Okul Oncesi Egitimi Onemi

Okul Öncesi Eğitim Sisteminde Anaokulları Önemi

bu okullar, 0-6 yaş grubundaki çocukların korunma, bakım, oyun ve eğitimlerini sağlamak amacıyla açılıp gelişmesine gerek görülmektedir. Bu okulların özellikle sanayileşmiş ülkeler­de ve bu ülkelerin büyük kentlerinde açılıp gelişmekte oldukları görülmektedir.

Bilhassa 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar ingiltere ve Ame­rika'da bu kurumlar kadınlar tarafından işletilen küçük okul­lar, orijinal adıyla (dame school) açılan ve işletilen bu okullar bugünkü anaokullarının örneğini oluşturmuştur. Bu okullar öğretmenlerin kendi evleri olarak etkinlik gösterilen okullardı. Bu okullarda ev işleri, dini eğitim ve alfabe öğretilirdi.

Bugün işletilmekte olan anaokullarının benzerleri 18. yüz­yılın sonlarına doğru ilk olarak J.J. Rousseau'nun "Emil" adlı yapıtının etkisiyle 1799'da küçük çocuklar için özel nitelikli okullar açılmaya başladı. Daha sonra benzeri okullar İngiltere, Almanya, İtalya, İsviçre gibi Avrupa ülkelerinde de açılarak çalışmaya başlamıştır. Fransa'da açılan bu okullar merkezi hükümet tarafından devralınarak "ecole maternelle" (anaokulu) adı verilmiştir.

Bu okulların İngiltere'de açılması ve etkinlik göstermesi için ilk adım Sanayi Devrimi hamlesi sırasında anne, baba, bü­yük kardeşleri saatlerce iş yerlerinde çalışan küçük çocukların
barınıp korunması için bir dokuma fabrikası sahibi olan Ro­bert Owen tarafından atılmıştır. Owen, 1816'da fabrikasında çalışan işçilerin çocukları için İskoçya'nın New Lanark kentin­de açtığı okulla öncü olmuştur. Bu ülkede daha sonra açılan okullar ise daha çok ezberciliğe ve ahlâki eğitime önem ver­mişlerdir. Oysa ki Robert Owen bu okullarında küçük çocuk­lara ilginç etkinliklerle oluşturulacak sağlıklı bir eğitim ortamı sağlamak amacını güdüyordu. Daha sonra ünlü İsviçre'li Pestalozzi'nin geliştirdiği yöntemleri uygulayarak öğretmenler yetiştirmek üzere, 1836'da İngiltere ve Kolonileri için Okul Derneği kuruldu.

J.H. Pestalozzi'nin küçük çocukların eğitimleriyle ilgili yöntem ve düşüncelerine göre anaokulları; yalnız korunma ve bakım evleri değil aynı zamanda oyuna da gereken önem ve- ren, özgür bir ortamda çocukların dış çevreyi ve kendilerini özgürlüğe alıştırdıkları bir yer olmalıdır. J.H. Pestalozzi'nin bu düşünceleri İtalya'da Mar Montessori'nin, Almanya'da Freidrich Freebel'in, İngiltere'de ise Robert Ovven'in düşünceleriyle çakışıyordu ve benzeşiyordu.

