Padişah Evlilikleri
Osmanlı padişah evlilikleri, padişah olmanın ayrıcalığı, imparator olmanın gerekleri, İslamda birden fazla kadınla evlenebilme izni ve kimi nedenlerle normal evliliklerden olabildiğince ayrımlar gösterir. Sözgelimi, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk kurucusu Padişah Osman, Şeyh Edebali'nin toplumsal etkinliğinden yararlanmak için eşlerinden biri olarak Edebali'nin kızı Balhun Hatun'u seçti. Osman'ın oğlu Orhan, Türk olmayan Moğol anneden dünyaya geldi. Kendisi, Türk olmayan, adı sonradan değiştirilerek Nilüfer Hatun olan Rum asıllı Horofira'yla evlendi. Orhan'ın öteki iki eşinin adı da Prenses Asporçe ve Tedora'dır. Horofira'dan doğma Birinci Murat'ın ilk eşi, Bulgar Kralı İven Aleksandr'm Yahudi eşinden doğan kızı Marya'dır. Marya'nın adı daha sonra değiştirilerek Gülçiçek Hatun olmuştur. Öteki eşiyse, Bulgar Kralı Susmasunün kızı Tamara'dır. Bulgar asıllı Gülçiçek (Marya) Hatun'dan doğma Birinci Bayezid'in eşlerinden biri, Sırp Kralı Lazar'ın kızı Olivera, ötekiyse Bulgar asıllı Olga'dır. Sultan Bayezid'i izleyen Padişah Birinci Mehmet (Çelebi)'nin Veronika'dan doğma Murat, Ahmet, Yusuf; Anna'dan doğma Mahmut ve Sofia'dan doğma Kasım adında çocukları vardır. Çelebi Mehmet'ten sonra padişah olan Veronika'dan doğma İkinci Murat, Sırp asıllı Mara Despina ve İtalyan asıllı Stella'yla evlendi. Daha sonra adını değiştirerek Hüma Sultan olan Despina, İstanbul Fatihi İkinci Mehmet'in annesidir. Fatih Sultan Mahmet'in eş anlamında yaşamına giren kadınlar:
1. Rum Zaganos Paşa'nın kızı Kornelya (daha sonra adım değiştirerek Hatice Sultan olmuştur),
2. Trabzon Kralı Davit Kommen'in kızı Prenses Anna, 3. Mora Valisi'nin kızı Helen, 4. Phrantzes'in kızı Tamara, 5. Gülşah Hatun takma adıyla bir Fransız, 6. Bizans Prensesi İren, 7. Yargıcın kızı Maria'dır. Fatih, genellikle fethettiği yerlerin krallarının kizlarını kendisine eş almıştır. Fatih'ten sonra Osmanlı padişahı olan İkinci Bayezid'annesi Kornelya'dır. Bayezid'in Sırp, Rum, Romen, Bulgar asıllı eşlerinin adları: Beti, Anita, Suzi, litiana, Katherin, Nina, Martha ve Danilava'dır. İkinci Bayezid'i izleyen padişah Yavuz Sultan Selim'dir. Selim'in eşlerinden kimilerinin adları: Hafza Sultan olarak bilinen Lehistan Yahudisi Helga, Taçlı Hatun olarak bilinen Kırım Tatar Hükümdarı'nın kızı Katarina'dır. Selim Sultan'dan sonra taht'a geçen Kanuni Sultan Süleyman -Batılılar Ona "Muhteşem Sultan" derlerin evliliklerinde adları geçen yabancı eşlerinin adları şöyledir: Polonyalı Anna, Hürrem Sultan olarak ün yapan Rus Papazının kızı Roksalan Sultan ve Gülfen Sultan olarak bilinen Sicilyalı Rozilina'dır...
Osmanlı padişahlarının yabancılarla evlilik alışkanlıkları, Osmanlı'nın son dönemlerinde genellikle Kafkas güzellerine kaydı.
Osmanlı padişahları, Kanuni dönemine değin eşleri için nikah kıydırmazlar, Tanrının gölgesi olmanın ayrıcalığını kullanırlardı. Ne var ki, yasalar çıkartan ve onları özenle uygulayan Kanuni, tüm vatandaşları için uygulama zorunluğu olan nikah yasasını kendisi için de uyguladı.
Osmanlı Padişahlarının yabancılarla evlenme tutku ya da gereksinmesini Moğol (Mongol) İmparatorluğu'nda da görüyoruz. Moğollar, egemenlikleri altına aldıkları ülkelerin, örneğin Kore'nin genç, güzel ve de bakire kızlarını toplayıp İmparatorluk Sarayı'na götürür; onları önce eğitir, kendi dillerini öğretir sonra da, İmparator ya da Prenslere eş olarak sunarlardı
Gorucu Usulu Evlilik Nedir
Görücü Aracılığıyla Evlilik, Görücü Usulü Evlenme
Büyük kent ve köylerin dışında kasaba türü, ne köylü ne de kentli olan yaşam biçimlerinde kültürlerinde görücü yoluyla evlilik, yaygın bir uygun eşbulma tekniğidir. Bu türden kısmen kapalı toplumlarda genç erkek ve kızların kendi özgür istençleriyle eşlerini seçebilme şansları yok denecek düzeyde sınırlıdır. Evlenme çağına gelmiş, hatta bu çağı geçme sınırına yaklaşmış olanlar, görücü aracılığıyla evlemeye bir umar olarak sarılırlar. Görücü, çoğunluk tarafından bilinen, tanınan, sözüne güvenilen, orta yaşlı, yüzü gülen ve emeğini esirgemeyen, ağzı söz yapabilen, en önemlisi de sır tutabilen bir hanımdır. Görücüler, her evin kapısını eften püften bir bahaneyle rahatlıkla çalar, gittiği yerlerde kabul görür ve de ayrılırken -bu kez olmasa da gelecekte olması umuduyla- tekrar tekrar gelmesi istenerek uğurlanır. Görücü, yüzyüze görüşemeyen adaylara haber getirir, götürür; tarafların birbirleri hakkındaki düşüncelerini dinler, "elçide kusur aranmaz" diyerek de, gönderilen haberleri çekinmeden taraflara iletir. Hatta, isteniyorsa adayları, olay gerçekleşinceye değin saklı kalmak koşuluyla buluşturur. Görücülerin bu girişimleri, karşılıksız kalmaz; evlilik yönünde bir sonuca ulaşılırsa, her iki taraftan da yüklü armağanlar hakeder.
Günümüz Türkiye'sinde hala geçerliliği olan bu uygulama, bir Asya kültürü olan Kore Yarımadası'nda da uygulanır. Özellikle evlenme yaşı geçmekte olan adaylar (bu yaşın alt sınırı kızlar için 25, erkeler için 29'dur) ve de onların aileleri bu uygulamayı bir umar sayarlar. Kore'de, uygun adaylar bulunursa buluşmalar evlerde değil, herkesin rahatlıkla girip çıkabildiği otel oturma salonlarında ya da mahalle kahvelerinde gerçekleştirilir.
Büyük kent ve köylerin dışında kasaba türü, ne köylü ne de kentli olan yaşam biçimlerinde kültürlerinde görücü yoluyla evlilik, yaygın bir uygun eşbulma tekniğidir. Bu türden kısmen kapalı toplumlarda genç erkek ve kızların kendi özgür istençleriyle eşlerini seçebilme şansları yok denecek düzeyde sınırlıdır. Evlenme çağına gelmiş, hatta bu çağı geçme sınırına yaklaşmış olanlar, görücü aracılığıyla evlemeye bir umar olarak sarılırlar. Görücü, çoğunluk tarafından bilinen, tanınan, sözüne güvenilen, orta yaşlı, yüzü gülen ve emeğini esirgemeyen, ağzı söz yapabilen, en önemlisi de sır tutabilen bir hanımdır. Görücüler, her evin kapısını eften püften bir bahaneyle rahatlıkla çalar, gittiği yerlerde kabul görür ve de ayrılırken -bu kez olmasa da gelecekte olması umuduyla- tekrar tekrar gelmesi istenerek uğurlanır. Görücü, yüzyüze görüşemeyen adaylara haber getirir, götürür; tarafların birbirleri hakkındaki düşüncelerini dinler, "elçide kusur aranmaz" diyerek de, gönderilen haberleri çekinmeden taraflara iletir. Hatta, isteniyorsa adayları, olay gerçekleşinceye değin saklı kalmak koşuluyla buluşturur. Görücülerin bu girişimleri, karşılıksız kalmaz; evlilik yönünde bir sonuca ulaşılırsa, her iki taraftan da yüklü armağanlar hakeder.
Günümüz Türkiye'sinde hala geçerliliği olan bu uygulama, bir Asya kültürü olan Kore Yarımadası'nda da uygulanır. Özellikle evlenme yaşı geçmekte olan adaylar (bu yaşın alt sınırı kızlar için 25, erkeler için 29'dur) ve de onların aileleri bu uygulamayı bir umar sayarlar. Kore'de, uygun adaylar bulunursa buluşmalar evlerde değil, herkesin rahatlıkla girip çıkabildiği otel oturma salonlarında ya da mahalle kahvelerinde gerçekleştirilir.
Kiz Kacirarak Evlenme
Kız Kaçırarak Evlenme
Kaçırma eylemi -karşılıklı istek ve anlaşma dışında- zorlamaya, zorbalığa dayandığından; özellikle de "aile namusu" kavramıyla eşdeğerde tutulduğundan kimi yörelerde cinayete neden olur. Kaçırılma anında kızevi erkekleriyle kaçıran erkek evi tarafları arasında karşılıklı silahlı çatışma olabilir hatta bu çatışma, iki aile, iki oba, iki köy, iki aşiret arasında da olabilir. Dahası, çatışmada bir ölüm olayı gerçekleştiğinde kan davası başlayabilir. "Zordur almak bizden kızı" özdeyişinde olduğu gibi, kız kaçırmak her türden riski göze almak demektir.
Kaçıranlarla kaçırılanlar arasında araya girenlerin aracılığıyla bir uzlaşma sağlanmazsa olay, Polise (kırsal kesimlerde jandarmaya), oradan da adliyeye intikal eder.-Mahkemelerde "kız kaçırma" davaları azımsanmayacak ölçülerdedir.
Kimi durumlarda (anlaşmalı) kız babaevini gönüllü terkettiğinden, yaşı da yasal evlenme yaşına uygunsa, mahkemelerin de kız ailesinin de yapacakları pek bir şey yoktur. Ancak, kız babası öfkeyle, kızını evlatlıktan red edebilir. Bu durumlarda, kaçan (kaçırılan) kız, ilk doğumunu yaptıktan sonra, kucağında bebeğiyle babaevini ziyarete geldiğinde, töre gereği bağışlanır; kıraçtan, sulaktan birkaç dönüm tarla, sürüden davar torun adına- düğün armağanı olarak verilir, küslük de sona erer. Doğan çocukla evlilik meşruluk kazanmıştır (Balaman, 1983:89).
Kız kaçırmalar, kimi yörelerde cinayetlere neden olabilirken, kimi yöre ve etnik gruplarda bu olaya sıcak bakılır. Hatta, kaçırılmadan evlenenlere, horgörme (küçük görme) anlamında: "Ne olacak, sen kaçırılmaya bile değer bulunmadın" denilir. Günümüz kent (modern) evliliklerinde bile damadın, gelini gerdek odasına sokarken, kucağına alıp eşiği atlaması, kız kaçırmanın bir sempolik uygulaması sayılmaz mı ?
Anadoluda bir de, kız kaçırmanın yapma (sanal) uygulamasından söz edilir. Örneğin, kız yerine kızın bir eşyası başörtüsü (dazmalı) kaçırılır. Bu durumda, evlenecek erkek kızın başörtüsüne dokunduğunda, kız gerçekten kaçırılmış sayılır ve kızevi gönülsüz de olsa, düğün hazırlıklarına başlanır. Burada simgesel başörtüsü, bu evliliği zorlayan bir araç durumundadır. Bu türden eşya kaçırılarak gerçekleştirilen evliliklere "Dazmal Kaçırma Evliliği) adı verilir.
Kaçırma eylemi -karşılıklı istek ve anlaşma dışında- zorlamaya, zorbalığa dayandığından; özellikle de "aile namusu" kavramıyla eşdeğerde tutulduğundan kimi yörelerde cinayete neden olur. Kaçırılma anında kızevi erkekleriyle kaçıran erkek evi tarafları arasında karşılıklı silahlı çatışma olabilir hatta bu çatışma, iki aile, iki oba, iki köy, iki aşiret arasında da olabilir. Dahası, çatışmada bir ölüm olayı gerçekleştiğinde kan davası başlayabilir. "Zordur almak bizden kızı" özdeyişinde olduğu gibi, kız kaçırmak her türden riski göze almak demektir.
Kaçıranlarla kaçırılanlar arasında araya girenlerin aracılığıyla bir uzlaşma sağlanmazsa olay, Polise (kırsal kesimlerde jandarmaya), oradan da adliyeye intikal eder.-Mahkemelerde "kız kaçırma" davaları azımsanmayacak ölçülerdedir.
Kimi durumlarda (anlaşmalı) kız babaevini gönüllü terkettiğinden, yaşı da yasal evlenme yaşına uygunsa, mahkemelerin de kız ailesinin de yapacakları pek bir şey yoktur. Ancak, kız babası öfkeyle, kızını evlatlıktan red edebilir. Bu durumlarda, kaçan (kaçırılan) kız, ilk doğumunu yaptıktan sonra, kucağında bebeğiyle babaevini ziyarete geldiğinde, töre gereği bağışlanır; kıraçtan, sulaktan birkaç dönüm tarla, sürüden davar torun adına- düğün armağanı olarak verilir, küslük de sona erer. Doğan çocukla evlilik meşruluk kazanmıştır (Balaman, 1983:89).
Kız kaçırmalar, kimi yörelerde cinayetlere neden olabilirken, kimi yöre ve etnik gruplarda bu olaya sıcak bakılır. Hatta, kaçırılmadan evlenenlere, horgörme (küçük görme) anlamında: "Ne olacak, sen kaçırılmaya bile değer bulunmadın" denilir. Günümüz kent (modern) evliliklerinde bile damadın, gelini gerdek odasına sokarken, kucağına alıp eşiği atlaması, kız kaçırmanın bir sempolik uygulaması sayılmaz mı ?
Anadoluda bir de, kız kaçırmanın yapma (sanal) uygulamasından söz edilir. Örneğin, kız yerine kızın bir eşyası başörtüsü (dazmalı) kaçırılır. Bu durumda, evlenecek erkek kızın başörtüsüne dokunduğunda, kız gerçekten kaçırılmış sayılır ve kızevi gönülsüz de olsa, düğün hazırlıklarına başlanır. Burada simgesel başörtüsü, bu evliliği zorlayan bir araç durumundadır. Bu türden eşya kaçırılarak gerçekleştirilen evliliklere "Dazmal Kaçırma Evliliği) adı verilir.
Otura Kalma Evlilik Turu
Otura Kalma Tür Evlilik
Geleneksel köy toplumlarımızda evlenme olgusu, kent toplumlarınkinden farklı, izlenmesi zorunlu, kimi törenleri gerektirir. Örneğin "dua töreni" ile başlayan söz kesme,"nişan", "şerbet", "biçi", "kına", "düğün" ve düğün sonrası "duvak töreni ile biter. Ne var ki, "söz kesme"den, "duvak"a ulaşan bütün bu aşamalar normal evliliklerde izlenen bir süreçtir. Normal olmayan evlilik, yani evlenmenin özel durumu olan "kız kaçırma" ve benzeri durumlarda bu törenler tümden çiğnenir. Kök nedenleri sosyolojik araştırmaları gerektiren bu türden sıra dışı sayılacak evliliklerin bir başkası da "otura kalma" dır. İlk kez araştırma köyümüz "TE-VE" (eski adı Tekke; yeni adı Verimli)'de karşılaştığımız "otura kalma"yi gözlemlerimize dayanarak anlatmaya çalışacağız.
Köylük yerde kız kaçırma, oğlanın gözüne kestirdiği, yani kendisine eş seçtiği kızı, zorla ya da gönül rızasıyla ve arkadaşlarının yardımı ile kaçırmasıdır. Genellikle kır toplumlarında görülen kız kaçırmanın bir başka türü de kızın oğlanı kaçırmasıdır.
Bohçasını koltuğuna alan kız, ilişki kurduğu oğlanın evine gider, oturur. Bu tür kaçmaya yerel dilde, "otura kalma" adı verilir.
Kızılcahamam'ın bir dağ köyü (Te-Ve) gençlerinden "A", yaşı henüz 15 olmasına karşın, askerde ölen ağabeyinin iki çocuklu karısını, aile baskısı ile, kendisine eş seçmek zorunda kalır. Gelin, aynı evin gelini, aynı çocukların anası ama, karılık rolü değişik. Bu kez gelin, imam nikahı ile evlendirildiği kayınbiraderine karılık hizmeti yapmak zorunda. Karı-koca ilişkileri, "A" askerden dönene dek, hoşnutsuz görülmeden devam eder. "A" askerlikdönüşü, kendisine verilen değerin bilinci içinde, daha iyi giyinir, daha yetişkin görünür ve biraz da etrafı ile ilgilenir. Bu arada kendine uygun olan yaşdaşı komşu kızını izlemekte de geç kalmaz. Önce göz-göze kurulan ilişki, sonra samanlıkta, koyun ararken ağılda, el-ele, diz-dize devam eder; birbirlerine sözler verilir. "Aşıkın dünyayı kör ve sağır sandığı" özdeyimi, yavukluların ilişkilerinin köy içinde tez elden duyulmasıyla bir kez daha kanıtlanmış olur. Kız babası, "ölürüm de kızımı, yaşdaşı da olsa, evli adama kapatma (metres, ikinci kadın) olarak virmem" der. Der ama kızla oğlan arasında haberler de gider, gelir; gizli buluşmalar devam eder.
Geleneksel köy toplumlarımızda evlenme olgusu, kent toplumlarınkinden farklı, izlenmesi zorunlu, kimi törenleri gerektirir. Örneğin "dua töreni" ile başlayan söz kesme,"nişan", "şerbet", "biçi", "kına", "düğün" ve düğün sonrası "duvak töreni ile biter. Ne var ki, "söz kesme"den, "duvak"a ulaşan bütün bu aşamalar normal evliliklerde izlenen bir süreçtir. Normal olmayan evlilik, yani evlenmenin özel durumu olan "kız kaçırma" ve benzeri durumlarda bu törenler tümden çiğnenir. Kök nedenleri sosyolojik araştırmaları gerektiren bu türden sıra dışı sayılacak evliliklerin bir başkası da "otura kalma" dır. İlk kez araştırma köyümüz "TE-VE" (eski adı Tekke; yeni adı Verimli)'de karşılaştığımız "otura kalma"yi gözlemlerimize dayanarak anlatmaya çalışacağız.
Köylük yerde kız kaçırma, oğlanın gözüne kestirdiği, yani kendisine eş seçtiği kızı, zorla ya da gönül rızasıyla ve arkadaşlarının yardımı ile kaçırmasıdır. Genellikle kır toplumlarında görülen kız kaçırmanın bir başka türü de kızın oğlanı kaçırmasıdır.
Bohçasını koltuğuna alan kız, ilişki kurduğu oğlanın evine gider, oturur. Bu tür kaçmaya yerel dilde, "otura kalma" adı verilir.
Kızılcahamam'ın bir dağ köyü (Te-Ve) gençlerinden "A", yaşı henüz 15 olmasına karşın, askerde ölen ağabeyinin iki çocuklu karısını, aile baskısı ile, kendisine eş seçmek zorunda kalır. Gelin, aynı evin gelini, aynı çocukların anası ama, karılık rolü değişik. Bu kez gelin, imam nikahı ile evlendirildiği kayınbiraderine karılık hizmeti yapmak zorunda. Karı-koca ilişkileri, "A" askerden dönene dek, hoşnutsuz görülmeden devam eder. "A" askerlikdönüşü, kendisine verilen değerin bilinci içinde, daha iyi giyinir, daha yetişkin görünür ve biraz da etrafı ile ilgilenir. Bu arada kendine uygun olan yaşdaşı komşu kızını izlemekte de geç kalmaz. Önce göz-göze kurulan ilişki, sonra samanlıkta, koyun ararken ağılda, el-ele, diz-dize devam eder; birbirlerine sözler verilir. "Aşıkın dünyayı kör ve sağır sandığı" özdeyimi, yavukluların ilişkilerinin köy içinde tez elden duyulmasıyla bir kez daha kanıtlanmış olur. Kız babası, "ölürüm de kızımı, yaşdaşı da olsa, evli adama kapatma (metres, ikinci kadın) olarak virmem" der. Der ama kızla oğlan arasında haberler de gider, gelir; gizli buluşmalar devam eder.
Bircok Erkegin Bircok Baciyla Evliligi
Bir Dizi Erkeğin Bir Dizi Bacıyla Bireysel Evliliği
Genellikle ülkemizin bir çok yöresinde özellikle, Çerkez topluluklarında rastlanan bu tercihli evlilik türü, ergen erkek kardeşlerin, akraba ya da akraba olmayan bir ailenin ergen kızlarıyla yaşamlarını bireysel olarak birleştirmeleri olayıdır. Ancak bunun kesinlikle bir grup evliliği olmadığını belirtmek isteriz. Bu evlilikte her birey kendi eşinin sahibi ve çocuklarının anne babalarıdırlar.
Kır ve kasaba tür yaşamda yaygınlığı olan bu evlilikte, erkek evine ilk giren gelinin kendinden sonrakilerin evliliğini oluşturmada etkin rolü vardır. Gelin, ergen kız kardeşlerinin yabandan birilerine gitmeleri yerine kendisinin gelin geldiği aileye girmelerini yeğler ve konuyu kocasına da duyurarak kız kardeşleriyle kayınbiraderleri arasında bir anlamda "el birlerlik" (çöpçatanlık) yapar. Zaten birinci evlilik nedeniyle aileler birbirleriyle dünürcülük yoluyla hısım olmuşlardır. Her iki ailenin de ergen çocuklarının varlığı ve yaşlarının uygunluğu evliliğin oluşmasında büyük etkendir. Her iki tarafta evlendirecekleri oğulları ve kızları için başka birilerini aramaya gerek duymayacaklardır; doğaldır ki, ilk evlilikten her iki tarafın da hoşnut olmaları koşulu geçerlidir.
Taygeldi evlilikte dul anne ve dul babanın birbirleriyle evlenmeleri dışında, üç erkek kardeşin, üç kız kardeşle evlenmeleri de sözüne ettiğimiz evlilik türüne bir örnektir.
Bu evlilik türünde, erkek kardeşler birbirlerine bacanak, kız kardeşler birbirlerine elti olacaklardır. Evlilikten doğan çocuklar, teyzelerinin kocalarına enişte yerine, amca, amcalarının karılarına da yenge yerine teyze diyeceklerdir. Öteki taraftan, çocuklar, birbirlerine hem amca hem de teyze çocukları olacaklardır,
Bu tür evlilikler, ailelerde çocuk sayısının fazla olması sonucunda gerçekleşeceğinden, ancak, çok çocuklu ailelerde rastlanmaktadır.
Genellikle ülkemizin bir çok yöresinde özellikle, Çerkez topluluklarında rastlanan bu tercihli evlilik türü, ergen erkek kardeşlerin, akraba ya da akraba olmayan bir ailenin ergen kızlarıyla yaşamlarını bireysel olarak birleştirmeleri olayıdır. Ancak bunun kesinlikle bir grup evliliği olmadığını belirtmek isteriz. Bu evlilikte her birey kendi eşinin sahibi ve çocuklarının anne babalarıdırlar.
Kır ve kasaba tür yaşamda yaygınlığı olan bu evlilikte, erkek evine ilk giren gelinin kendinden sonrakilerin evliliğini oluşturmada etkin rolü vardır. Gelin, ergen kız kardeşlerinin yabandan birilerine gitmeleri yerine kendisinin gelin geldiği aileye girmelerini yeğler ve konuyu kocasına da duyurarak kız kardeşleriyle kayınbiraderleri arasında bir anlamda "el birlerlik" (çöpçatanlık) yapar. Zaten birinci evlilik nedeniyle aileler birbirleriyle dünürcülük yoluyla hısım olmuşlardır. Her iki ailenin de ergen çocuklarının varlığı ve yaşlarının uygunluğu evliliğin oluşmasında büyük etkendir. Her iki tarafta evlendirecekleri oğulları ve kızları için başka birilerini aramaya gerek duymayacaklardır; doğaldır ki, ilk evlilikten her iki tarafın da hoşnut olmaları koşulu geçerlidir.
Taygeldi evlilikte dul anne ve dul babanın birbirleriyle evlenmeleri dışında, üç erkek kardeşin, üç kız kardeşle evlenmeleri de sözüne ettiğimiz evlilik türüne bir örnektir.
Bu evlilik türünde, erkek kardeşler birbirlerine bacanak, kız kardeşler birbirlerine elti olacaklardır. Evlilikten doğan çocuklar, teyzelerinin kocalarına enişte yerine, amca, amcalarının karılarına da yenge yerine teyze diyeceklerdir. Öteki taraftan, çocuklar, birbirlerine hem amca hem de teyze çocukları olacaklardır,
Bu tür evlilikler, ailelerde çocuk sayısının fazla olması sonucunda gerçekleşeceğinden, ancak, çok çocuklu ailelerde rastlanmaktadır.
Kardes Cocuklari Evliligi
Kardeş Çocukları Evliliği
Tercihli evlilikler arasında saydığımız kardeş çocukları evliliği; amca, teyze ve dayı, hala çocuklarının birbirleriyle gerçekleştirdikleri soya (kana) dayalı bir akraba evliliğidir.
Eş seçiminin bireylerin kendi eğilimlerine bırakıldığı yani serbest ve özgür olduğu, ekonomik özgürlüğün, mekansal hareketliliğin var olduğu yaşam biçimlerinde akrabalar arası evliliğin çok az olabileceğini bir varsayım olarak düşünebiliriz. Buna karşın, çok büyük kentlerden (metropoliten) büyük kentlere, kentlerden kasaba ve köy yerleşim birimlerine doğru uzandığımızda akrabalar arası evlilik olgusunun arttığını görürüz. Ailelerin çocukları üzerindeki denetimin yoğun, hareketliliğin az olduğu ve bireylerin aileleri ve birbirlerine ekonomik bağımlılıkları gibi nedenler böyle bir sonucun oluşmasında temel etkendir.
Toplumlar, tarihler boyunca akraba evliliklerine kimi kısıtlamalar koymuşlardır. Bu kısıtlamalardan bir kısmı genetik açıdan yerinde olmasına karşın, çoğu aile düzeni ve dirliğini sağlamaya yöneliktir.
Evlenmeler, seyrek olarak alışılmışın dışında olur. "En iyi eş komşu kızıdır" sayıltısı, bildik birileriyle evlenmenin yaygınlığını, beklentilere uygunluğunu kanıtlamaktadır. Evlilikte yakın komşu ve akraba dışına çıkma, mekansal hareketliliğin artmasıyla doğru orantılıdır. Örneğin bisikletin bulunmasından önce, bir Kuzey İtalyalı, eşini altı yüz metre genişliğindeki bir alandan seçerken, bisikletin bulunmasıyla bu alan, bin altı yüz metreye sıçramıştır
a. Gen Sorunu
Erkek ve kız kardeşlerde genellikle genlerin yarısı birbirine eşittir. Baba ve kızlarının; anne ve oğullarının genlerinin yarısı birbirine eşittir. Gen ortaklığının oranları, akrabalık uzaklaştıkça küçülür. Torunlar dedelerinin genlerinin 1/4'üne ortaktırlar. Her kuşakta 1/2 uzaklaşma olacağından dede ve torun arasında iki kuşak söz konusu olduğuna göre ortak gen olasılığı; 1/2 x 1/2 = 1/4 olacaktır.Kardeş çocuklarının kalıtsal yapılarında en fazla 1/8 oranında ortak gen taşıma olasılıkları vardır.
