküs orta düzeyde ve yoğundur. Astımlı hastalarda sürekli müzikal bir gürültü duyulur.
Plevral sürtünme sesi (friksiyon rub): Aralıklı kaba sesler plevranın enflamasyonunda ya da plevra boşluğu içindeki kayganlığı sağlayıcı sıvının kaybıyla oluşur. Bu anormal sesler genellikle tek tarafta lokalizedir.
Akciğer seslerini dinlerken önce normal sesler ve normal seslerdeki değişiklikle' kaydedilir. Hasta oturtulur, ön taraftan başlanır. Burundan nefes alma sırasında bronkoveziküler ve bronşiol sesler karışabileceğinden ağızdan yavaşça nefes alması söylenir. Muayene sırasında çevre yeterince sessiz olmalı, dinleme sırasında göğüs gözlenmelidir. Ön yüz bittikten sonra sırta aynı şekilde sistematik olarak dinlenir. Bu durumda hastayı tutması için birinden yardım istenir. Dinleme kemik üzerinden değil de boşluklardan yapılırsa daha kolay ayırt edilir.
Deri Dokuntuleri ve Skabiyez
Deri Döküntüleri Olan Bulaşıcı Hastalıklar
Kızamık, su çiçeği, kızıl, kızamıkçık, meningokoksemi vb.dir. Birçok döküntülerle çocuklar AB'e getirilir. Neonatal ap-ne, bez dermatiti, viral ekzamtem gibi birçok döküntüler yaşamı tehdit edici değildir.
Deri döküntülü bulaşıcı hastalıklar I. Bölümde enfeksiyon kontrolü bölümünde detaylı olarak incelenmiştir.
Deri Lezyonları Olan Diğer Hastalıklar
Skabiyez
Uyuzun önemli belirtisi uyuz böceği sarcoptes scabicinin sebep olduğu kaşıntıdır. Döküntü, kabarcık, kese ve sık sık görülen örgü biçimindeki yarıkların patlamasına neden olur. Direkt kontaktla geçer, lindane uygulaması ile tedavi edilir(Bir yaşın altındaki çocuklarda kullanılmaz) .Bütün yatak ve elbiseler kaldırılmalı ve yıkanmalıdır.
İmpetigo
A grubu streptokokların neden olduğu deri enfeksiyonudur. 6 yaşın altındaki çocuklarda bulunur. Hastanın, serum sıvısı sızdıran deri lezyonları vardır ve kuruduğu zaman kabuk bağlar. Birçok impetigo vakası ayaktan, bazılarıda oral ve I M antibiyotiklerle tedavi edilir.
Selülit
Böcek ısırması, çizilme, yırtılma, tıbbi prosedürler gibi deri ba-riyerini bozan bir yaralanma, selülite neden olan organizmanın girişine olanak verir (Genellikle stafılokokus aureus veya grup A stereptococci) enflamasyon ödeme ve şişmeye (genellikle ateş-siz) neden olur. Bu hastaların çoğu ayaktan tedavi edilir. Yüz se-lüliti olan üç yaşından küçük çocukların bakteriemi olması olasıdır. I V antimikrobiyal terapi gerekebilir.
Bu bölümde çocukluk çağlarında görülen tıbbi aciller özetle gözden geçirilmiştir. Bütün pediatrik hastalıkların bakımında çocuğun tıbbi bakımının sadece tıbbi tedavinin bir yüzü olduğunu hatırlamak önemlidir. Bunun yanısıra aile çocuk ilişkisinin temel önemini tanımak hem çocuk hem de aile için vazgeçilmezdir. Acil vakalarda bu durum ne kadar zor olursa olsun devam ettirilmelidir. Aileye ilgi gösterildiği, yardım teklif edildiği ve çocuğun bakımına aile katılımları sağlandığı sürece acil bakım kalitesi artacaktır.
Kızamık, su çiçeği, kızıl, kızamıkçık, meningokoksemi vb.dir. Birçok döküntülerle çocuklar AB'e getirilir. Neonatal ap-ne, bez dermatiti, viral ekzamtem gibi birçok döküntüler yaşamı tehdit edici değildir.
Deri döküntülü bulaşıcı hastalıklar I. Bölümde enfeksiyon kontrolü bölümünde detaylı olarak incelenmiştir.
Deri Lezyonları Olan Diğer Hastalıklar
Skabiyez
Uyuzun önemli belirtisi uyuz böceği sarcoptes scabicinin sebep olduğu kaşıntıdır. Döküntü, kabarcık, kese ve sık sık görülen örgü biçimindeki yarıkların patlamasına neden olur. Direkt kontaktla geçer, lindane uygulaması ile tedavi edilir(Bir yaşın altındaki çocuklarda kullanılmaz) .Bütün yatak ve elbiseler kaldırılmalı ve yıkanmalıdır.
İmpetigo
A grubu streptokokların neden olduğu deri enfeksiyonudur. 6 yaşın altındaki çocuklarda bulunur. Hastanın, serum sıvısı sızdıran deri lezyonları vardır ve kuruduğu zaman kabuk bağlar. Birçok impetigo vakası ayaktan, bazılarıda oral ve I M antibiyotiklerle tedavi edilir.
Selülit
Böcek ısırması, çizilme, yırtılma, tıbbi prosedürler gibi deri ba-riyerini bozan bir yaralanma, selülite neden olan organizmanın girişine olanak verir (Genellikle stafılokokus aureus veya grup A stereptococci) enflamasyon ödeme ve şişmeye (genellikle ateş-siz) neden olur. Bu hastaların çoğu ayaktan tedavi edilir. Yüz se-lüliti olan üç yaşından küçük çocukların bakteriemi olması olasıdır. I V antimikrobiyal terapi gerekebilir.
Bu bölümde çocukluk çağlarında görülen tıbbi aciller özetle gözden geçirilmiştir. Bütün pediatrik hastalıkların bakımında çocuğun tıbbi bakımının sadece tıbbi tedavinin bir yüzü olduğunu hatırlamak önemlidir. Bunun yanısıra aile çocuk ilişkisinin temel önemini tanımak hem çocuk hem de aile için vazgeçilmezdir. Acil vakalarda bu durum ne kadar zor olursa olsun devam ettirilmelidir. Aileye ilgi gösterildiği, yardım teklif edildiği ve çocuğun bakımına aile katılımları sağlandığı sürece acil bakım kalitesi artacaktır.
İnvajinasyon Volvulus ve Tetis Torsiyonu
Gastrointestinal ve Genitoüriner Aciller
Kusma ve İshal
Bulantı, kusma, ishal ve iştahsızlık yakmmalarıyla sayısız çocuk AB'e getirilir. Çoğunlukla sorun viral gastroenterit veya viral send-romdur ve hasta taburcu edilir. Çocuğun karın ağrısı varsa, akut batın olasılığı düşünülmelidir. Bu belirleninceye kadar çocuğun AB'de herhangi bir sıvı içmesine izin verilmez. Tamkan, elektrolit, glikoz, BUN ve idrar tahlili için örnek alınır. Laboratuvar tahlilleri normal sınırlar içerisinde ve sıvı kaybı az olan, ağızdan sıvı alabilen çocuklar taburcu edilebilir. Bakımı üstlenen kişiye temiz, sık sık, azar azar hastaya su vermesi gerektiği açıklanır (Bir defada bir tatlı kaşığı). Muz, pirinç, elma püresi, çay, ve tost ile diyete devam etmesi söylenir. Elma suyu hiperozmolarite nedeniyle ishali kötüleştirebi-leceğinden kullanılmamalıdır. 24 saat içerisinde çocuk normale dönmezse, karın ağrısı artarsa, çocuk normalden farklı davranışlar gösterirse, AB'e getirilmeleri söylenir.
Karın Ağrısı
Karın ağrısına veya gastrointestinal sorunu ortaya çıkaran sebep olan diğer hastalıklar bakteri ve parazitlerin neden olduğu bulaşıcı hastalıklardır. Acil ameliyat vakaları; apandisit, fıtık, invajinasyon (intussusception), testis torsiyonu, bağırsak tıkanıklığı, idrar yolları enfeksiyonlarıdır. Genellikle, karın ağrısı olan hastaların AB tedavisi şunlar üzerine yoğunlaşır:
1. Doğru öykü ve yaşam bulgulan dahil hastanın değerlendirilmesi,
2. Hastanın taburcu mu yoksa hastaneye kabul mü edileceğinin belirlenmesi,
3. Sorunun ilaç veya ameliyat mı gerektirdiğinin saptanmasıdır.
Genellikle, ameliyat karın ağrısı olan her hasta için düşünülmelidir. Ameliyat konsültasyonu mümkün olduğu kadar çabuk yapılmalıdır. Temel tanı testleri; tamkan, idrar tahlili, göğüs ve kann gra-fisini içerir. Bütün bayan adölesanlara grafı çekilmeden önce hamile olup olmadıkları sorulmalıdır. Çocuk sahibi olabilecek yaşta olan bayanların, aksi belirleninceye kadar hamile olabileceği düşünülmelidir. Bu nedenle gebelik testi gerekir. Hasta AB'den doğrudan doğruya ameliyat odasına giderse; tamkan, elektrolit, glikoz, BUN ve amilaz belirlenmesi, kan grubu, cross-match gerekli olur.
Apandisit
Apandisitin belirti ve bulguları oldukça değişkendir. Fakat orta epigastrik ağrı, sağ aşağı kadran ağrısı, bulantı ve kusma olabilir. Ağrıdan önce bulantı olursa, nedenin tıbbi olması olasıdır. En önemli tanı testi akyuvar hücrelerinin sayımıdır. Apantisitte lokosit-ler 15.000 ila 20.000 hücre/ml oranındadır. Apandisitten şüphele-nildiği zaman, hastaya ağızdan hiçbir şey verilmemelidir. Ameliyat öncesi antibiyotik istenebilir.
Boğulmuş Kasık Fıtığı (İncarcerated Hernia=Inkarsere ve Strangüle İnginal Hernia)
İnkarserasyon barsak kitlesinin fıtık kesesi içerisinde hapsedil-mesidir. Kızlarda kalın bağırsaktan çok överler kasılabilir. Açık kasıldığı zaman çıkıntı yapan bağırsaklara ya da yumurtalığa uzanan dolaşım bozulur ve sonuçta iskemik hasar olur. Fıtık AB'de elle çoğu zaman azaltılabilir; ağrı ilaçlan (morfin, meperidine) verilerek, hastayı trendelenburg pozisyonuna yatırarak, bölgeye buz uygulayarak bu sürece yardım edilebilir. Cerrahi girişim genellikle sonradan gerekir.
İnvajinasyon (İntussusception)
Bağırsağın bir yere girmesi, bir kısmı mafsaldan uzak bir yer içerisine girdiği zaman, bu hastalık olur. Çoğunlukla 3 aylık ve 1 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Başlangıcın aralıklı olmasına karşın tıkanmanın neden olduğu ağrı aralıklı spazmlarla beraber ciddi ve karın ağrılı olur.
Volvulus
Bağırsaklann kendi üzerine dolanması olan volvulus erken çocukluk döneminde olan tehlikeli bir sorundur. Dolanma kan dolaşımının tıkanmasına ve bağırsakta nekroza neden olur. Volvulusun kusma ve kramplı kann ağnlanyla beraber akut bir başlangıcı vardır.
Testis Torsiyonu
Kanna doğru yayılan ciddi tetis ağrısının ani başlangıcı ile pre-adölesan erkek çocuklar testis torsiyonu geçirebilir. Sperm kanallarının bükülmesi iskemi, şişme ve high-lying testise neden olabilir. Hızlı teşhis gereklidir. Çünkü uzun bir süre kan akımının kısmi tıkanması bile nekroz nedeni olabilir. AB'de görülen diğer genitoüri-ner sorunlar idrar yollan enfeksiyonları, fımozis, dismenore ve gebelikle ilişkili sorunlardır. Bu hastalıklann tedavisi yetişkinlerininki-ne benzer sorunlardır.
Bulaşıcı Hastalıklarla İlgili Acil Durumlar
Soğuk algınlığı, boğaz şişliği, sinüzit, kulak iltihabı ve krup gibi üst solunum yolu hastalıklarına yakalanmış çocuklar sık sık AB'e getirilirler. Genellikle bunlar hemen taburcu olur ve hekim tarafından takip edilir. Bulaşıcı hastalıklara yönelik detaylı bilgiler I.bö-lümde enfeksiyon kontrolü kapsamında aktarılmıştır.
Bakteriemi
Kanın bakterileri kuşatmasıdır. Hafif bulaşıcı hastalıklar (Bakteriemi) den karşı konulması zor, yaşamı tehdit edici hastalıklara (sepsis veya septisemi) kadar uzanabilir. Bakteriemi ve septisemi ayrı olgulardan çok ciddiyetin sürekliliği üzerinde iki aşın noktayı temsil eder (Şekil 2-1). Bakteriemi; menenjit, selülit ve böbrek hastalıkları gibi enfeksiyonların eşliğinde olur. Lokal bulgu olmadan da oluşabilir. Bakteriemi 2 yaşından küçük olan çocuklarda yaygındır ve iki aylıktan daha küçük olan çocuklarda tanılanması zor olabilir. 2 yaşından küçük olan çocuklarda, ateş ve döküntülü enfeksiyon (akyuvar hücre sayımı: 15.000 hücre/mm2) gözlemlenebilir, enfeksiyon odağı yoksa, bakteriemi olduğundan şüphe edilmelidir.
Çocukta ateş, halsizlik , iştahsızlık, sinirlilik, oyundan uzak kalma ve huzursuzluk gibi belirtiler olursa bakteriemi olduğu düşünülmelidir. Tanı testleri, tamkan, kan kültürü, göğüs grafısi, septik inceleme, bazen lomber ponksiyonu içerir.
Ateşi düşürmek için bazı AB'lerde ılık banyo kullanılmasına rağmen bu prosedürün yararı günümüzde tartışılmaktadır ve birçok AB protokolden bunu çıkarmıştır. Sık sık oral antibiyotikler reçeteye yazılır; hasta taburcu edilirse, ailenin ilaçları verme, sep-sisin tehlike belirtileri, verilen açık istemlere uyma yeteneğine özel dikkat gösterilmelidir. 24 ila 48 saat sonra çocuk tekrar değerlendirilmelidir. Eğer hasta yeterli tedavi edilmezse, bacte-rieminin sepsise dönüşme olasılığı vardır.
Sepsis
Sepsis bulaşıcı ajana bağlı olarak %15-%50 genel ölüm oranı olan, hayatı tehdit eden şiddetli bir enfeksiyondur. Çocuk ne kadar küçükse risk o kadar büyüktür. Sepsisli çocuk çok hasta gözükür. Üç aylıktan daha küçük olan bir çocukta olmayabilir. Fakat daha büyük çocuklar taşikardi, anormal deri belirtileri değişmiş şuur ve bazen peteşiye sahip olabilirler. Sepsis girişimi ani tanılamayı, şok için girişimleri laboratuvar analizleriyle enfeksiyonun belirlenmesini gerektirir. Bunlar tamkan, elektrolit, glikoz, BUN ve kreatin belirlenmesi, kan kültürü, protrombin zamanının incelenmesidir.
IV antibiyotikler verilir ve endotoksin çıkışı yüzünden kötüleşmeye yol açabilir. Bu nedenle, hastanın yaşam bulguları ve deri belirtileri AB'de kaldığı süre içinde dikkatle izlenmelidir. Sepsisli bir hasta yüksek düzeyde bakım gerektirir ve yoğun bakım ünitesine alınır.
Menenjit
Meningslerin akut bir enflamasyonu olan menenjit, çocuklarda ölümün yaygın nedenidir. Bu enfeksiyonlar %90 oranında bir aylık çocuktan 5 yaşındaki çocuğa kadar görülebilir. Neden olan organizma genellikle bakteriyeldir. Fakat viral (aseptik) menenjit'te olur. Bakteriyel menenjitte mikroorganizma kan akışına girer (Fokal enfeksiyon yoluyla veya açık yaralar, kafatası çatlakları ve ameliyat prosesleri gibi yollardan) ve serebrospinal sıvı (SS) içerisinde dolaşır. Enfeksiyon şişme ve ağrıya neden olarak subarakroid boşluktan yayılır, tanı ve doğru tedavi ölümü ve bu tehlikeli hastalıktan kalıcı hasarı engellemede çok önemlidir.
İntrakraniyal basınç artışı menenjitte önemli bir sorundur. Enflamasyon arttıkça kafatasında genişleme, beyinde doğrudan basınç artışı yapar ve damarlarda da basınç oluşturur.
Bazı durumlarda menenjitin varlığı belirli değildir. Baş ağrısı , bulantı, kusma veya iştahsızlık vardır. Çocuklarda ateş yüksek, normal veya düşük olabilir. Menenjitin klasik belirtisi ense sertliğidir. İntrakranial basıncın yaygın belirti ve bulguları açık olabilir. Bunlar sinirlilik , huzursuzluk, değişmiş şuur değişikliği ve nöbettir. Fontanel kabarıklığı son belirtidir. Ciddi derecede hasta çocuğun solunum sıkıntısı, siyanozu ve vücudunda kızarıklıklar ile peteşileri
olabilir.
Son dönemlerde menenjit şiddetli bir girişim gerektirir. Bunlar hava yolu yönetimi ve intrakranial basınç artışını önlemek için hi-perventilasyon, IV ilaçlar (mennitol, steroid, diuretics, antibiyotik) ve yoğun bakım ünitesine kabuldür.
Kesin izolasyon gerekir. Nöbet geçinceye kadar nöbetler kon-vüzyona karşı ilaçlarla tedavi edilir. Belirleyici tanı LP'yi ve se-rebro spinal sıvı analizini gerektirir. Fakat menenjitten şüphele-nilirse kültür sonuçları alınıncaya kadar antibiyotik verilir. Diğer laboratuvar testleri elektrolit ve glikoz belirlenmesini içerir (Stress glikoz düzeyini yükselteceğinden LP'den önce örnek alınmalıdır).
Meningokoksemi
Bu hastalık kan akımının neisseria meningitites ile bulaşması ile ortaya çıkar. Menenjitli ve menenjitsiz olur. Meningokok-semili çocukta ateş, baş ağrısı, döküntü (makulopapuler döküntü, peteşi) vardır. Şok ve yayılmış intravasküler pıhtılaşma çok çabuk ilerleyebilir. I V yol açık olmalıdır. Çünkü meningokoksemi öldürücü olabilir.
Tanı testleri; tamkan, elektrolit, glikoz ve idrar tahlilini içerir. LP, kan kültürü, pıhtılaşma incelemeleri de gerekir.
Ensefalit
Akut beyin iltihabı, beyin parenkimasının enflamasyonu olup kızamık gibi bir enfeksiyonun arkasından gelişebilir. Her-pest ensefalit, herpes virüsünün sebep olduğu beyin parenkimasının enfalmasyonudur ve çok yüksek ölüm oranına sahip-tir(%70). Nedene göre ensefalitin belirti ve tedavisi değişir. Sıvı kısıtlamak destekleyici önlemler ve elektrolitlerin izlenmesi akut ensefalit için gereklidir. Fakat ensefalit hızlı girişimi gerektiren, yaşamı tehdit edici bir hastalıktır.
Rey Sendromu
Bu sendrom nadiren gözükür. Basit virüs hastalığı başlangıcı gibi oluşan hastalıktan birkaç gün sonra gelişme gösterir. Nedeni bilinmez. Fakat genetik predispozan ve virüslü bir hastalık sırasında aspirin kullanımı sonucu mitekondrial metebo-lizmayı etkileyen gizli bir toksin oluştuğu ileri sürülür. Rey sendromunun belirtileri kusma, bilinç değişikliği ve hızla komaya doğru ilerlemedir. Rey sendromu hızlı travmaya neden olan sonuçları ve ölümü engellemek için şiddetli ve karmaşık bir girişim gerektirir. SGOT ve SGPT yanı sıra, standart tanı testlerinin çoğu yapılmalıdır.
