Uner Tan Sendromu

Huzursuz Bacak Sendromu ve Üner Tan Sendromu

HBS olgularının, Üner Tan Sendromlu hastalarla şaşır­tıcı akrabalığı var mı?

Sendrom ilk kez, Çukurova Üniversitesi'nden Prof. Dr. Üner Tan ve çalışma arkadaşları tarafından 2005 yılında tanımlanmıştır. Sendromdan, gazetelerimizde "dört ayaklı yürüyen insanlar" olarak bahsedilmiştir. Hastalığın, yakın akraba evliliği, yani kan bağı olan aileler içinde tekrarla­nan evlilikler sonucu oluştuğu anlaşılıyor. Çoğunluğu Gü­neydoğu Anadolu olmak üzere Türkiye'de ayrı bölgelerde dört ailede bu örnek olgular bulunmuştur.

Bu fırsatla, yakın akraba evliliklerinden sakınmanın önemine değinmek veya vurgulamak yerinde olacaktır. Bu örnek olguların, tüm dünyada ve Türkiye'de çok nadir gö­rülen hastalar olduğunu bilmek insanı sevindirmektedir.

Çocuklar normal doğuyor, ancak emekleme dönemin­den sonra baş ve gövdelerini dik tutup iki ayak üzerinde yürüyemiyorlar. Duruş ve yürüyüş şekli sanki maymunun-kine benziyor. Baş ve gövdeleri öne eğik, bacakları kalkık (popoları havada), el ile ayakları ve tabanlarına birlikte basarak yürüyorlar. Dört ayaklı (quadruped) veya Dr. Üner Tan'ın deyimiyle, bu "dört bilek yürüyüşü"ne ek olarak, hastalar kendilerinden ve çevrelerinden bilinçli ha­berdar olamayıp, hiçbir şeyi doğru algılayamıyorlar, zekâ­ları geri ve bakışları şaşı. Konuşmaları zor anlaşılır ve keli­me dağarcığı çok fakir olan hastaların çevresinde yaşayan aileler, çocuklarına kötü örnek olduklarını söyleyip, onla­rın ailelerince evlerinde bağlı tutulmalarını istediklerini ga­zetelerden öğreniyoruz.

Hastaların ebeveynleri ise çocuklarının dışlanmasından şikâyetçi.

Üner Tan Sendromlu hastalardaki genetik çalışmalar, sorumlu genin HBS'li hastalardaki gibi 9p-24 yerleşimli olması dikkatimi çekti. 9p-24 yerleşimli genin HBS olgula­rından DA reseptör geni olduğunu biliyoruz. Bu gen ne tip değişim (mutasyon) gösterip, Üner Tan Sendromu'na se­bep oluyor? Üner Tan Sendromlu hastalardaki genetik araştırmanın 2008'de Ankara Bilkent Universitesi'nde Prof. Dr. Tayfun Özçelik ve çalışma arkadaşları tarafından "moleküler biyoloji ve genetik" bölümünde yapıldığını memnuniyetle belirtmek isterim.

HBS'li ailelerde de aynı geni sorumlu tutan çalışmanın tarihi ise 2004'tür. Amerikalı bir çalışma grubunca yapıl­mıştır. Dr. Üner Tan, olgularını değerlendirmek için geliş­tirdiği hipotezde milyonlarca yıl önce dört ayaklı yürüyen insanın iki ayaküstünde yürümeye geçişinin nöral gelişimi­ni aşağıda anlatıldığı gibi önceden kestirebilmiş, buna in­san motor sistemi gelişiminin (evolusyon) "psikomotor te­orisi" adını vermiştir. Özetle;

1. Başı ve gövdesi dik, iki ayağı üstünde durabilen in­sanın gelişimi, eldeki bilgilere göre Asya'da yaklaşık 1.3 milyon, Avrupa'da ise 400 bin yıl önce görülmüştür.
Konuşma gelişimi daha sonra, yaklaşık 40 bin yıl önce olmuştur.
2. Gelişimde, önce insanın baş ve gövdesini dik tutup iki ayak üzerinde yürüten, yerçekimine karşı koyan motor sistem (ekstansor motor sistem üstünlüğü) gelişmiş.
Ekstansor motor sistem, dik durmak için gerekli, an­cak gerektiğinde insan beden kaslarını büken (flexor) mo­tor sisteme hâkim (üstün) durumda gelişmiştir.
3. Ekstansor motor sistemin düşünen bir aklı olacak ki yerçekimine karşı gelsin, serbest kalan ellerini hüner iste­yen işlere ayırsın ve nereye yürüdüğünü bilsin.
3. Konuşma yeteneği daha sonra yan ürün olarak geliş­miş.
4. Dört ayaklılıktan iki ayaklılığa geçiş tek bir genin değişimiyle (mutasyonuyla) oluşmuştur.
Normalde başı ve gövdesi dik, iki ayaküstünde yürü­yen insan, nasıl oluyor da Üner Tan Sendromu gösterince dört bilek üstünde maymun gibi yürüyüp, algılamaları çok bozuk, zekâ gerisi ve şaşı olur?
Bunu anlamak için anne-babanın özelliklerini taşıyan tohumların meydana getirdiği ceninde, anne karnında si­nir sisteminin ilk doğum gününde kendisindeki 9p-24 yer­leşimli DA reseptör geninin (ana maddenin bir parçası di­yebiliriz) "normal olarak" geliştirmesi gereken beyin sinir yapılarının neler olduğunu bilmek faydalı olacaktır:
1. İnsanı başı ve gövdesi dik, iki ayak üstünde yürüt­mek için DA reseptör geni, faydalı bir değişimle (mutas­yon);

A) İnsanda yerçekimine karşı koyacak kasları-eksten-sor motor sistemi uyaracak ve büken flexor kasları gerek­tiği kadar gevşetecek sinir ağı geliştirmeli (buna "eksansor motor sistemin, flexor motor sisteme üstünlüğü gelişimi" de denir) ve
B) Algılama (beden postürü, gördüğünü vb. tanıma) ve hafıza fonksiyonlarından sorumlu beyin sinirsel yapılarını da geliştirmesi gerekir. Böylece kişi nereye gittiğini, ne yap­tığını bilebilir.
DA reseptör geni (9p-24) sinir sisteminin ana karnın­daki ilk doğum gününden itibaren ve doğumdan sonra bu görevlerin normal gelişiminde görev başındadır.

Bu üçlü gelişime "birlikte gelişim" co-evolution denir. DA reseptör geninin sağlıklı gelişimi A ve B nöral yapıları­nın sağlıklı gelişimini sağlar.

2. HBS'de DA reseptör genindeki değişim bozuk olup, DRSBD şeklindedir. Bu duyarlığın açığa çıkması (kendini belli etmesi) EEG alfa aktivitesine bağlanmıştır.

HBS'de gen açılımı veya duyarlık vijilansdaki değişme­lerde (uyanık halden hafif uykuya geçişteki) alfa aktivite-sindeki zorlayıcı sapma dönemlerinde oluşur. Bu nedenle genellikle akşam ve uyku saatlerinde çıkar ve DRSBD te-tiklenir. Bu DDS de DA reseptörlerinde yetersiz DA salını-mına yol açar. Bu yetersiz DA salmımı algılama nöral ya-pılarında-postür duyusu algılama bozukluklarında, bun­larda extensor motor sistemin üstünlüğünü sağlayan nöral yapıları etkileyip, geçici fakat tekrarlayan şekilde üstünlü­ğünü flexor motor sisteme kaptırır. Bunu, PLMS, PLMW ve ayakların bileklerinden yere doğru zorlu fleksiyonuyla belli eder.

Motor huzursuzluk; konuşmada kelime akıcılığında bozulma, kortikal ve beyinsapı omuriliğin istemli, istemsiz hareketleri ve postural hareketlerinin geçici, tekrarlayan bozulmaları DRSBD'ye bağlı olarak DA yetersizliğine tep­kilerdir.

3. Üner Tan Sendromu'nda 9p-24 yerleşimli DA resep­tör geni doğuştan, sinir sisteminin doğum gününde ileri derecede bozuk (anlamsız) bir değişim (mutasyon) göste­rir. Bu nedenle onunla birlikte gelişmesi beklenen beyin dokuları A ve B yapıları gelişemez, dumura uğrar. Bunu

Üner Tan Sendromlu hastaların FMRI'larında hipoplastik (gelişmemiş) beyin alanları olarak da görüyoruz. Hastalar hiçbir şeyi algılayamazlar ve ileri dereceye varan zekâ geri­likleri gösterirler.
Ekstansör motor sistemin flexor motor sisteme üstün­lüğü tamamen kaybolmuştur. Baş ve gövdeleri öne eğik, popoları havada ve dört ayaklı (quadruped) yürürler.

Beynin A ve B sinirsel yapılarının normal gelişimi "DA reseptör genin çok bozuk değişimiyle birlikte gelişim" ku­suruna uğramışlardır.

Çünkü bu sinirsel yapıların gelişimi DA Reseptör Ge-ni'ne bağlı olup, o gelişemediği için diğer sinirsel dokular da oluşamaz. Üner Tan Sendromu'nun gerizekâlı, dört bi­lek yürüyüşlü, konuşma özürlü hastaların sorumlu geni 9p-24 yerleşimli olup, HBS'den sorumlu genle aynı, fakat HBS'deki EEG alfa aktivitesine bağlantı Üner Tan Sendro­mu'nda yoktur. Hastaların EEG alfa aktivitesi sinir ağı bağımsız çalışır ve uykuları normaldir.

DRSBD gelişecek nöral dokular Üner Tan Sendro­mu'nda doğuştan gelişmemiştir.
Üner Tan Sendromu'nda 9p-24 DA reseptör geninin bozuk mutasyonu onu, "çok düşük yoğunluklu lipoprote­in reseptörü" Very Loıv Density Lipoprotein Reseptör (VLDLR) geni haline getirmiştir. Bu bozuk mutasyon onun DDS/ DA nöronlarının, beyin algılama alanlarında, beyincikte ve beyinsapı omurilikte postural motor hareket kontrol merkezlerinde etkilerinin ileri derecede bozulması­na yol açarak dört ayaklı yürümeye, algılama bozuklukla­rına ve zekâ geriliğine yol açar.

HBS ve Üner Tan Sendromu arasındaki ilişkiye sadece DA reseptör geni, algılama, zekâ bozuklukları ve extensor motor system üstünlüğü yönünden değil, diğer belirtiler yönünden bakacak olursak; Üner Tan Sendromlu hastalarda serebellumda (beyincik) değişen derecelerde kalıcı bozulmalar mevcutur. Serebellum algılama ve zamanlama ve hareket kontrolündeki fonksiyonlarını bozmuştur. Ko­nuşma bozukluğu serebeilar etkilenmeyi yansıtır. HBS'de serebeilar fonksiyonlar geçici, tekrarlayıcı, ancak olup dü­zelen fonksiyon bozuklukları şeklindedir.

Konuşma: HBS'de gündüz semptomsuz dönemde, keli­me akıcılığı testinde normal kişilere göre anlamlı azalma, Üner Tan Sendromlu hastalarda primitif, serebeilar katkılı konuşma şeklinden, hiç konuşamamaya varan bozulmalar görülmüştür. Üner Tan Sendromlu hastaların konuştukla­rını kimse anlayamıyor, fakat kendi aralarında ve anne-babalarıyla anlaşabiliyorlar. Bu hal, doğuştan kötü geliş­miş algılama fonksiyonu ve hafıza nöral yapılarının motor konuşma fonksiyonu üzerindeki bozucu etkisini göster­mektedir.

Bir fikri algılayıp, eskiden öğrenmiş olması gereken ke­limeleri hatırlayıp, ifade edemiyor. HBS'de bu etki, ancak algılama testiyle kelime akıcılığında yavaşlama şeklindedir.
Mizaç (mood): HBS'li hastalarda huzursuzluk, endişe, sıkıntı, hatta depresif mizaç değişen derecelerde görülebi­lir. Dopaminerjik ilaçlar mizaçtaki bozulmalara da iyi ge­lir. Üner Tan Sendromlu 13 hastanın sadece l'inde, belir­gin depresif mizaç görülmüştür. Brezilya'da görülen Üner Tan Sendromlu dört kardeşte, yüzde sert bir ifade (asık su­rat görünümü) saptanmıştır.

Üner Tan Sendromlu hastalar yukarıdaki haller dışın­da, genellikle ziyaretçilerle ilgili, iyi ilişkilere istekli, söyle­nilen basit emirleri anladıkları ölçüde yapmaya hevesli in­sanlardır. Ciddi bir ruhsal bozukluk bulunmamıştır.

HBS'li hastalar, Üner Tan Sendromlu olgularla bu şa­şırtıcı akrabalık için üzülmesinler. Çünkü Üner Tan Sen-dromu olguları son derece nadirdir. Bunların Türkiye'deki sayısı yaklaşık 13( 14-46 yaş), Brezilya'da 4 (32-35 yaş) kişidir.

Üner Tan Sendromu olguları, yakın kan bağı evlilikle­rinin sakıncalarını ortaya koymuş, nadir görülseler de HBS'nin insanı dik tutan, iki ayaküstüne basarak yürüten sinir sisteminin gelip geçici bir bozukluğu olduğunu bize hatırlatmıştır.

Ayrıca tüm Üner Tan Sendromu olgularında motor konrol bozukluğu örneği olarak şaşılık mevcuttur. Gördü­ğünü algılayamıyor ve göz motor kontrol hareketine de gerek kalmamış.


Hastalarda motor kusur-felç yoktur. Kemik-tendon ref­leksleri bacaklarda kollara göre daha canlı bulunur. Mo­tor sistem (piramidal yol-iradi hareket sinir yolu) inhibitör etkisini kaybedince refleksler şiddetlenmiş, ancak motor güç bozulmamıştır; yani felç yoktur. Başı ve gövdesi öne aşağı eğilmiştir. Beyin kabuğu ve beyinsapı-omurilik mo­tor kontrol ilişkileri bozulmuştur. Beyinsapı-omurilik mo­tor kontrol sinir ağı mutasyon nedeniyle gelişememiştir. Bacakların popoyu yüksek tutan extensor kas kasılması (extended legs) omurilik üstü normal inhibitor uyaranla­rın tamamen kalktığını ve beyinsapındaki vestibuler nuk-leusun kontrolsuz kalıp, bacak ekstansör kaslarını devam­lı uyardığı görülmektedir.

Üner Tan Sendromu

HBS gibi değişen dereceler de olsa, oldukça sık görülen bir grup hastayla, son derece nadir olan Üner Tan Sen-dromlu olguların birarada aktarılmasının amacının ne ol­duğu sorulabilir? Her iki grup hastada insanı ayakta tutan Erect postur'un hastalıkları söz konusudur. 9p-24 yerle­şimli DA reseptör geninin her iki durumda da sorumlu ol­duğunu biliyoruz. DA reseptör geni, anne karnında;

1. Faydalı bir değişim (mutasyon) yaparsa, hem kendi gelişir hem de gen şifresinde yazılı görev yerlerine gelişerek ulaşır. DA reseptörlerine düşen doku geliştirme ve DA ileti görevlerini aşağıdaki alanlarda yerine getirir;
a) algılama ve hafızayla ilgili alanlar (beyincik dahil),
b) ekstansör motor sistemin, fleksor motor sisteme üs­tünlüğünü sağlayan nöral yapılar ve
c) erekt postürün genel beden sağlığıyla (homeostatis) uyumlu gelişimi için hipotalamusta otonomik, hormonal, visseral (beden organları) üzerinde etkili dopaminerjik bağlantılar gerekir.