Akraba evliliklerinde zararlı olan genlerin (baskın ya da çekinik) ortaya çıkması, genetik bozukluklara yol açar. Her insanda zararlı genler vardır. Ancak, bu genlerin her iki cinste de ortak gen olarak bulunması ve oraya çıkması çocuklar üzerinde olumsuz sonuç doğuracaktır. Ne denli ortak genden uzak kalınırsa genetik sakıncadan da o denli uzaklaşılmış olunacaktır. ABD'de kardeş çocukları evliliklerinden doğan çocukların on yaşlarına kadar ölüm oranı % 8.1 dir. Bu oran akraba olmayan evli çiftlerin çocuklarında ise % 2.4 dür
b. Yasalar
Çeşitli ülkeler, akraba evliliklerini yasaklayan yasalara sahiptir. Sözgelimi İsrail'de amca - yeğen evliliklerine izin verilmekte, teyze - yeğen, hala – yeğen evlilikleriyse yasak sayılmaktadır. ingiltere'de 1949'da yürürlüğe giren Evlilik Yasası, on çeşit akrabalık evliliğini uygun görür. Buna göre bir erkek, ölmüş ya da boşanmış karısının, 1-Kızkardeşi. 2-Teyzesi, 3-Halası, 4, 5-Yeğenleri, 6-Erkek kardeşinin, 7-Dayısının, 8-Amcasının ve 9,10-Yeğenlerinin karısıyla evlenebilir
Müslüman erkekler aynı zamanda dört kadınla evlenebilirler. Evlenemeyecekleri yasakları ise Kuran'ın Nisa suresinin 22. ve 23.ayetleri belirler: "Babalarınızın evlendikleri kadınla sakın evlenmeyiniz Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızdan olma üvey kızlarınız, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birlikte almak size haram edildi".
Batı dillerinde yayımlanan sosyal antropolojik araştırmalarda kardeş çocukları evlilikleri, "Paralel Kuzen Evliliği" ve "Çapraz Kuzen Evliliği" gibi iki ayrı sınıfta gruplandırılır. Biz bu gruplamaya yeni bir şey eklemekten öte, yörel dilde kullanılan terimleri getirdik. Örneğin, aynı cinsten kardeşlerin çocuklarının evliliğine, "Koşut Kardeş Çocukları Evliliği"; ayrı cinsten kardeşlerin çocuklarının evliliğineyse "Aykırı Kardeş Çocukları Evliliği" dedik.
Kırsal yaşamda, özel durumlar dışında kardeş çocukları evliliği, beklenen, yakıştırılan ve doğal kabul edilen bir durumdur. "Evde kalmış kızın günahı amca oğlunun" atasözü bu beklentiyi ve yakıştırmayı doğrular niteliktedir. Oğullarının yabandan birisiyle evlenmesi durumunda oğlan evi, çocuklarının heder olduğunu, başkaları tarafından kandırıldığını düşünür. Daha da ötesi, yakıştırılan kardeş çocukları arasındaki kızların, haklarının yenildiği biçiminde düşünülür. Yabana verilmiş bir kızın mutluluğu şansa bağlanırken tersinin günahı, kardeş çocukları erkeklerinin kıza talip olmalarında aranır ve akraba tümüyle suçlanır. Zaten kız yabana verilirken kesenkes, amcalara, halalara, dayı ve teyzelere sorulup izinlerinin alınmasının temelinde bu beklenti ya da adet yatar.
Tercihli evlilikler arasında saydığımız kardeş çocukları evliliği; amca, teyze ve dayı, hala çocuklarının birbirleriyle gerçekleştirdikleri soya (kana) dayalı bir akraba evliliğidir.
Eş seçiminin bireylerin kendi eğilimlerine bırakıldığı yani serbest ve özgür olduğu, ekonomik özgürlüğün, mekansal hareketliliğin var olduğu yaşam biçimlerinde akrabalar arası evliliğin çok az olabileceğini bir varsayım olarak düşünebiliriz. Buna karşın, çok büyük kentlerden (metropoliten) büyük kentlere, kentlerden kasaba ve köy yerleşim birimlerine doğru uzandığımızda akrabalar arası evlilik olgusunun arttığını görürüz. Ailelerin çocukları üzerindeki denetimin yoğun, hareketliliğin az olduğu ve bireylerin aileleri ve birbirlerine ekonomik bağımlılıkları gibi nedenler böyle bir sonucun oluşmasında temel etkendir.
Toplumlar, tarihler boyunca akraba evliliklerine kimi kısıtlamalar koymuşlardır. Bu kısıtlamalardan bir kısmı genetik açıdan yerinde olmasına karşın, çoğu aile düzeni ve dirliğini sağlamaya yöneliktir.
Evlenmeler, seyrek olarak alışılmışın dışında olur. "En iyi eş komşu kızıdır" sayıltısı, bildik birileriyle evlenmenin yaygınlığını, beklentilere uygunluğunu kanıtlamaktadır. Evlilikte yakın komşu ve akraba dışına çıkma, mekansal hareketliliğin artmasıyla doğru orantılıdır. Örneğin bisikletin bulunmasından önce, bir Kuzey İtalyalı, eşini altı yüz metre genişliğindeki bir alandan seçerken, bisikletin bulunmasıyla bu alan, bin altı yüz metreye sıçramıştır
a. Gen Sorunu
Erkek ve kız kardeşlerde genellikle genlerin yarısı birbirine eşittir. Baba ve kızlarının; anne ve oğullarının genlerinin yarısı birbirine eşittir. Gen ortaklığının oranları, akrabalık uzaklaştıkça küçülür. Torunlar dedelerinin genlerinin 1/4'üne ortaktırlar. Her kuşakta 1/2 uzaklaşma olacağından dede ve torun arasında iki kuşak söz konusu olduğuna göre ortak gen olasılığı; 1/2 x 1/2 = 1/4 olacaktır.Kardeş çocuklarının kalıtsal yapılarında en fazla 1/8 oranında ortak gen taşıma olasılıkları vardır.
Akraba evliliklerinde zararlı olan genlerin (baskın ya da çekinik) ortaya çıkması, genetik bozukluklara yol açar. Her insanda zararlı genler vardır. Ancak, bu genlerin her iki cinste de ortak gen olarak bulunması ve oraya çıkması çocuklar üzerinde olumsuz sonuç doğuracaktır. Ne denli ortak genden uzak kalınırsa genetik sakıncadan da o denli uzaklaşılmış olunacaktır. ABD'de kardeş çocukları evliliklerinden doğan çocukların on yaşlarına kadar ölüm oranı % 8.1 dir. Bu oran akraba olmayan evli çiftlerin çocuklarında ise % 2.4 dür
b. Yasalar
Çeşitli ülkeler, akraba evliliklerini yasaklayan yasalara sahiptir. Sözgelimi İsrail'de amca - yeğen evliliklerine izin verilmekte, teyze - yeğen, hala – yeğen evlilikleriyse yasak sayılmaktadır. ingiltere'de 1949'da yürürlüğe giren Evlilik Yasası, on çeşit akrabalık evliliğini uygun görür. Buna göre bir erkek, ölmüş ya da boşanmış karısının, 1-Kızkardeşi. 2-Teyzesi, 3-Halası, 4, 5-Yeğenleri, 6-Erkek kardeşinin, 7-Dayısının, 8-Amcasının ve 9,10-Yeğenlerinin karısıyla evlenebilir
Müslüman erkekler aynı zamanda dört kadınla evlenebilirler. Evlenemeyecekleri yasakları ise Kuran'ın Nisa suresinin 22. ve 23.ayetleri belirler: "Babalarınızın evlendikleri kadınla sakın evlenmeyiniz Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızdan olma üvey kızlarınız, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birlikte almak size haram edildi".
Batı dillerinde yayımlanan sosyal antropolojik araştırmalarda kardeş çocukları evlilikleri, "Paralel Kuzen Evliliği" ve "Çapraz Kuzen Evliliği" gibi iki ayrı sınıfta gruplandırılır. Biz bu gruplamaya yeni bir şey eklemekten öte, yörel dilde kullanılan terimleri getirdik. Örneğin, aynı cinsten kardeşlerin çocuklarının evliliğine, "Koşut Kardeş Çocukları Evliliği"; ayrı cinsten kardeşlerin çocuklarının evliliğineyse "Aykırı Kardeş Çocukları Evliliği" dedik.
Kırsal yaşamda, özel durumlar dışında kardeş çocukları evliliği, beklenen, yakıştırılan ve doğal kabul edilen bir durumdur. "Evde kalmış kızın günahı amca oğlunun" atasözü bu beklentiyi ve yakıştırmayı doğrular niteliktedir. Oğullarının yabandan birisiyle evlenmesi durumunda oğlan evi, çocuklarının heder olduğunu, başkaları tarafından kandırıldığını düşünür. Daha da ötesi, yakıştırılan kardeş çocukları arasındaki kızların, haklarının yenildiği biçiminde düşünülür. Yabana verilmiş bir kızın mutluluğu şansa bağlanırken tersinin günahı, kardeş çocukları erkeklerinin kıza talip olmalarında aranır ve akraba tümüyle suçlanır. Zaten kız yabana verilirken kesenkes, amcalara, halalara, dayı ve teyzelere sorulup izinlerinin alınmasının temelinde bu beklenti ya da adet yatar.
Kayinbiraderle Evlilik
Kayınbiraderle Evlilik
Kocasını kaybeden dul kadının, kocasının erkek kardeşiyle evlenmesi olayıdır. Başka bir deyişle, yenge-kayınbirader evliliğinden oluşan bir tercihli evlilik türüdür.
Ülkemiz geleneksel yaşam biçiminde yaygın olan kayınbiraderle evlilik, kimi yörelerde ayrı şekilde uygulanır. Sözgelimi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulanması zorunlu töre gücünde bir kural vardır. Bu kurala göre, dul kadın kesinlikle, ölen kocasının ağabeyiyle evlenemez, ancak kocasının küçüğü olan kayınbiraderiyle evlenebilir. İnanca göre, gelin koca evine geldiğinde, kocasının büyük kardeşlerini "ağabey", küçüklerini de adlarıyla seslemiş, çağırmıştır. "Ağabey" dediği büyük kayınbiraderler, gelinin gerçek ağabeyi kabul edileceğinden "nikah düşmez" inancı yaygındır. Ne var ki, ülkemiz batı yörelerinde araştırmamıza konu üç köyden birinde de rastlandığı gibi- böyle bir ayrım söz konusu edilmemektedir9. Dul gelin gerektiğinde kocasının büyük kardeşi "ağabeyi"nle de evlenebilmektedir (Necati Cumalı'nın Susuz Yaz öyküsünde ve aynı isimli filmde de bu konu tüm açıklığıyla görülmektedir).
Bu tür evliliklerde yeni koca, dul kadının çocuklarının hem üvey babası hem de amcaları konumundadır. Böylece çocuklar babasızlık güçlüğü çekmeyecekler, taşınır ve taşınmaz mallar dağıtmayacak, ev sırları dışarıya çıkmayacak, büyük babanın aile üzerindeki otoritesi ve denetimi de devam edecektir. Geleneksel kültürde, kültürel değerler ve beklentiler zaten bu yönde olduğundan, evlilik doğal sayılacak, alışılmışın dışında görülmeyecektir. Ancak kimi öykü, oyun ve türkülere konu olan bu evliliğin, evlilik doğasına ters düşen çelişkileri de vardır. Örneğin, kayınbiraderle evlenmeyi zorlayan yukarıda saydığımız gerekçeler üzerindeki ödünsüz, katı tutum sonucu, dul kadının yabandan biriyle evliliğine izin verilmez. Evde uygun yaşta ve durumda bir kayınbiraderin bulunmadığı durumda dul gelin, çocuğu yaşındaki küçük oğlanla (kayınbiraderle) nikahlanır. Böylesi uçta örneklerin çok olmaması ülkemiz açısından sevindiricidir.
Kocasını kaybeden dul kadının, kocasının erkek kardeşiyle evlenmesi olayıdır. Başka bir deyişle, yenge-kayınbirader evliliğinden oluşan bir tercihli evlilik türüdür.
Ülkemiz geleneksel yaşam biçiminde yaygın olan kayınbiraderle evlilik, kimi yörelerde ayrı şekilde uygulanır. Sözgelimi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulanması zorunlu töre gücünde bir kural vardır. Bu kurala göre, dul kadın kesinlikle, ölen kocasının ağabeyiyle evlenemez, ancak kocasının küçüğü olan kayınbiraderiyle evlenebilir. İnanca göre, gelin koca evine geldiğinde, kocasının büyük kardeşlerini "ağabey", küçüklerini de adlarıyla seslemiş, çağırmıştır. "Ağabey" dediği büyük kayınbiraderler, gelinin gerçek ağabeyi kabul edileceğinden "nikah düşmez" inancı yaygındır. Ne var ki, ülkemiz batı yörelerinde araştırmamıza konu üç köyden birinde de rastlandığı gibi- böyle bir ayrım söz konusu edilmemektedir9. Dul gelin gerektiğinde kocasının büyük kardeşi "ağabeyi"nle de evlenebilmektedir (Necati Cumalı'nın Susuz Yaz öyküsünde ve aynı isimli filmde de bu konu tüm açıklığıyla görülmektedir).
Bu tür evliliklerde yeni koca, dul kadının çocuklarının hem üvey babası hem de amcaları konumundadır. Böylece çocuklar babasızlık güçlüğü çekmeyecekler, taşınır ve taşınmaz mallar dağıtmayacak, ev sırları dışarıya çıkmayacak, büyük babanın aile üzerindeki otoritesi ve denetimi de devam edecektir. Geleneksel kültürde, kültürel değerler ve beklentiler zaten bu yönde olduğundan, evlilik doğal sayılacak, alışılmışın dışında görülmeyecektir. Ancak kimi öykü, oyun ve türkülere konu olan bu evliliğin, evlilik doğasına ters düşen çelişkileri de vardır. Örneğin, kayınbiraderle evlenmeyi zorlayan yukarıda saydığımız gerekçeler üzerindeki ödünsüz, katı tutum sonucu, dul kadının yabandan biriyle evliliğine izin verilmez. Evde uygun yaşta ve durumda bir kayınbiraderin bulunmadığı durumda dul gelin, çocuğu yaşındaki küçük oğlanla (kayınbiraderle) nikahlanır. Böylesi uçta örneklerin çok olmaması ülkemiz açısından sevindiricidir.
Baldizla Evlilik Turu
Baldızla Evlilik, Evlilik Türleri
Ülkemizin kimi yörelerinde yasaklanmış bir evlilik türü olarak karşımıza çıkmasına karşın (Erdentuğ, 1959: 27, baldıza gerçek bacı gözüyle bakıldığım saptamıştır), bir çok yörede yaygınlığına tanık olduğumuz baldızla evlilik, karısı ölen dul erkeğin, çocuklarına-teyzenin bir yabancıdan daha iyi annelik yappoağı sayıltısından hareketle ergen baldızıyla evlenmesi durumudur. Baldız-enişte evliliği olarak bilinen bu tercihli evlilik, kimi kurallarını da birlikte getirir: Örneğin, baldızın dul yada evlenecek yaşta olması, erkeğin özürsüz ve yeni evlilikten çocuk yapma yetisinden yoksun olmaması gibi. Zira, erkeğin ikinci evliliği de olsa, bu evliliğin meşrulaşması için yeni karısının da anne olması gerek.
Ülkemiz ve ülkemiz dışında kimi yörelerde de var olduğunu bildiğimiz (Polynesia, Schusky, 1965; 16) bu tür evliliklerde üvey anne, yeni kocasının eski çocuklarının teyzesi, çocuklar da yeğenleridir. Enişteyse, onun için yaban olmayan, bildik ve sınanmış bir erkektir. Dul erkek içinde baldız aynı özelliği taşır. Dul erkek kız evinin yine damadı, kızın kardeşlerinin de yine eniştesidir. Zaten iç-içe ve yüz-yüze olan yoğun akrabalık ilişkileri nedeniyle dul erkeğin baldız yerine yabandan kız alması toplumsal değerler bakımından hoş karşılanmaz. Aile sırları, yaşama alışkanlıkları, tarla ve mal ortaklığı gibi nedenler ve bağımlılıklar neredeyse, böyle bir evliliği zorunlu kılmaktadır.
Ülkemizin kimi yörelerinde yasaklanmış bir evlilik türü olarak karşımıza çıkmasına karşın (Erdentuğ, 1959: 27, baldıza gerçek bacı gözüyle bakıldığım saptamıştır), bir çok yörede yaygınlığına tanık olduğumuz baldızla evlilik, karısı ölen dul erkeğin, çocuklarına-teyzenin bir yabancıdan daha iyi annelik yappoağı sayıltısından hareketle ergen baldızıyla evlenmesi durumudur. Baldız-enişte evliliği olarak bilinen bu tercihli evlilik, kimi kurallarını da birlikte getirir: Örneğin, baldızın dul yada evlenecek yaşta olması, erkeğin özürsüz ve yeni evlilikten çocuk yapma yetisinden yoksun olmaması gibi. Zira, erkeğin ikinci evliliği de olsa, bu evliliğin meşrulaşması için yeni karısının da anne olması gerek.
Ülkemiz ve ülkemiz dışında kimi yörelerde de var olduğunu bildiğimiz (Polynesia, Schusky, 1965; 16) bu tür evliliklerde üvey anne, yeni kocasının eski çocuklarının teyzesi, çocuklar da yeğenleridir. Enişteyse, onun için yaban olmayan, bildik ve sınanmış bir erkektir. Dul erkek içinde baldız aynı özelliği taşır. Dul erkek kız evinin yine damadı, kızın kardeşlerinin de yine eniştesidir. Zaten iç-içe ve yüz-yüze olan yoğun akrabalık ilişkileri nedeniyle dul erkeğin baldız yerine yabandan kız alması toplumsal değerler bakımından hoş karşılanmaz. Aile sırları, yaşama alışkanlıkları, tarla ve mal ortaklığı gibi nedenler ve bağımlılıklar neredeyse, böyle bir evliliği zorunlu kılmaktadır.
Taygeldi Evlilik Nedir
Taygeldi Evlilik Nedir
Taygeldi evlilik, ülkemiz ve İslam toplumları dışında varlığı saptanıp henüz toplumbilim ve insanbilim literatüründe rastlanmayan bir evlilik türüdür.Ülkemizde köyde, kentte, doğuda, batıda ve pek çok yörelerde sık olmamasına rağmen yaygın olduğunu gözlemlediğimiz bu olgu, çocuklu dul (eşi ölmüş ya da ayrılmış) bir erkekle, karşı cinsten çocuklu bir dul kadının, çocuklarının ve kendilerinin evlenmeleriyle ortaya çıkan evlilik olaylarıdır. Toplumbilimci ve araştırmacı Dr. Yasa, "Taygeldi Aile" adlı makalesinde tay sözcüğünü atın yavrusu anlamında kullanarak, "dul kadının beraberinde getirdiği çocuğa, dul erkeğin "taygeldisi denir, der ( Yasa, 1963; 310) ve buradan giderek, bu tür evliliğe, tayı(çocuğu) yanında gelen evlilik anlamının verile-bilineceğini söyler. Oysa Türkçe Sözlükte, 3 yaşına kadar olan at yavrusuna ad olarak verilen tay'ın bir de ikinci anlamı vardır (TDK sözlüğü, 1974: 771). (Tarama Sözlüğü açıklamaları dip nottadır. Bu tanıma göre tay; denk (eşit, eş) demektir. Kırsal yörelerde, yükün hayvanlara sarılarak taşınması durumunda, yük urganla semerin bir yanına bağlandıktan sonra bağlı tarafa ya birileri omuz vererek ya da bir dayak (ağaç parçası) aracılığıyla tay durulur (verilir). Böylece öte tarafa geçilip eşit ağırlıktaki yükün ikinci parçası semere bağlanabilir. Bu teknikle yük sarabilmek için önce sarılan parçanın, eşinin karşı tarafa sarılmasına değin tayda (denkte) tutulması zorunluluğu vardır. Bir başka örnek de, henüz ayakta durmaya çalışan çocuğa: "Tay, tay yavrum tay, tay... Bakın çocuk tay duruyor" demez miyiz? Örneklerden de görüleceği gibi, tay sözcüğünü "at yavrusu" yerine "denk" anlamını kullanırsak, "Taygeldi Evlilik" de "denk gelen evlilik" anlamını kazanmış olur. Böyle yorumlamanın ya da böyle olması gerektiğini düşünmenin, nesnel gerçeğe yaklaşma açısından daha sağlıklı olacağı kanısını taşımaktayım.
Zaten bu tür evliliğin ülkemizde yaygınlığına karşın yoğun olmaması da, denk gelme özelliğinin güçlüğünden gelmektedir. Kadın dul ve çocuklu , erkek dul ve çocuklu olacak, yaşlar aşağı yukarı eşit olacak ve çocuklar karşı cinsten olacak. Böylesi birden fazla "olacak"ların bir araya gelip "olur" olmaları bir denklik (taylık) durumudur.
Kimi yaşam biçimlerinde (topluluklarda) dulların yeniden evlenmeleri hoş görüyle karşılanıp hatta desteklenirken, kimi topluluklarda dulların evlenmelerine sınırlar, yasaklar konulmuş, daha da katısı kimi töreler getirilmiştir. Örneğin, Kuzey Japonya'da yaşayan Aynular, Kuzey Amerika Kızılderilileri, Afrika'daki Buşman ve Zulu yerlileri, kadınların kocaları öldükten sonra hemen evlenmelerine, topluluk kuralı olarak izin vermezlerdi. Eski Çinliler, Hind Brahmanlar, Polenezya'nın kıyı sakinleri, erkekleri ölen dul kadınlara yeniden evlenme iznini kesinlikle vermezlerdi. Modern Çin'de Aile Devrimi adlı yapıtın yazarı J.Levy Jr, günümüzde Çinli dulların diledikleri gibi evlenmeleri olayına önemli bir aile reformu gözüyle bakar (Yasa, 1963: 309).
Kuzey Japonya'daki Aynular, dul kadınlara bir süre sonra yeniden evlenme izni verirlerken, dul erkeklere kesinlikle vermezlerdi. Aynı kesin kurala
Formazalılarda (Taiwan) da rastlamaktayız. Bu yasakları bağışlatacak bir başka töre düzeyindeki olay, Hint dilinde "Suttee" sözcüğüyle anlatılanıdır. Dul kadın ölü kocasının ruhunu öte dünyada birlikte izleyebilmesi inancından ötürü kocasıyla birlikte gömülürdü. Afrika'da Dakomeydelerde, Kuzey Amerika'da Komençilerde, Fiji Adaları yerlileri ve Yeni Zelenda yerlilerinde de aynı kuralın geçerli olduğu gözlemlenmiştir.
Yukarıda dünya topluluklarından verdiğimiz kimi örneklerle ülkemizde dullar lehine uygulanan, teşvik gören, yardım gören evlilik kuralları, toplumun kendi sorunlarını çözüm bulmadaki becerisini ortaya koymaktadır. İşte taygeldi evlilik de bu becerinin bir örneğidir. Her evlilik olgusunda olduğu gibi, "A' ile "B"nin evlenmeleri olayı da kimi kuralları ve koşulları birlikte getirir. Sözgelimi, taygeldi tür evlenmelerde, çoğunlukla izlenen ilke, -ödünsüz olamamakla birlikte- önce dulların çocuklarının sonra da dulların evlenmeleri şeklindedir. Önce dulların sonra da çocukların evlenmeleri şeklinde örneklere rastlanılmasma karşın, birinci yol bir yeğleme olarak görülmektedir. Bir inanca göre, çocuklarından önce dulların evlenmeleri gerçekleşirse, "çocukların evliliklerinden çocuk olmaz" denilir. Bir başka gerekçe de, dullar önce evlendiklerinde dulların çocukları birbirlerine kan bağı olmaksızın üvey de olsalar kardeş sayılacakları biçimindedir. Evlenecek yaşta oğlu olan dul kadının, evlenecek yaşta kızı olan bir dul babayı bulması daha bir kolay olmaktadır. Çünkü bu evlilikte kız istemeye dünürcü gelecek etkin yan, dul kadın yanıdır. Toplumumuzdaki yaygın geleneğe göre erkek, seçen kız ise seçilendir; kız istenen oğlan ise isteyendir. Önce çocuklar, sonra dullar evleneceğine göre, dul kadın evi oğlan evi durumundadır.
Taygeldi evlilik, ülkemiz ve İslam toplumları dışında varlığı saptanıp henüz toplumbilim ve insanbilim literatüründe rastlanmayan bir evlilik türüdür.Ülkemizde köyde, kentte, doğuda, batıda ve pek çok yörelerde sık olmamasına rağmen yaygın olduğunu gözlemlediğimiz bu olgu, çocuklu dul (eşi ölmüş ya da ayrılmış) bir erkekle, karşı cinsten çocuklu bir dul kadının, çocuklarının ve kendilerinin evlenmeleriyle ortaya çıkan evlilik olaylarıdır. Toplumbilimci ve araştırmacı Dr. Yasa, "Taygeldi Aile" adlı makalesinde tay sözcüğünü atın yavrusu anlamında kullanarak, "dul kadının beraberinde getirdiği çocuğa, dul erkeğin "taygeldisi denir, der ( Yasa, 1963; 310) ve buradan giderek, bu tür evliliğe, tayı(çocuğu) yanında gelen evlilik anlamının verile-bilineceğini söyler. Oysa Türkçe Sözlükte, 3 yaşına kadar olan at yavrusuna ad olarak verilen tay'ın bir de ikinci anlamı vardır (TDK sözlüğü, 1974: 771). (Tarama Sözlüğü açıklamaları dip nottadır. Bu tanıma göre tay; denk (eşit, eş) demektir. Kırsal yörelerde, yükün hayvanlara sarılarak taşınması durumunda, yük urganla semerin bir yanına bağlandıktan sonra bağlı tarafa ya birileri omuz vererek ya da bir dayak (ağaç parçası) aracılığıyla tay durulur (verilir). Böylece öte tarafa geçilip eşit ağırlıktaki yükün ikinci parçası semere bağlanabilir. Bu teknikle yük sarabilmek için önce sarılan parçanın, eşinin karşı tarafa sarılmasına değin tayda (denkte) tutulması zorunluluğu vardır. Bir başka örnek de, henüz ayakta durmaya çalışan çocuğa: "Tay, tay yavrum tay, tay... Bakın çocuk tay duruyor" demez miyiz? Örneklerden de görüleceği gibi, tay sözcüğünü "at yavrusu" yerine "denk" anlamını kullanırsak, "Taygeldi Evlilik" de "denk gelen evlilik" anlamını kazanmış olur. Böyle yorumlamanın ya da böyle olması gerektiğini düşünmenin, nesnel gerçeğe yaklaşma açısından daha sağlıklı olacağı kanısını taşımaktayım.
Zaten bu tür evliliğin ülkemizde yaygınlığına karşın yoğun olmaması da, denk gelme özelliğinin güçlüğünden gelmektedir. Kadın dul ve çocuklu , erkek dul ve çocuklu olacak, yaşlar aşağı yukarı eşit olacak ve çocuklar karşı cinsten olacak. Böylesi birden fazla "olacak"ların bir araya gelip "olur" olmaları bir denklik (taylık) durumudur.
Kimi yaşam biçimlerinde (topluluklarda) dulların yeniden evlenmeleri hoş görüyle karşılanıp hatta desteklenirken, kimi topluluklarda dulların evlenmelerine sınırlar, yasaklar konulmuş, daha da katısı kimi töreler getirilmiştir. Örneğin, Kuzey Japonya'da yaşayan Aynular, Kuzey Amerika Kızılderilileri, Afrika'daki Buşman ve Zulu yerlileri, kadınların kocaları öldükten sonra hemen evlenmelerine, topluluk kuralı olarak izin vermezlerdi. Eski Çinliler, Hind Brahmanlar, Polenezya'nın kıyı sakinleri, erkekleri ölen dul kadınlara yeniden evlenme iznini kesinlikle vermezlerdi. Modern Çin'de Aile Devrimi adlı yapıtın yazarı J.Levy Jr, günümüzde Çinli dulların diledikleri gibi evlenmeleri olayına önemli bir aile reformu gözüyle bakar (Yasa, 1963: 309).
Kuzey Japonya'daki Aynular, dul kadınlara bir süre sonra yeniden evlenme izni verirlerken, dul erkeklere kesinlikle vermezlerdi. Aynı kesin kurala
Formazalılarda (Taiwan) da rastlamaktayız. Bu yasakları bağışlatacak bir başka töre düzeyindeki olay, Hint dilinde "Suttee" sözcüğüyle anlatılanıdır. Dul kadın ölü kocasının ruhunu öte dünyada birlikte izleyebilmesi inancından ötürü kocasıyla birlikte gömülürdü. Afrika'da Dakomeydelerde, Kuzey Amerika'da Komençilerde, Fiji Adaları yerlileri ve Yeni Zelenda yerlilerinde de aynı kuralın geçerli olduğu gözlemlenmiştir.