Kusma ve İshal
Bulantı, kusma, ishal ve iştahsızlık yakmmalarıyla sayısız çocuk AB'e getirilir. Çoğunlukla sorun viral gastroenterit veya viral send-romdur ve hasta taburcu edilir. Çocuğun karın ağrısı varsa, akut batın olasılığı düşünülmelidir. Bu belirleninceye kadar çocuğun AB'de herhangi bir sıvı içmesine izin verilmez. Tamkan, elektrolit, glikoz, BUN ve idrar tahlili için örnek alınır. Laboratuvar tahlilleri normal sınırlar içerisinde ve sıvı kaybı az olan, ağızdan sıvı alabilen çocuklar taburcu edilebilir. Bakımı üstlenen kişiye temiz, sık sık, azar azar hastaya su vermesi gerektiği açıklanır (Bir defada bir tatlı kaşığı). Muz, pirinç, elma püresi, çay, ve tost ile diyete devam etmesi söylenir. Elma suyu hiperozmolarite nedeniyle ishali kötüleştirebi-leceğinden kullanılmamalıdır. 24 saat içerisinde çocuk normale dönmezse, karın ağrısı artarsa, çocuk normalden farklı davranışlar gösterirse, AB'e getirilmeleri söylenir.
Karın Ağrısı
Karın ağrısına veya gastrointestinal sorunu ortaya çıkaran sebep olan diğer hastalıklar bakteri ve parazitlerin neden olduğu bulaşıcı hastalıklardır. Acil ameliyat vakaları; apandisit, fıtık, invajinasyon (intussusception), testis torsiyonu, bağırsak tıkanıklığı, idrar yolları enfeksiyonlarıdır. Genellikle, karın ağrısı olan hastaların AB tedavisi şunlar üzerine yoğunlaşır:
1. Doğru öykü ve yaşam bulgulan dahil hastanın değerlendirilmesi,
2. Hastanın taburcu mu yoksa hastaneye kabul mü edileceğinin belirlenmesi,
3. Sorunun ilaç veya ameliyat mı gerektirdiğinin saptanmasıdır.
Genellikle, ameliyat karın ağrısı olan her hasta için düşünülmelidir. Ameliyat konsültasyonu mümkün olduğu kadar çabuk yapılmalıdır. Temel tanı testleri; tamkan, idrar tahlili, göğüs ve kann gra-fisini içerir. Bütün bayan adölesanlara grafı çekilmeden önce hamile olup olmadıkları sorulmalıdır. Çocuk sahibi olabilecek yaşta olan bayanların, aksi belirleninceye kadar hamile olabileceği düşünülmelidir. Bu nedenle gebelik testi gerekir. Hasta AB'den doğrudan doğruya ameliyat odasına giderse; tamkan, elektrolit, glikoz, BUN ve amilaz belirlenmesi, kan grubu, cross-match gerekli olur.
Apandisit
Apandisitin belirti ve bulguları oldukça değişkendir. Fakat orta epigastrik ağrı, sağ aşağı kadran ağrısı, bulantı ve kusma olabilir. Ağrıdan önce bulantı olursa, nedenin tıbbi olması olasıdır. En önemli tanı testi akyuvar hücrelerinin sayımıdır. Apantisitte lokosit-ler 15.000 ila 20.000 hücre/ml oranındadır. Apandisitten şüphele-nildiği zaman, hastaya ağızdan hiçbir şey verilmemelidir. Ameliyat öncesi antibiyotik istenebilir.
Boğulmuş Kasık Fıtığı (İncarcerated Hernia=Inkarsere ve Strangüle İnginal Hernia)
İnkarserasyon barsak kitlesinin fıtık kesesi içerisinde hapsedil-mesidir. Kızlarda kalın bağırsaktan çok överler kasılabilir. Açık kasıldığı zaman çıkıntı yapan bağırsaklara ya da yumurtalığa uzanan dolaşım bozulur ve sonuçta iskemik hasar olur. Fıtık AB'de elle çoğu zaman azaltılabilir; ağrı ilaçlan (morfin, meperidine) verilerek, hastayı trendelenburg pozisyonuna yatırarak, bölgeye buz uygulayarak bu sürece yardım edilebilir. Cerrahi girişim genellikle sonradan gerekir.
İnvajinasyon (İntussusception)
Bağırsağın bir yere girmesi, bir kısmı mafsaldan uzak bir yer içerisine girdiği zaman, bu hastalık olur. Çoğunlukla 3 aylık ve 1 yaş arasındaki çocuklarda görülür. Başlangıcın aralıklı olmasına karşın tıkanmanın neden olduğu ağrı aralıklı spazmlarla beraber ciddi ve karın ağrılı olur.
Volvulus
Bağırsaklann kendi üzerine dolanması olan volvulus erken çocukluk döneminde olan tehlikeli bir sorundur. Dolanma kan dolaşımının tıkanmasına ve bağırsakta nekroza neden olur. Volvulusun kusma ve kramplı kann ağnlanyla beraber akut bir başlangıcı vardır.
Testis Torsiyonu
Kanna doğru yayılan ciddi tetis ağrısının ani başlangıcı ile pre-adölesan erkek çocuklar testis torsiyonu geçirebilir. Sperm kanallarının bükülmesi iskemi, şişme ve high-lying testise neden olabilir. Hızlı teşhis gereklidir. Çünkü uzun bir süre kan akımının kısmi tıkanması bile nekroz nedeni olabilir. AB'de görülen diğer genitoüri-ner sorunlar idrar yollan enfeksiyonları, fımozis, dismenore ve gebelikle ilişkili sorunlardır. Bu hastalıklann tedavisi yetişkinlerininki-ne benzer sorunlardır.
Bulaşıcı Hastalıklarla İlgili Acil Durumlar
Soğuk algınlığı, boğaz şişliği, sinüzit, kulak iltihabı ve krup gibi üst solunum yolu hastalıklarına yakalanmış çocuklar sık sık AB'e getirilirler. Genellikle bunlar hemen taburcu olur ve hekim tarafından takip edilir. Bulaşıcı hastalıklara yönelik detaylı bilgiler I.bö-lümde enfeksiyon kontrolü kapsamında aktarılmıştır.
Bakteriemi
Kanın bakterileri kuşatmasıdır. Hafif bulaşıcı hastalıklar (Bakteriemi) den karşı konulması zor, yaşamı tehdit edici hastalıklara (sepsis veya septisemi) kadar uzanabilir. Bakteriemi ve septisemi ayrı olgulardan çok ciddiyetin sürekliliği üzerinde iki aşın noktayı temsil eder (Şekil 2-1). Bakteriemi; menenjit, selülit ve böbrek hastalıkları gibi enfeksiyonların eşliğinde olur. Lokal bulgu olmadan da oluşabilir. Bakteriemi 2 yaşından küçük olan çocuklarda yaygındır ve iki aylıktan daha küçük olan çocuklarda tanılanması zor olabilir. 2 yaşından küçük olan çocuklarda, ateş ve döküntülü enfeksiyon (akyuvar hücre sayımı: 15.000 hücre/mm2) gözlemlenebilir, enfeksiyon odağı yoksa, bakteriemi olduğundan şüphe edilmelidir.
Çocukta ateş, halsizlik , iştahsızlık, sinirlilik, oyundan uzak kalma ve huzursuzluk gibi belirtiler olursa bakteriemi olduğu düşünülmelidir. Tanı testleri, tamkan, kan kültürü, göğüs grafısi, septik inceleme, bazen lomber ponksiyonu içerir.
Ateşi düşürmek için bazı AB'lerde ılık banyo kullanılmasına rağmen bu prosedürün yararı günümüzde tartışılmaktadır ve birçok AB protokolden bunu çıkarmıştır. Sık sık oral antibiyotikler reçeteye yazılır; hasta taburcu edilirse, ailenin ilaçları verme, sep-sisin tehlike belirtileri, verilen açık istemlere uyma yeteneğine özel dikkat gösterilmelidir. 24 ila 48 saat sonra çocuk tekrar değerlendirilmelidir. Eğer hasta yeterli tedavi edilmezse, bacte-rieminin sepsise dönüşme olasılığı vardır.
Sepsis
Sepsis bulaşıcı ajana bağlı olarak %15-%50 genel ölüm oranı olan, hayatı tehdit eden şiddetli bir enfeksiyondur. Çocuk ne kadar küçükse risk o kadar büyüktür. Sepsisli çocuk çok hasta gözükür. Üç aylıktan daha küçük olan bir çocukta olmayabilir. Fakat daha büyük çocuklar taşikardi, anormal deri belirtileri değişmiş şuur ve bazen peteşiye sahip olabilirler. Sepsis girişimi ani tanılamayı, şok için girişimleri laboratuvar analizleriyle enfeksiyonun belirlenmesini gerektirir. Bunlar tamkan, elektrolit, glikoz, BUN ve kreatin belirlenmesi, kan kültürü, protrombin zamanının incelenmesidir.
IV antibiyotikler verilir ve endotoksin çıkışı yüzünden kötüleşmeye yol açabilir. Bu nedenle, hastanın yaşam bulguları ve deri belirtileri AB'de kaldığı süre içinde dikkatle izlenmelidir. Sepsisli bir hasta yüksek düzeyde bakım gerektirir ve yoğun bakım ünitesine alınır.
Menenjit
Meningslerin akut bir enflamasyonu olan menenjit, çocuklarda ölümün yaygın nedenidir. Bu enfeksiyonlar %90 oranında bir aylık çocuktan 5 yaşındaki çocuğa kadar görülebilir. Neden olan organizma genellikle bakteriyeldir. Fakat viral (aseptik) menenjit'te olur. Bakteriyel menenjitte mikroorganizma kan akışına girer (Fokal enfeksiyon yoluyla veya açık yaralar, kafatası çatlakları ve ameliyat prosesleri gibi yollardan) ve serebrospinal sıvı (SS) içerisinde dolaşır. Enfeksiyon şişme ve ağrıya neden olarak subarakroid boşluktan yayılır, tanı ve doğru tedavi ölümü ve bu tehlikeli hastalıktan kalıcı hasarı engellemede çok önemlidir.
İntrakraniyal basınç artışı menenjitte önemli bir sorundur. Enflamasyon arttıkça kafatasında genişleme, beyinde doğrudan basınç artışı yapar ve damarlarda da basınç oluşturur.
Bazı durumlarda menenjitin varlığı belirli değildir. Baş ağrısı , bulantı, kusma veya iştahsızlık vardır. Çocuklarda ateş yüksek, normal veya düşük olabilir. Menenjitin klasik belirtisi ense sertliğidir. İntrakranial basıncın yaygın belirti ve bulguları açık olabilir. Bunlar sinirlilik , huzursuzluk, değişmiş şuur değişikliği ve nöbettir. Fontanel kabarıklığı son belirtidir. Ciddi derecede hasta çocuğun solunum sıkıntısı, siyanozu ve vücudunda kızarıklıklar ile peteşileri
olabilir.
Son dönemlerde menenjit şiddetli bir girişim gerektirir. Bunlar hava yolu yönetimi ve intrakranial basınç artışını önlemek için hi-perventilasyon, IV ilaçlar (mennitol, steroid, diuretics, antibiyotik) ve yoğun bakım ünitesine kabuldür.
Kesin izolasyon gerekir. Nöbet geçinceye kadar nöbetler kon-vüzyona karşı ilaçlarla tedavi edilir. Belirleyici tanı LP'yi ve se-rebro spinal sıvı analizini gerektirir. Fakat menenjitten şüphele-nilirse kültür sonuçları alınıncaya kadar antibiyotik verilir. Diğer laboratuvar testleri elektrolit ve glikoz belirlenmesini içerir (Stress glikoz düzeyini yükselteceğinden LP'den önce örnek alınmalıdır).
Meningokoksemi
Bu hastalık kan akımının neisseria meningitites ile bulaşması ile ortaya çıkar. Menenjitli ve menenjitsiz olur. Meningokok-semili çocukta ateş, baş ağrısı, döküntü (makulopapuler döküntü, peteşi) vardır. Şok ve yayılmış intravasküler pıhtılaşma çok çabuk ilerleyebilir. I V yol açık olmalıdır. Çünkü meningokoksemi öldürücü olabilir.
Tanı testleri; tamkan, elektrolit, glikoz ve idrar tahlilini içerir. LP, kan kültürü, pıhtılaşma incelemeleri de gerekir.
Ensefalit
Akut beyin iltihabı, beyin parenkimasının enflamasyonu olup kızamık gibi bir enfeksiyonun arkasından gelişebilir. Her-pest ensefalit, herpes virüsünün sebep olduğu beyin parenkimasının enfalmasyonudur ve çok yüksek ölüm oranına sahip-tir(%70). Nedene göre ensefalitin belirti ve tedavisi değişir. Sıvı kısıtlamak destekleyici önlemler ve elektrolitlerin izlenmesi akut ensefalit için gereklidir. Fakat ensefalit hızlı girişimi gerektiren, yaşamı tehdit edici bir hastalıktır.
Rey Sendromu
Bu sendrom nadiren gözükür. Basit virüs hastalığı başlangıcı gibi oluşan hastalıktan birkaç gün sonra gelişme gösterir. Nedeni bilinmez. Fakat genetik predispozan ve virüslü bir hastalık sırasında aspirin kullanımı sonucu mitekondrial metebo-lizmayı etkileyen gizli bir toksin oluştuğu ileri sürülür. Rey sendromunun belirtileri kusma, bilinç değişikliği ve hızla komaya doğru ilerlemedir. Rey sendromu hızlı travmaya neden olan sonuçları ve ölümü engellemek için şiddetli ve karmaşık bir girişim gerektirir. SGOT ve SGPT yanı sıra, standart tanı testlerinin çoğu yapılmalıdır.
Status Epileptikus ve Norolojik Aciller
Nörolojik Aciller
Baş travması çocuklarda nörolojik acil vakaların en yaygın sebebidir. Nöbet tıkanma sorunları, beyin tümörleri ve doğumsal damar şekil bozuklukları çocuklarda şuur durumunu etkiler. Aynca menenjit ve sepsis gibi enfeksiyöz süreçler de etkilidir.
Nörolojik Tanılama ve Nörolojik Acil ppt
Çocuğun durumu değiştiği zaman ilk önceliğin hava yolunu açık tutarak solunumu sürdürmek olduğunu hatırlamak özellikle önemlidir. Pedıatrik hastaların nörolojik değerlendirmesi konuşamayan küçük çocuklarda özel sorunlar doğurur. Özellikle anne-babalar çocuklarının normal olarak davranmadığını tanımlarsa, bunun ciddiye alınması gerekir. İntrakranial basınç artışının erken belirti ve bulguları; şuur durumunda değişiklik, huzursuzluk, hassaslık, başağrısı ve kusmadır. Büzülmüş veya büyümüş göz bebekleri intrakranial basınç artışının son belirtileridir.
Çocukların nörolojik durumlarını değerlendirmede glasgovv koma skalasının çeşitli adaptasyonları önerilmektedir. Acil servis ortamında en basit, belkide en yararlısı aşağıdaki ip uçları veren USAV yöntemidir. Bu yöntem triyaj konusu içinde de tartışılmıştır.
U (Uyanık)
S (Sözlü uyarılara yanıt veriyor)
A (Acılı uyanlara yanıt veriyor)
V (Yanıt vermiyor)
Hastanın davranışlarının değerlendirilmesiyle beraber, bu hafızaya ait dizi değerlendirmeler değişikliği kayıt etmek için en açık araçlardır.Anne-babadan alınan doğru bir öykü yararlı olur. Çocuk şuur bulanıklığı ile getirildiği zaman, travma, önceki tıbbi sorunlar, olası tıkanıklık, baş ağrısı, enfeksiyon belirti ve bulguları araştırılmalıdır.
Nöbet (Konvülzyon)
Nöbet, beyindeki anormal elektrik aktivitesinin neden olduğu duyularda, davranış ve bilinçte istem dışı harekettir. Çocukların yaklaşık %5'i 16 yaşından önce en azından bir nöbet geçirirler. Bu hastaların hepsi olmasa da bir çoğu AB'e getirilirler. Küçük çocuklarda nöbetlerin çoğu ateşli ve kısa süreli olur. Nöbet sık sık olduğu ve nöbetin açık bir nedeni olmadığı zaman epilepsiden bahsedilir. Nöbet sırasında hastalar, ısırma, şiddetli kas kasılmalarından ani şuur kaybına varan, çok değişik davranış biçimleri sergilerler. Hasta nöbet aktivitesi uzun olduğunda bilincini yeniden kazanmaksızın bir dizi nöbet geçirdiği zaman, Status Epileptikusdan bahsedilir. Nöbetli hastaların bakimi; hava yolu yönetimi, yaralanmaların önlenmesi ve ilaç tedavisinin sürdürülmesi ile nöbet aktivitesinin durmasını gerektirir.
Acil servis ortamında en önemli konu febril nöbeti febril olmayan nöbetten ayırt etmektir. Basit febril nöbeti olan çocuk sorumlu bir anne-baba yada bakıcıyla evde bakılması için taburcu edilebilir. Fakat ilk defa febril olmayan nöbet geçiren çocuk hastaneye kabulü ve nöbetin esas nedenini belirlemek için yoğun testler gerektirir. Febril nöbet aşağıdaki özelliklere sahiptir:
1. Normal çocuklarda olur (Nörolojik hastalığı yok),
2. Altı ay - 6 yaş arasında görülür,
3. Ateşin yükselmesiyle olur; süre olarak genellikle bir günden daha azdır,
4. Bilinç kaybıyla beraber olmaz.
Standart laboratuvar tetkiki; tam kan, idrar tahlili, elektrolit ölçümünü içerir. Nöbet febril özelliklerini göstermezse, 18 aylıktan daha küçük olan çocuklarda LP (Lomber ponksiyon) yapılır. Çocuk febril nöbeti geçirdiği zaman, ailenin yatıştırılmasına gereksinim vardır. Görüldüğünde korkunç olmasına karşın, bu ateşli nöbetin görülmemiş bir hastalık olmadığı ailelere anlatılmalıdır. Ateşli nöbet geçiren çocuklann yarısı tekrar geçirir ve bu olay genellikle uzun süreli bir hastalığın başlangıcı değildir.
Status Epileptikus
Nöbet aktivitesi 30 dakikadan daha az süre devam eden tıbbi olarak acil durumdur. Status epileptikus; anoksi, enfeksiyon, travma, tıkanıklık, metabolik düzensizliğin göstergesi olabilir. Status epileptikus görülen çocukların yansı için, neden belirlenememiştir. Devam eden nöbet aktivitesi serebral anoksi ve olası iskemik beyin hasarı oluşturur. Bu nedenle hava yollarının açıklığını sürdürme, oksijen verme ve konvülzyonun önlenmesi öncelikli işlevlerdendir.
Çocuğun güvenliği sağlanmalı, hava yolunu açık tutmak için ağıza ainvay takılmalıdır. Çocuğun dişleri kenetlenmişse (dil bıçağı, ısırma bloğu) airway takılması önerilmez. Eğer çocuk ciddi solunum sıkıntısı içinde ise veya soluk alamıyorsa torba -valf maske ventilasyonu, entübasyon gerçekleştirilinceye kadar kullanılmalıdır. IV katater, sıvı ve ilaçların uygulanması için yerleştirilmelidir. Antikonvulzif ilaçlar (genellikle 1 V) nöbet duruncaya kadar verilir. Laboratuvar testleri tam kan, elektrolit, şeker, kalsiyum, magnezyum ve BUN düzeyini, idrar tahlilini ve toksikoloji taramasını içerir.
