Kolorektal Kanseri ve Sindirim Sorunlari

Kolon Kanseri ve Yaygın Görülen Sindirim Sorunları

Sindirim sisteminde bir şeyler ters gittiğinde genellikle bu ağrı ve sıkıntı vererek kendini hemen belli eder.

Yaygın sorunlar mide bozukluğu, kabızlık ve ishaldir. Bunlar ge­nellikle ciddi değildir ve uzun sürmez ama bazı sorunlar, tıpkı irritabl barsak sendromunda (IBS) olduğu gibi kronikleşebilir. Gastrik reflü ve ülser gibi sorunlar sadece üst gastrointestinal kanalda ortaya çı­kar. Bunların hiçbiriyle kolorektal kanser riski arasında bilinen bir bağlantı yoktur, ancak tuvalete çıkma alışkanlıklarındaki bir değişik­lik kolon kanseri belirtisi olabilir.

Bazı tip inflamatuvar barsak hastalıkları ile kolon kanseri riskinin yüksek olması arasında bağlantı vardır. Bunlar arasında Crohn has­talığı ve ülseratif kolit sayılabilir. Bu kronik hastalıklar genellikle sindirim sisteminin işleyişinde bir sorun olduğunu işaret eden kanama ve ağrı gibi belirtilere neden olur.

Öte yandan kolon ve rektum kanserleri erken evrede hiç belirti göstermeyebilir ya da çok az belirti verebilir. Kolorektal kanser yavaş ilerler, erken evrelerinde sindirim sisteminin işleyişini genellikle etki­lemez ve bir süre fark edilmeyebilir. Bu kötü haberdir, çünkü belirti­ler fark edilebilir olana kadar hastalık ilerleyebilir.

Kolorektal kanseri ve egzersiz

Büyük olasılıkla olur. Bir dizi araştırma egzersizin hem kolon hem de rektal kanser risklerini azaltabileceğini düşündürüyor. Örneğin, 300.000'den fazla kişiyi kapsayan ve Cancer Causes & Control dergisinde yayımlanan yakın tarihli bir araştırmada elde edilen bulgular, haftada en az beş kez egzersiz veya spor yapan erkeklerin, ender olarak egzersiz yapan ya da hiç yapmayanlara göre kolon ya da rektum kanserine yakalanma olasılığının daha az olduğunu düşündürüyor. Kadınlar üzerindeki bulgular da benzer çizgide. Ayrıca ne kadar çok zaman hareketsiz geçirilirse kişinin kolon kanserine yakalanma olasılığının o kadar arttığı saptandı.

Egzersizin neden kolon kanseri riskini azaltabildiği çok iyi anlaşılmış değildir. Bunun nedeni egzersizin bağışıklık sistemini güçlendirmesi ya da kolon kanseri riskiyle bağlantılandırılan insülin ve insülin benzeri büyüme etmenlerinin düzeyini azaltıyor olması olabilir. Egzersizin rektal kanser riskini neden azaltıyor olabileceğinin cevabı ise daha da belirsizdir.

Yine de hareket etmenin gerekli olduğu açıkça anlaşılmaktadır ve başlamak için hiçbir zaman çok geç değildir. Söz konusu araştırmadan elde edilen bir başka bulgu da şu anda spor yapmanızın, onlu ya da yirmili yaşlarınızda spor yapmış olmanızdan belki daha önemli olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca unutmayın egzersizin mutlaka bir spor salonunda ya da bir spor biçiminde yapılması zorunlu değildir. Araba kullanmak veya televizyon seyretmek yerine yürümek veya asansör kullanmak yerine merdivenlerden çıkmak gibi tercihlerle de günlük hareket düzeyinizi artırabilirsiniz.

Kolorektal Kanser ve Genetik Testler

Kolorektal Kanser İçin Genetik Testler

Test Yaptırmak Ne Zaman Anlamlı Ne Zaman Değil?


Yakın bir tarihte size kolon ya da rektum kanseri tanısı konulduysa ai­lenizin diğer üyelerinin de risk altın­da olup olmadığından endişe ediyor olabilirsiniz. Bunu anlamanın bir yo­lu, kolorektal kansere yakalanma riskinizi artırmış olabilen bir genetik mutasyon mirası taşıyıp taşımadığı­nızı saptayacak bir kan testini yap­tırmanızda—bu mutasyon çocukla­rınızı, kardeşlerinizi ve ebeveyninizi de etkileyebilir.
Bu testler artık yaygın olarak yaptınlabiliyor, ancak bu hemen gi­dip yaptırmanız gerektiği anlamına gelmez. Çünkü kolorektal kanseri olanların sadece yaklaşık %5'inde kalıtımsal genetik mutasyon görül­mektedir. Çoğu kanser sporadiktir, yani bir kuşaktan diğerine aktarılma­yan gen mutasyonlarının sonucun­da oluşur. Öte yandan ailenizde ko­lorektal kanser öyküsü varsa test yaptırmak uygun olabilir.