Yukarıda anlatılanlar normalde, baş ve gövdenin dik ve iki ayak üstünde yürüme, elleri akıllı kullanma, gideceği yeri bilerek gitmek için gereklidir. Yürürken gövdenin iki yanlı simetrik dengesi (gövde ve ayak harekeleri uyu­mu) için gereklidir.
2. 9p-24 DA reseptör geni bozuk mutasyonu bilinen kadarıyla üç örnek göstermektedir:
DRSBD şeklinde olan;
a) HBS'de olduğu gibi bu duyarlık EEG alfa aktivitesi işleyişine kilitlenmiştir.
DA reseptör geninin bu örnek mutasyonu, uykuda EEG alfanın zorlayıcı sapmalarıyla tetiklenir ve faydalı mutasyonun algılama, hafıza fonksiyonlarını bozar ve eks­tansör motor şişemin, fleksör motor sisteme üstünlüğünü ve bazı hipotalamik fonksiyonları geçici fakat tekrarlayıcı bozar.
b) DRSBD yalnız nöroleptiklere duyarlık şeklindedir. NBA gelişir. Alfa aktivitesine bağlantı yoktur. HBS olgu­larının nöroleptiklere aşırı duyarlı olduğu da unutulma­malıdır.
c) DA reseptör geninin ileri derecede bozuk veya an­lamsız mutasyonu DA reseptörleri gelişiminde kusura yol açtığı gibi DA reseptörlerinin ulaşıp geliştirmesi gere­ken algılama ve hafıza alanları ve cerebellum gelişemez. Ekstansör motor sistemin flexor motor sisteme üstünlü­ğü kaybolur. Brezilya'daki Üner Tan Sendromlu hastalar­da olduğu gibi hipotalamik etkilerle hormonal kusurlara bağlı bulgular gelişir. İşe karışan DA reseptörleri DDS'ye aittir. Nigrostriatal sistem işe karışmamaktadır. HBS ol­gularında görülen uykusuzluk ve demir eksikliğinden et­kilenme Üner Tan Sendromu olgularında görülmemiştir. DRSBD olmadıkça demir eksikliği önemli gözükmemek­tedir.

Huzursuz Bacaklar Sendrom (HBS)

Huzursuz Bacaklar Sendromu (RLS) Vakfı nedir?

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bu vakıf, HBS hak­kındaki en son bilgileri sağlar. Bu işi üç ayda bir yayınladı­ğı Uykuda Dolaşanlar gazetesiyle yapar. Uykuda Dolaşan­lar Vakfı destekleyicileri, HBS tedavideki yeni araştırma sonuçlarından, tıbbi mecmuaların HBS'yle ilgili makale-lerdeki özet bilgilerinden, son gelişmelerden ve okuyucula­rın yatak zamanı hikayelerinden, destekleyici gruplardan haberdar olur ve okurlarını bilgilendirir. Uykuda Dolaşan­lar gazetesine okuyuculardan doktora gelen haberler en önemli bilgi kaynağıdır.
Küçük kasabalardan büyük şehirlere kadar, insanlar bir araya gelip HBS'yle birlikte yaşama duygularını payla­şır, hastalık hakkında ailelerle, hastanın arkadaşlarıyla ha­berleşmelerini tartışır ve en son tedavileri öğrenirler.

HBS Vakfı, erkek-kadm ve çocuklarda yaşamı tatsız hale sokan bu hastalıkla yaşamı düzenlemeyi, ondan ha­berdar olmayı artırmayı, tedavileri daha pratik hale getir­meyi ve araştırmalar yoluyla en uygun tedavisinin bulun­masını amaç edinmiştir.

Bireysel aidatlar ve bağışlar, vakfın gelirini meydana getirir. Bu gelirler HBS'liler için bulunacak ilaçlar ve teda­vi araştırmaları için kullanılmaktadır. Türkiye'de de HBS Vakfı kurulması temennisiyle, ilgilenebilecekler için Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bu vakfın adresi ve web sitesi arkada verilmiştir:

Biraz da gülelim...

HBS belirtileri ve bunların uykuyla ilişkileri üzerinde okuyucumuzdan hoşgörülü bir yaklaşım bekleyerek "ken­dimizle dalga geçme olgunluğu" gösterelim.
Günde yaklaşık sekiz saat uyuduğumuzu kabul eder­sek, hayatımızın yaklaşık üçte biri uykuda geçiyor. Uyku­da güldüğümüzü bilemediğimize göre, uykunun HBS'de yaptıklarına, affınıza sığınarak biraz gülelim:
İhtiyar uyku falcısına, bacaklarda etkin periyodik at­maları (istem dışı hareketleri) yorumlatalım:
HBS'li- Geceleri yatakta çok dönüyormuşum, ayakla­rımda sık sık atmalar, birbirine sürtmeler oluyormuş, hat­ta eşime tekme atıyormuşum. Üzerinize afiyet, rica edece­ğim kimseler duymasın; bu yüzden yataktan da atıldım.
Ayrıca göstermek gibi olmasın ama bacaklarımı birbi­rine sürtmekten bacak kıllarım da döküldü. Benim duru­mum nedir?
Falcı- Hayırdır. Size iki vakte kadar yolculuk gözükü­yor. Gece olanlar bunun temrini (alıştırması). Sonu sela­met.
Aylar sonra...
Hasta- Gece yatakta sık dönmeler ve bacaklarımdaki atmalar nedeniyla çok sık uyanıyorum. Yeniden uykuya geçmem zor oluyor, ertesi gün yorgunluk hissediyorum. Gündüzleri sık uyukluyorum. İşlerimi yapmada zorluk çe­kiyorum. Yaşam kalitem bozuldu. Şimdi ne yapayım?
Falcı- Acayip, bunda hikmet (gizli bir şey) var. Demek ki gündüzleri de rahat bırakmıyorlar. Teberrüken (mutlu olman için) seni bir "mütehhassıs-ı asaba" (nörolog) yollayayım. Bütün gece uykunu da ölçsünler, eksiği-fazlası var mı bakılsın. Zamimeten (ayrıca), hekim başına benim gönderdiğimi ve zinhar (sakın ha) daha önce bana görün­düğünü de söyleme. Sonra "geç göndermiş" der.

Huysuz Bacak Hastaligi (HBS)

HBS’nin Kişisel Tespiti

Bir kimsede Huzursuz Bacaklar Sendromu var mı anla­mak için hangi soruları sorabiliriz?

Aşağıdakiler olabilir:

1. Oturduğunuzda veya uzandığınızda bacaklarınızda karşı koyamadığınız, bacaklarınızı harekete zorlayan kuv­vetli bir duyu algılıyor musunuz?
2. Bacaklarınızı harekete zorlayan bu algılama bacak­larınızda derinde hissettiğiniz rahatsız edici duyularla be­raber mi?
3. Bacaklardaki duyular ve onları hareket ettirme dür­tüsü istirahat veya inaktivite halinde tekrarlama eğilimi gösteriyor mu?
4. Bu belirtiler bacaklarınızın istemli hareketleriyle aza­lıyor veya düzeliyor mu?
5. Bacaklarınızdaki duyular ve onları hareket ettirme dürtüsü sizi akşam ve geceleri uzandığınızda, özellikle gündüz saatlerine göre daha fazla rahatsız ediyor mu?
6. Uykuya geçişte veya uykuda kalmada zorluk çekiyor musunuz?
7. Yatak arkadaşınız uykuda bacaklarınızı sarstığınızı söylüyor mu? Bazen uyanıkken de bacaklarınızda istem dışı sıçramalar oluyor mu?
8. Kendinizde gündüzleri sık olarak yorgunluk veya kendini işine verememe hissi oluyor mu?
9. Ailenizden başka kişilerde de benzer bacakları hare­ket dürtüsü ve rahatsız edici duyuları olanlar var mı?
10. Tıbbi testler, bacakları hareket ettirme dürtüsü ve bacaklardaki rahatsız edici duyularınızın nedenini bula­madı mı?

HBS ile birlikte yaşamak

HBS'yle yaşama nasıl olur?

Bunlar size uyan aşağıdaki yöntemleri kullanarak ola­bilir:

1. HBS'yi konuşun: Hakkındaki bilgileri aile bireyleri, dostlar ve çalışma arkadaşlarınızla paylaşın. Bu konuşma­lar, sizin volta atarak yürüdüğünüzde neler yaşadığınızı, ti­yatroda arkalarda neden ayakta durduğunuzu, gün bo­yunca birçok kez su içecekmiş gibi buzdolabına yürüdü­ğünüzü anlamalarına yardımcı olabilir.
2. HBS'yle mücadele etmeyin: Bacaklarınızı hareket et­tirme dürtüsünü bastırmak isterseniz, bu sadece semptom­ları daha da artırır. Yataktan kalkınız, aklınızı bacakları­nızdan uzaklaştıracak bir uğraşı bulunuz. Seyahatte iseniz sık sık duraklamalar yapınız.
3. Uyku günlüğü tutun: Yazmak için hareketsiz oturamıyorsanız küçük bir kaydedici teyp kullanınız. İlaçlarını­zı muntazam alınız. Belirtilerden kurtulmada yardım eden veya HBS'yle mücadelenizi engelleyen yönleri saptayın ve bu bilgileri doktorunuzla paylaşın.
4. Zihninizi meşgul edin: Aklınızı bir konuyla meşgul ederseniz belirtilerinizi hafifletir. Yakınmalar, özellikle ra­hatsız edici olduğunda onları geçiştirecek hoşlandığınız bir uğraşı-iş bulunuz.
5. Yeni yükseltmelere kendinizi alıştırın: Oturduğunuz yazı masası veya kütüphane raflarını yükseltince daha ra­hat olabilirsiniz. Böylece çalışırken veya okurken ayağa kalkma ve ayakta durma zorunluluğu doğar.
6. Gününüzü gerin: Yani güne başlarken ve onu biti­rirken bedeni geren egzesizler veya hafif masajlar yapı­nız.
7. Başkalarına yardımcı olun: HBS'den şikâyetçi kişile­ri biraraya getiren grupları, aile bireyleri ve bu hastalıkla savaşan kişiler de dahil destekleyin. Grup çalışmaları ken­dinize yardımcı olma imkânları sağladığı gibi sizin görüş­lerinizi de başkalarına aktarma imkânı verir.

Levodopa ve Dopamin Agonisti İlaclari

Levodopa ve dopamin agonisti ilaçların yan etki­leri var mı?

Evet. Bunlar;

1. Geri tepme (rebound) etkisi: Sözgelimi 125 mg. Le­vodopa + Benserazide üç saat iyi gelirken, etkinin zaman içinde iki saate inmesi gibi. Bu durum ilacın biyolojik ya­rı ömrünün süresiyle (kısa oluşuyla) ilgilidir. Levodopa alanların yüzde 20-35'inde görülür. Çaresi dozu artır­maktır.

2. Tolerans gelişimi: İlacın iyi gelen dozunun zamanla aynı iyi etkiyi yapmamasıdır. Çaresi, yeni bir dopamin agonisti eklemektir.

3. Ogmentasyon (augmentation): Semptomların şiddet-lenmesidir. Belirtilerin gece yerine gündüz saatlerine kay­ması ve aynı tedaviye rağmen tedavi öncesine göre daha şiddetlenmesi anlamına gelir.
Levodopa cinsi ilaç tedavisi görenlerin yüzde 65-80'in-de, Dopamin agonisti ilaç alanların yüzde 10-25'inde te­daviden yaklaşık altı ay veya iki yıl içinde çıkar.

Yaklaşım, kullanılan ilacı dört-beş gün içinde azaltarak kesmek ve yerine yeni bir dopamin agonisti kullanmaktır.

Ogmentasyonun muhtemel nedeni santral sinir sistemi­ne etkili ilaçların (L-dopa ve diğer dopaminerjik ilaçların) düşük dozlarının inhibitör ve yüksek (veya bedende biri­kim yapan) dozlarının uyarıcı-stimüle-aktive etmelerine bağlı olabilir. Buna, bu örnek ilaçların "iki fazlı veya ikili etkisi" denmektedir.

4. Ergo cinsi dopaminerjik ilaçların damar daraltıcı yan etkileri unutulmamalıdır. İlk hastamla ilgili olanlar hatırlanmalıdır. Plevra ve retroperitoneal doku fibrosisi de yapabilmektedirler.

5. Ergo olmayan dopamin agonistlerine bağlı "gündüz­leri ani uykuya geçiş" atakları şeklinde, spesifik soporofik (uyku veren) etkileri seyrek de olsa görülebilir.
Gündüzleri ani uyku bastırması nedeniyle hasta araba­sını zor park eder veya direksiyon başında birden uykuya geçer. Hastaya uyan ilaç dozu bulunmalıdır.

HBS'li hastalar için uyku hijyeni nedir? Aşağıdakilere uymak önem taşır: İstirahat günleri veya hafta sonları da dahil, düzenli bir uyuma saati saptamak ve yatağa sadece uyuklamaya başlayınca gitmek. Uyukla­maya başlamadıysanız ve 20 dakika içinde uykuya geçe-meyecekseniz uyuduğunuz odayı terk edip başka bir oda­ya geçip sessiz bir işle meşgul olun. Yatak odası dışında uyumanıza müsaade etmeyiniz. Uykulu hal başlayınca ya­tak odanıza dönebilirsiniz. Bu anlatılanları gerekirse gece içinde tekrarlayabilirsiniz. Yatak odanızı sadece uyku ve hastalanma hallerinde kullanınız. Kısa süreli kestirmeler­den (uyku şekerlemelerinden) mümkün olduğu kadar ka­çınınız. Gündüzleri, her gün aynı saatlerde ve bir saati geç­meyecek uyumalar önerilir. Öğleden sonra uyku için saat 3'ü geçirmemek en uygunudur. Uyku öncesi ılık banyo yapma, az miktarda ve hafif yiyecekler yeme veya 10 da­kika kitap okuma şeklinde gevşeme usullerini deneyebilir­siniz. Düzenli egzersiz yapınız. Ağır egzersizler sabah saat­lerinde veya yatma saatinden en az altı saat önceye rastla-malıdır. Yemek yeme, ilaç alma, müzikle vakit geçirmek ve diğer aktiviteleri belirli saatlerde yaparak "beden içi saati­nizi" düzenli çalıştırınız. Uyku öncesi az miktarda yemek uygun olabilirse de ağır yemeklerden sakınmalıdır. Yatma­dan önceki altı saat içerisinde kahve içmekten sakınınız. Uykulu iken alkol kullanmayınız. Yorgunluk halinde az miktarda da olsa, alkol kuvvetli etki yapar ve uykuyu zora sokar. Yatma zamanına yakın veya gece süresince sigara içmeyiniz.

Huzursuz Bacak Sendromu İlac Tedavisi

HBS'de ilaç tedavileri... A. Dopamin içeren ilaçlar

1. Dopamin'in ön maddesi (dopamin prekürsörleri) içerenler: Levodopa + Benserazide veya Carbidopa/ Levo-dopa gibi. Bu örnek ilaçlar bağırsaklardan kan yoluyla beyne taşınır. Presinaptik reseptörler yoluyla dopamin hücreleri içine alınır. Hücre içinde, bir enzim etkisiyle Le­vodopa dopamine dönüşür.

Levodopa içeren bu ilaçların dopamine dönüşümü için "hücre içi işlem" söz konusudur. Aldıktan bir saat içinde etkisi görülür. Bunların uzun etkili olan preparatları (CR) da gerektiğinde kullanılabilir. Levodopa preparatları yük­sek proteinli gıdalarla beraber alınmamalıdır. Aksi halde, ilacın emilimi azalmaktadır.

Dopamine prekürsörleri 62.5 mg./ 50 veya 125 mg./ 100'lük preperatları yatmadan bir saat önce ağız yoluyla verilerek etkileri denenir. Bir tipi, tablet şeklindedir, Carbi-dopa-Levodopa gibi bölünebilir, diğeri ise kapsül şeklinde­dir L-dopa + Benserazide'da olduğu gibi bölünmez.