Baş travması çocuklarda nörolojik acil vakaların en yaygın sebebidir. Nöbet tıkanma sorunları, beyin tümörleri ve doğumsal damar şekil bozuklukları çocuklarda şuur durumunu etkiler. Aynca menenjit ve sepsis gibi enfeksiyöz süreçler de etkilidir.
Nörolojik Tanılama ve Nörolojik Acil ppt
Çocuğun durumu değiştiği zaman ilk önceliğin hava yolunu açık tutarak solunumu sürdürmek olduğunu hatırlamak özellikle önemlidir. Pedıatrik hastaların nörolojik değerlendirmesi konuşamayan küçük çocuklarda özel sorunlar doğurur. Özellikle anne-babalar çocuklarının normal olarak davranmadığını tanımlarsa, bunun ciddiye alınması gerekir. İntrakranial basınç artışının erken belirti ve bulguları; şuur durumunda değişiklik, huzursuzluk, hassaslık, başağrısı ve kusmadır. Büzülmüş veya büyümüş göz bebekleri intrakranial basınç artışının son belirtileridir.
Çocukların nörolojik durumlarını değerlendirmede glasgovv koma skalasının çeşitli adaptasyonları önerilmektedir. Acil servis ortamında en basit, belkide en yararlısı aşağıdaki ip uçları veren USAV yöntemidir. Bu yöntem triyaj konusu içinde de tartışılmıştır.
U (Uyanık)
S (Sözlü uyarılara yanıt veriyor)
A (Acılı uyanlara yanıt veriyor)
V (Yanıt vermiyor)
Hastanın davranışlarının değerlendirilmesiyle beraber, bu hafızaya ait dizi değerlendirmeler değişikliği kayıt etmek için en açık araçlardır.Anne-babadan alınan doğru bir öykü yararlı olur. Çocuk şuur bulanıklığı ile getirildiği zaman, travma, önceki tıbbi sorunlar, olası tıkanıklık, baş ağrısı, enfeksiyon belirti ve bulguları araştırılmalıdır.
Nöbet (Konvülzyon)
Nöbet, beyindeki anormal elektrik aktivitesinin neden olduğu duyularda, davranış ve bilinçte istem dışı harekettir. Çocukların yaklaşık %5'i 16 yaşından önce en azından bir nöbet geçirirler. Bu hastaların hepsi olmasa da bir çoğu AB'e getirilirler. Küçük çocuklarda nöbetlerin çoğu ateşli ve kısa süreli olur. Nöbet sık sık olduğu ve nöbetin açık bir nedeni olmadığı zaman epilepsiden bahsedilir. Nöbet sırasında hastalar, ısırma, şiddetli kas kasılmalarından ani şuur kaybına varan, çok değişik davranış biçimleri sergilerler. Hasta nöbet aktivitesi uzun olduğunda bilincini yeniden kazanmaksızın bir dizi nöbet geçirdiği zaman, Status Epileptikusdan bahsedilir. Nöbetli hastaların bakimi; hava yolu yönetimi, yaralanmaların önlenmesi ve ilaç tedavisinin sürdürülmesi ile nöbet aktivitesinin durmasını gerektirir.
Acil servis ortamında en önemli konu febril nöbeti febril olmayan nöbetten ayırt etmektir. Basit febril nöbeti olan çocuk sorumlu bir anne-baba yada bakıcıyla evde bakılması için taburcu edilebilir. Fakat ilk defa febril olmayan nöbet geçiren çocuk hastaneye kabulü ve nöbetin esas nedenini belirlemek için yoğun testler gerektirir. Febril nöbet aşağıdaki özelliklere sahiptir:
1. Normal çocuklarda olur (Nörolojik hastalığı yok),
2. Altı ay - 6 yaş arasında görülür,
3. Ateşin yükselmesiyle olur; süre olarak genellikle bir günden daha azdır,
4. Bilinç kaybıyla beraber olmaz.
Standart laboratuvar tetkiki; tam kan, idrar tahlili, elektrolit ölçümünü içerir. Nöbet febril özelliklerini göstermezse, 18 aylıktan daha küçük olan çocuklarda LP (Lomber ponksiyon) yapılır. Çocuk febril nöbeti geçirdiği zaman, ailenin yatıştırılmasına gereksinim vardır. Görüldüğünde korkunç olmasına karşın, bu ateşli nöbetin görülmemiş bir hastalık olmadığı ailelere anlatılmalıdır. Ateşli nöbet geçiren çocuklann yarısı tekrar geçirir ve bu olay genellikle uzun süreli bir hastalığın başlangıcı değildir.
Status Epileptikus
Nöbet aktivitesi 30 dakikadan daha az süre devam eden tıbbi olarak acil durumdur. Status epileptikus; anoksi, enfeksiyon, travma, tıkanıklık, metabolik düzensizliğin göstergesi olabilir. Status epileptikus görülen çocukların yansı için, neden belirlenememiştir. Devam eden nöbet aktivitesi serebral anoksi ve olası iskemik beyin hasarı oluşturur. Bu nedenle hava yollarının açıklığını sürdürme, oksijen verme ve konvülzyonun önlenmesi öncelikli işlevlerdendir.
Çocuğun güvenliği sağlanmalı, hava yolunu açık tutmak için ağıza ainvay takılmalıdır. Çocuğun dişleri kenetlenmişse (dil bıçağı, ısırma bloğu) airway takılması önerilmez. Eğer çocuk ciddi solunum sıkıntısı içinde ise veya soluk alamıyorsa torba -valf maske ventilasyonu, entübasyon gerçekleştirilinceye kadar kullanılmalıdır. IV katater, sıvı ve ilaçların uygulanması için yerleştirilmelidir. Antikonvulzif ilaçlar (genellikle 1 V) nöbet duruncaya kadar verilir. Laboratuvar testleri tam kan, elektrolit, şeker, kalsiyum, magnezyum ve BUN düzeyini, idrar tahlilini ve toksikoloji taramasını içerir.
Orak Hucre Anemisi Hastaligi
Dolaşım Acilleri
Septik Şok
Kan akımındaki anormallikler kalp debisi normal ya da yüksek olsa bile doku perfüzyonunda belirgin yetersizliklere neden olabilir. Akım dağılımındaki bu bozukluklar genellikle vasküler tonüs anormallikleri sonucu oluşur. Septik şok çocuklarda en sık görülen dağılım tipi şoktur ve sıklıkla riketsiya ve virüs enfeksiyonları kadar gram pozitif ve gram negatif bakterilerin neden olduğu sepsisinde komplikasyonudur. Hastalarda genellikle ateş, bitkinlik, peteşi ve bir enfeksiyon odağı vardır. Sıklıkla taşikardi bulunur, periferik perfüzyon bozulmuştur, extremiteler soğuk ve beneklidir. Kapiller geri doluş zamanı bozulur. Hipotansiyon yoğun vazokonstriksiyon ve kardiyak indekste azalma vardır. Şokun erken dönemlerinde yetersiz doku perfüzyonu sonucu oluşan yaygın hücresel işlev bozukluğu sonuçta organ işlevlerinde bozulmaya yol açar. AB'deki işlemler hayati işlevlerin korunması üzerine odaklanmalıdır. Hastaya oksijen verilir. Oksijenlenme ve solunum durumunu belirlemek için arteriyal kan gazı alınır. IV serum fizyolojik 20 ml/kg. iyileşme görülünceye kadar verilir. Eğer 90 saniyede çevresel giriş elde edilemezse intraosseous hat kullanılabilir. Laboratuvar testleri; tam kan, elektrolit, glikoz, BUN ve kreatin belirlenmesi, kan gaz analizi, kan kültürü, serum glutamic-oxaloacetic transaminase (SGOT) ve serum glutamic-pryruvic transaminase (SGPT) ölçümü ve idrar tahlilini içerir. Protrombin zamanı, kısmi tromboplastin zamanı, platelet sayımı da gereklidir. Çünkü hasta intravasküler pıhtılaşma riskindedir. Enfeksiyon IV antibiyotikleri ile tedavi edilir.
Anaflaksi
Anaflaksi bir antijenle karşılaşma sonucunda immünolojik kökenli semptom ve bulguları olan genelleşmiş bir allerjik reaksiyondur. Anaflaksi, hem solunum hemde kardiyovasküler acildir. Antijene sistemik reaksiyon histamin salınımı ile sonuçlanır. Antijen; inhalasyon, oral, topikal veya parenteral yolla gelebilir. Anaflaksi vakalarının çoğu ilaçlara, besinlere ya da böcek sokmalanna kadar aşırı duyarlılığa bağlıdır. Penisilin diğer ilaçların hepsinden fazla anaflaksiye neden olur. Reaksiyonun derecesi ortaya çıkış hızı ile doğru orantılıdır. Semptomlar genellikle uyarımdan sonra 30 dakika içinde ortaya çıkar ve deri (ürtiker, kızarma, ödem, kaşıntı), solunum sistemi (stridor, ses kabalaşması, öksürük, wheezing, göğüste sıkışma, takipne, rinit), kardiyovasküler sistem (hipotansiyon, taşikardi, şok, kardiyak aritmiler) ve gastrointestinal sistemi (disfaji, bulantı, kusma, diare, karın ağrısı) tutabilir. Ölümcül reaksiyonlarda ölüm, antijenle karşılaşmadan sonra dakikalar içerisinde gerçekleşebilir.
Tanı genellikle öykü ve fizik muayene ile konur. Vasküler kol-laps ile AB'e gelen her pediatrik hastada anaflaksi düşünülmelidir. Hızlı tedavi çok önemlidir. İlgili organ sistemi ve semptomların derecesine göre değişmelidir. Havayolu açıklığı sağlandıktan sonra intramüsküler veya deri altı yolu ile epinefrin verilir. İntravenöz va-zopressör ilaçlar ve volümün yerine konması için (normal serum fizyolojik) damar yolu açılmalıdır.
Anaflaksiye yol açtığı bilinen etkenlerden uzak durulmalıdır. Belirli bir ilaca duyarlı olduğu bilinen hastalarda antihistaminikler ve steroidlerin önceden uygulanması yararlı olabilir. Risk altındaki hastanın tanınabilmesi için sağlık kolyesi taşımaları önerilir. Ayrıca risk altındaki hastalar için her zaman epinefrin bulundurulmalıdır.
Orak Hücre Anemisi
Orak hücre anemisinde orak şekilli hemoglobin molekülleri üretilir ve düzensiz şekilli alyuvarlara neden olur. Ağrı ve organ işlev bozukluğu ile beraber eritrositlerde akut damar içi oraklaşma sonucu ani, bazen ağır ve yaşamı tehdit edici komplikasyonların oluştuğu kronik hemolitik anemi şeklinde belirti verir.
Orak hücre anemisi olan çocuk dalak içinde eritrositlerin oraklaşması ile sonuçlanan dalak işlev bozukluğu nedeni ile dalağın kanla gelen mikroorganizmalan fılitre edememesi sonucu yaşamı tehdit edici enfeksiyonlara karşı duyarlıdır. Sonuçta dalak işlev bozukluğunu 2-4 yaş arasında sıklıkla dalak infarktı izler. Orak hücre krizinin üç temel sınıflandırması vardır. Vazo-oklüzif vücudun herhangi bir yerinde oluşabilir. Küçük damarlar, yumuşak dokular ve organlar (karaciğer, dalak, beyin, akciğer, penis) tıkandığı zaman iskemi, ağrı ve şişme oluşur. Çok küçük çocuklarda vazo-oklüzif kriz bir veya her iki el veya ayakların şişmesi ve sıcaklığı ile karekterizedir. Daha büyük çocuklarda etkilenen organda acı, görsel bozukluk ve solunum sıkıntısı görülür.
Orak Hücre Anemisi Hastalığı
Orak hücre hastalığından kaynaklanan diğer bir sorun aplastik krizdir. Aplastik krizde parvo virüs B19 kemik iliğinde eritrosit ön yapılarını enfekte eder ve retikülostopeni ile birlikte geçici bir eritrosit aplazisi başlatır. Bu durum kansızlığı arttırır.
Siplenik sekestrasyon krizi orak hücre hastalığının en hızlı göstergesidir. Bu kriz daha az görülür. Fakat hızla öldürücü olabilir. Altı ay ile altı yaş arasındaki çocuklarda görülür. Hastanın eritrositlerinin dalakta göllenmesi ciddi anemi ve hipovolemik şokla sonuçlanır.
Orak hücre hastalığı olan çocuklar enfeksiyonlara karşı duyarlıdır. Özellikle streptokokus pnömoni ve diğer patojenlerle oluşan enfeksiyonlar görülür. Orak hücre sendromlu hastada 38.5 derece santigrattan yüksek olan ateş acil olarak değerlendirilmelidir. Yakından izlem gerektiren bir hastalık olduğundan dolayı hastaların çoğu uzmanlarca izlenir. Fakat gerek ilk kriz gerekse ciddi krize tutulan hastalar AB'de sık sık görülürler. Orak hücre krizinin bakımı hipoksi ve asidoz tedavisi için oksijen uygulamasını gerektirir. Serum fizyolojik ve ağrı tedavisi ile beraber IV hidrasyon sağlanmalıdır. Hemoglobin ve hemotokrit düzeyi belirlenmelidir. Kansızlık arttığında özellikle aplastik krizde kan ve kan ürünleri vermek gerekir.
Septik Şok
Kan akımındaki anormallikler kalp debisi normal ya da yüksek olsa bile doku perfüzyonunda belirgin yetersizliklere neden olabilir. Akım dağılımındaki bu bozukluklar genellikle vasküler tonüs anormallikleri sonucu oluşur. Septik şok çocuklarda en sık görülen dağılım tipi şoktur ve sıklıkla riketsiya ve virüs enfeksiyonları kadar gram pozitif ve gram negatif bakterilerin neden olduğu sepsisinde komplikasyonudur. Hastalarda genellikle ateş, bitkinlik, peteşi ve bir enfeksiyon odağı vardır. Sıklıkla taşikardi bulunur, periferik perfüzyon bozulmuştur, extremiteler soğuk ve beneklidir. Kapiller geri doluş zamanı bozulur. Hipotansiyon yoğun vazokonstriksiyon ve kardiyak indekste azalma vardır. Şokun erken dönemlerinde yetersiz doku perfüzyonu sonucu oluşan yaygın hücresel işlev bozukluğu sonuçta organ işlevlerinde bozulmaya yol açar. AB'deki işlemler hayati işlevlerin korunması üzerine odaklanmalıdır. Hastaya oksijen verilir. Oksijenlenme ve solunum durumunu belirlemek için arteriyal kan gazı alınır. IV serum fizyolojik 20 ml/kg. iyileşme görülünceye kadar verilir. Eğer 90 saniyede çevresel giriş elde edilemezse intraosseous hat kullanılabilir. Laboratuvar testleri; tam kan, elektrolit, glikoz, BUN ve kreatin belirlenmesi, kan gaz analizi, kan kültürü, serum glutamic-oxaloacetic transaminase (SGOT) ve serum glutamic-pryruvic transaminase (SGPT) ölçümü ve idrar tahlilini içerir. Protrombin zamanı, kısmi tromboplastin zamanı, platelet sayımı da gereklidir. Çünkü hasta intravasküler pıhtılaşma riskindedir. Enfeksiyon IV antibiyotikleri ile tedavi edilir.
Anaflaksi
Anaflaksi bir antijenle karşılaşma sonucunda immünolojik kökenli semptom ve bulguları olan genelleşmiş bir allerjik reaksiyondur. Anaflaksi, hem solunum hemde kardiyovasküler acildir. Antijene sistemik reaksiyon histamin salınımı ile sonuçlanır. Antijen; inhalasyon, oral, topikal veya parenteral yolla gelebilir. Anaflaksi vakalarının çoğu ilaçlara, besinlere ya da böcek sokmalanna kadar aşırı duyarlılığa bağlıdır. Penisilin diğer ilaçların hepsinden fazla anaflaksiye neden olur. Reaksiyonun derecesi ortaya çıkış hızı ile doğru orantılıdır. Semptomlar genellikle uyarımdan sonra 30 dakika içinde ortaya çıkar ve deri (ürtiker, kızarma, ödem, kaşıntı), solunum sistemi (stridor, ses kabalaşması, öksürük, wheezing, göğüste sıkışma, takipne, rinit), kardiyovasküler sistem (hipotansiyon, taşikardi, şok, kardiyak aritmiler) ve gastrointestinal sistemi (disfaji, bulantı, kusma, diare, karın ağrısı) tutabilir. Ölümcül reaksiyonlarda ölüm, antijenle karşılaşmadan sonra dakikalar içerisinde gerçekleşebilir.
Tanı genellikle öykü ve fizik muayene ile konur. Vasküler kol-laps ile AB'e gelen her pediatrik hastada anaflaksi düşünülmelidir. Hızlı tedavi çok önemlidir. İlgili organ sistemi ve semptomların derecesine göre değişmelidir. Havayolu açıklığı sağlandıktan sonra intramüsküler veya deri altı yolu ile epinefrin verilir. İntravenöz va-zopressör ilaçlar ve volümün yerine konması için (normal serum fizyolojik) damar yolu açılmalıdır.
Anaflaksiye yol açtığı bilinen etkenlerden uzak durulmalıdır. Belirli bir ilaca duyarlı olduğu bilinen hastalarda antihistaminikler ve steroidlerin önceden uygulanması yararlı olabilir. Risk altındaki hastanın tanınabilmesi için sağlık kolyesi taşımaları önerilir. Ayrıca risk altındaki hastalar için her zaman epinefrin bulundurulmalıdır.
Orak Hücre Anemisi
Orak hücre anemisinde orak şekilli hemoglobin molekülleri üretilir ve düzensiz şekilli alyuvarlara neden olur. Ağrı ve organ işlev bozukluğu ile beraber eritrositlerde akut damar içi oraklaşma sonucu ani, bazen ağır ve yaşamı tehdit edici komplikasyonların oluştuğu kronik hemolitik anemi şeklinde belirti verir.
Orak hücre anemisi olan çocuk dalak içinde eritrositlerin oraklaşması ile sonuçlanan dalak işlev bozukluğu nedeni ile dalağın kanla gelen mikroorganizmalan fılitre edememesi sonucu yaşamı tehdit edici enfeksiyonlara karşı duyarlıdır. Sonuçta dalak işlev bozukluğunu 2-4 yaş arasında sıklıkla dalak infarktı izler. Orak hücre krizinin üç temel sınıflandırması vardır. Vazo-oklüzif vücudun herhangi bir yerinde oluşabilir. Küçük damarlar, yumuşak dokular ve organlar (karaciğer, dalak, beyin, akciğer, penis) tıkandığı zaman iskemi, ağrı ve şişme oluşur. Çok küçük çocuklarda vazo-oklüzif kriz bir veya her iki el veya ayakların şişmesi ve sıcaklığı ile karekterizedir. Daha büyük çocuklarda etkilenen organda acı, görsel bozukluk ve solunum sıkıntısı görülür.
Orak Hücre Anemisi Hastalığı
Orak hücre hastalığından kaynaklanan diğer bir sorun aplastik krizdir. Aplastik krizde parvo virüs B19 kemik iliğinde eritrosit ön yapılarını enfekte eder ve retikülostopeni ile birlikte geçici bir eritrosit aplazisi başlatır. Bu durum kansızlığı arttırır.
