Anaokullarında Kullanılan Araç ve Gereç Listesi
1. Bahçe Oyunları Araç ve Gereçleri:
1. Çocuk ormanı
2. Tahterevalli
3. Sabit ve seyyar merdivenler (dikey, yatay eğik)
4. Uçları takozlu, hafif çamdan çeşitli boy ve ende tahtalar
5. Çeşitli yükseklikte eşekler
6. Büyük tahta sandıklar
7. Silindir biçiminde fıçılar
8. Etrafı çevrili, tahta veya lastik oturaklı salıncaklar
9. Üç tekerlekli bisikletler
10. İtilip çekilebilecek araba ve vagonlar
11. Çeşitli boyda toplar
12. Fasulye torbaları
13. İçinde kürekler, el arabaları, kalıplar, kovalar, elekler, ufak tahta oyuncaklar bulunan kum havuzu
14. Otomobil lastikleri
15. Atlamak, çekmek ve tırmanmak için ipler
16. Çemberler
17. Lastik halkalar
18. Kayma oluğu
2. Oyun Odası İçin Araç ve Gereçler:
1. Tahta blokları
2. İçi boş hafif kutular
3. Seyyar (gezici) kayma, tırmanma, sallanma araçları
4. Resim-iş araçları;
a) Boyalar: Sulu boya, kalem boya, mum boya, oil pastel, guaj (kalın boya, parmak boyası, renkli tebeşir, kalın kalem, kömür kalem, ispirtolu renkli kalem.)
b) Kağıtlar: Resim kâğıdı, kaba kasap kâğıdı, renkli ince kâğıt, karbon kâğıdı, akordion kâğıdı, yıldız kağıdı, paket kâğıdı, tırtıllı ambalaj kâğıdı, kese kâğıtları, renkli karton, parlak elişi kâğıdı, ince kâğıt, selefon kâğıdı, gazete kâğıtları; renkli, resimli dergi ve afişler...
c) Fırçalar: Kaim fırçalar, eski dış fırçaları temizlenerek kullandırılmalıdır.
d) Yapıştırıcılar: Kla, uhu (ağıza alınmamalıdır) tutkal, plastik tutkal
e) Uçları küt olan makaslar
f) Çeşitli ek araçlar ve gereçler: Çeşitli makaralar, fasulye, çeşitli kutular, mantarlar, pamuk, yün, tüy, yonga, talaş, yer fıstığı, mısır patlağı, deniz kabukları, tahta parçaları, ceviz kabuklan, yumuşak teller, resimli dergi ve kataloglar, bez parçaları, eski pullar, tekerlekler, kordela parçaları, renkli plastik parçaları, mukavva ambalaj kutuları, tehlikesiz hale getirilmiş konserve kutuları, film makaraları, plastik şişeler, tuvalet kağıdı bobinleri, püskürtme işi için delikli tel parçaları...
3. Dıratmatize oyunlar İçin Araç ve Gereçler:
1. Evcilik oyunu için: Bebekler, bebek oyunu eşyaları, elbiseler, dolaplar, araba, yatak örtüsü, yastık, yemek ve mutfak takımları, telefon, kova, saat, leğen, faraş, süpürge...
2. Satıcılık için: Terazi, kavanozlar, ağırlık ve hacim, uzunluk ölçüleri
3. Büyüklere ait eski giysiler; bot, çizme, şapka, uzun etek, yelek, camsız gözlük, kravat, çanta, önlük, eldiven...
4. İçine binilebilen araba ve otomobiller
5. Büyük boy, içi boş, hafif kutular ve kontraplaklar Not: Zehirli boya ve yapıştırıcılardan sakınılmalıdır.
4. Müzik Araç ve Gereçleri:
Piyano, gramofon, pikap, plaklar, ziller, çember, tencere kapağı, tahta çubuklar, trampet, kastanyet, ksilofon, tefler, marakas, içlerine çeşitli seviyelerde su konmuş bardaklar, gam sesi verdirilecek takım...
5. Masa Etkinlikleri İçin Araç ve Gereçler:
1. Ufak boy inşaat tahtaları
2. Geçme ve takma oyuncaklar
3. Boncuklar ve boncuklu oyuncaklar
4. Çekiç, çivi, yumuşak çakma tahtası
5. Şekil tahtaları (renk, şekil, boy farkları için kalıplar)
6. Resim tamamlama tahtaları (puzzles)
7. Dominolar: noktalı, renkli, resimli, rakamlı ve harfli...
8. Tombalalar
9. Mozayik oyunları
10. Tahtadan ufak evler, ağaçlar, hayvanlar ve trafik araçları
11. Boyama kitapları
12. Örgü takımları: çerçeve veya makara ile bez, yün ve kağıt..
13. Duyuları geliştirecek oyunlar:
a) Ağırlık farkları (aynı boy gözlerle)
b) Boy ve şekil farkları (Kapalı gözle de oynanır.)
c) Sertlik farkları (zımpara kağıtlarını sıralayarak)
14. Kil, plâstilin veya tuzlu hamur: Tuzlu hamurun yapılışı: tuz, un karışımı ile hamur yapılır.
15. Kâğıt hamuru ile maske ve kukla yapılabilmektedir. Bu hamurun yapılışı, gazeteler ufalanır, 8 gün ıslatılır, sonra aynı miktar pişmiş kola ya da marangoz tutkalıyla karıştırılır ve iyice yuğrulduktan sonra kullanılır.
16. Dikiş kartonları
17. Kitaplar: Masal kitaplan, resimli kitaplar, boyama kitapları
6. Duvar resimleri:
Hayat bilgisi levhaları Resimli masal serileri
7. Sinema, slide, epidiyaskop, kukla, karagöz
8. Okulun ilk günlerinde kullanılacak cazip oyuncaklar...
Okul Oncesi Egitimi Programi
Anaokullarında Çalışma Programları
Okul Öncesi Eğitimi Programı
Okul öncesinin (3-6) yaş grubunu oluşturan anaokulları ya da sınıflarında uygulanması gereken çalışma programlarından örnekler vermeyi yararlı buluyorum.
Bu yaş ve çağ çocuklarının bedensel ve ruhsal açılardan en hızlı gelişme evrelerini yaşadıkları belirgindir. Bunun için uygulanacak olan çalışma programlarının da bu nazik ve duyarlı gelişme hızına ve duyarlılığına uygun olması gerekir. Her yorucu etkinliği bir dinlendirici etkinlik izlemelidir. Programda her aktif etkinliği izleyen bir dinlenme uygulamasına yer verilecektir. Yemek, dinlenme ve uyku gibi. Günlük ihtiyaçlar programlı ve zamanlı uygulanarak çocuklar düzenli ve sistemli bir yaşayışa hazırlanmalıdır.
Genel Anlamda Verilmiş Bir Program Örneği
1. Okula geliş, soyunma, sabah temizliği, yoklama
2. Serbest oyun ve çeşitli çalışmalar (kayma, tırmanma, salıncakta sallanma; top ve tekerlekli oyuncaklarla bebek odasında, kum havuzunda oynama; temsili oyunlar, resim, müzik v.b.)
3. Sabah toplantısı
4. Tuvalete gidiş, el yıkama
5. Kuşluk yemeği ve dinlenme
6. Serbest çalışma, oyun ve etkinlikler
7. Toplu çalışmalar: hikâye, müzik ve eğitsel oyunlar gibi
8. Toplanma, yıkanma, yemek hazırlığı, dinlenme
9. Yemek
10. Toplanma, yıkanma, tuvalete gitme, yatma hazırlığı
1. Uyku ve dinlenme
12. Giyinme, kahvaltı hazırlığı ve kahvaltı
13. Serbest oyunlar ve etkinlikler
14. Eve dönüş hazırlığı.
Bu programın kaynağında da belirtildiği gibi, her aktif etkinliği bir dinlenmenin izlemesi ilkesi dikkate alınmış olmakla, gerekli değişikliklerin yapılması (dini ve milli bayramlar, gezi, gözlem ve benzeri etkinliklerin de dikkate alınması) doğaldır.
Anaokulları ve Sınıfları İçin Çalışma Program Örneği
08.30-09.00 Okula geliş, soyunma, sağlık ve temizlik yoklaması, sabah toplantısı
09.00-10.00 Serbest oyun (Bloklarla veya bebek köşesinde oyun, suluboya ya da kil ile çalışma)
10.00-10.15 El yıkama, kuşluk için hazırlık
10.15-10.30 Kuşluk (meyve veya suyu, süt...)
10.30-10.45 Masal ve müzik
10.45-11.30 Bahçede açık hava oyunları (hava müsait değilse özel program)
11.30-12.00 Öğle yemeğine hazırlık olmak üzere çocukların nisbeten sakin oyunlarla meşgul edilmeleri (bilmece, v.b.)
12.00-12.00 Öğle yemeği
12.40-13.00 Uykuya hazırlık
13.00-15.00 Uyku
15.00-15.30 Uyanma, ikindi kahvaltısı (Meyve, süt veya tereyağlı ekmek)
15.30-16.00 Serbest oyun ve eve gidiş (hikâye anlatmak için iyi bir zaman. Hava müsait ise oyun saati uzatılabilir).
Yarım Günlük Çalışma Programı
08.30-09.00 Okula geliş, sağlık ve temizlik yoklaması
09.00-10.00 Açık havada oyun
10.00-10.30 Kuşluğa hazırlık
10.30-10.40 Kuşluk
10.40-11.00 Hikâye veya müzik
11.00-12.00 Serbest oyun (Bloklarla, bebek köşesinde veya kum havuzunda oyun, suluboya veya kil çalışmaları)
Not: Yukarıya biri günlük, biri yarım günlük olmak üzere iki örnek program alınmıştır. Bunlar birer örnektir. Her kuruma ve çevreye uygun programlar kurumlarınca yapılır ve uygulanır.
Okul Öncesi Eğitimi Programı
Okul öncesinin (3-6) yaş grubunu oluşturan anaokulları ya da sınıflarında uygulanması gereken çalışma programlarından örnekler vermeyi yararlı buluyorum.
Bu yaş ve çağ çocuklarının bedensel ve ruhsal açılardan en hızlı gelişme evrelerini yaşadıkları belirgindir. Bunun için uygulanacak olan çalışma programlarının da bu nazik ve duyarlı gelişme hızına ve duyarlılığına uygun olması gerekir. Her yorucu etkinliği bir dinlendirici etkinlik izlemelidir. Programda her aktif etkinliği izleyen bir dinlenme uygulamasına yer verilecektir. Yemek, dinlenme ve uyku gibi. Günlük ihtiyaçlar programlı ve zamanlı uygulanarak çocuklar düzenli ve sistemli bir yaşayışa hazırlanmalıdır.
Genel Anlamda Verilmiş Bir Program Örneği
1. Okula geliş, soyunma, sabah temizliği, yoklama
2. Serbest oyun ve çeşitli çalışmalar (kayma, tırmanma, salıncakta sallanma; top ve tekerlekli oyuncaklarla bebek odasında, kum havuzunda oynama; temsili oyunlar, resim, müzik v.b.)
3. Sabah toplantısı
4. Tuvalete gidiş, el yıkama
5. Kuşluk yemeği ve dinlenme
6. Serbest çalışma, oyun ve etkinlikler
7. Toplu çalışmalar: hikâye, müzik ve eğitsel oyunlar gibi
8. Toplanma, yıkanma, yemek hazırlığı, dinlenme
9. Yemek
10. Toplanma, yıkanma, tuvalete gitme, yatma hazırlığı
1. Uyku ve dinlenme
12. Giyinme, kahvaltı hazırlığı ve kahvaltı
13. Serbest oyunlar ve etkinlikler
14. Eve dönüş hazırlığı.
Bu programın kaynağında da belirtildiği gibi, her aktif etkinliği bir dinlenmenin izlemesi ilkesi dikkate alınmış olmakla, gerekli değişikliklerin yapılması (dini ve milli bayramlar, gezi, gözlem ve benzeri etkinliklerin de dikkate alınması) doğaldır.
Anaokulları ve Sınıfları İçin Çalışma Program Örneği
08.30-09.00 Okula geliş, soyunma, sağlık ve temizlik yoklaması, sabah toplantısı
09.00-10.00 Serbest oyun (Bloklarla veya bebek köşesinde oyun, suluboya ya da kil ile çalışma)
10.00-10.15 El yıkama, kuşluk için hazırlık
10.15-10.30 Kuşluk (meyve veya suyu, süt...)
10.30-10.45 Masal ve müzik
10.45-11.30 Bahçede açık hava oyunları (hava müsait değilse özel program)
11.30-12.00 Öğle yemeğine hazırlık olmak üzere çocukların nisbeten sakin oyunlarla meşgul edilmeleri (bilmece, v.b.)
12.00-12.00 Öğle yemeği
12.40-13.00 Uykuya hazırlık
13.00-15.00 Uyku
15.00-15.30 Uyanma, ikindi kahvaltısı (Meyve, süt veya tereyağlı ekmek)
15.30-16.00 Serbest oyun ve eve gidiş (hikâye anlatmak için iyi bir zaman. Hava müsait ise oyun saati uzatılabilir).
Yarım Günlük Çalışma Programı
08.30-09.00 Okula geliş, sağlık ve temizlik yoklaması
09.00-10.00 Açık havada oyun
10.00-10.30 Kuşluğa hazırlık
10.30-10.40 Kuşluk
10.40-11.00 Hikâye veya müzik
11.00-12.00 Serbest oyun (Bloklarla, bebek köşesinde veya kum havuzunda oyun, suluboya veya kil çalışmaları)
Not: Yukarıya biri günlük, biri yarım günlük olmak üzere iki örnek program alınmıştır. Bunlar birer örnektir. Her kuruma ve çevreye uygun programlar kurumlarınca yapılır ve uygulanır.
Anaokulu Ogretmenlerinin Gorevleri
Anaokulu Öğretmeninin Görevleri
1. Çocuğun bedenî, zihnî, sosyal ve duyusal ihtiyaçlarının sağlanması, bunu yaparken de günlük diğer işlerinin aksatılmaması
2. Kurumda düşünceyi geliştirecek bir ortam hazırlamak
a) Öğrenme ve araştırma isteği uyandırmak,
b) Çocuğun soracağı sorulara tam ve doğru cevap vermek,
c) Çocuklara düzeye uygun ve düşündürücü sorular sormak,
d) Çocukların düşüncelerine açıklık kazandırmak ve renk, boy, biçim, ağırlık, sertlik, yumuşaklık, sıcaklık, soğukluk gibi kavramları öğrenmelerini sağlamak,
e) Dramatik etkinliklere yer vermek (Bebek oyunu,
dükkancılık, doktorluk, masaların oyun haline getirilmesi, v.b.)
3. Çocuğun yaşam deneyimlerini zenginleştirmek;
a) Oda ziyaretlerinden başlayarak gezi olgusunun kavratılması,
b) Doğaya karşı ilgisini uyandırmak için, hayvanları, bitkileri, böceklerin incelenmesini sağlamak,
c) Çocuklara estetik yönden deneyim kazanmaları için, müzik, resim, oda düzenlemesi ve masal yöntemlerinin uygulanması,
d) Etkinlik gösterdikleri odalarının ilgi ve etkinlik özelliklerine göre yeniden düzenlenmesi,
e) Sehpa, merdiven gibi seyyar araçları değişik biçimlerde düzenleyerek yeni etkinliklere olanak sağlamak,
4. Çocukların kendilerine güven ve grup içinde saygınlık kazanmasına yardımcı olmak;
a) Çocukların grupla ilk karşılaştıklarında doğabilecek çatışmaları anlayışla yönetmek ve onlara yavaş yavaş intibak ettirmek,
b) Çocukların kusurları konusunda olumlu ve yapıcı eleştirilerde bulunmak "Ali dikkatlidir, suyunu dökmeden koyar?"
c) Çocuğun yaptığı işlere ve etkinliklere ilgi göstermek
d) Çocuğun iyi davranışlarını taktir etmek ve cazip kılmak
e) Çocuğun sorunlarına ilgi göstermek, güçlüklerini yenmesine yardımcı olmak
f) Çocuğun başarısızlığını kırmadan kabul ettirmek
g) Çocuğun oyuna ve işe intibakını sağlamak ve müdahale etmemek
h) Çocuğun yorgunluğunu gidermek için dinlenmesini sağlamak
5. Çocukların bedeni ihtiyaçlarını gidermek için;
a) Tehlike ve kazalar için önlem almak, canlı ve hareketli oyunların oynanması için önlemler almak
b) Çocukların dinlendirilmesi, yemek ihtiyacının giderilmesi, tuvalet ihtiyacının giderilmesi, hasta çocuğa gereğinin yapılması
c) Çocukların giyimlerine uygun olmak bakımından odanın havalandırılması ve ısısının ayarlanması
6. Velilerle işbirliği yaparak çocukların sorunlarını çözmek
7. Çocukların beden gelişimi, uyku, yemek ve diğer gelişmeleriyle ilgili kayıtlar tutmak
8. Uyku saatlerinde kitapları tamir etmek gibi iş hazırlığı yapmak
9. Programları gereği bilgi, beceri ve davranış kazandırmak
Öğretmende Aranacak Diğer Nitelikler
1. Sabırlı olmak, sinirlenmeme, sinirlerine hakim olmak
2. Sesini yerine ve gereğine göre kullanmak ve kontrol etmek
3. Giyinişinde örnek olacak, çocuklara cazip gelecek şekilde giyim
4. Her olayın hoş tarafını bulmak, çocuklarla birlikte eğlenmek
5. Çocuklara eşit davranmak ve asla haksızlık etmemek
6. Söz ve davranışlarında her zaman ölçülü ve güvenilir olmak
7. Her zaman doğru konuşmak, verdiği sözleri tutmak ve çocuğun kendisi hakkındaki güvenini kaybetmemek
8. Yeni yayınları ilgiyle izlemek
9. Nazik olmak
10. Sabırlı olmak
11. Çocuklara anlayışlı davranmak, onların bireysel farklılıklarını her zaman göz önünde tutmak
12. Müzik, resim ve dans gibi etkinliklerde bulunmak
13. En önemli olgu ise çocukları içtenlikle sevmektir.
Öğretmenin Yıllık Raporu
1. Hazırlanış tarihi:................................
2. Devam:...................den.....................e kadar...............gün
içinde........................gün devam etti.
3. Tuvalet alışkanlıkları: (Aşağıdaki tanımlardan çocuğun durumuna uyanların altı çizilecektir.)
İhtiyacını söylemez. Bazen söyler, ama güvenilmez.
Soyunurken tamamen yardıma muhtaçtır.
Giyinirken "
Düğmelerini çözer fakat ilikleyemez.
Kendi işini tamamıyla kendisi yapar.
Yatağını ıslatmak: Uykuda bazen çok defa asla
Başlıca tuvalet sorunları:.........................................................
4. Yemek alışkanlıkları: iştahlı çok iyi orta iştahsız Genellikle yemedikleri: ..........................................
Söylemeyerek yedikleri:
1. Çocuğun bedenî, zihnî, sosyal ve duyusal ihtiyaçlarının sağlanması, bunu yaparken de günlük diğer işlerinin aksatılmaması
2. Kurumda düşünceyi geliştirecek bir ortam hazırlamak
a) Öğrenme ve araştırma isteği uyandırmak,
b) Çocuğun soracağı sorulara tam ve doğru cevap vermek,
c) Çocuklara düzeye uygun ve düşündürücü sorular sormak,
d) Çocukların düşüncelerine açıklık kazandırmak ve renk, boy, biçim, ağırlık, sertlik, yumuşaklık, sıcaklık, soğukluk gibi kavramları öğrenmelerini sağlamak,
e) Dramatik etkinliklere yer vermek (Bebek oyunu,
dükkancılık, doktorluk, masaların oyun haline getirilmesi, v.b.)
3. Çocuğun yaşam deneyimlerini zenginleştirmek;
a) Oda ziyaretlerinden başlayarak gezi olgusunun kavratılması,
b) Doğaya karşı ilgisini uyandırmak için, hayvanları, bitkileri, böceklerin incelenmesini sağlamak,
c) Çocuklara estetik yönden deneyim kazanmaları için, müzik, resim, oda düzenlemesi ve masal yöntemlerinin uygulanması,
d) Etkinlik gösterdikleri odalarının ilgi ve etkinlik özelliklerine göre yeniden düzenlenmesi,
e) Sehpa, merdiven gibi seyyar araçları değişik biçimlerde düzenleyerek yeni etkinliklere olanak sağlamak,
4. Çocukların kendilerine güven ve grup içinde saygınlık kazanmasına yardımcı olmak;
a) Çocukların grupla ilk karşılaştıklarında doğabilecek çatışmaları anlayışla yönetmek ve onlara yavaş yavaş intibak ettirmek,
b) Çocukların kusurları konusunda olumlu ve yapıcı eleştirilerde bulunmak "Ali dikkatlidir, suyunu dökmeden koyar?"
c) Çocuğun yaptığı işlere ve etkinliklere ilgi göstermek
d) Çocuğun iyi davranışlarını taktir etmek ve cazip kılmak
e) Çocuğun sorunlarına ilgi göstermek, güçlüklerini yenmesine yardımcı olmak
f) Çocuğun başarısızlığını kırmadan kabul ettirmek
g) Çocuğun oyuna ve işe intibakını sağlamak ve müdahale etmemek
h) Çocuğun yorgunluğunu gidermek için dinlenmesini sağlamak
5. Çocukların bedeni ihtiyaçlarını gidermek için;
a) Tehlike ve kazalar için önlem almak, canlı ve hareketli oyunların oynanması için önlemler almak
b) Çocukların dinlendirilmesi, yemek ihtiyacının giderilmesi, tuvalet ihtiyacının giderilmesi, hasta çocuğa gereğinin yapılması
c) Çocukların giyimlerine uygun olmak bakımından odanın havalandırılması ve ısısının ayarlanması
6. Velilerle işbirliği yaparak çocukların sorunlarını çözmek
7. Çocukların beden gelişimi, uyku, yemek ve diğer gelişmeleriyle ilgili kayıtlar tutmak
8. Uyku saatlerinde kitapları tamir etmek gibi iş hazırlığı yapmak
9. Programları gereği bilgi, beceri ve davranış kazandırmak
Öğretmende Aranacak Diğer Nitelikler
1. Sabırlı olmak, sinirlenmeme, sinirlerine hakim olmak
2. Sesini yerine ve gereğine göre kullanmak ve kontrol etmek
3. Giyinişinde örnek olacak, çocuklara cazip gelecek şekilde giyim
4. Her olayın hoş tarafını bulmak, çocuklarla birlikte eğlenmek
5. Çocuklara eşit davranmak ve asla haksızlık etmemek
6. Söz ve davranışlarında her zaman ölçülü ve güvenilir olmak
7. Her zaman doğru konuşmak, verdiği sözleri tutmak ve çocuğun kendisi hakkındaki güvenini kaybetmemek
8. Yeni yayınları ilgiyle izlemek
9. Nazik olmak
10. Sabırlı olmak
11. Çocuklara anlayışlı davranmak, onların bireysel farklılıklarını her zaman göz önünde tutmak
12. Müzik, resim ve dans gibi etkinliklerde bulunmak
13. En önemli olgu ise çocukları içtenlikle sevmektir.
Öğretmenin Yıllık Raporu
1. Hazırlanış tarihi:................................
2. Devam:...................den.....................e kadar...............gün
içinde........................gün devam etti.
3. Tuvalet alışkanlıkları: (Aşağıdaki tanımlardan çocuğun durumuna uyanların altı çizilecektir.)
İhtiyacını söylemez. Bazen söyler, ama güvenilmez.
Soyunurken tamamen yardıma muhtaçtır.
Giyinirken "
Düğmelerini çözer fakat ilikleyemez.
Kendi işini tamamıyla kendisi yapar.
Yatağını ıslatmak: Uykuda bazen çok defa asla
Başlıca tuvalet sorunları:.........................................................
4. Yemek alışkanlıkları: iştahlı çok iyi orta iştahsız Genellikle yemedikleri: ..........................................
Söylemeyerek yedikleri:
Okul Oncesi Egitimi Onemi
Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Anaokulları Önemi
bu okullar, 0-6 yaş grubundaki çocukların korunma, bakım, oyun ve eğitimlerini sağlamak amacıyla açılıp gelişmesine gerek görülmektedir. Bu okulların özellikle sanayileşmiş ülkelerde ve bu ülkelerin büyük kentlerinde açılıp gelişmekte oldukları görülmektedir.
Bilhassa 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar ingiltere ve Amerika'da bu kurumlar kadınlar tarafından işletilen küçük okullar, orijinal adıyla (dame school) açılan ve işletilen bu okullar bugünkü anaokullarının örneğini oluşturmuştur. Bu okullar öğretmenlerin kendi evleri olarak etkinlik gösterilen okullardı. Bu okullarda ev işleri, dini eğitim ve alfabe öğretilirdi.
Bugün işletilmekte olan anaokullarının benzerleri 18. yüzyılın sonlarına doğru ilk olarak J.J. Rousseau'nun "Emil" adlı yapıtının etkisiyle 1799'da küçük çocuklar için özel nitelikli okullar açılmaya başladı. Daha sonra benzeri okullar İngiltere, Almanya, İtalya, İsviçre gibi Avrupa ülkelerinde de açılarak çalışmaya başlamıştır. Fransa'da açılan bu okullar merkezi hükümet tarafından devralınarak "ecole maternelle" (anaokulu) adı verilmiştir.
Bu okulların İngiltere'de açılması ve etkinlik göstermesi için ilk adım Sanayi Devrimi hamlesi sırasında anne, baba, büyük kardeşleri saatlerce iş yerlerinde çalışan küçük çocukların
barınıp korunması için bir dokuma fabrikası sahibi olan Robert Owen tarafından atılmıştır. Owen, 1816'da fabrikasında çalışan işçilerin çocukları için İskoçya'nın New Lanark kentinde açtığı okulla öncü olmuştur. Bu ülkede daha sonra açılan okullar ise daha çok ezberciliğe ve ahlâki eğitime önem vermişlerdir. Oysa ki Robert Owen bu okullarında küçük çocuklara ilginç etkinliklerle oluşturulacak sağlıklı bir eğitim ortamı sağlamak amacını güdüyordu. Daha sonra ünlü İsviçre'li Pestalozzi'nin geliştirdiği yöntemleri uygulayarak öğretmenler yetiştirmek üzere, 1836'da İngiltere ve Kolonileri için Okul Derneği kuruldu.
J.H. Pestalozzi'nin küçük çocukların eğitimleriyle ilgili yöntem ve düşüncelerine göre anaokulları; yalnız korunma ve bakım evleri değil aynı zamanda oyuna da gereken önem ve- ren, özgür bir ortamda çocukların dış çevreyi ve kendilerini özgürlüğe alıştırdıkları bir yer olmalıdır. J.H. Pestalozzi'nin bu düşünceleri İtalya'da Mar Montessori'nin, Almanya'da Freidrich Freebel'in, İngiltere'de ise Robert Ovven'in düşünceleriyle çakışıyordu ve benzeşiyordu.
Pestalozzi'nin öğrencisi Fredrich Froebel, 1837'de Prusya'nın Blankenburg kentinde Kindergarten adını verdiği (çocuk bahçesi) anaokulunu açmış oldu. Froebel'in bu okulunda da oyuna ağırlık verilerek psikolojik bir eğitim ilkesi benimsenmiş oluyordu. Maria Montesori ise İtalya'da ve 1907'de açtığı Casa da Bambine (Çocuk Evi) anlamında okulu açmıştır. Montesori'de küçük çocukların katı kurallara dayalı bir disip1in anlayışına karşı çıkıyor ve bu yöntemle eğitimin ruhsal ve zihinsel gelişmeyi engelleyeceğini belirtiyordu. Montesoriye göre çocuğun zihinsel kapasitesinin ve ilgisinin belli yaşlarda belli bilgileri almaya açık ve hazır olduğu, değişik duyarlılık dönemlerinin bulunduğu belirtilmektedir. O halde çocuğun kendi seçtiği oyuncak ve arkadaşlarıyla istediği oyunları oynaması kendisini daha iyi tanımasına yarayacağı gibi çevresiyle de daha iyi ilişkiler kurmasına ve sosyalleşmesine yardımcı olacaktır. Böyle bir etkinlik ortamında öğretmenin işlevi ve görevi çocuklara yol göstermek ve gerektiğinde yardımcı olmaktır. Montesori'nin bu yöntem ve görüşleri bütün dünyaca benimsenmiş ve Montesori yöntemi olarak yayılmış ve uygulanmıştır.