Yaptırılabilecek Testler ve kolon kanseri belirtisi

Genetik testlerde belli bir genetik hata ya da "mutasyon" kalıtımı taşı­yıp taşımadığınıza bakılır. Lise biyo­loji derslerinden de anımsayabilece­ğiniz gibi bedeninizdeki her bir hücrede 46 kromozom bulunur. Kromo­zomlar, biri annenizden diğeri baba­nızdan gelen iki gen kümesi taşır. Genler DNA'dan oluşur ve DNA'daki bir mutasyon gentı hatalı davranma­sına neden olabilir. Bu durum da ko­lorektal kanser glıı bazı hastalıklara yakalanma riskini artırır. Aşağıda sı­ralanan kalıtsal kolorektal kanser tip­leri için genetik testler yapılmaktadır:

Polipozis olmayan kalıtsal kolo­rektal kanser (HNPCC). Lynch sendromu adı da verilen HNPCC, kolo­rektal kanser olgularının %3'ünde görülür. Bu hastalığı taşıyanlar ebe­veyninin birinden normal diğerinden anormal gen almıştır (bu durum, "otozomal baskın (dominant) kalı­tım" olarak adlandırılır).
Dört farklı genetik mutasyonun HNPCC'ye neden olduğu biliniyor. Bu mutasyonlar hücre bölünmesi sı­rasında oluşan DNA hatalarını onar­maktan sorumlu genlerde ortaya çı­kar. Mutasyona uğrayan bu genler artık söz konusu onarım işlevlerini yerine getiremeyebilirler.

Sizde bu dört HNPCC mutasyo-nundan birisi varsa 75 yaşına gelin­ceye kadar kolorektal kansere yaka­lanma riskiniz %80'dir. (kolon kanseri pdf)

Ailesel adenomatöz polipozis (FAP). Kolorektal kanseri olanların yüzde birinden azını etkileyen ender rastlanan bir hastalıktır. FAP'a ve hastalığın attenüe FAP (AFAP) adı verilen daha hafif bir tipine adeno­matöz polipozis koli (APC) geninde­ki bir mutasyon neden olur. APC, kolonda poliplerin oluşumunu engel­leyen tümör baskılayıcı bir gendir.

FAP ve AFAP otozomal baskın tipte kalıtımla geçer ve bu mutasyonu taşımak kolonunuz alınmazsa 45 yaşına kadar neredeyse %100 ola­sılıkla kolon kanserine yakalanaca­ğınız anlamına gelir.


APC genindeki başka bir mutas­yon daha çok Doğu Avrupa kökenli Yahudilerde (Aşkenazi Yahudilerin-de) görülmektedir ve otozomal bas­kın bir mutasyondur. APCI1307K adı verilen bu mutasyon doğrudan kolon kanserine neden olmaz, ancak APC genini kolon kanserine neden olabi­lecek değişikliklere yatkın kılar. APC mutasyonu olanlarda kolorektal kan­ser görülme riski %18-30'dur.

MUTYH-bağlantılı polipozis (MAP). MYH-AP adıyla bilinen MAP oluşumu için hem annenizden hem de babanızdan size MYH geninde mutasyon geçmiş olması gerek (oto­zomal resesif kalıtım). Söz konusu mutasyon MYH'nin DNA hatalarını onarma yeteneğini etkiler. Mutasyon ebeveyninizin sadece birinden geç­tiyse MAP riskiniz yüksek değildir, ama taşıyıcısınız demektir.

MAP görece olarak yeni bir has­talık ve mutasyonun iki kopyasını birden taşıyanlarda kolon kanseri riskini saptamak için araştırma ya­pılması gerekir.

Peutz-Jeghers sendromu (PJS). Ender görülen bu hastalıkta rol alan mutasyon otozomal baskın tipte ka­lıtımla geçer. Genetik testte, STK 11 adı verilen tümör baskılayıcı bir gen­deki mutasyon araştırılır. PJS'nuz varsa 64 yaşında kadar kolorektal kansere yakalanma olasılığınız %30'dur.

Jüvenil (genç) polipozis sendro­mu (JPS). JPS'nuz varsa 60 yaşına kadar kolorektal kansere yakalanma olasılığınız %68'e kadar çıkabilir. ("Jüvenil" terimi hastalıktan etkile­nen bireyin yaşı değil polipin tipi için kullanılmaktadır). Ender görülen bu hastalıkta pek çok olguya SMAD4 genindeki mutasyonlar neden olur­ken bazen de BMPR1A genindeki mutasyonlar sorumludur. SMAD4 tümör baskılayıcı bir gendir; BMPR1A geninin işlevi ise henüz bi­linmiyor. Söz konusu genlerdeki mu-tasyonlaroipzomal baskın tipte kalı­tımla geçer.

Sigara ve Kolorektal (Kolon) Kanseri

Sigara ve Kolorektal Kanseri

Sigara içenlerde sigara içmeyenlere göre daha erken yaşlarda kolon kanseri ortaya çıktığını duydum. 45 yaşındayım ve tüm yaşamım boyunca hep çok sigara içenler arasında bulundum. Ben de risk altında mıyım?