Siplenik sekestrasyon krizi orak hücre hastalığının en hızlı göstergesidir. Bu kriz daha az görülür. Fakat hızla öldürücü olabilir. Altı ay ile altı yaş arasındaki çocuklarda görülür. Hastanın eritrositlerinin dalakta göllenmesi ciddi anemi ve hipovolemik şokla sonuçlanır.
Orak hücre hastalığı olan çocuklar enfeksiyonlara karşı duyarlıdır. Özellikle streptokokus pnömoni ve diğer patojenlerle oluşan enfeksiyonlar görülür. Orak hücre sendromlu hastada 38.5 derece santigrattan yüksek olan ateş acil olarak değerlendirilmelidir. Yakından izlem gerektiren bir hastalık olduğundan dolayı hastaların çoğu uzmanlarca izlenir. Fakat gerek ilk kriz gerekse ciddi krize tutulan hastalar AB'de sık sık görülürler. Orak hücre krizinin bakımı hipoksi ve asidoz tedavisi için oksijen uygulamasını gerektirir. Serum fizyolojik ve ağrı tedavisi ile beraber IV hidrasyon sağlanmalıdır. Hemoglobin ve hemotokrit düzeyi belirlenmelidir. Kansızlık arttığında özellikle aplastik krizde kan ve kan ürünleri vermek gerekir.
Kardiyovaskuler Aciller
Kardiyovasküler Aciller
Tanılama
Çocukta kan hacmi 80ml/kg'dır. Çocuğun toplam kan hacmi yetişkinden çok daha azdır. 10 kg ağırlığındaki bir çocuktan 1 fincan kan kaybı yetişkindeki 1 çeyrek kan kaybına denk düşer. Çocuklar kan kaybını artan kalp hızı oranlarıyla ve periferal va-zokonstriksiyon ile kompanse edebilirler. Kan hacminin 3'de 1 oranına kadar kan basıncında bir değişiklik olmadan hacmin kaybı olabilir. Kapillerin yeniden dolum süresi pediatrik hastalar da perfüzyonun hassas bir göstergesidir. Normal kapillerin yeniden dolum süresinin yaklaşık iki saniye olduğunda fikir birliği vardır. Üç saniyeden fazla süre normotermik çocukda zayıf perfüzyon işaretidir. Romatizmal kalp hastalıkları ve viral mi-yokardit gibi edinsel kalp hastalıkları da ritm bozukluklarına neden olabilir.
Çocukluk çağlarındaki kardiyovasküler acil durumların nedenleri yetişkinlerinkinden farklıdır. Kalbi zihnimizde bir pompa gibi canlandırarak, kardiyovasküler acil vakaları sistemin işlevi ile ilgili üç kategoriye ayırarak kabaca gruplandırabiliriz:
(1) Konjestif kalp yetmezliği veya doğumsal kalp hastalığı, kar-diyak ritm bozukluğunda görülen yetersiz kalp fonksiyonu, (2) De-hidratasyon, yanıklar veya travma nedeni ile volüm yetersizliği ve (3) Septik şok, anaflaksi, orak hücre hastalığında görülen sıvı dağılımı ile ilgili sorunlar.
Yetersiz Kalp Fonksiyonu
Ritm Bozukluğu
Çocukların genç ve güçlü kalpleri vardır. Bu yüzden, ritm bozuklukları nadiren görülür.Genellikle hipoksi veya metabolik nedenler sonucunda oluşur. Bununla beraber kongenital kalp sorunları olan çocuklar, tıbbi gelişmeler sonucunda yaşama oranları arttığından acil bölüme daha sık gelmektedirler. Ritm bozukluklarına neden olan doğumsal sorunların en sık görüleni büyük kan damarlarının transpozisyonu ve doğumsal mitral stenozdur. Kardiyomiyopatiler, romatizmal kalp hastalıkları, viral myokarditler gibi edinsel kalp hastalıklarıda ritm bozukluklarına neden olabilir. Çocuklardaki anormal ritmler basitçe hızlı, yavaş ve ri-timsiz, düzensiz, perfüzyon sorunlarına bağlı ritmler (nonperfü-zing) olmak üzere üç sınıflandırma içerisinde gruplandırılabilir. Sinüs taşikardi ve supraventriküler taşikardi çocuklarda görülen iki önemli ritm bozukluğudur. Çocuklardaki sinüs taşikardinin 140-220 arasında olduğu düşünülür. Oysa supraventriküler taşikardi genellikle 220 vuruş/dakika oranından daha yüksektir. Sinüs bradikardi genellikle hipoksi nedeni ile oluşur. Oksijen verilerek tedavi edilmelidir. Ritmsiz, düzensiz ve nonperfüzing ritmler kardiyopulmoner canlandırmayı ve ileri yaşam desteği işlemlerini gerektirir.
Konjestiv Kalp Yetmezliği (KKY)
Konjestiv kalp yetmezliği nedeni ile AB'de görülen çocukların çoğunluğu doğumsal kalp hastasıdır. Kronik hastalıklar, ritm bozukluğu, kalp üzerindeki basınç, aşırı sıvı hacmi nedeni ile kalbin etkin pompalama yapamadığı durumlarda, pulmoner ödem, jugu-lar venlerde dolgunluk, karaciğer büyümesi gibi aşırı yükleme belirtilerine yol açarak sıvı sistem içerisinde geriye gider. KKY'nin belirtilerinden bazıları taşikardi, takipne, öksürük, rai, hırıltı, siya-noz, iştahsızlık, solukluk, büyüme yetersizliğidir. KKY ile hastaneye getirilen çocuğun hastanede kalması yoğun değerlendirme ve tedavi görmesi gerekir. Eğer hasta ciddi solunum sıkıntısı içerisinde ise KKY olan yetişkinlerde olduğu gibi oksijen ve solunum terapisi uygulanır.
Sıvı Hacminde Yetersizlik
Çocuklarda hipovolaminin ana tıbbi nedeni sıvı kaybıdır. Kısa bir süre bile olsa ishal ve kusması olan çocuklar riskli durumdadır. Aynı şekilde ateşli ve sıvı alımı yetersiz bir kaç gündür hasta olan çocukta böyledir. Belli bir süre içerisinde çıktı girdiyi aşarsa, sıvı kaybı klinik olarak önemli olur ve elektrolit dengesizliği ortaya çıkar. Bu durum sırasıyla bulantı ve kusmaya neden olur. Ancak tıbbi girişimle geri çevrilebilen aşağı doğru bir spiral başlar. Sıvı kaybı olan çocuk çukur gözlü, soluk derili halsiz, uyuşuk ve hasta gözükür. Çocuğun vücut ağırlığının %5 ya da fazlası kaybolduğu zaman, deri ve mukoz membran kurur. Çocuğu değerlendirirken anne-babaya veya bakıcıya girdi ve çıktı hakkında soru sormak yararlıdır. (Çocuğun aldığı sıvı miktarı, küçük çocuk için dışkılama ve ıslak bezin günde kaç adet olduğu). Kaybedilen sıvı miktarı yerine konmazsa ve elektrolit-sıvı dengesi düzeltilmezse durum hipovole-mik şoka doğru ilerleyebilir.
Kalp vuruş oranı, deri bulguları ve kılcal damar dolgunluğu çocuğun kardiyovasküler durumu hakkında en yararlı bilgiyi sağlar. Hasta şok belirtileri gösteriyorsa yeterli havayolu sağlanır. Oksijen ve intravenöz (IV) sıvılar (20ml/kg serum fizyolojik iyileşme görülünceye kadar devam eder) verilir. Hasta çocukta venöz giriş elde etmek zor ise intraoseous hatta girilebilir. Kemik iliği veya intraosseous iğne ile işlem yapılır. întraosseous hattın genel yerleştirme yeri tibianın proksismalidir veya uyluğun distal yüzüdür. Bu işlem 1940'larda yoğun bir şekilde kullanılmaktaydı ve son zamanlarda tekrar uygulamaya konulmaktadır. 24 saatten daha az uygulandığı zaman, işlemin daha az risk taşıdığı belirtilmektedir. Diğer damar girişleri olmadığında intraosseous zerkin kullanım için geçici bir çözüm olduğu düşünülmelidir. İntraosseous hat aracılığı ile sıvı uygulanması daha yavaş olmasına karşın yeterli sıvı ve diğer ilaçlar başka girişler bulununcaya kadar bu yolla verilebilir. Verilecek sıvı miktarı çocuğun ağırlığı ve sıvı kaybı esas alınarak hesaplanır.
Hidrasyonu değerlendirmek, tedaviye rehberlik etmek ve sıvı kaybının nedenlerinin belirlenmesine yardım etmek için genellikle kan, elektrolit, glikoz, kan üre nitratı (BUN) ve idrar tahlili gereklidir. Hastaneye kabulü gerektiren hastalar; %5-%10 üzerinde sıvı kaybı olanlar (tartı kaybı, mukoza kuruluğu, taşikardi, oliguri, idrar dansitesi 1030 üzerinde olanlar, yüksek BUN) ve ağızdan sıvı ala-mayanlardır.Sadece hafif sıvı kaybı olan ve laboratuvar sonuçlan normal sınırlar içerisindeki hastalar, kabul için diğer nedenler olmadıkça evde bakım önerileri ile taburcu edilirler.
Tanılama
Çocukta kan hacmi 80ml/kg'dır. Çocuğun toplam kan hacmi yetişkinden çok daha azdır. 10 kg ağırlığındaki bir çocuktan 1 fincan kan kaybı yetişkindeki 1 çeyrek kan kaybına denk düşer. Çocuklar kan kaybını artan kalp hızı oranlarıyla ve periferal va-zokonstriksiyon ile kompanse edebilirler. Kan hacminin 3'de 1 oranına kadar kan basıncında bir değişiklik olmadan hacmin kaybı olabilir. Kapillerin yeniden dolum süresi pediatrik hastalar da perfüzyonun hassas bir göstergesidir. Normal kapillerin yeniden dolum süresinin yaklaşık iki saniye olduğunda fikir birliği vardır. Üç saniyeden fazla süre normotermik çocukda zayıf perfüzyon işaretidir. Romatizmal kalp hastalıkları ve viral mi-yokardit gibi edinsel kalp hastalıkları da ritm bozukluklarına neden olabilir.
Çocukluk çağlarındaki kardiyovasküler acil durumların nedenleri yetişkinlerinkinden farklıdır. Kalbi zihnimizde bir pompa gibi canlandırarak, kardiyovasküler acil vakaları sistemin işlevi ile ilgili üç kategoriye ayırarak kabaca gruplandırabiliriz:
(1) Konjestif kalp yetmezliği veya doğumsal kalp hastalığı, kar-diyak ritm bozukluğunda görülen yetersiz kalp fonksiyonu, (2) De-hidratasyon, yanıklar veya travma nedeni ile volüm yetersizliği ve (3) Septik şok, anaflaksi, orak hücre hastalığında görülen sıvı dağılımı ile ilgili sorunlar.
Yetersiz Kalp Fonksiyonu
Ritm Bozukluğu
Çocukların genç ve güçlü kalpleri vardır. Bu yüzden, ritm bozuklukları nadiren görülür.Genellikle hipoksi veya metabolik nedenler sonucunda oluşur. Bununla beraber kongenital kalp sorunları olan çocuklar, tıbbi gelişmeler sonucunda yaşama oranları arttığından acil bölüme daha sık gelmektedirler. Ritm bozukluklarına neden olan doğumsal sorunların en sık görüleni büyük kan damarlarının transpozisyonu ve doğumsal mitral stenozdur. Kardiyomiyopatiler, romatizmal kalp hastalıkları, viral myokarditler gibi edinsel kalp hastalıklarıda ritm bozukluklarına neden olabilir. Çocuklardaki anormal ritmler basitçe hızlı, yavaş ve ri-timsiz, düzensiz, perfüzyon sorunlarına bağlı ritmler (nonperfü-zing) olmak üzere üç sınıflandırma içerisinde gruplandırılabilir. Sinüs taşikardi ve supraventriküler taşikardi çocuklarda görülen iki önemli ritm bozukluğudur. Çocuklardaki sinüs taşikardinin 140-220 arasında olduğu düşünülür. Oysa supraventriküler taşikardi genellikle 220 vuruş/dakika oranından daha yüksektir. Sinüs bradikardi genellikle hipoksi nedeni ile oluşur. Oksijen verilerek tedavi edilmelidir. Ritmsiz, düzensiz ve nonperfüzing ritmler kardiyopulmoner canlandırmayı ve ileri yaşam desteği işlemlerini gerektirir.
Konjestiv Kalp Yetmezliği (KKY)
Konjestiv kalp yetmezliği nedeni ile AB'de görülen çocukların çoğunluğu doğumsal kalp hastasıdır. Kronik hastalıklar, ritm bozukluğu, kalp üzerindeki basınç, aşırı sıvı hacmi nedeni ile kalbin etkin pompalama yapamadığı durumlarda, pulmoner ödem, jugu-lar venlerde dolgunluk, karaciğer büyümesi gibi aşırı yükleme belirtilerine yol açarak sıvı sistem içerisinde geriye gider. KKY'nin belirtilerinden bazıları taşikardi, takipne, öksürük, rai, hırıltı, siya-noz, iştahsızlık, solukluk, büyüme yetersizliğidir. KKY ile hastaneye getirilen çocuğun hastanede kalması yoğun değerlendirme ve tedavi görmesi gerekir. Eğer hasta ciddi solunum sıkıntısı içerisinde ise KKY olan yetişkinlerde olduğu gibi oksijen ve solunum terapisi uygulanır.
Sıvı Hacminde Yetersizlik
Çocuklarda hipovolaminin ana tıbbi nedeni sıvı kaybıdır. Kısa bir süre bile olsa ishal ve kusması olan çocuklar riskli durumdadır. Aynı şekilde ateşli ve sıvı alımı yetersiz bir kaç gündür hasta olan çocukta böyledir. Belli bir süre içerisinde çıktı girdiyi aşarsa, sıvı kaybı klinik olarak önemli olur ve elektrolit dengesizliği ortaya çıkar. Bu durum sırasıyla bulantı ve kusmaya neden olur. Ancak tıbbi girişimle geri çevrilebilen aşağı doğru bir spiral başlar. Sıvı kaybı olan çocuk çukur gözlü, soluk derili halsiz, uyuşuk ve hasta gözükür. Çocuğun vücut ağırlığının %5 ya da fazlası kaybolduğu zaman, deri ve mukoz membran kurur. Çocuğu değerlendirirken anne-babaya veya bakıcıya girdi ve çıktı hakkında soru sormak yararlıdır. (Çocuğun aldığı sıvı miktarı, küçük çocuk için dışkılama ve ıslak bezin günde kaç adet olduğu). Kaybedilen sıvı miktarı yerine konmazsa ve elektrolit-sıvı dengesi düzeltilmezse durum hipovole-mik şoka doğru ilerleyebilir.
Kalp vuruş oranı, deri bulguları ve kılcal damar dolgunluğu çocuğun kardiyovasküler durumu hakkında en yararlı bilgiyi sağlar. Hasta şok belirtileri gösteriyorsa yeterli havayolu sağlanır. Oksijen ve intravenöz (IV) sıvılar (20ml/kg serum fizyolojik iyileşme görülünceye kadar devam eder) verilir. Hasta çocukta venöz giriş elde etmek zor ise intraoseous hatta girilebilir. Kemik iliği veya intraosseous iğne ile işlem yapılır. întraosseous hattın genel yerleştirme yeri tibianın proksismalidir veya uyluğun distal yüzüdür. Bu işlem 1940'larda yoğun bir şekilde kullanılmaktaydı ve son zamanlarda tekrar uygulamaya konulmaktadır. 24 saatten daha az uygulandığı zaman, işlemin daha az risk taşıdığı belirtilmektedir. Diğer damar girişleri olmadığında intraosseous zerkin kullanım için geçici bir çözüm olduğu düşünülmelidir. İntraosseous hat aracılığı ile sıvı uygulanması daha yavaş olmasına karşın yeterli sıvı ve diğer ilaçlar başka girişler bulununcaya kadar bu yolla verilebilir. Verilecek sıvı miktarı çocuğun ağırlığı ve sıvı kaybı esas alınarak hesaplanır.
Hidrasyonu değerlendirmek, tedaviye rehberlik etmek ve sıvı kaybının nedenlerinin belirlenmesine yardım etmek için genellikle kan, elektrolit, glikoz, kan üre nitratı (BUN) ve idrar tahlili gereklidir. Hastaneye kabulü gerektiren hastalar; %5-%10 üzerinde sıvı kaybı olanlar (tartı kaybı, mukoza kuruluğu, taşikardi, oliguri, idrar dansitesi 1030 üzerinde olanlar, yüksek BUN) ve ağızdan sıvı ala-mayanlardır.Sadece hafif sıvı kaybı olan ve laboratuvar sonuçlan normal sınırlar içerisindeki hastalar, kabul için diğer nedenler olmadıkça evde bakım önerileri ile taburcu edilirler.
Alt Solunum Yolu Enfeksiyonlari
Alt Solunum Yollarına Ait Acil Durumlar
Astım ve alt solunum enfeksiyonu
Acil bölüm çalışanları alt solunum yolları rahatsızlıklarına aşinadır. Astım, pnömoni, bronşit en yaygın olanlarıdır, çocuklarda astım, genellikle bronş hiperaktivitesi ve farklı derecelerde hava yolu obstrüksiyonu ile birlikte, tekrarlayan öksürük ve wheezing ataklarına neden olan hava yollarında eozinofıl ve mast hücresinin ön planda olduğu, kronik, enflamatuar bir hastalıktır. Akut astım atağı ise, çocuğun profılaktik antienflamatuar tedavisinin uygunsuz ya da yetersiz yapılması veya astım atağını başlatan faktörlerle karşılaşması sonucu ortaya çıkan ve çocuğun acil ya da yoğun bakım şartlarında tedavi ve bakımını gerektirecek kadar ağır olabilen bir tablodur. Çocuklarda ve genç erişkinlerdeki kronik akciğer hastalıkları içinde en sık görülen astımın sıklığının giderek arttığı bildirilmektedir. Görülme sıklığı genel olarak % 1 -12, ülkemizde ise %6-8 oranındadır.
Çocukluk çağı astımı genellikle 3-8 yaşlannda başlar, erkek çocuklarda kızlara oranla iki kat daha fazla; kentlerde yaşayanlarda kırsal yerlerde yaşayanlara oranla daha sık görülür.
Akut Astım Atağını Başlatan Nedenler Aşağıda Sıralanmıştır-
1. Uzun dönemli profılaktik antienflamatuar tedavinin yetersiz ya da uygunsuz yapılması.
2. Uyarıcı faktörlerle karşılaşma. Solunum yollarını uyaran bazı faktörler akut atağı başlatabilir.
Alt Solunum Yolları Bunlar
Alerjenler
Solunum yolu enfeksiyonları
Ev içi hava kirliliği
Dış ortam hava kirliliği
Bazı besinler ve katkı maddeleri
Bazı ilaçlar
Bazı hava koşulları
Aşırı ve kötü hava koşullarında yapılan egzersizdir.
3. Emasyonel faktörler.
Uyarıcı faktörler hastalara göre farklılık gösterir. Bir hastada birden çok faktör bir arada olabilir.
Çocuklarda akut astım atağı hafiften, yaşamı tehdit eden düzeylere kadar değişebilir. İlk nöbet, genellikle üst solunum yolu enfeksiyonu sonucu gece oluşur.
Astımın nedenini belirleme ve durumun ciddiyetini değerlendirme için ayrıntılı bir öykü yararlı olabilir. Tekrarlanan astım krizleri tehlikeli belirtidir. Son zamanlarda hastaneye getirilen çocuğun bir ay ya da bir yıldır akut epizodu olmayan çocuğa göre daha ciddi astım sorunu vardır.