Anaokulu Çocuklarında Beden Gelişimi (3-6 Yaş)
Çocukların gelişme, olgunlaşma ve hareketlerinin en önemli organları kaslarıdır. Bu kaslar, büyük kaslar (omuz, diz ve kalça kasları), küçük kaslar, (bilek ve parmak kasları) ve eklemleridir. Bu yaş çocuklarının önce büyük kaslarıyla ilgili hareketleri öncelik kazanır ve daha sonra da küçük kasları harekete geçer. Çocuk üçüncü yaşa kadar yürümeyi öğrenmiştir. Bu nedenle çocuk bütün gücünü yürümeye harcar. Hoplamaktan, zıplamaktan, atlamaktan, tırmanmaktan, denge hareketleri yapmaktan çok hoşlanmaktadır. Böylece büyük kasların gelişip güçlenmesi sağlanmış olur. Daha sonra birtakım el becerileri edinmeye başlar. Oyuncaklarını yan yana ve üst üste koymaya başlar. Bu yaştaki bir çocuk düğmelerini ilikleyebilmekte, makas kullanabilmekte, bir su kabını dökmeden taşıyabilmekte, kalemle gelişigüzel daireler ve çizgiler çizebilmektedir.
Dört yaşından itibaren çocuğun canlılığı ve hareketliliği devam etmektedir. Daha ağır şeyleri kaldırmaya çalışır. Yorulduğunun ve yorgunluğunun farkına varamaz. Oynamak için daha geniş yer aramaya çalışır. Sıçrar, atlar, tırmanır ve dinlenmek için fazla istekli değildir.Çünkü yorgunluğunun farkında değildir. Yorgunluğu huzursuzluk halinde belirir. El becerileri daha çok gelişmiştir. Üç yaşındaki bir çocuk bir insan ve hayvan resmi çizerken dış organlarını basit ve anlaşılmayacak şekilde çizer. Ama beş yaşındaki bir çocuk, bir insan ve hayvan resmi çizerken beden, el, ayak, göz, ağız, burun gibi organlarını belirgin bir şekilde çizebildiği gibi, diğer eşya ve nesneleri de çizebilmektedir. Bu yaş çocuklarının göz hareketleri gelişmiştir. Yine bu yaş çocukları sağ ve sol ellerini daha çok kullanmaya başlarlar. Genelde çocukların yüzde 90'nı sağ ellerini kullanırlar. Sol elini kullanan çocuklara ise solak denilmektedir. Bu arada anne ve babalar çocuklarının solak olmasına üzülür ve düzeltmeye çalışırlar. Bu doğru değildir. Bu çocuğun doğuştan getirdiği bir niteliktir. Önemli bir özür de değildir.
Sağlık açısından da bu yaş ve çağ duyarlılık gerektiren bir çağ özelliği taşımaktadır. Geçici dişleri tamamlanmıştır. Çağın sonunda ise 7 yaş dişleri çıkmaya başlar. Altı yaşa kadar çocuklar hastalıklara karşı çok duyarlıdırlar. Kışın daha çok solunum yolu hastalıkları görüldüğü gibi, yazın da bağırsak hastalıkları görülmektedir.
Bu yaş ve çağ çocuklarının gerek beden ve gerekse sağlık sorunlarıyla gerek aileler ve gerekse okul yönetimleri ilgilenmelidir.
Anaokulu Çocuğunun Sosyal, Duygusal ve Zihinsel Gelişimi (3-6 yaş)
Üçüncü yaşın sonuna kadar olan gelişmeler en hızlı gelişmelerdir. Bu çağ zekânın en hızlı geliştiği yaş ve çağdır. Çocuk bu çağda çevresine ilgi duymaya başlar. Çevresindeki varlıkları araştırmaya ve keşfetmeye başlar. Bunun için her yere uzanır, her şeyi eller ne olduğunu öğrenmek ister. Çocuk her ne kadar bazı şeyleri kırıp dökse de onun bu merakına engel olmaktan çok yardımcı olmak gerekir. Onun yine kendi çabalarıyla, kendi dünyasını öğrenmesine yardımcı olunmalıdır.
Bu çağ ve yaş çocukları kendi kendini anlamaya başlar ve kendi iradesinin gereği olan hareketleri yapmaya çalışır. Kendi kendine karar vermek ister. Büyüklerinin sözünü dinlemez, uyumsuzluk gösterir. Hep ilgi merkezi olmak ister. Bazen bu isteğini yerine getirmek için öfke nöbetlerine tutulur. Bu durumlara dikkat edilmezse birçok korkular yerleşir kalır. Onun için bu yaş çocuğunu idare etmek güçtür.
Üç yaşındaki bir çocuk için en önemli varlık yalnız kendisidir. Her şeyi kendisine göre değerlendirir. Sürekli kendisinden söz eder. Gerçekle hayali birbirine karıştırır ve canlı, cansız varlıkları ayırt edemez. Eşyalarında kendisi gibi hareket ettiğini sanır. Eşya ve hayvanlarla konuşmaya çalışır. Neler yaptığını da söylemeye çalışır.
Dördüncü yaştan altıncı yaşın sonuna kadar olan gelişmeler:
Bu çağın başında çocuk bir hayal aleminde yaşar. Erkek çocuk oyuncak ayısına, kız çocuk bebeğine yakınlık gösterir. Hayali arkadaşlar ve arkadaşlıklar icat eder. Bir süre sonra her şeyin kendi etrafında dönmediğini anlamaya başlar. Her şeyin en iyisini elde edemiyeceğini, oyunlarda en iyi rolü alamayacağını anlamaya başlar.Eşya ve oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmaya çalışır. Arkadaşlarıyla daha iyi geçinmeye ve daha az kavga etmeye başlar.
Dilin ne kadar güçlü bir sosyal ilişki aracı olduğu bilinmektedir. İyi konuşamayan bir çocuk, çevresine uymakta çok zorlanacaktır. Bu dil ve konuşma yeteneği çevresindeki çocuklarla oynadıkça ve konuştukça gelişecektir. Birkaç sözcüklü tam cümlelerle konuşmaya başlayacaktır. Anlamayı ve dinlemeyi sürdürdükçe dilin gelişmesi de devam eder. Yaşadığı bir olayı ve duyduğu, dinlediği bir masalı anlatmaya çalışır ve dil yeteneği de gelişmeye devam eder. Yaşını, doğumunu, adresini öğrenir; sağını solunu da öğrenmiştir. Her konuda devamlı çaba harcamaya ve çevresinde olup bitenleri ilgi ile izlemeye çalışır.
Bu ilgi ve duyarlılık gerektiren gelişmeler ciddiye alınmalı ve her fırsatta iyi değerlendirilmelidir.
Anaokulu Çocuğunun Edineceği İyi Alışkanlıklar (5-6 Yaş)
Okul öncesi çağı iyi değerlendirilirse iyi alışkanlıklar edinmenin en elverişli çağıdır. Bu çağda çocuklar yetişkinlerin davranışlarını aynen kopya etmeye çalışırlar. Eğer okulda bulunuyorsa öğretmenin hareketleri onun için önemli bir değer ifade etmektedir. Gerek sözlü ve gerekse hareketlerle gösterilen nezaket kuralları çocuk için iyi örnek olacaklardır. "Ağaç, yaş iken eğilir" sözü hatırlanmalıdır. Bu yaş çocuklarının iyi alışkanlıklar kazanmasında en önemli faktör zaman faktörüdür. Çocuğun tüm davranışları zamanlı, planlı, programlı, sürekli ve kalıcı alışkanlıklar olmalıdır.
Çocuğun gözünü açtığı ilk mekân aile ocağı olduğuna göre, iyi ve temel alışkanlıkları bu ocakta alması gerekir. O halde evde ne gibi alışkanlıklar edinmesi gerektiğini belirtmeye çalışalım: Çocuk zamanında yatmalı ve zamanında kalkmalıdır. Üç yaşındaki bir çocuk gece saat 7'den sabah saat yediye kadar 12 saat; gündüz 2-2,5 saat uyumalıdır. Diğer temel alışkanlıkların başlıcalarını da şöyle sıralamak mümkündür. Nezaket kuralları, büyüklerini ve küçüklerini selamlama alışkanlığı, sevgi, saygı ve güven ilişkilerinin geliştirilmesi; çalışma ve iş başarma alışkanlığının kazandırılması; yalnız aile bireylerine karşı değil çevresindeki büyük ve küçük insanlara karşı da nezaket kurallarına uyması alışkanlığının kazandırılması; kendi kendine giyinip soyunması alışkanlıklarının kazandırılması; temizlik, tertip ve düzen alışkanlıkları: giysilerini temiz tutma, el yüz yıkama, dişlerini fırçalama, tuvalet alışkanlığı ve taharetlenme, eşya ve oyuncaklarını temiz ve tertipli bulundurma. Tüm bu etkinliklerin zamanlı, planlı, programlı, sistemli ve sürekli olması alışkanlıkları kazandırılmalıdır.
Okulda edinilecek ve devam ettirilecek alışkanlıklar: öğretmen ve arkadaşlarını selamlamak; başlık, palto ve manto gibi giysilerini yerine asmak, konuşma kurallarına uymak, eşya ve oyuncaklarını başkasına zarar vermiyecek şekilde kullanmak; oyun kurallarına uymak, arkadaşlarına yardımcı olmak; kendi kendine yemek yeme; çatal, kaşık bıçak kullanmasını, yemekten sonra, el yıkamak, sabun kullanmak, havlu kullanmak, muslukları açık bırakmamak; yemekten sonra uyumak, sınıfın temizlik, tertip ve düzenine katkıda bulunmak... Okulun bu planlı ve sistemli alışkanlık kazandırma çalışmaları ailelere de yansıtılmalıdır. Aile ile okul birbirini tamamlayan ortak bir strateji uygulamalıdır. Daha çok okul ailelere bilimsel rehberlikte bulunmalıdır. Çünkü her aile aynı ölçüde bu işlere yatkın değildir.
Anaokulu Çocuğunun Merakları ve Yaklaşım Yöntemleri (3-6 Yaş)
Bu yaş çocuklarına büyüklerince sevgi ve sevencenlikle yaklaşılmalıdır. Bilhassa anne ve babalarınca sevildiklerini bilmeleri onların kendilerini güven içinde hissetmelerini sağlayacaktır. Böylece çocuğun kişilik kazanmasına da yardımcı olunacaktır. Bu yaş çocuklarının kendi kendine çalışarak el becerisi kazanmalarına da yardım edilebilir. Çocuğun ruhsal bağımsızlık kazanması için kendi işlerini kendisinin görmesi de önemli bir yöntem olacaktır. Yemesini, içmesini, giyinmesini kendisi yapabilmelidir. Bilhassa bu çağda yemek yememe sorunu görüldüğünden anne ve babaların aşırı endişeye kapılmaları doğru değildir. Bu kaygılar aksine çocuğun bu sorunun çözümüne engel oluşturabilmektedir.
Bu yaş çocuklarının önemli bir merakı üreme organına duyulan meraktır. Çocuk bunun ayıp ve hata olduğunun farkında olmadan bu organıyla oynamaya başlar. Bu ilgi ve oynamanın alışkanlık haline gelmemesi için, temizliğe ve bol elbiseler giyinmesine önem verilmelidir. Oyun oynamaya teşvik edilmelidir. Büyükler çocuğun bu ilgisini önemsediklerini çocuğa hissettirmemelidir.
Bu yaş çocuklarının çok önemli bir merak konusu da dünyaya nasıl geldikleri konusudur. Bu merak duygusal değil, objektif bir meraktır. Her şeyi merak ettiği gibi, bu oluşumu da merak etmektedir. Onun için çocuğun her konudaki sorularına olduğu gibi, bu konudaki sorularına da doğal bir anlatımla doğru cevaplar verilmelidir.
Bu çağ çocuklarının anaokullarına verilmeleri her konuda iyi olabileceği gibi, meraklarının daha objektif olarak giderilmesi konusunda da yararlı olacaktır. Bu çağda çocukların büyüklerinden çok yaştaşlarından öğrenecekleri daha çok şeyler vardır.
Bu çağda anne ve babaların ve eğitimcilerin en önemli işlevlerinden biri de çocuğun serbest hareket etmesine yardımcı olmaktır. Çocuğun hareketsiz ve sessiz kalması önemli bir nedeni vardır. Bu çağda çocuğun beden ve kaslarının gelişme durumunda olduğundan çocuğun çok hareket etmeye ihtiyacı vardır. Yine bu çağda göz ve el arasında ahenk ve işbirliği oluşmaktadır. Bunun için çocuk hareket etmek ihtiyacındadır. Bu çağda çocukların evde, dışarıda ve okulda uzun süre hareketsiz kalmaları doğru değildir. Eğitim ve öğretimde el becerilerine ve beden hareketlerine ve etkinliklerine önem verilmelidir. "Çocuk diliyle olduğu kadar elleriyle de düşünür." denilmektedir ve bu çok şey anlatabilmektedir. Bu bakımdan çocuğun duygusal ve düşünsel merakları bilimsel ve gerçekçi yaklaşımlarla çözümlenmelidir.
Anaokulu Çocuğunun Oyun ve Arkadaşlık İlişkileri (3-6 Yaş)
Üç yaşındaki bir çocuk, başka çocuklara karşı ilgi duyacağı gibi, yalnız kalmaktan da hoşlanmaktadır. Bu yaşlarda çocuklar daha çok kendinden büyüklerle olmayı ve oynamayı severler. Zamanla başka çocuklarla oynama özlemini duymaya başlarlar. Çocuk bu yaşta çok hareketli, sabırsız ve bencildir. Aynı zamanda tekelcidir de, oyuncaklarını başka çocuklarla paylaşmak istemez. Çocuğun çeşitli beceri ve yeteneklerini geliştirebilmesi için, şu oyuncakların sağlanmasına gerekmektedir: oyuncak otomobil, değişik araba çeşitleri, top, bebek, her çeşit kutu, kara tahta, resimli kitaplar, defterler, kalem, kağıt, makas, çeşitli boyalar, tahta parçaları, kum, su... çocukların severek oynayacakları ve işleyecekleri oyuncaklardır. İlkel de olsa yukarıda saydığımız alet ve oyuncaklar, çocukların beceri ve yeteneklerinin gelişmesinde yararlı olmaktadırlar. Şunu da belirtelim ki, kız ve erkek çocukların oyun ilgileri aynı olmakla beraber, kızların bebeklere ilgisi farklı olabilmektedir. Çocuklar kız ve erkek olarak birlikte çok uyumlu bir şekilde oynarlar.
Dört yaşından altına yaşın sonuna kadar, çocuklarda arkadaş istemi güçlü bir şekilde belirmeye başlar. Grup oyunlarından zevk almaya başlarlar. Ritmik şarkıları, oyunları sevmeye başlarlar. Kendi cinsinden ve kendi yaşına yakın arkadaş edinmeye başlar. Aklına gelen işleri yapmaktan hoşlanırlar. Evcilik, şoförlük, bakkallık, manavlık... gibi büyüklerin yaptıkları işleri taklit etmekten zevk alırlar. Başkalarına zararlı olmadıkları sürece bu oyunları oynamalarına engel olunmalıdır. Hayal güçleri zengin olduğundan oynarken gerçek alemle ilgileri kesilme noktasındadır. Peri masalı gibi hayali masallardan hoşlanır, gerçeğe uygun olmasını istemezler. Gerçek hikâyelerden ise hoşlanmazlar. Resim-iş, boyama işlerin-
den hoşlanırlar. El becerisi işlerinden kızlar dikiş dikmek, örgü, gibi becerilere ilgi duyarken, erkekler, keser, çivi, çekiç, testere gibi aletlere ilgi duyarlar.
Bu yaş çocukları kendilerinden küçüklere ilgi gösterir ve onları korumaya çalışırlar. Yani onlara ablalık ve ağabeylik yapmaya çalışırlar. Ayrıca evcil hayvanlara bakmak da ayrı zevkleridir.
Beden yeteneklerini geliştiren bisiklete binmek, salıncakta sallanmak, bir yere tırmanmak, tahterevallide oynamak gibi oyunlara ilgi duyarlar.
Anaokuluna Yeni Başlayan Çocuğun Uyumunu Sağlamak
Anaokuluna ilk başlayan çocuk aile ortamından değişik bir ortama girdiğinden hemen uyum sağlayamaması doğaldır. Onun için gerek velilerin ve gerekse okulun yönetim ve öğret- menlerinin gerekli önlemleri almaları gerekmektedir.
Bunun için, alınacak ilk önlem çocukları küçük gruplar halinde okula almak; okulu, yönetimi ve öğretmeni tanıtmak, gezdirmek ve sevdirmek ve uyum için başlangıç yapmak yararlı olacaktır. Böylece çocuklar öğretmeni ve öğretmen de çocukları daha iyi tanıma olanağı bulacaktır. Eğer tüm çocukları aynı gün okula toplamak isteniyorsa o zaman da okulda kalma süreleri azaltılmalıdır.
Bu konuda başka bir önlem ise velilerin birkaç gün çocuklarla okulda bulunmalarıdır. Bu da mümkün değil ise velilerin çıkış saatlerinde çocukları almaya gelmeleri önemlidir.
Birkaç gün okulda belli bir program uygulanmaz. Tüm oyuncaklar ortaya konarak çocukların oyuncaklarla oynamaları sağlanır. Bir yandan da okulun bahçesi, oyun araçları, odaları, tuvalet gibi bölümler çocuklara gösterilir ve kendi işlerini kendilerinin yapmaları sağlanılmaya çalışılır.
Diğer önemli bir konu da öğretmenin çocuk hakkında gerekli bilgi edinmesidir. Bunu sağlayacak olan da anne ya da velidir. Çocuğun okula uyumunu sağlayacak bir yöntem de tüm personelin yakın ve sıcak ilişkisi olacaktır. Çocukların sevdikleri şeylerden yiyeceklerden (şeker, bisküvi v.b. şeyler) ikram etmek yararlı olacaktır.
Çocuk arkadaşları ve oyuncaklarla iyice ilgilenip annesinin ayrılmasına razı olmadıkça onu ayırmaya çalışmak doğru değildir. Böyle bir durum tüm çocuklar için söz konusu değildir, ama bazı çocuklar bunu gerektirmektedir. Bunun çözümü çocukları tatlılıkla güvene kavuşturmaktır.
Yeni gelen çocuklar öğretmen tarafından ne tamamen yalnız bırakılmalı ve ne de fazla üzerine düşerek korunmaya çalışılmalıdır. Yine ilk saatlerde yalnız oynamak isteyen çocuklar da serbest bırakılmalıdır. Bu hallerine doğalmış gibi davranmak yararlı olur.
Başlangıçta bazı çocukların iyi bir uyum sağladıkları halde daha sonra huysuzluk yapmaya başlaması da mümkün olan hallerdendir. Bu durum veli ile birlikte incelenmelidir. Bu işin nedeni okulla ilgili olabileceği gibi, aile ile de ilgili olabilmektedir. Hangi nedenle olursa olsun ciddiye alınmalı ve çözümüne çalışılmalıdır.
Aşağıdaki Bilimsel ve Gerçekçi Saptamalara Kulak Verelim
Bir uzman eğitimcimizin konumuzla ilgili tespitlerini aktarmayı yararlı görüyorum.
"Çocuklar büyüklerin anlayamayacağı kadar enteresan ve karmaşık varlıklardır. Onun sabahtan akşama kadar sorumsuzca yaptığı hareketleri sadece gayesiz bir çaba zannederiz. Hatta onları bu çabalayışlarından menederiz. Halbuki onların her kıpırdanışı bir mana taşır. Onların her hareketinin bir gayesi vardır. Surda tahta blokları üst üste yığarken ve onların her yıkılışında sabırla aynı hareketi tekrarlayan küçük çocuk, bir işte sebat etmeyi, bir işi başarmayı, başarısızlığa uğrayınca ümitsizliğe düşmemeyi öğrenmektedir. Öte yandan parçaladığı oyuncağını tekrar eski haline getirmeye çalışan çocuk merak hissini tatmin etmektedir. Tek tek öğrendiği, varlıkların sentezini yapmaktadır. Elinden alman bir eşyayı vermemeye çalışırken malını ve hakkını korumayı öğrenmekte, masanın üzerindeki eşyaları çekip çekip tek tek yere atarken hem bir kuvvet gösterisi yapmakta, hem de eşyaların çıkardıkları sesleri kont-rol ederek duyma hissini geliştirmekte, etrafındaki eşyaları sesleriyle de tanımaktadır. Hülasa çocuğun hareketlerini incelersek, hepsinin de bir amaca yönelmiş olduğunu görebiliriz. Bu gelişmeye engel olacak her şeye karşı mücadeleye hazırdır. Elindeki sopayı durmadan ses çıkaracak bir katı şeye vurması ne kadar can sıkıcı bir olaydır. Halbuki bu hareketiyle o, bilgisini tamamlamakta somut dünyasıyla tanışmaktadır..."
"Bu gibi davranışlar anne-babalarca ya da çevrece "şımarıklık" sanılabilmektedir. Oysa çocuk, arzularını söyleme, soru sorma, etrafında gördüğü şeyleri öğrenme özgürlüğüne sahip olmalıdır..."
"Bir Amerikan kitabından şu cümleleri hatırlıyorum: "Sessiz bir sınıf kadar korkunç bir şey yoktur." Tabii bu kitabın kastettiği sınıf içinde faaliyet olan sınıftır. Askeri bir disiplinle oturtulmuş bir sınıf makbul bir sınıf değildir."
"Çocukların tanınmaları için "öğretmenlere yardım" isimli bir eğitim incelemesi raporunun bir yerinde bir öğretmenin bir öğrenci için tuttuğu günlük notlarda şöyle bir kayda rastlanmaktadır:
"(...) Bugün arkadaşına bir tekme attı. Çok bahtiyarım."
bu okullar, 0-6 yaş grubundaki çocukların korunma, bakım, oyun ve eğitimlerini sağlamak amacıyla açılıp gelişmesine gerek görülmektedir. Bu okulların özellikle sanayileşmiş ülkelerde ve bu ülkelerin büyük kentlerinde açılıp gelişmekte oldukları görülmektedir.
Bilhassa 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar ingiltere ve Amerika'da bu kurumlar kadınlar tarafından işletilen küçük okullar, orijinal adıyla (dame school) açılan ve işletilen bu okullar bugünkü anaokullarının örneğini oluşturmuştur. Bu okullar öğretmenlerin kendi evleri olarak etkinlik gösterilen okullardı. Bu okullarda ev işleri, dini eğitim ve alfabe öğretilirdi.
Bugün işletilmekte olan anaokullarının benzerleri 18. yüzyılın sonlarına doğru ilk olarak J.J. Rousseau'nun "Emil" adlı yapıtının etkisiyle 1799'da küçük çocuklar için özel nitelikli okullar açılmaya başladı. Daha sonra benzeri okullar İngiltere, Almanya, İtalya, İsviçre gibi Avrupa ülkelerinde de açılarak çalışmaya başlamıştır. Fransa'da açılan bu okullar merkezi hükümet tarafından devralınarak "ecole maternelle" (anaokulu) adı verilmiştir.
Bu okulların İngiltere'de açılması ve etkinlik göstermesi için ilk adım Sanayi Devrimi hamlesi sırasında anne, baba, büyük kardeşleri saatlerce iş yerlerinde çalışan küçük çocukların
barınıp korunması için bir dokuma fabrikası sahibi olan Robert Owen tarafından atılmıştır. Owen, 1816'da fabrikasında çalışan işçilerin çocukları için İskoçya'nın New Lanark kentinde açtığı okulla öncü olmuştur. Bu ülkede daha sonra açılan okullar ise daha çok ezberciliğe ve ahlâki eğitime önem vermişlerdir. Oysa ki Robert Owen bu okullarında küçük çocuklara ilginç etkinliklerle oluşturulacak sağlıklı bir eğitim ortamı sağlamak amacını güdüyordu. Daha sonra ünlü İsviçre'li Pestalozzi'nin geliştirdiği yöntemleri uygulayarak öğretmenler yetiştirmek üzere, 1836'da İngiltere ve Kolonileri için Okul Derneği kuruldu.
J.H. Pestalozzi'nin küçük çocukların eğitimleriyle ilgili yöntem ve düşüncelerine göre anaokulları; yalnız korunma ve bakım evleri değil aynı zamanda oyuna da gereken önem ve- ren, özgür bir ortamda çocukların dış çevreyi ve kendilerini özgürlüğe alıştırdıkları bir yer olmalıdır. J.H. Pestalozzi'nin bu düşünceleri İtalya'da Mar Montessori'nin, Almanya'da Freidrich Freebel'in, İngiltere'de ise Robert Ovven'in düşünceleriyle çakışıyordu ve benzeşiyordu.
Pestalozzi'nin öğrencisi Fredrich Froebel, 1837'de Prusya'nın Blankenburg kentinde Kindergarten adını verdiği (çocuk bahçesi) anaokulunu açmış oldu. Froebel'in bu okulunda da oyuna ağırlık verilerek psikolojik bir eğitim ilkesi benimsenmiş oluyordu. Maria Montesori ise İtalya'da ve 1907'de açtığı Casa da Bambine (Çocuk Evi) anlamında okulu açmıştır. Montesori'de küçük çocukların katı kurallara dayalı bir disip1in anlayışına karşı çıkıyor ve bu yöntemle eğitimin ruhsal ve zihinsel gelişmeyi engelleyeceğini belirtiyordu. Montesoriye göre çocuğun zihinsel kapasitesinin ve ilgisinin belli yaşlarda belli bilgileri almaya açık ve hazır olduğu, değişik duyarlılık dönemlerinin bulunduğu belirtilmektedir. O halde çocuğun kendi seçtiği oyuncak ve arkadaşlarıyla istediği oyunları oynaması kendisini daha iyi tanımasına yarayacağı gibi çevresiyle de daha iyi ilişkiler kurmasına ve sosyalleşmesine yardımcı olacaktır. Böyle bir etkinlik ortamında öğretmenin işlevi ve görevi çocuklara yol göstermek ve gerektiğinde yardımcı olmaktır. Montesori'nin bu yöntem ve görüşleri bütün dünyaca benimsenmiş ve Montesori yöntemi olarak yayılmış ve uygulanmıştır.
Anaokulu Çocuklarında Beden Gelişimi (3-6 Yaş)
Çocukların gelişme, olgunlaşma ve hareketlerinin en önemli organları kaslarıdır. Bu kaslar, büyük kaslar (omuz, diz ve kalça kasları), küçük kaslar, (bilek ve parmak kasları) ve eklemleridir. Bu yaş çocuklarının önce büyük kaslarıyla ilgili hareketleri öncelik kazanır ve daha sonra da küçük kasları harekete geçer. Çocuk üçüncü yaşa kadar yürümeyi öğrenmiştir. Bu nedenle çocuk bütün gücünü yürümeye harcar. Hoplamaktan, zıplamaktan, atlamaktan, tırmanmaktan, denge hareketleri yapmaktan çok hoşlanmaktadır. Böylece büyük kasların gelişip güçlenmesi sağlanmış olur. Daha sonra birtakım el becerileri edinmeye başlar. Oyuncaklarını yan yana ve üst üste koymaya başlar. Bu yaştaki bir çocuk düğmelerini ilikleyebilmekte, makas kullanabilmekte, bir su kabını dökmeden taşıyabilmekte, kalemle gelişigüzel daireler ve çizgiler çizebilmektedir.