2. Dopamin reseptörü agonistleri: Dopamin gibi etki yapan ilaçlar olup, hücre içi bir işlem gerekmez. Pre ve post sinaptik dopamin reseptörleri, bunlar ağızdan alınıp kendilerine ulaşınca dopamin gibi algılarlar. Tedavi daha başarılı ve yan etki daha az görülür. Etkileri dopamin pre-kürsörlerine göre daha geç (90-120 dk. sonra) başlar. Te-

Antikonvulsanlar: Sara tedavisinde kullanılan bazı ilaçlardır. Bunlar içinde Gabapentin, duyu semptomları ağrılı olan HBS olgularında önerilmektedir. Sakinleştirici ters etkisi unutulmamalıdır.

Demir Tedavisi: Gastroentestinal kanama yapan hastalık varsa veya kanama yapması muhtemel ilaçlar alı­nıyorsa, mal absorpsiyon "bağırsaklardan emilim kusu­ru" söz konusu ise menorajiler "fazla kanamalı ay halleri" veya sık kan verme (istekli veya zorunlu) halinde, "genetik yatkınlık varsa" demir eksikliği nedeniyle HBS çıkabilir. HBS semptomları yeni çıkmış veya ağırlaşmış olgularda da demir eksikliği anemisi olasılığı ilk önce ak­la gelmelidir.

Serum ferritin düzeyi 45 mcg./ L'nin altında ise Ferro Sulfate 325 mg. günde üç kez ve C vitaminiyle (100-200 mg.) aç karnına verilmelidir. Kullanımı zor olursa yemek­lerden sonra verilebilir. Mideyi etkiliyebilir. Üç veya altı ayda bir, kan demir düzeyi kontrol edilmeli, ona göre te­davi tekrarlanmalıdır. Kan düzeyi 50 mcg.'a ulaşılınca ara verilmelidir.

Ağızdan alınan ve damar yoluyla verilen solüsyon ha­linde ve kas içi enjeksiyonla kullanılan demir preparatları mevcuttur. Kanda düşük demir düzeyinin düzelmesi, yani bedende demir depolarının dolması uzun zaman alabilir. Kas içi demir enjeksiyonları eksikliği düzeltmenin en uy­gun yoludur.
Demir, Levodopa'yı dopamine çeviren enzimin bünyesi için gereklidir. Demir tedavisiyle belirtilerin düzeltilemediği hastalarda dopaminerjik ilaçlara mutlaka geçilmelidir. Ülkemizde demir eksikliği anemisi olguları değişik neden­lerle çok sık görülmesine rağmen, HBS görülme oranının buna göre geri kalması, HBS'de demir eksikliği anemisi dı­şında, DRSBD (genetik faktörün birlikte bulunması) şartının önemine işaret eder. Özetle; genetik yatkınlık yoksa demir eksikliği anemisi HBS çıkaramaz.

Diğer ajanlar:

Bromocriptine, ilk ergo özellikli dopaminerjik ilaçtır. Katırı doğurtamamıştır, ama yeni dopaminerjik ilaçların bulunmasına öncülük etmiştir.
Lisuride Hydrogen Maleate, preparatı piyasada mev­cuttur.
Pribedil, vazoaktif ilaç olup, depo preparatları da var­dır ve dopaminerjik ilaç olarak kullanılmaktadır.
Clonidin, tansiyon düşürücü bir ilaç olup, sempatik si­nir sistemi çalışmasını suprese (baskıda tutar) eder. Bazı HBS olgularında (tansiyonu ve PLMS indeksi yüksek) ol­gularda kullanılabilir. Bu ilacın, HBS semptomlarına kısmi iyi etkisi belirtilerin oluşumunda "aşırı sempatik sinir sis­temi akışını bastırmasından" olabilir.

Amanda tin, glutamate antagonistidir. Günde 100-300 mg. denenebilir.
HBS tedavisinde kullanılan ilaçlarla başarı oranı yüzde 70-90 civarındadır. Bu ilaçların belirtilerin doğduğu yerde (gen loküsünde-DDS/ talamusta) değil, onun projeksiyon­larında (beyin korteksi, omurilik ön boynuz hücrelerinde) fokal akatizi'yi, yani yetersiz dopamin salınımını yerine koyarak iyilik sağlaması mümkündür. Beş olguluk ilk ya­yınımda tıbbi mecmua bilimsel kurul üyesinin söylemek istediği bu idi.

HBS'de ideal tedavi, doğrudan gen loküsündeki (hasta­lık odağındaki) aksaklığı-genin işleyişini {expression'unu-kendisini ifade edişini) durdurmaktır. Bu tip tedavi yön­temleri veya ilaçlar henüz geliştirilmemiştir.

HBS'de tedavilerin avantaj ve sakıncaları nelerdir? Bunlar aşağıda gösterilmiştir.

HBS tedavisinde izlenecek yollar neler olmalı?

Tedaviye en düşük dozla başlamalı ve doz yavaş yavaş artırılmalıdır. İlaçları gece yatmadan bir saat önce vermek uygun olur. Ancak gerekirse sabah ve akşam ikiye bölün­müş olarak da verilebilir. Tek ilaç veya gerekirse kombine (kısa ve uzun etkili dopamin prekürsörleri veya sondakine bir dopamin agonisti birlikte) düşünülebilir. Hangi tek ilaç veya ilaç kombinasyonlarının tüm hastalar için etkili ola­cağını kestirmek mümkün olmadığından, tedavi çoğu kez hasta kişiye göre bireyselleştirilmelidir. Doktor ve hasta birlikte çalışarak en yararlı ve en az yan etkili ilaç veya ilaç kombinasyonunu ve uygun dozu bulmalıdır.

Huzursuz Bacak Sendromu Tedavisi

HBS Tedavisi, Huzursuz Bacak Sendromu Tedavisi

HBS tedavisinde yaklaşım nasıl olmalıdır? HBS'nin tipine göre karar vermek uygun olur:

1. Ara sıra çıkan (intermitan) tipte, devamlı tedavi ge­rekmez. Belirtilerin çıktığı gün ve günlerde ilaçsız (non-farmakolojik) yaklaşımlar yeterli olabilir. Bunlar;
a) içiyorsa, sigara, kahve ve alkolü kesme,
b) başka nedenlerle kullandığı ilaçları gözden geçirmey­le başlar.
Şöyle ki; depresyona karşı (antidepresif), nöroleptik ilaçlar, methoclopamid tipi bulantı-kusmaya karşı kullanı­lanlar sedatif veya kalsiyum kanal blokeri gibi kalp-tansi-yon ilaçları, sara tedavisinde kullanılan Fenitoin, kan yağ­larını düşüren ilaç varsa hekimine sorularak azaltılmalı ve­ya gerektiğinde kesilmelidir.
c) Kendini uyanık tutma -mental aktiviteyi artırma- vi­deo oyunları, bilmece çözme vb.
d) Kan serumu ferritin düzeyi düşükse demir ve gereki­yorsa B12 vitamini tedavisine başlama,
e) Uyku hijyeni kurallarına uymak.

Yukarıdaki önlemler yetersiz kalırsa, belirtilerin her gün geldiği hastalardaki gibi ilaç tedavileri de denenebilir.

2. Her gün gelen tip: İlaçsız tedavilere ek olarak, L-do-pa + Benserazide veya Carbidopa-Levodopa 125 mg. ile başlanır. Gerekirse bunların uzun etkili olanları kullanıla­bileceği gibi dopamin agonistleri (Pramipexole, Ropinero-le vb.) veya gerekirse opioidler (morfin cinsi ilaçlar) da de­nenebilir.
İlaçlar gece yatmadan bir saat önce tek başına alınma­lı, en düşük dozla başlamalı, o doz yetersiz kalırsa miktar yavaş yavaş artırılmalıdır. Dozdaki değişmeler üç-yedi gün aralarla denenebilir. Sakinleştirici etkisi varsa, o ilacın do­zu azaltılmalıdır.

3. Tedaviye yanıt vermeyen dirençli tipler: Bunlar, kul­lanılan dopaminerjik ilacın dozu yeterli olduğu halde ve doz artırılırsa, ilaca bağlı yan etki çıkan olgulardır. Yapıla­cak şey, kullanılan dopaminerjik ilacın dozunu azaltıp ya­nına yeni bir dopamin agonisti ilaç ekleme denemesidir.
Değişik ilaç kombinasyonları L-dopa + Gabapentin ve­ya ikincisi yerine Opioid veya Benzodiyazepin birlikte ve­rilebilir.

HBS'de ilaçsız tedavilerden neyi anlıyoruz? HBS'li hastaların çoğu yaşlı olduğundan ilaçların yan etkileri göz önüne alındığında arasıra gelen veya hafif şid­detteki hastalarda ilaçsız (non-farmakolojik) yaklaşımları denemek uygun olur. Şiddetli HBS olgularında ilaçsız te­daviler yarar sağlamaz.

1. Yatmadan önce kol ve bacakları germe ve fizik akti-vite faydalı olabilir. Hafif veya orta derecede egzersiz belir­tileri hafifletir. Ağır egzersizler ise semptomları artırır.
2. Bacaklara masaj yapmak denenebilir.
3. Yatmadan önce ılık veya sıcak banyo yararlı olabilir.

4. Mental aktiviteyi artırma, video oyunları oynamak, kompütür programlama, resim, örgü-nakış yapma ve aktif tartışmalara katılma faydalı olabilir. Bunların etkisi kişiyi uyanık tutma yoluyladır.
5. Dondurma ve unlu gıdaları mümkünse yememe (ilaçların etkisini azaltabilir).
6. Sedanter hayattan (uzun süreli oturma, hareketsiz kalmaya dayalı yaşam) sakınmak. Seyahatleri sabah saat­lerine denk getirmek uygundur. Menstürasyon dönemle­rinde hareketsiz kalmaktan sakınmalıdır.
7. Cinsel ilişki ve orgazmın uyku sağlama açısından iyi geldiğine dair bireysel hikâyeler mevcuttur.
8. EEG alfa aktivitesi eğitimi (alpha training), hasta eğitimle (telkin) kendi alfa aktivitesini, semptomlarını dü­zeltecek, şiddetlenmesini önleyecek frekans, amplitüd ve miktar yönünden ayarlamayı öğrenebilir. Kendine uygun alfa aktivitesine ulaşmayı içten isterse varabilir. Bu eğiti­min amacı, kişinin iç inhibisyonunu kendi gayretiyle geliş­tirmeyi öğrenmesidir. Yoga, meditasyon ve hipnozda da amaç aynıdır. İç inhibisyonu (kendi kontrol mekanizması­nı geliştirmek) o kişi için bir yetenektir. Zihinsel aktiviteyi artırarak uyanık halde kalmanın altında yatan ana fikir bu olup, uygun EEG alfa ritmini yakalamaktır. Kişi bu eğitimde işe yarayacak uyaranlara kendini bırakıp, yara­mayacak olanlara kapılarını kapatmasını öğrenir. Kronik ve şiddetli HBS olgularda bu yöntem etkili olmayabilir.

9. Bacaklara dışarıdan karşı pulsasyon uygulamak. En-henced External Counter Pulsation (EECP) tedavisi: Bu tedavi, koroner şikâyetleri olup, ameliyat edilemeyen kalp hastalarında, bacaklara kalçaları da içine alan bir manşon (tansiyon aleti manşona benzer) aracılığıyla kalp ritmiyle uyumlu pulsasyonların (basınç) uygulanmasıdır. Yaşlı ko­roner hastaları içinde tesadüfen HBS'si de olanlar bu tedaviden ortalama otuz bir gün sonra belirtilerinde düzelme göstermişlerdir. HBS'nin "damarsal tedavisi" adı da veri­len bu yöntemde iyi etki geç çıkmaktadır. Muhtemel etki mekanizmasının bacaklar yoluyla gönderilen pulsasyonların, bacak damarlarının kaslarına otonom sempatik sinir sistemi akışında HBS'deki muhtemel artmayı frenleme yo­luyla olması düşünülebilir.

Melatonin ve HBS Nedir

Melatonin ve HBS

Melatonin hormonunun HBS'yle ilişkisi var mı?


Melatonin hormonu, beyinde başlıca pineal salgı bezi tarafından salınır. Karanlığın etkisiyle salındığı için "ka­ranlığın hormonu" adı da verilir. Uzun süreli uçak yolcu­luklarında jet lag etkisini (beldeler arasındaki zaman far­kından doğan uyku sersemliği) düzeltmek için melatoni-nin iyi etkisine inananlar vardır.

HBS'li hastalarda kullanılması, belirtilere bir yarar sağ­lamamıştır.

HBS'lilerde kanda melotoninin yüksek düzeyde bulun­ması, yetersiz dopamin salınmasının biyolojik bir işaretle­yicisi olasılığından çok, DA yetersizliğini aktive eden bir rol oynayabilir.

Spinal anestezi kullanılan bazı hallerde HBS görülebilir mi?

HBS'ye genetik yatkınlığı olan kişilerde, spinal aneste­ziyi izleyerek kullanılan anestezik maddeye bağlı olarak, bazen HBS belirtileri çıkabilir. Bel kemikleri arasından bir iğne ile beyin omurilik sıvısına enjekte edilen bazı aneste­zik maddelerin (Bupivacaine gibi) kullanımını izleyen bir-iki saat içinde Periyodik Bacak Hareketleri (PLMW) ve ra­hatsız edici duyular çıkabilir. Kapalı prostat ameliyatı (transüretral rezeksiyon) için yapılan anestezilerde görüle­bilir. Geçici bir durum olup anestezik maddenin etkisi ve belirtiler saatler içinde kaybolur. Bu aneztezik maddenin omurilik sıvısı yoluyla HBS sinir ağında dopamin resep­törlerini bloke ederek, HBS'ye duyarlılığı geçici tetiklemesi muhtemeldir.

Şiddetli, müzmin ve ilerleyici HBS olgularının akibetleri nasıl oluyor?
Belirtilerin bacaklara etkin oluşu kaybolur. Tüm be­den, şikâyetlerden nasibini alır. NBA'daki gibi "tüm be­den akatizisi" gelişir. Belirtilerin çıkışı için gece tercihi kaybolur. Belirtiler gündüz de çıkar. Semptomlardan ha­reket ederek kurtulma gözlenmez. Bu olgularda HBS'de gündüz uyanıkken işleyen "EEG alfa aktivitesinin semp­tom çıkışını engelleyen koruyucu gücü" veya mekaniz­ması kaybolmuştur.

Bununla beraber, HBS tanısı için hasta öyküsünde bir zamanlar yukarıda anlatılanların tersinin olduğunu hatır­lamalı veya anlatmalıdır. Yeni dopaminerjik ilaç uygula­maları da gündüz etkilenmeyi ortadan kaldırmazsa da ya­şam kalitesini bir miktar düzeltebilir.

HBS kronik bir hastalıktır, ömür boyu sürebilir, fakat öldürücü değildir. Şimdiye kadar yedi HBS olgusuna otopsi yapılabilmiştir. Beyinde, akranlarına göre hücre sayısı dağılımı ve morfolojisinde farklar bulunmamıştır. Yaşlıhğa bağlı kalp ve damar hastalıkları, kanser HBS'li hastalar için de birinci derecede öldürücü faktörlerdir.

EEG alfa aktivitesinin belirti çıkışındaki "karar verici rolü ve onların çıkışını önleyici gücünü" biraz açıklar mı­sınız?

HBS'li hastalarda gündüzleri belirti çıkmayışı bunun delili olabilir. Bir çalışmada tedaviye yeni başlayan veya yeni tanı konmuş olgularda belirtileri artırmak için damar yoluyla dopamin antagonisti (Metpamid gibi) veya opioid antagonisti (Naloxone) verilmiş ve sonuçlar plasebo etki­siyle karşılaştırılmışım

Hastalarda immobilizasyon testi yapılmış (bacak hare­ketleri engellenmiş) ve uyanık hal düzeyi EEG ile izlenmiş, bunlara rağmen plaseboya kıyasla belirtilerde istatiksel bakımdan anlamlı artma olmamıştır. Bu sonuç EEG alfa aktivitesinin koruyucu gücü (belirtilerin çıkışına karar ver­me gücü) belirtileri artırması beklenen ilaçların, beklenen anlamlı frekans sapmalarını engelleyebilmiştir.
HBS'li hastalarda gelişen ve değişik sürelerle (aylar ve­ya daha uzun) süre görülen
belirtilerin "kendiliğinden düzelme devrelerine girişin­de" de EEG alfa aktivitesi belirti çıkışını tayin gücünün et­kili olması muhtemeldir. Bununla beraber, bu güç, zaaf da gösterir. Nitekim bir diğer çalışmada HBS'li hastalar, cinsi ve yaşı aynı normal kişilerle karşılaştırılarak gündüz istira­hat ve aktivasyonlu (rastlantısal dağılımdaki ses uyaranla­rına düğmeye basarak vijilans kontrolü yapılmış) ve bilgi­sayarlı EEG (CEEG) beyin haritalama yöntemiyle EEG'ler incelenmiştir.