Sigara içmenin kişinin kolorektal kansere sigara içmeyenlere göre daha erken yaşta yakalanma riskini artırdığıyla ilgili bulgular on yılı aşkın bir süredir elimizde var. Şimdiyse artan sayıda bulgu, fazla miktarda sigara dumanına maruz kalan kişilerde de erken yaşta kolon kanseri ortaya çıkma riskinin daha fazla olduğunu gösteriyor. (Metastatik Kolon Kanseri)

Pasif içiciliğin ne zaman olduğu da erken kanser gelişimi üzerinde etkili gibi gözüküyor. Journal of Cancer Research and Clinical Oncology'de yayımlanan yakın tarihli bir araştırmada, sigara içmeyen ancak ebeveynleriyle yaşadıkları evde sigara dumanından etkilenmiş olanlarda kolon kanseri tanısının ortalama 60 yaşında konduğu ortaya çıkarıldı. Buna karşılık bu tip bir sigara dumanı etkisi almamış kolorektal kanser hastalarında kanser tanısının ortalama 66 yaşında konulduğu görüldü. Çocuklukları sırasında ve halen sigara dumanı soluyanlara ise ortalama 55 yaşında tanı konulduğu saptandı.
Tüm yaşamınız boyunca sigara dumanı soluduğunuz için ve bu biçimde bir etki, daha erken yaşta kolorektal kanser oluşumuna neden olabileceğinden tıbbi öykünüzü hekiminizle gözden geçirin. Hekiminiz ortalama risk altında olan birine göre daha erken yaşta taramalara başlamanızı önerebilir.

Sigara İçmeyi Bırakmak İçin Bir Neden Daha

Yakın tarihli bir analiz, sigara içenlerde polip riskinin, özellikle de kolon kanserine dönüşme olasılığı daha fazla olan agresif tipte polip oluşumu riskinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmacılar sigara içmekle adenomatöz polipler arasındaki ilişki üzerinde 1988 ve 2007 arasında yayımlanan 42 araştırmadan elde edilen verileri gözden geçirdi. Halen sigara içenlerde ya da eskiden sigara içmiş olanlarda polip oluşumu riskinin sigara içmeyenlere göre yaklaşık iki kat fazla olduğu ortaya çıktı. Araştırmacılar, sigara içenlerde düşük riskli poliplerden çok, yüksek riskli, yani kanser gelişme olasılığı daha fazla olan poliplerin görüldüğünü ortaya koydu.

Söz konusu araştırma, sigara içmenin yüksek risk taşıyan polipler ve büyük olasılıkla da kolorektal kanser için risk etmeni olduğuna ilişkin bulgulara bir yenisini eklemiş oldu. Bu bulgular, sigara içiyorsanız bırakmanız için bir neden daha sunuyor. Ayrıca hem sigara içenler hem de eskiden içmiş olanlar için düzenli kolorektal kanser taraması yaptırmanın önemini de vurguluyor.

Kolon Kanseri Belirtileri Nasil Olusur?

Kolon Kanseri Belirtileri ve Kolorektal Kanser Nasıl Oluşur?

Kolorektal kanser kalın barsağın herhangi bir yerinde ortaya çı­kabildiğinden kolon ve rektum kanserleri önümüzdeki birkaç bölüm­de birarada ele alınacak, ancak tedaviye ilişkin bölümlerde ayrı baş­lıklar altında incelenecektir.

Kanser, hasar görmüş ya da yaşlanmış hücrelerin ölmesine ve yer­lerine yenilerinin geçmesine olanak veren normal dengenin bir biçim­de bozulmasıyla hücrelerin kontrolsüz büyümesi sonucu oluşur. Ko­lon ve rektum kanserlerinin çoğu, barsağı kaplayan mukozadan çı­kıntı yapan ufak iyi huylu (kanseröz olmayan) oluşumlardan, yani poliplerden gelişir. Kolon ve rektumda poliplere çok rastlanır, özel­likle de 50 yaşından sonra.

Pek çok polip iyi huylu kalır, ama bazısı zamanla kötücül (kanse­röz) olur. Bu, özellikle adenomatöz polipler olarak bilinen tip için geçerlidir

Bilim insanları, kolonun iç yüzünü kaplayan hücrelerin DNA'sın-da, polip ve sonuç olarak da kolon kanseri gelişimine olanak veren genetik bir dizi değişikliği tanımlamıştır. Kolon kanserinin kalıtsal tipleri de vardır, ama söz konusu genetik değişikliklerin çoğu yaşa ve çeşitli çevresel öğelere bağlıdır.

Risk Faktörleri ve kolon kanseri metastazi

Kolorektal kanserin neden ortaya çıktığı tam olarak bilinmiyor. Bazı insanlar kendilerini belli kanser tiplerine normalkı dışında yat­kın bırakan genler ve bazı insanlar da kolorektal kolon kanserine öz­gü genler taşımaktadır. Aslında kolon kanserini prekanseröz aşama­da saptamak görece kolay olduğundan, ilk saptanan ve üzerinde araştırmalar yapılan kanserle bağlantılı genler arasında kolon kanse­rinde rol alan genler bulunmaktadır.

Bazı kanserlerin, toksinler gibi çevresel bir etmene ya da beslenme ve sigara içmek gibi yaşam biçimi unsurlarına bağlı olarak bu genle­ri taşıyan hücrelerin zarar görmesi sonucu oluştuğu düşünülüyor. Pek çok diğer kanser tipinde olduğu gibi yaşlanmak da bir risk faktörü­dür; ne kadar uzun yaşarsanız kolorektal kanseri tetikleyebilen etki­lere o kadar açık olursunuz.