Yukarıda dünya topluluklarından verdiğimiz kimi örneklerle ülkemizde dullar lehine uygulanan, teşvik gören, yardım gören evlilik kuralları, toplumun kendi sorunlarını çözüm bulmadaki becerisini ortaya koymaktadır. İşte taygeldi evlilik de bu becerinin bir örneğidir. Her evlilik olgusunda olduğu gibi, "A' ile "B"nin evlenmeleri olayı da kimi kuralları ve koşulları birlikte getirir. Sözgelimi, taygeldi tür evlenmelerde, çoğunlukla izlenen ilke, -ödünsüz olamamakla birlikte- önce dulların çocuklarının sonra da dulların evlenmeleri şeklindedir. Önce dulların sonra da çocukların evlenmeleri şeklinde örneklere rastlanılmasma karşın, birinci yol bir yeğleme olarak görülmektedir. Bir inanca göre, çocuklarından önce dulların evlenmeleri gerçekleşirse, "çocukların evliliklerinden çocuk olmaz" denilir. Bir başka gerekçe de, dullar önce evlendiklerinde dulların çocukları birbirlerine kan bağı olmaksızın üvey de olsalar kardeş sayılacakları biçimindedir. Evlenecek yaşta oğlu olan dul kadının, evlenecek yaşta kızı olan bir dul babayı bulması daha bir kolay olmaktadır. Çünkü bu evlilikte kız istemeye dünürcü gelecek etkin yan, dul kadın yanıdır. Toplumumuzdaki yaygın geleneğe göre erkek, seçen kız ise seçilendir; kız istenen oğlan ise isteyendir. Önce çocuklar, sonra dullar evleneceğine göre, dul kadın evi oğlan evi durumundadır.
Berder Evlilik Nedir
Berder Evlilik Nedir
Hakkari yöresinde "Kepir", Denizli, Aydın yörelerinde de "Değişik Yapma" olarak bilinen, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da da "Berder" olarak adlandırılan tercihli evlilik türleri içinde konu edineceğimiz bu evlilik, evlenecek iki erkeğin, evlilik çağındaki kız kardeşlerini birbirleriyle değiştirme biçiminde gerçekleşir.
Yaşdaş ergen oğlu ve kızı olan iki aile, aralarında anlaşarak kızlarını, oğullarına alacakları kız ailesine verirler, yani değişik yaparla. Yaşdaş ve tanış iki erkek arkadaşın kendi aralarında anlaşarak durumu ailelerine açmaları ve ailelerinin bu konuda karar almalarıyla gerçekleştirilen berder evlilik, iki aileyi örneğin, "A" ve "B" ailelerini "Berder Aile" ilişkileri içerisine sokar.
Geleneksel tür yaşam biçimi içerisinde bu kültürün bir gereği olan böylesi bir evlilik, öznel ve nesnel koşulların hazır olduğu durumlarda oluşur. Ailedeki etkinliğin ve çocuklar üzerindeki denetimin sağlanması isteği, başlık, takı ve benzeri düğün giderlerinin ekonomik zorlamaları, yeni evliler ve dünürler arasındaki birlik ve dirliğin pekiştirilmesi tür gerekçeler ve beklentiler, bu evliliği, tercihli evlilikler kümesi içerisinde bir evlilik türü olarak karşımıza çıkartır.
İyi anlaşan iki erkek arkadaşın önce, birbirlerine şaka yollu "kayınço" (kayın birader) demeleriyle başlatılan ilişki, ailelerin ve erkek kardeşlerinin itmesiyle de birbirlerine "görümce" diyen kızların yakınlaşmalarıyla sürer ve gelişir. Bu tür bir evlilik anlaşmasında her iki tarafın da ekonomik çıkarları belirgindir. Sözgelimi, geleneksel hayvancı ve tarımcı ekonomiye sahip kültürlerde, bir evlilik güvencesi olarak bilinen, güvencenin parasal akçesi başlık, ortadan kalkar. Çünkü, iki taraf da birbirlerine bu konuda para ödemeyeceklerdir. Bunun yanında, düğün harcamalarında açıklıkla görülen bir ekonomik denge sağlanmış olur. Söz gelişi, "A" ailesi gelinleri ve gelinin yakınları için neler alacaksa, kızları için de aynı şeyin alınmasını bekleyeceklerdir. Bu durum onları aşırı ve gereksiz harcamalarda frenleyecek, gövde gösterisine yönelik kimi harcamaları da denetlemiş olacaklardır. Öyle ki, parasal gücü olan bir taraf, gelinlerine bir "beşi bir yerde" (birim olarak 7 gram 7 sentlik Reşat altından beşinin bir arada olanı) altın almak istediklerinde karşı taraf, bunu karşılayabilecek durumda değilse kızlarına uygun görülen bu armağanı kabul etmeyebileceklerdir. Çeyizler dengeli düzenlenir, düğün aynı gün yapılır, düğün harcamaları ortaklaşa pay edilir. "Bir taşla iki kuş vurma" örneği, bir düğünle hem kız alınır hem de kız verilir. Uygulamaların daha ilginç tarafı, gelin çeyizi götüren araç (traktör, at arabası vb.) ve gelin atı, karşı tarafla eşit zamanda hareket eder ve yol ortasında karşılaştıklarında, birinin çeyizi öbür tarafın arabasına aktarılır; çeyizler araba, atlar binek değiştirir; kümeler geldikleri yöne dönerler. Böylece tam anlamda bir "ekonomik uygunluk" zaman, güç ve para açısından sağlanmış olur.
Berder evliliklerde kızlardan birinin ölmesi durumunda, mevcut ortaklığın devamı amacıyla dul erkek, başlık parasını ödemeden ergen baldızını eş olarak ya da bir başkasıyla evlenecekse başlık parasına ölen kız evinin katkıda bulunmalarını isteme hakkını elde edecektir. Bu durum kimi zaman net bir biçimde açık-seçik ortaya konulup pazarlık edilirken kimi zaman da anıştırmalarla belirtilir.
Geleneksel kır toplumu yaşam biçimi içinde doğal bir davranış biçimi olarak karşımıza çıkan bu ve benzeri geleneksel uygulamalar, kimi sorunları çözümlemede ustaca kotarılmış bir beceri niteliğinde görünür bize.
Berder aileler arasında dirlik ve düzenin daha bir sağlam, sağlıklı ve uyum içinde sürmesi, eşit koşullardaki ortaklıklardan temellenmektedir. Geleneksel kültürlerdeki erkeğin güçlü otoritesinin ve egemenliğinin gelin üzerinde kötüye kullanılmasına bu evlilik biçimi izin vermemektedir. Sözgelimi, ailelerden biri, evlerindeki gelinlerine anlamsız, gereksiz ve haksız kimi davranışlarda bulunsa kocanın karısını dövmesi, kayın validenin gelini zor işlere koşması vb. kızlarının bulunduğu karşı taraf da aynısını ödün vermeden yapacaktır. Misilleme korkusu her iki tarafı da denetlemekte, gelinler daha bir hoş tutulmakta, horlanmamakta ve böylece dirliğin sürekliliği sağlanmaktadır.
Berder evliliklere, ülkemiz dışında geleneksel tür topluluklarda da rastlanmaktadır. Örneğin, Kıta Avustralyası'nın Kariera yerlilerinde ergen erkek "A" bir ya da birden fazla kız kardeşe sahipse, akrabalık derecesi istenen uzaklıkta olma koşuluyla kız kardeşi olan bir "B"yi bulup, ona kız kardeşini teklif eder ve karşılığında da "B"nin kız kardeşini eş olarak ister (Lowie,1936). Bu tür evlenme tekniğinin, Avustralya yerlileri arasındaki yaygınlığına karşın komşu Malenezya adalarında varlığından söz edilemiyor.
Hakkari yöresinde "Kepir", Denizli, Aydın yörelerinde de "Değişik Yapma" olarak bilinen, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da da "Berder" olarak adlandırılan tercihli evlilik türleri içinde konu edineceğimiz bu evlilik, evlenecek iki erkeğin, evlilik çağındaki kız kardeşlerini birbirleriyle değiştirme biçiminde gerçekleşir.
Yaşdaş ergen oğlu ve kızı olan iki aile, aralarında anlaşarak kızlarını, oğullarına alacakları kız ailesine verirler, yani değişik yaparla. Yaşdaş ve tanış iki erkek arkadaşın kendi aralarında anlaşarak durumu ailelerine açmaları ve ailelerinin bu konuda karar almalarıyla gerçekleştirilen berder evlilik, iki aileyi örneğin, "A" ve "B" ailelerini "Berder Aile" ilişkileri içerisine sokar.
Geleneksel tür yaşam biçimi içerisinde bu kültürün bir gereği olan böylesi bir evlilik, öznel ve nesnel koşulların hazır olduğu durumlarda oluşur. Ailedeki etkinliğin ve çocuklar üzerindeki denetimin sağlanması isteği, başlık, takı ve benzeri düğün giderlerinin ekonomik zorlamaları, yeni evliler ve dünürler arasındaki birlik ve dirliğin pekiştirilmesi tür gerekçeler ve beklentiler, bu evliliği, tercihli evlilikler kümesi içerisinde bir evlilik türü olarak karşımıza çıkartır.
İyi anlaşan iki erkek arkadaşın önce, birbirlerine şaka yollu "kayınço" (kayın birader) demeleriyle başlatılan ilişki, ailelerin ve erkek kardeşlerinin itmesiyle de birbirlerine "görümce" diyen kızların yakınlaşmalarıyla sürer ve gelişir. Bu tür bir evlilik anlaşmasında her iki tarafın da ekonomik çıkarları belirgindir. Sözgelimi, geleneksel hayvancı ve tarımcı ekonomiye sahip kültürlerde, bir evlilik güvencesi olarak bilinen, güvencenin parasal akçesi başlık, ortadan kalkar. Çünkü, iki taraf da birbirlerine bu konuda para ödemeyeceklerdir. Bunun yanında, düğün harcamalarında açıklıkla görülen bir ekonomik denge sağlanmış olur. Söz gelişi, "A" ailesi gelinleri ve gelinin yakınları için neler alacaksa, kızları için de aynı şeyin alınmasını bekleyeceklerdir. Bu durum onları aşırı ve gereksiz harcamalarda frenleyecek, gövde gösterisine yönelik kimi harcamaları da denetlemiş olacaklardır. Öyle ki, parasal gücü olan bir taraf, gelinlerine bir "beşi bir yerde" (birim olarak 7 gram 7 sentlik Reşat altından beşinin bir arada olanı) altın almak istediklerinde karşı taraf, bunu karşılayabilecek durumda değilse kızlarına uygun görülen bu armağanı kabul etmeyebileceklerdir. Çeyizler dengeli düzenlenir, düğün aynı gün yapılır, düğün harcamaları ortaklaşa pay edilir. "Bir taşla iki kuş vurma" örneği, bir düğünle hem kız alınır hem de kız verilir. Uygulamaların daha ilginç tarafı, gelin çeyizi götüren araç (traktör, at arabası vb.) ve gelin atı, karşı tarafla eşit zamanda hareket eder ve yol ortasında karşılaştıklarında, birinin çeyizi öbür tarafın arabasına aktarılır; çeyizler araba, atlar binek değiştirir; kümeler geldikleri yöne dönerler. Böylece tam anlamda bir "ekonomik uygunluk" zaman, güç ve para açısından sağlanmış olur.
Berder evliliklerde kızlardan birinin ölmesi durumunda, mevcut ortaklığın devamı amacıyla dul erkek, başlık parasını ödemeden ergen baldızını eş olarak ya da bir başkasıyla evlenecekse başlık parasına ölen kız evinin katkıda bulunmalarını isteme hakkını elde edecektir. Bu durum kimi zaman net bir biçimde açık-seçik ortaya konulup pazarlık edilirken kimi zaman da anıştırmalarla belirtilir.
Geleneksel kır toplumu yaşam biçimi içinde doğal bir davranış biçimi olarak karşımıza çıkan bu ve benzeri geleneksel uygulamalar, kimi sorunları çözümlemede ustaca kotarılmış bir beceri niteliğinde görünür bize.
Berder aileler arasında dirlik ve düzenin daha bir sağlam, sağlıklı ve uyum içinde sürmesi, eşit koşullardaki ortaklıklardan temellenmektedir. Geleneksel kültürlerdeki erkeğin güçlü otoritesinin ve egemenliğinin gelin üzerinde kötüye kullanılmasına bu evlilik biçimi izin vermemektedir. Sözgelimi, ailelerden biri, evlerindeki gelinlerine anlamsız, gereksiz ve haksız kimi davranışlarda bulunsa kocanın karısını dövmesi, kayın validenin gelini zor işlere koşması vb. kızlarının bulunduğu karşı taraf da aynısını ödün vermeden yapacaktır. Misilleme korkusu her iki tarafı da denetlemekte, gelinler daha bir hoş tutulmakta, horlanmamakta ve böylece dirliğin sürekliliği sağlanmaktadır.
Berder evliliklere, ülkemiz dışında geleneksel tür topluluklarda da rastlanmaktadır. Örneğin, Kıta Avustralyası'nın Kariera yerlilerinde ergen erkek "A" bir ya da birden fazla kız kardeşe sahipse, akrabalık derecesi istenen uzaklıkta olma koşuluyla kız kardeşi olan bir "B"yi bulup, ona kız kardeşini teklif eder ve karşılığında da "B"nin kız kardeşini eş olarak ister (Lowie,1936). Bu tür evlenme tekniğinin, Avustralya yerlileri arasındaki yaygınlığına karşın komşu Malenezya adalarında varlığından söz edilemiyor.
Soz Alma Soz Verme Turu Evlilik
Söz Alma - Söz Verme
Birbirleriyle iyi anlaşan, çıkar ilişkileri belirgin iki aile, bu kurulmuş yakın ilişkinin kendi çocukları tarafından da sürdürülmesini istemeleri nedeniyle, çocuklarını ileride evlenmek üzere, birbirlerinden söz alıp söz verirler. Böyle bir beklentinin ön belirtileri kimi anıştırmalarla bildik aileler tarafından sezdirilir. Örneğin, oğlan anası kız çocuğu, "bana gelin olasıca" diye severken kız anası da oğlanı, "bana damat olasıca" tür sözlerle sever ve evlilik adayları hoş tutulmaya çalışılır.
Söz alıp verme yalın bir törenle geçiştirilir. Oğlan tarafı kıza küçük bir altın "takı" takar ve arkasından da : "Bu bizim işaretimiz, bundan sonra kız bizim, ona iyi bakın'der, olayı tatlıya bağlamak için tatlı yenir. "Her işe bir dua katmak gerekir" sözüne de bağlı kalmak için yaşlılardan biri dua eder, hazır olanlar "amiiin" derler. Bundan böyle oğlan ve kız, çocuk yaşlarına karşın birbirlerinin sözlüsüdürler.
Çocukları adına büyükler tarafından söz alıp vermeyle kurulan ilişkiler zaman içerisinde iyi gitmez, bozulursa söz de kendiliğinden bozulur. Önemli bir kayıp sayılmaz. Ancak kız, başkaları tarafından; istendiğinde, daha önceki sözlü durumuna değinilir ve sözün bozulma gerekçesi açıklanır.
Araştırma yöremizde, söz alma-verme olgusu anlatıldığında, kolay anlaşılmakta ancak, yerel deyimle bu işleme "söz kesme" denilmektedir. Söz kesme, evlilik öncesi bir hazırlık dönemi için de kullanılmaktadır. Biz söz alma-vermeyi, tercihli evlilikler kümesi içinde sayarken, çocuklarının adına anne-baların tercihleri sonucu bir evlilik beklentisini göz önüne aldık.
Birbirleriyle iyi anlaşan, çıkar ilişkileri belirgin iki aile, bu kurulmuş yakın ilişkinin kendi çocukları tarafından da sürdürülmesini istemeleri nedeniyle, çocuklarını ileride evlenmek üzere, birbirlerinden söz alıp söz verirler. Böyle bir beklentinin ön belirtileri kimi anıştırmalarla bildik aileler tarafından sezdirilir. Örneğin, oğlan anası kız çocuğu, "bana gelin olasıca" diye severken kız anası da oğlanı, "bana damat olasıca" tür sözlerle sever ve evlilik adayları hoş tutulmaya çalışılır.
Söz alıp verme yalın bir törenle geçiştirilir. Oğlan tarafı kıza küçük bir altın "takı" takar ve arkasından da : "Bu bizim işaretimiz, bundan sonra kız bizim, ona iyi bakın'der, olayı tatlıya bağlamak için tatlı yenir. "Her işe bir dua katmak gerekir" sözüne de bağlı kalmak için yaşlılardan biri dua eder, hazır olanlar "amiiin" derler. Bundan böyle oğlan ve kız, çocuk yaşlarına karşın birbirlerinin sözlüsüdürler.
Çocukları adına büyükler tarafından söz alıp vermeyle kurulan ilişkiler zaman içerisinde iyi gitmez, bozulursa söz de kendiliğinden bozulur. Önemli bir kayıp sayılmaz. Ancak kız, başkaları tarafından; istendiğinde, daha önceki sözlü durumuna değinilir ve sözün bozulma gerekçesi açıklanır.
Araştırma yöremizde, söz alma-verme olgusu anlatıldığında, kolay anlaşılmakta ancak, yerel deyimle bu işleme "söz kesme" denilmektedir. Söz kesme, evlilik öncesi bir hazırlık dönemi için de kullanılmaktadır. Biz söz alma-vermeyi, tercihli evlilikler kümesi içinde sayarken, çocuklarının adına anne-baların tercihleri sonucu bir evlilik beklentisini göz önüne aldık.
Besik Kertmesi Nedir
Beşik Kertme, Beşik Kertmesi Nedir
Kimi yörelerde "Beş kertme (Nazilli), Beşik Kertiği (Tavşanlı), Beşik Kesme (Ş.Urfa) (Örnek ;1979: 200) biçiminde birbirine çok yakın tanımlarla yaygınlığına tanık olduğumuz, özde aynı anlamı taşıyan bu tercihli evlenme türü, çoğunlukla aynı gün doğan, ayrı cinsten iki çocuğun aileleri tarafından evliliklerinin güvenceye alınması olgusudur. Ancak, çocukların aynı gün doğmaları, beşik kertme için kesin bir kural değildir. Sözgelimi, çocuklardan erkek büyük, kız küçük olabilir; bunlardan birinin (özellikle kızın) iki yaşını doldurmamış olması gerekir. Adından da kolayca anlaşılabileceği gibi çocuklar, daha beşikteyken birbirleriyle ileride evlenmek üzere ulaşıklanırlar (nişanlanırlar). Kertme sözcüğü, bir nişan verme, işaretleme olayıdır. Geleneksel hayvan sürücülüğünde, sürü sahibi tarafından belirli bir süre tutulan çoban, çoğunlukla okur-yazar olmadığından, günlerini çoban değneğine çakısıyla her gün için bir kertik kerterek (çentik atarak) sayar (Beytepe, Ankara). Bu örnekten giderek, beşik kertmeyi, bebeğin ağaç beşiğine bir kertik kertme, işaret verme biçiminde açıklayabiliriz.
Bildik aileler, çocukları için beşik kertmesine karar verdiklerinde yalın bir tören düzenlenir. Bu törene kimi yörelerde köyün imamı da çağırılarak tören "yarım nikah" şekline dönüştürülür (Diyarbakır), şerbetler içilir, dualar edilir böylece bebekler adına büyükler ant içer, söz verirler
Beşik kertmesi olan çocuklar, kertme olayının bilincinden uzak, sokakta, tarlada, bahçede ergenlik çağına girinceye dek birlikte oynar, kimi zamanda dövüşür dururlar. Her yıl çocuklara bayram ve benzeri özel günlerde armağanlar alınır; olayın pekiştirilmesine çalışılır. Armağanlar kız evinin oğlana, oğlan evinin de kıza aldıkları giyim, kuşam yanında takı ve benzeri pahalı cinsten nesneler de olur. Ergenlik çağıyla beraber, gençler birbirlerinden fizik olarak uzak durmaya çalışır, yakınlıklarını duygusal yönden geliştirmeğe uğraşırlar. Ne var ki, beşiğe kertik atmadan evlenmeğe değin geçen sürede kimi şeylerin olumsuz yönde gelişmesi durumunda beşik kertme bozulabilir. Kertmenin bozulması çok önemli bir kayıp sayılmaz, "nasip değilmiş, böylesi daha hayırlı" denir ve olay unutulmaya çalışılır.
Kimi yörelerde "Beş kertme (Nazilli), Beşik Kertiği (Tavşanlı), Beşik Kesme (Ş.Urfa) (Örnek ;1979: 200) biçiminde birbirine çok yakın tanımlarla yaygınlığına tanık olduğumuz, özde aynı anlamı taşıyan bu tercihli evlenme türü, çoğunlukla aynı gün doğan, ayrı cinsten iki çocuğun aileleri tarafından evliliklerinin güvenceye alınması olgusudur. Ancak, çocukların aynı gün doğmaları, beşik kertme için kesin bir kural değildir. Sözgelimi, çocuklardan erkek büyük, kız küçük olabilir; bunlardan birinin (özellikle kızın) iki yaşını doldurmamış olması gerekir. Adından da kolayca anlaşılabileceği gibi çocuklar, daha beşikteyken birbirleriyle ileride evlenmek üzere ulaşıklanırlar (nişanlanırlar). Kertme sözcüğü, bir nişan verme, işaretleme olayıdır. Geleneksel hayvan sürücülüğünde, sürü sahibi tarafından belirli bir süre tutulan çoban, çoğunlukla okur-yazar olmadığından, günlerini çoban değneğine çakısıyla her gün için bir kertik kerterek (çentik atarak) sayar (Beytepe, Ankara). Bu örnekten giderek, beşik kertmeyi, bebeğin ağaç beşiğine bir kertik kertme, işaret verme biçiminde açıklayabiliriz.
Bildik aileler, çocukları için beşik kertmesine karar verdiklerinde yalın bir tören düzenlenir. Bu törene kimi yörelerde köyün imamı da çağırılarak tören "yarım nikah" şekline dönüştürülür (Diyarbakır), şerbetler içilir, dualar edilir böylece bebekler adına büyükler ant içer, söz verirler
Beşik kertmesi olan çocuklar, kertme olayının bilincinden uzak, sokakta, tarlada, bahçede ergenlik çağına girinceye dek birlikte oynar, kimi zamanda dövüşür dururlar. Her yıl çocuklara bayram ve benzeri özel günlerde armağanlar alınır; olayın pekiştirilmesine çalışılır. Armağanlar kız evinin oğlana, oğlan evinin de kıza aldıkları giyim, kuşam yanında takı ve benzeri pahalı cinsten nesneler de olur. Ergenlik çağıyla beraber, gençler birbirlerinden fizik olarak uzak durmaya çalışır, yakınlıklarını duygusal yönden geliştirmeğe uğraşırlar. Ne var ki, beşiğe kertik atmadan evlenmeğe değin geçen sürede kimi şeylerin olumsuz yönde gelişmesi durumunda beşik kertme bozulabilir. Kertmenin bozulması çok önemli bir kayıp sayılmaz, "nasip değilmiş, böylesi daha hayırlı" denir ve olay unutulmaya çalışılır.
Tercihli Evlilik Turleri
Tercihli Evlilik Türleri
Evlenmelerde, "bildik biriyle evlenme" sayıltısından hareketle dünyanın her yerinde eş seçmenin bir tercih sorunu olduğunu görürüz. Ancak, tercih sözcüğünden murat edilen, geleneksel tür yaşamda, çocuklarının kimlerle evlenmesi gerektiği konusunda bireylerin değil ailelerin, öncelik durumuna göre karar almalarıdır. Tercihli evlilikler, evlendirilecek çiftler arasında "tercih", "izin" ve "yasak" kurallarına işlerlik kazandırır. Bu kurallar doğrultusunda davranış ve eylemler oluşturur. Bu kuralların kesin belirlendiği yaşam biçimlerinde evlenme olgusu, bireyler arası bir kontrat olmanın ötesinde aileler, kümeler, soylar (aşiretler) arası bağlayıcı nitelik taşır.
Aile reisleri, yetkili ve etkin karar organlarıdır. Evlenmelerde duygusal bağ ve romantizm yerine, çıkar ilişkileri, soy devamı, dirlik, uyum ve mevcut uyumun sürdürülmesi geçerlidir. "Nikahta keramet var" deyiminin çok kullanıldığı, başka bir deyişle sevmek, sevilmek gibi duygusal bağların nikah sonrası da gelişebileceği, kazanabileceği görüşü bu tür evliliklerde anlam kazanmaktadır. Hal Köyü' nün Etnolojik Tetkiki adlı yapıtında araştırıcı, bu tür evlilikler için "şehirdekilerden çok daha az romantiktir yani realist bir karakter taşımaktadır" der.
Tercihli evliliklerin yoğun görüldüğü topluluklarda ergenlik, evde kalmışlık ve dulluk hoş karşılanmaz; kınanır. Zaten dulluk, boşanmayla değil daha çok eş kaybetmeyle olur. Bu durumlarda da "Allah korusun öte dünyaya nikahsız gidilmez" gerekçesiyle dullar ivedi evlendirilmeğe çalışılır. Dışarıdan (yabandan) kız alıp verme de en az evde kalmışlık kadar hoş karşılanmaz; yabandan gelen gelin, kendini topluluğa çok güç kabul ettirir. Yabandan gelenler üzerine, "obasında evlenmediğine göre zahir vardır bir eksikliği" diye dedikodular düzülür.
Bireysel tercih yerine ailesel tercihlerde gerçekleşen ve aileler arası dayanışma ve dirliğin pekişmesini amaçlayan Tercihli Evlilikler, temelde çıkar ilişkisine dayanır. Ekonomik uğraşları geleneksel tarımcı ve hayvancılık olan kültürlerde yaygın olan bu tür evlenmeler, yaşam biçiminin bir gereği olarak karşımıza çıkar. Ailede otoriteyi sağlamak, toprağın bölünmesini engellemek, çatının (evin) dağılmamasını düşünmek, ev sırlarının dışarıya çıkmamasına özen göstermek ve güçleriyle üretime doğrudan katılan üretken bireyleri denetlemek istekleri, böyle birden fazla türü olan evlilikleri bir sonuç olarak oluşturur ve doğallaştırır. Bunlar:
A- Beşik kertme
B- Söz alma-söz verme
C- Berder evlilik
D- Taygeldi evlilik
E- Baldızla evlilik
F- Kayın biraderle evlilik
G- Kardeş çocukları evliliği
H- Bir dizi erkek kardeşin bir dizi bacılarla bireysel evliliği
I- Otura kalma gibi ana başlıklar altında inceleyeceğimiz evlilikler
İ- Kız Kaçırma
J-Görücülük
Evlenmelerde, "bildik biriyle evlenme" sayıltısından hareketle dünyanın her yerinde eş seçmenin bir tercih sorunu olduğunu görürüz. Ancak, tercih sözcüğünden murat edilen, geleneksel tür yaşamda, çocuklarının kimlerle evlenmesi gerektiği konusunda bireylerin değil ailelerin, öncelik durumuna göre karar almalarıdır. Tercihli evlilikler, evlendirilecek çiftler arasında "tercih", "izin" ve "yasak" kurallarına işlerlik kazandırır. Bu kurallar doğrultusunda davranış ve eylemler oluşturur. Bu kuralların kesin belirlendiği yaşam biçimlerinde evlenme olgusu, bireyler arası bir kontrat olmanın ötesinde aileler, kümeler, soylar (aşiretler) arası bağlayıcı nitelik taşır.
Aile reisleri, yetkili ve etkin karar organlarıdır. Evlenmelerde duygusal bağ ve romantizm yerine, çıkar ilişkileri, soy devamı, dirlik, uyum ve mevcut uyumun sürdürülmesi geçerlidir. "Nikahta keramet var" deyiminin çok kullanıldığı, başka bir deyişle sevmek, sevilmek gibi duygusal bağların nikah sonrası da gelişebileceği, kazanabileceği görüşü bu tür evliliklerde anlam kazanmaktadır. Hal Köyü' nün Etnolojik Tetkiki adlı yapıtında araştırıcı, bu tür evlilikler için "şehirdekilerden çok daha az romantiktir yani realist bir karakter taşımaktadır" der.