Astımın bronkospazm, enflamasyon, ödem olmak üzere üç öğesi bulunur. AB'de astım yönetiminde önerilen tedavi tartışmalı bir konudur. Birçok hastanenin kendine özgü protokolleri vardır. Bazı genel öneriler oksijen içerir. Mümkün oldukça enjeksiyondan çok inhalasyon ve oral yolla tedavi kullanılmalıdır. Tedaviye cevap vermeyen, solunum sıkıntısı olan hastanın arteriyal kan gazı ölçümü sınırlıdır. Çocuğun ateşi varsa, tam kan sayımının, tercihen ilaç uygulanmasından önce yapılması gerekir. Çünkü laboratuvar testleri ilaç tedavisinden etkilenebilir. Tedavinin amacı, obstriksiyonu en kısa zamanda ortadan kaldırmak, hipoksiyi ve akciğer fonksiyonlarını düzeltmek, gelecekte olabilecek krizler için yazılı plan yapmaktır. Bakımın amacı ise; semptomları düzeltmek, tanı ve tedaviye yardımcı olmak, çocuğun günlük yaşam aktivitesini sağlamaktır.
Bronşiolit ve alt solunum yolu hastalıkları
18 aylıktan daha küçük olan çocuklarda sıklıkla görülen, bronşiolit yaşamı tehdit eden bir hastalık olabilir. Ateşli bir süreç bronşial mukoza üzerinde ödem oluşmasına neden olur. Bu durum soluk almada güçlükle sonuçlanır. Bronşiolit düşük ateş, hırıltılı solunum ve öksürükle tanımlanır. Bronşioliti; bronşial astımdan ayırt etmek zor olduğu için AB'de dikkatli tanılamanın yapılması gerekir.
Arteriyal kan gazı, tam kan, nazofarenksden kültür dahil laboratuvar testleri istenir. Hava sıkışmasını göstermek için, göğüs radyografisi çekilir. Apnesi olan çocuklar ve iki aydan daha küçük olan bebeklerin hastaneye yatırılması gerekir.
Pnömoni
Büyük çocuklarda pnömoni nedeni genellikle virüslerdir. Yaşamın ilk haftalarında ise B grubu streptokok ve gram-negatif basillerin oluşturduğu bakteriyel pnomöni daha çok görülür. Gerek viral, gerekse bakteriyal olsun, patojenler akciğerlere ulaşarak, akciğerlerde sıvı toplanmasına, takipne, öksürük ve ateşle sonuçlanan tepkilere neden olurlar. Bakteriyal pnömoni 38.5-41C varan ateşle aniden başlar. AB'de yönetim solunum durumunun dikkatli değerlendirilmesini, oksijen kullanımını, la-boratuvar testleri ve göğüs radyografisi gibi teşhise yönelik muayeneleri içerir. Pnömonili, ancak solunum zorluğu olmayan çocuklar taburcu edilebilir ve ayaktan hasta prensiplerine göre ilaç tedavisi yapılabilir. Reçetede belirtilenlere ailenin uyabilme durumu göz önünde bulundurulmalıdır.
Solunum sıkıntısı belirtilerine yol açan, ancak solunuma ait olmayan sorunlar, metabolik asidoz ve aspirin alımı ile sonuçlanan sorunlardır.
Hastanın takipne veya bradipnesi olduğu zaman bu nedenler düşünülmelidir.
Astım ve alt solunum enfeksiyonu
Acil bölüm çalışanları alt solunum yolları rahatsızlıklarına aşinadır. Astım, pnömoni, bronşit en yaygın olanlarıdır, çocuklarda astım, genellikle bronş hiperaktivitesi ve farklı derecelerde hava yolu obstrüksiyonu ile birlikte, tekrarlayan öksürük ve wheezing ataklarına neden olan hava yollarında eozinofıl ve mast hücresinin ön planda olduğu, kronik, enflamatuar bir hastalıktır. Akut astım atağı ise, çocuğun profılaktik antienflamatuar tedavisinin uygunsuz ya da yetersiz yapılması veya astım atağını başlatan faktörlerle karşılaşması sonucu ortaya çıkan ve çocuğun acil ya da yoğun bakım şartlarında tedavi ve bakımını gerektirecek kadar ağır olabilen bir tablodur. Çocuklarda ve genç erişkinlerdeki kronik akciğer hastalıkları içinde en sık görülen astımın sıklığının giderek arttığı bildirilmektedir. Görülme sıklığı genel olarak % 1 -12, ülkemizde ise %6-8 oranındadır.
Çocukluk çağı astımı genellikle 3-8 yaşlannda başlar, erkek çocuklarda kızlara oranla iki kat daha fazla; kentlerde yaşayanlarda kırsal yerlerde yaşayanlara oranla daha sık görülür.
Akut Astım Atağını Başlatan Nedenler Aşağıda Sıralanmıştır-
1. Uzun dönemli profılaktik antienflamatuar tedavinin yetersiz ya da uygunsuz yapılması.
2. Uyarıcı faktörlerle karşılaşma. Solunum yollarını uyaran bazı faktörler akut atağı başlatabilir.
Alt Solunum Yolları Bunlar
Alerjenler
Solunum yolu enfeksiyonları
Ev içi hava kirliliği
Dış ortam hava kirliliği
Bazı besinler ve katkı maddeleri
Bazı ilaçlar
Bazı hava koşulları
Aşırı ve kötü hava koşullarında yapılan egzersizdir.
3. Emasyonel faktörler.
Uyarıcı faktörler hastalara göre farklılık gösterir. Bir hastada birden çok faktör bir arada olabilir.
Çocuklarda akut astım atağı hafiften, yaşamı tehdit eden düzeylere kadar değişebilir. İlk nöbet, genellikle üst solunum yolu enfeksiyonu sonucu gece oluşur.
Astımın nedenini belirleme ve durumun ciddiyetini değerlendirme için ayrıntılı bir öykü yararlı olabilir. Tekrarlanan astım krizleri tehlikeli belirtidir. Son zamanlarda hastaneye getirilen çocuğun bir ay ya da bir yıldır akut epizodu olmayan çocuğa göre daha ciddi astım sorunu vardır.
Astımın bronkospazm, enflamasyon, ödem olmak üzere üç öğesi bulunur. AB'de astım yönetiminde önerilen tedavi tartışmalı bir konudur. Birçok hastanenin kendine özgü protokolleri vardır. Bazı genel öneriler oksijen içerir. Mümkün oldukça enjeksiyondan çok inhalasyon ve oral yolla tedavi kullanılmalıdır. Tedaviye cevap vermeyen, solunum sıkıntısı olan hastanın arteriyal kan gazı ölçümü sınırlıdır. Çocuğun ateşi varsa, tam kan sayımının, tercihen ilaç uygulanmasından önce yapılması gerekir. Çünkü laboratuvar testleri ilaç tedavisinden etkilenebilir. Tedavinin amacı, obstriksiyonu en kısa zamanda ortadan kaldırmak, hipoksiyi ve akciğer fonksiyonlarını düzeltmek, gelecekte olabilecek krizler için yazılı plan yapmaktır. Bakımın amacı ise; semptomları düzeltmek, tanı ve tedaviye yardımcı olmak, çocuğun günlük yaşam aktivitesini sağlamaktır.
Bronşiolit ve alt solunum yolu hastalıkları
18 aylıktan daha küçük olan çocuklarda sıklıkla görülen, bronşiolit yaşamı tehdit eden bir hastalık olabilir. Ateşli bir süreç bronşial mukoza üzerinde ödem oluşmasına neden olur. Bu durum soluk almada güçlükle sonuçlanır. Bronşiolit düşük ateş, hırıltılı solunum ve öksürükle tanımlanır. Bronşioliti; bronşial astımdan ayırt etmek zor olduğu için AB'de dikkatli tanılamanın yapılması gerekir.
Arteriyal kan gazı, tam kan, nazofarenksden kültür dahil laboratuvar testleri istenir. Hava sıkışmasını göstermek için, göğüs radyografisi çekilir. Apnesi olan çocuklar ve iki aydan daha küçük olan bebeklerin hastaneye yatırılması gerekir.
Pnömoni
Büyük çocuklarda pnömoni nedeni genellikle virüslerdir. Yaşamın ilk haftalarında ise B grubu streptokok ve gram-negatif basillerin oluşturduğu bakteriyel pnomöni daha çok görülür. Gerek viral, gerekse bakteriyal olsun, patojenler akciğerlere ulaşarak, akciğerlerde sıvı toplanmasına, takipne, öksürük ve ateşle sonuçlanan tepkilere neden olurlar. Bakteriyal pnömoni 38.5-41C varan ateşle aniden başlar. AB'de yönetim solunum durumunun dikkatli değerlendirilmesini, oksijen kullanımını, la-boratuvar testleri ve göğüs radyografisi gibi teşhise yönelik muayeneleri içerir. Pnömonili, ancak solunum zorluğu olmayan çocuklar taburcu edilebilir ve ayaktan hasta prensiplerine göre ilaç tedavisi yapılabilir. Reçetede belirtilenlere ailenin uyabilme durumu göz önünde bulundurulmalıdır.
Solunum sıkıntısı belirtilerine yol açan, ancak solunuma ait olmayan sorunlar, metabolik asidoz ve aspirin alımı ile sonuçlanan sorunlardır.
Hastanın takipne veya bradipnesi olduğu zaman bu nedenler düşünülmelidir.
Pediatrik Acil Durumlar
Pediatrik Tıbbi Aciller ve Pediatrik Acil Durumlar
Çocuk acil bölümlerinde çalışanlar diğer bölümlerde çalışanlara göre genellikle daha yoğun anksiyete yaşarlar. Çocuğun hastaneye apar topar getirilişinden başlayarak acil bölüm ortamında aciliyet ve faaliyet artar. Bu endişenin en önemli nedenlerinden biri küçük çocuklara karşı olan genel ilgidir. Diğer nedenler ise çocukların özel boyutlardaki aletlere, ilaç dozlarına, sıvı uygulama protokollerine gereksinim duymalarıdır. Ayrıca çocuğun bakımı yaş gruplanna özgü hastalık ve yaralanma bilgisine sahip acil bakım elemanlarını gerektirir.
"Çocuklar küçük yetişkinler değildir" ifadesi çocuk hastaların bakımında endişeyi artırabilir.
Tedavinin bazı aşamalarında farklılık olmakla birlikte temel prensipler genellikle çocuk ve yetişkinler için aynıdır. Yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklarda da hava yolunu etkileyen hastalıklar, solunum, dolaşım ile ilgili sorunlar ve çocuğun nörolojik durumu birinci derecede önemlidir.
Yetişkin ve çocuklarda solunum, kardiyovasküler veya mental durumda bir bozukluk varsa hızlı tamlama ve erken girişim, çok önemlidir. Çocuk hastalıklarının yaş gruplanna göre belirtileri, bulguları ve tedavisine yönelik genel bilginin varlığı çocuk bakımının kalitesini arttırır. Çocuklarda acil bakım ve değerlendirmeye yönelik olan sorunlar bu bölümde tartışılmıştır.
Solunum sistemi acilleri ve pediatrik acil
Çocuklarda solunum yetmezliği genellikle kalp yetmezliğinin erken belirtisi olduğu için solunum sıkıntısı ve yetmezliğini tanılamak önemlidir. Solunumla ilgili acil vaka tanımlandıktan hemen sonra, erken girişimde bulunulursa solunum yetmezliği, şok, kalp durması ve ölüme doğru gidebilecek kaçınılmaz ilerleme durdurulabilir.
Tanılamayı kolaylaştırmak için, acil solunum vakaları, kabaca üst ve alt solunum yolu sorunları olanlar şeklinde ayrılabilirler. Aynı zamanda solunum sorunlarına benzer belirti ve bulguları içeren ancak solunum sistemi ile ilgili olmayan durumlar da vardır.
Tanılama ve pediatrik aciller ppt
Çocuklarda Solunum Sıkıntısının
(Respiratuvar Distres) Belirtileri
Genel Görünüş
Sağlıklı çocuk uyanık(alert) ve aktiftir. Ağlıyorsa kolaylıkla yatıştırılır ve deri rengi normaldir. Döküntü yoktur. Sorunu olan çocuklar ise hasta görünürler. Çocuğun pozisyonu gözlemlenir. Solunum yollarında sorunu olan çocuk vücudunu ön tarafa biraz eğerek sanki çiçek kokluyormuş gibi başını koklama pozisyonunda tutduğu zaman rahatlık hisseder. Bu pozisyon solunum yollarında açıklığı sağlayarak çocuğu rahatlatır.
Solunum Hızı ve Şekli
Çocukların solunum kasları iyi gelişmemiş olduğundan diyafram solunumda önemli rol oynar. Küçük çocuklarda solunum oranını değerlendirmenin en iyi yöntemi steteskopla göğsün dinlenmesi ve karnın inip çıkışının gözlemlenmesidir. Solunum hızı genellikle düzensizdir, bu nedenle dikkatle bir dakika da değerlendirilmelidir.
Yaşa göre normal solunum oranları değişir. Yenidoğan bebek dakikada 30-40 normal solunum hızına sahiptir. Çocuk büyüdükçe bu oran düşer. Solunum sorunu ile beraber solunum oranı başlangıçta artar. Yaş göz önünde bulundurulmaksızın dakikada 60'dan daha hızlı solunum çocukta solunum sıkıntısının belirtisi olarak düşünülmelidir. Solunum yetmezliği arttıkça çocuk asi-doza doğru kayar ve şuur değişiklikleri gözlemlenir. Solunum oranı yavaşlar. Pediatrik hastalarda bu nedenle bradipne ciddi bir belirtidir. Yetişkin solunum oranı preadölesan bir çocuk için genellikle düşük bir orandır.
Cheyne-stokes (derinliği git gide artan ve daha sonra azalan), dağınık apne periyodlu solunumlar veya kussmal solunum (hızlı, derin ve sıklıkla diyabetik ketoasidozda görülen solunum) gibi anormal solunum şekilleri yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da kritik hastalık ve yaralanma belirtileri olarak görülür.
Solunum Güçlüğü
Solunum sıkıntısı olan çocuklar solunum güçlüğü çekerler ve soluk almak için accessory kaslarını (interkostal, substernal, extensor ve boyun kasları) kullanırlar. Soluk alma çabası arttıkça interkostal, substernal ve subraklavikular kasılmalar gözükür.
Soluk almak göğsü genişletmek için kasların kullanıldığı aktif bir süreçtir. Soluk vermek ise, akciğer ve göğüs duvarı esnekliğine dayanan pasif bir süreçtir. Normal şartlar altında bu iki süreç dengelenir. Soluk verme aşağı yukarı soluk alma ile aynı zamanı alır(so-luk alma/verme oranı=l: 1). Hava yolu enflamasyon ve tıkanma ile daraldığında soluk alma zamanı aynı kalır fakat soluk verme zamanı uzar. (Nefes alma/verme oram=l:2 veya 1:3).
Solunum Kalitesi
Solunum kalitesi solunum derinliği ve sesini içerir. Çocuğun göğsü simetrik olarak genişlemelidir. Yetişkinlerde olduğu gibi asimetri veya yetersiz genişleme pnomotoraks veya hemotoraks ya da yabancı cisim aspirasyonu gibi ciddi sorunları gösterir. Çocuğun göğsünü steteskopla dinlerken, steteskopu anterior aksiller hat üzerine, her iki tarafdaki ikinci interkostal bölge düzeyine koymak gerekir. Bu herhangi bir anormal solunum sesinin yerinin belirlenmesine yardımcı olur. Çocuk göğsünün küçük hacmi ve göğüs duvarının inceliği göğüsün her iki tarafından sesin toraksa aktarılmasına neden olur (hatta karına). Bu yüzden göğüsün iç ve dış yüzeylerini dinlemek yetişkinlerde olduğu gibi tanılama için yararlı olmayabilir.
Şuur Durumu
Çocuğun şuurunu tanılamada uyanıklık, bakıcılarla ilişki ve oyun oynama isteği önemli gözlemlerdir. Sinirlilik genellikle hipok-si işaretidir. Fakat giderek sakinleşen huzursuz çocuklarda bu rahatlığın düzelen oksijenasyonun sağladığı rahatlıkdan dolayı mı olduğunu belirlemek için dikkatle değerlendirilir.
İzleme
Arteriyel kan gazlan analizi hastanın solunum durumunu açıkça gösterir. Pediatrik hastalar için doğru ölçümlerin ne kadar değerli olduğu göz Önüne alınmalıdır. Çünkü bu prosedürün neden olduğu ek stres çocuğun durumunda kötüleşmeye neden olabilir.
Nabız oksimetresi oksijen saturasyonunu ölçmek için sürekli ve yararlı bir araçtır ve arteriyel kan gazı ölçümü ile karşılaştırmada iyi uyum sağlar. %90 ile %93'lük oksijen saturasyonu çocuklarda kabul edilebilir en düşük orandır. Nabız oksimetresinin en büyük sınırlılığı karbondioksit ve asit baz dengesine yönelik herhangi bir işaret vermemesidir. Nabız oksimetir hemoglobin renginin analizi üzerine temellendiği için, travmadan dolayı ekstremite perfüzyonu ortadan kalktığında, vücut ısısı düştüpnde .vazopresör kullanıldığında veya anemide eritrosit sayısı azaldığında yararlı olmayabilir.
Üst Solunum Yollarına Ait Acil Durumlar
Üst havayollan trakea, larenks, glottik açıklık, epiglot, farenks, burun ve ağız boşluklarını içerir. Çocuklarda üst solunum yolları sorunları yabancı cisim aspirasyonu, krup (laringotrakeabronşit) enfeksiyonlar, epiglotitis (supraglotitis), retrofaranjiyal veya peri-tonsiller abse ve anaflaktik reaksiyonlar gibi enflamasyon sürecinin sonucu olarak üst havayolu yapısındaki ödemden kaynaklanabilir. Üst solunum yolları tıkanıklığı; burun tıkanıklığı, hırlama, kaba ses, horlama, stridoru içerir.
Krup
Larenks, trakea ve ana bronşun enflamasyonudur. Krup kızlardan çok erkek çocukları etkiler. 6 ay-3 yaş arasındaki çocuklarda ve viral bir üst solunum, yolu enfeksiyonundan sonra görülür. Genellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde ortaya çıkar. Çocuk ailesi tarafından acil bölüme getirilir ve bir kaç gündür ateşi ve üşütmesi olduğu, soluk almakta zorluk çektiği söylenir. Hastayı muayene ederken hava hareketinin yeterliliğini belirlemek için göğsü steteskopla dinlemek ve şuurunu dikkatlice izlemek gerekir. Kruplu çocukta hafif bir üst solunum yolu enfeksiyonunun ardından genellikle gece olmak üzere, aniden boğulur biçimde öksürük stridor ve solunum sıkıntısı başlar. Solunum kaslarında ret-raksiyon, takipne ve siyanoz gelişebilir. Vücut ısısı normal ya da hafif yüksektir. Öksürük dışndaki belirtiler bir kaç saat sonra yatışır. Öykü, fizik muayene, radyolojik değerlendirmelerle tanı konur. Kruplu çocukta dinlenme halinde sitridor varsa, yiyecek alamıyorsa ve ailesi ev bakımını sağlayamayacak kadar ciddi krup rahatsızlığı varsa çocuk gözlem ve destekleyici tedavi için hastaneye yatırılır. Serin buhar verilir. Obstriksiyonu azaltmak için buharla epinefrin, larenks ödemi için tek doz steroid verilebilir. Ciddi krup rahatsızlığı olan çocuk dinlenir ve uyurken hırıltı, "derin göğüs kafesi reaksiyonları, huzursuzluk ve siyanoz vardır. Yiyecek alamayan ve aileleri yeterli ev bakımını sağlayamayan ciddi krupu olan çocukların hastanede kalmaları gerekir. Krup genellikle buğu tedavisine cevap verir ve çocuklar eve gidebilecek kadar iyileşirler. Taburcu edilmeden önce aileye krupla ilgili evde bakım kuralları anlatılmalıdır.