Pestalozzi'nin öğrencisi Fredrich Froebel, 1837'de Prus­ya'nın Blankenburg kentinde Kindergarten adını verdiği (çocuk bahçesi) anaokulunu açmış oldu. Froebel'in bu okulunda da oyuna ağırlık verilerek psikolojik bir eğitim ilkesi benim­senmiş oluyordu. Maria Montesori ise İtalya'da ve 1907'de aç­tığı Casa da Bambine (Çocuk Evi) anlamında okulu açmıştır. Montesori'de küçük çocukların katı kurallara dayalı bir disip1in anlayışına karşı çıkıyor ve bu yöntemle eğitimin ruhsal ve zihinsel gelişmeyi engelleyeceğini belirtiyordu. Montesoriye göre çocuğun zihinsel kapasitesinin ve ilgisinin belli yaşlarda belli bilgileri almaya açık ve hazır olduğu, değişik duyarlılık dönemlerinin bulunduğu belirtilmektedir. O halde çocuğun kendi seçtiği oyuncak ve arkadaşlarıyla istediği oyunları oyna­ması kendisini daha iyi tanımasına yarayacağı gibi çevresiyle de daha iyi ilişkiler kurmasına ve sosyalleşmesine yardımcı olacaktır. Böyle bir etkinlik ortamında öğretmenin işlevi ve gö­revi çocuklara yol göstermek ve gerektiğinde yardımcı olmak­tır. Montesori'nin bu yöntem ve görüşleri bütün dünyaca be­nimsenmiş ve Montesori yöntemi olarak yayılmış ve uygulan­mıştır.

Anaokulu Çocuklarında Beden Gelişimi (3-6 Yaş)

Çocukların gelişme, olgunlaşma ve hareketlerinin en önemli organları kaslarıdır. Bu kaslar, büyük kaslar (omuz, diz ve kalça kasları), küçük kaslar, (bilek ve parmak kasları) ve ek­lemleridir. Bu yaş çocuklarının önce büyük kaslarıyla ilgili ha­reketleri öncelik kazanır ve daha sonra da küçük kasları hare­kete geçer. Çocuk üçüncü yaşa kadar yürümeyi öğrenmiştir. Bu nedenle çocuk bütün gücünü yürümeye harcar. Hoplamak­tan, zıplamaktan, atlamaktan, tırmanmaktan, denge hareketle­ri yapmaktan çok hoşlanmaktadır. Böylece büyük kasların ge­lişip güçlenmesi sağlanmış olur. Daha sonra birtakım el bece­rileri edinmeye başlar. Oyuncaklarını yan yana ve üst üste koymaya başlar. Bu yaştaki bir çocuk düğmelerini ilikleyebilmekte, makas kullanabilmekte, bir su kabını dökmeden taşıya­bilmekte, kalemle gelişigüzel daireler ve çizgiler çizebilmekte­dir.

Dört yaşından itibaren çocuğun canlılığı ve hareketliliği devam etmektedir. Daha ağır şeyleri kaldırmaya çalışır. Yorul­duğunun ve yorgunluğunun farkına varamaz. Oynamak için daha geniş yer aramaya çalışır. Sıçrar, atlar, tırmanır ve dinlenmek için fazla istekli değildir.Çünkü yorgunluğunun farkında değildir. Yorgunluğu huzursuzluk halinde belirir. El becerile­ri daha çok gelişmiştir. Üç yaşındaki bir çocuk bir insan ve hayvan resmi çizerken dış organlarını basit ve anlaşılmayacak şekilde çizer. Ama beş yaşındaki bir çocuk, bir insan ve hay­van resmi çizerken beden, el, ayak, göz, ağız, burun gibi or­ganlarını belirgin bir şekilde çizebildiği gibi, diğer eşya ve nes­neleri de çizebilmektedir. Bu yaş çocuklarının göz hareketleri gelişmiştir. Yine bu yaş çocukları sağ ve sol ellerini daha çok kullanmaya başlarlar. Genelde çocukların yüzde 90'nı sağ elle­rini kullanırlar. Sol elini kullanan çocuklara ise solak denil­mektedir. Bu arada anne ve babalar çocuklarının solak olması­na üzülür ve düzeltmeye çalışırlar. Bu doğru değildir. Bu ço­cuğun doğuştan getirdiği bir niteliktir. Önemli bir özür de de­ğildir.

Sağlık açısından da bu yaş ve çağ duyarlılık gerektiren bir çağ özelliği taşımaktadır. Geçici dişleri tamamlanmıştır. Çağın sonunda ise 7 yaş dişleri çıkmaya başlar. Altı yaşa kadar ço­cuklar hastalıklara karşı çok duyarlıdırlar. Kışın daha çok so­lunum yolu hastalıkları görüldüğü gibi, yazın da bağırsak has­talıkları görülmektedir.