Tercihli evliliklerin yoğun görüldüğü topluluklarda ergenlik, evde kalmışlık ve dulluk hoş karşılanmaz; kınanır. Zaten dulluk, boşanmayla değil daha çok eş kaybetmeyle olur. Bu durumlarda da "Allah korusun öte dünyaya nikahsız gidilmez" gerekçesiyle dullar ivedi evlendirilmeğe çalışılır. Dışarıdan (yabandan) kız alıp verme de en az evde kalmışlık kadar hoş karşılanmaz; yabandan gelen gelin, kendini topluluğa çok güç kabul ettirir. Yabandan gelenler üzerine, "obasında evlenmediğine göre zahir vardır bir eksikliği" diye dedikodular düzülür.
Bireysel tercih yerine ailesel tercihlerde gerçekleşen ve aileler arası dayanışma ve dirliğin pekişmesini amaçlayan Tercihli Evlilikler, temelde çıkar ilişkisine dayanır. Ekonomik uğraşları geleneksel tarımcı ve hayvancılık olan kültürlerde yaygın olan bu tür evlenmeler, yaşam biçiminin bir gereği olarak karşımıza çıkar. Ailede otoriteyi sağlamak, toprağın bölünmesini engellemek, çatının (evin) dağılmamasını düşünmek, ev sırlarının dışarıya çıkmamasına özen göstermek ve güçleriyle üretime doğrudan katılan üretken bireyleri denetlemek istekleri, böyle birden fazla türü olan evlilikleri bir sonuç olarak oluşturur ve doğallaştırır. Bunlar:
A- Beşik kertme
B- Söz alma-söz verme
C- Berder evlilik
D- Taygeldi evlilik
E- Baldızla evlilik
F- Kayın biraderle evlilik
G- Kardeş çocukları evliliği
H- Bir dizi erkek kardeşin bir dizi bacılarla bireysel evliliği
I- Otura kalma gibi ana başlıklar altında inceleyeceğimiz evlilikler
İ- Kız Kaçırma
J-Görücülük
Tercihli Evlilik Turleri Anasayfa
Tercihli Evlilik Türleri
Beşik Kertmesi
Söz Alma - Söz Verme
Berder Evlilik
Taygeldi Evlilik
Baldızla Evlilik
Kayınbiraderle Evlilik
Kardeş Çocukları Evliliği
Bir Dizi Erkeğin Bir Dizi Bacıyla Bireysel Evliliği
Otura Kalma Tür Evlilik
Kız Kaçırarak Evlenme
Görücü Usulü Evlenme
Padişah Evlilikleri
Beşik Kertmesi
Söz Alma - Söz Verme
Berder Evlilik
Taygeldi Evlilik
Baldızla Evlilik
Kayınbiraderle Evlilik
Kardeş Çocukları Evliliği
Bir Dizi Erkeğin Bir Dizi Bacıyla Bireysel Evliliği
Otura Kalma Tür Evlilik
Kız Kaçırarak Evlenme
Görücü Usulü Evlenme
Padişah Evlilikleri
Potansiyel Evlilik Nedir
Potansiyel Evlilik
Tek örneği Avustralya yerlilerinden Dieriler'de görülen bu evlilik, bireysel evlenmeyi çok özel ve çetin duruma indirger ve sınırlar. Küme evliliğin geçerli olduğu bu toplulukta bireysel evlilik ancak, erkeğin anne-babasının erkek kardeşinin kızının kızıyla ya da anne-babasının kız kardeşinin kızının kızı ile evlenmesi olanaklı görülür. Böyle bir konum varsa ki bireysel evlilikler zaten sınırlı olduğundan bu konumun sağlanması da oldukça güç olur; bu, evlilere topluluk içerisinde saygıdeğer bir yer sağlar. Böyle bir durum sağlandığında, bu çocuklar birbirlerine potansiyel eş olurlar ve çocuklar anne ya da dayıları tarafından birbirlerine nişanlandırılırlar. Böylece kuralları önceden saptanmış ayrı cinsler birbirlerine eş olurlar. Eşlerin bu ayrıcalıkları, küme evliliklerine katılmalarına engel değildir.
Tek örneği Avustralya yerlilerinden Dieriler'de görülen bu evlilik, bireysel evlenmeyi çok özel ve çetin duruma indirger ve sınırlar. Küme evliliğin geçerli olduğu bu toplulukta bireysel evlilik ancak, erkeğin anne-babasının erkek kardeşinin kızının kızıyla ya da anne-babasının kız kardeşinin kızının kızı ile evlenmesi olanaklı görülür. Böyle bir konum varsa ki bireysel evlilikler zaten sınırlı olduğundan bu konumun sağlanması da oldukça güç olur; bu, evlilere topluluk içerisinde saygıdeğer bir yer sağlar. Böyle bir durum sağlandığında, bu çocuklar birbirlerine potansiyel eş olurlar ve çocuklar anne ya da dayıları tarafından birbirlerine nişanlandırılırlar. Böylece kuralları önceden saptanmış ayrı cinsler birbirlerine eş olurlar. Eşlerin bu ayrıcalıkları, küme evliliklerine katılmalarına engel değildir.
Kume Evliligi (Seksuel Komunizm)
Küme Evliliği (Seksüel Komünizm)
Küme evliliği, bir küme erkeğin belirgin bir kümedeki kadınlarla yaşamalarıdır. Bororo yerlileri ergenleri, küme olarak bir kulübede yaşarlar ve ortak yaşam sürdürmek amacıyla da köyden kız kaçırırlar. Kaçırılan kızın erkek kardeşlerine ve dayılarına oklar, süsler ve benzeri nesneler vererek zararı ödemeye çalışırlar. Benzeri tür seksüel tür komünizme Alaska yerlilerinden Massai Eskimolarında da rastlanmaktadır. Burada otuz yaşını doldurmamış ergen savaşçı erkekler küme halinde özel bir kulübede (ıgloo) bir küme ergen kızla birlikte yaşarlar. Ancak her savaşçının bir gözdesi vardır. Gözde kız, kendisini seçen erkeğe özel süsler yapar, onun özel hizmetine koşar. Savaşçı günün birinde savaşmaktan bıkar, bir özel evlilik kurmak isterse gözdesi olan kızı kümeden çıkarır ve evliliğini ilan ederek özel kulübesini kurar. Bu durumda tek aranan koşul, bu zamana değin kızın, özel ilişkisi olan savaşçıdan ve ötekilerden hamile kalmamayı başarmış olmasıdır.
Küme evliliğinin bir genel uygulama şeklinde görüldüğü topluluk, Asya'nın Avrupa yakasında yaşayan Tchouktcheler'dedir. Kardeş çocukları ergen erkekleri ya da hiç akrabalık ilişkileri olmayan erkekler kendi aralarında anlaşarak, güçlü dostluk ilişkileri kurmak amacıyla, bir küme oluştururlar ve benzeri kızlardan oluşan bir kümeyle bir yerde ortaklaşa yaşarlar. Bu kümeye içerisinde kız kardeşi varsa erkek, erkek kardeşi varsa kız giremez. Kümede bütün erkeklerin, kızlar üzerinde ortak kullanım hakları vardır. Bu tür küme evliliğini bir yaşam biçimi olarak benimseyenler, doğal olarak bireysel evliliği dışlarlar.
Yukarıda sözü edilen, Alaska yerlilerinden Massai Eskimoları'ndaki savaşçı askerlerde görülen bir küme ergen erkeğin bir küme ergen kızla birlikte yaşamaları uygulamasına Kore Yarımadası'nda da rastlamak olanaklı. Kore tarihine göre, 6 ncı yüzyılda Şilla Krallığı üst üste aldığı askersel yenilgilerin ardından önlem olarak ordusuna bir çekidüzen vermek ister; bu amaçla, saray askerlerinin ve garnizonlarının sayılarını arttırır. Buna ek olarak da, o güne değin askere alınamayan prens ve zengin çocuklarının gizil güçlerinden yararlanmanın yolları düşünülür ve "süslü askerlik" (hwarang) adı altında bir uygulama gerçekleştirilir: Savaşa katılmak üzere toplanılan bu ergen gençler, özel kamplarda, gözden ırak bölgelerde doğal koşullarda ruhsal ve bedensel olarak eğitilirlerken uygulamalı, şaraptan keyif alma ve genç kızlarla sevişme sanatı konularında da beceri kazanırlar (Asya genelinde turistik amaçlı gezginlere açık olan "sır bahçeleri" 'secret gardens' geçmişte bu tür uygulamaların yapıldığı yerler olsa gerek). Böylece gençler, aralarında daha çok güvene dayalı dostluk ilişkileri kurar, kendini ve de isteklerini denetim altına alma yetisi kazanır, ergenlik bir anlamda erginliğe dönüşür.
Küme evliliği, bir küme erkeğin belirgin bir kümedeki kadınlarla yaşamalarıdır. Bororo yerlileri ergenleri, küme olarak bir kulübede yaşarlar ve ortak yaşam sürdürmek amacıyla da köyden kız kaçırırlar. Kaçırılan kızın erkek kardeşlerine ve dayılarına oklar, süsler ve benzeri nesneler vererek zararı ödemeye çalışırlar. Benzeri tür seksüel tür komünizme Alaska yerlilerinden Massai Eskimolarında da rastlanmaktadır. Burada otuz yaşını doldurmamış ergen savaşçı erkekler küme halinde özel bir kulübede (ıgloo) bir küme ergen kızla birlikte yaşarlar. Ancak her savaşçının bir gözdesi vardır. Gözde kız, kendisini seçen erkeğe özel süsler yapar, onun özel hizmetine koşar. Savaşçı günün birinde savaşmaktan bıkar, bir özel evlilik kurmak isterse gözdesi olan kızı kümeden çıkarır ve evliliğini ilan ederek özel kulübesini kurar. Bu durumda tek aranan koşul, bu zamana değin kızın, özel ilişkisi olan savaşçıdan ve ötekilerden hamile kalmamayı başarmış olmasıdır.
Küme evliliğinin bir genel uygulama şeklinde görüldüğü topluluk, Asya'nın Avrupa yakasında yaşayan Tchouktcheler'dedir. Kardeş çocukları ergen erkekleri ya da hiç akrabalık ilişkileri olmayan erkekler kendi aralarında anlaşarak, güçlü dostluk ilişkileri kurmak amacıyla, bir küme oluştururlar ve benzeri kızlardan oluşan bir kümeyle bir yerde ortaklaşa yaşarlar. Bu kümeye içerisinde kız kardeşi varsa erkek, erkek kardeşi varsa kız giremez. Kümede bütün erkeklerin, kızlar üzerinde ortak kullanım hakları vardır. Bu tür küme evliliğini bir yaşam biçimi olarak benimseyenler, doğal olarak bireysel evliliği dışlarlar.
Yukarıda sözü edilen, Alaska yerlilerinden Massai Eskimoları'ndaki savaşçı askerlerde görülen bir küme ergen erkeğin bir küme ergen kızla birlikte yaşamaları uygulamasına Kore Yarımadası'nda da rastlamak olanaklı. Kore tarihine göre, 6 ncı yüzyılda Şilla Krallığı üst üste aldığı askersel yenilgilerin ardından önlem olarak ordusuna bir çekidüzen vermek ister; bu amaçla, saray askerlerinin ve garnizonlarının sayılarını arttırır. Buna ek olarak da, o güne değin askere alınamayan prens ve zengin çocuklarının gizil güçlerinden yararlanmanın yolları düşünülür ve "süslü askerlik" (hwarang) adı altında bir uygulama gerçekleştirilir: Savaşa katılmak üzere toplanılan bu ergen gençler, özel kamplarda, gözden ırak bölgelerde doğal koşullarda ruhsal ve bedensel olarak eğitilirlerken uygulamalı, şaraptan keyif alma ve genç kızlarla sevişme sanatı konularında da beceri kazanırlar (Asya genelinde turistik amaçlı gezginlere açık olan "sır bahçeleri" 'secret gardens' geçmişte bu tür uygulamaların yapıldığı yerler olsa gerek). Böylece gençler, aralarında daha çok güvene dayalı dostluk ilişkileri kurar, kendini ve de isteklerini denetim altına alma yetisi kazanır, ergenlik bir anlamda erginliğe dönüşür.
Cok Evlilik ve Cok Kocalilik Nedir
Çok Kocalılık, Çok Eşlilik
Çokkocalılık, çokkarılığa oranla daha az rastlananıdır. Tibet'te ve Güney Hindistan Todaları'nda doruk noktada görülen çokkocalılık olgusu, bir kadının aynı zamanda birden fazla kocayla evliliği durumudur. Temelde yatan gereksinme ekonomiktir. Todalarda yaşam koşullarının güçlüğü sonucu kız çocuklar bakım ve beslenme açısından daha çok ihmal edildiğinden, ileri yaşlarda kadın eksikliği doğar. Çokkocalılık, cinsler arasındaki bu dengenin bozulmasına bir çözüm olarak ortaya çıkar.
Bu topluluklarda şayet erkek, yalnız başına bir kadına sahip olacak olanaklardan yoksunsa bu sorunun çözümlenmesine kadar geçici olarak evli kardeşlerinin yardımlarına başvurur ve onların kadınlarıyla birlikte olmak için izin ister, kadın hamile kalıncaya kadar ortaklık devam eder. Çokkocalılığın kardeşler arasında yaygın görülmesi dirliği sağlamada önemli koşul olarak kabul edilir. Bu durumda birden fazla erkek kardeş ,bir kadını paylaşırlar. Kadının kısır çıkması ya da ölmesi durumunda ikinci kadın olarak baldız yeğlenir. Mallar paylaşılmadan erkek kardeşler bir kadınla idare eder, kadın hamile kaldığında da büyük kardeş yalın bir törenle kendisini ve diğer erkek kardeşlerini doğacak çocuğun ortak babası ilan eder. Bu ortaklık erkeklerin aynı eve, tarlaya ve kadına sahip olmalarından ötürü dirlik içerisinde sürüp giderken, bir kadının ayrı ayrı evlere ve tarlalara sahip olması, hatta erkeklerin ayrı obalardan olması babalık konusunda kimi güçlükler doğurur. Örneğin, babalık saptanması töreninde kadın, kocalarını bir araya getiremez, lodalarda kocalar, doğacak çocukların ortak babaları olarak törenle kabul edilirken, Tibet'te babalık saptaması bir tür yarışla yapılır. Sözgelimi, aynı kadınla yaşayan erkekler bu törende ok yatışı yaparlar ve oku en iyi atan çocuğun babası olarak kendini ilan eder. Güçlüye, iyi avcıya daha çok ürettiği için değer verilir. Günümüzde bu topluluklardaki kimi' değişmeler doğal dengeye doğru gelişme gösterdiği biçimindedir. Örneğin, eskilerde bir kadını üç, kimi zamanda dört erkeğin paylaştığı durumların giderek bir kadına iki erkek düşecek biçime dönüştüğü gözlenmektedir.
Birden fazla kardeşin bir kadına sahip olmaları gibi çokkacalılık evliliği içinde bir de Crow topluluklarında rastlanan karısını dostlarından bir erkeğe ikram etme adeti vardır. Sözgelimi, doğa üstü gücünden yararlanılmak istenen bir saygın bireye, kardeşlerden biri, diğer kardeşlerinden izin alarak karısını bir ya da birkaç gece için bu erkeğe verir. Kadın ikram etme ya da ödünç verme olayına aşırı konukseverlik olarak bakılır. Örneğin, Eskimolar Massai kümelerinde evine konuklamaya gelen erkek arkadaşı için koca, hem karısını hem de kulübesini terk edebilir ve bu davranışını sürekli bir uzlaşmanın simgesi olarak düşünür. Böylece Eskimo, iyi bir insan olarak her türlü özveride bulunabileceğini kanıtlamış olur.
Çokkocalılık tür evliliğin yanında kimi geleneksel topluluklarda örneğin Güney Amerika Bororo yerlilerinde varolan ilginç bir evlilik de "küme evliliği" ya da "seksüel komünizm" türüdür.
Çokkocalılık, çokkarılığa oranla daha az rastlananıdır. Tibet'te ve Güney Hindistan Todaları'nda doruk noktada görülen çokkocalılık olgusu, bir kadının aynı zamanda birden fazla kocayla evliliği durumudur. Temelde yatan gereksinme ekonomiktir. Todalarda yaşam koşullarının güçlüğü sonucu kız çocuklar bakım ve beslenme açısından daha çok ihmal edildiğinden, ileri yaşlarda kadın eksikliği doğar. Çokkocalılık, cinsler arasındaki bu dengenin bozulmasına bir çözüm olarak ortaya çıkar.
Bu topluluklarda şayet erkek, yalnız başına bir kadına sahip olacak olanaklardan yoksunsa bu sorunun çözümlenmesine kadar geçici olarak evli kardeşlerinin yardımlarına başvurur ve onların kadınlarıyla birlikte olmak için izin ister, kadın hamile kalıncaya kadar ortaklık devam eder. Çokkocalılığın kardeşler arasında yaygın görülmesi dirliği sağlamada önemli koşul olarak kabul edilir. Bu durumda birden fazla erkek kardeş ,bir kadını paylaşırlar. Kadının kısır çıkması ya da ölmesi durumunda ikinci kadın olarak baldız yeğlenir. Mallar paylaşılmadan erkek kardeşler bir kadınla idare eder, kadın hamile kaldığında da büyük kardeş yalın bir törenle kendisini ve diğer erkek kardeşlerini doğacak çocuğun ortak babası ilan eder. Bu ortaklık erkeklerin aynı eve, tarlaya ve kadına sahip olmalarından ötürü dirlik içerisinde sürüp giderken, bir kadının ayrı ayrı evlere ve tarlalara sahip olması, hatta erkeklerin ayrı obalardan olması babalık konusunda kimi güçlükler doğurur. Örneğin, babalık saptanması töreninde kadın, kocalarını bir araya getiremez, lodalarda kocalar, doğacak çocukların ortak babaları olarak törenle kabul edilirken, Tibet'te babalık saptaması bir tür yarışla yapılır. Sözgelimi, aynı kadınla yaşayan erkekler bu törende ok yatışı yaparlar ve oku en iyi atan çocuğun babası olarak kendini ilan eder. Güçlüye, iyi avcıya daha çok ürettiği için değer verilir. Günümüzde bu topluluklardaki kimi' değişmeler doğal dengeye doğru gelişme gösterdiği biçimindedir. Örneğin, eskilerde bir kadını üç, kimi zamanda dört erkeğin paylaştığı durumların giderek bir kadına iki erkek düşecek biçime dönüştüğü gözlenmektedir.
Birden fazla kardeşin bir kadına sahip olmaları gibi çokkacalılık evliliği içinde bir de Crow topluluklarında rastlanan karısını dostlarından bir erkeğe ikram etme adeti vardır. Sözgelimi, doğa üstü gücünden yararlanılmak istenen bir saygın bireye, kardeşlerden biri, diğer kardeşlerinden izin alarak karısını bir ya da birkaç gece için bu erkeğe verir. Kadın ikram etme ya da ödünç verme olayına aşırı konukseverlik olarak bakılır. Örneğin, Eskimolar Massai kümelerinde evine konuklamaya gelen erkek arkadaşı için koca, hem karısını hem de kulübesini terk edebilir ve bu davranışını sürekli bir uzlaşmanın simgesi olarak düşünür. Böylece Eskimo, iyi bir insan olarak her türlü özveride bulunabileceğini kanıtlamış olur.
Çokkocalılık tür evliliğin yanında kimi geleneksel topluluklarda örneğin Güney Amerika Bororo yerlilerinde varolan ilginç bir evlilik de "küme evliliği" ya da "seksüel komünizm" türüdür.
Cok Eslilik ve Cok Evlilik Nedir
Çok Eşlilik ve Çok Evlilik Nedir
Çok Karılılık
Çok karılılık, bir erkeğin aynı zamanda birden fazla kadınla evliliğine, genel olarak verilen bir addır (Şekil: 2-A). Bu tür evlilikler, tarihin köklerine değin uzanır. Sözgelimi, en yaşlı yazılı din kitabi Tevrad'a göre, İbrahim (Abraham), İsa (İsac) ve Yakup (Jacob) Peygamberlerin birden fazla eşleri vardı. İslam dini kurucusu Muhammet Peygamberin de, aynı zamanda birden fazla kadınla evliydi; öldüğünde arkasında dokuz eş, bir de odalık bıraktığı söylenir. Günümüz Amerika Birleşik Devletlerinden Utah Bölgesi'nde, geçmişten gelen bir gelenek olarak binlerce erkeğin hala aynı zamanda birden fazla kadınla evli oldukları bilinen bir gerçektir.
Bir doğa yasası olarak toplumlar içinde doğumlar kız ve erkek olarak aşağı yukarı (yüz kıza düşen erkek sayısı 101.4 den 109'a kadar değişen bir oran göstermektedir. Güvenç (Shorter 1971: 172) eşit sayıdadırlar. Çok karılılık ve çok kocalılık bir yaşam biçimi durumuna geldiğinde bu doğal dengenin bozulması gerekecektir. Buradan giderek çokeşli evlilik, kimi nedenlerle zaten bozuk olan dengenin düzeltilerek sağlanması olayı mı, yoksa mevcut düzgün dengenin egemenler çıkarına kasıtlı bozulması olayı mıdır? Sorularına yanıtlar aranmalıdır. Sözgelimi Eskimoların yaşam koşullarının güçlüğü; riskli balina, fok balığı ve beyaz ayı avcılığının erkek uğraşısı olması nedenleriyle, yetişkin erkek sayısında azalmalar olur. Bu durum bize, aritmetiksel olarak çok karılılık olayını bir çözüm olarak karşımıza çıkartmaktadır. Holm, Groenland'm Güney Batısında bir köyde 21 yetişkin bireyden sadece beşinin yetişkin erkek olduğunu belirtmektedir. Aiwiliklerde 26 erkeğe karşın 34 kadının varlığı söz konusudur. Ş.Urfa ve Kilis'in Suriye sınır köylerinde erkeklerin sırt kaçakçılığı (sırtta kaçak mal götürüp, getirme) yapan erkelerden bir kısmı, mayın tarlalarında verdikleri uğraşım sonucu, yaşamını yitirir, bir kısmı da işe yaramayacak şekilde sakatlanır. Böylece erkek-kadın oranındaki denge bozulur. Bu topluluklarda çokkarılılık bir zorunluluk olarak kaçınılmaz durum alır.
Çokkarılı evlenmeler, kimi topluluklarda, güç, varlık ve saygınlık belirtisi olarak kabul görmekte ve varlığını korumaktadır. Ülkemizde ağalığın ve din liderliğinin (şeyhliğin) yaşam bulduğu bölgelerde ağalar ve şeyhler aynı zamanda birden fazla kadınla evlidirler. Bu da bize gösteriyor ki, evliliğin biyolojik sınırında çokkarılık, ekonomik koşulların zorladığı durumların bir sonucu olarak da ortaya çıktığıdır. Ne var ki, kimi topluluklarda ikiden fazla kadınla evlenmeye izin verildiği durumlarda bile ancak iki karılı evlilikler yoğunluk kazanmaktadır. İkiden fazla kadınla evlilikler uç örneklerdir. İslam toplumları yanında Kırgızlarda ve Kailerde de birden fazla evliliğe rastlanmaktadır. Kai şefinin karısının yerine getirmek zorunda olduğu kimi görevlerini yetiştirememesi sonucu, "neden ben her işi yapayım; neden bir kadın daha almıyorsun ?" diye kadının, kocasını ikinci evliliğe zorlaması söz konusudur. Çok eş evliliklere genellikle seksüel dürtüden çok ekonomik gerekler yön vermektedir görüşündeyiz.
Çokkarılı evliliğe bir başka etmen olarak da "döl verme evrensel arzusu" nu gösterebiliriz. Birinci kadın kısır olduğunda ikinci kadından çocuk sahibi olmayı sınamak için erkek ikinci kez evlenir. Geleneksel topluluklarda dölün olmamasında özür çoğunlukla kadında aranır ve öyle sanılır. Çocuk doğurmayan kadın "sende katır cinsi var" diye horlanır ve dışlanır. Kısır kadın çoğunlukla bu baskılardan kurtulmak için "kuma"sını kendi eliyle seçer ve kocasına sunar; kendi evliliğini sürdürmek ve yerini korumak için de kumasının gebe kalmasını dört gözle bekler. Yeni gelinin gebe kaldığına ilişkin ilk muştu birinci kadına verilir.
Ölen kardeşinin karısının bir miras olarak küçük kardeşe kalması adedi de, evliler arasında yaş farkı, nedeniyle erkeğin yaşdaşı bir kadınla ikinci evliliğini yapmasını doğallaştırır. Aynı zamanda iki kadınla evlenmelerde kadınlar arasında kimi durumlarda uyum yerine anlaşmazlıklar olacağını da kabul etmek gerekir. Bu çatışmayı ve uyumsuzluğu çözümlemek için varlıklı iki evli aile reisleri, iki ev açmak zorunda kalırlar. Erkeğin bu iki evden akşam hangisine gideceği (o geceyi kiminle geçireceği) haberi, gündüzden belirtilir. Örneğin erkek, kendisine ait bir eşyasını sözgelimi, tespihini, mendilini, çakmağını ya da tütün kabını birileriyle eve gönderir.
Çokkarılı evliliklerde benzer tür davranışları ülkemiz dışında kimi topluluklarda da rastlıyoruz. Örneğin bay ve bayan Rontledge'lerin Afrika yerlileri üzerindeki araştırmalarda, iki karılı erkeğin kadınları arasında anlaşmazlık çıkması durumunda kadınlar çocuklarıyla birlikte ayrı kulübelerde otururlar ve barış böylece sağlanır. Eğer ikinci evlilik baldızla gerçekleştirilmişse bu evlerde diğerlerine oranla daha az kavga olur. Son ve genç kadın, erkeğin gözdesi olmasına karşın, ilk kadın evin yönetiminde söz sahibidir, yeni gelini evin yönetiminde istediği gibi kullanabilir hatta onu kölesi sayar. Sibirya topluluklarında ve Yeni Gine Kaileri' nde de aynı durum gözlenir (Lowie, 1936; 50).
Çok Karılılık
Çok karılılık, bir erkeğin aynı zamanda birden fazla kadınla evliliğine, genel olarak verilen bir addır (Şekil: 2-A). Bu tür evlilikler, tarihin köklerine değin uzanır. Sözgelimi, en yaşlı yazılı din kitabi Tevrad'a göre, İbrahim (Abraham), İsa (İsac) ve Yakup (Jacob) Peygamberlerin birden fazla eşleri vardı. İslam dini kurucusu Muhammet Peygamberin de, aynı zamanda birden fazla kadınla evliydi; öldüğünde arkasında dokuz eş, bir de odalık bıraktığı söylenir. Günümüz Amerika Birleşik Devletlerinden Utah Bölgesi'nde, geçmişten gelen bir gelenek olarak binlerce erkeğin hala aynı zamanda birden fazla kadınla evli oldukları bilinen bir gerçektir.
Bir doğa yasası olarak toplumlar içinde doğumlar kız ve erkek olarak aşağı yukarı (yüz kıza düşen erkek sayısı 101.4 den 109'a kadar değişen bir oran göstermektedir. Güvenç (Shorter 1971: 172) eşit sayıdadırlar. Çok karılılık ve çok kocalılık bir yaşam biçimi durumuna geldiğinde bu doğal dengenin bozulması gerekecektir. Buradan giderek çokeşli evlilik, kimi nedenlerle zaten bozuk olan dengenin düzeltilerek sağlanması olayı mı, yoksa mevcut düzgün dengenin egemenler çıkarına kasıtlı bozulması olayı mıdır? Sorularına yanıtlar aranmalıdır. Sözgelimi Eskimoların yaşam koşullarının güçlüğü; riskli balina, fok balığı ve beyaz ayı avcılığının erkek uğraşısı olması nedenleriyle, yetişkin erkek sayısında azalmalar olur. Bu durum bize, aritmetiksel olarak çok karılılık olayını bir çözüm olarak karşımıza çıkartmaktadır. Holm, Groenland'm Güney Batısında bir köyde 21 yetişkin bireyden sadece beşinin yetişkin erkek olduğunu belirtmektedir. Aiwiliklerde 26 erkeğe karşın 34 kadının varlığı söz konusudur. Ş.Urfa ve Kilis'in Suriye sınır köylerinde erkeklerin sırt kaçakçılığı (sırtta kaçak mal götürüp, getirme) yapan erkelerden bir kısmı, mayın tarlalarında verdikleri uğraşım sonucu, yaşamını yitirir, bir kısmı da işe yaramayacak şekilde sakatlanır. Böylece erkek-kadın oranındaki denge bozulur. Bu topluluklarda çokkarılılık bir zorunluluk olarak kaçınılmaz durum alır.