HBS'li hastalarda, normal kontrol kişilerine göre viji­lans kontrolü olmasına rağmen, uyanık alfa aktivitesinden delta aktivitesine sarkmalar anlamlı artmıştır. Hastalar bu yavaş aktivitelere istemeden kaçışlar dışındaki dönemlerde £EG alfa dalgalarında kalmada anlamlı gayret de göster­mişlerdir. Gece uykusuz kalış bu deltaya kaçışları (uyku kestirmelerini) önleyememiştir.

Huysuz Bacak Sendromu Hakkinda

Huzursuz Bacak Sendromu Hastalarının Kullanması Sakıncalı Madde ve İlaçlar

Evet. Bununla beraber, aşağıda adı geçen madde ve ilaçların HBS'li hastalara ilk etkisi hastadan hastaya fark­lılıklar gösterebilir. Nedeni, bunların alınan miktarı ve hastanın gündüz istirahat EEG tipi önem taşır:

1. HBS'li hastanın EEG'si yavaş alfa (8-9 d/sn.) içeri­ğinde ise bir fincan kahve veya bır-iki sigara içerse bir ve­ya üç saat içinde EEG'si biraz süratlenerek 10-11 d/sn. al­fa frekansına ulaşıp, EEG'sinin ortalama frekansı biraz hızlanır. Kişi, kahve veya sigaranın kendisine iyi geldiğini söyleyebilir. Belirti çıkmadığı gibi uyanık haldeki kısmi artma ona iyilik hissi de verebilir. Ancak aynı gün, saatler içinde kahve veya sigara içimini artırırsa EEG'si süratli al­fa veya daha yüksek frekanslara zorlandığında, HBS'ye genetik yatkınlık (DRSBD) varsa belirtiler çıkar veya ese-sen varsa şiddetlenir.
Normal sağlıklı kişilerde de kahve veya sigaranın EEG'ye etkisi yukarıda yazıldığı gibidir. Ancak onlarda HBS'liler gibi alfa aktivitesindeki sapmaların tetiklediği genetik duyarlık (DRSBD) olmadığından HBS belirtileri çıkmaz.

huysuz bacak sendromu

2. İstirahat EEG'sini yavaşlamaya zorlayan maddeler veya ilaçlar içinde; psikiyatrik hastaların tedavisinde kul­lanılan "aşırı hareketleri azaltarak sakinleştiren ve ruhsal durumlarına" iyi gelen-neuroleptik ilaçlar veya bazı bulantı-kusma ilaçları, kalp ve tansiyonu düzenleyen ilaçlar-kalsiyum kanal blokerleri veya bazı sakinleştirici ilaçları sayabiliriz. DRSBD olan kişiler bu örnek ilaçları aldığında EEG alfa aktivitesi yavaş EEG dalgalarına sapmaya zorla­nır ve HBS belirtileri çıkabilir.


Başlangıçta iyi geldiği sanılan sakinleştirici ilaçlar, za­man içinde birikimle EEG'de alfa aktivitesini yavaşlama zorlayıp, HBS belirtilerini çıkarttığı gibi sebep oldukla­rı sedasyon (mahmurluk) nedeniyle, hastanın gece rahat­ça dolaşıp semptomlardan kurtulma çabalarına da engel olur ve çoğu ileri yaşta olan hastalar düşüp bir yerini kı­rabilirler.

3. Üçüncü gruptaki ilaçlar; EEG'de hem yavaş hem de yavaş dalgalara binmiş (superpoze) süratli dalgaları da ar­tırarak alfa aktivitesinde zorlu sapmalarla gen açılımlarını, yani semptomları başlatabilir. Antidepresif ilaçların tümü; Lityum, Alkol ve Benzodiyazepinler bu gruba girer.
Benzodiyazepinler (Diazepam, Clonazepam) doza bağlı olarak EEG'ye etkileri değişirse de hem yavaş hem de 20-26 Hz. {superpoze) süratli aktiviteleri artırırlar.

Sıkıntıya etkili ve sedatif olan bu ilaçların, HBS'de al­datıcı iyi etkileri bazı çalışmalarda yazılmaktaysa da za­man içinde birikimle, HBS semptomlarını tetiklemesi mümkündür.

Yukarıda belirtilen üç grup ilaç, HBS'ye genetik yat­kınlık varsa bunu EEG yoluyla tetikleyip, semptomları başlatabilir. Esasında, kimyasal olarak da serotonerjik, nor-adrenerjik ve kolinerjik etkiler, DA reseptörlerindeki DA iletisi azlığını (subklinik/ sessiz disinhibisyonu) aktive ederek semptomların başlamasına veya varsa şiddetlenme­sine yol açmaktadırlar. EEG alfa dalgalarına genetik bağ­lantı mevcut DRSBD'yi tetiklerler.

huzursuz ayak sendromu

HBS'de sakinleştirici (sedatif) ilaçları kullanmaktan sa­kınmak yerinde olur. Uykuya geçişte faydalı olamadıkları gibi gündüzleri de zihinsel karışıklığa-konfüzyona yol aça­bilirler.

Sigara, kahve, alkol, antidepresan ilaçların çoğu anti-histaminikler (allerji, nezle ve sinüzit ilaçları) bazı bulantı-kusma ilaçları ve antipsikotiklerin çoğunun HBS'li hasta­larda kullanılmamaları uygun olur. Ağrı kesici, fakat ateş düşmesinde de yararlı olan ilaçları da kullanmamaları uy­gun olur.

Mümkünse kahve ve sigara gündüz saat 3'ten sonra kısıtlanmalıdır. Alkol başlangıçta geçici olarak huzursuzluğu önler ve sedasyona neden olmayabilir, fakat 30-90 dk.için-de bu etki geçer ve bacaklarda huzursuzluk gelişebilir ve uyku bozulur. Antidepresanlardan, yeniden hücre içine alı­mı önleyen (reuptake inhibitör) olanları (sinaptik aralıkta daha uzun süre etkili olmasını sağlayan ilaçlar), çoğunluk­la semptomları artırırlar.

Antihistaminler HBS'yi artırır, bu dopamin reseptörle­rine indirekt ters etkileri (antagonistik) sonucudur. Metoc-lopramide cinsi bulantı-kusmayı önleyen ilaçların kullanıl­maması uygun olur. Bulantı ve kusmayı önlemek için Demperidon veya Ondensetron (5-HT3 reseptör antago-nisti) gibi periferik dopamin reseptörlerini bloke edenler daha uygundur.

Bu ilaçlar, HBS'li hastalarda, kemoterapi veya cerrahi girişim gerektiren durumlarda, bulantı-kusma ilacı alarak kullanılırlar. Kolalı içeceklerin fazla kullanımı uyarıcı etki­leri nedeniyle HBS'yi etkileyebilir. Sara tedavisinde kulla­nılan Fenitoin ve kandaki lipidleri düşürücü ilaçlar da HBS'de kötü gelebilir.

HBS tanısından şüphelenilen olgularda tanıyı destekle­mek için gündüz uyanıkken HBS belirtilerini ortaya çı­kartmak mümkün mü?

Hastayı hareketsiz bırakma (immobilizasyon) testleriy­le HBS belirtilerini başlatmak mümkündür. Bacakları bağ­lama veya telkin yoluyla hareketlerini engelleme -yaklaşık bir saat hareketsiz bırakarak- bacak postürünü (pozisyo­nunu) zorlama, gündüzleri, gece saatlerine göre HBS belir­tilerini daha çabuk ve şiddetli çıkartabilir. Periyodik Bacak Hareketleri'nin, immobilizasyonla gündüz çıkışı (PLMW'ler), gece görülmelerinden (PLMS) HBS tanısı için daha değerli bulunmuştur.

huysuz bacak hastalığı

İmmobilizasyon testleri uygulaması esnasında, hastada muhtemel dikkat artması, aklının testlere takılması, yani mental aktivitenin artması, EEG aktivitesi frekansını sü­ratli alfaya veya daha hızlı frekanslara geçmeye zorlar (ak-tive eder).
Özetle, testlerde bacakların zorlu bir postürde tutulma­sı (veya ona pozisyon verilmesinin yarattığı dikkat artma­sı, EEG'nin süratlenmeye zorlanması DRSBD'liği aktive ederek, HBS belirtileri gündüz vakti geceye göre daha ko­lay ve şiddetli çıkar. Bacakların postürünü, pozisyonunu zorla değiştirip bozunca, EEG alfa aktivitesi yoluyla DRSBD'yi gündüz tetiklemiş olunmaktadır. Hareketsizli­ğin uzaması halinde uyanık halde azalma ve delta aktivite-sine zorlanma da belirtilerin devamına yol açabilir.

Gündüz uzun süren araba veya uçak yolculuğunda da HBS belirtileri çıkabilir.
Kısa süren yolculuklar HBS'liyi etkilemeyebilir. Yolcu­luk gece yapılırsa, seyahat süresi kısa da olsa belirtiler geli­şebilir. Gece yolculuklarında sık ara verip, yola devam uy­gun olur.

HBS kendisi gibi sık rastlanan bazı hastalıklar veya du­rumlarla karıştırılmamalıdır?
Aşağıdaki hallerden ayırmak uygundur:

Parkinson Hastalığı (PH): Her ikisi de genellikle 60 yaş ve üstündeki kişilerde görülür. İkisinde de ileti maddesi doparninin yetersizliği söz konusudur. Fakat işe karışan dopamin sinir ağları birbirinden farklıdır. Yetersiz dopa-nün salınmasından PH'de nigrostriatal, HBS'de ise DDS sorumludur. Ancak şimdiye kadar HBS'nin DDS'nin bir fonksiyon bozukluğu olduğu kesin kabul veya red edilme­sinin uluslararası değerlendirme aşamasına gelmediğini bildirmek uygun olur. PH olgularında HBS görülme oranı toplumdaki görülme oranından farklı değildir.

Nigrostriatal Dopamin System'i, beyin sapı üst seviye­sinde- "substansiya nigra"daki (siyah çekirdek) dopamin yapan hücrelerden başlar ve daha yukarı düzeyde beyin yarım kürelerinin derinliklerinde sağda ve solda yerleşmiş büyük hücre gruplarına (bazal gangliyonlara) ulaşırlar, PH nörodejeneratif bir hastalıktır. Yani S.Nigra hücreleri bilinmeyen bir nedenle yavaş yavaş ölürler. Hücrelerin yüzde 60-70'inden fazlası öldüğü zaman PH belirtileri başlar. HBS'de ise PH'daki gibi DDS'de bir hücre ölümü söz konusu değildir. HBS'de ileti maddesi dopamin yeter­sizliği, genellikle uyku saatlarinde tetiklenir ve kusurlu bir genetik değişim (mutasyon) sonucu gelişen değişim DRSBD şeklindedir. Gündüz saatlerinde bu kusur, EEG alfa aktivitesi sinir ağının uyanık tutma gücüyle bastırıla­bilir. Bu bastırmanın, EEG alfa aktivitesinin şahsı uyanık tutan az çok sabit EEG frekans spektrumuyla sağlanması muhtemeldir.

Nigrostriatal dopamin sistemin normal görevi, beden hareketlerinin uyum içinde, ahenkli ve akıcı yapılmasını sağlamaktır. PH belirtileri, hareketlerde yavaşlama, beden kaslarında kasılma; yani kas tutukluğu, kas ağrıları, titre­me ve bedenin öne doğru eğilmesi (postür bozukluğu) şe-killerindedir.
HBS'de ise insanı dik tutup iki ayaküstünde yürüten motor sistem ve onun aklı geçici, fakat tekrarlayın bo­zuk çalışması uyku saatlerindedir. HBS ve PH'de işe ka­rışan dopamin yetersizliğine neden olan dopamin sinir yapılarının (DDS ve nigrostriatal DA sistemleri) birbirin­den farklı olduğu belirtilerinin farklılıklarından da anlaşılmaktadır. PH'de hücre ölümünün nedeni bilinmemek­tedir. Genetik, çevre etkileri ve iç zehirlenme etkisi düşü­nülmektedir.

huysuz ayak sendromu

Bellek ve zihinsel işlevlerde bozulma

PH ne kadar erken yaşta çıkarsa, genetik etki o kadar belirgindir. S.Nigra'da hücre içinde protein yapımı ve eski­miş proteinlerin yıkımından sorumlu muhtemel gen veya genlerin görev bozukluğu düşünülmektedir. PH'da, yeter­siz dopamini yerine koyma (dopaminerjik tedaviler) başa­rılı, ancak hastalığın ilerlemesini (hücre ölümünü) önleye-memektedir.
PH'de ayrıca:

1. Bellek ve zihinsel işlevler bozulabilir. Dikkatte, kon­santrasyonda, öngörebilme, plan yapabilme, kelime akıcı­lığında zayıflama ve zamanla bunama gelişebilir. PH'de hastalık müzminleştikçe hastalar, fikir içereğinde bozul­malar (hayaller ve hezeyanlar) gösterebilir.
HBS'de de kognitif fonksiyonlarda değişen derecelerde (postür ile ilgili duyu algılamalarında) geçici klinik ve subklinik (sessiz) bozulmalar saptanabilir. Motor belirtiler de HBS ve PH'de farklıdır. PLMS, PH olgularında da gö­rüldüğünden HBS'ye özgü bir motor bozukluk değildir.

Rüya (REM) uykusu davranış bozuklukları, PH'de sık olup bazen PH çıkmadan önce tek şikâyet olarak kendini gösterebilir. REM uyku dönemlerinde konuşmalar, canlı rüyalar, yaralama ve yaralanmalar şeklinde davranış bo­zuklukları görülebilir.

PH'li hastalar geceleri, bu nedenle rahat uyuyamadı-ğından, gündüz sık uyuklarlar. HBS'de ise REM uyku sis­temi bozulmaz, ancak onlarda EEG alfa aktivitesi genetik bağlantısı ve semptomlar nedeniyle gece uyuyamadıklarından gündüz uyuklarlar.

2. Duygu-durum (affektif) bozukluklar yönünden, PH'de depresyon (ruhsal çöküntü) görülebilir. HBS'de ise bu depresif mizaç şeklinde olup kronik uykusuzluk nede­niyle tepkiseldir.
3. PH'de psikoz (ağır ruh hastalığı), hezeyanlar (yanlış inanışlar, alınganlıklar), illüzyonlar (farklı algılamalar) ve hallüsinasyonlar (olmayanı varmış gibi görme, işitme vb.) çıkabilir.
HBS'de görülmeyen yukarıdaki son iki grup belirti nig-rostriatal dopamin sistemin ulaştığı (projekte olduğu) si­nirsel beyin yapılarının farklılığına (ruhsal sinir ağları yer-lenimleri açısından) işaret edebilir.

DDS'de dopamin sinir ağı uzantıları (etki alanı) dep­resyonda işe karışan sinir ağlarına ulaşmaz. Müzmin uy­kusuzluk, HBS'deki depresif mizacın nedenidir.
Dopaminerjik ilaçlar, hem HBS belirtilerini hem de uykusuzluğu düzeltince depresif hal (mizaç) hemen dü­zelir.