Bu yaş ve çağ çocuklarının gerek beden ve gerekse sağlık sorunlarıyla gerek aileler ve gerekse okul yönetimleri ilgilenmelidir.

Anaokulu Çocuğunun Sosyal, Duygusal ve Zihinsel Gelişimi (3-6 yaş)

Üçüncü yaşın sonuna kadar olan gelişmeler en hızlı geliş­melerdir. Bu çağ zekânın en hızlı geliştiği yaş ve çağdır. Çocuk bu çağda çevresine ilgi duymaya başlar. Çevresindeki varlık­ları araştırmaya ve keşfetmeye başlar. Bunun için her yere uzanır, her şeyi eller ne olduğunu öğrenmek ister. Çocuk her ne kadar bazı şeyleri kırıp dökse de onun bu merakına engel ol­maktan çok yardımcı olmak gerekir. Onun yine kendi çabala­rıyla, kendi dünyasını öğrenmesine yardımcı olunmalıdır.

Bu çağ ve yaş çocukları kendi kendini anlamaya başlar ve kendi iradesinin gereği olan hareketleri yapmaya çalışır. Ken­di kendine karar vermek ister. Büyüklerinin sözünü dinlemez, uyumsuzluk gösterir. Hep ilgi merkezi olmak ister. Bazen bu isteğini yerine getirmek için öfke nöbetlerine tutulur. Bu du­rumlara dikkat edilmezse birçok korkular yerleşir kalır. Onun için bu yaş çocuğunu idare etmek güçtür.

Üç yaşındaki bir çocuk için en önemli varlık yalnız kendi­sidir. Her şeyi kendisine göre değerlendirir. Sürekli kendisin­den söz eder. Gerçekle hayali birbirine karıştırır ve canlı, can­sız varlıkları ayırt edemez. Eşyalarında kendisi gibi hareket et­tiğini sanır. Eşya ve hayvanlarla konuşmaya çalışır. Neler yap­tığını da söylemeye çalışır.

Dördüncü yaştan altıncı yaşın sonuna kadar olan gelişme­ler:

Bu çağın başında çocuk bir hayal aleminde yaşar. Erkek çocuk oyuncak ayısına, kız çocuk bebeğine yakınlık gösterir. Hayali arkadaşlar ve arkadaşlıklar icat eder. Bir süre sonra her şeyin kendi etrafında dönmediğini anlamaya başlar. Her şeyin en iyisini elde edemiyeceğini, oyunlarda en iyi rolü alamaya­cağını anlamaya başlar.Eşya ve oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmaya çalışır. Arkadaşlarıyla daha iyi geçinmeye ve da­ha az kavga etmeye başlar.

Dilin ne kadar güçlü bir sosyal ilişki aracı olduğu bilin­mektedir. İyi konuşamayan bir çocuk, çevresine uymakta çok zorlanacaktır. Bu dil ve konuşma yeteneği çevresindeki çocuk­larla oynadıkça ve konuştukça gelişecektir. Birkaç sözcüklü tam cümlelerle konuşmaya başlayacaktır. Anlamayı ve dinle­meyi sürdürdükçe dilin gelişmesi de devam eder. Yaşadığı bir olayı ve duyduğu, dinlediği bir masalı anlatmaya çalışır ve dil yeteneği de gelişmeye devam eder. Yaşını, doğumunu, adresi­ni öğrenir; sağını solunu da öğrenmiştir. Her konuda devamlı çaba harcamaya ve çevresinde olup bitenleri ilgi ile izlemeye çalışır.

Bu ilgi ve duyarlılık gerektiren gelişmeler ciddiye alınma­lı ve her fırsatta iyi değerlendirilmelidir.