Çokkarılı evlenmeler, kimi topluluklarda, güç, varlık ve saygınlık belirtisi olarak kabul görmekte ve varlığını korumaktadır. Ülkemizde ağalığın ve din liderliğinin (şeyhliğin) yaşam bulduğu bölgelerde ağalar ve şeyhler aynı zamanda birden fazla kadınla evlidirler. Bu da bize gösteriyor ki, evliliğin biyolojik sınırında çokkarılık, ekonomik koşulların zorladığı durumların bir sonucu olarak da ortaya çıktığıdır. Ne var ki, kimi topluluklarda ikiden fazla kadınla evlenmeye izin verildiği durumlarda bile ancak iki karılı evlilikler yoğunluk kazanmaktadır. İkiden fazla kadınla evlilikler uç örneklerdir. İslam toplumları yanında Kırgızlarda ve Kailerde de birden fazla evliliğe rastlanmaktadır. Kai şefinin karısının yerine getirmek zorunda olduğu kimi görevlerini yetiştirememesi sonucu, "neden ben her işi yapayım; neden bir kadın daha almıyorsun ?" diye kadının, kocasını ikinci evliliğe zorlaması söz konusudur. Çok eş evliliklere genellikle seksüel dürtüden çok ekonomik gerekler yön vermektedir görüşündeyiz.
Çokkarılı evliliğe bir başka etmen olarak da "döl verme evrensel arzusu" nu gösterebiliriz. Birinci kadın kısır olduğunda ikinci kadından çocuk sahibi olmayı sınamak için erkek ikinci kez evlenir. Geleneksel topluluklarda dölün olmamasında özür çoğunlukla kadında aranır ve öyle sanılır. Çocuk doğurmayan kadın "sende katır cinsi var" diye horlanır ve dışlanır. Kısır kadın çoğunlukla bu baskılardan kurtulmak için "kuma"sını kendi eliyle seçer ve kocasına sunar; kendi evliliğini sürdürmek ve yerini korumak için de kumasının gebe kalmasını dört gözle bekler. Yeni gelinin gebe kaldığına ilişkin ilk muştu birinci kadına verilir.
Ölen kardeşinin karısının bir miras olarak küçük kardeşe kalması adedi de, evliler arasında yaş farkı, nedeniyle erkeğin yaşdaşı bir kadınla ikinci evliliğini yapmasını doğallaştırır. Aynı zamanda iki kadınla evlenmelerde kadınlar arasında kimi durumlarda uyum yerine anlaşmazlıklar olacağını da kabul etmek gerekir. Bu çatışmayı ve uyumsuzluğu çözümlemek için varlıklı iki evli aile reisleri, iki ev açmak zorunda kalırlar. Erkeğin bu iki evden akşam hangisine gideceği (o geceyi kiminle geçireceği) haberi, gündüzden belirtilir. Örneğin erkek, kendisine ait bir eşyasını sözgelimi, tespihini, mendilini, çakmağını ya da tütün kabını birileriyle eve gönderir.
Çokkarılı evliliklerde benzer tür davranışları ülkemiz dışında kimi topluluklarda da rastlıyoruz. Örneğin bay ve bayan Rontledge'lerin Afrika yerlileri üzerindeki araştırmalarda, iki karılı erkeğin kadınları arasında anlaşmazlık çıkması durumunda kadınlar çocuklarıyla birlikte ayrı kulübelerde otururlar ve barış böylece sağlanır. Eğer ikinci evlilik baldızla gerçekleştirilmişse bu evlerde diğerlerine oranla daha az kavga olur. Son ve genç kadın, erkeğin gözdesi olmasına karşın, ilk kadın evin yönetiminde söz sahibidir, yeni gelini evin yönetiminde istediği gibi kullanabilir hatta onu kölesi sayar. Sibirya topluluklarında ve Yeni Gine Kaileri' nde de aynı durum gözlenir (Lowie, 1936; 50).
Baslik Nedir Baslik Parasi Hakkinda
Başlık Nedir, Başlık Parası Usulüyle Evlenme
Ekonomik uğraşları geleneksel tarımcı ve hayvancı olan topluluklarda "başlık" konusu evlenme olaylarında ön plana çıkar.
Türkiye köylük yaşamında bireyler ve hayvanlar "baş" sözcüğüyle sayılır. Sözgelimi "biz beş baş horantayız diyen köylü, aile üye sayısının beş olduğunu söylemek ister; hayvanlarını "beş baş, on baş, yüz baş"diye sayar ve kimlik cüzdanının adına da "Kafa 'baş' kağıdı" der.
Buradan giderek, başlık sözcüğünü, bir başa ait, bir baş karşılığı, bir baş için, bir başın bedeli biçiminde değerlendirebiliriz. Böylece başlık, evlenecek kızın koşullara göre göreli değeri olur. Bu değerin koşullara göre göreliliği üzerinde durmak zorunluluğu vardır. Zira, değerin koşullara göre göreli olmadığı durumda, kız satılık bir mal, eşya durumuna düşecektir; eline bu miktar parayı alan herkes bu kıza sahip olabileceğini düşünecektir. Oysa başlığın bir toplumsal kural, adet olarak kabul edildiği toplulukların yaşam biçimleri içerisinde ele alındığında, durumun tiyatrolara konu edinildiği gibi hiç de dramatik bir yanının olmadığı ve yasalarla önlenemeyeceği gerçeği açık seçik görülecektir.
Geleneksel tür ekonomilerde, insan-doğa çelişkisi üst düzeydedir. Teknolojik yetersizlik, insanın yaşam savaşında onu doğaya tutsak etmiştir. Kısaca bu tür yaşam çetin ve güçtür. Kendi kendine yeterli ekonomik koşullar içerisinde yaşam savaşı, doğayla yüz yüze verilir ve her birey bu yaşam biçimi içerisinde üretime yeteneğince ve yeterince katılmak zorunda kalır. Köylü, kazan sözcüğüyle ekmek teknesi olarak simgelendirdiği ekonomik uğraş için : "Dünya dört kulplu kazan, ikisinden ben, ikisinden de sen tutmazsak devrilir" der, karısına. Yaşı ve başı ne olursa olsun her bireyin üretime doğrudan katılması zorunlu olan bir durumda, üretken nüfus sayılan genç bir bireyin kaybı, üretim birimi olan ailenin zararına olur. Üstelik bu zarar ya da kayıp bir varsılın varlığından bir kısmını kaybetmesi biçiminde olmayıp dört tekerli bir aracın tekerleklerinden birinin çalışmaması biçiminde olanıdır. Makine gücü yerine salt insan gücünün kullanıldığı geleneksel teknolojilerde, işde yoğunlaşma, cinse dayalı bir işbölümü olamayacağından herkes aşağı yukarı her işi görebilir demektir. Çalışkan bir erkek işgücü olarak ne ise çalışan bir kız da aynı değerdedir.
Böylece, bir üretim biriminden (aileden) etken bir insan gücü çıkar, kendisi gibi diğer bir üretim birimine (aileye) katılırsa bu "kayıp" ve "kazanç"ın bir bedeli olmak gerekir. İşte, başlık bu bedelin karşılığıdır.
Ülkemiz dışında geleneksel kültürlerde başlık konusunda yoğunlaşan kimi antropologlar, bu görüşümüzü desteklemekte, olayı ve olaylar dizisini başlık olgusunu, kendi yaşam koşulları (geleneksel) içerisinde değerlendirdiklerinde temelinde ekonomik ilişkilerin yattığını görmektedirler. Sözgelimi Murdock ve Richards, başlığı, ailenin kızının üretime katkısını kaybetmesine karşılık aldığı bir tazminat olarak görürler (Timur, 1972: 80).
Bu bağlamda kızını, kentte tanış bir varsıla, köyde kadrolu imama, öğretmen gibi birilerine veren babanın, başlığın ödünsüz uygulandığı topluluklarda bile başlık parası istemediği gözlenmiştir. Bu durumda başlık, "baba hakkı, anne süt hakkı, kardeş yolu" gibi sembolik ödemelerle karşılanmaktadır. Ekonomik özgürlüğe sahip bir köylü kızının (köy ebesi, köy öğretmeni vb..) başlıkla evlendiğine rastlanmamıştır.
Başlık konusunun sadece bizim geleneksel tür yaşam sürdüren topluluklarımızda değil benzer tür uğraş içinde olan topluluklarda da geçerli olduğu bilinmektedir. Başlığın, Güney Afrika yerlilerinden Thongalardaki adı "lobola"dır. Bu kültürde, "lobola" sı ödenen kadın, kocasının evinden kaçtığında "lobola" (taşınır-taşmmaz mallar, para vb.) kocaya geri ödenir ya da ona ödenenlerle kızın erkek kardeşi evlendirilirmişse koca, kayınbiraderinin karısını alma hakkını kazanır. Ayrıca, kadın çocuk doğurmadan ölmüşse bu evlilik geçerli sayılmaz (evliliğin geçerliliği 'meşruluğu' soyun devamına bağlıdır); erkek tarafı, kız evinden ya kızın ergen kız kardeşini ya da ödediklerini geri isteyebilir. Oysa tam zıttı, Kızılcahamam dağ köylerinden eski adı Tekke, yeni adı Verimli köyünde, kız evindeki çeyiz, oğlan evine taşınmadan önce dışarıda sergilenir (çehiz yazma); herkesin tanık olduğu bu eşyalar, yüklenmeden önce, camiden namazdan çıkan imam başta köy yaşlıları tarafından pazarlıkla değerlendirilir, duası okunur ve hep birlikte "amin" denilir. Böylece, köy çoğunluğunun tanıklığıyla değer biçilen eşyaları, evliliğin bozulması (boşanma, ayrılma) durumlarında kız evi, bu eşyaların çoğunun oğlan evinden alınan "başlık" parasıyla sağlanmış olmasına karşın, geri isteme hakkına sahiptir.
Sibirya'nın güney batısında yaşayan Müslüman Kırgızlarda bir baba, oğlunu bir kızla nişanladığında kız evine, karşılık olarak sözgelimi seksen bir baş koyun vermeyi yükümlenir. Nişanlanan kızın ailesi, bu hayvanlardan bir kısmını aldıktan sonra, oğlanın evlerini ziyaret etmelerine izin verir. Evlenme ancak, söz verilenlerin tümünün ödenmesiyle gerçekleşir. Bu evlilikte kocanın karısı üzerindeki egemenliği sınırsızdır. Kız evlendikten sonra babası eviyle ilişkilerini koparır.
Yeni Gine'deki Kai'lerde durum bir başka biçimdedir. Burada kız için söz konusu edilen domuzlar kızın erkek kardeşlerine ya da dayılarına ödenir. Kız babası damadından ancak, kimi işlerine yardım etmesini isteyebilir. Evlenmede kız, kocasının ailesinin evine gider. Kız zina yaptığında ya da kaçtığında kıza ödenen miktar kız ailesinden geri istenir. Kızın beraberinde getirdiği eşyalar kıza aittir. Kazara bunlardan birisini koca kıracak olsa, kırılanı koca ödemek zorunda kalır. Kızın doğurduğu çocuklar kesinlikle kıza aittir; koca ancak seksüel ayrıcalığa sahiptir (Lowie ,1936:29).
Başlık olgusu yukarıda da değişik örnekleriyle değinildiği gibi, üretken yaştaki kızın baba evini terk edip oğlan babası evine taşınması durumlarında ve geleneksel ekonomilerde yaygınlık ve anlam kazanıyor. Bunun tersi oğlanın kız evine yerleşme durumundaysa bu kez, başlık parasının kıza değil oğlana ödenmesi söz konusudur; Hindistan ve Japon geleneksel kültürleri örneklerinde olduğu gibi. Evlenmelerin büyük ölçüde aileler tarafından düzenlendiği Japonya'da kadınların tarlada çalıştığı köysel yörelerde başlık kıza ödenirken, kentlerde "drahoma", Rum ve Yahudi toplumlarında olduğu gibi erkeklere ödenmesi yaygın bir uygulamadır.
1972'lerde Türkiye'de yapılan geniş kapsamlı bir aile araştırmasında başlık'la ilgili verilen sayılarda : Başlıkla evlendiklerini söyleyen evli kadınlar üç büyük kentte % 19.1 iken, köylerde bu oran % 63.3'e çıkmaktadır (Timur ,1972 :83, Bkz.:Çizelge.l). Ancak, köysel bölgelerde başlık parası vermeden evlenenlerin sayısının, 36.7 görülmesinde kimi özel durumları dikkate almak gerekecektir. Sözgelimi, "berder" tür evlilikler (bacı değiştirme), kız kaçırma, otura kalma (kızın bohçasını alarak oğlan evine taşınması), taygelgi (dul babanın dul anneyle, çocuklarının da birbirleriyle evlenmeleri) tür evlilikler, başlık geleneği olan yörelerde başlıksız evlenme türleridir. İki erkeğin birbirlerine bacılarını vererek yapılan "değişik yapma" tür evlenmelerde başlık söz konusu olamaz, koşullar ortaktır. Kızın bohçasını alıp giderek oğlan evine oturmasıyla gerçekleşen "otura kalma" tür evlenmelerde de başlık parası talep etme şansı kalmaz. Taygeldi tür evlenmelerde de aynı şeyi düşünmek gerekecektir; çünkü, ortada bir denklik (tay 'denk' gelme) vardır: Dul ana kızıyla, dul baba oğluyla karşılıklı dulların ve gençlerin evlenmeleriyle gerçekleşen bu evlilikte başlık parasını kim kime ödeyecektir? Bu nedenle, köysel yörelerde başlık parası vermeden evlenenleri, bu tür evlilikleri de dikkate alarak hesaplamak zorunluluğu vardır. Aksi halde geleneksel üretim biçimlerine karşın başlıksız evlenenlerin sayısı çok görülecektir.
Savımız, tüm köy evliliklerinde başlığın var olduğunu kanıtlamak değildir. Ege, Trakya ve Marmara bölgesinde bir mevsimde dört ürün kaldıran, pancardan anasona değin endüstriyel tür ürünleri belirli teknolojiyle üreten ama köy dediğimiz yerleşim birimlerinde oturanları da bu hesabın dışında tutmak gerekir kanısını taşımaktayız. Çünkü:Bu tür üretimlerde kadın çoğunlukla evine çekilmekte, zaman zaman gerektikçe mevsimlik işçi olmaktadır.
"Başlık bir satış değildir" (Erdentuğ, 1977 : 71); olmaması gerekir. Eğer başlık kızların satılması olayı olsaydı, başlığın geçerli olduğu topluluklarda bu bedeli karşılayan herkesin bu kızlara sahip olması gerekirdi ki, beyaz kadın tüccarları için bu durum hazır bir pazar sayılırdı. Oysa, böyle bir durum yoktur görüşündeyiz. Zaten üretimdeki gücü gereği genç üretken kızlarına karşı, anne-babaların boyunları kıldan incedir. Sözgelimi, kızını kendisinin istemediği bir erkeğe baba, zorla vermeğe kalksa kızın cevabı açık ve kesin olur:
"Baba, baba. Yediğim aş yavan ola Koynumagiren civan ola,
Ölürüm de varmam ona" dediğinde, akan sular durur...
Ülkemiz dışında da varlığına tanık olduğumuz başlık olgusu, çocukları üzerinde hak iddia eden, çocuklarının geleceğini denetleyen, evlenmelerde karar organı olan geleneksel üretim birimlerinde (ailelerde) hala geçerliliğini korurken, ekonomik özgürlüğü olan, evlenmelerde bireysel kararların geçerli olduğu, çocukları üzerinde büyük haklar iddia etmeyen ailelerde geçerliliğini kaybettiğini ya da sembolik olarak geçiştirildiğini görmekteyiz. Özetle, bireylerin ekonomik özgürlüğe kavuşmaları durumunda başlık olgusunun kendiliğinden kalkacağını söylemek zor olmayacaktır.
Burada amacımız, başlık olgusuna övgü düzmek ya da onu yüceltmek değil, bir halkbilimci sıfatıyla yaşam biçimlerinden kaynaklanan bu ve benzeri toplumsal olayları, ".....toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır."
şeklindeki yargılamalardan uzak kalarak olayın üretin biçimiyle ilintisini kurmak, genellemelere ulaşmaya çalışmak ve kimi öneriler ileri sürmektir." İyi-kötü; güzel-çirkin tür değerleri felsefenin "etik" alanına bırakarak yaşam biçimim (kültürü) belirleyen öğeleri göz ardı etmeden olay ve olguların nesnel gerçekliğine, onun öznel ve nesnel koşulları içinde yaklaşmak amaçlanmalıdır. Başlık olgusuna bir "sorun" gözüyle baktığımızda toplumbilimci niteliğimizi yitirir; bir teknisyenin bozuk arabaya baktığı gibi topluma bakar; "başlık parası bir sorunsa bir yasa çıkartır kaldırırız" türünden ucuz çözümlü sonuca kolaylıkla varabiliriz.
Bütün bu söylediklerimize karşın; ülkemizde başlık parasının kötüye kullanıldığını söylemek de olanaklıdır. Bunları, yaygın ve yoğun olan başlık olgusunun tipik olmayan özel durumları olarak görmek gerekecektir. Kimi durumlarda başlığın bir saygınlık aracı olarak kullanıldığına tanık olmaktayız. Sözgelimi, ağalık kurumunun hala geçerli olduğu topluluklarda bu yıl, bir ağanın kızı için başlık parası, bir miktar Reşat Altın olarak ödenmişse, durum ne olursa olsun bundan böyle, o ve ona yakın yörelerde hiçbir ağanın kızına daha az miktarda para önerilemez. Bu para, kaybolan insan gücünün bir karşılığı olmanın ötesinde ağaların saygınlığını sağlayan bir araç olmak durumundadır. Oysa ağa kızlarının bedensel tarım uğraşı içinde olmadıkları bilinmektedir ama, herkesin geçmesi gereken köprüden ağa da, kendine yaraşır biçimde geçecek; başlık bir toplumsal adetse, ağa da bu adede uyacaktır. Saygınlık kavgası ve iddialar üzerine kiloyla tartılıp, her kilo için bir Reşat Altını isteme örnekleri de bu tip değerlendirmelere girer.
Araştırmamıza konu olan Karaburun'un köylerinde başlık olgusu uygulanmamaktadır. Ancak, kız babasına, annesine ve kardeşlerine oğlan evi tarafından armağanlar verildiği; bu armağanların, "baba hakkı, anne sütü hakkı, kardeş yolu" tür deyimlerle adlandırıldığı ve de ailelerin gücüne göre maddi ağırlık taşıdığı söylenilmektedir.
Bu yazdıklarımıza ek olarak, başlık parasının yasalar karşısındaki durumundan söz açacak olursak: 25.11.1920 tarih ve 55 sayılı "Düğünlerde Men'i İsrafat" adlı yasayla başlık parası yasaklanmış; ancak bu yasa, 1966 yılında, anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nin 20 Eylül 1966 tarih ve 156-34 sayılı kakarıyla iptal edilmiştir
Ekonomik uğraşları geleneksel tarımcı ve hayvancı olan topluluklarda "başlık" konusu evlenme olaylarında ön plana çıkar.
Türkiye köylük yaşamında bireyler ve hayvanlar "baş" sözcüğüyle sayılır. Sözgelimi "biz beş baş horantayız diyen köylü, aile üye sayısının beş olduğunu söylemek ister; hayvanlarını "beş baş, on baş, yüz baş"diye sayar ve kimlik cüzdanının adına da "Kafa 'baş' kağıdı" der.
Buradan giderek, başlık sözcüğünü, bir başa ait, bir baş karşılığı, bir baş için, bir başın bedeli biçiminde değerlendirebiliriz. Böylece başlık, evlenecek kızın koşullara göre göreli değeri olur. Bu değerin koşullara göre göreliliği üzerinde durmak zorunluluğu vardır. Zira, değerin koşullara göre göreli olmadığı durumda, kız satılık bir mal, eşya durumuna düşecektir; eline bu miktar parayı alan herkes bu kıza sahip olabileceğini düşünecektir. Oysa başlığın bir toplumsal kural, adet olarak kabul edildiği toplulukların yaşam biçimleri içerisinde ele alındığında, durumun tiyatrolara konu edinildiği gibi hiç de dramatik bir yanının olmadığı ve yasalarla önlenemeyeceği gerçeği açık seçik görülecektir.
Geleneksel tür ekonomilerde, insan-doğa çelişkisi üst düzeydedir. Teknolojik yetersizlik, insanın yaşam savaşında onu doğaya tutsak etmiştir. Kısaca bu tür yaşam çetin ve güçtür. Kendi kendine yeterli ekonomik koşullar içerisinde yaşam savaşı, doğayla yüz yüze verilir ve her birey bu yaşam biçimi içerisinde üretime yeteneğince ve yeterince katılmak zorunda kalır. Köylü, kazan sözcüğüyle ekmek teknesi olarak simgelendirdiği ekonomik uğraş için : "Dünya dört kulplu kazan, ikisinden ben, ikisinden de sen tutmazsak devrilir" der, karısına. Yaşı ve başı ne olursa olsun her bireyin üretime doğrudan katılması zorunlu olan bir durumda, üretken nüfus sayılan genç bir bireyin kaybı, üretim birimi olan ailenin zararına olur. Üstelik bu zarar ya da kayıp bir varsılın varlığından bir kısmını kaybetmesi biçiminde olmayıp dört tekerli bir aracın tekerleklerinden birinin çalışmaması biçiminde olanıdır. Makine gücü yerine salt insan gücünün kullanıldığı geleneksel teknolojilerde, işde yoğunlaşma, cinse dayalı bir işbölümü olamayacağından herkes aşağı yukarı her işi görebilir demektir. Çalışkan bir erkek işgücü olarak ne ise çalışan bir kız da aynı değerdedir.
Böylece, bir üretim biriminden (aileden) etken bir insan gücü çıkar, kendisi gibi diğer bir üretim birimine (aileye) katılırsa bu "kayıp" ve "kazanç"ın bir bedeli olmak gerekir. İşte, başlık bu bedelin karşılığıdır.
Ülkemiz dışında geleneksel kültürlerde başlık konusunda yoğunlaşan kimi antropologlar, bu görüşümüzü desteklemekte, olayı ve olaylar dizisini başlık olgusunu, kendi yaşam koşulları (geleneksel) içerisinde değerlendirdiklerinde temelinde ekonomik ilişkilerin yattığını görmektedirler. Sözgelimi Murdock ve Richards, başlığı, ailenin kızının üretime katkısını kaybetmesine karşılık aldığı bir tazminat olarak görürler (Timur, 1972: 80).
Bu bağlamda kızını, kentte tanış bir varsıla, köyde kadrolu imama, öğretmen gibi birilerine veren babanın, başlığın ödünsüz uygulandığı topluluklarda bile başlık parası istemediği gözlenmiştir. Bu durumda başlık, "baba hakkı, anne süt hakkı, kardeş yolu" gibi sembolik ödemelerle karşılanmaktadır. Ekonomik özgürlüğe sahip bir köylü kızının (köy ebesi, köy öğretmeni vb..) başlıkla evlendiğine rastlanmamıştır.
Başlık konusunun sadece bizim geleneksel tür yaşam sürdüren topluluklarımızda değil benzer tür uğraş içinde olan topluluklarda da geçerli olduğu bilinmektedir. Başlığın, Güney Afrika yerlilerinden Thongalardaki adı "lobola"dır. Bu kültürde, "lobola" sı ödenen kadın, kocasının evinden kaçtığında "lobola" (taşınır-taşmmaz mallar, para vb.) kocaya geri ödenir ya da ona ödenenlerle kızın erkek kardeşi evlendirilirmişse koca, kayınbiraderinin karısını alma hakkını kazanır. Ayrıca, kadın çocuk doğurmadan ölmüşse bu evlilik geçerli sayılmaz (evliliğin geçerliliği 'meşruluğu' soyun devamına bağlıdır); erkek tarafı, kız evinden ya kızın ergen kız kardeşini ya da ödediklerini geri isteyebilir. Oysa tam zıttı, Kızılcahamam dağ köylerinden eski adı Tekke, yeni adı Verimli köyünde, kız evindeki çeyiz, oğlan evine taşınmadan önce dışarıda sergilenir (çehiz yazma); herkesin tanık olduğu bu eşyalar, yüklenmeden önce, camiden namazdan çıkan imam başta köy yaşlıları tarafından pazarlıkla değerlendirilir, duası okunur ve hep birlikte "amin" denilir. Böylece, köy çoğunluğunun tanıklığıyla değer biçilen eşyaları, evliliğin bozulması (boşanma, ayrılma) durumlarında kız evi, bu eşyaların çoğunun oğlan evinden alınan "başlık" parasıyla sağlanmış olmasına karşın, geri isteme hakkına sahiptir.
Sibirya'nın güney batısında yaşayan Müslüman Kırgızlarda bir baba, oğlunu bir kızla nişanladığında kız evine, karşılık olarak sözgelimi seksen bir baş koyun vermeyi yükümlenir. Nişanlanan kızın ailesi, bu hayvanlardan bir kısmını aldıktan sonra, oğlanın evlerini ziyaret etmelerine izin verir. Evlenme ancak, söz verilenlerin tümünün ödenmesiyle gerçekleşir. Bu evlilikte kocanın karısı üzerindeki egemenliği sınırsızdır. Kız evlendikten sonra babası eviyle ilişkilerini koparır.
Yeni Gine'deki Kai'lerde durum bir başka biçimdedir. Burada kız için söz konusu edilen domuzlar kızın erkek kardeşlerine ya da dayılarına ödenir. Kız babası damadından ancak, kimi işlerine yardım etmesini isteyebilir. Evlenmede kız, kocasının ailesinin evine gider. Kız zina yaptığında ya da kaçtığında kıza ödenen miktar kız ailesinden geri istenir. Kızın beraberinde getirdiği eşyalar kıza aittir. Kazara bunlardan birisini koca kıracak olsa, kırılanı koca ödemek zorunda kalır. Kızın doğurduğu çocuklar kesinlikle kıza aittir; koca ancak seksüel ayrıcalığa sahiptir (Lowie ,1936:29).
Başlık olgusu yukarıda da değişik örnekleriyle değinildiği gibi, üretken yaştaki kızın baba evini terk edip oğlan babası evine taşınması durumlarında ve geleneksel ekonomilerde yaygınlık ve anlam kazanıyor. Bunun tersi oğlanın kız evine yerleşme durumundaysa bu kez, başlık parasının kıza değil oğlana ödenmesi söz konusudur; Hindistan ve Japon geleneksel kültürleri örneklerinde olduğu gibi. Evlenmelerin büyük ölçüde aileler tarafından düzenlendiği Japonya'da kadınların tarlada çalıştığı köysel yörelerde başlık kıza ödenirken, kentlerde "drahoma", Rum ve Yahudi toplumlarında olduğu gibi erkeklere ödenmesi yaygın bir uygulamadır.
1972'lerde Türkiye'de yapılan geniş kapsamlı bir aile araştırmasında başlık'la ilgili verilen sayılarda : Başlıkla evlendiklerini söyleyen evli kadınlar üç büyük kentte % 19.1 iken, köylerde bu oran % 63.3'e çıkmaktadır (Timur ,1972 :83, Bkz.:Çizelge.l). Ancak, köysel bölgelerde başlık parası vermeden evlenenlerin sayısının, 36.7 görülmesinde kimi özel durumları dikkate almak gerekecektir. Sözgelimi, "berder" tür evlilikler (bacı değiştirme), kız kaçırma, otura kalma (kızın bohçasını alarak oğlan evine taşınması), taygelgi (dul babanın dul anneyle, çocuklarının da birbirleriyle evlenmeleri) tür evlilikler, başlık geleneği olan yörelerde başlıksız evlenme türleridir. İki erkeğin birbirlerine bacılarını vererek yapılan "değişik yapma" tür evlenmelerde başlık söz konusu olamaz, koşullar ortaktır. Kızın bohçasını alıp giderek oğlan evine oturmasıyla gerçekleşen "otura kalma" tür evlenmelerde de başlık parası talep etme şansı kalmaz. Taygeldi tür evlenmelerde de aynı şeyi düşünmek gerekecektir; çünkü, ortada bir denklik (tay 'denk' gelme) vardır: Dul ana kızıyla, dul baba oğluyla karşılıklı dulların ve gençlerin evlenmeleriyle gerçekleşen bu evlilikte başlık parasını kim kime ödeyecektir? Bu nedenle, köysel yörelerde başlık parası vermeden evlenenleri, bu tür evlilikleri de dikkate alarak hesaplamak zorunluluğu vardır. Aksi halde geleneksel üretim biçimlerine karşın başlıksız evlenenlerin sayısı çok görülecektir.