Eskiden, kolorektal kanserin erkeklere özgü bir hastalık olduğu düşünülürdü. Öte yandan cinsiyet açısından bakıldığında kadınlar ve erkekler için eşit olasılık söz konusudur. Araştırmalar, erkeklerde bu kanserlerin kadınlara göre biraz daha fazla görüldüğünü ve erkekler­de kolon kanseri kadınlarda ise rektal kanser riskinin daha fazla ol­duğunu gösteriyor.

Kolon kanseri için başlıca risk faktörleri yaş, bireyde ya da ailede kanser öyküsü, yaşam biçimi ve beslenmedir. (kolon kanseri kemoterapi)

Yaş

Pek çok kanser için risk yaşla birlikte artar, kolon kanseri için de bu geçerlidir. Kolorektal kanser tanısı konan hastaların % 90'dan fazlası 50 yaşının üzerindedir.
Genetik faktörler ya da kronik inflamatuvar barsak hastalığı söz konusu değilse, kolorektal kanser gençleri çok az etkiler. Bunun nedeni kısmen, yaşam süresi uzadıkça kanserin gelişimi için daha çok zaman ortaya çıkması olabilir. Kolon ve rektum kanserlerinin yedi ile on yıllık bir zaman içinde ademomatöz poliplerden geliştiği düşünül­mektedir.

Bu durum, 50 yaşını geçtikten sonra düzenli kolonoskopi yaptır­mak için yeterli bir nedendir, çünkü hekimin bulacağı poliplerin ço­ğu kolonoskopi sırasında alınabilir. Kolorektal kanser taraması önemlidir. Bu taramalara daha erken bir yaşta başlamanızın daha iyi olup olmayacağı hemen hemen tamamen aile öykünüze bağlıdır.

Aile Öyküsü ve kolon kanserleri

Kolorektal kanserlerin yaklaşık %15'inin kalıtsal olduğu tahmin ediliyor. Bu nedenle, yakın akrabalarınızın hastalık öyküsünü bilme­niz ve bu bilgiyi çocuklarınıza da aktarmanız önemlidir. Ailede kolo­rektal kanser öyküsü olması riskinizi artırır. Bu da ortalama birine göre daha sık tarama yaptırmanız gerektiği anlamına gelir.

Birinci derecede akrabalarınızdan biri ya da daha çoğunda kolo­rektal kanser ortaya çıktıysa sizin de riskiniz artmıştır. Kansere 60 yaşından önce yakalanmışlarsa riskiniz daha da yüksek demektir. Bi­rinci derece akrabalarınız, ebeveyniniz, kardeşleriniz ve çocuklarınız­da. Ailenizde adenomatöz polip ve endometrial kanser, mide ya da mesane kanseri öyküsü varsa da riskiniz artar.

Ailede birkaç kuşakta görülen kanserlere pek çok olguda, çevresel ya da yaşam biçimi etmenleri neden olmaktadır, ancak bazı bireyler­de kalıtsal genetik yatkınlık vardır. Tüm kolorektal kanserlerin izi sü­rülecek olursa, yaklaşık %3-5'i bizi belli genlere ulaştırabilir. Kolon ya da rektum kanserinin en yaygın genetik nedenleri "polipozis olma­yan kalıtımsal kolorektal kanser" (HNPCC) ve "ailesel adenomatöz polipozis"dir (FAP).

Genetik testler ve danışma. Ailenizde pek çok kişide kanser orta­ya çıktıysa çeşitli kalıtsal genetik etmenlerin biraraya gelmiş olması sizi ve çocuklarınızı kansere yatkın kılabilir. Özel bir biçimde bir ara­ya gelmiş genetik etmenler kalıtımla size geçmemiş olabilir, bu du­rumda diğer aile üyelerinde kanser ortaya çıksa bile siz etkilenmeye­bilirsiniz. Kanser ailenizde kalıtımsal gibi gözüküyorsa, bireysel riskinizi saptamakta yardımcı olabilecek genetik üzerinde uzman birine danışın

Tıbbi öykünüz ve kolon kanser

Kolon kanserine yakalanma olasılığınızı ve ne sıklıkla taramadan geçmeniz gerektiğini saptamada en önemli etmen tıbbi öykünüzdür. Sizin için gerekli olanları değerlendirebilmesi için hekiminizin aşağı­da sıralanan öğeleri bilmesi gerekir:

Kişisel kanser öyküsü. Daha önce kolorektal kansere yakalandıy-sanız kanserin yinelemesi veya ikinci bir primer kansere yakalanma riskiniz yüksektir. Endometrial kanser, mesane ve mide kanseri gibi bazı diğer kanser tipleri de kolon kanserine yakalanma riskini artırır. Kuşaktan kuşağa geçme gibi bir durum varsa risk daha da artar.

Kişisel polip veya diğer barsak hastalıkları öyküsü. Kolorektal kanserlerin çoğu poliplerden geliştiğinden ne kadar çok polipiniz var­sa kolon kanserine yakalanma riskiniz de o kadar artar. Kötücül ol­ma olasılığı daha yüksek olan adenomatöz tipte tek bir polipiniz bi­le varsa ve bir santimetre ya da daha büyükse hekiminiz sık sık tara­madan geçmenizi önerecektir. Ülseratif kolit veya Crohn hastalığı gi­bi kronik inflamatuvar barsak hastalığı olanlarda da kolorektal kan­ser riski daha yüksektir.