Dört yaşından itibaren çocuğun canlılığı ve hareketliliği devam etmektedir. Daha ağır şeyleri kaldırmaya çalışır. Yorulduğunun ve yorgunluğunun farkına varamaz. Oynamak için daha geniş yer aramaya çalışır. Sıçrar, atlar, tırmanır ve dinlenmek için fazla istekli değildir.Çünkü yorgunluğunun farkında değildir. Yorgunluğu huzursuzluk halinde belirir. El becerileri daha çok gelişmiştir. Üç yaşındaki bir çocuk bir insan ve hayvan resmi çizerken dış organlarını basit ve anlaşılmayacak şekilde çizer. Ama beş yaşındaki bir çocuk, bir insan ve hayvan resmi çizerken beden, el, ayak, göz, ağız, burun gibi organlarını belirgin bir şekilde çizebildiği gibi, diğer eşya ve nesneleri de çizebilmektedir. Bu yaş çocuklarının göz hareketleri gelişmiştir. Yine bu yaş çocukları sağ ve sol ellerini daha çok kullanmaya başlarlar. Genelde çocukların yüzde 90'nı sağ ellerini kullanırlar. Sol elini kullanan çocuklara ise solak denilmektedir. Bu arada anne ve babalar çocuklarının solak olmasına üzülür ve düzeltmeye çalışırlar. Bu doğru değildir. Bu çocuğun doğuştan getirdiği bir niteliktir. Önemli bir özür de değildir.
Sağlık açısından da bu yaş ve çağ duyarlılık gerektiren bir çağ özelliği taşımaktadır. Geçici dişleri tamamlanmıştır. Çağın sonunda ise 7 yaş dişleri çıkmaya başlar. Altı yaşa kadar çocuklar hastalıklara karşı çok duyarlıdırlar. Kışın daha çok solunum yolu hastalıkları görüldüğü gibi, yazın da bağırsak hastalıkları görülmektedir.
Bu yaş ve çağ çocuklarının gerek beden ve gerekse sağlık sorunlarıyla gerek aileler ve gerekse okul yönetimleri ilgilenmelidir.
Anaokulu Çocuğunun Sosyal, Duygusal ve Zihinsel Gelişimi (3-6 yaş)
Üçüncü yaşın sonuna kadar olan gelişmeler en hızlı gelişmelerdir. Bu çağ zekânın en hızlı geliştiği yaş ve çağdır. Çocuk bu çağda çevresine ilgi duymaya başlar. Çevresindeki varlıkları araştırmaya ve keşfetmeye başlar. Bunun için her yere uzanır, her şeyi eller ne olduğunu öğrenmek ister. Çocuk her ne kadar bazı şeyleri kırıp dökse de onun bu merakına engel olmaktan çok yardımcı olmak gerekir. Onun yine kendi çabalarıyla, kendi dünyasını öğrenmesine yardımcı olunmalıdır.
Bu çağ ve yaş çocukları kendi kendini anlamaya başlar ve kendi iradesinin gereği olan hareketleri yapmaya çalışır. Kendi kendine karar vermek ister. Büyüklerinin sözünü dinlemez, uyumsuzluk gösterir. Hep ilgi merkezi olmak ister. Bazen bu isteğini yerine getirmek için öfke nöbetlerine tutulur. Bu durumlara dikkat edilmezse birçok korkular yerleşir kalır. Onun için bu yaş çocuğunu idare etmek güçtür.
Üç yaşındaki bir çocuk için en önemli varlık yalnız kendisidir. Her şeyi kendisine göre değerlendirir. Sürekli kendisinden söz eder. Gerçekle hayali birbirine karıştırır ve canlı, cansız varlıkları ayırt edemez. Eşyalarında kendisi gibi hareket ettiğini sanır. Eşya ve hayvanlarla konuşmaya çalışır. Neler yaptığını da söylemeye çalışır.
Dördüncü yaştan altıncı yaşın sonuna kadar olan gelişmeler:
Bu çağın başında çocuk bir hayal aleminde yaşar. Erkek çocuk oyuncak ayısına, kız çocuk bebeğine yakınlık gösterir. Hayali arkadaşlar ve arkadaşlıklar icat eder. Bir süre sonra her şeyin kendi etrafında dönmediğini anlamaya başlar. Her şeyin en iyisini elde edemiyeceğini, oyunlarda en iyi rolü alamayacağını anlamaya başlar.Eşya ve oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmaya çalışır. Arkadaşlarıyla daha iyi geçinmeye ve daha az kavga etmeye başlar.
Dilin ne kadar güçlü bir sosyal ilişki aracı olduğu bilinmektedir. İyi konuşamayan bir çocuk, çevresine uymakta çok zorlanacaktır. Bu dil ve konuşma yeteneği çevresindeki çocuklarla oynadıkça ve konuştukça gelişecektir. Birkaç sözcüklü tam cümlelerle konuşmaya başlayacaktır. Anlamayı ve dinlemeyi sürdürdükçe dilin gelişmesi de devam eder. Yaşadığı bir olayı ve duyduğu, dinlediği bir masalı anlatmaya çalışır ve dil yeteneği de gelişmeye devam eder. Yaşını, doğumunu, adresini öğrenir; sağını solunu da öğrenmiştir. Her konuda devamlı çaba harcamaya ve çevresinde olup bitenleri ilgi ile izlemeye çalışır.
Bu ilgi ve duyarlılık gerektiren gelişmeler ciddiye alınmalı ve her fırsatta iyi değerlendirilmelidir.
Anaokulu Çocuğunun Edineceği İyi Alışkanlıklar (5-6 Yaş)
Okul öncesi çağı iyi değerlendirilirse iyi alışkanlıklar edinmenin en elverişli çağıdır. Bu çağda çocuklar yetişkinlerin davranışlarını aynen kopya etmeye çalışırlar. Eğer okulda bulunuyorsa öğretmenin hareketleri onun için önemli bir değer ifade etmektedir. Gerek sözlü ve gerekse hareketlerle gösterilen nezaket kuralları çocuk için iyi örnek olacaklardır. "Ağaç, yaş iken eğilir" sözü hatırlanmalıdır. Bu yaş çocuklarının iyi alışkanlıklar kazanmasında en önemli faktör zaman faktörüdür. Çocuğun tüm davranışları zamanlı, planlı, programlı, sürekli ve kalıcı alışkanlıklar olmalıdır.
Çocuğun gözünü açtığı ilk mekân aile ocağı olduğuna göre, iyi ve temel alışkanlıkları bu ocakta alması gerekir. O halde evde ne gibi alışkanlıklar edinmesi gerektiğini belirtmeye çalışalım: Çocuk zamanında yatmalı ve zamanında kalkmalıdır. Üç yaşındaki bir çocuk gece saat 7'den sabah saat yediye kadar 12 saat; gündüz 2-2,5 saat uyumalıdır. Diğer temel alışkanlıkların başlıcalarını da şöyle sıralamak mümkündür. Nezaket kuralları, büyüklerini ve küçüklerini selamlama alışkanlığı, sevgi, saygı ve güven ilişkilerinin geliştirilmesi; çalışma ve iş başarma alışkanlığının kazandırılması; yalnız aile bireylerine karşı değil çevresindeki büyük ve küçük insanlara karşı da nezaket kurallarına uyması alışkanlığının kazandırılması; kendi kendine giyinip soyunması alışkanlıklarının kazandırılması; temizlik, tertip ve düzen alışkanlıkları: giysilerini temiz tutma, el yüz yıkama, dişlerini fırçalama, tuvalet alışkanlığı ve taharetlenme, eşya ve oyuncaklarını temiz ve tertipli bulundurma. Tüm bu etkinliklerin zamanlı, planlı, programlı, sistemli ve sürekli olması alışkanlıkları kazandırılmalıdır.
Okulda edinilecek ve devam ettirilecek alışkanlıklar: öğretmen ve arkadaşlarını selamlamak; başlık, palto ve manto gibi giysilerini yerine asmak, konuşma kurallarına uymak, eşya ve oyuncaklarını başkasına zarar vermiyecek şekilde kullanmak; oyun kurallarına uymak, arkadaşlarına yardımcı olmak; kendi kendine yemek yeme; çatal, kaşık bıçak kullanmasını, yemekten sonra, el yıkamak, sabun kullanmak, havlu kullanmak, muslukları açık bırakmamak; yemekten sonra uyumak, sınıfın temizlik, tertip ve düzenine katkıda bulunmak... Okulun bu planlı ve sistemli alışkanlık kazandırma çalışmaları ailelere de yansıtılmalıdır. Aile ile okul birbirini tamamlayan ortak bir strateji uygulamalıdır. Daha çok okul ailelere bilimsel rehberlikte bulunmalıdır. Çünkü her aile aynı ölçüde bu işlere yatkın değildir.
Anaokulu Çocuğunun Merakları ve Yaklaşım Yöntemleri (3-6 Yaş)
Bu yaş çocuklarına büyüklerince sevgi ve sevencenlikle yaklaşılmalıdır. Bilhassa anne ve babalarınca sevildiklerini bilmeleri onların kendilerini güven içinde hissetmelerini sağlayacaktır. Böylece çocuğun kişilik kazanmasına da yardımcı olunacaktır. Bu yaş çocuklarının kendi kendine çalışarak el becerisi kazanmalarına da yardım edilebilir. Çocuğun ruhsal bağımsızlık kazanması için kendi işlerini kendisinin görmesi de önemli bir yöntem olacaktır. Yemesini, içmesini, giyinmesini kendisi yapabilmelidir. Bilhassa bu çağda yemek yememe sorunu görüldüğünden anne ve babaların aşırı endişeye kapılmaları doğru değildir. Bu kaygılar aksine çocuğun bu sorunun çözümüne engel oluşturabilmektedir.
Bu yaş çocuklarının önemli bir merakı üreme organına duyulan meraktır. Çocuk bunun ayıp ve hata olduğunun farkında olmadan bu organıyla oynamaya başlar. Bu ilgi ve oynamanın alışkanlık haline gelmemesi için, temizliğe ve bol elbiseler giyinmesine önem verilmelidir. Oyun oynamaya teşvik edilmelidir. Büyükler çocuğun bu ilgisini önemsediklerini çocuğa hissettirmemelidir.
Bu yaş çocuklarının çok önemli bir merak konusu da dünyaya nasıl geldikleri konusudur. Bu merak duygusal değil, objektif bir meraktır. Her şeyi merak ettiği gibi, bu oluşumu da merak etmektedir. Onun için çocuğun her konudaki sorularına olduğu gibi, bu konudaki sorularına da doğal bir anlatımla doğru cevaplar verilmelidir.
Bu çağ çocuklarının anaokullarına verilmeleri her konuda iyi olabileceği gibi, meraklarının daha objektif olarak giderilmesi konusunda da yararlı olacaktır. Bu çağda çocukların büyüklerinden çok yaştaşlarından öğrenecekleri daha çok şeyler vardır.
Bu çağda anne ve babaların ve eğitimcilerin en önemli işlevlerinden biri de çocuğun serbest hareket etmesine yardımcı olmaktır. Çocuğun hareketsiz ve sessiz kalması önemli bir nedeni vardır. Bu çağda çocuğun beden ve kaslarının gelişme durumunda olduğundan çocuğun çok hareket etmeye ihtiyacı vardır. Yine bu çağda göz ve el arasında ahenk ve işbirliği oluşmaktadır. Bunun için çocuk hareket etmek ihtiyacındadır. Bu çağda çocukların evde, dışarıda ve okulda uzun süre hareketsiz kalmaları doğru değildir. Eğitim ve öğretimde el becerilerine ve beden hareketlerine ve etkinliklerine önem verilmelidir. "Çocuk diliyle olduğu kadar elleriyle de düşünür." denilmektedir ve bu çok şey anlatabilmektedir. Bu bakımdan çocuğun duygusal ve düşünsel merakları bilimsel ve gerçekçi yaklaşımlarla çözümlenmelidir.
Anaokulu Çocuğunun Oyun ve Arkadaşlık İlişkileri (3-6 Yaş)
Üç yaşındaki bir çocuk, başka çocuklara karşı ilgi duyacağı gibi, yalnız kalmaktan da hoşlanmaktadır. Bu yaşlarda çocuklar daha çok kendinden büyüklerle olmayı ve oynamayı severler. Zamanla başka çocuklarla oynama özlemini duymaya başlarlar. Çocuk bu yaşta çok hareketli, sabırsız ve bencildir. Aynı zamanda tekelcidir de, oyuncaklarını başka çocuklarla paylaşmak istemez. Çocuğun çeşitli beceri ve yeteneklerini geliştirebilmesi için, şu oyuncakların sağlanmasına gerekmektedir: oyuncak otomobil, değişik araba çeşitleri, top, bebek, her çeşit kutu, kara tahta, resimli kitaplar, defterler, kalem, kağıt, makas, çeşitli boyalar, tahta parçaları, kum, su... çocukların severek oynayacakları ve işleyecekleri oyuncaklardır. İlkel de olsa yukarıda saydığımız alet ve oyuncaklar, çocukların beceri ve yeteneklerinin gelişmesinde yararlı olmaktadırlar. Şunu da belirtelim ki, kız ve erkek çocukların oyun ilgileri aynı olmakla beraber, kızların bebeklere ilgisi farklı olabilmektedir. Çocuklar kız ve erkek olarak birlikte çok uyumlu bir şekilde oynarlar.
Dört yaşından altına yaşın sonuna kadar, çocuklarda arkadaş istemi güçlü bir şekilde belirmeye başlar. Grup oyunlarından zevk almaya başlarlar. Ritmik şarkıları, oyunları sevmeye başlarlar. Kendi cinsinden ve kendi yaşına yakın arkadaş edinmeye başlar. Aklına gelen işleri yapmaktan hoşlanırlar. Evcilik, şoförlük, bakkallık, manavlık... gibi büyüklerin yaptıkları işleri taklit etmekten zevk alırlar. Başkalarına zararlı olmadıkları sürece bu oyunları oynamalarına engel olunmalıdır. Hayal güçleri zengin olduğundan oynarken gerçek alemle ilgileri kesilme noktasındadır. Peri masalı gibi hayali masallardan hoşlanır, gerçeğe uygun olmasını istemezler. Gerçek hikâyelerden ise hoşlanmazlar. Resim-iş, boyama işlerin-
den hoşlanırlar. El becerisi işlerinden kızlar dikiş dikmek, örgü, gibi becerilere ilgi duyarken, erkekler, keser, çivi, çekiç, testere gibi aletlere ilgi duyarlar.
Bu yaş çocukları kendilerinden küçüklere ilgi gösterir ve onları korumaya çalışırlar. Yani onlara ablalık ve ağabeylik yapmaya çalışırlar. Ayrıca evcil hayvanlara bakmak da ayrı zevkleridir.
Beden yeteneklerini geliştiren bisiklete binmek, salıncakta sallanmak, bir yere tırmanmak, tahterevallide oynamak gibi oyunlara ilgi duyarlar.
Anaokuluna Yeni Başlayan Çocuğun Uyumunu Sağlamak
Anaokuluna ilk başlayan çocuk aile ortamından değişik bir ortama girdiğinden hemen uyum sağlayamaması doğaldır. Onun için gerek velilerin ve gerekse okulun yönetim ve öğret- menlerinin gerekli önlemleri almaları gerekmektedir.
Bunun için, alınacak ilk önlem çocukları küçük gruplar halinde okula almak; okulu, yönetimi ve öğretmeni tanıtmak, gezdirmek ve sevdirmek ve uyum için başlangıç yapmak yararlı olacaktır. Böylece çocuklar öğretmeni ve öğretmen de çocukları daha iyi tanıma olanağı bulacaktır. Eğer tüm çocukları aynı gün okula toplamak isteniyorsa o zaman da okulda kalma süreleri azaltılmalıdır.
Bu konuda başka bir önlem ise velilerin birkaç gün çocuklarla okulda bulunmalarıdır. Bu da mümkün değil ise velilerin çıkış saatlerinde çocukları almaya gelmeleri önemlidir.
Birkaç gün okulda belli bir program uygulanmaz. Tüm oyuncaklar ortaya konarak çocukların oyuncaklarla oynamaları sağlanır. Bir yandan da okulun bahçesi, oyun araçları, odaları, tuvalet gibi bölümler çocuklara gösterilir ve kendi işlerini kendilerinin yapmaları sağlanılmaya çalışılır.
Diğer önemli bir konu da öğretmenin çocuk hakkında gerekli bilgi edinmesidir. Bunu sağlayacak olan da anne ya da velidir. Çocuğun okula uyumunu sağlayacak bir yöntem de tüm personelin yakın ve sıcak ilişkisi olacaktır. Çocukların sevdikleri şeylerden yiyeceklerden (şeker, bisküvi v.b. şeyler) ikram etmek yararlı olacaktır.
Çocuk arkadaşları ve oyuncaklarla iyice ilgilenip annesinin ayrılmasına razı olmadıkça onu ayırmaya çalışmak doğru değildir. Böyle bir durum tüm çocuklar için söz konusu değildir, ama bazı çocuklar bunu gerektirmektedir. Bunun çözümü çocukları tatlılıkla güvene kavuşturmaktır.
Yeni gelen çocuklar öğretmen tarafından ne tamamen yalnız bırakılmalı ve ne de fazla üzerine düşerek korunmaya çalışılmalıdır. Yine ilk saatlerde yalnız oynamak isteyen çocuklar da serbest bırakılmalıdır. Bu hallerine doğalmış gibi davranmak yararlı olur.
Başlangıçta bazı çocukların iyi bir uyum sağladıkları halde daha sonra huysuzluk yapmaya başlaması da mümkün olan hallerdendir. Bu durum veli ile birlikte incelenmelidir. Bu işin nedeni okulla ilgili olabileceği gibi, aile ile de ilgili olabilmektedir. Hangi nedenle olursa olsun ciddiye alınmalı ve çözümüne çalışılmalıdır.
Aşağıdaki Bilimsel ve Gerçekçi Saptamalara Kulak Verelim
Bir uzman eğitimcimizin konumuzla ilgili tespitlerini aktarmayı yararlı görüyorum.
"Çocuklar büyüklerin anlayamayacağı kadar enteresan ve karmaşık varlıklardır. Onun sabahtan akşama kadar sorumsuzca yaptığı hareketleri sadece gayesiz bir çaba zannederiz. Hatta onları bu çabalayışlarından menederiz. Halbuki onların her kıpırdanışı bir mana taşır. Onların her hareketinin bir gayesi vardır. Surda tahta blokları üst üste yığarken ve onların her yıkılışında sabırla aynı hareketi tekrarlayan küçük çocuk, bir işte sebat etmeyi, bir işi başarmayı, başarısızlığa uğrayınca ümitsizliğe düşmemeyi öğrenmektedir. Öte yandan parçaladığı oyuncağını tekrar eski haline getirmeye çalışan çocuk merak hissini tatmin etmektedir. Tek tek öğrendiği, varlıkların sentezini yapmaktadır. Elinden alman bir eşyayı vermemeye çalışırken malını ve hakkını korumayı öğrenmekte, masanın üzerindeki eşyaları çekip çekip tek tek yere atarken hem bir kuvvet gösterisi yapmakta, hem de eşyaların çıkardıkları sesleri kont-rol ederek duyma hissini geliştirmekte, etrafındaki eşyaları sesleriyle de tanımaktadır. Hülasa çocuğun hareketlerini incelersek, hepsinin de bir amaca yönelmiş olduğunu görebiliriz. Bu gelişmeye engel olacak her şeye karşı mücadeleye hazırdır. Elindeki sopayı durmadan ses çıkaracak bir katı şeye vurması ne kadar can sıkıcı bir olaydır. Halbuki bu hareketiyle o, bilgisini tamamlamakta somut dünyasıyla tanışmaktadır..."
"Bu gibi davranışlar anne-babalarca ya da çevrece "şımarıklık" sanılabilmektedir. Oysa çocuk, arzularını söyleme, soru sorma, etrafında gördüğü şeyleri öğrenme özgürlüğüne sahip olmalıdır..."
"Bir Amerikan kitabından şu cümleleri hatırlıyorum: "Sessiz bir sınıf kadar korkunç bir şey yoktur." Tabii bu kitabın kastettiği sınıf içinde faaliyet olan sınıftır. Askeri bir disiplinle oturtulmuş bir sınıf makbul bir sınıf değildir."
"Çocukların tanınmaları için "öğretmenlere yardım" isimli bir eğitim incelemesi raporunun bir yerinde bir öğretmenin bir öğrenci için tuttuğu günlük notlarda şöyle bir kayda rastlanmaktadır:
"(...) Bugün arkadaşına bir tekme attı. Çok bahtiyarım."
Okul Oncesi Egitimi ve Kresler
Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Kreşler
Okul Öncesi Eğitimi ve Çocuk
Okul öncesi eğitim deyince en yaygın anlamıyla "Kreş" ve "Anaokulları" akla gelmektedir. Kreş Fransızca beşik anlamına gelmektedir. Kreşler genel olarak 0-3 yaşları arasındaki çocukların sağlık, barınma, korunma ve eğitimlerinin yapılmakta olduğu mekanlardır. Bu kurumlar gündüz bakımevi, yuva gibi adlarla da anılmaktadır. Bu kurumlar bebek ve küçük çocukların gün boyunca bakımlarını amaçlamaktadır.
İlk kreş 1840'da Fransa'da kurulmuştur. Kreşlerin kuruluşunu sağlayan Kreşler Birliği 1869'da Fransız hükümetince tanınmış ve yasal bir kimlikle etkinliğini sürdürmüştür.
Şurası muhakkaktır ki, her şey bir ihtiyaçtan doğar. Okul öncesi eğitim kurumların doğuşu ve oluşumu ondokuzuncu yüzyıl ortalarında Avrupa'da ve diğer dünya ülkelerinde sanayi merkezlerinin kurulup gelişmesinin ve bu merkezlerde çalışan annelerin çocuklarına sağlık, bakım, barınma ve eğitim hizmetlerinin verilmesi bir zorunluluk haline gelmesinin ardından doğup gelişmiştir.
Birçok gelişmiş ülkede çalışan annelerin çocuklarının gündüz bakımını annenin çalıştığı iş yeri üstlenmektedir. Bu uygulama bizde de gelişmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Fransa'dan sonra 1860'larda İngiltere'de de ilk kreş açılmıştır. Küçük çocuklara ve ailelerine hizmet veren bu kurumları ABD'de açılması Asya ve Avrupa ülkelerinden daha sonra olmuştur. Bu ülkede özel teşebbüs ağırlıklı olduğundan bu okul öncesi kurumlar da özel sektör tarafından açılıp işletilmektedir.
Yine birçok ülkede bebek bakımı ve okul öncesi eğitimi devlet tarafından sağlanmaktadır. İtalya, Rusya ve Fransa gibi ülkelerde kreşler de okul sistemleri içine alınmıştır.
Bizim ülkemizde ise iş kanununun 81. maddesi gereğince, Mart 1987 tarihinde yürürlüğe giren tüzüğe göre, yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun 150'den fazla kadın çalıştıran iş yerlerinde 6 yaşından küçük çocukların bırakılması, bakılması, emzikli kadınların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından çalışma yerlerinden ayrı ve çalışma yerine yakın bir yurdun kurulması zorunlu kılınmıştır. Yurt 250 metreden daha uzakta ise, işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. Aynı tüzük uyarınca annesi ölmüş ya da velayeti babasına verilmiş işçi çocukları da kreşlerden yararlanırlar denilmektedir.
Kreş Çocuğunun Bedensel Gelişmesi ve Eğitim Faliyetleri
Çocuğun 0-1 yaş arasındaki süreye üst çağı da denilmektedir. Yeni doğan bir çocuğun, boyu ve ağırlığı belli ölçülerdedir. Normal doğan bir çocuğun boyu 49-50 cm. ağırlığı ise 3 ya da 3,5 kg. olabilmektedir. Genel olarak erkek çocuklar kız çocuklara göre daha ağır ve daha boylu olabilmektedir. Güç bakımından ise, çocuk kendi ağırlığı kadar bir ağırlığı kaldırabilecek güçte doğmaktadır. Çocuk doğduğunun ilk günlerinde biraz kilo kaybeder. Kısa bir süre sonra tekrar kilo almaya başlar. En belirgin kas ve vücut hareketleri sırt üstü yatarken kol ve bacaklarını hareket ettirmesidir. Eline verilen bir nesneyi ve oyuncağı istediği gibi sallamaya çalışır ve bundan büyük bir zevk duyar.
Vücut hızlı gelişir ve dördüncü ayda ağırlığı hemen hemen iki katına çıkar. Oturmak için çaba harcamaya başlar. Başını istediği tarafa çevirmeye çalışır. Gördüğü şeyleri yakalamak için çaba göstermeye başlar. Çocuğun bu hareketleri çevresindeki eşya ve nesnelerle teması onun bu konudaki ilk deneyimlerini oluşturur.
Çocuk, sekizinci ayda artık kendi kendine oturabilmektedir. Arka üstü yatarken yüz üstü dönebileceği gibi, yüzükoyun yatarken de arka üstü dönebilmektedir. Çevresinde gördüğü bir nesneyi tutabilmektedir. Bu devrede bir kısım bebekler emeklemeye başlarlar. İki elini kullanarak iki ayrı şeyi ya da oyuncağı tutabilecek duruma gelmiştir. Eline aldığı her şeyi ağzına götürmeye çalışır. Gözleri ve elleri arasında gereken bağlantı oluşmaya başlamıştır. Ön dişlerinden birkaçı çıkmıştır.
Onikinci ayda, artık destek almadan ayakta durabilmektedir. Zaten on aylık iken bir yerlere tutunarak ayakta durabilmeyi becerebilmiştir. Parmaklarıyla eşya ve oyuncaklarını tutmasını becerebilmektedir. Yürümeye çaba harcamaya başlamıştır.
Bu dönemin en önemli sorunlarından biri de sağlığıyla ilgili sorunlarıdır. Bu konuyla duyarlı bir şekilde ilgilenmek gerekmektedir. Çiçek, difteri, su çiçeği, kızıl, kızamık, kabakulak, boğmaca gibi hastalıklara karşı uyanık bulunulmalıdır. Aşısı olanlar aşılanarak, olmayanlar için ise gereken koruyucu ve tedavi edici önlemler zamanında alınmalıdır. Bu çağın bir özelliği de dişlerinin çıkmaya başlamasıdır ve 6 dişi çıkmaktadır. Bu çağ çocuğunun en belirgin özelliği hızlı bir bedensel gelişme çağı olmasıdır. Bu çağda çocuk ortalama 2-2,5 kilo alabilmekte, boyu ise 5-6 cm. kadar uzayabilmektedir.
Kreş Çocuğunun Psikolojik Gelişmesi (Duygu ve Düşünce Yönüyle)
Yeni doğan bir çocuk zamanının önemli bir bölümünü uyumakla geçirmektedir. Uykudan uyandığı zaman da ağlamaya başlar. Çevresinde olup bitenlere karşı ilgisi pek fazla değildir. Ancak çok güçlü seslere ve şiddetli görsel, işitsel ve dokunsal uyaranlara karşı tepki gösterebilmektedir. En güçlü duyguları beslenmek ve analetini yapmak tepkisinden ibaret olmaktadır.
Bu ilk doğuş anından sonraki aylarda çocuğun duygu, düşünce ve hareket yaşamı yavaş yavaş gelişmeye başlar. Yavaş da olsa bazı uyaranlara karşı tepki gösterir. İnsanlara karşı ilk tepkisi gülümseme olarak ortaya çıkmaktadır. Haz duygusunun belirtileri yüz hareketleriyle anlaşılmaktadır. Hareket eden şeylere karşı ilgi göstermeye başlar. Görme, işitme, tatma, koku alma ve dokunma duyguları gelişmeye başlamaktadır.
Dil ve konuşma yeteneği gelişmemiş olmakla birlikte açlığını, öfkesini, korkusunu, ağrı ve sızısını ağlayarak belirtmektedir.