PH'de nigrostriatal dopamin sistemin dopaminerjik katkıları, depresyonda işe karışan sinir ağlarının işleyişi için gereklidir. Dopamin katkısındaki kusur PH'deki psiki­yatrik depresyona yol açabilir. Tedavide depresyona iyi ge­len ilaçlar, PH için gerekli dopaminerjik ilaçlarla birlikte verilmelidir. Depresyonu düzelten ilaçların iyi etkisi üç haftadan önce görülmeyebilir.
Psikiyatride depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, HBS belirtilerini çıkartır veya artırır. Bu nedenle kullanıla­maz. Dopaminerjik tedaviler duyu-motor belirtiler kadar HBS'de depresif hali düzeltmede de yeterlidir. İyi etki he­men görülür.
HBS'de kronik uykusuzluk, depresif mizaç dışında has­taların gergin, hırçın, kavgacı, sıkıntılı, içe dönük oluşları­na da yol açabilir.

Parkinson sendromu (Parkinsonizm): Parkinson hasta­lığında görülenlere benzer belirtilerin gelişmesi anlamına gelir. Parkinsonizm nedenleri arasında, karbonmonoksit zehirlenmesi, kronik nöroleptik ilaç kullanımı, tümörler, damar hastalıkları ve manganez zehirlenmesi sayılabilir. Nöroleptik, ilk alındığında saatler veya aynı gün içinde DDS'de DRSBD, yanlız nöroleptiklere genetik yatkınlık tipinde ise kolayca "akut akatizi" gelişir. Kişi yerinde otura­maz, motor huzursuzluk içindedir.

Nöroleptik, alınmaya devam edilirse kişide aylar içinde nigrostiatal dopaminerjik sistemi de etkileyip (dopamin reseptör blokajı yaparak) Parkinson hastalarında görülene benzer belirtiler (hareketlerde yavaşlama, kaslarda sertleş­me, titremeler vb.) geliştirir. Nöroleptik ilaçlara "akut akatizi" gelişmesi açısından, insanlar arasında büyük fark­lılıklar vardır. Bunun genetik bozuk değişim sonucu, yal­nız nöroleptik ilaçlara DRSBD tipinde olması muhtemel­dir. HBS'deki gibi EEG alfa akivitesine bir bağlantı yoktur. Diğer taraftan HBS'li hastaların nöroleptik ilaçlara aşırı duyarlık gösterdiği de bilinmelidir.

HBS ve beden ısısı arasındaki ilişki nedir?

Beden ısısı herhangi bir nedenle yükselirse HBS semp­tomlarının düzeldiği bildirilmiştir. Bunu HBS'li ilk hastam­dan da dinlemiştim. Bir çalışmada, 300 HBS'li hastanın yüzde 82,5'inde sıcak banyo belirtilere iyi gelmiştir. Az da olsa soğuk banyoyu ve çıplak ayaklarla balkonda karda dolaşmayı tercih eden hastalar da vardır. Ağrı kesici ilaç­lar arasında ateş düşürücü etkisi de olanlar da HBS belirti­lerini başlatabilir. Soğuğun da etkili oluşu hastayı uyarıcı, uykuyu dağıtıcı etkisinden olması muhtemeldir.
Merkezi beden ısısı ve PLMS çıkışı ilişkileri incelendi­ğinde, gece beden ısısının doğal olarak yükseldiği dönemlerde, ısının düştüğü dönemlere göre bir saatlik uykudaki PLMS sayısı (PLMS endeksi) düşük bulunmuştur. Bu yön, beden ısı regülasyonun hipotalamustan olması nedeniyle, beden ısısı HBS-hipotalamus ilişkisine işaret edebilir. HBS'de DDS/ DA nöron grupları hipotalamustaki ilişkile­ri etkileyebilir.

Obstruktif uyku apnesi (uykuda nefes alma zorlaşması veya geçici tıkanması) ve HBS...
Gündüzleri aşırı uyuklama gösteren hastalar da akla gelmelidir. Gece uykusunda horlama gösteren ve ardından bir süre nefesin durduğu hastalarda ayırıcı tanı da düşü­nülmelidir. Kişi ertesi sabah yorgun kalkar. Gündüz uyuk­lamaları bakımından HBS'ye benzer, ancak bu hastalarda duyu belirtileri bulunmaz. Yaş, HBS'liler gibi ileri oldu­ğundan PLMB de olabilir. Bu hastaların uyku laboratuvarında PSG ile incelenip değerlendirilmeleri ve uygun teda­vinin uygulanması faydalıdır.

Cocuklarda Huzursuz Bacak Sendromu

Çocuklarda Huzursuz Bacak Sendromu

HBS çocuklarda da görülüyor mu? Evet. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde bacaklardaki yakınmalar tam anlatılamadığı için büyüme ağrısına, bel­deki bir probleme veya psikolojik bir soruna bağlanabilir. Bununla beraber olguların oldukça büyük bir kısmında belirtiler erken yaşta çıkmasına rağmen tanının geç kon­ması HBS'yi birincil olarak erişkinlerin bir sorunu olarak göstermektedir.

Erişkinler için aranan tanı kriterleri çocuklar için de geçerlidir. Çocuğun gündüz gösterdiği hırçınlık, gecedeki uyku kaybına bağlı olabilir. Bacaklarındaki duyu bozuk­luklarını anlatamayacak kadar küçükse, uykuya geçiş sü­resi geç ve mücadeleli ise geceleri sık uyanabilir; uykusuz­luk çekebilir. Yatağa girmeden önce motor huzursuzluk (aşırı hareket) görülebilir. Yatakta çok dönme, sağa-sola çarpma, bir bacağı diğerine sürtme, bacaklardaki sürtün­me izlerine rağmen sürtmeye devam etme görülür.

Ayrıca çocuk yataktan kalkar, yürür veya yerde sürü­nür. Uyku esnasında bacak atmaları görülür. Bu şikâyetler, başka bir hastalığa bağlanamazsa "çocukta HBS" kesin akla gelmelidir.


Çocuklarda bacaklardaki duyu yakınmaları (ağrısız ve­ya ağrılı) "büyüme ağrısı" olarak geçiştirilmemeli, tanı kriterleri uyuyorsa ve hele ailede varsa HBS tanısı akla gelmelidir. Belirtiler sübjektif olduğundan (hastanın hissetliklerine dayandığından) çocukların bunları anlatması güç olabilir. Objektif (ölçülebilir) kriter PLMS kaydı olmakla beraber, kolay uygulanabilen bir test değildir. PSG yapıla­bilirse çocuklarda PLMS'lerin geceden geceye miktarsal değişiklikler gösterdiği saptanabilir.

huzursuz bacak sendrom

0-10 yaş arası HBS görülme oranı yüzde 19,6, 11-20 yaşlarda yüzde 24,3 bulunmuştur. Son grupta ortalama 32 yaşına kadar yakınmalar dikkati çekip yardım aranma­mış, 50 yaşına kadar doğru tanı konmamıştır. Çocuk ve HBS ilişkisinde, yanlış olarak "büyüyünce geçer" denile­rek, yeterince üzerinde durulmadığı kanaati vardır. Ço­cuklarda HBS tedavisinde de erişkinlerde kullanılan ilaçlar kullanılır.

Dikkat Kusuru ve Hiperaktivite Bozukluğu (DKHB) gösteren çocuklarla HBS'li çocuklar arasında bir ilişki var mı?

Hiperaktivite, "aşırı hareketlilik" anlamına gelir. DKHB, çocuklukta değişik nedenlerle ortaya çıkan bazı belirtiler topluluğudur. DKHB gösteren çocukların bir kıs­mı HBS belirtileri de gösterebilir. Bu iki hastalıkta da hare­ketlerde artma, uyku bozukluğu ve uykuda periyodik ba­cak hareketleri (PLMS) görülebilir. DKHB'li çocuklarda, periyodik bacak hareketlerini bacaklardaki duyu bozuklu­ğuna bağlayanlar olmuştur. Dikkat bozukluğu HBS'lilerde yoktur. PLMS'lerin yaşlılarda, HBS'li çocuklar ve DKHB gösteren çocuklarda da görülmesi anlamlı olabilir. Bunlar, insanı ayakta dik tutup iki ayak üzerinde yürüten hareket sisteminin (ekstansor motor system) "olup düzelen" bo­zuklukları yelpazesinde değişik hastalanma halleri olabilir. Düşük dozlarda Levodopa tedavisi DKHB gösteren ço­cuklarda da etkili bulunmuştur. DKHB'nin tedavisi yeni ilaçlarla mümkün olup tedavi buluğ dönemine kadar devam etmelidir. Çocuk bu dönemdan sonra normal yaşamı­nı sürdürebilir.
HBS belirtilerinin şiddeti klinik olarak değerlendirilebi­lir mi?

Uluslararası HBS veya RLS Çalışma Grubu Değerlen­dirme Ölçeği (skalası)'ne göre yapılabilir. Aşağıdaki on so­ruya göre son iki hafta içinde HBS'li hastanın yaşadığı be­lirtileri veya semptomları derecelendirebilir.

Huzursuz Bacak Sendromu ve EEG Alfa

Huzursuz Bacak Sendromu ve EEG Alfa Aktivitesi

Belirtilerin akşamları ve gece uyku saatlerinde veya uzun istirahat ve hareketsizlik hallerinde uyanık hal derecesinde (vijilansda) değişmeler sürecinde çıkması bunu akla getiriyordu. Beyin biyoelektriksel aktivisinin uyanık halden uyuklama veya uykuya geçiş süresinde yavaşlamaya zor­lanmasının tetikleyici bir faktör olabileceğini düşündüm.

HBS'li hastalarda sigara veya kahve içme sonrası belir­tilerin çıkması veya şiddetlenmesi EEG alfa aktivitesinin süratlenmeye zorlanmasının da etkili olabileceğini akla ge­tiriyordu.

Dopaminerjik bir ilaç (Lisuride gibi) HBS belirtilerine iyi gelmesi için yukarıdakilerin tersini yapmalı idi. EEG'de yavaş dalgalara ve süratli aktivitelere gidişi engellemeli ve alfa aktivitesini anlamlı arttırmak idi. Lisuride bunu sağla­dığını göstermişti.

HBS ile ilgilenen hekimler hemen her hastada görülen PLMS'ler nedeniyle EEG alfa aktivitesinin saçlı deriden kaydı ve PLMS arasındaki çıkış zaman ilişkisi üzerinde durmuş, fakat bir zaman ilişkisini bulamamışlardır.

EEG alfa aktivitesinin gündüz ve geceleri normal dav­ranışlarını biliyor muyuz?

Normalde, uyanık hal alfa aktivitesi 8-13 d/sn. olup istirahat EEG'sine hakim EEG frekanslarıdır. Sağlıklı ki­şilerde bütün gece uykusunda EEG dalgalarında sarf edilen zaman yüzdeleri uyanık hal, l'nci dönemden 4'üncü uyku dönemlerine kadar bilgisayarlı EEG ile (CEEG) ölçmek mümkündür

huzursuz bacak sendrom

EEG örnek­leri ve onlara uyan digital kompütür periyod analizleri her uyku döneminde sarf edilen zaman yüzdeleri görülmekte­dir.

EEG 02-Cz bağlantısı analiz edilmiştir. Otomatik uy­ku sınıflandırılması sekiz primer dalga bandındaki frekans dağılımına dayanmaktadır (Prof. Dr. Turan M. İtil'den).

Normalde, uykudaki 8-12 d/sn. alfa aktivitesinin uyku evrelerinde yer değiştirerek 4'üncü dönemde yavaş aktivıtelere varması, yavaşlarda yeterli süre kalması, yani kişi­nin derin uyku uyuması beklenir.

Bazen de uyku içinde bazı iç ve dış uyaranla süratli alfa uyanma (arousal) EEG paternlerine zorlanırsa bunların uykuyu bozmayacak şekilde engellenmesi gerekir.

konumuzla ilgili olarak uya­nık halden l'nci dönem uykuya geçişte 8-12 d/sn. alfa ak-tiviesinde sarf edilen zaman yüzdesi 48,5'den 18,1'e in­miştir. Bu normal kişileri etkilemez. HBS'ye duyarlı kişileri ise etkileyebilir.

Çünkü HBS'den sorumlu gen değişimi kendini belli et­mesi için EEG alfa aktivitesi sinir ağına genetik olarak ilintilendirilrniştir.

HBS'de, sorumlu DA reseptör geninin bozuk mutasyonu, Dopamin Reseptörüne Spesifik Bireysel Duyarlık (DRSBD) şeklindedir. Bu duyarlık, genellikle uykuda uya­nık halden I dönem uykuya geçişte EEG alfa aktivitesinde sarf edilen zaman yüzdesinde ani yüzde 50'den fazla azal­mayla, büyük bir olasılıkla, DDS/ DA reseptörlerindeki DRSBD'yi tetikler ve yetersiz DA salınmasını ve belirtileri başlatabilir.

HBS belirtileri tetiklendikden sonra DA yetersizliğinin devamı da EEG alfa aktivitesi frekans kapı kontrol bozuk-luklarıyla aşağıdaki gibi kendini belli eder;

a) EEG alfa aktivitesi frekans kapısından delta frekans­larına (delta aktivitesine) geçişte "zorluk" işareti olarak tekrarlayıcı EEG yavaş alfa frekans alt tipleri (8-9 d/sn.) uyanma (arousal) tipleriyle veya
b) Süratli alfa EEG dalgalarına geçişe zorlanmaları "engelleyememe" işareti olarak tekrarlayıcı EEG süratli

alfa alt frekanslarında (12-13 d/sn.) uyanma paternleriyle osterir. Bazen desenkronize EEG'lere (düşük voltajlı irreguler süratli) geçişi engelleyemeyip davranışsal uyanmala­ra da yol verebilir.

HBS'de EEG alfa aktivitesi sinir ağı gündüzleri belirti­lerin çıkışını önleyen, uykuda ise "belirtilerin çıkış ve de­vamına karar veren-determinan" bir genetik bağlantıdır.

HBS'deki, EEG alfa aktivitesine genetik bağlantının önemini diğer bir deyimle etkisini NBA olgularıyla kıyas­ladığımızda daha iyi anlıyoruz. Yalnız nöroleptik ilaçlara duyarlı DRSBD halinde akut akatisi çıkar, ancak duyarlı­ğın EEG alfa aktivitesine bağlantısı olmadığı için uyku bo­zukluğu görülmez.

huysuz bacak sendromu

HBS'yi EEG alfa dilinde bir şiirle nasıl ifade etmeye ça­lıştınız?

Hayatımda şiir yazmadım, bu nedenle okuyanlar önce kusurlarım için beni bağışlasınlar.
"HBS'liyim ben, Doğuştan yazılmış alın yazım EEG dilinde, bırakmayın beni düzenli, devinimli alfasız, yavaşlamaya zorlamayın onu, gidemez ne de süratlilere, engelleyemez, yanlış algılatır, huzursuz eder bacaklarımı, depreştirir, sarsar, uyandırır, 'kalk yürü' der, uyutmaz.'"

HBS'de EEG Alfa Aktivitesi Bağlantısı

8-13 d/sn. (uyanık hal ve HBS belirtileri yok) uyanık halden l'nci dönem uykuya geçişte alfa aktivitesinde sarf edilen zaman yüzdesinin 48,5'den 18,1'e ani azalması 9p-24 yerleşimli DA reseptör geninin DRSBD'liğini "tetikler" ve DDS/ DA reseptörlerinde "yetersiz" DA salınımına yol açar (DA disinhibisyonu) belirtileri başlatır.

Disinhibisyonun "devamı" ise "uyku içinde" 8-12 d/sn. alfa aktivitesi > 8 d/sn geçişte "zorluk" 12-13 d/sn > geçişleri "engelleyememe" ile olur.

"Sabaha karşı" EEG alfa gücüyle (nispeten düzenli alfa aktivitesi) Disinhibisyon inhibisyona (normale) döner.

Uyanma, kalkıp yürüme, çevrenin farkında olma ve belir­tilerden kurtulma sağlanır.