Kişisel tip 2 diyabet öyküsü. Tip 2 diyabet tanısı, kolorektal kan­ser veya polip riskini %50 artırır. Hareketsizlik, yüksek kalorili bes­lenme ve aşırı kilolu veya obez olmak gibi Tip 2 diyabet üzerinde et­kili olan yaşam biçimi etmenleri kolorektal kanser için de geçerlidir.

Yaşam biçiminiz ve beslenme

Araştırmalar bazı davranış biçimlerinin kolorektal kanserle ilişki­li olduğunu gösteriyor. Örneğin fiziksel olarak hareketsizseniz, obezseniz, aşırı alkol tüketiyorsanız veya kırmızı ya da işlenmiş et, rafine edilmiş tahıl ve hayvansal kaynaklı yağlar başta olmak üzere yağ açı­sından zengin besleniyorsanız kolon kanserine yakalanma riskiniz ar­tar. Ayrıca, sigara içenlerin kolorektal kansere yakalanma olasılığı iç­meyenlere göre %30-40 daha fazladır.

Kolon Kanseri (Kolorektal) Nedir

Kolon Kanseri Nedir

Kolon kanseri daha çok bilinen terim olmasına rağmen, hekimler kalın barsakta ortaya çıkan kanserlerin tümünü genellikle kolorektal kanser olarak adlandırır. Bu terim hem kolon hem de rektum kanser­lerini kapsar. Amerikan Kanser Derneği'nin verilerine göre, kolorek­tal kanser, ABD'deki (deri kanseri hariç) en yaygın üçüncü kanserdir ve hem erkek hem de kadınlar arasında kansere bağlı ölüm nedenle­ri arasında üçüncü sırada gelmektedir.

Kolon Kanseri Belirtileri

Yine de erken evrelerinde tanı konulup tedaviye başlandığında te­davisi en olanaklı kanserler arasındadır. Kolon ya da rektal kanseri erken evrelerde anlaşılmış ve tedaviye alınmış olanlar arasında beş yıllık sağkalım oranı %90'dır. Bazı olgularda düzenli tarama, alın­ması olanaklı prekanseröz oluşumların ortaya çıkarılmasını sağla­makta ve böylelikle de daha baştan kanser oluşumu önlenmektedir.

Kolorektal Kanseri Nedir?

Kolorektal kanser dünyanın her yerinde görülüyor, en çok da ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Batı Avrupa gibi endüs-trileşmiş ülkelerde rastlanıyor. ABD nüfusunun yüzde beşi kolorektal kansere yakalanacaktır. Kolorektal kanser görülme oranının en düşük olduğu ülkeler Afrika ve Asya'daki gelişmekte olan ülkelerdir. (Kolorektal cerrahi)

Kolon Kanser

ABD'de kolorektal kansere bağlı ölüm oranı son 20 yıldır düzen­li bir biçimde geriliyor. Bugün, sadece ABD'de, kolorektal kansere yakalanmış olduğu halde sağkalmış bir milyonu aşkın kişi var.
Buradaki önemli bir etmen kanserin erken saptanmasında kullanı­lan gelişmiş tarama testlerinin yaygınlaşması ve kolonoskopi başta olmak üzere bu testleri yaptırmak isteyen insanların sayısındaki artış­tır. Kolon kanseri en iyi erken saptandığında tedavi edilir. Herkes ta­ramadan geçirilmiş ve polipler bulunup çıkarılmış olsa kolorektal kanserlerin belki de %80-90'ı önlenebilirdi.

İyimser Olmak İçin Pek Çok Neden Var; Kolorektal Kanserler

2000'li yıllardan önce kolon kanseri taramalarına haberlerde pek yer verilmezdi. Bu tarihte televizyondan tanıdığımız ünlü kişilerden biri olan Katie Couric kolonoskopi yaptırdı ve bu haber ulusal tele­vizyon kanalında yayınlandı. Couric'in kocası Jay Monahan o tarih­ten iki yıl önce 42 yaşında ileri kolon kanserinden yaşamım kaybet­mişti. Couric erken tanı için taramanın önemini halka duyurduktan sonra kolonoskopi yaptıranların oranı %20 arttı.

Pek çok gelişmiş tedavi de sağkalım ve iyileşme oranlarındaki iyi­leşmeye katkıda bulundu. Prekanseröz polipler ve hatta kanserli ufak polipler kolonoskopi sırasında alınabilir. Kanserler laparoskopik cer­rahi ile de çıkarılabilir ki bu işlem, karında büyük bir keşi yerine sa­dece birkaç ufak keşi açılmasını gerektirir.

Bağırsak Kolon Kanseri

Erken evreyi geride bırakmış kanserler ameliyat ve kemoterapiyle tedavi edilebilir. Kemoterapinin amacı kanserin yineleme olasılığını azaltmaktır. Ameliyat öncesi uygulanacak radyasyon ve kemoterapi bazı rektal kanserleri küçültebilir, bu da cerrahın daha ufak çaplı bir ameliyat yapmasına olanak tanır. Metastaz yapan (diğer organla­ra sıçrayan) veya aynı yerde yineleyen kolorektal kanserler daha ciddidir.

Yine de bu olgularda bile bevasizumab gibi, tümörlerin kanla beslenmesini engelleyebilen yeni tedaviler vardır. Ayrıca radyofre-kans ablasyon (RFA) gibi tekniklerle, karaciğere sıçrayan ve eskiden ameliyat edilmesi olanaklı olmayan kanserler belirlenip yok edebil­mektedir.