Dördüncü aydan sonra insan sesini tanır ve başını bu sese doğru çevirmeye başlar. Annesini-babasmı ve kendisine bakan insanları tanımaya başlar. Çevresindeki insanlardan ve onlarla karşılaşmaktan hoşlanmaya başlar. Onlarla karşılaştığında sevinç çığlıkları atmaya başlar. Uzaktan gelen sesleri de tanımaya başlar. Kafasını seslerin geldiği tarafa çevirir. Görüş mesafesi bir ve iki metreye yakın olabilmektedir. Kendisinin çıkardığı sesler arasında bir takım heceler fark edilmeye başlar.
Sekizinci ayda yabancı insanları ayırt etmeye başlar ve bu insanların yüz hareketlerinden anlamaya başlamaktadır. Görmediği ya da tanımadığı kedi ve köpek gibi hayvanlardan korkmaya başlar. Dil açısından "hayır, olmaz" gibi sözcük ve işaretleri anlar ve tepkisini gösterir.
On ikinci aydan itibaren mekân kavramı gelişmemekle birlikte yakını ve uzağı anlamaya başlar. Kıskançlık duyguları gelişmeye başlar ve annesini kıskanır. Büyüklerin hareketlerini taklit etmeye başlar.
Bu 0-2 yaş çocuğun zekâ yönünden en hızlı geliştiği yaşlardır. Çocuk bu çağda çevresine karşı ilgi duymaya başlar. Çevresindeki varlıkları keşfetmeye çalışır. Bunun için her yere uzanır, kırar, döker, ne olduğunu öğrenmek ister. Bu merakını önlemek yanlıştır. Ona merakını gidermek için yardımcı olmak en doğru yöntemdir.
Bu yaş çocuğu benliğini anlamaya başlar ve iradesinin gereği olan hareketleri yapar. Bu devre hem aile, hem okul için güç devredir.
0-2 Yaş Çocuğuna Kazandırılacak Alışkanlıklar
Bu yaş çocuklarının barınma, korunma, yetişme ve eğitilmeleri için açılan kurumların kreşler olduğu bilinmektedir. Bu kurumların daha çok çalışan annelerin çocuklarına hizmet verme amacıyla açıldıkları da bilinmektedir. O halde bu kurumların ne kadar önemli bir sorumluluk taşıdıkları da anlaşılmaktadır. Annenin sıcak ve sevecen kucağından koparak gelen bu yavrulara ne kadar duyarlı bir ilgi ve yaklaşım gerektiği de açıktır.
Bu yavruların doğuştan getirdikleri hiçbir alışkanlık yoktur. Ancak hızla bir takım alışkanlıklar edinmeye başlarlar. En önemli ve yaşamsal alışkanlıkları uyku alışkanlığıdır. Yaklaşık 22 saat uyku uyudukları bilinmektedir. Uykudan uyanmasının en önemli nedeni karnının acıkmış olmasıdır. Başlangıçta verilen besinlerin sıvı halinde bulunması gerekmektedir. Bu besinlerin emilerek yutulması gerekir.
İlk aylarda üç dört saat ara ile açlığı giderilmelidir. Kuşkusuz bu yazdıklarımız aile ve kreş için ortak görüş ve düşüncelerdir. Çocuk yatağa yatırıldığı zaman ninnisiz, emziksiz ve sallamadan uyuma alışkanlığı verilmelidir. Gece saat 10'dan sabahın 6'sına kadar uyuma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Dördüncü ayda yine uyku konusunda yukarıda belirtilenler kazandırılmalıdır. Gıda ve besin olarak muhallebi gibi yarı sıvı gıdaların verilmesine başlanmalıdır. Bir öğün mama verilerek sütten kesilmesi sağlanmalıdır. Anne, çocuğun büyük aptestini yapacağı saatleri öğrenmeli ve o saatlerde yaptırmayı alışkanlık haline getirmelidir. Çocuğa aptestini söyleme alışkanlığı da verilmelidir.
Sekizinci ayda çocuk, sütten kesildikten sonra katı gıda olarak bir ekmek kabuğu gibi gıdalarla beslenmesine başlanabilir. Bu aylarda çocuk akşamın 6'sından sabahın 6'sına kadar 12 saat uyuması sağlanabilir. Gündüz de 3-4 saat uyutularak uyku gıdası verilmelidir.
On ikinci ayda günde 14 saat uyuması gerekir. Bunun 11-12 saati gece, 2-3 saati ise gündüz uykusu olmalıdır. Bu yaştan sonra suyunu ve sütünü kendisi içebilme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
İki yaşın içinde çocuklara kazandırılacak önemli alışkanlıklardan biri de gece yatağını ıslatmama alışkanlığı kazandırılmasıdır. Bu süre içinde gerek aile içinde ve gerekse kreşte çocuğa temizlik, tertip ve düzen alışkanlığı kazandırılmalıdır. Ayrıca sağlığını koruma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Kreş Çocuğunun Oyun İlişkisi (0-2 Yaş)
Yeni doğan bir bebeğin ne oyuncaklara, ne eşyalara ve ne de insanlara karşı bir ilgisi ve tepkisi olabilmektedir. İlk aylarda oturamayan, ayakta duramayan, yürüyemeyen bebekler; kemikleri gelişip güçlendikçe, sinir sistemi gelişip güçlendikçe, kasları gelişip güçlendikçe ve bu organlar ve sistemler arasında bir işbirliği geliştikçe çocuk güç ve canlılık kazanır. 6 aylıkken oturmaya, 10 aylık iken ayakta durmaya,14 aylık iken yürümeye başlar.
Bebekler yine ilk aylarda ağızlarından bir takım sesler çıkarmaya, işittiği seslere ilgi duymaya, dinlemeye, kollarını, bacaklarını hızla hareket ettirmeye, başlar ki bunlar çocuğun oyunla ilk tanışma hareketleridir.
Çocuklar dördüncü ayda, parlak ve renkli oyuncaklara ilgi duymaya başlar. Çevresindeki insanların ilgisinden hoşlanırlar. Büyüklerin ilgisinin sürekli olmasını isterler. Oyuncaklarını sallar, ağzına götürmeye çalışır. Onun için bu gibi oyuncak ve eşyaların çok temiz olması, yutulamayacak kadar büyük olması gerekmektedir. Dişlerin çıkmasına yakın olması diş etlerinin kaşınmaya başlaması nedeniyle verilecek kaşık fincan gibi araçların tehlikesiz olmasına özen gösterilmelidir.
Bebeklere sekizinci ayda bir oyun yeri sağlamak gerekmektedir. Çünkü oyun yeteneği ve hareketleri gelişmiştir. Çocuğun serbestçe oynayabileceği bir zeminin hazırlanması gerekir. Temiz bir çarşaf yere serilerek bir oyun yeri sağlanabileceği gibi, parmaklıklı bir köşe de hazırlanabilmelidir. Seslere, renklere karşı ilgi duymaya başlar, saç çekmekten, kağıt buruşturup yırtmaktan, zil çalmaktan, top ve bloklarla oynamaktan hoşlanırlar.
On ikinci ayda çocukların oyunlarla ilgili hareketleri oldukça gelişmiştir. Yalnız kendi başlarına oynadıkları gibi yaş-taşları ile de oynamaktan hoşlanırlar.
Çocuklar ikinci yaşın sonuna kadar şu özellikleri gösterirler: bu yaşta çok hareketli, sabırsız, bencil ve tekelcidirler. Oyuncaklarını başka çocuklarla paylaşmaz. Çocuğun çeşitli yeteneklerinin geliştirilmesi için: oyuncak otomobil, araba çeşitleri, bebek, top, kağıt, makas, her çeşit kutu, tahta bloklar, defterler, kitaplar, kara tahta, kalem, kağıt, makas, kum, su... gibi oyuncaklar sağlanmalıdır.
Şunu da belirtelim ki, kız ve erkek çocukların oyun ilgileri aynı olmakla birlikte, kızların bebeklere ilgisi daha farklıdır.
Okul Öncesi Eğitimi ve Çocuk
Okul öncesi eğitim deyince en yaygın anlamıyla "Kreş" ve "Anaokulları" akla gelmektedir. Kreş Fransızca beşik anlamına gelmektedir. Kreşler genel olarak 0-3 yaşları arasındaki çocukların sağlık, barınma, korunma ve eğitimlerinin yapılmakta olduğu mekanlardır. Bu kurumlar gündüz bakımevi, yuva gibi adlarla da anılmaktadır. Bu kurumlar bebek ve küçük çocukların gün boyunca bakımlarını amaçlamaktadır.
İlk kreş 1840'da Fransa'da kurulmuştur. Kreşlerin kuruluşunu sağlayan Kreşler Birliği 1869'da Fransız hükümetince tanınmış ve yasal bir kimlikle etkinliğini sürdürmüştür.
Şurası muhakkaktır ki, her şey bir ihtiyaçtan doğar. Okul öncesi eğitim kurumların doğuşu ve oluşumu ondokuzuncu yüzyıl ortalarında Avrupa'da ve diğer dünya ülkelerinde sanayi merkezlerinin kurulup gelişmesinin ve bu merkezlerde çalışan annelerin çocuklarına sağlık, bakım, barınma ve eğitim hizmetlerinin verilmesi bir zorunluluk haline gelmesinin ardından doğup gelişmiştir.
Birçok gelişmiş ülkede çalışan annelerin çocuklarının gündüz bakımını annenin çalıştığı iş yeri üstlenmektedir. Bu uygulama bizde de gelişmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Fransa'dan sonra 1860'larda İngiltere'de de ilk kreş açılmıştır. Küçük çocuklara ve ailelerine hizmet veren bu kurumları ABD'de açılması Asya ve Avrupa ülkelerinden daha sonra olmuştur. Bu ülkede özel teşebbüs ağırlıklı olduğundan bu okul öncesi kurumlar da özel sektör tarafından açılıp işletilmektedir.
Yine birçok ülkede bebek bakımı ve okul öncesi eğitimi devlet tarafından sağlanmaktadır. İtalya, Rusya ve Fransa gibi ülkelerde kreşler de okul sistemleri içine alınmıştır.
Bizim ülkemizde ise iş kanununun 81. maddesi gereğince, Mart 1987 tarihinde yürürlüğe giren tüzüğe göre, yaşları ve medeni halleri ne olursa olsun 150'den fazla kadın çalıştıran iş yerlerinde 6 yaşından küçük çocukların bırakılması, bakılması, emzikli kadınların çocuklarını emzirmeleri için işveren tarafından çalışma yerlerinden ayrı ve çalışma yerine yakın bir yurdun kurulması zorunlu kılınmıştır. Yurt 250 metreden daha uzakta ise, işveren taşıt sağlamakla yükümlüdür. Aynı tüzük uyarınca annesi ölmüş ya da velayeti babasına verilmiş işçi çocukları da kreşlerden yararlanırlar denilmektedir.
Kreş Çocuğunun Bedensel Gelişmesi ve Eğitim Faliyetleri
Çocuğun 0-1 yaş arasındaki süreye üst çağı da denilmektedir. Yeni doğan bir çocuğun, boyu ve ağırlığı belli ölçülerdedir. Normal doğan bir çocuğun boyu 49-50 cm. ağırlığı ise 3 ya da 3,5 kg. olabilmektedir. Genel olarak erkek çocuklar kız çocuklara göre daha ağır ve daha boylu olabilmektedir. Güç bakımından ise, çocuk kendi ağırlığı kadar bir ağırlığı kaldırabilecek güçte doğmaktadır. Çocuk doğduğunun ilk günlerinde biraz kilo kaybeder. Kısa bir süre sonra tekrar kilo almaya başlar. En belirgin kas ve vücut hareketleri sırt üstü yatarken kol ve bacaklarını hareket ettirmesidir. Eline verilen bir nesneyi ve oyuncağı istediği gibi sallamaya çalışır ve bundan büyük bir zevk duyar.
Vücut hızlı gelişir ve dördüncü ayda ağırlığı hemen hemen iki katına çıkar. Oturmak için çaba harcamaya başlar. Başını istediği tarafa çevirmeye çalışır. Gördüğü şeyleri yakalamak için çaba göstermeye başlar. Çocuğun bu hareketleri çevresindeki eşya ve nesnelerle teması onun bu konudaki ilk deneyimlerini oluşturur.
Çocuk, sekizinci ayda artık kendi kendine oturabilmektedir. Arka üstü yatarken yüz üstü dönebileceği gibi, yüzükoyun yatarken de arka üstü dönebilmektedir. Çevresinde gördüğü bir nesneyi tutabilmektedir. Bu devrede bir kısım bebekler emeklemeye başlarlar. İki elini kullanarak iki ayrı şeyi ya da oyuncağı tutabilecek duruma gelmiştir. Eline aldığı her şeyi ağzına götürmeye çalışır. Gözleri ve elleri arasında gereken bağlantı oluşmaya başlamıştır. Ön dişlerinden birkaçı çıkmıştır.
Onikinci ayda, artık destek almadan ayakta durabilmektedir. Zaten on aylık iken bir yerlere tutunarak ayakta durabilmeyi becerebilmiştir. Parmaklarıyla eşya ve oyuncaklarını tutmasını becerebilmektedir. Yürümeye çaba harcamaya başlamıştır.
Bu dönemin en önemli sorunlarından biri de sağlığıyla ilgili sorunlarıdır. Bu konuyla duyarlı bir şekilde ilgilenmek gerekmektedir. Çiçek, difteri, su çiçeği, kızıl, kızamık, kabakulak, boğmaca gibi hastalıklara karşı uyanık bulunulmalıdır. Aşısı olanlar aşılanarak, olmayanlar için ise gereken koruyucu ve tedavi edici önlemler zamanında alınmalıdır. Bu çağın bir özelliği de dişlerinin çıkmaya başlamasıdır ve 6 dişi çıkmaktadır. Bu çağ çocuğunun en belirgin özelliği hızlı bir bedensel gelişme çağı olmasıdır. Bu çağda çocuk ortalama 2-2,5 kilo alabilmekte, boyu ise 5-6 cm. kadar uzayabilmektedir.
Kreş Çocuğunun Psikolojik Gelişmesi (Duygu ve Düşünce Yönüyle)
Yeni doğan bir çocuk zamanının önemli bir bölümünü uyumakla geçirmektedir. Uykudan uyandığı zaman da ağlamaya başlar. Çevresinde olup bitenlere karşı ilgisi pek fazla değildir. Ancak çok güçlü seslere ve şiddetli görsel, işitsel ve dokunsal uyaranlara karşı tepki gösterebilmektedir. En güçlü duyguları beslenmek ve analetini yapmak tepkisinden ibaret olmaktadır.
Bu ilk doğuş anından sonraki aylarda çocuğun duygu, düşünce ve hareket yaşamı yavaş yavaş gelişmeye başlar. Yavaş da olsa bazı uyaranlara karşı tepki gösterir. İnsanlara karşı ilk tepkisi gülümseme olarak ortaya çıkmaktadır. Haz duygusunun belirtileri yüz hareketleriyle anlaşılmaktadır. Hareket eden şeylere karşı ilgi göstermeye başlar. Görme, işitme, tatma, koku alma ve dokunma duyguları gelişmeye başlamaktadır.
Dil ve konuşma yeteneği gelişmemiş olmakla birlikte açlığını, öfkesini, korkusunu, ağrı ve sızısını ağlayarak belirtmektedir.
Dördüncü aydan sonra insan sesini tanır ve başını bu sese doğru çevirmeye başlar. Annesini-babasmı ve kendisine bakan insanları tanımaya başlar. Çevresindeki insanlardan ve onlarla karşılaşmaktan hoşlanmaya başlar. Onlarla karşılaştığında sevinç çığlıkları atmaya başlar. Uzaktan gelen sesleri de tanımaya başlar. Kafasını seslerin geldiği tarafa çevirir. Görüş mesafesi bir ve iki metreye yakın olabilmektedir. Kendisinin çıkardığı sesler arasında bir takım heceler fark edilmeye başlar.
Sekizinci ayda yabancı insanları ayırt etmeye başlar ve bu insanların yüz hareketlerinden anlamaya başlamaktadır. Görmediği ya da tanımadığı kedi ve köpek gibi hayvanlardan korkmaya başlar. Dil açısından "hayır, olmaz" gibi sözcük ve işaretleri anlar ve tepkisini gösterir.
On ikinci aydan itibaren mekân kavramı gelişmemekle birlikte yakını ve uzağı anlamaya başlar. Kıskançlık duyguları gelişmeye başlar ve annesini kıskanır. Büyüklerin hareketlerini taklit etmeye başlar.
Bu 0-2 yaş çocuğun zekâ yönünden en hızlı geliştiği yaşlardır. Çocuk bu çağda çevresine karşı ilgi duymaya başlar. Çevresindeki varlıkları keşfetmeye çalışır. Bunun için her yere uzanır, kırar, döker, ne olduğunu öğrenmek ister. Bu merakını önlemek yanlıştır. Ona merakını gidermek için yardımcı olmak en doğru yöntemdir.
Bu yaş çocuğu benliğini anlamaya başlar ve iradesinin gereği olan hareketleri yapar. Bu devre hem aile, hem okul için güç devredir.
0-2 Yaş Çocuğuna Kazandırılacak Alışkanlıklar
Bu yaş çocuklarının barınma, korunma, yetişme ve eğitilmeleri için açılan kurumların kreşler olduğu bilinmektedir. Bu kurumların daha çok çalışan annelerin çocuklarına hizmet verme amacıyla açıldıkları da bilinmektedir. O halde bu kurumların ne kadar önemli bir sorumluluk taşıdıkları da anlaşılmaktadır. Annenin sıcak ve sevecen kucağından koparak gelen bu yavrulara ne kadar duyarlı bir ilgi ve yaklaşım gerektiği de açıktır.
Bu yavruların doğuştan getirdikleri hiçbir alışkanlık yoktur. Ancak hızla bir takım alışkanlıklar edinmeye başlarlar. En önemli ve yaşamsal alışkanlıkları uyku alışkanlığıdır. Yaklaşık 22 saat uyku uyudukları bilinmektedir. Uykudan uyanmasının en önemli nedeni karnının acıkmış olmasıdır. Başlangıçta verilen besinlerin sıvı halinde bulunması gerekmektedir. Bu besinlerin emilerek yutulması gerekir.
İlk aylarda üç dört saat ara ile açlığı giderilmelidir. Kuşkusuz bu yazdıklarımız aile ve kreş için ortak görüş ve düşüncelerdir. Çocuk yatağa yatırıldığı zaman ninnisiz, emziksiz ve sallamadan uyuma alışkanlığı verilmelidir. Gece saat 10'dan sabahın 6'sına kadar uyuma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Dördüncü ayda yine uyku konusunda yukarıda belirtilenler kazandırılmalıdır. Gıda ve besin olarak muhallebi gibi yarı sıvı gıdaların verilmesine başlanmalıdır. Bir öğün mama verilerek sütten kesilmesi sağlanmalıdır. Anne, çocuğun büyük aptestini yapacağı saatleri öğrenmeli ve o saatlerde yaptırmayı alışkanlık haline getirmelidir. Çocuğa aptestini söyleme alışkanlığı da verilmelidir.
Sekizinci ayda çocuk, sütten kesildikten sonra katı gıda olarak bir ekmek kabuğu gibi gıdalarla beslenmesine başlanabilir. Bu aylarda çocuk akşamın 6'sından sabahın 6'sına kadar 12 saat uyuması sağlanabilir. Gündüz de 3-4 saat uyutularak uyku gıdası verilmelidir.
On ikinci ayda günde 14 saat uyuması gerekir. Bunun 11-12 saati gece, 2-3 saati ise gündüz uykusu olmalıdır. Bu yaştan sonra suyunu ve sütünü kendisi içebilme alışkanlığı kazandırılmalıdır.
İki yaşın içinde çocuklara kazandırılacak önemli alışkanlıklardan biri de gece yatağını ıslatmama alışkanlığı kazandırılmasıdır. Bu süre içinde gerek aile içinde ve gerekse kreşte çocuğa temizlik, tertip ve düzen alışkanlığı kazandırılmalıdır. Ayrıca sağlığını koruma alışkanlığı kazandırılmalıdır.
Kreş Çocuğunun Oyun İlişkisi (0-2 Yaş)
Yeni doğan bir bebeğin ne oyuncaklara, ne eşyalara ve ne de insanlara karşı bir ilgisi ve tepkisi olabilmektedir. İlk aylarda oturamayan, ayakta duramayan, yürüyemeyen bebekler; kemikleri gelişip güçlendikçe, sinir sistemi gelişip güçlendikçe, kasları gelişip güçlendikçe ve bu organlar ve sistemler arasında bir işbirliği geliştikçe çocuk güç ve canlılık kazanır. 6 aylıkken oturmaya, 10 aylık iken ayakta durmaya,14 aylık iken yürümeye başlar.
Bebekler yine ilk aylarda ağızlarından bir takım sesler çıkarmaya, işittiği seslere ilgi duymaya, dinlemeye, kollarını, bacaklarını hızla hareket ettirmeye, başlar ki bunlar çocuğun oyunla ilk tanışma hareketleridir.
Çocuklar dördüncü ayda, parlak ve renkli oyuncaklara ilgi duymaya başlar. Çevresindeki insanların ilgisinden hoşlanırlar. Büyüklerin ilgisinin sürekli olmasını isterler. Oyuncaklarını sallar, ağzına götürmeye çalışır. Onun için bu gibi oyuncak ve eşyaların çok temiz olması, yutulamayacak kadar büyük olması gerekmektedir. Dişlerin çıkmasına yakın olması diş etlerinin kaşınmaya başlaması nedeniyle verilecek kaşık fincan gibi araçların tehlikesiz olmasına özen gösterilmelidir.
Bebeklere sekizinci ayda bir oyun yeri sağlamak gerekmektedir. Çünkü oyun yeteneği ve hareketleri gelişmiştir. Çocuğun serbestçe oynayabileceği bir zeminin hazırlanması gerekir. Temiz bir çarşaf yere serilerek bir oyun yeri sağlanabileceği gibi, parmaklıklı bir köşe de hazırlanabilmelidir. Seslere, renklere karşı ilgi duymaya başlar, saç çekmekten, kağıt buruşturup yırtmaktan, zil çalmaktan, top ve bloklarla oynamaktan hoşlanırlar.
On ikinci ayda çocukların oyunlarla ilgili hareketleri oldukça gelişmiştir. Yalnız kendi başlarına oynadıkları gibi yaş-taşları ile de oynamaktan hoşlanırlar.
Çocuklar ikinci yaşın sonuna kadar şu özellikleri gösterirler: bu yaşta çok hareketli, sabırsız, bencil ve tekelcidirler. Oyuncaklarını başka çocuklarla paylaşmaz. Çocuğun çeşitli yeteneklerinin geliştirilmesi için: oyuncak otomobil, araba çeşitleri, bebek, top, kağıt, makas, her çeşit kutu, tahta bloklar, defterler, kitaplar, kara tahta, kalem, kağıt, makas, kum, su... gibi oyuncaklar sağlanmalıdır.
Şunu da belirtelim ki, kız ve erkek çocukların oyun ilgileri aynı olmakla birlikte, kızların bebeklere ilgisi daha farklıdır.
Oğrenci Tanima Teknikleri
Öğrencileri Tanıma Teknikleri ve Programı
Öğrenciyi tanıma ve teknikleri konusunda değerli bir eğitimci ve bilim adamımızın görüşlerini özetliyerek vermeyi yararlı buluyorum.
Tanımanın önemi
İlgilenilen konunun tamamıyla insan olduğu pek az meslek vardır. Bunlardan biri eğitimdir. Bazen bir kişi bazen grup olmak üzere eğitimde daima insan ile ilgilenilir. Bu çabalarla eğitimdeki görevlerimizden birinin kişiyi ne yaptığına ve ne yapacağına, ne yapması gerektiğine karar vermek düzeyine getirmek olduğunu; çocuk hakkında gerçekçi bir karar vermek için, onunla ilgili bilgiler bulunduğuna; çocuk hakkında ne kadar çok doğru bilgi edinirsek o kadar iyi ve doğru karar vereceğimiz belirtilmektedir.
Çocuğu tanıma ne demektir?
Çocuğu tanımanın onu tam ve doğru tasvir etmek olduğu; iyi tanıyorum diyen bir öğretmenin onun boyunu, ağırlığını, ten, saç, göz rengini, yüz ve vücut yapısını, nasıl giyindiğini, ne gibi alışkanlıklarının olduğunu, zaman sürecinde ne yapabileceğini, bunların en hatasız bir biçimde tanıma olmasına çalışması gerektiğini belirtmektedir.
Kimi tanıyacağız?
Bu sorunun cevabının çok açık olduğu; öğrenciyi tanıyacağımızın anlaşılması gerektiği; öğretmen için sınıf bütününün tanınmasının önemli olduğu; ancak öğretmenin bu isteğinin zaman ve duruma bağlı olduğu; değişebileceği, bazen tek bir öğrenciyi çok iyi tanıması gerekeceği; bazen ise sınıfının bütününü iyi tanıması gerekeceği; öğretmenin birleştirilmiş sınıf okutması halinde birden çok sınıfın tanınmasının gerekeceği; izlenecek yöntemlerin de farklı olacağı bir öğrenci için "vak'a incelemesi" sınıfın ve okulun tüm öğrencilerinin tanınması için ise daha değişik bir tekniğin uygulanacağı belirtilmektedir.
Kim tanıyacak?
Bu sorunun önemli olduğu, bunun en kesin cevabının ilişkisi olan herkes tanımalıdır olacağı; ilişkisi olanların ise açık olduğu, başta öğretmen, yönetici, ana-baba, öğrencinin arkadaşları ve diğer yakınları; bunların her birinin ayrı yönlerden tanıyacağı; önemli olanın bilgilerin gerçeği yansıtacak şekilde birleştirilmesi olacağı; öğrenciyi öğretmenin tanımasının önemli olduğunu, çünkü öğretmenin tanıma tekniklerini iyi bilen ve eğitime uygulayan kişi oluduğu belirtilmektedir.
Niçin tanıyacağız?
Bu sorunun cevabının öğretmenin çocuk hakkında topladığı bilgilerin hangi amaçla kullanacağını belirliyeceği; uygulamada çocuk hakkında toplanan bilgilerin değişik amaçlarla da kullanıldığının görüldüğü; bazen kullanılmadan dosyalandığı; göstermelik olarak deneticilere gösterildiği, yani "teftiş fırçası" sözcüğüne uygun bir uygulamanın sergilendiği; anne ve babaların çocukları hakkında daha çok bilgi toplama şansına sahip oldukları; ancak bunların teknikten yoksun bulunduklarından yeteri kadar yararlı olamayacakları belirtilmektedir
Neyi tanıyacağız?
Bunun öğrenciler hakkında ne gibi bilgiler toplayacağımız anlamına geldiği, nazari olarak öğrenciler hakkında toplanacak bilgilerin sonsuz olduğu; gerçekte ise bunların çok az bir bölümünün toplanabileceği; bu konuda kesin bir sıralamanın da mümkün olmayacağı; aşağıda eğitimcilerin en çok birleştikleri konuların verildiği; bunların seçiminin yapılması yine eğitimcilere verildiğini belirtmektedir.
Bu bilgiler:
Çocuğun kimliğiyle ilgili bilgiler, kabiliyeti ile ilgili bilgiler, okul başarısıyla ilgili bilgiler, ilgileri ile ilgili bilgiler, sosyal ve duygusal olgunluğu veya uyumu ile ilgili bilgiler, sağlıkla ilgili bilgiler, alışkanlıkları ile ilgili bilgiler, becerileri ile ilgili bilgiler, okul ve ders dışı zamanlarını nasıl geçirdiğine ait bilgiler, aile durumu ve geçmişi ile ilgili bilgiler
Nerede tanıyacağız?