Savımız, tüm köy evliliklerinde başlığın var olduğunu kanıtlamak değildir. Ege, Trakya ve Marmara bölgesinde bir mevsimde dört ürün kaldıran, pancardan anasona değin endüstriyel tür ürünleri belirli teknolojiyle üreten ama köy dediğimiz yerleşim birimlerinde oturanları da bu hesabın dışında tutmak gerekir kanısını taşımaktayız. Çünkü:Bu tür üretimlerde kadın çoğunlukla evine çekilmekte, zaman zaman gerektikçe mevsimlik işçi olmaktadır.
"Başlık bir satış değildir" (Erdentuğ, 1977 : 71); olmaması gerekir. Eğer başlık kızların satılması olayı olsaydı, başlığın geçerli olduğu topluluklarda bu bedeli karşılayan herkesin bu kızlara sahip olması gerekirdi ki, beyaz kadın tüccarları için bu durum hazır bir pazar sayılırdı. Oysa, böyle bir durum yoktur görüşündeyiz. Zaten üretimdeki gücü gereği genç üretken kızlarına karşı, anne-babaların boyunları kıldan incedir. Sözgelimi, kızını kendisinin istemediği bir erkeğe baba, zorla vermeğe kalksa kızın cevabı açık ve kesin olur:
"Baba, baba. Yediğim aş yavan ola Koynumagiren civan ola,
Ölürüm de varmam ona" dediğinde, akan sular durur...
Ülkemiz dışında da varlığına tanık olduğumuz başlık olgusu, çocukları üzerinde hak iddia eden, çocuklarının geleceğini denetleyen, evlenmelerde karar organı olan geleneksel üretim birimlerinde (ailelerde) hala geçerliliğini korurken, ekonomik özgürlüğü olan, evlenmelerde bireysel kararların geçerli olduğu, çocukları üzerinde büyük haklar iddia etmeyen ailelerde geçerliliğini kaybettiğini ya da sembolik olarak geçiştirildiğini görmekteyiz. Özetle, bireylerin ekonomik özgürlüğe kavuşmaları durumunda başlık olgusunun kendiliğinden kalkacağını söylemek zor olmayacaktır.
Burada amacımız, başlık olgusuna övgü düzmek ya da onu yüceltmek değil, bir halkbilimci sıfatıyla yaşam biçimlerinden kaynaklanan bu ve benzeri toplumsal olayları, ".....toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmaktadır."
şeklindeki yargılamalardan uzak kalarak olayın üretin biçimiyle ilintisini kurmak, genellemelere ulaşmaya çalışmak ve kimi öneriler ileri sürmektir." İyi-kötü; güzel-çirkin tür değerleri felsefenin "etik" alanına bırakarak yaşam biçimim (kültürü) belirleyen öğeleri göz ardı etmeden olay ve olguların nesnel gerçekliğine, onun öznel ve nesnel koşulları içinde yaklaşmak amaçlanmalıdır. Başlık olgusuna bir "sorun" gözüyle baktığımızda toplumbilimci niteliğimizi yitirir; bir teknisyenin bozuk arabaya baktığı gibi topluma bakar; "başlık parası bir sorunsa bir yasa çıkartır kaldırırız" türünden ucuz çözümlü sonuca kolaylıkla varabiliriz.
Bütün bu söylediklerimize karşın; ülkemizde başlık parasının kötüye kullanıldığını söylemek de olanaklıdır. Bunları, yaygın ve yoğun olan başlık olgusunun tipik olmayan özel durumları olarak görmek gerekecektir. Kimi durumlarda başlığın bir saygınlık aracı olarak kullanıldığına tanık olmaktayız. Sözgelimi, ağalık kurumunun hala geçerli olduğu topluluklarda bu yıl, bir ağanın kızı için başlık parası, bir miktar Reşat Altın olarak ödenmişse, durum ne olursa olsun bundan böyle, o ve ona yakın yörelerde hiçbir ağanın kızına daha az miktarda para önerilemez. Bu para, kaybolan insan gücünün bir karşılığı olmanın ötesinde ağaların saygınlığını sağlayan bir araç olmak durumundadır. Oysa ağa kızlarının bedensel tarım uğraşı içinde olmadıkları bilinmektedir ama, herkesin geçmesi gereken köprüden ağa da, kendine yaraşır biçimde geçecek; başlık bir toplumsal adetse, ağa da bu adede uyacaktır. Saygınlık kavgası ve iddialar üzerine kiloyla tartılıp, her kilo için bir Reşat Altını isteme örnekleri de bu tip değerlendirmelere girer.
Araştırmamıza konu olan Karaburun'un köylerinde başlık olgusu uygulanmamaktadır. Ancak, kız babasına, annesine ve kardeşlerine oğlan evi tarafından armağanlar verildiği; bu armağanların, "baba hakkı, anne sütü hakkı, kardeş yolu" tür deyimlerle adlandırıldığı ve de ailelerin gücüne göre maddi ağırlık taşıdığı söylenilmektedir.
Bu yazdıklarımıza ek olarak, başlık parasının yasalar karşısındaki durumundan söz açacak olursak: 25.11.1920 tarih ve 55 sayılı "Düğünlerde Men'i İsrafat" adlı yasayla başlık parası yasaklanmış; ancak bu yasa, 1966 yılında, anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi'nin 20 Eylül 1966 tarih ve 156-34 sayılı kakarıyla iptal edilmiştir
Es Edinme Olanaklari
Eş Edinme Olanakları
İster soy devamını sağlama, ister seks güdüsüne duyulan doyumu meşrulaştırma, isterse bir üretim birimi kurma amacına yönelik evlenmeler, bir olanak yaratma ve hazırlama sorunudur. Herkesin her zaman, herkesle evlenemeyeceği bir toplumsal kuraldır. Bu olanaklar, kimi yaşam biçimlerinde çocuklarını denetleme hakkına sahip aileler tarafından karşılanır ya da bireysel çabalarla gerçekleştirilir. Geleneksel toplumlarda evlenme, evlenecek bireylerden daha çok aileleri birbirine bağlar. Bu nedenle evlenmelerde karar organı aile reisleridir. Bu organ kendi yaşam biçimlerinde anlamlı ve geçerli olan beşik kertmeden kız kaçırarak evlenmelere değin kimi şekilleri kurumlaştırır. Örneğin Kıta Avustralyası'nda yaşayan Kariere yerlilerinde anne babalar (ebeveynler), kardeş çocukları arasında önceden ayarlanmış birleşmeleri (evlenmeleri) düzenlerler. Bu kültürde bir ergen genç, anne babası tarafından çocukken nişanlandığı kızın babasının yanında uzun süre çalışarak o ailenin ekonomik güçlerine fizik güç olarak katkıda bulunur. Bu durumda çocuklar, yine aileleri tarafından saptanmış evlenme günlerini beklerken birbirlerini yakından tanır, alışkanlıklar kazanır, başka seçenekleri olmadığı için de uyum içerisinde evliliğe hazırlanırlar. Bir aile içinde çok sayıda kız varsa, en büyükle nişanlanan erkek, kendi erkek kardeşleri için bu kızlar üzerinde haklarını kullanır yani baldızlarının kardeşleriyle evlenmelerini sağlar. Ancak ailenin büyük kızıyla evlenen erkek, baldızlarını kardeşleri için uygun görür, onların nişanlanmalarını sağlarken kendi hakkından vazgeçtiğini de belirtir. Çünkü; karısı ölen erkeğin ilk evleneceği baldızı olacaktır (Lowie, 1936 : 35).
Bir başka toplulukta örneğin Sibirya'nın Kuzey Doğusunda yaşayan Konaklarda bir erkek, evleneceği kızın ailesi yanında bir süre çalışır ve bu süre kızın ailesi tarafından saptanır. Böylece erkek, kızlarını alacakları eve kızlarına karşılık bir hizmette bulunmuş olur ve kız evi tarafından da yeterli deneyime tutulmuş, evleneceği kızı bundan böyle geçindirecek kadar beceri sahibi olduğunu da kanıtlamış olur.
Bir başka toplulukta, bir kadına sahip olabilmek için bir dizi uygulama karşımıza çıkıyor. Örneğin, Britanya Guana'sının (Güney Amerika) Arowak yerlileri, evlenecek erkeğin iyi bir nişancı olduğunu kanıtlamasını beklerler. Kız evi tarafından kızlarına talip olan erkekler bir dizi denemeden geçirilir. Sözgelimi, hareket durumundaki bir kayıktan, adayın bir ağaçkakan kuşunun yuvasını vurması, çalışma gayretini kanıtlamak için de bir tarlayı çalı çırpıyı arındırması ve saptanmış kısa bir zaman içerisinde belirli sayıdaki sepetleri doldurması beklenir.
Bu ve benzeri uygulamaların tümünün temelinde genç bir erkeğin kimsenin yardımına gereksinme duymadan ailesini geçindirip geçindiremeyeceğinin sınanması yatmaktadır. Erzurum'un Karayazı İlçesi yörelerinde evlenecek ergen erkeğin gücünü ve becerisini kanıtlamak için at çalıp, dağda bir süre atıyla birlikte yakalanmadan ve de birilerine görünmeden yaşamasını, yukarıda saydığımız örnekler arasında düşünebiliriz.
Ne var ki, kimi topluluklarda bu uygulamaların tam tersine de tanık olunmuştur. Örneğin savaşçı Kızılderililer (Pralrler), çoğu kez eşlerini düşman kümelerden kaçırırlar ve onlarla evlenirler. Bu kaçırma, yalnız düşman kümelerden değil kendi kümelerden de olur. Bir başka ilginç örnek de, Machenzie bölgesinin Güney Athapaskanları (Kuzey Amerika), erkekler arasında bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda, rakipler birbirlerine saldırır, yenik düşen karısını yenene kaptırırdı. Kaba gücün ödüllendirilmesi şeklinde düşünülen bu tür uygulamalara Alaska yerlilerinden Eskimolarda da rastlandığı bilinmektedir (Lowie, 1936: 40).
İster soy devamını sağlama, ister seks güdüsüne duyulan doyumu meşrulaştırma, isterse bir üretim birimi kurma amacına yönelik evlenmeler, bir olanak yaratma ve hazırlama sorunudur. Herkesin her zaman, herkesle evlenemeyeceği bir toplumsal kuraldır. Bu olanaklar, kimi yaşam biçimlerinde çocuklarını denetleme hakkına sahip aileler tarafından karşılanır ya da bireysel çabalarla gerçekleştirilir. Geleneksel toplumlarda evlenme, evlenecek bireylerden daha çok aileleri birbirine bağlar. Bu nedenle evlenmelerde karar organı aile reisleridir. Bu organ kendi yaşam biçimlerinde anlamlı ve geçerli olan beşik kertmeden kız kaçırarak evlenmelere değin kimi şekilleri kurumlaştırır. Örneğin Kıta Avustralyası'nda yaşayan Kariere yerlilerinde anne babalar (ebeveynler), kardeş çocukları arasında önceden ayarlanmış birleşmeleri (evlenmeleri) düzenlerler. Bu kültürde bir ergen genç, anne babası tarafından çocukken nişanlandığı kızın babasının yanında uzun süre çalışarak o ailenin ekonomik güçlerine fizik güç olarak katkıda bulunur. Bu durumda çocuklar, yine aileleri tarafından saptanmış evlenme günlerini beklerken birbirlerini yakından tanır, alışkanlıklar kazanır, başka seçenekleri olmadığı için de uyum içerisinde evliliğe hazırlanırlar. Bir aile içinde çok sayıda kız varsa, en büyükle nişanlanan erkek, kendi erkek kardeşleri için bu kızlar üzerinde haklarını kullanır yani baldızlarının kardeşleriyle evlenmelerini sağlar. Ancak ailenin büyük kızıyla evlenen erkek, baldızlarını kardeşleri için uygun görür, onların nişanlanmalarını sağlarken kendi hakkından vazgeçtiğini de belirtir. Çünkü; karısı ölen erkeğin ilk evleneceği baldızı olacaktır (Lowie, 1936 : 35).
Bir başka toplulukta örneğin Sibirya'nın Kuzey Doğusunda yaşayan Konaklarda bir erkek, evleneceği kızın ailesi yanında bir süre çalışır ve bu süre kızın ailesi tarafından saptanır. Böylece erkek, kızlarını alacakları eve kızlarına karşılık bir hizmette bulunmuş olur ve kız evi tarafından da yeterli deneyime tutulmuş, evleneceği kızı bundan böyle geçindirecek kadar beceri sahibi olduğunu da kanıtlamış olur.
Bir başka toplulukta, bir kadına sahip olabilmek için bir dizi uygulama karşımıza çıkıyor. Örneğin, Britanya Guana'sının (Güney Amerika) Arowak yerlileri, evlenecek erkeğin iyi bir nişancı olduğunu kanıtlamasını beklerler. Kız evi tarafından kızlarına talip olan erkekler bir dizi denemeden geçirilir. Sözgelimi, hareket durumundaki bir kayıktan, adayın bir ağaçkakan kuşunun yuvasını vurması, çalışma gayretini kanıtlamak için de bir tarlayı çalı çırpıyı arındırması ve saptanmış kısa bir zaman içerisinde belirli sayıdaki sepetleri doldurması beklenir.
Bu ve benzeri uygulamaların tümünün temelinde genç bir erkeğin kimsenin yardımına gereksinme duymadan ailesini geçindirip geçindiremeyeceğinin sınanması yatmaktadır. Erzurum'un Karayazı İlçesi yörelerinde evlenecek ergen erkeğin gücünü ve becerisini kanıtlamak için at çalıp, dağda bir süre atıyla birlikte yakalanmadan ve de birilerine görünmeden yaşamasını, yukarıda saydığımız örnekler arasında düşünebiliriz.
Ne var ki, kimi topluluklarda bu uygulamaların tam tersine de tanık olunmuştur. Örneğin savaşçı Kızılderililer (Pralrler), çoğu kez eşlerini düşman kümelerden kaçırırlar ve onlarla evlenirler. Bu kaçırma, yalnız düşman kümelerden değil kendi kümelerden de olur. Bir başka ilginç örnek de, Machenzie bölgesinin Güney Athapaskanları (Kuzey Amerika), erkekler arasında bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda, rakipler birbirlerine saldırır, yenik düşen karısını yenene kaptırırdı. Kaba gücün ödüllendirilmesi şeklinde düşünülen bu tür uygulamalara Alaska yerlilerinden Eskimolarda da rastlandığı bilinmektedir (Lowie, 1936: 40).
Evlilik Turleri ve Evlilik Cesitleri
Evlilik Türleri ve Evlilik Çeşitleri
Evlilik Üzerine
Şu ya da bu biçimde evlenmelerle ortaya çıkan aile, kültürün (yaşam biçiminin) bir parçası olan toplumsal örgütün temel birimi olarak toplumun oluşmasında görevler ve işlevler üstlenir. Akrabalık ise, her toplumda böylesi görevleri ve işlevleri olan evrenselliğinin nesnel ve çürütülmez biçimde kanıtlayıcısıdır. Böylece akraailenin balık olgusuyla aileyi, kimi zaman neden sonuç ilişkisi içerisinde kimi zaman da birlikte, yan yana buluruz.
Aile oluşturduğu topluluk içerisinde evlilikle ilgili; seks yasağı, soy izleme, yörel yerleşme, otorite, miras benzeri konularda bir dizi kurallar, adetler, töreler koymakta ve düzenlemeler yapmaktadır. Bunların tümünün birer kurum olarak gelişmesi ve yaygınlaşması yanında topluluklardan topluluklara kimi değişiklikler göstermesi, toplulukların yaşam biçimlerinin farklılığından kaynaklanmaktadır. Bu kurumsal ayrılıklar ve düzenlemeler, yaşam biçimlerine bağlı olarak anlam ve değerlerle doyurularak, bir yaşam biçiminde salt yasak sayılanlar diğer bir yaşam biçiminde serbest, serbest olanlar da bir başkasında sınırlı olabilmektedir. Sözgelimi; seksüel yasağı denetleyebilmek için kimi topluluklar ergen kızları ve erkekleri birbirlerinden fizik olarak ayırırlar. Hindistan'daki Dravidienler'de erkek çocuklar ayrı bir kulübede, kız çocuklar da bir başkasında yaşlı birer kadın deneticinin gözetiminde evlenecekleri güne kadar yaşarlar. Buna karşın bir başka toplumda, erkek arkadaşı olmayan ergen kızın "acaba bir hastalığı mı var?" kuşkusu ve kaygısıyla ailesi tarafından doktora götürülmesi de bir gerçektir.
Yasaklar
Dünyanın her yerinde eş seçimlerinde yasaklık üzerine kurulmuş kimi kısıtlamalar vardır. Bu yasaklardan evrensel olanı yakın akrabalar arasındaki seks ilişkisidir. Batı kaynaklarında bir antropoloji terimi olarak kullanılan "Incest Taboo" (yakın akrabalar arası seks ilişkisi yasağına rastlanmayan bir topluluğun dünya yüzünde var olduğu saptanmamıştır. Ancak, Mısır ve Peru'da kraliyet aileleri, kendilerine seçecek yeter derecedeki yüksek kandan birilerini bulamadıklarında çok yakınlarıyla hatta bacılarıyla evlenmelerine özel izin verilen durum, bir istisna olarak konumuz dışındadır. Bu özel durumun, toplulukların evlenmede eş seçimi yasaklarıyla ilgili kuralları bozacak nitelikte sayılmaması gerekir.
Yakın akrabalar arasındaki seksüel ilişkinin insanları ürkütmesi, tiksinti yaratması gibi durumları psikolojinin alanına bırakırsak, bu konuda değişik toplulukların kimi kavramlar, tutumlar ve davranışlar getirdiklerini görürüz. Örneğin; Mortana'daki melezler, sadece kardeş çocukları arasındaki evlilikleri hoşgörüyle karşılamamakla kalmayıp yerel küme içerisindeki evliliklere bile iyi gözle bakmıyorlardı. Britanya Colombia'sında bulunan Shuswaplar ve Thomsan River'in kızıl derilileri, kardeş çocukları arasındaki evlenmeleri yasaklıyor, hatta daha ileri giderek üçüncü kuşaktan kardeş çocuklarının evlenmelerine bile izin vermiyorlardı.
Bir Kuzey Amerikalı yerli Pavitso, yeğenlerine hitap ederken onlara kız ya da erkek kardeşleri gibi davranır böylece, aralarındaki cinsel ilişki uzaklığını belirtmek ister, sözgelimi, bizim kültürümüzde, arkadaş karısına tanımlayıcı akrabalık terimine sınıflayıcı bir nitelik kazandırarak "yenge" dememiz, onu kardeş karısı gibi kabul ettiğimizin bir işareti sayılacağından, seks ilişkisi yasağı peşinen konmuş sayılır.
Ne var ki, kimi yörelerde evlenme yasakları salt gerçek akrabalar arasında olmayıp, birbirlerini akraba sananlar (düzmece akrabalık) arasında da geçerlidir. Örneğin Avustralya'daki bir kabilede Emon kümesine ait olan bir erkek, hiçbir kan bağı olmamasına karşın, kendi kümesinden çok uzaklarda olan başka bir kabiledeki Emon kızla evlenemez bizdeki örneği, kirve ve yolkardeşi kızları. Bu durumda ergenler, kendi kümeleri dışından yani yabandan evlenmeyi kurallaştırırlar. Böylece "yabandan evlenme" olgusu bir evlenme biçimi olarak karşımıza çıkar. Yabandan evlenme kuralının tam zıttı olan "iç evlenme" de bir evlilik türü olarak karşımıza çıkar. Toplumsal ayrımın önem kazandığı toplumlarda bu, zorunlu bir evlenme biçimi olarak görülür. Sözgelimi Hindistan'daki "kast" örneğinde ve Avrupa Aristokrasisinde olduğu gibi Hindistan'da bir kastın üyesi ergen erkek, ancak kendi birimi içerisindeki kümelerden bir ergen kızla evlenebilir. Avrupa Aristokrasisinde de hala geçerliliğini koruyan Kral oğlunun ancak, bir başka kral kızıyla evlenebileceği örneğinde olduğu gibi.
İçten ya da yabandan evlenme biçimleri, kendi sistemi içinde kimi çözümleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin içten evlenmenin yasak olduğu, Güney Hindistan'da yaşayan Todalar kendi içlerinde ikiye ayrılırlar. Böylece kendi as kümeleri arasında evliliği yasaklayan Todalar, alt kümelerden biriyle evlenebilmektedirler. Bu durum, kümelerin yaşamını sürdürmeyi ve birbirlerini dışarıda bırakmamayı sağlar (Lowie, 1936 : 25).
Evlilik Üzerine
Şu ya da bu biçimde evlenmelerle ortaya çıkan aile, kültürün (yaşam biçiminin) bir parçası olan toplumsal örgütün temel birimi olarak toplumun oluşmasında görevler ve işlevler üstlenir. Akrabalık ise, her toplumda böylesi görevleri ve işlevleri olan evrenselliğinin nesnel ve çürütülmez biçimde kanıtlayıcısıdır. Böylece akraailenin balık olgusuyla aileyi, kimi zaman neden sonuç ilişkisi içerisinde kimi zaman da birlikte, yan yana buluruz.
Aile oluşturduğu topluluk içerisinde evlilikle ilgili; seks yasağı, soy izleme, yörel yerleşme, otorite, miras benzeri konularda bir dizi kurallar, adetler, töreler koymakta ve düzenlemeler yapmaktadır. Bunların tümünün birer kurum olarak gelişmesi ve yaygınlaşması yanında topluluklardan topluluklara kimi değişiklikler göstermesi, toplulukların yaşam biçimlerinin farklılığından kaynaklanmaktadır. Bu kurumsal ayrılıklar ve düzenlemeler, yaşam biçimlerine bağlı olarak anlam ve değerlerle doyurularak, bir yaşam biçiminde salt yasak sayılanlar diğer bir yaşam biçiminde serbest, serbest olanlar da bir başkasında sınırlı olabilmektedir. Sözgelimi; seksüel yasağı denetleyebilmek için kimi topluluklar ergen kızları ve erkekleri birbirlerinden fizik olarak ayırırlar. Hindistan'daki Dravidienler'de erkek çocuklar ayrı bir kulübede, kız çocuklar da bir başkasında yaşlı birer kadın deneticinin gözetiminde evlenecekleri güne kadar yaşarlar. Buna karşın bir başka toplumda, erkek arkadaşı olmayan ergen kızın "acaba bir hastalığı mı var?" kuşkusu ve kaygısıyla ailesi tarafından doktora götürülmesi de bir gerçektir.
Yasaklar
Dünyanın her yerinde eş seçimlerinde yasaklık üzerine kurulmuş kimi kısıtlamalar vardır. Bu yasaklardan evrensel olanı yakın akrabalar arasındaki seks ilişkisidir. Batı kaynaklarında bir antropoloji terimi olarak kullanılan "Incest Taboo" (yakın akrabalar arası seks ilişkisi yasağına rastlanmayan bir topluluğun dünya yüzünde var olduğu saptanmamıştır. Ancak, Mısır ve Peru'da kraliyet aileleri, kendilerine seçecek yeter derecedeki yüksek kandan birilerini bulamadıklarında çok yakınlarıyla hatta bacılarıyla evlenmelerine özel izin verilen durum, bir istisna olarak konumuz dışındadır. Bu özel durumun, toplulukların evlenmede eş seçimi yasaklarıyla ilgili kuralları bozacak nitelikte sayılmaması gerekir.
Yakın akrabalar arasındaki seksüel ilişkinin insanları ürkütmesi, tiksinti yaratması gibi durumları psikolojinin alanına bırakırsak, bu konuda değişik toplulukların kimi kavramlar, tutumlar ve davranışlar getirdiklerini görürüz. Örneğin; Mortana'daki melezler, sadece kardeş çocukları arasındaki evlilikleri hoşgörüyle karşılamamakla kalmayıp yerel küme içerisindeki evliliklere bile iyi gözle bakmıyorlardı. Britanya Colombia'sında bulunan Shuswaplar ve Thomsan River'in kızıl derilileri, kardeş çocukları arasındaki evlenmeleri yasaklıyor, hatta daha ileri giderek üçüncü kuşaktan kardeş çocuklarının evlenmelerine bile izin vermiyorlardı.
Bir Kuzey Amerikalı yerli Pavitso, yeğenlerine hitap ederken onlara kız ya da erkek kardeşleri gibi davranır böylece, aralarındaki cinsel ilişki uzaklığını belirtmek ister, sözgelimi, bizim kültürümüzde, arkadaş karısına tanımlayıcı akrabalık terimine sınıflayıcı bir nitelik kazandırarak "yenge" dememiz, onu kardeş karısı gibi kabul ettiğimizin bir işareti sayılacağından, seks ilişkisi yasağı peşinen konmuş sayılır.
Ne var ki, kimi yörelerde evlenme yasakları salt gerçek akrabalar arasında olmayıp, birbirlerini akraba sananlar (düzmece akrabalık) arasında da geçerlidir. Örneğin Avustralya'daki bir kabilede Emon kümesine ait olan bir erkek, hiçbir kan bağı olmamasına karşın, kendi kümesinden çok uzaklarda olan başka bir kabiledeki Emon kızla evlenemez bizdeki örneği, kirve ve yolkardeşi kızları. Bu durumda ergenler, kendi kümeleri dışından yani yabandan evlenmeyi kurallaştırırlar. Böylece "yabandan evlenme" olgusu bir evlenme biçimi olarak karşımıza çıkar. Yabandan evlenme kuralının tam zıttı olan "iç evlenme" de bir evlilik türü olarak karşımıza çıkar. Toplumsal ayrımın önem kazandığı toplumlarda bu, zorunlu bir evlenme biçimi olarak görülür. Sözgelimi Hindistan'daki "kast" örneğinde ve Avrupa Aristokrasisinde olduğu gibi Hindistan'da bir kastın üyesi ergen erkek, ancak kendi birimi içerisindeki kümelerden bir ergen kızla evlenebilir. Avrupa Aristokrasisinde de hala geçerliliğini koruyan Kral oğlunun ancak, bir başka kral kızıyla evlenebileceği örneğinde olduğu gibi.
İçten ya da yabandan evlenme biçimleri, kendi sistemi içinde kimi çözümleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin içten evlenmenin yasak olduğu, Güney Hindistan'da yaşayan Todalar kendi içlerinde ikiye ayrılırlar. Böylece kendi as kümeleri arasında evliliği yasaklayan Todalar, alt kümelerden biriyle evlenebilmektedirler. Bu durum, kümelerin yaşamını sürdürmeyi ve birbirlerini dışarıda bırakmamayı sağlar (Lowie, 1936 : 25).
Akrabalik Terimleri ve Akrabalar
Akrabalık Terimleri, Akrabalar
Türkçe konuşma dilinde akrabalık terimleri, yabancı dillerden aktarılanları kimi. yörelerde birinin yerine diğerinin kullanılması ve yörelere özgü anlam taşıyanlar dışında çoğu toplumca kabul edilen, bilinen ve kullanılanlardır.
Yabancı dillerin etkisiyle kullanılan akrabalık terimlerinden göze batan, daha çok kent ve büyük kent kültürlerinde kullanılan "Kuzen ve Kuzin" sözcükleridir. Batı dillerinde (İngilizce ve Fransızca) kardeş çocuklarının birbirlerine karşı akrabalık durumlarını tanımlamada kullanılan bu sözcük, İngilizce de "Cousin" (Kazın) sözcüğünün karşılığıdır. Yine kardeş çocukları anlamında kullanılan akrabalık terimleri, eski kuşaklar arasında, kasaba ve kent yaşamında Arapça "Amcazade, Teyzezade, Halazade ve Dayızade"şeklinde cins farkı gözetilmeden kullanılmaktadır. Kırsal bölge yaşamında Arapçanın etkisiyle bu sözcüklerin anlamı bilinmesine karşın çok az kullanılmakta, çoğunlukla ve yaygın olarak da "amcaoğlu, halaoğlu, dayıoğlu, teyzeoğlu" sözcükleri yeğlenmektedir. Ancak bu sözcükler de kimi yörelerde ağız değişikliğine uğrayarak "emmioğlu, dayıoğlu" biçimine dönüşür. "Oğul" yerine "uşak" sözcüğünün kullanıldığı yörelerde de "emmiuşağı, dayıuşağı" biçimini alır. "Hala tanımlayıcı akrabalık sözcüğünün "bibi" şeklinde kullanıldığı Kilis yöresinde ise "halaoğlu" yerine "bibioğlu" kullanılır. Bu ve benzeri örneklerimizi çoğaltmak, Türkiye kapsamında yapılacak bir akrabalık terimleri çalışmasıyla mümkün olacaktır.