Geçmişte kolon taramasından korkulurdu, çünkü insanlar kolon ya da rektum kanseri saptanırsa bunun sonucunun ya barsak in-kontinansına (dışkıyı tutamama) ya da kolostomiye varacağını düşü­nürlerdi. (Kalıcı kolostomide rektum ve anüs alınır ya da devre dışı bırakılır ve dışkı karından ameliyatla oluşturulan bir açıklıktan atılır. Rektumun veya anüsün alt kısmındaki kanser, büzücü [sfinkter] kasları sararsa barsak inkontinansı oluşabilir.)

Kolon Kanserleri

Günümüzde bu endişeler pek geçerli değil. Ameliyat tekniklerin­deki ilerlemeler ve ameliyat öncesi radyasyon, kolostomi gereğini büyük oranda azalttı. Rektal ultrason gibi daha yeni görüntüleme teknikleriyle rektum ve anüsteki kanserlerin yeri tam olarak saptana­biliyor ve böylelikle de cerrahlar daha ince ameliyatlar yapabiliyor ve kas işlevleri zarar görmeyebiliyor.

Kolorektal kanserin ciddi bir durum olduğuna kuşku yok. Ancak her aşamada tedavi seçenekleri olduğunu da unutmamak gerek.

Beslenme Egitimi ve Danismanlik

Beslenme Eğitimi ve Danışmanlık

Beslenme eğitimi, toplumu, yeterli ve dengeli beşin tüketme alış­kanlıklarının geliştirilmesi, yanlış ve olumsuz beslenme uygulamalarının or­tadan kaldırılması, besinlerin sağlık bozucu duruma gelmesinin önlenmesi ve besin kaynaklarının daha etkin ve ekonomik kullanımı konularında eği­terek beslenme durumunun düzeltilmesini amaçlar. Beslenme öğretimi ise, beslenme, diyetetik ve besin biliminin, bilimsel, ekonomik ve sosyal yönlerini de içeren akademik ve pratik öğretimidir.

Beslenme Eğitim Süreci

1. Toplum grubunun tanınması: Değişik yörelerin ve t©plum gruplarının kendilerine özgü yaşam şekli ve buna bağlı beslenme uygulamaları ve ola­nakları vardır. Bazı uygulamalar, sağlık için olumlu, bazıları ise olumsuz ola­bilir. Bu nedenle, önce, toplumun yaşam şeklini, bireyin tutum ve dav­ranışlarını, sahip oldukları olanakları tanımak zorunludur. Beslenme ile ilgili toplanacak verilerin başlıcaları şunlardır:

a) Toplumun beslenme alışkanlığı: evde tüketilen besin türleri ve mik­tarları, besinlerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması ile ilgili uy­gulamalar, günlük öğün sayısı, yemek servisinin şekli, mevsimlere göre besin tüketimindeki değişmeler, besinlerin sağlığa uygunluğu incelenir.

b) Tüketilen besinlerin ev üretimi veya satın alma yoluyla mı sağlandığı öğrenilir. Besin üretim ve satmalma olanaklarının yeterlilik derecesi ortaya konur. Bu konuda yalnızca gelir düzeyini öğrenmek yeterli değildir. Gelirin harcama şekli; özellikle kumar, içki, besin dışı ve besin için yapılan har­camalar hakkında bilgi edinilir.

c) Çocuk besleme alışkanlıkları: Yetersiz e dengesiz beslenmeden en çok çocuklar etkilendiğinden, bu konu özellikle incelenir. Bu konuda top­lanacak verilerin başlıcaları; emzirme durumu, gebe ve emzikli kadınların beslenme şekli, çocuk, gebe ve emziklilikte evde çocuğa verilebilecek hangi tür besinlerin bulunduğu; ek besinlerin durumu, toprak yeme gibi durumların olup olmadığı; beslenme yönünden olumlu besin hazırlama uygulamalarının (tarhana, erişte, kuşku, kavurma, pekmez gibi çocuk beslenmesinde kul­lanılabilecek, besleyici değerleri yüksek yiyecekler) olup olmadığı belirlenir.

d) Ailelerin öğrenim ve kültür düzeyleri, kendilerini geliştirmelerinde yar­dımcı olabilecek radyo, televizyon, yazılı basın gibi olanaklarının durumu in­celenir.

e) 0-5 yaş çocuk grubunun büyüme ve gelişme durumları incelenerek, büyüme ve gelişmesi geri olan çocukların sayı ve oranlrı ile hangi ailelerde bulunduğu saptanır.

f) Doğurganlık yaşındaki kadınlarla, 0-5 yaş grubu çocuklarda en çok görülen hastalıkların neler olduğu; özellikle anemi, malnütrisyon, gast-roenterit ve solunum sistemi hastalıklarının ne oranlarda görüldüğü, ölüm oranları, ölüm nedenleri, hastalık durumunda çocukların ve yetişkinlerin nasıl beslendiği incelenir.