Bu sorunun cevabı çocuğun bulunduğu her yerde olacağı; okulda, sokakta, evde, ev çevresinde, ev dışında ve her yerde ve her mekanda göstereceği özellikler eğitim açısından önemli olacağı; bu farkların öğretmeni, ana ve babaları hayrete düşürebilecek özelliklere sahip olabileceği; eğer okul orta dereceli bir okul ise, her ders ve branş öğretmenine göre farklı özellikler gösterebileceği; misafirlikte ve yolculuk gibi değişik ortamlarda farklı davranış gösterebileceği belirtilmektedir.
Ne zaman tanıyacağız?
Öğrencinin tanınması ona gelişiminin ortamını hazırlamak için gerekli olduğu, her yerde tanımaya çalıştığımız gibi her zaman da tanımaya çalışmamız gerektiği; her öğrencinin kendine has bir gelişme özelliğinin bulunabileceği, zamanla değişebileceği, onun için tanıma işleminin sürekli olması gerektiği, öğrencilerin değişkenlik gösterebileceği, etkilenebileceği, çevre şartlarının da değişebileceği; bu değişmelerinde belli bir kuralı bulunmadığı; ayrıca eğitimin başlangıcı ve karne dönemleri tanıma çalışmalarının yapılacağı ve diğer zamanlar yapılmayacak gibi bir sonucun da çıkarılmaması gerektiği tanıma çalışmalarının her zaman yapılacağı belirtilmektedir.
Nasıl tanıyacağız?
Şimdiye kadar sıralanan soruların en önemlisinin bu olduğu; bütün sorunun bu "nasıl" sorusuna gelip dayandığı; mümkün olduğu kadar her aracın kullanılması gerektiği; bunların tanıma teknikleri olarak belirlendiğini; değişik eğitimcilerin teknikleri sıralarken değişik terimler kullandıklarını, öğretmen için ise tekniğin en az hata ile kullanılması olduğu belirtilmektedir.
Tanıma teknikleri
-Sınıf yaş durumu cetvelleri: Çocuğu her yönüyle bir bütün olarak tanımanın birçok yöntemi ve tekniği vardır. Bunların en önemlilerini kısaca özetlemeye çalışalım. Öğretmen okutacağı sınıfı oluşturan öğrencilerini tanımak zorundadır. Şunu da belirtelim ki öğretmen değişken, sınıf ve öğrenciler ise daha yerleşiktir. Yani öğretmen atanma yoluyla yeni bir sınıfa gelebilmektedir. Bu bakımdan da yeni sınıfını oluşturan öğrencilerini adları ve soyadlarıyla, cinsiyetleriyle, doğum ve yaşlarıyla, sınıf geçme ve kalma durumlarıyla incelemesi ve bununla ilgili bir çizelge düzenliyerek kayda alması gerekmektedir.
Sınıf ders durumu cetvelleri: Bu çalışma ile öğretmen öğrencilerin derslerdeki başarı durumlarını incelemek ve öğrenmek zorundadır. Bu da kendi ya da kendinden önceki öğretmenin yaptığı sınav ve ders değerlendirmeleri sonunda düzenlediği cetvellerin incelenmesinden anlaşılacaktır.
Yani öğretmenin sınıfının her öğrencisini yaptığı sözlü, yazılı, uygulamalı sınıfları sonunda yaptığı başarı durumlarını not defterine işlediği gibi daha pratik bir tanıma için de bir çizelge hazırlaması ve bir bakışta her öğrencisinin başarı durumunu bilmesi ve tanıması uygulamasıdır.
Gözlem yoluyla bilgi toplama: Bu çalışma öğrencinin öğretmen tarafından gözlenerek tanınması anlamına gelen bir çalımadır.
Öğrencilerin öyle özellikleri ve davranışları vardır ki biz o özellikleri ve davranışları öğrencinin yaptığı anda öğrenebiliriz. Örneğin öğrencinin konuşma yeteneğini konuşurken; alet kullanma becerisini bir aleti kullanırken öğrenebiliriz. Temizlik ve beslenme alışkanlıklarını yine sürekli olarak izlemek ve gözlemekle öğrenir ve tanımaya çalışırız. Tüm bu gelişmeleri bakış ve dinleme yöntemiyle saptayabiliriz. Öyle ise gözlem, "Belli bir kimse, yer, olay, nesne, durum ve şarta ait bilgi toplamak için amaçlı, belirli hedeflere yöneltilmiş bakış ve dinleyiştir." diye tanımlanmıştır
Görüşme tekniğiyle tanıma: Bu tekniğe "mülakat" de-mekde mümkündür. Bu teknik öğretmen ve öğrencinin bir sorun konusunda birebir görüşerek öğrencinin o sorunu konusunda objektif bilgi edinmektir. Diğer tekniklerden farkı daha genel bir anlam taşımasıdır. Yani bu teknikle hedeflenen öğrencinin iç dünyası ile dış dünyasını birlikte incelemek ve bilgilenmektir. Her insan sevincini ve üzüntüsünü mutlaka bir yakını ile paylaşarak mutlu olmak ister. Öğretmen de öğrencinin eğitim ve öğretiminden sorumlu olduğuna göre en yakını sayılır. Öğretmen mülakatı yalnız öğrenciyle değil, öğrencinin sorunlarını çözmek için veli ve ailesiyle de yaparak çözümü kolaylaştıracaktır.
Sosyometrik teknik ve yöntemiyle tanıma: Bu teknik bir öğrencinin sınıf içindeki rolünü ve beğeni derecesini göstermek için uygulanan ve tanımayı sağlayan bir tekniktir. Her tekniğin kendine özel saptama yöntemleri olduğu gibi, bu tekniğin de kendine özel yöntemleri vardır. En pratiği, yazılı olarak her öğrencinin tercihini almak ve derecelendirmek suretiyle en çok sevilen ya da sevilmeyen öğrencilerin saptanması şeklindedir.
Otobiyografi: Bu teknik de yazılı olarak öğrencinin kendini tanıtması anlamına gelen bir tekniktir. Bunun da iki yöntemi vardır. Ya öğrencinin tüm yaşamını anlatması sınırlamadan istenir ya da belli ve sınırlı bir konu verilerek o konu ile ilgili bilgi istenir. Bu öğrencinin sağlık konusunda geçirdiği sorunların yazılması olabilir.
Anket: Bu teknik bir soru cevap tekniğidir. Bu teknikle en doğru, en kolay, en çabuk bilgilerin edinilmesi esas alınır ve sorular ona göre düzenlenerek uygulanır. Bu teknik çok yaygın uygulama alanı bulunan bir tekniktir.
Öğrenciyi tanıma ve teknikleri konusunda değerli bir eğitimci ve bilim adamımızın görüşlerini özetliyerek vermeyi yararlı buluyorum.
Tanımanın önemi
İlgilenilen konunun tamamıyla insan olduğu pek az meslek vardır. Bunlardan biri eğitimdir. Bazen bir kişi bazen grup olmak üzere eğitimde daima insan ile ilgilenilir. Bu çabalarla eğitimdeki görevlerimizden birinin kişiyi ne yaptığına ve ne yapacağına, ne yapması gerektiğine karar vermek düzeyine getirmek olduğunu; çocuk hakkında gerçekçi bir karar vermek için, onunla ilgili bilgiler bulunduğuna; çocuk hakkında ne kadar çok doğru bilgi edinirsek o kadar iyi ve doğru karar vereceğimiz belirtilmektedir.
Çocuğu tanıma ne demektir?
Çocuğu tanımanın onu tam ve doğru tasvir etmek olduğu; iyi tanıyorum diyen bir öğretmenin onun boyunu, ağırlığını, ten, saç, göz rengini, yüz ve vücut yapısını, nasıl giyindiğini, ne gibi alışkanlıklarının olduğunu, zaman sürecinde ne yapabileceğini, bunların en hatasız bir biçimde tanıma olmasına çalışması gerektiğini belirtmektedir.
Kimi tanıyacağız?
Bu sorunun cevabının çok açık olduğu; öğrenciyi tanıyacağımızın anlaşılması gerektiği; öğretmen için sınıf bütününün tanınmasının önemli olduğu; ancak öğretmenin bu isteğinin zaman ve duruma bağlı olduğu; değişebileceği, bazen tek bir öğrenciyi çok iyi tanıması gerekeceği; bazen ise sınıfının bütününü iyi tanıması gerekeceği; öğretmenin birleştirilmiş sınıf okutması halinde birden çok sınıfın tanınmasının gerekeceği; izlenecek yöntemlerin de farklı olacağı bir öğrenci için "vak'a incelemesi" sınıfın ve okulun tüm öğrencilerinin tanınması için ise daha değişik bir tekniğin uygulanacağı belirtilmektedir.
Kim tanıyacak?
Bu sorunun önemli olduğu, bunun en kesin cevabının ilişkisi olan herkes tanımalıdır olacağı; ilişkisi olanların ise açık olduğu, başta öğretmen, yönetici, ana-baba, öğrencinin arkadaşları ve diğer yakınları; bunların her birinin ayrı yönlerden tanıyacağı; önemli olanın bilgilerin gerçeği yansıtacak şekilde birleştirilmesi olacağı; öğrenciyi öğretmenin tanımasının önemli olduğunu, çünkü öğretmenin tanıma tekniklerini iyi bilen ve eğitime uygulayan kişi oluduğu belirtilmektedir.
Niçin tanıyacağız?
Bu sorunun cevabının öğretmenin çocuk hakkında topladığı bilgilerin hangi amaçla kullanacağını belirliyeceği; uygulamada çocuk hakkında toplanan bilgilerin değişik amaçlarla da kullanıldığının görüldüğü; bazen kullanılmadan dosyalandığı; göstermelik olarak deneticilere gösterildiği, yani "teftiş fırçası" sözcüğüne uygun bir uygulamanın sergilendiği; anne ve babaların çocukları hakkında daha çok bilgi toplama şansına sahip oldukları; ancak bunların teknikten yoksun bulunduklarından yeteri kadar yararlı olamayacakları belirtilmektedir
Neyi tanıyacağız?
Bunun öğrenciler hakkında ne gibi bilgiler toplayacağımız anlamına geldiği, nazari olarak öğrenciler hakkında toplanacak bilgilerin sonsuz olduğu; gerçekte ise bunların çok az bir bölümünün toplanabileceği; bu konuda kesin bir sıralamanın da mümkün olmayacağı; aşağıda eğitimcilerin en çok birleştikleri konuların verildiği; bunların seçiminin yapılması yine eğitimcilere verildiğini belirtmektedir.
Bu bilgiler:
Çocuğun kimliğiyle ilgili bilgiler, kabiliyeti ile ilgili bilgiler, okul başarısıyla ilgili bilgiler, ilgileri ile ilgili bilgiler, sosyal ve duygusal olgunluğu veya uyumu ile ilgili bilgiler, sağlıkla ilgili bilgiler, alışkanlıkları ile ilgili bilgiler, becerileri ile ilgili bilgiler, okul ve ders dışı zamanlarını nasıl geçirdiğine ait bilgiler, aile durumu ve geçmişi ile ilgili bilgiler
Nerede tanıyacağız?
Bu sorunun cevabı çocuğun bulunduğu her yerde olacağı; okulda, sokakta, evde, ev çevresinde, ev dışında ve her yerde ve her mekanda göstereceği özellikler eğitim açısından önemli olacağı; bu farkların öğretmeni, ana ve babaları hayrete düşürebilecek özelliklere sahip olabileceği; eğer okul orta dereceli bir okul ise, her ders ve branş öğretmenine göre farklı özellikler gösterebileceği; misafirlikte ve yolculuk gibi değişik ortamlarda farklı davranış gösterebileceği belirtilmektedir.
Ne zaman tanıyacağız?
Öğrencinin tanınması ona gelişiminin ortamını hazırlamak için gerekli olduğu, her yerde tanımaya çalıştığımız gibi her zaman da tanımaya çalışmamız gerektiği; her öğrencinin kendine has bir gelişme özelliğinin bulunabileceği, zamanla değişebileceği, onun için tanıma işleminin sürekli olması gerektiği, öğrencilerin değişkenlik gösterebileceği, etkilenebileceği, çevre şartlarının da değişebileceği; bu değişmelerinde belli bir kuralı bulunmadığı; ayrıca eğitimin başlangıcı ve karne dönemleri tanıma çalışmalarının yapılacağı ve diğer zamanlar yapılmayacak gibi bir sonucun da çıkarılmaması gerektiği tanıma çalışmalarının her zaman yapılacağı belirtilmektedir.
Nasıl tanıyacağız?
Şimdiye kadar sıralanan soruların en önemlisinin bu olduğu; bütün sorunun bu "nasıl" sorusuna gelip dayandığı; mümkün olduğu kadar her aracın kullanılması gerektiği; bunların tanıma teknikleri olarak belirlendiğini; değişik eğitimcilerin teknikleri sıralarken değişik terimler kullandıklarını, öğretmen için ise tekniğin en az hata ile kullanılması olduğu belirtilmektedir.
Tanıma teknikleri
-Sınıf yaş durumu cetvelleri: Çocuğu her yönüyle bir bütün olarak tanımanın birçok yöntemi ve tekniği vardır. Bunların en önemlilerini kısaca özetlemeye çalışalım. Öğretmen okutacağı sınıfı oluşturan öğrencilerini tanımak zorundadır. Şunu da belirtelim ki öğretmen değişken, sınıf ve öğrenciler ise daha yerleşiktir. Yani öğretmen atanma yoluyla yeni bir sınıfa gelebilmektedir. Bu bakımdan da yeni sınıfını oluşturan öğrencilerini adları ve soyadlarıyla, cinsiyetleriyle, doğum ve yaşlarıyla, sınıf geçme ve kalma durumlarıyla incelemesi ve bununla ilgili bir çizelge düzenliyerek kayda alması gerekmektedir.
Sınıf ders durumu cetvelleri: Bu çalışma ile öğretmen öğrencilerin derslerdeki başarı durumlarını incelemek ve öğrenmek zorundadır. Bu da kendi ya da kendinden önceki öğretmenin yaptığı sınav ve ders değerlendirmeleri sonunda düzenlediği cetvellerin incelenmesinden anlaşılacaktır.
Yani öğretmenin sınıfının her öğrencisini yaptığı sözlü, yazılı, uygulamalı sınıfları sonunda yaptığı başarı durumlarını not defterine işlediği gibi daha pratik bir tanıma için de bir çizelge hazırlaması ve bir bakışta her öğrencisinin başarı durumunu bilmesi ve tanıması uygulamasıdır.
Gözlem yoluyla bilgi toplama: Bu çalışma öğrencinin öğretmen tarafından gözlenerek tanınması anlamına gelen bir çalımadır.
Öğrencilerin öyle özellikleri ve davranışları vardır ki biz o özellikleri ve davranışları öğrencinin yaptığı anda öğrenebiliriz. Örneğin öğrencinin konuşma yeteneğini konuşurken; alet kullanma becerisini bir aleti kullanırken öğrenebiliriz. Temizlik ve beslenme alışkanlıklarını yine sürekli olarak izlemek ve gözlemekle öğrenir ve tanımaya çalışırız. Tüm bu gelişmeleri bakış ve dinleme yöntemiyle saptayabiliriz. Öyle ise gözlem, "Belli bir kimse, yer, olay, nesne, durum ve şarta ait bilgi toplamak için amaçlı, belirli hedeflere yöneltilmiş bakış ve dinleyiştir." diye tanımlanmıştır
Görüşme tekniğiyle tanıma: Bu tekniğe "mülakat" de-mekde mümkündür. Bu teknik öğretmen ve öğrencinin bir sorun konusunda birebir görüşerek öğrencinin o sorunu konusunda objektif bilgi edinmektir. Diğer tekniklerden farkı daha genel bir anlam taşımasıdır. Yani bu teknikle hedeflenen öğrencinin iç dünyası ile dış dünyasını birlikte incelemek ve bilgilenmektir. Her insan sevincini ve üzüntüsünü mutlaka bir yakını ile paylaşarak mutlu olmak ister. Öğretmen de öğrencinin eğitim ve öğretiminden sorumlu olduğuna göre en yakını sayılır. Öğretmen mülakatı yalnız öğrenciyle değil, öğrencinin sorunlarını çözmek için veli ve ailesiyle de yaparak çözümü kolaylaştıracaktır.
Sosyometrik teknik ve yöntemiyle tanıma: Bu teknik bir öğrencinin sınıf içindeki rolünü ve beğeni derecesini göstermek için uygulanan ve tanımayı sağlayan bir tekniktir. Her tekniğin kendine özel saptama yöntemleri olduğu gibi, bu tekniğin de kendine özel yöntemleri vardır. En pratiği, yazılı olarak her öğrencinin tercihini almak ve derecelendirmek suretiyle en çok sevilen ya da sevilmeyen öğrencilerin saptanması şeklindedir.
Otobiyografi: Bu teknik de yazılı olarak öğrencinin kendini tanıtması anlamına gelen bir tekniktir. Bunun da iki yöntemi vardır. Ya öğrencinin tüm yaşamını anlatması sınırlamadan istenir ya da belli ve sınırlı bir konu verilerek o konu ile ilgili bilgi istenir. Bu öğrencinin sağlık konusunda geçirdiği sorunların yazılması olabilir.
Anket: Bu teknik bir soru cevap tekniğidir. Bu teknikle en doğru, en kolay, en çabuk bilgilerin edinilmesi esas alınır ve sorular ona göre düzenlenerek uygulanır. Bu teknik çok yaygın uygulama alanı bulunan bir tekniktir.
Okul Oncesi Egitim Kurumlarinda
Okul Öncesi Eğitimin Amaçları ve Gelişim Özellikleri
Okul Öncesi Eğitimi Kurumlarında Amaçlar
Okul öncesi eğitimin genel ve temel amacı; 0-6 yaş çocuklarının, bilim ve gerçeklerin ışığında bakım, barınma ve korunmalarına çalışmak; bedensel, ruhsal, zihinsel ve toplumsal gelişmelerini sağlamak; sağlık ve beslenmeleri konusunda her türlü önlemi almak ve bu konulardaki etkinlikleri planlı, programlı, sürekli ve sistemli olarak sürdürmek ve okula hazırlanmalarını sağlamakta.
Okul öncesi çocuklarının bedensel gelişmesi:
Bilimsel kaynaklara göre bu yaşların çocuklarını bedenen en hızlı geliştikleri yaşlar olduğu saptanmıştır. Bu yaşlardan beklenen gelişmeler için, yani bedensel açıdan gelişmeyi sağlayacak etken iyi ve dengeli bir beslenme ile sağlanacaktır. Yeterli ve dengeli besin yanında temiz hava mevsime göre giyinme, bol bol hareket etme, zamanlı dinlenme, sağlık kurallarına uyma ve hastalıklardan korunma, her türlü tehlikelerden korunma bedensel gelişmenin önemli etkenleridir.
Bu gelişmeyi sağlamak ailenin ve okul öncesi kurumunun ortak bir amacı ve sorumluluğu olmalıdır.
Okul öncesi çocuklarının ruhsal gelişmeleri:
Bu yaştaki çocukların ruhsal açıdan en çok gerek duydukları şey çevrelerindeki herkesten sevgi ve dostluk görmeleridir. Korku, kıskançlık, öfke gibi duygu ve tepkilerden uzak, neşe ve güven içinde olması, korkusuzca ve özgürce hareket etmesi, bu yaş çocuklarının gerek duyduğu etkenlerdir.
Bu psikolojik ortamı sağlamak da yine aile ve okul öncesi kurumunun ortak amacıdır ve olmalıdır.
Okul öncesi çocuklarının toplumsal gelişmeleri:
Bu yaş çocuğunun ilk çevresini aile bireyleri oluşturmaktadır. Daha sonra genişlemeye başlayan çevresi onun bir topluma dayanma ve bağlanma gereğini duymaya başlar, içinde bulunduğu sosyal çevrenin kendisini kabul etmesi ve orada kişilik kazanması çocuğun en önemli amaçlarından birini oluşturmaktadır. Çocuğun bu açıdan gelişmesi daha çok okul öncesi kurumunun işlevleri arasındadır; çevreye intibakı, bu çevrede etkin olması, çevresine kendi gücü oranında katkıda bulunması, toplumdaki büyük-küçük kişilerle iyi ilişkiler kurması okul öncesi kurumunun amacı olmalıdır.
Burada kısaca değinilen konular, ileride tüm ayrıntılarıyla verilmiştir.
Okul öncesi çocuklarının duyu organlarının gelişmesi:
Çocuğun dış çevre ile ilişkisini kurup sürdüren duyu organlarının (görme, işitme, koklama, tatma, dokunma) gelişmesinin çocuğun genel yaşamında olduğu gibi öğrenim yaşamında da önemli olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Kurumda yani anaokulunda duyu organlarına hitap eden araç ve gereçlerle verilen ve kazandırılan deneyimler, çocukların her yönden gelişmelerini sağlayacaktır.
Okul öncesi çocuklarının zihinsel yeteneklerinin gelişmesi:
Bu yaş çocuklarının temel öğrenme gelişmelerinin ve bilgi edinmelerinin en elverişli zamanının ilkokula başlamadan önceki 5-6 yaşlarında gerçekleştiği psikologlarca belirtilmektedir. Bu bakımdan anaokulları bu yaş çocuklarının zihin etkinliklerinden olan bellek, dikkat, muhakeme, öğrenme gibi yeteneklerinin geliştirilmesi için görsel ve işitsel rolü olan araç ve gereçleri kullanarak ve kullandırarak bu alandaki gelişmelerini sağlamalıdır.
Okul öncesi çocuklarının iyi alışkanlıklar edinmesi:
Bu yaş çocukları gerek bedenen ve gerekse ruhsal açıdan düzenli ve sistemli bir yaşayışa gerek duymaktadır. Böyle bir yaşayışa yalnız çocukların değil, yetişkinlerin de muhtaç oldukları muhakkaktır. Böyle düzenli bir yaşayışın çocukta alışkanlık haline gelmesi belli saatlerde yiyip içmesi, yatması, dinlenmesi, çevresini temiz tutmasını, diş fırçalamak, el yıkamak, başkalarına ve arkadaşlarına karşı iyi davranmak, iyi ilişkiler kurmak bu yaş çocuklarının en çok ve en çabuk benimseyip alışkanlık haline getirebilecekleri toplumsal kurallardır. Aile ve okulun görevi bu alışkanlıkların devamını sağlamak olmalıdır.
Okul öncesi çocuklarda sorumluluk duygusunun gelişmesi:
Genelde bu yaş çocukları hep kendini düşünecek kadar egoist olurlar. Çocukları bu karakter yapısından kurtarıp sosyalleşmesini sağlamak yine aile ve anaokulunun görevi olacaktır. Psikolojik olarak çocukların sevgi, ilgi, oyun ve arkadaş edinme gibi ihtiyaçları onun toplum içinde bulunma gereğini ve isteğini uyandırır. Böylece kendinden başkalarının da var olduğu bilincine varmış olur. Toplumla ve çevresiyle uyum sağlaması okulun bu konuda kendisine ödevler vermesi, bu ödevleri başardıkça kendisine güven duyması, yaptığı işlerden zevk alması, çevresine yararlı olduğuna inanması sorumluluk duygusunun gelişmesini sağlayacaktır.
Okul öncesi çocuklarında özgürlük duygusunun gelişmesi:
Okullarda ortak davranmayı ve çalışmayı gerektiren etkinlikler vardır. Yemek, uyku, grup çalışmaları gibi etkinlikler olduğu gibi, bilhassa bu yaş çocuklarının serbest hareket etmesine önemli ölçüde gerek bulunmaktadır. Çocuğun serbest hareket etmesi onun ruh sağlığı ve kişiliğinin gelişmesi açısından önemlidir. Anaokulları çocuklara serbest hareket etme fırsatı verdiği oranda özgürlük duygusunun gelişip yerleşmesini sağlayacaktır.
Okul öncesi çocuklarının ilkokula uyabilme deneyimi vermesi:
Okul öncesi çocuklarına anaokullarında okuma-yazma öğretilmediği bilinmektedir. Ancak ilkokula başladığında çok rahat uyum sağlayabileceği konusunda olumlu alışkanlıklar kazandığı da bir gerçek olarak bilinmektedir.
Yukarıdan beri sıralamaya çalıştığımız bu amaçları sağlayabilen bir anaokulu amacına ulaşmış sayılır.
Okul Öncesi Eğitimi Kurumlarında Amaçlar
Okul öncesi eğitimin genel ve temel amacı; 0-6 yaş çocuklarının, bilim ve gerçeklerin ışığında bakım, barınma ve korunmalarına çalışmak; bedensel, ruhsal, zihinsel ve toplumsal gelişmelerini sağlamak; sağlık ve beslenmeleri konusunda her türlü önlemi almak ve bu konulardaki etkinlikleri planlı, programlı, sürekli ve sistemli olarak sürdürmek ve okula hazırlanmalarını sağlamakta.
Okul öncesi çocuklarının bedensel gelişmesi:
Bilimsel kaynaklara göre bu yaşların çocuklarını bedenen en hızlı geliştikleri yaşlar olduğu saptanmıştır. Bu yaşlardan beklenen gelişmeler için, yani bedensel açıdan gelişmeyi sağlayacak etken iyi ve dengeli bir beslenme ile sağlanacaktır. Yeterli ve dengeli besin yanında temiz hava mevsime göre giyinme, bol bol hareket etme, zamanlı dinlenme, sağlık kurallarına uyma ve hastalıklardan korunma, her türlü tehlikelerden korunma bedensel gelişmenin önemli etkenleridir.
Bu gelişmeyi sağlamak ailenin ve okul öncesi kurumunun ortak bir amacı ve sorumluluğu olmalıdır.
Okul öncesi çocuklarının ruhsal gelişmeleri:
Bu yaştaki çocukların ruhsal açıdan en çok gerek duydukları şey çevrelerindeki herkesten sevgi ve dostluk görmeleridir. Korku, kıskançlık, öfke gibi duygu ve tepkilerden uzak, neşe ve güven içinde olması, korkusuzca ve özgürce hareket etmesi, bu yaş çocuklarının gerek duyduğu etkenlerdir.
Bu psikolojik ortamı sağlamak da yine aile ve okul öncesi kurumunun ortak amacıdır ve olmalıdır.
Okul öncesi çocuklarının toplumsal gelişmeleri:
Bu yaş çocuğunun ilk çevresini aile bireyleri oluşturmaktadır. Daha sonra genişlemeye başlayan çevresi onun bir topluma dayanma ve bağlanma gereğini duymaya başlar, içinde bulunduğu sosyal çevrenin kendisini kabul etmesi ve orada kişilik kazanması çocuğun en önemli amaçlarından birini oluşturmaktadır. Çocuğun bu açıdan gelişmesi daha çok okul öncesi kurumunun işlevleri arasındadır; çevreye intibakı, bu çevrede etkin olması, çevresine kendi gücü oranında katkıda bulunması, toplumdaki büyük-küçük kişilerle iyi ilişkiler kurması okul öncesi kurumunun amacı olmalıdır.
Burada kısaca değinilen konular, ileride tüm ayrıntılarıyla verilmiştir.
Okul öncesi çocuklarının duyu organlarının gelişmesi:
Çocuğun dış çevre ile ilişkisini kurup sürdüren duyu organlarının (görme, işitme, koklama, tatma, dokunma) gelişmesinin çocuğun genel yaşamında olduğu gibi öğrenim yaşamında da önemli olduğundan kimsenin kuşkusu yoktur. Kurumda yani anaokulunda duyu organlarına hitap eden araç ve gereçlerle verilen ve kazandırılan deneyimler, çocukların her yönden gelişmelerini sağlayacaktır.
Okul öncesi çocuklarının zihinsel yeteneklerinin gelişmesi:
Bu yaş çocuklarının temel öğrenme gelişmelerinin ve bilgi edinmelerinin en elverişli zamanının ilkokula başlamadan önceki 5-6 yaşlarında gerçekleştiği psikologlarca belirtilmektedir. Bu bakımdan anaokulları bu yaş çocuklarının zihin etkinliklerinden olan bellek, dikkat, muhakeme, öğrenme gibi yeteneklerinin geliştirilmesi için görsel ve işitsel rolü olan araç ve gereçleri kullanarak ve kullandırarak bu alandaki gelişmelerini sağlamalıdır.