Bir akrabalık teriminin sözgelimi "baba"nın bir başka akrabalık tanımlayıcı teriminin yerine kullanıldığı da gözlemlerimiz arasındadır. Örneğin, Ankara, Kızılcahamam, Verimli köyünde, büyük erkek kardeş için kullanılması gereken "ağa" sözcüğü "baba" yerine: "baba" sözcüğü de "dede" yerine kullanılmaktadır (Balaman, 1974:115) Aynı köyde "amca" sözcüğü de ağız değişikliğine uğrayarak "apça" biçimine dönüşmüştür. Dilbilimsel araştırmalara göre apça sözcüğünün Öztürkçe "ece, eçe, aca, aça ve amuca" sözcüklerinden oluştuğunu düşünürsek, ağız değişikliğinin hangi yönde olduğu tartışılabilir kanısındayız (Tekin, 1960: 228).
Yöreye özgü, evlilikten ötürü kazanılın kimi akrabalık terimlerine araştırma bölgemizde (İzm. Karaburun) tanık olduk. Sözgelimi "aykırı ya da yandan bacanak" gibi. İki kız kardeşle evlenen erkeklerin, birbirlerine karşı akrabalık durumları, yaygın olarak bilinen "bacanak" sözcüğüyle tanımlanırken, bunların kızlarıyla, iki erkek kardeş ve iki kardeş (bacı-kardeş) çocuklarıyla evlenen erkeklerin birbirlerine karşı akrabalık durumlarıysa "aykırı bacanak" olarak tanımlanır.
Türkiye'de yapılan kimi alan araştırmalarında saptanan, yörelere özgü akrabalık tanımlayıcı sözcüklerinin tek örnek olmaması, ağız ve anlam ayrımı göstermesi, akrabalık terimleri üzerine çalışmaları güçleştirmekte ama, zorunlu kılmaktadır (Stirling, 1965:152).
Bir akrabalık tanımlayıcı sözcüğünün sözgelimi "çocuk" terimi, değişik yörelerde elli iki biçimde söylendiği saptanmıştır. Halkbilimci Örnek'in Türkiye'nin iki yüz otuz yerleşme biriminde, beş yüz yetmiş beş kaynak bireyden derlediği bilgilere göre bu terimin adları ve dağılımı bölüm sonunda liste şeklinde gösterilmektedir (Bkz.:Çocuk Sözcüğünün Birer Yöre Adıyla Elli iki Değişik İsmi. (Örnek, 1979:129-133).
Ulaşamadığımız kimi özel akrabalık terimleri dışında yaygın olarak kullanılan akrabalık terimlerini: A. Soya Dayalı Akrabalık Terimleri, B. Evliliğe Dayalı Akrabalık Terimleri ve C. Sonradan Kazanılan Düzmece Akrabalık Terimleri olmak üzere üç kümede göstermeye çalıştık.
Soya Dayalı Akrabalık Terimleri
Ebeveyn - Çocuğa göre anne ve baba
Kardeş - Çocuklara göre kız ve erkek kardeşler
Çocuk - Anne ve babanın çocukları
Amca - İki erkek kardeşin çocuklarına göre durumları (Apça, ece, emmi)
Teyze - İki kız kardeşlerin çocuklarına göre durumları
Hala (Bibi) - Çocuğa göre babanın kız kardeşi
Dayı – Çocuğa göre annenin erkek kardeşi
Dede: Çocuğa göre babanın ve annenin babaları
Nene: Çocuğa göre annenin ve babanın anneleri
Ata: Çocuğa göre annenin ve babanın dede ve neneleri (Büyük anne, büyük baba)
Torun: Dedeye göre oğlunun ya da kızının çocuğu
Amca oğlu: Ego'ya göre erkek kardeşinin oğlu
Amca kızı: Ego'ya göre babanın erkek kardeşinin kızı
Teyze oğlu: Ego'ya göre annenin kız kardeşinin oğlu
Teyze kızı: Ego'ya göre annenin kız kardeşinin kızı
Dayı oğlu: Ego'ya göre annenin erkek kardeşinin oğlu
Dayı kızı: Ego'ya göre annenin erkek kardeşinin kızı
Hala oğlu: Ego'nun babasının kız kardeşinin erkek çocuğu
Hala kızı: Ego'nun babasının kız kardeşinin kız çocuğu
Yeğen: Kardeşlerin, kardeş çocukları
Evliliğe Dayalı Akrabalık Terimleri
Dünür: Evli çocukların ailelerinin birbirlerine göre durumları
Kayınbaba: Evlilerin eşlerinin babası (Kaynata)
Kaynana: Evlilerin eşlerinin annesi (Beyana)
Karı: Evli çiftlerden kadının erkeğe göre durumu
Koca: Evli çiftlerde erkeğin kadına göre durumu (Gişi, bey, herif, bizimki, çocukların babası, adamım).
Yenge: Amca, dayı, kardeş karıları
Gelin: Dünür evinde oğlan eşleri
Damat: Dünür evinde kız eşleri (Güvey)
Elti: Evli kadının kocasının kardeşlerinin karıları
Görümce: Evli kadının kocasının kız kardeşleri
Kayınbirader: Evli çiftlere göre eşlerin erkek kardeşleri (Kayınço)
Baldız: Evli çiftlerden erkeğe göre eşinin kız kardeşleri
Enişte: Teyze, hala ve bacı kocaları
Bacanak: Kız kardeşlerle evlenen erkeklerin birbirlerine göre durumları
Bacanak: Kardeş kızlarıyla (amca, teyze, hala, dayı) evlenen erkeklerin birbirlerine göre akrabalık durumları
Kuma: Aynı zamanda birden fazla eşle evliliklerde ikinci
kadını tanımlayan terim
Sonradan Kazanılan Düzmece Akrabalık Türleri
Sütkardeş: Ayrı analardan doğup, analardan biriyle emişen çocuklar
Sütanne: Doğurmadığı bebeyi sütüyle besleyen anne
Sütnine: Emzirdiği (başkasına ait) çocuğun çocuğuna karşı emzirenin durumu
Kankardeş: Birbirinden birer damla kan yalayarak kardeşlik üzerine ant içen birey
Yolkardeş: Özellikle Alevi topluluklarında birbirleriyle Dede (dinsel önder) (Musahip) önünde yapılan bir törende dostluk üzerine ant içen aileler
Ahiretkardeş: Öte dünya düşüncesine dayalı bir dostluk antlaşması yapan iki birey
Sağdıç: Evlilik hazırlığında güveyin yakın dostu, sırdaşı, arkadaşı, hocası; evli, deneyimli, yaşdaş erkek.
Yenge: Evlilik hazırlığında gelinin yakın dostu, sırdaşı, arkadaşı, hocası; evli, deneyimli, yaşdaş kadın.
Oğlan Yengesi: Düğünde oğlan evi yengelerinin (kadınlarının) yöneticisi.
Kına Yengesi; Düğünde geline kına yakan ve kız evi kadınlarının (yengelerinin) yöneticisi.
Kına-anası: Küçük kız çocuğunu giydirip, kınalayan ve ona anası kadar sahip olmaya söz veren kadın.
Ad-babası: Bebeğin ezanla kulağına adını okuyan (takan) birey
Kirve: Sünnetteki erkek çocuğu kucağında tutan, sünnet düğünü harcamalarında aileye katkıda bulunan birey.
Türkçe Betimleyici Akrabalık Sözcüklerinin Sınıflayıcı Olarak da Kullanılanları
Baba: Baba adam : Baba gibi çok verip az isteyen, özveri sahibi önder birey.
Ana: Toprak ana, anayol, ana direk, anayasa, ana sorun vb. Üretken, besleyen, doyuran, özveri sahibi.
Amca: Babanın erkek arkadaşları; baba gereksinmesini kısmen üstlenen; yardım, ilgi beklenen birey.
Teyze: Annenin kadın arkadaşları; anne görevini kısmen üstlenen: yardım,ilgi, şefkat beklenen birey.
Dayı: Annenin erkek arkadaşları; sırt veren, kayırma beklenen birey. Kabadayı, mert. gözü pek adam.
Enişte; Karısı bacı kabul edilen evli erkek ya da akrabadan (köyden) kız alan erkek.
Kayınbirader (Kayınço): Bacısı güzel; ergen kız kardeşi olanlara yakıştırılan ad.
Bacanak: Aynı akrabadan ya da aynı köyden kız alan erkekler.
Yenge: Erkekler için kardeş yarısı yerine geçen kadınlar.
Abla: Bacı yerine konulan; yaşça büyük kız ve kadınlar.
Ağabey (abi, aga): Yaşça ve de başça büyük erkekler.
Kardeş: Cins ayrımı yapılmadan kardeş yerine konulan birey. Kardeş payı eşit pay, kardeşçe (kavgasız, döğüşsüz eylem).
Bacı: Yaşça küçük ya da eşit kız ve kadınlar.
Ağa: Varlıklı, otorite sahibi, önder, ağabey.
Türkçe konuşma dilinde akrabalık terimleri, yabancı dillerden aktarılanları kimi. yörelerde birinin yerine diğerinin kullanılması ve yörelere özgü anlam taşıyanlar dışında çoğu toplumca kabul edilen, bilinen ve kullanılanlardır.
Yabancı dillerin etkisiyle kullanılan akrabalık terimlerinden göze batan, daha çok kent ve büyük kent kültürlerinde kullanılan "Kuzen ve Kuzin" sözcükleridir. Batı dillerinde (İngilizce ve Fransızca) kardeş çocuklarının birbirlerine karşı akrabalık durumlarını tanımlamada kullanılan bu sözcük, İngilizce de "Cousin" (Kazın) sözcüğünün karşılığıdır. Yine kardeş çocukları anlamında kullanılan akrabalık terimleri, eski kuşaklar arasında, kasaba ve kent yaşamında Arapça "Amcazade, Teyzezade, Halazade ve Dayızade"şeklinde cins farkı gözetilmeden kullanılmaktadır. Kırsal bölge yaşamında Arapçanın etkisiyle bu sözcüklerin anlamı bilinmesine karşın çok az kullanılmakta, çoğunlukla ve yaygın olarak da "amcaoğlu, halaoğlu, dayıoğlu, teyzeoğlu" sözcükleri yeğlenmektedir. Ancak bu sözcükler de kimi yörelerde ağız değişikliğine uğrayarak "emmioğlu, dayıoğlu" biçimine dönüşür. "Oğul" yerine "uşak" sözcüğünün kullanıldığı yörelerde de "emmiuşağı, dayıuşağı" biçimini alır. "Hala tanımlayıcı akrabalık sözcüğünün "bibi" şeklinde kullanıldığı Kilis yöresinde ise "halaoğlu" yerine "bibioğlu" kullanılır. Bu ve benzeri örneklerimizi çoğaltmak, Türkiye kapsamında yapılacak bir akrabalık terimleri çalışmasıyla mümkün olacaktır.
Bir akrabalık teriminin sözgelimi "baba"nın bir başka akrabalık tanımlayıcı teriminin yerine kullanıldığı da gözlemlerimiz arasındadır. Örneğin, Ankara, Kızılcahamam, Verimli köyünde, büyük erkek kardeş için kullanılması gereken "ağa" sözcüğü "baba" yerine: "baba" sözcüğü de "dede" yerine kullanılmaktadır (Balaman, 1974:115) Aynı köyde "amca" sözcüğü de ağız değişikliğine uğrayarak "apça" biçimine dönüşmüştür. Dilbilimsel araştırmalara göre apça sözcüğünün Öztürkçe "ece, eçe, aca, aça ve amuca" sözcüklerinden oluştuğunu düşünürsek, ağız değişikliğinin hangi yönde olduğu tartışılabilir kanısındayız (Tekin, 1960: 228).
Yöreye özgü, evlilikten ötürü kazanılın kimi akrabalık terimlerine araştırma bölgemizde (İzm. Karaburun) tanık olduk. Sözgelimi "aykırı ya da yandan bacanak" gibi. İki kız kardeşle evlenen erkeklerin, birbirlerine karşı akrabalık durumları, yaygın olarak bilinen "bacanak" sözcüğüyle tanımlanırken, bunların kızlarıyla, iki erkek kardeş ve iki kardeş (bacı-kardeş) çocuklarıyla evlenen erkeklerin birbirlerine karşı akrabalık durumlarıysa "aykırı bacanak" olarak tanımlanır.
Türkiye'de yapılan kimi alan araştırmalarında saptanan, yörelere özgü akrabalık tanımlayıcı sözcüklerinin tek örnek olmaması, ağız ve anlam ayrımı göstermesi, akrabalık terimleri üzerine çalışmaları güçleştirmekte ama, zorunlu kılmaktadır (Stirling, 1965:152).
Bir akrabalık tanımlayıcı sözcüğünün sözgelimi "çocuk" terimi, değişik yörelerde elli iki biçimde söylendiği saptanmıştır. Halkbilimci Örnek'in Türkiye'nin iki yüz otuz yerleşme biriminde, beş yüz yetmiş beş kaynak bireyden derlediği bilgilere göre bu terimin adları ve dağılımı bölüm sonunda liste şeklinde gösterilmektedir (Bkz.:Çocuk Sözcüğünün Birer Yöre Adıyla Elli iki Değişik İsmi. (Örnek, 1979:129-133).
Ulaşamadığımız kimi özel akrabalık terimleri dışında yaygın olarak kullanılan akrabalık terimlerini: A. Soya Dayalı Akrabalık Terimleri, B. Evliliğe Dayalı Akrabalık Terimleri ve C. Sonradan Kazanılan Düzmece Akrabalık Terimleri olmak üzere üç kümede göstermeye çalıştık.
Soya Dayalı Akrabalık Terimleri
Ebeveyn - Çocuğa göre anne ve baba
Kardeş - Çocuklara göre kız ve erkek kardeşler
Çocuk - Anne ve babanın çocukları
Amca - İki erkek kardeşin çocuklarına göre durumları (Apça, ece, emmi)
Teyze - İki kız kardeşlerin çocuklarına göre durumları
Hala (Bibi) - Çocuğa göre babanın kız kardeşi
Dayı – Çocuğa göre annenin erkek kardeşi
Dede: Çocuğa göre babanın ve annenin babaları
Nene: Çocuğa göre annenin ve babanın anneleri
Ata: Çocuğa göre annenin ve babanın dede ve neneleri (Büyük anne, büyük baba)
Torun: Dedeye göre oğlunun ya da kızının çocuğu
Amca oğlu: Ego'ya göre erkek kardeşinin oğlu
Amca kızı: Ego'ya göre babanın erkek kardeşinin kızı
Teyze oğlu: Ego'ya göre annenin kız kardeşinin oğlu
Teyze kızı: Ego'ya göre annenin kız kardeşinin kızı
Dayı oğlu: Ego'ya göre annenin erkek kardeşinin oğlu
Dayı kızı: Ego'ya göre annenin erkek kardeşinin kızı
Hala oğlu: Ego'nun babasının kız kardeşinin erkek çocuğu
Hala kızı: Ego'nun babasının kız kardeşinin kız çocuğu
Yeğen: Kardeşlerin, kardeş çocukları
Evliliğe Dayalı Akrabalık Terimleri
Dünür: Evli çocukların ailelerinin birbirlerine göre durumları
Kayınbaba: Evlilerin eşlerinin babası (Kaynata)
Kaynana: Evlilerin eşlerinin annesi (Beyana)
Karı: Evli çiftlerden kadının erkeğe göre durumu
Koca: Evli çiftlerde erkeğin kadına göre durumu (Gişi, bey, herif, bizimki, çocukların babası, adamım).
Yenge: Amca, dayı, kardeş karıları
Gelin: Dünür evinde oğlan eşleri
Damat: Dünür evinde kız eşleri (Güvey)
Elti: Evli kadının kocasının kardeşlerinin karıları
Görümce: Evli kadının kocasının kız kardeşleri
Kayınbirader: Evli çiftlere göre eşlerin erkek kardeşleri (Kayınço)
Baldız: Evli çiftlerden erkeğe göre eşinin kız kardeşleri
Enişte: Teyze, hala ve bacı kocaları
Bacanak: Kız kardeşlerle evlenen erkeklerin birbirlerine göre durumları
Bacanak: Kardeş kızlarıyla (amca, teyze, hala, dayı) evlenen erkeklerin birbirlerine göre akrabalık durumları
Kuma: Aynı zamanda birden fazla eşle evliliklerde ikinci
kadını tanımlayan terim
Sonradan Kazanılan Düzmece Akrabalık Türleri
Sütkardeş: Ayrı analardan doğup, analardan biriyle emişen çocuklar
Sütanne: Doğurmadığı bebeyi sütüyle besleyen anne
Sütnine: Emzirdiği (başkasına ait) çocuğun çocuğuna karşı emzirenin durumu
Kankardeş: Birbirinden birer damla kan yalayarak kardeşlik üzerine ant içen birey
Yolkardeş: Özellikle Alevi topluluklarında birbirleriyle Dede (dinsel önder) (Musahip) önünde yapılan bir törende dostluk üzerine ant içen aileler
Ahiretkardeş: Öte dünya düşüncesine dayalı bir dostluk antlaşması yapan iki birey
Sağdıç: Evlilik hazırlığında güveyin yakın dostu, sırdaşı, arkadaşı, hocası; evli, deneyimli, yaşdaş erkek.
Yenge: Evlilik hazırlığında gelinin yakın dostu, sırdaşı, arkadaşı, hocası; evli, deneyimli, yaşdaş kadın.
Oğlan Yengesi: Düğünde oğlan evi yengelerinin (kadınlarının) yöneticisi.
Kına Yengesi; Düğünde geline kına yakan ve kız evi kadınlarının (yengelerinin) yöneticisi.
Kına-anası: Küçük kız çocuğunu giydirip, kınalayan ve ona anası kadar sahip olmaya söz veren kadın.
Ad-babası: Bebeğin ezanla kulağına adını okuyan (takan) birey
Kirve: Sünnetteki erkek çocuğu kucağında tutan, sünnet düğünü harcamalarında aileye katkıda bulunan birey.
Türkçe Betimleyici Akrabalık Sözcüklerinin Sınıflayıcı Olarak da Kullanılanları
Baba: Baba adam : Baba gibi çok verip az isteyen, özveri sahibi önder birey.
Ana: Toprak ana, anayol, ana direk, anayasa, ana sorun vb. Üretken, besleyen, doyuran, özveri sahibi.
Amca: Babanın erkek arkadaşları; baba gereksinmesini kısmen üstlenen; yardım, ilgi beklenen birey.
Teyze: Annenin kadın arkadaşları; anne görevini kısmen üstlenen: yardım,ilgi, şefkat beklenen birey.
Dayı: Annenin erkek arkadaşları; sırt veren, kayırma beklenen birey. Kabadayı, mert. gözü pek adam.
Enişte; Karısı bacı kabul edilen evli erkek ya da akrabadan (köyden) kız alan erkek.
Kayınbirader (Kayınço): Bacısı güzel; ergen kız kardeşi olanlara yakıştırılan ad.
Bacanak: Aynı akrabadan ya da aynı köyden kız alan erkekler.
Yenge: Erkekler için kardeş yarısı yerine geçen kadınlar.
Abla: Bacı yerine konulan; yaşça büyük kız ve kadınlar.
Ağabey (abi, aga): Yaşça ve de başça büyük erkekler.
Kardeş: Cins ayrımı yapılmadan kardeş yerine konulan birey. Kardeş payı eşit pay, kardeşçe (kavgasız, döğüşsüz eylem).
Bacı: Yaşça küçük ya da eşit kız ve kadınlar.
Ağa: Varlıklı, otorite sahibi, önder, ağabey.
Akrabalik Terminolojisi
Akrabalık Terminolojisi
Akrabalık, insan toplumundaki evrensel kalıtlardan biridir. Günlük yaşamın akışı içinde akrabalık terimleri, yalnızca konuşan kimseye göre konuşulan ya da adı edilen kişinin konumunu (statüsünü) belirtmekle kalmaz, aynı zamanda başka bir söz yöneltme biçimi bulunmayışı nedeniyle de önem taşır. Hiçbir akrabalık ilişkisinin var olmadığı durumlarda bile, ilişki bulunduğu varsayılarak akrabalık terimleri, seslenilecek kişinin adının yerine kullanılabilir. Sözgelimi, dayı, amca, teyze, abla, yenge, ağabey gibi. Oysa, akrabalık terimlerinin önemi, bir seslenme biçimi olmanın ötesine uzanır. Bunlar, sosyal antropologlarca toplumsal geleneğin bağlantıları olarak incelenir. Ayrıca, dil antropologları, dilbilimsel irdelemeler ve karşılaştırmalar için de akrabalık terimlerini veri olarak kullanmaktadırlar. Kısaca amca, dayı gibi özgül anlamda kullanılan akrabalık sözcükleri, yeğenler tarafından gerek amcaya, gerekse dayıya karşı kimi davranış biçimlerinin varlığını belirtir. Herhangi bir kültürün dilinde varolan akrabalık terimlerinin her biri, o terimi simgeleyen kişiyle, o terimi kullanan kişi arasında bir dizi toplumsal ilişkinin varlığını belirtir. Bizim kültürümüzde: "Kız halaya, oğlan dayıya çeker" atasözü, dayıyla erkek yeğen ; halayla kız yeğen aralarında çok önceden kurulmuş bir bağlantının varlığını gösterir.
Sosyal antropologlarca akrabalık terminolojisinin ad babası olarak bilinen Morgan, Afrika ve Avustralya dışında yer yüzünün belli başlı bölgelerinin tümü için geniş kapsamlı göstergeleri bir araya getirerek, akrabalık terimlerini iki ana başlık altında gruplamıştır : 1- Betimleyici (Tanımlayıcı), 2- Sınıflayıcı. Rivers, bu gruplama için Morgan'a büyük övgü düzerken, öteki taraftan da betimleyiciyle sınıflayıcıyı birbirinden kesin ayıran verilerin eksikliğini belirtir ve gruplamaya bir de "Belirleyici" özellik katar. Rivers böylece ikili gruplamayı üçlü şekle sokar.
Daha sonra G.R Murdock, altı tipli akrabalık terminolojisini kurdu. Bu tiplemede paralel kardeş çocukları (amca ve teyze çocukları), kardeşlere ve aykırı kardeş çocuklara (Hala,dayı çocukları) ilinti içerisinde gruplandırma temel alınıyordu. Şöyle ki:
1. Eskimo Tipi: Paralel kardeş (amca, teyze) çocuklarıyla aykırı kardeş (dayı, hala) çocukları eşitlenir ancak, kardeşlerden ayrı tutulur.
2. Hawai Tipi: Gerek paralel gerekse aykırı kardeş çocukları
kardeşlerle aynı tutulur ve aynı terimlerle adlandırılır.
3. Iroquois Tipi: Paralel kardeş çocuklarıyla kardeşler aynı grupta
sayılır ve aynı adlandırılırken, aykırı kardeş çocukları ayrı tutulur.
4. Sudan Tipi: Gerek aykırı, gerekse paralel kardeş çocukları ve
kardeşler ayrı ayrı adlandırılıp, ayrı ayrı terimlerle betimlenir.
5. Omaha Tipi: Paralel kardeş çocukları, kardeşlerle eşitlenmişler,
ancak aykırı kardeş çocuklarından dayı çocukları anneyle dayı grubunda sınıflanır; hala çocuklarıysa, kendi çocuklarıyla eşitlenir.
6. Crow Tipi: Paralel kardeş çocukları genelde eşitlenmiş ancak,
aykırı kardeş çocuklarından hala çocukları halayla baba grubunda sınıflanır; dayı çocuklarıysa kendi çocuklarıyla eşiüenirler. (Murdock, 1949:223-224).
Bu akrabalık terminolojisi sınıflamalarından sonra A. R. Radcliff Brown, şu dört tipi ileri sürdü: 1. Babayanlı Dizgeler, 2. Anayanlı Dizgeler, 3. Kanbağlı Dizgeler, 4. İkiyanlı Dizgeler gibi.
Genel olarak bu biçimlendirmelerin hiçbiri, akrabalık terminolojilerinin doyurucu bir sınıflaması değildir.Çünkü, bunların tümü toplumsal yapılara ilşikin olarak henüz akrabalık sistemlerinin yeterli bir karşılaştırmasına dayanmamaktadır.
Akrabalık Terminolojisi Üzerine Kimi Yorumlar
Akrabalık dizgelerinin toplumsal dizgelerle bağlantı halinde ortaya çıktığını fakat toplumsal koşullardaki değişikliklerden bozulmadan çıkacak ve böylece toplumun daha önceki durumlarını yansıtacak biçimde yavaş değiştiğini, ilk kez Morgan varsaydı ve aynı akrabalık dizgelerinin ayrı ayrı alanlarda bağımsız olarak ortaya çıkabilme olasılığını reddetti. Ancak, dizgelerin benzerliğini aynı soy yanlılığının bir kanıtı olarak gördü. Morgan, toplumbilimsel olarak tiplemelerini, aile yaşamının göstergeleri olarak görmekteydi. Dizgelerin en yalın biçimlerinden karmaşık biçime doğru bir evrim içerisinde gelişme gösterdiğini varsayarak Betimsel Akrabalık terminolojisi' nin, mülkiyet hakkının doğusuyla ve bu hakkı yalnız kendi soyundan gelenlere bırakmak zorunluluğu sonucu geliştiğini söyledi.
Rivers, Akrabalık Terminolojisi'nin "sıkı sıkıya toplumsal koşullarla belirlendiği" ve akrabalık dizgelerinin bize, toplumsal kurumların tarihinin incelenmesinde en değerli araçlar olabileceğini belirtti (Rivers, 1914:1).
Krober, Rivers'ın belirleyicilikle ilgili aşırı görüşlerini yadsıyarak onu biraz daha yumuşaüp "toplumsal kurumların yanı sıra bilinçdışı mantık ve algısal örüntüleme" işlevlerinde de akrabalık terimlerini sistemlerinin rolü olduğunu vurguladı (Kroeber, 1952:171).
Rivers'ın genel görüşleri ve bunların alan çalışmalarıyla kanıtlanması, toplumsal geleneğin adlandırma ile bağlantılarına karşı ilgiyi sağladı. Morgan'dan sonra Rivers'ın akrabalığın yanında kimi toplumsal kurumlara da yer vererek geliştirdiği araştırma teknikleri, önemli bir ilerleme olarak kabul gördü.
İngiliz sosyal antropologu Bronislaw K.Molinowski, Trobriand Adaları'ndaki geniş alan çalışmalarını temel alarak, akrabalık örüntüleri ve davranışların gelişiminde çekirdek ailenin önemini vurguladı. Rivers'ın öğrencisi Radcliffe-Brown da, akrabalık dizgelerinde toplumsal davranışın hem terminolojisini geliştirdi hem de örüntü bağlarının kavranması gereğini vurguladı ve en önemlisi de, terminolojik örüntülerin ve akrabalıkların özel hak ve görevlerinin altında yatan yapısal etkenleri soyutlamaya çalışü. Brown'ın kardeş grubunun birliği, soy grubunun birliği ve toplumsal sistemlerinin doğası yorumunda gittikçe büyüyen benimsemelere yol açtı; sosyal antropolojinin B.Britanya'da ve öteki yerlerde gelişmesine önemli katkıları oldu. Bu arada kültürel tarihe duyulan büyük ilgi, akrabalık sistemlerinin yorumlanmasına ve toplumsal/kültürel değişme sorunlarına parmak basma eğilimini doğurdu.
Bu yeni çalışmalar, akrabalık terminolojisinin saptanması için daha yeterli tekniklerin gelişmesine neden oldu. Bu teknikler, hem toplulukların kendi kavramsal modellerini yansıtacak hem de tümel akrabalık sisteminin daha tümel bir anlatımını sağlayacaktı. Bu arada akrabalık terminolojisi, bilinçsel sistemlerin ve anlamların çözümlenmesi için verilerin yanı sıra, toplumsal sistemlerin önemli ipuçlarını gösterecekti.