Anaokulu Çocuğunun Edineceği İyi Alışkanlıklar (5-6 Yaş)

Okul öncesi çağı iyi değerlendirilirse iyi alışkanlıklar edin­menin en elverişli çağıdır. Bu çağda çocuklar yetişkinlerin davranışlarını aynen kopya etmeye çalışırlar. Eğer okulda bu­lunuyorsa öğretmenin hareketleri onun için önemli bir değer ifade etmektedir. Gerek sözlü ve gerekse hareketlerle gösteri­len nezaket kuralları çocuk için iyi örnek olacaklardır. "Ağaç, yaş iken eğilir" sözü hatırlanmalıdır. Bu yaş çocuklarının iyi alışkanlıklar kazanmasında en önemli faktör zaman faktörü­dür. Çocuğun tüm davranışları zamanlı, planlı, programlı, sü­rekli ve kalıcı alışkanlıklar olmalıdır.
Çocuğun gözünü açtığı ilk mekân aile ocağı olduğuna gö­re, iyi ve temel alışkanlıkları bu ocakta alması gerekir. O halde evde ne gibi alışkanlıklar edinmesi gerektiğini belirtmeye çalı­şalım: Çocuk zamanında yatmalı ve zamanında kalkmalıdır. Üç yaşındaki bir çocuk gece saat 7'den sabah saat yediye kadar 12 saat; gündüz 2-2,5 saat uyumalıdır. Diğer temel alışkanlık­ların başlıcalarını da şöyle sıralamak mümkündür. Nezaket kuralları, büyüklerini ve küçüklerini selamlama alışkanlığı, sevgi, saygı ve güven ilişkilerinin geliştirilmesi; çalışma ve iş başarma alışkanlığının kazandırılması; yalnız aile bireylerine karşı değil çevresindeki büyük ve küçük insanlara karşı da nezaket kurallarına uyması alışkanlığının kazandırılması; kendi kendine giyinip soyunması alışkanlıklarının kazandırılması; temizlik, tertip ve düzen alışkanlıkları: giysilerini temiz tutma, el yüz yıkama, dişlerini fırçalama, tuvalet alışkanlığı ve taha­retlenme, eşya ve oyuncaklarını temiz ve tertipli bulundurma. Tüm bu etkinliklerin zamanlı, planlı, programlı, sistemli ve sü­rekli olması alışkanlıkları kazandırılmalıdır.

Okulda edinilecek ve devam ettirilecek alışkanlıklar: öğ­retmen ve arkadaşlarını selamlamak; başlık, palto ve manto gi­bi giysilerini yerine asmak, konuşma kurallarına uymak, eşya ve oyuncaklarını başkasına zarar vermiyecek şekilde kullan­mak; oyun kurallarına uymak, arkadaşlarına yardımcı olmak; kendi kendine yemek yeme; çatal, kaşık bıçak kullanmasını, yemekten sonra, el yıkamak, sabun kullanmak, havlu kullan­mak, muslukları açık bırakmamak; yemekten sonra uyumak, sınıfın temizlik, tertip ve düzenine katkıda bulunmak... Oku­lun bu planlı ve sistemli alışkanlık kazandırma çalışmaları ai­lelere de yansıtılmalıdır. Aile ile okul birbirini tamamlayan ortak bir strateji uygulamalıdır. Daha çok okul ailelere bilimsel rehberlikte bulunmalıdır. Çünkü her aile aynı ölçüde bu işlere yatkın değildir.

Anaokulu Çocuğunun Merakları ve Yaklaşım Yöntemleri (3-6 Yaş)

Bu yaş çocuklarına büyüklerince sevgi ve sevencenlikle yaklaşılmalıdır. Bilhassa anne ve babalarınca sevildiklerini bil­meleri onların kendilerini güven içinde hissetmelerini sağlaya­caktır. Böylece çocuğun kişilik kazanmasına da yardımcı olunacaktır. Bu yaş çocuklarının kendi kendine çalışarak el bece­risi kazanmalarına da yardım edilebilir. Çocuğun ruhsal bağımsızlık kazanması için kendi işlerini kendisinin görmesi de önemli bir yöntem olacaktır. Yemesini, içmesini, giyinmesini kendisi yapabilmelidir. Bilhassa bu çağda yemek yememe so­runu görüldüğünden anne ve babaların aşırı endişeye kapıl­maları doğru değildir. Bu kaygılar aksine çocuğun bu sorunun çözümüne engel oluşturabilmektedir.