Okul öncesi çocuklarının iyi alışkanlıklar edinmesi:
Bu yaş çocukları gerek bedenen ve gerekse ruhsal açıdan düzenli ve sistemli bir yaşayışa gerek duymaktadır. Böyle bir yaşayışa yalnız çocukların değil, yetişkinlerin de muhtaç oldukları muhakkaktır. Böyle düzenli bir yaşayışın çocukta alışkanlık haline gelmesi belli saatlerde yiyip içmesi, yatması, dinlenmesi, çevresini temiz tutmasını, diş fırçalamak, el yıkamak, başkalarına ve arkadaşlarına karşı iyi davranmak, iyi ilişkiler kurmak bu yaş çocuklarının en çok ve en çabuk benimseyip alışkanlık haline getirebilecekleri toplumsal kurallardır. Aile ve okulun görevi bu alışkanlıkların devamını sağlamak olmalıdır.
Okul öncesi çocuklarda sorumluluk duygusunun gelişmesi:
Genelde bu yaş çocukları hep kendini düşünecek kadar egoist olurlar. Çocukları bu karakter yapısından kurtarıp sosyalleşmesini sağlamak yine aile ve anaokulunun görevi olacaktır. Psikolojik olarak çocukların sevgi, ilgi, oyun ve arkadaş edinme gibi ihtiyaçları onun toplum içinde bulunma gereğini ve isteğini uyandırır. Böylece kendinden başkalarının da var olduğu bilincine varmış olur. Toplumla ve çevresiyle uyum sağlaması okulun bu konuda kendisine ödevler vermesi, bu ödevleri başardıkça kendisine güven duyması, yaptığı işlerden zevk alması, çevresine yararlı olduğuna inanması sorumluluk duygusunun gelişmesini sağlayacaktır.
Okul öncesi çocuklarında özgürlük duygusunun gelişmesi:
Okullarda ortak davranmayı ve çalışmayı gerektiren etkinlikler vardır. Yemek, uyku, grup çalışmaları gibi etkinlikler olduğu gibi, bilhassa bu yaş çocuklarının serbest hareket etmesine önemli ölçüde gerek bulunmaktadır. Çocuğun serbest hareket etmesi onun ruh sağlığı ve kişiliğinin gelişmesi açısından önemlidir. Anaokulları çocuklara serbest hareket etme fırsatı verdiği oranda özgürlük duygusunun gelişip yerleşmesini sağlayacaktır.
Okul öncesi çocuklarının ilkokula uyabilme deneyimi vermesi:
Okul öncesi çocuklarına anaokullarında okuma-yazma öğretilmediği bilinmektedir. Ancak ilkokula başladığında çok rahat uyum sağlayabileceği konusunda olumlu alışkanlıklar kazandığı da bir gerçek olarak bilinmektedir.
Yukarıdan beri sıralamaya çalıştığımız bu amaçları sağlayabilen bir anaokulu amacına ulaşmış sayılır.
İdeal Bir Anaokulu Egitimi Nasil Olur
İdeal Bir Anaokulu Nasıl Oluşturulmalıdır? Anaokulu Eğitimi
Ülkemizde okul öncesiyle ilgili en gerekli, en gerçekçi, en önemli, en ayrıntılı ve bilimsel çalışmalar Beşinci Milli Eğitim Şûrası'nda yapılmış ve kararlaştırılmıştır.
Bu çalışmaların içeriğini anahatlarıyla aynen vermeyi yararlı buluyorum.
"İdeal bir anaokulu için bazı ölçüler:
Bina, içinde ve dışında küçük çocukların serbestçe koşup oynayacakları, büyük aletleri kullanabilecekleri ve rahatça oynayacakları genişlikte ve ferahlıkta mıdır?
Öğle uykusu için küçük karyolaları yerleştirmeye elverişli ve diğer çocukları korumak maksadıyla hasta çocukları tecride yarayan bir yer var mıdır?
Odalar; ışık, hava ve sıcaklık bakımından sağlık kurallarına uygun mudur ve perde tertibatı var mıdır?
Okul, düzen egemen ve sağlığa elverişli midir?
Çocuklar ateşten, hava cereyanlarından, rutubetten, telsiz ve korkuluksuz pencereden, uzun, dönemeçli kat merdivenlerinden gelebilecek tehlikelere karşı korunuyorlar mı?
Okul eşyaları çocukların boylarına ve çalışmalarına uygun mudur?
Bu eşya sade, dayanıklı ve kolayca temizlenir cinsten midir?
Her çocuk için yeter sayıda materyal var mıdır ve bunlar, türlü, türlü kullanışlarını çocuklara öğretecek cinsten midir?
Mevcut teçhizatla oyun malzemesi, çocukların gelişim çağlarına cevap verebiliyor mu?
Mesela: sırtın, kalçaların, kol ve bacakların büyük adalelerin çalıştırılmasına elverişli tırmanma, çekme, kaldırma veya kazmaya yarayan materyal var mıdır?
Vücut çevikliği kazandıran toplar veya denge tahtaları gibi araçlar var mıdır?
Çocukları beraber oynamaya teşvik eden, oyuncaklar, evcilik, dükkâncılık veya çevrelerindeki hayatı küçük çapta canlandıran diğer araçlar var mıdır?
Çocukları deneme yapmaya ve ortaya orijinal (değişik) bir şey koymaya teşvik eden çamur, boya ve boya kalemleri gibi materyal (gereç) mevcut mudur?
Çocukların yaşlarına uygun artistik değerde kitaplar ve resimler var mıdır?
Çocukların sağlıkları her günkü muayenelerle korunabiliyor mu?
Şüpheli araz (belirti) gösteren çocuklar tecrit (ayırma) ediliyor mu?
Çocuklara açık havada ve güneşte temrin (alıştırma) yapma konusunda bol imkân (olanak) verilmekte midir?
Yorgunluğa ve fazla heyecan verici olaylara karşı korunma önlemleri alınmış mıdır?
Uyku, yeme, içme, büyük küçük ihtiyaçlarını giderme, giyinme ve oynama konularında iyi alışkanlıklar kazandırılabiliyor mu?
Öğretmenler, başkaları ile çalışabilecek, çocuklardan hoşlanan, çocukların ana ve babalarına birer çocuk ana babası gibi davranışta bulunan sağlıklı, dengeli kimseler midir?
Çocuklarla ana ve babaları üzerinde güven uyandırabiliyor mu?
Duygu ve heveslerine kapılmadan içtenlik, sevecenlik ve sevgi gösteriyorlar mı?
Öğretmenler, çocukların gelişim evrelerini takip edebilecek ve bu okullar için yetişmiş durumda mıdırlar?
Çocuğun büyümesi ile eğitim etkinlikleri arasındaki günlük yenilikleri takip edebiliyorlar mı?
Çocukları anlamak konusunda öğretmenler aile ile işbirliği yapma yoluna gidiyorlar mı?
Bu konuda aileye yararlı bilgiler verebiliyorlar mı?
Ailenin okul ziyaretlerini iyi karşılıyor ve ara sıra onları okula işbirliğine davet ediyorlar mı?
Çocuk için önemli olan bazı noktaların tenkidini (eleştirisini) hoş karşılıyorlar mı?
Çeşitli kültür temellerini incelemek suretiyle ana babanın ihtiyaçlarını kavrayabiliyorlar mı?
Okul öğretmenleri arasında ahenk var mıdır?
Öğretmenler şahıslarını, kendi duygu ve düşüncelerini çocuk yararı üstünde tutuyorlar mı?
Çocuklara karşı eşit davranıyorlar mı?
Her çocuğa karşı derin ve dostça bir alaka duyuyorlar mı?
Öğretmenler, çevrenin çocuklara yardım eden bazı kurulları konusunda bilgi edinebiliyorlar mı? Ve bunlarla işbirliği yapıyorlar mı?
Ana ve babalara, bu kurumlarla ilgi kurmaya yardım ediyorlar mı?
Öğretmenlerin çocuklarla olan münasebetleri (ilişkileri) dürüst, istikrarlı (kalımlı) mı?
Okula ve çocuğa ilişkin sorunlar ısrarla takip ediliyor mu?
Krizli anlar, olağanüstü olaylar, doğal ve soğukkanlı bir şekilde karşılanıyor mu?
Tuvaletten çıktıktan sonra el yıkamanın gereği ve önemi anlatılmış ve bazı şeylerin hiç yapılmayacağı, okulla ilgili bazı konularda her öğrencinin söz ve seçim hakkı olduğu konusunda ısrarla durulmakta mıdır?
Program, çocukların ihtiyaç ve ilgilerine uyacak şekilde esnek midir?
Öğretmen, çocukların öğrenmek istedikleri şeyi kesin olarak biliyor mu?
Çocukların kendilerini doğal ve yaratıcı bir şekilde tanıtıp anlatmalarına fırsat veriyor mu?
Çocuklar, müzik ve güzel sanatlarla tanıştırılıyor mu?
Çocukların sorucu ve araştırıcı zihniyeti (ansal) hoş karşılanıyor mu?
Çocukların sorularına tatmin edici yanıtlar verilerek yardım ediliyor mu?
Eşya ve insanlarla denemelerde bulunmaları, eşyayı nasıl kullanacakları, insanlara nasıl davranacakları konularında rehberlik ediliyor mu?
Çocuklar, toplu etkinliklere ayak uydurmayı, başkalarına hak vermeyi, sıra ve saygıyı, haksızlığa boyun eğmeyi öğreniyorlar mı?
Ürkek, utangaç ve yorgun çocuklara arkadaşları ile anlaşma, çalışma ve oynama teknikleri kavratılıyor mu?
Çocuklarda eşyaya, insanlara ve kendilerine karşı iyi alış-kanlıklar geliştirilebiliyor mu?
Çocuklar, eşyalarını iyi kullanmayı, tertipli ve düzenli olmayı öğrenmiş midirler?
Başkalarının malına ve haklarına saygı göstermeyi biliyorlar mı?
Kızlarla erkek çocuklar arasındaki beden ayrılıklarını, giyiniş ve temizleniş biçimini doğal karşılıyorlar mı?
Çocuklar, dürtülemeden birtakım iş ve görevlerin sorumluluğunu üzerlerine almayı, düşüncelerini savunmayı, tartışmayı ve bunlardan doğacak sonuçları göze almayı öğrenmişler midir?
Okul, iş ve oyuna dalmış bulunan hünerli (becerili-usta) ve çalışkan çocuklar için iyi bir atmosfer sağlayabiliyor mu?
Ülkemizde okul öncesiyle ilgili en gerekli, en gerçekçi, en önemli, en ayrıntılı ve bilimsel çalışmalar Beşinci Milli Eğitim Şûrası'nda yapılmış ve kararlaştırılmıştır.
Bu çalışmaların içeriğini anahatlarıyla aynen vermeyi yararlı buluyorum.
"İdeal bir anaokulu için bazı ölçüler:
Bina, içinde ve dışında küçük çocukların serbestçe koşup oynayacakları, büyük aletleri kullanabilecekleri ve rahatça oynayacakları genişlikte ve ferahlıkta mıdır?
Öğle uykusu için küçük karyolaları yerleştirmeye elverişli ve diğer çocukları korumak maksadıyla hasta çocukları tecride yarayan bir yer var mıdır?
Odalar; ışık, hava ve sıcaklık bakımından sağlık kurallarına uygun mudur ve perde tertibatı var mıdır?
Okul, düzen egemen ve sağlığa elverişli midir?
Çocuklar ateşten, hava cereyanlarından, rutubetten, telsiz ve korkuluksuz pencereden, uzun, dönemeçli kat merdivenlerinden gelebilecek tehlikelere karşı korunuyorlar mı?
Okul eşyaları çocukların boylarına ve çalışmalarına uygun mudur?
Bu eşya sade, dayanıklı ve kolayca temizlenir cinsten midir?
Her çocuk için yeter sayıda materyal var mıdır ve bunlar, türlü, türlü kullanışlarını çocuklara öğretecek cinsten midir?
Mevcut teçhizatla oyun malzemesi, çocukların gelişim çağlarına cevap verebiliyor mu?
Mesela: sırtın, kalçaların, kol ve bacakların büyük adalelerin çalıştırılmasına elverişli tırmanma, çekme, kaldırma veya kazmaya yarayan materyal var mıdır?
Vücut çevikliği kazandıran toplar veya denge tahtaları gibi araçlar var mıdır?
Çocukları beraber oynamaya teşvik eden, oyuncaklar, evcilik, dükkâncılık veya çevrelerindeki hayatı küçük çapta canlandıran diğer araçlar var mıdır?
Çocukları deneme yapmaya ve ortaya orijinal (değişik) bir şey koymaya teşvik eden çamur, boya ve boya kalemleri gibi materyal (gereç) mevcut mudur?
Çocukların yaşlarına uygun artistik değerde kitaplar ve resimler var mıdır?
Çocukların sağlıkları her günkü muayenelerle korunabiliyor mu?
Şüpheli araz (belirti) gösteren çocuklar tecrit (ayırma) ediliyor mu?
Çocuklara açık havada ve güneşte temrin (alıştırma) yapma konusunda bol imkân (olanak) verilmekte midir?
Yorgunluğa ve fazla heyecan verici olaylara karşı korunma önlemleri alınmış mıdır?
Uyku, yeme, içme, büyük küçük ihtiyaçlarını giderme, giyinme ve oynama konularında iyi alışkanlıklar kazandırılabiliyor mu?
Öğretmenler, başkaları ile çalışabilecek, çocuklardan hoşlanan, çocukların ana ve babalarına birer çocuk ana babası gibi davranışta bulunan sağlıklı, dengeli kimseler midir?
Çocuklarla ana ve babaları üzerinde güven uyandırabiliyor mu?
Duygu ve heveslerine kapılmadan içtenlik, sevecenlik ve sevgi gösteriyorlar mı?
Öğretmenler, çocukların gelişim evrelerini takip edebilecek ve bu okullar için yetişmiş durumda mıdırlar?
Çocuğun büyümesi ile eğitim etkinlikleri arasındaki günlük yenilikleri takip edebiliyorlar mı?
Çocukları anlamak konusunda öğretmenler aile ile işbirliği yapma yoluna gidiyorlar mı?
Bu konuda aileye yararlı bilgiler verebiliyorlar mı?
Ailenin okul ziyaretlerini iyi karşılıyor ve ara sıra onları okula işbirliğine davet ediyorlar mı?
Çocuk için önemli olan bazı noktaların tenkidini (eleştirisini) hoş karşılıyorlar mı?
Çeşitli kültür temellerini incelemek suretiyle ana babanın ihtiyaçlarını kavrayabiliyorlar mı?
Okul öğretmenleri arasında ahenk var mıdır?
Öğretmenler şahıslarını, kendi duygu ve düşüncelerini çocuk yararı üstünde tutuyorlar mı?
Çocuklara karşı eşit davranıyorlar mı?
Her çocuğa karşı derin ve dostça bir alaka duyuyorlar mı?
Öğretmenler, çevrenin çocuklara yardım eden bazı kurulları konusunda bilgi edinebiliyorlar mı? Ve bunlarla işbirliği yapıyorlar mı?
Ana ve babalara, bu kurumlarla ilgi kurmaya yardım ediyorlar mı?
Öğretmenlerin çocuklarla olan münasebetleri (ilişkileri) dürüst, istikrarlı (kalımlı) mı?
Okula ve çocuğa ilişkin sorunlar ısrarla takip ediliyor mu?
Krizli anlar, olağanüstü olaylar, doğal ve soğukkanlı bir şekilde karşılanıyor mu?
Tuvaletten çıktıktan sonra el yıkamanın gereği ve önemi anlatılmış ve bazı şeylerin hiç yapılmayacağı, okulla ilgili bazı konularda her öğrencinin söz ve seçim hakkı olduğu konusunda ısrarla durulmakta mıdır?
Program, çocukların ihtiyaç ve ilgilerine uyacak şekilde esnek midir?
Öğretmen, çocukların öğrenmek istedikleri şeyi kesin olarak biliyor mu?
Çocukların kendilerini doğal ve yaratıcı bir şekilde tanıtıp anlatmalarına fırsat veriyor mu?
Çocuklar, müzik ve güzel sanatlarla tanıştırılıyor mu?
Çocukların sorucu ve araştırıcı zihniyeti (ansal) hoş karşılanıyor mu?
Çocukların sorularına tatmin edici yanıtlar verilerek yardım ediliyor mu?
Eşya ve insanlarla denemelerde bulunmaları, eşyayı nasıl kullanacakları, insanlara nasıl davranacakları konularında rehberlik ediliyor mu?
Çocuklar, toplu etkinliklere ayak uydurmayı, başkalarına hak vermeyi, sıra ve saygıyı, haksızlığa boyun eğmeyi öğreniyorlar mı?
Ürkek, utangaç ve yorgun çocuklara arkadaşları ile anlaşma, çalışma ve oynama teknikleri kavratılıyor mu?
Çocuklarda eşyaya, insanlara ve kendilerine karşı iyi alış-kanlıklar geliştirilebiliyor mu?
Çocuklar, eşyalarını iyi kullanmayı, tertipli ve düzenli olmayı öğrenmiş midirler?
Başkalarının malına ve haklarına saygı göstermeyi biliyorlar mı?
Kızlarla erkek çocuklar arasındaki beden ayrılıklarını, giyiniş ve temizleniş biçimini doğal karşılıyorlar mı?
Çocuklar, dürtülemeden birtakım iş ve görevlerin sorumluluğunu üzerlerine almayı, düşüncelerini savunmayı, tartışmayı ve bunlardan doğacak sonuçları göze almayı öğrenmişler midir?
Okul, iş ve oyuna dalmış bulunan hünerli (becerili-usta) ve çalışkan çocuklar için iyi bir atmosfer sağlayabiliyor mu?
Anaokullarinda Gerekli Ders Araclari
Milli Eğitim Şurasınca Anaokullarında Bulunması İstenen Ders Araçları
Kum havuzu, kum masası, kalıp, kum arabası, kova, tahtaravalli
Muvazene tahtaları. Salıncaklar, tırmanma ipleri
Toplar (boy boy lâstik ve meşin)
Kayma oluğu
Tırmanma yeri, merdivenler, uzun tahtalar
Tekerlekli oyuncaklar: üç tekerlekli bisiklet, otomobil, pe-dalsız bisiklet, elle yürütülen küçük otomobil, arabalar, trenler, vapurlar, uçaklar.
Çemberler
Teraziler
Nişan halkaları ve fasulye torbaları
Müzik aletleri (piyano, gramafon, plaklar, davul, trampet, zil, üç köşe demirler, tefler, çıngıraklar.) Takozlar
İçi boş kutular
Tahtadan hayvan ve insan modelleri Kil ve plâstilin
Sulu boya, kalem boya, siyah kalem, renkli tebeşir, siyah tahta.
Ucu küt makas
Bükme, boyama, yapıştırma işleri için renkli, çeşitli kâğıtlar, boya fırçaları, boya sehpaları, karton, tutkal
Bebekler
Bebek evi
Mutfak takımı, yemek takımı
Yatak odası takımı
Temizlik malzemesi
Oturma odası malzemesi Boncuklar (boy boy, renkli ve iri delikli)
Dikiş kartları, ucu küt iğne ve renkli iplikler
Kum havuzu, kum masası, kalıp, kum arabası, kova, tahtaravalli
Muvazene tahtaları. Salıncaklar, tırmanma ipleri
Toplar (boy boy lâstik ve meşin)
Kayma oluğu
Tırmanma yeri, merdivenler, uzun tahtalar
Tekerlekli oyuncaklar: üç tekerlekli bisiklet, otomobil, pe-dalsız bisiklet, elle yürütülen küçük otomobil, arabalar, trenler, vapurlar, uçaklar.
Çemberler
Teraziler
Nişan halkaları ve fasulye torbaları
Müzik aletleri (piyano, gramafon, plaklar, davul, trampet, zil, üç köşe demirler, tefler, çıngıraklar.) Takozlar
İçi boş kutular
Tahtadan hayvan ve insan modelleri Kil ve plâstilin
Sulu boya, kalem boya, siyah kalem, renkli tebeşir, siyah tahta.
Ucu küt makas
Bükme, boyama, yapıştırma işleri için renkli, çeşitli kâğıtlar, boya fırçaları, boya sehpaları, karton, tutkal
Bebekler
Bebek evi
Mutfak takımı, yemek takımı
Yatak odası takımı
Temizlik malzemesi
Oturma odası malzemesi Boncuklar (boy boy, renkli ve iri delikli)
Dikiş kartları, ucu küt iğne ve renkli iplikler
Avustralya Okul Oncesi Egitimi
Avustralya'da Okul Öncesi Eğitim Uygulamaları
Avustralya'da okul öncesi eğitimi konusunda gelişmeler ve genişlemeler bilhassa ikinci Duya Savaşı'ndan sonra meydana gelmiştir. Bu ülkede Uluslar Topluluğu Sağlık Dairesi, her başkentte Lady Gowrie Merkezi diye bilinen bir merkez oluşturularak deneysel çalışmaların yapılması ve teşvik edilmesi amacını güden bir merkez olarak çalışmaktadır. Eyaletlerden ikisi bu alanda resmi eğitimin bir parçası olarak bir başlangıç yaptıkları, Yeni Güney Gal'in 10 yuva işletmekte olduğu, Tasmania'nın 52 merkeze para yardımı yaptığı, diğer eyaletlerin kaynaklarının kıt olmasının bir sonucu diğer eğitim uygulamalarına öncelik tanınması gerektiği düşüncesiyle bu okul öncesi alanına girmekte isteksizlik gösterdikleri anlaşılmaktadır.
Bu ülkede okul öncesi çalışmaların önemli bir bölümü bağışlarla desteklenmekte ve bazı eyaletlerden yardım alan Bağımsız Anaokulları Birliği (Free Kindergarten Union) gibi gönüllü kuruluşlarca yürütüldüğü, Victoria'da Sağlık Dairesi her çocuk için bir miktar para yardımı yaptığı, bina yapımlarında da yardımda bulunduğu, Melbourne Kindergaten Training College (Anaokulu Öğretmeni Koleji) de aynı kaynaktan para yardımını aldığı belirtilmektedir.
Avustralya'da okul öncesi eğitiminin bütün memleket ölçüsünde sürekli yayılmasını sağlamak amacıyla Avustralya Okul öncesi Derneği (Australian Preschool Association) adını taşıyan bir örgütün kurulduğu belirtilmektedir. Bu örgütün başına federal düzeyde bir görevlinin getirildiği, derneğin iki yılda bir sırasıyla eyaletlerde toplantılar yaptığı, 1962'de derneğe bağlı 900 kadar merkezin bulunduğu, bu merkezlerde eğitim gören çocuk sayısının 41.000 olduğu belirlendi.
Avustralya'da okul öncesi eğitimi konusunda gelişmeler ve genişlemeler bilhassa ikinci Duya Savaşı'ndan sonra meydana gelmiştir. Bu ülkede Uluslar Topluluğu Sağlık Dairesi, her başkentte Lady Gowrie Merkezi diye bilinen bir merkez oluşturularak deneysel çalışmaların yapılması ve teşvik edilmesi amacını güden bir merkez olarak çalışmaktadır. Eyaletlerden ikisi bu alanda resmi eğitimin bir parçası olarak bir başlangıç yaptıkları, Yeni Güney Gal'in 10 yuva işletmekte olduğu, Tasmania'nın 52 merkeze para yardımı yaptığı, diğer eyaletlerin kaynaklarının kıt olmasının bir sonucu diğer eğitim uygulamalarına öncelik tanınması gerektiği düşüncesiyle bu okul öncesi alanına girmekte isteksizlik gösterdikleri anlaşılmaktadır.
Bu ülkede okul öncesi çalışmaların önemli bir bölümü bağışlarla desteklenmekte ve bazı eyaletlerden yardım alan Bağımsız Anaokulları Birliği (Free Kindergarten Union) gibi gönüllü kuruluşlarca yürütüldüğü, Victoria'da Sağlık Dairesi her çocuk için bir miktar para yardımı yaptığı, bina yapımlarında da yardımda bulunduğu, Melbourne Kindergaten Training College (Anaokulu Öğretmeni Koleji) de aynı kaynaktan para yardımını aldığı belirtilmektedir.
Avustralya'da okul öncesi eğitiminin bütün memleket ölçüsünde sürekli yayılmasını sağlamak amacıyla Avustralya Okul öncesi Derneği (Australian Preschool Association) adını taşıyan bir örgütün kurulduğu belirtilmektedir. Bu örgütün başına federal düzeyde bir görevlinin getirildiği, derneğin iki yılda bir sırasıyla eyaletlerde toplantılar yaptığı, 1962'de derneğe bağlı 900 kadar merkezin bulunduğu, bu merkezlerde eğitim gören çocuk sayısının 41.000 olduğu belirlendi.
Fransa Okul Oncesi Egitim Etkinlikleri
Fransa'da Okul Öncesi Eğitimi Uygulamaları
Fransa'da okul öncesi eğitiminin başlangıcı 1837 yılına rastlamaktadır. Bu uygulama ile çocukların yaşlarına uygun bir eğitim sağlamak yanında, annelerin bakımına da yönelik programlar düzenleyip uygulamaya koymak düşünülmüştür. Bu erken eğitim ve okul öncesi eğitim kurumları bir çeşit hayır kurumları olup bunlara "salles d'asile" yani kelime anlamıyla "kutsal odalar" denilmiştir. Bu uygulamalar bir süre devam etmiş 1881'de ise bu okul uygulamalarına "ecoles meterneles" (anaokulları) adı verilmiştir. Küçük "commune"lerde ise cleses enfantines (yuva sınıfları) adıyla değişik programların uygulamaya konulduğu belirtilmektedir. Bu uygulamalar ilkokul binalarında ve ilkokul müdürlerinin gözetiminde yürütülmüştür.
Fransa'da okul öncesi kurumları genellikle gönüllü kuruluşlarca açılsa da; bir "commune" böyle bir okul öncesi kurumu açma kararı alsa dahi böyle bir karar almaya zorlanamaz.
Böyle bir okul açıldıktan sonra "commune" merkezi hükümetin bu kuruma para yardımı yapmasını isteyebilir. Ancak merkezi hükümetin bu okula para yardımı yapabilmesi için bu okulun en az on yıl uygulamada kalması gerektiği belirtilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının okul öncesi eğitimine mali yardımda bulunma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak konuyla ilgili anlaşmalar yapıldıktan sonra yardım yapabileceği belirtilmektedir. Anaokullarının bir bölümünün özel kuruluşlar ve kilise mensupları tarafından işletildiği ve devletten yardım alamadıkları anlaşılmaktadır. Anaokulları ister resmi ve isterse özel olsun Bakanlık denetim ve gözetim görevini yapacağı gibi rehberlik hizmetinde de bulunabilmektedir.
Bu ülkede anaokulu kendi müdürü ile bağımsız bir kurum olduğu, bu okulların bina ve donatımlarıyla ilgili şartları düzenleyen ve ulusal nitelik taşıyan yönetmeliğin uygulandığı belirtilmektedir. Ayrıca öğretmenlerle ilgili nitelikler de yönetmelikte belirlenmektedir. Her okulun mevcudu 150, sınıf mevcutları ise 25 olarak belirlenmektedir. Tüm çocukların okula girişlerinde sağlık muayenesinden geçtikleri ve sürekli kontrol edildiği belirtilmektedir.
Bu okul öncesi programında beden alıştırmaları, oyun, şarkılar, resim ve elişi gibi etkinliklere yer verildiği, eşyaların tanıtıldığı, ahlâkî alışkanlıklar gibi etkinliklere önem verildiği, son yılda okumaya, yazmaya başlandığı belirtilmektedir. Bu okullarda Montesorri ve Decroly görüşlerinin ağırlık taşıdığı anlaşılmaktadır.