HBS'de genetik bozukluk nerede ve bir işaretleyicisi (marker) var mı?

Genetik çalışmalar sorumlu genin yerleşimi hakkında farklılıklar göstermektedir.
12-q, 14-q (12-21q) veya 9p-24-22 kromozomal yer­leşimli genler sorumlu gösterilmiştir. 9p-24-22 yerleşimli DA reseptör geni, HBS'den sorumlu en muhtemel gen­dir. 9p-24 sorumlu gen (majör gen) ve bağlantıları 22q ve 23q ise HBS belirtilerinin şiddetlenmesine (aktivasyo-nuna) karar veren minör genlerdir.

huzursuz ayak sendromu

HBS'de DA reseptör geni bozuk mutasyonu Dopa-min Reseptörüne Spesifik Bireysel Duyarlık (DRSBD) ti­pinde olup, gendeki bu değişim EEG alfa aktivitesi sinir ağıyla bağlantılıdır. Marker (işaretleyici), genetik bozuk­luğun ne olduğunu veya bozukluğu neyin tetiklediğini işaret etmesi beklenir.

Tekrarlayıcı EEG alfa uyanma paternleri marker ola­bilir. Bir çalışmada tekrarlayıcı K-alfa kompleksleri (K-kompleksi'ni alfa frekansında uyanma paternlerinin iz­lemesi) 1-dopa tedavisinden sonra da kaybolmamış, PLMS'ler ise tedaviyle düzelmişlerdir. Bu tekrarlayıcı arousal paternleri HBS'nin EEG alfa aktivitesi sinir ağı­na genetik bağlantısına işaret edebilir.

Belirti vermeyen, fakat HBS'den şüphelenilen olgu­larda, istirahat EEG'leri alfa aktivitesinin genetik özel­liklerine bakılarak o kişide HBS çıkabileceği kestirilebilir mi? Bu yapılmamıştır, ancak ölçmeye değer. HBS'de EEG alfa aktivitesi sinir ağı tetikçidir. Sorumlu, 9p-24 yerleşimli gendir.

HBS'de uykuda EEG alfa aktivitesi bağlantısı dopamin reseptör fonksiyonunda değişmelere yol açıyor mu? Evet, üç dönem gösteriyor:

Disinhibisyon Dönemi: Belirtilerin başlama dönemi­dir. Uyanık haldeki değişmelerle (genellikle uyku saatlerin­de ve uyku içinde) EEG alfa dalgalarında sarf edilen za­man yüzdesinin l'nci dönem uykuya geçişle ani azalması, DDS/ DA reseptörlerinde DRSBD başlatır ve DA disinhis-yonunu (DA az salınır inhibe edici ekisi azalır) ve belirtiler başlar. Disinhibisyon, DA'nın düzenleyici-inhibitör etkisi­nin inhibisyonu anlamında olup, yeterli DA ileti maddesi sahnamaması anlamındadır. DDS'de DA yetersizliği beyne ve beyinsapı-omurilik etki alanlarına yayılır ve Uykuda, dopamin disinhibisyonu aşağıdaki belirtilere yol açar:

Beyinde, PSG ile izlendiğinde, uykudaki EEG alfa akti­vitesi frekanslarından (8-12 d/sn.) daha yavaş frekanslara-deltaya (3 d/sn. ve daha yavaş) geçme süreçlerinde tekrar-layıcı EEG yavaş alfa alt tip frekanslarda "uyanma pa-ternleri" (ani çıkan, zemin aktivitesine kıyasla yüksek amplitüdlü-örneğin 9 d/sn. alfa) gösterir. Alfa aktivitesinin bu tekrarlayıcı uyanma paternleri (çok kısa süreli uyan­malar) göstermesi, uykunun parçalanmasına veya uykuya geçememeye yol açar.

DDS'den beyinsapı-omuriliğe disinhibisyon: Bulbus'da (beyin sapının en alt parçası) retikülospinal yolların baş­langıç hücreleri disinhibisyondan etkilenir. Normalde, bu sinirsel yollar iki ayak üzerinde baş ve gövdenin dik durup yürümesinde görevlidir. Bu yolların lifleri, dik duruşu sağ­layan ekstansor motor kasların omurilikteki motonöron-larıyla (omurilik ön boynuz hücreleri) temastadır. Bu ilişki dolaylı olup, bir ara nöron (internöron) aracılığıyla olur. İnternöronlar etkilerini GABA isimli inhibitor transmitter yoluyla sağlarlar. Bu aranöronlar GABA-erjik etki için DA'nın inhibitor düzenleyici etkisine gereksinim duyarlar.

huzursuz bacak tedavisi

Bu ara nöronların kollar ve bacaklar için olan grupları­na "spinal ritm jeneratörleri" de denir. Kollar ve bacaklar için ayrı ayrıdır. Amaç; kollar, bacaklar, gövde ve başın dik durup-iki ayak üzerinde yürümede, karşı beden yarı­sıyla ahenkli hareketini-gövdenin simetrik bilateral (iki yanlı) dengesini sağlamaktır.

Beyin sapındaki bulbo retikülospinal yolların hücreleri DDS/ DA nöronlarından projeksiyonlar alır ve bu nöron­lar normalde beyinkabuğu motor kontrol alanlarından inen istemli ve otomatik (postural) hareketleri kontrol eden yollarla işbirliği içinde çalışırlar.

HBS'de, beyin kabuğu duyu algılama alanları disinhibe olunca, motor hareketlerin kontrol sistemi bundan etkile­nerek, beyinsapı-omurilik düzeyinde disinhibisyonla istem dışı hareketleri başlatırlar. Bunlara, "uykuda çıkan kol ve bacak hareketleri" PLMS denir ve HBS'li hastaların yüzde 82,5'inde genellikle bacaklarda görülmüştür. Özetle spinal ritm jeneratörleri disinhibe olunca (yukarıdan gelen inhi­bisyon azalınca), omurilik ön boynuz hücreleri (motone-uronlar)'yle istem dışı harekeleri başlatırlar. Spinal ritim jeneratörleri özellikle bacak sıçramaları için bağlantıları olan kaslar yoluyla PLMS'leri kendiliğinden (spontan) başlatma özelliğine sahiptir. Yani üst kademe motor kon­trol herhangi bir nedenle kalkarsa (omurilik travmaları, kesileri vb.) bu istem dışı hareketleri, spinal ritim jenera­törleri (internöronlar) PLMS başlatabilirler. İnsanı ayakta dik tutan kaslar bastırılır (inhibe olurlar), fleksor kaslar (büken) ise uyarılırlar.

HBS'de "postural duyu algılama alanları" Posterior Paryatal Cortex (PPC) ve bunlara verilecek "tepki karar merkezi" Pre Frontal Cortex (PFC) (frontal lobun en ön bölgesi)'tir. PFC, zaafını motor korteks hareket kontrol merkeziyle gösterir. Bu motor huzursuzluk (restlessness) Şeklinde veya beyin sapı omurilik düzeyinde PLMS veya PLMW başlatarak gösterir. Gündüzleri konuşmayı kelime akıcılık testinde bozulmayla etkiler.

B. Aktivasyon Dönemi (HBS belirtilerinin şiddetlenmesi):
Disinhibisyonun artması, yani DA iletisi eksikliğinde daha da artma anlamına gelir ve HBS belirtileri şiddetlenir. Çünkü DA reseptörleri üzerinde disinhibisyonu artı­ran nöroşimik etkiler gelişir.
Disinhibisyon ve bunun şiddetlenmesinin (aktivasyo-nun) başlaması, devam süresi ve şiddeti, muhtemelen HBS geni yazılım şifresinde (veya genetik değişimde-mutasyon-da) belirtilmiştir. Kısacası aktivasyon önceden kararlaştı­rılmıştır.

Aktivasyonun derecesi hastadan hastaya değişmekte­dir. 9p-24 majör genin, minör gen bağlantıları (22q ve 23q) aktivasyonu başlatan veya semptomları şiddetlendi­ren minör genlerdir.

huysuz bacak hastalığı

1. Aktivasyonun başlaması HBS'de işe karışan duyu ve motor çekirdeklerin hücreleri normalde stimüle edici (uya­rıcı) görevleri oldukları halde, disinhibisyon nedeniyle bu uyarıcı özellikleri uykuda geçici olarak bastırılmıştır (di-sinhibedir). Ancak disinhibe olduktan bir süre sonra bu çekirdekler, disinhisyonu, "azalan inhibisyon" olarak algı­lamaya başlar veya esas uyarıcı görevlerini hatırlarlar. Bu çekirdeklerden (TLN ve Pontin Nuclei) sinir hücreleri, ay­rıca glutamaterjik ve serotoninerjik 9p-24 lokalizasyonlu HBS geni bağlantılarından (22q ve 23q yerleşimli minör genler) etkilenerek azalmış dopamin etkisini daha da azal­tır ve belirtiler şiddetlenir.

Bacakları hareket ettirme dürtüsü karşı konulmaz hale gelir. Buna "zihinde akatizi" de denilmiştir. PLMS indeksi (bir saatlik uykudaki sayısı) ve bacaklardaki rahatsız edici duyular artar.
Glutamaterjik ve serotoninerjik etkiler dışında beyinsa-pı Retiküler Aktivasyon Sistemi'nin (RF) noradrenerjik, kolinerjik, seretonerjik nukleusları ve hipotalamusta hista-minerjik, oreksinerjik (uyanık tutan hormon) ve meloto-nin (karanlığın hormonu) etkileri de aktivasyonda rol oy­narlar. HBS olgularında beyin-omurilik sıvısında (orexine) "uyanık tutan hormon" ve kanda "melotonin hormon"u miktarları artmış olarak bulunmuştur.

2. Aktivasyon döneminde TRN (veya alfa aktivitesi si­nir ağı) uykudaki alt tip yavaş alfa frekanslarından yük­sek alfaya geçişe (12 d/sn.-13 d/sn.) veya daha hızlılara zorlanınca bunların tekrarlayıcı olması engellenemez. EEG uyanmaları (arousallar) tekrarlayıcı davranışsal uyanmalara da yol açabilirler. Davranışsal uyanmalar ve belirtilerin şiddetlenmesi uykunun devamlılığının bozul­masına yol açar. Bu nedenle, hastalar gündüzleri de sık uyuklar.

Huzursuz Ayak Hastaligi ve Uykusuzluk

Huzursuz Bacak Sendromu ve Uykusuzluk

Nörolojik hastalıklar içerisinde HBS, "ölümcül ailevi uykusuzluk hastalığı"ndan sonra uykusuzluk yapan ikinci önemli nedendir.

Uyku dönemi, insan beyninin, yaşam için gerekli özel alanları hücrelerini aktif tutarken, dış uyaranlara pasif ka­labilmesi şeklinde tanımlanabilir. Amaç, kişinin nispeten doyumlu veya derin uyuması ve beden hareketlerinin (ya­tak içinde dönmeler, bacaklarda atmalar vb.) uykunun de­vamını bozmayacak şekilde oluşmasının sağlanmasıdır. Aktif bıraktığı hücreler gerektiğinde uykuya son verip kişi­yi uyandırabilmelidir.

HBS'li hastaların yüzde 94'ü uykusuzluktan yakınır. Bir kısmı, sekiz saatlik uykunun yarı süresinden az uyur­lar. Beş hastadan biri, gecede üç saatten az uyur. Şiddeti hafif olgularda uykusuzluk bir sorun olmayabilir ve uyku­suzluk yok diye de HBS tanısı reddedilmez.

HBS'li hastalarda hem uykuya geçişte hem de uykunun devam ettirilmesinde bozulma vardır ve bu dönemlerlerde beden hareketleri de artmıştır.

huysuz bacak sendromu

HBS'deki uykusuzluğu daha iyi anlamak için normal uykunun içeriği hakkında bilgi verir misiniz?
Geceleri, istisnalar dışında yaklaşık sekiz saati uykuda geçirdiğimiz göz önüne alındığında yaşam süresinin üçte birinin uykuda geçtiği söylenebilir.

Bütün gece uykusunda beynin işleyişinin elektriksel (biyoelektirik) aktivitesini insanda saçlı deriden kaydeden cihaza "elektroensefalograf" uykuda bu aktivitedeki değiş­melerin kağıda yazdırılmış haline ise "elektroensefalogram (EEG)" denir. Periyodik bacak hareketleri (PLMS), rüya uykusuna giriş-çıkış ve kas tonusundaki değişmeler, elek­trotlarla EEG kağıdına yazdırılabilir. Ayrıca, kalp atışı ve solunum hareketleri de özel kaydedicilerle aynı EEG kağı­da işaretlenebilir. Bu örnek, çok kayıt sağlayan EEG ciha­zına, "polisomnograf (PSG)" adı verilir. Uykunun bütün fizyolojik değişkenlerinin (EEG, kalp, solunum, kas aktivi­tesi vb.) kaydı anlamına gelir. Bütün gece uykusu EEG kaydı bu örnek aletle yapılır.

PSG ile yazdırılan bütün gece uykusu EEG'si, rüya uy­kusu ve dışında kalan uyku dönemleri olarak iki bölüm­dür. Rüya uykusu evreleri, "süratli göz hareketleri" anla­mında "REM uykusu" adını da alır. İngilizce Rapid Eye Movements yazılımının kısaltılmışıdır. PSG'de süratli göz hareketleri (REM) uykusu gözlerin dış kenarına konan elektrotlarla kaydedilebilir.

huzursuz ayak sendromu

Kişinin rüya uykusuna girip-çıktığı, kas tonusunun kay­boluşu göz hareketleriyle birlikte olduğu zaman REM uy­kusuna girildiği anlaşılır. Rüya uykusu dışındaki uyku dö­nemlerine "non-REM (NREM) uyku" denir. Bütün gece uykusu profilinde (hipnogram) NREM uykusunda birden dörde kadar (hafiften derin uykuya) değişen dört dönem iz­lenir. EEG kağıdının bir sayfasındaki delta dalgalarının (en yavaş EEG dalgası) yüzdesine göre uyku derinliği o EEG sayfası için ve (diğer sayfalarda buna göre değerlendirile­rek) gözle veya bilgisayar EEG analiziyle kararlaştırılabilir.
Toplam uyku süresinde;

I) NREM uykuda

l'nci dönem % 3-8
2'nci dönem % 45-55
3'ncü dönem % 3-5
4'üncü dönem % 10-15'ini

II) REM uykusu ise % 20-25'ini kapsar.

Rüya uykusuna girince kas tonusu (aktivite kaydı) kaybolur ve süratli göz hareketleri (REM) çıkar. REM dö­nemlerinin gecedeki tekrar sayısı ve süreleri o kişideki REM periyodlarının değerlendirilmelerini sağlar.

PLMS normalde PSG'de hiç görülmeyebilir veya bir sa­atlik uykuda en fazla beş adete kadar bulunması normal kabul edilir. Bu halde, "PLMS indeksi normal" denir. Uy­kuda, bedenin yataktaki kitlesel hareketleri yaklaşık 90 dk.'da bir dış uyaranla tekrarlar. Uyanma (arousal) düze­yindeki bir değişmeyi gösterir ve PSG'de masif artifakta (kas aktivitesi ve harekette artmaya ait) yol açar. Ancak davranışsal uyanmalara yol açmayabilir.

Huzursuz Bacak Sendromu Pdf

HBS'deki uykusuzlukta DA eksikliği rol oynadığına göre DA ileti maddesi normal üretimi nasıl oluyor?

Dopamin, HBS hastalarında yetersizlik gösteren ileti maddesi olup sendromun tedavisinde, bu eksik yerine konmaktadır.
Normalde dopamin hücrelerinde dopaminin nasıl ya­pıldığı salındığında etki yaptığı en yakınındaki hücreyle te­mas aralığına (sinaps) geçişi, presinaptik (sinaps öncesi) ve postsinaptik (sinaps ardı) ilişkileri şekil 4'te gösterilmiştir.