Epiglotit (supraglotit)
Epiglotun (yutkunma sırasında larinks açıklığını kapatan , yutkunmayı takiben yükselerek larins açıklığını sürdüren kapak doku) enflamasyonudur. Soluk borusunu tıkayabilen nadir bir hastalıktır. Epiglotit terimi yerine supraglotit terimide kullanılır. Çünkü ses telleri (glotis) üzerindeki bölgenin herhangi bir oranda şişmesini içerir. Supraglotit 6 yaşından küçük olan çocuklarda ve genellikle bakteriyel bir üst solunum yolu enfeksiyonunu izleyerek gelişir. Çocuk AB'e solunum sıkıntısı, hasta görünüş ve yutkunma sorunu ile geldiği zaman bu hastalık olasılığı düşünülmelidir. Aileler, yüksek ateşle (>39.4°C) hastalığın ani başlangıcını ifade ederler.
Çocuğun anne-babasının veya bakıcının kucağında rahat bir şekilde yatması sağlanır, oksijen verilir(maskeyi istemezse, blow by yöntemi ile üfleyerek) ve endotrakeal entübasyon veya diğer tıbbi malzemeler gerekli olabilir. Yüksek derecede tıkanıklığı olan pediat-rik hastalara bu donanımla iyi ventilasyon yapılabilir. Hasta geldiğinde uzman bir hekim derhal çağınlmalıdır. Eğer entübasyon gerekli olursa, en deneyimli personel tarafından yapılmalıdır ve anestezi gerekebilir. IV yol bulunamıyorsa işlem ertelenir. Çünkü hastanın moralini bozarak soluk borusunu tıkama riski büyüktür. Epiglo-titi belirlemek için lateral boyun radyografisi çekilir. Supraglotitin neden olduğu ciddi solunum sıkıntısı olan hastalar genellikle doğrudan doğruya entübasyon veya trakeostomi için ameliyet odasına alınır. Enfeksiyonu tedavi etmek için streoidler değil, antimikrobial tedavi kullanılır.
Peritonsiller ve Retrofarenjiyal Abseler
Epiglotite benzer belirti ve bulguları olan diğer sorun peritonsiller abselerdir. Nadirende olsa bu çocuğun solunum yollarını tehlikeye sokabilir. Epiglotitden daha yavaş başlangıcı olan retrofarenjiyal abseler, solunum yollarında büyüyerek önemli bir risk ortaya koya-bilir.Peritonsiller veya retrofarenjiyal abseli bir çocuğun dikkate ve solunum, dolaşım fonksiyonları desteğine gereksinimi vardır. Retrofarenjiyal abseler ameliyathanede öpere edilir. Fakat eğer solunum yollarını tıkama tehlikesi varsa AB'de direne edilebilir. Her iki tür abse direnajında IV antibiyotikler verilir.
Yabancı Cisim Aspirasyonu
Küçük çocuklar zemin üzerinde oynayarak çok iyi vakit geçirirler. Zeminde bulunan nesnelerin ağızlarına, boğazlarına gitmesi olasıdır. AB'e solunum güçlüğü ile getirilmiş bir çocuk diğer herhangi bir belirti yoksa, yabancı cismin solunum yollarına gitmesinden şüphe edilmelidir. Klinik bulgular, aspire edilen maddenin anatomik lokalizasyonuna ve oluşan tıkanıklığın derecesine bağlıdır. Yabancı cismin solunum sisteminde yerleştiği yere göre gözlenen belirtiler şunlardır: Larenksde ise; ses kısıklığı, öksürük, konuşma güçlüğü ,dispne,siyanoz, apne, stridor, trakea'-da ise; ses kısıklığı, öksürük dispne, stridor ve siyanoz, bronşlarda ise; öksürük, dispne, atelektazi, ateş, pnömoni belirtileri görülür. Üst solunum yolllarında nesne gözlemlenemezse, kesin loka-lizasyon radyografi ile belirlenmelidir. Bronkoskopi gerekli olabilir. Yutulan objelerin genellikle sindirim yollarından geçmesine izin verilir. Uzun ve keskin nesneler bunun dışında tutulur. Çünkü bunlar bağırsağı delebiIir. Tedavide bebek ya da çocuk için ilk yardım uygulanır. Kullanılan ilk yardım tekniği heimlich manev-rasıdır. Çocuk baş aşağı çevrilir ve skapula arasına dört beş kez vurulur. Basıncın artması ile aspire edilen cisim bulunduğu yerden gevşeyerek çıkabilir. Cisim çıkmazsa çocuğun arkasına geçerek sternumun altına iki elle 6-10 kez basınç uygulanır. Bu işlemlerden sonra ağzı açılır. Ve eğer yabancı cisim görülebiliyorsa çocuk tekrar baş aşağı çevrilir. Ve iki skapula arasına 4-5 kez vurulur. Bu şekilde de çıkanlamazsa laringoskopi ya da bronkos-kopi yapılır. Yabancı cisme bağlı sekonder enfeksiyonu önlemek için antibiyotikler verilir.
Bakımda aspirasyona ilişkin semptomlar değerlendirilir. Yabancı cisim çıkarıldıktan sonra öğürme refleksinin geri dönmesi beklenir. Yutması gözlenerek azar azar su verilir. Oksijen ve su tedavisi uygulanır.
Çocuk acil bölümlerinde çalışanlar diğer bölümlerde çalışanlara göre genellikle daha yoğun anksiyete yaşarlar. Çocuğun hastaneye apar topar getirilişinden başlayarak acil bölüm ortamında aciliyet ve faaliyet artar. Bu endişenin en önemli nedenlerinden biri küçük çocuklara karşı olan genel ilgidir. Diğer nedenler ise çocukların özel boyutlardaki aletlere, ilaç dozlarına, sıvı uygulama protokollerine gereksinim duymalarıdır. Ayrıca çocuğun bakımı yaş gruplanna özgü hastalık ve yaralanma bilgisine sahip acil bakım elemanlarını gerektirir.
"Çocuklar küçük yetişkinler değildir" ifadesi çocuk hastaların bakımında endişeyi artırabilir.
Tedavinin bazı aşamalarında farklılık olmakla birlikte temel prensipler genellikle çocuk ve yetişkinler için aynıdır. Yetişkinlerde olduğu gibi, çocuklarda da hava yolunu etkileyen hastalıklar, solunum, dolaşım ile ilgili sorunlar ve çocuğun nörolojik durumu birinci derecede önemlidir.
Yetişkin ve çocuklarda solunum, kardiyovasküler veya mental durumda bir bozukluk varsa hızlı tamlama ve erken girişim, çok önemlidir. Çocuk hastalıklarının yaş gruplanna göre belirtileri, bulguları ve tedavisine yönelik genel bilginin varlığı çocuk bakımının kalitesini arttırır. Çocuklarda acil bakım ve değerlendirmeye yönelik olan sorunlar bu bölümde tartışılmıştır.
Solunum sistemi acilleri ve pediatrik acil
Çocuklarda solunum yetmezliği genellikle kalp yetmezliğinin erken belirtisi olduğu için solunum sıkıntısı ve yetmezliğini tanılamak önemlidir. Solunumla ilgili acil vaka tanımlandıktan hemen sonra, erken girişimde bulunulursa solunum yetmezliği, şok, kalp durması ve ölüme doğru gidebilecek kaçınılmaz ilerleme durdurulabilir.
Tanılamayı kolaylaştırmak için, acil solunum vakaları, kabaca üst ve alt solunum yolu sorunları olanlar şeklinde ayrılabilirler. Aynı zamanda solunum sorunlarına benzer belirti ve bulguları içeren ancak solunum sistemi ile ilgili olmayan durumlar da vardır.
Tanılama ve pediatrik aciller ppt
Çocuklarda Solunum Sıkıntısının
(Respiratuvar Distres) Belirtileri
Genel Görünüş
Sağlıklı çocuk uyanık(alert) ve aktiftir. Ağlıyorsa kolaylıkla yatıştırılır ve deri rengi normaldir. Döküntü yoktur. Sorunu olan çocuklar ise hasta görünürler. Çocuğun pozisyonu gözlemlenir. Solunum yollarında sorunu olan çocuk vücudunu ön tarafa biraz eğerek sanki çiçek kokluyormuş gibi başını koklama pozisyonunda tutduğu zaman rahatlık hisseder. Bu pozisyon solunum yollarında açıklığı sağlayarak çocuğu rahatlatır.
Solunum Hızı ve Şekli
Çocukların solunum kasları iyi gelişmemiş olduğundan diyafram solunumda önemli rol oynar. Küçük çocuklarda solunum oranını değerlendirmenin en iyi yöntemi steteskopla göğsün dinlenmesi ve karnın inip çıkışının gözlemlenmesidir. Solunum hızı genellikle düzensizdir, bu nedenle dikkatle bir dakika da değerlendirilmelidir.
Yaşa göre normal solunum oranları değişir. Yenidoğan bebek dakikada 30-40 normal solunum hızına sahiptir. Çocuk büyüdükçe bu oran düşer. Solunum sorunu ile beraber solunum oranı başlangıçta artar. Yaş göz önünde bulundurulmaksızın dakikada 60'dan daha hızlı solunum çocukta solunum sıkıntısının belirtisi olarak düşünülmelidir. Solunum yetmezliği arttıkça çocuk asi-doza doğru kayar ve şuur değişiklikleri gözlemlenir. Solunum oranı yavaşlar. Pediatrik hastalarda bu nedenle bradipne ciddi bir belirtidir. Yetişkin solunum oranı preadölesan bir çocuk için genellikle düşük bir orandır.
Cheyne-stokes (derinliği git gide artan ve daha sonra azalan), dağınık apne periyodlu solunumlar veya kussmal solunum (hızlı, derin ve sıklıkla diyabetik ketoasidozda görülen solunum) gibi anormal solunum şekilleri yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da kritik hastalık ve yaralanma belirtileri olarak görülür.
Solunum Güçlüğü
Solunum sıkıntısı olan çocuklar solunum güçlüğü çekerler ve soluk almak için accessory kaslarını (interkostal, substernal, extensor ve boyun kasları) kullanırlar. Soluk alma çabası arttıkça interkostal, substernal ve subraklavikular kasılmalar gözükür.
Soluk almak göğsü genişletmek için kasların kullanıldığı aktif bir süreçtir. Soluk vermek ise, akciğer ve göğüs duvarı esnekliğine dayanan pasif bir süreçtir. Normal şartlar altında bu iki süreç dengelenir. Soluk verme aşağı yukarı soluk alma ile aynı zamanı alır(so-luk alma/verme oranı=l: 1). Hava yolu enflamasyon ve tıkanma ile daraldığında soluk alma zamanı aynı kalır fakat soluk verme zamanı uzar. (Nefes alma/verme oram=l:2 veya 1:3).
Solunum Kalitesi
Solunum kalitesi solunum derinliği ve sesini içerir. Çocuğun göğsü simetrik olarak genişlemelidir. Yetişkinlerde olduğu gibi asimetri veya yetersiz genişleme pnomotoraks veya hemotoraks ya da yabancı cisim aspirasyonu gibi ciddi sorunları gösterir. Çocuğun göğsünü steteskopla dinlerken, steteskopu anterior aksiller hat üzerine, her iki tarafdaki ikinci interkostal bölge düzeyine koymak gerekir. Bu herhangi bir anormal solunum sesinin yerinin belirlenmesine yardımcı olur. Çocuk göğsünün küçük hacmi ve göğüs duvarının inceliği göğüsün her iki tarafından sesin toraksa aktarılmasına neden olur (hatta karına). Bu yüzden göğüsün iç ve dış yüzeylerini dinlemek yetişkinlerde olduğu gibi tanılama için yararlı olmayabilir.
Şuur Durumu
Çocuğun şuurunu tanılamada uyanıklık, bakıcılarla ilişki ve oyun oynama isteği önemli gözlemlerdir. Sinirlilik genellikle hipok-si işaretidir. Fakat giderek sakinleşen huzursuz çocuklarda bu rahatlığın düzelen oksijenasyonun sağladığı rahatlıkdan dolayı mı olduğunu belirlemek için dikkatle değerlendirilir.
İzleme
Arteriyel kan gazlan analizi hastanın solunum durumunu açıkça gösterir. Pediatrik hastalar için doğru ölçümlerin ne kadar değerli olduğu göz Önüne alınmalıdır. Çünkü bu prosedürün neden olduğu ek stres çocuğun durumunda kötüleşmeye neden olabilir.
Nabız oksimetresi oksijen saturasyonunu ölçmek için sürekli ve yararlı bir araçtır ve arteriyel kan gazı ölçümü ile karşılaştırmada iyi uyum sağlar. %90 ile %93'lük oksijen saturasyonu çocuklarda kabul edilebilir en düşük orandır. Nabız oksimetresinin en büyük sınırlılığı karbondioksit ve asit baz dengesine yönelik herhangi bir işaret vermemesidir. Nabız oksimetir hemoglobin renginin analizi üzerine temellendiği için, travmadan dolayı ekstremite perfüzyonu ortadan kalktığında, vücut ısısı düştüpnde .vazopresör kullanıldığında veya anemide eritrosit sayısı azaldığında yararlı olmayabilir.
Üst Solunum Yollarına Ait Acil Durumlar
Üst havayollan trakea, larenks, glottik açıklık, epiglot, farenks, burun ve ağız boşluklarını içerir. Çocuklarda üst solunum yolları sorunları yabancı cisim aspirasyonu, krup (laringotrakeabronşit) enfeksiyonlar, epiglotitis (supraglotitis), retrofaranjiyal veya peri-tonsiller abse ve anaflaktik reaksiyonlar gibi enflamasyon sürecinin sonucu olarak üst havayolu yapısındaki ödemden kaynaklanabilir. Üst solunum yolları tıkanıklığı; burun tıkanıklığı, hırlama, kaba ses, horlama, stridoru içerir.
Krup
Larenks, trakea ve ana bronşun enflamasyonudur. Krup kızlardan çok erkek çocukları etkiler. 6 ay-3 yaş arasındaki çocuklarda ve viral bir üst solunum, yolu enfeksiyonundan sonra görülür. Genellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde ortaya çıkar. Çocuk ailesi tarafından acil bölüme getirilir ve bir kaç gündür ateşi ve üşütmesi olduğu, soluk almakta zorluk çektiği söylenir. Hastayı muayene ederken hava hareketinin yeterliliğini belirlemek için göğsü steteskopla dinlemek ve şuurunu dikkatlice izlemek gerekir. Kruplu çocukta hafif bir üst solunum yolu enfeksiyonunun ardından genellikle gece olmak üzere, aniden boğulur biçimde öksürük stridor ve solunum sıkıntısı başlar. Solunum kaslarında ret-raksiyon, takipne ve siyanoz gelişebilir. Vücut ısısı normal ya da hafif yüksektir. Öksürük dışndaki belirtiler bir kaç saat sonra yatışır. Öykü, fizik muayene, radyolojik değerlendirmelerle tanı konur. Kruplu çocukta dinlenme halinde sitridor varsa, yiyecek alamıyorsa ve ailesi ev bakımını sağlayamayacak kadar ciddi krup rahatsızlığı varsa çocuk gözlem ve destekleyici tedavi için hastaneye yatırılır. Serin buhar verilir. Obstriksiyonu azaltmak için buharla epinefrin, larenks ödemi için tek doz steroid verilebilir. Ciddi krup rahatsızlığı olan çocuk dinlenir ve uyurken hırıltı, "derin göğüs kafesi reaksiyonları, huzursuzluk ve siyanoz vardır. Yiyecek alamayan ve aileleri yeterli ev bakımını sağlayamayan ciddi krupu olan çocukların hastanede kalmaları gerekir. Krup genellikle buğu tedavisine cevap verir ve çocuklar eve gidebilecek kadar iyileşirler. Taburcu edilmeden önce aileye krupla ilgili evde bakım kuralları anlatılmalıdır.
Epiglotit (supraglotit)
Epiglotun (yutkunma sırasında larinks açıklığını kapatan , yutkunmayı takiben yükselerek larins açıklığını sürdüren kapak doku) enflamasyonudur. Soluk borusunu tıkayabilen nadir bir hastalıktır. Epiglotit terimi yerine supraglotit terimide kullanılır. Çünkü ses telleri (glotis) üzerindeki bölgenin herhangi bir oranda şişmesini içerir. Supraglotit 6 yaşından küçük olan çocuklarda ve genellikle bakteriyel bir üst solunum yolu enfeksiyonunu izleyerek gelişir. Çocuk AB'e solunum sıkıntısı, hasta görünüş ve yutkunma sorunu ile geldiği zaman bu hastalık olasılığı düşünülmelidir. Aileler, yüksek ateşle (>39.4°C) hastalığın ani başlangıcını ifade ederler.
Çocuğun anne-babasının veya bakıcının kucağında rahat bir şekilde yatması sağlanır, oksijen verilir(maskeyi istemezse, blow by yöntemi ile üfleyerek) ve endotrakeal entübasyon veya diğer tıbbi malzemeler gerekli olabilir. Yüksek derecede tıkanıklığı olan pediat-rik hastalara bu donanımla iyi ventilasyon yapılabilir. Hasta geldiğinde uzman bir hekim derhal çağınlmalıdır. Eğer entübasyon gerekli olursa, en deneyimli personel tarafından yapılmalıdır ve anestezi gerekebilir. IV yol bulunamıyorsa işlem ertelenir. Çünkü hastanın moralini bozarak soluk borusunu tıkama riski büyüktür. Epiglo-titi belirlemek için lateral boyun radyografisi çekilir. Supraglotitin neden olduğu ciddi solunum sıkıntısı olan hastalar genellikle doğrudan doğruya entübasyon veya trakeostomi için ameliyet odasına alınır. Enfeksiyonu tedavi etmek için streoidler değil, antimikrobial tedavi kullanılır.
Peritonsiller ve Retrofarenjiyal Abseler
Epiglotite benzer belirti ve bulguları olan diğer sorun peritonsiller abselerdir. Nadirende olsa bu çocuğun solunum yollarını tehlikeye sokabilir. Epiglotitden daha yavaş başlangıcı olan retrofarenjiyal abseler, solunum yollarında büyüyerek önemli bir risk ortaya koya-bilir.Peritonsiller veya retrofarenjiyal abseli bir çocuğun dikkate ve solunum, dolaşım fonksiyonları desteğine gereksinimi vardır. Retrofarenjiyal abseler ameliyathanede öpere edilir. Fakat eğer solunum yollarını tıkama tehlikesi varsa AB'de direne edilebilir. Her iki tür abse direnajında IV antibiyotikler verilir.