Yine bu çalışmaların bir sonucu olarak, terminolojik sistemlerin sınıflandırılmasına daha az, akrabalık sistemi ve toplumsal yapının diğer öğelerini anlamaya daha çok ilgi duyulur olacaktı. Sonuçta, Morgan'dan giderek, Rivers ve Kroeber'in karşılıklı tartışmalarına kadar uzanan akrabalık terimlerinin betimleyici ve sınıflayıcı özellikleri ve bu özelliklerden birinin ötekinden çok önemli olması tür değerlendirmeler, Radlcliffe-Brownün getirdiği yorumla daha bir açıklık kazandı: Akrabalık sözcüklerinin tanımlayıcı olmaları onların aynı zamanda sınıflayıcı olmalarına engel değildir" dedi Brown (Güvenç,1972: 272). Bu sağlıklı yorumu kanıtlayıcı örnekleri kendi toplumumuzdan da verebiliriz. Sözgelimi, kardeş karısını betimlemek için kullanılan "yenge" sözcüğü, arkadaş karıları için de kullanılır, onları kardeş karısı yerine koyduğumuzu belirterek yenge sözcüğüne bir de sınıflayıcı bir nitelik katarız (Bkz. Türkçe Betimleyici Akrabalık Sözcüklerinin Sınıflayıcı Olarak da Kullanılanları).
Akrabalık, insan toplumundaki evrensel kalıtlardan biridir. Günlük yaşamın akışı içinde akrabalık terimleri, yalnızca konuşan kimseye göre konuşulan ya da adı edilen kişinin konumunu (statüsünü) belirtmekle kalmaz, aynı zamanda başka bir söz yöneltme biçimi bulunmayışı nedeniyle de önem taşır. Hiçbir akrabalık ilişkisinin var olmadığı durumlarda bile, ilişki bulunduğu varsayılarak akrabalık terimleri, seslenilecek kişinin adının yerine kullanılabilir. Sözgelimi, dayı, amca, teyze, abla, yenge, ağabey gibi. Oysa, akrabalık terimlerinin önemi, bir seslenme biçimi olmanın ötesine uzanır. Bunlar, sosyal antropologlarca toplumsal geleneğin bağlantıları olarak incelenir. Ayrıca, dil antropologları, dilbilimsel irdelemeler ve karşılaştırmalar için de akrabalık terimlerini veri olarak kullanmaktadırlar. Kısaca amca, dayı gibi özgül anlamda kullanılan akrabalık sözcükleri, yeğenler tarafından gerek amcaya, gerekse dayıya karşı kimi davranış biçimlerinin varlığını belirtir. Herhangi bir kültürün dilinde varolan akrabalık terimlerinin her biri, o terimi simgeleyen kişiyle, o terimi kullanan kişi arasında bir dizi toplumsal ilişkinin varlığını belirtir. Bizim kültürümüzde: "Kız halaya, oğlan dayıya çeker" atasözü, dayıyla erkek yeğen ; halayla kız yeğen aralarında çok önceden kurulmuş bir bağlantının varlığını gösterir.
Sosyal antropologlarca akrabalık terminolojisinin ad babası olarak bilinen Morgan, Afrika ve Avustralya dışında yer yüzünün belli başlı bölgelerinin tümü için geniş kapsamlı göstergeleri bir araya getirerek, akrabalık terimlerini iki ana başlık altında gruplamıştır : 1- Betimleyici (Tanımlayıcı), 2- Sınıflayıcı. Rivers, bu gruplama için Morgan'a büyük övgü düzerken, öteki taraftan da betimleyiciyle sınıflayıcıyı birbirinden kesin ayıran verilerin eksikliğini belirtir ve gruplamaya bir de "Belirleyici" özellik katar. Rivers böylece ikili gruplamayı üçlü şekle sokar.
Daha sonra G.R Murdock, altı tipli akrabalık terminolojisini kurdu. Bu tiplemede paralel kardeş çocukları (amca ve teyze çocukları), kardeşlere ve aykırı kardeş çocuklara (Hala,dayı çocukları) ilinti içerisinde gruplandırma temel alınıyordu. Şöyle ki:
1. Eskimo Tipi: Paralel kardeş (amca, teyze) çocuklarıyla aykırı kardeş (dayı, hala) çocukları eşitlenir ancak, kardeşlerden ayrı tutulur.
2. Hawai Tipi: Gerek paralel gerekse aykırı kardeş çocukları
kardeşlerle aynı tutulur ve aynı terimlerle adlandırılır.
3. Iroquois Tipi: Paralel kardeş çocuklarıyla kardeşler aynı grupta
sayılır ve aynı adlandırılırken, aykırı kardeş çocukları ayrı tutulur.
4. Sudan Tipi: Gerek aykırı, gerekse paralel kardeş çocukları ve
kardeşler ayrı ayrı adlandırılıp, ayrı ayrı terimlerle betimlenir.
5. Omaha Tipi: Paralel kardeş çocukları, kardeşlerle eşitlenmişler,
ancak aykırı kardeş çocuklarından dayı çocukları anneyle dayı grubunda sınıflanır; hala çocuklarıysa, kendi çocuklarıyla eşitlenir.
6. Crow Tipi: Paralel kardeş çocukları genelde eşitlenmiş ancak,
aykırı kardeş çocuklarından hala çocukları halayla baba grubunda sınıflanır; dayı çocuklarıysa kendi çocuklarıyla eşiüenirler. (Murdock, 1949:223-224).
Bu akrabalık terminolojisi sınıflamalarından sonra A. R. Radcliff Brown, şu dört tipi ileri sürdü: 1. Babayanlı Dizgeler, 2. Anayanlı Dizgeler, 3. Kanbağlı Dizgeler, 4. İkiyanlı Dizgeler gibi.
Genel olarak bu biçimlendirmelerin hiçbiri, akrabalık terminolojilerinin doyurucu bir sınıflaması değildir.Çünkü, bunların tümü toplumsal yapılara ilşikin olarak henüz akrabalık sistemlerinin yeterli bir karşılaştırmasına dayanmamaktadır.
Akrabalık Terminolojisi Üzerine Kimi Yorumlar
Akrabalık dizgelerinin toplumsal dizgelerle bağlantı halinde ortaya çıktığını fakat toplumsal koşullardaki değişikliklerden bozulmadan çıkacak ve böylece toplumun daha önceki durumlarını yansıtacak biçimde yavaş değiştiğini, ilk kez Morgan varsaydı ve aynı akrabalık dizgelerinin ayrı ayrı alanlarda bağımsız olarak ortaya çıkabilme olasılığını reddetti. Ancak, dizgelerin benzerliğini aynı soy yanlılığının bir kanıtı olarak gördü. Morgan, toplumbilimsel olarak tiplemelerini, aile yaşamının göstergeleri olarak görmekteydi. Dizgelerin en yalın biçimlerinden karmaşık biçime doğru bir evrim içerisinde gelişme gösterdiğini varsayarak Betimsel Akrabalık terminolojisi' nin, mülkiyet hakkının doğusuyla ve bu hakkı yalnız kendi soyundan gelenlere bırakmak zorunluluğu sonucu geliştiğini söyledi.
Rivers, Akrabalık Terminolojisi'nin "sıkı sıkıya toplumsal koşullarla belirlendiği" ve akrabalık dizgelerinin bize, toplumsal kurumların tarihinin incelenmesinde en değerli araçlar olabileceğini belirtti (Rivers, 1914:1).
Krober, Rivers'ın belirleyicilikle ilgili aşırı görüşlerini yadsıyarak onu biraz daha yumuşaüp "toplumsal kurumların yanı sıra bilinçdışı mantık ve algısal örüntüleme" işlevlerinde de akrabalık terimlerini sistemlerinin rolü olduğunu vurguladı (Kroeber, 1952:171).
Rivers'ın genel görüşleri ve bunların alan çalışmalarıyla kanıtlanması, toplumsal geleneğin adlandırma ile bağlantılarına karşı ilgiyi sağladı. Morgan'dan sonra Rivers'ın akrabalığın yanında kimi toplumsal kurumlara da yer vererek geliştirdiği araştırma teknikleri, önemli bir ilerleme olarak kabul gördü.
İngiliz sosyal antropologu Bronislaw K.Molinowski, Trobriand Adaları'ndaki geniş alan çalışmalarını temel alarak, akrabalık örüntüleri ve davranışların gelişiminde çekirdek ailenin önemini vurguladı. Rivers'ın öğrencisi Radcliffe-Brown da, akrabalık dizgelerinde toplumsal davranışın hem terminolojisini geliştirdi hem de örüntü bağlarının kavranması gereğini vurguladı ve en önemlisi de, terminolojik örüntülerin ve akrabalıkların özel hak ve görevlerinin altında yatan yapısal etkenleri soyutlamaya çalışü. Brown'ın kardeş grubunun birliği, soy grubunun birliği ve toplumsal sistemlerinin doğası yorumunda gittikçe büyüyen benimsemelere yol açtı; sosyal antropolojinin B.Britanya'da ve öteki yerlerde gelişmesine önemli katkıları oldu. Bu arada kültürel tarihe duyulan büyük ilgi, akrabalık sistemlerinin yorumlanmasına ve toplumsal/kültürel değişme sorunlarına parmak basma eğilimini doğurdu.
Bu yeni çalışmalar, akrabalık terminolojisinin saptanması için daha yeterli tekniklerin gelişmesine neden oldu. Bu teknikler, hem toplulukların kendi kavramsal modellerini yansıtacak hem de tümel akrabalık sisteminin daha tümel bir anlatımını sağlayacaktı. Bu arada akrabalık terminolojisi, bilinçsel sistemlerin ve anlamların çözümlenmesi için verilerin yanı sıra, toplumsal sistemlerin önemli ipuçlarını gösterecekti.
Yine bu çalışmaların bir sonucu olarak, terminolojik sistemlerin sınıflandırılmasına daha az, akrabalık sistemi ve toplumsal yapının diğer öğelerini anlamaya daha çok ilgi duyulur olacaktı. Sonuçta, Morgan'dan giderek, Rivers ve Kroeber'in karşılıklı tartışmalarına kadar uzanan akrabalık terimlerinin betimleyici ve sınıflayıcı özellikleri ve bu özelliklerden birinin ötekinden çok önemli olması tür değerlendirmeler, Radlcliffe-Brownün getirdiği yorumla daha bir açıklık kazandı: Akrabalık sözcüklerinin tanımlayıcı olmaları onların aynı zamanda sınıflayıcı olmalarına engel değildir" dedi Brown (Güvenç,1972: 272). Bu sağlıklı yorumu kanıtlayıcı örnekleri kendi toplumumuzdan da verebiliriz. Sözgelimi, kardeş karısını betimlemek için kullanılan "yenge" sözcüğü, arkadaş karıları için de kullanılır, onları kardeş karısı yerine koyduğumuzu belirterek yenge sözcüğüne bir de sınıflayıcı bir nitelik katarız (Bkz. Türkçe Betimleyici Akrabalık Sözcüklerinin Sınıflayıcı Olarak da Kullanılanları).
Cekirdek Aile ve Akrabalik Terimleri
Akrabalığın Temel Birimi, Çekirdek Aile
Biçimi şu ya da bu ne olursa olsun en sınırlı akrabalık, anne baba ve çocuklardan oluşan yalın aile (çekirdek aile) birimi içerisindedir ve bu birim, akrabalığın temel taşıdı. Böylesi her bir aile, ana-babalar için bir küme ailesi, çocuklar içinse bir yönlendirme ailesidir ve birincil akrabalık ağının çatısı, aile birimi kurmakla örülür.
Bir yalın aile yapısı içerisinde on adet akrabalık terimi vardır:
1-Ana-baba (ebeveyn)
2-Çocuklar (evlat)
3-Koca
4- Baba
5- Karı-anne
6-Anne
7-Kız
8-Kız kardeş (bacı)
9- Oğul
10- Erkek Kardeş
"Çekirdek Aile" tanımıyla adlandırdığımız, toplumsal örgütün temel öğesi olan bu birim, soya dayalı akrabalık sistemlerinde olduğu gibi kalıcı bir nitelik taşımamaktadır. Çocuklar büyüdüklerinde kendi ailelerini kurmak üzere aileden ayrılacaklarından ailede bireylerin sayısı azalacak, anne babanın ölümüyle de eski aile yok olacaktır.
Evlat edinme olgusunda görülen toplumsal anne-babalık ve cinsel üretim içerisinde yerini bulan biyolojik anne-babalık, tam ve tipik olarak her ikisi birden çekirdek ailede işlev ve önem kazanır.
Her aile, bir üretim birimi olmanın yanında bir kültürleme (eğitme) ve yardımlaşma birimidir de. Çocuklar aile içerisinde büyürler ve kültürleme konusunda ilk bilgileri ana-babalarından edinir, uygulama işinin büyük kısmını kendinden büyük kardeşlerle ve arkadaşlarla birlikte oyun içinde ve dışında gerçekleştirirler. Ana okulları ve üniversiteler gibi örgün eğitsel kurumların bulunmadığı kimi yaşam biçimlerinde ailenin, akrabaların ve çevrenin eğitsel görevi kültürleme süreci içerisinde daha çok önem kazanır. Küme üyesi olma ve yardımlaşma bilinci aile kurumu içerisinde kazanılır.
Biçimi şu ya da bu ne olursa olsun en sınırlı akrabalık, anne baba ve çocuklardan oluşan yalın aile (çekirdek aile) birimi içerisindedir ve bu birim, akrabalığın temel taşıdı. Böylesi her bir aile, ana-babalar için bir küme ailesi, çocuklar içinse bir yönlendirme ailesidir ve birincil akrabalık ağının çatısı, aile birimi kurmakla örülür.
Bir yalın aile yapısı içerisinde on adet akrabalık terimi vardır:
1-Ana-baba (ebeveyn)
2-Çocuklar (evlat)
3-Koca
4- Baba
5- Karı-anne
6-Anne
7-Kız
8-Kız kardeş (bacı)
9- Oğul
10- Erkek Kardeş
"Çekirdek Aile" tanımıyla adlandırdığımız, toplumsal örgütün temel öğesi olan bu birim, soya dayalı akrabalık sistemlerinde olduğu gibi kalıcı bir nitelik taşımamaktadır. Çocuklar büyüdüklerinde kendi ailelerini kurmak üzere aileden ayrılacaklarından ailede bireylerin sayısı azalacak, anne babanın ölümüyle de eski aile yok olacaktır.
Evlat edinme olgusunda görülen toplumsal anne-babalık ve cinsel üretim içerisinde yerini bulan biyolojik anne-babalık, tam ve tipik olarak her ikisi birden çekirdek ailede işlev ve önem kazanır.
Her aile, bir üretim birimi olmanın yanında bir kültürleme (eğitme) ve yardımlaşma birimidir de. Çocuklar aile içerisinde büyürler ve kültürleme konusunda ilk bilgileri ana-babalarından edinir, uygulama işinin büyük kısmını kendinden büyük kardeşlerle ve arkadaşlarla birlikte oyun içinde ve dışında gerçekleştirirler. Ana okulları ve üniversiteler gibi örgün eğitsel kurumların bulunmadığı kimi yaşam biçimlerinde ailenin, akrabaların ve çevrenin eğitsel görevi kültürleme süreci içerisinde daha çok önem kazanır. Küme üyesi olma ve yardımlaşma bilinci aile kurumu içerisinde kazanılır.
Akrabalik Dizgeleri Anasoyu Babasoyu
Akrabalık Dizgeleri
Toplumların ya da toplulukların akrabalığa sınır getirmeleri yanında akrabalara değer atfetmelerine de rastlanmaktadır. Sözgelimi,kimi toplumlarda kadınlara dayalı akrabalar unutulurken erkeklere dayalı olanlar önemsenmekte ya da bunun tam tersi olmaktadır. Bu sınırlama ve değerlendirmeler, akrabalık olgusu üzerinde kimi dizgelerin oluşmasına neden olmuşlardır. Örneğin, A-Tek Soylu Akrabalık Dizgeleri, B-Çift Soylu Akrabalık Dizgeleri, C-Değişik Sapmalı (Tercihli) Akrabalık Dizgeleri gibi.
Tek Soylu Akrabalık Dizgeleri
Bu akrabalık dizgesi, akrabalığın tanınmasını sınırlamak için, ana ya da babadan bir teki yoluyla ilişkilerin ele alındığı bir uygulamadır. Tek soylu dizge, iki tiptir: a-İçinde baba yoluyla ilişkilerin önemsendiği "Baba Soyu Akrabalık Dizgesi", b-Anasal ilişkilerin vurgulandığı "Ana Soylu Akrabalık Dizgesi" gibi.
a-Babasoyu Akrabalıklar
Babasoyu Akrabalık Sistemi'nde, bir erkek ya da kadın, baba yanlı akrabalarına bağlantılandırılır ve kızlarının çocuklarından, oğullarının kızlarının çocuklarından ayrı tutulur. Böylece, kuşaklar boyu kalıcılığını sürdüren kendi içsel örgütü ve özgül çıkarları olan bir küme oluşturabilirler. Bu türden kalıcı bir kümeye "Babayanlı Soy" ya da "Babasoyu" adı verilir. Ayrıca, halkbilimi literatüründe "Atasoyu Akrabalık" ve "Totemic Kinship" (Totem Akrabalığı: Ortak, kutsal bir simgeye bağlı olmalarından ötürü birbirlerini akraba kabul edenler) şeklindeki başlıklarla söz edilen akrabalıklar da Babasoyu Akrabalıklar içerisinde düşünülür.
Bir baba soyunun erkek üyesi, özgün soyun, bir dalının gizilgücü olarak, kurucusudur. Bu durumda, kimi toplumlarda her soy, bölünmüş bir kümedir. Bu tür kümelerin varlığı, toprak haklarından ve üyelerinin evliliklerinin denetiminde üyelerin ortak çıkarınca, karşılıklı yardımlaşma yükümlülüklerinden kaynaklanır. Kimi toplumlarda bu küçük soylar, aşiretler biçiminde başka soylara savaş açar, ortaya yasalar düzeyinde aşiret töreleri koyarlar. Sözgelimi, bir anne, baba soyunun devamı için erkek kardeşini oğluna yeğler. Kızlara miras verilmez; üçü kız biri oğlan dört çocuklu bir anneye: "Kaç çocuğun var?" sorusu yöneltildiğinde: "Tanrıya şükür, bir" der ve oğlunu gösterir. Kız çocukları bu toplumda elliktir (yabana gidicidir). Onlar başka soyun devamını sağlayan doğurgan bir araçtırlar. Oğlan çocuğu olmayan, dört kız çocuklu bir anneye : "Kaç doğum yaptın, kaçı sağ ?" diye sorulduğunda: "Dört...Dön de dördünün de üstünü toprakla ört. Ocak tüttürücümüz yok" diye dertlenir, serzenişte bulunur (Sivas, Kangal).
b-Anasoyu Akrabalıklar
Bu dizgede anasoyuna, anasal ilişkilere önem verilir. Bu dizge, bir kadından, onun oğul kızlarından, onun kızlarının kız çocuklarından, onun kızlarından olan kız torunlarından meydana gelir. Oğullarının çocukları ve oğullarının oğlan çocuklarının çocukları akraba sayılmazlar. Anayanlı soylar, babayanlı soylar gibi, çok bölünmezler. Anayanlı soylarda en çok iki yerleşim birimine rastlanır.
1-Yerel küme, anasoyu kadınlarının kocaları ve çocukları, ana evinde, ana toprağında ve ana otoritesinde kümelenmeleriyle olur.
2- Anasoyu erkekleri, onların karıları ve çocuklarıyla birlikte, yine ana evinde kümelenmeleriyle olur. Birinci durumda yerel kadınlar kümesi, kendi anayanlarından bir erkeğin danışmanlığına ve önderliğine gereksinme duyabilirler. Aynı sav, babayanlı soy küme için geçerli olmaz. Zira erkeklerden oluşan bir yerel küme, bir kadının danışmanlığına ve önderliğine her zaman gereksinme duymayabilir.
Çift Soylu Akrabalık Dizgeleri
Bu dizgede babayanlı ve anayanlı ilkeler, her biri kendi özgün bağlamı içinde olmak üzere bulunur. Nijerya'da Yakolar arasında bir erkek, başlangıçta karısının akrabalarıyla bir süre birlikte yaşama döneminden sonra erkek akrabalarının yanına döner; birlikte yaşamaya başlar ve babasoyu tarafından denetlenen toprağını işler; aynı zamanda belirli mezhepler için din adamları sağlayan bir anayanı soyuna ait bulunur; anayanı soyundan taşınabilir mal ve miras alır. Çift soylu akrabalık sisteminde iki kalıcı dizi vardır ve her insan, her bir dizideki birine ya da her ikisine ait olabilir.
Değişik Sapmalı (Tercihli) Akrabalık Dizgeleri
Bu teksoylu sistemlerin bir sapmalı türü olup, bireyin babasının kümesine mi, yoksa anasının kümesine mi ait olduğunu kendisinin seçebileceği bir sistemdir. Ancak, birey aynı anda iki yana da ait olamaz ya üa en azından aynı derecede ait olamaz. Bu dizgede bireyin tercihlerini yapmada bir serbestliğe sahip olmaları söz konusudur. Böylece bireyler, anlamlı bir serbestlik içerisinde kendilerini babalarının yandaşlarıyla mı, analarının yandaşlarıyla mı ilintileşecekleri konusunda seçim sapmakta özgürdürler; zaman içerisinde bu seçimlerde değişiklik de yapabilirler. Burada belirlenmiş bir akrabalık halkasının birlikte getirdiği haklar ve görevler yerine, birim içinde yeni üyelerin birer köprübaşı elde edebilmelerine olanak sağlayan değişik türlerdeki, kişiden kişiye halkaların kurulması önemlidir. Bu dizgede akrabalıklar, bireylerin seçimleriyle oluşturdukları gönüllü kümeler biçimini alır.
Toplumların ya da toplulukların akrabalığa sınır getirmeleri yanında akrabalara değer atfetmelerine de rastlanmaktadır. Sözgelimi,kimi toplumlarda kadınlara dayalı akrabalar unutulurken erkeklere dayalı olanlar önemsenmekte ya da bunun tam tersi olmaktadır. Bu sınırlama ve değerlendirmeler, akrabalık olgusu üzerinde kimi dizgelerin oluşmasına neden olmuşlardır. Örneğin, A-Tek Soylu Akrabalık Dizgeleri, B-Çift Soylu Akrabalık Dizgeleri, C-Değişik Sapmalı (Tercihli) Akrabalık Dizgeleri gibi.
Tek Soylu Akrabalık Dizgeleri
Bu akrabalık dizgesi, akrabalığın tanınmasını sınırlamak için, ana ya da babadan bir teki yoluyla ilişkilerin ele alındığı bir uygulamadır. Tek soylu dizge, iki tiptir: a-İçinde baba yoluyla ilişkilerin önemsendiği "Baba Soyu Akrabalık Dizgesi", b-Anasal ilişkilerin vurgulandığı "Ana Soylu Akrabalık Dizgesi" gibi.
a-Babasoyu Akrabalıklar
Babasoyu Akrabalık Sistemi'nde, bir erkek ya da kadın, baba yanlı akrabalarına bağlantılandırılır ve kızlarının çocuklarından, oğullarının kızlarının çocuklarından ayrı tutulur. Böylece, kuşaklar boyu kalıcılığını sürdüren kendi içsel örgütü ve özgül çıkarları olan bir küme oluşturabilirler. Bu türden kalıcı bir kümeye "Babayanlı Soy" ya da "Babasoyu" adı verilir. Ayrıca, halkbilimi literatüründe "Atasoyu Akrabalık" ve "Totemic Kinship" (Totem Akrabalığı: Ortak, kutsal bir simgeye bağlı olmalarından ötürü birbirlerini akraba kabul edenler) şeklindeki başlıklarla söz edilen akrabalıklar da Babasoyu Akrabalıklar içerisinde düşünülür.
Bir baba soyunun erkek üyesi, özgün soyun, bir dalının gizilgücü olarak, kurucusudur. Bu durumda, kimi toplumlarda her soy, bölünmüş bir kümedir. Bu tür kümelerin varlığı, toprak haklarından ve üyelerinin evliliklerinin denetiminde üyelerin ortak çıkarınca, karşılıklı yardımlaşma yükümlülüklerinden kaynaklanır. Kimi toplumlarda bu küçük soylar, aşiretler biçiminde başka soylara savaş açar, ortaya yasalar düzeyinde aşiret töreleri koyarlar. Sözgelimi, bir anne, baba soyunun devamı için erkek kardeşini oğluna yeğler. Kızlara miras verilmez; üçü kız biri oğlan dört çocuklu bir anneye: "Kaç çocuğun var?" sorusu yöneltildiğinde: "Tanrıya şükür, bir" der ve oğlunu gösterir. Kız çocukları bu toplumda elliktir (yabana gidicidir). Onlar başka soyun devamını sağlayan doğurgan bir araçtırlar. Oğlan çocuğu olmayan, dört kız çocuklu bir anneye : "Kaç doğum yaptın, kaçı sağ ?" diye sorulduğunda: "Dört...Dön de dördünün de üstünü toprakla ört. Ocak tüttürücümüz yok" diye dertlenir, serzenişte bulunur (Sivas, Kangal).
b-Anasoyu Akrabalıklar
Bu dizgede anasoyuna, anasal ilişkilere önem verilir. Bu dizge, bir kadından, onun oğul kızlarından, onun kızlarının kız çocuklarından, onun kızlarından olan kız torunlarından meydana gelir. Oğullarının çocukları ve oğullarının oğlan çocuklarının çocukları akraba sayılmazlar. Anayanlı soylar, babayanlı soylar gibi, çok bölünmezler. Anayanlı soylarda en çok iki yerleşim birimine rastlanır.
1-Yerel küme, anasoyu kadınlarının kocaları ve çocukları, ana evinde, ana toprağında ve ana otoritesinde kümelenmeleriyle olur.
2- Anasoyu erkekleri, onların karıları ve çocuklarıyla birlikte, yine ana evinde kümelenmeleriyle olur. Birinci durumda yerel kadınlar kümesi, kendi anayanlarından bir erkeğin danışmanlığına ve önderliğine gereksinme duyabilirler. Aynı sav, babayanlı soy küme için geçerli olmaz. Zira erkeklerden oluşan bir yerel küme, bir kadının danışmanlığına ve önderliğine her zaman gereksinme duymayabilir.
Çift Soylu Akrabalık Dizgeleri
Bu dizgede babayanlı ve anayanlı ilkeler, her biri kendi özgün bağlamı içinde olmak üzere bulunur. Nijerya'da Yakolar arasında bir erkek, başlangıçta karısının akrabalarıyla bir süre birlikte yaşama döneminden sonra erkek akrabalarının yanına döner; birlikte yaşamaya başlar ve babasoyu tarafından denetlenen toprağını işler; aynı zamanda belirli mezhepler için din adamları sağlayan bir anayanı soyuna ait bulunur; anayanı soyundan taşınabilir mal ve miras alır. Çift soylu akrabalık sisteminde iki kalıcı dizi vardır ve her insan, her bir dizideki birine ya da her ikisine ait olabilir.
Değişik Sapmalı (Tercihli) Akrabalık Dizgeleri
Bu teksoylu sistemlerin bir sapmalı türü olup, bireyin babasının kümesine mi, yoksa anasının kümesine mi ait olduğunu kendisinin seçebileceği bir sistemdir. Ancak, birey aynı anda iki yana da ait olamaz ya üa en azından aynı derecede ait olamaz. Bu dizgede bireyin tercihlerini yapmada bir serbestliğe sahip olmaları söz konusudur. Böylece bireyler, anlamlı bir serbestlik içerisinde kendilerini babalarının yandaşlarıyla mı, analarının yandaşlarıyla mı ilintileşecekleri konusunda seçim sapmakta özgürdürler; zaman içerisinde bu seçimlerde değişiklik de yapabilirler. Burada belirlenmiş bir akrabalık halkasının birlikte getirdiği haklar ve görevler yerine, birim içinde yeni üyelerin birer köprübaşı elde edebilmelerine olanak sağlayan değişik türlerdeki, kişiden kişiye halkaların kurulması önemlidir. Bu dizgede akrabalıklar, bireylerin seçimleriyle oluşturdukları gönüllü kümeler biçimini alır.