Fransa'da okul öncesi eğitiminin başlangıcı 1837 yılına rastlamaktadır. Bu uygulama ile çocukların yaşlarına uygun bir eğitim sağlamak yanında, annelerin bakımına da yönelik programlar düzenleyip uygulamaya koymak düşünülmüştür. Bu erken eğitim ve okul öncesi eğitim kurumları bir çeşit hayır kurumları olup bunlara "salles d'asile" yani kelime anlamıyla "kutsal odalar" denilmiştir. Bu uygulamalar bir süre devam etmiş 1881'de ise bu okul uygulamalarına "ecoles meterneles" (anaokulları) adı verilmiştir. Küçük "commune"lerde ise cleses enfantines (yuva sınıfları) adıyla değişik programların uygulamaya konulduğu belirtilmektedir. Bu uygulamalar ilkokul binalarında ve ilkokul müdürlerinin gözetiminde yürütülmüştür.
Fransa'da okul öncesi kurumları genellikle gönüllü kuruluşlarca açılsa da; bir "commune" böyle bir okul öncesi kurumu açma kararı alsa dahi böyle bir karar almaya zorlanamaz.
Böyle bir okul açıldıktan sonra "commune" merkezi hükümetin bu kuruma para yardımı yapmasını isteyebilir. Ancak merkezi hükümetin bu okula para yardımı yapabilmesi için bu okulun en az on yıl uygulamada kalması gerektiği belirtilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının okul öncesi eğitimine mali yardımda bulunma zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak konuyla ilgili anlaşmalar yapıldıktan sonra yardım yapabileceği belirtilmektedir. Anaokullarının bir bölümünün özel kuruluşlar ve kilise mensupları tarafından işletildiği ve devletten yardım alamadıkları anlaşılmaktadır. Anaokulları ister resmi ve isterse özel olsun Bakanlık denetim ve gözetim görevini yapacağı gibi rehberlik hizmetinde de bulunabilmektedir.
Bu ülkede anaokulu kendi müdürü ile bağımsız bir kurum olduğu, bu okulların bina ve donatımlarıyla ilgili şartları düzenleyen ve ulusal nitelik taşıyan yönetmeliğin uygulandığı belirtilmektedir. Ayrıca öğretmenlerle ilgili nitelikler de yönetmelikte belirlenmektedir. Her okulun mevcudu 150, sınıf mevcutları ise 25 olarak belirlenmektedir. Tüm çocukların okula girişlerinde sağlık muayenesinden geçtikleri ve sürekli kontrol edildiği belirtilmektedir.
Bu okul öncesi programında beden alıştırmaları, oyun, şarkılar, resim ve elişi gibi etkinliklere yer verildiği, eşyaların tanıtıldığı, ahlâkî alışkanlıklar gibi etkinliklere önem verildiği, son yılda okumaya, yazmaya başlandığı belirtilmektedir. Bu okullarda Montesorri ve Decroly görüşlerinin ağırlık taşıdığı anlaşılmaktadır.
İngiltere Okul Oncesi Egitim Faliyetleri
İngiltere'de Okul Öncesi Eğitim Uygulamaları
İngiltere'de çalışan annelerin çocuklarını barındırmak ve yetiştirmek amacıyla, ingiliz yasaları okul öncesi eğitimi için, yerel eğitim yönetimlerine istedikleri zaman yuvalar yapma, açma ve işletme izni vermiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok gönüllü kuruluş ve bazı eğitim yöneticilerince yuvalar (nursery schools) açılmıştır.
Bu okul öncesi eğitim kurumları sadece kalabalık endüstri kurumlarının bulunduğu yerlerde değil; bütün İngiliz çocuklarının eğitilmesi için düşünülmüştür. Bu amaçla İngiliz eğitim yasası yerel yönetimlerin bu ihtiyacı karşılamaları için okul öncesi kurumu açmalarını zorunlu hale getirmiştir.
Bu okul öncesi kurumların çocuk sayısı 40 olarak kararlaştırılmıştır. Ancak yerel eğitim yönetimleri önlemi yerinde buldukları taktirde yuva sınıflarının ilkokullara (primary schools) bağlanmaları düşünülmüştür.
1933'te Eğitim Kurulu (Board Of Education) tarafından yayınlanan bir raporda okul öncesi kurumlarının amaçları şöyle açıklanmıştır:
"Çocuk, iki ile beş yaşları arasında duyuları vasıtasıyla çevresindeki dünya hakkında bilgi kazanır ve bu duygular arasında, özellikle daha çok görme, işitme ve dokunma duyularından bizzat faydalanmayı öğrenmek ister. Çocuğun eşyaya devamlı olarak bakma ve meşgul olma isteği, olduğu kadar az sınırlandırılmalıdır. Ve okulda çocuğun çevresinde deneme ve araştırma yapmaya imkan verecek eşya ve materyaller bulunmalıdır.
Olağan bir şehir çevresinde çocuğun tabii güdülerini (impulses) tatmin eden pek az şey vardır; bunun için çocukların açık havada oyalanacağı; içinde ağaçların, bitkilerin, hayvanların, araştırma yapacak imkanı verecek yerlerin, çıplak ayakla girilip oynanabilecek havuzların ve zevk duyacakları kumlukların bulunduğu bir çevre hazırlamak önemlidir."
İngiltere'de yuvaların sağlam temellere dayanmaları beklenilen oranda gelişememiş olmaları, mali kaynakların kıtlığına dayandırılmaktadır. Yuvaya devam bu ülkede isteğe bağlıdır. Zorunlu eğitim ise 5 yaşında ilkokulda başlamaktadır. Bu bakımdan bu ülkede 3-4 yaşlarındaki çocuklar yuvaya ya da anaokuluna gitmektedir. Bu yuvaların beklenilen düzeyde gelişememelerinin bir nedeni de okul nüfusunun savaş yıllarından sonra anormal artması ve bütün gücün zorunlu eğitime kaydırılması olmuştur.
İngiltere'de çalışan annelerin çocuklarını barındırmak ve yetiştirmek amacıyla, ingiliz yasaları okul öncesi eğitimi için, yerel eğitim yönetimlerine istedikleri zaman yuvalar yapma, açma ve işletme izni vermiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok gönüllü kuruluş ve bazı eğitim yöneticilerince yuvalar (nursery schools) açılmıştır.
Bu okul öncesi eğitim kurumları sadece kalabalık endüstri kurumlarının bulunduğu yerlerde değil; bütün İngiliz çocuklarının eğitilmesi için düşünülmüştür. Bu amaçla İngiliz eğitim yasası yerel yönetimlerin bu ihtiyacı karşılamaları için okul öncesi kurumu açmalarını zorunlu hale getirmiştir.
Bu okul öncesi kurumların çocuk sayısı 40 olarak kararlaştırılmıştır. Ancak yerel eğitim yönetimleri önlemi yerinde buldukları taktirde yuva sınıflarının ilkokullara (primary schools) bağlanmaları düşünülmüştür.
1933'te Eğitim Kurulu (Board Of Education) tarafından yayınlanan bir raporda okul öncesi kurumlarının amaçları şöyle açıklanmıştır:
"Çocuk, iki ile beş yaşları arasında duyuları vasıtasıyla çevresindeki dünya hakkında bilgi kazanır ve bu duygular arasında, özellikle daha çok görme, işitme ve dokunma duyularından bizzat faydalanmayı öğrenmek ister. Çocuğun eşyaya devamlı olarak bakma ve meşgul olma isteği, olduğu kadar az sınırlandırılmalıdır. Ve okulda çocuğun çevresinde deneme ve araştırma yapmaya imkan verecek eşya ve materyaller bulunmalıdır.
Olağan bir şehir çevresinde çocuğun tabii güdülerini (impulses) tatmin eden pek az şey vardır; bunun için çocukların açık havada oyalanacağı; içinde ağaçların, bitkilerin, hayvanların, araştırma yapacak imkanı verecek yerlerin, çıplak ayakla girilip oynanabilecek havuzların ve zevk duyacakları kumlukların bulunduğu bir çevre hazırlamak önemlidir."
İngiltere'de yuvaların sağlam temellere dayanmaları beklenilen oranda gelişememiş olmaları, mali kaynakların kıtlığına dayandırılmaktadır. Yuvaya devam bu ülkede isteğe bağlıdır. Zorunlu eğitim ise 5 yaşında ilkokulda başlamaktadır. Bu bakımdan bu ülkede 3-4 yaşlarındaki çocuklar yuvaya ya da anaokuluna gitmektedir. Bu yuvaların beklenilen düzeyde gelişememelerinin bir nedeni de okul nüfusunun savaş yıllarından sonra anormal artması ve bütün gücün zorunlu eğitime kaydırılması olmuştur.
ABD Okul Oncesi Egitimi Uygulamalari
Dünyada Okul Öncesi Eğitim Uygulamaları
A.B.D.'de Okul Öncesi Eğitimi Uygulaması
Bu ülkede 1933'e kadar okul öncesi kurumlan alt ve üst ekonomik topluluklara mensup insanların çocuklarına hizmet vermekte idi. Bu kurumlara "yuva" denilmektedir. Bu yuvalar gönüllü kuruluşlarca ya da mahallerde oluşturulan halk gruplarınca organize ediliyordu. Ayrıca anneleri çalışan çocuklarla ilgilenmek amacıyla ve daha çok fakir aile çocukları için hayır derneklerince açılıp işletilen yuvalar bulunuyordu. 1933'de ise federal hükümetin genel yardım ve iş bulma amacıyla Olağanüstü Federal İş Bulma Teşkilatı yuvaların açılmasına izin verdi. Bu program ve uygulamanın amacı bakılmayı gerektiren çocukların bakımı ve kalifiye öğretmenlere iş bulmaktı. Bu gibi okul öncesi kurumları yerel eğitim yönetimlerince kuruldu ve federal hükümetin verdiği paralarla da desteklenerek geliştirildi. Okul öncesi ile ilgili programa ilk yıl 37 eyalette başlanmış ve yuvalara 2-5 yaşları arasındaki çocuklar alınmıştır. Bu çocukların sayısı 64.491 olarak belirlenmiş; 1939'da ise 3000 yuvaya 75.000'den fazla çocuk katılmıştır.
Bütün dünyayı etkileyen İkinci Dünya Savaşı, A.B.D.'yi de her açıdan etkilemiştir. Savaş sırasında savaş sanayinde çalışabilecek kadın çalışanların sayısını artırmak ve çocuklarının okul ihtiyacını karşılamak için okullardaki mevcut uygulamalara ek olarak tersanelerde ve diğer sanayi tesislerinde yuvalar açılması istenilmiş ve açılmıştır. Bu okullarda verilmeye çalışılan yuva eğitimi yanında, günün daha uzun saatlerinde çocuk bakımı açısından da imkan sağlanmasına çalışılıyordu. Yani bir yerde bu uygulamaya uzatmalı çocuk bakımı demek mümkündür. 1945'te uzatmalı çocuk merkezlerinde 51.229 çocuk bulunduğu belirtilmektedir. Ancak 1946'da savaşın bitmesinden sonra federal yardım kesilince yuva ve çocuk merkezlerinin çoğu kapanmıştır. Federal yardımla yaşayan yuva ve bakım evleri yerel toplumlarda ilgi uyandırdığı ve birçok yerlerin yuvalar açtığı, yerel destek sağlandığı, ancak 2 ile 5 yaşları arasında bu okullara devam eden çocuk sayısının istenilen oranda olamadığı belirtilmektedir.
Bu ülkede anaokulları konusunda önemli gelişmeler olduğu belirtilmektedir. Anaokulu eğitimi genel olarak 5-6 yaş çocuklarına verilmekte olup 4 yaşındaki çocuklarda bu eğitime alındığı belirtilmektedir. Bu eğitime önem verilerek ilköğretime hazırlıklı olmak üzere birçok resmi ve özel anaokulu eğitim hizmeti vermektedir.
Bu ülkede 1950 yılında biri hariç olmak üzere, diğer bütün eyaletler yerel okul yöntemlerini resmi anaokulları açmak ve bu okullara yardım amacıyla yerel vergi fonlarını genişletmek konusunda yetki verdiği ve 29 eyaletin bu fonları kullanması için yetki verdiği; hiçbir eyalette yerel bölgeler anaokulu açmaya ve işletmeye zorlanmadığı; genellikle okul kurulunun bir anaokulu programı başlatması için yerel seçimde o okul bölgesinde oturan ve vergi veren vatandaşlara konuyu sunmasının istenildiği belirtilmektedir.
Yine bu ülkede anaokulları yarım gün eğitim yapmakta oldukları, yani çok kere sabahçı ve öğlenci olmak üzere ikili bir çalışma yapıldığı; programın çocuğun hazır oluşuna ve psikolojik ilkeye dayandırıldığı; son araştırmalara göre çocukların 6 yaşına gelmeden önce okumaya hazır olmadıklarını; bunun için kronolojik yaş yerine, zihin yaşının (zekâ yaşının) daha uygun bir dayanak olduğu; kimi birinci sınıflarda, formal okuma derslerine başlamadan önce, kimi çocuklara anaokullarının okuma öncesi yöntemlerinin uygulanması gerektiği tavsiye edilmektedir.
Anaokulları okumayı öğretmemekle birlikte, çocukların birinci sınıfın diğer alanlarına hazırlanmasına önem verildiği belirtilmektedir. Çocukların ilgi ve dikkatlerinin sürekli tutulması için, çok önem verilmesi gibi eski yöntemler yerine, kelime hazinesini geliştirme, kitap ve dergilere karşı ilgi uyandırma; söyleşi yöntemiyle konuşma eğitimi vermek; eşyaları saymak, takvim ve kitaplardaki sayıları incelemek, parmak boyası, kesme yapıştırma, resim yapma, elişi çalışmaları, tahta bloklar ve diğer eşyalar üzerinde çalışılarak el ve göz koordinasyonunu geliştirme uygulamalarının yapıldığı; sağlık kurallarına uyulmakta özen gösterildiği, öğlen yemekleri, kuşluk ve ikindi kahvaltılarına önem verildiği belirtilmektedir.
Vatandaşlık eğitimi konusuna da anaokulu programlarında çok önem verildiği; bir birey olarak her çocuğa değer verildiği gibi, başkalarının haklarına da önem ve değer verilmesi konusuna da özen gösterildiği; gözlemler yaparak ve hikâyeler anlatılarak çocukların hayal güçlerinin geliştirilmesine çalışıldığı; yaşlarına ve ilgilerine uygun kitapların bulundurulduğu; kitaplara karşı ilgi uyandırıldığı; araştırmaların anaokulu ve ilkokulun birinci ve ikinci sınıfların çalışmaları arasında yakın ilişki bulunduğu; anaokuluna devam eden bir çocuğun ilkokulun birinci sınıfına daha çabuk intibak ettiği daha sonraki okul hayatında da daha başarılı olabileceği belirtilmektedir.
A.B.D.'de Okul Öncesi Eğitimi Uygulaması
Bu ülkede 1933'e kadar okul öncesi kurumlan alt ve üst ekonomik topluluklara mensup insanların çocuklarına hizmet vermekte idi. Bu kurumlara "yuva" denilmektedir. Bu yuvalar gönüllü kuruluşlarca ya da mahallerde oluşturulan halk gruplarınca organize ediliyordu. Ayrıca anneleri çalışan çocuklarla ilgilenmek amacıyla ve daha çok fakir aile çocukları için hayır derneklerince açılıp işletilen yuvalar bulunuyordu. 1933'de ise federal hükümetin genel yardım ve iş bulma amacıyla Olağanüstü Federal İş Bulma Teşkilatı yuvaların açılmasına izin verdi. Bu program ve uygulamanın amacı bakılmayı gerektiren çocukların bakımı ve kalifiye öğretmenlere iş bulmaktı. Bu gibi okul öncesi kurumları yerel eğitim yönetimlerince kuruldu ve federal hükümetin verdiği paralarla da desteklenerek geliştirildi. Okul öncesi ile ilgili programa ilk yıl 37 eyalette başlanmış ve yuvalara 2-5 yaşları arasındaki çocuklar alınmıştır. Bu çocukların sayısı 64.491 olarak belirlenmiş; 1939'da ise 3000 yuvaya 75.000'den fazla çocuk katılmıştır.
Bütün dünyayı etkileyen İkinci Dünya Savaşı, A.B.D.'yi de her açıdan etkilemiştir. Savaş sırasında savaş sanayinde çalışabilecek kadın çalışanların sayısını artırmak ve çocuklarının okul ihtiyacını karşılamak için okullardaki mevcut uygulamalara ek olarak tersanelerde ve diğer sanayi tesislerinde yuvalar açılması istenilmiş ve açılmıştır. Bu okullarda verilmeye çalışılan yuva eğitimi yanında, günün daha uzun saatlerinde çocuk bakımı açısından da imkan sağlanmasına çalışılıyordu. Yani bir yerde bu uygulamaya uzatmalı çocuk bakımı demek mümkündür. 1945'te uzatmalı çocuk merkezlerinde 51.229 çocuk bulunduğu belirtilmektedir. Ancak 1946'da savaşın bitmesinden sonra federal yardım kesilince yuva ve çocuk merkezlerinin çoğu kapanmıştır. Federal yardımla yaşayan yuva ve bakım evleri yerel toplumlarda ilgi uyandırdığı ve birçok yerlerin yuvalar açtığı, yerel destek sağlandığı, ancak 2 ile 5 yaşları arasında bu okullara devam eden çocuk sayısının istenilen oranda olamadığı belirtilmektedir.
Bu ülkede anaokulları konusunda önemli gelişmeler olduğu belirtilmektedir. Anaokulu eğitimi genel olarak 5-6 yaş çocuklarına verilmekte olup 4 yaşındaki çocuklarda bu eğitime alındığı belirtilmektedir. Bu eğitime önem verilerek ilköğretime hazırlıklı olmak üzere birçok resmi ve özel anaokulu eğitim hizmeti vermektedir.
Bu ülkede 1950 yılında biri hariç olmak üzere, diğer bütün eyaletler yerel okul yöntemlerini resmi anaokulları açmak ve bu okullara yardım amacıyla yerel vergi fonlarını genişletmek konusunda yetki verdiği ve 29 eyaletin bu fonları kullanması için yetki verdiği; hiçbir eyalette yerel bölgeler anaokulu açmaya ve işletmeye zorlanmadığı; genellikle okul kurulunun bir anaokulu programı başlatması için yerel seçimde o okul bölgesinde oturan ve vergi veren vatandaşlara konuyu sunmasının istenildiği belirtilmektedir.
Yine bu ülkede anaokulları yarım gün eğitim yapmakta oldukları, yani çok kere sabahçı ve öğlenci olmak üzere ikili bir çalışma yapıldığı; programın çocuğun hazır oluşuna ve psikolojik ilkeye dayandırıldığı; son araştırmalara göre çocukların 6 yaşına gelmeden önce okumaya hazır olmadıklarını; bunun için kronolojik yaş yerine, zihin yaşının (zekâ yaşının) daha uygun bir dayanak olduğu; kimi birinci sınıflarda, formal okuma derslerine başlamadan önce, kimi çocuklara anaokullarının okuma öncesi yöntemlerinin uygulanması gerektiği tavsiye edilmektedir.
Anaokulları okumayı öğretmemekle birlikte, çocukların birinci sınıfın diğer alanlarına hazırlanmasına önem verildiği belirtilmektedir. Çocukların ilgi ve dikkatlerinin sürekli tutulması için, çok önem verilmesi gibi eski yöntemler yerine, kelime hazinesini geliştirme, kitap ve dergilere karşı ilgi uyandırma; söyleşi yöntemiyle konuşma eğitimi vermek; eşyaları saymak, takvim ve kitaplardaki sayıları incelemek, parmak boyası, kesme yapıştırma, resim yapma, elişi çalışmaları, tahta bloklar ve diğer eşyalar üzerinde çalışılarak el ve göz koordinasyonunu geliştirme uygulamalarının yapıldığı; sağlık kurallarına uyulmakta özen gösterildiği, öğlen yemekleri, kuşluk ve ikindi kahvaltılarına önem verildiği belirtilmektedir.
Vatandaşlık eğitimi konusuna da anaokulu programlarında çok önem verildiği; bir birey olarak her çocuğa değer verildiği gibi, başkalarının haklarına da önem ve değer verilmesi konusuna da özen gösterildiği; gözlemler yaparak ve hikâyeler anlatılarak çocukların hayal güçlerinin geliştirilmesine çalışıldığı; yaşlarına ve ilgilerine uygun kitapların bulundurulduğu; kitaplara karşı ilgi uyandırıldığı; araştırmaların anaokulu ve ilkokulun birinci ve ikinci sınıfların çalışmaları arasında yakın ilişki bulunduğu; anaokuluna devam eden bir çocuğun ilkokulun birinci sınıfına daha çabuk intibak ettiği daha sonraki okul hayatında da daha başarılı olabileceği belirtilmektedir.
Ust Benlik Super Ego Nedir
Üst benlik (Süperego Nedir)
Sigmund Freud'nun psikanaliz kuramına göre, insan kişiliğini ve benliğini oluşturan ilkel benlik ve benlikle birlikte rol üstlenen bir kavram da üstbenlik kavramıdır. Bu kavram vicdan olarak bilinen bir dizi yasaklamaları, kınamaları ve benlik ideali gibi mekanizmaları içerir. Bunların tümü Freud'a göre yaşamın ilk beş yılında anne ve babadan öğrenilen mekanizmalardır. Onların standartları ve otoriteleriyle iç-selleştirilmesini simgelemektedir. Psikanaliz kuramınca öngörülen gelişim çizgisini izleyen erkek çocukta, anneye duyulan isteğin yerine geçecek olan vicdanın bu dönemde gelişen kendi kendini kınama duygusunu ve yeteneğini oluşturduğu belirtilmektedir.
Üstbenlik, gelişim sürecinde aile ve toplumun geleneklerini temsil ederek ve öncelikle toplumsal ilişkiler için tehlike oluşturan saldırgan ve cinsel dürtüleri denetleme işlevini üstlenmektedir.
Bir bölümü bilinçli, bir bölümü bilinçsiz (bilinç dışı) olan ilkel ve akıl dışı üstbenlik, benlikten daha az yanıt verdiği dış gerçeklik konusunda koşullar ne olursa olsun belirli standartları korumaya çalışır. Daha yakın olduğu ilkel benliğin içeriğini değerlendirip biçimlendirdiği belirtilmektedir.
Üstbenlik işlevinin ve gelişiminin istikrarsız olduğu düşünülse de bu kavram ve öğenin insan ruh sağlığının önemli bir bileşeni olduğu muhakkaktır.
Sigmund Freud'nun psikanaliz kuramına göre, insan kişiliğini ve benliğini oluşturan ilkel benlik ve benlikle birlikte rol üstlenen bir kavram da üstbenlik kavramıdır. Bu kavram vicdan olarak bilinen bir dizi yasaklamaları, kınamaları ve benlik ideali gibi mekanizmaları içerir. Bunların tümü Freud'a göre yaşamın ilk beş yılında anne ve babadan öğrenilen mekanizmalardır. Onların standartları ve otoriteleriyle iç-selleştirilmesini simgelemektedir. Psikanaliz kuramınca öngörülen gelişim çizgisini izleyen erkek çocukta, anneye duyulan isteğin yerine geçecek olan vicdanın bu dönemde gelişen kendi kendini kınama duygusunu ve yeteneğini oluşturduğu belirtilmektedir.
Üstbenlik, gelişim sürecinde aile ve toplumun geleneklerini temsil ederek ve öncelikle toplumsal ilişkiler için tehlike oluşturan saldırgan ve cinsel dürtüleri denetleme işlevini üstlenmektedir.
Bir bölümü bilinçli, bir bölümü bilinçsiz (bilinç dışı) olan ilkel ve akıl dışı üstbenlik, benlikten daha az yanıt verdiği dış gerçeklik konusunda koşullar ne olursa olsun belirli standartları korumaya çalışır. Daha yakın olduğu ilkel benliğin içeriğini değerlendirip biçimlendirdiği belirtilmektedir.
Üstbenlik işlevinin ve gelişiminin istikrarsız olduğu düşünülse de bu kavram ve öğenin insan ruh sağlığının önemli bir bileşeni olduğu muhakkaktır.
Benlik Gucu Nedir
Benlik Gücü
Ani ve ölçüsüz davranışlardan, amaçlı davranışlara, mantıkötesi düşünceden akıla düşünceye geçişin yavaş olduğu, çocuklukta birçok aşamalardan geçilerek gerçekleşebildiği, fiziksel olgunluğa ulaşmış kişilerde bile, kişiliğin işleyiş biçiminin ve etkinliğinin büyük farklılıklar gösterdiği bu konuda belirlenen en büyük boyutun benlik gücü olduğu belirtilmektedir. Psikanalizcilerin, benliği güçlü bir insanda şu niteliklerin bulunduğunu belirttikleri anlaşılmaktadır. Kendi kendini (içgörü) ve dış dünyayı değerlendirmek için nesnelerin değerlendirmeleri yapılmaktadır. Etkinliklerini geniş bir zaman dilimine düzenlediğinde saptadığı programlara uyabileceği ve tasarımlarını gerçekleştirebileceği, kararlarını sonuçlandırıp amacına ulaşabileceği, çeşitli seçenekleri arasında seçim yapabileceği, istek ve dürtülerine boyun eğmeden bunları toplumun yararına kullanabileceği, yakın çevresinin ve toplumun baskılarına direnerek kendi seçtiği ve tasarladığı yolda yürüyebileceği belirtilmektedir. Yine aynı uzmanların görüşlerine göre, benliği zayıf olan kişi çocuksudur, dürtülerinin etkisiyle ani davranışlar gösterdiği, kendini algılayışının zamanla bozulabileceği, enerjisinin büyük bir bölümünü gerçek dışı özbenlik kavramını korumak için harcadığından yeterince üretken olamayacağı; nevroz belirtileriyle yüklü olabileceği belirtilmektedir.
Ani ve ölçüsüz davranışlardan, amaçlı davranışlara, mantıkötesi düşünceden akıla düşünceye geçişin yavaş olduğu, çocuklukta birçok aşamalardan geçilerek gerçekleşebildiği, fiziksel olgunluğa ulaşmış kişilerde bile, kişiliğin işleyiş biçiminin ve etkinliğinin büyük farklılıklar gösterdiği bu konuda belirlenen en büyük boyutun benlik gücü olduğu belirtilmektedir. Psikanalizcilerin, benliği güçlü bir insanda şu niteliklerin bulunduğunu belirttikleri anlaşılmaktadır. Kendi kendini (içgörü) ve dış dünyayı değerlendirmek için nesnelerin değerlendirmeleri yapılmaktadır. Etkinliklerini geniş bir zaman dilimine düzenlediğinde saptadığı programlara uyabileceği ve tasarımlarını gerçekleştirebileceği, kararlarını sonuçlandırıp amacına ulaşabileceği, çeşitli seçenekleri arasında seçim yapabileceği, istek ve dürtülerine boyun eğmeden bunları toplumun yararına kullanabileceği, yakın çevresinin ve toplumun baskılarına direnerek kendi seçtiği ve tasarladığı yolda yürüyebileceği belirtilmektedir. Yine aynı uzmanların görüşlerine göre, benliği zayıf olan kişi çocuksudur, dürtülerinin etkisiyle ani davranışlar gösterdiği, kendini algılayışının zamanla bozulabileceği, enerjisinin büyük bir bölümünü gerçek dışı özbenlik kavramını korumak için harcadığından yeterince üretken olamayacağı; nevroz belirtileriyle yüklü olabileceği belirtilmektedir.