Yabancı Cisim Aspirasyonu
Küçük çocuklar zemin üzerinde oynayarak çok iyi vakit geçirirler. Zeminde bulunan nesnelerin ağızlarına, boğazlarına gitmesi olasıdır. AB'e solunum güçlüğü ile getirilmiş bir çocuk diğer herhangi bir belirti yoksa, yabancı cismin solunum yollarına gitmesinden şüphe edilmelidir. Klinik bulgular, aspire edilen maddenin anatomik lokalizasyonuna ve oluşan tıkanıklığın derecesine bağlıdır. Yabancı cismin solunum sisteminde yerleştiği yere göre gözlenen belirtiler şunlardır: Larenksde ise; ses kısıklığı, öksürük, konuşma güçlüğü ,dispne,siyanoz, apne, stridor, trakea'-da ise; ses kısıklığı, öksürük dispne, stridor ve siyanoz, bronşlarda ise; öksürük, dispne, atelektazi, ateş, pnömoni belirtileri görülür. Üst solunum yolllarında nesne gözlemlenemezse, kesin loka-lizasyon radyografi ile belirlenmelidir. Bronkoskopi gerekli olabilir. Yutulan objelerin genellikle sindirim yollarından geçmesine izin verilir. Uzun ve keskin nesneler bunun dışında tutulur. Çünkü bunlar bağırsağı delebiIir. Tedavide bebek ya da çocuk için ilk yardım uygulanır. Kullanılan ilk yardım tekniği heimlich manev-rasıdır. Çocuk baş aşağı çevrilir ve skapula arasına dört beş kez vurulur. Basıncın artması ile aspire edilen cisim bulunduğu yerden gevşeyerek çıkabilir. Cisim çıkmazsa çocuğun arkasına geçerek sternumun altına iki elle 6-10 kez basınç uygulanır. Bu işlemlerden sonra ağzı açılır. Ve eğer yabancı cisim görülebiliyorsa çocuk tekrar baş aşağı çevrilir. Ve iki skapula arasına 4-5 kez vurulur. Bu şekilde de çıkanlamazsa laringoskopi ya da bronkos-kopi yapılır. Yabancı cisme bağlı sekonder enfeksiyonu önlemek için antibiyotikler verilir.
Bakımda aspirasyona ilişkin semptomlar değerlendirilir. Yabancı cisim çıkarıldıktan sonra öğürme refleksinin geri dönmesi beklenir. Yutması gözlenerek azar azar su verilir. Oksijen ve su tedavisi uygulanır.
Hiportermi Nedir
Soğuğa Bağlı Acil Durumlar
Çevre ısısı genellikle 0°C'ye kadar düştüğünde, vücut ısısı belirli bir düzeyde tutulabilmektedir. Daha düşük derecelerde ise beyindeki ısı düzenleme merkezi görevini tam yapamaz, ısı kaybını önlemek, damarlardaki büzülme ve ısınmayı sağlamak için kas gerilme gücü azalır. Tiroid, böbreküstü ve pankreasın iç salgı bezlerinin çalışması bozulur. Karaciğer, eklemler, bronş ve akciğer hava kesecikleri etkilenir. Kolayca ruhsal çöküntü ve panik olur. Vücut dış ısısı donma noktası (0°C) altına düşmeden de soğuk, nemli, rüzgarlı ve karanlık ortamlarda vücut ısısı 35°C ye bile düşse (hipotermi) vücut besinleri yakarak, kas ve damarları çalıştırarak yeterince ısı yapamadığı ve bunu beyin gibi yaşamsal organlara yeterince dağı-tamayacağı için vücudun uç kısımlarında donma (burun, kulak, kol ve bacak gibi) veya vücutta genel olarak donma gelişir. Vücudun bir kısmında gelişen olaylar nekroza kadar gider, vücudun tümünde olanlar ise ölümle sonlanabilir.
Soğuğa Bağlı Lokal Yaralanmalar
1. Chilblains (Soğuk ve Nemden El ve Ayaklarda Meydana Gelen Kızarıklık ve Şişlik)
Soğuk ve nemli iklimlerde görülen donmanın hafif bir şeklidir. Kulaklar el ve ayak parmaklarında lokalize kaşıntı, ağrı, kızarıklık ve tekrarlayan ödem görülür. Ellerin koltuk altlarına sokulması, burnun avuç içlerine alınması yarar sağlar.
2. Immersion Foot (Soğuk Suda Kalmış Ayak/Asker Ayağı)
Su geçirmeyen bot giyilen ayaklarda, ayağın yeterince havala-namamasına bağlı olarak oluşan derinin buruşması, nem ve soğukluk halinin bir de soğuk hava ile teması sonucu kangrene kadar varabilen durumdur. Daha çok asker ve avcılarda görülür. Başlangıçta soluk, soğuk ve nemli olan cilt nekroza kadar gidebilir. Tedavide: Donan kişi ılık bir ortama alınır. Donan bölgedeki veziküller patlatılmaz. Ilık havayla giderek ısıtılır, bacaklar 37-38°C ılık suya daldırılır veya ılık suya bandırılmış bezlerle sarılır. Ilık çay şekerli su içirilir. Donan yer ovuşturulmaz, masaj yapılmaz.
Hiportermi
Vücut ısısının 35°C nin altına inmesidir. Vücut yeteri kadar ısı üretemez. Genel sağlık durumunda bozulma, beslenme, ilaçlar, alkol gibi nedenlerle vücudun ısıya yanıtı etkilenir. Hipotermiye başlangıçta sempatik yanıt; titreme, vazokonstrüksiyon, taşikardi, metabolizmada hızlanma, kan şekerinin yükselmesi şeklinde olur. Başlangıçta artmış olan solunum hızı azalır, C02 birikimine bağlı hipoksi gelişir. Kardiyovasküler sistemde başlangıçta taşikardi, sonra bradikardi olur. Kardiyak output düşer, kalp adalesinin hassasiyetine bağlı disritmiler görülür. Soğuk diürezinden dolayı böbreklerde ve organlara giden kan azalır. Başlangıçta yükselen kan şekeri kullanılır ve hipoglisemi ortaya çıkar. Hipotermiyle karşı karşıya kalman yer ve süresi (6 saatten az ise akut, 6 saatten fazla ise kronik hipotermi), başlangıçta ne olduğu ve kişinin neler hissettiği, özgeçmişi, travma öyküsü sorgulanır.
a) Hafif hipotermi: 32-35°C (93-95°F) ; Önceleri taşikardi olur. Rektal olarak ısı kontrolü yapılır.
b) Orta dereceli hipotermi: 30-32°C 86-89°F) ; Yaşam bulguları kontrol edilir, bradikardi olur.
c) Ciddi hipotermi: 30CC (86°F)' den daha düşük; atriyal ve ventriküler aritmiler olur. 30°C nin altında ventriküler fıbrilasyon, 15°C nin altında asistoli görülür.
Belirti ve Bulgular: 35°C nin altında her 1°C ısı düşmesiyle %6 oranında beyin perfüzyonu bozulur. Başlangıçta; apati konfüz-yon, koordinasyon bozukluğu, orta hipotermide; oryantasyon bozukluğu, konuşma güçlüğü, ciddi hipotermide; bilinç kaybı ve koma görülür. Nöromusküler sistemde; başlangıçta hiperaktif titremeler oluşur. 30°C nin altında ciddi hipotermilerde titreme kaybolur. Eğer hasta 30°C nin altında gelmişse 32°C ye kadar ısıtılır ve KPR öyle yapılır. Refleksler; 32 "C ye kadar alınır. 26°C nin altında tamamen kaybolur. Pupillalar; ışık refleksi 23°C ye kadar alınır. 20°C de pupillalar fiks dilate olur.
Hiportermi Tedavi ve Bakım
Hastanın giysileri çıkartılır. Hasta boyun ve başıyla beraber ısı kaçırmayan 40°C bir battaniyeyle sarılır. Ilık bir odada tutulur. 40°C de ılık banyo yapılır. Saat başı 0.5-2°C ısıtılır, yaşlılarda daha yavaş ısıtma yapılır. Damar yönünden zengin alanlara ısıtıcılar (40-45°C lambalar) yerleştirilir. Ancak hipotermide ve-nöz göllenme sık olarak ortaya çıkacağından dikkatli olunur. İnter-nal ısıtma kullanılır; 40-45T ısıtılmış nemlendirilmiş %100 konsantrasyonda 02, IV olarak ılık sıvılar (dekstroz ve izotonik verilir) ve lavaj kullanılır. Aritmilere yol açmamak için entübasyondan kaçınılır. Hafif hipotermide ılık glikoz oral yolla verilebilir. Orta ve ciddi hipotermide hareket ve uyarıcılardan kaçınılmalıdır. Defibrilas-yon gibi elektriksel uygulamalar 28°C nin altında etkili olmayacakları için resüsitasyona başlamadan 32 °C ye kadar ısıtılmalıdır.
Çevre ısısı genellikle 0°C'ye kadar düştüğünde, vücut ısısı belirli bir düzeyde tutulabilmektedir. Daha düşük derecelerde ise beyindeki ısı düzenleme merkezi görevini tam yapamaz, ısı kaybını önlemek, damarlardaki büzülme ve ısınmayı sağlamak için kas gerilme gücü azalır. Tiroid, böbreküstü ve pankreasın iç salgı bezlerinin çalışması bozulur. Karaciğer, eklemler, bronş ve akciğer hava kesecikleri etkilenir. Kolayca ruhsal çöküntü ve panik olur. Vücut dış ısısı donma noktası (0°C) altına düşmeden de soğuk, nemli, rüzgarlı ve karanlık ortamlarda vücut ısısı 35°C ye bile düşse (hipotermi) vücut besinleri yakarak, kas ve damarları çalıştırarak yeterince ısı yapamadığı ve bunu beyin gibi yaşamsal organlara yeterince dağı-tamayacağı için vücudun uç kısımlarında donma (burun, kulak, kol ve bacak gibi) veya vücutta genel olarak donma gelişir. Vücudun bir kısmında gelişen olaylar nekroza kadar gider, vücudun tümünde olanlar ise ölümle sonlanabilir.
Soğuğa Bağlı Lokal Yaralanmalar
1. Chilblains (Soğuk ve Nemden El ve Ayaklarda Meydana Gelen Kızarıklık ve Şişlik)
Soğuk ve nemli iklimlerde görülen donmanın hafif bir şeklidir. Kulaklar el ve ayak parmaklarında lokalize kaşıntı, ağrı, kızarıklık ve tekrarlayan ödem görülür. Ellerin koltuk altlarına sokulması, burnun avuç içlerine alınması yarar sağlar.
2. Immersion Foot (Soğuk Suda Kalmış Ayak/Asker Ayağı)
Su geçirmeyen bot giyilen ayaklarda, ayağın yeterince havala-namamasına bağlı olarak oluşan derinin buruşması, nem ve soğukluk halinin bir de soğuk hava ile teması sonucu kangrene kadar varabilen durumdur. Daha çok asker ve avcılarda görülür. Başlangıçta soluk, soğuk ve nemli olan cilt nekroza kadar gidebilir. Tedavide: Donan kişi ılık bir ortama alınır. Donan bölgedeki veziküller patlatılmaz. Ilık havayla giderek ısıtılır, bacaklar 37-38°C ılık suya daldırılır veya ılık suya bandırılmış bezlerle sarılır. Ilık çay şekerli su içirilir. Donan yer ovuşturulmaz, masaj yapılmaz.
Hiportermi
Vücut ısısının 35°C nin altına inmesidir. Vücut yeteri kadar ısı üretemez. Genel sağlık durumunda bozulma, beslenme, ilaçlar, alkol gibi nedenlerle vücudun ısıya yanıtı etkilenir. Hipotermiye başlangıçta sempatik yanıt; titreme, vazokonstrüksiyon, taşikardi, metabolizmada hızlanma, kan şekerinin yükselmesi şeklinde olur. Başlangıçta artmış olan solunum hızı azalır, C02 birikimine bağlı hipoksi gelişir. Kardiyovasküler sistemde başlangıçta taşikardi, sonra bradikardi olur. Kardiyak output düşer, kalp adalesinin hassasiyetine bağlı disritmiler görülür. Soğuk diürezinden dolayı böbreklerde ve organlara giden kan azalır. Başlangıçta yükselen kan şekeri kullanılır ve hipoglisemi ortaya çıkar. Hipotermiyle karşı karşıya kalman yer ve süresi (6 saatten az ise akut, 6 saatten fazla ise kronik hipotermi), başlangıçta ne olduğu ve kişinin neler hissettiği, özgeçmişi, travma öyküsü sorgulanır.
a) Hafif hipotermi: 32-35°C (93-95°F) ; Önceleri taşikardi olur. Rektal olarak ısı kontrolü yapılır.
b) Orta dereceli hipotermi: 30-32°C 86-89°F) ; Yaşam bulguları kontrol edilir, bradikardi olur.
c) Ciddi hipotermi: 30CC (86°F)' den daha düşük; atriyal ve ventriküler aritmiler olur. 30°C nin altında ventriküler fıbrilasyon, 15°C nin altında asistoli görülür.
Belirti ve Bulgular: 35°C nin altında her 1°C ısı düşmesiyle %6 oranında beyin perfüzyonu bozulur. Başlangıçta; apati konfüz-yon, koordinasyon bozukluğu, orta hipotermide; oryantasyon bozukluğu, konuşma güçlüğü, ciddi hipotermide; bilinç kaybı ve koma görülür. Nöromusküler sistemde; başlangıçta hiperaktif titremeler oluşur. 30°C nin altında ciddi hipotermilerde titreme kaybolur. Eğer hasta 30°C nin altında gelmişse 32°C ye kadar ısıtılır ve KPR öyle yapılır. Refleksler; 32 "C ye kadar alınır. 26°C nin altında tamamen kaybolur. Pupillalar; ışık refleksi 23°C ye kadar alınır. 20°C de pupillalar fiks dilate olur.
Hiportermi Tedavi ve Bakım
Hastanın giysileri çıkartılır. Hasta boyun ve başıyla beraber ısı kaçırmayan 40°C bir battaniyeyle sarılır. Ilık bir odada tutulur. 40°C de ılık banyo yapılır. Saat başı 0.5-2°C ısıtılır, yaşlılarda daha yavaş ısıtma yapılır. Damar yönünden zengin alanlara ısıtıcılar (40-45°C lambalar) yerleştirilir. Ancak hipotermide ve-nöz göllenme sık olarak ortaya çıkacağından dikkatli olunur. İnter-nal ısıtma kullanılır; 40-45T ısıtılmış nemlendirilmiş %100 konsantrasyonda 02, IV olarak ılık sıvılar (dekstroz ve izotonik verilir) ve lavaj kullanılır. Aritmilere yol açmamak için entübasyondan kaçınılır. Hafif hipotermide ılık glikoz oral yolla verilebilir. Orta ve ciddi hipotermide hareket ve uyarıcılardan kaçınılmalıdır. Defibrilas-yon gibi elektriksel uygulamalar 28°C nin altında etkili olmayacakları için resüsitasyona başlamadan 32 °C ye kadar ısıtılmalıdır.
Sicak Bitkinligi Sicak Carpmasi ve Odemi
Çevresel Aciller
Sıcak Soğuk ve Boğulmaya Bağlı Acil Durumlar
Sıcağa Bağlı Acil durumlar
İnsan vücut ısısı 37°C kadardır ve bu damarların genişletilmesi, veya daraltılması ile, solunum ve cilt yoluyla (terleme) vücut ısısı sabit tutulmaya çalışılır. Vücut sıcakla karşı karşıya kaldığında temel ısıyı yaklaşık 37.8°C (100°F)'de tutmaya çalışır. Ancak ilaçlar, egzersiz, çevrede yüksek derecede ve yaygın ısı, özellikle yaşlılar ve çocuklarda bu termoregülasyonun bozulmasına ve vücut ısısının artmasına yol açar.
Sıcağa Karşı Vücudun Normal Yanıtı
Sıcak -> kanın ısısını yükseltir ve bu da hipotalamus tarafından algılanır -> periferal vazodilatasyon, radyasyon/buharlaşma yoluyla ısı kaybedilir (saatte 1.5 litreye kadar su kaybedilir -> terleme ve buharlaşma ile vücut ağırlığının %5'i ve beraberinde Na++ ve K+ kaybedilir -> Kalp hızı, atım hacmi, kardiyak output artar -> Sıvının buharlaşma yoluyla kaybedilmemesi için böbrekler su ve tuz tutulumunu arttmr, glukoz depolan artar ->4 vücudun normal iç ısısı korunur. Fakat sağlıklı olmayan bireyde vücut sıcağı kompanse edemediği zaman, aşırı sıvı kaybı sonucu hipovolomik şok ve ileti problemleri ortaya çıkar.
Sıcak Ödemi
Sıcakla karşı karşıya kaldıktan sonra ellerde, ayaklarda, ayak bileklerinde gode bırakan ödem olur. Bu durumun altında kardiyak ve renal nedenler yoktur. İklime uyum sağlayamayan yaşlı ve çocuklarda daha sıklıkla görülür. Birkaç gün belirti vermeyebilir.
Tedavi ve Bakım: Odemli bölge yükseltilir, sıcak ortamdan uzaklaştırılır, sıvı alımı arttırılır.
Sıcak Krampları
Yorgun ve çok çalıştırılmış adalelerde ağrılı kramplar olur. Egzersiz yaparken veya sonrasında laktik aside bağlı olarak gelişir. Sıcak yerde egzersiz yapma, ortama uyum sağlayamama durumunda sıvı ve elektrolit kaybı yerine konmazsa sıcak krampları oluşur.
Belirti ve Bulgular: Atletlerde, çok egzersiz yapan kişilerde elektrolit eksikliğinden dolayı bacaklarda, omuzlarda ağrılı kramplar, halsizlik, taşikardi, soluk ve nemli cilt, bulantı, aşırı idrar yapma görülür.
Tedavi ve Bakım: Kaybedilen sıvı ve elektrolitler yerine konur, ortamdan uzaklaştırılır.
Sıcak Senkobu
İklime uyum sağlayamayan bazı kişilerde sıcakla karşı karşıya kaldıkları ilk anda senkop gelişir.
Belirti ve Bulgular: Vazomotor ileti bozuklukları, fazla sıvı kaybına bağlı hipotansiyon, venöz göllenme, ciddi dehidratasyon olur. Diüretik gibi bazı ilaçları kullanıyorsa sıvı kaybı daha fazla görülür.
Tedavi ve Bakım : Sırtüstü yatırılır. Eksik olan sıvı ve elektrolitler yerine konur.
Sıcak Bitkinliği
Ter, diyare veya diüretik kullanımın nedeniyle uzun süreli sıvı kaybına bağlı olarak gelişir. Çok genç veya yaşlılarda daha sık görülür.
Belirti ve Bulgular: Baş ağrısı, bulantı, kusma, kırıklık, sürekli susama hissi, kas krampları, anksiyete, taşikardi, ortostatik hipotansiyon, dehidratasyon, ateş (37-40°C) hassasiyet, bilinç bulanıklığı.
Tedavi ve Bakım: Kişi sıcak ortamdan uzaklaştırılır. Yeterli sıvı ve elektrolit verilir.
Sıcak Çarpması
Kompansasyon mekanizmasının yetersizliğinde uzun süreli nem ve rüzgarla karşı karşıya kalma, sıcak çarpmasının ortaya çıkmasını sağlar. Yaşlılarda, alkolizm, kardiyovasküler hastalıklar, deri üzerinde büyük nekroz alanları, menstruasyon zamanı, LSD, diüretik, antikolinerjik, beta bloker, amfetaminler gibi bazı ilaçlar sıcak çarpmasına zemin hazırlar. Sıcakla karşı karşıya kalma süresi, aktivite derecesi, yaş, bilinç bulanıklığı sorgulanır. Kullandığı ilaçlar, hastalıkları, alkolizm, ilaç bağımlılığı, vertigo araştırılır. Vücut kor ateşi, taşikardi, hipotansiyon, kapiller dolum bilinç düzeyi, terleme, cilt rengi, turgoru, titreme, nöbetler değerlendirilir.