Bütün bu incelemeler sonucunda, çalışma yapılan yöre ve toplum gru­bunun en öemli yetersiz ve dengesiz beslenme sorunlarının neler olduğu, sorunların nedenleri, çözümü için hangi olanakların harekete geçirileceği saptanır. Örneğin malnütrisyon ve gastroenterit en önemli sorunlar olarak or­taya çıkmış olabilir. Sorunun, bebeklere ek besinlerin uygun şekilde ve­rilmediğinden ve besin saklama koşullarının yetersizliğinden kaynaklandığı, halbuki incelemelerde evlerde, yoğurt, bulgur, tarhana gibi yiyeceklerin bu­lunduğu saptanmış olabilir. Bu durumda, sorunun çözümünde hareket nok­tası, bu besinlerin çocuğa uygun olarak hazırlanıp verilmesi için eğitim yap­maktır.

2. Toplum grubunu oluşturan ailelerin sağlık sorunlarının belirlenen ne­denlerden kaynaklandığı ve çözümü için beslenme şeklinin düzeltilmesi ge­reğine inandırılması: Sağlık kuruluşuna başvuranlara beslenme-sağlık ilişkisi iyi bir şekilde anlatılarak öğrenme isteği uyadınlır. Örneğin, gastroenteritli bir çocuğun ailesine hastalığın beslenme yetersizliği ve sağlıklı olmayan yi­yecek ve içeceklerin tüketiminden ileri geldiği hekim tarafından açıklanırsa, aile, ne yapması gerektiğini sormak suretiyle öğrenme isteğinde bulunabilir.
Radyo, televizyon ve yazılı basın gibi kitle iletişim araçları da öğrenme isteği uyandırmada yardımcı olabilir. Bu araçlar, özellikle televizyon rek­lamlarının yanlış beslenmeye yönlendirdiği de unutulmamalıdır.

3. Beslenme bilgisinin verilmesi: Sağlık kuruluşunda veya ev ziyaretinde öğrenmeye hazır duruma gelen bireye sorunları ile ilgili bilgiler anlatılarak ve yapılıp gösterilerek verilir. İnsanlar, bir şeyin yararını gördükten sonra ina­nırlar. Örneğin, gastroenteritli çocuk ailesine tuz-şeker (AST), tuzlu ayran, yoğurt gibi içecek ve yiyeceklerin hazırlanması, anlatılarak ve yapılarak açık­lanır ve çocuktaki olumlu etkisi gösterilirse, aile gastroenteritte ne ya­pılacağını öğrenmiş olur. Sözlü anlatım, tek başına öğrenmede yeterli de­ğildir.

4. Yapılan eğitimin davranışlara yansıyıp yansımadığının izlenip de­ğerlendirilmesi: Eğitim, uzun süreli bir süreçtir. Uygulamalı eğitimden sonra, zaman zaman aile ziyaret edilerek öğretilen konunun kendilerince tekrarlanıp tekrarlanmadığı soruşturulur. Tekrarlanmadı ise, nedenleri araştırılarak bilgi verme işlemi, aile ve çocuğun koşullarına göre tekrarlanır. Uygulamalar ne kadar çok tekrarlanırsa, o kadar çok bireyin yaşantısına girer.

5. Beslenme konularında yapılacak öğütler ve uygulamalar: Öğütler, ai­lenin olanaklarına ve alışkanlıklarına uygun olmalıdır. Örneğin, muz gör­memiş bir aileye, çocuğuna muz yedirmesini öğütlemek ne kadar uy­gulanması olanaksız bir öğütse, tarhana yapan ve kullanan bir aileye tarhana yapmasını öğretmeye kalkmak o kadar anlamsızdır. Bu gibi öğütler, ailelerin eğitici personele olan saygı ve güvenini azaltır veya gereksiz har­camaya yol açabilir. Bunun yanında, iyi bir gözlem ve incelemeyle, ailenin yaptığı tarhanayı çocuğa yedirmediği ortaya çıkarsa, tarhana çocuğa göre hazırlattırılıp yedirilir ve neden besleyici olduğu örneklerle anlatılır.

Beslenme Eğitimini Kim Yapmalıdır?

Beslenme eğitimini, aileye çok yönlü sağlık hizmeti götüren hemşireler, ebeler, öğretmenler ve ev ekonomistleri gibi elemanlar yapar. Ancak, bun­ların etkin olabilmesi, kendilerinin yeterli bilgi ve beceriye sahip olmalarına, sürekli destek ve denetim görmelerine bağlıdır. Bu nedenle, önce bu ele­manlar beslenme, diyet, besin bilimi, besin sağlığı ve beslenme eğitiminin nasıl yapılacağı konularında yetiştirilmelidirler. Bunların, hizmet içerisinde, yörenin ve toplum grubunun koşullarına ve olanaklarına göre yetiştirilmesi ve sürekli desteklenmesi, temel sağlık hizmeti grup başkanlığında görevli bes­lenme uzmanı veya diyetisyen tarafından yapılır. Sağlık ocağı hekimi, ye­tersiz, dengesiz ve yanlış beslenmenin sağlık üzerindeki olumsuz etkisini açıklayarak bireyde öğrenme isteği uyandırır ve ebenin çalışmasını yön­lendirir.