Bu yaş çocuklarının önemli bir merakı üreme organına duyulan meraktır. Çocuk bunun ayıp ve hata olduğunun far­kında olmadan bu organıyla oynamaya başlar. Bu ilgi ve oyna­manın alışkanlık haline gelmemesi için, temizliğe ve bol elbi­seler giyinmesine önem verilmelidir. Oyun oynamaya teşvik edilmelidir. Büyükler çocuğun bu ilgisini önemsediklerini ço­cuğa hissettirmemelidir.

Bu yaş çocuklarının çok önemli bir merak konusu da dün­yaya nasıl geldikleri konusudur. Bu merak duygusal değil, ob­jektif bir meraktır. Her şeyi merak ettiği gibi, bu oluşumu da merak etmektedir. Onun için çocuğun her konudaki soruları­na olduğu gibi, bu konudaki sorularına da doğal bir anlatımla doğru cevaplar verilmelidir.

Bu çağ çocuklarının anaokullarına verilmeleri her konuda iyi olabileceği gibi, meraklarının daha objektif olarak gideril­mesi konusunda da yararlı olacaktır. Bu çağda çocukların bü­yüklerinden çok yaştaşlarından öğrenecekleri daha çok şeyler vardır.

Bu çağda anne ve babaların ve eğitimcilerin en önemli iş­levlerinden biri de çocuğun serbest hareket etmesine yardımcı olmaktır. Çocuğun hareketsiz ve sessiz kalması önemli bir ne­deni vardır. Bu çağda çocuğun beden ve kaslarının gelişme durumunda olduğundan çocuğun çok hareket etmeye ihtiyacı vardır. Yine bu çağda göz ve el arasında ahenk ve işbirliği oluşmaktadır. Bunun için çocuk hareket etmek ihtiyacındadır. Bu çağda çocukların evde, dışarıda ve okulda uzun süre hare­ketsiz kalmaları doğru değildir. Eğitim ve öğretimde el becerilerine ve beden hareketlerine ve etkinliklerine önem verilmeli­dir. "Çocuk diliyle olduğu kadar elleriyle de düşünür." denil­mektedir ve bu çok şey anlatabilmektedir. Bu bakımdan çocu­ğun duygusal ve düşünsel merakları bilimsel ve gerçekçi yak­laşımlarla çözümlenmelidir.

Anaokulu Çocuğunun Oyun ve Arkadaşlık İlişkileri (3-6 Yaş)

Üç yaşındaki bir çocuk, başka çocuklara karşı ilgi duyaca­ğı gibi, yalnız kalmaktan da hoşlanmaktadır. Bu yaşlarda ço­cuklar daha çok kendinden büyüklerle olmayı ve oynamayı severler. Zamanla başka çocuklarla oynama özlemini duyma­ya başlarlar. Çocuk bu yaşta çok hareketli, sabırsız ve bencil­dir. Aynı zamanda tekelcidir de, oyuncaklarını başka çocuk­larla paylaşmak istemez. Çocuğun çeşitli beceri ve yetenekleri­ni geliştirebilmesi için, şu oyuncakların sağlanmasına gerek­mektedir: oyuncak otomobil, değişik araba çeşitleri, top, be­bek, her çeşit kutu, kara tahta, resimli kitaplar, defterler, ka­lem, kağıt, makas, çeşitli boyalar, tahta parçaları, kum, su... ço­cukların severek oynayacakları ve işleyecekleri oyuncaklardır. İlkel de olsa yukarıda saydığımız alet ve oyuncaklar, çocukla­rın beceri ve yeteneklerinin gelişmesinde yararlı olmaktadır­lar. Şunu da belirtelim ki, kız ve erkek çocukların oyun ilgileri aynı olmakla beraber, kızların bebeklere ilgisi farklı olabilmek­tedir. Çocuklar kız ve erkek olarak birlikte çok uyumlu bir şe­kilde oynarlar.