Belirti ve Bulgular: 40° C nin üzerinde vücut ısısı, taşikardi, taşipne, hipotansiyon ve nörolojik belirtiler, terleme olur veya cilt kurudur, anksiyete, konfüzyon, hırçınlık, kas koordinasyon kaybı, halüsinasyonlar, daha ileri dönemde nöbetler ve psikoz gelişir. Deserebre pozisyon, intrakraniyal kanama, beyin ödemi oluşabilir. Pupillalar fıks dilate, yetersiz kan dolaşımına bağlı böbrek yetmezliği, myoglobuluniri ortaya çıkar. Prognoz kötüdür ve ölüm oranı yüksektir. Elektrolit yetersizliği ileti problemlerine yol açıp ölüme neden olabilir.
Tedavi ve Bakım: Açık hava yolu sağlanır, solunum ve dolaşım sürdürülür. Gerekirse entübe edilir. %100 konsantrasyonda Oksijen verilir. Pulse oksimetre ile kan gazları kontrol edilir. Hasta serin bir yere alınır ve giysileri çıkartılır. Sıvı volümünün dengelenmesini sağlamak için oral yolla alamıyorsa hafif vakalarda; IV Dekstroz ve Laktatlı Ringer verilebilir. Ciddi vakalarda; Serum fizyolojik 300 cc bolüs verilir. Kardiyak problemler yoksa: 4 litre sıvı 6-8 saat içinde verilir. İdrar miktarı ölçülür. Hipovolo-misi olan çocuklarda 20 cc/kg/st verilir. İdrar miktarı izlenir (yetişkinlerde 0.5 cc/kg/st, çocuklarda 0.7 cc/kg/st'in altına düşmesi tehlikelidir). Ödemli ekstremite elevasyona alınır. Vücut iç ısısı izlenir. Isısı 41oC(106°F)'den yüksek olan hastalarda ani, hızlı soğutma risklidir. İç ısıyı 38.3°C (101°F) altına indirme 45-60 dakika içinde yapılmalıdır.
Derinin ıslak olarak soğutulması, kuru soğutmadan 25 kez daha etkilidir. Soğutmada; sürekli hava üfleyen ventilatör, ıslatılmış çarşaflar kullanılır. Buharı toksik olacağından alkol banyosu, sıcağa bağlı acil durumlarda etkisi olmadığından, koagülo-patilere ve karaciğer harabiyetine neden olabileceğinden aseto-minofen veya aspirin kullanılmamalıdır. Titremeyi engellemek için diazepam kullanılır.
Sıcak Soğuk ve Boğulmaya Bağlı Acil Durumlar
Sıcağa Bağlı Acil durumlar
İnsan vücut ısısı 37°C kadardır ve bu damarların genişletilmesi, veya daraltılması ile, solunum ve cilt yoluyla (terleme) vücut ısısı sabit tutulmaya çalışılır. Vücut sıcakla karşı karşıya kaldığında temel ısıyı yaklaşık 37.8°C (100°F)'de tutmaya çalışır. Ancak ilaçlar, egzersiz, çevrede yüksek derecede ve yaygın ısı, özellikle yaşlılar ve çocuklarda bu termoregülasyonun bozulmasına ve vücut ısısının artmasına yol açar.
Sıcağa Karşı Vücudun Normal Yanıtı
Sıcak -> kanın ısısını yükseltir ve bu da hipotalamus tarafından algılanır -> periferal vazodilatasyon, radyasyon/buharlaşma yoluyla ısı kaybedilir (saatte 1.5 litreye kadar su kaybedilir -> terleme ve buharlaşma ile vücut ağırlığının %5'i ve beraberinde Na++ ve K+ kaybedilir -> Kalp hızı, atım hacmi, kardiyak output artar -> Sıvının buharlaşma yoluyla kaybedilmemesi için böbrekler su ve tuz tutulumunu arttmr, glukoz depolan artar ->4 vücudun normal iç ısısı korunur. Fakat sağlıklı olmayan bireyde vücut sıcağı kompanse edemediği zaman, aşırı sıvı kaybı sonucu hipovolomik şok ve ileti problemleri ortaya çıkar.
Sıcak Ödemi
Sıcakla karşı karşıya kaldıktan sonra ellerde, ayaklarda, ayak bileklerinde gode bırakan ödem olur. Bu durumun altında kardiyak ve renal nedenler yoktur. İklime uyum sağlayamayan yaşlı ve çocuklarda daha sıklıkla görülür. Birkaç gün belirti vermeyebilir.
Tedavi ve Bakım: Odemli bölge yükseltilir, sıcak ortamdan uzaklaştırılır, sıvı alımı arttırılır.
Sıcak Krampları
Yorgun ve çok çalıştırılmış adalelerde ağrılı kramplar olur. Egzersiz yaparken veya sonrasında laktik aside bağlı olarak gelişir. Sıcak yerde egzersiz yapma, ortama uyum sağlayamama durumunda sıvı ve elektrolit kaybı yerine konmazsa sıcak krampları oluşur.
Belirti ve Bulgular: Atletlerde, çok egzersiz yapan kişilerde elektrolit eksikliğinden dolayı bacaklarda, omuzlarda ağrılı kramplar, halsizlik, taşikardi, soluk ve nemli cilt, bulantı, aşırı idrar yapma görülür.
Tedavi ve Bakım: Kaybedilen sıvı ve elektrolitler yerine konur, ortamdan uzaklaştırılır.
Sıcak Senkobu
İklime uyum sağlayamayan bazı kişilerde sıcakla karşı karşıya kaldıkları ilk anda senkop gelişir.
Belirti ve Bulgular: Vazomotor ileti bozuklukları, fazla sıvı kaybına bağlı hipotansiyon, venöz göllenme, ciddi dehidratasyon olur. Diüretik gibi bazı ilaçları kullanıyorsa sıvı kaybı daha fazla görülür.
Tedavi ve Bakım : Sırtüstü yatırılır. Eksik olan sıvı ve elektrolitler yerine konur.
Sıcak Bitkinliği
Ter, diyare veya diüretik kullanımın nedeniyle uzun süreli sıvı kaybına bağlı olarak gelişir. Çok genç veya yaşlılarda daha sık görülür.
Belirti ve Bulgular: Baş ağrısı, bulantı, kusma, kırıklık, sürekli susama hissi, kas krampları, anksiyete, taşikardi, ortostatik hipotansiyon, dehidratasyon, ateş (37-40°C) hassasiyet, bilinç bulanıklığı.
Tedavi ve Bakım: Kişi sıcak ortamdan uzaklaştırılır. Yeterli sıvı ve elektrolit verilir.
Sıcak Çarpması
Kompansasyon mekanizmasının yetersizliğinde uzun süreli nem ve rüzgarla karşı karşıya kalma, sıcak çarpmasının ortaya çıkmasını sağlar. Yaşlılarda, alkolizm, kardiyovasküler hastalıklar, deri üzerinde büyük nekroz alanları, menstruasyon zamanı, LSD, diüretik, antikolinerjik, beta bloker, amfetaminler gibi bazı ilaçlar sıcak çarpmasına zemin hazırlar. Sıcakla karşı karşıya kalma süresi, aktivite derecesi, yaş, bilinç bulanıklığı sorgulanır. Kullandığı ilaçlar, hastalıkları, alkolizm, ilaç bağımlılığı, vertigo araştırılır. Vücut kor ateşi, taşikardi, hipotansiyon, kapiller dolum bilinç düzeyi, terleme, cilt rengi, turgoru, titreme, nöbetler değerlendirilir.
Belirti ve Bulgular: 40° C nin üzerinde vücut ısısı, taşikardi, taşipne, hipotansiyon ve nörolojik belirtiler, terleme olur veya cilt kurudur, anksiyete, konfüzyon, hırçınlık, kas koordinasyon kaybı, halüsinasyonlar, daha ileri dönemde nöbetler ve psikoz gelişir. Deserebre pozisyon, intrakraniyal kanama, beyin ödemi oluşabilir. Pupillalar fıks dilate, yetersiz kan dolaşımına bağlı böbrek yetmezliği, myoglobuluniri ortaya çıkar. Prognoz kötüdür ve ölüm oranı yüksektir. Elektrolit yetersizliği ileti problemlerine yol açıp ölüme neden olabilir.
Tedavi ve Bakım: Açık hava yolu sağlanır, solunum ve dolaşım sürdürülür. Gerekirse entübe edilir. %100 konsantrasyonda Oksijen verilir. Pulse oksimetre ile kan gazları kontrol edilir. Hasta serin bir yere alınır ve giysileri çıkartılır. Sıvı volümünün dengelenmesini sağlamak için oral yolla alamıyorsa hafif vakalarda; IV Dekstroz ve Laktatlı Ringer verilebilir. Ciddi vakalarda; Serum fizyolojik 300 cc bolüs verilir. Kardiyak problemler yoksa: 4 litre sıvı 6-8 saat içinde verilir. İdrar miktarı ölçülür. Hipovolo-misi olan çocuklarda 20 cc/kg/st verilir. İdrar miktarı izlenir (yetişkinlerde 0.5 cc/kg/st, çocuklarda 0.7 cc/kg/st'in altına düşmesi tehlikelidir). Ödemli ekstremite elevasyona alınır. Vücut iç ısısı izlenir. Isısı 41oC(106°F)'den yüksek olan hastalarda ani, hızlı soğutma risklidir. İç ısıyı 38.3°C (101°F) altına indirme 45-60 dakika içinde yapılmalıdır.
Derinin ıslak olarak soğutulması, kuru soğutmadan 25 kez daha etkilidir. Soğutmada; sürekli hava üfleyen ventilatör, ıslatılmış çarşaflar kullanılır. Buharı toksik olacağından alkol banyosu, sıcağa bağlı acil durumlarda etkisi olmadığından, koagülo-patilere ve karaciğer harabiyetine neden olabileceğinden aseto-minofen veya aspirin kullanılmamalıdır. Titremeyi engellemek için diazepam kullanılır.
Hipermagnezemi
Hipermagnezemi
Plazmada magnezyum seviyesi normalden fazladır.
Hastanın Değerlendirilmesi
Varolan şikayetleri, akut böbrek yetmezliği öyküsü, aşın magnezyum tüketimi sorgulanmalıdır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.
Hipermagnezemi Belirti ve Bulgular
Hastalarda kan basıncı düşer, bradikardi, durgunluk, adale zayıflığı, paraliziler, derin tendon reflekslerinde kayıp, letarji, koma ve kalp durması meydana gelir.
Tanı
Asistoli, kalp bloku, P-R aralığı uzamış, QRS genişlemiş, laboratuvar analizinde magnezyum yüksek kalsiyum düşüktür. Böbrek yetmezliği varsa kreatinin yüksek çıkar.
Hipermagnezemi Tedavisi ve Bakım
Bulguların ciddiyetine bağlı olarak değişir.
IV damar yolu açılır, CaCİ 100-200 mg her 3-5 dakikada yapılır.
IV infüzyona geçilir.
Gerekirse NaCİ ve lasiks uygulanır.
Ritm bozukluğu tedavi edilir; pacemaker, ilaçlar.
Gerekirse oksijen verilir.
Yaşam bulguları, solunum durumu, EKG ritmi, Mg, Ca düzeyleri, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, derin tendon refleksleri, nöromusküler durumu sürekli izlenir.
Plazmada magnezyum seviyesi normalden fazladır.
Hastanın Değerlendirilmesi
Varolan şikayetleri, akut böbrek yetmezliği öyküsü, aşın magnezyum tüketimi sorgulanmalıdır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.
Hipermagnezemi Belirti ve Bulgular
Hastalarda kan basıncı düşer, bradikardi, durgunluk, adale zayıflığı, paraliziler, derin tendon reflekslerinde kayıp, letarji, koma ve kalp durması meydana gelir.
Tanı
Asistoli, kalp bloku, P-R aralığı uzamış, QRS genişlemiş, laboratuvar analizinde magnezyum yüksek kalsiyum düşüktür. Böbrek yetmezliği varsa kreatinin yüksek çıkar.
Hipermagnezemi Tedavisi ve Bakım
Bulguların ciddiyetine bağlı olarak değişir.
IV damar yolu açılır, CaCİ 100-200 mg her 3-5 dakikada yapılır.
IV infüzyona geçilir.
Gerekirse NaCİ ve lasiks uygulanır.
Ritm bozukluğu tedavi edilir; pacemaker, ilaçlar.
Gerekirse oksijen verilir.
Yaşam bulguları, solunum durumu, EKG ritmi, Mg, Ca düzeyleri, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, derin tendon refleksleri, nöromusküler durumu sürekli izlenir.
Hipomagnezemi Nedir
Hipomagnezemi
Magnezyum (Mg) bir çok enzim sistemleri, özellikle karbonhidrat metabolizması ve protein sentezleri için gereklidir. Nöromus-küler aktiviteyi arttınr, normal iyon dengesinde, ozmotik basınçta ve hücre metabolizmasında rol oynar. Normalde Mg++1.4-2mEq/L'dir. Hipomagnezemi plazmada magnezyumun düşük değerlerde olmasıdır.
Hastanın Değerlendirilmesi
Hastada varolan şikayetler araştırılır. Alkolizm, kronik diyare, diüretik tedavisi, digoksin tedavisi, malabsorpsiyon sendromu, ketoasidoz gibi risk faktörleri sorgulanır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.
Hipomagnezemi Belirti ve Bulgular
Chvostek's bulgusu, derin tendon reflekslerinde artma, tetani, nöbet, kas zayıflığı, seyirme, titreme, şaşılık, huzursuzluk, konfüz-yon, hipertansiyon, kardiyak aritmiler görülebilir.
Tanı
EKG'de ritim bozuklukları, T dalgası düzleşir, S-T depresyonu, yükselmiş U dalgası görülür. Laboratuvar analizlerinde potasyum, magnezyum düzeyi düşmüş, digoksin düzeyi yükselir.
Hipomagnezemi Tedavi ve Bakım
Bulguların ciddiyetine bağlı olarak değişir.
IV damar yolu açılır
MgS04, 2-3 gr. IV bolus uygulanır ve infüzyonla devam edilir. Mg çok kuvvetli merkezi sinir sistemi depresanı olduğundan çok yavaş olarak yaklaşık 12-24 saatte yapılmalıdır.
Yaşam bulguları, EKG ritmi, derin tendon refleksleri, nöromusküler durumu, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, nöbetler takip edilir.
Laboratuvara magnezyum seviyesi gönderilirken, digoksin ve potasyum seviyeleri de istenmelidir.
Magnezyum (Mg) bir çok enzim sistemleri, özellikle karbonhidrat metabolizması ve protein sentezleri için gereklidir. Nöromus-küler aktiviteyi arttınr, normal iyon dengesinde, ozmotik basınçta ve hücre metabolizmasında rol oynar. Normalde Mg++1.4-2mEq/L'dir. Hipomagnezemi plazmada magnezyumun düşük değerlerde olmasıdır.
Hastanın Değerlendirilmesi
Hastada varolan şikayetler araştırılır. Alkolizm, kronik diyare, diüretik tedavisi, digoksin tedavisi, malabsorpsiyon sendromu, ketoasidoz gibi risk faktörleri sorgulanır. Fizik muayene bulguları değerlendirilir.
Hipomagnezemi Belirti ve Bulgular
Chvostek's bulgusu, derin tendon reflekslerinde artma, tetani, nöbet, kas zayıflığı, seyirme, titreme, şaşılık, huzursuzluk, konfüz-yon, hipertansiyon, kardiyak aritmiler görülebilir.
Tanı
EKG'de ritim bozuklukları, T dalgası düzleşir, S-T depresyonu, yükselmiş U dalgası görülür. Laboratuvar analizlerinde potasyum, magnezyum düzeyi düşmüş, digoksin düzeyi yükselir.
Hipomagnezemi Tedavi ve Bakım
Bulguların ciddiyetine bağlı olarak değişir.
IV damar yolu açılır
MgS04, 2-3 gr. IV bolus uygulanır ve infüzyonla devam edilir. Mg çok kuvvetli merkezi sinir sistemi depresanı olduğundan çok yavaş olarak yaklaşık 12-24 saatte yapılmalıdır.
Yaşam bulguları, EKG ritmi, derin tendon refleksleri, nöromusküler durumu, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, nöbetler takip edilir.
Laboratuvara magnezyum seviyesi gönderilirken, digoksin ve potasyum seviyeleri de istenmelidir.
Hiperkalsemi Nedir
Hiperkalsemi Nedir
Böbrek fonksiyonlannın azalması, parotiroid fonksiyonlannın artması sonucu plazmada kalsiyumun normal değerin üzerine çıkmasıdır.
Hastanın Değerlendirilmesi
Hastada varolan şikayetler araştırılır. Fazla D vitamini alımı.kal-siyumun fazla verilmesi, hiperparotiroidizm, uzamış yatak is-tirahati, renal fonksiyonlarda bozukluklar ya da habis hastalıklar sorgulanır. Fizik muayene bulgulan değerlendirilir.
Hiperkalsemi Belirtileri ve Bulgular
Baş ağrısı, bulantı kusma, iştahsızlık, sinirlilik yorgunluk, kons-tipasyon, kırıklar, konsantrasyon bozukluğu, karın ağrısı, aşırı susama ya da idrara çıkma, kaşıntı, fizik muayenede, mental durum değişiklikleri, letarji, derin tendon reflekslerinde azalma gibi nörolojik belirti ve bulgular yer alır.
Tanı ppt
EKG' de Q-T aralığı kısalmış, dijital alıyorsa diğer aritmiler görülebilir. Laboratuvarda Ca >13-14 mg/dl olabilir.
Hiperkalsemi Tedavisi ve Bakım
Ca >13-14 mg/dl ise acilde tedavi edilir.
IV başlanır, %09'luk NaCl takılır.
IV furosemid (Lasiks) uygulanır.
Sıvı yükleme belirti ve bulguları açısından özellikle KKY, yaşlı kalp hastaları risklidir. Dikkatli izlenir.
Gerekli olan diğer ilaçlar uygulanır; glikokortikoidler, kal-sitonin veya fosfat.
Yaşam bulgulan, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, EKG ritmi kontrol edilir.
Böbrek fonksiyonlannın azalması, parotiroid fonksiyonlannın artması sonucu plazmada kalsiyumun normal değerin üzerine çıkmasıdır.
Hastanın Değerlendirilmesi
Hastada varolan şikayetler araştırılır. Fazla D vitamini alımı.kal-siyumun fazla verilmesi, hiperparotiroidizm, uzamış yatak is-tirahati, renal fonksiyonlarda bozukluklar ya da habis hastalıklar sorgulanır. Fizik muayene bulgulan değerlendirilir.
Hiperkalsemi Belirtileri ve Bulgular
Baş ağrısı, bulantı kusma, iştahsızlık, sinirlilik yorgunluk, kons-tipasyon, kırıklar, konsantrasyon bozukluğu, karın ağrısı, aşırı susama ya da idrara çıkma, kaşıntı, fizik muayenede, mental durum değişiklikleri, letarji, derin tendon reflekslerinde azalma gibi nörolojik belirti ve bulgular yer alır.
Tanı ppt
EKG' de Q-T aralığı kısalmış, dijital alıyorsa diğer aritmiler görülebilir. Laboratuvarda Ca >13-14 mg/dl olabilir.
Hiperkalsemi Tedavisi ve Bakım
Ca >13-14 mg/dl ise acilde tedavi edilir.
IV başlanır, %09'luk NaCl takılır.
IV furosemid (Lasiks) uygulanır.
Sıvı yükleme belirti ve bulguları açısından özellikle KKY, yaşlı kalp hastaları risklidir. Dikkatli izlenir.
Gerekli olan diğer ilaçlar uygulanır; glikokortikoidler, kal-sitonin veya fosfat.
Yaşam bulgulan, aldığı-çıkardığı sıvı kontrolü, EKG ritmi kontrol edilir.