Beslenme uzmanı veya diyetisyen, yörenin ve toplum grubunun bes­lenme durumunu ve bu durumu etkilyen tarımsal, ekonomik, sosyal ve kül­türel etmenleri, temel sağlık hizmeti personelinin çalışma koşullarını ve bilgi düzeylerini çok iyi tanımalı ve ebeler için yapılacak beslenme yetiştirme programını buna göre düzenlemelidir. Ebeler için bir haftalık veya birkaç günlük seminer veya kurslar yeterli olmaz, kurs veya seminer şeklinde uy­gulamalı öğretim yapıldıktan sonra, ebenin öğrendiklerini ne dereceye kadar ailelere aktarabildiği, yerinde uygulattırılmalı ve ebenin halka yaptığı eği­timde yetersiz kalışının nedenleri araştırılarak ona göre yeni bilgi ve yöntem öğretilmelidir. Bunun için halk sağlığı diyetisyeninin her ebeyle zaman zaman birlikte çalışıp sorunları görmesi gereklidir.

Besin Satin Alma Kurallari

Besin Satın Alma Kuralları

Beslenme için ilk yaptığımız iş, besin satın almaktır. Beslenme için ay­rılan paranın en iyi şekilde kullanılabilmesi için besin satın almada belirli ku­rallara uyulmalıdır. Aşağıaki soru ve bilgiler satın alma davranışınızı kontrol etmede yardımcı olur.

a) Satın alacağınız besine ödeyeceğiniz parayla, besleyici değeri ara­sında ilişki arar mısınız?

Aşağıda, birbiri yerine kullanılabilen besinler gös­terilmiştir. Besleyici değeri yüsek, fiyatı ucuz olanı seçmenizde yardımcı ola­bilir.
Pekmez, baldan daha besleyici, fiyatı da ucuz.
Elma, muz değerinde, fiyatı daha ucuz.
Yapraklı marul, göbeklisinden besleyici, fiyatı daha ucuz.
Bulgur, pirinçten besleyici, daha ucuz.
İstavrit, lüfer değerinde, fiyatı ucuz.
Yumurta, et değerinde, fiyatı ucuz.
Mercimek kıyma kadar besleyici, fiyatı çok daha ucuz.
Mevsimlik sebze, turfanda sebzeden daha besleyici, fiyatı çok daha ucuz.
Süt, gazozdan çok daha değerli, fiyatı aynı.
Ekmek, etimek ve benzeriyle aynı değerde, fiyatı çok daha ucuz.
Pastörize şişede satılan süt, kartonda satılan süt değerindedir. Şişe geri verildiği için şişe sütü daha ucuzdur.

b) Besinlerin değişik yerlerdeki fiyatını araştırır, ona göre satın alır mı­sınız?
taze sebze ve meyve en ucuz ve en taze olarak semt pazarlarında sa­tılır. Manav ve süpermarketlerde, alacağınız sebze ve meyve için, daha çok para ödersiniz. Ancak, evinizden uzak bir pazara birkaç kilo sebze ve meyve almak için giderseniz, arabanıza ödeyeceğiniz benzin ya da taksi parası ma­liyeti artıracağından kârlı olmayacaktır.
Kuru besinler, yağ, salça ve benzeri en ucuz olarak tüketim ko­operatiflerinde ve fuarlarda satılır, kuru besinler, yağ, salça ve benzerini bu yerlerden aylık veya mevsimlik satın alırsanız kârlı olur. Bu kuru besinler 6 aylık, yıllık olarak satın alınabilir. Ancak, saklama koşullarınız yetersizse, bu şekilde alış-veriş, besinin bozulmasına neden olacağından zararla so­nuçlanabilir.

c) Besin satın alma hangi sıklıkla yapılmalıdır?
Kuru besinler, salça, konserve, pekmez ve benzeri aylık, hatta sak­lama koşulları uygunsa yıllık satın alınabilir. Böylece toptan alındığı için ucuz olduğu gibi, enflasyondan daha az etkilenir.
Taze sebze ve meyve, semt pazarlarından haftalık satın alınır.
Et, tavuk, yumurta haftalık satın alınır.

Protein Sindirimi ve Mekanizmasi

Protein Sindirimi ve Metabolizması

Alınan proteinin hepsi sindirilip kana emilmez, bir kısmı feçesle atılır. Genellikle alınan proteinlerin % 92'si sindirilir, fakat bazı proteinler daha yük­sek oranda sindirilebildiği halde diğer bazılarının sindirimi daha zordur.

Genellikle yüksek kaliteli proteinler daha kolay sindirilir. Kuru baklagil proteinlerinin sindirimi daha güçtür. Bu besinler iyi pişirildiğinde sindirimleri biraz kolaylaşır.

Protein Sindirim

Yenen proteinler ilk önce midede, mide asitleri ve pepsin enziminin et­kisi ile daha küçük parçalara (peptonlar ve polipeptidler) ayrılırlar, sonra ince bağırsaklarda pankreastan gelen tripsin ve ince barsaktan salgılanan en­zimler peptonları amino asitlere parçalar. Amino asitler ince bağırsaklardan kana emilirler ve kan dolaşımı ile karaciğere taşınırlar. Karaciğerde amino asitler enerjiye de dönüşürler. Enerjiye dönüşen amino asitlerden oluşan amonyak üreye dönüşerek idrarla dışarı atılır. Daha önce söylendiği gibi vücut dokusu ola­rak toplanan proteinler hücrelerin yıkımı ile idrar ve ter yolu ile dışarı atılır ve yerine yeni protein yapılır. Devamlı çalışan vücut, devamlı olarak protein kaybetmektedir.