Dört yaşından altına yaşın sonuna kadar, çocuklarda ar­kadaş istemi güçlü bir şekilde belirmeye başlar. Grup oyunla­rından zevk almaya başlarlar. Ritmik şarkıları, oyunları sev­meye başlarlar. Kendi cinsinden ve kendi yaşına yakın arkadaş edinmeye başlar. Aklına gelen işleri yapmaktan hoşlanır­lar. Evcilik, şoförlük, bakkallık, manavlık... gibi büyüklerin yaptıkları işleri taklit etmekten zevk alırlar. Başkalarına zarar­lı olmadıkları sürece bu oyunları oynamalarına engel olunmalıdır. Hayal güçleri zengin olduğundan oynarken gerçek alemle ilgileri kesilme noktasındadır. Peri masalı gibi hayali masallardan hoşlanır, gerçeğe uygun olmasını istemezler. Gerçek hikâyelerden ise hoşlanmazlar. Resim-iş, boyama işlerin-

den hoşlanırlar. El becerisi işlerinden kızlar dikiş dikmek, ör­gü, gibi becerilere ilgi duyarken, erkekler, keser, çivi, çekiç, testere gibi aletlere ilgi duyarlar.

Bu yaş çocukları kendilerinden küçüklere ilgi gösterir ve onları korumaya çalışırlar. Yani onlara ablalık ve ağabeylik yapmaya çalışırlar. Ayrıca evcil hayvanlara bakmak da ayrı zevkleridir.
Beden yeteneklerini geliştiren bisiklete binmek, salıncakta sallanmak, bir yere tırmanmak, tahterevallide oynamak gibi oyunlara ilgi duyarlar.

Anaokuluna Yeni Başlayan Çocuğun Uyumunu Sağlamak

Anaokuluna ilk başlayan çocuk aile ortamından değişik bir ortama girdiğinden hemen uyum sağlayamaması doğaldır. Onun için gerek velilerin ve gerekse okulun yönetim ve öğret- menlerinin gerekli önlemleri almaları gerekmektedir.

Bunun için, alınacak ilk önlem çocukları küçük gruplar halinde okula almak; okulu, yönetimi ve öğretmeni tanıtmak, gezdirmek ve sevdirmek ve uyum için başlangıç yapmak yararlı olacaktır. Böylece çocuklar öğretmeni ve öğretmen de ço­cukları daha iyi tanıma olanağı bulacaktır. Eğer tüm çocukları aynı gün okula toplamak isteniyorsa o zaman da okulda kal­ma süreleri azaltılmalıdır.
Bu konuda başka bir önlem ise velilerin birkaç gün çocuk­larla okulda bulunmalarıdır. Bu da mümkün değil ise velilerin çıkış saatlerinde çocukları almaya gelmeleri önemlidir.

Birkaç gün okulda belli bir program uygulanmaz. Tüm oyuncaklar ortaya konarak çocukların oyuncaklarla oynama­ları sağlanır. Bir yandan da okulun bahçesi, oyun araçları, oda­ları, tuvalet gibi bölümler çocuklara gösterilir ve kendi işlerini kendilerinin yapmaları sağlanılmaya çalışılır.
Diğer önemli bir konu da öğretmenin çocuk hakkında ge­rekli bilgi edinmesidir. Bunu sağlayacak olan da anne ya da velidir. Çocuğun okula uyumunu sağlayacak bir yöntem de tüm personelin yakın ve sıcak ilişkisi olacaktır. Çocukların sevdikleri şeylerden yiyeceklerden (şeker, bisküvi v.b. şeyler) ikram etmek yararlı olacaktır.