Benlik Kavrami ve Ego Nedir
Benlik Kavramı (Ego Nedir)
Psikanalist Sigmud Freud'un pisikanaliz kuramına göre benlik insan kişiliğinin "kendisi" ya da "özbenliği" olarak yaşadığı ve algıladığı ve dış dünya ile ilişki kurduğu bölümü olarak belirtilmektedir. Benliğin işlevini tasarlamak, anımsamak, değerlendirmek, çevredeki toplumsal ve fiziksel dünyaya uygun yanıtlar vermek, uygun davranışlarda bulunmaktır, denilmektedir. Yine benlik, canlı ile çevresi arasındaki ruhsal düzenlemelerden de sorumlu olmakta ve uyum sağlamayla görevli bulunmaktadır. Sigmud Freud'un kuramına göre benlik, ilkel benlik ve üst benlik ile bir bütün oluşturmaktadır. Bu kurama göre benlik, kişiliğin temel işlevlerini yürütmekle görevli bir faktördür. Benlik gelişip oluştuktan sonra da yaşam koşullarının dengesine göre ve paralel olmak üzere değişme niteliği taşımaktadır.
Benliğin gelişmesi, yeni doğmuş bir bebek, iç ve dış uyaranlara tepki verebilmektedir. Ama bu uyaranlara denetim uygulama yetisine sahip değildir, bunları önceden kestiremez. Algısı dağınık ve ilkeldir. Hareketleri kaba ve uyumsuzdur.
Kendiliğinden bir yerden bir yere gidememektedir. Öğrenme yetisinin uyaran-tepki şartlanmasıyla sınırlı basit öğrenme biçiminde olduğu belirtilmektedir.
Yeni doğan bebeğin benliği dış dünyasıyla ilişkisi ölçüsünde geliştiri, acı veren şiddetli uyaranlar karşısında acizliğini ve dışa bağımlılığını yansıür ve bu uyaranlarla savaşım için iç düzeneklerin geliştiği belirtilmektedir.
Başlangıçta algı ve hareketler arasmda bir bağlantı olduğu, bir uyarana anında bir hareketle yanıt verildiği, bir ihtiyaç karşısında kalındığında doyum arandığı, gecikme olunca da gerilime neden olunduğu, bu gibi gerilimlerle başa çıkabilmek için benliğin daha gelişmiş işlevlerinin gelişmesi için temel oluşturması ve gelecekteki kişilik işleyişindeki benliğin alacağı rolü belirlediği; uyan ile yanıt arasındaki ayrımın öğrenilmesinin düşkurma, tasarlama, düşünme gibi karmaşık zekâ etkinliklerinin gelişmesini sağladığı; benliğin doğrudan tepki vermediği, gerçeğin yerine imgeleri koyarak sınama yapabildiği, böylece bir eylemin gidişini önceden görebildiğini; amaca ulaşmak için gelecekteki yönünü belirleyebildiği, yargılama, düşünme süreçleri için geçmişteki olaylara ilişkin anılarının saklanıp biriktirmesinin zorunlu olduğunu; çocuklann iki üç yaşlarında dilin öğrenilmesi ve gelişmesi, çevreyle iletişim kurmasıyla birlikte mantıksal düşünce süreçlerinin gelişmesine yardıma olabildiğinin anlaşıldığı belirtilmektedir.
Bireyin gelişmesi sürerken, benliğin zamanla ayrımlaştığı anlaşılmaktadır. Bu ayrışımla kişiliğin üçüncü bölümü olan üst benliğin doğduğu, ana baba ve toplumsal yargılarının da katılmasıyla oluşan üst benlik iç güdülerin bastırılmasından ve iç uyaranların denetlenmesinden sorumlu olduğu belirtilmektedir. Böylece benliğin algıladığı ve yorumladığı biçimiyle ahlâk ölçütleri kişiliğin bir parça olarak görüldüğü belirtilmektedir. Sonuçta, kişiliğin gelişmesi ve olgunlaşması için gerekli bir faktör olan çatışmanın ortaya çıktığı; benliğin bir takım savunma yöntemleri geliştirerek üst benlik ile ilkel dürtülerin kaynağı olan ilkel benlik arasında denge kurmaya çalıştığı belirtilmektedir.
Benlik kavramı ve yapısı Sigmund Freud tarafından tanımlanmış ve Cari (Gustav) Jung tarafından geliştirilmiştir.
Sigmund Freud kişiliğin gelişmesini çocukluğun ilk beş yılı ile sınırladı ise de, başta öğrencisi Erik Erikson olmak üzere bazı psikanalizciler kişiliğin gelişmesini daha sonraki yıllara ve yaşlara taşımışlardır. Kişiliğin gelişmesinde çevrenin etkili olduğu ileri sürülmektedir.
Psikanalist Sigmud Freud'un pisikanaliz kuramına göre benlik insan kişiliğinin "kendisi" ya da "özbenliği" olarak yaşadığı ve algıladığı ve dış dünya ile ilişki kurduğu bölümü olarak belirtilmektedir. Benliğin işlevini tasarlamak, anımsamak, değerlendirmek, çevredeki toplumsal ve fiziksel dünyaya uygun yanıtlar vermek, uygun davranışlarda bulunmaktır, denilmektedir. Yine benlik, canlı ile çevresi arasındaki ruhsal düzenlemelerden de sorumlu olmakta ve uyum sağlamayla görevli bulunmaktadır. Sigmud Freud'un kuramına göre benlik, ilkel benlik ve üst benlik ile bir bütün oluşturmaktadır. Bu kurama göre benlik, kişiliğin temel işlevlerini yürütmekle görevli bir faktördür. Benlik gelişip oluştuktan sonra da yaşam koşullarının dengesine göre ve paralel olmak üzere değişme niteliği taşımaktadır.
Benliğin gelişmesi, yeni doğmuş bir bebek, iç ve dış uyaranlara tepki verebilmektedir. Ama bu uyaranlara denetim uygulama yetisine sahip değildir, bunları önceden kestiremez. Algısı dağınık ve ilkeldir. Hareketleri kaba ve uyumsuzdur.
Kendiliğinden bir yerden bir yere gidememektedir. Öğrenme yetisinin uyaran-tepki şartlanmasıyla sınırlı basit öğrenme biçiminde olduğu belirtilmektedir.
Yeni doğan bebeğin benliği dış dünyasıyla ilişkisi ölçüsünde geliştiri, acı veren şiddetli uyaranlar karşısında acizliğini ve dışa bağımlılığını yansıür ve bu uyaranlarla savaşım için iç düzeneklerin geliştiği belirtilmektedir.
Başlangıçta algı ve hareketler arasmda bir bağlantı olduğu, bir uyarana anında bir hareketle yanıt verildiği, bir ihtiyaç karşısında kalındığında doyum arandığı, gecikme olunca da gerilime neden olunduğu, bu gibi gerilimlerle başa çıkabilmek için benliğin daha gelişmiş işlevlerinin gelişmesi için temel oluşturması ve gelecekteki kişilik işleyişindeki benliğin alacağı rolü belirlediği; uyan ile yanıt arasındaki ayrımın öğrenilmesinin düşkurma, tasarlama, düşünme gibi karmaşık zekâ etkinliklerinin gelişmesini sağladığı; benliğin doğrudan tepki vermediği, gerçeğin yerine imgeleri koyarak sınama yapabildiği, böylece bir eylemin gidişini önceden görebildiğini; amaca ulaşmak için gelecekteki yönünü belirleyebildiği, yargılama, düşünme süreçleri için geçmişteki olaylara ilişkin anılarının saklanıp biriktirmesinin zorunlu olduğunu; çocuklann iki üç yaşlarında dilin öğrenilmesi ve gelişmesi, çevreyle iletişim kurmasıyla birlikte mantıksal düşünce süreçlerinin gelişmesine yardıma olabildiğinin anlaşıldığı belirtilmektedir.
Bireyin gelişmesi sürerken, benliğin zamanla ayrımlaştığı anlaşılmaktadır. Bu ayrışımla kişiliğin üçüncü bölümü olan üst benliğin doğduğu, ana baba ve toplumsal yargılarının da katılmasıyla oluşan üst benlik iç güdülerin bastırılmasından ve iç uyaranların denetlenmesinden sorumlu olduğu belirtilmektedir. Böylece benliğin algıladığı ve yorumladığı biçimiyle ahlâk ölçütleri kişiliğin bir parça olarak görüldüğü belirtilmektedir. Sonuçta, kişiliğin gelişmesi ve olgunlaşması için gerekli bir faktör olan çatışmanın ortaya çıktığı; benliğin bir takım savunma yöntemleri geliştirerek üst benlik ile ilkel dürtülerin kaynağı olan ilkel benlik arasında denge kurmaya çalıştığı belirtilmektedir.
Benlik kavramı ve yapısı Sigmund Freud tarafından tanımlanmış ve Cari (Gustav) Jung tarafından geliştirilmiştir.
Sigmund Freud kişiliğin gelişmesini çocukluğun ilk beş yılı ile sınırladı ise de, başta öğrencisi Erik Erikson olmak üzere bazı psikanalizciler kişiliğin gelişmesini daha sonraki yıllara ve yaşlara taşımışlardır. Kişiliğin gelişmesinde çevrenin etkili olduğu ileri sürülmektedir.
Kisilik Olusumu Saglayan Faktorler
Kişiliğin Oluşmasını Sağlayan Faktörler
Bu kavramın latincede "O" anlamına geldiği belirtilmektedir.
Sigmund Ferud'a göre bu kavram benlik (EGO) ve üst benlik (SÜPEREGO) ile birlikte insanın kişiliğini oluşturan faktörlerdir. İlkel benlik bu üç faktörden ilkini oluşturmaktadır. İnsanda ilk oluşan da bu faktör olmaktadır. Bu faktör cinsel ve saldıran dürtüleri olmak üzere kalıtımla gelen ve aktarılan ve yine doğuştan gelen içgüdüleri, ruhsal olayları kapsamaktadır. Zamandan ve dış dünyadan kopuk bir faktördür. Hiçbir örgütlenme ile ilgili olmadiği belirtilmektedir. Akıl ve mantıkla da ilgili olmadığı gibi çatışma durumundaki dürtülerin tümünü bir arada barındırdığı, haz ve elemi de ilke edindiği anlaşılmaktadır. Dürtüler, anında doyurulmanın yollarını arar ya da doyumu sağlamak için anlaşır ve birleşirler.
Psikanaliz kuramına göre, bilimsel yaşamın sürdürülmesi için gerekli enerjiyi ilkel benlik sağlamaktadır. İlkel benliğin yetişkinlerde bilinç dışı çocuklukta ise nisbeten bilinçli olduğu belirlenmektedir. İlkel benlik şakalarda, dil sürçmelerinde, sanatta, bir ölçüde de bilinçsiz davranış ve söylemlerde ortaya çıkmaktadır. Sigmund Freud'a göre ise, nevrotik belirtilerin çözümü ile rüyaların yorumunda ortaya çıkabilmektedir.
Bugün birçok psikanalist ilkel benliğin ve kavramının aşırı bir biçimde basite indirgendiği düşüncesinde oldukları belirtilmektedir. Yine insan davranışını belirleyen temel etkenlerin bilinç dışı dürtüler olduğunu benimsemekle birlikte, ilkel benlik kavramının akıl ve toplum dışı olduğu konusundaki öğelerini açıklamakta olduğu düşünülmektedir.
Bu kavramın latincede "O" anlamına geldiği belirtilmektedir.
Sigmund Ferud'a göre bu kavram benlik (EGO) ve üst benlik (SÜPEREGO) ile birlikte insanın kişiliğini oluşturan faktörlerdir. İlkel benlik bu üç faktörden ilkini oluşturmaktadır. İnsanda ilk oluşan da bu faktör olmaktadır. Bu faktör cinsel ve saldıran dürtüleri olmak üzere kalıtımla gelen ve aktarılan ve yine doğuştan gelen içgüdüleri, ruhsal olayları kapsamaktadır. Zamandan ve dış dünyadan kopuk bir faktördür. Hiçbir örgütlenme ile ilgili olmadiği belirtilmektedir. Akıl ve mantıkla da ilgili olmadığı gibi çatışma durumundaki dürtülerin tümünü bir arada barındırdığı, haz ve elemi de ilke edindiği anlaşılmaktadır. Dürtüler, anında doyurulmanın yollarını arar ya da doyumu sağlamak için anlaşır ve birleşirler.
Psikanaliz kuramına göre, bilimsel yaşamın sürdürülmesi için gerekli enerjiyi ilkel benlik sağlamaktadır. İlkel benliğin yetişkinlerde bilinç dışı çocuklukta ise nisbeten bilinçli olduğu belirlenmektedir. İlkel benlik şakalarda, dil sürçmelerinde, sanatta, bir ölçüde de bilinçsiz davranış ve söylemlerde ortaya çıkmaktadır. Sigmund Freud'a göre ise, nevrotik belirtilerin çözümü ile rüyaların yorumunda ortaya çıkabilmektedir.
Bugün birçok psikanalist ilkel benliğin ve kavramının aşırı bir biçimde basite indirgendiği düşüncesinde oldukları belirtilmektedir. Yine insan davranışını belirleyen temel etkenlerin bilinç dışı dürtüler olduğunu benimsemekle birlikte, ilkel benlik kavramının akıl ve toplum dışı olduğu konusundaki öğelerini açıklamakta olduğu düşünülmektedir.
Okul Oncesi Egitimi Anasayfa
Kişiliğin Oluşmasını Sağlayan Faktörler
Dünyada Okul Öncesi Eğitim Uygulamaları
Anaokullarında Bulunması İstenen Ders Araçları
İdeal Bir Anaokulu Nasıl Oluşturulmalıdır?
Okul Öncesi Eğitimin Amaçları ve Gelişim Özellikleri
Öğrencileri Tanıma Teknikleri ve Programı
Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Kreşler
Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Anaokulları
Anaokulu Öğretmeninin Görevleri
Anaokullarında Çalışma Programları
Anaokullarında Kullanılan Araç ve Gereç Listesi
Dünyada Okul Öncesi Eğitim Uygulamaları
Anaokullarında Bulunması İstenen Ders Araçları
İdeal Bir Anaokulu Nasıl Oluşturulmalıdır?
Okul Öncesi Eğitimin Amaçları ve Gelişim Özellikleri
Öğrencileri Tanıma Teknikleri ve Programı
Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Kreşler
Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Anaokulları
Anaokulu Öğretmeninin Görevleri
Anaokullarında Çalışma Programları
Anaokullarında Kullanılan Araç ve Gereç Listesi
Mezoterapi Nedir
Mezoterapi Nedir
Mezoterapi tıbbi ya da homeopatik ilaçların ve/veya vitaminlerin dermişin ortasına ya da iyileştirme ya da düzeltme amacı ile vücudun belli bir bölgesine mikro enjeksiyonlar halinde verilmesidir. Vitaminlerden ilaçlara ve anestezi maddelerine kadar birçok maddenin enjeksiyonu selülitler de dahil olmak üzere birçok hastalık ve kusur için uygulanır.
Şu anda bu metodun selülitler için çözüm olduğunu kanıtlayan güvenilir bir bilimsel çalışma mevcut değildir. Mezoterapi vücudun istenilen bölgesine direkt olarak uygulanabilir. Yüz ila beş yüz farklı derin cilt enjeksiyonu kalça ve basen gibi sorunlu bölgelere uygulanabilir. Selülit uygulamasında çok az miktarda diüretik aminofilin ve diğer homeopatik ilaçların yanı sıra yağları erittiği iddia edilen izoproterenol kullanılır.
Mezoterapinin sorunu standardizasyonun ve spesifik bir formülün olmamasıdır, içerikteki maddeler tekniğin operatörü tarafından değiştirilebilir ve neyin ne kadar enjekte edildiğine bağlı olarak sonuç değişkenlik gösterir. İhtiyaç duyulan seans sayısı sorunun ciddiyeti ve sorunun nedeni gibi çeşitli etmenlere göre değişkenlik gösterir. Uzun dönem, kronik selülit ve kırışıklıklarda görünür sonuçlar elde edilmesi için en az on beş seans uygulama gerekir.
Mezoterapi tıbbi ya da homeopatik ilaçların ve/veya vitaminlerin dermişin ortasına ya da iyileştirme ya da düzeltme amacı ile vücudun belli bir bölgesine mikro enjeksiyonlar halinde verilmesidir. Vitaminlerden ilaçlara ve anestezi maddelerine kadar birçok maddenin enjeksiyonu selülitler de dahil olmak üzere birçok hastalık ve kusur için uygulanır.
Şu anda bu metodun selülitler için çözüm olduğunu kanıtlayan güvenilir bir bilimsel çalışma mevcut değildir. Mezoterapi vücudun istenilen bölgesine direkt olarak uygulanabilir. Yüz ila beş yüz farklı derin cilt enjeksiyonu kalça ve basen gibi sorunlu bölgelere uygulanabilir. Selülit uygulamasında çok az miktarda diüretik aminofilin ve diğer homeopatik ilaçların yanı sıra yağları erittiği iddia edilen izoproterenol kullanılır.
Mezoterapinin sorunu standardizasyonun ve spesifik bir formülün olmamasıdır, içerikteki maddeler tekniğin operatörü tarafından değiştirilebilir ve neyin ne kadar enjekte edildiğine bağlı olarak sonuç değişkenlik gösterir. İhtiyaç duyulan seans sayısı sorunun ciddiyeti ve sorunun nedeni gibi çeşitli etmenlere göre değişkenlik gösterir. Uzun dönem, kronik selülit ve kırışıklıklarda görünür sonuçlar elde edilmesi için en az on beş seans uygulama gerekir.
Aleo Vera Bakimi ve Spa Tedavisi
Selülit Tedavileri
Aşağıda bahsedilecek olan malzemelerin çoğu temel yağlar ve bitkisel özlerdir. Ayrıca bazı bitkisel ve anti bakteriyel malzemeler hassas cilt tiplerinde reaksiyona yol açabilir. Olumsuz bir tepki verip vermediğinizi anlamak için ürünü daha geniş bölgelerde kullanmaya başlamadan önce kolunuzda küçük bir bölgede test edin.
Aloe Vera Bakımı
Aloe Vera suyu ve yağı genelde güneşli iklimlerde yetişen aloe vera bitkisinden elde edilir. Yaprakları yüksek miktarda su depolar. Özleri nemlendirme sağlar ve tüm cilt tipleri için yatıştırıcı ve iyileştirici etkiye sahiptir.
Su; katalaz enzimi ve selüloz; kalsiyum, alüminyum, demir, çinko, potasyum, magnezyum ve sodyum gibi mineraller ve yirmi amino asitten meydana gelir, iyileştirici ve anti eflamatuvar etkileri ile tanınmıştır. Aloe Vera hem yiyecek olarak hem de yüzeysel uygulamalarda başarılı ve güvenilir bir anti enflamatuvar ve nemlendirici olarak kullanılır.
Spa Vücut Tedavileri
Yüz bakımı tedavilerinin vücut için yapılan biçimidir. Birçok seviyede mükemmel faydalar sağlayabilir. Mesela Kaliforniya'daki Murad Spa Merkezi (tüm dünyadaki birçok başka spa gibi) Sıkı ve Yoğun Tedavimizi önermektedir. Cildin problemli bölgesinde soyma işlemi uygulayarak daha sonra yapılacak sıkılaştırma ve serbest radikalle savaşma amaçlı derinlemesine ve yüksek yoğunluklu C vitamini infüzyonuna hazırlamakla başlar. Prosedür hem rahatlamanızı sağlamak hem de kan akımı ve metabolizmayı hızlandırmak için masaj ile sona erer. Akne, kırışıklık, güneş hasarı ya da selülit ve çatlaklardan kurtulmak amaçlarından herhangi biri için yapılan her türlü cilt bakım kürünün etkisini artırmanın en ideal yolunun spa tedavileri olduğuna inananlardanım.
Vücut Sargıları
Vücut sargıları terlemeyi tetikleyerek fonksiyon gösterir. Geçici diüretik etkileri vardır, vücutta su kaybı sağlar. Ne yazık ki yağ hücreleri ve bağdoku terlemeden etkilenmez. Sargılar başka seviyelerde de işlev gösterir. Vücut, kan dolaşımını artırmak ve vücut hatlarını sıkılaştırmak için genelde yaklaşık bir saat bitki veya yosunlu sargılarla sarılır. Isınmanız için kullanılan termal battaniyenin altında göğüs kafesinden ayak parmaklarınıza kadar (kollar istisnadır) sarılarak yatmanın keyfini çıkarırsınız. Daha sonra operatör sizi sargılarınızdan çözer ve son olarak dolaşımı artırmak, tıkanmış dokulara oksijen göndermek için masaj uygular. Nemsiz kalmış kişiler için sargılar önerilmez bu sebeple çok miktarda alkol ya da kafein tükettiğinizde dikkat etmeniz gerekir. Vücut sargıları dahili ısıyı artırdıkları için yüksek tansiyonu olanlar veya hamile bayanlara önerilmez. Yosun, kil ve bitkisel sargılar soyma konusunda etkilidir bu sebeple cildin görünümü ve dokusu üzerinde olumlu bir etki yaratabilir. Kullanılan bitkilere bağlı olarak bitkisel sargılar hareketlendirici ve yumuşatıcı olabilir. Sargıların diğer bir etkisi terlemeyi artırmak ve geçici olarak atık suyu azaltmak yoluyla diüretik etki yaratmaktır. Ancak normal bir öğünde birkaç bardak su içer içmez su yerine geri konulacaktır.
Vücut sargıları bazı bölgesel ödemlerin yok edilmesinde etkilidir, iyi bir soyma etkisi yaratır, rahatlama sağlar ve minerallerin cilde nüfuzunu artırır. Teoride eser mineralleri yüzeye uygulandığında etkili olmalıdır ancak emin olmak için daha fazla kanıta ihtiyaç duyulmaktadır.
Derin Doku Masajı
Derin doku masajı yavaş darbelerle yüzeydeki bağdoku liflerinde mikro yırtılmalar meydana getirmektir. Bu da dokuyu daha uzun ve pürüzsüz hale getirir.
Derin masaj ayrıca bağdokuyu gevşeterek daha rahat hareket etmesini ve alttaki yapılara bağlı kalmamasını sağlar. Lenfatik drenaj ile desteklenen derin masaj ve yeterli esnetme yüzeydeki bağdoku liflerini daha esnek hale getirir. Aynı zamanda damarların hareketlendirilmesi bölgedeki kan akımını hızlandırarak dokulardaki beslenmeyi artıracaktır.
Masaj yağ hücrelerini yok etmez ya da azaltmaz. Cildin görünümünü ve durumunu iyileştirebilir, yapışma ve izleri azaltabilir ve besinlerin dokulara ulaşımını artırabilir. Derin masaj çok şiddetli uygulandığında damarlara zarar vererek selüliti önlemede gösterdiği faydaları ortadan kaldırabilir. Selülitli bölgeler zaten hassas olduğu için fazla basınç uygulandığında bunu hissedebilirsiniz. Derin masaj rahatlama sağlar ve doğru uygulandığında damarları harekete geçirerek sertliği azaltabilir.
Aşağıda bahsedilecek olan malzemelerin çoğu temel yağlar ve bitkisel özlerdir. Ayrıca bazı bitkisel ve anti bakteriyel malzemeler hassas cilt tiplerinde reaksiyona yol açabilir. Olumsuz bir tepki verip vermediğinizi anlamak için ürünü daha geniş bölgelerde kullanmaya başlamadan önce kolunuzda küçük bir bölgede test edin.
Aloe Vera Bakımı
Aloe Vera suyu ve yağı genelde güneşli iklimlerde yetişen aloe vera bitkisinden elde edilir. Yaprakları yüksek miktarda su depolar. Özleri nemlendirme sağlar ve tüm cilt tipleri için yatıştırıcı ve iyileştirici etkiye sahiptir.
Su; katalaz enzimi ve selüloz; kalsiyum, alüminyum, demir, çinko, potasyum, magnezyum ve sodyum gibi mineraller ve yirmi amino asitten meydana gelir, iyileştirici ve anti eflamatuvar etkileri ile tanınmıştır. Aloe Vera hem yiyecek olarak hem de yüzeysel uygulamalarda başarılı ve güvenilir bir anti enflamatuvar ve nemlendirici olarak kullanılır.
Spa Vücut Tedavileri
Yüz bakımı tedavilerinin vücut için yapılan biçimidir. Birçok seviyede mükemmel faydalar sağlayabilir. Mesela Kaliforniya'daki Murad Spa Merkezi (tüm dünyadaki birçok başka spa gibi) Sıkı ve Yoğun Tedavimizi önermektedir. Cildin problemli bölgesinde soyma işlemi uygulayarak daha sonra yapılacak sıkılaştırma ve serbest radikalle savaşma amaçlı derinlemesine ve yüksek yoğunluklu C vitamini infüzyonuna hazırlamakla başlar. Prosedür hem rahatlamanızı sağlamak hem de kan akımı ve metabolizmayı hızlandırmak için masaj ile sona erer. Akne, kırışıklık, güneş hasarı ya da selülit ve çatlaklardan kurtulmak amaçlarından herhangi biri için yapılan her türlü cilt bakım kürünün etkisini artırmanın en ideal yolunun spa tedavileri olduğuna inananlardanım.
Vücut Sargıları
Vücut sargıları terlemeyi tetikleyerek fonksiyon gösterir. Geçici diüretik etkileri vardır, vücutta su kaybı sağlar. Ne yazık ki yağ hücreleri ve bağdoku terlemeden etkilenmez. Sargılar başka seviyelerde de işlev gösterir. Vücut, kan dolaşımını artırmak ve vücut hatlarını sıkılaştırmak için genelde yaklaşık bir saat bitki veya yosunlu sargılarla sarılır. Isınmanız için kullanılan termal battaniyenin altında göğüs kafesinden ayak parmaklarınıza kadar (kollar istisnadır) sarılarak yatmanın keyfini çıkarırsınız. Daha sonra operatör sizi sargılarınızdan çözer ve son olarak dolaşımı artırmak, tıkanmış dokulara oksijen göndermek için masaj uygular. Nemsiz kalmış kişiler için sargılar önerilmez bu sebeple çok miktarda alkol ya da kafein tükettiğinizde dikkat etmeniz gerekir. Vücut sargıları dahili ısıyı artırdıkları için yüksek tansiyonu olanlar veya hamile bayanlara önerilmez. Yosun, kil ve bitkisel sargılar soyma konusunda etkilidir bu sebeple cildin görünümü ve dokusu üzerinde olumlu bir etki yaratabilir. Kullanılan bitkilere bağlı olarak bitkisel sargılar hareketlendirici ve yumuşatıcı olabilir. Sargıların diğer bir etkisi terlemeyi artırmak ve geçici olarak atık suyu azaltmak yoluyla diüretik etki yaratmaktır. Ancak normal bir öğünde birkaç bardak su içer içmez su yerine geri konulacaktır.
Vücut sargıları bazı bölgesel ödemlerin yok edilmesinde etkilidir, iyi bir soyma etkisi yaratır, rahatlama sağlar ve minerallerin cilde nüfuzunu artırır. Teoride eser mineralleri yüzeye uygulandığında etkili olmalıdır ancak emin olmak için daha fazla kanıta ihtiyaç duyulmaktadır.
Derin Doku Masajı
Derin doku masajı yavaş darbelerle yüzeydeki bağdoku liflerinde mikro yırtılmalar meydana getirmektir. Bu da dokuyu daha uzun ve pürüzsüz hale getirir.
Derin masaj ayrıca bağdokuyu gevşeterek daha rahat hareket etmesini ve alttaki yapılara bağlı kalmamasını sağlar. Lenfatik drenaj ile desteklenen derin masaj ve yeterli esnetme yüzeydeki bağdoku liflerini daha esnek hale getirir. Aynı zamanda damarların hareketlendirilmesi bölgedeki kan akımını hızlandırarak dokulardaki beslenmeyi artıracaktır.
Masaj yağ hücrelerini yok etmez ya da azaltmaz. Cildin görünümünü ve durumunu iyileştirebilir, yapışma ve izleri azaltabilir ve besinlerin dokulara ulaşımını artırabilir. Derin masaj çok şiddetli uygulandığında damarlara zarar vererek selüliti önlemede gösterdiği faydaları ortadan kaldırabilir. Selülitli bölgeler zaten hassas olduğu için fazla basınç uygulandığında bunu hissedebilirsiniz. Derin masaj rahatlama sağlar ve doğru uygulandığında damarları harekete geçirerek sertliği azaltabilir.