1. Dopamin ön maddesi, L-dopa olup, normalda DA hücresi içinde yapılır ve
L-dopa'dan dopamine dönüştürülür ve gerektiğinde re­septörlerden salınır. Yeterli yapılıp salmamadığı hallerde (HBS ve Parkinson hastalığı gibi) ağız yoluyla, Levodopa içeren ilaçlar verildiğinde bu ön madde, dopamin hücreleri içine presinaptik reseptörlerce alınır.
Hücre içi işlemle Levodopa, enzim etkisiyle dopamine dönüşür. Demir, bu enzimin işlevi için gerekli bir maden­dir. Normalde dopamin, hücre içinde l-dopa'dan aynı en-zimatik yolla üretilidir.
2. Dopamin, hücreden sinaptik aralığa salınır ve post­sinaptik reseptörlere (D2 ve D3 alt tip dopamin reseptör­lerine) bağlanır ve ilintili olduğu komşu hücrelerde inhibi-tör-düzenleyici etki gösterir.
3. Dopaminerjik ilaçlar, l-dopa içeren ilaçlardan farklı olarak, doğrudan postsinaptik reseptörlerce dopamin gibi algılanır ve bağlanırlar. Dopamin hücresi içine presinaptik olarak alınmaları ve sonradan yeniden sinaptik aralığa salgılanmaları gerekmez.
4. Dopamin hücre aralıklarında (sinaps) kullanım faz­lası kalan dopamin bir taşıyıcı sistemle presinaptik aralık­tan hücre içine yeniden alınır ve hücre içinde vesiküllerde depolanır. Gerektiğinde bu depolardan alınıp sinaptik ara­lığa yeniden salınır. Böylece ekonomik kullanılmış olur.

HBS'de hangi dopamin sistem işe karışmaktadır?

Diensefalospinal Dopamin Sistem (DDS)'dir. DDS/ DA
nöronları beyin yarım kürelerinin derinliklerinde iki yanlı talamus ve hipotalamustadır (talamus altında duyarlı ve çok görevli iki yanlı bir alan).

Beyin kabuğu hücrelerine, beyinsapı-omurilik motor ön boynuz hücrelerine ve omurilik bitkisel (otonom) sem­patik sinir sistemi hücrelerine dopaminerjik uzantıları ol­du ğu için Diensefalon Dopaminerjik Sistem (DDS) de­mek, daha uygun düşmektedir.

DDS/ DA hücreleri, HBS'de genellikle uykuda, yeter­siz dopamin salmak durumunda yukarıda anlatılan uzantı yerlerinde DA yetersizliğine ve HBS belirtilerine yol açarlar.

Başlıca, Parkinson hastalığı ve bazı ruhsal fonksiyon bozulmalarında işe karıştığı bilinen Nigrostriatal DA siste­mi, HBS'deki "bacakları hareket ettirme dürtüsü" şeklin­deki duyu algılama bozukluğunu (temel bulgu) açıklaya­cak sinir sistemi bağlantıları içermez.

Uyku bozukluğunda DA yetersizliğinin rolü nedir?

HBS'de belirtilerde rol oynayan duyu ve motor çekir­dek sinir hücreleri beyin veya omurilik sinir hücreleri üze­rindeki etkilerini ara nöronlar (internöron) yardımıyla ya­parlar. Bu ara nöronlar, Gama Amino Butirik Asid (GA-BA) isimli bir inhibitör ileti maddesiyle etki gösterirler. Uy­kuda duyarlı, yani uyku esnasında görevlerini yerine geti­rebilmek için bu ara nöronlar, DDS/ DA nöronlarının sal­dığı dopaminin inhibitör düzenleyici (modulatör) etkisine gereksinimleri vardır.
Şöyle ki;

huysuz bacak hastalığı

1. Geceleri hipotalamustan gelip, uyku başlatan GA-BA-ergic etkiler, talamusta ve iki yanlı talamokortikal yol­larla (talamus-korteks arası) beyin kabuğu hücrelerinde inhibitör (sakinleştirici) etkilerini GABA-erjik ara nöron­lar üzerinden gösterip kişiyi normal derin uykuya (delta aktivitesi uykusu) sokması ve,

2. Beyinsapı-omurilik motor ön boynuz hücreleri (kas­ları harekete geçiren sinirlerin başlangıcı) üzerinde GABA-erjik ara nöronlar uykuda aşırı beden hareketlerini engelle­mek için DDS/ DA inhibitör etkisine gereksinim gösterirler.

HBS'li hastalarda yukarıda anlatılanlar yetersiz DA ile­tisi nedeniyle bozuk çalişmaktadır. HBS'li derin uykuya gi­remez, girse bile yeterli süre kalamaz ve aşırı beden hare­ketleri de uykuyu bozar.
Sonuçta, dopamin yetersiz olunca, uykuda GABA ile çalışan ara nöronlar inhibitör etkilerini yerine getiremez­ler. Uykusuzluk ve beden hareketleri artar.

Huzursuz Bacak ve Bacak Huzursuzluğu

Huzursuz Bacak Sendromunu Tetikleyen Risk Faktörleri

1. Yetersizlik halleri olabilir, demir eksikliği anemisi gi­bi: İlk önce akla gelmeli ve kanda demir-ferritin düzeyi saptanmalıdır. Ferritin'in kandaki miktarı 45 mcg/ litre al­tında ise demir tedavisi başlatılır ve kanda demir düzeyi belli aralarla kontrol edilmelidir. HBS, kişinin kan verme­sini izleyerek çıkabilir. Bu kişilere kan vermemeleri gerek­tiği hatırlatılmalıdır.

2. Gebelik: HBS ilk kez gebelikte çıkabilir ve gebeliğin sona ermesiyle belirtiler olguların çoğunda kaybolur. Son­raki gebeliklerde tekrarlayıp-tekrarlamayacağını kestir­mek güçtür. Az bir kısım olguda belirtiler, gebelikten sonra da devam eder. Bazen de mevcut HBS belirtileri gebelikte şiddetlenir.

Hamilelikte olgular, gebeliğin HBS'yle ilişkileri yönün­den bilgilendirilmelidir. Aksi halde; yorgunluk, sıkıntı, ka­ramsarlık dönemlerinde HBS belirtilerine hamile kişinin göstereceği tepkiler fazla olur. Şikâyetlerin, bu dönemlerde artabileceği ve doğumdan sonra kendiliğinden geçeceği yönünden güvence verilmesi uygun olur.

Belirtiler, gebeliğin son üç ayında çıkar ve doğumdan sonra dört hafta içinde kaybolur. HBS'nin, gebelikte gö­rülme oranı bir çalışmada, 100 hamilenin 23'ünde saptan­mış olup, gebe olmayan hanımlardaki görülme oranından (yüzde 13,9 ) yüksektir. Doğum yapmış 486 kişilik bir ça­lışmada gebelikte HBS belirtileri 55 kişide (yüzde 11,3) saptanmıştır. Bunların 18'inde belirtiler gebelikten önce de varken, 9 kişide gebelikte arttığı ve geri kalan 37'sinde (yüzde 7,6) gebelik öncesi HBS belirtilerinin olmadığı an­laşılmıştır.

Ailevi özellikleri olan HBS olgularında, belirtilerin ge­belikte çıkışı daha sıktır.

Huzursuz Bacak

Hamilelikte belirtiler genellikle hafif derecededir; yor­gunluk, uzanıp hafif kestirme ve uzun süreli hareketsiz kalma arkası çıkarlar. Hamile kişi, ayak bileklerini ovuş­turma, baldır kaslarını sıkma, onlara masaj yapma, vurma veya kalkıp yürüme yoluyla kısa süreli de olsa belirtiler­den kurtulmayı öğrenir.
Annedeki HBS belirtilerinin bebeğine bir zararı olmaz. Gebelikte çıkan HBS olgularında dopaminerjik tedavilere de gerek olmayabilir. Gereksinimleri ve gebelik nedeniyle artma nedeniyle demir içeren ilaçlar, B12 ve folik asit veri­lebilir ve bunlar belirtileri önlemede yeterli olabilir.

Gebelikte HBS gelişiminde, "demir eksikliği" ve "foleat yetersizliği "ne ek olarak, hormonal değişiklikler, bacak damarlarına karnın büyüyüp basınç yapması nedeniy­le konjestiyon (kanın kalbe dönüşünde engel nedeniyle da­marda şişme) de risk faktörleri arasında sayılabilir.
3. Son dönem böbrek hastaları: Kronik üremili böbrek hastalarında, diyaliz yapılsın veya yapılmasın HBS çıkabi­lir. Bu olgularda HBS görülme oranı, HBS'nin toplumda görülme oranından çok yüksektir.
Kanda üre, parathormon, kreatinin yükselmesi, anemi, üremik polinöropati risk faktörleridir. Bu hastalarda, PLMS endeksinin (bir saatlik uykuda PLMS sayısı) yüksek olması hastalarda "kötü son"a işaret sayılmıştır. Olguların kan basınçları da genellikle yüksek bulunur. Bu hal, sem­patik sinir sistemi akışının (adrenalin) artmış olması, do-pamin eksikliğine bir tepki olabilir ve bu da DA gereksini­mini daha da arttırır.

4. Polinöropatiler: Alkol veya diyabete bağlı polinöro-patiler (kollar ve özellikle bacaklarda duyu bozukluğu ve kaslarda kuvvetsizliğe yol açan) duyu veya motor sinir hücrelerinin hastalanmaları bazen HBS'yle birlikte görüle­bilir. Alkolik veya diyabetik polinöropatilerde (periferik si­nir hastalığı) HBS görülme oranı toplumdaki görülme oranından fazla değildir. Bir çalışmada oranlar karşılıklı yüzde 7 ve yüzde 8 bulunmuştur.
Polinöropati HBS'yi tetikleyebilir, polinöropati düzelir, HBS devam edebilir.
Mevcut HBS'ye polinöropati sonradan eklenebilir.

5. Yaşlanma: Primer ve sekonder HBS olguları için ortak risk faktörüdür. HBS olguları yaşlanmayla artan bir çıkış eğilimi gösterir. Bu faktör etkisini yaş ilerledikçe başka bir nedene bağlı olmadan özellikle tek başına (sporodik) olgularda gösterebilir. Etkisini, primer HBS olgularında şikâyetlerin ilerleyen yaşla artmasında da gö­rüyoruz.

Yaşlanmanın, HBS'de yaşa bağlı hücre kaybından çok, mevcut subklinik (sessiz) genetik duyarlığın yaşlanmayla dopamine olan ihtiyacın karşılanamaması sonucu tetiklen-mesi olabilir. Risk faktörleri veya çevresel faktörler, HBS'de işe karışan sinir dokularındaki dopamin ileti mad­desi gereksinimini artırıp belirtileri tetikleyebilir.

Huzursuz Bacak Özet

Her demir eksilikliği gösterende, hamilelikte veya poli-nöropati halinde (diyabet-şeker hastası olanda veya alkole bağlı periferik sinir hastasında) HBS gelişmediğine göre gelişen hastalarda esas olan "HBS'ye duyarlılığın" da ol­ması gerekir. Bu duyarlık belirgin ise "primer" dediğimiz olgular gelişir. Duyarlık sessiz (sublinik), yani saklı ise an­cak o takdirde risk faktörleri (başta yaşlılık) bu duyarlığı açığa çıkartabilir ve HBS gelişir.

HBS'deki bu duyarlık sendromdan sorumlu gen değişi­minin (mutasyonun) Dopamin Reseptörü'ne Spesifik Bi­reysel Duyarlık (DRSBD) şeklinde bozuk olmasındandır. Bu konu ileride ayrıntılı anlatılacaktır.

HBS'nin doğal seyri ve klinik tipleri... 1. Ailevi (familyal) özellik gösteren olgular, 30 yaşın­dan önce çıkar ve belirtiler yavaş veya sinsi seyreder ve ile­ri yaşta devamlı hal alır. Baskın genle (otosomal domi­nant) geçerse de belirtilerin kendilerini ortaya koyuşları değişkenlikler (variyabilite) gösterir. Familyal HBS olgula­rının hayat ağacından (pedigri) HBS görülmesinde (çıkı­şında) bu farklılıkları görebiliyoruz (şekil 2). Ailevi özel­likler gösteren hastaların yüzde 65'inde ailede benzer şikâ­yetler görülmüştür. Her HBS olgusunda ailevi ilişki gösterilememektedir.

2. Belirtilerin 50 yaş üstünde çıkıp şiddetli seyrettiği ol­gulardır. Bunlar, kendiliğinden veya bir nedene bağlı (sekonder) olarak çıkabilir.

3. Ara sıra çıkan ve belirtilerin kendiliğinden yıllarca kaybolduğu olgular.

4. Semptomların ileri yaşta çıktığı, ilerleyici seyir izle­yen ve tek başına çıkan anlamında "sporodik" olgular şeklinde de olabilir.

HBS’nin ayırıcı tanısında göz önüne alınacak haller...

1. Bacaklardaki ağrılı haller: Kas, kas bağcıkları (ten-don) ve eklemlerin ağrılı hastalıkları (fibromyalji, romato-id artiritis vb.) akla gelebilir. Bunlar, HBS'nin ağrılı tiple­riyle karışabilir. Fibromyaljiya olgularında, birlikte HBS görülme oranı yüzde 30 gibi yüksek olup, adale kramplı fibromyalji olgularında yüzde 40'a varabilmektedir. Hare­ketle belirtilerin düzelmemesi "fibromyalji" tanısını des­tekler. Kaslarda sertlik, kramp ve romatizmal hallerde de şikâyetler HBS'deki gibi hareket etmekle düzelmez.

2. Nöroleptik kullanımına bağlı akut akatizi (NBA): Akut akatizi: Yerinde duramama, dolaşma dürtüsü al­gılaması anlamına gelir. Belirtiler, genellikle psikiyatrik hastaların tedavisinde kullanılan ve dopamin salan nigros-triatal DA sistem hücre reseptörlerini (organellerini) görev dışı bırakan (bloke eden) "nöroleptik" veya "psikotrop-da" denen ilaçların kullanımını izleyen saatler veya gün içinde kısa sürede "akut" gelişir. Kişi, akatizi belirtilerini, HBS'li hasta gibi bacakları hareket ettirme dürtüsü, kalkıp dolaşma zorunluluğu şeklinde algılar. Bu nedenle HBS'ye de "akatiziye benzer sendrom" adı da verilmiştir. Bu hal NBA ve HBS sendromunun aynı dopamin sisteminde -Di-ensefalospinal Dopamin System'in (DDS)- dopamin resep­törlerini görev dışı bırakarak, "dopamin iletisinde yeter­sizliğe" neden olduklarını düşündürmektedir.

Bacak Huzursuzluğu

DDS, Parkinson hastalığında işe karışan, Nigrostriatal Dopamin Systera'inden farklı olup, görevleri de ayrıdır. Nöroleptik verilince HBS'li hastaların yüzde 75, bazen yüzde 100'ünde, normal populasyonun ise yaklaşık yüzde 20'sinde NBA gelişir. NBA ve HBS olgularında akatizi ge­lişmesi benzer bir genetik yatkınlığa bağlı olabilir. DRSBD şeklindeki gen değişimi (mutasyonu) NBA olgularında "sadece nöroleptiklere duyarlı" olup, HBS'deki gibi EEG alfa aktivitesi sinir ağına genetik bir bağlantı taşımaz.
NBA olgularında bu nedenle uyku bozukluğu olmaz, fakat akatizi tüm bedeni içine alır. HBS bu yönlerden NBA'dan ayrılır.

3. Periyodik Bacak ve Kol (ekstemite) Hareketi Bozuk­luğu (PLMB):

Buna, "HBS'nin duyu belirtileri (duyu algılama bozuk­luğu) olmayan tipi" de diyebiliriz. PLMS'ler HBS'deki gibi 4-90 sn. içindeki aralıklarla tekrarlarlar.
Bacaklarda görülmeleri belirgindir.