Çocuk arkadaşları ve oyuncaklarla iyice ilgilenip annesi­nin ayrılmasına razı olmadıkça onu ayırmaya çalışmak doğru değildir. Böyle bir durum tüm çocuklar için söz konusu değil­dir, ama bazı çocuklar bunu gerektirmektedir. Bunun çözümü çocukları tatlılıkla güvene kavuşturmaktır.

Yeni gelen çocuklar öğretmen tarafından ne tamamen yal­nız bırakılmalı ve ne de fazla üzerine düşerek korunmaya ça­lışılmalıdır. Yine ilk saatlerde yalnız oynamak isteyen çocuk­lar da serbest bırakılmalıdır. Bu hallerine doğalmış gibi dav­ranmak yararlı olur.

Başlangıçta bazı çocukların iyi bir uyum sağladıkları hal­de daha sonra huysuzluk yapmaya başlaması da mümkün olan hallerdendir. Bu durum veli ile birlikte incelenmelidir. Bu işin nedeni okulla ilgili olabileceği gibi, aile ile de ilgili olabil­mektedir. Hangi nedenle olursa olsun ciddiye alınmalı ve çö­zümüne çalışılmalıdır.

Aşağıdaki Bilimsel ve Gerçekçi Saptamalara Kulak Verelim

Bir uzman eğitimcimizin konumuzla ilgili tespitlerini aktarmayı yararlı görüyorum.
"Çocuklar büyüklerin anlayamayacağı kadar enteresan ve karmaşık varlıklardır. Onun sabahtan akşama kadar sorum­suzca yaptığı hareketleri sadece gayesiz bir çaba zannederiz. Hatta onları bu çabalayışlarından menederiz. Halbuki onların her kıpırdanışı bir mana taşır. Onların her hareketinin bir gayesi vardır. Surda tahta blokları üst üste yığarken ve onların her yıkılışında sabırla aynı hareketi tekrarlayan küçük çocuk, bir işte sebat etmeyi, bir işi başarmayı, başarısızlığa uğrayınca ümitsizliğe düşmemeyi öğrenmektedir. Öte yandan parçaladığı oyuncağını tekrar eski haline getirmeye çalışan çocuk merak hissini tatmin etmektedir. Tek tek öğrendiği, varlıkların sente­zini yapmaktadır. Elinden alman bir eşyayı vermemeye çalışır­ken malını ve hakkını korumayı öğrenmekte, masanın üzerin­deki eşyaları çekip çekip tek tek yere atarken hem bir kuvvet gösterisi yapmakta, hem de eşyaların çıkardıkları sesleri kont-rol ederek duyma hissini geliştirmekte, etrafındaki eşyaları sesleriyle de tanımaktadır. Hülasa çocuğun hareketlerini ince­lersek, hepsinin de bir amaca yönelmiş olduğunu görebiliriz. Bu gelişmeye engel olacak her şeye karşı mücadeleye hazırdır. Elindeki sopayı durmadan ses çıkaracak bir katı şeye vurması ne kadar can sıkıcı bir olaydır. Halbuki bu hareketiyle o, bilgisini tamamlamakta somut dünyasıyla tanışmaktadır..."

"Bu gibi davranışlar anne-babalarca ya da çevrece "şıma­rıklık" sanılabilmektedir. Oysa çocuk, arzularını söyleme, soru sorma, etrafında gördüğü şeyleri öğrenme özgürlüğüne sahip olmalıdır..."
"Bir Amerikan kitabından şu cümleleri hatırlıyorum: "Sessiz bir sınıf kadar korkunç bir şey yoktur." Tabii bu kita­bın kastettiği sınıf içinde faaliyet olan sınıftır. Askeri bir disip­linle oturtulmuş bir sınıf makbul bir sınıf değildir."

"Çocukların tanınmaları için "öğretmenlere yardım" isim­li bir eğitim incelemesi raporunun bir yerinde bir öğretmenin bir öğrenci için tuttuğu günlük notlarda şöyle bir kayda rast­lanmaktadır:
"(...) Bugün arkadaşına bir tekme attı. Çok bahtiyarım."