PLMB, yaşlanmayla uykuda PLMS görülme oranı faz­lalığı şeklinde kendini gösterir. 30 yaş altında görülmeleri nadirdir. Bir çalışmada 65 yaş üstündekilerin yüzde 44, di­ğer bir çalışmada 60 yaş üstündekilerin yüzde 5 8'inde, PLMS'ler bir saatlik gece uykusunda beş taneden fazla (anormal) bulunmuştur (Buna PLMS indeksinde "artma" denir).
PLMB'de genellikle bacaklarda uykuda çıkan periyo­dik hareketlerin (PLMS) indeksinin artması ve uyku bo­zukluğu yapabilir. Uykusuzluk çeken 10 hastanın 2'sinde PLMB saptanmıştır.
PLMB aşağıdaki özellikleri gösterebilir;

a) Hastaların bazıları, geceleri çıkan bu istem dışı hare­ketlerin (PLMS) farkında olmayabilir ve bunlar hastanın gündüz yaşantısını etkilemeyebilir.
b) Bacak hareketleri hastanın uykusunu bozabilir. Kişi, sık uyanır ve yeniden uyuyabilmesi güç olabilir. Bu hal, gündüzleri uyuklamalara ve işlerini rahatça yapmada zor­luğa yol açabilir. Hasta televizyon seyrederken, kitap okurken ve araba kullanırken uyuklayabilir.
c) Bacak hareketlerinin şiddetinden veya yatak örtüle­rinin yer değiştirmelerinden hastanın yatak arkadaşı ra­hatsız olur. Hasta, bacak hareketleri nedeniyle yataktan düştüğünde veya eşi tarafından yataktan atıldığında duru­mun ciddiyetini daha iyi anlar.
d) PLMB gösteren hastalarda, gündüzleri de periyodik bacak hareketleri çıkabilir. Bunlara "gündüz çıkan periyo­dik bacak hareketleri" (PLMW) denir.
PLMS, ayak bileklerinden, dizlerden ve bazen de kal­çadan yukarı doğru iki bacakta ani bükülmeler (sıçramalar) şeklinde olur ve bunlara ayak başparmaklarının yuka­rı doğru bükülmesi (ekstansiyonu) eşlik eder. PLMS'ler de­vamlı olmayıp, gecenin daha çok ilk yarısında öbek öbek-küme halinde (cluster tarzında) çıkarlar.

PLMS'lere bütün gece uykusu kayıtlarında ortaya kon­duğu üzere, bazen kısa süreli EEG alfa aktivitesi uyanma (arousal) paternleri (aniden nispeten yüksek amplitüdlü EEG alfa grubu) eşlik edebilir. EEG alfa frekansında uyan­ma paternleri tekrarlayıcı olup, bazen PLMS'lerle birlikte uyku bölünmelerine (kısa süreli uyanmalara) yol açabilir. Yukarıda, PLMS'ler için anlatılanlar PLMB'li ve HBS'li hastalarda da görülenler için de geçerlidir.

Huzursuz Bacak Hastalığı

Aktigrafi 24 saat otomatik PLMS kayıt aleti olup, 24 saat içindeki PLMS dağılımının kaydını saptamada yarar­lanılabilir.

4. Uykuya geçişte ani, çok kısa süreli irkilmeler veya sıçramalara, "hipnik (uykuda çıkan) jerkler" de denir. PLMS'lerle karıştırılmamalıdır. Bu örnek sıçramalar uyku başlangıcında görülen fizyolojik bir tepkidir. Hareketsiz kalışla ilişkili olmayıp gece içinde tekrarlamaz.

5. Ayaklarda yanma hissi HBS duyu belirtileriyle karış­tırılmaz. Bunlar yatağa girdikten sonra başlar. Dağılımı, ge­nellikle çorapların kapladığı alan kadardır. Yanmalar nede­niyle, hasta ayaklarını yataktan dışarı çıkarmak zorunda kalır. Gizli şekeri olanlar veya şeker hastalarında, alkol kul­lanıp da gerekli vitaminleri yeterli almayan kişilerde görü­lür. Ayak tabanlarında sinir basısı olanlarda da ayaklarda yanma görülebilir. Hareket veya kalkıp yürüme yakınmala­rı düzeltmez. Tedavide nedenlerin araştırılması uygun olur.

6. Bazı kişiler otururken, dizlerini birbirine yaklaştırıp-uzaklaştırma veya ayak tabanlarını tekrarlayıcı yere şap­latma hareketlerini farkında olmadan yaparlar. Hareketler HBS'deki gibi bacakları hareket ettirme dürtüsüyle birlik­te değildir. Kişilerin içinde bulundukları emosyonel duruma uymayan bir motor tepki olup, sinirsel (nörotik)-kötü şartlanma olarak yorumlanabilir. Bu davranış, gözlemle­yenler için karar vermede yanıltıcı olabilir, ancak kişi için kötü bir işaret sayılmaz.

Huzursuz Bacaklar Sendromu Teshisi

Huzursuz Bacak Sendromunda Bulgular

HBS'nin toplumda görülme oranı hakkında neler bili­niyor?

HBS'nin dağılımını, toplumda görülme yüzdesini içerir. "Prevalans" da denir. Bir toplumda, hastalığın belli bir sü­redeki görülme yüzdesidir. 1945'de Dr. Ekbom İsveç'de bu oranı yüzde 2,5-5 bulmuştur.
Dünya genelinde bu oran, yüzde 6-12,5 olarak kabul edilmektedir. Orandaki artma, değerlendirmelerin eskiden olduğu gibi doğrudan hasta-hekim ilişkisine değil, dolaylı olarak, telefon veya uzaktan soru formlarıyla saptanması­na dayanmasındandır. Hastalara ulaşma kolaylaşmıştır. HBS görülme oranının 60 yaş sonuna kadar arttığı görü­lür. Bu sonuç, olguların genellikle ileri yaşta çıkıp, devamlı seyir izlemesinden de olabilir.

Ailesinde benzer yakınmaları olan kişilerin bulunduğu HBS olgularının, yüzde 43'ünde belirtilerin 30 yaşından önce başladığı saptanmıştır.

Avrupa ve Amerika'da yapılan yeni prevelans çalışma­ları oranı yüzde 7,2 civarında bulunmuş ve hanımlarda er­keklerden fazla görüldüğünü desteklemiştir.

Türkiye'de, Mersin bölgesinde görülme oranı yüzde 3,1 bulunmuştur. Bu sonuç,
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı doktorları; Sevim S., Doğu O., Çamdeviren A. ve ça­lışma arkadaşları tarafından Türkiye'de yapılan ilk HBS prevalansı çalışmasıdır. Singapur'da yüzde 0,1-0,6 ve Ja­ponya'da ise 5-15 bulunmuştur.

HBS'nin hanımlarda görülme oranı erkeklere kıyasla fazladır. İsveç'de Dr. Ulfberg ve arkadaşları HBS'lilerin yüzde 6,1'ini erkek ve yüzde 13,9'unu hanım olarak bul­muştur

HBS tanı kriterleri nedir?

Yaşı nispeten ileri kişilerde (60 yaş ve yukarısı), genel­likle akşam ve gece uyku saatlerinde bazen de gündüzleri uzun süren dinlenme veya hareketsizlik hallerinde, uyanık halden uyuklama ve uykuya geçiş sürecinde, genellikle ba­caklarda ortaya çıkan duyu ve motor (hareket) bozukluk­lar görülmesidir. Geceleri, belirtilere bağlı sık uyanmalar ve yeniden her uyumaya geçişte belirtilerin tekrarlaması, kronik uyku kaybına (uykusuzluğa) sebep olan önemli bir faktördür.

A. Ana kriterler tanı koymak için birincil özelliklerdir. Bunlar;

1. Genellikle bacaklarda, karşı konulması güç, bacak­ların içinde hareket varmış gibi veya hareket ettirme dür­tüsü şeklinde duyu algılama bozukluğu (bacaklarda derin­lerde aktif bir şeyin hissedilmesi) ve bazen bunlara gene bacaklarda yeri tam gösterilemeyen ve ne cins olduğu (ağ­rı, sıcak-soğuk vb.) tam olarak tanımlanamayan (non-dis-crımınatıf), sübjektif rahatsız edici duyuların (parestezıle-rin) eşlik etmesidir.

Duyu bozuklukları, HBS olgularının 1/3 veya Vı'sinde ağrılı olabilir. Hastalar, birbirinden farklı olan ve yukarıda belirtilen bu iki örnek duyu algılama bozukluğunu ayırt edemez veya aralarında bir ilişki kuramaz. İkisini birden tanımlar.

Duyu algılama bozukluğu, bacaklarda derinde -kemik­ler düzeyinde- algılanır. Bazen kollarda, nadiren yüzde de görülebilirse de bacaklarda her zaman hakimdir. Hastala­ra, "şikâyetlerin nerede" diye sorulduğunda, genellikle ba­caklarını gösterirler.

2. Belirtilerin 24 saat içinde (sirkadiyen olarak) akşam ve gece saatlerinde belirgin iken sabaha karşı kendiliğin­den düzelme gösterip gündüzleri olmaması.
3. Semptomların (belirtilerin) uzun süren istirahat veya hareketsizlik hallerinde de başlaması veya şiddetlenmesi. İstirahat uzadıkça, semptomların çıkışının daha da kolay­laşması.
4. Yataktan kalkma ve yürümekle belirtilerde kısa sü­reli, geçici de olsa düzelme olması tanıda önemlidir.

Hareket ettirme dürtüsü algılaması ve rahatsız edici duyular, bedeni germe ve hareketle-ayağa kalkıp dik pos-türde (duruş), iki ayak üstünde yürümeyle kısmen, geçici olarak düzelir. Motor aktivite devam ettikçe belirtilerde düzelme sürer. Bu düzelme her zaman tam değildir ve has­talar duyuların sadece bastırıldığının farkındadır.

Yukarıdaki dört kriterin hepsinin birlikte bulunması tanı için esastır. Birinin bulunmaması tanıya şüphe getirir. Kriterler, tanı koymada yüzde 90 oranında yeterli bulun­muştur.

B. Tanıyı destekleyen diğer özellikler:

Gerekli olmasa da aşağıdakilerin bulunması, şüpheli olgularda tanıyı güçlendirir.

1. Aile öyküsü: HBS'li hastanın birinci derece akraba­larında benzer yakınmaların görülmesi ailesinde HBS'li ol­mayan hastalara göre üç-beş kez fazladır. Hastaların yak­laşık yüzde 65'inde ailevi oluş saptanmıştır.
2. Dopaminerjik ilaçlara cevap: HBS'li hastaların he­men hepsi düşük dozdaki 1-dopa veya dopaminerjik ilaçlara başlangıçta olumlu cevap verir. Bu da tanıyı destekleye­bilir.
3. Periyodik bacak-kol hareketleri: Çoğunlukla bacak­larda daha sık, genellikle uykuda, bazen de uyanıkken is­tem dışı çıkan, bacakların ikisinde birden ani sıçrama ha­reketleridir. Devamı dakikadan saatlere sürebilir.

C. HBS'nin birlikte olması olası klinik tablolar:

1. Demir eksikliği anemisi (kansızlık), gebelik ve son dönem böbrek hastalığında HBS belirtileri çıkabilir. Kan­da demir düzeyi saptanması uygun olur.
2. Uyku bozukluğu olup-olmadığı mutlaka sorulmalı­dır. Uykusuzluk, hastaların en önemli yakınmasıdır. Hafif şiddetteki olgularda, uykusuzluk önemli olmayabilir. HBS dışında, yani birlikte psikofizyolojik (gerilim veya sıkıntı­ya bağlı) uyku bozukluğu da çeken HBS olguları olabile­ceğini de unutmamak gerekir.
3. HBS'li hastalarda nörolojik muayene genellikle nor­maldir. Tanıda, bütün gece uykusu elektroensefalografisi (EEG) çekilmesi şart değildir. Özel laboratuvar incelemele­rinin tanıda katkıları yoktur. HBS tanısı, hastanın öyküsü ve yukarıdaki kriterlere göre konur.

Duyu belirtilerini tanımlamak için hastaların kullandığı deyimler nelerdir?

Hastadan hastaya değişebilir; hoş olmayan duyular, da­marlarda kurtlar veya böceklerin dolaşması, yahut da kolalı içecek köpürmesi sesi, deri altında kaşıntı, bacaklar­da delirme, elektrik akımı geçiyor hissi gibi. Kemik düze­yinde diş ağrısı kadar şiddetli ağrı, çekilme, yırtılma, ka­şınma hissi, bacakları mutlaka hareket ettirme dürtüsü al­gılaması vb.

HBS'de duyu belirtilerinin bazı olgularda ağrılı olması­nın nedeni biliniyor mu?

Bu yön, tam olarak bilinmemektedir. Hayvan çalışma­ları, dopaminerjik hücreler üzerinde DA reseptörlerinden (dopamini salan organeller) başka, morfin cinsi madde-en-dojen morfin salan morfin reseptörlerin de bulunduğunu göstermiştir. "Mu" tipi morfin reseptörlerinin HBS'de et­kili olabileceğini belirtmiştik. Dopamin sinir ağı çıkışların­da dopamin ve endojen morfin reseptörlerinin yan yana yerleşik olması ve bazen birlikte salınım yapmalarının amacının, dopaminin postsinapik (etki yaptığı en yakının­daki hücreler) etkisini artırmak ve gerektiğinde ağrı kon­trolünde de katkıda bulunmak olduğu düşünülmektedir.

HBS olgularının ağrılı olanlarında, dopamin iletisinde yetersizliğe neden olan ve ileride anlatacağımız gen açılı­mının (HBS'nin genetik bir hastalık olduğuna değinilecek­tir) kendini ağrılı ifade etmesi HBS olgularında etkenin yalnız dopamin reseptörlerini değil, aynı nöronların mor­fin reseptörlerini de görev kusuruna uğratmasına bağlana­bilir.

Morfin cinsi ilaçların HBS tedavisindeki rolü halen önemini korumaktadır.

HBS'de Periyodik Bacak-Kol Hareketleri (PLM) hak­kında neler biliyoruz?

Uykuda (sleep) çıkanlarına PLMS ve uyanıkken {ıvake) görülenlere PLMW adı verilir. HBS'li hastaların yaklaşık yüzde 82,5'inde veya daha fazlasında uykuda PLMS görü­lür. Ayrıca yaşlılarda, uyku bozukluğu çekenlerde, santral sinir sistemine etkili ilaç alıp ani kesenlerde ve Parkinson hastalarında da PLMS görülebilir. Bu nedenle PLMS'ler HBS'ye özel (spesifik) değildirler. PLMS bulunup-bulun-madığı yönünden hasta ve ailesine sorularak fikir edilinebilir. PLMS'ler, bütün gece uyku EEG'si çeken polisomnografı (PSG) cihazıyla kaydedilebilir. Alt bacakların ön yüz kasları {tibialis anterior) üzerinde deriye iki yanlı ya­pıştırılan yüzeyel elektrotlarla, bacak hareketleri de EEG kağıdına kaydedilebilir. 90 sn.'den az sürelerde tekrarlar­lar. En az dört tanesi arka arkayadır, dakikadan saate ka­dar değişen sürelerde (epizod) tekrarlarlar.

PLMS kaydını ilk kullanan İtalyan hekim Lugaresi ol­duğu halde (1965), Amerika ve dünyada rutin kullanımı Amerikalı Dr. Collemann'dan sonra (1980) olmuştur.

Kendiliğinden veya başka bir hastalık eşliğinde (sekon-der) çıkan HBS olgularının ayırımı nasıl olur?
Belirtilerin bir neden olmadan kendiliğinden çıktığı ol­gulara, nedeni bilinmeyen anlamında "primer", muhtemel tetikleyici nedeni bilinenlere "sekonder HBS olguları" de­nir. İki grup hastada da belirtiler aynıdır.

Primer HBS olgularında ailevi oluş ağır basar; 30 yaş altında başlar ve seyri devamlılık gösterir. İleri yaşta başla­yan olgularda genellikle ailevi yön açıkça ortaya kona­maz.